You are on page 1of 281

EFENDİ

Beyaz Türklerin Büyük Sırrı

Yazan: Soner Yalçın


Asistan: Beste Önkol

Yayın hakları: © Doğan Kitapçılık AŞ


I. baskı /nisan 2004
31. baskı / haziran 2004 / ISBN 975-293-203-7
Bu kitabın 31. baskısı 2 000 adet yapılmıştır.

Kitaba katkılarından dolayı HÜRRİYET gazetesine teşekkür ederiz.

Kapak ve kitap tasarımı: DPN Design


Baskı: Akan Matbaacılık / Yüzyıl Mahallesi
Matbaacılar Sitesi 222/A Bağcılar - İSTANBUL

Doğan Kitapçılık AŞ Hürriyet Medya Towers, 34544 Güneşli - İSTANBUL


Tel. (212) 677 06 20 - 677 07 39 Faks (212) 677 07 49
www.dogankitap.com.tr
Efendi
Beyaz Türklerin Büyük Sırrı

Soner Yalçın

DOĞAN
KİTAP
kimsem yok, çıkmaz ağlayanım bile
keşke bir ülkem olsaydı, bir annem
olsaydı keşke, desem de nafile

Sefa Kaplan, Londra Şiirleri

annem Cemile Yalçın'ım anısına...


Evliyazade Ailesi
Hacı Mehmed Efendi

Gülsüm Makbule Naciye


eşi: Giridîzade Nuri Efendi eşi: Tevfik Rüşdü Araş eşi: Yemişçizade İzzet

Kemal Faire Emel Güzin Fatma Samim


Evliyazade eşi: Mihrî Dülger eşi: Fatin Rüşdü Zorlu eşi: Hamdi Dülger Berin Yemişçibaşı
eşi: Adnan Menderes
Sevin
Mesadet Zeyyat Dülger 1. eşi: Erden Yener
eşi: Baha Esad Tekand eşi: Perihan 2. eşi: Hilmi Özen Yüksel Mutlu Aydın
eşi: İpek eşi: Münevver eşi: Ümran
(1) Fatin Arslan Yener
Leyla Leşi: Ziya Tepedelen Nilgün Füsun Adnan
2. eşi: Fahir Çelikbas 1. eşi: Tcherina Niego Işık Lale
2. eşi: Zeynep Sengelli
(1) Kenan Tepedelen (2) Esra Çelikbaş
eşi: Leyla

Refik Efendi
eşi: Kapanîzade Hacer

Nejad Beria Bihin Sedat Ahmed


eşi: Mesude eşi: Doktor Nazım eşi: Sadullah eşi: Medalet eşi: Sevim
Birsel (Alev)
Sevinç Ata Refik
Mustafa Mehmet 1. eşi: Cemil Atalaj Rasin 1. eşi: Leyla
Yılmaz Özdemir 2. eşi: Fuat Bozina eşi: Ayla Muşkara 2. eşi: Esin
1. eşi: Ayşe eşi: Elife Kerem (1)
Mebrure Tülin (1) Sedad( Refik Leyla
2. eşi: Edma Siret eşi: George eşi: Dili eşi: Melek eşi: Bahadır
May Pennetti eşi: Kâzım Ay Kenan Sungurlu Baykara
Servetmehmet
Osman Refik (1) Aylin (2) Maynaard Lara Armağan Bahar Mehmet Yasemin
eşi: Melih Ataca James eşi: Nusret
1. eşi: Margo 1. eşi: Lorry Aydınay
2. eşi: Hanzade 2. eşi: Olcay
3. eşi: Ela Maro Enis Dalya Ceylin
4. eşi: Sibel Hena (1)
Özleblebici

Neslişah (2)
1
Mesude Emel (2)
Birinci bölüm

9 haziran 1875, İzmir

İzmir bir prensestir.


Tembelce sallanan
Düşüncelerim için seviyorum,
Fillerin sırtında
Oynayan bu çadırları...

Victor Hugo

İzmir Valisi Ahmed Rasim, Evliyazade Mehmed Efendi'yi, Yeni-


şehirlizade Hacı Ahmed Efendi'nin yerine belediye başkanlığına
atadı.
İzmir'in tanınmış tüccarlarından Evliyazade Mehmed Efendi'nin
belediye başkanlığına getirilmesinde şaşutıcı bir yan yoktu.
Ancak, sorun vardı!
Vali, Evliyazade Mehmed Efendi'ye maaşının 2 000 kuruş ola-
cağını söylemişti. Ama bu söz, İzmir Valiliği ile Osmanlı Maliye
Nezareti'nin arasını açtı. Osmanlı merkezî yönetimi, belediye baş-
kanının dışarıdan atanıp, bir de ona maaş verilmesine karşıydı.
Vali Ahmed Rasim Paşa, vilayette görevli bir memuru belediye
başkanı olarak istihdam etmenin yanlış olduğunu düşünüyor, bu
tür memur atamalarının belediyenin işlerini zorlaştıracağına ina-
nıyordu. Bunu deneyimleriyle de görmüştü. Ona göre en iyisi,
"erbabı memleketten ve ashabı servetten" bir kişinin bu görevi
yapmasıydı. Ancak böyle birinin belediye başkanlığını "sosyal fa-
aliyet" olarak yapması da ihtimal dışıydı. 2 000 kuruşluk maaş
teşvik edici olabilirdi.
Sonunda bürokratik yazışmalardan İzmir Valisi Ahmed Rasim
Paşa galip çıktı.
İzmir'de hanı, oteli olan ve son yıllarda giderek zenginleşen
tüccar Evliyazade Mehmed Efendi, İzmir belediye başkanlığı kol-
tuğuna oturdu.
2 000 kuruşluk maaşın Evliyazade Mehmed Efendi için pek
önemi yoktu. Öyle ki, vali, kumandan, belediye başkanı gibi
mülkî erkâna kullanması için verilen, iki atlı kupa cinsi binek
araba yerine, daha lüks olan kendi özel lando cinsi körüklü ara-
basını tercih etmesi bunun en tipik göstergesiydi. Zaten alaca-
12 2 3.

ğı maaşın büyük bir bölümünü belediye hizmetlerinde kullana- Yahudiler, son zamanlarda İzmir'e yerleşen zengin tüccarlardır ve
caktı... de İzmirli eğitimsiz ve fanatik Yahudiler tarafından yarı dinsiz olarak
görülmektedirler. Genellikle küçük ticaretle ve komisyonculukla uğ-
Belediye başkanlığı görevine başlayan Evliyazade Mehmed raşmaktadırlar. Gerçekten dürüst ve gayretkeştirler. Ekmeklerini ka-
Efendi'nin işi hiç de kolay değildi. zanmak için en ağır ve zor işleri hiç çekinmeden yapmaktadırlar.
Öncelikle sorun, "belediye olgusunun" ne merkezî idare, ne de Frenkler genel olarak vilayette en rahat konuma sahiptirler. Her
halk tarafından bilinmemesiydi. şeyden önce vergiden muaftırlar. Kendi konsolosluklarında yargılan-
Belediye, Osmanlı kentleri için XIX. yüzyılın ikinci yarısında ma ayrıcalıkları vardır. Avrupalı ticaret şirketleriyle bağlantı kurma
ortaya çıkmış yeni bir kurumdu. Başta İngilizler olmak üzere ya- bakımından yerli birisine göre daha şanslıdırlar. Frenkler genellikle
bancı ticaret şirketlerinin baskılanyla kurulmuştu. Bu şirketlerin tüccardır ve vilayetin ticaretini ellerinde tutmaktadırlar...
belediyeden beklediği, ticaret akışını kolaylaştıracak altyapı hiz-
metlerini yapmasıydı. Örneğin 1867'de İzmir'de belediyenin ku- Benzer değerlendirmeleri İzmir'i gezen tüm seyyahlar da yap-
rulmasına, limanın büyütülmesi neden olmuştu! mıştı.
İzmir Belediyesi sekiz yıl önce kurulmuştu ama Başkan Evliya- Peki Evliyazade Mehmed Efendi'nin yardım aldığı bu zengin
zade Mehmed Efendi'nin henüz işleri organize edecek bürokratik aileler kimdi ? Üstelik bu ailelerde herkes birkaç yabancı dili ra-
kadrosu yoktu. Belediye olgusunun ortaya çıkmasına neden ola- hatlıkla konuşabiliyor, yabancı tüccarlarla ortaklık yapıyordu!
rak gösterilen, yol ve kanalizasyon şebekesinin iyileştirilmesi yö- Gerek konsolos Dr. Kari von Scherzer'in ve gerekse İzmir'e ge-
nünde tek bir gelişme sağlanamamıştı. Üstelik bütçesi son dere- len seyyahların bunu bilmemesi olanaksızdı. O halde, "İzmir'de
ce yetersizdi. Evliyazade Mehmed Efendi bazı giderleri dostların-
Türk-Müslüman tüccarların olmadığım" neye dayandırıyorlardı ?
dan topladığı yardımlardan sağlıyordu.
Yukarıda sadece küçük bir örneğini verdiğimiz İzmirli bu aile-
Kimdi bu yakın dostları ?
ler Türk-Müslüman olarak görülmüyor muydu ?
Yemişçizadeler, Salepçizadeler, Kâtipzadeler, Musulluzadeler, Kimdi bunlar?
Uşakîzadeler, Kapanîzadeler, Osmanîzadeler, Şerifzadeler, Cafe- Bu kitabın yanıtını aradığı sorulardan biri de budur!
rîzadeler, Kilimcizadeler, Tuzcuzadeler, Helvacızadeler, Giridîza- Yanıt, kitabın yazılmasına neden olan Evliyazade ailesinin ya-
deler vb. gibi zengin Müslüman Türk aileler yaşıyordu İzmir'de.
şamında gizlidir; bu nedenle, Evliyazade Mehmed Efendi'yle ilgi-
Fakat.
li bilgileri vermeyi sürdürelim...
Bu işte bir karışıklık vardı.
Şöyle ki: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu İzmir Başkon-
Nereden geldiler?
solosu Dr. Karl von Scherzer, nisan 1873 tarihinde Viyana'ya gön-
derdiği "gizli" mahreçli raporunda, "Türkler, İzmir vilayetinin tica- Evliyazade ailesinin İzmir'e nereden ve ne zaman geldikleri ko-
rî yaşamında gözükmemektedirler" diye yazıyordu: nusunda çelişkili bilgiler vardır.
Görüştüğüm Evliyazade ailesinin bazı üyeleri, Konya'dan gel-
İzmir'in 155 000 nüfusu vardır. Bu sayının 75 000'i Rum, 45 000'i diklerini söylerken, diğer grup Denizli-Buldan'dan göç ettiklerini
Türk, 15 000'i Yahudi, 10 000'i Katolik, 6 000'i Ermeni ve 4 000'i yaban- iddia ediyor.
cıdır. Tüm bu adı geçen milletler, dil, din, meslek ve görenek bakımın- O. Zeki Avralıoğlu'nun Buldan ve Yöresinin Tarihçesi adlı ge-
dan birbirinden çok farklıdır. niş çalışmasında, Evliyazade ailesine ait hiçbir bilgi yok. Avralı-
Türkler kendi dillerinden başka dil konuşmamaktadır. Vilayetin tica- oğlu, kitabında onca isme yer veriyor ama bunlar arasında hiç
rî yaşamında gözükmemektedirler. Kırsal kesimde yaşayan Türkler ge- "Evliyazade" adı geçmiyor.
nellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Belli başlı zanaatlar şun- Ancak, gazeteci Orhan Tahsin 1978'de Yeni Asır gazetesine hazır-
lardır: semercilik, kemercilik, kunduracılık, takunyacılık, terzilik, demir ladığı "Büyük Menderes ve Küçük Menderesler" adlı yazı dizisinde,
ve bakırcılık, sandıkçılık, mermercilik, çulhacılık, sepicilik, boyacılık. 1932-1939 yılları arasında İzmir Belediye başkanlığı, 1942-1943 yılla-
14 Î5

n arasında Ticaret bakanlığı ve 1946-1948 yıllan arasında Sağlık ba- taş ise adını, 1814 yılında Osmanzade Seyid İsmail Rahmi Efendi
kanlığı yapan, önce CHP sonra DP milletvekili olan Buldanlı Dr. tarafından yaptırılan Dönertaş Sebili'nden almıştı.
Behçet Uz'un Evliyazade ailesinin akrabası olduğunu yazmaktadır. Yüz yetmiş beş haneden oluşan Tilkilik'te, çoğunluk Yahudi nü-

1
Ama akrabalık bağı konusunda açıklayıcı bilgi vermemektedir. fusundaydı...
Görüldüğü gibi Buldan konusunda karışıklık var. Evliyazade Mehmed Efendi'nin, Tilkilik'te büyük bir köşkü,
Söylenenlerin aksine, Konya il tarihinde de Evliyazadelere rast- köşkün de iki dönümlük bir bahçesi vardı.1
lanmıyor. Çatısında büyük kubbesinin olduğu bu köşk, Konak'ta Keme-
"Evliyazade" adı ve namı Osmanlı'da çok kullanılıyor. Maraş'ta, raltı Caddesi'nin başlangıç bölümündeydi. Özellikle yoksul Müs-
Manisa'da, Diyarbakır'da ve bazı yörelerde birçok aile bu namı lümanlar, bu köşkü yakından tanırdı; çünkü her ramazan ayında
kullandılar, kullanıyorlar. köşkte, otuz gün boyunca iftar yemeği verilirdi. Evliyazade Meh-
Örneğin, Osmanlı biyografi (teracimi ahval) geleneğinin son med Efendi, bu iftarlara yakın dostlarını da çağırırdı. İftarda na-
temsilcisi Mehmed Süreyya Bey (1845-1909) tarafından hazırla- maz kıldırmak için imam, müezzin de getirtilirdi. Bazen konağa,
nan, altı ciltlik Sicilli Osmanî adlı çalışmada, bazı Evliyazade mukabele okuması için güzel sesli hafızlar davet edilirdi. Onlara
isimlerine rastlamak mümkün. da hayli yüksek miktarda "diş kirası" (bahşiş) verilirdi...
Fakat bu ciltlerdeki "Evliyazade"lerin İzmirli Evliyazadelerle Evliyazade Mehmed Efendi'nin, iftar yemeklerini gösteriş şek-
akraba olmaları zor ihtimal. Çünkü onlar daha çok devlet bürok- line getirmesi, bazı çevrelerin eleştirisini almıyor da değildi!..
rasisinde yer almış iken, İzmirli Evliyazadeler tüccar bir aile.
Uzatmaya gerek yok. İzmirli Evliyazadelerin nereden geldikleri Tilkilik'te bir dönemin ünlü isimleri de oturuyordu...
konusunda net bir bilgi bulunmuyor. Ne zaman geldikleri konu- Evliyazade Mehmed Efendi'nin mahalledeki komşularından bi-
sunda ise, Evliyazadelerin ortak bir görüşü var: "Beş yüz yıl önce!" ri de, İzmir Belediyesi personelinden Hafız Hacı Şakir Efendi'ydi.
Evliyazadeler, Konya veya Buldan'dan geldiklerini söylüyorlar Gümrük İdaresi'nde başkantarcı olarak görev yapan Hacı Şakir
ama en azından bu göçün beş yüz yıl önce gerçekleşmiş olması Efendi, bugün Türkiye'nin en büyük aile şirketlerinden Eczacıba-
zor görünüyor. Çünkü o yıllarda nüfusu sadece 5 000 olan İzmir, şı Holding'in kurucusu Süleyman Ferid Eczacıbaşı'nın babası,
bir ticaret şehri de değildi. Yani bırakın şehrin göç almasını, o yıl- Nejat Eczacıbaşı'nın dedesiydi...
larda kendi ihtiyacını bile karşılayamaz durumdaydı. Üstelik şe- Kitabın sonraki bölümlerinde göreceğiz, Evliyazadeler ile Ec-
hir sürekli olarak Venediklilerin saldırısına uğruyordu. zacıbaşıların dostluğu uzun yıllar sürecekti...
İzmir'in ticarî merkezi haline gelmesi XVII. yüzyıldan itibaren, O yıllarda babası Mehmed Reşid Bey'in İzmir'de sorgu yargıcı
yani iki yüz yıl önce başladı. Göçler de o zaman gerçekleşti. yardımcısı olarak bulunması nedeniyle İsmet İnönü de Tilkilik'te
Ama şehir beş yüz yıl önce göç almadı değil! Aldı, ama bunlar doğdu (24 eylül 1884). Doğduğu "San Sino" Mahallesi'nin adı daha
sadece, 1492'de İspanya'dan kovulan yahudilerdi!.. sonra İsmet Paşa olarak değiştirildi.2
Sonuçta, Evliyazadelerin İzmir'e nereden, ne zaman geldikleri
konusunda farklı bilgiler vardır. Hata yapmamak için, Evliyaza- Evliyazade Mehmed Efendi bir süre sonra Tilkilik'teki konak-
delerin soyağacının başlangıcını İzmir Belediye Başkanı Evliya- tan ayrıldı.
zade Mehmed Efendi'den başlatacağım... Artık devirle birlikte, İzmir'in mahallesi, mimarîsi, insanlarının
kıyafeti de değişiyordu.
Evliyazade Konağı Şömine ya da fayans sobayla ısınan; abajurla aydınlanan; ban-
yosunda küvet bulunan; salonunda koltuğu, sehpası, yemek raa-
Evliyazade Mehmed Efendi'yi biraz daha yakından tanımaya
başlayabiliriz... 1. Bu bahçe Evliyazade ailesi tarafından Şifa Hastanesi'ne bağışlandı. Günümüzde hasta-
nenin otoparkı olarak kullanılmaktadır.
Çoğunlukla İzmirli zengin tüccarların yaşadığı Tilkilik Mahalle-
si'nde oturuyordu. Tilkilik'in o dönemdeki adı Dönertaş'tı. Döner- 2. Tilkilik'teki mahalle adlarının çoğu değiştirildi; Hahambaşı, Güzelyalı; Efrati, Güneş;
Cavez, Hatuniye; Beni israil, istiklal yapıldı.
16 17

sası, büyük aynası ve duvar saati olan; piyano sesinin yükseldiği, Gümrük vergilerini İngiltere'yle birlikte saptamayı kabul etti.
sahil kenarındaki balkonlu iki katlı evler modaydı. İlk etapta ihracat-ithalat vergisini yüzde 3'ten yüzde l'e düşürdü!
Osmanlı Devleti ile Osmanlı halkının yoksullaştığı, İzmirli bazı Antlaşmayla, Osmanlı Devleti ucuz ithal mallar cenneti yapıldı.
ailelerin ise giderek zengileştiği bir süreç yaşanıyordu. Üretmediğini tüketen bir toplum haline geldi. İthal rekabetine da-
Tüm yeni zenginler gibi alafrangalaşan Evliyazade Mehmed yanamayan on binlerce yerli küçük işletme iflas etti. En verimli
Efendi de, eşi Naciye; oğlu Refik; kızları Makbule, Gülsüm ve alanlar yabancı sermayenin eline geçti.
Naciye; ayrıca çocukların dadılarını, halayıklarım, hizmetçileri- Ve bir yıl sonra, -o hep göklere çıkarılan- Tanzimat Ferma-
ni alarak, "Avrupalılaşan" Karşıyaka'nın Yalılar Mahallesi'ne göç nı'yla, Avrupa'nın çıkan için kurulan bu açık pazar düzeninin ge-
etti... 3 rekli kıldığı idarî, malî vb. reformlar hayata geçirildi. Böylece Av-
Yeni mahallenin Londra, Paris, Viyana'daki semtlerden hiçbir rupa devletlerinin Osmanlı'da yaslanmak istediği Rumlar ve Er-
farkı yoktu. Bakkallanndaki un, şeker, pirinç, tütün, yağ hepsi meniler imtiyazlı hale getirildi. Kaybeden iki unsur vardı: Müslü-
Avrupa'dan ithal edilmişti. Bakkal raflarında, Hollanda, isviçre, manlar ve Yahudiler!
Fransız peynirleri, süt ürünleri, sebze, balık konserveleri vardı. Tüm bunlara bakıp, diyeceksiniz ki: "Kardeşim koca Osmanlı
İtalyan domates konserveleri o günlerde çok revaçtaydı. Devleti böyle bir oyuna nasıl gelir, böyle serbest piyasa olur mu?"
İzmir büyüyor, yeni yerleşim yerleri kuruluyordu. Doğru. Ancak gerçeği söylemek gerekirse, bu Osmanlı'nın çok se-
İzmir kabuk değiştiriyordu... verek-isteyerek yaptığı bir antlaşma değildi. Napolyon'la yaptığı sa-
Bornova yakınlarına İngiliz demiryolu şirketinin müdürleri ve vaş sonucunda Fransa'yı yenen ve 1820'lerde sanayi devrimini ta-
İngiliz tüccarlan büyük bahçeler içine villalar yapıyor, Fransızlar mamlayan İngiltere dünya pazarlarında rakipsiz duruma gelmişti.
İzmir tepelerinin arkasında Kemer Deresi vadisi içerisindeki kü- Dünyanın en büyük gücü haline gelen İngiltere'den korkan Av-
çük köyü satın alarak Avrupa'daki malikânelerin benzerlerini in- rupa ülkeleri korumacı önlemlerle İngiliz mamullerinin kendi pa-
şa ediyordu. zarlanna girmesini engelliyorlardı. Bu durumda İngiliz ticaret ve
İzmir'in yerli tüccarları Karşıyaka, Göztepe ve Güzelyalı'daki sanayi sermayesi Avrupa dışındaki ülkelere yöneldi. 1820'den
dar sahil şeridine yerleşmeye başlamıştı. 1840'a kadar olan dönemde İngiltere, Latin Amerika'dan Çin'e ka-
Peki ne olmuş, nasıl olmuştu da, Evliyazade Mehmed Efendi dar pek çok ülkede mümkünse yerel iktidarlarla anlaşarak, ge-
gibi bazı yerli tüccarlar hızla zenginleşirken Osmanlı Devleti zor- rektiğinde ise silah gücü kullanmaktan çekinmeyerek pek çok
luklarla boğuşuyordu ? serbest ticaret antlaşması imzaladı. Osmanlı, pazannı ardına ka-
Evliyazade Mehmed Efendi'nin zenginleşmesine neden olan dar İngilizlere açmaya mecbur kalmıştı.
gelişmelere bir göz atalım... İngiltere, gerek ucuz hammadde kaynaklanna ulaşmak, gerek-
se ürünlerim Osmanlı'nın her köşesindeki alıcıya ulaştırmak için,
Büyük dönemeç işe öncelikle demiryollan ve liman yapımından başladı. Biliyordu
ki, altyapısı olmayan Osmanlı'nın, dünya ekonomisine entegras-
Tarih, 16 ağustos 1838. yonu zordu!
Sadrazam Reşid Paşa, samimi dostu İngiliz elçisi Lord Strat- Demiryollan ve limanlann arkasından, bankalar, maden işlet-
ford Canning'le Osmanlı-İngiltere ticaret antlaşmasını imzaladı. meciliği, su, gaz ve elektrik şirketleri vb. geldi.
Antlaşma aynı yıl Avrupa'nın öteki devletleriyle de yapıldı. Bu durumun Osmanlı ekonomisine yansıması uzun sürmedi.
Bu antlaşmayla Osmanlı Devleti, dış ticaretteki tekel düzenini, 1814 yılında bir İngiliz sterlini 23 Osmanlı kuruşuna eşit değer-
savaş dönemlerinde maliyeye gelir getirmesi için koyduğu ek ver- deyken, 1839'da bir sterlin 104 kuruş ediyordu!
gileri ve darlığı çekilen hammaddelerin ihracatına izin vermeyen Osmanlı'nın bütçe açıklan büyümeye başlamıştı.
"devletçi ekonomiyi" rafa kaldırdı. Bir sonraki adım da ne oldu dersiniz ?
Avrupa devletleri, malî sonmlanna çözüm arayan Osmanlı'ya
3. Karşıyaka'daki Evliyazadelerin köşkünün yerinde bugün, Çağlayan Apartmanı ve
"Hemen dış borçlanmaya gitmelisiniz" diye baskı yapmaya başla-
onun hemen arkasında Bihin I ve Bihin 2 adlı apartmanlar yükselmektedir.
18
19

di. Bunun bir başka nedeni daha vardı. O yıllarda Avrupa serma-
Kolay para kazanma hırsına kapılan Midhat Paşa ve Namık
yesi yapısal değişiklik içindeydi. Ufak şirketlerin yerini dev tröst-
ler almaktaydı. Malî sermaye büyük bir güç haline gelmişti. Bu Kemal'e kadar bazı aydınlarda da borsada oynadılar ve doğal
dönüşüm Avrupa dışı ülkelere sermaye akımını hızlandırmıştı. olarak hep kaybettiler. Osmanlı aydını, spekülasyoncuların,
Avrupa elindeki bol miktardaki parayı verip, yerine onun iki katı- büyük bankaların ve Avrupa devletlerinin elinde şaşkına dönü-
nı alacağı ülkeler arıyordu. vermişti...
Ve Osmanlı, Avrupa para piyasalarına tahvil satarak borçlan- Bu rüzgârdan en çok etkilenen kentlerin başında İzmir geli-
maya başladı. yordu. İzmir XIX. yüzyılın ikinci yansında dünyanın sayılı "ser-
Londra, Paris, Viyana ve Frankfurt borsaları bayram ediyordu. best bölge limanlarından" biri olma yolunda hızla gelişme gös-
Nasıl etmesin ? terdi. Özellikle Amerika'daki iç savaş pamuk ihracatında patla-
Zenginleşmeye başlayan Avrupa orta sınıfı, tasarrufları için maya yol açmıştı. Üzüm, incir ve tütün ihracatında büyük artış
kendi ülkelerindeki yüzde 3-4 gibi düşük faiz gelirleri yerine, yüz- vardı.
de 11-20 oranında yüksek faiz gelirleri getiren İstanbul borsasına "İhracat patlamasını" rakamlarla örnekleyeyim:
yöneliyordu. 1839'da İzmir limanından 91 gemi 15 000 ton yükle İngiltere'ye
Alınan borç paralar Dolmabahçe, Çırağan, Beylerbeyi, Yıldız giderken; 1845'te gemi sayısı 196'ya, taşıdıkları yük ise 35 000 to-
gibi sarayların yapımına, dekoruna; Boğaziçi'ndeki yalılara veya na ulaştı.
Haliç'te çürümeye terk edilecek donanmaya gidiyordu. İzmir'de on yedi ülkenin konsolosluğunun bulunması bile tek
Koskaca Osmanlı maliyesi, kuşkusuz "dört saray yapıldı" diye başına bu kentin, Osmanlı ticaretindeki önemini göstermeye yeter.
iflas noktasına gelmedi. Saraylar, yalılar aslında yeni yaşam biçi- Yabancı ticarethaneler ile bankalar tarafından yönlendirilen ve
minin simgeleriydi! çoğunluğu yerli olan tüccarlar, gerek Avrupa sanayi mamulleri-
Ekonomideki yapısal dönüşüm kültürel değişime de neden ol- nin kırsal alanlara girişinin kolaylaştırılması, gerekse ihracat
muştu. Osmanlı bürokrasisinin günlük yaşamı değişmeye başla- mallarının üreticiden alınması için aracılık yapıyorlardı.
dı. Avrupalı gibi giyinmek, konuşmak ve yaşamak, yani alafranga- Evliyazade Mehmed Efendi işte bu yerli simsarlardan biriydi.
laşmak "moda" oldu; araba (fayton) sevdası başladı. Yeni Osman- "Sebilürreşaf'tı, yani "komprador"!
lılar, evlerini, arabalarını satıp, gösteriş için araba alıyordu. Evliyazade Mehmed Efendi'nin "iş ortağı" J.J. Frederic Giraud
Osmanlı bürokrasisi daha fazla tüketebilmek için, daha fazla adlı bir Levanten'di!
kirleniyordu; yani rüşvetsiz iş yapılmıyordu.
Bitmedi. 1838 ticaret ve 1839 Tanzimat antlaşmalarına imza Koç ailesinin akrabası Giraudlar
koyan Sadrazam Reşid Paşa, yeni tip devlet adamlığının da kapı-
Evliyazade Mehmed Efendi'nin "iş ortağı" J.J. Frederic Gira-
sını açtı. Eskiden nüfuzlu paşaların himayesine girerek koltuk-
ud'nun dedesinin babası Jean Baptiste Giraud, 4 ağustos 1742'de
makam kapılırken, Reşid Paşa yabancı devletlere dayanarak ka-
Fransa'da Nice yakınlarındaki Antibes'de doğdu.
riyer yapma dönemini başlattı. Sadrazamlar ve paşalar, "İngiliz-
ci", "Fransızcı", "Rusçu" gibi isimlerle anılır oldu. İddialara göre, 1780 yılında Fransız îhtilali'nden kaçarak İzmir'e
geldi.
XVIII. yüzyılın ikinci yansından sonra, Fransa'nın içinde bu-
Borsada oynayan aydınlar lunduğu ekonomik ve toplumsal koşullar, ülkede büyük malî bu-
nalımların doğmasına neden oldu. Halk yığınlan yoksulluk çeker-
1860'lardan itibaren Galata'daki Komisyon Hanı ve Havyar
ken, başta ticaret burjuvazisi olmak üzere tüccarlara yeni büyük
Hanı'nda gayri resmî borsa kuran Baltacı, Zografos, Boğos, Jorj
vergiler getirildi.
Zarifi gibi bankerler, 19 kasım 1871'de yürürlüğe giren "Dersa-
Giraud, İzmir'e gelip yerleşince hemen şirket kurması onun ne
adet Tahvilat Borsası Nizamnamesi"yle resmî piyasayı da ele ge-
Kilise'yle ne de aristokrat sınıfıyla bir ilgisi olmadığını gösteriyor.
çirdiler.
Çünkü onlar ticaretle ilgili değillerdi.
20 21

Sonuçta, büyük ihtimalle Fransa'nın o dönemdeki iktisadî ve \VTıittall ailesi


toplumsal yapısındaki kargaşalık yüzünden İzmir'e gelmişti.
Charlton Whittall, Breed and Co. firmasının elemanı olarak İz-
"J.B. Giraud and Co." adında bir firma kuran J.B. Giraud, kısa
mir'e, 1809 yılında on sekiz yaşındayken geldi.
sürede İzmir'in itibarı en yüksek tüccarlarından biri oldu.
100 pound maaşı vardı! Ancak ticarete çok yatkındı.
Üç çocuğu vardı: Magdaleine Blanche Victorie, Alexandre Je-
İki yıl sonra kendi şirketi "C. Whittall and Co."yu kurdu.
an Baptiste ve Frederic.
Beş yıl sonra, büyükbaba Jean Baptiste Giraud'un kızı Magda-
Frederic sessiz ve ağırbaşlı biriydi. Fazla kabiliyetli sayılmaz-
leine Blanche Victorie Giraud'yla evlendi.
dı. İzmir'de büyük bir oteli olan Gion ailesinin kızı Maria'yla ev-
lendi. İki çocukları oldu: Jean Baptiste ve Helene Elisabeth. Fransız Protestanlar, yerleştikleri Bornova'yı Fransız köyü
Evliyazade Mehmed Efendi'nin "iş ortağı" J.J. Frederic, Jean yapmışlardı.
Baptiste Giraud'un oğluydu. Annesi soylu bir Fransız aileye men- Fransızca konuşulan Bornova, Whittall ailesi yerleştikten son-
suptu: Kont Jacques Hochepied'nin kızı Anne Marie de Hochepied. ra İngiliz semtine dönüştü. Whittalller zamanla Bornova'yı büyü-
Giraudlarda soylu isim çoktu: İzmir'e ilk gelen büyükbaba Je- tüp genişlettiler.
an Baptiste Giraud'nun eşi Helene Tricon, Venedik Konsolosu Lo- Özellikle yabancılara gayrimenkul edinme hakkını veren
uis Cortazzi'nin kızıydı. 1856'daki Islahat Fermanı'ndan sonra Whittalller tarafından pek
Evliyazade Mehmed Efendi'nin iş ortağı J.J. Frederic'in kuzeni çok ev ve 1857 yılında bir de aile kilisesi yaptırıldı.
Helene, Rusya Konsolosu Jaba'yla evlenmişti! Whittall ailesinin Osmanlı ekonomisindeki önemini anlamak
J.J. Frederic'in halası Helene Elisabeth de, Kont Jacques Hoc- için bir örnek yeterli olacaktır: Osmanlı Sultanı Abdülaziz 1863'te
hepied'nin oğlu Kont Edmond'la evlenmişti. İzmir'e geldiğinde Whittalllerin malikânesinde ağırlandı.
Mini parantez: Hochepied ailesi daha sonra Hollanda'ya gö- Peki İzmir'e ayda 100 pound kazanmak için gelen Charlton
çüp, Hollanda vatandaşı oldular. Niye Fransa değil de Hollanda Whittall nasıl zengin olmuştu ?
vatandaşı olmuşlardı ? İzmir'deki "Hollandalılar" ayrı bir kitap Charlton Whittall, 1811'de ilk şirketi "C. Whittall and Co."yu ku-
konusudur. Örneğin Hollanda'nın İzmir'deki ilk konsolosu Nico- rup kısa zamanda kendini İzmir piyasasına kabul ettirdi ve 13 şu-
lini Orlando, Hollandalı değil, İzmirli Yahudi bir Levanten'di. bat 1812'de, İzmir'deki İngiliz tüccarların katılmak için çok uğraş
Neyse, Giraudların akrabalık ilişkileri bu kitabın konusu değil. verdikleri, "Levant Co." üyeliğine kabul edildi.
Son bir bilgi ekleyip konuyu kapatalım: Vehbi Koç'un torunu Nedir bu "LevantCo."?
Mustafa Koç, Giraudların kızı Caroline'le evlidir.4 İzmir'deki İngiliz tüccarların kurduğu bir şirketin adıydı "Le-
Gelelim Evliyazadeler ile Giraudların iş ortaklığına... vant Co.".
Evliyazade Mehmed Efendi, İzmir çevresinden topladığı çekir- Bu anonim şirket kurulmadan önce, İzmir'den İngiltere'ye
deksiz ve razakı üzümleri ve Aydm'daki yerli üreticiden aldığı in- gidecek tüm mallan Venedik gemileri taşıyordu. Ancak, 1793'te
cirleri Giraudlara satardı. Giraudlar bunları dönemin son sistem Fransa İngiltere'ye savaş açınca Akdeniz'deki korsanlık hare-
makinelerinde elden geçirip, özel kutu ve torbalara koyarak Av- ketleri çok artmıştı. Dönemin korsanlan Venedik gemilerini ar-
rupa ve Amerika'ya ihraç ederlerdi. ka arkaya batırınca, Venedikli tüccarlar İngiliz mallarını taşı-
Giraud ailesi ayrıca pamuk işiyle de ilgiliydi. mamaya karar verdi. Bunun üzerine İzmir'deki İngiliz tüccarlar
Bunun nedeni akraba oldukları İzmir'in bir diğer Levanten ai- 'Levant Co." şirketini kurdular. Üye sayısı bir ara sekiz yüzü
lesi Whictalllerdi... buldu. Yirmi dört gemiden oluşan bir ticarî filoları vardı. İz-
mir'in İngiltere konsolosunu onlar atıyor, konsolosun maaşını
4. Mustafa Koç'un annesi Çiğdem Hanım da Izmirli'dir. Çiğdem Hanım, sanayici ve ar- onlar veriyordu!
matör Avni-Suat Meserretçioğlu çiftinin iki kızından biridir. Diğer kızları Güldem Ha-
nım, Ipragaz'ın sahibi Yücel Kurttepeli'yle evlidir. Çiğdem Hanım'ın dayısı da ünlü arma-
Akdeniz'de güvenlik sağlanınca "Levant Co." 1825 yılında fes-
tör Kemal Sadıkoğlu'dur. Kemal Bey'in kızlarının eşleri hayli ünlü isimlerdir: Varlık Ha- hedildi. Onun yerini İngiliz şirketleri aldı.
nım, Alp Yalman'la; Berna Hanım, Feyyaz Tokar'la; Rabia Hanım, Çapamarka'nın sahibi Bunların en büyüğü "C. Whittall and Co." şirketiydi!
Vecdi CaDa'vta: Esin Hanım kp ffa7Ptpri Yıln
23
izmir'in ticaret yaşamıyla ilgili olarak A. Şehabettin Ege şu bil-
gileri veriyor: gostaki Musurus Paşa'ya gönderdiği mektupta bakın ne diyor:
"Görevini yaparken, konsolosların hoşuna gitmemek bedbahtlı-
izmir'de zengin ithalat ve ihracat işleri başlıca üç yabancı firmanın ğında bulunan bir vali mahvolmuş demektir."
elinde toplanmıştı. Kapitülasyonlardan geniş biçimde yararlanan bu Bu tür olayların Osmanlı tarihinde örnekleri vardı: 1853 yılın-
firmalardan biri İngiliz Whittall şirketiydi. İkincisi Fransız Giraudlar da Avusturya konsolosu, aralarında geçen bir sürtüşme nedeniy-
ve üçüncüsü italyan Aliotti'ydi. Ege'nin ana maddeleri olan üzüm, in- le İzmir Valisi Ali Paşa'yı azlettirmişti.
cir, palamut, meyankökü, meyanbalı bu firmaların elinde toplanmış- izmir'de konsoloslarla kimler yakın ilişki içindeydi ? Levanten
tı. {Demokrat İzmir gazetesi, 25 mart 1976) aileler! Giraud, Whittall gibi Levanten ailelerle dostluk ve iş or-
taklığı bulunan Evliyazade Mehmed Efendi belediye başkanı ol-
İzmirli Levantenler arasında italya'dan, Fransa'dan, İngiltere'den masın da kim olsun!..
gelmiş Yahudi Levantenler de vardı. Francolar, Russolar gibi... Avrupa'nın sermaye grupları, Osmanlı topraklarında, kompra-
dor tüccardan sonra komprador bürokrasi inşa ediyordu!..
Şimdi tüm bu bilgilere son bir ekleme yapalım... Ancak...
Ne demiştik, Evliyazade Mehmed Efendi, J.J. Frederic Gira- Arkasına aldığı büyük destekle belediye başkanlığına oturan
ud'yla "iş ortaklığı" yapıyordu. Evliyazade Mehmed Efendi altı ay sonra görevinden ayrıldı!
Bilgiyi genişletelim: J. J. Frederic Giraud nerede çalışıyordu ? Neden?
"C. Muttali and Co." şirketinde. O dönemde izmir, valilerin sık değiştiği bir kentti. Sadece 1875
Yani, büyük halasının kocasının şirketinde! yılında üç vali değişmişti: Ahmed Rasim Paşa, Ahmed Esad Paşa
Yani, Evliyazade Mehmed Efendi hem Giraudlann hem de ve Mehmed Hurşid Paşa!..
Whittalllerin "iş ortağı "ydı! Sadece İzmir'de değil, o dönemde valilerin senesi dolmadan
J.J. Frederic Giraud, "dünürleri" Whittalllerin şirketinde, kuru- değiştirilmesi Babıâli'de de sıkça görülen bir keyfiyetti. Sık sık
yemiş ihracatı ve demir ithalatından sorumluydu. atama yapmak başta Saray olmak üzere sadrazamın, nazırların,
Evliyazade Mehmed Efendi'nin zenginliğinin kaynağı buydu. yüksek memurların hediye, rüşvet alması için fırsattı.
Yazdığımız gibi, Evliyazade Mehmed Efendi bir "komprador"du.
Evliyazade Mehmed Efendi'nin göreve başladığı günlerde, Ah-
Levanten desteği med Rasim Paşa valilikten alınmış, yerine Mehmed Hurşid Paşa
getirilmişti. Yeni Vali Mehmed Hurşid Paşa "olumsuz davranışla-
izmir Belediye başkanlığına neden Evliyazade Mehmed Efendi rını" gerekçe göstererek Evliyazade Mehmed Efendi'yi 22 ocak
atanmıştı ? 1876 tarihinde görevinden aldı. Yerine İzmir Emtia Gümrüğü Mü-
izmir Belediyesi de, tıpkı istanbul Belediyesi gibi yabancı tüc- dürü Salih Efendi'yi atadı.
carların istekleri sonucu düzenlenmişti. "Olumsuz davranışların ne olduğunu bilmiyoruz.
Belediyeler "yeni piyasa düzenine" uyum sağlama araçları ola- Rüşvet olabilir mi? Adam kayırma? Hırsızlık? iltimas? Vb. vb.
rak, zorunluluk sonucu kurulmuştu. Daha doğru bir deyişle: ya- Bilmiyoruz. Ama bu ihtimalleri akıl süzgecinden geçirince, hiç-
bancı tüccarların dayatmasıyla... birinin gerçekçi olmayacağı sonucunu çıkarabiliriz.
Evliyazade Mehmed Efendi'nin göreve getirilmesinde başta Gi- Levantenlerle "iş ortaklığı" yapan, kentin zengin tüccarlan ara-
raud-Whittall ailesi olmak üzere yabancı tüccarların katkısının sında gösterilen Evliyazade Mehmed Efendi'nin, bu tür kirli işle-
olmaması imkânsızdır. re girmesi olanaksız gözüküyor. Bir diğer bilgi bu öngörülerimizi
Ayrıca İzmir'deki konsolosların etkisini de unutmamak gere- doğruluyor. Evliyazade Mehmed Efendi belediye başkanlığı göre-
kir. Tanzimat'ın önemli isimlerinden Sadrazam Ali Paşa, 1850- vinden alınacaktı ancak Vilayet İdare Meclisi üyeliği sürecekti.
1884 yıllan arasında Osmanlı'nın Londra büyükelçiliğini yapan Sonuçta "olumsuz davranış"m ne olduğunu bilmiyoruz.
Görevden alınmasında başka bir neden olmalı, ama ne?..
24 25

O günlerde Osmanlı Devleti, tarihinin en önemli iktisadî karar- tıldi- Donanma da Dolmabahçe'yi denizden sardı.
larından birini hayata geçirdi. (Ara not: Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi, Harbiyelile-
fin siyasal eylem amacıyla okullanndan çıktıkları ilk olaydır.
Osmanlı'nın kararı Evliyazadeleri etkiliyor Rejimler, sistemler değişse de, bu topraklarda Harbiyelilerin si-
yasal talepler içeren çıkışlan son olmayacaktı. Gün gelecek, yi-
Rus yanlısı olduğu için "Nedimof' diye anılan Sadrazam Mah- ne mayıs ayında, Evliyazade ailesinin iki damadının idamına gi-
mud Nedim Paşa'nm 6 ekim 1875 tarihinde yaptığı bir açıklama den süreç, Harp Okulu öğrencilerinin bir siyasal gösterisiyle iv-
Avrupa'yı ayağa kaldırdı. "Tenzili faiz kararı"yla Osmanlı hükü-
me kazanacaktı...)
meti, beş yıl süreyle faiz borçlarının ancak yansını ödeyeceğini,
Sonuçta. Sultan Abdülaziz askerî darbeyle tahttan indirildi.
ödeyemeyeceği faizlere karşılık ise yüzde 5 faizli tahviller verece-
ğini açıkladı. V. Murad padişah koltuğuna oturdu.
Dört gün sonra...
Öyle ya, artık bıçak kemiğe dayanmıştı ve Osmanlı Devleti bı-
Devrik sultan Abdülaziz makasla kol damarlanm keserek inti-
rakın borçlarını, borçların faizlerini bile ödeyemeyecek haldeydi.
Sadece bir örnek işin vahametini göstermeye yetecektir: har etti...
1875 bütçe geliri 25 milyon liraydı, o yıl ödenecek iç ve dış Doksan üç gün sonra...
borç taksidi ise 30 milyon lira!.. Ata ters binmek, durup dururken kendini havuza atmak gibi
garip davranışlar içinde olan V. Murad'ın akıl hastası olduğu artık
Borçlan ödememe tavn, Avrupalı tüccarlann, "Osmanlı bizi
dolandırdı" feryadını basmasına neden oldu. gizlenemez bir hal alınca tahttan indirildi.
Yerine otuz üç yıl padişahlık koltuğunda oturacak, otuz üç ya-
Feryat işe yaramadı. Osmanlı yüzde 5'lik faizleri de ödeyeme-
di ve mart 1876'da borç ve faiz ödemelerinin tamamen durdurul- şındaki II. Abdülhamid, 31 ağustos 1876'da tahta oturtuldu.
duğunu açıkladı. Bu kararla Osmanlı Devleti, ekonomik ve aske-
Cinayet romanları seven padişah
rî iflastan sonra malî iflasım da dünyaya duyurmuş oldu.
Aslında bu, 1838 Baltalimam Ticaret Antlaşması'nın, 1839 Tan- II. Abdülhamid öteki Osmanlı sultanlarına pek az benzeyen bir
zimat ve 1856 Islahat fermanlarının iflasıydı... padişahtı. Uzun boylu, uzun burunlu, kambur, kızıl sakallı, içedö-
Peki bu malî iflas ile Evliyazade Mehmed Efendi'nin görevden nük, ancak ilgi çekici bir tipti. Padişah olma ihtimali uzak görün-
alınması arasında bir ilişki olabilir mi ? düğü için Abdülhamid'ih şehzadelik günleri rahat geçmişti. Sa-
Olabilir! ray'da "Azizciler" ve "Muradcılar" arasında çekişme vardı. Abdü-
"Olabilir" diyorum, çünkü Osmanlı'nın borçlannı ödememe laziz, kendisinden sonra koltuğa ağabeyi Veliaht Murad'ın değil,
kararının yansımaları çok sert oldu... oğlu Yusuf İzzeddin'in oturmasını istiyordu. Bu iktidar çekişmesi
Malî iflastan iki ay sonra, 2 mayıs 1876'da Bulgarlar, üç ay son- Abdülhamid'in yalnızlığına katkıda bulunmuştu; kimse onun bir
ra ise haziran 1876'da Sırplar isyan etti. gün padişah olacağına inanmıyordu.
İstanbul'da da hareketlilik vardı: 10 mayıs 1876'da medrese öğ- Ama yine de tüm Şark saraylarını saran, şüpheler, korkular,
rencileri hükümet aleyhine gösteri yaptılar. Veliaht Murad'ın sarra- 5
bilgisizlik ve devamlı ürküntü, onun da ruh sağlığını bozmuştu.
fı Hınstaki'den aldığı paralan Midhat Paşa vasıtasıyla öğrencilere Ve bu vehimler her geçen yıl artarak büyüyecekti...
dağıttırdığı iddiası başkent İstanbul'da kulaktan kulağa fısıldandı. Şehzadeliği döneminde amcası Sultan Abdülaziz'le birlikte
Bir gün sonra, borçlan ödememe karanm açıklayan Rus yanlı- Fransa ve İngiltere'yi gezdi. Bu gezilerde en az ilgi gören hanedan
sı Sadrazam Mahmud Nedim Paşa azledildi. mensubu oldu. Evet, Avrupalılar da bir gün onun tahta oturacağı-
Ancak "iç isyan" durmadı. nı hesap etmiyordu!
30 mayıs sabahı saat 03.00'te Sultan Abdülaziz'in oturduğu Şehzade Abdülhamid de etmiyordu. Bu nedenle geceleri Tarab-
Dolmabahçe Sarayı, Askerî Mektepler Komutanı Süleyman Paşa
komutasındaki birlikler ve Harbiye öğrencileri tarafından kuşa- 5. II. Abdülhamid, Sultan Abdülaziz'in Paris'te ziyaret ettiği III. Napolyon'u Napolyon
26
27

ya'daki malikânesinde Belçikalı tuhafiyeci kız Flora Cordier'yle va bu durumdan memnun değildi. Çünkü bu antlaşmada var olan
birlikte geçirmekte,6 gündüzleri de büyük bir şirketin umum mü- Karadeniz'in tarafsızlığı ilkesi Rusya'nın çıkarlarına ters düşüyor-
dürü olan İngiliz komşusu Mr. Thomson'la dostluk etmekteydi. du. Ayrıca Balkanlar'da "Müslüman zulmü altında inleyen Ortodoks
Gençliğinden beri borsa oyunlarına meraklıydı. Rum bankacı Hristiyanlara hürriyet vermek" amacıyla Osmanlı'ya savaş açtı.
Zarifi ve Ermeni borsa simsarı Assani'yle sıkı dosttu. Onların Sofya ve Edirne'yi işgal eden Ruslar, on bir ay içinde Ayastefa-
dostluğu sayesinde borsada hayli para kazandı. Yani, II. Abdülha- nos'a (Yeşilköy) indiler. İstanbul, fethinden 425 yıl sonra, ilk kez
mid sadece sultan ve halife değil, aynı zamanda milyoner bir işa- böylesine yakın bir tehditle burun buruna geldi.
damıydı. Osmanlı'nın en zengin padişahıydı!
Rusya savaşım gerekçe gösteren II. Abdülhamid, 13 aralık
Üstelik sade, mazbut ve çalışkandı. Zeki olduğu söylenirdi. 1877'de Sadrazam Midhat Paşa'yı Yıldız Sarayı'na çağırttı ve Mec-
Polisiye ve cinayet romanlarına bayılırdı. Bunları tercüme lisi Mebusan'ı süresiz tatil ettiğini bildirdi.
eden özel memurları vardı. Tercüme işini bir ara ünlü gazeteci ya-
Midhat Paşa'nın sadrazamlığı kırk sekiz gün sürmüştü...
zar Hüseyin Cahid (Yalçın) yapacaktı.
II. Abdülhamid, her fırsatta "babası gibi sevdiğini" söylediği
Dostu İngiliz Mr. Thomson aracılığıyla sadece ticareti öğren- Midhat Paşa'yı İzzeddin adındaki vapura bindirerek İtalya'ya sür-
memiş, İngiltere Büyükelçisi Sir Henry Eliot'la ilişki kurup, ikti- güne gönderdi. Bu arada halkın Midhat Paşa'nm sürgüne gönde-
dara gelmek için sefaretin desteğini almayı da bilmişti. Saffet Pa- rilmesini protesto edebileceğini düşünerek vapuru biraz bekletti.
şa'nın Kâğıthane'deki çiftliğinde gizlice buluştuğu, Midhat Pa- Fakat Osmanlı halkından hiçbir tepki gelmedi.
şa'yla "saltanat pazarlığına" girişip, "meşrutiyet ilan" edeceği sö-
Bu toprakların tarihinde sık görülecek bir toplumsal hareket-
züyle tahta oturmuştu.
sizlik, o günlerde de yaşanacak, millet sadrazamının sürgüne gi-
İngiltere'ye yakın siyaset izleyen Midhat Paşa o dönemin en et- dişini sessizce izleyecekti...
kili isimlerinden biriydi.7 Gerek Sultan Abdülaziz, gerekse Sultan Midhat Paşa'nın sürgüne gitmesinden iki ay sonra II. Abdülha-
V. Murad'ın koltuğundan olmasında önemli rol oynamıştı. mid, meşrutiyeti kaldırdığını, Meclis'i kapattığını açıkladı. Sonra
II. Abdülhamid, Midhat Paşa'nın gücünü biliyordu. Midhat Paşa İngilizlerin desteğini alarak Rusya'yla masaya oturdu.
ise II. Abdülhamid'i kontrol edilecek bir padişah olarak görüyordu. İngilizlerin desteği yine karşılıksız değildi. İngilizlere, Kıbrıs ve
Sonuçta 23 aralık 1876'da meşrutiyet ilan edildi... Mısır rüşvet olarak verildi.
Artık Osmanlı Devleti anayasayla yönetilecekti... II. Abdülhamid sadece İngilizlere toprak vererek kurtulamadı.
Saray'ın "kontrolü" bir kez daha İngilizlerin eline mi geçmişti ? Bulgaristan fiilen, Romanya, Sırbistan, Karadağ tam bağımsız
Görüntü öyleydi ama II. Abdülhamid'in "icraatları" farklı ola- oldular. Bosna-Hersek ve Yenipazar sancağı Avusturya işgaline bı-
caktı...
rakıldı. Diğer yandan Rusya Kars, Ardahan, Batum ve Besarab-
O yıllarda, Osmanlı toprakları üzerinde iki büyük güç, İngilte- ya'yı; İran Kotur'u; Yunanistan Tesalya'yı; Fransa ise Tunus'u aldı.
re ve Rusya "bilek güreşi" yapıyordu. İngiltere ayrıca, Sudan ve Kuveyt üzerinde fiilî egemenlik kurdu.
1870'te Almanya'ya yenilen Fransa, Osmanlı üzerindeki nüfu- Durun, bitmedi...
zunu hayli kaybetmişti.
Siz borcunuzu ödemeyeceğinizi söyleyeceksiniz ve Avrupalı si-
Osmanlı-Rus gerginliği Paris Antlaşması'yla aşılmıştı. Fakat Rus- zi rahat bırakacak, öyle mi ?
Bu topraklarda sıkça göreceğimiz bir uygulama hayata geçirildi.
6. Yavuz Sultan Selim'den beri Saray'a Türk kadınları sokulmazdı. Padişah ve şehzade-
ler, çoğu Slav olmak üzere yabancı kan taşıyan devşirme kadınlardan dünyaya gelmişler-
"Düveli muazzama", 1878 Berlin Kongresi'nde aldığı kararla
di. Ancak zamanla bu "ganimet" ve istila yollan kapanınca sarayın kapıları bu sefer de Osmanlı maliyesini milletlerarası bir malî komisyonun denetle-
Çerkez ve Gürcü cariyelere açıldı.
mesine karar verdi. Bu komisyon, Osmanlı Devleti'nin bütçesini
7. "Midhat Paşa Rusçuklu Hacı Hafız Mehmed Eşref Efendi'nin oğlu olarak bilinmekte- yapacak, harcamalarını denetleyecekti!
dir. On yaşında Kuranı Kerim'i ezberlediği söylenen Midhat Paşa'nın Yahudi bir aileden
geldiği iddia edilmektedir. 1889 yılında yayımlanmış olan Edvaro Drumont'un La France
Komisyonun adı, Düyunı Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi'ydi.
Juwe adlı kitabının birinci cildinin I 13, sayfasında Yahudilikten geldiği ileri sürülmekte- 20 aralık 1881'de yürürlüğe konulan bu sistem, dünya tarihin-
dir. Bu kitapta Midhat Paşa'nın annesinin Macaristanlı bir hanım olduğu yazılmaktadır." de bir ilki gerçekleştirecekti: yabancılar, alacaklı oldukları ülke-
(Hikmet Tanyu, Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler, cI, s, 259)
28
29

nin başkentinde bir şirket kurarak, devlet adına bir kısım vergi ve leşinin günlük yaşamı bir değişikliğe uğradı. Evliyazade Hacı Meh-
gelirleri tahsil edecekti!
med Efendi'nin yaşamı ve çocuklarının eğitimi bir Batılı gibiydi.
İdaresinde, İngiliz, Fransız, Alman, Avusturya-Macaristan, İtal-
"Batı" yaşam tarzını benimseyen Evliyazade Mehmed Efen-
yan ve Osmanlı alacaklarının temsilcileri bulunan Duyum Umu-
miye, Osmanlı'nın sanki ikinci bir maliyesiydi. di'nin bu nedenle, "balocu" Vali Hacı Naşid Paşa nezdinde itibarı
Zamanla "birinci maliyesi" de olacaktı! 1911'de Osmanlı mali- hayli yüksekti.
yesinde 5 472 memur çalışırken, Duyum Umumiye'de 8 931 me- Ve.
mur çalışacaktı! Tarih, 5 nisan 1892.
Başta tütün olmak üzere kaçakçılığı önlemek için silahlı jan- Evliyazade Mehmed Efendi'nin ikinci kez belediye başkanlığı-
darma gücü bile kuracaktı... na gelmesi, bu kez atamayla değil seçimle oldu!
Osmanlı, tarihinin en buhranlı dönemine koşar adım gidiyordu... Ancak belediye seçimi hayli hareketli geçti.
Avrupa ise patlamaya hazır bir bomba haline geliyordu... İzmir'e yine bir eski sadrazam vali olarak atandı.
Avrupa'da ortaya çıkan ulusçuluk rüzgârı, özellikle Balkanlar'ı Abdurrahman Nureddin Paşa, 1891 kasımında İzmir'e vali ola-
etkiliyordu. Kilise, monarşi ve aristokrasi; liberalizm, demokrasi rak gelip, Belediye Başkanı Helvacızade Emin Bey'le çatışınca,
ve sosyalizmin karşısında hızla geriliyordu. Belediye Meclisi'nin yeni bir seçimle yenilenmesini istedi.
İnsanlar eşitlik, özgürlük istiyordu. Dürüstlüğüyle tanınan Vali Abdurrahman Nureddin Paşa, bele-
Avrupa yeniden biçimleniyordu... diyenin eski heyetinden tek bir kişinin yemden seçilmesini iste-
Güç dengeleri altüst olmuştu: İngiltere, Fransa, Avusturya-Ma- mediğini belirtmekten geri durmadı.
caristan ve Rusya karşısına, uluslaşma süreçlerini tamamlamış Seçimin güvenli geçmesi, hile yapılmaması ve en önemlisi eski
Almanya ve İtalya çıkmıştı. Amerika Birleşik Devletleri çok uzak- üyelerin tekrar seçilmemesi için, Vilayet İdare Meclisi üyesi gü-
ta olmasına rağmen, Avrupa'ya doğru yola çıkmıştı. vendiği iki kişiye seçim kontrol görevi verdi. Bu iki isimden biri,
Hepsi yeni pazarlar, kaynaklar peşindeydi... Evliyazade Hacı Mehmed Efendi, diğeri ise Sefer Efendi'ydi!
Nisan ayı başında seçimler bitti. Seçim sonucunda, Uşakîzade
Sadık Efendi, Evliyazade Hacı Mehmed Efendi,Yemişçizade Sab-
"Hacı" Mehmed Efendi
ri Efendi, Dellalbaşızade Ragıb Efendi, Halimağazade Halid Efen-
O kanşık günlerde Evliyazade Mehmed Efendi İzmirli bazı tüc- di, Kâğıtçı Şerif Ali Efendi, Balyoszade Matyos Efendi, Kostaki
car arkadaşlarıyla birlikte Mekke'ye gitti, "hacı" oldu. Efendi ve Akkaş Yorgi Efendi belediye heyetini oluşturdu.
Giderken limanda nasıl ilahîlerle uğurlandı ise dönüşlerinde de Uşakîzade Sadık Efendi ile Balyoszade Matyos Efendi eski
aynı törenle karşılandılar. Her gidenin yaptığı gibi dostlarına da- meclis üyeleriydi ve Vali Abdurrahman Nureddin Paşa'nm karşı
ğıtmak üzere, tespih, poşu, akik yüzük, allı pullu minicik torbalar- çıkmasına rağmen yeniden seçilmişlerdi. Üstelik Uşakîzade Sa-
da Kabe toprağı, Zemzem suyu, hurma ve hasır yelpazeler getirdi. dık Efendi en yüksek oyu almıştı.
Artık İzmir'de, "Evliyazade Hacı Mehmed Efendi" olarak anılı- Abdurrahman Nureddin Paşa'nm belediye başkanlığından aldı-
yordu. ğı Helvacızade Emin Efendi ile Uşakîzade Sadık Efendi8 akrabay-
Ancak burada bir parantez açmak gerekiyor. O yıllarda İzmir dı- Aynı ailenin çocuklarıydılar. Helvacızade Hacı Ali Efendi
valiliğinde bulunan Hacı Naşid Paşa, Hükümet Konağı'nda ilk bü- Uşak'tan İzmir'e gelince "Uşakîzade" namını kullanmaya başla-
yük baloyu veren vali olarak tarihe geçmiştir. Yani İzmir'de "ha- mıştı. Hacı Ali Efendi'yi takip ederek İzmir'e gelen ailenin diğer
cı" olmak balo vermeye engel değildi! kolu ise "Helvacızade" namını kullanmayı sürdürmüşlerdi.
İzmir'de "hacı" olmanın başka anlamlan vardı. Uşakîzadeler ile Evliyazadeler birbirlerine çok yakındılar. Öy-
İzmir'de bazı aileler için hacca gitmek, İslam'ın şartı değil, ka- le ki, İzmir'in bu iki büyük ailesi birkaç yıl önce, yaşanılan bo-
mufle olabilmenin en iyi yöntemiydi! yunca unutamadıkları o acılı olay başlanna gelmeseydi dünür bi-
Hacı olan Evliyazade Mehmed Efendi'nin ne kendisinin ne de ai- le olacaklardı.
8. Kemal'in esi Latife Hanım'ır. dedesidir.
31
30

Uşakîzade Sadık Efendi'nin istifasından sonra Vali Abdurrah-


Uşakîzade Hacı Ali Efendi'nin oğlu, Evliyazade Hacı Mehmed
lan Paşa'nın tepkisini almamak için Balyoszade Matyos Efendi
Efendi'nin kızı Gülsüm'le evlenecekti.
de istifa etti. Böylece Belediye Meclisi yeni üyelerden oluştu.
Hazırlıkları günler öncesinden başlayan düğünü izmirliler me-
Belediyede gerçekleştirilen bu yenilenme sadece başkanlık ve
rakla bekliyordu.
meclis üyeleriyle sınırlı kalmadı. Bir önceki dönemde işe alınan
Ancak düğüne bir gün kala...
belediye kadrosunun yüzde 70'i tasfiye edildi.
Damat Uşakîzade Yusuf Efendi intihar etti!..
ikinci kez göreve gelen Evliyazade Mehmed Efendi, Vilayetle
Sadece Uşakîzadeler değil, kentin yakışıklı gençlerinden Yu-
tekrar iyi ilişkiler başlattı. İyi ilişkilerden kasıt, Evliyazade Hacı
suf'un bu ani ölümü herkesi sarstı.
Mehmed Efendi'nin valinin sözünden çıkmamasıydı.
Bu olay Uşakîzadeler ile Evliyazadeleri birbirlerine daha da ya-
Bu çerçevede Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'nin belediye
kınlaş tirdi.
başkanlığı dönemi, belediyenin, tekrar Vilayetin bir şubesi hali-
Bu nedenle Belediye Meclis üyeleği seçimlerinde birbirlerine
ne gelme süreci olarak değerlendiriliyordu.
destek olmuşlardı.
Ancak şanslıydı. Göreve geldiği ilk günlerde, Vilayet binasında
Evliyazade Hacı Mehmed Efendi, Uşakîzade Sadık Efendi'nin
"sığıntı" gibi duran belediyeyi, yeni binasına taşıttı.
belediye başkanı olmasını çok istiyordu.
Yeni belediye binası yeni kadroları da beraberinde getirdi.
Ancak valinin, en çok oyu alan Uşakîzade Sadık Efendi'yi be-
Kadrosu içinde, 5 kişiden oluşan Muhasebe Kalemi; 5 kişiden
lediye başkanlığına atayıp atamayacağı kentte konuşulup tartışı-
oluşan Tahrirat Kalemi; 7 kişiden oluşan Tanzifat Muhasebe Ka-
lırken, meydana gelen bir olay, yerlisi ve yabancısıyla tüm İzmir'i
lemi; 160 kişiden oluşan Memurini Tanzifiye; 10 kişiden oluşan
şoke etti.
Ketebe ve Memurini Saire; 8 kişiden oluşan Memurini Tıbbiye ve
Ve ne yazık ki bu tatsız olay da yine UşaMzadelerin basma geldi...
Fenniye ile 57'si çavuş olmak üzere 74 kişiden oluşan Memurini
Uşakîzade Süleyman Tevfik, Paris'te öğrenim görmüştü. İzmir'e dö-
İcraiye vardı...
nünce vatan ve hürriyet üstüne yazdığı şiirler yüzünden II. Abdülha-
Bürokrasinin yükünü azaltmak için, "belediye reisliği muavin-
mid'in istibdat rejiminin hışmına uğramış, Bağdat'a sürgün edilmiş-
liği" kadrosunu ihdas etti.
ti. Beş yıl süren sürgünün ardından İzmir'e dönmüş ve gönlünü bir
Asayiş önlemlerini artırdı; hamalların taşıdıkları mallan çal-
genç kıza kaptırmıştı. Ancak genç kız aşkına karşılık vermiyordu.
malannı önlemek, serserilerin düzen altına alınmasını sağlamak
Ve bir gün, Elhamra Gazinosu'nda sevgilisinin karşısına geçip,
için, belediye kolluk gücünü kuvvetlendirdi.
tabancayı şakağına dayayarak intihar etti.
Örneğin düğünlerde silah atılmasını yasakladı...
İki kardeşin, önce Yusuf, ardından Süleyman Tevfik'in intihan
9
Uşakîzade ailesinde büyük ruhsal yıkıma yol açtı.
İkinci kardeşininin de şoke ölümüne dayanamayan Uşakîzade Dünürleri Giridîzadeler10
Sadık Efendi, Belediye Meclisi üyeliğinden ayrıldı. Acısını unuta-
Bu uygulamayı ilk olarak kızı Evliyazade Gülsüm'ün düğünün-
bilmek için oğlu Muammer'e bıraktığı halı alım satımı ve nakliye-
de başlattı. Davetlilerin silah atmasına izin vermedi!
cilik işinin başına tekrar döndü.
Nişanlısı Yusuf'un intihanyla bunalıma giren Gülsüm, kısa bir
Latife, Halid Ziya (Uşaklıgil) gibi torunlarıyla teselli buldu.
sure sonra Giridîzade Hacı Süleyman Ağa'nın torunu Nuri Efen-
di'yle evlendirildi.
İkinci kez belediye başkanı İsimlerinden de anlaşıldığı gibi Giridîzadeler, Giritli'ydi.
Giridîzade Hacı Süleyman Ağa, tıpkı dünürleri Evliyazadeler
Vali Abdurrahman Paşa, Uşakizade Sadık Efendi'den sonra en &oı izmir'in zengin komisyonculanndan biriydi. Aynca "Serbev-
çok oyu alan Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'yi belediye baş- vabinî dergâhı"nın kurucusuydu. Tuzcuzadelerin kızı Hatice Ha-
kanlığına atadı. nını la evliydi.

