Professional Documents
Culture Documents
isbn 975-574-202-6
içdüzen
insan
kapak düzeni
yunus karaaslan
baskı-cilt
kurtiş matbaaacılık
www.kurtismatbaa.com
insan yayınları
keresteciler sitesi, mehmet akif cad.
kestane sok. no: 1 merter / istanbul
tel: 0212. 642 74 84 faks: 0212. 554 62 07
www.insanyayinlari.com.tr
insan@insanyayinlari.com.tr
Dinler Tarihinin Meseleleri
KÜRŞAT DEMİRCİ
lif}·
lfi;
insan yayınlan
KISALT MALAR
E.R.E.: Encylopedia of Religion and Ethics, New Yo�k. 1981 (Ed. ]. Hasıings)
• Önsöz 7
• Giriş 9
• 1. Başlangıçlar 15
Stoa ve Öhemerizm 15
Klasik Dönemde Yahudi Katkısı 17
• il. Kitab-ı Mukaddes Tenkidinin llk Günleri ve llk Hristiyan Apolojiler 21
Gnostiklerin Kitab-ı Mukaddes Eleştirileri 21
Hıristiyan Babaların Pagan Dinlerin Kökenine Bakışları 23
• lll. 18. - 14. Yüzyıllar: Müslümanların Katkıları 25
Reddiyeler 26
Hıristiyanlık Sempatizanı Heterodokslar 29
Milel-Nihal Türü Eserler 30
lslam'a Karşı Yazılan Semitik Hıristiyan Reddiyeler 33
, • iV. 15. - 18. Yüzyıllar: Durgunluk Dönemi 37
• V. 18. Yüzyıl Aydınlanmacılığı ve Paganizmin Yüceliği 41
Genel Karakter 41
Kitab-ı Mukaddes Tenkitlerinin Başlangıcı 42
• VL 19. Yüzyıl ve 20. Yüzyılın llk Çeyreği:
Tarihselciliğin Yükselişi ve Dinlerin Kökeni Problemi 5l
Dinlerin Kökeni IJe ilgili Teoriler 52
• Yii. Kitab-ı Mukaddes Tetkikleri, Pan-Babilonya Okulu,
Kutsal Kitap ve Bilim 69
Genel Karakter 69
Pan-Babilonya Okulu 71
Kitab-ı Mukaddes Tetkikleri-Bilim ve Kilise 72
• V lll. Ç ağda ş Akımlar 77
Din Fenomenolojisi 77
Yapısalcılık 81
Psikolojik Yaklaşımlar 84
Perennial Felsefe veya Dinlerin Aşkın Birliği 90
• Bibliyografya 97
Ö11söz
tıysa da bu süreci hazırlayan uzun bir tarihi geri zemin vardır. Greklere
kadar uzanan bu geri zemin, M.Ö.5. yüzyıldan itibaren başlar, 8-13.
yüzyıl arasında Müslümanların çalışmalarını da i çine alarak 1 9 . yüz
yılın ortalarma kadar gelir. Günümüzde ise dinler tarihi tam anlamıyla
akademik bir hüviyete bürünmüştür. '
Elinizdeki eser de yukarıdaki süreci esas alarak dinlerin kökeni, ma
hiyeti ve geleceği konusunda yapılan çalışmaları anlamlı bir bütün ha
linde sunmayı amaçlamaktadır.
Faydalı olması ümidi ile.
O DlN L E R T A R l H I V E YA K L A Ş I M B i Ç i M L E R i
kuyucunun az çok fikir sahibi olduğunu varsayarak , burada,
dinler tarihinin ne anlama geldiğini açıklamak niyetinde değil
sek de bilimsel bir disiplin olarak dinler tarihi araştırmalarını belirle
yen veya belirlenmesine katkıda bulunan yaklaşımlara (metod?) temas
etmenin anlamlı olacağını düşünüyoruz. Dinler tarihinde yaklaşım
(metod) probleminin gündeme gelişinin birkaç sebebi vardır: Birincisi,
19. yüzyılın sonunda bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıkan dinler
tarihi çalışmalarının diğer disiplinlerle ne şekilde ilişkilendirilebileceği
nin yarattığı sorunlar; ikincisi, 20. yüzyılın ortalarından itibaren Hıris
tiyani pragmatizm ile bilimsel tavır arasında kalmanın sıkıntısını örtbas
etmek için, özellikle din fenomenologlarının yeni arayışlara girmesi ile
karşılaşılan problemler. Son olarak, kitlelerin yakınlaşmasının yarattığı
pluralizm problemi de dinler tarihinde metod konusunu yeniden gün
deme getirmektedir.
Dinler tarihi araştırmalarındaki metodların belirlenme çabaları , için
de bulunduğu dönemin toplumsal paradigmalarından ayrı olmamıştır;
olması da beklenemez. 19. yüzyılın sonundan beri yaşanan global para
digmaların tümü dinler tarihi araştırmalarına yapılan yaklaşımları be
lirlemiştir.
10 •DiNLER TARiH i N i N MESELELERi
mayı öngörüyordu. lki veya daha fazla dini mukayese etmeyi esas alan
. Comparative Religion çalışmaları hermenötikin gündeme gelmesine
önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Ayrıca çalışma anında birden fazla
fenomenin gözden geçirilmesi mukayeseli dinler tarihi çalışmalarını li
.. beral bir bakış açısına sevketmiştir.
Öte yandan 20. yüzyılda pluralizmin getirdiği problemler dinler ta
rihi çalışmaları bağlamında mukayeseli dinler tarihinin gündeme gelişi
ni pekiştirecek bir rol oynadı. Farklı kültürlerin bir arada yaşaması baş
kalarını tanıma ihtiyacına yol açmış ve bu noktada mukayeseli dinler
tarihi çalışmaları önemli ölçüde etkin olmuştur.
20. yüzyılda katı dinler tarihçiliği anlayışından kaçışa bir başka ör
nek din fenomenolojisidir. E Husserl'in felsefe mecrasında başlattığı
din fenomenoloj isi M. Scheler, R. Otto ve G. Van Der Leeuw tarafından
geliştirildi. Din fenomenolpjisi dinin tarihi boyutunu ihmal ederek an
lamını yakalamayı amaç edinir. Bundan dolayı araştırma objesi olarak
iç anlam yüklü olguları ele alır. Din fenomenolojisinin çalışma alanı ve
ya objesi üç ana olgu ile alakalıdır: llahi olanın tabiatı; vahiyin mahiyeti
ve dini tecrübe. Bu üç olgu daha çok mitoslarda ve kült fenomenlerin
de yakalanabildiği için fenomenologlar daha ziyade bu alana yönelmiş
lerdir. Din fen omenolojisinin temel m etodu herhangi b i r y a rgıya
varmaktan uzak kalarak tasvire ağırlık vermesinde ortaya çıkar. Ele alı
nan herhangi bir dini fenomen tasvir edilerek derin anlamı yakalanma
ya çalışılır. Tasvir, görünmeyen örtülerin kaldırılmasına ve araştırıcıya
esas olana götürmede temel unsurdur.
Din fenomenolojisi iki açıdan eleştiriye uğramaktadır. tlki, bu siste
min dinlerdeki fenomenleri mukayese ederken hepsini aynı değerde
kabul ettiği yolundadır. Bu durum açıkça din fenomehologlarını indir�
gemeci bir bakışa· sürüklemektedir. İkinci olarak din fenomenolojisi ya
tay benzerlikleri ele aldığı için tarihçiliği dışlamış bir görünüm arzet
mektedir. Tarihi verilerden kaçınmak araştırıcıyı hayali bir kurguya gö
türmüştür. Pettazzoni gibi fenomenologlar tarihe, hermenötiğe ve felse
feye ağırlık vererek bu eleştirilerden kurtulmaya çalışıyor olsa da din
fenomenolojisinin genel eğiliminin indirgemeci olduğu gözden kaçma
maktadır.
Hıristiyan. çevrelerde ise dinle ilgili yapılan bütün çalışmalar için
kullanılan yaygın terim Theology idi. Fakat F. Clark bunun-yerine ilk
kez Comparative Theology (Ten Great Religions, 1871) tabirini kullan
dı.
12 • DiNLE R TARiHiNiN MESELELERi
E STOA V E ÖHEMERIZM
ski Yunanistan'da Xenophanes (M.Ö. 5 70-475) , Platon ve Stoacı
lar gibi çok tanrılı dini sistemin içinde ortaya çıkan tüm alternatif
gelenekler, kozmosu birbirinden ayrı ve hierarşik alanlara bölen putpe
rest kültüre karşı çıkarken tabiattaki düzeni (katmanlara ayırıcı koz
molojik anlayışa karşı olarak) merkezi bir otomat sisteme irca etme eği
limine girdiler. Paganizmin antropomorfik (insan biçimci) yapısını, ah
laka ve mantıka aykırı bulduğu gerekçesiyle reddeden Xenophanes ve
yaşadığı dönemde ferdi olarak etkin olmaktan ziyade muhtemelen bağlı
olduğu bir Yahudi geleneğini sürdürmede başarılı olan Platon hariç tu
tulursa, din bilimine (ya da din araştırmalarına) konu olacak uzun sü
reli teorik yapı Stoacılar tarafından ortaya kondu. Bu teoriyi oluşturma
sürecinde Stoacılar dinlerin mahiyeti (menşei, oluşum safhaları . . . ) ile
ilgili birtakım görüşler ileri sürdüler ki bu görüşler uzun bir zaman ay
nı konuda fikir üreten insanlara ilham kaynağı oldu. Stoacıların din bi
limleriyle alakalı disiplinlere ve hatta bizzat dini doktrinlerin kendileri
ne yaptığı katkı logos kavramı çerçevesinde gerçekleşmiştir.
Grek düşüncesinde Heracleitos'un (M.Ö. 540-4 75) zamandan beri
Kozmik düzenin bağlı olduğu kural anlamında kullanılan Logos kavra
mını Stoacılar, benzer şekilde, kozmosun bağlı olduğu yasaların özü
16 • DiNLER TAR i H i Ni N MESELELER!
K L AS l K D Ö N E M D E YA H U D l K AT K IS I
M.Ö. 3.Yüzyıl'dan itibaren Yahudi bilginlerin gentilelere karşı apolo
ji mahiyetinde yazdığı eserler de dinler tarihi çalışmalarına ciddi olarak
katkıda bulunmuştur. M.Ö. 3.Yüzyıl'da Demetrius adlı Yahudi yazar On
the Kings in ]udea adlı kitabında Tevrat'taki sıralamayı izleyerek başlan
gıçtan itibaren Yahudi Peygamberlerin tarihi, İsrail Krallığı ve Sürgün
dönemini anlatır. M.Ö. 200- 1 5 0 civarında yaşayan (Pseudo) Hecataeus
On Abrahaın ve On ]ews adlı kitaplarında yine Yahudilerin tarihinden
bahseder. On Abrahaın'da Hecataeus, Tanrının İbrahim'e özel birtakım
yetenekler bahşettiğini, Hz. Musa'ya İbrani yazısını öğrettiğini yazar.
Ayrıca Hz. Musa Grek Ülkesi'ne bir yolculuk yapmış, oradaki bazı bil
ginlerle tanışmış ve onlara değişik bilgiler öğretmiştir. Artapanus (M.Ö.
100 civarı) On the ]ews adlı kitabında tüm icatların kaşifleri olarak Ya
hudi peygamberleri gösterir. Hz. İbrahim, Firavun'a astroloj i ve keha
net, Yusuf Mısırlılar'a ziraat ve ev ekonomisi bilgisini öğretmiştir. Hz.
Musa bütün Mısır medeniyetinin kurucusu, mimar, mühendis ve bilge
dir. 4
Bütün bu Yahudi yazarlar arasında en önemli iki isim Philo (M.Ö.
20-M.S. 40/50 civarı) ve josephus'tur (M.S. 37-100) .
Bir filozof olarak Yahudi teolojisi ve Hellenistik felsefeyi uzlaştırma
teşebbüsünde bulunan Philo'nun din bilimcisi yönüyle de Eski Ahid'in
allegorik tefsirini sistemleştiren ilk kişi olduğunu söylemek mümkün
dür. Zetaıni Kai Lyseis adlı eserinde Tevrat'ı allegorik olarak yorumlar.
Burada en önemli kavram olarak Logos doktrinini işler. Logos ona göre
arketipsel insandır. Arketipsel insan (tnsan-ı Kamil) mikrokozınostur.
Onun işleyiş yasası ile makrokozmosun işleyişi aynıdır. 5
18 • D iNLER TARiHiNiN MESELELERi
1 Eski Ahid'in Grekçe "Yetmişler" nüshası Elohim'in yaratıcı sözü için kullanı
lan lbranice mamre (söz) kelimesini Logos olarak çevirir. M.Ö. lll. Yüzyıl'dan itiba
ren Yahudi apokrifasına ait Grekçe metinlerde Logos, Elohim'in düzenlilik yasası
anlamında kullanılır.
2 E. Sharpe, Comparative Religion, 4; J . Geffcken, "Allegory", E.R.E., l., s. 328
3 J .de Vries , The Study of Religion. A Historical Approaclı. 9; J .Geffcken,
"Euhemerısm", E.R. E. , V, s . 5 72
4 R.H.Pfeiffer, History of tlıe New Testament Times, s. 20 1 , 20 2
5 Philo, Zetamai, s. 3.
6 Philo, Allegoria, s. 13.
7 Philo, a.g.e,s. 197.
8 Pfeiffer, a.g.e., s. 198, 206.
9 A. Hayman, "Josephus Flavius ", E.R, X, s. 25 1- 266.
11
Y E N l B l R P RO B L E M :
K l TA B -1 M U K A D D ES T E N K l D l N l N
l L K G Ü N L E R!
V E l L K H R l S T l Y A N A PO LO J l L E R
Y azılı bir kutsal külliyat olarak Yeni Ahid'in ortaya çıkışı (M.S. 2.
yüzyılın başı) ile birlikte, din ile ilgili araştırmaların metodoloj i
sinde Linguistik önem kazanmaya başlar. Logos artık şifahi bir kelam
değildir ve üzerine çalışmalar yöneltilebilecek bir obje (kutsal metin)
haline gelmiştir. Şifahi gelenek ve yazılı gelenek arasındaki mücadele
nin dini maske giyinmiş hali ilk kez bu noktada başlar.