9. Uşakîzadeler yıllar sonra aynı acıyla bir kez daha karşılaşacaklardı, iki amcası da inti- • Evhyazadelerin soyağacı için "Ek"e bakabilirsiniz.
l n r > A u ı n « l n LJ.I:J "7:.._ • • — • •—-••T . . . . .
32 33

Tuzcuzadeler, İzmir'de ihraç mallarının depolardan limanlara ı stı Bulaşıcı hastalıkların kentte yarattığı tahribatın önüne geç-
nakil işlerini yürüten bir aileydi.: 1
mek için, sağlık komisyonu kurdurdu.
Tuzcuzadeler, Helvacızadeler ve Uşakîzadelerle de dünürdü.
Şehir temizliğinin sürekli denetim altına alınması için, jandar-
Bu evlilikle Helvacızadeler, Uşakîzadeler, Tuzcuzadeler, Giridî-
ma kumandanı, sıhhiye müfettişi ve belediye zabıtalarının müşte-
zadeler ve Evliyazadeler akraba oldular...
rek çalışmasını sağladı. Bütçesinin yetersiz olmasına rağmen be-
lediye doktorlarının sayısını artırdı.
Giridîzade Hacı Süleyman Ağa ile Hatice Hanım'ın evliliğinden
Ama ne yaptıysa İzmir'in o yıllarda en büyük sorunu olan tifo-
üç çocuğu vardı: Reşid, Tahir ve Halil.
nun önüne geçemedi. 1831'den beri İskenderiye, İstanbul gibi li-
Bu üç kardeşten Halil Efendi'nin beş çocuğundan en büyüğü
manlardan, hatta Fransa'dan gelen tifo salgını her geçen gün ar-
Nuri, Gülsüm'le evlendi. 12
tarak sürüyor, şehirde neredeyse her evden bir cenaze çıkıyordu.
Gülsüm Hanım-Nuri Efendi çiftinin bir yıl sonra Kemal adını
Tifo hastalığı nedeniyle ölen İzmirlilerin içinde biri vardı ki,
verdikleri bir oğullan oldu. Daha sonra bir de kızları doğdu: Faire.
Evliyazade Mehmed Efendi'nin belediye başkanlığından ayrılma-
Evliyazade Hacı Mehmed Efendi kızını evlendirdikten sonra sına neden oldu. Henüz buluğ çağına yeni giren Evliyazade Mus-
tekrar belediye işlerine döndü. tafa yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak vefat etti.
Tıpkı daha önceki belediye başkanlığı döneminde olduğu gibi Genç Mustafa, Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'nin kardeşi
bazı işleri "sevap" için yaptı; bu nedenle bu giderlerin parasını ce- Evliyazade Ahmed Efendi'nin oğluydu.
binden ödedi. Örneğin, kendi adına Hisarönü'ndeki camiin şadır- Demirhan'da tüccarlık yapan Evliyazade Ahmed Efendi'nin eşi
vanını yaptırdı. Zehra'dan bir de Yümmiye adlı kızı vardı.
Evliyazade Hacı Mehmed Efendi, dönemin İngiltere Başkonso- Mustafa'nın ölümü, Evliyazade Mehmed Efendi'yi derinden
losu Frederic Holmwood C.B. ve Viskonsül E.C. Blech; Fransa sarstı. Üstelik hem yaşlı hem de hastaydı.
Başkonsolosu M. Rougon ve Hollanda Konsolosu Hendrik Spak- Vali değişikliğinden yararlanarak istifasını verdi. Yeni vali, İn-
ler'le çok samimiydi. gilizci olarak bilinen Kıbrıslı Kâmil Paşa'nm kalması için yaptığı
Vali Abdurrahman Nureddin Paşa, mayıs 1893'te İzmir'den ısrarlara rağmen Evliyazade Hacı Mehmed Efendi belediye baş-
Edirne'ye atandı. Onun yerine, II. Abdülhamid'in Nafıa (1879) ve kanlığını bıraktı.
Adliye (1884) nazırlıklarını yapıp daha sonra kızağa çekilen Ha-
san Fehmi Paşa getirildi.
Yeni vali ile Evliyazade Hacı Mehmed Efendi arasında hiçbir
Çakırcalı'yı Levantenler koruyor!
problem yaşanmadı. Ama acı bir olay Evliyazade Mehmed Efen- 1895 yılının kasım ayında İzmir valiliğine bir kez daha eski bir
di'nin belediye başkanlığını bırakmasına neden oldu... sadrazam atandı: Kıbrıslı Kâmil Paşa!
ingiliz çevrelerine yakınlığıyla tanınan Kıbrıslı Kâmil Paşa İz-
Evliyazade Mustafa'nın ölümü mir e gelir gelmez başta Whittalller ve Forbesler olmak üzere İn-
giliz Levanten aileleriyle çok yakın ilişki içine girdi. Bu yakın mü-
Belediye Başkanı Evliyazade Mehmed Efendi o yıllarda İzmir'i nasebetler o kadar arttı ki, kentte, "Şehre korku salan Çakırcalı
kasıp kavuran salgın hastalıkları yok etmek için var gücüyle ça- Mehmed Efe'nin eylemlerine bilerek göz yumuyor. Amacı asayişi
sabote edip, İngiltere'nin bölgeye müdahalesini temin etmek. Mü-
I I. Evliyazadelerin dünürleri Tuzcuzadeler, 1950'li yıllarda, yani Evliyazadelerin dama- dahale arkasından ise İzmir'in muhtariyet kazanmasıyla birlikte
dı Başbakan Adnan Menderes döneminde, Türkiye'nin NATO'ya girmesiyle kurulan üs-
ler ve tesislere taşımacılık yaparak "Tuzcuoğlu Taşımacılık Şirketi"ni büyüttüler. Bugün <endisi de bağımsız vali olacak" dedikoduları yayılmaya başladı.
Türkiye'nin en büyük taşımacılık şirketlerinden biri oldular. Kamil Paşa'nm İngilizlerle yakın ilişkisi İzmir'de başını belaya
12. Evliyazade Gülsüm'ün eşi Giridîzade Nuri Efendi'nin kardeşi Hacı Reşid Efendi'nin soktu. Gerek bu ilişkisi gerekse Çakırcalı Mehmed Efe'yi korudu-
torunları Ertuğrul Akça, I 962'de Yeni Türkiye Partisi, 1965 ve 1969 seçimlerinde ise U
8 Şeklindeki jurnaller Yıldız Sarayı'na ulaşınca, II. Abdülhamid
AP'den milletvekili olarak TBMM'ye girdi. Ertuğrul Akça'nın ağabeyi A. Orhan Akça ise
1964-1973 yılları arasında AP senatörlüğü yaptı. amil Paşa'dan kurtulmaya karar verdi. Saray'daki dostları saye-
34 35

sinde, azledileceğim öğrenen Kıbrıslı Kâmil Paşa soluğu İzmir İn- Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'den boşalan İzmir Belediye
giltere Konsolosluğu'nda aldı. başkanlığına Hacı Mehmed Eşref Paşa getirildi.
Korktuğu, Midhat Paşa'nın başına gelenlerin benzerini yaşaya- Evliyazade Hacı Mehmed Efendi, yeğeni Mustafa'nın genç ya-
cak olmasıydı. Beklediği son gerçekleşmedi. İngiliz hükümetinin ında vefatı, yaşlanması ve son aylarda bir türlü kurtulamadığı
girişimleriyle sürgün yerine, doğum yeri Kıbrıs'ta mecburî ikamet hastalığı nedeniyle ölüm korkusuna kapılmıştı. Evden çıkmıyor-
etmesine izin verildi. 13 du. İşlerini oğlu Refik'e devretmişti...
O dönemde İzmir'in başında sadece tifo gibi salgın hastalıklar
belası yoktu. Şehrin etrafını sarmış çeteler de İzmir halkını canın-
Evliyazade Refik Efendi
dan bezdirmişti.
Bugün olduğu gibi dün de çeteler sırtını belli güçlere dayamış- Evin tek erkek çocuğu Refik, dadılarla, halayıklarla, hizmetçi-
lardı. Örneğin İzmirli Whittall ailesi Çakırcalı Mehmed Efe'nin en lerle büyüdüğü için hayli şımarıktı.
büyük destekçisiydi! Refik, babası gibi ticaretle uğraşmayı hiç sevmiyordu. Ancak
Whittalller Çakırcalı'ya silah ve cephane yardımında bulunu- işsiz görünmek istemediği için, İzmir Valiliği'nin karşısında bulu-
yordu. Bu kuşkusuz karşılıklı bir çıkar ilişkisiydi. nan, babasına ait, "20 odası, 41 karyolası" olan Evliyazade Ote-
Lojistik desteğin karşılığında Çakırcalı Mehmed Efe, Levan- li'ni yönetiyordu.
tenleri Rum çetelerinden koruyordu! Özellikle yabancı konukların kaldığı otelin oda fiyatları döne-
1887'de Rum Kaptan Foti Çetesi, Bornova'da Whittalller ile me göre hayli yüksekti: 50,75 ve 100 kuruş!
Wilkinsonların dört çocuğunu dağa kaldırmış; 800 lira fidye iste- Bir diğer geliri de Evliyazade Hanı'ndaM dükkânların kiralarıydı.
miş; Whittalller zaptiyelerden habersiz parayı götürüp çocuklan
sağ salim teslim almışlardı. Bu olaydan sonra Levantenler güven- Evliyazade Refik, işyerlerine pek uğramıyordu.
lik önlemlerini kendileri almaya başlamışlardı. O yılların moda aksesuarı olan ve bu nedenle elinden hiç bırak-
Gün gelecek namı büyük Çakırcalı Mehmed Efe, Osmanlı Dev- madığı gümüş saplı bastonuyla arabasına binip İzmirlilerin "Ma-
leti tarafından bağışlanması için, Whittall ailesini aracı sokacak rina" dedikleri limana giderdi hemen her gün...
ve affedilip "düze inmesini" sağlayacaktı. Marina ve çevresinde Avrupa standartlarında kafe ve restoran-
İzmir'deki bu "derin ilişkileri" bilmeden valilik, belediye başkan- lar vardı. En çok tercih edilen yer "Viyanalı Bay Kraemer'in Res-
lığı görevini yürütmek zordu. Kıbrıslı Kâmil Paşa, Levantenlerle, taurantı" ve "Cafe Loukas"tı.
yabancı tüccarlarla ve dipolomatlarla hayli sıcak ilişkisi olan Evli- Kordon'da bulunan "Sporting Club" kentin en ünlü kulübüydü.
yazade Hacı Mehmed Efendi'nin görevi bırakmasını bu nedenle hiç Zevkle döşenmiş tertemiz salonu, bin bir çiçekle süslü bahçesi ve
14
istememişti. Ancak Evliyazade Hacı Mehmed Efendi kararlıydı. terası hemen her gün dolardı. Kulübün ön tarafında nhtım kena-
rında küçük şirin bir orkestra müzik yapardı.
13. Gerçek midir bilinmez, Kıbrıslı Kâmil Paşa İzmir valiliği sırasında sık sık memleketi Ayrıca çeşitli temsillerin yapıldığı küçük tiyatro salonu vardı.
Kıbrıs'a gidiyordu, izmir'de o tarihlerde yaptığı nüktelerle İzmir'in gönlünde taht kuran
Şair Eşrefin hayranları arasında Vali Kâmil Paşa da vardı. İzmir Valisi Kâmil Paşa, Eşrefi Kulübe kadınlar da gelebiliyordu.
seviyor ve koruyordu. Rumlar, Türklerin kulübe üye olmaması için ellerinden geleni
Bir gün, Kâmil Paşa, Kıbrıs'a giderken, Eşreften ne hediye istediğini soruyor. Eşref, "Kıb- yapıyordu.
rıs'ın eşekleri meşhurdur, bir eşek getirirseniz makbule geçer paşam" diyor.
Bir ay sonra Kâmil Paşa, Kıbrıs'tan dönüyor. Valiyi rıhtımda karşılayanlar arasında Eşref Buna rağmen, Osmanîzade Ziya, Uşakîzade Muammer, Sükke-
de vardır. Kâmil Paşa vapurdan iner ve karşısında Eşrefi görünce, elini dizine vurarak rîzade Tevfık gibi Evliyazade Refik de kulübün ender Türk üyele-
"Tüh! Sen benden eşek istemiştin. Unuttum. Şimdi, seni görünce aklıma geldi" deyince nndendi.
Eşref altta kalacak değil ya, hemen cevabını verir: "Ziyanı yok paşam ! Siz geldiniz ya!"
Evliyazade Refik çapkındı.
14. Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'nin torununun oğlu Aydın Menderes, Kıbrıslı Kâ-
mil Paşa ile Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'nin çok yakın arkadaş ve dost olduklarını Levanten kızlarla arkadaşlık etmekten hoşlanıyordu.
söylüyor. Bu iki devlet adamının dostluğunu, Evliyazadelerin yaşayan kuşağının neredey- Zaman değişiyordu.
se tamamı teyit ediyor. Ailelerine ait bu anıyı hepsinin bilmesi, yıllar boyunca bu ilişki-
Müslüman kızlarının Marina'da gezinmeleri ve alışverişe git-
nin hep konuşulduğu anlamına geliyor.
36 37

meleri İzmir'de hiç yadırganmıyordu. Kızlar genellikle sokağa g u onun neredeyse tek "işiydi".
çarşafsız çıkıyorlardı. Dar olmayan elbise giyip üzerlerine bele Ata çok iyi binerdi. Bu konuda iddiaya girmekten çekinmezdi.
kadar inen bir örtü atıyor, yüzlerini ince ama koyu bir başka ör- gir gün yine bir arkadaşıyla iddiaya girdi. Çizmeleri ile eyeri-
tüyle kapatıyorlardı. •n a rasına beş altın koyulacaktı. Bu altınları düşürmeden, bir
Evliyazadelerin kızları, kadınları modayı yakından takip edi- volta tms, iki volta da galop yaparsa altınları alacaktı.
yordu. Zaten kara çarşafa hiç girmemişlerdi! Sonuçta iddiayı kazandı ve altınları aldı.
At yarışları İzmir sosyetesinin yan yana geldiği bir eğlenceydi.
Kentte piyano merakı çok yaygındı. Evliyazade Refik Efendi İzmir'in en önemli koşusu Sultan Koşusu'ydu.
piyano dinlemeyi çok seviyordu; müziğe tutku derecesinde bağ- Padişahlar adına at yarışması yapılmasını yıllar önce Sultan
lıydı. Abdülaziz istemişti.
Özellikle İzmir'e gelen İtalyan Opera Kumpanyası'nı ve Fransız Sultan Abdülaziz İzmir'e geldiğinde zengin ve meşhur bir Le-
Operet Topluluğu'nu kaçırmamaya gayret ederdi. Bohemya Ka- vanten aile olan Vitollerin Bornova'daki evinde misafir kaldığı bir
dın Kumpanyası gibi düşük nitelikli eğlencelere dönüp bakmazdı gece at yarışlarından bahis açıldı. Spora ve özellikle güreşe düş-
bile... künlüğüyle bilinen Sultan Abdülaziz kendisi için bir koşu düzen-
Evliyazade Refik Efendi alaturka müzikten de hoşlanırdı. An- lenmesini istemişti. Bunun için Hazinei Hassa'dan 300 altın tahsi-
cak sadece arkadaşlarıyla yaptığı pikniklerde dinlemek şartıyla. sat ayrılmasını emretmişti.
Özellikle yaz akşamlan körfezde yaptıkları kayık gezintilerin- Evliyazade Refik, İngiltere Başkonsolosu Mr. Patterson, İngiliz
den çok keyif alırdı. On-on beş arkadaş bir olur, içlerinde saz ça- tüccar Forbes ile Yahudi Levantenler Alyoti ve Rees gibi at sever-
lanlarla, güzel seslilerle, ya yiyecek içecek doldurdukları kayık- lerle "Smyma Races Club" adında bir yarış kulübü kurdu.
larla denizde ya da bir bahçede sabaha kadar yerler içerler, çalar Kurucular arasında eşinin akrabası Kapanîzade Reşad Efendi
söylerlerdi. de vardı.
Raşid'in yüksek perdeden sesi, Aziz'in davudî kalın dolgun se- Evliyazade Refik, İzmir'in ünlü ailelerinden Kapanîzadelerin
si, Halid Eyüb'ün gazelleri sabaha kadar susmazdı. kızı Hacer'le evliydi.
Arap Abdi ve Şahbaz Ali'nin esprileri ortalığı kınp geçirirdi. İzmir'in en tanınmış ailelerinden Kapanîzadeler kimdi ? Bu so-
Uşakîzade Halid Ziya (Uşaklıgil), Abdülhak Hamid (Tarhan), runun yanıtı, Evliyazadeler hakkında da bilgi sahibi olmamıza ya-
Muallim Naci ve Recaizade Mahmud Ekrem vb. şairlerden şiirler rayabilir.
okurdu. Ancak bu sorunun yanıtını öğrenmek için XVII. yüzyıla kadar
İzmir'in tanınmış ailelerinin çocukları bazı geceler İngiliz İske- uzanmamız gerekiyor...
lesi'nin az ilerisindeki Madam Julia'nm lüks genelevine konuk
olurlardı. Adı genelevdi ama ev herkese açık olmazdı; burada sa- Sabetay Sevi
dece kentin paralı zenginlerine hizmet verilirdi. Bu evde yer bu-
lamayanlar, İkinci Kordon'da postane karşısındaki Cafe Costi'ye İzmirlilerin "Kara Menteş" dedikleri Haham Mordahay Sevi'nin
çıkan sokak başında bulunan Maison Doree ya da Madam Eme'yi ailesi, kentteki Yahudilerin büyük çoğunluğu gibi, 1492 tarihinde
ziyaret ederlerdi. Rumların işlettiği üçüncü sınıf genelevlere pek İspanya'dan kovulmuştu.
uğramazlardı. . XV yüzyılın son yılları ve XVI. yüzyılın ilk yıllarından itibaren
kpanya (1492), Sicilya ile Güney İtalya (1493), Portekiz (1497) ve
?er Avrupa ülkelerinden kovulmuş çok sayıda Yahudi Osmanlı
Smyrna Races Club
Devletine sığmdı.
Refik'in, babası Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'yle ortak yön- >evı ailesi önce Mora'ya sonra İzmir'e yerleşti.
leri hemen hemen hiç yoktu. Kara Menteş"in oğlu, Sabetay Sevi, 7 temmuz 1626 tarihinde
Örneğin, Evliyazade Refik'in başlıca tutkusu atlardı. zmir'in Agora semtinde doğdu.
38
39

Her Yahudi çocuk gibi o da eğitimine önce kutsal kitap Tevrat'ı Hayatîzade aslında, gerçek adı Moses ben Raffael Abrabanel
öğrenerek başladı. Tevrat'ın özel yorumu sonucu ortaya çıkan gi- lan, Yahudilikten Müslümanlığa dönmüş biriydi.
zemli "kabala" öğretisine merak sardı. Gershom Scholem Hayatîzade için Sabetay Sevi adlı kitabında,
Haham olarak yetiştirilen Sabetay Sevi, otuz dokuzuncu yaşı-
nın eşiğinde yoğun bir mistisizme saplandı. Yahudi toplumunu Sultan'm kız kardeşiyle evliydi ve 1670'te Erzurum valisiydi. 1665'e
kurtaracak tanrısal ilahî güce sahip Mesih (kurtarıcı) olduğunu kadar Temeşvar (Macaristan) valiliği yapmıştı. (2001, s. 338)
söylemeye başladı.
Agora'daki Portugal ve Galante sinagoglarında ilk vaazlarına diye yazıyor.
başladı. 1 5
Ve 31 mayıs 1665 tarihinde "Mesih" olduğunu ilan etti. Yahudi Hayatîzade Mustafa Fevzi Efendi'nin torunu Mehmed Emin
inancına göre Mesih, kendilerine, bugünkü israil topraklarında Efendi, Osmanlı'da şeyhülislamlık yapan, -bilinen- ilk Yahudi
bağımsız bir devlet kuracak ve dünyanın dört bir yanma dağılmış dönmesidir! Oğullarından biri müderris olmuş, torunu Hayatîza-
olan Yahudileri bir araya toplayacaktı. de Mehmed Emin de dedesinin izinden gitmiş, hekimbaşı, kazas-
Mesih olduğunu iddia eden Sabetay Sevi, sinagoglarda ateşli ker, kadı ve müderris olduktan sonra şeyhülislamlığa kadar yük-
konuşmalar yapmaya başladı. Taraftarlarının sayısı her gün arttı. selmiştir. Yani bir Yahudi dönmesi Osmanlı'nın şeyhülislamlığını
Bu heyecanlı konuşmalar, Avrupa'dan Yemen'e, Kuzey Afrika'dan yapmıştı.
Anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında
dalgalanmalar yarattı. Bu akım, Hıristiyanlan da, Müslümanları
Dönelim tekrar Edirne Sarayı'ndaki sorgulamaya...
da etkiledi.
Hayatîzade Mustafa Fevzi Efendi, Edirne Sarayı'ndaki sorguda
Avrupa'daki Milleneryan Hıristiyanlan da 1666 yılında İsa Me- Sabetay Sevi'nin tercümanlığını yaptı.
sih'in ikinci kez dünyaya gelişini bekliyorlardı. Bu kehanete göre Sonuçta Sabetay Sevi kendisine önerilen iki seçenekten birini
İsa'dan önce Yahudilik içinden bir Mesih çıkması, bu Mesih'in bü- kabul etti.
tün Yahudileri Hıristiyanlığa döndürmesi ve "Kutsal Topraklar"ı "Bu can bu bedende olduğu sürece Müslüman'ım" dedi ve
işgal eden "Türk" imparatorunun sonunun gelmesi gerekiyordu. "Mehmed Aziz Efendi" adını aldı.
Sabetay Sevi'nin ortaya çıkışı bazı Hıristiyanlara göre bu kehane-
Kansı Sara ise "Fatma Hanım" adını seçti!
tin habercisiydi!
Taraftarlarının bazıları bu hareketi ihanet olarak görüp, Sabe-
Gelişmelerden rahatsız olan Osmanlı yönetimi Sabetay Sevi'yi tayist olmaktan vazgeçti. Hatta kimileri, "yeni durum"a karşı çı-
tutukladı ve yargıladı. Sultan IV. Mehmed, çok uzun süren yargı- kıp intihar etti. Çoğunluk ise Müslümanlığı kabul etti. Kabul
lamayı perde arkasından takip etti. Yargılama sonunda Sabetay edenler kendilerine "maaminler" (inananlar) diyorlardı.
Sevi'nin önüne iki seçenek kondu: iddialarından vazgeçmezse Sabetay Sevi ve yandaşlanna, dinlerinden döndükleri için, "av-
öldürülecek ya da Müslümanlığı kabul ederse hayatı bağışlana-
detî" (dönme) denilmeye başlandı.
caktı.
Sabetayistler, islamiyet'i kabul ettiklerini söylemelerine, görii-
Yahudi dönmesi bir şeyhülislam! L
uşte Müslüman gibi hareket etmelerine rağmen, gerçekte Muse-
vîliğe inanmaktaydılar.
Burada bir parantez açmak gerekiyor: Sabetay Sevi'nin saray- 1
da sorgulanışı sırasında orada bulunanlardan biri de sultanın dok- En belirgin özellikleri güçlü saklanma yeteneği olup, (...) gerçek
torlarından Hayatîzade Mustafa Fevzi Efendi'ydi. Müslümanlara karşı kendilerini iyi korumasını bilirler. Gerçek Müslü-
manların hayatını yaşamak, özel yaşamlarında onlarla beraber ol-
IS. Sinagoglar da dahil olmak üzere tarihî eserlere yeniden hayat vermek için TÜSİAD m
Başkanı Tuncay Özilhan ile izmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Priştina Agora'da ak, onların doğru ve hatalı taraflarım iyi taklit etmek, görünüşte
. , _ LJU^Uı^Cıııı UCICUI^I
k.-....-.ı- u: —•
büyük bir restorasyon çalışması sürdürmektedirler. uslümanlığm amaçlarına iyi hizmet etmek, ancak buna karşılık ken-
40

di iç dünyalarında Müslüman vatandaşlardan binlerce fersah ötede İnananlar Sabetay Sevi'nin ölümüne inanmamışlardı; o (Maşi-
olmak. Ne vicdan esnekliği! Ne irade gücü!" (M. Danon, Tarih ve ,, olmemişti, sadece beden değiştirmişti ve yeniden dünyaya
Toplum, aralık 1997)
gelecekti.
Sabetay Sevi öldükten sonra Sabetaycılığın merkezi durumuna
Her birinin, hem Türkçe hem de İbranîce adı vardı. Türkçe ad- gelen kent Selanik'ti.
lar toplumsal yaşamda, İbranîce adlar ise aile ve "cemaat içinde"
Sabetay Sevi'nin son eşi Ayşe, Selanikli'ydi.
kullanılıyordu.16
Ayşe kardeşi Yakov Kerido'nun (Abdullah Yakub) ölen eşinin
Sabetayistlerin büyük çoğunluğu İspanyol göçmem, yani "Sefa- ruhunu taşıdığını öne sürdü. Sabetay Sevi (Maşiah) ile cemaat
rad"dı. Bu nedenle anadilleri Îbranîce-İspanyolca karışımı Ladi- arasındaki bağlantıyı ancak Yakov Kerido'nun sürdüreceğini söy-
no'ydu. Çoğu Türkçe'yi ve Rumca'yı da iyi derecede konuşuyordu. ledi. Böylece Kerido'ya inanan taraftarlar oluşmaya başladı.
Sabetaycılık sadece İzmir, Selanik gibi Osmanlı kentlerinde de- Yakov Kerido, yani Müslüman adıyla Abdullah Yakub, İslam'ın
ğil, Orta ve Kuzey Avrupa kentlerinde de yayılmıştı. emirlerini eksiksiz yerine getirmeye dayalı bir esas kurdu. Kendi-
Sabetay Sevi 1675 tarihinde öldü. lerini "mümin" olarak gören bu grup üyeleri namazını, orucunu,
Ve gerçek gizem bundan sonra kök saldı. Çünkü Mesih'e ina- zekâtını ihmal etmiyordu.
nan büyük bir kesim Sabetay Sevi'nin gövdesel olarak Müslü- Çokeşlilik ve boşanma konusunda Müslümanlardan farklıydı-
manlığa döndüğünü, ancak ruhsal olarak göğe uçarak yeniden lar. Sabetayistler birden fazla eşe karşıydılar.
dünyaya döneceğine inandılar. Evlilik, sünnet, seyahat, işe başlama, hatta ameliyat konusun-
da bile liderlerine danışıyorlardı. Din, giysiler, örf ve âdetler hu-
Sabetay'm 1666'da din değiştirmesini izleyen on yıl boyunca yakla- susunda mevcut olan düzene ayak uydurmakta hiç güçlük çekmi-
şık 200 aile de Mesihlerinin izinden giderek Müslüman olmuştu, bu yorlardı.
ailelerinin çoğu Edirne, Selanik, İstanbul, İzmir ve Bursa'daydı. Ana- Hatta, Abdullah Yakub cemaat mensuplarına örnek olmak için,
dolu'da ve Balkanlar'da da din değiştiren bazı aileler vardı. yanma "müritlerinden" Mustafa Efendi'yi alarak Kabe'ye hacı ol-
1683 yılında Selanik'teki Yahudiler arasında kitlesel din değiştir- maya gitti. Ancak Mekke'ye giderken deve üzerinden düşerek öl-
meler görüldü ve kısa sürede yaklaşık 300 aile Müslüman oldu. dü. "Hacı" olup dönen Mustafa Efendi "tarikatın" başına geçti.
Bilinen en eski kaynak olan Danimarkalı gezgin Karsten Nibe- Hacı Mustafa Efendi kendisine iki halef seçti: Mehmed Ağa ve
uhr'un 1784 tarihli eserinde, burada (Selanik'te) 600 dönme aile bu- İzak Ağa. Bunların unvanları "Zişan"dı!
lunduğu belirtiliyor. (John Freely, Kayıp Mesih, s. 254-255 ve 258) Yakov Kerido'nun sağlığında başlayan grup içindeki tartışma-
lar bitmedi, daha da alevlendi. Muhalif grubun başını Mustafa Çe-
Gershom Scholem, Sabetay Sevi adlı çalışmasında nüfusun 60 lebi çekiyordu. Mustafa Çelebi, sadık adamlarından Abdurrah-
000 olduğunu yazar. (s. 326) man Efendi'nin Sabetay Sevi'nin ölümünden dokuz ay sonra do-
ğan oğlu Baruchiah Russo Maşiah'ın ruhunu taşıdığını ileri sürdü.
16. www.geocities.com'da Sabetayist isimlerin kökenine ilişkin yapılan araştırmada bu Yani Sabetay Sevi'nin ruhunu Yakov Kerido değil, Baruchiah
kitapta karşımıza çıkacak bazı isimlere rastlamak mümkün: Beria, Berrin, Güzin, Nejat, R
Kemal, Ethem, ibrahim Ethem, Baha, Fatin, Sevin, Siret, Yasemin, Leyla, Nâzım, Kerem, usso taşıyordu.
Vedia, Yahya, Mehmet, Mehmet Ali, Sibel, Bahar, Feriha, Suzan, Melike, Esra, ipek, Ni- Sabetayistler ikiye bölündü. Baruchiah Russo, yani Müslüman
yazi, Talat, Tahir, Ata, Alp, Ender, Can, Kenan, Nuri, Cavit, izzet vb. Türkiye'de öze-
yla Osman Baba'ya inananlar gruptan ayrıldı ve bunlara Kara-
ladbilim (onomastik) konusunda yapılan çalışmalar genellikle küçümsenerek izlenir. Oy- ka
sa Yahudi kültüründe isimlerin önemi büyüktür. Kabalaya göre her harfin bir sıra nu- § (Karakaşîler) dendi.
marası, temsil ettiği bir gücü bulunmaktadır. Yani, harflerin kendi aralarında gizemli bir Kalanlara, Yakov Kerido'nun Müslüman adı Abdullah Ya-
ilişkisi ve bunun mistik bir açıklaması vardır. Bu nedenle gerek Yahudiler ve gerekse
Sabetayistler sanılanın aksine isim koyma konusunda son derece özenlidirler. Bir nok-
Kub'dan dolayı "Yakubîler" denildi.
tanın daha altını çizmek isterim: arama sitesi www.google.com'a "Sabetayist- Evliyaza-
de" diye yazıp, arama yaparsanız, karşınıza, Evliyazade isminini Sabetayist ailelerin kul- Zamanla Karakaş grubu da parçalandı,
landığı bilgisi çıkar! Ama Türkiye'de Evliyazade soyadını kullanan her aileyi Sabetayist
sanmak yanıltıcı olur. takasların bir süre sonra, kırk yaşma gelen Osman Baba'yı
42 43

Mesih ilan etmesi grup içinde tartışmalara yol açtı. İbrahim esine r a ğ m e n hâlâ hınç doluydular.
Ağa, Osman Baba'nın Mesih değil Mesih temsilcisi olabileceğini Baskılar olsa da, Nermin Hanım'ın güçlü kişiliği bu evlilik
söyledi. ündeki tüm engelleri kaldırdı. Ama Karakaşlar bu evliliği hiç
Tartışmalar sürerken, Osman Baba'nın ölümü grupta ayrılığı ke- nnavlamadı.
sinleştirdi. Çünkü ibrahim Ağa, "Mesih ölmez, bedeni çürümez" Başta baba Süleyman Cevdet İpekçi ve büyük ağabey Mehmet
görüşünü ileri sürerek, mezarın açılmasını istedi. Mezar açılmadı î ekçi, bu evliliğine karşı çıktılar. Abdi îpekçi'nin, annesi Karaka-
ve İbrahim Ağa başkanlığındaki grup Karakaşlardan koptu. î* bile olsa, Kapanî bir adamın kızıyla evlenmesine razı olmamış-
Çoğunluğu İzmirli olan ve başını İbrahim Ağa'nm çektiği gruba
"Kapancı" (Kapanîler) 17 denildi. Hayat tarzlannın farklı olduğunun söylenmesi sadece bir kılıf-
"Yakubîler", "Karakaş" ve "Kapancı" adlı bu üç Sabetayist gru- tı Çünkü Abdi İpekçi, Esin Dölen'den sonra kimle evlendi dersi-
bun toplumsal ve ekonomik konumlan birbirlerinden farklıydı. niz- Nermin Hanım'ın kardeşi Ali Kibar'm damadı Emir Dilber'in
Yakubîleri, Selanik'teki üst sınıf Osmanlı memurlan oluşturu- kız kardeşi Sibel Dilberle... Dilberler Karakaşîler arasında en
yordu. muhafazakâr aileydi.
En kalabalık grup olan Kapancılar, çoğunlukla İzmir'de oturu- Abdi İpekçi'yle nisam bozan Esin Hanım da "Altınyüdız" mar-
yorlardı; üst ve orta sınıfı oluşturan tüccarlardı. kasını Türkiye'ye kazandıran Kerim Kerimol'la evlendi. 18
Muhafazakâr olmalarıyla bilinen Karakaşlar ise, zanaatkar, es- İpekçi, Dilber, Kibar, Şamlı, Aker, Cezzar, Başkurt, Gencer,
naf ve işçilerden oluşuyordu. Örneğin berberler, kasaplar, kundu- Atam, Ülger, Biren, Oğan, Atatür, Gerçel, Mısırlı gibi Karakaşî ai-
racılar ve hamallar bu gruba dahildi. Öyle ki, ilk dönemlerde Se- leler cenazelerini genellikle, Sabetayistlerin mezarlığı olarak bili-
lanik'teki berberlerin tamamı Karakaş'tı. nen Üsküdar'daki Bülbülderesi Mezarlığı'na defnediyorlar. Bül-
Bu üç ayn grup, ayn yerlerde ibadet ediyorlar, ayn mezarlık- bülderesi Mezarhğı'ndaki mezarların hemen tamamı Karakaşî'dir!
larda toprağa veriliyorlardı. Birbirlerinden kız alıp vermiyorlardı. Örneğin yukanda adları geçen Ayla (Kibar)-Emir Dilber çifti bu
Osmanlı döneminde böyleydi, peki örneğin yarım yüzyıl önce mezarlığa defnedilmiştir.
nasıldı? Bülbülderesi Mezarlığı'nın girişindeki caminin adı Feyziyeha-
Bu nedenle araya girip bir not yazacağım: tun Camii'dir.
Türkiye'nin en ünlü Sabetayist ailesi İpekçiler, Karakaş'tı. Bu Bugüne kadar yazılan kitap ve makalelerde, Feyziye Mekteple-
grubun tutuculuğuna bir örnek vermek istiyorum. Gazeteci Abdi ri için "Sabetayistlerin okulu" diye yazılmaktadır. Bu okulu 1873'te
İpekçi Büyükada'da tanıştığı Esin Dölen adlı genç kızla nişanlan- Selanik'te kuran Şemsi Efendi (ki mezan Bülbülderesi Mezarlı-
dı. Ancak bu birlikteliği Abdi İpekçi'nin babası ve ağabeyi hiç tas- ğı'ndadır), okulun ilk müdürü Cavid Bey, 1900 yılında tüm malla-
vip etmedi. Sonunda nişan bozuldu. Yazılanlara bakılırsa İpekçi- rını okula bağışlayan Mısırlı ailesi ve okulun Türkiye'deki on kişi-
ler, Dölen ailesinin yaşam tarzlannı çok farklı bulduklan için ni- lik kurucu listesinin tümü Karakaşî'dir.
şanı bozmuşlardı. Ölülerini hâlâ Bülbülderesi Mezarlığı'na defnetmelerinin ve
Ben size gerçeği yazayım: Esin Dölen, ünlü tütün tüccan Kâtip- Feyziye Mektepleri'nin yüz otuz yıldır dimdik ayakta durmasının
zade Mehmet Dölen'in kızıydı. bir tek sebebi vardır: Karakaşîler, Yakubîler ve Kapanîler gibi asi-
Kâtipzadeler, Kapancı grubuna dahildi. mile olmamıştır!
Esin Dölen'in annesi Nermin Hanım, İzmir Belediyesi eski baş- Ama şunun altını da çizmek zorundayım: Feyziye Mekteple-
kanlarından Osman Kibar'm amcaoğlu Sanm Kibar'ın kızıydı. Ki- ri'nin Karakaşîlerin olması, okulda Türk, İngiliz, Fransız, Müslü-
bar ailesi Karakaş'tı... man, Yahudi, Hıristiyan, Sabetayist (Kapanî, Yakubî) yani hemen

I
Kapancı Mehmed Efendi ile Karakaş Nermin Hanım'm evlen- İp l .

mesi, o yıllarda bu iki grup arasında hayli fırtınalar yarattı. Kara- £ild l < r r r " n K i b a r " K a t i P 2 a d e Mehmet Dölen evliliği bu iki grup arasındaki ilk evlilik de-
te ' f Z a K a r a l < a 5 ' 5 a m İ 1 ailesinin kızı Ayşe Şamh'nın (ünlü tiyatrocu Engin Cezzar'ın
kaşîler, Yakubîlere değil ama aynldıklan Kapanîlere aradan yıllar lige | pancı
§ rub undan Ahmet Kapancı'yla evlenmesi de iki grup arasında gergin-
a mı tl
ler ? 5 - Ama buna benzer "gerici tepkilere" rağmen, günümüzde bu tür evlilik-
k I 7. "Kapanî" ibranîce'de "izmirim" demektir. (Yalçın Küçük, Tekeliyet, 2003, s. 243)
e r e
sık sık rastlanmalar,^..
f
44
45

her ırk, din ve dilden, her gruptan öğrencinin ders görmesine en-
gel değildir. erubun başkanı gençlere ait olan bazı hakları sınırlamak zo-
, k a ıdı. Yabancı bir dilin eğitimi, istanbul yüksekokullarına git-
Biz yine Evliyazadelerin hikâyesine dönelim... tıp eğitimi, hukuk ve eczacılık gibi eğitim faaliyetleri onlara ya-
ldandı. Daha sonra bu yasak kalktı ama bu gençlerin Avrupa'da eği-
Evliyazadelerin dünürü Kapanîzadeler, bu üç Sabetayist grup-
tan Kapanîlere mensuptu! tim görmeleri yasaklandı. (2000, s. 87)
Sabetay Sevi, Musa Peygamber'in "On Emir"inden ilham ala-
rak on sekiz emir yayınladı. Bunlardan on yedinci emir "müritle- Görünen o ki, XIX. yüzyılın sonlarına doğru Sabetayistler ara-
rinin" Müslüman biriyle evlenmelerine getirilen kesin yasaktı: mda Mesih konusunda farklı düşünceler ortaya çıkmıştı.
"On yedinci budur ki, onlarla (Müslümanlarla) nikâh akdedilme- Bazı Sabetayist gençler Sabetay Sevi'nin "şarlatan" olduğunu
mesi lazımdır." düşünüyordu. Ama aile büyükleri tarafından da hemen cezalandı-
rılıyordu. Bunlar ne zaman oluyordu; Evliyazade Refik ile Kapa-
Toplumsal yaşamda İslam dininin gereklerini yerine getirecek-
nîzade Hacer'in evlendiği dönemde! Yani henüz aile büyükleri-
ler, ancak kesinlikle gerçek Müslümanlarla evlenmeyeceklerdi!
nin, "Sabetayist-Müslüman" evliliğine pek sıcak bakmayacağı bir
Aksi takdirde cehennemlik olacakları uyarısı vardı.
Kızları Hatice'yi, Evliyazade Refik'le evlendiren İzmirli Kapanî- dönemde!..
zadeler "asimile" olup, Sabetay Sevi'nin emrini dinlememiş olabi- Ayrıca Evliyazadeler ile Kapanîzadeler arasında bu ilk evlilik
lirler mi ? olmayacaktı...
Ya da... Birkaç yıl ileriye gidelim...
Evliyazadeler Sabetayist miydi ?
İki ailenin birbirinden kız alıp vermesi ve "özeladbilim" (ono- Bir cenaze, bir düğün
mastik) güçlü bir olgu! Ama bunlar yeterli midir?
O gün, Karşıyaka'daki evde konuklar vardı. Uşakîzade Muam-
Çünkü zamanla Sabetayistler arasında Osmanlı-Türk toplumu
mer Bey'in eşi Adviye kucağındaki bebeği Latife'yle, akrabaları
içinde asimile olup Mesih inancından kopan aileler vardı.
Evliyazadelere misafirliğe gelmişti.
Sabetay Sevi konusunda Türkiye'de ilk araştırmayı yapan isim-
(Ara not: o gün o evde bulunan, Evliyazadelerin küçük kızı
lerden İbrahim Alaettin Gövsa, Sabetay Sevi adlı kitabında bir
noktaya dikkat çekiyor: Beria ve Uşakîzadelerin minik bebekleri Latife, gün gelecek, iki
Selanikli'yle evleneceklerdi. Ve gün gelecek, Selanikli damat-
lardan biri, diğer Selanikli damadın idam fermanını imzalaya-
1884 senesine doğru Goncai Edep isimli bir mecmua çıkaran genç caktı...)
Sabetayistler, güya Sabetay ananesinin artık unutulması lazım geldiği
Bu trajik olayı kitabın ileri bölümlerine bırakıp o gün Karşıya-
ve izdivaç yoluyla Türk camiasına karışmamanın pek gülünç olduğu
19 ka'daki konakta yaşanan bir başka acı olaya dönelim...
şeklinde propagandalar yapmaya başlamışlardır. (2000, s. 81)
Evliyazade Hacı Mehmed Efendi, misafirliğin gerçekleştiği o
gun, sürekli oturduğu koltuğundan kalkamadı.
İbrahim Alaettin Gövsa'nın verdiği bilgi eksikti. Sabetay Sevi
Ölmüştü.
ve Sabetaycıların Gelenekleri adlı kitabın yazarı Prof. Abraham
Galante "eksik bilgiyi" tamamlıyor: Geleneklerine göre cenazesi hemen o gün kaldırıldı.
Cenazesi bir devlet törenini andırıyordu; Vali Kıbrıslı Kâmil Pa-
Şadan Belediye Başkam Eşref Paşaya kadar şehrin tüm bürok-
Sabetay Sevi, gençler tarafından yayımlanan Goncai Edep adlı
adrosu, Rum, Ermeni ve Levanten işadamları, kentin tanın-
dergide, "XVII. yüzyılın şarlatanı"olarak tanımlandı. Bu durum karşı-
^ sımaları ve İzmir Belediyesi çalışanları cenazedeydi.
acı olduğu için, tabutun üst ön ucunda, ipekten sarımtırak
19. Goncai Edep dergisini çıkaran isimlerden Fazlı Necib Sabetayist bir ailenin oğluy-
du. Asır ve Yeni Asır gazetelerinin kurucusu ve başyazarı Fazlı Necib, Sabah gazetesi- üı nakışlarla işlenmiş bir abanı vardı...
nin sahibi Dinç Bilgin'in babası Şevket Bilgin'in öz amcasıdır. Bilgin ailesi Yakubî Sabe- JV ı y a z a
tayist'ti.
d e Konağı, en büyük direğini kaybetmişti. Bu büyük
46 47

temel taşı çökünce bütün yapı kısa zaman büyük bir sarsıntı ge- ı Makbule'nin öğretmeni hep Yemişçizade İzzet Efendi ol-
çirecekti... et Efendi, Naciye'nin sadece eşi değil, babası, ağabeyi kar-
Hesi her şeyi olmuştu.
Yıl 1897.
. yazık ki bu mutlu evlilik, zaman gelecek, Manisa Emrazı
Babasının ölümünün ardından, önce Naciye evlenerek konak- re ve Asabiye Hastanesi'nde (Akıl Hastanesi) son bulacaktı...
tan ayrıldı.
Henüz trajik sonuç uzaktaydı. Yemişçizade İzzet Efendi Avru-
Naciye evlendiğinde on dört yaşındaydı. Kocası uzaktan akra- aalı bir görünüme sahipti. Eşi ve baldızının da öyle olmasını isti-
baları Yemişçizadelerin oğlu İzzet'ti.
,rdu. İki kız kardeş, Naciye ve Makbule, İzzet Efendi'nin teşvi-
Naciye kocasının evine giderken yanında ablası Makbule'yi de kiyle dans öğretmeni Yahudi Cezane Efendi'den ders aldılar. Ce-
götürdü.
zane Efendi elinde kemanı bir yandan çalar, bir yandan dans
Yemişçizade İzzet Efendi'nin yaşı Naciye'ye göre epey büyük- ederdi. O zamanlar kare danslar denilen, kadril ve lansiye ile dö-
tü. O halde neden on dört yaşındaki Naciye yerine, yirmi bir ya- nen danslar dedikleri polka, mazurka stokiş, vals modaydı.
şındaki Makbule'yle evlenmemişti ? Bilinmiyor! Cezane Efendi'nin İzmir'in Yahudi çevresinde hayli öğrencisi
Yemişçizadeler, Evliyazade Mehmed Efendi gibi simsarlık ya- vardı. Bu gençlerin katıldığı özel dans geceleri tertip ederdi.
pıyordu. Kilizman'da (Güzelbahçe) geniş arazileri vardı. Kuru Bu gecelere başlarındaki fesi çıkarıp, frak giyen Müslümanlar
üzüm ticaretiyle meşguldüler. da katılırdı. Yemişçizade İzzet, Evliyazade Refik, Uşakîzade Halid
Ali Paşa Caddesi üzerindeki "Yemişçizade Hanı" onlarındı. Ziya (Uşaklıgil) bu isimlerden bazılarıydı.
İzzet Efendi ticaretle ilgilenmeyi sevmiyordu. O işi yeğenlerine Bir diğer Yahudi öğretmen Alman Widelmann'dı.
bırakmıştı. Ama o dans-müzik hocası değildi. Zengin Müslüman ailelerinin
Üç Yemişçizade yeğenden, Sabri ve ismail Hakkı hiç evlenme- çocuklarına evde matematik, kimya öğretirdi.
diler. Mehmed Nuri, Kapanîzade Tahif Bey'in kızıyla evlendi. Naciye Hanım, İzzet Efendi'den bir hayli etkilendi. Fransızca'yı
Yemişçizadeler de, Kapanî Sabetayistlerden kız almışlardı. Ye- öğrenerek kendini geliştirdi.
mişçizadeler Sabetayist miydi ? Bir süre sonra Naciye, alafrangalaşan İzmirli Osmanlı kadım
Yanıtı daha zor bir soru: profiline de pek benzememeye başlamıştı.
Yemişçizadelerin dünürü Kapanîzade Tahir Bey'in bir diğer kızı, Ünlü edebiyatçılarla mektuplaşmaktaydı. Dönemin edebiyatçı-
UşaMzade Muammer Bey'in oğlu (Mustafa Kemal'in eşi Latife'nin larıyla oturup sohbetten zevk alıyordu.
ağabeyi) Ömer'le evlenecekti. Uşakîzadeler Sabetayist miydi? Ailece İzmir'deki edebiyat dünyasına yakındılar. Öyle ki o yıl-
Bu bir sır! a şiir yazmak için çaba sarf eden Uşakîzade Halid Ziya'yı,
Ama şunu biliyoruz ki, izmir'in köklü aileleri Yemişçizadeler, Ka- izyazı yazmaya teşvik eden kişi İzzet Efendi olmuştu.
panîzadeler, Uşakîzadeler, Giridîzadeler, Tuzcuzadeler, Helvacıza- Naciye Hanım'ın kalemi güçlüydü. Tevfık Fikret, Hüseyin Ca-
deler ve Evliyazadeler akrabaydı. Birbirlerine kız alıp vermişlerdi! Yalçın), Selanikli Cavid, Namık Kemal'in oğlu Ali Ekrem
Geçelim... •ayır), Muallim Naci, adını Midhat Paşa'nm verdiği Ahmed
it Efendi, Recaizade Mahmud Ekrem, Celal Sahir (Erozan),
Yemişçizadelerin arazilerinin bulunduğu Kilizman'a o yıllarda , ( O z ansoy) gibi yazar ve şairlerin bulunduğu Serveti Fü-

çoğunlukla Rum nüfus yerleşikti. Bu nedenle Yemişçizade İzzet nun a makaleler yazmaya başladık
Efendi Rumca'yı anadili gibi konuşuyordu. Julhamid'in istibdat günlerinde, rejim için bu kadar teh-
"Mektebi kalemi birinci mümeyyizi"ydi. Ayrıca rüştiyeye de gö- I lerin bir yayın organında buluşması ve buna izin veril-
nüllü olarak Arapça ve Farsça dersler veriyordu. rtıcı gelebilir. Ancak mevcut isimler Serveti Fünun'da
Fransızca da bilirdi. Eşi Naciye ve baldızı Makbule'ye Fransız- 1
ca öğretti. m e
d ihsan ^ a d ' " b i l i r n l e r i n zenginliği" anlamındaki dergi 1891 yılında Ah-
yönetiminde kuruldu. Aynı zamanda bira fabrikası sahibi de olan
Evliyazade Konağı'ndan küçük yaşta evlenerek ayrılan Naciye !tecı Hakkı Devrim'in esi olan rpvirmpn fiiikprpn npvrim'in HPHP-
48 49

yazarken "tehlikeli" değillerdi. Öyle ki, en muhalif isim Tevfik Katolik Kilisesi'ne bağlı Ermenilerden nefret ediyorlardı,
Fikret, II. Abdülhamid'in tahta çıkışının yıldönümü nedeniyle goryen Ermeniler İzmir'de sayıca azdılar, bu nedenle sesle-
Mirsad dergisinin açtığı yarışmada, "Sitayişi Hazreti Padişahî" şi- • fazla çıkarmıyorlardı; ama içten içe kentin hemen burnunun
iriyle birinci olmuştu. Keza, yine II. Abdülhamid'in doğum günü ndaki bir provokasyonu gönülden destekliyorlardı.
nedeniyle, "Tebriki Veladetihi ve Arzı Şükran" adlı şiiriyle padişa- Osmanlı "milliyetçilik rüzgânyla" baş edemiyordu. Girit'teki
ha şükranlarını sunan, geleneğin etkisi altında bir şairdi. jumlar da başkaldırmış, Yunanistan'la birleşmek istiyorlardı.
Henüz Hüseyin Cahid (Yalçın), ölene kadar çalışma odalarını Osmanlı ayaklanmayı bastırmak için uğraşırken, Yunanistan,
süsleyecek, Fransa'da İmparator Napolyon'un saltanatının yıkı- ada Rumlarının istekleri yerine getirilmediği takdirde Girit'e mü-
lıp, Üçüncü Cumhuriyetin kuruluşunu tasvir eden Gambetta'nın dahale edeceğini açıkladı.
resmini asmamıştı... Gerginlik sonuçta Türk-Yunan Savaşı'nm başlamasına neden
Evliyazade Naciye Hanım'ın yazılan bu nedenle "tehlike arz et- oldu. Bu arada başta Rumlar olmak üzere İzmir de yanı başında-
miyordu" ! Edebiyatı çok seviyordu. Gül Sokağı'ndaki Alliance ki savaştan etkilendi.
Française, Librairie Française et Anglaise ile Frenk Caddesi'nde- Osmanlı yönetimi, İzmir'de Yunanistan pasaportu taşıyan
ki Alfred Abajoli adlı kitabevlerinden kitap, gazete ve dergi al- Rumlann yirmi gün içinde ülkeyi terk etmelerini istedi. Rumlann
mak, bunları okumak en büyük zevkiydi. İzmir'den çıkanlmalan İngiliz tüccarlann, simsarlarını kaybetme-
Naciye Hanım, gün gelecek bu kültürel birikimini, torunu Yük- leri demekti. En iyi çare şehirdeki Yunan pasaportu taşıyan Rum-
sel Menderes'in edebiyat derslerine yardımcı olabilmek için de lann İngiliz vatandaşlığına alınmasıydı. Kısacık bir sürede, İngiliz
kullanacaktı!.. Konsolosluğu 2 626 İzmirli Rum'a İngiliz pasaportu verdi.
Yardımseverdi. O yıllarda verem İzmir'de yaygındı. Naciye Ha- İzmir'deki Rum tüccarlann imdadına İngilizler yetişmişti.
nım veremle mücadele veren örgütlerde görev yaptı. Osmanlı Ordusu Yunanlara karşı Girit'te zafer kazanacaktı ki,
Batı'ya en açık İzmir bile sağlıktan eğitime kadar yığınla sorun- bu kez Yunanlılann yardımına sadece İngiltere değil, Fransa ve
la baş edemezken, Osmanlı Devleti "kurtlar sofrası"ndaydı. Rusya da yetişti. Batılı devletler, Girit'e tam bir özerklik verilme-
si için II. Abdülhamid'e baskı yaptılar. Buna karşılık adanın hiç-
Mehmed Akif'ten Almanlara övgü bir zaman Yunanistan'a bağlanmayacağına dair güvence verdiler.
İngiltere, Fransa ve Rusya, verdikleri güvenceyi hayata geçirmek
Osmanlı'nın "milleti sadıka" dediği Ermeniler, Rusya'nın mey- için, askerlerini Girit'e gönderdiler.
danlarında düzenlenen ve perde arkasında 1887'de kurulan Hın- İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Girit'teki tavn şaşırtıcı değildi.
çak ve 1890'da kurulan Taşnaksutyun adlı Ermeni ihtilal örgütle- Bu üç büyük devlet, 1878'deki Berlin Antlaşması'nm ardından
rinin bulunduğu ayaklanmalara katılıyordu. sta adam" Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü garanti etme poli-
Osmanlı'nın doğu topraklan neredeyse hemen her gün bir ikasından vazgeçerek, bu ülkeyi bir an önce parçalama sürecini
ayaklanmaya sahne oluyordu artık. Sadece bir yıl içinde, 1895 yı- başlatmışlardı.
lında Ermeniler, Sivas, Trabzon, Kayseri, Erzincan, Bitlis, Bay- u politikanın farkına varan II. Abdülhamid, XIX. yüzyılın son
burt, Urfa, Diyarbakır, Maraş, Malatya, Yozgat, Halep gibi yerler- reğmde dünya siyasetine ağırlığını koymaya başlayan Alman-
de toplam yirmi altı isyan çıkardılar. iara yaklaştı.
Ayaklanan Ermenilerin amacı belliydi: kanlı bir isyan... Os- fetejisi belliydi: büyük devletler arasındaki rekabetten ya-
manlı Devleti'nin müdahalesi... "Katliam var" diye Avrapa kamu- rak Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü korumak!
oyunun ayağa kaldırılması... Önce Avrupalı büyük devletlerin Almanya'nın siyasal, ekonomik ve askerî gücüne; yeni
müdahalesiyle özerklik... Ardından bağımsızlık... e aç Almanya ise başta petrol olmak üzere Osman-
Ermeni isyanlan İzmir'e uzaktı. Zaten İzmir'deki Ermeniler de 'ı kaynaklanna ve büyük pazanna muhtaçtı.
ikiye bölünmüştü. Genellikle Ortodoks Hıristiyanlara (Ruslara ve e
bölgede rakipsiz bir güç olan İngiltere'nin ekono-
Yunanlılara) kendilerini yakın hisseden Gregoryen Enneniler, gırmesi Almanlann işini kolaylaştırmıştı.
50
51

Almanların "Drang Nach Osten (Doğu'ya Doğru Genişleme)"


klerinin çoğunu etkileyecekti. Bu modanın Evliyazade Re-
politikası adını verdikleri yayılmacı siyasetlerinin ingilizlerden
^^ de etkilememesi olanaksızdı.
farkı vardı: Almanlar bu planlarını Müslüman kimliğiyle, "İslam
dostluğu" ve "İslamiyet'i kurtarma" adına yapıyordu!.. o günlerde Evliyazade Refik'i sevince boğan gelişme bam-
Ne tuhaf değil mi, II. Abdülhamid'in Panislamizm politikası as- başkaydı-
lında, Osmanlı'yı sömürgeleştirmek isteyen Almanya'nın Doğu
staretejisine ne kadar benziyordu! JJ Abdülhamid'den Evliyazadelere ödül
Eh, Almanlar bu politikayla sadece II. Abdülhamid'i "kandır-
mamışlardı". 1869 İzmir doğumlu Charlton James Giraud.
S72 izmir doğumlu Harold Frederic Giraud.
Şair Mehmed Akif dahil, bazı Osmanlı münevverleri Alman-
1880 izmir doğumlu Edmond Haydn Giraud.
ya'yı Doğu halklarının kurtarıcısı olarak görüyordu:
Giraud ailesinin bu üç ferdi de Evliyazade Refik'in yakın dos-
tuydu.
Değil mi bir anasın sen, değil mi Alman'sm Evliyazade ailesi ile Giraud ailesinin ticarî ilişkileri, Evliyazade
0 halde fikr ile vicdana sahip insansın; Hacı Mehmed Efendi vefat ettikten sonra da devam etti. Ama Ev-
Bilir misin ki senin Şark'a meyleden nazarın liyazade Refik'in Giraud ailesiyle ilişkisi salt ticarî değildi.
Birinci defa doğan fecridir zavallıların.21 Ortak tutkuları at sporu ve at yarışlarıydı!
At sporu o yıllar için aristokratların sporuydu.
Almanların Doğu'ya doğru genişlemesine ingiltere'nin bütün Yaz aylarının sıcağından etkilenilmemesi için yarışlar ilkbahar
gücüyle karşı çıkacağı açıktı. İngilizler başta petrol olmak üzere döneminde düzenlenirdi, izmir'in tanınmış simaları festival hava-
yeraltı zenginliklerinin, hele hele Mısır'ın ve Hindistan'ın avucu- sında geçen yarışlara büyük önem verirlerdi.
nun içinden çıkmasını hiç istemiyordu. Yarış günü konuklar sabahın erken saatlerinde, en şık kıyafet-
leriyle yarış alanma gelirlerdi. Özellikle Levanten kadınların şık
Ancak "atı alan Üsküdar'ı geçmişti". Bağdat demiryolu ve ar-
dından Hicaz demiryolu ihalesini Almanlar aldı. Bunlar Almanya- şapkaları günlerce konuşulurdu.
Evliyazade Refik'in iki başarısı izmirlilere, Levanten kadınla-
Osmanlı ittifakını perçinledi. Bunu diğerleri izledi. Projeleri uzun
rın şıklığım unutturdu.
uzun yazmaya gerek yok. Sadece bir örnek vermek, son dönem-
Birinci başarı:
deki Alman yatırımlarının büyüklüğünü göstermek açısından ye-
terli olacaktır: Giraud ailesinin üç ferdiyle birlikte Torbalı'nın Tepeköy mev-
inde bir yanş sahası kurduğu için, II. Abdülhamid tarafından
1880 yılında Almanların Osmanlı'daki yatırımları 40 milyon bir nişanla ödüllendirildi.
marktı. Bu miktar 1913 yılında 600 milyon marka yükselecekti.
nirliler nişanı kendileri almış gibi sevindiler.
Osmanlı ordusunu da artık Alman subaylar eğitmeye başlamıştı- ikinci basan:
Gündelik hayatta da "Alman rüzgârı" esiyordu...
mr'deki at yanşlanna katılanlar hep yabancılardı. Özellikle de
İzmir'de o günlerde herkes, Alman İmparatoru II. Wilhelm gibi
Üstelik sadece at sahipleri değü seyis, antrenör, jokeyler
bıyıklarının uçlannı yukarı buran Kantarağasızade Ömer Sala-
z ve Rum'du. Türkler ise yalnızca seyirciydi. Yarışlar Pas-
heddin Bey'in bu yeni tipini konuşuyordu. Hem elmas yüzük ta- Jayramı'na denk getirilirdi. Yedi koşu üzerinden yapılan ya-
kıp, hem de yüzüklü parmağından eldivenine delik açtırdığı için ı g i mi
Uete mensup at sahibinin atı kazanırsa, ülkesinin
kentin, "görgüsüz" diye gizli gizli alay ettiği, Kapanîzadelerin da- ref direğine çekilir, bando o ülkenin marşını çalardı.
madı Osmanzade Rüşdü Bey'in dedikodusunu bile geride bırak- Türklerin hiçbir başansı yoktu. Ne yanş kazanmış at
mıştı, bu Alman bıyığı modası. ^ ° e de jokey vardı. sa-
Zamanla bu Alman bıyığı, başta subaylar olmak üzere Osman-
e Refik Efendi, İzmir Kızılçullu'daki yanşlan her za-
en
21. "Emperyalizm Karşısında Mehmet Akif', Cevdet KtıHrpr Yhn »» ı< "n, Yunanlıların ve Mısırlıların kazanmalanna üzü-
52 53

lüyordu. Levantenlerin alaycı şakalarına canı sıkılıyordu. j ini bilen arkadaş çevresi ona hediye olarak hep saat getirirdi.
b S
Ve bir gün bu talihi tersine çevirdi. Onlarca saati vardı ve hemen her gün farklı bir cep saatini, yelek ili-
Kendi bindiği "Yerli" adlı Arap atıyla yanşa girdi. İngiliz, Fran- ğine veya bir cepten diğerine altın ya da gümüş kordonla takardı.
sız, Yunan, Alman ve Mısırlı jokeyleri geçerek üst üste üç yanş Modernliğin sembolü olan saat kuleleri kısa zamanda birçok
kazandı. Evliyazade Refik'in bu başansı sadece İzmir'i değil çev- Anadolu kentinin de sembolü haline gelecekti.
re şehirleri de sevince boğdu. Ancak zaman Osmanlı Devleti aleyhine çalışıyordu...
Sadece at yanşlannda değil, Evliyazade Refik Efendi'nin İzmir Yüz yıl boyunca Osmanlı'nın "Batılı" olma uğraşısı, "Batı'nın
sosyal hayatında da çok ağırlıklı bir yeri vardı. uydusu" olmaya dönüşüvermişti.
İzmir'in simgesi haline gelmiş Konak Meydanı'ndaki saat kule- Osmanlı'nın pazan, piyasası, borsası, devletinin kasası, ordu-
sini, bu kente gitmiş hemen herkes görmüştür. su, kısaca ekonomik, siyasal ve kültürel hayatı yabancılann hege-
İşte bu saatin yapımında Evliyazade Refik'in katkısı vardı. monyasına geçivermişti.
1900 yılı, aynı zamanda, Sultan II. Abdülhamid'in tahta çıkışı- Koskoca imparatorluk artık "hasta adam"dı!
nın yirmi beşinci yılıydı... Ve Osmanlı "en uzun yüzyıF'ına yorgun giriyordu...
Bu nedenle o yıl "millî bayram" ilan edildi.
Tüm imparatorlukta, en ücra köşelere vanncaya kadar büyük Evliyazade Refik Efendi, XX. yüzyıla beş çocuk babası olarak
kutlamalar organize edilmekte ve günün anısına kalıcı eserler vü- girdi.
cuda getirebilmek için herkes çaba sarf ediyordu. Her kent, her Nejad ve Beria'ya kardeş olarak, arka arkaya Binin, Ahmed ve
kasaba, her köy, II. Abdülhamid'in gözüne girmek için zorlu bir Sedad gelmişti... Ablası Gülsüm'ün Kemal ve Faire; kız kardeşi
yanşa başlamıştı. Naciye'nin Güzin, Samim ve Fatma Berin adında çocuklan vardı.
İzmir'in ileri gelenleri, bu yarışı birincilikle bitirmek istiyorlardı. Evliyazadeler büyüyordu...
Konak Meydanı'na bir saat kulesi inşa etme karan aldılar.
Saat kulesinin yapımı için hazırlıklara girişildi. İlk iş olarak, bir Kim bu Yakub Ağa?
yardım kampanyası düzenlendi.
Tüccarlardan en çok para yardımını üç isim yaptı: Evliyazade Evliyazade Refik Efendi, İzmir'in münevverleriyle sohbet et-
Refik Efendi, Yemişçizade Tahir Efendi, Caferîzade Şamlı Said meyi çok severdi. Eniştesi Yemişçizade İzzet Efendi'yle birlikte
Efendi. Üçü de 20'şer Osmanlı lirası bağışlamıştı. bazı günler, İzmir'de ilk Türk günlük gazete Hizmeti çıkaran Tev-
En büyük bağışı, tekrar II. Abdülhamid'in "gözüne girmek" fık Nevzad'a ziyarete giderlerdi.
için, Vali Kıbnslı Kâmil Paşa yaptı: 50 Osmanlı lirası. Aynı zamanda avukatlık da yapan Tevfık Nevzad'ı II. Abdülha-
Matyos Efendi, İstefan Efendi, Arabyan Karabet Efendi, Sarra- mid'in o istibdat günlerinde ziyaret etmek cesaret isterdi.
fim Efendi, Simon Simonaki Efendi gibi İzmir'in tanınmış tüccar- Tevfik Nevzad İzmir'in "hürriyet" sembolüydü.
lan da parasal yardımı esirgemediler. İzmir Maarif Müdürü Emrullah Efendi'yle Paris'e kaçmış; II. Ab-
Yardımlann büyüklüğünü anlatabilmek için size bir örnek ve- dülhamid'in affıyla tekrar İzmir'e dönmüş, ancak II. Abdülhamid'in
reyim: o dönemde bir mağazada çalışan başkâtibin aylık ücreti hafiyelerinden yakasını kurtaramayıp Tokadîzade Şekib, Mevlevi
250-300 kumştu. Şeyhi Nuri, Doktor Edhem ve Abdülhalim Memduh'la Bitlis'e sür-
Saat kulesi 1 eylül 1901 günü törenle açıldı. güne gönderilmiş, Fransa hükümetinin "Le Palm d'Academique"
Saat kulesinin anlamı büyüktü. Saat kulesi modernleşmenin nişanım vemıesi üzerine yine affedilmiş, İzmir'de bu kez Ahenk
göstergesiydi. Ezanı zaman ölçümünü kullanan Müslüman halk, gazetesini çıkarmış; Şair Eşref, Hafız İsmail'le birlikte yine sürgü-
artık bilimsel zaman ölçümüne yöneliyordu. ne gönderilmiş; üç yıl kaldığı Adana hapishanesinde serbest kal-
Saat kulesinin kendisi için anlamı büyük olan bir kişi daha var- masına üç ay kala Vali Bahrî Paşa'nm Yıldız Sarayı'ndan aldığı
dı: Evliyazade Refik. emirle hapishane bekçileri tarafından oda kapısına asılarak öldü-
Çocukluğundan beri saat koleksiyonu yapıyordu. Refik'in bu ho- rülmüştü!..
54 55

Ve II. Abdülhamid döneminde bazı aydınların başına gelen Tev- ıC


ak bu minik ricayı hemen yerine getirdi.
fik Nevzad'ın da başına gelmişti: intihar ettiği açıklaması yapıla. Aradan birkaç ay geçti...
çaktı! 2 2 üyazade Refik Efendi, yolunun üzerinde olduğu için "Tütun-
Evliyazade Refik Efendi, arkadaşı Nevzad Tevfık'in intihar et- .. y a k u b Ağa"yı ziyaret etmek istedi.
tiğine hiçbir gün inanmadı. :
D ü k k â n a baktı, kimse yoktu. Ama kapısı açıktı. İçeri girdi. Raf-
O yıllarda gazetecilik yapmak cesaret istiyordu. Hükümdar, is- u-da ve çuvallardaki tütünler rasgele yerleştirilmişti. Seslendi,
yan, yıldız, hürriyet, sosyalizm, anarşi, hukuk, din, kadın, harem yanıt veren olmadı.
cami, kilise, sinagog, cennet, cehennem, hilal, ıslahat, vatan, mil- Jst kata çıktı. Şoke oldu. Odada bir yatak, bir masa ve bir san-
let, dinamit, meşrutiyet, cumhuriyet, Midhat Paşa, Namık Kemal, dalye vardı. Şaşırtıcı olan bunlar değildi; masanın üzerindeki Fran-
Makedonya vb'den bahsetmek yasaktı. :ca kitaplardı asü şaşırtıcı olan... Üstelik bunlar siyasî içeriktey-
Yağmurdan, güzel havalardan, sokak köpeklerinden, tayinler- di Bir de sadece doktorların anlayabileceği tıp kitapları vardı.
den, yabancı devletlerin birbiriyle münasebetlerinden behsetmek Peki ya masanın üzerindeki çatal bıçak takımının anlamı ney-
serbestti. Gazetelerin baş sayfalarında hep tayin haberleri olur- di- "Tütüncü Yakub Ağa" yemeklerini Avrupalılar gibi çatal bıçak
du. Sonraki sayfalarda Amerika-Japonya ilişkileri, İtalya hükü- kullanarak mı yiyordu ?
metinin Viyana'da sefarethane yapmak için bina alması, iki başlı Evliyazade Refik Efendi korktu. Kimdi bu "Tütüncü Yakub
bir köpeğin doğuşu gibi haberler yer alırdı. Ağa"?
Yine de her nüsha basılmadan önce sansür kurulundan geçer- Gün gelecek "Tütüncü Yakub Ağa" Osmanlı İmparatorluğu'nun
di. Onay alınmadan gazete basılması yasaktı. kaderine hükmeden beş isimden biri olacaktı...
Eğer gazetede yasak unsur taşıyan bir konu varsa, gazete san- Ve gün gelecek "Tütüncü Yakub Ağa" Evliyazade Refik Efen-
sür kurulundan yayımlanması için onay almış olsa da bu sizin ce- di'nin damadı olacaktı...
za almanıza engel değildi!
Örneğin, Alman bryıklanyla meşhur Kantarağasızade Ömer Sa-
laheddin'in "Feminizm" adlı yazısı Ahenk gazetesinin birkaç gün
kapatılmasına neden olmuştu...

Evet, Avrupa'dan esmeye başlayan rüzgâr kısa zamanda Bal-


kanlar'ı sarsmıştı. Hürriyet, özgürlük, kardeşlik ve eşitlik istekle-
rinin Osmanlı aydınını etkilememesi söz konusu olamazdı.
Önce Askerî Tıbbiye'de başlayan örgütlenmeler giderek Os-
manlı'nın her yanına sıçrayacaktı.
Ve bir gün Evliyazade Refik Efendi'nin kapısı çalındı.
Gelen, Hizmet gazetesinin yazıişleri müdürü, yüzbaşı riitbesin-
deyken ordudan emekli olmuş Hüseyin Lütfı'ydi.
Bir ricası vardı. "Yakub Ağa" adlı Selanikli bir tanıdığı, İzmir'de
tütüncü dükkânı açmak için, îkiçeşmelik'teki Evliyazadelerin bir
dükkânını kiralamak istiyordu.
Aynı zamanda "Hadikai Maarif okulunun yöneticisi de ola11
Hüseyin Lütfi'nin bu küçük rica için konağa kadar gelmesi Evli'
yazade Refik Efendi'yi şaşırtmıştı.

22. Tevfik Nevzad'ın kardeşi Dr. Refik Nevzad Osmanlı'nın ilk sosyalistlerindendir. O» j
manii Sosyalist Fırkası'nın Paris şubesini kurmuştur.
57

İkinci bölüm - un Sabetayist olduğunu Selanik doğumlu yazar Münev-


' h da Dersaadet adlı kitabında şöyle belirtiyor:
ver AyâŞ
1872, Selanik Annem ve teyzem Selanik'i çok iyi bildikleri gibi, dönmeleri ve
> âdetlerini de pek iyi bilirlerdi. Selanik'te hiçbir dönmeye
" denmez, "efendi" denirmiş. İstanbul'a gelince haliyle bu âdet ve
xe tarihe karışıyor, hepsi "bey" ve "hanımefendi" demeye ve Türk-
le evlenmeye başlıyorlar ki, Selanik'te iken bu kabil değil, imkân-
Türkler ne dönme kız alırlar ne de kızlarını dönmeye verirlermiş.
Valide merhume, "Allah aşkına şu İstanbullulara bak, bizim 'efendi'
dediğimiz bütün dönmeleri İstanbullular 'bey,' 'beyefendi' yaptılar"
derdi. (2002, s. 178-179)

Adı Nâzım'dı... Yazar Ayaşlı'nın yazdıklarını bir örnekle güçlendirelim: Sela-


Nâzım, Hacı Abdullah Efendi ile Ayşe Hanım'm oğlu olarak nik'in Yakubî Sabetayist belediye başkam Hamdi Efendi, Sultan
1872 yılında Selanik'te doğdu. II. Abdülhamid'in izniyle "bey" unvanına yükseltildi.
Nafıa, Rasiha, Şevkiye ve Fazıl Mehmed adında dört kardeşi "Efendi" konusuna yeteri kadar değineceğiz, şimdi Nâzım'ın
vardı. doğduğu ve "efendiler"in çok olduğu o yıllardaki Selanik'e kısaca
Babası tüccardı. Selanik'in merkez çarşısındaki birçok dükkâ- bir göz atalım...
nın da sahibiydi. Asık suratlı, sert bir babaydı.
Selanik'e nereden ve ne zaman geldikleri konusunda hiçbir bil- Selanik: bir Yahudi kenti
gi yoktu. Beş yüz yıl önce geldiklerini tahmin etmek yanıltıcı ol-
maz. Abdullah Efendi'nin nasıl zenginleştiği de bilinmiyordu. Kimi yazarlara göre Selanik, bir Yahudi ve Sabetayist kentiydi.
Bilinen Sabetayist olduğuydu! 1 Balkanlar'm Kudüs'ü olarak biliniyordu.
Osmanlı toplumu üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan yazar Nüfusun çoğunluğu dört yüzyıldan beri İspanyolca-İbranîce
Meropi Anastassiadou, Selanik adlı kitabında, Abdullah Efendi'yi nşımı Ladino dilini konuşan Yahudilerdi. Ama nüfus tamamıy-
yakından tanımamıza yarayacak bir ayrıntı veriyor: la Yahudilerden oluşmuyordu.
'O'te Selanik'in nüfusu 90 000'di. Bunların 50 000'i Yahudi,
Abdullah oğullarının çoğunun "efendi" sıfatını taşıma hakkının ol- 'O'i Müslüman ve Sabetayist, 18 000'i Rum'du,
ması da ilginçtir. Bunun anlamı azat edilenlerin ve din değiştirenlerin anik aynı zamanda Sabetayistlerin en kalabalık olduğu şe-
bundan böyle az çok itibarlı meslekler edinme imkânı bulmasıdır. • Sayılan hiç de küçümsenecek bir nüfus değildi.
XIX. yüzyıl sonu Selanik'inde "efendilerin" Tanzimat döneminden da- \ önce de yazdığım gibi Sabetayistler üç kola ayrılmışlardı,
ha çok olduğunu belirtmeliyiz. (1998, s. 228-229) nîler tıpkı İzmir'de olduğu gibi Selanik'te de, tuhafiyeci,
raavatçı ve tıpkı İzmir'de olduğu gibi kompradordu. Fakat
Selanik ve İzmir'de "efendi" sıfatını kullananların büyük ço- öğretmen, doktor, mühendis ve veterinerler de vardı.
Su] ve eğitimsiz kesimi Selanik'te de Karakaşîler oluşturu-
I. Yalçın Küçük (Tekelistan, 2002, s. 444), İlgaz Zorlu (Selanikliler ve Şişli Terakki Yolsuz- j Fakkabıcı, berber, tellal, kasap vb. meslekleri yapıyorlardı,
luğu, 2000, s. 7), N. Rıfat Bali (Musa'nın Evlatları, Cumhuriyet'in Yurttaşları, 2001, s. 445), j
-ayı iyi bilmeleriyle ün yapmış Yakubîler ise, çoğun-
r a İ İİ
Tne
Gani Gönüllü (www.geocities.com) ve www.angelfire.com, Hrant Dink (20 ekim 2000.
Agos), Mehmet Şevket Eygi (25 şubat 2003, Millî Gazete) vb. makale, kitap ve sitelerde
D o k t o r Nâzım'ın Sabetayist olduğu yazılmaktadır. Ancak Yahya Kemal Beyatlı (Siyasi t* 1
Edebî Portreler, 1986, s. 113) D o k t o r Nâzım'ın babasının Selanik Türklerinden olduğu-•
nu belirtmektedir.
e Karakaşîler, kentin kuzeydoğusunda yer alan, Ka-
'rtamescit, Eski Cami, İkişerefeli, Mesud Hasan, Ha-
58 59

midiye 2 gibi mahallelerinde; Yakubîler ise Türklerin yakınında ce


öldürüldü. Çevresiyle iyi geçinemeyen, çok haşin, sert ki-
kentin kuzeybatısındaki Astarcı ve Yakub Paşa mahallelerinde • sinirli ve kaba bir insan olan Hacı Abdullah Efendi'nin ne-
yaşıyordu. ı öldürüldüğü hiçbir zaman anlaşılamadı.
Selanik Osmanlı'nın Batı'ya açık kapısıydı. Abdullah Efendi iyi mal mülk bıraktığı için Nâzım'ın ailesi yok-
Akdeniz'in önemli liman kentlerinden Selanik, özellikle rıhtımı sulluk çekmedi.
sayesinde 1870'lerden sonra değişmeye başladı. Yaklaşık yüz yıl sonra Abdullah Efendi'nin torunu Sevinç Hanım,
Önce yabancı tüccarlar (Levantenler) geldi. Arkasından yerli Selanik'in merkez çarşısındaki birçok dükkânı çok iyi fiyatlara sa-
kompradorlar türedi. Ve sonuçta Selanik'te bir ticaret burjuvazi- -ak Yunan hükümeti o kadar paranın yurtdışına çıkarılmasını iş-
si doğdu. emediği için, paralarını parça parça, yıllara bölerek çıkaracaktı...
Yani, İzmir'de ne olduysa Selanik'te de o oldu. Neyse, onlara geleceğiz, biz Sevinç Hanım'm babası Nâzım'ın
Hızla gelişen ticaret, kentin kültürel hayatını da etkiledi. hikâyesine dönelim...
Sokaklar artık geniş ve düzdü; aynca çoğu taş döşeliydi. Bir- Nâzım önce mahalle mektebine gitti.
çok çıkmaz sokak kalktı, yerine anayollar açıldı. Artık, şehrin li- Ardından rüştiyeye...
manı ve buharlı gemilerin yanaşabileceği iskeleleri vardı. Şanslıydı. Okula gittiği dönemde artık Selanik'te cemaatlerin
Banka, hastane, okul, büro olarak kullanılan bina, fabrika sa- finanse ettiği modern eğitim veren okullar faaliyetteydi.
yısı giderek arttı. Bunların en ünlüsü, 1873'te Vali Midhat Paşa zamanında, Şem-
Oteller, restoranlar, tiyatrolar, birahaneler, kafeler, yani mo- si Efendi (Şimon Zvi) tarafından açılan Fevziye Mektebi'ydi. Yok-
dernliğin sembolleri kentte varlığını göstermeye başlamıştı: Al- sul bir ailenin çocuğu olan rüştiye mezunu Şemsi Efendi öğret-
hambra, Olimpos, Cristal, Colombo, Royal... men olmak ve mahalle mektebinde uygulanan ezbercilik siste-
Paris modasını takip eden lüks ithal mallarla dolu mağazalar minden koparak yeni öğretim yöntemleri uygulamak amacıyla bu
vardı: Orosdi-Back, Tiring ve Stein en tanınmışlarıydı. okulu açmıştı.
Başta Levantenler olmak üzere Selanik yüksek sosyetesinin Şemsi Efendi Sabetayist'ti.
gittiği spor kulüpleri vardı: Sporting Club, Salonica Lawn Tennis Buradan hareketle, Fevziye Mektebi'nde salt Sabetayist ya da
and Croquet Club, Union Sportive bunların en ünlüsüydü. Frenk Yahudi çocuklarının öğrenim gördüğünü söylemek hata olur. Mo-
mahallesinin tam ortasmda bulunan bir kafe fiyaka yapmak iste- dernleşme taraftarı bazı Müslüman aileler de çocuklarını Fevziye
yenlerin en gözde mekânıydı: Colombo. Mektebi'ne gönderdiler.
3
Patronu İtalyan'dı: Angiolino Colombo. Selanik'te Sabetayistler gibi, Yahudilerin eğitim ağı da oldukça
Evet, İzmir'de ne varsa Selanik'te de o vardı... nişti. Yaklaşık on beş okulları ve kırka yakın özel kurumlan
i- Eğitime önem vermelerinin kuşkusuz bir nedeni bulunu-
Abdullah Efendi öldürüldü Osmanlı Yahudileri son iki yüzyıldır Rum ve Ermeniler
nda ticaret ve siyaset alanında gerilemişlerdi. Bunun hem
Nâzım daha minik bir bebekken babasını kaybetti. ve içekaparukhk gibi toplumsal, hem de -başta İngilizler
Tüccar Hacı Abdullah Efendi kimliği bilinmeyen kişi ya da kı- üzere yabancı sermayenin "dindaşlan"yla işbirliği yapma-
1 gıbı tic
~ arî nedenleri vardı.
2. Hamidiye'de Sabetayistlerin yaptırdığı Yeni Cami bugün Selanik'te hâlâ ayaktadır ve "ılı Yahudileri, Avrupalı dindaşlarının çabalarıyla "kabuk-
Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır. Arkeoloji Müzesi Sokağı 30 numarada bulu- ınr
nan Yeni Cami'nin ikinci katında kadınlara ayrılmış küçük bölümde renkli vitraylarda
>ak istiyorlardı. Eğitim bunun ilk koşuluydu.
yapılmış "altı köşeli yıldız" vardır. Ayrıca mermer tırabzanlar da "altı köşeli yıldızlarla Yahudi avukat Adolphe Cremieux tarafından Fransa
süslenmiştir. Cami bugün minaresi yıkılmış, içindeki halıları ve minberi kaldırılmış hali/' 1
kurulan Alliance İsraelite Universelle'in (Evrensel Muse-
le rahatlıkla camiden çok bir italyan sinagogu zannedilebilir. (Tarih ve Toplum dergi* •
aralık 1997, "Selanik Dönmelerinin Camisi", yazan Marc David Baer)
Osmanh topraklarında hızla yayılması tesadüf değildi...
sebecilik, ne öğretmenlik ne de başka bir meslek; Nâ-
3. Münevver Ayaşlı Rumeli ve Muhteşem istanbul adlı kitabında, birahanelerde dans ede
Viyanalı ve Macar kızların, geldikleri Selanik'te iyi evlilikler yaptığından bahsedip bu <°' h l vardı: doktor olmak istiyordu!
silerden birinin dp rivarrn n n ı m n rr,^n*,r İT*
60 61

XIX. yüzyılın son çeyreğinde Selanik'te yetmişe yakın doktor Hprsler artık Osmanlıca'ydı. Ayrıca Almanca ve Fransızca
yapılan cıe
ve elli kadar eczacı vardı. Doktorlar ve eczacılar büyük ölçüde
j p r s leri vardı.
Rum'du. Toplam yetmiş dört doktor arasında altı Sabetayist bu-
da öğrendiği Fransızca ve Almanca Nâzım m yaşamının
lunuyordu. ilerisinde çok işine yaracaktı...
zım üç yıl süren öğrenim döneminde askerlik ve tıbba yö-
0 zaman doktorluk, cerrahlık ecnebilere ve Hıristiyanlara müi\
hasır bir meslekti. Kimse Türk ve Müslüman doktorlara, cerrahlara nelik eğitim aldı.
rağbet göstermezdi; hele mektepteki hocalarımızın yüzde doksanı Bitirme sınavından sonra altı yıllık Mektebi Tıbbiyei Şahane'ye
ya ecnebi yahut Rum, Ermeni ve Yahudilerden mürekkepti. Velha- girdi.-•
sıl doktor denilince daima akla uzun silindir şapka taşıyan ve çatal lektebi Tıbbiyei Şahane, İstanbul Sarayburnu'ndaki Demirka-
sakal salıvermiş (Yahudi) kimseler gelirdi. (Cemil Topuzlu, Istib- pı'daydı. Topkapı Sarayı'nın içinde yer alan ve Demirkapı'dan gi-
dat-Meşrutiyet-Cumhuriyet Devirlerinde 80 Yıllık Hatıralarım rildikten sonra uzunca bir yürüyüşten sonra ulaşılan kışlada öğ-
1982, s. 17) renim görecekti.
Okulda, Şakir Paşa, Mazhar Paşa, Zoiros Paşa, Civan Ananyan,
Nâzım, şehir merkezine indiklerinde, Vardar Caddesi'nin iki ta- Hayreddin Paşa ve Marko Paşa gibi ünlü hocalar vardı.
rafına yerleşmiş doktor muayenehanelerine imrenerek bakardı. Hocalar ünlüydü; şartlar ise çok kötüydü; okul havasız, bakım-
Şehir belleğinde iz bırakan Dr. Moiz Mizrahi, Dr. Marinos Kutuva- sız, pislik içindeydi.
lis, Dr. Jean Prassacachi'ye hayrandı. Eğitim araçları eski, yetersizdi. Hastalara okul içindeki büyük
hamamın göbektaşmda ameliyat yapılıyordu. Kullanılan cerrah-
Jak Paşa, İskender Paşa ve Doktor Rıfat Efendi, Selanik'in meşhur lık aletleri yıkanmıyor, sadece bezle silinip tekrar kullanılıyordu!
ve çok iyi doktorları idiler. Jak ve İskender paşalar Yahudi, Doktor Rı- Pasteur'ün Paris'te mikrobu keşfettiği bilgisi henüz İstanbul'a
fat Selanik dönmesiydi. Bunun için kendisine "bey" denmez "efendi" ulaşmamıştı!..
denirdi. (Münevver Ayaşlı, Rumeli ve Muhteşem istanbul, 2003, s. 57 Nâzım bu okulun ilk üç yılında sıradan bir öğrenciydi. Hiçbir
gün okuldan kaçmamış, Sirkece'deki kıraathanelerde zaman öl-
Askerî Tıbbiye dürmemişti.
Ancak 1893'te hayatı değişti...
Yıl 1887. O da bazı arkadaşları gibi gizli gizli Şinasi, Ziya Paşa ve Namık
On beş yaşındaki Nâzım, doktor olmak için ilk adımı attı. Mek- mal'in eserlerini okumaya başladı. Vatan, hürriyet kavramla-
tebi Tıbbiyei Şahane'ye öğrenci hazırlayan İstanbul Askerî Tıbbi- rıyla tanışıp, heyecanlandı.
ye İdadîsi'nin zorlu sınavını kazanarak okula kaydını yaptırdı. Ar- umakla başlayan süreç, mutfak, hamam ve odun yığmlan-
tık üniformalı, yatılı bir öğrenciydi. unduğu kuytu köşelerdeki sohbetler, tıp öğrencisi Nâzım'ı
İstanbul Kuleli Kışlası'ndaki okulda, ülkenin her yanından sı- "legal bir örgüte kadar götürdü.
navı kazanarak gelmiş farklı dil ve dinden öğrenciler vardı. İttihadı Osmanî
Arkadaşları arasındaki adı "Selanikli Nâzım"dı.
Okulda yaşam koşullan çok kötüydü. Yemekleri yemekte hay-; •ı Tıbbiyei Şahane öğrencisi, Ohrili İbrahim Temo (İbra-
li zorlandı. Olumsuz koşullar öğrenciler arasında veremin sıklık- Efendi), Arapkirli Abdullah Cevdet, Diyarbakırlı İs-
la yaşanmasına neden oluyordu. Isınma sobalarla, aydınlatma as- lU> K a f k a s
göçmeni Mehmed Reşid, Bakülü Hüseyinzade
ma lambalarla sağlanıyordu. öğrencileri, 21 mayıs 1889'de "İttihadı Osmanî" adını
a
Koğuşlar altmış yetmiş kişilikti. Ve her yağmur yağdığında Ç ' ü81211
bİr Cemiyet
kurmuşlardı.
tıdan akan su, doğrudan onun yatağına geliyordu. ^an genç ihtilalcilerinin "Carbonari" (Kömürcüler)
Sınıflarda iki yüzden fazla öğrenci vardı. Önceden Fransız*» latından etkilenerek kurulmuştu: bir yaz ailesinin
62

yaruna Romanya Ohri'ye giderken İtalya'ya uğrayan ibrahim T giden ya da kaçan öğrencilerden biri de Selanikli
mo, bir arkadaşı aracılığıyla Napoli'deki bir mason locasını ziv
ret ettiği sırada Carbonari hakkında bilgi almıştı. Ohrili ibrahim n c'p kaçma niyetini ilk, Selanik'ten çocukluk arkada-
Temo'nun, italya'da mason locasında gördükleri, bir dönem Os- \iâzım rai
manlı'nın kaderine hükmedecek bir gizli teşkilatın da yöntem • îndhat Şükrü'ye (Bleda) açtı
olacaktı... Şükrü de Avrupa'ya gitmek istediğini, ama ailesini ikna
Örgütün merkezi bir başkan ve dört üyeden oluşuyordu. arlanacağını söyledi. Babası Selanik'in tanınmış tüccar-
Hücre örgütlenmesi esas alınmıştı. Her üye yalnızca üç kişiyi d a n Şükrü Efendi'ydi.
tanıyacaktı. un arkadaşına yolu da gösterdi: "Tahsil meselesini bahane
Her üyenin hem hücre, hem de hücreyi oluşturan numarası et - Çünkü Nâzım öyle yapmıştı.

vardı. Mesela Ohrili ibrahim Temo'nun numarası "1/1 "di. Paydaki i arkadaş Avrupa'da buluşmak üzere, kucaklaşıp ayrıldılar,
numara hücreyi, paydadaki ise üye numarasını gösteriyordu. Ya- âzım, Paris'e yalnız gitmedi. Genç yaşında Cenevre'de vefat
ni Temo, 1 numaralı hücrenin 1 numaralı üyesiydi. edecek olan okul arkadaşı Arap Ahmed de (Ahmed Verdanî) ona
Tıp öğrencisi Nâzım'ın, okuldaki ağabeylerinin kurduğu "İtti- eşlik etti.
hadı Osmanî"nin varlığını öğrenmesiyle bu cemiyete üye olması Yirmi bir yaşındaki Nâzım'ın on bir yıl sürecek Paris hayatı baş-
bir oldu. Cemiyetin neredeyse tüm gizli çalışmalarına katıldı; ağ- ladı...
zı laf yapıyordu, bu nedenle propagandaları öğrenciler üzerinde
etkili oluyordu. Cemiyetin en faal üyesiydi.
Paris günleri
Buluğ çağını sessiz yaşayan Nâzım, gençliğine adım attığı o Nâzım'ın Paris'e gönderilme nedenlerinden biri de, entelektüel
günlerde "ateşten bir fişek olmuştu" sanki... birikimi olan otuz altı yaşındaki Ahmed Rıza'yı örgüte kazanmaktı.
Dönem, II. Abdülhamid'in istibdat dönemiydi. Başta Nâzım ol- Ahmed Rıza, Paris'te Auguste Comte'un kurduğu "Pozitivizm
mak üzere askerî öğrenciler, yakalandıkları an, işkencelere ma- metafiziği reddeden, akılcılığı ve bilimin üstünlüğünü kabul eden
ruz kalıp, sürgüne gönderileceklerini biliyorlardı. ınlayış) Cemiyeti"ne üyeydi. Fransız pozitivistlerin başı olan Pi-
Kuşkusuz korkuyorlardı. Ama hangi toprak parçasının kaybe- iire Laffitte'in Paris'teki derslerine devam ediyordu. Bu sayede
dileceğini ümitsizlik içinde beklemek istemiyorlardı. Osmanlı'nın mış bilim adamları ve politikacılarla iyi ilişkiler içindeydi.
makûs talihini değiştireceklerine inanıyorlardı. anlı Devleti'nin kaderine hükmedecek sayılı isimlerinden
Kurtuluş reçeteleri hazırdı: II. Abdülhamid'e zorla, Kanuni Esa- biri olacak Ahmed Rıza kimdi ?
sî'yi (Anayasa'yı) ilan ettirecekler ve böylece tüm sorunları biti- 57'de İstanbul Vaniköy'de doğdu. Babası, Kırım Savaşı'nda
receklerdi... iliz askerlerle, İngilizce konuştuğu için, "İngiliz Ali" olarak bi-
Bu toprağın aydınının yanılgısıydı bu; güzel günlere geçileceği- raat ve Darphane Nazın Ali Rıza Bey'di. Aynı zamanda Bi-
ni hep Anayasa'dan ve Anayasa değişikliklerinden beklemek!.- utiyet'te Ayan Meclisi (Senato) üyeliği yaptı. Ancak Os-
idealist öğrencilerin romantik düşünceleriyle başlayan örgüt- ınlannın yazgısını o da paylaştı; sürgün gittiği Konya Il-
lenme süreci giderek büyüdü, okul dışına taştı. gın da vefat etti.
Adliye memuru Ali Rüşdi, Saadet gazetesi başmuharriri İzmir- Rıza, Avusturyalı annesi sayesinde genç yaşta Batı kül-
li Ali Şefik, şair İsmail Safa, Veteriner Mektebi öğrencisi Ziya (Gö- 3
ilgilenmeye başladı.
kalp) gibi isimler örgüte üye olmaya başladılar. ^ a r a y L i s e s i ' n i bitirdi.
Yıldız Sarayı da baskıyı artırmıştı. Bazı öğrenciler bildiri dağı- fezareti Tercüme Odası'nda kâtiplik yaptı. Tarım öğ-
tırken yakalanıp hapse düşmüş, sürgünle tanışmışlardı. ns Grignon Tanm Okulu'na gönderildi.
"ittihadı Osmanî" Avrupa'da daha rahat çalışma olanağı bul- °lümü üzerine yurda döndü. îş aramaya başladı.
mak, gazete kitap broşür çıkarmak için, yetenekli üyelerini ^ t maaşla Bursa Mülkî İdadîsi'nde kimya öğretmeni
dışına göndermeye başladı. *»• Sonra Bursa İl Maarif müdürü oldu.
64 65

Ancak II. Abdülhamid'in sıkı rejiminden bunalmıştı. pnusseau'nun anıtları vardı.


1889 yılında Fransız İhtilali'nin 100. kuruluş yıldönümünde arı kat Nâzım, ne bu mezarlığı ne de Louvre Müzesi, Eiffel Ku-
lacak olan Eiffel Kulesi'ni görme bahanesiyle, Maarif Nazın lyiü • ^ o t r e Dame Kilisesi gibi tarihî yerleri gezdi.
nif Paşa'dan izin alıp Paris'e gitti. Nâzım'm sanata, tarihe, okumaya ilgisi yoktu.
Ahmed Rıza'nm Paris'te muhalif bir hareket örgütleyeceğin- Teorik dünyası sığdı. Balzac, Flaubert, Hugo, Zola hayranı ro-
düşünen II. Abdülhamid onu geri döndürebilmek için çok caba jntik bir isyankâr olduğu da söylenemezdi.
harcadı. Ama Ahmed Rıza dönmedi. ) Fransız İhtilali'nin efsanevî isimleri Danton, Robespierre, Ma-
Ahmed Rıza, kendine has özellikleri olan, kişilikli biriydi... Saint-Just gibi, idealleri uğruna gözünü budaktan sakınmayan,
İçedönüktü, çok konuşmaktan, tartışmaktan çekinirdi. ürlük ve eşitlik için canlarını bile vermekten çekinmeyen Jaco-
Ahmed Rıza Paris'ten, İstanbul'daki kız kardeşi Selma'ya (Os- inlere özeniyordu. Entelektüel birikimi olduğu söylenemezdi.
manlı'nın ilk kadın gazetecisi) sürekli mektup gönderiyordu. Bu Paris'te yirmi yıl önce hayata geçirilen, yeni bir devlet biçimi olan
mektuplar Ahmed Rıza'nın ve Paris'teki Jön Türklerin o günler- komünü bile incelememişti. 1871 Paris Komünü'nün sosyoekono-
deki siyasal düşüncelerini yansıtması bakımından ilginçtir: mik nedenleri konusunda arkadaşlarıyla tartışmamışlardı bile!
Yetmiş üç gün sürmesine rağmen, dünyayı etkileyen Paris Ko-
... O çocukluklardan vazgeç, namaz kılacağım diye ayaklarını üşüt- münü, Selanikli Nâzım ve arkadaşlarının hiç ilgisini çekmemişti!
me, namazına, orucuna itirazen ara sıra yazdığım şeyler biliyorum ki Birçok arkadaşı gibi onun da tek bir "siyasal görüşü" vardı:
gücüne gidiyor, seni hiddetlendiriyor. (...) Ah Fahriyeciğim seni, anla- batmakta olan Osmanlı Devleti'ni kurtarmanın tek yolu Kanuni
mayarak okuduğun Kuran'dan, dünyadan ve ne olduğunu bilmeyerek Esasî'yi ilan etmek!
inandığın cennetten, hâsılı itikadında ne kadar mukaddes şey varsa II. Abdülhamid tarafından rafa kaldırılan Kanuni Esasî'den mu-
hepsinden ziyade severim... cizeler bekliyorlardı! Üstelik çoğu arkadaşı gibi kendisi de bir
kez bile Kanuni Esasî'yi okumadığı halde!
Yine kız kardeşi Selma'ya Paris'ten gönderdiği 27 aralık 1885 Tek isteği, II. Abdülhamid'i buna mecbur etmekti.
tarihli mektubunda şunları yazmıştı: Bunun yolunun Avrupa'dan geçtiğine inanıyordu.

... Ben kadın olsaydım dinsizliği ihtiyar eder ve İslam olmasını iste- İttihat ve Terakki Cemiyeti
mezdim. Üzerime üç karı ve istediği kadar odalıklar almasına cevaz
veren, kocama cennette huriler hazırlayan, başımı yüzümü dolap bey- Jâam'ın sert bir karakteri vardı. Tıpkı babası Abdullah Efendi
giri gibi örttürdükten maada beni her eğlenceden men eden kocan •tışmalarda hemen sesini yükseltmesiyle ünlüydü. Ahmed
boşamamak, döver ise sesimi çıkarmamak gibi daima erkeklere hayır- yazdığı tanışma mektubunda da bu karakterinin izi vardı:
lı, kadınlara muzır kanunlar vazeden bir din benden uzak olsun dem niyet teşkil ettik, siz de isterseniz geliniz, birlikte çakşırız."
Tuhaf ! Bu da bir nevi sinir hastalığı olmalı, dine dair bahis açıldı ndini beğenmiş teklife" Ahmed Rıza'nm yanıtı sert oldu.
kendimi zapta muktedir olamıyorum. (M. Şükrü Hanioğlu, Osmaffl asını anladı, ancak zamanla Ahmed Rıza'nın kalbini ka-
^m bildi.
i.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Jön Türkler [1889-1902], 1986, s. 48)
Nâzım ile Ahmed Rıza dost oldular. Ahmed Rıza ona
Nâzım Sorbonne öğrencisi fendi" diye hitap ediyordu. Nâzım'a yaşamı boyun-
4
uned Rıza "efendi" sıfatıyla hitap edecekti...
Selanikli Nâzım, Ahmed Rıza'yla tanışmadan önce Sorbonne 1 4
- Celal Bayar Ben d
versitesi Tıp Fakültesi'ne kaydoldu. Paris'in Pantheon semtü10 1 Be
/ e her nedE ^ dlm a d h ki
tabının birinci cildinde "Ahmed Rıza Bey, Dr. Nâ-
Ortolan adındaki kasvetli sokakta bir küçük lojmanda oda tuttu. hmed Rıza'nmN-3"™ N â Z ' m E f e n d i d e m e k t e d i r " d i y e yazmaktadır (1967, s.
nti
y yazması daha'l "^ " e f e n d i " d i y e h i t a P etmesinden çok, Celal Bayar'ın bu
Pantheon, Paris'te ünlü bir semtti; ünü bir mezarlıktan kayi» " N â * ' m EfencT H Ç d e g N m ' ' A h m e d R l z a " a n ı l a r l " n ı yazdığı kitabında da, Nâ-
s
lanıyordu. XV. Louis tarafından yapılan mezarlıkta, Voltaire " "bey" di ', ye Y e t m e k t e d i r . Ahmed Rıza, Dr. Bahaeddin Şakir gibi
h
'tap ederken, Nâzım'a neden "efendi" demekteydi ?
66
67

Tıp öğrencisi Nâzım ile Ahmed Rıza kısa zamanda anlaştılar


antik Jön Türklere göre, kötü günlerin yaşanmasında, ne
Daha doğrusu "Nâzım Efendi" Ahmed Rıza'mn etkisi altına gir(jj
°' ne de padişahların bir kabahati vardı. Kabahat padişahın
Önce Paris'te örgüt kurdular: Osmanlı Terakki ve İttihat Ceırıi.
^ndekiçıkarcüardaycü!
yeti. 5
Cemiyetin isim babası Ahmed Rıza'ydı.
Auguste Comte pozitivizminin ana ilkesi, "intizam" (düzen) vp O artık Doktor Nâzım
"terakkf'ydi (ilerleme). Ahmed Rıza, Auguste Comte pozitivizmi
Meşveret, 1 aralık 1895'te yayın hayatına başladı. Ayda iki de-
ile Namık Kemal'in ütopik "Osmanlı milliyetçiliğini" birleştirmişti
lört sayfa Türkçe, iki sayfa Fransızca olmak üzere toplam al-
Fransız îhtilali'nin ünlü sloganı "liberte, egalite, fraternite", ya-
tı sayfa çıkıyordu.
ni "hürriyet, müsavat (eşitlik), uhuvvet (kardeşlik)" diye çevrile-
azete kadrosu içinde Albert Fua gibi Selanikli Yahudi, Aristi-
rek, cemiyetin sloganı olarak kullanılmaya başlandı...
di Paşa gibi Rum, Halil Ganem gibi Lübnanlı Marunî'nin (sonra
Cemiyetin başkanı Ahmed Rıza'ydı.
Fransız vatandaşı olmuştur) bulunması gazetenin "İslamist" değil
Tüccar bir babanın oğlu olan Nâzım'a, cemiyetin hesap işleri
"Osmanist" bir yayın politikası takip edeceğinin göstergesiydi.
sorumluluğu düşmüştü.
Meşveret, İstanbul, İzmir ve Selanik gibi şehirlere gizlice sokul-
İdare heyetinde o yıllarda yazdığı Sergüzeşt ve Küçük Şeyler
maya başlandı.
adlı eserleriyle Osmanlı topraklarında hayli ün kazanmış yazar
Auguste Comte'un "Ordre et progres" (Düzen ve ilerleme) ifa-
Samipaşazade Sezai de vardı.
desi gazetenin birinci sayfasını süslüyordu. Ancak bu sloganın İs-
Sıra cemiyetin yayın organını çıkarmaya gelmişti.
tanbul'da muhalifler tarafından "tanrıtanımazlık" (ateizm) taraf-
İstanbul'daki merkezî örgüt gazetenin adının İttihadı İslam ol-
tarlarınca kullandığını yaymaları üzerine, gazete bu sloganı bir
masını istiyordu. Ahmed Rıza ise gazetenin sadece Müslümanların
süreliğine kaldırmak zorunda kaldı.
değil, Yahudi, Rum, Ermeni yani tüm Osmanlı'nın çıkarlarını göze-
Nâzım'in o günlerde tek sorunu paraydı. Meşveretin sürekli çı-
teceğinden, adının İttihat ve Terakki olmasında ısrar ediyordu. ]
kabilmesi için sermaye gerekiyordu, ama cemiyetin bunu sağla-
Nâzım orta yol buldu; gazetenin adı Meşveret ( Mechveret) oldu.
yacak olanağı yoktu. Gazetenin sermayesi abonelerin ara sıra
Artık örgüt yayın organına da kavuşmuştu. Miderdiği 5 ile 30 frank arası yardımdı. Oysa masraflar ayda 300-
Ahmed Rıza'mn yazarlardan da bir isteği vardı. Makalelerde 350 frangı buluyordu.
kimse II. Abdülhamid'e kötü söz sarf etmeyecekti!
ıin ayaklan üzerinde durmasının tek nedeni özel des-
Ahmed Rıza'mn bu yaklaşımı bile hareketin, Fransız îhtilali'nin
iydi. Stockholm elçisi Şerif Paşa (ayda 100 frank), Mısırlı
etkisinde olduğunun tipik bir göstergesiydi. 1789 ihtilalinde,
(Paris'e geldikçe 1 000-1 500 frank), Mısırlı Prenses
Fransız devrimcilerin de hedefi, Kral XVI. Louis'den çok, hırsız,
J (yalnızca bir yıl 500 frank), Mısırlı Mehmed Ali Pa-
beceriksiz devlet adamlarıydı!
Ji Prenses Enise Hanım (2 000 frank) ve Prenses Emine
Hürriyet için Avrupa'ya ilk çıkan Jön Türklerin durumu da fark- d6faya mahSUS 20
lı değildi. Ziya Paşa, İngiltere'de kaleme aldığı "Rüya" adlı makale- G«e ° frank>
sinde, Genç Osmanlılar hareketinin haleti nahiyesini gözler önün< ıkarmayı başaran Nâzım, aynı yıl Sorbonne Tıp Fakül-
seriyordu. Ziya Paşa'ya göre en iyi yöntem, Sultan Abdülaziz'i sara İjnekolog doktor olarak mezun oldu.
ym bir köşesinde, tek basma yakalayabilmekti. Bu şansa bir * amkli Nâzım" olarak değil, "Doktor Nâzım" biline-
ulaşabilse, ona, o zamana kadar etrafındaki hiç kimsenin dile get m
> bir yyanda ParisHastanesinde
a Paris Hastanesi'nde doktorluk
doktorluk
mediği ya da özellikle telaffuz etmediği tüm gerçekleri anlatacaK
1
yapı-
! Ve Sultan Abdülaziz de böylece gerçekleri öğrenmiş olacaktı- eşveret gazetesini hem çıkarıyor, hem de gaze-
sıyordu. Yazılarında, "Paris Sandukkân Nâzım"
kullan iyordu.
5. Osmanlı Terakki ve ittihat Cemiyeti daha sonra adını ittihat ve Terakki Cefflj !t
olarak değiştirecektir. Karışıklık olmaması için ben bundan sonra hep ittihat ve T< ile Yıldız Sarayının kanlı bıçaklı olacakları
ki Cemiyeti adını kullanacağım. eğiciydi. II. Abdülhamid o tarihe kadar, örgüt
68 69

çalışmalarına katılanlara "yaramaz çocuk" muamelesi yapıyor, ha- Elveda başkaldırı


fif cezalar veriyordu.
Ancak, 1896 yılının ağustos ayında bu görüşünü değiştirecek İT Abdülhamid zor kullanarak hareketi durduramayacağını an-
bir istihbarat aldı. Merkezi Paris'te bulunan örgüt, Merkez Komu- layınca, bir başka çareye başvurdu. Birlikte büyüdüğü "sütkarde-
tanı Kâzım Paşa komutasında Babıâli'yi basıp, kendini tahttan in- i" Serhafiye Ahmed Celaleddin Paşa'yı, 10 temmuz 1897 tarihin-
dirmek için faaliyete geçmişti. de Paris'e gönderdi.
II. Abdülhamid, darbe teşebbüsünde bulunan yetmiş sekiz ki- Bu arada İstanbul'da, İttihatçıların yurda dönmeleri halinde af-
şiyi sürgüne gönderdi; arkasından hareketin Avrupa'daki merke- fedileceğine dair genelge çıkarıldı. Genelgede cazip teklifler vardı:
zini Paris Sefareti aracılığıyla susturmaya çalıştı. Fransız hükü- ücretsiz pasaport sağlanacak, isteyenler öğrenimlerine devam ede-
meti İstanbul'un baskılarına dayanamadı. bilecek, Avrupa'da okuyan öğrencilere 150 frank maaş verilecek,
Clemenceau, Rochefort, Delbos gibi Fransız aydınların karşı Osmanlı topraklarında istedikleri yerde oturabileceklerdi.
çıkmalarına rağmen, Fransız hükümeti, cemiyeti ve Meşvereti ka- Osmanlı Sarayı, İttihatçıları "satın almak" istiyordu.
pattı. Ama gazetenin Fransızca olan iki sayfası yayımlanabilecekti. Serhafiye Ahmed Celaleddin Paşa, Paris'te on üç gün kaldı.
Doktor Nâzım ve arkadaşları cemiyeti ve gazeteyi Belçika'ya Doktor Nâzım ve arkadaşlarını iknaya çalıştı.
taşıdılar. Ahmed Rıza ve Doktor Nâzım İstanbul'a dönmediler.
II. Abdülhamid Belçika hükümetine baskı yaparak İttihatçıları Ama serhafiye, Mizancı Murad'ı ikna etmeyi başardı.
oradan da attırdı. Osmanlı'nın o dönemdeki en ünlü aydını Mizancı Murad'ın jur-
İki taraf da yunuyordu. nalcileri atlatıp Avrupa'ya kaçması başta Yıldız Sarayı olmak üze-
Cemiyet, merkezini 1897'de İsviçre'nin Cenevre şehrine taşıdı. re toplumun her kesimini nasıl şoke ettiyse, İstanbul'a dönüşü de
Doktor Nâzım burada kendisinden hemen sonra yurtdışına ka- aynı etkide oldu.
çan Selanikli arkadaşı Midhat Şükrü'yle (Bleda) buluştu. Hemen Haberi öğrenen İttihatçılar inanamadılar.
kollan sıvadılar. Bazı İttihatçılar memur olmayı, muhalefet yapmaya tercih et-
II. Abdülhamid'in istibdat yönetiminden kaçan insanların en mişlerdi. Ne zindanlar ne Afrika'nın Fizan çöllerindeki sürgünlük
kalabalık olduğu yerlerden biri de Cenevre'ydi. hayatı genç idealistleri bu döneklik kadar yaralamadı.
Burada Dr. Abdullah Cevdet, Edhem Ruhi (Balkan), Tıbbiyeli Çoğu bu harekete Fransız İhtilali'nden etkilenip katılmıştı;
Mustafa Ragıb, Esad, Nuri Ahmed, Tunalı Hilmi, Seraceddin, Dr. Fransız İhtilali'ni Mizancı Murad Bey'in Tarihi Umumî adlı kita-
Hasan Arif, Lütfı, Dr. Âkil Muhtar (Özden), Reşid Bey ve çıkardı- bında okumuşlardı.
ğı gazetenin adıyla tanınan, yurtdışına kaçması olay yaratan Mi- Özellikle Mektebi Mülkiye'den öğrencileri bu dönüş kararına
zancı Murad'ı bir araya getirip, cemiyetin Cenevre şubesini kur- inanamadılar. "İhtilaT'e o inandırmıştı onları...
dular. Kısa sürede Osmanlı adlı gazeteyi çıkarmayı başardılar. Ama o inandıkları aydın-öğretmen bugün farklı konuşuyordu:
Doktor Nâzım'ın bu örgütçü kişiliği, hareket içinde kısa za-
manda adının ünlenmesine neden olacaktı. Celaleddin Paşa'yla yaptığımız temaslar bana şu kanaati verdi ki,
Aynı yıl Dr. İshak Sükûtî, Tunalı Hilmi Kahire'ye gidip orada bir aleyhinde neşriyat yapmakla padişahı Kanuni Esasî'yi ilana zorlamak
şube açtılar. Onlar da Şûrayı Ümmet adlı dergiyi çıkardılar. imkânsızdır. Biz Saray'a karşı mülayim bir tavır takmıp İstanbul'a
Bu yayınları gizlice yurda sokanlar arasında, annesi Mısırlı ol- dönmeye razı olursak Abdülhamid kendiliğinden milletin arzusuna
duğu için Kahire'ye sık sık gidip gelen on altı yaşındaki Yakub uyacaktır. Bu konuda kesin teminat aldım.
Kadri de (Karaosmanoğlu) vardı.
Cemiyetin Londra ve Napoli'de de şubeleri bulunuyordu. Dönüş sebebini açıklarken, İttihatçı -gelecekte Türk tıp dünya-
Doktor Nâzım, tekrar Paris'e döndü, Ahmed Rıza'yla birlikte sının ünlü isimlerinden olacak, adı caddelere verilecek- Dr. Âkil
Fransızca Meşvereti çıkarmayı ve çalışmalarını illegal sürdürme- Muhtar (Özden), Mizancı Murad'ı boğma teşebbüsünde bulundu.
u
ye devam ettiler. topraklarda yaşanan aydın umutsuzluğunun, karamsarlığı-
70
71

ran ne ilk, ne de son örneğiydi, Mizancı Murad'ın dönme kararı...6


Dr. Bahaeddin Şakir-Yahya Kemal
Mizancı Murad'ın "davayı" bırakma kararının altında salt yuka-
rıda anlattığı neden yoktu. Kanuni Esasî ilan edildikten sonra ku- 1877 doğumlu Dr. Bahaeddin Şakir, sarışın, mavi gözlü, orta
rulacak "yeni düzen" konusunda, Mizancı Murad ile Ahmed Rıza boylu, gürbüz, iyi giyinen, iyi yemeğe, iyi eğlenceye, kumar oyna-
arasında, hem liderin kim olacağının yarattığı kişisel soğukluk maya, çapkınlık yapmaya ilgi duyan bir kişiydi.
(Ahmed Rıza, Mizancı Murad'ın kendisine "oğlum" diye hitap et- Ne geldiyse başına çapkınlık yüzünden gelmişti...
mesine çok kızıyordu) hem de ideolojik farklılık vardı... İstanbul'da Tüfekçibaşı Tahir Bey'in zevcesine âşık olur. Aşkı
Mizancı Murad, İslamiyet'i toplumsal bir bağ olarak yararlı gö- karşılıksız değildir. Bunu duyan tüfekçi Arnavutlar, Bahaeddin
rüyordu. Osmanlı için İslam bir nevi birleştirici bir "çimento" iş- Şakir'i Çamlıca'da yakalayıp sopalarla döverler, yetmezmiş gibi
levi yapabilirdi. Yıldız Sarayı'na da jurnal ederler.
Ahmed Rıza ise pozitivizm konusunda taviz vermez, çok karar- Erzincan'a sürülür, oradan kendi olanaklarıyla Mısır'a gider,
lı, çetin bir kişilikti. Meşveret'te pozitivist esintili makaleler ya- oradan da Paris'e kaçar.
yımlanması, dinî ve örfî değerlerin sorgulanması, başta Mizancı Doktor Nâzım, Bahaeddin Şakir'e Paris'e ilk geldiğinde Serha-
Murad olmak üzere bazı "îslamist" aydınları rahatsız ediyordu. fıye Ahmed Celaleddin Paşa'nın "casusu" gözüyle bakmış, hatta
Cemiyet aslmda bir "cephe örgütü" hüviyetindeydi. Her fikir- Bahaeddin Şakir'le görüşenlere çok kızmıştı.
den insan vardı. Yayın organlarında farklı içerikte makaleler ya- Bahaeddin Şakir Askerî Tıbbiye'de öğrenciyken Ahmed Cela-
yımlanıyordu. Hem Batıcı ve Batı düşmanı, hem Osmanlıcı hem leddin Paşa'nın takdirini kazanmış ve onun çevresine girme ola-
Türkçü, hem İslamcı hem pozitivist, hem millî hem kozmopolit nağı bulmuştu.
bir çizgiyi savunabiliyorlardı. Ancak, Avrupa'ya gidip İttihatçıları iknaya çalışan "sütkardeş"
Amaca ulaşmak için her ideoloji her fikir mubahtı, savunulabi- Ahmed Celaleddin Paşa, İstanbul'a döndükten bir süre sonra II. Ab-
lirdi! dülhamid'in kuşkuculuğundan sıkılıp, Mısır'a kaçtı ve orada İttihat-
II. Abdülhamid'in bazı ıslahatlar yapacağını, af çıkaracağını be- çılara katıldı!
yan etmesi Avrupa'daki örgütü çözülme sürecine soktu. Bu kaçış Bahaeddin Şakir üzerindeki, "II. Abdülhamid'in casu-
Sadece Mizancı Murad dönmedi; Süleyman Nazif, Selanikli su olabileceği" kuşkularını gidermiş oldu.
Rahmi, Binbaşı Ahmed, Dr. Hasan, Haşim dönenler arasındaydı. Ve bu olaydan sonra Doktor Nâzım, Bahaeddin Şakir'le dost oldu.
Bir de dönmeyip Osmanlı'nın yurtdışı elçiliklerinde görev alanlar Bu dostluk Bahaeddin Şakir'i çok değiştirecek, sıkı bir komita-
vardı: İshak Sükûtî (Roma Sefareti'nde kâtip), Dr. Abdullah Cevdet cı olmasına yol açacaktı.
(Viyana Sefareti doktoru), Tunalı Hilmi (Madrid Sefareti'nde kâtip), Osmanlı'nın "Özel Harp Dairesi" Teşkilatı Mahsusa'nın beş ki-
Çürüksulu Ahmed (Belgrad ataşemiliteri), Ali Kemal (Brüksel Sefa- şilik merkez komitesine kadar Doktor Nâzım'la birlikte yüksele-
reti'nde kâtip), Rauf Ahmed Bey (Atina Sefareti'nde kâtip) vb. cek olan Bahaeddin Şakir, Berlin'de bir Ermeni militanın kurşu-
Sonuçta Osmanlı'da ne ıslahatlar yapıldı, ne de doğru dürüst af nuyla can verene kadar komitacılığını sürdürecekti...
çıktı. II. Abdülhamid Osmanlı aydınının büyük bir bölümünü kan- Doktor Nâzım'ın Paris'te dost olduğu isimlerden biri de şair
dırmıştı. Üstelik kısa bir süre sonra Fizan, Rodos ve Bağdat'a tek- Yahya Kemal'di (Beyatlı). Hemşeri sayılırlardı. Yahya Kemal'in
rar sürgün kafileleri yola çıkacaktı. dedesi Yunus Efendi, Bursa, İstanbul'dan sonra Selanik'e yerleş-
Mücadelede inat eden Ahmed Rıza ile Doktor Nâzım bu tutum- mişti. Yahya Kemal'in babası adliye icra memuru İbrahim Naci
larıyla büyük saygınlık kazandılar. oey, Selanik'te doğmuştu. Vranyalı eşi Nakiye Hanım ölünce Se-
Doktor Nâzım o günlerde Paris'e yeni gelmiş bir meslektaşıyla lanikli Mihrimah Hanımla evlenmişti. Aile bir ara Üsküp'e gitmiş,
dost oldu: Dr. Bahaeddin Şakir. sonra tekrar Selanik'e dönmüştü. Zaten Yahya Kemal'in ilköğre-
mm hayatı Üsküp ile Selanik arasında geçmişti.
6. Mizancı Murad'ın babası hayli ünlü biriydi: "Rus Çarlığı'na karşı açtığı gerilla savaşıy-
la ün yapan ve Ruslar tarafından öldürülen, büyük Rus yazarı Tolstoy'un ünlü Hacı Mu- Uzatmayayım, Doktor Nâzım ile Yahya Kemal hemşeri sayılır-
rad adlı eserinin kahramanı olan Kafkasyalı Hacı Murad'ın oğludur." (Ali Çankaya dı- Dünya görüşleri pek uyuşmasa da birbirleriyle sohbetten ke-
72 73

yif alıyorlardı. ile ittihatçıların stratejik ve taktik himaye arayışının örtüşmesin-