G N O S T I K L E R I N K I TA B -1 M U KA D D E S E L E Ş T i R i L E R i
Yeni Ahid'in bir mesaj amacı güderek insanlara yaptığı çağrı (keryg
ma) , milattan sonraki ilk yüzyıl içerisinde hızla gelişim kaydetti ve ti
pik bir "kırsal" hareket olan Gnostik çevreleri rahatsız etti. Misyon
alanlarının coğrafi açıdan çakışması dolayısıyla Hıristiyanlığı zorlu bir
tehdit olarak gören Gnostikler kaleme sarıldılar. Varoluşun amacının,
mahiyetinin ve ilahi bilginin ancak bireysel ve inisiyatik çabalarla ele
geçirilebileceğini öngören Gnostikler için Tanrı'nın herhangi bir kutsal
kitap veya kişi aracılığıyla insanlara bilgiler iletebileceğini düşünmek
oldukça saçmaydı. Öte yandan, gündelik, pratik hayatlarında sık sık
maruz kaldıkları bir tecrübeyi demiorg arketipi (Klasik cağlarda köylü
ler ancak yöneticilerin temsilcileri [ demiorg) ile görüşebilirlerdi ! ) hali-
22 • DiNLER TARiHiNiN MESELELERi
H I RlS T I YA N B A B A LA R I N
P A GA N D i N L E R i N K Ö K E N i N E B AK I Ş L A R I
İnananlar topluluğunu temsil eden kilise, başlangıcından beri içeri
sinde bulunmuş olduğu pagan dinleri çoğunlukla düşmüş meleklerin
veya cinlerin (bazen Deccal'ın) işi olarak kabul ediyordu. 3. yüzyılda
yaşayan Commodianus basit bir dille, putperest tanrıların "düşmüş me
lekler"in soyundan gelen devlerin, öldükten sonra ilahlaştırılması so
nucunda oluştuğunu yazar. 6 Augustine ( 354-430) De Civilale Dei de '
kaynağı Mars geliyordu. Tanrı haline getirilen bir başka cin de hırsızlık
ve dolandırıcılığı kontrol eden Mercurius idi. Venüs de zina ciniydi.
Martinus, ilginçtir ki, dini dejenerasyon ile ahlaki dejenerasyonu birbi
riyle ilişkilendirıniştir. 8
Bu bağlamda justin'in Philosophia Perennis yaklaşımının ilk öncüle
rinden biri olduğunu zikretmek gerekiyor. Ona göre Orfeus, Plato, So
fakles hatta Sbyline O racles'da bile tek tanrı inancı vardır; bu y azarların
ilham ile kaleme aldığı eserlerde lsa'ya yönelik kehanetler mevcuttur ve
bu öğretilerin hepsi de aynı söylemi dile getirirler.
G erek Hıristiyanların gerekse muhaliflerin, başkalarının dinleriyle
ilgilenişine kaynak sunan materyallerin hemen hepsi Semitik ve Hel
lenistik kültürlerin bildik verileriydi. Bundan dolayı haklı olarak dinle
rin kökeni ile ilgili geliştirilen tüm teoriler ya Öhemerizm ya da justin,
Tatian , Minucius Felix, Tertullian, Cyprian ve Martinus gibi Babaların
savunduğu şekilde "düşmüş melekler" veya "cinler"le ilişkili olarak dü
şünülmüştür. lskenderiye'li Clement'in yazılarında açıkça ortaya çıktığı
üzere Hıristiyanlar için başka dinler yalnızca Şeytanın işi idi; Clement'e
göre "gizemcilik yalnızca gelenek ve boş inançtır; yalnızca şeytanın
kandırmacasıdır. . . " Oysa zamanla modern Hıristiyan teolojisi, pagan
dinleri gelenekteki fonksiyonel yönü ile değerlendirecek ve pagan siste
mini sembolik bir dille açıklama zorunluluğunu hissedecek ve hatta
yüceltecektir.
6 J ustin Martyr. Dialogıı e witlı Tıyplw, Tlıc Aııte-Niccııc Fatlıcrs, Dicılogııc witlı
Truplw, 1, s. 234.
7 J . Vries. a.g.e., s. 1 6 .
8 . E .J . Sharpe, a.g.e .. s. 1 0
111
8 . - 1 4 . Y Ü Z YI L L A R:
M Ü S L Ü M A N L A R I N K ATKI L A R I
R akip bir misyon dini (lslam) ile karşılaşmasının gayri iradi olarak
geç bir tarihte vuku bulmasının tüm dezavantajını (bazen de
avantajını) yaşayan Hıristiyanların bu sebepden dolayı o güne kadar di
ğer dinlere karşı gösterdiği kısmi kayıtsızlığa karşılık Müslümanlar en
erken devirlerden itibaren diğer dinlere yakından ilgi gösterdiler (ya da .
göstermek zorunda kaldılar) . Müslümanların 8 . yüzyıl ile yaklaşık
1 3.yüzyılın sonlarına kadar sürdürdükleri bu canlı ilgi ve çalışmalar ge
leneksel olarak, konunun amacı, tekniği ve muhtevası açısından birta
kım tasniflere tabi tutulmaktaysa da (acaib, el-makalat, el-fırak, el-mi
lel, reddiye, ed-diyanat, el-edyan v.d.; bu ayırım sonraları tüm türleri
kapsayacak şekilde el-milel ve'n-nihal adım almıştır) dinler tarihi disip
lini açısından ve bir kolaylık sağlaması sebebiyle iki genel gruba ayrıla
bilir: Reddiye ve el-Milel ve'n-Nihal türü eserler. Reddiyeler başta Ya
imdi ve Hıristiyanlara karşı olmak üzere Müslümanların diğer dinlere
karşı yazdığı eleştiri mahiyetinde eserlerdir. Hedef aldığı kitleyle ilişkili
olarak Reddiyelerin yansıttığı ortam - kelimenin geniş anlamıyla - Ak
deniz kültürüdür. Milel-Nihal türünden olup dinler tarihini içeren ça
lışmalar ise her zaman böyle olmamakla birlikte Asya iklimini yansıtır.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu çalışmaların ilk ö�nekleri
nin çoğunlukla Mutezili ve biraz da Şii çevrelerde ortaya çıkmasıdır.
26 • DiNLER TARiHiNiN MESELELERi
R E D D IY E L E R2
Müslümanlarla Hıristiyanların, Müslüman saraylarında karşılaşma
larını tasvir eden pek çok rivayet vardır. Bui-ılardan bilinen ilk örnek
Nesturi Piskopos I.Timothy ile halife Mehdi (775-787) arasındaki tar
tışmadır. Rivayete göre Mehdi, Hz.Muhammed'in Yuhanna lncili'nde
müjdelendiğini iddia etmiş, Timothy ise eğer lncil'de böyle bir müjde
varsa kendisinin İncil'i bırakıp Kur'an'ı seçeceğini söylemiştir. Mehdi
ve Timothy arasındaki bir başka tartışma konusu da lsa'nın çarmıha ge
rilip gerilmediği meselesi idi. Mehdi'nin lsa'nın çarmıha gerilmediği sa
vunmasına karşılık, Timothy'yi geleneksel Hıristiyan inancını savunur
ken görüyoruz. 3
Reddiye eserlerine ilk önemli örnek (bizim burada üzerinde durma
yacağımız isimler hariç tutulursa) Ali b. Rabben et-Taberi'nin (ö. 860
civarı) ed-Din ·ve'd-Devle ile er-Red ale'n-Nasara adlı çalışmalarıdır. On
dan bahseden en eski müellif lbn Hallikan onun lslam'ı seçmeden önce
Hıristiyan olduğunu söyler. Her iki eserinde de Hıristiyan teolojisini
eleştirerek lslam'ın yüceliğini vurgulamaya çalışan Taberi'nin en büyük
önemi kendisinden sonra gelecek pek çok yazara sistemli bir örnek
sunmuş olmasıdır. Çeşitli Kitab-ı Mukaddes pasajlarında Hi:. Muham
med'in müjdelenişine dair işaretler bulmuştur.4
Erken döneme ait önemli isimlerden bir diğeri 9. yüzyılın ilk yarı
sında yaşayan Ebu lsa Muhammed b.Harun b. Muhammed el-Varrak'tır:
El-Hayyat, Kitab el-lntizar'da onun lbn Ravendi'nin hocası ve arkadaşı
olduğunu söyler. Ona göre Varrak, esasta Rafizi sempatizanı bir Mutezi
li idi ve sonraları Maniciliği seçmişti. Mesudi ise Muruc'da onun Şii ol
duğunu yazar. Kitabü'l-Makalat ve er-Red ale'.s -Seliis Firak mine'n-Nasa
ra adlı eserleri önemlidir. Nesturi, Monofizit ve Melkit Hıristiyan gö
rüşlerini esas alarak Teslis ve Mesihlik konularını işler. Yahudi mezhep
leri arasındaki çekişmeleri dile getirir.5
Bugüne dek korunmuş en eski ve önemli Yahudilik karşıtı reddiye
ler lspanya'daki lslam çalışmaları ve Arap edebiyatının önde gelen ismi
8. - 1 4 . YÜZYILLAR: MÜSLÜMANLARIN KATKILARI • 27
tür. Mesela Tanrı'nın bedeni üzerine ölçüleri işleyen Şiur Gomah'tan alı
nan bilgiler onu oldukça şaşırtmıştı.
lbn Hazın Kitab-ı Mukaddes'in tahrif olduğu konusunda ısrarlıysa
da, lslami fikirlerle uyuşan bazı pasajlardan alıntı yapmakta tereddüt
etmez. Tesniye 18/lS'de Hz. Muhammed'in peygamberliğinin haberini
bulur.
lbn Hazın ayrıca Kur'an'a karşı, çağdaşı lbn Negrela tarafından yazıl
dığı düşünülen bir risaleye reddiye yazmıştır. 1 3 . yüzyılda Şelomoh ben
Avraham Adret, Ma'amar'al Yismael adlı kitabında lbn Hazm'ın delille
rinin geçersizliğini göstermeye çalışır. 7
Fasıl'da Hıristiyanlık'la ilgili bilgiler ise hem I. hem de il. bölümde
bulunur.
I. ciltte lsa'mn tabiatı üzerine yapılan, bugünkü terimle Kristoloj ik,
tartışmalar ele alınmış, Hz. lsa'nın Çarmıha gerilmesi ve teslis konu
sundaki farklı görüşler işlenmiştir.
II. ciltte ise özellikle lnciller'in tahrifi üzerinde durmuştur. Ona göre
lnciller'deki çelişkiler tahrifin en iyi işaretidir. lbn Hazın İncillerdeki
mevcut tezatları ispat etmek için yetmiş sekiz metni delil olarak getir
miştir. Ayrıca Hıristiyan mezhepleri konusunda da bilgi verir. Samsat'lı
Paul gibi ele aldığı ilginç heterodoks kişiler hakkında ulaştığı bilgilere
bakılırsa lbn Hazm'ın bizim bilmediğimiz kaynakl�rının olması büyük
bir ihtimaldir.
Yahudilik karşıtı en önemli reddiyelerden bir başkası Kuzey lran'lı
bir yahudi muhtedi olan Samuel Mağribi tarafından yazılan ljhamü'l-Ya
hud'dur.
Samuel'in ljham'ı Yahudiler'in kendi içlerindeki biri tarafından nasıl
görüldüğünü yansıtması ve de Müslüman polemiklere bu doğrultuda
kaynaklık etmesi dolayısıyla oldukça önemlidir.
SamueJ kitabında özellikle nesh konusu üzerinde durur ki, çoğu
müslüman yazarlar Yahudilik'teki nesh konusunda bu kitabı izlemişler
dir.
Samuel'e göre Tevrat'taki çelişkiler nesh değil fakat bizzat çelişkidir.
Aynca Hz. Muhammed'in Eski Ahid'de müjdelenişi de incelenir. Yahu
dilerin Hz. Muhammed'e deli (meşugga) ve ahmak (pusul), Kur'an'a da
galon (şerefsizlik) dediklerini aktarır. 8 ljham, müslüman yazarların Ya
hudilikle ilgili olarak yaptıkları çalışmalarda en sık başvurulan eserler
den biri olmuştur.
8. - 14. Y Ü Z Y ILLAR: MÜSLÜMANLARIN KATKILARI • 29
H I R I S T I Y A N L I K S E M P A Tl Z A N I H E T E R O D O K S L A R
Öte yandan Müslüman müelliflerce heterodoks olarak nitelenseler
de Hıristiyanlığa olumlu bakan birkaç Müslüman yazar da yok değildir.
Bu tip düşünürlerden biri Ahmet lbn Hait'tir (ö.845 civarı) . Ahmet, lb
rahim Nazzam'ın öğrencisi olduğu için uzun bir zaman Mutezili olarak
kabul edildi. Çalışmalarında olduğu iddia edilen aşın heterodoksi eği
limleri dolayısıyla kovuşturmaya uğradı. lslam heresiograflan onun iki
ilginç düşüncesinden bahseder: Mesih'in ilahlığı ve ruh göçü. Tabii ki
Ahmet'e göre bunlar lslami kökenli inançlardı.
Bağdadi onun Mesihlik üzerine olan görüşlerini şöyle sıralar: Yeryü
zünü yaratan iki tanrı vardır; biri ebedi olan Baba tanrı, diğeri doğum
yoluyla değil fakat sonradan edinme (adoption) yoluyla Tanrı'nın oğlu
olan, Meryem'den doğan İsa. Kur'an'da 89/22 ve 2/210'da işaret edildiği
üzere yeryüzünün sonunda İsa gelecektir. Mesih esas itibarıyla saf zihin
iken ete bürünmüş ve insanlara görünmüştür. Peygamberin " Rabbımızı
ayı, dolunay olduğunda gördüğünüz gibi göreceksiniz" hadisini Me
sih'in insanlarca ahirette görüleceğine işaret sayar.