Yahya Kemal, Siyasî ve Edebî Portreler adlı kitabında Doktor den doğan, karmaşık ilişkilerin hız kazandığı bir tarihti.
Nâzım'la ilgili olarak ilginç bir detay veriyor: Bu "karmaşık ilişkiler ağını" yazmadan önce, İttihatçı hareketin
1902'de neden ve nasıl bir bölünme yaşadığını anlamamız gerek-
Ben Sciences Politiques Mektebi'nde okuyordum. Türkçülüğü his mektedir. Bunun için, çok değil birkaç yıl geriye gitmek gerekiyor.
ve kabul etmiştim. Fikrimi Nâzım'a açmıştım. Bu yeni fikir karşısın-
da Nâzım birdenbire ayaklandı. Osmanlılıktan ayrılmanın, koca ülke-
Damat Mahmud Paşa
leri bırakarak, Türk bir devlet olmanın sarahatle ihanet olacağını ba-
ğıra bağıra söyledi. "Türk" kelimesini o zaman hiç sevmiyordu. İkimiz Mahmud Celaleddin Paşa, Sultan Abdülmecid'in kızı, II. Abdül-
de Rumelili olduğumuz için bilhassa Rumeli'ye göre Türkçülüğü müt- hamid'in kız kardeşi Seniha Sultan'la evlenince "damadı şehriya-
hiş muzır görüyordu. (1986, s. 116) rî" unvanını aldı. Yirmi dört yaşında hem vezir hem de Adliye na-
zın oldu.
Diğer Osmanlı tebaasına bakışı farklı mıydı? Cemiyeti, Mı- Fakat gün geldi "enişte" padişah ile "damat" nazır arasına bir
sır'da kurmak için izin almaya gelen Mehmed Ali Halim Paşa'nm ihale meselesi girdi. Damat Mahmud Celaleddin Paşa, Bağdat de-
görüşme teklifini reddetmesi için Ahmed Rıza'ya şöyle diyordu: miryolu ihalesinin İngilizlere verilmesi için kulis yapıp, İngilizlere
"ihale kesinlikle sizindir" diye söz vermişti. Ama "eniştesinin" stra-
Bizim fırka için yapılacak kongreye iştirak edecek kaç kişi bulunabi- tejisinden haberi yoktu. II. Abdülhamid ihaleyi Almanlara verdi.
lir ? Hüsniniyetle davete icabet edecek üç beş kişi ile külah kapmak ba- Bu duruma çok bozulan damat, iki oğlu Sabaheddin ve Lütful-
hanesiyle toplanılacak dört buçuk Arap, Ermeni, Rum, Arnavutlardan lah'ı yanına alarak Saray'ı terk etti. Gidip, Paris'teki İttihatçılara
memleketimize ne faide beklemeliyiz. (M. Şükrü Hanioğlu, Osmanlı İt- katıldı.
tihat ve Terakki Cemiyeti Jön Türkler [1889-1902], 1986, s. 329) İhalenin İngilizlere verilmesini sağlayamayan Damat Mahmud
Paşa'ya kaçışında en büyük yardımı İngilizler yaptı. İngiliz şirketi
Doktor Nâzım zamanla "Türkçülük"le ilgili görüşünü değiştire- Maymon sahte pasaportlan sağladı. Bu pasaportlara imzayı ise is-
cekti. tihbaratçı kimliğiyle bilinen İngiliz diplomat Lord Salisbury attı!
Bugün İstanbul Belediye Kütüphesi'nde İttihat ve Terakki Ce- II. Abdülhamid, eniştesi Mahmud Paşa'yı yurda döndürebil-
miyeti'nin 1906 ve 1907 yıllarına ait "Muhaberatın Kopya Defte- mek için araya birçok aracı koydu. Damat "Nuh" diyor "peygam-
rf'nde, Doktor Nâzım'm şu yazısı onun ne kadar değiştiğini gös- ber" demiyordu. Bir ara, Damat Mahmud Paşa tam İstanbul'a
termektedir: dönme karan vermişti ama, gerek İngilizler gerekse oğullan Da-
mat Mahmud Paşa'ya tepki gösterip bu karanndan vazgeçirdiler.
Dünyanın en zeki ve en mesut milleti Türklerdir. Geçmiş hatırlandı- Biliyorlardı ki, Mahmud Paşa'nm İstanbul'dan çok Paris'te bu-
ğı zaman bunu görmek mümkündür. Fakat idarecilerin beceriksizliği lunması daha önemliydi. Avrupa devletleri Paris'teki muhalefetin
yüzünden millet zulüm ve fakirlik içinde bırakılmıştır. Türk milleti diğer kendi kontrollerinde olması için güç mücadelesine girmişlerdi.
milletlerden hür ve mesut yaşamaya daha çok layıktır. (9 ağustos 1906) Bu dönüş konusunun mesele yapıldığı o günlerde, Avrupa'ya
çıktıklannda kendilerine "prens" unvanı veren (aslında "sultanza-
O tarihlerde herkesin kafası karışıktı... de" olması gerekir) Damat Mahmud Paşa'nm oğullan Sabaheddin
ve Lütfullah, İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerine kongre çağnsı
XX. yüzyıl başında Paris'te İttihatçılar arasında yapılan ideolo- yaptılar.
jik tartışmalar, yüz yıl içinde bu topraklarda kurulan tüm siyasal 'Osmanlı muhalefetinin ilk kongresi" olarak bilinen toplantı 4-9
hareketleri etkileyecekti... Şubat 1902 tarihleri arasında Paris'te yapıldı.
Bu tarih aynı zamanda, Fransa, İngiltere ve Almanya olmak İçlerinde Doktor Nâzım'ın da bulunduğu, gerek yurtiçinden ge-
üzere, Batılı devletlerin İttihatçıları kullanmaya dönük eğilimleri rekse yurtdışından elliye yakın delege, Fransız milletvekili M. Le-
74 75

fevre Pountalis'in evinde toplandı. 7 nin, ayrılık kararında etkin olduğunu ileri sürüyorlar.
Beş gün boyunca kongre, hayli hararetli tartışmalara tanıklık Bazı araştırmacılar ise, yabancı devletlerden yardım isteme ve
etti. Özellikle Prens Sabaheddin'in genel kurul divan başkanlığı- onun müdahalesini talep etme konusunda iki grup arasında fark
na verdiği önergeler delegeleri birbirine düşürdü. olmayacağını söylüyor.
Prens Sabaheddin'in karşısında Ahmed Rıza ve Doktor Nâ- İkinci görüş daha sağlıklı gözüküyor. Çünkü Ahmed Rıza-Dok-
zım'ın başını çektiği grup vardı. Hangi konuda anlaşamıyorlardı? tor Nâzım grubunun yabancı devlet müdahalesini reddetme gibi
Bu soruya yanıt vermek için, Damat Mahmud Paşa'nın sosyo- bir tavır içinde olmadıkları apaçık ortada değil midir? Gerek örgüt-
lojiye ve politikaya meraklı oğlu Prens Sabaheddin'in idelojik yö- lenme, gerekse gazete çıkarma gibi konularda hep yabancı devlet
nünü birkaç cümleyle anlatmamız gerekiyor: yardımı alan bu grubun, yabancı devletlerin Kanuni Esasî'nin ilanı
Prens Sabaheddin Avrupa'da Le Play okuluna gitti8 ve okulda için yapacakları yardıma "hayır" demeleri akılcı görünmüyor!
Edmond Demolins'den çok etkilendi. Ama... Yardım istenen yabancı devlet konusunda farklılıklar
Demolins'e göre iki tip toplum vardı: olabilir; İngiltere mi, Fransa mı, yoksa Almanya mı?..
Communautaire (kamucu) toplumlarda kişiler hür teşebbüsten Kongredeki bir başka ayrışma nedeni de, kongrenin yapılması
yoksundurlar, her şeyi toplumdan, devletten beklerler. için Prens Sabaheddin'in İngiltere'nin "örtülü ödeneğinden" para
Particulariste (bireyci) toplumlarda ise kişiler, kendilerine gü- almasıydı. Ahmed Rıza, Doktor Nâzım, Yusuf Akçura,9 Ferid
venirler, aileden, toplumdan ve devletten beklentileri yoktur. Bu (Tek) Bey gibi üyeler, Prens Sabaheddin-îngiltere ilişkisinin bu
kişilerden oluşan toplumlar yaşam kavgasında çok başarılıdır. İn- derece yakın olmasından rahatsız olmuşlardı.
giltere gibi Anglosaksonlar bunun tipik örneğidir. Sonunda İttihatçılar parçalandı.
Demolins'e göre, Anglosaksonlar kamu yönetiminde ademi- Federatif Osmanlı'yı amaçlayan Prens Sabaheddin'in başını
merkeziyetçi, kişisel düzeyde ise şahsî teşübbüsçüdür. çektiği grup, "Teşebbüsi Şahsî ve Ademimerkeziyet Cemiyeti" di-
Anglosakson toplumlarını yüceleştiren Prens Sabaheddin, ye bilinen örgütü kurdu. Genel başkan Prens Sabaheddin, kuru-
üstadı Edmond Demolins'in söylediklerini ve yazdıklarını Os- cu ve üyeler ise, Ahmed Fazlı (genel sekreter), İsmail Kemal, Dr.
manlı'ya uygulamak istemekteydi. Yani ona göre, II. Abdülha- Nihad Reşad (Belger), Dr. Rifat, Miralay Zeki, Dr. Sabri, Hüseyin
mid'i yıkmak, meşrutiyeti ilan etmek sorunları çözmeyecekti. (Tosun), Milaslı asker Murad, şair Hüseyin (Siret) beylerdi. 10
Sistemi değiştirmek gerekmekteydi, öncelikle ademimerkeziye-
te geçilmeli, ayrıca şahsî teşebbüsün önü açılmalıydı. Ahmed Rıza ile Doktor Nâzım önderliğindeki grup ise, "Os-
Gelelim tartışmalara: manlı Terakki ve İttihat Cemiyetf'ni devam ettirdiler.
Ahmed Rıza-Doktor Nâzım ekibi "federatif sistemin Osman- 1902 yılında Paris'te bir evde yapılan tartışmalar, uzun yıllar
lı'nın bölünme sürecini hızlandıracağını düşünüyordu. Türkiye siyasetine damgasını vuracaktı.
Bir diğer tartışma noktası "şahsî teşebbüsçülük"tü. Ahmed Rı- Bu kongre aynı zamanda kişisel ilişkilerin bir siyasal hareketi
za, o yıllarda İtalya, Almanya gibi ülkelerde hayli revaçta olan nasıl kopma noktasına getirdiğinin en güzel örneğidir. Ahmed Rı-
"devletçi" (ulusalcı) ekonomiden yanaydı. za ile Prens Sabaheddin arasındaki farklılık salt ideolojik değildi.
Sonuçta 1902 kongresinde iki görüş uzlaşamadı ve "İttihatçı- Ahmed Rıza ve Prens Sabaheddin arasında liderlik kavgası vardı.
lar" bölündü. Zaten bu kongre, Ahmed Rıza ile Prens Sabaheddin'in yan ya-
Bu arada bazı araştırmacılar, Prens Sabaheddin'in, meşrutiye- na geldiği ilk ve son kongre oldu.
tin kurulması için yabancı devletlerin veya bir yabancı devletin
(ki bu İngiltere'ydi) müdahalesinin şart olduğunu ileri sürmesi- "• Yusuf Akçura bir süre sonra, ittihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye yazılmaya gittiğin-
e Osmanlılığa ve Kuran'a inanmadığını söyleyip, yemin etmeyi reddederek örgütle yol-
larını ayırdı.
7. Bu delegelerden biri de Türkiye sosyalist hareketinin öncülerinden Selanikli doktor iğer bir not: Kafkasya ve Türkiye'de ün kazanan "Türkçü" Gaspıralı (Gasprinskiy) is-
Şefik Hüsnü'ydü (Deymer). mail Bey, Yusuf Akçura'nın eniştesidir!
8. Prens Sabaheddin göremeyecekti ama, aydınlanma karşıtı, geleneksel toplumu, mo- • Prens Sabaheddin hareketine daha sonra katılan isimlerden biri de Rahşan Ecevit'in
dernliğin erkilprinp karsı knrıımîik irin rAvı'imlor ı'ı^öt-nr, C-A^A bah KU
76 77

Hakkında idam kararı veriliyor İttihatçılar Doktor Nazım'ın Selanik'e gitmesine karşı çıktılar.
Çünkü gıyabında idam kararı vardı; yakalandığı an asılacaktı. Üs-
O tarihlerde Yıldız Sarayı'nın yayınladığı bir tebliğ, Paris'e "bom- telik Doktor Nâzım Selanikli'ydi ve çok rahat tanınabilirdi.
ba gibi" düştü!
Doktor Nâzım gitmekte ısrar etti.
İstanbul'daki arkadaşları tebliği mektupla Doktor Nâzım'a bil-
Arkadaşı Midhat Şükrü'ye (Bleda) mektup yazdı.
dirdiler.
Mektubu yazarken biraz tereddütlüydü, çünkü Midhat Şükrü,
Doktor Nâzım mektubu açıp okudu, gülümsedi; cebine koyup
Paris sefiri Münir Paşa'dan affını isteyip, yurda geri dönenler ara-
Ahmed Rıza'nın evinin yolunu tuttu. Ahmed Rıza mektubu oku-
yunca sinirlendi, "Kafasız Saray, iki baş almakla bu işi halledece- sındaydı.
ğini sanıyor, bunlar bu kafayla yıkılmayı çoktan hak ediyor" dedi. Şimdi Selanik'te yeni kurduklan "Osmanlı Hürriyet Cemiyeti"
Yıldız Sarayı, Ahmed Rıza ve Doktor Nâzım'ı gıyaplarında yar- üyesiydi ama yine de temkinli davranıp davranmamak konusun-
gılayıp, idama mahkûm etmişti. da ikilemde kaldı. Sonunda çocukluk arkadaşının kendini ele ve-
Bu karar Doktor Nâzım hakkında verilen ilk idam kararıydı. remeyeceğini düşünüp mektubu yazdı.
Ancak son olmayacaktı... Yanıt beklediği gibi oldu. Arkadaşı kendini şaşırtmamıştı.
Paris'teki İttihatçılar gibi Selanik teşkilatı da Doktor Nâzım ko-
II. Abdülhamid bu idam kararlarıyla ittihatçıları yıldırmayı
nusunda ihtiyatlıydı. Tanınabilir ve cemiyetin yok olmasına ne-
planlıyordu.
den olabilirdi.
Ancak karar ters etki yaptı.
Tartışmalar sonunda karar yine de olumlu çıktı.
ittihatçılar gazete çıkarıp, bunları gizlice yurda sokup propa-
Tek sorun kalmıştı. Hakkında idam kararı bulunan Doktor Nâ-
ganda yapmakla meşrutiyeti tekrar ilan ettiremeyeceklerini anla-
zım hangi gizli yollarla Selanik'e getirilecekti?
mışlardı. Askerî kuvvetlerin de harekete katılması gerekiyordu.
Plan yapıldı.
Bunun için en stratejik yer Selanik'ti.
Selanik o dönemde Bulgar, Sırp ve Rum komitacılarının bulun-
İmparatorluğun önemli askerî gücü 3. Ordu'nun merkezi Sela-
duğu bir merkezdi.
nik'teydi.
İttihatçılar ile bazı Rum komitacıların ilişkisi iyiydi. Bazı komi-
Üstelik II. Abdülhamid İstanbul'daki 1. Ordu'ya kendisine da- tacılar da Kanuni Esasî yürürlüğe girdiği takdirde hürriyetlerine
ha sadık, kapıkulu zihniyetindeki "alaylı" subayları, Selanik'e ise kavuşacaklarını düşünüyorlardı. Yani bu konuda İttihatçılar ile
Harp Okulu çıkışlı "mektepli" subayları gönderiyordu. Bu neden- bazı komitacılar arasında ittifak vardı.
le Selanik'teki subayların hemen hepsi Harbiye çıkışlıydı ve mev- Doktor Nazım'ın yakalanmadan gelmesi için bazı Rum komita-
cut düzenden hoşnut değillerdi. cılarla bir araya gelindi, ortak planlar yapıldı.
Paris'teki İttihatçıların Selanik'e gitme isteklerinin altında bir Doktor Nâzım, Yunanistan yolu ve Rum komitacıların yardı-
başka neden daha vardı: II. Abdülhamid istibdadını yıkmak için mıyla Selanik sınırına kadar getirilecekti.
Osmanlı kentlerinde farklı isimlerle cemiyetler kurulmaya baş- Doktor Nâzım'a şifreli bir mektup yazıldı ve plan ayrıntılarıyla
lanmıştı. Cemiyetlerin amaçları aynıydı, ancak örgütlerin birbir- anlatıldı. Mektup eline geçer geçmez Doktor Nâzım yola çıktı.
leriyle ilişkisi yok denecek kadar azdı. Artık hem iç, hem de dış Marsilya'dan gemiye binip Yunanistan'ın Pire limanında indi. Onu
faaliyetleri düzenleyerek merkezî bir sisteme bağlamak gereki- Rum komitacılar karşıladı. Ancak aksilikler yüzünden iki ay Ati-
yordu. na'da kaldı. Hatta doktor olduğu ortaya çıkınca, Osmanlı zabitle-
Bu cemiyetlerin en güçlüsü ve en stratejik öneme haiz yeri Se- riyle çıkan çatışmalarda yaralanan bazı Rum komitacıları tedavi
lanik'ti. etti. Doktor Nâzım Atina'da çok sıkılmaya başlamıştı ki, imdadı-
Paris, Selanik'le ilişki kurmak için bir İttihatçı'yı bu kente gön- na okul arkadaşı Serezli Dr. Marko Teodoridis yetişti...
dermeye karar verdi. Ama sorun vardı; bu tehlikeli görevi kim üst- Doktor Nâzım gencecik bir öğrenciyken çıktığı Selanik'e sahte
lenecekti? bir kimlikle geri döndü. Tipini de değiştirmişti. Yüz hatlarını ör-
Doktor Nâzım gönüllü oldu. ten takma sakalı, san saçlannı görünmez kılan sangı, sırtındaki
78 79

işliği ve cüppesi, ayağındaki çarığı, elindeki tespihiyle Parisli tur hem yüksek sınıfların Fransızca derslerine talebe olarak devam
Doktor Nazım, bir Türk köylüsüne dönüşüvermişti. ederdim. Arkası arkasına mevzuu, bizim Kudüs mutasarrıflığımız
Adı da değişmişti: "Hoca Mehmed Efendi!" hudutları içinde kalmış, üç bin senelik Yahudi devleti üzerineydi.
Doktor Nâzım'ı yeni haliyle yakın arkadaşı Midhat Şükrü bile (1983, c. 1, s. 138)
tanıyamadı.
Doktor Nâzım kendini tanıtınca şaşkınlığını gizleyemedi. Osmanlı ve Türkiye Yahudileri hakkında yaptığı değerli çalış-
Midhat Şükrü, arkadaşını Frenk Mahallesi'nde bir İtalyan'dan malarıyla tanıdığımız araştırmacı yazar N. Rıfat Bali, Musa'nın
kiraladığı pansiyona götürdü. Bu "hücre evinde" Selanik'teki ör- Evlatları, Cumhuriyet'in Yurttaşları adlı kitabında, Talat Pa-
güt arkadaşlarıyla ilgili ilk bilgileri verdi... şa hakkında, bugüne kadar duymadığım, okumadığım bir bilgi
veriyor:

Talat Efendi Bu cemiyetin (İTC) önde gelen idarecileri ve kurucuları arasında


Hareketin başında posta memuru Mehmed Talat Efendi vardı. Yahudiler ile Cavid Bey, Talat Bey gibi dönmeler de yer alıyordu.
Edirne Postanesi'nde çalışırken, yakın dostu İsmail Efendi'nin (2001, s. 54)
çıkardığı Şûrayı Ümmet gazetesini okuyarak harekete katılmıştı.
1896 yılında Edirne'de, ihtilalci bir hareket kurma hazırlığı Selanikli Cavid biliniyordu ama Talat Paşa'nın "Sabetayist" ol-
içinde olduğu jurnaliyle tutuklanmış, iki yıl Edirne hapishanesin- duğu ilk kez bu kadar açık yazılıyordu.
de yatmıştı. Cezası ardından Selanik'e sürgün edilmişti. Mehmed Talat aynı zamanda Bektaşî'ydi...
Selanik'te annesi Hürmüz Hanım ve kız kardeşiyle birlikte ya- Ve masondu...
şıyordu. O dönemde Selanik'te biri İtalyan Büyük Locası'na bağlı "Ma-
Babası o dokuz yaşmdayken ölmüştü. cedonia Risorta" (Dirilen Makedonya), diğeri Fransız Büyük Lo-
Babası Ahmed Vâsıf Efendi kadılık, müstantiklik (sorgu yar- cası'na bağlı "L'Avenir de l'Orient" adlı iki loca vardı.
gıçlığı) yapmıştı. Talat, "Macedonia Risorta" Locası'nda "uyanmıştı". Daha son-
Bekârdı. Kendisine Fransızca öğreten Edirne'deki Yahudi kızı ra Selanik'te Fransız büyük maşrığına bağlı "Veritas Locası" kuru-
unutamamıştı. Mehmed Talat bu kızla Edirne'deki Alliance İsra- lacak, orada da yer alacaktı.
elite Üniverselle (Evrensel Musevî Birliği) okulunda tanışmıştı. Mehmed Talat, sürgüne geldiği Selanik'te hiçbir iş yapmıyor-
Mehmed Talat bu okulda Türkçe öğretmenliği yapıyordu ve sev- du; tek yaptığı her sabah karakola gidip "ispatı vücut" için imza
gilisi okul müdürü Mösye Lupa'nın kızıydı. atmaktı. Sonra posta idaresinde çalışmaya başladı.
Talat, aynı zamanda daha önce iki yıl bu okulda yani Alliance
İsraelite Universelle'de öğrenim görmüştü. (Kâzım Karabekir, İt- O esnada posta idaresi başkâtibi Rifat Bey vefat etti. "Talat Efen-
tihat ve Terakki Cemiyeti [1896-1909], 1993, s. 166) di" başkâtipliğe tayin edildi, "Talat Bey" oldu. (Mustafa Turan, Bir
Generalin 31 Mart Anıları, 2003, s. 46)
Yahudi çocuklanna "Türkçe" öğretmenliği yapan Talat kuşku-
suz, Ladino'yu (Yahudi İspanyolcası) biliyordu. Zaten bildiğini de
en yakın arkadaşı Midhat Şükrü anılarında teyit ediyor. Bu arada ihtilalci bir örgüt olan "Osmanlı Hürriyet Cemiyetf'ni
kurmaktan da geri durmadı.
Cemal Kutay, Talat Paşa'nın Gurbet Hatıraları adlı üç ciltlik
eserinde ilginç bir noktaya temas ediyor: Talat Paşa anlatıyor:
Gizli ihtilal örgütünün ilk isimleri
Alliance İsraelite'de her ay İstanbul'dan gelen ve daha sonra ilim
Edirneli Mehmed Talat ve Selanikli Midhat Şükrü'den başka
şöhreti dünyaya yayılan Avram Galante isimli Musevî profesör mek- b
u gizli ihtilalci örgütte kimler vardı...
tebin muallimlerini toplar, konferanslar verirdi. Mevzular, kendi ırk-
larının temel meseleleriydi. Ben, hem ilk sınıflara Türkçe dersi oku- Yüzbaşı İsmail Canbıılad, Yüzbaşı Ömer Naci, askerî rüştiye
80

müdürü ve Melamî tarikatının önde gelen isimlerinden Bursalı Midhat Şükrü, "hücre evinde" Doktor Nâzım'a bilgi vermeyi
Mehmed Tahir Efendi, 11 askerî rüştiyede Fransızca öğretmeni sürdürdü:
Yüzbaşı Naki (Yücekök) Bey,12 Yüzbaşı Edib Servet (Tör), i 3 Selanik'teki ihtilalciler, dikkat çekmemek için Beşçmar Kahve-
14
Hakkı Baha Bey, Yüzbaşı Kâzım Namî (Duru) Feyziye Mektep- hanesi'nin bahçesinde, Yonyo'nun birahanesinde ya da mason lo-
leri Müdürü Selanikli Cavid,15 Selanik'in tüccarlıklanyla ünlü İs- calarında buluşuyorlardı. Örgüt yapısını ve yaygınlaşma strateji-
fendiyar ailesinden Rahmi harekete katılan ilk isimlerdendi. lerini hep bu mekânlarda konuşmuşlardı.
Selanikli Rahmi, cemiyetin programını da ilk kaleme alan ki- Ve günü gelince Midhat Şükrü'nün evinde Osmanlı Hürriyet
şiydi. "Döner" başkanlık sistemi onun önerişiydi. Bu programda Cemiyeti'ni kurmuşlardı.
cemiyetin ilk adı "Hilal"di. 1 numaralı üye Tahir, 2 numaralı Naki, 3 numaralı Talat, 4 nu-
Doktor Nâzım, hemşerisi Rahmi'nin adını duyunca belli etme- maralı kendisiydi.
di ama çok bozuldu. Heyeti âliyeye İsmail Canbulad, Selanikli Rahmi ve Edirneli
Selanikli Rahmi, Yunan Savaşı (1897) sırasında II. Abdülha- Talat seçilmişti.
mid'e suikast düzenleme iddiasıyla yakalanıp İstanbul'da Divanı Örgütün hesap işleriyle kendisi ilgileniyordu.
Harp'te yargılanmış, şerbet bırakılınca yurtdışına kaçmıştı. Cemiyet tıpkı İttihadı Osmanî gibi hücrelerden oluşuyordu.
Paris'te üç yıl kalan Selanikli Rahmi, II. Abdülhamid'in affına Hücreye dahil kişilerin dışında hiç kimse birbirini tanımıyordu.
sığınıp yurda dönenler arasındaydı. Üye kaydı farklıydı. Kuruculardan biri, üye yapmak istediği ki-
Doktor Nâzım dönenler arasında en çok Mizancı Murad ve şi hakkındaki bilgileri merkeze verip kararı bekliyordu. Merkez
hemşehrisi Rahmi'ye ağız dolusu küfretmişti. bilgileri inceliyor ve olumlu karar alırsa yemin töreninin yeri ve
Onlara hep "satılmışlar" gözüyle bakıyordu. saatini belirliyordu. Yemin töreninde adaya bir kişi kılavuzluk
Ve şimdi Selanik'te Rahmi'yle birlikte çalışacaktı. ediyor, tespit edilen yere yaklaşılınca adayın gözlerim bezle ka-
Gerçi Rahmi'nin, kendisinin Selanik'e gelmesi için elinden ge- patıyor, gideceği yeri bilmemesi için adayı biraz dolaştırıyordu.
leni yaptığını öğrenince kızgınlığı yatışmıştı ama, yine de kendini Eve gelindiğinde, kapıya iki kez vuruluyor, "Hilal" parolasını du-
ona yakın hissetmiyordu. yan görevli kapıyı açıyordu.
İşin bir ilginç yanı da, Selanikli Rahmi'nin Yıldız Sarayı'nm Adayın gözü hâlâ kapalı durumdayken, cemiyete girmekte ka-
güvenini kazanmış olmasıydı. Yıldız Sarayı'na Rumlar aleyhin- rarlı olup olmadığı soruluyordu. "Evet" cevabının ardından tören
de sürekli jurnal yazıyordu ! Zamanla cemiyet, bu jurnalleri başlıyordu.
kendi çıkarı için kullanıp, II. Abdülhamid'i aldatmak yoluna gi- Aday masanın karşısında bulunan iskemleye oturtuluyordu.
decekti... Sağ elini Kuranı Kerim'in üzerine, sol elini de tabancanın üzerine
koyup yemin ettiriliyordu.
I I. Bursalı Mehmed Tahir Efendi'nin torunu Ahmet Haluk Şaman 1950-1960 yılları ara-
Yemin töreninin adından adayın gözü açılıyordu. Ama yine de
sında DP milletvekilliği, Devlet bakanlığı, Çalışma bakanlığı, Turizm ve Tanıtma bakan-
lığı yaptı. 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesinden sonra tutuklanıp Yassıada'da yargılan- karşısındakini görmesi zordu. Çünkü masanın diğer tarafında,
dı. On yıl hapis cezası aldı. Yapı Kredi Bankası genel müdürüyken milletvekili olan Ha- kırmızı pelerinli, yalnızca gözleri görünen siyah maskeli üç ada-
luk Şaman, Celal Bayar'a yakınlığıyla tanınıyordu.
mı görüyordu.
12. Naki Yücekök üçüncü-beşinci dönemler arasında CHP milletvekilliği yaptı. Yemin töreninden ve gözleri açıldıktan sonra aday cemiyete üye
13. Ikinci-sekizinci dönemler arasında CHP milletvekilliği yaptı. Kardeşi, yazar Ahmed kabul edilmiş oluyordu. Cemiyete girmek zahmetli, çıkmak ise zor-
Nedim Servet Tör'ün oğlu Vedat Nedim Tör Türkiye Komünist Partisi Merkez Komi-
tesi üyesiydi. Bursalı Tahir Efendi'nin torunu Haluk Şaman'ın Yapı Kredi Bankası genel
du. Çıkmak isteyenler ve kurallara uymayanların sonu ölümdü...
müdürlüğü yaptığı dönemde Vedat Nedim Tör de aynı bankanın Kültür ve Sanat mü- örgüt üyeleri birbirlerine "kardeş" diye hitap ediyorlardı !..
şaviriydi, istanbul Galatasaray'daki Yapı Kredi Bankası binasının içinde Vedat Nedim Midhat Şükrü, Selanik'in merkez olduğunu, Yüzbaşı Enver,
Tör'ün adını taşıyan bir sergi salonu vardır.
Yüzbaşı Resneli Niyazi, Yüzbaşı Kâzım (Karabekir), Binbaşı Sü-
14. Beşinci ve altıncı dönem CHP miletvekilliği yaptı. Hatıralarını üç ayrı kitapta topla-
leyman Askerî, Binbaşı Sadık ve Binbaşı Hüseyin tarafından Ma-
yan Kâzım Namî Duru, Ziya Gökalp'in biyografisini de kaleme almıştır. n
astır'da şubeleri olduğunu açıkladı.
İÇ Caviri Rpv'in nölı ı TıirL-rp iivprinp v37fHıöı L-ir^nl^rl^ rcınıntjn f l c m î n Çisr YsIrın'Hır
82 83

Arap çöllerinde, Makedonya dağlannda aç susuz isyan bastı- Masonluk, Osmanlı'ya İngiltere'den gelmişti.
ran; aylarca maaş alamayan; Saray'da kulluk edenlerin çocukları İngiltere Büyük Locası'nın ilk üstadı âzamlarından Lord Mon-
padişah tarafından bir günde binbaşı, yarbay hatta paşa yapılır- gu n690-1749) İngiliz masonluğunun kuruluşunda büyük rol
ken, terfileri yıllar alan; öğrenimleri boyunca II. Abdülhamid'in oynamıştı. Lord Montagu, 1716-1718 yıllan arasında İngiltere'nin
vesveseleri yüzünden silahlı eğitim yapamadıkları için, tayin ol- İstanbul büyükelçisiydi.
dukları bölgelerdeki isyanları bastırırken oluk oluk kan kaybe- Eh, gelmişken İstanbul münevverlerini de masonlukla tanıştı-
den Harbiyeli idealist genç subaylar, vatanı kurtarmak için akın nverdi!..
akın İttihatçılara katılıyorlardı. Osmanlı'daki ilk localarda yabancılar ağırlıktaydı.
Keza bölgede esen "milliyetçilik rüzgârının" bu subaylan etki- İlk bilenen mason, Tophane nazırlığı, Paris büyükelçiliği görev-
lememesi imkânsızdı. lerinde bulunan Sadrazam Yirmisekiz Çelebizade Mehmed Said
Selanik'teki örgütün askerî gücünün olması Doktor Nâzım'ı
Paşa'ydı.
çok sevindirdi.
Türkiye'de masonlar konusunda en iyi araştırmalardan birini
Ama öğrendiği bir bilgi onu şaşırttı.
gazeteci-yazar İlhami Soysal yapmıştır. Dünyada ve Türkiye'de
Cemiyetin ayrıca bir de, "kutsal amaç uğruna" hayatlarını feda
Masonlar ve Masonluk adlı çalışmasında, Yirmisekiz Çelebizade
etmeye hazır gönüllülerden oluşan "Fedailer Grubu" vardı.
Mehmed Said Paşa'mn babasının devşirme olduğunu yazıyor.
Doktor Nâzım arkadaşı Midhat Şükrü'yü dinledikçe anladı ki, (1978, s. 169)
Selanik ile Paris'in amaçları aynıydı, ama bu amaca ulaşmak için Osmanlı'ya ilk matbaayı getiren (1727) "Macar dönmesi" İbra-
gittikleri yol farklıydı. him Müteferrika ve Osmanlı'da ilk Mühendishanei Berrîi Hüma-
Doktor Nâzım, "pozitivist" Ahmed Rıza'nm etkisiyle ihtilalcili- yun'u kuran "Fransız dönmesi" Humbaracı Ahmed Paşa da (Kont
ği reddediyor, ilerlemenin ancak düzen içinde gerçekleşebilece- Bonneval) ilk masonlardandı.
ğine inanıyordu. Yani ihtilalci fikirlere hep mesafeliydi. Ama Se- Soru: iki "dönme" İbrahim Müteferrika ile Humbaracı Ahmed
lanik'teküer başta Talat olmak üzere silahlıydı. Örgüte askerî Paşa'nm mezarlarının Galata Mevlevîhanesi'nde olması ile ilk ku-
kavramlar hâkimdi. rulan locanın Galata'da olması arasında bir ilişki var mıdır? Çe-
Selanik, Makedonya'daki Yunan, Bulgar, Sırp komitacılardan kinmeden soralım: yani Mevleviler ile masonlar (veya "dönme-
etkilenmişti; ihtilal hazırlığı içindeydi. ler") nasıl bir ilişki içindeydi? Bu kitapta bu soruyla sık sık kar-
Doktor Nâzım Selanik'teki örgüt hakkında brifing aldıktan şılaşacağız...
sonra "ihtilal merkezinin" kadrolanyla tanıştı. Fazla ayrıntıya girmeden bir ilişkiyi daha yazıp "ilk masonlar"
Özellikle Talat'a özel bir yakınlık duydu. bölümünü kapatayım: Osmanlı'ya ilk matbaayı kimin getirdiğini
Selanikli Rahmi'nin yüzünde dönüşün pişmanlığını gördüğü biliyoruz: mason İbrahim Müteferrika. Peki hangi sadrazam dö-
için konuyu hiç açmadı. Elini uzatıp tokalaştı. neminde getirildiğini biliyor musunuz: ilk mason Yirmisekiz Çele-
bizade Mehmed Said Paşa'nın sadrazamlığında!
Yahudiler, Sabetayistler ve masonlar Aristoteles mantığı": o halde ilk matbaayı Osmanlı'ya getirenler
bu işi Galata'daM mason locasında görüşüp karara bağlamışlardı!
Selanik'teki örgütün temelini Sabetayistler ve Yahudiler oluş- Din düşmanlığı yaptığı, devlet içinde devlet kurmaya çalıştığı
turuyordu. Özellikle Balkanlar'da yayılan milliyetçi hava karşı- iddialarıyla, başta Papa XII. Clemens olmak üzere, Fransa hükü-
sında Osmanlı Devleti'ni bir güvence olarak gören Selanik Yahu- meti ve Hollanda hükümeti masonlara savaş açıp, locaları kapa-
dileri ve Sabetayistler harekete hem fikri hem de maddî destek nca; 1748'de Osmanlı da daha "emekleme dönemindeki" mason-
veriyorlardı... d u yasakladı.
Bir de masonlar vardı. Ancak masonluk, III. Selim (1789-1807) döneminde yeniden orta-
İttihatçı kadrolar mı masondu, yoksa masonlar mı İttihatçı'ydı Çiktı; 1839'dan sonra ise yaygınlaştı. Çoğu yazar bu büyümenin
hâlâ tartışılan bir konudur! edenini Kırım Savaşı'na bağlasa da, bizce asıl neden 1838 Ticaret
84 85

Antlaşmasından sonra hızla Osmanlı'ya gelen yabancı tüccarlardır! Bir diğer İtalyan "Labor et Lux" (Emel ve Işık) Locası'nın da İt-
Her ne kadar mason localarında, din, dil, ırk ayrımı yapılmadı- tihatçılara büyük yardımları olmuştu.
ğı ve masonların idealist olduğu söylense de, İngiltere ile Fransa Ama İtalyan mason localarına kayıtlı olmayan İttihatçılar da
arasındaki rekabet mason localarını etkiledi. İngilizler ve Fran- vardı. Feyziye Mektepleri Müdürü Cavid, İspanya maşrığına bağ-
sızlar dünya üzerinde ayrı ayn localar örgütlediler. Bunlara za- h "Constitution" Locası'nın üstadıydı.
manla İtalyan, Alman, Yunan, Ermeni ve son olarak Müslüman- Soru: üç gruba ayrılan Sabetayistlerin her biri bir başka locaya
Türk locası eklenecekti... mı bağlıydı?
Gerek Sabetayistler, gerekse Yeniçeri Ocağı'nm kaldırılmasın- Diğerleri konusunda spekülasyon vardır, ama Selanikli Cavid'in
dan (1826) sonra sürekli horlanan, etkinliklerini gizli olarak sür- Karakaşî olduğu bilinen gerçektir. Bir olgunun daha altını çizmek
düren Bektaşîler, masonluğa sıcak baktılar. İdeolojik yakınlık istiyorum: Selanik'teki ilk örgütlenme çalışmalarında Cavid yok-
buldular: masonların liberal, irtica karşıtı ve antikonformist (var tur. Çok sonraları katılmıştır. Buradan şu sonucu çıkarabilir miyiz:
olan düzene karşıt) olmaları onları localara çekti. Karakaşîler, Yakubî ve çok fazla sayıda Kapanî'nin içinde bulundu-
Üstelik mason törenleriyle bu iki grubun dinsel ritüelleri ara- ğu İttihatçılara katılıp katılmama konusunda zorlanmışlardır!
sında fazlaca benzerlikler vardı. Talat 3, Midhat Şükrü 4 numaralı üye iken, Selanikli Karakaşî-
Ama en çekici yanı gizliliğin esas olmasıydı. lerin önderlerinden Cavid 154'üncü üyedir!
Bu bilgiler ışığında dönelim Selanik'e... Yakubîler, Kapanîler ve Karakaşîler; üç gruba ayrılmış Sabeta-
Sabetayistlerin nüfus olarak en yoğun bulunduğu Selanik'te yistler, tarihlerinde ilk kez bir "çatı altında", İttihat ve Terakki Ce-
masonluğun hızla gelişmesi kaçınılmazdı. miyeti'nde bir araya geldiler!
Peki Doktor Nâzım mason muydu ?
Masonluğun sektiler (laik) karakteri, "din, mezhep, ırk, dil farkı Dr. Rıza Tevfık, Jön Türkler ve 1908 İhtilali kitabının yazarı
gözetmeksizin insanların kardeşliği için çalışmak" şeklinde gösteri- E. Edmondson Ramsaur'a gönderdiği 16 mayıs 1941 tarihli mek-
len amaçları, Osmanlı toplumunda "farklı yapı"ya sahip dönmeler tubunda, "Ahmed Rıza ve Doktor Selanikli Nâzım'ın hiçbir zaman
için de, "yeni kimlik" düzeninde "kabul ve itibar bulmaları" için sarı- mason olmadıklarını kesin olarak söyleyebiliriz" diye yazmakta-
lacak bir dal olmuş, bu sebepten dönmeler mason localarında toplan- dır. (1972, s. 127)
mıştır. (Süleyman Kocabaş, Jön Türkler Nerede Yanıldı, 2003, s. 37) Gazeteci İlhami Soysal geniş kapsamlı kitabında, Doktor Nâ-
zım'ın adını İttihatçı masonlar listesinde göstermektedir. (Dün-
Sabetayistlerin mason localarına girmelerinde hiç de şaşılacak yada ve Türkiye'de Masonlar ve Masonluk, 1978, s. 380)
bir durum yoktu. Aslına baktığınızda, masonluk giderek etkisini yi- Celal Bayar ise Ben de Yazdım adlı kitabında tanık olduğu bir
olayı aktarıyor:
tiren dinsel kurumların "alternatifi" olarak doğmamış mıydı ?
Bu "yeni din", artık "laik okullarda" yetişen ve Mesih inancını
reddeden yeni kuşak Sabetayistlerin manevî boşluğunun gideril- Bir gün Doktor Nâzım Bey'le bu konuda konuşurken kendisine be-
mesine yardımcı olmaktaydı. nim, mason olmaklığım için karşılaştığım ısrarlı teklifleri kabul etme-
Selanik'teki İttihatçıları masonlarla tanıştıran kişi, İtalyan hi- diğimi anlattım. "Sen ne dersin ?" manasında yüzüne baktım. Cevap
verdi: "Parti içinde memlekete hizmet etmek, sizi tatmin etmiyor mu?
mayesi altındaki "Macedonia Risorta" Locası'nın üstadı âzami,
16 Ben görüyorum ki ediyor. O halde mason olmaya ne lüzum vardır" de-
Yahudi avukat Emmanuel Karasu'ydu.
di- (1966, s. 429)17
Emmanuel Karasu zaten İtalyan vatandaşıydı! Selanik'teki İtti-
hatçılara, mason locasında toplanma önerisini getiren isim de oydu.
Talat, Midhat Şükrü, Rahmi, İsmail Canbulad ve Cemal (Paşa) kür l< e l a ' B a y a r y a z m ı > ' o r a m a kendisine kimin masonluk teklif ettiğini Necip Fazıl Kısa-
- e anlatıyor: "Gençliğimde ve ittihat ve Terakkiye intisabım sıralarında Halide Edib
bu locaya bağlıydı. ti K ' ™ ^ b a b * S I E d ' b B e y ( m e $ h u r dönmelerden [N.F.K.]) bana mason olmayı teklif et-
Gö e r T S l n e <Dü § ü neyim ve tetkik edeyim' cevabını verdim." (N. F. Kısakürek, Benim
e
7lm, Menderes, 1970, s. 25 I -252)Tj 1.352 Tw -0.109 Tc ( F)330j 0.00089 Tc ( 0.964^) Tj 0 -0.10
16. Emmanuel Karasu, Şişli Terakki Lisesi ve İ.Ü. Edebiyat Fakültesi mezunu, 1962-
89

sağda solda söyleyince soluğu İstanbul'un ünlü gözaltı yeri Beki- Tıpkı Paris'teki kadrolarda olduğu gibi Selanik'teki İttihatçıla-
rağa Bölüğü'nde almıştı. rı da belirli bir dünya görüşü yoktu. Hareketin tek isteği monar-
Günlerce süren sorgulamasının ardından şansı yardım etmiş, şi rejimini yıkıp meşrutiyeti ilan etmekti.
?
sadece sürgün cezasına çarptırılmıştı. Sürgün yeri Şam'dı. İttihatçıların ideolojik yönünü göstermesi açısından önemlidir:
Ama sürgün onu yıldırmadı; gittiği Şam'da 5. Ordu'ya bağlı Sü- O tarihte İttihatçılara katılan bir isim daha vardı:
vari Alayı'nda, başta tıbbiyeli Mustafa (Cantekin) olmak üzere di- Türkiye'nin ileri yıllarda "Saidi Nursî" olarak tanıyacağı Saidi
ğer sürgünlerle birlikte, "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurdu. Kürdî!
Cemiyetin lideri kendisiydi. Manyasîzade Refik Efendi aracılığıyla ittihatçılarla tanışmıştı.
İhtilalin merkezinin Selanik olduğunu öğrenen Mustafa Kemal Kıyafeti hayli ilginçti ve herkesin dikkatini çekiyordu; kaplan
gizli yollardan doğduğu şehre gitmeye karar verdi. Zaten okul ar- postuna benzeyen bir kürkü, başında Buhara kalpağı, göğsünden
kadaşı Ali Fethi de (Okyar) Selanik'e gelmesini isteyen mektup- beline doğru inen gümüş savatlı kemerde süslü bir Diyarbakır ka-
lar yazıyordu. ması vardı.
Kaçak gittiği Selanik'te, Ömer Naci, Mustafa Necib, Hüsrev Sa- Görüşlerinden önce kıyafetiyle Selanik'te kısa zamanda tanın-
mi (Gerede), Salih (Bozok), Nuri (Conker), Ali Fethi (Okyar) ve dı. Sıkı İttihatçı olan Saidi Nursî, o büyük gün geldiğinde, yani
Rumeli gazetesinin başyazarı Yunus Nadi (Abalıoğlu) beyler gibi hürriyetin ilanında Selanik'in "Hürriyet Meydanı"nda din adamı
arkadaşlarıyla buluştu. olarak ilk konuşmayı yapan kişi olacaktı.
Mustafa Kemal bu arkadaşlarıyla yaptığı gizli toplantılarda İttihatçı kadrolara baktığımızda, hareketin fikir ve ideoloji mü-
kendi örgütü "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"nden bahsetti. 2 0 cadelesi yapmadığını görmekteyiz.
Yıldız Sarayı'nın mimlediği Yüzbaşı Mustafa Kemal'in gizli yol-
lardan Selanik'e gelmesinden bazı arkadaşları rahatsız oldu. Bili- Dünyada neler oluyor
yorlardı ki, öğrenildiği an arkadaşlarının durumu hiç de iç açıcı
olmayacaktı. Osmanlı aydını düşünsel kısırlık içinde yaşarken, hemen yanı
Mustafa Kemal geldiği yollardan Şam'a döndü. başındaki Rusya'da, çarlığa karşı mücadele veren aydınlar, cum-
Ama aklı ihtilal ateşinin yandığı Selanik'teydi. huriyet, demokrasi, sosyalizm gibi kavramları tartışıp, bunları ha-
Çok geçmedi. Arkadaşları sayesinde 13 ekim 1907'de tayinini yata geçirme mücadelesi veriyorlardı.
doğduğu bu kente çıkarttı; 3. Ordu'ya atandı. 1905 İhtilali kanlı bastırılmıştı, ama Rusya'da yeni bir siyasal
Tayini çıkaranların bir düşüncesi daha vardı: sistemin doğuşunun habercisiydi bu hareket...
İttihatçılar, Mustafa Kemal'in "Vatan ve Hürriyet Cemiye- Ancak İttihatçılar dünya dengelerini değiştirecek bu olaya da
ti"nden haberdardılar. Çok başlılığa son vermek amacıyla, Musta- kayıtsızdı.
fa Kemal'in kafasına ihtilal düşüncesini daha Harbiye'deyken so- Onlar bir emirle, Kanuni Esasî ilan edildiği an Osmanlı'nın öz-
kan okul arkadaşı Ömer Naci'yi, Mustafa Kemal'le görüşmesi için gürleşeceğine, toprak kaybetmeyeceğine ve zenginleşeceğine
görevlendirdiler. inanıyorlardı...
Mustafa Kemal çekincelerine rağmen ihtilal örgütünün bir ça- Hemen yanı başındaki İran kendi "Kanuni Esasf'sini ilan edip
tı altında olmasını kabul edip, İttihatçılara katıldı. meşrutiyeti hayata geçirmişti. Ama sorunları bitmemiş, artmıştı,
iran'da iç savaş sürüyordu.
20. Göbek adının "Osman" olduğunu söyleyen gazeteci Cengiz Çandar anlatıyor: "De- İttihatçılar, ne Rusya ne de İran örneğini analiz edecek biriki-
dem, yedi kuşak Selanikli olan Hakkı Sayar —evdeki adı Mehmed'dir- ittihat ve Terakki P sahip değillerdi. Gözlerini kulaklarını dünyaya kapatmışlardı
kursuyla Budapeşte'de şimendifer mühendisliği okur. Mehmed Hakkı, Mustafa Kemal'i
sanki...
Selanik'ten tanımaktadır. Selanik'te tekkede toplanırlar, dedem de onlara çay-kahve ser-
visi yapardı." (A. Cemal Kalyoncu, Derin Gazeteciler, 2002, s. 17) Ne yazık ki Osmanlı yönetimi de, sorunlarını çözecek birikime
ittihatçıların gizli toplantılarına Osmanlı kimliğine haiz her dil, din ve milletten Selanik-
nıp değildi. Dönemin padişahı II. Abdülhamid zorba bir rejim-
li'nin katıldığını yine Cengiz Çandar'ın sözlerinden anlayabiliriz: "Ben kendimi esasen Ru-
melili sayarım. Anne tarafım Selanikli, muhtemelen dönme. (...) Dedem bana Sabetay Se- P«veli muazzama arasındaki rekabetten yararlanıp Osmanlı'yı
89

sağda solda söyleyince soluğu İstanbul'un ünlü gözaltı yeri Beki- Tıpkı Paris'teki kadrolarda olduğu gibi Selanik'teki İttihatçıla-
rağa Bölüğü'nde almıştı. rı da belirli bir dünya görüşü yoktu. Hareketin tek isteği monar-
Günlerce süren sorgulamasının ardından şansı yardım etmiş, şi rejimini yıkıp meşrutiyeti ilan etmekti.
?
sadece sürgün cezasına çarptırılmıştı. Sürgün yeri Şam'dı. İttihatçıların ideolojik yönünü göstermesi açısından önemlidir:
Ama sürgün onu yıldırmadı; gittiği Şam'da 5. Ordu'ya bağlı Sü- O tarihte İttihatçılara katılan bir isim daha vardı:
vari Alayı'nda, başta tıbbiyeli Mustafa (Cantekin) olmak üzere di- Türkiye'nin ileri yıllarda "Saidi Nursî" olarak tanıyacağı Saidi
ğer sürgünlerle birlikte, "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurdu. Kürdî!
Cemiyetin lideri kendisiydi. Manyasîzade Refik Efendi aracılığıyla ittihatçılarla tanışmıştı.
İhtilalin merkezinin Selanik olduğunu öğrenen Mustafa Kemal Kıyafeti hayli ilginçti ve herkesin dikkatini çekiyordu; kaplan
gizli yollardan doğduğu şehre gitmeye karar verdi. Zaten okul ar- postuna benzeyen bir kürkü, başında Buhara kalpağı, göğsünden
kadaşı Ali Fethi de (Okyar) Selanik'e gelmesini isteyen mektup- beline doğru inen gümüş savatlı kemerde süslü bir Diyarbakır ka-
lar yazıyordu. ması vardı.
Kaçak gittiği Selanik'te, Ömer Naci, Mustafa Necib, Hüsrev Sa- Görüşlerinden önce kıyafetiyle Selanik'te kısa zamanda tanın-
mi (Gerede), Salih (Bozok), Nuri (Conker), Ali Fethi (Okyar) ve dı. Sıkı İttihatçı olan Saidi Nursî, o büyük gün geldiğinde, yani
Rumeli gazetesinin başyazarı Yunus Nadi (Abalıoğlu) beyler gibi hürriyetin ilanında Selanik'in "Hürriyet Meydanı"nda din adamı
arkadaşlarıyla buluştu. olarak ilk konuşmayı yapan kişi olacaktı.
Mustafa Kemal bu arkadaşlarıyla yaptığı gizli toplantılarda İttihatçı kadrolara baktığımızda, hareketin fikir ve ideoloji mü-
kendi örgütü "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"nden bahsetti. 2 0 cadelesi yapmadığını görmekteyiz.
Yıldız Sarayı'nın mimlediği Yüzbaşı Mustafa Kemal'in gizli yol-
lardan Selanik'e gelmesinden bazı arkadaşları rahatsız oldu. Bili- Dünyada neler oluyor
yorlardı ki, öğrenildiği an arkadaşlarının durumu hiç de iç açıcı
olmayacaktı. Osmanlı aydını düşünsel kısırlık içinde yaşarken, hemen yanı
Mustafa Kemal geldiği yollardan Şam'a döndü. başındaki Rusya'da, çarlığa karşı mücadele veren aydınlar, cum-
Ama aklı ihtilal ateşinin yandığı Selanik'teydi. huriyet, demokrasi, sosyalizm gibi kavramları tartışıp, bunları ha-
Çok geçmedi. Arkadaşları sayesinde 13 ekim 1907'de tayinini yata geçirme mücadelesi veriyorlardı.
doğduğu bu kente çıkarttı; 3. Ordu'ya atandı. 1905 İhtilali kanlı bastırılmıştı, ama Rusya'da yeni bir siyasal
Tayini çıkaranların bir düşüncesi daha vardı: sistemin doğuşunun habercisiydi bu hareket...
İttihatçılar, Mustafa Kemal'in "Vatan ve Hürriyet Cemiye- Ancak İttihatçılar dünya dengelerini değiştirecek bu olaya da
ti"nden haberdardılar. Çok başlılığa son vermek amacıyla, Musta- kayıtsızdı.
fa Kemal'in kafasına ihtilal düşüncesini daha Harbiye'deyken so- Onlar bir emirle, Kanuni Esasî ilan edildiği an Osmanlı'nın öz-
kan okul arkadaşı Ömer Naci'yi, Mustafa Kemal'le görüşmesi için gürleşeceğine, toprak kaybetmeyeceğine ve zenginleşeceğine
görevlendirdiler. inanıyorlardı...
Mustafa Kemal çekincelerine rağmen ihtilal örgütünün bir ça- Hemen yanı başındaki İran kendi "Kanuni Esasf'sini ilan edip
tı altında olmasını kabul edip, İttihatçılara katıldı. meşrutiyeti hayata geçirmişti. Ama sorunları bitmemiş, artmıştı,
iran'da iç savaş sürüyordu.
20. Göbek adının "Osman" olduğunu söyleyen gazeteci Cengiz Çandar anlatıyor: "De- İttihatçılar, ne Rusya ne de İran örneğini analiz edecek biriki-
dem, yedi kuşak Selanikli olan Hakkı Sayar —evdeki adı Mehmed'dir- ittihat ve Terakki P sahip değillerdi. Gözlerini kulaklarını dünyaya kapatmışlardı
kursuyla Budapeşte'de şimendifer mühendisliği okur. Mehmed Hakkı, Mustafa Kemal'i
sanki...
Selanik'ten tanımaktadır. Selanik'te tekkede toplanırlar, dedem de onlara çay-kahve ser-
visi yapardı." (A. Cemal Kalyoncu, Derin Gazeteciler, 2002, s. 17) Ne yazık ki Osmanlı yönetimi de, sorunlarını çözecek birikime
ittihatçıların gizli toplantılarına Osmanlı kimliğine haiz her dil, din ve milletten Selanik-
nıp değildi. Dönemin padişahı II. Abdülhamid zorba bir rejim-
li'nin katıldığını yine Cengiz Çandar'ın sözlerinden anlayabiliriz: "Ben kendimi esasen Ru-
melili sayarım. Anne tarafım Selanikli, muhtemelen dönme. (...) Dedem bana Sabetay Se- P«veli muazzama arasındaki rekabetten yararlanıp Osmanlı'yı
90 91