30 • DiNLER TARi H i N i N MESELELERi
M i L E L -N i H A L T Ü R Ü E S E R L E R
Milel-Nihal türü çalışmaların tümünü Asya dinleri ile kısıtlamak
doğru olmasa bile, Hinduizm ve Budizm üzerine yazan yazarların eser
lerinin hemen hepsi Milel-Nihal türündendir. Bu tip çalışmaların en ba
riz özelliği, reddiyelere göre daha tasviri ve meraka dayalı kurgulara sa·
hip olmasıdır. Hindistan'daki kültürler üzerine yazılan eserlerin çoğun
da, başlangıçtaki kaynakların yarattığı etkinin sonucu, seyahatname ha
vası egemendir.
Asya'ya yönelik Milel-Nihal türünden çalışmalara temel teşkil ede
cek şekilde 7 18-800 tarihleri arasında Sanskrit eserlerin bir kısmı Arap
ça'ya çevrilmiş bulunmaktaydı. Bu faaliyetlerde Budist iken Müslüman
olan Bermeki ailesinin fonksiyonu herkesçe bilinmektedir. Tercümele
rin yanı sıra, özel raporlar, seyahatnameler, doğrudan gözlem ve ilişki
ler de Müslüman yazarlara kaynak teşkil etmiştir. Tümünü burada zik
retmenin gerekli olmadığı bu yazarların bir kısmı şöyle sıralanabilir:
Seyyahlar: Süleyman Tacir (9.Yüzyıl) , Sirafi (950 civarı) , Ebu Dülef (ö.
942) , lbn Batuda (ö. 1 3 77). Tarihçiler: Belazuri (9.Yüzyıl) , Makdisi (ö.
985 ) , Coğrafyacılar: lbn Hurdazbi (ö.894) , Mesudi (ö.957) . Dinler Ta
rihi: Abdul Kahir Bağdadi (ö. 1 037), Şehristani (ö. 1 1 73 ) , Biruni (973-
1050) , lbn Rusta ( 1 0 .Yüzyıl) , lbn Nedim (ö.995 ) . 1 2
8. - 14. YÜZYILLAR: MÜSLÜMANLARIN KATKILAR! • 3 1
Biruni
Bizim burada yukarıdaki yazarlara örnek seçeceğimiz kişi 973'de
Harezm'de doğan Türk menşeli Biruni'dir. 16 Matematikten coğrafyaya
kadar çok değişik konuda çalışmalar yapan Biruni'nin Dinler Tarihi'yle
ilgili olarak klasikleşmiş iki eseri el-Asiiru'l-Biilüye ve Tahhilı ına l i'l
Hind'tir.
Biruni'nin kendine has en önemli özelliği objektifliği ve karşılaştır
malı metodundaki başarısıdır.
Biruni Tahhih adlı kitabına metodolojik yaklaşımını açıklayarak baş
lar. Herşeyden önce bilgi kaynaklarının niteliğinin değerlendirilmesi
32 • DiNLE R TARiHiNi N MESELELERi
lbn Kemmune
lslam coğrafyası içersinde Reddiye ve Milel-Nihal türü eserlerin dı
şında, fakat onlardan da birtakım örnekler taşıyan en ilginç eser dini
kökeni tam bilinmeyen (ya�udi olması büyük ihtimaldir) lbn Kemmu
ne'nin 2 1 ( 1 2 1 5- 1 285) kaleminden çıkmıştır. 22 Din antropolojisinin ilk
örneklerinden birini kaleme alan lbn Kemmune Said lbn Mansur, Bağ
dat'lı bir göz doktoru ve filozoftur.
Yudah Halevi ve Maimonides'in etkisinde kalan l bn Kemmune
1 280'de Tenkidü'l-ebhas li'l-ınilelis-selas adlı ilginç kitabını yazdı. Çalış
ma genel itibarıyla peygamberlik kavramı üzerine bir girişle başlar, Ya
hudilik, Hıristiyanlık ve lslamiyet'in her üçünü de eleştirir. Hıristiyan
lık'la mukayese edildiğinde Yahudilik savunulur. En büyük kısım ls
lam'a ayrılmıştır. Oldukça rahat bir tartışma üslubu vardır.
lbn Kemmune üç dine mensup insanların yüzyıllarca yanyana yaşa
yıp yine de birbirlerini tanımadıklarına işaret eder. Ona göre Müslü
manlar hem Yahudilere inançlarını açıklamakta izin vermemekte, hem
onların dil ve inançlarını öğrenmemekte hem de Yahudilerin inançları
nı eleştirmektedirler.
"Bir azınlığın, çoğunlukla teması , azınlığı ve çoğunluğu farklı şekil
lerde etkiler. Böylece dil bakımından azınlıktaki bir topluluk, dil bakı-
8. - 14. YÜZYILLAR: MÜSLÜMANLARIN KATKILARI • 33
ınından çoğunlukta olan ile temas içinde olursa azınlık çoğunluğun di
lini öğrenir, fakat çoğunluk azınlığın dilini öğrenemez veya geç öğrenir.
Öte yandan Yahudiler Müslümanlarla temasta olduğu halde, Müslü
manların inançlarından habersizdirler. Aynı şey Müslümanlar için de
geçerlidir."
İbn Kemmune Hıristıyanların içindeki kavgalara da değinir. Hz. Mu
hammed'in peygamberliği konusundaki delilleri zikrettikten sonra, İbn
Kemmune bu delillerin ispat\anmamış olduklarını iddia eder ve der ki:
"İşte bu yüzdendir ki, bu güne kadar, korkudan veya güç elde etme
çabası için veya ağır vergilerden kurtulmak için veya tahkirden kurtul
mak için veya hapse atılmışsa (serbest olmak için) veya müslüman bir
kadına aşık olmuşsa veya bu sebeplere benzer bir başka sebep dışında
İslam'a girene rastlayamayız."Aynı şekilde zafer ve kuvvetin, ilahi des
teğin ispatı olduğu iddiasını da reddeder.
"Dünya üzerinde sayısız ülkede binlerce yıl putperestlerin ve ateşe
tapanların hakimiyeti sürmüş iken, takipçilerinin çokluğu bu iddiaya
nasıl delil olabilir." Kendinden sonraki kuşağa çok fazla etkisi olmamış
olsa bile İbn Kemmune tarzının tek örneğidir. Bununla birlikte şurası ·
I SL A M ' A K A R S I YA Z I LA N S E M I T I K H I R I S T IYAN R E D D i Y E L E R
Aynı coğrafya ve zaman dilimi içinde Hıristiyan yazarlar da İslam'la
ilgili veya doğrudan Hıristiyanhğın çeşitli konularıyla ilgili olarak pek
çok çalışma yaptılar. Bunların büyük bir kısmı müslümanlara karşı ya
zıldığı için ele alınan konular iki din arasındaki polemiksel tartışmalar
dan oluşur. (Kitab-ı Mukaddes'in tahrif olmadığı; İsa'nın çift unsurlu
[veya bazen tek unsurlu) öze sahip Tanrı'nın oğlu olduğu; Meryeın'in
yüceliği; İsa'nın çarmıha gerildiği ve diğer konular) .
34 • DiNLER TA RiHiNiN MESELELERi
Şimdiye kadar müslümanlara ka rşı yaz ıldığı bilinen ilk Arap Hı risti
yan reddiyesi (aşağı yukarı Yahya Dııneşki'nin apolojisi ile eş zamanlı)
8.yüzyılın ortaları ya da çeyreğine tarihlenen (l.Tiınothy'den biraz daha
önce) anonim bir çalışmadır. Metnin bilinmeyen yazarı geniş ölçüde
Kur'an terminolojisinin etkisindedir. Metnin girişi Fatiha türünden bir
fasılla açılır. Arşın üzerinde Tanrı'nın istiva etmesini açıklayan ilk cüm
le Kur'ani tasvire çok uyar. 1 6 . cümleye kadar metnin üslubu tamamen
Kur'ani usluptur; Hıristiyanlığa dair hiçbir ima yoktur. 1 7 . cümleden
itibaren teslis doktrini devreye girer.
1 19. satırda İsa "insanlara rahmet ve rehber" olarak nitelendirilir ki
Hıristiyan söylemine ters olan bu görüş açıkça Kur'ani'dir. 259. cümle
de İsa "Ruhullah" şeklinde adlandırılır; bu da tamamen Kur'an'i bir ifa
dedir. 24
En erken Hıristiyan apolojilerinden biri olarak bu eser dahil Arap
topraklarında yazılan Hıristiyan apolojilerinin çoğu reddiye, bir kısmı
da ansiklopedi türündedir. Türü nasıl olursa olsun ilginç olan nokta
Hıristiyan yazarların sık sık Kur'an'ı delil olarak kullanmalarıdır. Ebu
Ra'ita et-Takriti ve Abdul Mesih el-Kindi gibi yazarlar Hıristiyanlığın
tek tanrılı olduğunu ispatlamak için sık sık Kur'an'a başvururlar. 25
Arap bölgelerindeki apoloji yazarları çoğunlukla Monofizit, Nesturi
ve Melkitl erden oluşur. Bu yazarlar topluca şu şekilde sıralanabi
lir:Anonim bir çalışma (muhtemelen Nesturi kaynaklı) , Yahya Dımeşki,
1. Timothy (Nesturi ) , Theodore Ebu Kurra (Melkit) , Takriti (Melkit) ,
Ali b. Davut Arfadi (Süryani - monofizit) , Ebu Zekeriya Yahya b. Adi
(Süryani-monofizit) , Savirus b. el-Mukaffa (Kopt-monofizit) , Ebu Ali
Nazif b. Yumn (Melkit) , Ebu Ali İsa b. lshak bin Zure (Süryani-monofi
zit) , Ebu'l-Ferec (Nesturi); Nisibin'li Eliya (Nesturi) , Abdullah b. Fade
el-Antaki (Melkit) , Ebu Nasr Yahya b. Cerir et-Takrit ; (Süryani-monofi-
. zit) , Dionysius b. el-Salibi (Süryani) , Afif b. el-Makin (Melkit) , Bulus
el-Antaki (Melkit) ; 1 1 . Ignatius (Süryani-motofizit) ; 1. Şu'yob Melkun
(Nesturi), Butrus Savirus (Kopt-monofizit) , Ebu'l-Feza'il Şafi'e Devlet
(Kopt-monofizit) , kardeşi Mu'temen (Kopt-monofizit) ve Mikail (Kopt
monofizit) . 26
Hıristiyan yazarların içerisinde en ilginç olanlarından biri meşhur
Abdu'l-Mesih el-Kindi'dir (8.yüzyılm son çeyreği). El-Kindi'nin Risa
le'sinde lslam'ın doğuşuyla ilgili olarak söylediği sözler daha son.raları
tüm Hıristiyan literatüründe iktibas edilecektir. 2 7
8. - 1 4. Y Ü Z Y ILLAR: MÜSLÜMANLARIN KATKILARI • 35
Kalam and to Jewısh Thought" , Proceediııgs of t1ıe lsrael Accıılemy of tlıe Scieııces and
tlıe Humanities, V, 1 1 2. , 1 18
2 Reddiyelerle ilgili Türkçedeki en derli toplu bilgi M.Aydın'ın Müslıirııaıılarırı
kaddes kısımlarına bir kaç örnek. lşaya 35/1-2 ; 40110- 1 1 ; 4 1/8- 1 6; Yuhanna incili
1 4/26; 16/7 . . . Detaylı bilgi için bkz. Ö.EHarman, Eslıi ve Yeni Alıid'de Hz. Mulıarıı
rııeıl'le Alalıalı Miijdeler, basılamamış Doç. çalışması, 1 0-73; C. Adang, Muslirıı \Vri
ters oıı ]ıulaism arıd tlıe Hcbrcw Bible, 1 44-149.
5 D. Thomas, Aııti-Clıristiaıı Polemic in Early Islarıı, 9 , 1 0, 1 1 .
6 lbn Hazın, Kitabıı'l-Fasl, 1 . 1 16- 2 1 7 sf.lar arası Yahudilikle ilgilidir.
7 M.Perlman, " Polemıcs" , E.R., xı, 396-398
8 M. Perlman, a.g.e., 398,3 99; !Jlıarıı'ın türkçe çevirisi Osman Cilacı tarafından
D.Thomas, "Two Muslim Chrıstıan Debates From the Early Shiite Tradition" , j. 5.
S., xxxııı, 1, 56, 57, 70, 75.
10 D. Thomas, Arıti-Clıristiıırı Polenıics in Early Islam, 5, 6, 7
1 1 S. Pines, " Not es on Islam and on Arabic Chnstıanıty and Judeo-Chnsti
anıty " , ]ounıalof ]enısaleııı. iV, 35- 1 5 2; " Studies in Chrıstianıty and ın Judaco-
36 • DiNLE R TARiHiNiN MESELELERi
of Inclia, 8-22 arası. Ayrıca Ö.F.Harman, Ibn Nediııı'in Fihrist Adlı Eserinde Hint Din
leri, basılmamış Doç. çalışması. 1 -4.
1 3 Derli toplu bilgi için B. Lawrance, Slıa1ırastaııi on tlıe Iııdıan Religions, 38, 4 1 ,
42, 48-56.
1 4 E. Sachau'nun Alberımi's I ncl ia'sındaki Talılıih'in lngilizce tercümesi 3, 7.
15 j .S.Mıshra, Al Binıni, 32
1 6 S. Pines - T. Gelblum, " AL-Bırunı's .Arabıc Version of Patanjalı's YogaSutra" .
Londoıı Universıty, Sclıool of Orıental and A frican Stııdıes Bıılletin, xx, 508- 5 1O
17 Biruni'yle ilgili olarak Türkçede G. Tümer' in çalışmalarına bakılabilir: "Bey-
rayd el-Kubeysi), 1 5
2 2 M . Perlman, " lbn Kammuna" , E.J., VIII, 1 1 86, 1 187
23 M . Perlman, " Polemıcs " , E . R, XI, 400, 401
24 S . K. Samir, "The Earlıest Arap Apology For Chrıstıanıty " , Clınstıan Arabıc
Apologetics Dııring the Abbasid period, 66, 67, 69, 70, 75, 95, 96. Bu makalede met
nin hem Arapçası hem lngilizce tercümesi mevcuttur.