ayakta tutmaya çalışıyordu. duşu olacağı biliniyordu. O halde izmir'deki askerleri ihtilale
Soruna ilişkin çözüm yollarını tıkamıştı. katmanın bir yolu bulunmalıydı!
Makedonya'da, Bulgar, Sırp, Yunan, Arnavut, Ulah isyanları dur- Selanikli Rahmi bir fikir ortaya attı. İçlerinden uygun biri İz-
muyor, çatışmaların ardı arkası kesilmiyordu. Yıldız Sarayı'nın so- ür'e gidip propaganda yaparak askerleri cemiyete kazandırabi-
runa tek çözümü, ayaklanan dinsel, milliyetçi, sosyalist hareketle- lirdi. Ama Rahmi'nin ekleyeceği başka bir sözü yoktu; yani gide-
rin birbirine karşı düşmanlıklarını artırmaktan ibaretti. cek İttihatçı, askerlerin içine nasıl sızacaktı ve yakalanmadan na-
Batı'nın hesabı ise başkaydı: Paris ve Berlin antlaşmalarıyla Os- sıl propaganda yapacaktı?
manlı'nın içişlerine karışma yetkisi alan "düveli muazzama"nın Bu belirsizliğin arasında Midhat Şükrü söz aldı. İzmir'e giden,
jandarmaları, güvenliği sağlamak şöyle dursun, olayları sadece bir tütüncü dükkânı açıp etrafı kontrol edebilirdi. Bu arada tütün
seyrediyorlardı. almak için dükkâna gelen askerlerle tek tek görüşerek onları et-
Sokakta, dağda çatışmaları izleyen, şehir merkezlerinde patla- kileyebilirdi.
yan bombaları seyreden Avrupa ülkelerinin, Makedonya'ya "mü- Peki, gizlice İzmir'e gidip yaşamını tütüncü olarak sürdürecek,
dahalesi" an meselesiydi. iyi propaganda yapacak İttihatçı kim olabilirdi ?
Oynanan oyun hep aynıydı; önce isyan, ardından "insan hakla- Aslında kimin gideceği belliydi; en iyi kıyafet değişimini yapan,
rı ihlallerine" dayanarak içişlerine müdahale, sonra asker gön- çevreye uyum sağlayan ve yıllarca propaganda çalışmalarında
derme, arkasından idarî yapıda değişiklik ("bir Müslüman bir Hı- başarılı olan, aralarında tek kişi vardı: Doktor Nâzım!..
ristiyan vali" gibi) ve en sonunda da özeriklik ve nihayetinde de Selanik'ten Pake Kumpanyası'mn gemisine binen yolcular ara-
bağımsızlık... sında, elinde heybesi ve Türk köylüsü kıyafetiyle Doktor Nâzım
"Düveli muazzama" stratejisini Makedonya'da hayata geçiri- da vardı.
yordu. II. Abdülhamid için zor günler yaklaşmaktaydı. Yeni adı, "Tütüncü Yakub Ağa!"ydı.
"Hoca Mehmed Efendi" müstear adlı Doktor Nâzım da zor an-
lar yaşamıyor değildi... Tütüncü Yakub Ağa
Bir gün hastalandı. Kendine enjeksiyon yaparken iğne vücu-
dunda kırıldı. Bir doktor çağırdılar. Gelen doktor tüm uğraşlanna Doktor Nâzım bir kez daha yeni bir kimliğe bürünmüştü...
rağmen iğnenin ucunu bir türlü bulamadı. Doktor Nâzım'ın canı Cemiyetin en önemli komitacısı Doktor Nâzım İzmir'e hiçbir
yanıyordu. "Bir de doktor olacak" diye içinden söylenmeye başla- engelle karşılaşmadan ulaştı. Ama İzmir'de daha ilk gün bir aksi-
dı. Gittikçe sinirleniyordu ve daha fazla dayanamadı; doktora iğ- likle karşılaştı.
nenin ucunu, neşteri önce paralel sonra dik bir şekilde tarayarak İzmir'e gelir gelmez ilk işi, cemiyet üyelerinden Tahir Efendi'yi
bulabileceğini söyledi. Bu sözler doktora çok makul geldi. Söyle- aramak oldu. Bunun için önce onun evine gitti. Kapıyı açan Tahir
neni harfiyen yaptı ve iğne çıktı. Doktor şaşkındı. Doktor Nâzım'a, Efendi'ye, Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti mensubu olduğu-
yani Hoca Mehmed Efendi'ye bunu nereden öğrendiğini sordu. nu söyleyip, Paris'ten Selanik'e geçtiğini, orada kaldıktan sonra
Doktor Nâzım, hemen sesini değiştirdi; boğuk ve kekeme ko- bu defa da İzmir'e geldiğim söyledi. Tahir Efendi şaşırdı. Herke-
nuşarak buna benzer bir olayı İstanbul'da gördüğünü ve orada sin kimliğini kolayca açıklayamadığı bu günlerde nasıl olur da, İt-
öğrendiğini anlattı. tihatçı biri kendini bu kadar rahat bir şekilde tanıtırdı. Bu işte bir
"Hoca Mehmed Efendi" Selanik'te giderek ilgi çekmeye başla- karışıklık olabileceğini düşündü ve tedirgin oldu. Uygun bir dille
mıştı. Doktor Nâzım'ın gerçek kimliğinin ortaya çıkacağı endişe- hiçbir cemiyete üye olmadığını, kendisini tanımadığı gibi daha
si, cemiyeti huzursuz etti. önce de hiç görmediğini" söyledi. Yaşlılığı nedeniyle bir yanlış an-
Bu arada ihtilal stratejileri yapılıyordu. lama olduğunu ifade etti ve ona Jandarma Zabiti Eşref Bey'e git-
II. Abdülhamid'i Kanuni Esasî'ye mecbur etmenin yolu dağa esi tavsiyesinde bulundu. Gerçekten de Eşref Bey İzmir'i çok iyi
çıkmaktan geçiyordu. Rumeli'de hürriyet isyanı çıkınca, Yıldız yordu ve ona yardımcı olabilecek kişilerin başında geliyordu.
Sarayı'nın bölgeye göndereceği en yakın askerî gücün İzmir ko- Doktor Nâzım Eşrefi Paris'ten tanıyordu. Tahir Efendi'ye tav-
92 93

siyesi için teşekkür edip hemen Eşrefin yanma gitti. Sonrası ko- Doktor Nâzım'ın İzmir günleri oldukça yoğun geçiyordu.
lay oldu. "Tütüncü Yakub Ağa" olarak tanınmanın avantajlarını sonuna
Önce İkiçeşmelik'te teşkilatçı arkadaşları aracılığıyla bir dük- kadar kullandı. Elinde bir o yana bir bu yana salladığı tespitliyle
kân kiraladı. Bu tütüncü dükkânıydı ama ön camın vitrinine fes askerlerin arasına rahatça giriyordu. Mutlaka her akşam yanma
kalıpları koydu. İsteyene fes de yapabilecekti. r zabit alıyor, onlarla saatlerce uzun uzun konuşuyordu.
Ardından örgüt çalışmalar için kolları sıvadı. Öncelikle asker-
Doktor Nâzım iyi bir propagandistti. Konuşması sıcak, sami-
lerle temas kurmasını sağlayacak birkaç isim bulmalıydı.
miydi. Tek kusuru peltekti, ama o da konuşmalarına ayrı bir ha-
Bunlardan birini tesadüf eseri buldu...
va katıyordu.
Milaslı Halil (Menteşe) 21 üyesi olduğu Sporting Kulüp'e doğru
Çeşitli köylü kıyafetlerine de bürünerek gittiği askerî kıraatha-
giderken, arkasından seslenildiğini duydu. Döndü ve gördüğüne
nelerde yakaladığı fırsatları hiç kaçırmazdı. Zamanı iyi kollar ve
inanamadı.
cemiyete gireceğine inandığı zabitlere, "Salı günü ben tekkede-
Karşısında, saçı başı birbirine karışmış, köylü kıyafeti içinde
yim seni de beklerim" derdi.
Paris'ten tanıdığı yakın arkadaşı Doktor Nâzım duruyordu!
İttihatçıların mason localarından sonra kullandıkları mekân-
Kıyafetine bir anlam veremedi, ama yine de sarılmak için ham-
lardan biri de Bektaşî tekkeleri ve mevlevîhanelerdi!
le yapmıştı ki, Doktor Nâzım, kucaklaşmaya izin vermedi; kulağı-
Cemiyete giriş yeminleri Aksaraylı Ziya Efendi'nin evinde olu-
na sessizce, "Tebdili kıyafet içindeyim, bana gizlice buluşacağı-
yordu. Yemin törenlerinde sadece erkekler yer almıyordu. Kadın-
mız bir adres ver" dedi.
ları da bu törenlerde görmek mümkündü. Doktor Nâzım, o döne-
Halil şaşkınlığını üzerinden atamamıştı, başıyla Sporting Ku-
min şartlarına göre gayet zor olmasına karşın, kadınların yer al-
lüp'ü gösterdi; fısıltıyla, "Arka tarafında ufak bir kapı var" dedi. Er-
dığı toplantılarda konuşmalar yapıyordu.
tesi gün saat üçte buluşabileceklerini, geldiğinde, kapıcıya adını
Doktor Nâzım İzmir'de ummadığı kadar ilgi görmüştü. İnsanlar
vermesinin kâfi olacağını söyledi.
cemiyete katılmaya neredeyse koşarak geliyordu. Selanik, Dok-
Ayrılırken Doktor Nâzım, bazı talimatlar vermeyi ihmal etmedi:
tor Nâzım'ın gönderdiği raporları keyifle okuyordu.
Bir: yolda bana selam verme.
Hadikai Maarif Hususî Ticaret Okulu toplantıların yapıldığı
İki: üzerinde bana ait evrak bulundurma.
yerlerden biriydi. Doktor Nâzım İzmir'e ilk geldiği günlerde cemi-
Ertesi gün bir araya geldiler.
yete üye yaptığı Hüseyin Lütfi bu okulun müdürüydü. Tütüncü
Sporting Kulüp'ün özel odalarının birinde konuşmaya başladılar.
dükkânını da ona kendisi bulmuştu.
Doktor Nâzım dava arkadaşına İzmir'e geliş nedenini anlattı. Ve bir sabah...
Halil durumu anlamıştı. Doktor Nâzım, kahvaltı yapmak için Asmalımescit Caddesi'nin
Sohbet sırasında İzmir'de İttihatçılardan önce ademimerkezi- başındaki fırından boyoz almaya gitmişti. Tütüncü dükkânına dö-
yetçilerin örgütlendiğini öğrenmek Doktor Nâzım'ı çok şaşırttı. nerken, içeriden dükkân sahibi Evliyazade Refik Efendi'nin çıktı-
Ticaret kenti İzmir "ferdiyetçiliği" benimsemişti. ğını gördü.
Görüşmenin sonunda Doktor Nâzım, Halil'den bir ricada bu- Şaşırdı, İzmir'in en tanınmış zenginlerinden birinin bu köhne
lundu. Kendisine yardımcı olması için hürriyetperver bekâr iki tütüncü dükkânında ne işi olabilirdi. Kira almaya gelecek kadar
genç bulmasını istedi. <endini küçük düşürmezdi herhalde. Zaten kira ödeme zamanı
İki genç bulundu: erkânıharpten Salaheddin ile Bursalı Kayma- da değildi.
kam Tahir! 0 halde...
Selanik'teki İttihatçılar Doktor Nâzım'dan sonra Yüzbaşı İsma- Doktor Nâzım, tedirgin oldu: "Sakın gerçek kimliğini öğrenip,
il Canbulad'ı da İzmir'e göndermişlerdi. İkili bazen bir araya ge- ihbar edecek olmasın?"
lip durum değerlendirmesi yapıyorlardı. Telaşlandı...

2 1 . Bazı kitap ve makalelerde yazıldığı gibi, AP ve DYP milletvekili, çeşitli bakanlık görev-
lerinde bulunmuş Nahir Mpnrpsp. Milaslı Halil Mpnrpçp'nin nSlu rlpgil çurlprp aL-rîıhatırlır
95

Üçüncü bölüm , bir an önce Kanuni Esasî'nin yeniden ilan edilmesini isti-
H i Ruh sağlığının bozulmasında istibdat yönetiminin de etki-
si olduğu söyleniyordu.
1908, İzmir Doktor Nâzım'la tanışmamıştı, ama olan bitenden haberi vardı.

Selanik gibi İzmir de, II. Abdülhamid'in o sıkı rejiminden fazla


etkilenmemişti. Yıldız Sarayı bu iki şehri İstanbul kadar bunalt-
mıyordu. Bu nedenle siyaset İzmir'de daha özgür konuşulabili-
vordu. Hele hele Sporting Kulüp üyeleri neredeyse hiç sakınmak-
sızm II. Abdülhamid aleyhine konuşmaktan geri durmazlardı.
Evliyazade Refik'in siyasetle pek ilgisi yoktu. Bu nedenle geliş-
melerden habersizdi.
Enişte İzzet, Tütüncü Yakub Ağa'nm gerçek kimliğini ve neler
Evliyazade Refik Efendi, dörtnala giden iki yağız atın çektiği yaptığını bir çırpıda kayınçosu Evliyazade Refik'e anlattı.
kupasının içinde tedirgin oturuyordu. Refik, dinledikçe daha da tedirgin oldu. Hakkında idam karan
İzmir'in köhne sayılabilecek bir yerinde tütüncülük yapan bir verilmiş, cemiyetin en tehlikeli adamı, sahte bir kimlikle dükkâ-
adamın Fransızca gazete, kitap okumasına, masasının üzerinde nında kiracı olarak oturuyordu.
çatal bıçak takımı bulundurmasına anlam veremiyordu. Eniştesi, Refik'i rahatlattı. Süleyman Ferid (Eczacıbaşı) Efen-
Yüzünü bile görmediği bu kiracısı kimdi ? di'den Uşakîzade Muammer'e kadar herkes İttihatçılara maddî ve
Bu durumu kimseye de anlatamazdı. îşin içinde rezil olmak da manevî destek veriyordu.
vardı; Yıldız Sarayı'nın şimşeklerini üzerine çekmek de! Eşkıyayla baş edemediği iddiasıyla görevinden azledilen Kıb-
Aklına kardeşi Naciye'nin kocası, eniştesi Yemişçizade İzzet rıslı Kâmil Paşa'nın yerine gelen Vali İbrahim Faik (İris) Paşa bi-
Efendi geldi. le cemiyete ılımlı bakıyordu. Bu nedenle İzmir'deki cemiyet üye-
Yemişçizade İzzet Efendi'nin o günlerde ruhsal problemleri var- leri jurnallerden yakasını kurtarabiliyordu.
dı. Gerçek dünyadan koptuğu anlar oluyordu. Yemişçizade İzzet Efendi, "Yine de en iyisi birkaç gün sonra
Refik Efendi yine de en çok ona güveniyordu. Çünkü atacağı Doktor Nâzım'ı birlikte ziyaret edelim, ondan sonra karannızı ve-
yanlış bir adımla soluğu sürgün yeri Fizan'da alabilirdi. rirsiniz" dedi.
Arabacısı Salih Ağa'ya, "Tez vakit Sporting Kulüp'e gidelim" Evliyazade Refik, aslında dükkânın hemen boşaltılmasını iste-
dedi. yecekti ama eniştesinin telaşsız ve sakin konuşması tedirginliği-
Yemişçizade İzzet Efendi'yi, dünürleri Kapanîzade Tahir Efen- mi biraz olsun gidermişti. Teklifi kabul etti. Öyle ya, gizlice İzmir'e
di ve sarraf Abraham Artidi'yle kahve içerken buldu. Selam ver- girerek koskoca Osmanlı Devleti'ni kandırmış birinin kendisini
di, ama oturmayacağını, eniştesiyle özel bir konu hakkında görü- de aldatmış olmasından doğal ne olabilirdi!..
şeceğini söyledi. Eniştesi İzzet'i terzi Finale Kardeşlerin dükkânının bulunduğu
F
İzzet Efendi, kayınçosunun telaşına şaşırıp, kahvesini bitirme- renk Caddesi'ne bıraktı.
den kalktı. "Ben de yeni elbise için terzi Finale Kardeşlere (Jean Arabacı Salih Ağa'ya kendisini Evliyazade Oteli'ne götürmesi-
ve Paul) sipariş verecektim" deyip kalktı. ni söyledi...
Kulüpte diğer masalarda oturanlan başlarıyla selamlayıp alela-
cele çıktılar. Çakırcah Mehmed Efe
Evliyazade Refik, eniştesiyle birlikte arabaya biner binmez, bir
çırpıda tütüncü dükkânında gördüklerini anlattı. ?er yanda Doktor Nâzım, "ne olur ne olmaz" diye düşünüp,
Yemişçizade İzzet, cemiyet üyesi değildi. Ama monarşi düşma- <kânı kapatarak Aydın'a gitmeye karar verdi. Evliyazade Refik
96 97

cemiyete üye değildi, daha tanışmamışlardı bile. Bir süre ortalık- " ilan edilmeden Osmanlı coğrafyasında ne isyanların bitece-
ta gözükmemenin iyi olacağını düşündü. • ne de yoksulluğun sona ereceğini uzun uzun örnekler vere-
Gidişi merak uyandırmasın diye sağa sola haber bıraktı. Dük- lattı. gözün sonunda kendisini cemiyete üye yapmak iste-
kân için mal alacak, civar köylerde tanıdıklarını görüp hasret gi- diklerini söyledi.
derecekti. Dönüşü uzun sürebilirdi. f akırcalı Mehmed Efe, ittihatçıların adını duymuştu, ama ken-
Dükkânı kilitledi, esnaf komşularına veda edip yola çıktı. dini affeden, düze inmesini sağlayan II. Abdülhamid'e karşı bir
Doktor Nâzım tütüncülük, fesçilik, yeri gelince hocalık ve de iareket içine girmesinin imkânsız olduğunu söyledi. Ona göre,
falcılık yapıyordu. İlişki kurmak, halkın ilgisini çekmek için her II Abdülhamid milletin aleyhine bir hareket içinde olamazdı.
yolu deniyordu. Doktor Nâzım sert kayaya çarpmıştı. Çakırcalı'yı kendi safları-
Aydın ve yöresinde kıyafetini değil ama adını değiştirdi: na çekemeyeceğini anlayınca, ondan bir söz istedi: birbirlerini
"Tütüncü Yakub Ağa", "Hoca Yakub Efendi" oldu! hiç görmediklerini, tanışıp konuşmadıklarını, yani sohbetlerinin
Aydın'da ilk uğrak yeri Hacıilyas köyüydü. bir sır olarak kalmasını rica etti. Bu durum Çakırcalı Mehmed
Arkasından Kaya köyüne geçti. Efe'nin de işine gelirdi; aksi halde bir İttihatçı'yla görüşme yap-
Doktor Nâzım'ın bu köyleri seçmesinin bir nedeni vardı. Adı masının duyulması tekrar dağa çıkmasına neden olabilirdi. Zaten
daha yaşarken bir efsane haline gelmiş Çakırcalı Mehmed Efe'yle "koruyucu meleği" Kıbrıslı Kâmil Paşa İzmir valiliğinden azledil-
görüşmek istiyordu. Amacı Rumeli'de isyan patladığında, Ege mişti. Her an bir saldırıyla karşılaşacağını bekliyordu.
dağlarından isyana destek sağlamaktı. Doktor Nâzım, Çakırcalı'yla görüşmesinin ardından Ödemiş gi-
Çakırcalı Mehmed Efe, İngiliz Whittall ailesi sayesinde, dağdan bi yerlerde İttihatçılarla toplantılar yaptıktan sonra İzmir'e döndü.
düze inmiş ve Kaya köyüne yerleşmişti. Ayağını dükkândan içeri atmasıyla birlikte iki subayla karşılaştı...
Osmanlı Devleti'nin hukukundan umudunu kesenler, eşkıyala- Korktuğu basma gelmedi, subaylardan birini Selanik'teki cemi-
ra haraç vermekten bıkanlar, komşularıyla sorunlarını çözeme- yetten tanıyordu: Prizrenli Yüzbaşı Süleyman Askerî!
yenler soluğu Çakırcalı Mehmed Efe'nin yanında alıyordu. Kucaklaştılar. Süleyman Askerî Bey, yanındaki subay arkadaşı-
Bu nedenle Kaya köyündeki evi hiç boş kalmıyordu. nı tanıştırdı:
O gün gelen misafirler arasında Hoca Yakub Efendi de vardı. Yüzbaşı Mustafa İsmet (İnönü)!
Ne adını ne de kendini o çevrede görmemiş efenin kızanları, adı-
nın "Hoca Yakub Efendi" olduğunu söyleyen kişiden şüphelen- İsmet (İnönü) Bey
mişler, ama Tanrı misafiri olduğu için seslerini çıkarmamışlardı;
ancak tetikteydiler... Kurmay Yüzbaşı Mustafa İsmet yirmi üç yaşındaydı. Edirne'de-
Çakırcalı Mehmed Efe, Doktor Nâzım'ı da diğer konuklarıyla ki orduda görevliydi.
birlikte kabul etti. Bir gün İstanbul Pangaltı'daki Erkânıharp Mektebi'nde okur-
Önce büyük bir yer sofrasında yemek yendi. <en konuşmalarından çok etkilendiği bir üst sınıf öğrencisi Yüz-
Doktor Nâzım herkes gibi yemeğini yedi, sohbetlere katıldı, başı Fethi'den (Okyar) bir mektup aldı.
hiç yabancılık çekmedi. Mektup Selanik'ten geliyordu. Getiren kişi ise Yüzbaşı Refet'ti
Çakırcalı misafirleriyle tek tek konuştu. Sıra Doktor Nâzım'a sele). Mektupta, "Bu mektubu getirene bana inandığın kadar
m
gelmişti. Kim olduğunu, nereden geldiğini ve ne istediğini sordu. , onun tertipleyeceği bir şekilde gizli cemiyetime dahil olma-
Doktor Nâzım özel olarak görüşmek istediğini söyledi. nı istiyorum" deniyordu.
Efeler daha da tedirgin oldular. Çakırcalı da şaşırdı ama belli »met çok düşünüp geç karar veren bir kişilikti. Ama bu kez
ç tere
etmedi. Zaten diğer misafirleriyle sohbetini bitirmişti, herkesin d d ü t etmedi, İttihatçılara katıldı.
odayı boşaltmasını istedi. prkâruharp Mektebi'ni birincilikle bitirdiği için II. Abdülhamid
Odada baş başa kalınca Doktor Nâzım söze kendini tanıtarak afından "maarif madalyasıyla şereflendirilen Yüzbaşı İsmet,
ır
başladı. Tabiî gerçek adını vermedi. Cemiyetten söz etti. Kanuni Şi iktidarını yıkmak için gizli bir örgüte girmişti.
99

Yüzbaşı İsmet, Edirne'deki ordudan terhis edilen asker kafile-


iki isini, gün gelecek Osmanlı Devleti'nin ilk istihbarat örgütünü
sinin İzmir'e şevkiyle görevlendirilmişti. İzmir'e geldiğinde kendi-
de birlikte kuracaklardı...
sini Süleyman Askerî karşıladı.
Kuşçubaşı Eşref, 1957 yılında kaleme alıp akrabası Cemal Ku-
İki okul arkadaşı önce anılardan bahsedip sonra sohbeti ihtilal
tay'a yolladığı otuz sayfalık "Doktor Nâzım ve hizmetleri, karak-
hazırlıklarına getirdiler. Süleyman Askerî, arkadaşını İzmir'de
teri hakkındaki görüşüm" adlı notta Evliyazadeler ile Doktor Nâ-
sahte bir kimlikle bulunan ihtilalin en önemli isimlerinden biriy-
zım arasındaki ilişki hakkında ilginç bir bilgi aktarıyor.
le tanıştıracağını söylediğinde, Mustafa İsmet heyecanlandı.
Kuşçubaşı Eşrefe göre, kirasını düzenli ödeyip, ailede takdir
Doktor Nâzım karşısındaki kısa boylu, zayıf, narin görünümlü
toplayan (!) Doktor Nâzım, Refik Efendi'nin evinde iyi yetişmiş
genç zabite yakınlık gösterdi. Fransızca öğrenmeye çalıştığını öğ-
Didar ismindeki kalfa kadınla evlendirilmek isteniyordu. Kalfa ka-
renince, ona birkaç cümle Fransızca söz sarf etti. Aldığı yanıt
dınla evlenince, Karşıyaka'nın dış mahallelerinden biri olan So-
üzerine, "Bu işi bitirmişsiniz siz" dedi.
ğukkuyu isimli yerde birkaç odası bulunan evi de vereceklerdi.
Sonra Edirne ve Selanik'teki çalışmalar hakkında bilgi aldı,
kendisi de İzmir'deki faaliyetlerini anlattı. Kuşçubaşı'na bakılırsa, hatta bu konuda Doktor Nâzım kendi-
sine akıl danışmıştı: "Şimdiye kadar 'Yakub Ağa' adıyla geçindik,
Biri doktor, ikisi subay üç kişi İzmir'de bir tütüncü dükkânının
şimdiden sonra da 'Evliyazade' adı arkasına gitmiş olacağız."
ikinci katında ihtilal hazırlıklarını gözden geçirirken, Evliyazade
Refik Efendi, Karşıyaka'daki konağında eniştesi Yemişçizade İz- Kuşçubaşı ise yapısı gereği ailevî ve maddî işlere karışmaktan
zet'i ziyaret ediyordu. Konu döndü dolaştı, Doktor Nâzım'a geldi. hoşlanmadığını ve Doktor Nâzım'a, "Ailevî işlerden ve ahiret ke-
sesindeki para işlerinden çekinirim" dediğini yazıyor.
Evliyazade Refik, "Şu bizim meşhur tütüncüyü yarın bir ziyaret
Cemal Kutay'a gönderilen notlara bakılırsa, sonraki günlerde,
edelim mi?" diye sordu. Eniştesi, "İyi olur, tanışmanda fayda var"
Didar Kalfa, Doktor Nâzım'a taşındı!
dedi.
Yorum: bu bilginin doğruluğu tartışılır. Evliyazade ailesinin
Doktor Nâzım'ın gerçek kimliğini bilmeden, Evliyazade Mehmed
Evliyazade Refik İttihatçı oluyor Efendi'nin küçük yaşta kimsesiz kaldığı için yanına aldığı Didar
Kalfayı Doktor Nâzım'a vermesi pek gerçekçi görünmüyor.
Doktor Nâzım sabah sabah İzmir'in tanınmış iki şahsiyetini
İzmir ticaret burjvazisinin büyük bir bölümü İttihatçılara yar-
dükkânında görünce tedirgin oldu. Kısa bir sohbetin ardından
dım için, Doktor Nâzım'a her ay düzenli olarak iki altın bağış ya-
tüm endişesi ortadan kalktı.
pıyor, ama Evliyazadeler kiracılarının gerçek kimliğini bilmeden
Evliyazade Refik, birkaç kez daha ziyarete gitti. Doktor Nâ-
evlerinin en güvenilir çalışanı Didar Kalfa'yı veriyorlar! Gerçekçi
zım'dan etkilenmişti. Bırakın tütüncü dükkânından kira almayı,
ğü. Ama bu olsa olsa, Doktor Nâzım'ı, yani "Tütüncü Yakub
artık İttihatçılara maddî yardımda bulunmaya başladı.
Ağa'yı" daha da kamufle etmek için yapılmış bir kılıftı.
O günlerde Doktor Nâzım'ın İzmir'deki faaliyetlerinde en bü-
u iddiayı güçlendiren olguları yine Kuşçubaşı Eşrefin notla-
yük yardımcısı Kuşçubaşı Eşrefti (Sencer).
rında bulmak mümkün:
Babası Hacı Mustafa Bey, II. Abdülhamid'in kuşçubaşısı oldu-
rtor Nâzını örgüte kadınları da üye yapıyordu. Kadınlar da Ku-
ğu için bu adla tanınıyordu. Kuleli Askerî Okulu'nda ihtilalci ör-
enm ve silah üzerine yemin ederek İttihatçılara katılıyordu.
güte katıldığı gerekçesiyle Edirne'ye sürülmüş, babası sayesinde
:tor Nâzım bu toplantılara kadınların katılmasını özellik-
affedilmişti. Ancak faaliyetlerine devam edince yine yakalanmış
'ordu. Amacı, polislerin basması halinde, toplantının si-
ve bu kez Hicaz'a sürülmüştü. Burada kardeşi Kuşçubaşı Sa-
mi'yle birlikte Arap İhtilalci Cemiyeti'ni kurunca, tutuklanıp, en lmayıp zamparalık yapıldığı havasını vermekti! Gerçek-
zorlu sürgün yeri Taife sürülmüştü. Yolda prangalarından kurtu- Kaışıyaka'da yaptıkları bir toplantıyı polisin basmasını
larak kaçmış ve sahte isim ve kıyafetle İzmir'e gelmişti... DornParahk perdesi
" y l e önlemişlerdi.
Doktor Nâzım ile Kuşçubaşı Eşrefin kaderleri birbirine benzi- '°ı- Nâzını her toplantıya en az iki kadının katılmasını şart
yordu... O günlerde takma isimle ihtilalci hareketi örgütleyen bu »•"• Ancak, bu görüşünü ahlaksız bulan Kuşçubaşı Eşrefle
t a r t l Ş n ı a ]
^ bitmek bilmiyordu.
100 101

Aslında "Didar Kalfa olayı"nın üzerinde bu kadar durmamızın Evliyazadeler şaşkındı.


nedeni, Evliyazade Refik'in İttihatçılarla olan ilişkisinin boyutu- 0 dönemde, Manisa Emrazı Akliye ve Asabiye Hastanesi'nin
nu göstermektir. Hacı Hasan adında bir başgardiyanı vardı. İzmir'de münasebet-
Evliyazade Refik, artık İttihatçı olmuştu. Hem de hareketin İz- lik aşırılık yapanlara, "Seni Hacı Hasan'a gönderirim" ya da
mir'deki en önemli önderi Doktor Nâzım'a gerekli her türlü lojis- "Bu tam Hacı Hasanlık" denirdi.
tik desteği verecek kadar. İzmir'in tanınmış ailelerinden birinin akıl hastanesine yatacak
Evet, Didar Kalfa Doktor Nâzım'a kamuflaj amacıyla gönderil- olması o günlerde ayıp karşılanırdı.
mişti. Evliyazadeler bu nedenle İzzet Efendi'yi akıl hastanesine yatır-
Didar Kalfa ileri yıllarda, Evliyazade Refik tarafından bu kez mak istemiyorlardı.
en sevdiği yeğeni Fatma Berin evlendiğinde ona "düğün hediye- Ama yapacak bir şey olmadığına kanaat getiren Evliyazadeler
si" olarak verilecekti. Kalbi vücudunun sağ yanında olan ve ya- İzzet Efendi'yi, Manisa Emrazı Akliye ve Asabiye Hastanesi'ne
şamı boyunca hiç evlenmeyen Didar Kalfa, Berin Menderes'in yatırmaya mecbur kaldılar.
iki oğlu, Yüksel ve Mutlu Menderes'i büyütecek kadar uzun ya- Güzin, Samim ve Berin babalarının başına ne geldiğinin farkı-
şayacaktı... na bile varamamışlardı.
Çok geçmedi, İzzet Efendi yaşamını yitirdi.
Akıl hastanesinde biten bir yaşam Naciye Hanım çocuklarını ve kız kardeşi Makbule'yi yanına
alıp ağabeyi Refik'in Karşıyaka'daki konağına taşındı.
Doktor Nâzım'm ev toplantılarına Evliyazadelerin kadınları ka- Konağın nüfusu artmıştı.
tılıyor muydu ? Evde bakıcılar, hizmetçiler, seyisler dışında Refık-Hacer çifti-
İzmir'in münevverlerinden olan Yemişçizade İzzet Efendi'nin nin çocukları Nejad, Beria, Bihin, Ahmed ve Sedad; Naciye'nin
eşi Evliyazade Naciye Hanım ile ablası Makbule'nin gazete ve çocukları Güzin, Samim ve Berin; ayrıca Refik ile Naciye'nin kız
dergilere makaleler yazdığını biliyoruz. Dönemin aydın kadınla- kardeşi Makbule vardı!
rından Naciye ve Makbule'nin ilerici bir hareket içine girmemele- Refik Efendi, ilk iş olarak okul yaşına gelen Güzin'i, kızı Be-
ri imkânsız görünüyor. ria'nın gittiği okula yazdırdı.
Evliyazade Refik'in kız kardeşi Naciye Hanım bir yandan ma-
kaleler yazıyor, diğer yandan üç çocuğunu büyütüyordu. Notre-Dame de Sion
Gün gelecek Başbakan Adnan Menderes'in eşi olacak Fatma
Berin, Evliyazade Naciye-Yemişçizade İzzet çiftinin en küçük ço- Evliyazadeler için bir okulun, hayatlarında çok önemli bir yeri
cuğuydu. vardı: Notre-Dame de Sion Mektebi!
Ablası Güzin 1899'da, ağabeyi Samim ise 1902'de doğmuştu. Evliyazade ailesinin kızları sırasıyla, Beria, Bihin, Güzin, Fat-
O günlerde iki buçuk yaşında olan Fatma Berin'in yemekler- ma Berin, Mesadet, Sevinç, Sevin Karşıyaka'daki bu rahibe oku-
le arası iyi değildi. Çelimsizdi. Zorlukla yemek yiyordu. En faz- luna gitti. Evliyazadelerin üçüncü kuşağı Güzin Hanım'ın torunu
la yemeği dayısı Evliyazade Refik'in kucağına oturduğunda yi- esadet, Doktor Nâzım'm kızı Sevinç (Amerikan Koleji'nden
yordu. Dayısıyla dostluğu hiç bozulmadan 1951 yılına kadar sü- sonra) ve Makbule Evliyazade'nin torunu Sevin, Notre-Dame de
recekti... Sion'da okuyacaklardı.
Evliyazadelerin çektiği güçlük kuşkusuz Fatma Berin'e yemek oır dönemin "düşünce yapısını" etkileyen, "başka bir yaşam tar-
yedirmek değildi. Berin'in babası İzzet Efendi'nin bir süredir bo- öğreten bu rahibe okulunun kuruluş hikâyesi hayli ilginçti.
zuk olan ruh sağlığı daha da kötüye gitmekteydi. Okul 1842 yılında Fransa'da Thedore Ratisbonne adında bir pa-
Aile önce "geçici sıkıntılardır" deyip üzerinde durmamıştı. Dün- 1 taraf
m d a n kuruljnuştu. Adı "Meryem Ana'mn topluluğu" anla-
ya liderlerine tuhaf mektuplar yazmakla başlayan hastalık gün mına geüyordu.
geçtikçe artmıştı. Ama son günlerde krizleri sıklaşmıştı. Ama...
102
103

Thedore Ratisbonne Strasbourglu bir Yahudi ailesinin oğluydu!


D dönemde, okul binalarında haçlar gibi dinî sembol ve işaret-
Genç yaşında Hıristiyan olmuş, tarikatlara girmiş, Strasbourg Ka-
, r enkli melek ve Meryem Ana resimlerinin olduğu küçük bir
tedrali'ne piskopos muavini tayin edilmişti. Kardeşinin de Hıristi-
üe
l " bulunan Notre-Dame de Sion'a kız çocuklarını gönder-
yan olması üzerine, Congregation des Soeurs de Notre-Dame de
mek cesaret isterdi!
Sion cemiyetini kurmuştu. Cemiyetin amacı Yahudiler arasında
Ayrıca...
Hıristiyanlığı yaymak ve Hıristiyanlığı kabul edenlere ilk Hıristi-
Hanöi dinsel inançtan olursa olsun, kız öğrenciler okula, başı
yan terbiyesini vermekti!
açık, siyah önlük, beyaz yaka, siyah çorap, siyah ayakkabı ve kı-
Osmanlı tarihine geliş yılı 1856'ydı.
sa kesilmiş saçla gelmek zorundaydılar.
Osmanlı ülkesine salt Yahudileri, Sabetayistleri ve Müslümanla-
Okulun bir diğer özelliği disipliniydi.
rı Hıristiyan yapmak amacıyla geldiğini söylemek hatalı olur.
Öğrenciler mezuniyet diplomalarını Fransız Konsoloslu-
Avrupa'nın kendi hayat tarzını Osmanlı kültürel yaşamına "en-
ğu'ndan alırlardı.
tegre etmekle" birlikte, Avrupa'nın toplumsal kurumlarını Os-
manlı kentlerinde oluşturmak için, buralarda ihtiyaç duyulacak
"kalifiye eleman" ihtiyacını gidermek amacı da gütmekteydi. Bu da başka "Sion"!
Notre-Dame de Sion Mektebi, ilk olarak İstanbul Pangaltı'da
O yıllarda, yani XIX. yüzyılın ikinci yansında Avrupa'dan sade-
eğitime başladı. Kısa sürede başta İzmir olmak üzere, Selanik,
ce Notre-Dame de Sion Mektebi gelmedi...
Trabzon gibi liman kentlerine ve hatta Suriye'ye kadar yayıldı.
O yıllarda Osmanlı yeni bir siyasal kavramla tanıştı: Siyonizm!
İzmir'de hemen hepsi XIX. yüzyılda açılan on bir Katolik oku- Siyon kelimesinin kökeni Zion'dur (Sion).
lu vardı. Sion, Kudüs'te bir tepelik bölgenin adıydı ve zaman içinde Ku-
Bunlardan biri olan Notre-Dame de Sion'un yeri, Alsancak'ta- düs'le eşanlamlılık kazanmıştı. Aynı zamanda "Siyon", yurtların-
ki Fransız Hastanesi'nin yakınlarında, St. Jean Kilisesi yakının- dan kovulmuş Yahudi halkının Filistin'e dönme arzu ve özlemini
da denize paralel olan Trassa Sokağı'ndaydı. Okula sadece kız benliğinde toplayan bir "siyasal inancın" adıydı!
öğrenciler kabul ediliyordu ve bu öğrencileri, "Soeur" diye hi-
Yahudiler sürgünlerle dünyaya yayılmaya başlayınca Filistin'i
tap edilen, geleneksel siyah-beyaz kıyafetleri içindeki otuz rahi-
hiçbir zaman unutmamışlardı. Buraya geri dönüp "Davud'un
be eğitiyordu. Bu kızlar varlıklı ailelerin çocuklarından oluşu-
krallığını yeniden kurmak" hayaliyle yaşadılar. Bu dönüş ancak
yordu.
Mesih'in gelişiyle olacaktı. Bu inanç hahamlar tarafından sina-
Okulun İzmir'deki ikinci şubesi 1894'te "Kordelyo"da, yani goglarda devamlı işlenmiş, "Mesih'le kurtuluş ümidi ateşi" ce-
Karşıyaka'da açıldı. maat dualarından hiçbir zaman eksik olmamıştı.
Bu iki okul arasında farklılıklar vardı. Örneğin, İzmir'deki Hiçbir Musevî vaizin hutbesini, "Kurtarıcı bir gün Siyon'a gele-
okul paralıyken Karşıyaka'daki parasızdı. Öğrenci sayılarının dı- • demeden ve cevap olarak cemaatin "anün"i olmaksızın ta-
şında öğrencilerin milletlerine ilişkin belirgin farklar göze çarp- mamlaması düşünülemezdi.
maktaydı.
iyon'a dönebilmek için ilkin dünyanın çeşitli yerlerinde Me-
İzmir merkezde otuz altı Fransız öğrenci bulunurken Karşıya- ler ortaya çıktı. Örneğin, Bağdat'ta İbni Dugi (1120), Güney
ka'da iki Fransız öğrenci vardı. Tersi durum Osmanlı tebaası için "rdıstan'da D a v i d A l r o > r ( 1 1 5 O )> İspanya'da Abraham Abulafia
geçerliydi: İzmir merkezde yedi öğrenci öğrenim görürken Karşı- 0-1291), Venedik'te Asher Lemmlin (1502), İzmir'de Sabetay
yaka'da bu rakam on beşe çıkmaktaydı. Rumlar Osmanlı tebaası (1626-1(575), Polonya'da Jakob Frank (1726-1791), XVIII.
içinde gösterilmemişti. İtalyan, Rus, İspanyol, Alman, Portekiz, 1da Rusya'da İsrael Eliezer Mesihlik iddiasıyla Yahudilerin
Hollandalı, Avusturyalı vb olmak üzere okulun, İzmir'de doksan 'ina çıktı. Ne var ki Mesullerin varlığı Kudüs'e dönüş isteği-
altı, Karşıyaka'da elli öğrencisi vardı. * dayamıyordu.
Karşıyaka'daki "Müslüman tüccarların" çoğu, çocuklarını bu ihler Fransız İhtilali sonrası milliyetçilik akımlarının da güç-
okula gönderiyordu. ' yellerini SİVasal Rivonİ7.nı snvnmırııbınnn tnrk ntfi
104
105

Siyonizm'i milliyetçi ve siyasal bir ideoloji haline getiren kişi


Theodor Herzl'di. at
ı n alınabilirdi. Hedef Filistin topraklarıydı.2
1860 yılında Budapeşte'de orta halli konfeksiyoncu Yahudi bir Theodor Herzl, ikisi II. Abdülhamid'le olmak üzere defalarca
ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Theodor Herzl, Viyana Üniver- Osmanlı yöneticileriyle yan yana geldi. Osmanlı'nın borçlannı
sitesi'nde hukuk doktorası yapmıştı. - demek koşuluyla Filistin'den toprak istedi. Örneğin o günler
1891-1895 yıllan arasında Viyana'da yayımlanan Neue Freie in hayli büyük bir para olan 20 milyon sterlin önerdi.
Presse'in Paris muhabiriydi. Gazetecilik yaparken izlediği bir ha- Ayrıca borçlar için de 1,5 milyon sterlin öneriyordu.
ber yaşamını değiştirecekti: Yüzbaşı Alfred Dreyfus Davası! 1 Pazarlıklar İkinci Siyonist Kongresi'ne de taşındı.
Dreyfus'un yargılandığı günler, başta Doğu Avrupa olmak üzere 1903 yılında sermayesi 100 000 sterlin olan İngiliz-Filistin Şir-
birçok ülkede Yahudilerin aşağılanmasına, zorunlu göçler yapma- keti kuruldu. Bu şirket Hayfa, Yafa, Kudüs, Hebron, Beyrut, Sa-
sına neden olan olayların yaşandığı bir dönemdi. Yıllar geçse de fed Taberiye ve Gazze'de şubeler açtı ve her türlü toprak alım sa-
Yahudilerin göçleri, sürgünleri bitmiyordu. Hep aynı olay tekrarla- tımıyla ilgilenmeye başladı.
nıyordu. Zorunlu göçler; göçmen Yahudilere, zengin Yahudilerin Yahudiler, topla tüfekle değil, parayla ülke kurmaya hazırlanı-
ekonomik yardımları ve yeni yerleşim yerlerinin aranması vb. yorlardı.
Yahudi hep zorunlu göçmendi... Osmanlı Devleti ne yoğun Yahudi göçmen akınlarını, ne Siyo-
nistlerin Filistin'de toprak almasını ve ne de Yahudilerin Filis-
Theodor Herzl bu soruna bir çare anyordu. Zorunlu göç mese-
lesi yardımlarla halledilecek gibi değildi, köklü bir çözüm gereki- tin'de yeni yerleşim yerleri kurmasını önleyebildi.
yordu. Herzl'e göre, Yahudilerin birlikte yaşadığı bütün milletler Siyonistler sadece merkezî idareyi değil Filistin'deki yerel yö-
ya gizliden gizliye ya da açıktan açığa antisemitikti, yani Yahudi netimi de etkiliyordu. 1904-1905 yılllan arasında mutasarrıf Ah-
karşıtıydı. med Reşid Bey Siyonistlerin şirketinden vilayetin vergi açığım
kapatabilmek için borç para aldı. Ancak borç olayının Babıâli ta-
Sonunda kendince çözüm buldu: bir Yahudi devleti kurulma-
rafından duyulması üzerine görevinden alındı.3
dan bu sorun ortadan kalkmayacaktı!
İlk adımı attı... "Hasta adam" Osmanlı, Siyonistlere neden direniyordu?
Parayı alıp, dış borçlan ödeyip, ülkeyi rahatlatabilirdi!
29 ağustos 1897 tarihinde İsviçre'nin Basel kentinde ilk Siyo-
Ancak. Sorun Filistin'in stratejik önemindeydi.
nist kongre toplandı. Üç gün süren kongrenin yapılacağı binanın
girişine altı köşeli yıldızlı Siyonist bayrağı çekildi. Delegeler The- Filistin, Makedonya gibi Osmanlı Devleti'nin hassas yerleşim
odor Herzl'in isteğine uygun biçimde, kongreye frak giyerek gel- yerlerinden biriydi. Batı'nın, Hindistan ve Uzakdoğu'yla olan tica-
diler. Farklı sosyal tabakalardan ve düşünce yapılarından gelen retinde önemli bir kapısıydı. Bu nedenle Filistin, Osmanlı için
ikiyüzün üstünde delege dünya Yahudilerinin temsilcileri olarak vazgeçilmez öneme haizdi.
Basel'de toplandı. Batı'nın "AşkenazF'sinden Doğu'nun "Sefa- 'Bu arada II. Abdülhamid ile Theodor Herzl'in görüşmeleri sü-
rad"ına, tutucu hahamlardan reform yanlılarına, sosyalist dev- rerken, 1904'te Herzl öldü ve temaslanyla birlikte tüm çabalar ya-
4
rım kaldı.
rimcilerden burjuva bankerlerine, esnaftan öğrenciye her kat-
mandan Yahudi ortak bir amaç için bir araya gelmişti: bir Yahudi
• Siyonistlerin Filistin'de Yahudi devleti kurma isteklerine, başta Moiz Kohen, yani na-
millî yurdu kurmak! dığer Munis Tekinalp gibi Osmanlı Yahudileri karşı çıktılar; onlara göre Yahudi göç-
Bunun yolu Osmanlı Devleti'nden geçiyordu. men er Osmanlı topraklarına gelmeli ve özgürce yaşamalıydılar. Osmanlı'yı, daha son-
Turkıye'yi Kenan ülkesi, israiloğullarının kutsal toprakları olarak değerlendiriyor-
Osmanlı Devleti "hasta adam"dı ve bu devletten parayla toprak uz Kohen'in Siyonist kongrelerinde yaptığı konuşmalar için, M. Jacob Lan-
n
un İletişim Yayınları'ndan çıkan Tekinalp (1996) adlı kitabına bakılabilir.
I. Alfred Dreyfus Yahudi'ydi ve Fransız ordusunda yüzbaşıydı. 15 ekim 1894 tarihinde, m
Ekr R d R e § ' d B e y ' k l a s i k m ü z i t i n o n d e S e l e n bestecilerinden Cemal Reşid Rey ile
Almanya lehine casusluk yaptığı iddiasıyla "vatana ihanet" suçundan tutuklandı. Rütbesi eşıd Rey'ın babasıdır. Rey, ispanyolca "kral" demektir; sizce Rey ailesi neden
sökülerek sürgüne gönderildi. Ne var ki daha sonra gerçek suçlunun bir başka subay ol- spanyolca bir soyadı tercih etmişti ? Geçelim !
duğu ortaya çıktı. Dreyfus'un yeniden yargı karşısına çıkarılması için, Emile Zola cum-
hurbaşkanına hitaben l'Aurore gazetesinde bir açık mektup yayımladı. Sonunda Dreyfus tostaT' ' n n a a § ' y ' " a r SOr "" a ' l 6 a § u s c o s ' 949'da Viyana'dan israil'e götürüldü. I8ağus-
yeniden yargılandı. 12 temmuz 1906'da rütbesi iade edilerek orduya geri döndü. me, kurucusu olduğu devletin minnet borcu olarak ulusal cenaze töreni ya-
107
106

Theodor Herzl öldükten sonra Siyonistler fikir ayrılıklarına nedenle Fransa'dan kurulduktan kısa bir süre sonra Os-
düştü. Ama Siyonizm'den vazgeçmediler. II. Abdülhamid nezdin- lı'ya gelen Alliance İsraelite Üniverselle okulları çok rağbet
de girişimlerini sürdürürken, Emmanuel Karasu, Nesim Russo ve ^dü Osmanlı Yahudi tebaası gibi, Sabetayistler de bu okulu ter-
Nesim Mazliyah gibi İttihatçılarla da dirsek teması içindeydiler! cih etmeye başladılar.
Siyonistler İttihatçılardan umutluydu... gelecekte Evliyazade ailesinin yakın dostları arasına girecek,
Siyonizm'e sadece Osmanlı Yahudileri karşı değildi. Benzer tep- Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı olacak, o dönemin ön-
ki Fransa gibi Avrupa ülkelerinde yaşayan Yahudilerden de geldi. de gelen İttihatçılarından Mahmud Celal (Bayar), 1886 yılında ku-
Siyonizm'e karşı çıkışın en önemli göstergesi de Alliance İsra- rulan Bursa Alliance İsraelite Okulu'nda öğrenim görmüştü! (Av-
elite Universelle'in (Evrensel Musevî Birliği) 1860 yılındaki bildi- ram Galanti, Türkler ve Yahudiler, 1995, s. 219)
rişiydi. Bu bildiriye göre, Avrupa uygarlığından uzak kalmış Yahu-
di cemaati, ancak ve ancak eğitimle kalkınabilirdi. Yani Yahudile- XX. yüzyılın başında Rum, Bulgar, Sırp, Ermeni'den sonra Si-
rin sorunu "anavatanlarının" olmaması değil, geleneksel dinin al- yonistler de "ulus" arayışına girmişti. Ama şimdilik diğer tebaa
tında ezilmesi ve "kabuklarını yırtıp" toplumsal reformları yapıp, kadar Osmanlı topraklannda taraftar bulamamışlardı. Osmanlı
modernize olamamasıydı. Yahudi, Batı'nın değer sistemini kabul Yahudilerinin büyük çoğunluğu yaşadıkları topraklan yurt bili-
ettiği an kurtuluşunu da bulacak, özgürleşecekti. yorlardı. Ancak Siyonistlerin pes etmeye niyetleri yoktu...

Alliance, Yahudilerin içinde yaşadıkları toplumlarla bütünleş- Başbakanın makamındaki resim


melerini savunuyordu. Alliance'a göre Siyonizm "sahte mesihçi-
likten" başka bir şey değildi. Rasyonalizme ve özgürlükçülüğe ay- Eşini trajik bir ölümle kaybeden Evliyazade Naciye Hanım yıl-
kırıydı. Her fırsatta antisemitizmi eleştiren Siyonistler aslında an- gınlığa, umutsuzluğa kapılacak bir kişilik değildi.
tisenütiktiler! Başta Serveti Fünun olmak üzere dönemin gazete ve dergile-
Özetlersek, Alliance teşkilatı felsefesi itibariyle Yahudilerin "Mu- rine makaleler göndermeyi sürdürdü.
sa dininden" birer Fransız, İngiliz, Osmanlı vb. vatandaşlara dönüş- Yazı kaleme almanın güç olduğu o dönemde, yazarların kim-
melerini amaçlıyordu. Siyonist ülkü ise, bunun tam tersine, Yahudi likleri ve imzaları sahte, yüzleri maskeliydi. Örneğin Namık Ke-
mal'in oğlu Ali Ekrem "A. Nadir", Süleyman Nazif büyükbaba-
benliğinin asimilasyon erozyonuna uğramamasını amaçlıyordu.
sının adı olan "İbrahim Cendî" mahlasıyla yazıyordu. Bu isim-
ler dışında bir grup daha vardı ki onlar daha genç, daha korku-
İzmir Alliance Okulu müdürü şöyle yazar: "Türkiye dindaşlarımız
suzdu. Hüseyin Cahid (Yalçın), Faik Ali (Ozansoy), Mehmed
(Yahudiler) için vaat edilmiş bir toprak olabilir." Yahudi cemaati yöne-
Rauf mahlas kullanmazlardı. Evliyazade Naciye de bu gruba
ticileri Yahudilerin Osmanlı Devleti'nin yönetiminde önemli bir yer edi-
dahildi.
nebileceği fikrim geliştirir. "Rumlar" derler, birçok asır boyunca önem-
li bir rol oynamışlardır; Yunan Krallığı'mn bağımsızlığından beri bu et- Yazılannın altına açık yüreklilikle imzasını atıyordu. Kendisine
ki çok azalmıştır. Ermeniler bugün Osmanlı idaresinde birçok görev yapılan uyarılan da dinlemiyordu.
üstlenmektedir: taşra valisi, posta müdürü, elçilik kâtibidirler. Ne var Evliyazade Refik, kız kardeşi Naciye Hanım rahat bir ortamda
ki Ermeni cemaati Abdülhamid hükümeti gözünde şüpheli durumuna ışabilsin diye zamanı zaman yeğenlerini ve oğullanın alır, on-
L
geldi. Neden Yahudiler evvelden imparatorlukta sahip oldukları yeri bordon Boyu'nda dolaştınr ya da at haralarında gezdirir-
yeniden kazanmasınlar. (Henri Nahum, tzmir Yahudileri, 2000, s. 74) ullannın tıpkı kendisi gibi atlara olan meraklan o zamanlar-
da başlamıştı.