25 S. K. Samir, " Christian Arabic Literature in the Abbasid Period" , Religioıı,
"Bir Nesturi keşişi olan Sergius (Serkis) bir suçtan dolayı cemaatten atıldı. Bunu te- ·
!afi etmek için o Arabistan'a tebliğe gitmeye karar verdi. Yahudi ve putperestlerin
oturduğu Mekke'ye ulaştı. Burada Muhammed'le tanıştı . . . onu Nesturi olmaya ikna
etti... Sergius'un ölümü üzerine Abdullah ve Ka'ab adında iki Yahudi Muhammed'e
yakınlaştı. .. Peygamber Muhammed de ölünce bu Yahudiler Ali'ye yaklaştılar ve
onun Muhammed'in yerini almasını istediler . . . onu eğittiler... " Ed. N. A. N ewman,
Tlıe Early Clıristian-Mııslim Dialogııe, s.453-455.
IV
1 5 . - 18. YÜ ZYILLAR:
DURGU NLUK DÖNEMİ
kısı olan erken yazarlardan ilki Nicholas Cusa'dır. Cusa, lslam'a olumlu
bakmakla birlikte Hıristiyanlığa ters düşen yerlerde Kur'an'ı eleştirmek
ten geri kalmadı. Yine de Aydınlanmacılar'ın lslam hakkındaki düşün
celerinde Cusa'nın yumuşatıcı bir etkisi olmuştur. 3
Diğer dinler üzerine çalışan nadir isimlerden biri Roger Bacon'dır
( 1 2 14- 1 294) . 1 266'da tamamladığı Opus Majus'unda tüm din mensup
larını altı kategoride topladı. Paganlar, Putperestler, Tatarlar, Sarazenler
(Müslümanlar) , Yahudiler ve Hıristiyanlar. 4
Avrupa Yahudiliğine gelince, onlar başka dinlerden ziyade Yahudilik
içindeki mezhepler üzerine çalışmalar yaptılar. Maimonides (ö. 1 204)
lbranice Kitab-ı mukaddes'i kabul etmedikleri ve bu yüzden kendileriy
le hiçbir ortak zemini paylaşmadıkları gerekçesiyle Müslümanlarla hiç
bir münakaşaya girilmemesini isteyerek bu kapıyı kapadı. Maimoni
des'ten daha önce dışarıya kapatılan eleştiri kapıları içeriye doğru açıl
mıştı. lbn Yaşus ( 1 000 civarı) Tevrat'ın çoğunun Musa tarafından değil
de Ezra tarafından yazıldığını ileri sürdü; lşaya kitabında otantik olma
yan kısımların bulunduğunu söyledi. Daha etkili bir isim lbn Ezra'dır
(ö.1 167). lbn Ezra, Tevrat'ın içerisinde başka kalemlerin rol aldığını ve
Tevrat kronolojisinin yanlış olduğunu savundu. Bu dönem Yahudileri,
bu konuda klasik çağ Yahudi yazarlarının seviyesine ulaşamadılar. Fa
kat lbn Ezra Spinoza'ya yaptığı etki dolayısıyla önemli bir isimdir. s
Dinler tarihi çalışmaları açısından Avrupa'da yaşanan bu durgunluk,
Rönesans'a doğru Boccacio'nun De Gcnealogia Deorum adlı eseri ile kıs
men bozulduysa da 1 7.yüzyıla kadar Avrupa'da din çalışmalarına örnek
teşkil edebilecek eserlerin sayısı çok azdır. Rönesans yazarları arasında
kayda değer isimlerden ilki Gerard Vossius'dur. De tlıeologia geııtili adlı
kitabında insaı'ıların, şeytani duyguların teşviki ile tanrıyı kavrayama
dıkları için putları icat ettiğini ileri sürer. Ona göre insanların bu akıl
sızlığı ilkin tabiat nesnelerine tapımına yol açmıştır; daha sonra da tabi
attan tanrılar yaratılmıştır. Bununla birlikte ilk insanın bu tanrıları ya
ratırken tanrının Eski Ahid'de vahiy ettiği birtakım şeyleri yanlış anla
masının büyük rolü olmuştur. Ona göre tanrı Mars'ın adı, Eski Ahid'de
ortaya çıkan "güçlü olmak" anlamındaki Marats'dan gelmektedir. Eski
Ahid'deki Marats kelimesi, Mars'ın sembolize ettiği güneş tanrısı olma
ya oldukça elverişli idi! Öte yandan Reformcuların yeni ilgi alanların
dan biri olarak lslam gündeme geldiyse de bu ilgiyi yansıtan Protestan
çalışmalar tamamen taraflı ve yanlıştır. 6
1 5. - l 8 . YÜZYILLAR: DURGUNLUK DÖNEMi • 39
rı döneme ayrılır: 1 100-1 250; 1 250-1400 ve 1400-1 500. Detaylı bilgi için, N .Resc
her,"Nicholas of Cusa on the Quran" , Tlıe Mııslim Worlıl, LV/lll, s. 196-200.
2 P.O'Hair Cate, Tlıc Mııslim's Views of tlıe Bible anıl tlıc Clıristiıms Views of tlıe
Qıır'aıı, 1 92.
3 N . Rescher, a.g.e., s. 197, 200.
4 E.j.Sharpe, a.g.e., s. 1 2
5 ] . Rosenthal, "The Study o f the Bible i n the medicval judaism " , s . 245-27 1
Mohammcdanism" , Tlıc Mıısli111 Worlıl, xxı, s. 1 69; G. Simon, "Luıher's Attitude To
wards lslam", Tlıc Mıısliııı \\iırlcl, xxı, s. 257-262.
v
1 8 . Y Ü Z Y I L AY D I N L A N M A C I L I C I
V E PA G A N 1 Z M 1 N Y Ü C E L 1 C 1
G E N E L KA RA K T E R
r izvitler gibi Asya'ya ve diğer kıtalara açılan misyonerlerin Avru
\......Jr a'ya getirdiği yeni bilgiler, hümanist dönemin genel karakteri ile
birleşince eskiden Hıristiyan yazarların yerdiği Paganizm baştacı edil
meye ve ululanmaya başlandı. İster uzlaşma aracından dolayı olsun, is
ter insani duyarlılığı uyandıracak olaylarla karşılaşılmasından dolayı ol
sun putperestlerin geleneklerinde hoş bir saflık keşfedildi. Önceki ya
zarların Şeytana ya da düşmüş meleklere bağladığı paganizm artık dej e
nere olmuş Hıristiyanlık olarak düşünülmeye başlandı; öyle ki bu dej e
narasyonun içerisinde paradoksal bir şekilde otantik llahi unsurların
da olduğu varsayıldı. Hatta daha ileri gidenler oldu; onlara göre paga
nizm gerçekte sembolik bir Hıristiyanlıktı. Bu görüşlere paralel olarak
Bernand Le Bovier Fontenelle ( 1657-1757) Discours Sur I'.originc dcs
Fables'tda Yahudilere vahyedilen ilahi bilginin diğer milletlerce anlaşıl
madığı ya da zihinsel olarak kavranamadığını ileri sürdü; fakat sonuçta
bu dinlerde ilahi bir yan mevcuttu. Bu bakış açısının kazanılmasında
misyonerlerin Kızılderililer konusunda verdiği raporlar önemli olmuş
tur, bu raporlarda tasvir edilen Kızılderili dini, monoteist bir hüviyete
sahip olmuştur. 1
42 • DiNLER TARiHiNiN MESELELERi
K I TA B - I M U K A D D E S T E N K i T L E R i N i N B A Ş L A N G I C I
Reformcuların geliştirdiği lüeral herınenötik, (scriptur scriptura in
terpretes, metin kendi kendini tefsir eder) , Katoliklikteki "geleneğin"
tamamen dışlanmasına yol açarken, Katolikler açısından Kitab-ı Mu
kaddes'deki problematik konuların çözülmesine destek olan geleneğin
eksikliği bir tehdit unsuru olarak, söz konusu problemlerin açığa çık
masının önlcnmemesinde kendini gösterdi.
I H. YÜZY I L AYD I N LANMACILIGI VE PAGANiZMiN YÜCELIGl • 43
Modern anlamıyla Eski Ahid tenkidi tıp doktoru jean Astruc ( 1 684-
1 766) ile başlar. Ölümünden onüç yıl önce Tekvin üzerine yazdığı kita
bını (Conjectures) 1 1 isimsiz olarak yayınladı. 'Burada Musa'nın kendisi
ne kadar gelen bazı şifahi gelenekleri ve yazılı materyalleri alıp şekil
lendirdiğini savunan Astruc, Tevrat'ın içerisinde ortaya çıkan üç prob
lemle yakından ilgilendi: a. Aynı olayı anlatan ve tekrar mahiyetinde
olan farklı anlatım parçaları (narration) . b. Tanrı adının Elohim ve Yah
ve şeklinde farklı kullanılışları c. Tevrat içindeki kronolojik karışıklık
lar.
Astruc, Tevrat'ın içinde farklı zaman ve coğrafyada ortaya çıkan dört
ayrı kaynak tespit etti ve bunları A,B,C,D harfleri ile gösterdi. A kayna
ğı Elohim adının kullanıldığı yaratılış anlatıinını; B kaynağı Yahve adı
nın kullanıldığı ikinci yaratılış anlatımını; C kaynağı Tekvin 7/20, 23 ,
24'te ortaya çıkan değişik bir kaynağı; D kaynağı ise İsrail dışı bir kay
nağı içeriyordu.
Çekingen ve yumuşak bir uslupla da olsa Astruc, Musa'nın bu dört
kaynaktan haberdar olduğunu, fakat sonraları birinin bu dört anlatımı
karıştırıp tek bir anlatım haline getirdiğini ileri sürdü. 1 2
Gerek Simon'un gerekse Astruc'un fikirleri daha sonra ] .S.Semler
( 1 725- 1 79 1 ) , j . G . Yon Herder ( 1 744- 1803) ve ] . G. Eichhorn ( 1 752-
1827) tarafından genişletildi.
l 792'de lskoçyalı Katolik Geddes, Tevrat ve Yeşu kitaplarının tercü
mesini yaptı. 1800'de yayınladığı Critical Reınarhs da Tevrat'ı Musa'dan
'
M i T O L OJ i Ç A L I S M A L A R I N I N B A Ş L A M A S I
18. yüzyıl, uzun bir zamandan beri zemini hazırlanan bir çıkışla mi
toloji çalışmalarının başlangıç aşamasına şahitlik eder. Mit, sembol ve
dil arasındaki ilişkilerin ortaya konmaya çalışıldığı bu dönemde Hıristi
yanlık dışındaki dinlerin özellikle mitoslarına ilgi gösterildi ve bu mi
toslar Avrupa'daki klasik dinlerin mitoslarıyla mukayese edildi. Bu dö
nemde mitoloji araştırıcılarının hemen hepsinde ağır başlı bir roman
tizm hakimdir.
Romantik bir tarihçi sayılabilecek Friedrich Schlegel'in ( 1 775- 1854)
1808'de yayınlanan Ueber dile Spraclıe und die Weisheit der lndier adlı
kitabı Avrupa'da hümanist havanın yeniden solunmasına katkıda bu
lundu. Bu eserle Upanişadlar ve Vedalar yanlışlıkla aynı döneme kon
duysa da Hinduizm'deki kutsal metinlerin kronoloji problemini dile ge
tirmesi dolayısıyla önemli bir yere sahiptir. Hint metinlerindeki dil geli
şiminin kronolojinin belirlenmesindeki katkısına işaret eden ilk kişi de
Schlegel'dir.
Pek çok açıdan S chlegel ile benzeşen G.E. Lessing, Die Erzie hung
des Mensclıen Gesclıleclıts ( 1 780) adlı kitabında tüm büyük dinlerin ila
hi kökenli olduğunu savundu. Onun bu yaklaşımı ilk perennial çaba
olarak görülebilir. Lessing şiirin ruhu ile mitosların oluşma sürecindeki
ruhun aynı olduğunu ileri sürdü.
johann G. Hamann ( 1 730- 1 788) de Lessing gibi şiir ve mitoslardaki
sembolik anlatım arasında bir ilişki kurarak dinlerdeki sembolik anlatı
mı şiirin oluşturduğu evrensel heyecan ile birleştirdi. Ona göre bu şa
irane ruh evreni açıklamaya yönelerek dini formları meydana getirmiş
tir.
Dil ve mitoloji arasındaki ilişkileri araştıran bir başka önemli isim ].
G. Herder'dir. Herder mitlerin çözümlenmesinde, sembollerin analiz
edilmesi gerektiğini düşündü . A lteste Unkunde des Menscheııgesclı
leclıts'de her mitik unsurun Tanrı'nın sembolizasyonu için kullanılan
dilden türediği fikrini savundu. Ona göre insanlar Tann'yı daha kolay
anlamak için mitik sembolleri keşfetmişlerdi.
1 8 . yüzyılın sonuna doğru mitlerin üzerine temellendiği sembolik
yapının psikolojik açıdan menşeinin ne olabileceği sorusu gündeme
geldi.
Fizikçi George C. Lichteriberg ( 1 742- 1 799) ve psikolojik romancı K.
Philip Moritz ( 1 757-1793) sembollerin oluşumunda rüyaların değer
lendirilmesi gerektiğini ileri sürerek modern psikiyatrinin bir anlamda
-
şümde dil önemli bir rol oynamış, dil mantığının içine hapsedilen in
san , monoteizmi politeizm haline dönd ürmüştür. 1 4 Bu haliyle Heyne
yalnızca Müller'in değil fakat aynı zamanda Lang ve Schimdt'in de müj
decisi olmuştur.
Sembolistlere karşı ilk tepkiler özellikle tarihçi eğiliminde olan uz
manlardan geldi. j. Heinrich Vosz, Antisymbolih adlı kitabında mitoslar
daki tanrıların doğanın tanrılaştırılmasıdan başka bir şey olmadığını
söyleyerek Creuzer'i alaycı bir tavırla eleştirdi.
En etkin karşıt isimlerden biri C.A.Lobeck'di. Aglaophamus Sive de
Tlıeologiae Musticae Graecorum Causis ( 1829) adlı kitabında Creuzer'in
tüm kurgusuna saldırdı.
Creuzer'e karşı daha önemli bir eleştiri Gottfried Herınann ( 1772-
1 848) tarafından getirildi. Hermann'a göre mitos bir fikrin sembolik
ifadesidir. Bu noktada Creuzer ile aynı düşünür. Hatta Creuzer'in öne
sürdüğÜ gibi mitosların oluşumunda rahiplerin önemli işlevinin oldu
ğu fikrini kabul eder. Yine onunla aynı şekilde rahiplerin (ki onlar tabi
atı çok iyi izleyerek ciddi bir hikmete sahip olmuşlardı) halka bu hik
meti doğrudan ve,remeyeceğini bunun için sembolleri yani mitosları
kullanacağını ileri sürmüştür. Fakat sıradan insanlar bu sembolleri an
lamamışlar ve yanlış yorumlayarak popüler inançları oluşturmuşlardı.
Hermann aynı zamanda mitlerin çoğunlukla doğuda oluştuğunu kabul
ediyordu. Bunların batıya geçiş yolu Likya idi. Fakat Hermann ve Cre
uzer şu noktada ayrılır: Creuzer'de mitos daha derinken, Hermann'da
daha yüzeyseldir. Herınann daha tarihçidir. ı s
Burada örnek olarak seçtiğimiz son isim Carl Otfried Müller ( 1 797 -
1840) olacaktır. Ona göre mitlerde hikmet dolu şeyler aramak abestir;
ayrıca Creuzer'in ileri sürdüğü gibi rahiplerce de üretilmemiştir. Mitos
lar, yalnızca insanın evreni anlamak için, psikolojik mekanizmalara da
yalı olarak geliştirdiği hermenötik bir yoldur.
Ayrıca dinlerdeki şifahi geleneğin önemini vurgulayan ilk kişilerden
biri olması dolayısıyla O.Müller kayda değer bir uzmandır.
1 j.Vries, a.g.e., s. 3 1 .
2 ]. Vries, a.g.e., s . 32; E. ] . Sharpe, a.g.e., s . 1 8. Tabii ki Öhemerizm geleneği ta
mamen sona ermedi. Bu geleneği sürdüren en önemli isim Abbe Banier'dir ( 1 637-
1 74 1 , La Mytho!ogie adlı kitabı onun görüşlerini güzelce yansıtır.)
3 E . j . Sharpe, a.g.e., s. 19.
18. YÜZYlL AYDINLANMACILICI VE PAGAN iZMiN YÜCELIC I • 49
de) , s. l 3 .
5 B.Spinoza, a.g.e.,s. 49.
6 B. Spinoza, a.g.e . , s . 1 8 , 19.
7 R.E. Frıedman, Who Wrote The Bible, s. 2 1 .
8 E.E.Kellet, "Spinoza" , E.R.E., XI, s . 780. Hegel'e göre Spinoza ateist olmaktan
uzer, G . F " , E.R., iV, s. 1 54- 1 5 5 ; ] . Vrles, a.g.e., 5 1 ; E.j . Sharpe, a.g.e., s. 22, 205.
14 ] . Vries, a.g.e., s. 52, 53.
15 J . Vries, a.g.e . , s. 55.
v ı
19. YÜZYIL VE
20.YÜZYILIN l LK ÇEYREGl :
TA R 1 H S E L C 1 L 1 G 1 N Y Ü K S E L l Ş l V E
D l N L E R, l N K Ö K E N ! P R O B L E M !
a. Max Müller
Alman idealizminin tüm unsurlarını çalışmalarına yansıtan Müller
hem iyi bir dilbilimci hem de iyi bir dinler tarihçisidir. Müller akade
mik kariyerine Leipzig'de başladı; burada Spinoza'nın Ethics'i üzerine
çalıştı. Lessing, Schiller, Goethe ve Hegel'in derince etkisinde kaldı. Bu
etkinin onun çalışmalarındaki en bariz izi dil ve düşünce arasındaki
ilişkiyi yakalama çabasında ortaya çıkar. Leipzig'de doktora çalışmasını
bitirince bir müddet Berlin'de Schelling'in idaresinde çalıştı ve burada
Hindistan'la ilgilenmeye başladı. Schopenhauer ile burada tanıştı ve
onunla Hint edebiyatı üzerine tartışmalar yaptı. 1 845'de Paris'e giderek
Sanskritçe öğrenmeye başladı. Özellikle Vedalar'la ilgilendi. Ömrünün
geri kalan kısmında Almanya'ya çok az giden Müller lngiltere'de yaşa
dı.
Müller'in fikirleri kimi zaman "güneş mitosu okulu " adı altında top
lanır. Buna göre tüm dinler güneşe (bazen ay ve yıldızlara da) tapınan
bir ilk inanç sisteminden gelişmiştir. İnsanlar iptidai dönemlerde tabi
ata canlılık atfetmiş, tabiatın içerisinde özellikle de güneşe özel bir ilgi
göstermişlerdir. Müller'e göre bütün mitoslarda tabiat ve onun da öze
linde güneşle ilgili inançlar merkezi bir yer tutar. 2
Müllerden bir müddet önce Charles-François Dupias ( 1 742-1809) ,
dinlerde güneşin merkezi önemine dikkat çekmiş ve hatta lsa'nın bir
güneş sembolü olduğunu, oniki şakirdin de zodyak işaretleri olduğunu
ileri sürmüştü. Esoterik yazarlar bugün bile onu izleyerek Hıristiyanlı
ğa "güneş dini" adını vermişlerdir.3
Müller ondan haberdar olsa bile bilimsel yanının keskinliği ve ilgi
alanları dolayısıyla Dupias'tan çok farklıdır. Herşeyden önce Müller
Sanskrit metinleri rahatça okuyabilecek bir dil bilgisine sahipti ve · dil
ile din arasındaki ilişki onun temel ilgi alanı idi. Dinler Tarihi mantali
tesinin gerçek kurucularından biri olduğu şüphesizdir. Müller'in bu ko
nudaki temel eserleri Coınparative ınytlıology ( 1856) , lntroduction to tlıe
Science of Religion ( 1 873) , Sacred Boohs of tlıe East (bu edisyonunun
hem editörlüğünü hem de Yedik metinlerin çevirmenliğini yaptı,
1870) , Lectures on tlıe Origin and Growtlı of Religion ( 1878) , Natura! Re
ligion, Plıysical Religion and Antlıropoligical Religion ( 1888- 1892) ve
Contributions to tlıe Science of Mytlıology'dir ( 1897).
Müllerin tüm çalışmalarında sonuç almak istediği iki soru egemen
dir, dinlerin kökeni nedir ve din bilimi me todo l ojisi nasıl oluşturulabi
lir? tik sorunun cevabına psikolojik bir açıklama ile girişir. İnsan zihni
54 • DiN LER TARiHiNiN MESELELERi
dinleri vahy edilen ya da edilmeyen dinler şeklinde ele almaz , ona göre
tüm dinler eşit oranda dindir.
Dil ve din arasındaki bağıntıyı derinden keşfetmesi Müller'i ister is
temez mitos araştırmalarına yöneltmiştir. Hind-Avrupa mitoslarını çok
iyi bilen Müller bütün mitosları güneşle ilişkilendirmiştir. Mesela Grek
mitolojisinde, Apollo Defne'yi sevmekte, Defne de ondan kaçmakta ve
kaçarken bir defne ağacına dönüşmektedir. Bu mitos, Müller'e göre bize
şunu söyler: Apollo orijinalde güneşi sembolize etmekte, Defne de şafa
ğı, böylece bu mit, güneş ve şafağın birbirini kovalamasını sembolleş
tirmektedir. 6
Öte yandan Müller, o güne kadar pekçok dini mitosları Hıristiyanlı
ğı onaylatacak şekilde Kitab-ı Mukaddes'le ilişkilendiren tutucu yazar
ların fikirlerini de bilimsel bir uslupla yıkar. Vedalar'da geçen teolojinin
Kitab-ı Mukaddes'le hiçbir ilişkisi yoktur. O güne kadar Adem ve Hav
va olduğu düşünülen Yedik Yama ve Yimi çiftinin tamamen farklı kah
ramanlar olduğunu ileri sürer. 7
Müller bu çalışmalarının sonucu, doğal ve haklı olarak dinler tarihi
çalışmalarının gerçek anlamda öncüsü olarak kabul edilmiştir. Tüm mi
toloj ik sembolleri tarihi bir olguya bağlayarak abartılı bir mitoloji çalış
ması başlattıysa da o gerçek anlamda mitos biliminin de babası pozis
yon\.ındadır. Öte yandan dinler tarihini popülerize etmesi açısından da
M.Müller önemli bir isim olarak bu disiplinin köşe başında durmakta
dır.
arasına bir ayırım sokluğunu düşünür; en azından ona göre insan böyle
bir ayırım yapmaya eği"limli durumdadır. H .Spencer'de görüleceği üze
re, bu doğal durum rüyaların yardımı 'ile elkisini gösterir. Dış dünyayı
gözleyen insan herşeyde akıcı bir hareketliliğin bulunduğunu keşfeder.
Öte yandan rüyalar insana bir ikinci bedenin (ruh) olduğu fikrini aşıla
maktadır. Tabiatta bu derece hareketli olan nesnelerin bir anlamda bu
hareket kabiliyetleri, rüyalarda tecrübe edilen ikinci ben-ruh ile ilişki
lendirilince, animizm denilen ilk din sistemi ortaya çıkmış olur.
Rüyalarda olduğu gibi seyyar bir özelliğe sahip bu güç, ilk önce üs
tün birtakım varlıklar haline döndürülmüş, daha sonra da bu varlıklar
tanrı haline getirilmiştir.
Tylor'a göre iptidai insan, kendisinde olduğunu düşündüğü ruhun
aynısının diğer canlılarda da olduğunu düşünüyordu. Böylece evrende
üç canlı ruh taşıyan katman vardır: İnsanlar; diğer varlıklar ve tanrı po
zisyonunda olan tabii güçler. Ruh göçü inancı da Tylor'a göre dinin bu
aşamasında başlar; evrende her canlı aynı ruhu taşıdığına göre bu ruh
ların birbirine dönüşümü mümkün olabilecektir.8
Tylor'un animizm görüşü kitabının yayınlanmasından beri eleştirili
yor olsa da belli bir etkinliğe sahip olduğu yadsınamaz. Onun eleştiri
len en eksik yanı, ki aynı eleştiri benzeri görüşü paylaşan H.Spencer'e
de yapılmıştı, insanın gerek rüyalar gerekse evrendeki haraketlilikten
etkilen erek bir double ruha ("ikinci ben") ulaşması fikri idi. 9 !kisinin
arasında zorunlu bir ilişki kurulamazdı. Ayrıca başta M.Müller olmak
üzere pek çok uzman Tylor'un çağdaş iptidailerle geçmiş dönem insanı-
. nı aynı varsaymasını şiddetle eleştirmiştir.
c. H. Spencer
Tylor'un fikrine oldukça paralel ve psikolojik esaslı açıklamalara sa
hip olan Herbert Spencer, dinlerin kökeninin atalar kültü adı verilen
bir inanç sistemine bağlar.
Spencer genel din tanımını First Principles (London, 1862) adlı kita
bında yapar. Burada tanımdan ziyade evrimci açıklamaları esas alan bir
tasvir vardır. Spencer Principles'da din ve bilimin her ikisinin de bilin
meyeni keşfetmeye yönelik iki benzer duygu olarak tanımlar. Bu gi
zemli amacın konusunu "Bilinemeyen" (the Unknowable) olarak ad
landırır.
T11 e Principles of Psychology (London, 1885) adlı eserinde Türlerin
Kölıeni 'nden dört yıl önce sosyoloji literatürüne evrim terimini sokar.
TARlHSELClLllı lN YÜKSEL!Şl VE D l N LERIN KÖKENi PROI3LEMl • 57
d. E. Durkheim
Dinlerin kökenini açıklamaya çalışan tüm teoriler içerisinde şekil de
ğişikliklerine uğrasa da popülaritesini hiçbir zaman yitirmeyen tek gö
rüş totemizmdir. Totemizm genel olarak sosyolojik bir açıklama biçimi
58 • DiNLER TARiHiNiN MESELELERi
na adı verilen mistik bir güçten aldığını söyler. Toteındeki ikinci güç ise
manadan daha farklı olarak yukarıda işaret edildiği üzere kutsallık veya
tabudur. Mana bir anlamda tabunun sürdürülmesini sağlayan kudrettir.
Bugün gerek sosyoloji çevrelerinde , gerekse din bilimi çevrelerinde,
totemizm teorisi popülaritesini sürdürse bile, Durkheim'in görüşleri
eleştirilmektedir. Herşeyden önce tanrı fikrinin ikinci plana itildiği bir
din sistemi mevcut görünmemektedir. Öte yandan Durkheim'in gerek
mana gerekse tabu kavramlarını ortaya koyarken faydalandığı pekçok
antropolojik gözlemin yanıltıcı olduğu ancak yenilerde anlaşılmıştır.
İptidai bir din sistemi olduğu fikrinden vazgeçilse bile totemizm, ye
ni yorumuyla, dinler tarihi araştırmalarında hala önem taşıyan tanımla
yıcı bir terim olarak varlığını sürdürmektedir. Totemizmin yeni tanımı,
kabile üyelerini birbirine ve kutsal olan herhangi bir şeye bağlama ve
iletişim tarzı olarak yapılmaktadır (Yapısalcılık).
e. W. Schmidt
Dinlerin kökeni meselesinde yukarıdaki d ört okuldan bütünüyle
farklı görüşler ortaya koyan W. Schmidt Urmonotheismus veya mono
teist ekol denilen doktrinin kurucusudur. A ntropolog ve Roma Katolik
rahibi olan Wilhelm Schmidt, Hörd e'de doğdu. 1 883'de Hollanda
S teyl'deki misyoner okuluna gird i . 1 8 9 2'de rahip olarak atand ı .
1 893'ten 1 895'e kadar Berlin Üniversitesi'nde Semitik diller üzerine ça
lıştı. Almanya, İsviçre, Fransa, Avusturya ve ltalya'da çeşitli kurumlarda
görev aldı.
Schmidt, W. Foy ( 1873- 1929) , E Graebner ( 1877-1 934) , B. Anker
man ( 1 859- 1943) ve W. Koppers ( 1 886- 1 96 1 ) ile birlikte Avusturya
Kültür Tarihi Ekolü (Kulturhistorische Methode) mensuplarının ara
sında sayılır. 1 904 yılında Berlin'de toplanan antropoloji Kongresi'nde
Graebner ve Ankerman tarafından sunulan bildirinin mahiyeti bir an
lamda antropoloji ağırlıklı bakış açısına sahip bu grubun ınanifes tosu
niteliğindedir.