Osmanlı tebaası Yahudi aydınlar, Alliance İsraelite Universel- 'lıyazadelerin atçılık dışında bir diğer meraklan da piyano çal-
le'le paralel düşüncedeydiler.5 Kadınlann hemen hemen tümü piyano çalmayı biliyordu.
•Çlerinde resme çok meraklı olanlar da vardı. En iyi res-
5. Alliance israelite I In^erselle hakkında ayrıntılı bilgiler için, Türkiye Yahudilerinin Ba- 'sınasız Naciye Ilanım'ın büyük kızı Güzin yapıyordu.
108 109

Güzin'in yaptığı tablolardan biri zamanla eniştesi Başbakan Manastır) harekete geçirmeye karar verdiler.
Adnan Menderes'in makam odasına da asılacaktı... )üveli muazzamamn Makedonya haritasını masaya yatırarak
parçalayacağını konuşmaya başlaması İttihatçıların "düş-
Yüzyılın başında ise Binbaşı Enver, eniştesini vurmaya hazırla- Sı cephesfni genişletmesine neden oldu.
nıyordu... Artık başkaldırı sadece Yıldız Sarayı'na karşı yapılmayacaktı,
tttihat ve Terakki Cemiyeti Manastır Şubesi yayınladığı bir bil-
Enişteye sıkılan kurşun diriyle Avrupa devletlerine ültimaton verdi:

Selanik Merkez Komutanı Albay Nâzım Bey korkunç bir hafi- Avrupa'nın uydurma Makedonya teşkili kabul edilmeyecektir. (...)
yeydi. Yıldız Sarayı'na bildirmek üzere 397 kişilik tevkif listesi ha- Avrupa bizim menfaatimize karşı olan yolda yürümeye devam ederse
zırladığı bilgisi İttihatçıları telaşlandırdı. Albay Nâzım'ı ortadan o takdirde artık sabrımız tükenmiş demektir. Şerefli bir ölümü sefıla-
kaldırmaya karar verdiler. Üstelik bu suikastı Nâzım'm kayınço- ne bir hayata tercih ederiz.
su Binbaşı Enver sayesinde yapacaklardı. Binbaşı Enver, ablası
Hasene'nin eşi Nâzım'm ortadan kaldınlmasındaki görevi seve İttihatçılar iki cephede de savaşa hazırlanıyorlardı.
seve yerine getirecekti. Çünkü biliyordu ki, eniştesi ablasına hep Bu ültimaton İttihatçıları Almanlara yaklaştıracaktı. Prusya
kötü davranıyordu. eğitiminden geçip, Alman kolektivist fikirlerin etkisi altında ka-
29 mayıs 1908 akşamı Yüzbaşı İsmail Canbulad ve Binbaşı En- lan genç "pozitivist" subaylar örgüt içinde güçlendikçe, "Alman
ver'in yardımıyla Selanik Yalılar Akaretler'deki eve giren Fedailer yanlısı fikirler" de giderek ağırlık kazanacaktı!..
Grubu'ndan Teğmen Mustafa Necib, Albay Nâzım'a iki el kurşun İttihatçıların ayaklanma girişimlerinden Yıldız Sarayı'nın habe-
sıkmış ama öldürememişti. ri oldu.
Binbaşı Enver, eniştesine yapılan suikastta parmağı olduğu or- Makedonya Genel Müfettişi Hüseyin Hilmi Paşa, Yıldız Sara-
taya çıkınca apoletlerini sökerek dağa çıktı. yı'na bir telgraf çekti. Telgrafta, Ermeni ve Makedonya komitele-
Yalnız değildi. Eyüb Sabri gibi bazı İttihatçı subaylar da apolet- rinin İttihatçılarla birlikte, Selanik ya da Manastır içinde, "Mer-
lerini sökerek dağa çıkmaya başlamışlardı. kez İcra Komitesi" adıyla ihtilal planlayıp kısa sürede ayaklana-
Bu eylemi ilk başlatan isim ise Kolağası Resneli Niyazi'ydi. caklarını yazıyordu.
Resneli Niyazi'nin komutanlığını yaptığı "Resne Millî Tabu- Bu gelen telgrafın bir benzerini de Atina'daki Osmanlı Büyü-
ru"nda kimler yoktu ki: Sırp komitacı Circis, Arnavut beyi İsa Bola- kelçisi Rifat Bey göndermişti. Yıldız Sarayı "yaramaz çocuklara"
tin, Yunanlı kaptan Kleftus Kontaris, Bulgar komitacı Sandanski... artık hakettikleri cezayı verme kararını aldı...
Hepsi Kanuni Esasî'nin getireceği özgürlük ortamında, eşitlik II. Abdülhamid subay isyanlarını bastırmak, dağdakileri indir-
içinde kardeşçe sonsuza kadar yaşayacaklarına inanıyorlardı. mek için en güvendiği komutanı Müşir (Mareşal) Şemsi Paşa'yı
İttihatçı subayların arka arkaya dağa çıkmaları tesadüf değildi: > taburla Makedonya'ya göndermeye karar verdi.
8 haziran 1908'de Estonya'nın Reval kentinde, İngiltere Kralı Okuması yazması olmayan, sertliği ve okullu subaylardan nef-
VII. Edward ve Rus Çan II. Nikolay "hasta adam" Osmanlı'nın mi- - etmesiyle tanınan Şemsi Paşa'nm Makedonya'da oluk gibi kan
rasını paylaşmışlardı. Birkaç yıl öncesine kadar Osmanlı Devle- akıtacağını tahmin etmek zor değildi...
ti'nin toprak bütünlüğünü savunan İngiltere artık Rusya'yla işbir- Şemsi Paşa'ya yardımcı olmak için İzmir'deki Redif Fırkaları
liği yapıp imparatorluğu parçalama siyasetine soyunmuştu. Buna e Karaman Taburları da Selanik'teki 3. Ordu'ya katılmak için yo-
göre, Makedonya parçalanacak, Irak İngilizlere, Boğazlar Rusla- !a çıktı.
ra bırakılacaktı! Biliniyordu ki Fransa ve İtalya bu buluşmanın zmir limanından hareket eden geminin içinde Doktor Nâzım
a
öteki müttefikleriydi. vardı. Bu kez asker kılığına girmişti...
J
Artık toprak kaybetmeye tahammülü olmayan İttihatçılar "Ya ktor Nâzım gemide yalnız değildi. Yanına güvendiği bazı İtti-
vatan ya ölüm" parolasıyla tüm Makedonya'yı (Selanik, Kosova, arkadaşlannı da almıştı. Onlar da nefer kılığına girmişlerdi.
'11
no
Korumalardan biri Müşir Şemsi Paşa'nın elindeki haber pusu-
Doktor Nâzım ve arkadaşları askerlere propaganda yapmaya
başlamışlardı ki, geminin İzmir'e geri dönme karan verdiğini öğ- lasmı alıp okudu.
rendiler. Telaşlandılar. Ne oluyordu ? Gemiye bindikleri haber mi pusulada, "Ya vatan ya olum yazıyordu!
alınmıştı ? Kaçmaya karar verdiler. Ama denizin ortasında böyle Yıldız Sarayı ile İttihatçılar arasında "savaş" başlamıştı.
bir girişim imkânsızdı. Geminin kıyıya yanaşmasını beklediler. II Abdülhamid, Müşir Şemsi Paşa'nın yerine bu kez Müşir Os-
Bu arada geminin dönüş nedenini öğrendiler, yelkenlerinden biri an Fevzi Paşa'yı Makedonya'ya gönderdi. Osman Paşa Manas-
kırılmıştı. Rahatladılar. hr'a ulaşamadan, Eyüb Sabri ve Resneli Niyazi kuvvetlerince da-
Fakat bu kısa süren bir rahatlamaydı; çünkü İzmir- Selanik ara- s a kaldırüıp esir alındı.
sında asker taşıyan gemiler gidip geliyordu. ' Yıldız Sarayı şaşkındı. İttihatçılar arka arkaya suikastlara baş-
Doktor Nâzım ve arkadaşları gelişmeleri "elleri kolları bağlı" ladılar: Manastır Mıntıka Komutanı Osman Hidayet Paşa, Debre
bir şekilde sessizce İzmir'den izlemekle yetiniyorlardı. Makedon- Mutasarrıfı Hüsnü Bey, Polis Müfettişi Sami, Avukat Sabir Efen-
ya'dan haber alamıyorlardı. di, Yüzbaşı İbrahim, Süvari Yüzbaşısı Ali...
Selanik'te de heyecanlı saatler yaşanıyordu.
21 temmuz gecesi İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Selanik mer-
İttihatçılar Müşir Şemsi Paşa'ya suikast düzenleme kararı aldı.
kezi toplandı. Karar aldılar: Saray'a tüm Osmanlı tebaası adına
Dört fedai gönüllü oldu. Sonunda suikastı Teğmen Atıf in (Kam-
meşrutiyetin ilanı ve Anayasa'nın yürürlüğü konması için telgraf
çıl) yapmasına karar verildi.
çekilecekti. Aksi takdirde 24 temmuzda ayaklanma başlayacaktı.
Karar açıklandığında Teğmen Atıf, arkadaşı, Albay Nâzım Bey'i
vuran Teğmen Mustafa Necib'i dışarı çağırdı. Osmanlı-Yunan Sa-
Tarih 22 temmuz 1908.
vaşı'nda şehit düşen babasının saatini, eğer basma bir şey gelirse
İttihatçılar da dahil olmak üzere herkesi şaşırtan bir olay mey-
annesine ulaştırmasını istedi.
dana geldi.
Kucaklaştılar.
İzmir kolordusunun ilk taburlan Selanik rıhtımına çıktılar.
Tanyeri ağanyordu...
Ve çıkar çıkmaz, 18 000 asker tüfeklerini bırakarak, kardeş ka-
nı dökmeyeceklerini söylediler.
Tarih 7 temmuz 1908.
Doktor Nâzım aylardır İzmir'de harcadığı çabanın karşılığını al-
Müşir Şemsi Paşa sabah erken saatte Manastır Postanesi'ne
mıştı.
gitti. Yıldız Sarayı'na telgraf çekti, artık operasyona hazırdı!
Sonuçta beklenen gün geldi. II. Abdülhamid meşrutiyeti ilan
Dışarı çıktı. etti.
7

Teğmen Atıf yanına yaklaşıp selamı çaktı, "Komutanım acil


Manastır ve Selanik, hürriyet ilanını 101 pare top atışıyla kutladı.
mektup var" deyip bir zarf uzattı. 8
İstanbul ise şaşkındı.
Paşa zarfı açarken, madalyalarla dolu göğsüne iki kurşun yedi.
Çünkü Rumeli'deki isyanlan, suikastlan, tüm olan biteni san-
Kendine güvendiği için yanında fazla koruma bulundurmayan
sür nedeniyle öğrenemedikleri için, II. Abdülhamid'in meşrutiye-
Müşir Şemsi Paşa merdivenlere yığıldı.
ti birdenbire ilan ettiğini düşünüyorlardı.
Korumalar Teğmen Atıf'a da kurşun yağdırdılar. Ama bunlar-
Meşrutiyeti padişahın lütfü olarak gören İkdam gibi gazeteler,
dan sadece biri, o da bacağına isabet etti. Teğmen Atıf kaçmayı
Padişahım çok yaşa" diye manşet atmışlardı!
başardı. 6
Meşrutiyet ilan edildiğinde Doktor Nâzım Milas'ta Halil (Men-
Müşir Şemsi Paşa'nın yaverleri başta Kavaklı Mustafa Fevzi
(Çakmak) olmak üzere, Şemsi Paşa'yı hastaneye yetiştirmeye ça- nkalıların 4 Temmuz'u, Fransızların 14 Temmuz'u olduğu gibi bizim de 23 Tem-
baladılar ama uğraşılan yeterli olmadı. İttihatçılar Yıldız Sara- mı" o|fr'UZ V a r d ' ' 8 t e m r n u z 1909'ta kabul edilen yasayla, 23 Temmuz "Hürriyet Bayra-
ik kut|
yı'nın en kuvvetli komutanını öldürmüşlerdi. anmaya başlandı. Ancak bu bayram 13 mayıs I935'te kaldırıldı.
te m e
5 r utiyetin ilan edildiği güne kadar cemiyete üye olanlar, 319'u subay,
V t o p l a m 5 0 s
6. Atıf Kamçıl, TBMM'nin altıncı ve yedinci dönemlerinde Çanakkale milletvekilliği yap- r
o g[u J ' ' kişiydi, istanbul'daki üye sayısı ise sadece I I'di. (Kudret Emi-
tı. Mezarı İstanbul Sisli'de Ahidpi Hiirrivor'reH coh;HiLro^i.- 6". Anadolu'da Devrim /"?;;„/„...• ıOQQ - rrm
112 113

teşe) Bey'in evinde saklanıyordu. Duyar duymaz hemen İzmir'e subaylardan Binbaşı Cemal,9 istasyonda Enver'i öperk:en
hareket etti... Adağına, "Sen artık Napolyon oldun" diyordu...
İzmir ayaktaydı.
Kordon Boyu'nda insan seli akıyordu: Evliyazadeler Refik
Hıristiyan Gagavuz bir Türk!
Efendi, Naciye Hanım, Makbule ve çocuklar ellerinde Türk bay-
raklarıyla Kordon'a gelmişlerdi. Yirmi yedi yaşında bir bayrak, bir efsane kahramanı olan Bin-
Herkesin elinde kendi milletinin bayrağı vardı: başı Enver kimdi ?
Türk, Yunan, Bulgar, Sırp, Arnavut, Çerkez, Musevî, Ermeni, Asıl adı İsmail Enver'di.
Rum, Kürt, Arap sokakta zaferi kutluyordu... 12 kasım 1881 İstanbul doğumluydu.
Yabancı tüccarlar, Levantenler de Kordon'daki kutlamalara ka- Hacı Ahmed-Ayşe çiftinin altı çocukları var: Enver, Nuri, Kâ-
tıldılar. mil, Ertuğrul, Hasene ve Mediha.
Kadifekale'den top atışı yapılıyordu. Enver, baba tarafından Gagavuz Türklerindendi!
Herkes karanlık günlerin geride kaldığına inanıyordu.
Bitecekti artık toprak kayıpları, yoksulluklar, hastalıklar, Hülasa Enver Paşa'nm yedinci atası, Hıristiyan Gagavuzlardandı.
ölümler... Şecere tablosunda, en başta görülen Abdullah Killi, bu soydan Müs-
İzmir'e gelen Doktor Nâzım o karmaşada Kuşçubaşı Eşrefi lümanlığa dönen ilk soy büyüğü olarak bilinir. (Şevket Süreyya Ayde-
buldu. mir, Enver Paşa, 1993, c. 1, s. 183)
Boynuna sarılarak hıçkıra hıçkıra ağladı.
İstibdat iktidarını yıkmak için on beş yıl mücadele vermişti. Enver'in kendisinden yaşça küçük amcası Halil Paşa, Akşam
İstanbul, Paris, Selanik ve İzmir'de geçen on beş yıl... gazetesinde 1967 yılının ekim-kasım aylan arasında yayımlanan
Sonra kendini toparladı. anılarında ailesine ilişkin şu bilgiyi vermektedir:
İttihatçı arkadaşlarına Selanik'e gideceğini söyleyerek, önce-
likle güvenlik işleriyle meşgul olmalarını tavsiye etti. Ceddimiz Kırım'dan gelmiştir. Kırım hanlarının sarayına öteberi ve
Haklıydı... bilhassa kadm eşyası satan bir yemeniciymiş. Bu yakışıklı delikanlı
Meşrutiyet'in ilk günlerinde İzmir'in yönetiminde boşluklar ol- Hıristiyan olduğu için, harem dairesinde kimse ondan kaçmazmış. Bu
du. Esnaflardan seyyar satıcılara kadar herkes, hürriyetin "kanun sırada Kırım hanının yakınlarından bir kız, ona gönül vermiş. Nihayet
ve kural tanımazlık" olduğunu düşünüyordu. Örneğin sanıyorlar- evlenmelerine karar verilmiş. Yemenici delikanlı Müslümanlığı kabul
dı ki vergiler vb. yaptırımlar kalkmıştı!.. etmiş. Evlenmişler. Bu yemenici Rum değil, Rumen değilmiş. Şu hal-
Aslında Osmanlı tebaasının büyük bir bölümü ne olup bittiğinin de Rum veya Ulah olmayan, Türkçe konuşan bu Hıristiyan, Roman-
farkında değildi. Bazıları Makedonya'dan gelecek "hürriyef'in ka- ya'da yaşayan ve dini Hıristiyan olan Gagavuzlardandı.
dın mı erkek mi olduğunu tartışmaya başlamıştı!.. Bu evlenmeden sonra Ruslar, Kırım'ı istila etmişler. İşgal üzerine,
Lokantalar bedava yemek dağıtıyordu... «ddimiz karısıyla beraber, Tuna ağzında Kilya şehrine göçmüşler.
Doktor Nâzım Selanik'e gitti. Giyecek başka elbisesi olmadığı usların Romanya'yı işgalinden sonra da dedelerimizden Kahraman
için, "Tütüncü Yakub Ağa" kıyafetiyle gitmişti. !- Karadeniz'in Türkiye kıyılarındaki Abana'ya hicret etmişle
;ler.
"Hürriyetin kâbesi" adı verilen Selanik, İzmir ve İstanbul'dan
daha coşkuluydu. Müslümanlığı seçen yemenici, "Abdullah Killi" adım almıştı,
Dağa çıkan Binbaşı Enver "hürriyet kahramanı" olmuştu. Her- ı sırasıyla, Kocaağa Killi, Kahraman Ağa, Killioğlu Hüseyin Ağa,
1 Mu
kes Binbaşı Enver'i görmek için birbirini eziyordu. Ştafa Kaplan ve nihayet Hafız Kâmil Efendi takip etmişti.
nv
İttihatçıların Selanik'teki lideri Talat, istasyonda karşıladığı ' er'in babası Hacı Ahmed, Hafız Kâmil Efendi'nin oğluydu.
Binbaşı Enver'e, kırmızı ciltli bir "Kanuni Esasî" hediye etti.
Dağa çıktığında her türlü lojistik desteği veren önde gelen İtti- 4
'Şa. askerî eczacı Mehmed Nasib Efendi'nin oğluydu. 6 mayıs 1872 Midilli do-
- 899 da Selanik'te Seniha Hanım'la evlendi. Ahmed, Mehmed, Kâmuran, Nejdet
T içirdi; I
114
J 75

Enver ilköğrenimine istanbul'da başladı. Sonra askerî rüştiye ve Heyete, Enver'in amcası Yüzbaşı Halil, Yakub Cemil, Mustafa
idadiye Manastır'da devam etti. 1899'da Harbiye'den, 1902'de de Necib, Mülazım Hilmi gibi fedailer koruma görevi yapacaklardı.
kurmay subay olarak Erkâmharbiye'den mezun oldu. 3. Ordu'ya İttihatçılar silahlannı kuşanıp Osmanlı Devleti'nin başkentine
atandı.
doğru yola çıkarken, Doktor Nâzım "Anadolu umumî müfettişi"
Sonrası malum...
olmuştu, bu nedenle İzmir'e dönecekti. Nazırlık istememişti.
Hürriyet kahramanı Binbaşı Enver için, Selanikli şair Ahmed
Selanik merkezi umumîsi İzmir'e çektiği telgrafta, Doktor Nâ-
Efendi, istasyonda yeni şiirini okuyordu:
zmı ve arkadaşlannın onlara layık olabilecek bir törenle karşılan-
malannı istedi...
Âlemde emsali adîm
Yaptık bugün bir inkılap Doktor Nâzım ilk kez kendi kimliğiyle İzmir'de
Hainleri, alçakları
Zalimleri ettik harap Tarih, 7 ağustos 1908.
İzmir limanı tıklım tıklımdı.
Biz yek vücudı ittifak Kalabalığın önünde hükümet temsilcileri ve belediye görevlile-
Bir kale teşkil eyledik ri vardı.
Hürriyeti, milliyeti Evliyazade Refik Efendi'nin içinde bulunduğu tüccarlar lima-
Hakkıyla temsil eyledik. nın sağ, papazlar, hahamlar ve imamlar sol tarafındaydı.
Yaptıklan bire bin katılarak anlatıldığı için adı efsaneleşen
Doktor Nâzım'ı görmek için binlerce insan limana akın etmişti.
Millî marş olmadığı için subaylar mızıka takımlarına Fransız Körfez sandallarla doluydu.
İhtilali'nin marşı "Marseillaise"i çaldırıyorlardı. Bugünü izleyen Nihayet Doktor Nâzım'ı taşıyan gemi ufukta gözüktü.
günlerde Paris'teki İttihatçılar Republique Meydanı'ndaki ünlü Herkes mendillerini sallıyordu.
Marianne Anıtı'na çelenk koydular. Bando çalmaya başladı.
Her köşede herkes kendi dilinde nutuk atıyordu. Doktor Nâzım mahşerî kalabalığı görünce şaşırdı.
Selanik özgürlüğü soluyordu. Heyecanlıydı.
Doktor Nâzım Selanik'te İttihatçı arkadaşlarıyla buluştu. Kıyafeti değişmişti; artık o Paris Sorbonne mezunu Selanikli
Hepsi heyecandan titriyordu. Doktor Nâzım'dı.
Selanik İttihat ve Terakki Cemiyeti merkezi umumîsi toplandı.
Ne yapılacağı konusuna her kafadan bir ses çıkıyordu.
Tükürük cezası
İşin gerçeği şuydu: istedikleri siyasal düzene kavuşmuşlardı.
Ama üyeleri hep küçük rütbeli subaylar ve kıdemsiz memurlar- azırlanan kürsüye çıkıp konuşmaya başladı.
dan oluşuyordu. İktidarı devralacak kadroları yoktu. l t u k c o k
kimseye oldukça sert geldi.
Yine de meydanı boş bırakmak istemiyorlardı. Hangi isimlerin da konuşması yakın bir gelecekte İzmir'de yapacaklarının
nazır olarak hükümette görev alacağını kararlaştırmayı ve arka göstergesiydi.
planda durup, bunlann ne yapıp neyi yapmayacaklan konusunda 3 tÖrenİnİn a r d m d a n D o k t o r
ÎVle birik Nâzım, Yüzbaşı Ruşe-
talimat venneyi planlıyorlardı. ! once belediyeyi, sonra vatandaşların ısrarıyla Rum
Bu nedenle ilk iş olarak, hükümetle temasları yürütmek üzere »anesi'ni, Ermeni Murahhasa Dairesi'ni ve Musevî
İstanbul'a bir heyet gönderilmesine karar verildi. Heyette, Talat •pasını ziyaret etti.
Bey, Cavid Bey, Midhat Şükrü, Rahmi Bey, Binbaşı Cemal gibi isim-
Belkı e d e S " r a S l n d a M ü f t ü l ü k unutulmuştu!
ler vardı.
t a r e t l e r e "^^ V ° h o m l ) e r l i k " mesajlarının verildiği bu küçük
İttihatçı kadrolar artık "bey" olmuşlardı! olge düşmesi" istenmemişti. Çünkü muhalifleri İlli-
116 117

hatçılann "Panislamik" olduğu propagandasını yapıyorlardı. prens Sabaheddin kavgası


Karşılama törenini hazırlayanlar bir yeri ziyaret etmeyi unut-
mamışlardı. İzmir yine de bir türlü gerilimden kurtulamıyordu.
Burası Asmalımescit'teki "Tütüncü Yakub Ağa"nın dükkânıydı! Selanik'ten Doktor Nâzım'a gelen bir telgraf şehrin gerginliğini
İttihatçı Yüzbaşı Ruşenî burada, Doktor Nâzım'ın o zor günle- daha artırdı. Cemiyetin Selanik merkezinden gelen telgraf, Prens
rini ve mücadelesini anlatırken, Doktor Nâzım ağlamamak için S baheddin adına Anadolu'da teşkilat kurmak isteyen süvari su-
dudaklarını ısınyordu. bayı (ve Milaslı Halil'in [Menteşe'nin] kardeşi) Murad, Binbaşı
Askerî kışla da ziyaret ettikleri yerlerdendi. Iroşür Tevfik ve Demirci Avnî'nin hemen gözaltına alınmasını
İttihatçı düşmanlarının cezalandırılmasına da orada başlandı. emrediyordu.
İzmir kolordusu komutanı Ferid Tevfik halka zulüm yaptığı ve Kuşçubaşı Eşref, adı geçenleri gözaltına almak için Mülazım
askerlik mesleğine zarar verdiği gerekçesiyle, hemen o gün, ora- Tevfık'i görevlendirdi. Afyon'a giden Tevfik, görevini tamamlaya-
da askerlikten uzaklaştırılarak rütbesi alındı. Yaşının ileri olması rak döndü. Üç "Prens Sabaheddinci" İzmir kışlasına getirildi.
sebebiyle halk önünde teşhir cezası uygulanmadı. Kuşçubaşı Eşref haber ulaştığında saat 23.00'ı gösteriyordu. Eş-
Aydın şehri başkomiseri Mehmed, hafiye olarak bilinen ve bu ref durumu önce Kemer'deki Doktor Nâzım'a iletti. O da haberi
sayede paşa olan Hacı Hasan Paşa, İzmir'de fırka komutanı olan alır almaz kışlaya geldi. Yakalanan isimlerin sorgusunu Doktor
Tevfik, polis komiseri Mehmed Refik gibi kişiler üniformaları, rüt- Nâzım yaptı.
beleri, nişanlan çıkarılarak halkın önüne çıkarılıp teşhir edildi. Bu sorgu aslında İttihatçıların siyasal tavırlarını göstermesi
Doktor Nâzım hepsini tükürükle cezalandırdı. Ama bazen is- açısında ilginçti:
tenmeyen olaylar da olmuyor değildi. Halk özellikle kendilerine Doktor Nâzım kışlaya geldiğinde Milaslı Murad ve Demirci Avnî
kötü davranmış idarecilere linç girişiminde bulundu. ayağa kalkarak ona karşı saygılı davrandılar. Doktor Nâzım ne ağa-
Cezalandırma yöntemi İttihatçıları ikiye böldü. beyini yakından tanıdığı Milaslı Murad'a, ne de kendisine saygıda
Örneğin, Polis Müdürü Mazhar'ın makamının basılıp teşhir kusur etmeyen Avnî'ye sıcak davrandı. Hemen sorguya başladı.
edilmesine, Kuşçubaşı kardeşler Eşref ve Sami karşı çıktılar. Neden ve ne amaçla yeni bir teşkilatlanmaya girdiklerini sor-
Doktor Nâzım'a yaptığının yanlışlığından bahsettiler. Ne var ki du. Yanıtı beklemeden, sözlerini İttihatçılar aleyhine bir çalışma
Doktor Nâzım kendini haklı buluyordu. Ona göre bu tip istibdat- içinde olmalarının çok ağır cezalara neden olacağını bilip bilme-
çılar halkın nazarında layık oldukları gibi cezalandırılmalıydılar. dikleri sorusuyla sürdürdü.
İki farklı görüş İttihatçıları, o günlerin sıcak ortamında çatış- Milaslı Murad teşkilatlanmayı meşrutiyetin kendilerine sağla-
ma noktasına getirdi. dığı haklar doğrultusunda yaptıklarını ve bu nedenle ceza alabi-
Sonra her iki tarafta sakinleşti. Polis Müdürü Mazhar sorgulan- =ek bir davranış içinde olmadıklarını söyledi.
dı. Doktor Nâzım yumuşadı. İşin garip yanı o gün linç edilmek is- Doktor Nâzım çok sinirlendi. Kendini kontrol altına alamaya-
tenen polis müdürü Mazhar önce İstanbul polis müdürü, sonra da I hale geldi. Her ikisini de kışlanın orta yerinde kurşuna dizdi-
Bitlis valisi olacaktı. rebileceğini söyledi.
İzmir geneli İttihatçılara sıcak bakıyordu. Aslında meşrutiyetin ilk günlerinde İttihatçılar ile Prens Saba-
İkinci Meşrutiyet'in hemen arkasından askerlerin kışlık giye- hn grubu arasında sıcak ilişkiler yaşanmıştı. Başta Paris'ten
cek gereksinimini karşılamak için bağış toplanacak bir "yardın! ionen Dr. Bahaeddin Şakir olmak üzere, İttihatçılar, Prens
komisyonu" oluşturuldu. Ardından İstanbul, Selanik gibi kentler- eddin grubuyla İstanbul'da bir araya gelerek, ileride prog-
de olduğu gibi İzmir'de de "asker kulübü" açabilmek için bağış nnı birleştirebilecekleri umuduyla ittifak kurmuşlar ama
na
toplanmaya başlandı. yata geçirememişlerdi. "Pamuk ipliğine" bağlı bu ittifak
«sa zamanda sona erecekti...
On iki Türk, bir Ermeni, bir Rum ve iki Yahudi olmak üzere on
altı kişiden oluşan bu komitede Evliyazade Refik Efendi de vardı
tad
tada t ü m olup bitenler garipti.
zc
İzmir "yeni döneme" uyum sağlamakta zorlanmamıştı!.. ı Prens Sabaheddin'e karşı olan İttihatçılar, II. Abdülha-
118

mid'e baskı yaparak Ingilizciliğiyle tanınan Kıbrıslı Kâmil Pa-


şa'nm sadrazamlığa getirilmesini sağladılar! Harbiye nazırlığına
Dördüncü bölüm
Prens Sabaheddin'e yakınlığıyla bilinen Receb Paşa geldi!
7 ağustos 1908 günü yeni kabine yemin ederek göreve başladı. 26 nisan 1909, İstanbul
Kuruluşundan on gün sonra hükümetin programı gazetelere
yansıdı.
Hükümet programında, milletvekillerinin yasa teklif etme, seç-
me seçilme hakkının belirli bir servete bağlı olmaksızın herkese
tanınması, gayrimüslimlerin de askere alınması önde gelen konu-
lardı.
Maliye, bakanlıklar, ordu ve donanma yeniden düzenlenecekti.
Dış ülkelerle yapılan ticaret sözleşmeleri gözden geçirilecekti.
Bu ülkelerin onaylaması halinde kapitülasyon ayrıcalıklarının
kaldırılması öngörülüyordu. Doğduğu, gözünü açtığı şehir iki haftadır ayaktaydı.
Vergi sistemi gözden geçirilecek, ticaret, sanayi, bayındırlık, İstanbul'da silah ve top sesinden başka ses yoktu. İstanbul ka-
tarım, bilim ve eğitimde gelişme sağlayabilmek için yatırımlar ya- ranlığa bürünmüştü.
pılacaktı. Gereksiz memurlar ve alaylı eğitimsiz subaylar emekli- Her gece dört beş bin fanus ve elektrik lambalanyla aydınlatı-
ye sevk edilecekti. lan Yıldız Sarayı, o gece sadece beş on havagazı feneriyle aydın-
Yeni hükümetin Osmanlı Devleti'ni çağdaş merkezî bir devlete latılıyordu.
dönüştürme iddiası vardı. Tarihe "31 Mart Ayaklanması"1 olarak geçen olayların başlan-
Benzer iddialı programlar çeşitli dönemlerde ortaya atılmış dığı o günlerde Fatin Rüşdü (Zorlu) daha kırk günlük bebek bile
ama hiçbiri başarılamamıştı. Bakalım İttihatçılar yaptıkları "Tem- değildi.2
muz Devrimi"yle bunlan hayata geçirebilecek miydi ? Babası Müşir İbrahim Rüşdü Paşa, II. Abdülhamid'in seryave-
İlk aylarda herkeste bir iyimserlik havası vardı. Öyle ki, Make- riydi.
donya'da çetecilik sona ermişti. Reval Buluşması'nda Rusya ve Yıldız Sarayı'nın tüm görevlileri gibi o da, korku ve dehşetle
İngiltere aldıkları karan geri çekmek üzereydiler. Kapitülasyonla- sonunun ne olacağını bekliyordu. Herkes yorgundu. Aralarında
rın kaldırılması değil ama daraltılması tartışılmaya başlanmıştı. reyenler vardı. Haremdeki ağlayan kadınların feryatları, ölüm
Ama bu umut dolu gelişmeleri kökünden sarsacak üç acı olay dizliğine bürünmüş Yıldız Sarayı'ndan duyulan tek sesti. Lakin
gerçekleşti o günlerde: a süre onlar da aldıkları uyanlar üzerine sustular.
- 5 ekimde Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. itin Rüşdü'nün babası İbrahim Rüşdü Paşa en çok II. Abdül-
- 6 ekimde Yunanistan Girit'i topraklarına kattı. 'd'e şaşınyordu. Her an öldürüleceği, her an tahttan indirile-
- Ve aynı gün, yani 6 ekimde Avusturya-Macaristan İmparator- orkusuyla yaşayan padişah, o gece ne kadar sakin ve meta-
luğu Bosna-Hersek'i ilhak etti. netliydi.
"Hasta adam" Osmanlı Devleti'nin toparlanmaya başlamasın- Mart Ayaklanmasını bastırmak için Selanik'ten gelen Ha-
dan korkanlar "ellerini çabuk tutmuşlardı"! °rdusu subay ve erleri Yıldız Sarayı'nı kuşatmışlardı.
İçerideki "uzantıları" da boş durmayacaktı... e
dairelerin hemen hepsi askerlerce doldurulmuştu. Su-
Ve gün gelecek Evliyazadelerin damadı olacak Fatin Rüşdü
•• Miladî 13
(Zorlu), daha kırk günlük bir bebekken sürgünle tanışacaktı... nisan 1909.
U
u ^ 2 o r | u ' n u n nüfus kâğıdındaki resmî doğum tarihi 1910'dur. Ancak kızı Se-
ce urdus" a a n n e s ı G u z ' d e Zoriu'nun "Fatin'i 31 Mart Ayaklanmasından hemen ön-
U V e s u r g ü n e
5dü Z
Zorlu "
Zo f k i
giderken
g kucağında
ğ götürdüğünü"
g ğ ü söylediğini
y ğ aktardı. Fatin
k. Kafa ı , , ^ " n u f u s t a k i adı da "Ahmed Fatin Zorlu", yani resmî belgede "Rüşdü" adı
120 121

bayların hemen hepsi Harbiyeli'ydi; yani mektepli! Başlarında , tahta çıkacağı gün ayaklanma başlatmaya karar verdiler.
Hürriyet Kahramanı Binbaşı Enver vardı... 14 aralık günü Petersburg'daki Senato 'nun bulunduğu Birinci
0 günlerde kırk günlük bir bebek olan Fatin Rüşdü'nün yaşa- Meydanı'nda ayaklanmaya başladılar. Ancak umdukları
mında Harbiyelilerin yeri hep ayn olacaktı! desteği bulamadılar. Devrim eylemine yalnızca üç piyade birliği
Babası İbrahim Rüşdü Paşa, II. Abdülhamid'in yakın çevresin- ve bahriyeliler katılmıştı.
deki ender "mektepli" subaylardandı. İsyancılar arasında şair ve yazar Puşkin de vardı...
İbrahim Rüşdü Paşa'nm babası, yani Fatin Rüşdü'nün dedesi Çar I- Nikolay darbeci olarak gördüğü subaylara hiç acımaya-
de "mektepli" bir subaydı. Yalnız, dedenin "mektebi" Osmanlı caktı.
topraklarında değil, Rusya'daydı. Çünkü o bir Rus'tu; Osmanlı'ya 0 gün, 14 aralık günü Petersburg'da oluk oluk kan aktı.
iltica edip "Rus İbrahim Paşa" adını almıştı. Dekarbistler yenildi...
Beş general asıldı. Beş yüz subay gözaltına alınıp sorgulandı.
Puşkin'in arkadaşı Yüzlercesi Sibirya ve Kafkasya'ya sürüldü. Kimi de kaçtı...
Bu kaçan devrimci subaylardan biri de, Osmanlı'ya sığınıp
Rus İbrahim Paşa, XIX. yüzyılın başında Petersburg limanın- Müslüman olan Rus İbrahim Paşa'ydı !3
dan ayrıldığı kruvazörüyle Artvin'e sığınmıştı. Ne garip rastlantı...
İbrahim Paşa'nm neden Rusya'dan kaçıp Osmanlı'ya sığındığı Rus İbrahim Paşa, Rusya'yı "özgürleştirmek" amacıyla askerî
konusunda ailenin hiçbir bilgisi yok. Paşa'mn Rus adını bile bil- bir ayaklanmaya katıldı ve yenildi...
miyorlar. Oğlu Müşir İbrahim Rüşdü Paşa ise, Osmanlı'yı "özgürleştir-
Kimdi bu Rus İbrahim Paşa? mek" isteyen subaylar tarafından Yıldız Sarayı'nda göz hapsine
Sanırım Rusya tarihine bakarak bu sorunun yanıtını bulabiliriz. alınmış, Midilli'ye sürgüne gönderilmeyi bekliyordu...
Rus İbrahim Paşa ne zaman Osmanlı'ya sığınmıştı: XIX. yüzyı- Ve torun Fatin Rüşdü ise yarım asır sonra Türkiye'yi "özgürleş-
lın başında. Peki, o tarihlerde bahriyeli bir Rus subayın, Osman- tirmek" isteyen subaylar tarafından, yine bir adaya, bu kez Midil-
lı'ya sığınmasına yol açacak olay ne olabilirdi ? li'ye değil, Yassıada'ya hapsedilecek ve ardından İmralı Adası'nda
1789 Fransız İhtilali dünyayı sarsmıştı. "Hürriyet", "adalet", "eşit- idam edilecekti...
lik" gibi kavramlar Rusya'da da etkisini gösterdi. Dekabristler (Ara- Geçelim...
lıkçılar) adıyla anılan Rus devrimciler, Batı'dan gelen bu düşünce- Biz yine Yıldız Sarayı'na dönelim...
leri hemen benimsediler. "Köleler nasıl özgürlüğüne kavuşturulma- 27 nisan sabahı..
lı; liberal bir devlet nasıl kurulmalı; federatif sistem mi, bağımsız Askerler Yıldız Sarayı'nı boşaltmıştı. Yalnız kapı önüne iki nö-
yönetimler mi; cumhuriyet mi, yoksa anayasal monarşi mi ?" gibi tçi asker koymuşlardı. Mabeyin Başkâtibi Ali Cevad 4 koşarak
sorulan tartışmaya açtılar. Çar I. Aleksandr tıpkı II. Abdülhamid gi- lışahın dairesine gitti. Askerlerin sarayı boşalttığını söyledi.
bi, iktidara gelmeden önce verdiği özgürlükçü sözlerin hepsini Abdülhamid, "Merhum amcam (Abdülaziz) hakkında da ay-
unutmuş, hafiyeleri aracılığıyla acımasız bir iktidar kurmuştu. nen böyle yapmışlardı" dedi.
Dekabristler, ne soylu sınıfın ne de tüccarların Rusya'yı değiş- D. Abdülhamid yanılmamıştı,
tireceğine inanıyorlardı. Rusya'daki değişikliği ve ilerlemeyi sa- celisi Mebusan'dan gelen dört kişilik heyet II. Abdülhamid'e
dece kendilerinin yapacağı düşüncesindeydiler.
Petersburg'da Muhafız Alayı Komutanı Muravyev ve yardımcı-
&
runda k Macar, Rus, Polonya ihtilallerine katılmış ve Osmanlı'ya sığınmak zo-
Pa
$a (KorT'ir Ç ° k S a > " d a y ü k s e k r ü t b e l i subay vardı: Murad Paşa (Jozef Bern), İskender
sı Türgenyev "Kuzey Birliği" adlı bir örgüt kurdular (1821). Örgüt d l k p
aşa (M h k ' ' ' M u z a f f e r P a S a (Wladyslaw), Şahin Paşa (Felis Breanski), Mehmed Sa-
genç subaylann katılımıyla çok büyüdü. W e ı
7 n Bieli "k C z a i k o w s k i ) ' Mahmud Hamdi Paşa (Fischel Freund), Nihad Paşa (Se-
1 aralık 1825'te I. Aleksandr esrarlı bir şekilde öldü. Ani ölüm Mehmed A l î p ^ ' ^ P a § a ( L u t r i k Bystzowski), Sefer Paşa (Wladyslaw Koscielski),
( K °nstanty B t) *** ^ - ^ D e t r o ı s Ö m e r Pa
)' 5 a (Michael Latos), Mustafa Celaleddin Paşa
çarlığı karıştırdı. Tahta kimin geçeceği konusunda fikir ayrılıkları * 'ZGckiJ gibi
çıktı. Karışıklıktan yararlanmak isteyen Dekabristler, Çar I. Niko- ^ ° g l u eski büvükelr-l
C|
A
n
M
zade Muamı.. • Mehmet Cevat Açıkalın'dır. Mehmet Cevat Açıkalın, Usa-
122 123

Meclis'in kararını açıkladı: "Biz Meclisi Mebusan tarafından gön- ktasını kontrol altında tutmak için Akabe Kalesi'ne 15 şu-
İX
derildik. Fetva var. Millet sizi hal'etti. Ama korkmayınız, hayatınız \onö'da Rüşdü Paşa komutasında iki tabur asker göndermiş-
emindedir!" , i n i n hastalandığını öğrenen Güzide Hanım günler süren yol-
II. Abdülhamid'in otuz üç yıldır süren kâbusu gerçeğe dönüşü- , s o n u c u Akabe Kalesi'ne eşinin yanma gitmişti...
vermişti! ı g ün Midilli Adası'na sürgün gidenler sadece, II. Abdülhamid'in

Sonu amcası Sultan Abdülaziz'e mi benzeyecekti ? Hep amca- • ı e r de yanında bulundurduğu "güvenilir adanılan" değildi. îtti-
sının öldürüldüğünü düşünüyordu. lar "Temmuz Devrimi"nin ardından, önce tevkif edilip sonra
Tedirgindi. leleriyle birlikte Büyükada'da ikamete mecbur edilen eski se-
rasker Rıza Paşa, eski Tophane müşiri Zeki Paşa, eski dahiliye na-
Öğleden sonra saat 15.00. zm Memduh Paşa, eski Bahriye nazın Hasan Rami Paşa, eski baş-
Padişahın yine konuklan vardı. Hareket Ordusu komutanların- kâtip Tahsin Paşa, eski başmabeyinci Ragıb Paşa, eski şehremini
dan Müşir Hüseyin Hüsnü Paşa başkanlığındaki subaylar II. Ab- Reşid Paşa gibi isimleri de Midilli Adası'na sürgüne gönderdi.
dülhamid'e, Osmanlı tarihinde o güne kadar görülmemiş karan II. Abdülhamid'in iki devir kadrosu birleştirilip birlikte Midilli'ye
açıkladılar: padişah sürgüne gönderilecekti. sürülmüştü.
II. Abdülhamid Çırağan Sarayı'nda kalmak istediğini söyledi.
Hüseyin Hüsnü Paşa, padişaha kararlı olduklarını saygılı bir dille Eşi Rüşdü Paşa'nm yanında Midilli'ye sürgüne giden Güzide
yineledi. Sonra herkesin şaşkın bakışları arasında, belindeki re- (Zorlu) Hanım kimdi ?
volverini çıkararak, "Can güvenliğiniz için tereddüt içindeyseniz, Fatin Rüşdü'nün annesi Güzide Hanım, zengin bir ailenin kızıydı.
buyrun bunu alın, beraber arabaya binelim. Bir taarruz olursa ön- Dedesi Rıfkı Efendi, aslen Yozgatlı'ydı. İpek Yolu'nda şal tica-
ce çekip beni vurursunuz" dedi. reti yapıyordu.
II. Abdülhamid subayların kararlılığı karşısında bir hareket Babası Hüseyin Rıfkı Paşa, II. Mahmud döneminde 1827'de, eği-
olanağı kalmadığım anlamıştı. tim amacıyla Fransa'ya gönderilen ilk dört öğrenciden biriydi.
II. Abdülhamid ve onun gelmesini istediği bir avuç yakını Bin- Soru: şal tüccan Rıfkı Efendi oğlunun neden kendisi gibi tüc-
başı Ali Fethi (Okyar) Bey'in muhafazası altında gece geç bir sa- car olmasını istememiş de onu asker ocağına göndermişti ?
atte üç arabaya bindirilerek Yıldız Sarayı'ndan çıkarıldı. Götürül- Bu sorunun yanıtı dönemin siyasal-ekonomik yapısında saklı.
dükleri istasyondan özel bir trenle Selanik'e hareket ettiler. XIX. yüzyılın başı... Padişah II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı'nı kal-
II. Abdülhamid yeni ikametgâhı Selanik Yalılar Mahallesi'nde- ınp yerine profesyonel, iyi eğitilmiş, ticarî işlerden uzak, yaşa-
ki Alatini Köşkü'ydü. Bu köşkü mimar Vitalino Poselli, Yahudi u kışlada sürdürecek disiplinli askerler ve ordu istiyordu.
banker ve sanayici Moise Alatini için yapmıştı. Evi daha sonra Ama dört yüz altmış yıllık Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmak o kadar
Evliyazade Refik Efendi'nin eşi Hacer'in akrabalarından Kapanî- kolay değildi.
zade Ahmed aldı. Yeniçeri Ocağı zamanla salt askerî bir güç olmaktan çıkmıştı. Ye-
ıler özellikle son yüzyılda bir ekonomik gücün kontrolü altına
Şti: Yahudi sermayesiyle ticarî ilişkileri vardı. Dönemin önde
Sürgünde bir bebek
ahudi sarraflan Yeşeya Aciman, Çelebi Behor Karmona, Ye-
a
Benzer sürgün kaderini, II. Abdülhamid'in "kadrosu" da paylaştı. bay, Yeniçeri Ocağı sarrafıydı ve yeniçeri ağalanyla kur-
Müşir İbrahim Rüşdü Paşa Midilli sürgününe yalnız gitmek is- ortaklık sonucu Saray üzerinde büyük etkiye sahiptiler.
tedi. Ama eşi Güzide Hanım ısrar etti. Birlikte gideceklerdi. Bir •te, Yahudi sermayesi Yeniçeri Ocağı'nın lağv edilmesini is-
temiyordu.
de yanlarına daha anne sütü emen Fatin Rüşdü'yü alacaklardı.
Güzide Hanım bir önceki görev yeri Akabe'de, dizanteri olan birlikte Yahudi tüccarları karşısında Osmanlı piyasa-
ek
eşini çöllerde de yalnız bırakmamıştı. II. Abdülhamid, Hicaz de- güç kazanan Ermeni sermayesi ise Yeniçeri Oca-
miryolunu yaptırırken, emniyeti bakımından yolun denizle temas dırıhp Nizamı Cedit ordusunun kurulmasını destekliyor-
124 125

du. Yani piyasadaki Yahudi gücünü kırarak Saray nezdinde güçlü Tanıma amaçlı soru: "Kenç" ne demektir?
olmak istiyordu. pii Kurumu'nun sözlüğünde bu kelime yok. Bir yer ya da
k
Ermenilerin Yeniçeri Ocağı karşısındaki tavrı Saray tarafından , ismi olabilir mi ? Türk Tarih Kurumu yayınlarından Kırım
da korunmalarına neden oluyordu. '•Kafkas Göçleri adlı kitapta "Kerç" adlı bir yer ismi geçiyor:
Uzatmayalım... 1826'da Yeniçeri Ocağı kaldırılırken Yeşeya
Aciman ve Çelebi Behor Karmona gibi büyük Yahudi tüccarlar öl- Nitekim daha önce Kırım Kerç'te oturmakta olan bir grup Yahudi
dürüldü. Yeheskel Gabay Antalya'ya sürüldü. Yahudi cemaati ne baslarında hahamları olduğu halde 1865'te İstanbul'a gelmişler ve ge-
yapacağını bilemiyordu, çünkü asırlardır ilk kez bir Yahudi cema- ldi yardımı görmüşlerdi. Hatta bunlar Osmanlı Devleti'ndeki diğer
at lideri öldürülüyor, önde gelen Yahudi tüccarlar ya sürülüyor ya Yahudilerden mezhepçe farklı olduklarını beyan ederek, kendilerinin
da yok ediliyordu. bir "cemaati mahsusa teşkil ederek İspanyalı Yahudilerle hiçbir mü-
Sonuçta Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıyla Yahudi sermayesi- nasebetleri olmadığından ayrı hahambaşı kavaninine tâbi olmayı" is-
nin siyasal ve ekonomik ağırlığı büyük darbe yedi. Buna karşılık temekteydiler. (Abdullah Saydam, 1997, s. 92)
Ermeni lobisi siyasal ve ekonomik gücünün doruğuna çıkacak
bir sürece girdi... Rus İbrahim Paşa'nın oğlu Rüşdü Paşa'yla evlendirilen Güzide
Güzide Hanım'in şal tüccarı babası Rıfkı Efendi, Türk müydü, Hanım'ın ailesinin kökeni neydi ?
Ermeni miydi, Yahudi miydi? Güzide Hanım'ın babası Hüseyin Rıfkı Paşa yüz beş yıl yaşadı.
Bilmiyoruz... Ama görünen o ki, tüccar Rıfkı Efendi oğlunu Ni- Ailece Saray'a yakındılar. Güzide'nin en yakın arkadaşı II. Abdül-
zamı Cedit ordusuna yazdırmakta çok gönüllü gözüküyor... hamid'in kızı Naime Sultan'dı. Hatta evlenirken, "Gelinliğimiz
Hüseyin Rıfkı, Paris'te iki yıl Saray'da da kaldı. Dönüşünde benzer olsun" diyerek aynı gelinliği diktirmişler, ancak Hüseyin
"topçuluk" üzerine kitap yazdı. Padişah tarafından verilen altın Rıfkı Paşa, "Sen nasıl padişahın kızıyla kendini bir tutarsın?.." di-
madalyası vardı. Ordu komutanlığı da yaptı. Hatta ailenin söyle- yerek gelinliğindeki pırlantaları söktürmüştü.
diğine bakılırsa, sadrazamlık teklifi bile almış, ancak, "Ben siya- II. Abdülhamid iki kızını, Naime Sultan ile Zekiye Sultan'ı Gazi
setten anlamam" diyerek reddetmişti. Osman Paşa'nın iki oğluyla, Nureddin Paşa ve Kemaleddin Pa-
Hüseyin Rıfkı Paşa'nın ilk eşinden Hilmi ve Hamdi adlarında şa'yla evlendirdi.
5

iki çocuğu vardı. İkisi de askerliği seçmiş ve paşalık rütbesine ka-


dar ulaşmışlardı. Hüseyin Rıfkı Paşa'nın ikinci eşi, esir pazarın-
Gazi Osman Paşa'nın akrabası
dan aldığı Melek Hanım'dan ise Güzide ve Vefik doğdu.
Paşa, Güzide doğduğunda altmış beş, Vefik doğduğunda yetmiş Zorlu ailesinin anlatımına göre, Güzide'nin babası Hüseyin Rıf-
iki yaşındaydı! kı Paşa ile Gazi Osman Paşa akrabaydı!
(Ara not: Güzide Hanım'm kardeşi Vefik Bey'in kızı Mualla Biyografilere bakıldığı zaman bu akrabalığa ait somut bir olgu-
[Eriş] ilk evliliğini 1943 yılında film yönetmeni Faruk Kenç'le yap- ı rastlanmıyor. Gazi Osman Paşa'nın biyografisi bilinmezlik üze-
tı. Faruk Kenç, Atatürk'ün cenaze törenini filme çeken ve Türki- >e kurulu. Nerede doğduğu konusunda çelişkili bilgiler mevcut.
ye'de, filmlerin sessiz çekilerek daha sonra seslendirme yapılması sğin doğum yeri konusunda, bazı tarihçiler "Amasya" derken,
yöntemim ilk kez uygulayan filmciydi. İstanbul Film Şirketi'ni ku- bazıları "Tokat" demektedir.
ran Faruk Kenç, Çakırcalı Mehmed Efe, Kıvırcık Paşa, Günah- ıbasının kimliği konusunda da benzer karışıklık vardır: kimi-
sızlar, Çölde Bir İstanbul Kızı gibi çok sayıda filme imza attı. buklu Şerif Ağa'nın, kimisi Binbaşı Mehmed Bey'in, kimisi de
Mualla ve Faruk çiftinin Vefik ve Gül admda iki çocuğu oldu.
Mualla Hanım ikinci evliliğini Amerikan tütün şirketinde çalışan ile Kemaleddin Paşa 1898 yılında evlendiler. Evliliklerinin altıncı yılın-
' " i r dedikoduyla çalkalandı. V. Murad'ın kızı Hatice Sultan, Kemaleddin
Richard Broking'le yaptı bu evlilikten de Can adlı bir oğlu oldu. /gamaya başlamıştı. Üstelik Kemaleddin Paşa. Hatice Sultan'a delicesine
Faruk Kenç ise, ikinci evliliğini 1954 yılında Türk sinemasının J haber alan II. Abdülhamid, kızı Naime Sultan'ı Kemaleddin Paşa'dan boşat-
"Küçük Hammefendi"si Belgin Dorukla yaptı.) maya sürdü. Naime Sultan ikinci evliliğini Saray vezirlerinden Işkodralı
rilHi u * y ^ yaptl. Harirp Çtılran Ha Haririvp I<-SfinlprinHpn Rauf Rpv'lp pvlpnHi-
127
126

kereste gümrüğünde kâtip Mehmed Efendi'nin oğludur diye ya, dernekler kuruyor, gösterilere bile katılıyordu.
yor,
maktadır. Bu arada...
İlginçtir, Gazi Osman Paşa da, kaleme aldığı otobiyografisine! "Temmuz Devrimi"yle gelen özgürlük, söylentileri de beraberin-
ailesi hakkında bilgi vermemiştir. r
di Bunlardan biri de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kadın
Bilinen, İstanbul Sıbyan Mektebi, Beşiktaş Askerî Rüştiyesi, as- türüne son vereceği dedikodusuydu. Günün koşullan değişse
kerî idadî, Harbiye sonrasında askerliğe adım atmasıdır. 1877-1878 dinsel bir simge olan tesettürün, bırakın kaldırılması, söylenti-
Rus Harbi sırasında Plevne'deki savunmasıyla ün kazanmıştır. bile huzursuzluklara neden oldu. İttihatçılar bu asılsız iddiayı ya-
Çok ünlenince II. Abdülhamid kendini devireceğinden korkup r a s a da muhalif gazeteler söylentinin gerçekleşeceğini yaydılar.
Gazi Osman Paşa'yı Yıldız Sarayı'nda yaveri ekrem (başyaver) yap- Bunların en sivri dillisi Derviş Vahdetî'ydi.
tı. Selamlıklara çıkarken arabasında karşısına hep Gazi Osman Pa- Derviş Vahdeti, Volkan adındaki gazetesinde hemen her gün,
şa'yı oturturdu. Paşanın itibar ve şöhreti sayesinde kimsenin ara- Paris'ten yeni dönen Ahmed Rıza ile kız kardeşi Selma Hanım'a
baya bir suikast teşebbüsünde bulunmayacağını hesap ediyordu! saldırmaktaydı. Gazeteye göre, iki kardeş dinsizdi, fesi ve peçeyi
Güzide'nin Saray'daki sultanlarla arkadaşlık yapması, kocası kaldırmak istiyorlardı. Hatta Selma Hanım kadınlara dağıtmak
Rüşdü Paşa'nın Saray yaverleri arasına katılması bu akrabalık üzere Paris'e bin şapkalık sipariş vermişti.
ilişkisini kuvvetlendiriyor. Sonunda bu yayınlar üzerine bir grup gerici Selma Hanım'ın
Keza Hüseyin Rıfkı Paşa ile Güzide Zorlu'nun mezarlarının Ga- kurduğu kadınlar demeğini basıp, başta "gâvur icadı" piyano ol-
zi Osman Paşa'nın türbesinin bulunduğu Fatih Camii'nin bahçe- mak üzere binadaki tüm eşyaları kınp döktüler.
sinde olması, Zorlu ailesinin söylediklerini teyit ediyor.
Güzide Hanım'ın ailesi çok zengindi. İzmir'de de benzer olaylar yaşanıyordu..
Bu nedenle Rus İbrahim Paşa'nın oğlu Rüşdü Paşa, Beyazıt'ta- Evliyazade Refik Efendi, o günlerde Karşıyaka'daki konakta
ki konağa "içgüveysi" oldu! Konağa adım atar atmaz ilk olarak, kız kardeşleri Naciye ve Makbule'yle bir tartışmaya girdi. Kız kar-
horozlarına büyük bir kümes yaptırdı. Rüşdü Paşa horoz dövüşü- deşlerinin kararma karışmamakla birlikte, onlan uyarmayı da ih-
ne meraklıydı! mal etmedi: başınıza bir bela gelir!
Rüşdü Paşa ve Güzide Hanım çiftinin beş erkek çocuğu oklu: Evliyazadelerdeki o günkü tartışmanın nedeni, Naciye ve Mak-
Ender, İsmail Nejad, Rıfkı, Efdal ve Fatin... bule'nin sinemaya gitmek istemeleriydi.
En küçükleri Fatin'di. Bu nedenle Fatin'i yanlarına alıp Midil- Evliyazade Naciye ve Makbule'nin sinemaya gitmek istemele-
li'nin yolunu tuttular. Diğer çocukları halaları Melek ve Servet'in nin nedeni ise, Doktor Nâzım'm, devrimin o ilk günlerinde İz-
yanma bıraktılar.6 r'de yaptığı bir konuşmada, kadınların da artık sinemaya, tiyat-
roya gidebileceklerini açıklamasıydı.
Midilli'ye sürgün karan, Güzide Hanım'ın yaşamında ne ilk ne Evliyazade Naciye, Doktor Nâzım'la aynı görüşü paylaşıyordu,
de son acı olacaktı. ielanik'te yayımlanan ve "Aka Gündüz" takma adını kullanan
' Avnî'nin genel yayın yönetmenliğini yaptığı Kadın dergisi-
Peki, Güzide Hanım'ın valizlerini toplayıp Midilli'ye gitmesine
asiyet ayrımı yapılmadan herkesin özgürlükten yararlanma-
neden olan 31 Mart Ayaklanması nasıl çıkmıştı?..
ca hakkı olduğuna dair makaleler yazıyordu.
İniz değildi... Ahmed Cevdet Paşa'nın kızları Fatma Âliye ve
"Sinemaya gideceğiz" Peniye, sonradan Müslüman olan Macar Osman Paşa'nın
İkinci Meşrutiyet sonrası özgürlük dalgasının halkasına kadın- • bınti Osman, sonradan Feyziye Mektepleri müdürü ola-

lar da katıldı. V« (Elgün), Halide Edib gibi kadınlar da benzer makale-
Artık daha çok kadın gazetelere ve dergilere makaleler y<<zı~
> a başta Evliyazadelerin kadınları olmak üzere İzmir'de
6. Melek Hanım ünlü doktor Ragıb (Sanca) Paşa'yla evliydi. Kızı Nadide'nin ikinci eşi tiyatroya ve sinemaya gitmeye başladılar.
seks filmlerinin ünlü prodüktörü Arif Hanoğlu'ydu. Güzide Zorlu bu evliliğe karşı Ç
728