Kültür Tarihi Ekolü, özellikle kültürlerin oluşumunda göçlerin kat
kısı, etnolojik malzemelerin tasnifine dayalı çıkarımları esas alan teori
ler ve bir kültür içinde işlevine göre benzer ve farklı olan katmanların
tespit edilmesi üzerinde durmuştur. Bu çalışma hedefleriyle Kültür Ta
rihi Ekolü antropolojik tarihlendirmede mukayeseli kronolojinin öne
mini gündeme getirdi. Bu okulun en önemli isimlerinden P.W Schmidt,
Handbuch der Methode der Kulturh istorischen Ethnologie adlı eserinde
TARIHSELCILIGIN YÜKSELiŞi YE DiN LERiN KÖKENi PROBLEMi • 61
Schmidt, herşeyden önce iptidailer arasında tek bir tanrı fikrinin va
rolduğu konusunda tereddüt etmez. Fakat bu iptidai din ona göre ta
mamen orjinal 'ilahi dinle özdeş değildir. Bu ilk din henüz insanlar bir
arada toplu olarak tek bir ırk halinde bulunurken mevcuttu. Zamanla
insan zihnindeki evrimleşme süreci içerisinde tali ilahlar ortaya çıkarıl
dı, bir sonraki aşamada ise bu tali ilahlar tek tanrı inancına tamamen
egemen oldular.
Schmidt'in çalışması teorik bir yapıda olmaktan ziyade bol örnekle
re dayanan bir eserdir. Öte yandan Schmidt tek tanrı fikrinden çok tan
rılılığa geçiş sürecinin nasıl olduğu konusuna da değinmez. Bundan
dolayı onun görüşlerinin ana fikri oldukça kısadır.
Schmidt'in toplumların dini evrimi şeması şöyle özetlenebilir: En es
ki kültür (Urkultur) avcı toplayıcı kültürdür. Bu kültürde egemen olan
dini inanç biçimi monoteizmdir. Bu kültürden birbirinden bağımsız üç
kültür daha çıkar. Anaerkil ağırlıklı bitki üreticisi kültür, ataerkil avcı
kültür ve ataerkil göçebe-hayvan yetiştiricisi kültür.
Ö zellikle tarihçi-fenomenologlar tarafından sıkça eleştirilmiştir.
Onu en şiddetli eleştirenlerden biri fenomenolog Raffaele Pettazzoni'dir
( 1 883-1959) . Pettazoni, onun monoteizm inancını yalnızca bir yakış
tırma olarak düşünür. Essays 011 tlıe History of Rcligions'da Pettazzoni
"Bizim medenileşmemiş halklarda bulduğumuz şey, tarihi anlamda,
monoteizm değil, fakat Ulu bir Varlık fikridir. Bu fikrin gerçek bir mo
noteizmle hatalı olarak özdeşleştirilmesi ve uyarlanması yalnızca yanlış
anlamalara yol açar"20 diyerek Schmidt'i eleştirir. Evans-Pritchard da,
Schmidt'in tarihi belli bir gelişim doğrultusuna hapsetme eğilimini sa
kıncalı bulmuştur. 21 Schmidt'in dinlerin kökeniyle ilgili fikrini destek
leyen en önemli isim Pinard de La Boullage (f.Etude Comparee des Reli
gions, 1929) ve K.L.Bellon (Iıı Leiding tol de vergelijlıende Godsdienslwe
tensclıap, 1932) olmuştur.
Robert Narry Lowie ( 1883-1957) Schmidt'in iptidailer arasında ulu
bir tanrı fikrinin varolduğu şeklindeki iddiasını mantıklı bulsa da, di
nin ilk safhasının monoteizm olduğu savına katılmaz.22
Yukarda sayılan her beş okulu ve onlarla ilişkili alt teorileri birbirine
bağlayan tek ortak nokta, faydalanılan ana kaynakların antropoloji
ağırlıklı olmasıdır. Tanımı gereği geçmiş kültü�leri günümüz kültürleri
ne örnekseyerek açıklama yolunu seçmeleri dolayısıyla, dinin kökeni
problemini gündeme getiren 1 9 . yüzyıl araştırıcıları için antropolojik
çalışmalardan daha iyisi bulunamazdı. Bu anlayış açık bir indirgemeci-
TARIHSELCILIGIN YÜKSELl$l VE DlNLERIN KÖKENi PROBLEMi • 63
f. George Frazer
Frazer, Glasgow'da doğdu. Düşüncesinin oluşma dönemlerinde
A. Comte, R. Smith ve E.B.Tylor'un etkisi altında kaldı. Rasyonel bir ge
ri zemine sahipse de Frazer geleneksel bir Hıristiyandır. 24 Klasik gele
neğin hayranı olarak Frazer ilk çalışmalarını Grek-Latin yazarları üzeri
ne yaptı.
Dinlerin kökeninden ziyade iptidai dinin nasıl olduğu konusuyla il
gilenen Frazer'in bu konudaki temel fikirleri 1895'den itibaren yayın
lanmaya başlanan Golden Bough'da bulunur.
Golden Bough'un25 amacı Servius'un Virgil üzerine yaptığı tefsir ça
lışmasında kaydedilen bir efsanenin açıklanmasına yöneliktir.
69 kısımdan oluşan Golden Bouglı'un kısaltılmış nüshası geniş baskı
da olduğu gibi bol örneklerle dolu , dağınık ve sistemsizdir; teorik fikir
ler araya serpiştirilmiştir. Kitabın içerisindeki gözleme dayanan bazı
antropolojik ve tarihi veriler yanlıştır (özellikle tahıl ruhlarıyla ilgili
olan kısımlar, 424-43 1 ) . Golden Bough üç konu üzerinde durur: sihirin
tanımı, llahi krallık problemi ve ölen-yeniden dirilen bitki tanrı ve tan
rıçaları. Frazer sihiri ikiye ayırır: Benzerlik sihiri ve Bulaşkan sihir (Ho
moepathic ve Contaminous) . 26 Benzerlik sihirinde sihirbaz istediği
herhangi birşeyi, yöneldiği nesneyi taklit ederek üretir. Bulaşkan sihir
de ise etki edilecek şeyin ya tümü ya da bir kısmı ile kontak kurularak
arzulanan etki gerçekleştirilir. (Sihir yapılacak kişinin bir eşyanın ya da
ondan bir parçaya yapılan uygulama). 27 Din ve büyü arasındaki ilişki
de Frazer'e göre şöyledir:
Din, insanın kendisinden üstün olduğuna inandığı varlıkları sihir ile
teskin etme arzusunun neticesidir. İnsanlar ilkin doğal çevrelerine si
hirle egemenlik kurmak istemişler, fakat bir sonraki aşamada dini duy
guya yönelmişlerdir. Bu anlamda sihir, dinden önce gelen birşey olarak
dinle aynı değildir. Sihir aynı zamanda etki ve sonucu gözleyen bir
özelliğe sahip olduğu için bir anlamda iptidai kültürlerin bilim anlayı
şını da yansıtır. 28
Golden Bough'da ele alınan diğer iki konu (ilahi krallık ve yeniden
dirilen bereket ilahları) ise bol örneklerle tasvir edilmiş, herhangi bir
teorik düzlem oluşturmayacak şekilde kurgulanmıştır.
Psikolojik yaklaşımı ve bol antropolojik materyali kullanımı ile Fra
zer kendi dönemi içerisinde oldukça popüler bir konuma geldi. Fakat o
sihiri iptidai bir din sistemi olarak açıklasa bile, bu dinin çağdaşlarınca
ilk din olarak adlandırılan inanç biçimiyle ne kadar ilişkili o lduğu ko-
TARIHSELCILIGIN YÜKSELi$! VE DiNLERiN KÖKENi PROBLEMi • 65
nusu üzerinde durmaz; daha doğru bir ifadeyle bu konuda Frazer net
değildir. Frazer'in iptidai din sisteminin basit örneklerinden biri olarak
öngörmüş olduğu sistemin sihir mi, yoksa doğa üstü güçlerle bir çeşit
uzlaşma yolu mu olduğu konusundaki fikirlerinin açıklık kazanmadığı
na dikkat edilmelidir. 2 9
g. Levy-Bruhl
Frazer kadar popüler olmasa bile ondan daha ciddi bir araştırıcı ola
rak Fransız antropolog Levy-Bruhl'ün oluşturduğu konum kolay ta
nımlanamayacak bir yerde bulunur. O hem psikoloj ik açıklamalara,
hem sosyoloj ik görüşlere ve hem de antropolojik verilere eşit uzaklıkta
dır. Fikirlerini ifade etmede daha polemikçi ve cesur oluşu da onu di
ğer meslektaşlarından ayırır.
1 9 10-1938 arasında Levy-Bruhl temel düşüncesi olan "iptidai zihni
yet" (primitive mentality) üzerine 6 kitap yazdı. Fikirlerini en iyi şekil
de ortaya koyduğu ana kitabı La mentalite priınitive 1 922'de basıldı.
Levy-Bruhl iptidai kurumlardan ziyade bir filozof hassasiyetiyle ipti
dai insanın düşünce sistemi ile uğraştı.
Levy-Bruhl, teorisini belirleyen temel öge olarak insan toplulukları
nı birbiriyle zıt özellikler taşıyan iki ana gruba ayırdı: iptidai topluluk
lar ve medenileşmiş topluluklar.
O güne kadar yapıldığı üzere bu iki topluluk grubunun yalnızca
benzerliklerini göstermenin anlamsız olacağı iddiasıyla Levy-Bruhl da
ha çok farklılıkları dile getirdi. O'na göre iptidai zihniyet medenileşmiş
zihniyetten tamamen farklıdır. Bununla birlikte, o, bununla iptidai in
sanın doğru düşünme özelliğine sahip Qlmadığını söylemez. İptidai in
sanın zihin yapısını belirleyen iki unsur "pre-logical thinking" ("man
tık öncesi düşünme " ) ve mistik katılıma meyleden " mistik düşünce"dir.
Burada pre-logical düşünme mantıksız bir zihin yapısı anlamında ele
alınmamalıdır, bununla birlikte bu düşünme tavrı Aristo mantığınınkine
benzemez. Mistik düşünce ve pre-logical'in özelliği vasıtasız ve içsel bir
kavrama yeteneğine sahip olmasıdır.
Her ne kadar pre-logical düşüncesini ömrünün sonuna doğru değiş
tirdiyse de görüşlerinin esasını hiçbir zaman terketmedi. Dinin doğru
dan kökeniyle uğraşmaktan ziyade iptidai insanın zihin yapısını analiz
ederek dinler tarihine psikolojik açıdan yaklaşan araştınnacılara derince
etkide bulundu. Bununla birlikte günümüz insanını ideal anlamda man
tıklı buluşu Vilfredo Pareto gibilerince alaycı bir tavırla eleştirilmiştir. 30
66 • Di NLER TARiHiNiN MESELELERi
h. R. Ranulph Marett
Burada son olarak ele alacağımız teorisyen R. Ranulph Marett'tir.
Oxford antropologlarının tüm idealizmini ve huınanizınini yansıtan
Marett'in teorisi kısaca preanimizm olarak bilinir. Marett animistlerin
öngördüğü şekilde ruha duyulan inancın dinin başlangıcı olduğu fikri
ni kabul etmez. Bunun öncesinde, insan, fırtına veya benzeri bir doğal
güçte barındığına inanılan doğa üstü bir güce inanmış olmalıydı. Bu
gücü çeşitli kültürlerden örnekler göstererek sıralar: Andriamanitra
(Madagaskar) , Ngai (Masai) , Mana (Malenezya) ve Wakan ( Kuzey
Amerika yerlileri). İptidai insanın dini basitçe bu doğa üstü güçle do
natılan doğal bir fenomendi. Bu dinin pratikteki şeklini belirleyen un
sur ise sihirdir. Frazer'in sempatik sihir tanımına benzemeyen sihir ta
nımına Marett "rudimentary Magic" adını verir.3 1
Marett parlak bir yazar özelliği taşıyorduysa da iptidai dinlerin kö
keni konusunda çok orijinal fikirler üretemedi. Fikirlerin çoğu ve ter
minolojisinin büyük bir kısmı diğer yazarlardan alındığı için etkisi sı
nırlı kaldı. Onun en önemli takipcisi Alman etnolog ve dinler tarihçisi
Konrad T.Preuss (1869- 1938) oldu.
ı.Hegel ve Marx
Burada, her ne kadar ilginç ve önemli bir fikir geliştirememiş olsa
bile marxizmin din kavramına bakışı hakkında birkaç şey söylemek uy
gun olacaktır.
Marxist felsefenin yeni gelişen din bilim konusundaki faaliyetleri,
tarihi dialektik oluşumunu öngören Hegelci çerçevede gerçekleştiyse
de Marx'ın, tarihteki Geist'in rolünü abartması dolayısıyla Hegel'i eleş
tirdiği bilinmektedir. Tlıe Life oflesus adlı kitabında Hegel Hıristiyanlığı
eleştirir ve lsa'yı tarihi bir kişilik olarak kabul eder; lncil'deki mucizele
ri de uydurma hikayeler olarak niteler. Paganizm insan üzerinde müey
yide sunmadığı için Hegel, Grek dininin insan doğasına daha uygun ol
duğunu ileri sürer. Ona göre Hıristiyanlık insani umutları arama yerine
göksel umutlara yönelerek, insanın mutsuzluğunu arttırmaktan başka
hiçbir şey yapmamıştır.
Hegel dinin üç aşamadan geçerek bugün anladığımız hüviyetini bü
ründüğünü düşünmüştür. llk safha tabiat dini safhasıdır. Bu dini dü
şünce safhasında ruh tabiattan soyut ve ayrı bir olgu olarak görülmez;
bu safhanın en be�irgin dini özelliği sihirdir. Uzak doğu dinleri bu saf
hanın gelişmiş halini yansıtır. l kinci safhada ruh kavramı tabiattan
TARI HSELCILIGIN YÜKSELiŞi VE DiN LERiN KÖKENi PROBLEMi • 67
1 Lubbock için bkz. E.J. Sharpe, a.g.e., 5 1 , 52; J. Vries, a.g.e., 100; G .Child,
Tcıplımısal Evrim, 2 1 , 22; Evans-Pritchard, Tlıeories of Prinıitive Religion, s. 27, 1 02,
1 07, 1 08, 1 23 .