Tiyatrolar artık kapılarına "Hanımlar da girebilir" levhaları as-


r iki "meşrutiyet" arasında farklar vardı...
129

n sa
maya başlamıştı. 'ö Meşrutiyetinin amacı mutlakıyetçi monarşiyi düzenlemek-
İstanbul'da fırtına kopmasına neden olacak gelişmelerin ha- a ^ ^ 1 . Padişah tarafından kabul edilen Kanuni Esasi
bercisi İzmir'deki bir olay oldu... a'nın en tutucu anayasaları göz önüne alınarak hazırlandı.
Kömürcü Ahmed Ağa'nın, "Karılarımız erkeklerle nasıl diz dize hazırlayan kurumların görüşleri ışığında siyasal gücü, mo-
oturup sinema-tiyatro izler, bu gayri meşru duruma kim izin veri- i üe bürokrasi arasında paylaştırıyordu. Meclisi Mebusan'm
yor?.." şeklindeki propagandasıyla hayli etkili oldu. Yoksul Müs- • cok kısıtlıydı. Halkın istekleri küçük bir oranda temsil şansı
lümanlar toplanarak Hükümet Konağı'na doğru yürüyüşe geçti- İsa da, anayasal düzen içindeki yerine bakıldığında monarşi ve
ler. Kışladaki bazı askerler de "Şeriat isteriz" diye bağıran göste- irokrasiden sonra geliyordu. Meclis'in feshi padişaha tanınmış
ricilere katıldı. klardan biriydi. Bu nedenle Meclis, çalışmalarında tam anla-
Gericiler her geçen saat tehlikeli olmaya başlamışlardı. ıyla özgür olamıyordu. Ayrıca Bakanlar Kurulu da Meclisi Me-
Kuşçubaşı Eşref yanındaki on jandarma askeriyle gösteriyi ön- busan'a değil padişaha karşı sorumluydu. İki meclisli anayasal
leyemiyordu. Kışladaki askerler şeriat isteyenlere silah çekeme- düzende, tüm üyeleri padişah tarafından atanan Meclisi Ayan, ya-
yeceklerini söyleyip, sadece olayları seyrediyorlardı. ni Senato vardı. Üstelik bunun yetkileri Meclisi Mebusan'dan da-
17 ağustos 1908 günü İzmir'de meydana gelen bu olaylar zor da ha fazlaydı.
olsa bastırıldı. Benzer ufak çaplı gösteriler İstanbul'da da tekrar- 1908 "Temmuz Devrimi"nde ise temel amaç, kökten değişikliği
lanınca İttihat ve Terakki Cemiyeti, 19 ağustos 1908'de Beyazıt gerçekleştirmekti; yoksa mevcut düzende değişiklikler ya da dü-
Camii'nde toplanan ulemaya, Kanuni Esasî'nin şeriata uygun ol- zenlemeler yapmak değil. Kanuni Esasî'yi "kitabî olmaktan" çı-
duğunu onaylattılar. karmak istiyor, hayata geçirmek istiyordu.
Ama gericiler eylemlerine son vermiyordu... Bunun en somut göstergesi kadın haklarıydı. Özellikle -seçkin
11 ekim 1908 tarihli İkdam gazetesi, birkaç zorba tarafından aileler dışında- toplum içinde yüzyıllar boyunca peçe ardına giz-
bir subay ve ailesinin bindiği aracın durdurulup subayın tartak- lenmiş, sosyal yaşamda etkisi olmayan, tepki gösteremeyen ya da
landığını, kadınların yüzlerinin ve giysilerinin yırtıldığını yazdı. göstermeyen kadınlar "devrimin" kendilerine verdikleri haklan
İddialara göre olay bir karakolun önünde olmuş ve polis olaya kullanmaya başladı. Miting meydanlarında onlar da vardı, gazete
müdahale etmemişti. Sindirme çabalarına rağmen kadınlar daha sayfalarında da. Yeni okulların açılması, kızların okutulması, ka-
özgür bir yaşamın şartlarını zorlamayı sürdürüyorlardı. nların rahatça kendilerini ifade imkânı bulmaları, Osmanlı'nın
Ve İstanbul her geçen gün geriliyordu. değişme sürecine girdiğinin göstergesiydi.
Gericiler "Temmuz Devrimi"ni yıkmak için her yola başvuru- Aynca "devrimci" kadrolar, aşiret düzenini yıkmaktan, yoksul
yorlardı. jye toprak dağıtmaktan bahsediyordu. "Utangaç bir laikliği"
İki bin evin yandığı 23 ağustos 1908'de meydana gelen büyük »uyordu. Latin harflerine geçmenin zeminini yokluyordu,
İstanbul yangınını, "Allah'ın meşrutiyet üzerine Osmanlı'yı ceza- i siyasal ve toplumsal kurumlar ile kuralları yıkmaya çaba-
landırmak için çıkardığı" söylentilerini yaymaya başladılar. Jsmanlı'nm bu "burjuva devrimi" gerici monarşistleri kor-
Kasım 1908 genel seçimlerini ekseriyetle İttihatçılar kazanın- fdu. "Devrimi" yıkmak, halkı kendi yanlarına çekmek için
n
ca, gerici muhalifler, mevcut yönetimi yıkıp, statükoyu devam et- yaptıkları propaganda yöntemine başvurdular. Halkm
tirmek için başka yöntemler aramaya başladılar. duygularını sömürmeyi sürdürdüler.
Peki "Temmuz Devrimi"ne neden karşıydılar? pn: 1876 Anayasası'nın 35. maddesi Meclis'i feshetme
F P ac lışaha tanımıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti7 35. mad-
ırrr
>ak istiyordu. Monarşist gericiler bu anayasa değişik-
îki "meşrutiyet" arasındaki fark 111
dinî duygularını suiistimal ederek şöyle yorumladı-
Gerici monarşistler sanıyordu ki, 1908 Meşrutiyeti de, tıpkı
1876 yılında ilan edilen Birinci Meşrutiyet'e benzeyecek. nı d
a. 'ittiha ' Ç ' n ' l t t i h a t Ç | l a n n Meclis'teki kolu "ittihat ve Terakki Fır-
akki Cemiyeti" olarak va7mavı rprrih prrim
130

lar: "30 'ramazan', 5 ise 'namaz' demek, yani İttihatçı dinsizler as-
lmda ramazanı ve namazı kaldırmak istiyorlar!"
İttihatçıların rakipleri salt gericiler değildi. Prens Sabaheddin
kadrosu da sahip oldukları gazeteler aracılığıyla iktidan topa tu-
r "alaylı" mı, "mektepli" mi olduklarını soruyordu. "Mek-
•vabmı verenleri öldürmekten kaçınmıyorlardı. Her öl-
131

fva'ya doğru yola çıkan gerici monarşistler, karşılaştıkları

i Harbiyeli subayın ardından, "Mektepli zabit istemeyiz,


tuyordu.
fTzabit isteriz!.." diye slogan atıyorlardı.
Ne yazık ki, İzmir'de Doktor Nâzım'ın sorgusunda görüldüğü gi-
o gece öldürülenler arasında, Asan Tevfık zırhlısı süva-
bi, İttihatçılar bu eleştirilerin üzerine sert yöntemlerle gidiyorlardı inbaşı Ali Kabulî, Yüzbaşı Sparati, Mülazım Muhiddin, Yüz-
İttihat ve Terakki fedailerinin muhalifleri silah zoruyla sustur-
ail Yüzbaşı Salaheddin ve kardeşi Nureddin Bey vardı. Ga-
mak istemesi olayları büsbütün çığırından çıkardı.
a Köprüsü üzerinde katledilen Mülazım Selim'in cesedi ise iki
Önce "söylentisi", sonra Mizan gazetesinde haberi çıktı:
gün sonra ancak kaldırılacaktı...
İkdam gazetesinin başyazarı Ali Kemal'in öldürülmesi için
' O gece toplam yirmi subay öldürülmüştü...
Doktor Nâzım ve Rahmi Bey İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne teklif-
Gericiler İttihatçı avına çıkmıştı.
te bulunmuşlardı. Doktor Nâzım ve artık Selanik mebusu olan
Sadece mektepli subaylan değil, İttihatçı mebusları da katlet-
Rahmi Bey de 27 mart 1909 tarihli Mizan gazetesinde bu haberi
tiler. Adliye Nazın Nâzım Paşa ve Lazkiye Mebusu Emin Arslan
tekzip ettiler.8
Bey öldürüldü.
On gün sonra...
Araya girip minik bir tespit yapmak istiyorum: "Bizim" tarih ki-
6 nisan 1909'da, Serbesti gazetesi yazan Hasan Fehmi, Galata
tapları diyor ki: Adliye Nazın Nâzım Paşa, İttihat ve Terakki Ce-
Köprüsü üzerinde vuruldu. Köprünün her iki yakasında da polis
miyeti'nin kuruluş aşamasında Paris liderliğini yapıp, meşrutiyet
kulübesi vardı, ama saldırgan kaçmayı başarmıştı!
sonrası İstanbul'a gelerek mebus seçilen ve sonrasında Meclisi
Gazeteci Hasan Fehmi binlerce kişinin katıldığı cenaze töre-
Mebusan reisi olan Ahmed Rıza'ya benzetilerek öldürüldü!
niyle toprağa verildi.
Ayrıca...
İstanbul patlamaya hazır bomba haline gelmişti.
Lazkiye Mebusu Emin Arslan Bey de İttihatçılann yayın orga-
Ve bir kıvılcım hiç beklenmedik bir yerde beş gün sonra ateşe
nı Tanın gazetesinin başyazan ve İstanbul milletvekili Hüseyin
dönüştü.
Cahid (Yalçın) zannedilerek öldürülmüştü!
Tarih araştırmacılan, akademisyenler, gazeteciler hemen hep-
31 Mart Ayaklanması si bunu yazıyor.
Size bu hiç inandmcı geliyor mu ?
30 martı 31 marta bağlayan gece İstanbul Taşkışla'da hareketli dericiler, Adliye nazınnı ve Lazkiye mebusunu öldürüyorlar;
saatler yaşanıyordu. İlk ayaklanan, Hamdi Çavuş komutasındaki onu da birilerine benzeterek yapıyorlar!
4. Avcı Taburu oldu. Hemen ardından diğerleri de onları takip etti. isaf! İşin tuhaf yanı, ölenler ile öldürülmek istenenler fızi-
İsyancılar Ayasofya'ya doğru harekete geçtiler. Yürürlerken olarak birbirlerine hiç benzemiyorlar!
kendilerine sarıklı mollalar da katılıyordu; yol boyu slogan atıyor- ica gericiler, bazı İttihatçılan yakalayıp hapsetmişlerdi. Ba-
lardı: "Gâvurluk istemeyiz, şeriat isteriz... Padişahım çok yaşa..." nın evlerine girip arama yapmışlardı. Zaten ellerinde de
İsyanın bayrağı yeşildi... • hafiye Fehim Paşa'nın yardımcısı Süreyya Paşa'nın verdi-
İşin garip yanı, şeriat kıstaslarıyla yönetilen bir idarî yapıda, şe- ©"ste vardı...
riat istemekti! Amaç halkın dinî duygularım sömürmekti. Hedefte Emin Arslan öyle bilinmeyecek ve tanınmayacak;sıra-
ise İttihatçıların getirmek istediği moderniteyi önlemek vardı. "lebus değildi; o İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ilk ni-
5ın
ı" yazacak kadar önde gelen isimlerden biriydi...
8. Dr. Ali Osman Onbulak'ın oğlu Dr. Nejat Onbulak babasından aktararak yazdığı ve Kıza'yi öldürdüklerini sananlar, daha sonra yazılı istek-
aile içi bir kitap niteliğindeki çalışmasında, Doktor Nâzım'ın, babasının da aralarında oı
lunduğu bir gizli toplantıda, ittihat ve Terakki Cemiyeti aleyhine makaleler yazan bir ga- d Rıza'nm Meclis başkanlığından çekilmesini neden
zetecinin öldürülmesini önerdiğini ve bu yolda karar alındığını aktarmaktadır! (vvvvvv.ca- er?
rihvskfi nra tr\
134 135

teğmen arasında değişen İttihatçı fedailer, zor duruma düşen Hareket Ordusu bünyesinde II. Abdülhamid'in şahsını koru-
iran'daki meşrutiyetçilere yardım için o ülkeye gitmişlerdi! makla görevli "silahşorlar" da bulunuyordu.
Ve zaten subay kadrosunun önemli bir bölümü 3. Ordu'nun bu- Bu arada Anadolu kentlerinde de gönüllü taburları oluşturul-
lunduğu Makedonya'da görev yapıyordu. du Bunlardan Bursa'dan yola çıkan gönüllü taburunu kuranların
Gerici isyana iki yer karşılık vermek istedi... başında yirmi altı yaşındaki Mahmud Celal (Bayar) vardı!
Biri İstanbul'daki Harbiye Mektebi! İsyan karşısında Harbiyeli Hareket Ordusu, Ayastefanos'a (Yeşilköy) geldiğinde birliğin
öğrenciler tedirgindi. Zorlu bir yolla elde edilen meşrutiyetin yiti- komutasını 3. Ordu Komutanı Müşir Mahmud Şevket Paşa ve
rileceğini düşünüyorlardı. Gönüllüydüler; silah kuşanıp İstanbul kurmay başkanlığını Berlin'den gelen Binbaşı Enver aldı.
sokaklarına girip gericilerle savaşmak istiyorlardı. Bunu komu- Doktor Nâzım, Talat Bey, Rahmi Bey, Midhat Şükrü, Bolu Me-
tanlarına da söylediler, ancak komutanlar daha hangi tarafta yer busu Habib Efendi, Çürüksulu Mahmud Paşa gibi İttihatçılar Ye-
alacaklarını kestirememişlerdi. Yıldız Sarayı'nın tavrını merak şilköy'de toplanmaya başladı.
ediyorlardı. Ama Saray nedense sessizliğe bürünmüştü. Ordu, tüm hazırlıklarının ardından ertesi gün alacakaranlıkta
Diğeri Selanik'teki 3. Ordu'da görevli subaylar! Şişli yolu üzerinden Harbiye'ye geldi. Harbiyeli askerî öğrenciler
Hemen harekete geçtiler. İstanbul'a yürümek için 3. Ordu Ko- de Hareket Ordusu'na katıldı.
mutanlığı bünyesinde müfrezeler oluşturdular. "Hareket Ordusu" Ve 24 nisan sabahı Taşkışla'da büyük çatışmalar oldu.
adı verilen bu kuvvetlerin başına Hüseyin Hüsnü Paşa geçti. Kur- İstanbul yine bir iktidar savaşına tanıklık ediyordu...
may başkanı Yüzbaşı Mustafa Kemal'di (Atatürk). Sonuçta iç savaşı "modernlik taraftan" İttihatçılar kazandı.
İttihatçı subaylardan Yarbay Cemal, Yüzbaşı Kâzım (Karabe- İki gün süren iç savaş sonrasında Hareket Ordusu'ndan 3'ü su-
kir), Yüzbaşı Resneli Niyazi, Binbaşı Eyüb Sabri (Akgöl), Yüzba- bay, 71 asker öldü. Bunlardan 21'i Musevî Taburu'ndandı!
şı İsmet (İnönü) isyanı bastırmak için Hareket Ordusu'na katıldı. İsyan bastırıldıktan sonra Mahmud Şevket Paşa ile Harbiye
Edirne'deki 2. Ordu da Hareket Ordusu'na destek verme kara- Nazın Salih Paşa, Hahambaşı Haim Nahum'u ziyaret etti. Her iki
rı aldı. paşa da, Selanik Yahudilerinin verdiği destek için teşekkür etti.
Hareket Ordusu'nda Arnavutlardan, Manastırlılardan ve Bul- Diğer cemaatleri de ziyaret eden Hareket Ordusu kurmay kad-
garlardan oluşan gönüllü siviller de vardı. Örneğin 700 Selanikli rosu, aynca İstanbul halkına bir bildiri yayınladı: vatanın ve mille-
Yahudi'nin oluşturduğu Gönüllü Musevî Taburu, 2. Fırka Komu- tin bölünmezliği ve Meşrutiyet her daim korunup kullanacaktır!..
9
tanı Albay Kâzım Bey'in komutası altındaydı. (Ara not: bu bildirinin benzerini 1960,1971 ve 1980 yıllarında da
25 piyade taburu, 7 sahra ve 2 cebel bataryası ile 10 süvari bö- görülecektir. Tek değişen "Meşrutiyet" yerine "Cumhuriyettir!..)
lüğü kuvvetindeki Hareket Ordusu'nun neredeyse yansı gönüllü- Devam...
lerden oluşuyordu. İstanbul'da sıkıyönetim ilan edildi.
Yeni hükümet kuruldu. Hüseyin Hilmi Paşa sadrazamlığa geti-
Selanik'te toplanan İttihatçılar birkaç taburu elde etmişler. San- rildi.
danskiy adındaki meşhur Bulgar komitacı da birtakım Bulgarlarla
Hareket Ordusu'na iştirak etmişti. Diğer mühim kısım da dönmeler 31 Mart'ın arkasında kimler vardı?
olmak üzere bir ordu vücuda gelmiştir. (Rıza Nur, Hayat ve Hatıra-
tım, 1992, el, s. 301) Genci monarşistlerin arkasında II. Abdülhamid var mıydı?
imanlara yakınlığıyla bilinen Hareket Ordusu Komutanı Mah-
9. Hareket Ordusu'na katılan gönüllü Yahudiler için o günlerde şarkı yapıldı: Şevket Paşa'ya göre II. Abdülhamid'in darbecilerle hiçbir
"Köylerdeki gençler / Ve Selanik'ten birçoğumuz / Gönüllü olduk / Askerliğe gittik / Ya [
§kısi yoktu ve iktidarda kalmalıydı.
Hürriyet gerçekleşecek / Ya kanımız akacak / Türkiye'ye olan aşkımız için!.. / Türkler,
ma Me
Yahudiler ve Hıristiyanlar / Hepimiz Osmanlılar / Ellerimizi tutuşturduk / Kardeş olma- clisi Mebusan'daki sivil İttihatçılar öyle düşünmüyordu.
ya yemin ettik / istanbul için hareket edeceğiz / Kötülerle savaşacağız / Türkiye'yi kur- • Abdülhamid tahttan indirildi ve Selanik'e sürgüne gönde-
tarmak için!.."
Trıı-Uv/û'/Ho I nHin^ Mrl/ıhn criulpmpcivlo ranınan lal*- Fçim (~pm İUİ7'İp hirlikrp Çekirdek
136 137

İstanbul'dan uzaklaştırılanlar arasında Kâmil Paşa'nın oğlu Said ditere konsolosu Lamb'in Mahmud Şevket Paşa'yı iki kez ziyaret
Paşa, İkdam gazetesi başyazarı Ali Kemal, Ser~bestî gazetesi başya- 'derek, İstanbul'a yürümenin devletin parçalanmasına yol açaca-
zarı Mevlanzade Rıfat, Yeni Gazete sahibi Abdullah Zühtü, Berat ğx uyarısında bulunması; İngiltere Büyükelçiliği görevlisi Yüzbaşı
mebusları İsmail Kemal ve Müfit beyler vardı. Bettelheim'in ayaklanma günü Ayasofya'da gericilerin yanında
Liberal Prens Sabaheddin'den İslamist Mizancı Murad'a, aşın görünmesi, İttihatçıları olayların arkasında "İngiliz parmağı var"
dinci Derviş Vahdetî'den gerici alaycı askerlere kadar hepsi, İtti- görüşüne yöneltti.
hatçılara karşı işbirliği yapmışlardı. Hepsini birleştiren güç ise İstanbul'da hemen herkes Hareket Ordusu'nun başarısını bir
"İngiliz sevgisi"ydi! "Alman zaferi" ve "İngiliz yenilgisi" olarak değerlendiriyordu!..
31 Mart Ayaklanması'nm ardında "dış parmak" var mıydı? Osmanlı tebaası içinde yenilenlerin bazısı Mizancı Murad gibi
İttihatçılar, "Temmuz Devrimi"nden önce, İngiltere, Almanya, sürgüne, bazısı ise idam sehpasına gönderildi.
Fransa ve İtalya'yla iyi ilişkiler içindeydi. Örfî İdare Mahkemesi başta Derviş Vahdeti olmak üzere 43 kişi-
İttihatçı kadrolar içinde Selanikli Rahmi Bey gibi İngilizlere çok ye idam kararı verdi. İdamlar cürüm yapılan yerlerde infaz edildi...
yakın isimler vardı. Ama İttihatçılar içindeki İngiliz taraftarları, İdam edilenler arasında II. Abdülhamid'in başmusahibi Cevher
Sadrazam Kıbrıslı Kâmil Paşa, Prens Sabaheddin, Mizancı Mu- Ağa ve özel tütün kıyıcısı Hacı Mustafa gibi isimler vardı...
rad'm yanında çok sönük kalıyorlardı. Prof. Dr. Sina Akşin'in deyi- Prens Sabaheddin Mahmud Şevket Paşa'nın özel isteğiyle ser-
miyle, bunlar "gözü kapalı, ne olursa olsun türünden İngilizce'ydi. best kaldı.
"Temmuz Devrimf'nden sonra İttihatçıların Kıbrıslı Kâmil Pa- Sakinleşen İstanbul yeni sultanı alkışlıyordu...
şa'yı sadrazamlığa getirmesi İttihatçılar ile İngilizler arasındaki Yeni padişah, neredeyse yaşamı boyunca Dolmabahçe Sara-
ilişkilerin sıcak olduğunun göstergesi. Ancak, İngilizler, İttihatçı- yı'ndan dışan çıkmamış altmış beş yaşındaki Mehmed Reşad'dı...
ların "çağdaş ulus devleti" kurma teşebbüsünden hoşnut değiller-
di. Çünkü bu durum İngiliz sömürgelerinde de etki yapabilirdi.
Mehmed Reşad
Ayrıca, İttihatçılar arasında Prusya ekolünü benimseyen su-
bayların çokluğu, İngilizlerin bu hareketin geleceği konusunda II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra Veliaht Re-
endişe duymasına neden oluyordu. şad'ın "Mehmed Reşad" adıyla tahta çıkmasına karar verildi. Ne-
İngilizlerin korktuğu gibi İttihatçılar Almanlara mı yaklaşıyordu? deni ilginçti, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'a girişiyle, Hareket
Almanya cephesinde durum farklıydı. Almanya "Temmuz Dev- Ordusu'nun girişi arasında bir bağ kurulmak istenmesiydi.
rimi"nden önce II. Abdülhamid'e büyük destek vermişti. Ancak 2 kasım 1844'te İstanbul'da doğmuştu. Babası Sultan Abdülme-
meşrutiyet ilanından sonra Almanya'nın müttefiki Avusturya-Ma- cid, annesi Çerkez güzeli bir cariye olan Gülcemal Kadınefendi'ydi.
caristan İmparatorluğu'nun Bosna-Hersek'i işgal etmesi ilişkileri Fransızca biliyordu.
gerginleştirmişti. Almanya'nın ilişkileri tekrar düzeltmek için tek Gözleri maviydi. Bu nedenle ağabeyi II. Abdülhamid, "nazarı
kozu vardı: "Prusya ekolü"yle yetişen, Alman kolektivist fikirle- değer" diye onunla görüşmekten kaçınırdı. İki kardeş on dokuz
rin etkisinde kalan genç "pozitivist" subaylar! yıl birbirlerini hiç görmemişlerdi! Sanının bu tek olgu bile Os-
İttihatçılar arasında Almanlara yakın subay ağırlığı çoktu. Ancak manlı Sarayı'nda yaşayanlann ruhsal durumunu göstermektedir.
bunlar da, İngilizlerle "iplerin tamamen kopmasını" istemiyordu. Kellikle son otuz iki yıl içinde Dolmabahçe Sarayı'ndan dışanya
Üstelik, İttihatçılar arasında Almanya'ya mesafeli duranlar vardı. Ç çıkmadı. İstanbul'u gezmesine, halkla konuşmasına II. Abdül-
"Devletin ekonomik hayattan tamamen çekilmesini" isteyen ittihat- hamid döneminde hiç izin verilmemişti.
çıların başını Cavid Bey ve Rahmi Bey gibi Selanikliler çekiyordu. Mevlevi'ydi. ıo
Bunlar liberalizme yakındı ve Alman kolektivizmine mesafeliydiler.
31 Mart Ayaklanması İttihatçıları İngilizlerden uzaklaştırıp iyi- !_.; '. " t a n R e § a d 'm elinden düşürmediği Mesnevîyi dört cilt halinde Türkçe'ye çeviren
bas! Ah ^ K o r n ü n i s t partisi'nin önemli isimlerinden Rasih Nuri ileri'nin dedesinin ba-
ce Almanlara yakınlaştırdığı da bilinen bir gerçekti. **n Paşa'dır. Fransızca ve Rumca dahil beş dil bilen Abidin Paşa'nın bir diğer to-
Hareket Ordusu İstanbul'a yola çıkmadan önce Selanik'in İn- Ü" , r e s s a m At>idin Dıno'dur. Sivas, Selanik, Adana, Ankara valiliği yapan Abidin
138
139

Sultan Mehmed Reşad tahta çıktıktan sonra, düzenlenen "kıhç ardır' diye işitiliyor. Bunların telkinlerinden çekinmez misiniz ?"
alayı" töreniyle Eyüp'e gitti. Buradaki türbede Şeyhülislam Sahib Halid Ziya, bunların mabeyne gelmediklerini, gelenlerin ise ha-
Efendi ile Konya Mevlevi dergâhı postnişi Abdülhalim Çelebi kı- reme gittiklerini söyledi.
lıç kuşattı. Mevlevîlerle ilişkisini hep sürdürdü. Aslında Doktor Nâzım'ın geliş maksadı başkaydı: İttihatçılar
Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa'mn sık sık padişahla görüşmesin-
Hep aynı aileler den rahatsızdı. "Her seferinde huzura kabul ediliyormuş, neler-
den bahsediyorlar acaba?"
Mehmed Reşad, Yıldız Sarayı'nda oturmak istememiş, babası Halid Ziya, İttihatçıların sadrazamı pek sevmediklerini anla-
tarafından yaptırılan Dolmabahçe Sarayı'nı tercih etmişti...
mıştı. Açıklama yaptı:
İttihatçılar yeni padişahı kontrol altında tutmak için mabeyin
"Sadrazamların haftada iki kere mabeyne uğramaları âdet
başkâtipliğine (özel kalem müdürlüğü) güvendikleri bir ismi ata-
imiş. Her defasında kendisi matbahı hümayundan nefis yemek-
dılar: Uşakîzade Halid Ziya!
lerle ağırlanıyor. Mabeyne gelen bir sadrazamın huzura kabul
Tespit 1: II. Abdülhamid'in mabeyin başkâtibi kimdi: Ali Cevad edilmesi de pek tabiîdir. Hünkâr onun sohbetinden pek hoşlan-
Bey!
mış görünüyor."
Ali Cevad Bey'in oğlu kiminle evlenecekti: Halid Ziya'nm am- Doktor Nâzım, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa'mn, İttihat ve Te-
caoğlu Uşakîzade Muammer'in kızı Rukiye'yle! rakki Cemiyeti aleyhine konuştuğundan şüpheleniyordu.
Devletin "sinir merkezlerinin" hep belli ailelerin kontrolünde İttihatçılar şüphelerinden kısa zamanda kurtuldu. 1910'un he-
olması tesadüf mü ?
men başında Hüseyin Hilmi Paşa görevden alındı.
Tespit 2: Sultan Reşad'ın seryaverliğine ise, 31 Mart Ayaklan- Sadrazamın görevden alınmasında Doktor Nâzım'ın parmağı
ması'nı bastıran Hareket Ordusu'nun komutanlarından Hüseyin var mıydı ? Bilinmez.
Hüsnü Paşa'mn oğlu Binbaşı Tahsin getirildi. Ama...
Seryaverliğe getirilen Binbaşı Tahsin Bey'in dedesi kimdi: Os- Rüşdü Paşa, Güzide (Zorlu) ve minik Fatin Rüşdü'nün (Zorlu)
manlı'ya sığınıp Müslüman olmuş Müşir Mehmed Paşa! Gerçek Midilli'ye sürgüne gitmesinde Doktor Nâzım'ın parmağı vardı.
adı: Kari Detrois. II. Abdülhamid'e karşı on altı yıldır mücadele veren Doktor
II. Abdülhamid'in seryaveri olduğu için sürgüne giden Rüşdü Nâzım, "baş düşmanının" tahttan indiriliş fetvasını Şeyhülislam
Paşa'mn babası kimdi: Rusya'dan kaçıp Osmanlı'ya sığınan Rus Mehmed Ziyaeddin Efendi'den bizzat kendisi almıştı.
ibrahim Paşa! Bu fetva aynı zamanda Zorlu ailesinin de sürgün kararıydı!
Yorum yok! Ve gün gelecek "sürgüne gönderen" Doktor Nâzım ile "sürgüne
giden" Fatin Rüşdü Evliyazade iki kuzenle evleneceklerdi...
Doktor Nâzım-Halid Ziya görüşmesi Fatin Rüşdü'nün evlenmesine daha yirmi dört yıl vardı...
Doktor Nâzım'ın ise sadece birkaç ay...
II. Abdülhamid nasıl Selanik Alatini Köşkü'nde "gözaltında" tu-
tuluyorsa, Padişah Mehmed Reşad da Dolmabahçe Sarayı'nda
"kontrol" altındaydı.
Cemiyet tarafından gönderilen ittihatçılar bazı günler mabey-
ne misafirliğe giderlerdi; ne olup bittiğini öğrenmek için!
Bu ziyarete gidenlerden biri de Doktor Nâzım'dı.
Önce İzmir'den bahsettiler. Evliyazade Refik Efendi, Uşakîza-
de Halid Ziya'nın gençlik ve çapkınlık arkadaşıydı.
Sonra konu ciddi meselelere geldi:
"Halid Ziya Beyefendi, 'Hünkârı ziyaret eden şeyhler, hocalar
141

Beşinci bölüm Talat Paşa 1874, Hayriye Hanım 1895 doğumluydu.


Havriye Hanım'ın babası Yanyalı Hulusî Bey çok zengindi.
Hanları, balık çiftlikleri vardı. Kiraya verdikleri emlaklann getiri-
27 nisan 1911, İzmir şi oldukça fazlaydı.
Yanya'dan İstanbul'a göç etmişlerdi. Moda'da görkemli bir ko-
nakta oturuyorlardı. Hayriye Hanım da, Evliyazade Beria gibi
Notre-Dame de Sion'luydu.
Beria okulu bitirmiş, ama Hayriye son sınıftayken evlenmişti.
Hayriye Hanım Fransızca ve Rumca biliyordu.
Beria vapurdan Doktor Nâzım'ın koluna girerek indi.
Yüzü peçeliydi. Üzerinde fıstıkî yeşil bir elbise vardı.
Karşılama törenini düzenleyen heyetin üyeleriyle tek tek toka-
laştı.
İzmir o günlerde görkemli bir düğünü konuşuyordu. İttihatçıların eşleri "modernlik simgelerine" uyma konusunda
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelen isimlerinden Doktor titiz davranıyordu. Batılı kadın, cemiyet içinde nasıl davranıyor-
Nâzım ile kentin tanınmış ailelerinden Evliyazade Refik Efen- sa onlar da öyle yapmalıydı. Gerek Beria gerekse Hayriye Hanım
di'nin kızı Beria evlenmişti. Notre-Dame de Sion'da "Batılı kadın" gibi olmayı öğrenmişlerdi
Evliyazadelerin sadık hizmetçisi Didar Kalfa ile "Tütüncü Ya- zaten. Güçlük çekmiyorlardı.
kub Ağa"nm evliliği sona ermişti!.. Doktor Nâzım-Beria çiftini karşılayanlar arasında -gün gele-
Doktor Nâzım 1872 doğumluydu, yani otuz dokuz yaşındaydı. cek Evliyazadelerin damadı olacak- Dr. Tevfık Rüşdü de (Araş)
Bir yıl önce İttihat ve Terakki Cemiyeti kâtibi umumîliğinden vardı.
ayrılmış, ama yönetimden kopmamıştı; evlendiğinde cemiyetin Doktor Nâzım ile Dr. Tevfık Rüşdü Paris'te tanışıp, arkadaş ol-
yedi kişilik merkezi umumî üyesiydi. muşlardı.
Evliyazade Beria ise 1891 doğumluydu, yani yirmi yaşındaydı. Tevfik Rüşdü, İttihatçılara yakındı ama Paris'te örgüte katılma-
Notre-Dame de Sion'u yeni bitirmişti. * mıştı. Ahmed Rıza'nın ağırbaşlılığını, Doktor Nâzım'ın mücadele-
Doktor Nâzım ve Beria evlendiklerinde kendilerine bir vapur ci kişiliğini ve Dr. Bahaeddin Şakir'in makalelerini seviyordu, o
tahsis edildi. Bu özel vapurla Selanik'e gittiler. Burada, damat kadar.
evinde de düğün yapılacaktı. Salt meşrutiyet ilanıyla sorunların ortadan kalkacağına inan-
Balayı vapuru Selanik'te görkemli bir törenle karşılandı. mıyordu. Kendi ifadesiyle, "hürriyetsizlikten çok, devletin zayıflı-
Karşılama töreninde yeni evli bir çift daha vardı: İttihat ve Terak- ğından, milletin geriliğinden, sefaletinden ıstırap duyuyordu".
ki Cemiyeti'nin önde gelen ismi, Dahiliye nazırlığı (İçişleri bakanlı- Tevfik Rüşdü'nün ilgisini daha çok Fransız sosyalistler çeki-
ğı) görevinden yeni ayrılmış, ancak cemiyet genel başkanlığını sür- yordu.
düren (ve artık "paşa" olan) Talat Paşa ve eşi Hayriye Hanım! Doktor Nâzım ile Tevfik Rüşdü'nün arkadaşlığı, 1907'de dost-
Talat Paşa ile Hayriye Hanım 10 mart 1911 tarihinde evlenip luğa dönüşmüştü.
balayı için Selanik'e gelmişlerdi. Tevfik Rüşdü, Paris'teki tıp tahsilini bitirince 1907'de İzmir'e
Temmuz Devrimi'ni gerçekleştirip, gerici 31 Mart Ayaklamnası'- ™İŞ, hem İzmir Hastanesi'nde hem de açtığı özel muayeneha-
nı bastıran İttihatçılar, 1911 yılında arka arkaya evlenmeye başladı. nesinde çalışıyordu.
Talat Paşa'nın evliliği de Doktor Nâzım'm evliliğine benziyordu. B l r
fÜn k a r § ı s »ıda, "Tütüncü Yakub Ağa"yı buldu.
Onların arasındaki yaş farkı yirmi birdi. a
"tihat ve Terakki Cemiyeti'ne katılmamıştı ama arkadaşı
tor Nâzım'a her türlü yardımı yaptı. Ardından çok geçmeden
I. Evliyazade Refik Efendi, kızına neden "Beria" adını koymuştu? Beria, ibranîce "yara- cemiyete katıldı.
tılış" demektir; evreni simgeler. Sabetav Sevi'nin M(l«Ulm»nl»rh OVIIIIÖ: U-,<--,ı,U^,S. -
142 143

Onun cemiyete girmesine neden olan kişi, Doktor Nâzım değil, Paris'e gitti- Bodlak Doğum Hastanesi ve Broka Hastanesi'nde ih-
1905 yılında Beyrut Tıp Fakültesi öğrencisiyken, Şam'da yaptığı tisas yapıp jinekolog (kadın doğum uzmanı) oldu.
görev sırasında tanıştığı Mustafa Kemal'di. Üsküp İdadîsi'nden okul arkadaşı Yahya Kemal, Paris'teki en
Mustafa Kemal, Selanik'ten görev yeri Şam'a dönerken İzmir'e yakın dostuydu.
uğramış, Konak Meydanı'ndaki bir kıraathanede arkadaşı Tevfik İkisinin de babası hukukçuydu. Yahya Kemal babası İbrahim
Rüşdü'ye rastlamıştı. Burada yaptıkları sohbet sonrasında Tevfik Naci'ye, Tevfik Rüşdü de babası Hasan Rüşdü'ye gönderdikleri
Rüşdü cemiyete katılma karan vermişti. kartpostalları bazen birlikte seçerlerdi.
O tarihten başlayarak Tevfik Rüşdü hiçbir dönem Mustafa Ke- Yahya Kemal "Akıncı" gibi şiirlerini yazar yazmaz ilk olarak Dr.
mal'in sözünden dışan çıkmayacak, her daim onun direktiflerine Tevfik Rüşdü'ye okuyordu: "Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şen-
göre hareket edecek ve onun en yakın can dostu olacaktı... dik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!.."
Doktor Nâzım, Selanik limanında dostu Tevfik Rüşdü'yü gö- Dr. Tevfik Rüşdü'yü sosyalist düşüncelerle tanıştıran kişi de ar-
rünce çok duygulandı. İki doktorun birbirine kenetlenir gibi sarıl- kadaşı Yahya Kemal'di. Sosyalist düşüncelerin Paris'i sarstığı o yıl-
ması Beria'yı şaşırttı. larda ne Yahya Kemal, ne de Tevfik Rüşdü bu rüzgâra karşı koya-
Doktor Nâzım dostunu eşi Beria'yla tanıştırdı. bildiler. Sosyalistlerin mitinglerine katılıyorlardı. Sosyalist Parti li-
Beria, o gün tanıştığı Tevfik Rüşdü'nün yakın bir gelecekte deri Jean Jaures ile "devletin yok edilmesini" savunan anarşist Je-
eniştesi olacağını tahmin bile edemezdi... an Grave'in hatipliğini çok beğeniyorlardı. Fransız Sosyalist Parti-
si'nin yayın organı l'Humanite'yi ellerinden düşülmüyorlardı.
Dr. Tevfik Rüşdü (Araş) Sosyalist görüşler Yahya Kemal'de, bir gençlik hevesi gibi gelip
geçecek, Dr. Tevfik Rüşdü ise Paris'te etkilendiği bu fikirlerden
Ahmed Tevfik, 1883 yılında Çanakkale'de doğdu. yaşamı boyunca kopmayacaktı. Liberalizmin, siyasal örgütlenme
Aslen Rodoslu'ydular. Babası Hasan Rüşdü Efendi'nin görevi düzeyinde özgürlük getirmesine rağmen, toplumsal hayatta eko-
nedeniyle Çanakkale'de bulunuyorlardı. nomik köleliliği ve sosyal eşitsizliği getirdiğine inanıyordu.2
Annesi Şerife İzmirli'ydi. Dr. Tevfik Rüşdü Paris'te, tıp alanında çeşitli çalışmalar yaptı;
Bir kız kardeşi vardı: 1887 doğumlu Fahriye. çiçek hastalığı ve sıtmayla ilgili küçük el kitapları yazdı.
Hasan Rüşdü Efendi, Osmanlı devri adliyesinde görev yapan 1907'de Paris'ten İzmir'e döndü. Hem İzmir Hastanesi'nde,
bir memurdu. hem de açtığı özel muayenehanesinde çalıştı. Sonra İzmir Hasta-
Çocukluğu hep bir şehirden bir şehre taşınarak geçti. Babası nesi'nden Gureba Hastanesi'ne geçti. 2 mayıs 1908'den 31 ekim
Gümülcine Bidayet Mahkemesi reisliğinden, Üsküp müddeiumu- 1909'a kadar bu hastanede görev yaptı.
mi muavinliğine, Üsküp Bidayet Mahkemesi ceza reisliğinden İz- Bu arada İkinci Meşrutiyet'ten sonra yayımlanan Sedat ve İtti-
mir ceza reisliğine kadar birçok görevde bulundu. hat gazetelerinde başyazar olarak makaleler kaleme aldı.
Tevfik Rüşdü, ilköğrenimini İzmir'de, yedi yıllık idadî öğreni- 2 şubat 1909'da Selanik'e gelerek, burada Vilayet Sıhhiye Mü-
mini ise Üsküp'te yaptı. Üsküp İdadîsi'ni "aliyyülâlâ", yani birin- •ttışliği'nde çalışmaya başladı. Ayrıca bu yıl, Tevfik Rüşdü'nün
cilikle bitirince, padişahın iradesiyle üç arkadaşıyla birlikte İs- tıhat ve Terakki Cemiyeti kongresinde genel sekreter seçilişinin
tanbul'a gönderildi. Burada Numunei Terakki Mektebi'ne girdi. tarihiydi. İttihatçılar arasındaki yıldızı her geçen gün biraz da-
Babasının Beyrut Vilayeti Bidayet Mahkemesi ceza reisliğine ha parlıyordu...
tayini nedeniyle bu şehre gitti. Burada Fransız Mektebi'nde öğre- doktor Nâzım ile Tevfik Rüşdü'nün dostluğu, Evliyazade aile-
nim gördü.
Sonra Beyrut Fransız Tıbbiye Mektebi'nden mezun oldu. Kemal ^ K 6 m a ' ' ^ °r' T e v f ' k R ü ş d Ü d a h a s o n r a k i y | l l a r d a k a n h b | Ç a k İ 1 oldular. Yahya
mezli-j rc a Y S t e l < i 6 n y a k ' n 3 r k a d a § 1 'Ç' n ' "Seciyesizliği (karakteri bakımından güvenil-
Babasının Trabzon'a tayini üzerine bu kez bu şehre gitti, ama t e m 5 İ
aldıg|Ski l ' 8 t m i § °' a n D o k c o r Tevf'k Rüşdü" diye yazacak, anılarını kaleme
artık yirmi iki yaşında bir doktordu. Tıp öğrenimini geliştirmek ıplarda ondan hiç bahsetmeyecektir. Tevfik Rüşdü Aras'ın Dışişleri bakanlığı
için, Trabzon Valisi Mehmed Reşad Bey'in desteği ve yardımıyla ! Yahya Kemal Varşova ve Madrid'de elçilik görevinde bulundu. Ama çok is-
144 145

sine ikinci bir doktor damadın girmesini de sağlayacaktı. Sonra herhalde, gökten üç elma düşer...
Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'nin kızı Makbule, yıllardır kız Evlilik "hikâyesi" böyle...
kardeşi Naciye'yi dizinin dibinden ayırmamıştı. Öyle ki Naciye Fvet bu evlilikte de saklanan bir sır vardı, tıpkı diğer evlilikler-
evlenirken bile onunla damat evine gitti. Evliyazadelerin kızların-
de olduğu gibi...
dan hiçbir farkı yoktu.
Neyse...
Makbule alaturkayı da, alafrangayı da bilirdi. Zira udu ne ka-
Makbule Hanım, Dr. Tevfik Rüşdü'yle evlendikten sonra Sela-
dar güzel çalıyorsa piyanoyu da o kadar iyi çalardı.
nik'e yerleşmedi. İzmir'den kopamamıştı. Ama Selanik'te sağlık
Doktor Nâzım Beria'dan nasıl yaşça çok büyükse, Makbule de,
müfettişliği yapan eşi Tevfik Rüşdü'yü, kız kardeşi Naciye'yle bir-
Tevfik Rüşdü'den yaşlıydı. Aralarında yedi yaş fark vardı! Mak-
likte sık sık ziyaret etmeyi ihmal etmedi.
bule evlendiğinde otuz altı, Tevfik Rüşdü ise yirmi dokuz yaşın-
Bu arada Selanik'te yeni dostlar da kazandı. Bunlardan biri de
daydı.
Miralay Caferi Tayyar'm eşi Hayriye Hanım'dı.
İlginçtir, evlenme cüzdanlarında Makbule Hanım'ın doğum ta-
Dr. Tevfik Rüşdü ile Miralay Caferi Tayyar Beyrut'tan tanışı-
rihi karalanmıştır!
yordu.
Peki Tevfik Rüşdü gibi doktor olmuş, Paris'i görmüş, oldukça
"Selanik evlenmelerinde" hep karşımıza çıkan ilginç bir durum
sosyal biri, kendinden yaşlı biriyle neden evlenmişti?
var: damatların çoğunluğu hep "içgüveysi" oluyor! Neden ? Yanı-
Aşk olabilir mi?
Nişanlı oldukları bir gün, Makbule'nin gökyüzündeki ayı göste- tı yine yok!
rip, "Rüşdü Bey, aya bakınız, ne hoş değil mi ?" sözüne Tevfik Miralay Caferi Tayyar, eşi Hayriye Hanım'ın babası Morali Ali
Rüşdü'nün verdiği yanıt ilişkinin ne derece romantik ve aşk dolu Rıza Paşa'nın, Selanik'te zenginlerin oturduğu Yalılar semtindeki
olduğunu gösteriyor: "Evet evet, tabak gibi!.." büyük konağına "içgüveysi" girmişti.
Evliyazade Makbule ve Naciye Selanik'e geldiklerinde, dostları
Evet, Makbule-Tevfık Rüşdü ilişkisinde aşk yoktu.
Hayriye Hanım'ı bu konakta ziyaret ederler. İki minik çocuk Fat-
Peki ne vardı, neden evlendiler?
ma Berin (Menderes) ile Hatice Münevver (Ayaşlı) konakta sak-
Yanıtı yok!..
lambaç oynarlardı.
Gerek İzmir gerekse Selanik'teki evliliklere bazen akıl erdir-
Münevver Ayaşlı, Evliyazadelerin bu ev ziyaretini yıllar sonra
mek zor!
Rumeli ve Muhteşem istanbul adlı anı kitabında şöyle anlatacaktı:
Bu evliliklerde hep bir sır var...
Peki tanışmaları nasıl olmuştu? Nezihe Araz, Hürriyet gazete- Annemle bu İzmirli hanımlar pek ahbap olmuşlardı, hemen birbir-
si'nin eki Ekstra'da "Soylu bir ailenin öyküsü" adlı yazı dizisinde leriyle kaynaşmışlardı. Makbule Hanım ailesinin asaletiyle hep övü-
bakın ne yazıyor: nürdü. "Biz yedi göbek asiliz" derdi. Bu İzmirli kibar hanımlar Sela-
nik'e misafir olarak gelirler, az kalırlar ve tekrar İzmir'e dönerlerdi,
Dr. Tevfik Rüşdü Bir gün İzmir'e, kız kardeşi Fahriye'ye ziyarete zmır'i bırakmak istemezlerdi. "Taş yerinde ağır" kavlince kendilerini
gelir ve artık evlenmek istediğini söyler. Bu haber Fahriye Hanım'ı mır de daha rahat hissediyorlardı. Annem çok nazik ve çok mükrim
çok heyecanlandırır. Evliyazadelerin kızlarından Makbule aklına ge- ev sahibesiydi. Mamafih, konsolos madamlarına ve İzmir'den ge-
n Evli
lir. Fahriye Hanım bu Makbule için öyle ilgi çekici şeyler anlatır ki, yazadelerin hanımlarına çok özen gösterirdi... (2003, s. 90)
Dr. Tevfik Rüşdü hemen bu genç kıza talip olur. Makbule'nin ağabeyi
Refik Evliyazade doktora, "Ben bu hususta karar verecek yetkide de- >olümü bitirmeden önce bir bilgi daha aktaralım. Tevfik
ğilim. Buyurun bize gidelim. Sizi kız kardeşimle tanıştırayım. Birbiri- Un u n
k*2 kardeşi Fahriye, İzmir'in tanınmış tüccar ailesi Sa-
nizle anlaşırsanız bu iş olur" cevabını verir. O güne kadar bütün talip- elerden Mehmed Niyazi'yle evlendi. Fahriye, İzmir'de Sa-
lerini reddeden genç kız, doktor beyin fizikî dezavantajlarını öne sü- wer kadar tanınmış konaklarına gelin gitti.
renlere gülerek ağabeyine, "Tevfik Rüştü Bey'i çok beğendiğini" söy- «epçızadelerin yalnızca konaklan ünlü değildi. Kemeraltı sem-
ler, (şubat-mart 1978) J
> I5»yük Salepçizade Hanı ile Küçük Salepçizade Hanı'nın sa-
146
147

hibiydiler. Ayrıca "hayır için yaptırdıkları" Salepçizade Camii vardı. ,. a^ım damadı, yani "damatı hazreti şehriyarî" olmanın hayalini
Ne yazık ki Fahriye ve Salepçizade Mehmed Niyazi'nin evliliği kuruyordu!
uzun sürmedi. 1915'te boşandılar. Tevfık Rüşdü'nün kız kardeşi Sonunda Enver'in ailesi gidip Naciye Sultan'ı istedi. Ne damat
Fahriye, daha sonra Dr. Cemal Tunca'yla evlendi. Salepçizade Ni-
davı ne gelin birbirlerini görebilmişlerdi. Sadece karşılıklı fotoğ-
yazi bu tarihten sonra koyu bir İttihatçı düşmanı ve Hürriyet ve
aflar verilmişti. Ama kız tarafı zorluk çıkarmadı. Ama bu arada
İtilaf Fırkası'nın İzmir'deki örgütünün önde gelen ismi oldu.
ıir aksilik oldu: Enver'in kayınpederi Veliaht Süleyman Efendi
İttihatçıların evlilik hikâyelerine yeniden dönelim... vefat etti! Enver'in padişahın damadı olma hayalleri suya düş-
Kimi ticaret burjuvazisinin önde gelenlerinin kızlarıyla evlenir- müştü... Nişan günü, hazırlanan davetiyeyle duyuruldu:
ken, kimi İttihatçı'mn gözü daha yükseklerdeydi...
Bi-mennihi tealâ mahi (ayın) hali rumînin yirminci perşembe günü
Damadı hazreti şehriyarî akşamı devletlü, ismetlü Naciye Sultan Hazretleri ile Harbiye nazırı dev-
letlü Enver Bey Hazretleri'nin velime cemiyetinin icrası musammem ol-
Şehzade Süleyman Efendi (1860-1909) Padişah Abdülmecid'in duğundan yevmi mezkûrda (az önce sözü edilen günde) alaturka saat
oğluydu. Üç ağabeyi sırasıyla padişah olmuştu: V. Murad, II. Ab- on bir buçuk raddelerinde müşarünileyhin (adı geçen kişinin) Nişanta-
dülhamid ve Mehmed Reşad. şı'ndaki konaklarını lütfen teşrif buyurmaları rica olunur efendim.
Sıra kendisindeydi, yani şehzadelikten veliahtlığa terfi etmişti! 7 rebiyülahir (ay takviminin dördüncü ayı) 1332 (20 şubat 1329-
Bebek sırtlarında, büyük bir bahçe içindeki Nispetiye Köşkü'nde 1913).
avlanarak, bahçe işleriyle uğraşarak bekliyordu tahta oturacağı
günü. Sonuçta Enver Bey ile Naciye Sultan birbirlerini sadece fotoğ-
Dört karısı vardı. 1909'da eşlerinden Ayşe Tarzıter Kadın'dan rafta görerek nişanlandılar.
olan kızı Naciye Sultan'a iyi bir kısmet geldiği haberini aldı. Enver otuz, Naciye Sultan on iki yaşındaydı.
Berlin'de ikinci ataşemiliter olarak bulunan Binbaşı Enver, Na- Birbirlerini mektuplarla tanımaya çalıştılar. Bir yıl sonra da ev-
ciye Sultanla evlenmek istiyordu! lendiler.
Aslında bu evliliği Enver mi istiyordu, yoksa Saray İttihatçılar-
dan bir damat alarak kendini güvencede mi hissetmek istiyordu Bu arada, Mustafa Kemal'den Ali Fethi (Okyar) Bey'e kadar
tartışılır... birçok isim "damadı hazreti şehriyarî" olmak istiyordu.
Kuşkusuz Saray, Enver'in ataşemiliterlik statüsünü değil, İtti-
hatçılar içindeki gücünü istiyordu. Sultan Vahideddin ailesine göre Mustafa Kemal, Vahideddin'in kızı
Binbaşı Enver'i damat almak isteyen sadece İstanbul'daki Sa- Sabiha Sultan'ı bir değil, iki kere istetmiştir. Önce Sultan Reşad'ın,
ray değildi, Mısır Sarayı da kızları Prenses İffet'i Enver'le evlen- sonra da Vahideddin'in hükümdarlığı sırasında. Ancak her iki talep
dirmek istiyordu. Enver de İffet'i istemiyor değildi hani... •e yine aile mensuplarının anlattığına göre, "Sabiha Sultan'ın Halife
Ancak İstanbul, ikinci kez göreve getirilen, Midillili sadrazam Abdülmecid'in oğlu Ömer Faruk Efendi'den başka hiç kimseyi gözü-
Hüseyin Hilmi Paşa aracılığıyla elini çabuk tuttu. Öyle ki, II. Ab- nün görmemesi" sebebiyle reddedilmiştir. (Murat Bardakçı, Son Os-
dülhamid de, oğlu Abdürrahim Efendi'yi Naciye Sultanla evlen- manlılar, 1999, s. 45)
dirmek istemiş, haber bile göndermişti.
Veliaht Süleyman Efendi kızım, iktidannı kaybetmiş ağabeyi- Hayatı ve Eseri adlı çalışmasında Yusuf Hikmet Ba-
nin oğluyla değil, yıldızlan giderek parlayan İttihatçılardan biriy- Vahıdeddin'in kızını Mustafa Kemal'e vermek istediğini, hat-
le evlendirmek istiyordu. Böylece taht işini garantiye almayı plan- c
onuda Enver, Talat paşalar ile Ali Fethi (Okyar) Bey'in ış-
lıyordu. tına rağmen Mustafa Kemal'in bu evliliği reddettiğini yaz-
Binbaşı Enver'in Naciye Sultanla evlenmek istemesinin nede-
ni de Süleyman Efendi'nin veliaht olmasıydı. Enver, gelecekte pa- :'ün çok sevdiği tarihçilerden biriydi; Sadrazam Kıbrıslı
148 149

maktadır. (Aktaran: M. Çağatay Uluçay, Padişahların Kadınları Canlı canlı gömüldüğü Selanik'teki Alatini Köşkü'nün ünlü ko-
ve Kızları, 1992, s. 187) ı Sunun da düğün planları vardı. II. Abdülhamid kızını bir Ittihat-
cı'ya vererek, eski gücünü kazanma hazırlığı içindeydi.
Osmanlı Sarayı'nda bekâr sultan kalmayınca bazı ittihatçılar Tesadüf işte, II. Abdülhamid'in kızı Şadiye Sultan, İttihat ve Te-
gözlerini Mısır Sarayı'na diktiler! Ali Fethi (Okyar), Mısır Prensi rakki Cemiyeti'nin kâtibi umumîsi Midhat Şükrü'nün (Bleda) ye-
Hüseyin'in kızı Prenses Kadriye'yle evlenmek istedi. Ancak Pren- ğeni Fahir Bey'i fotoğrafından görüp çok beğenmişti! "Alı kocam
ses Mısır'da nişanlıydı. böyle yakışıklı olsa. Kabil olsa da beni Fahir Bey'e verseler" de-
Ali Fethi, Saray'dan sultan alamamıştı ama devrik sadrazam ib- mekteydi çevresine!
rahim Edhem Paşa'mn torunun kızı Galibe'yle evlenmeyi başardı. Sonunda yirmi üç yaşındaki Şadiye Sultan'ın isteği Bükreş Bü-
(Ara not: Sadrazam İbrahim Edhem Paşa (1818-1893) Sakızlı bir yükelçiliği'nde çalışan Fahir Bey'in kulağına gitti. O da sultanı
ailenin çocuğuydu. Esir alınıp Müslüman yapılmıştı. Fransa'da eği- görmemesine rağmen bu evliliği çok istedi. Ama ortada küçük bir
time gönderildi. Sonra devlet basamaklarını tek tek çıktı. Midhat sorun vardı... Midhat Şükrü, yeğeninin II. Abdülhamid'in kızıyla
Paşa azledildiğinde sadrazamlığa kadar yükseldi. "Deli Corci" la- evlenmesine karşıydı.
kaplı Sadrazam İbrahim Edhem'in, ressam Osman Hamdi; istanbul Fahir Bey istanbul'a gidip amcasıyla yüzyüze görüşmeye karar
şehreminiliği [belediye başkanlığı] ve uzun yıllar müzeler müdür- verdi ve öyle de yaptı. "Beni damat yapmak istiyorlar, siz bu işe
lüğü yapan Halil Edhem Eldem; Ekrem Reşid Rey ve Cemal Reşid ne dersiniz ?" diyerek amcasına fikrini sordu. Midhat Şükrü'nün
Rey'in dedeleri Mustafa ve ünlü mimar Sedat Hakkı Eldem, Vedat cevabı netti: "Beni dinlersen evlenme!"
Eldem ile Galibe'nin dedesi Galib adında dört oğlu vardı. Galib'in Fahir Bey ise bu cevabın üzerine karşı tarafa ret cevabı vere-
torunu Roksan'ın oğlunun adı ise "Bay Pipo" Hiram Abas'tı.) ceğini söyledi. Amca ile yeğen konuşmalarına devam ederken,
Bir ayrıntı vermek zorundayım: Osmanlı Devleti Sakız Adası'nı Talat Paşa yanlarına geldi. "Siz böyle amca yeğen baş başa verip
1415'te aldı. Sözü burada Prof. Abraham Galante'ye bırakalım: gizli gizli neler konuşuyorsunuz?.." diye sordu. Fahir Bey, amca-
sını görmeye geldiğini söyledi. Talat Paşa'mn olanlardan haberi
1667'de Sabetay Sevi Sakız Adası'na gitmek üzere bir uşak ve üç vardı. "Çocuğu sen caydırıyorsun anladığım kadarıyla" diyerek
Türk'ün refakatinde yola çıktı. Bir zamanlar bir Sabetaycılık merkezi Midhat Şükrü'nün koluna girdi ve onu koridorun diğer ucuna gö-
olan bu adada bir süre kaldıktan sonra Trakya'nın limanlarından İp- türdü. Talat Paşa'mn Midhat Şükrü'yü etkilemesi ve Fahir'in is-
sala'ya geçti. (Abraham Galante, Sabetay Sevi ve Sabetaycüarın Ge- tekli olmasıyla, 1910 yılında Fahir, Şadiye Sultan'la evlendi. 1914
lenekleri, 2000, s. 54) yılında kızları Samiye (d'Appdoca) doğdu.
Bir yıl sonra Fahir Bey Erenköy'deki köşkte verilen davette ye-
Sakız Adası bir dönem Sabetayistlerin merkezî yeriydi! diği siyah havyardan zehirlenip öldü.
1695'te Venedikliler, adadaki Hıristiyanların yardımıyla Sakız II. Abdülhamid'in kızı Şadiye Sultan 1931'de Paris'te, büyükel-
Adası'nı ele geçirdiler. Ada bir yıl sonra Kaptanıderya Mezomor- Çi Reşad Halis Bey'le evlendi.
to Hüseyin Paşa tarafından geri alındı!
Sadrazam İbrahim Edhem Paşa'nm doğumuna daha yüz yirmi Selanik'te bir esir
iki yıl vardı! Yani resmî tarih şunu mu söylüyor: Osmanlı Devleti,
bazen tebaasını kaçırıp Fransa'da eğitime gönderirdi! on kızı Şadiye Sultanı da evlendiren II. Abdülhamid, Sela-
te
Geçelim... Yalılar semtinde sessizce yaşıyordu.
Ziyaretçisi bile yoktu.
Bttinde çok az hizmetçisi ve haremi vardı.
II. Abdülhamid, İttihatçı damat arıyor Bahçeye çıkması, gazete okuması yasaktı.
l a > le Cr
İttihat ve Terakki'nin önde gelen isimlerinin Saray'dan kız al- ime du Moulin Rouge ya da les Mysteres gibi ro-
ma isteklerinin önemli nedeni siyasal güç elde etmekti. okumasına izin vardı.
150
r 151