2 Evans-Pritchard, a.g.e., s. 20, 2 1 .
3 C.S.Littleton, " lndo-European Religions " , E.R., vıı, s. 206.
4 M.Müller, Naturcıl Religion, s. 1 2 , 1 24 , 1 29.
3
5 Evms-Pritchard, a.g.e. , s. 20-22.
6 Evans-Pritchard; a.g.e., s. 22.
7 M.Müller, Coııtributioıı to tlıe Scieııce of Mythology, s. 56 , 570 .
9
8 E. B. Tylor, Prinııtive Culture, !, s. 1 6-22, 26 6 , 269.
9 Evans-Pritchard, a.g.e., s. 25.
l O H . Spencer, Principles of Sociology, 1/4 1 1 .
1 1 Evans-Prıtchard, a.g.e., s. 2 , 24 .
3
1 2 E. Durkheim, Tlıc Elenıaııtaıy Fonııs of Tlıe Religious Life, s. 1 , 1 4 , 65, 66, 67
3
1 3 E. Durkheim, a.g.e., s. 89, 9 1 .
68 • DiNLER TARiH i N iN MESELELERi
14
E . Durkhciın, a.g.c., s. 1 22, L 23 .
15
E . Durkheiın, a.g.c, s . 1 34, 135.
16
E.Durkheiın, a.g.e., s. 1 65, 1 66.
1 7 E.Darkheim, a.g.e., s. 1 85.
18 E.Durkheim, a.g.e.. s. 1 92.
1 9 E.Dunkheim, a.g.e, s. 52.
20Aktaran Evans Pritchard. a.g.e., s. 104; Pettazoni'nin Schmidt'i eleştirisi için
PA N - B A B I L O N Y A O K U L U ,
K U T S A L K i TA P V E B l L l M
1 G E N E L KA RA K T E R
9.yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başları artan arkeolojik verilerle bir
likte dinler tarihi çalışmalarında tektanrılı dinlerin araştırılmasına
yeni bir boyut kazandırdı. Daha önceden devir alınan Kitab-ı Mukad
des tetkiklerindeki bakış açısı arkeolojik materyallerin ışığında yeniden
yorumlandı. Buna göre Kitab-ı Mukaddes'te anlatılan pekçok olay (ya
ratılış, Tufan, Musa'nın mucizeleri, lsraili hikayeler. . . ) gerçekte Tev
rat'ın yazılmasından daha önce Sümer, Asur, Babilonyalılar arasında
mevcuttu ve Tevrat'a da buralardan geçmişti. Bu fikri savunan teoris
yenler genel olarak Pan-Babilonya okulu olarak bilinir.
Arkeolojik verilerin Kitab-ı Mukaddes tetkiklerine uygulanması ger
çekte ilk olarak Kutsal metni daha iyi anlamak ve getirilen eleştirileri
k;ırşılamak üzere Protestan çevrelerde doğdu. Fakat zamanla bu araştır
malar ateist ve Pan-Babilonya okulu mensuplarınca alındı ve tam tersi
ne döndürülerek Kitab-ı Mukaddes'e yöneltilen yeni bir eleştiri metodu
haline getirildi.
Pan-Babilonya okulunun kuruluşu ve arkeolojik verilerden yarar
lanmanm başlayışına kadar olan süreç içerisinde Kitab-ı Mukaddes
eleştirileri Spinoza'dan devir aldığı mirası sürdürdü. Daha önce temas
edildiği üzere Astruc, Tevrat'ı dört ayrı kaynağa (A,B ,C,D) bölmüştü.
70 • DiNLER TARiHiNiN MESELELERi
P A N - B A B I L O N YA O K U L U
Tevrat'ın metin analizine dayanılarak yapılan bu parçalanmasına ye
ni katkılar Pan-Babilonya okulundan geldi. Mensuplarının çoğu ya ar
keoloji ya da çivi yazısı uzmanı o lan Pan-Babilonya okulunun ilk ku
rucularından biri olarak A. Clay 1 909'da yayımlanan Amurru, The Home
of Nortlıem Seınites (Philadelphia 1 9 18) adlı kitabında Asurca yazılan
72 • D i N L E R TA R i H i N i N MESELELERi
K I TA l3 - I M U K A D D E S T E T K i K L E R i - B i L i M V E K i L i S E
Kilisenin bilime karşı tavrının tarihi az çok bilinmektedir. Fakat 19.
yüzyıl pozitivizminin Kitab-ı Mukaddes'in eleştirilmesine önayak olan
disiplinleri karşısında Kilisenin tavrı, geleneksel tavırdakilerden daha
farklı oldu. Kilisenin başına kadar pozitivizme gömülüş sürecinin baş
langıcı Kitab-ı Mukaddes tetkiklerinin ciddileşmesi ile paraleldir.
KITAB-1 MUKADDES, PAN -BABILONYA OKULU, KUTSAL KiTAP VE BiLiM • 73
1 Ilu bölünmen teolojik sonucu tahmin edileceği üzere Tevrat'ın vahiy olmadığı savı
dır. Ö te yanda 20.Yüzyıl'ın başında itibaren yapılan çalışmalar, bazı çevrelerce kabul
edilmese de, dört kaynağın sayısını daha da arttırmış görünmektedir. R.Smend J kayna
. ğını J 1 ve J2 diye ayrı kaynaklar haline böldü. O. Eissfeldt J kaynağını L kaynağı adı ile
bir başka kaynağa çevirdi. Ilu kaynak Davut'un ölümüne kadar süren bir geleneğe sahip
ti. ]. Morgenstern Musa'nın doğumundan Hakimler'e kadar olan kısımda K kaynağı adı
ile yeni bir gelenek keşfettiğini iddia etti. Pfciffcr, Tekvin'de S adı ile yeni bir kaynak
bulduğunu ileri sürdü ... Ilütün bu iddialara rağmen lsveç Uppsala okulu (I.Engnell v.d)
Tevrat'ın bölünmesini öngören Kaynak hipotezini şiddetle eleştirdi. Detaylı bilgi için
bkz. J. Ilright, "Modern Study of the O. T.", Tlıe Bible and tlıc Ancicnt Ncar East, 19-2 1 .
2 K.Kıtchen, Tlıe Ancicnı Oıient aııd Old Testameııt, 24, 29, 39, 80, 1 14, 1 1 7, 1 19.
Mesela dört kaynak teorisinin dayanaklarından biri olarak Tekvin 1 ve il. haplardaki ya
ratılışı işleyen kısımların farklı uslupta oluşunun farklı zaman ve coğrafyaya bağlanama
yacağını ileri sürerken arkeolojik veriyi şu şekilde değerlendirir. "Karnak'ta Amun Ste
li'nde tanrıyı öven ifadelerdeki üslup veya U rartu yazıtlarında tanrı Haldi'yi öven sözler
deki üslup değişimi nasıl bu metinlerin farklı zamanlarda yazıldığına delalet etmezse öy
lece Tekvindeki iki farklı yaratılış anlatımı da farklı zamanda yazılmaya işaret etmez."
Kıtchen, a.g.e., 1 1 7 Her türlü eleştiriye rağmen yadsınamayacak hakikat, hem kaynaklar
teorisinin hem de Pan-Ilabilonya okulunun akademik çevrelerde hala egemenliğini sür
dürdüğüdür. 20.Yüzyıl'ın ortalarından itibaren ortaya çıkan fenomenolojik ağırlıklı ça
lışmalar Pan-Ilabilonya okulunu hedef aldıysa da, kaynaklar teorisi popüleritesini hala
.
korumaktadır.
KITAB-1 MUKADDES, PAN-BABlLONYA OKULU , KUTSAL KiTAP VE BiLiM • 75
maktan çekinmeyen Driver l 874'dl' Hclncw Tcııses adlı kitabından i tibaren tanınmaya
başladı. En önemli kitabı olan /ııtrodııctioıı to tlıc Litcratıırc of tlıc Old Tes ta m c ıı t ' te açıkca
Welhausen'i destekledi.
4 F. Delitzsch, Babcl aııd Biblc, s. 18.
5
Dawson'un bu konuda yazdığı i ki kitap ilginçtir. Oıigiıı of thc Wodd Accoı·diııg to
Daha çok Hollanda ve Alınan kökenli olan din fenomen ologları ge
nellikle protestan eğilimlidirler. Geleneksel olarak din fenomenolojisi
Hollanda'lı Gerardus Van der Leeuw ( 1890- 1 950) ile başlatılır. Gerçek
te din fenomenolojisi tabirini ilk kez kullanan Chantepie de la Saussa
ye'dir (Lehrbuch der Religionsgeschichte, 1 887). Saussaye bu tabirle din
fenomeninin özünü anlama ve fenomeni sınıflamayı kastetmiştir. Le
euw'un kendisi ilk din fenoınenologu olarak Gottingen'li dinler tarihçi
si C.Meiners'i (Al lgemeine hritische Geshichte der Religionen, 1 806-
1 807) gösterir. 2
Leeuw'un Plıiinomeıwlogie der Religion adlı kitabının 1 933'te yayın
lanmasından itibaren yaygınlaşan din fenomenolojisi tabiri şimdilerde
neredeyse tüm dinler tarihi çalışmalarını (özellikle de mukayeseli araş
tırmaları) kapsayacak şekilde genişlemektedir. Leeuw'un tersine tarihi
perspektifin dışlanmaması gerektiğini öne süren din fenomenologları
" historical phenomenology" tabirini kullanma eğilimindedirler.3
Leeuw ile başlayan din fenomenolojisi çalışmalarının başlangıcını
aynı adla olmasa bile spekülatif anlamda Nathan Söderblom ( 1866-
1 93 1 ) ve Rudolf Otto'ya ( 1 869- 1 93 7) kadar çıkarmak mümkündür.
Her iki yazar Schleierınacher ( 1 768- 1 834) aracılığıyla Luther'e kadar
uzanan iki kavram -dini tecrübeden doğan sezgi ve kutsal - ön plana çı
karması dolayısıyla din fenomenolojisinin geri zeminini hazırlamıştır.
Bu bağlantı zinciri aynı zamanda din fenomenolojisinin altında yatan
protestan ideolojiyi de yansıtır.
Uppsala ve Leipzig'de öğretim üyeliği yapan Söderbloın 1 9 14- 193 1
arasında Uppsala başpiskoposluğu görevinde bulundu . Pekçok farklı
alanda çalıştıysa da eski lran dinleri konusunda özelleşti. Tüm dinlerin
kendi içerisinde anlamlı bir bütün oluşturduğunu vurguladı ve dinlerin
sui generis yönünün ön plana çıkarılması gerektiğini ileri sürdü. Bilim
sel bir disiplin olarak kullanıldığında dinler tarihi çalışmalarının tanrı
nın varlığını ispatlayacağını savunan Söderbloın için dinler tarihi teolo
ji ile eş anlamlıdır. Din fenomenolojisi geleneğinin oluşmasına katkıda
bulunacak şekilde iki ögeyi-dinlerdeki kurban, ibadet, tanrı gibi feno
menlerin kendi içerisinde incelenmesi ve kutsal kavramının vurgulan
ması- ön plana çıkardığı görülmektedir.
Din fenomenoloj isi geleneğinin oluşumuna katkıda bulunan ikinci
kişi Alınan dinler tarihçisi Rudolf Otto'dur. O, l l . Dünya savaşından
sonra Alınanya'da etkin olan en önemli teologlardan biridir. Otto, Lut
her'in içe yönelik sezgi anlayışından ve Schleiermacher'in dini tecrübe-
ÇACDAŞ AKIMLAR • 79
YA P I S A L C I L l K
20. yüzyılda dinlerin mahiyeti ile ilgili olarak teoriler ortaya koyan
en önemli okullardan biri şüphesiz yapısalcılıktır. Ortak bir teori çatısı
na sahip olmayan yapısalcılık Levi-Strauss'dan, ] . Lacan, L.Althusser ve
R. Barthes'a kadar uzanan geniş bir çevreyi içine alır. Bununla birlikte
yapısalcılığın temelini F. de Saussure'ün ( 1857-19 13) dil üzerine yaptığı
çalışmalara kadar götürmek mümkündür.
Saussure'ün, Levi-Strauss'a, dolayısıyla dinler tarihinin yapısalcı yo
rumuna katkısı onun dil içerisinde bulduğu iki ayrı katman aracılığıyla
gerçekleşmiştir. Saussure'ün dil içerisinde, harici, ortak ve kod özelliği
taşıyan 'La Langue' ve bireyin bu La Langue'a yüklediği öznel anlam
-parole- ayırımından yola çıkan Levi-Strauss toplumsal düşüncenin
ötesi olan mitos içinde bu şekilde iki ayrı katman bulunduğunu düşün
müştür. Böylece mitos hem topluluğun kodunu hem de bireyin kendi
kodunu yansıtan bir veri durumundadır. Strauss mitoslarda ayırt ettiği
bu iki zıt katmanı tüm dini fenomenlere uygulamıştır.
Gerçekte bir din antropologu olan Levi-Strauss 1 908'de Brüksel'de
doğdu. Paris'te eğitimini yaptıktan sonra Sao Paulo Üniversitesi'nde ka
riyerine devam etti. Brezilya'da saha araştırması yaptı. Bir müddet
A.B.D.'deki Fransız elçiliğinde kültürel ataşelik görevini üstlendi. Kari
yerinin sonraki kısmını Paris'te sürdürdü.
Levi-Strauss dini fenomenlerin zihinde varolan birtakım a priori ka
lıplara uygun olarak şekillendiğini düşünür. Ona göre zihindeki temel a
priori kalıp ise zıtlıkları yakalayan kalıptır. Bu düşüncesiyle Levi-Stra
uss jung'la paralellik gösterir.
82 • DiNLER TARiHiNiN MESELELERi
mitoslarını mukayese ederek . her ikisinin de farklı bir forma sahip ol
duğunu öne sürer. Buna göre Önasya mitoslarında etyolojik, dış dün
yaya yönelik mitos formu gelişmişken, Grek dünyasında bireysel kah
ramanlığı ön plana çıkartan anlatımcı mi toslar ağırlık kazanmıştır.
Bununla birlikte Kirk bütün mitosların yalnızca zıtlıkları telafi etmeye
yönelik çabalar olmadığını söyleyerek Levi-Strauss'u zaman zaman
eleştirir. 14
P S i K O L OJ i K YA K L A Ş I M L A R
Dinlerin kökenini veya mahiyetini açıklamaya yönelik psikolojik
yaklaşımlardan en klasiği ve en önemli olanları Freud ve Jung tarafın
dan ortaya konmuştur. Her iki yazarın da dine yaklaşımındaki temel
metod psikanaliz ağırlıklıdır. Psikolojik yaklaşımın gerçek anlamdaki
kurucusu şüphesiz Freud'dur.
S. Freud ( 1 856- 1 939) Çekoslovakya'da musevi bir ailenin çocuğu
olarak dünyaya geldi. 188 1 'de Viyana Üniversitesi'nin Tıp bölümünü
bitirdi. Viyana'da doktor ] . Breuer ile birlikte rüyalar üzerine çalıştı.
Sonraki önemli çalışma arkadaşları C.G. Jung ve A. Adler oldu.
Abartıl m ı ş yorumları ve cinsellik temasını yaygınca kullanışı
dolayısıyla her çevreden ağır eleştiriler aldıysa da M. Eliade ve Paul
Tillich ( 1 88 6 - 1 9 6 5 ) gibi iki muhafazakar Freud'u ciddi bir şekilde
savundular. Eliade Totem ve Tabu ( 1 9 1 5) adlı kitabı ile Freud'un Avrupa
en tellektüellerine yön verdiğini i leri sürdü. Daha da beklenmedik
savunma Tillich'den geldi. Tillich, Freud'un katılaşmış ve maddeye
yönelmiş Avrupa'ya bilinçdışı gibi manevi bir alanın cazibesini armağan
ettiğini söyleyerek onun yerinin anlaşılamadığını iddia etti. Jung'u
yakından izlese de J. Campbell dini, fenomenin ötesine geçiren bir
aracı-bilinçdışı ve psikanaliz, keşfettiği için Freud'u alkışlayan önemli
isimlerdendir. Campbell sık sık Freudçu analizlere başvurur. 1 5
Freud'un dinle ilgili temel görüşleri çoğunlukla Totem ve Taboo
( 1 9 1 5 ) adlı kitabında bulunur. Dinle ilgili daha sonraki iki kitabı
Future of an Illusio11 ve Moses and Monotlıeism ilginç olmakla birlikte To
tem kadar etkili olmamıştır.
Freud'un temel fikri iptidai insan ile nevrotik kişilik arasındaki ben
zerliklerdir. Nasıl psikiyatrist nevrozu psikanaliz ile incelerse, öylece
iptidai dindar insan da psikanaliz aracılığıyla araştırılabilir. Nevrozun
temel sebebi özellikle çocukluktaki seks baskılarıdır.
ÇACDA$ AKIMLAR • 85
P E R E N N I A L F E L S E F E V E YA D i N L E R i N A S K I N B I R L I C I
Manifestosu Aldous Huxley'in The Perennial Philosophy ( 1946) adlı
kitabında ortaya konan bu okul, tüm dinlerin aşkın boyutta, aynı un
surları içeren bir üst dinden kaynaklandığını öngörür. Philosophia
Perennis veya Scientia Sacra filozoflarına göre dinler iki boyuttan
ÇAGDA$ AKIMLAR • 9 1
oluşur: içkin boyut, aşkın boyut. lçkin boyut her dinde farklı olduğu
halde, aşkın boyut tüm dinlerde aynıdır. Din araştırmalarına bakışta
araştırıcının içkin boyuta takılması yanlış teorilerin oluşmasına yol
açacaktır. Bundan dolayı dinler tarihi çalışmalarında esas alınması
gereken boyut aşkın olanıdır. Dinin aşkın boyutu ise, geleneğin içeri
sindeki kavramları ve terminolojiyi kullanan sembollerde ortaya çıkar.
Bundan dolayı dinler tarihi araştırmaları bir anlamda sembol analiz
lerine adanmalıdır.
P erennial Philosophy'nin ortaya çıkışında Hint mistisizmi üzerine
yapılan çalışmaların etkisi büyüktür. Hint mistik terminolojinin tüm
dinlerdeki terminolojiyi kapsayacak derecede geniş ve zengin oluşu,
dinlerin aşkın bir terminolojide buluşabileceği fikrine somut bir örnek
teşkil etmiştir.
Bundan dolayıdır ki P erennial Philosophy'de baskın terminoloji
Hindu terminolojisidir. Müslüman Perennial filozoflar da dahil olmak
üzere pekçok tradisyonalist, Hindu literatüründe diğer dinleri açacak
hermenötik bir lisan bulmuşlardır.
Sosyal açıdan Perrenial Philosophy'nin önemi, dinler arasındaki
farklılığı kaldırması sebebiyle, pluralistik bir din zemininin yaratılma
sına bulunduğu katkıdır.
P erennial filozof olarak gösterilebilecek ilk kişi Hindu Rammohun
Roy'dur ( 1 772-1833) . Brahma Samaj'ın kurucusu olan Roy, Hinduizmi
lslami perspektiften yorumlamaya teşebbüs etmiştir. Tanrı fikri konu
sunda net olmayan Roy yarı agnostik ve deisttir. Fakat o kendisini
Unitarian bir Hindu olarak niteler. Perennial Philosophy mensupların
daki gizli rasyonalizmin ilk ve açık örneği Roy'da görülebilir. 29
Roy'u izleyerek Hinduizm, lslam ve Hıristiyanlığı aynı dinin var
yantları olarak gören diğer iki Hintli Sri Rama Krişna ( 1834-1886) ve
Servepalli Radha Krishnar'dır ( 1888-1975).
Batılı müsteşriklerin doğu kültürlerine bakarken numeni fenome
nin içerisinde eriten bir metod kullandıkları için eleştiren Coomaras
wamy'ye göre doğu öğretilerinde numen ve fenomen arasında ciddi bir
ayının yoktur. Fenomen ya da sembol, öze veya numene yönelik sim
geleri hiçbir zaman ihmal etmez. Kant'ın batıya bıraktığı bu kalıcı mi
ras sonucunda müsteşriklerin doğuya yönelimlerinden elde ettikleri ·
tek sonuç yalnızca sıradan bir tasvircilik olacaktır.
C o omaraswamy'nin temel ilgi alanı Hinduizm ve k ı s m e n d e
Budizm'dir. B u konudaki temel görüşlerini Hinduism and Buddhism
92 • DiNLER TA RiHiNiN MESELELERi
Dil ötesi bir alanla iştigal ettikleri için dinlerdeki çelişkili anlatımları
. görmezden geldikleri ve ilahi kozmolojinin rasyonel bir haritasını
çıkarmış oldukları iddiasıyla Perennial filozoflar sık sık eleştirilmek
tedirler. Hıristiyan dünyadan bu okula yapılan en önemli eleştiri
Katolik lranolog C. Zaehner'den gelmiştir. Zaehner'e göre dinlerdeki
sembollerin ortaya çıkışı tamamen kendi bağlamlarında ele alındığında
a nlamlıdır. Sembolleri veya dini fenomenleri birbiriyle ilişkilen
direbilecek matematiksel soyutlukta birebir eşlilik formülasyonu yok
tur. 'Bir artı bir' ancak matematikte vardır. Daha ötede tüm dinler ancak
Hıristiyanlık çatısı altında birleştiğinde evrenselliğe ulaşır. Bütün dünya
dinleri yalnızca Hıristiyanlıkta içkindir. Ona göre İsa Mesih sembolizmi
diğer dinlerdeki bütün sembolizmleri içermektedir.38
Coomaraswamy ve Guenon hariç Perennial Filozoflar tarafından or
taya konulan ilahi planın rasyonel şeması gerçekten de bu okulda kısmi
bir pozitivist metafizik eğilimin mevcut olduğunu düşündürtmektedir.
Öte yandan dinlerin birbirine yaklaşmasında diğer pekçok görüşten
daha sağlıklı bir yol öngördüğü için Perennial Philosophy, her türlü
eleştirilere rağmen gözden çıkarılamayacak şekilde anlamlıdır.
s. 25 . Din fenomenolojisi bugün Leeuw'un ortaya koyduğu şekilde temelde dini ol
gunun tasvirini esas alıyor olsa bile, çağdaş fenomenologlar Leeuw'un tarihsel süre
ci gözardı edişinin tersine, tarihsel bağlamı önplana çıkarma eğilimindedirler. Bun
dan dolayı bir fenomenoloji heterodoksisinden bahsedilebilir.
8 R.Pettazoni, "The Supreme Being: Phenomenological Structure and Historical
Development", T lıe History of Religions, s. 66 Pettazoni'nin ilginç görüşlerinden biri
de alışılmadık bir şekilde insanların tek tanrılı inancına ulaşmalarını, existantıal
problemin çözülme çabasına bağlamasıdır. Ayrıca Pettazoni tek tanrılı dinlerin yal
nızca lbrahimi dinlerde bulunduğunu söyleyerek Schmidt'in görüşlerden ayrılır.
9 Levi-Strauss, Toteıııism, s. 84, 85 .
ÇA(;DAS AKIMLAR • 95
I O Levi-Strauss adı geçen kitabında bu iki zıt tecrübenin nasıl biraraya geldiğine
lecektir. Eliade hakkında genel analitik hir çalışma için bkz. K .Dernirci, " Eliade,
Mircea" , T.D. V.1.A., Xl,s. 33-35
29 D .L.Habervan, " Roy, Rom Mohun", E.R., X l l , s. 479, 480; J . N .Farquhar,
Histoıy of !ndıan anıl !ııdoııesiaıı Art'ta mitoslara (ve tarihe) oldukça seküler yak
laşır. Örnekler için bkz. s. 3, 4, 5.
35 A.Cooınaraswamy, a.g.e. ,s. 45.
36 F.Whaling, "The Study of Religion in a Global Context " , Contcnıporaıy App
getirdiği eleştiriler çerçevesinde olmuştur. Ona göre tüm seküler felsefeler özellikle
de varoluşçluk saçma fikirler ileri sürmekten başka hiçbir işe yaramaz. Bu felsefeler
ona göre bir nevi şeytanın işlevini görürler. Schuon'un bu konudaki görüşleri için
bkz. j . Cutsinger, "A Knowledge that Wounds Our N ature, The Message of F.
Schuon", jounıcıl of tlıe Americaıı Accıdenıy of Religioıı, LX, s. 3, 4 74.
38 R.C. Zaehner, Hindu and Mııslim Myst icisııı, 'de Hint ve lslam mistisizmi
Kiıchen, K., Tlıc Ancicnı Oricnt mıcl Olıl Tcsımııcrıı , USA, 1975.
Kuzgun, $. "Mukayeseli Dinler Tarihi Araştırmalarında Karşılaşılan Problemler ve
Düşünülen Çözümleri", Tiirlıiyc l. Dinler Tıırilıi Arnştırnııılcın
Se111pozyıııııu, Samsun, 1 99 2.
Lawrance, B., Sluılırastani on tlıe lndian Religions, Hungary, 1 976.
Levi-Strauss, C., Totenıism, London, 1 969.
Levi-Strauss, C., Tlıe Savagc Mind, Hertfordshire, 1 966.
Littleton, C.S., "Indo-European Religions", E.R., c.VII.
Mağribi, S., Yahudiliği Anlanı �lı, (Tr. O. Cilacı), lstanbul, 1 995.
Mıshra, j .S., Al Biruni, 1 989-CHOWK
Moon, B., "Archetypes", E.R., c.I.
Morris, B., Antlıropological Stııdies of Rcligion, U.S.A., 1993.
Müller, M . , Natura! Religion, London, 1888.
Müller M . , Contribııtion to t lıe Scicnce of Mytlıology, New York, 1 897.
Newman, N .A., Tlıe Early Clıristian-Muslinı Dialogııe. USA, 1 993.
Perlman, M., "lbn Kammune", E.]., c . VII.
Perlman, M., "Polenıics", E.R . . c . XL
Peııazoni, R., "The Supreme Being: Phcnomenological Structure and Historical
Development", Tlıe Histmy c!f Rcligions, Essays in Mctlıodology. U.S.A., 1959.
Pfeiffer, R.H., Histmy of t lıe Ncıv Tcstanıcnt Tiıııcs, London, 1 960.
Philo, Zctanıai Kcıi Lyscis, (1 ng. tr. r: Colson), Landon, 1 962.
Philo, Legunı Allegoriıı, (ing. tr. R. Marus), London, 1 96 1 .
Pines, S.; Gelblum, T. . "Al Biruni's Arabic Version o f Patanjali's Yoga-Sutra",
Loıulon University Sclıool of Oricntal and Africcın Stwlics Bıılletin, c. XX,
London.
Pines, S. , ."Some Traits of Chrisıian Thelogical Writing in Relation to Muslinı
Kalam and to jewish Thought", Proceedings of tlıc lmıel Acade111y of tlıc
Scicnccs 1111d tlıe Hıınıcıııitics, c.V. , jerusalcm, 1 975.
Pines, S., "Notes on Islam and on Arabic Christianity and j udeo-Christianity", .
joıınrnl cif}cnıscıleııı Stııdics in Arııhic aııd ls l cıııı , c. IV, j erusalem, 1 983.
Pines, S .. "Studies in Christianity and in judeo-Chrisıianity Bascd on Arabic
Sourc c s " , joı ı ıııı ı l of]crıısıılcnı stııılics in rnhic a nıl lslcını, c. VI , jerusalem,
1 985.
Pyc, M . . Coıııpcını tivc Rcligioıı, London, 1 972.
Rescher, N., "Nicholas of Cusa on thc Quran'' , Tlıc Mııslim Worlıl, c. LV/1 1 1 .
Landon, 1965.
Rissanen, S., Tlı colog ical Encoııııtcr of Oricııtal Clıristiaııs ıvitlı Islcını ılııring Ecırly
Ahhcısiıl Rule, Abo, 1 993.
1 00 • DiNLER TAR i H i N i N MESELELERi
Rosenthal, ) . , "Thc Sıudy of the Bihle in the Medieval ]udaism , Sııuli11 Scıııiliuı,
" c. I .