Bunun dışında tıpkı eski günlerindeki gibi saatçilik ve maran- hükümeti; Kıbrıslı Kâmil Paşa hükümeti; Hüseyin Hil-
gozluk hobisiyle vakit geçiriyordu. Yıldız Sarayı çiftliğinden geti- U
U
p
hükümeti; Ahmed Tevfık Paşa hükümeti; tekrar Hüseyin
rilen iki inek ve bir öküz ile yumurtalardan şikâyet ettiği için ye- • Pasa hükümeti; İbrahim Hakkı Paşa hükümeti; tekrar Meh-
ni getirilen elliye yakın tavukla da ilgileniyordu. 1
d Said Paşa hükümeti; Ahmed Muhtar Paşa hükümeti; tekrar
Bir dönem bütün Osmanlı'ya uyguladığı yöntemler şimdi ona Kıbrıslı Kâmil Paşa hükümeti...
uygulanıyordu. Köşke giren her türlü eşya aranıyordu. Öyle ki Bu arada dört yıl önce ihtilal yapan İttihat ve Terakki Cemiye-
II. Abdülhamid'in siparişi üzerine köşkün eski kunduracısı tara- iktidardan düşmüştü. Meclis erken seçim için feshedilmişti. Ar-
fından yapılan botların topukları bile didik didik ediliyordu.
tik İstanbul'da Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile onun askerî gücü Ha-
Akşamüzeri gezintilerinden sonra evlerine dönen Selanikliler laskar Zabitan Grubu'nun iktidarı vardı.
üstü açık arabalarından köşke doğru baktıklannda bir pencere- İktidan kaybeden İttihatçılar, bu arada kendi aralarında da bö-
nin gerisinde öylece kıpırdamadan oturup güneşin batışını seyre- lündüler. Meclis'te bulunan "Fırkacılar" ile Meclis dışında kalan
den kırmızı fesli yaşlı bir adamı fark ederlerdi... "Cemiyetçiler" birbirine düştü.
Padişah Mehmed Reşad, veliahtlığı döneminde kendisiyle hiç
Fırsattan yararlanan hükümet İttihatçıları yok etmek için hare-
ilgilenmeyen ağabeyine yine de vicdanlı davranıp, bir isteği olup
olmadığını öğrenmek için mabeyin başkâtibi Uşakîzade Halid Zi- kete geçti.
ya Efendi'yi Selanik'e göndedi. Önce, ittihat ve Terakki Umumî Merkezi kapatıldı.
II. Abdülhamid'in sadece iki isteği vardı. Ardından İstanbul'da İttihatçı avına çıktı.
Ürgüplü Hayri Efendi, Dr. Abdullah Cevdet, Salah (Cimcoz),
Oğullarından Abid yanındaydı ve okul çağına gelmişti. Ancak
Süleyman Nazif, Hüseyin Cahid (Yalçın), Aka Gündüz gözaltına
köşkten çıkmasına izin verilmiyordu. Selanik'te bir okula gitme-
alındı.
sini istiyordu.
Çok geçmedi, gözaltına alınanların sayısı elli beşi buldu.
Bir diğer isteği ise, Yıldız Sarayı'ndan çıkarken kadı efendiye
Milaslı Halil (Menteşe) Alman Sefareti'ne, Cavid Bey Fransız
bir çanta vermişti; çantada mücevherler, nakit paralar vardı. Çan-
Sefareti'ne, artık "Büyük Efendi" diye hitap edilen Talat Paşa ise
ta o kargaşalıkta kaybolmuştu. Çantayı alan kimdi ve çantanın
Tokatlıyan Oteli'nin tavan arasına saklandı. Selanik'te İttihatçı
akıbeti ne olmuştu?..
örgütlenmeyi ilk gerçekleştirenlerden ismail Canbulad, kendisini
Çanta kaybolmuştu...
gözaltına almaya gelen inzibat memuru Nizameddin'i öldürüp or-
Bu arada Osmanlı Selanik'ten binlerce kilometre uzaklıktaki
tadan kayboldu.
Trablusgarp topraklarını kaybetmek üzereydi.
İstanbul 31 Mart Ayaklanması'ndan sonra yine karışmıştı...
Enver'den Mustafa Kemal'e, Ali Fethi'den Hüseyin Rauf'a,
Kuşçubaşı Eşreften Yakub Cemil'e kadar tüm İttihatçılar Trab- Muhalefetin elindeki koz: Siyonizm
lusgarp cephesine koştular. Artık vatanın bir avuç toprağını ver-
mek istemiyorlardı... Temmuz Devrimi"ni gerçekleştiren İttihatçıların muhalefete
Osmanlı seferber olmuştu. Tüm Osmanlı kentlerinde olduğu üşmesinin en önemli nedenlerinden biri, muhalefetin "İttihatçı-
gibi İzmir'de de Hilali Ahmer Cemiyeti'nin (Kızılay) şubesi kurul- ^iyonist ilişkisini" abartarak propaganda yapmasıydı.
du. Mordehay Levi, Eczacı Donan Efendi, tüccar Selim Mizrahi, 1 Propagandanın arkasındaki isim ise İngiliz Büyükelçiliği
avukat Gad Franko gibi Yahudiler; Çürükoğlu Nikolaki Efendi, tercümanı Fitz Maurice'ti. Bağnaz bir İrlandalı Katolik olan
tüccar Dijoyen Efendi gibi Rumlar; avukat Diran Efendi gibi Er- Vlaurice, İttihatçıların masonlar ve Siyonistlerle işbirliği yap-
meniler ve Hacı Mustafa Efendi, Şükrü Bey, gazeteci Ali Nazmi iddia etmekteydi. Baştercümana göre İkinci Meşrutiyet ha-
Bey gibi kurucular arasında Evliyazade Refik Efendi de vardı. öiyonistlerin hazırladığı "dünya imparatorluğu" projesinin
Osmanlı tebaası toprak kaybetmekten usanmıştı. ÛHjUydı. İkinci Meşrutiyet'i gerçekleştirmek için "bilhassa
k ı
Bir başka bıktığı ise, peş peşe değişen hükümetlerdi. ' « yaşayan 80 000 İspanyol Musevîsi ve 20 000 dönme ile
n ma
İkinci Meşrutiyet'ten sonra kaç hükümet değişmişti: Mehmed s o n locaları işbirliği" yapmıştı. "Toy zabitlerin perde
2 52 155

arkasında masonlar, dönmeler, kozmopolitler yani tek kelimeyle , deva bir ilaç" olmadığını acı tecrübeyle gördüler: Bosna-Her-
Yahudi dehası vardır." de
üe
Girit'in elden çıkıp, Bulgaristan'ın bağımsızlığım ilan et-
Bu iddiaların sahibi İngiltere, yurtiçindeki muhalefeti İttihatçı- | İttihatçıların "sarhoşluktan" çıkmasına neden oldu. Siyo-
lara karşı kullanmak için öne sürdüğü bu düşüncelerden yarar- ^tlerin de Osmanlı'dan toprak koparacaklarını ciddi ciddi düşü-
landı. "İttihatçılar Siyonistlerle anlaşarak vatanı satacaklar"di! ) endişelenmeye başladılar. Ve II. Abdülhamid'in "Filistin ka-
Peki bu savlar doğru muydu? mlarını" tekrar yürürlüğe koydular. Osmanlı Musevîlerinin bile
İttihatçılar arasında mason, Yahudi ve Sabetayist olduğu bir Filistin'den toprak almalarına yasak getirdiler.
gerçekti. Ama şurası da bir gerçekti ki, bunların çoğunluğu Siyo- İttihatçıların Siyonistlerle balayı dönemi kısa sürmüştü.
nizm'e de karşıydı. Siyonizm'i macera olarak görüyorlardı. Asıl Tam da bu sırada İngilizler, İttihatçı karşıtı muhalefeti hareke-
vatan Filistin değil, Osmanlı'ydı! te geçirmek için "elindeki Siyonist kozu"nu oynadı.
İkinci soru: İttihatçılar Siyonistlerle ilişki kurdu mu ? Hatırlatmam gerekiyor: İttihatçıların Mezopotamya'ya göçmen
Bu sorudan önce şunu söylemek gerekiyor: İttihatçılara göre Yahudileri yerleştirmek istemesi de İngilizleri ürkütmüştü. İngil-
Yahudiler çalışkan insanlardı. Ellerinde çok güçlü bir sermaye bi- tere'nin bölgedeki geleneksel stratejisi, Hint sömürgesine ulaşı-
rikimi vardı. Bu nedenle başta Rusya olmak üzere soykırımdan ka- mını sağlayan yolların denetimini elinde tutmaktı. Keza İngilizler
çan Yahudilerin Osmanlı'ya sığınmalarına sıcak bakıyorlardı. Eğer Mezopotamya ticaretinin yüzde 65'ini kontrol ediyordu. Yahudi-
göç edenler Osmanlı'nın geri kalmış Mezopotamya gibi yerlerine lerin bölgeye gelmesi, İngiliz çıkarlarına zarar verebilirdi. İngilte-
yerleştirilirse o yörenin kalkınmasına katkıda bulunabilirlerdi. re'nin son yıllarda Rusya'yla çıkar ilişkisine girmesi, Rusya'dan
Makedonya'ya yerleşmeleri halinde ise, ayrılıkçı akımların kopar- sürekli kovulan Yahudileri Almanya'ya yaklaştırmıştı.
mak istediği bu topraklar üzerindeki tehlike ortadan kalkabilirdi. İngiltere İttihatçıların arkasında Yahudilerin, Yahudilerin arka-
Ayrıca, "toprak açılması" halinde gelecek Yahudi sermayesinin, sında ise Almanya'nın olduğunu düşünüyordu.
bozulan Osmanlı maliyesini de düzeltebileceğine inanıyorlardı. O günlerde Osmanlı münevverlerinin elinden bir kitap hiç düş-
Bu politikanın İttihatçılar içindeki başta gelen savunucusu müyordu.
Doktor Nâzım'dı. Enver ve Kâzım (Karabekir) beylerle birlikte İttihat ve Terakki
Cemiyeti'nin Manastır şubesini kuran; İkinci Meşrutiyet'ten son-
Doktor Nâzım, Siyonizm'e karşıtlığıyla bilinen Fransa'daki Al- ra İttihatçılarla yolunu ayıran, Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurucusu
liance İsraelite Üniverselle yöneticileriyle sürekli mektuplaşıyor- Miralay Sadık Bey, İttihatçıların, Sabetayistlerin ve masonlann
du. 20 temmuz 1909'da Journal de Salonique'm yazı işleri müdü- elinde kukla olduğunu iddia ediyordu.4
rü Sam Levy'yle yaptığı röportajda Musevileri Makedonya'ya yer- Peki Miralay Sadık'm sözlerinde hiç mi doğruluk payı yoktu ?
leştirmek için bazı projeler üzerinde çalıştıklarını söylüyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gizli dönemlerinde yurt içinde
Beş ay sonra (7 ocak 1910) aynı kişiyle yaptığı söyleşide, Paris'te iki önemli merkezi vardı: Selanik ve Manastır.
Yahudi Kolonizasyon Derneği (Jewish Colonisations Associati-
on) yetkilileriyle görüştüğünü ve Vardar Nehri kıyısının koloni- 4- Miralay Sadık Bey, bu tezlerini 1919 yılında Dönmelerin Hakikati (Karabet Matbaası,
zasyona açılmasını kararlaştırdıklarını ve bu bölgeye en kısa za- stanbul) adlı otuz iki sayfalık bir risale yazarak sürdürdü. Sadık Bey'in kitabı bugün bi-
tartışma konusudur. Kimi yazar kitapta Sabetayistlerin korunduğunu ve savunul-
manda 200 000 Yahudi'nin yerleştirileceğini söyledi. uğunu belirtirken, kimisi ise Sadık Bey'in ingilizlerin oyununa gelip Sabetayistlere hak-
Evet, İttihatçılar daha çok ekonomik nedenlerden dolayı Yahudi- sız ithamlarda bulunduğunu belirtmektedir! Ekleme yapayım: Millî Mücadele'ye karşı ol-
lddl
! «ıyla yurtdışına sürülen Yüzellilikler arasında Sadık Bey de vardı. Yirmi iki yıl
lerden bir şekilde yararlanmayı düşündüler. Siyonistlere bile "be- ıan
yada, Dobruca Hırsova köyünde yaşadı. Yüzelliliklere af çıkmasına rağmen ül-
yaz gül" vermekten geri durmadılar. Yahudilerin Filistin'e girişlerini nmedi. ' 9 4 O ' t a Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye uzun bir mektup yazarak yap-
nı a n
'atrı ve suçsuzluğunu kanıtlamak istediğini, hakkındaki vatana ihanet suçlama-
kolaylaşürdüar, toprak sahibi olmaları için izin verdiler. Makedon-
sının kaldırılması dileğinde bulundu. İsteği kabul edildi. 3 şubat I 941 'de Türkiye'ye dön-
ya ve Mezopotomya'da yeni kolonizasyonlar açmayı düşündüler. ^ ynı akşam nefes darlığından yaşama veda etti.
Ancak... 'adık Bey'in ağabeyi Asım Bey'in torunu kimdi dersiniz: Sabecay Sevi kitabını ya-
ahım Alaettin Gövsa! Bazı "meseleler" bazı aileler arasında "bayrak" olup elden
İttihatçılar "iktidarlarının" ilk aylarında meşrutiyetin "her der- e l e
Almıyordu !
154
155

Cemiyetin fikir gücünü oluşturan Selanik teşkilatında, "Sabe- -ficisi, Osmanlı gericilerini İttihatçılara karşı kışkırtmaktı,
tayistler" ve Yahudiler çoğunluktaydı. Hareketin vurucu gücü incisi, ittihatçıların masonluğu İngiliz sömürgeciliğine karşı
Manastır'da ise ağırlık Arnavutlardaydı. kullanma staretejisinin önüne geçmekti.
Selanik kadrolan arasında çok az subay vardı, örgüt daha çok
sivillere dayanıyordu. Şöyle ki:
tkinci Meşrutiyet ilan edildikten sonra "ulusal bir mason örgü-
Manastır'da ise ağırlık Arnavut subaylardaydı.
•" olan "Şûrayı Âlii Osmanî" kuruldu. Talat Paşa "müfettişi umu-
İki merkez arasında görüş ayrılıkları vardı. Örneğin Manas-
TII âzam" sıfatıyla başa getirildi. Talat Paşa ve diğer mason İtti-
tır'daki subaylar, Balkanlar'daki gayrimüslimlerin ayaklanması
hatçılar, Müslüman ülkelerle de dayanışmayı sağlayacak bir "İs-
üzerine, Müslüman Arnavutlara geniş ayrıcalıklar veren II. Abdül-
am masonluğu" kurulmasını organize etmeye başladılar. Örneğin
hamid'e hiç karşı olmadı. 1908'de dağa çıktıklarında bile Yıldız
Osmanlı masonluğunun önde gelen isimlerinden Arap asıllı Said
Sarayı'na bağlılık mesajı gönderdiler. II. Abdülhamid'le ayrıldık-
Halim Paşa, Osmanlı maşrığına bağlı bir "Mısır Locası" kurmak
ları tek nokta, Kanuni Esasî'nin yeniden yürürlüğe konulmasıyla
için girişimlere başladı. Fakat Mısır'da İngiliz yanlısı "Büyük Mı-
ayrılıkçı hareketlerin son bulacağına duydukları inançtı.
sır Locası" faaliyetteydi. İngilizler Mısır'da İttihatçıların loca kur-
Oysa Selanik başlangıcından beri, II. Abdülhamid'e sıcak bak-
masına karşı çıkıyordu. Ama İttihatçılar yine de miliyetçi lider
mamakla birlikte bunu telaffuz etmekten kaçmıyordu.
Muhammed Ferid'in üstatlığında mason örgütü kurdular. Benzer
Sonuçta Manastır, 23 temmuz 1908'de siyasal iktidarı Selanik'e çalışma İran'da da başlatıldı.
kaptırdı. Özellikle devlet emniyet teşkilatının eline geçmesi Sela-
İşte İngilizler, İttihatçıların mason locaları kanalıyla başta Mı-
nik'e yeni bir vurucu güç olanağı sağladı. Manastır giderek arka
sır olmak üzere Müslüman ülkeleri ayaklandırmasından korku-
plana düştü.
yordu. Öyle ya "masonik İttihatçılar" koskoca II. Abdülhamid'i de
Ve bu durum Manastır'ı İttihat ve Terakki Cemiyeti karşıtlığına böyle devirmemişler miydi? 5
getirdi. İttihat ve Terakki Cemiyeti muhalifi Halaskar Zabitan Gru- Keza İngilizlerin, İttihatçıların bağlı olduğu localarda Yahudile-
bu'nun gücünü Arnavutlardan almasını başka nasıl açıklayabiliriz. rin bulunduğu iddiası da o kadar safsataydı. Çünkü İngiltere da-
Gerçek şu: Selanik daha becerikli çıkmıştı ?
hil olmak üzere dünyada Yahudisiz hiçbir mason locası yoktu!
Niye acaba?
Mason ve Siyonist olmakla suçlayarak İttihatçıları gözden dü-
şürmek için başta basın olmak üzere İngilizler tüm propaganda
Masonluk iddiası metotlarından yararlandılar. Ellerindeki en büyük koz ise perde
arkasında Prens Sabaheddin'in bulunduğu, 21 kasım 1911'de ku-
Gelelim bir diğer iddiaya: İttihatçı kadrolar mason muydu ? rulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası'ydı. Bu fırkanın "askerî gücü" olan
Evet... ialaskâr Zabitan Grubu, bir dönem İttihatçıların yaptığını yapıp
Bunu zaten önceki bölümlerde anlatmıştık. Makedonya'da dağa çıkmıştı.
Peki İngilizler masonluğa karşı mıydı ki, İttihatçıları mason- Kara propagandanın" etkisiyle Meclisi Mebusan'da bulunan
lukla suçluyorlardı ? Rum, Ermeni, Arnavut, Arap milliyetçi grupları İttihat ve Terak-
Masonluk 1700'lerin başında İngiltere'de kurulan Büyük Lo- kiye karşı cephe oluşturdular. Önce muhalefetin "kellesini istedi-
ca'dan doğmamış mıydı ? Osmanlı'ya masonluğu getiren İngiliz Dahiliye Nazın Talat Paşa ve arkasından "Yahudi bankalarıyla
Büyükelçisi Lord Montagu değil miydi ? İlk mason localarından Çlıdışh olduğu gerekçesiyle" Maliye Nazın Cavid Bey'in "dü-
"Bulver Lodge Locası"nı, İngiltere büyükelçisi S. Henry Bulver Şurulmesini" sağladılar.
1857'de hayata geçirmemiş iniydi ? 1876'da İzmir'de de İngiliz inatçılar, baskılar sonucu muhalefete düştüler.
"obediyansı"na bağlı "Homer Lodge"ı kurmamışlar mıydı? cemiyetin kapatılması, İttihatçıların gözaltına alınması bu
Örnekleri uzatmaya sanının gerek yok. «aylardan sonra gerçekleşmişti.
İngilizlerin ittihatçıları masonlukla itham etmesinin iki nedeni
vardı. m en yüksek statüsü 33. derece mason olan ittihatçılar şunlardı: Midhat
156

Hürriyet ve İtilaf Fırkası, muhalefetteyken İttihat ve Terakki


hükümetini masonlukla ve vatanı Siyonistlere satmakla suçlamış
r k padişah II. Abdülhamid Alman Lorelei gemisiyle İstan-
157

bul'a zor kaçırılmıştı.


ti; ancak sonra iktidara geldiklerinde ne yaptılar? Siyonistlerle pa-
h olmayanlar da vardı; bunlardan biri de Doktor Nâzım'dı.
zarlık yapıp Filistin'de bazı ayrıcalıklar vermeyi kabul ettiler!
Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nm önde gelen ismi Aydın mebusu Rı-
za Tevfik (Bölükbaşı) Edirne Alliance İsraelite Universelle'de öğ- Doktor Nâzım Atina'da hapis
renim görmüştü ve Ladino ile İbranîce'yi iyi biliyordu. 11 mart Meclis'in erken seçim kararıyla feshedilmesinin ardından ge-
1909'da İstanbul'da Genç Yahudiler Derneği'nde yaptığı konuşma-
Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nm "teröründen" kaçmak için Sela-
da, Siyonist olduğunu açıklayıvermesi herkesi hayrete düşürdü!
'k'e giden Doktor Nâzım 9 kasım 1912'de Yunanlılara esir düştü.
Ama Rıza Tevfik bu açıklamasına sonra bir çekince koydu: "Lütfen
Doktor Nâzım Atina'da hapisteydi.
bunu bağımsız bir Yahudi devleti kurma anlamında anlamayın!.."
Yunanlılar, Doktor Nâzım'ın İttihatçıların önde gelen isimlerin-
den biri olduğuna uzun süre inanamadılar. İstanbul'dan gelen res-
Meşrutiyet'in akabinde Edirne mebusu olan Rıza Tevfik Selanik'e mî yazılar sonrasında Doktor Nâzım'ın önemini fark ettiler.
geldi. Beyazkule Gazinosu'nda Mısırlı Kıraathanesi'nde, Olimpos İlk günler diğer esirlerle aynı muameleye tâbi olan Doktor Nâ-
Palas'ta bizimle uzun uzadıya konuştu ve şunu haber verdi: "Çocuk- zım, artık tek kişilik odada kalıyor, iyi yemekler yiyordu. Bu ara-
lar yarın akşam Beyazkule bahçesinde Musevî vatandaşlarımıza Ya-
da hasta esirleri de tedavi ediyordu.
hudice bir konferans vereceğim, muhakkak bulununuz, enteresan-
Bir an önce kurtulmayı bekliyordu. Ama durumun güç olduğu-
dır' dedi.
nun da farkındaydı. İstanbul'daki İttihatçı arkadaşlarının zor du-
Bahçe Yahudi vatandaşlarla dolu idi. Hepsi memnuniyet ve kahka- rumda olduğunu biliyordu.
halarla dinliyorlar ve hayretlerinden "Adiyo Santo !" diye hay kırıyor- Zor durumda olan sadece İttihatçılar değildi...
lardı. Ben merak ettim, tanıdığım Musevî gençlerine sordum, bana, Selanik, Üsküp, Manastır, Kalkandelen, Danişment, İşkodra,
"Mükemmel tam şivesiyle fasih bir İspanyolca" dediler. (Ali Canip Edirne ve Arnavutluk işgal altındaydı.
Yöntem, Yakın Tarihimiz, 1962, c.l, s. 129)
Osmanlı'nın Avrupa'da toprağı kalmamıştı artık.
İki buçuk milyon Osmanlı tebaası vatansız kalıvermişti.
Sadece Rıza Tevfik değil, Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nm kurucu- Serez'de, Poroy'da Üsküp'te, Priştine'de, Kosova'da Bosna'da
su Dr. Rıza Nur da, Alliance İsraelite Üniverselle mezunuydu! inlerce insan kitleler halinde öldürülüp, çukurlara gömülüyordu.
Ne ilginç değil mi, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İttihatçıları "Yahu- Diğer yanda yüz binlerce kişi aç susuz, öküz arabaları eşliğin-
di işbirlikçisi" olmakla itham ediyorlardı. e işgal bölgelerinden Anadolu'ya kaçıyordu. Hanlar, hamamlar,
Osmanlı başkentinde Yahudi, Siyonist, Sabetayist tartışmaları camiler, medreseler göçmenlerle dolmuştu.
yapılırken, daha dün bağımsızlığına kavuşan Balkan ülkeleri, Göç edenler sadece Müslümanlar değildi:
Bulgarlar, Yunanlılar ve Sırplar Osmanlı'ya savaş açtı.
Osmanlı hükümeti önce İtalyanlarla masaya oturdu; Trablus- Art arda gelen ilhaklar sırasında yeni Yunan topraklarındaki Yahu-
garp ve Ege Denizi'ndeki Onikiada'yı İtalyanlara verdi. sık sık hırpalanır, evleri ve dükkânları yağmalanır. Rumlar ve
Sonra Balkan ülkeleriyle savaştı, tabiî buna savaş denirse! Bir- İmdiler arasındaki uyuşmazlık, Makedonya, Epir, Batı Trakya ve
kaç gün içinde Bulgarlar İstanbul Çatalca'ya dayandılar; Sırplar, ! adalarının Yunanistan'a bağlanmasıyla sonuçlanan 1912-1913
Arnavutluk üzerine yürüyüşe geçtiler ve Yunanlılar Selanik'e gir- ka
n Savaşları sırasında kızışır. Bu bölgelerde birçok Yahudi ce-
diler...
* yaşamaktadır. Kavala, İyonya ve özellikle 1913'te 150 000'lik
Dört yüz yetmiş yıldır Osmanlı egemenliğinden olan Selanik, sunun 80 000'inin Yahudi olduğu ve Yahudi üstlüğünün sadece
tek bir kurşun bile atılmadan Yunanlılara teslim edildi! •ayısal değil, iktisadî de olduğu Selanik'te.
"Kâbei hürriyet" işgal edilmişti. Osmanlı modernliğinin "köp- r krallığı tarafından ele geçirilen bölgelerden Osmanlı kalmış
rübaşı" artık yoktu.
para doğru önemli bir Yahudi göçü başlar. Tesalya'dan Sela-
159
158

nik'e ve İzmir'e doğru; Girit'ten adalara, İzmir'e ve Selanik'e doğru- Mahmud Şevket Paşa "İttihatçıların ağabeyi" konumundaydı.6
adalardan İzmir'e doğru; Selanik'ten İstanbul'a ya da Filistin'e doğru se Mahmud Şevket Paşa'yla görüşecek üç kişilik bir heyet seçti-
Bir örnek vermek gerekirse, Sakız, Limnos ve Midilli Yahudi cemaat- Erkânıharp Miralayı İsmail Hakkı, Midhat Şükrü ve Taif zin-
lerinin neredeyse tamamı, bu adaların Yunanistan'a ilhakından sonra da boğdurulan Midhat Paşa'nın oğlu Ali Haydar Midhat!
göç ederler. (Henri Nahum, İzmir Yahudileri, 2000, s. 88-89) rdhat Paşa'nın oğlunun heyete konulmasının özel bir nedeni
udi- Midhat Paşa Bağdat'ta valiliği sırasında Mahmud Şevket'e
Osmanlı'nın başına bela olan Bulgaristan Kralı Ferdinand kü- ilâ göstermiş, onu okutmuştu.
çücük ordusuyla İstanbul'a dayandı. Top sesleri başkentten du- °Ancak aralarında bir fark vardı: Midhat Paşa ne kadar İngılizle-
yuluyordu. Halk endişeliydi. yakm ise, Mahmud Şevket Paşa da o kadar Almanya yanlısıydı!
İstanbul düşecek miydi? Padişah Mehmed Reşad, güvenliği Heyetten önce Ali Haydar Midhat tek başına Mahmud Şevket
için Bursa'ya götürülmek istendi. Ancak padişah bunu reddetti... Paşa'yı ziyaret etti. Askerî darbe planını açıkladı. Paşa, "bu tür
taşkın fikirlerin hep Enver'in başının altından çıktığını" belirtip
Askerî darbe "darbeye karşı" olduğunu açıkladı.
İttihatçılar kararlıydı.
Hükümet, Dolmabahçe Sarayı'nda olağanüstü toplanma karan Darbenin stratejisi yapıldı. Kabine üyelerinin tam kadro bulun-
aldı. Toplantıyı isteyen dördüncü kez sadrazamlığa getirilen "İn- duğu saatte Babıâli'ye baskın yapılacaktı. Darbe yapıldığında dı-
giliz yanlısı" Kıbrıslı Kâmil Paşa'ydı. İngilizlerden bile gerekli des- şarıdan kimsenin müdahalesi olmaması gerekiyordu. Aksi halde
teği bulamayan Sadrazam Kâmil Paşa, İstanbul'u kurtarmak için kan dökülürdü.
Edirne ve Çatalca'yı Bulgarlara vermeyi planlıyordu. Babıâli önünde Ömer Naci halka hitap edecek ve milleti yanla-
Diğer yanda İstanbul'da iki gecedir gizli gizli toplantı yapanla- rına çekecekti. Divanyolu'ndan Sirkeci'ye kadar olan alan içinde
rın da bir planı vardı: askerî darbeyle iktidarı yıkacaklardı! terzi, bakkal, kahve gibi umumî yerlerde hep İttihatçı fedailer
İttihat ve Terakki'nin önde gelen isimleri Beşezade Emin olacaktı.
Bey'in Vefa'daki evinde gizlice buluştular. Kimler yoktu ki: Talat
Paşa, Ziya Gökalp, Prens Said Halim Paşa, Hacı Adil, Kara Kemal, 23 ocak 1913 perşembe.
Rahmi, Midhat Şükrü, Mustafa Necib... Saat 13.00.
İzmit'te Hurşid Paşa komutasındaki kolordunun kurmay baş- İlk emri, darbenin hükümete haber verilmesini engellemekle
kanlığını yapan Binbaşı Enver toplantıya yetişemediği için her görevli ekip aldı. Başlarında Yüzbaşı Hüsameddin (Ertürk) vardı.
kafadan bir ses çıkıyordu. Bu ekip Polis Müdüriyeti, Merkez Komutanlığı ile Posta ve Telg-
Örneğin Ali Fethi (Okyar) askerî bir müdahaleye karşı çıkıyordu. raf İdaresi'ni işgal edecek ve Babıâli'nin telefon hatlannı kese-
İkinci toplantıya Bulgaristan cephesinden gelen Enver de ka- îkti. Merkez telgrafhanesinde Kara Kemal bulunuyordu. Hükû-
tıldı. ün yıkıldığını dünyaya o duyuracaktı. Aksi durumda haberleş-
Enver'in seçkin özelliklerinden biri de buydu: hiçbir zaman te- meyi engelleyecekti.
laşlı ya da heyecanlı görünmez, bir odaya girdiği vakit beraberin- Basına ve halka dağıtılacak İttihat ve Terakki Cemiyeti bildiri-
1
de bir sükûnet havası getirirdi. (Lord Kinross, Atatürk, 1994, s. 97) Ali Fethi (Okyar) yazmış, gizlice basılmasını sağlamıştı. Da-
Son toplantı Talat Paşa'mn evinin alt katında gece vakti yapıldı. ğıtım içi n emir bekliyordu.
Karar alındı: hükümet bir darbeyle yıkılacaktı. Saat 14.00.
Sadrazam Kıbrıslı Kâmil Paşa indirilecek ve yerine Hareket Or- Kabine toplandı.
dusu'nun Komutanı Mahmud Şevket Paşa'ya ya da İzzet Paşa'ya 14.30.
kabine kurdurulacaktı.
i h t i l a l i n ^ k ^ b ' r ° r n e k l e a Ç |kla mak daha yerinde olacak. Nasıl 27 Mayıs 1960 askerî
Darbe için, gerici 31 Mart Ayaklanması'nı bastıran Mahmud Şev- r vere
n genç subaylar, başlarına bir "ağabey", yani rütbesi büyük bir ko-
ket Paşa'nın görüşünün de alınması gerekiyordu. Deyim yerindey- Cemal Gürsel Pasa'vı hıılmııcinrçj irrih^rr.l^r.n T o m ı l fîllre«l'l" Ho
160 161

Karla karışık yağmur başladı. Harbiye Nazın Nâzım Paşa'yla birlikte ölü sayısı yediye yüksel-
Son kontrolleri yapan İttihatçı fedai Sapancalı Hakkı soluk so- di. On dokuz yaralı vardı.
luğa Binbaşı Enver'in yanma geldi. Fedailer hazırdı. Fakat eylem bitmemişti. İttihatçılar, sadrazamın odasına girdi.
Binbaşı Enver harekat emrini verdi. Sadrazam Kıbnslı Kâmil Paşa sakindi. "Ne istiyorsunuz evlat-
Nuruosmaniye'deki İttihat ve Terakki Merkezi Umumîsi'nin larım?-" dedi.
(günümüzde Cumhuriyet gazetesinin bulunduğu bina) karşısın-
Binbaşı Enver, "Paşa hazretleri, millet sizi istemiyor, imzala-
da yer alan Askerî Menzil Müfettişliği'ndeki Genel Müfettiş Bin-
maya kararlı olduğunuz sulhtan sonra, bu devlet baki kalmaz, lüt-
başı Cemal'in odasından çıktılar.
fen istifanamenizi yazınız" diye emretti.
Saat 15.00.
Kâmil Paşa istifasını yazdı. Kâğıdı Talat Paşa aldı, okudu, sinir-
Yakub Cemil, İzmitli Mümtaz, Mustafa Necib, Sapancalı Hakkı,
lendi. "Paşa hazretleri 'ciheti askeriyeden vaki ısrar üzerine' diye
Silahçı Tahsin, Eyüb, Yenibahçeli Şükrü ve Nail kardeşler, Filibe-
yazmışsınız. Lütfen pencereden bakar mısınız, dışanda sadece
li Hilmi ve Samuel İsrael gibi fedailer silahlarını kuşanıp Babı-
askerler değil, her meslekten millet var" dedi. Kıbnslı Kâmil Pa-
âli'ye doğru yürümeye başladılar.
şa iade edilip önüne konan kâğıda "ve millet" ibaresini ekledi.
Binbaşı Enver, beyaz bir atın üstündeydi...
Bu yeni bir dönemin başlangıcıydı. Babıâli'yi basan İttihatçılar
Halk merakla İttihatçılara bakıyordu. Bir köşede Ömer Naci,
artık iktidan tamamen kontrollerine alacaktı.
diğer köşede Ömer Seyfeddin halkın desteğini almak için heye-
Bu, yaşanan ne ilk ne de son askerî darbe olacaktı...
canlı konuşmalar yapıyorlardı:
İstifa ettirilen "İngilizci" Kıbnslı Kâmil Paşa'nın yerine kim ge-
"Hükümet Edirne'yi Bulgar'a verecek, hürriyet kahramanı, lecekti?
Trablusgarp kahramanı Enver Babıâli'ye yürüyor. Hadi siz de ona Talat Paşa'nın istememesi sonucu Harbiye nazırlığından aynl-
katılın!" mak zorunda kalan Mahmud Şevket Paşa İttihatçılara dargındı.
Ateşli söylevler etkisini gösterdi. Halk "Yaşasın vatan... Yaşasın Darbeye karşı olduğunu da söylemişti. Ancak Üsküdar'daki evi-
millet..." diye slogan atmaya başladı. ne gelen Miralay İsmail Hakkı, "Almancı" Mahmud Şevket Paşa'yı
Enver Babıâli önündeki demir kapıdan içeri girdi. Atından at- sadrazam olmaya zor ikna etti. 8 Kabinenin tamamı artık İttihatçı-
ladı ve baskını başlattı. Darbe başladıktan sonra Babıâli binası lardan oluşuyordu.
savaş yerine döndü; her yerde kan vardı. Ancak bu durum çok uzun sürmedi, çok değil altı ay sonra İs-
Harbiye Nazın Yaveri Kıbrıslı Tevfık ve Sadaret Yaveri Ohrili mi, Osmanlı tarihinde ilk kez bir sadrazama yapılan suikasta
Nafiz ilk ölen isimlerdi. tanık olacaktı...
İttihatçılardan da Mustafa Necib can verdi.
Ama asıl gürültü Harbiye Nazın (o tarihlerde "Erkânıharbiyei Sadrazama suikast
Umumiye Reisliği" yani "Genelkurmay Başkanlığı" da ona bağlıy-
dı) Müşir Nâzım Paşa'nm, "Ne yapıyorsunuz?.." diye bağırmasıy- 11 haziran 1913.
la koptu. drazam Mahmud Şevket Paşa Harbiye Nezareti'nden çıkıp
Darbecilerin en üst rütbesi binbaşıydı. Çoğu teğmen ve yüzba- >ılme bindi. Yanında Seryaver Eşref, Bahriye Yaveri îbra-
şıydı. Karşılannda birden koskoca Harbiye nazmnı görünce şa- Kazmı Ağa ona eşlik ediyordu. Otomobili Babıali'ye doğ-
şırdılar. Paşanın gür sesiyle, "Bu ne cüret, asi adamlar!.." demesi
üzerine bir silah sesi duyuldu. Koskoca Harbiye Nazın Nâzım Pa- Paş t M e y d a n ı > n a
geldiklerinde, karşılanna bir cenaze çıktı,
şa'mn heybetli bedeni yere yığıldı kaldı. nazenin geçmesi için otomobilin durdurulmasını istedi.
Kafalar ateş açılan yere döndü, Yakub Cemil soğukkanlıydı 8."19(3
"Bu herife laf anlatılır mı?.." dedi. 7 na
t ' yıllar sonr' m ^ d a h a l e s i " n i n sadrazamı Mahmud Şevket Paşa'nın Üsküdar'daki ko-
r n a n , Orhan^K h h ü k û r n e t i n i yıkmak isteyen Sezai Okan, Ahmet Yıldız, Dündar
''bay gibi subayların gizli toplantılarına ev sahipliği yapacaktı! Çün-
7. Gerek Babıâli Baskını gerekse Yakub Cemil'in biyografisi için, Soner Yalçın'ın Teşk1' l968
^ s. 30) ' b l 27 Ma yısçı Refet Aksoyoğlu'ydu. (Taht Aydemir'in Hatıraları,
laıın İki Silahşoru (DoJan Kitap) adlı kitabına bakabilirsiniz.
162
163

Tam bu sırada paşanın aracı taranmaya başlandı. Atılan kurşun-


fırtınalı hayat Beria'nın ruh sağlığını olumsuz yönde etkilemeye
lardan beşi paşaya isabet etti. 9
başlamıştı. Beria'nın psikolojik dengesi bozulma emareleri göste-
Paşa ölmüştü...
riyordu...
Sadrazam Mahmud Şevket Paşa'yı kimler öldürmek istemişti ?
Dr. Tevfık Rüşdü (Araş) Çanakkale Hastanesi'nin başhekimli-
Babıâli Baskım sonrasında İstanbul Muhafız komutanı olan
ğini yapıyordu. Eşi Makbule hamileydi ve kardeşi Naciye'nin ya-
Cemal Paşa işi çok sıkı tuttu. Tetikçiler, Ziya, Bahriyeli Şevki,
nında İzmir'de kalıyordu. Dr. Tevfik Rüşdü her fırsatta İzmir'e ge-
Hakkı, Nazmi, Abdurrahman hemen yakalandılar. Onlan teşvik
liyordu. Bu ziyaretleri sırasında o da, Beria'nın durumunun farkı-
eden Yüzbaşı Kâzım'dı. Peki onun arkasında kim vardı ?
na varmış, ruhsal sorunlarım gidermesi için birkaç ilaç vermişti.
İşin içyüzü anlaşıldı...
Ancak ilaçlar pek fayda etmiyordu...
"Babıâli Baskını" gibi bir darbe planlanmıştı. Sadrazam Mah-
Evliyazade ailesi, Beria için seferber olmuştu. Aslında benzer
mud Şevket Paşa'dan sonra suikast yapılacaklar arasında Talat
durumu daha birkaç yıl önce yaşamışlardı. Naciye Hanım'ın eşi
Paşa, Emmanuel Karasu ve Nesim Ruso gibi isimler vardı. Plana
Yemişçizade İzzet Efendi'yi benzer bir ruhsal hastalık sonucu
göre suikastlarla bocalayan İttihatçılar iktidardan düşürülecekti.
kaybetmişlerdi.
Sadrazamlık makamına ya Prens Sabaheddin ya da Kıbrıslı Kâmil
İzmirli ailelerde sık görülen akıl hastalıklarının temel nedeni
Paşa oturtulacaktı. Hatta Kâmil Paşa darbenin başarılı olacağın-
akraba evlilikleri miydi?..
dan o kadar da emindi ki, Mısır'dan İstanbul'a gelmişti.
Beria'nın durumuna en çok üzülen babası Evliyazade Refik
İttihatçılar, cinayetin arkasında "İngiliz parmağı" olduğunu dü-
Efendi'ydi. Beş çocuğu vardı ama nedense Beria'nın yeri farklıy-
şünüyorlardı.
dı. Kızım götürmediği doktor kalmamıştı. Hepsinin tek yaptığı
Haklıydılar. İngilizler üçüncü kez muhalefeti kışkırtıp bir dar-
şey, ilaç vermekti.
be girişimiyle İttihatçıları devirmeyi planlamışlardı.
Durumun farkına varan Doktor Nâzım İzmir'de kalıp eşiyle il-
Başarısız olan Büyükelçi S. Gerald Lowther hemen Londra'ya gilenmek istedi ama hemen İstanbul'a gelmesi için İttihat ve Te-
merkeze alındı. Yerine L. Mallet geldi. Doğal olarak tercüman- rakki Cemiyeti'nden çağrı aldı.
ajan Fitzmaurice ile ataşemiliter Tyrrell de İngiltere'ye çağrıldı- Kızı ve eşinin yanında ancak üç gün kalabilmişti...
lar. İngiltere ekip değiştiriyordu, İttihatçılarla tekrar uzlaşaşabil-
mek için...
Avrupa devletleri birlik olmuş, küçücük Balkan devletlerinin
büyük bir imparatorluğu hezimete uğratmasının keyfini çıkarı-
Doktor Nâzım döndü yordu. Balkanlar'daki Osmanlı tebaası toplu kıyıma uğruyor, bu-
• rağmen Avrupa basınında Balkan ülkelerini öven makaleler
Ve o kanşık günlerde Doktor Nâzım, artık iktidarı ele geçiren yayımlanıyordu.
arkadaşlarının diplomatik çabalarıyla Yunanistan'daki esaretin- ttıhatçılar, gerek insan hakları konusunda Batı aydınlarının ve
den kurtularak vatanına döndü. setçilerin desteğini almak ve gerekse müttefik aramak ama-
Kırk bir yaşındaydı. cıyla Avrupa'ya ekipler gönderdi.
Yunanistan'dan direkt İzmir'e geçti. ekiplerden birinin başına geçmesi için Doktor Nâzım alela-
Karşıyaka'daki Evliyazade Konağı'nda kalan kızı Sevinç'i ilk cele İzmir'den çağrılmıştı.
kez gördü. ^oktor Nâzım, Rahmi Bey ve Halil (Menteşe) ile sosyalist lider
Sevinç sansın, renkli gözlüydü. Daha konuşmaya yeni başla- 1 a U r Ğ S i n Par
r! ,, . ' is'teki köşküne gitti. Doktor Nâzım, Jaures'le
mıştı. Evliyazadelerin neşe kaynağıydı. teki kaçak günlerinde tanışmıştı.
Karısı Beria'nın durgunluğu Doktor Nâzım'ın dikkatini çekti. aures Fransız solunun efsanevî isimlerinden biriydi. Pa-
Ne hazindir ki, ya kalıtımsal ya da Doktor Nâzım'ın yaşadığı n
u bastırıldıktan sonra dağınık durumdaki solun topar-
a v
e eski haline gelmesinde büyük payı vardı. L'Huma-
9. Sadrazam Mahmud Şevket Paşa'nın suikast sırasında içinde bulunduğu otomobil, üni-
î esıni kurmuştu. O yıllarda Fransa'da eiderek eiir ksaa.
164

nan saldırgan ve şoven milliyetçiliğin karşısındaydı. Altıncı bölüm


Jaures, misafirlerini kütüphanesinde kabul etti. Doktor Nâzını,
Jaures'e, önce ihtilallerinin amaçlarını açıkladı; ardından Osman-
lı ordusunun yenilgisinin nedenlerine değinip sözü Balkanlar'daki
12 ekim 1913, İzmir
zulme getirdi. Katliamları örnek olaylar ve fotoğraflarla anlattı.
Sosyalist Jean Jaures çok etkilendi. Balkanlar'daki facianın bu
dereceye vardığını bilmediğini söyledi. İnsan haklan ihlallerinin
önlenmesi için elinden geleni yapacağı sözünü verdi.
Osmanlı ordusunun minik Balkan ülkeleri karşısındaki âciz
durumuna da değinen Jaures, yenilginin tek nedeninin gericilik
olduğunu söyleyip, İttihatçı hükümetin tez elden ıslahat reform-
larını başlatmasının gerekli olduğunu anlattı.
Jean Jaures İttihatçıların Fransa'daki en yakın dostuydu. An-
cak bu görüşmeden birkaç ay sonra sosyalist Jaures, şoven bir İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelen ismi Selanikli Rah-
Fransız milliyetçisi tarafından vurularak öldürüldü. mi, Ahmed Reşid'in yerine İzmir'e vali olarak atandı.
Doktor Nâzım, Rahmi Bey ve Halil Bey'den oluşan İttihatçı Rahmi Bey, Talat Paşa'nın sağ koluydu. Zaten bu atama da
ekip, sosyalist lider Edouard Herriot gibi Fransız siyasetçiler, in- onun isteğiyle gerçekleşmişti.
san hakları temsilcileriyle de görüşmeler yapıp İstanbul'a döndü. Rahmi Bey'in İzmir'e vali olarak atanmasının nedenleri de var-
Doktor Nâzım İstanbul'a ayak basar basmaz kendini yine bir dı. Öncelikli sebep Rahmi Bey'in siyasî çizgisinde saklıydı.
sorunun içinde buldu... Rahmi Bey'i diğer İttihatçılardan ayıran en önemli özelliği, İn-
Öldürülen Mahmud Şevket Paşa'nın ardından sadrazamlığa gilizlere yakın olmasıydı! İttihatçılar, İzmir'in Osmanlı ekonomi-
Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunu Mısır Prensi Said Halim Pa- si için öneminin farkındaydılar.
şa getirildi. Selanikli Rahmi Bey İzmir'e atanır atanmaz, belediye başkanlı-
Sadrazam bulunmuş, ama yeni kabine bir türlü kurulamıyordu. ğına tanıdık bir isim geldi: Evliyazade Refik Efendi!
İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkezi Umumîsi ile şehirlerde gö- Evliyazadeler bir kez daha İzmir Belediye başkanlığına getirildi.
revli kâtibi mesuller arasında bir türlü anlaşma sağlanamıyordu. İki kez İzmir Belediye başkanlığı yapan Evliyazade Hacı Meh-
Kâtibi mesullerin arasında Yakub Cemil, Atıf (Kamçıl), Sapan- med Efendi'den sonra, oğlu Refik Efendi de aynı koltuğa oturdu!
calı Hakkı, İzmitli Mümtaz, Hüsrev Sami (Kızıldoğan), Topçu İh- îeş yıl İzmir'in kaderine hükmedecek bu iki isimden Evliyazade
san (Eryavuz), Abdülkadir gibi Çerkez fedailer vardı. Bunlar Se- Refik Efendi'yi az çok tanıttık. Peki Selanikli Rahmi Bey kimdi?
lanik kökenli Talat Paşa, Doktor Nâzım, Rahmi, Midhat Şükrü gi- Selanik eşrafından, İsfendiyar ailesine mensup varlıklı ve iyi
eğitim görmüş bir kişiydi.
bi sivil İttihatçılara "hizip oluşturup, tek başlarına karar alıyor-
lar" diye karşıydılar. Özellikle Talat Paşa'ya ateş püskürüyor, eki- 25 haziran 1873 yılında Selanik'te doğdu.
binin yeni kabinede yer almasını istemiyorlardı. Hk ve ortaöğrenimini Selanik'te yaptı.
Sonuçta Selanik lobisi kazandı: Cemal Paşa'nın fedailerin gön- 3 yılında Mektebi Hukuki Şahane'ye kaydoldu. Okulu bitir-
lünü almasıyla "İttihatçı kabine" kuruldu. Kabinede, Talat Paşa, ime yakın bir jurnal sonucu tutuklandı. Serbest kalınca Avru-
Halil (Menteşe), Midhat Şükrü (Bleda), Çürüksulu Mahmud Paşa kaçtı. Abdullah Cevdet ile "Reşadiye Komitesi"ni kurdu.
gibi isimler vardı... ? l a n II. Abdülhamid'i devirip yerine Veliaht Reşad Efendi'yi
!ekti. 1899 yılında Jön Türkler ve Ahmed Celaleddin Paşa
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin beş yıl sürecek ikinci iktidar d
a yapılan anlaşma üzerine ülkeye döndü,
dönemi başlamıştı.
anik^teki "hikâyesini" biliyorsunuz.
Evliyazade Refik Efendi de bundan payını alacaktı... 1Cı
t'in ardından Selanik milletvekili oldu. 1911 yi-
166
167

lında evlenen İttihatçılar kervanına o da katıldı. Eşi Nimet Ha-


nım, bir önceki bölümde okuduğunuz Sultan Mehmed Reşad'ın İttihatçıların çoğu birbirleriyle akrabaydı.
seryaveri Binbaşı Tahsin'in kız kardeşiydi. Yukanda yazdım. Müşir Mehmed Ali Paşa'nın dört kızı vardı:
Nimet Hanım'ın ailesinin öyküsü hayli ilginçti... Hayriye, Adeviye, Zekiye ve Leyla.
Nimet Hanım'ın dedesi -bir önceki bölümde okuduğunuz- Rahmi Bey, Hayriye Hanım'ın kızı Nimet'le evliydi.
Müşir Mehmed Ali Paşa'nın gerçek adı Kari Detrois'ti. Peki Zekiye Hanım'ın oğlu kimdi: Ali Fuad (Cebesoy)!
1834 yılında Prusya'da doğmuş, on iki yaşındayken, İstanbul'a Yani Rahmi Bey "dava arkadaşı" Ali Fuad'ın eniştesiydi. Doğru
gelen bir okul gemisinden atlayarak Osmanlı Devleti'ne sığınmıştı. mudur bilmem sadece alıntı yapıyorum:
İltica başvurusuyla bizzat ilgilenen Sadrazam Ali Paşa'ydı.
Müslüman olup "Mehmed Ali" ismini aldı. Mektebi Hayriye'de Ali Fuad Cebesoy ise, resmen hiç evlenmemiş ve bilaveled (çocuk-
okutuldu. Kırım, Bosna, Karadağ, Rusya savaşlarında gösterdiği suz) vefat etmiştir. Kendisinin güzel kuzinlerinden (Rahmi Bey'in eşi)
üstün basan sonrasında ordu komutanlığına (serdarlığa) yüksel- Nimet Hanım'a âşık olduğu ve bu yüzden evlenmediğini, o zamanlar
tildi. Arnavutluk Ayaklanması'nı bastırmakla görevliyken yapılan söylerlerdi. (Münevver Ayaşlı, Rumeli ve Muhteşem istanbul, 2003,
bir baskınla öldürüldü. s. 59)
Müşir Mehmed Ali Paşa'nın dört kızı vardı: Hayriye, Adeviye,
Selanikli Rahmi Bey'in eniştesi ise, hemşerisi "İttihatçıların ka-
Zekiye ve Leyla.
sası" Midhat Şükrü'ydü (Bleda). Midhat Şükrü'nün eşi Hatice Ha-
nım, İsfendiyaroğullanmn kızıydı.
Kızlarından Hayriye Hanım, 31 Mart Ayaklanması'nı bastırmak
Selaniklilerin bir ortak özelliği vardı herhalde...
için Selanik'ten İstanbul'a gelen "Hareket Ordusu"nun komutam
Selanikli Rahmi Bey çok içki içerdi. Onunla aynı sofrayı payla-
Hüseyin Hüsnü Paşa'yla evliydi. Nimet Hanım işte bu evlilikten
şanlar masada sızıp kalırdı. Dostlarını, arkadaşlarını masada
dünyaya geldi.
uyuklarken görmek Rahmi Bey'in en büyük zevkiydi.
Nimet Hanım'ın Tahsin dışında bir ağabeyi daha vardı: Muhlis.
Bu "özel bilgilerden" sonra gelelim daha "ciddi" meselelere...
Muhlis hiç evlenmedi. Salah Birsel'in Sergüzeşti Nono Bey ve
Selanikli Rahmi Bey neden İzmir'e vali yapılmıştı?
Elmas Boğaziçi adlı kitabında yazdığına göre, arkadaşları Muh-
lis Bey'e "Nono Bey" diyorlardı!
Muhlis, Fransa'da Nancy Ziraat Okulu'nu birincilikle bitirdi. Millî burjuvazi doğuyor
Eniştesi Rahmi Bey'in İzmir'deki çiftliğinde çalıştı. İzmir Şehir
Çorunun yanıtını vermek için, Rahmi Bey'in memleketi Sela-
Kulübü'nde eğlenmeyi seviyordu. Bir gün ressam îhap Hulusi
<'in öneminin altını bir kez daha çizmek gerekiyor.
onun bir resmini yaptı. O resim "Kulüp Rakısı" şişesinin üstünde- Ama bunu bize Doğan Avcıoğlu Türkiye'nin Düzeni adlı kita-
ki iki resimden biri oldu! bıyla anlatsın:
Diğer kardeş Sultan Mehmed Reşad'ın seryaveri Binbaşı Tah-
sin, ünlü metamatikçi Gelenbevî İsmail Efendi'nm soyundan Ali-
Selanik'te hayli güçlü bir ticaret burjuvazisi yetişmişti. Selanikli
ye Hanım'la evliydi. Türk solunun önde gelen ismi Mehmet Ali
»eler, kültür seviyeleri, yabancı dil bilmeleri, kurdukları bası-
Aybar bu çiftin oğludur.
' en, gazeteleri, kulüpleri, özel okullarıyla ticaret burjuvazisi züm-
Yani, Vali Selanikli Rahmi Bey'in eşi Nimet Hanım, Mehmet Ali
'larak iyice sivrümişlerdi. Dönmeler ve Museviler, Jön Türk ha-
Aybar'ın halasıydı.1
mi desteklemekteydiler. Bir rejim değişikliğinin onlara, Rum ve
u işadamlarının İstanbul'daki tekel durumunu yıkmaya fırsat
I. Müşir Mehmed Ali (Kari Detrois) Paşa'nın Leyla adındaki kızı ise, Polonya'daki başarı-
sız ihtilal teşebbüsünden sonra 1849 yılında yirmi üç yaşındayken Osmanlı Devleti'ne sı- eceğini ummaktaydılar. (1969, c. 1, s. 167)
ğınan Mustafa Celaleddin (Yüzbaşı Konstantin Polkozic Borzecki) Paşa'nın oğlu Hasan
Enver Paşa'yla evlendi. Bu evlilikten beş çocuk oldu: Celile, Mehmed Ali, Mustafa Cela-
leddin, Sara ve Münevver. Şair Nâzım Hikmet, Celile Hanım-Hikmet Bey çiftinin oğludur. sonuçta başardılar ve rejim değişikliğini gerçekleştirdiler.
Nâzım Hikmet'in baba tarafından. dĞdesi Mehmed Nâzım Paşa da Selanik'in son valisidir. 3 ücarî antlasmasıvla. Osmanlı'nı
168 169

yapısında sahip oldukları ayrıcalıklı konumlarını kaybeden Yahu- • de Selanik Yahudisi Moiz Kohen'di. Siyonistlere karşı çıkıp, Ya-
diler, Sabetayistler ve Müslümanlar artık iktidar olmuşlardı. dileri Osmanlı topraklarına çağıran ve Selanik kaybedildikten
Ama dört yıl sonra hiç beklenmedik bir olay gerçekleşti... n r a
İstanbul'a yerleşen Moiz Kohen, Yahudilerin esasta Türk ya
Osmanlı'nın "gizli başkenti" Selanik kaybedildi! , Türk Yahudisi olarak kendilerini tanımlamaları fikrini savunu-
Yahudi, Sabetayist ve Müslüman tebaanın, Osmanlı'dan başka ordu. Moiz Kohen o kadar "Türklüğe" inanıyordu ki, dinini değil
gidecek vatanı yoktu! ama adını "Tekinalp" olarak değiştirdi!
Tarihî koşullar bu üç unsuru dün nasıl İttihat ve Terakki Cemi- "Yahudilerin kendilerini Türk olarak tanımlaması" fikrini savu-
yeti'nde yan yana getirdi ise o gün de "Türkiye" kavramında bu- nan sadece Moiz Kohen (Tekinalp) değildi; İzmir Yahudisi Selim
luşturmuştu ! Mizrahi gibi isimler de benzer görüşü yayan birçok yazı kaleme
Yeni vatan Türkiye'ydi... aldılar.
Ve tüm bunlar "Türk ulusçuluğunun" doğmasına neden oldu! İttihat ve Terakki Cemiyeti hakkında yaptığı araştırmalarla bi-
"Türk ulusçuluğunun kilometre taşlarını kimlerin döşediğini" linen Feroz Ahmad, İttihatçıların ekonomideki Hıristiyan hege-
bilmemiz için araya girip minik bir not yazmak istiyorum: monyayı yıkmak için, Türklerle birlikte Yahudileri de teşvik etti-
Yukarıda adı geçen Yüzbaşı Konstantin Polkozic Borzecki, ğini, bu iki grubun yaratılmak istenen millî burjuvazinin temel
1849 Polonya ihtilali sonrası önce Paris'e sonra Osmanlı'ya sığın- unsuru olduğunu belirtiyor.
dı. "Mustafa Celaleddin" adını aldı. Osmanlı ordusunda paşalığa Evet, millî burjuvazinin en güçlü olduğu İzmir, bu nedenle Os-
kadar yükseldi. manlı'nın en önemli kentiydi. Kozmopolit bir yapıya sahip bulun-
1869'daLes Turcs Anciens et Modernes (Eski ve Yeni Türkler) ması nedeniyle oldukça dikkatli olmak gerekiyordu. Osmanlı ti-
kitabını yazdı. Bu çalışma, Osmanlı'da Türkçülük akımının başe- caretini elinde tutan Levantenlerin, Rumların ve Ermenilerin ür-
serleri arasında yer aldı. Kitap, "Türklerin ve Hunların veya Mo- kütülmemesi gerekiyordu.
ğolların ırk olarak akraba oldukları fikri yanlıştır. Türkler ve Av- Bu operasyonu yapacak kişi ise, liberalizme ve İngilizlere ya-
rupalılar büyük Touro-Aryan ırkının üyesidir" tezini ileri sürüyor- kın, Selanikli Rahmi Bey'den başkası olamazdı...
du. "Doğu'da yalnızlaşmış Türklüğü Avrupa'yla birleştirmeyi" sa- Rahmi Bey'in "İngiliz taraftarlığı" Kıbrıslı Kâmil Paşa'dan bile
vunuyordu. fazlaydı. Bu konuda sözü Rauf (Orbay) Bey'e bırakalım:
Başta Mustafa Kemal olmak üzere İttihatçı subaylar, Mustafa
Celaleddin Paşa'nın bu kitabını ellerinden düşülmüyorlardı... Rahmi Bey, Selanik'ten mebus seçildiğinden, devletin siyasetinde
Bu yeni politikanın tarihsel dönemecini Babıâli Baskmı'yla belli başlı söz ve tesir sahiplerinden biriydi. Devletin menfaatini İngi-
başlatabiliriz. lizlerle anlaşmada görür, bunu sağlamak uğrunda çalışmaktan geri
Babıâli Baskını hem Osmanlı hem de İttihatçılar için dönüm kalmazdı. Bu sebeble Balkanlar'da İngiliz siyasetini yayıp yürütmek
noktası oldu. Bu sadece beş yıllık özgürlükçü ortamın bitmesi de- maksadıyla İngiltere'de kurulmuş "Balkan Komitesi" isimli cemiyetin
ğildi, aynı zamanda İttihatçıların Rum, Ermeni, Arnavut, Arap ör- îmsılcileri olarak İstanbul'a gelen Bohston kardeşleri iltizam ettiği
gütleriyle kurduğu işbirliğinin sona erdiğinin tarihiydi. "Osmanlı- aide, onları İngiliz dostluğuyla şöhreti bulmuş olmasına rağmen iyi
cılık" artık rafa kaldırılıyordu. abul etmeyen zamanın sadrazamı Kâmil Paşa'yla arasında şiddetli
İttihatçılar artık yeni itttifaklar kuruyordu. Ya da daha önce aşmazhklar çıkmıştı. Her iki taraf gazetelerdeki açık mektuplarıy-
kurdukları ittifakları, Osmanlı'nın devlet politikası haline getiri- »bırlerini hırpalamışlardı. Bu hal nihayet Kâmil Paşa ile İttihat ve
yorlardı ! ıkkı Cemiyeti arasında uzlaşılmaz bir ayrılık doğurmuştu. (Rauf
Bu ittifakın temel tezi "Alman devlet anlayışından" alınmıştı: rbay, Cehennem Değirmeni, 2000, c. 1, s. 88)
ne pahasına olursa olsun devletin varlığı korunacaktı! Bunun yo-
lu da "Türk ulusçuluğundan" ve dolasıyla "millî burjuvazi" oluş- ^ Bey yalnız değildi; başta Talat Paşa, Selanikli Cavid Bey
turmaktan geçiyordu. İttihatçılar, "topraklan üzerinde güneş batmayan" bu
"Millî iktisat" fikrini İttihatçılar arasında ortaya atanlardan bi- nıparatorluğuyla iyi ilişkiler kurmak amacındaydılar.
170
r 171

Neden Evliyazade Refik Efendi? Rüştiyesinin mualllimi evveliydi (birinci öğretmeni). Mah-
îy
Cela
i ' i n iki kardeşi daha vardı. Birisi dayısının yardımıyla
Gelelim bir diğer soruya: Rahmi Bey, Evliyazade Refik Efen- » Askerî İdadîsi'nde okuyordu ama veremden öldü. Diğer
di'nin belediye başkanlığına gelmesini neden çok istemişti? deşi Asım ise bahriye subayı olmak istiyordu ama o da verem-
Öncelikle bir konunun altına çizmek gerekiyor...
Evliyazade Refik Efendi belediyeye uzak biri değildi. 9 haziran h Celal'in dayısı hâkimdi ve Yeni Osmanlıların önde ge-
1909'da, İzmir'in "üç dairei belediye"ye bölünmesi ve bunların aydınlarından Ali Suavi'nin arkadaşıydı.
l e n
hudutlarının belirlenmesi amacıyla şehrin ileri gelenlerinden Mahmud Celal, küçük yaşta hürriyet fikri ve mücadelesiyle da-
oluşturulan komisyonda, UşaMzade Sadık, Taşlızade Edhem, sayesinde tanıştı. Yeğenine büyük özen gösteren dayısı, ona
Kantarağasızade Ali, Yemişçizade Sabri vb. birlikte görev almıştı. okuması için Serveti Fünun dergileri verdi. Avrupa'dan gizlice
Ancak belediye ve basının şiddetli muhalefetiyle bu proje rafa Gemlik'e gönderilen Jön Türklerin çıkardığı gizli yayınlan bakkal
kaldırılmıştı. Nuri Efendi'den alıp dayısına getirirdi. "Yeraltı faaliyetlerine" kü-
Evliyazade Refik Efendi, 10 mart 1912'de yapılacak genel se- çük yaşta başladı.
çimler öncesinde İzmir'de sandıklan denetlemek üzere oluşturu- ' Bursa'da İpek Meslek Okulu'nda College Français de l'Assomp-
lan on kişilik Teftiş Heyeti üyeleri arasındaydı. Seçimler sonra- tion'da eğitim gördü. Avram Galanti'nin Türkler ve Yahudiler ad-
sında üç kişilik oy sayma teftiş görevini de Mordehay Levi, Yosef lı kitabından Mahmud Celal'in Bursa Alliance İsraelite okuluna
Ostruga'yla birlikte gerçekleştirmişti. devam ettiğini aktarmıştık. (1995, s. 219)
1912 genel seçimi "sopalı seçim" diye adlandırıldı. Söylenenle- Okul bittikten sonra, Düyunı Umumiye'nin tütün gelirlerini
re göre İttihatçılar güç gösterileriyle halktan zorla oy toplamış ve toplamak için kurduğu Reji İdaresi'nin Gemlik şubesinde çalıştı.
oy sayımlarında da hile yapmıştı. İddialar üzerine Evliyazade Re- Buradan sınavını kazandığı Ziraat Bankası'na geçti. Bankacılığa
fik Efendi seçildiği belediye meclisi üyeliğinden 27 mart 1912'de ilk adımı attı. Ardından Almanya'nın Deutsche Orient Bank'm
istifa etmişti. Bursa şubesinde memurluk yaptı. Bankadaki iki Türk'ten biriydi.
Bu siyasal çalışmaları sonucu mu Refik Efendi belediye başka- Diğeri Hacı Saffet Efendi ise eşi Reşide'nin amcasıydı.
2
nı seçilmişti? Refik Efendi İttihatçılar için ne ifade ediyordu? Mahmud Celal'in eşi Reşide'nin ailesinde bankacı çoktu.
Evliyazade Refik Efendi, İttihatçıların en güçlü isimlerinden Bir gün Edirneli Mehmed Efendi adındaki arkadaşı, Mahmud
Doktor Nâzım'm kayınpederiydi. "Temmuz Devrimi" öncesi ya- Celal'e Bursa'daki gizli bir teşkilattan bahsetti: "Küme!"
rarlı faaliyetleri olmuştu. 1912 seçimlerinde ise nasıl bir İttihatçı Bu teşkilat İttihat ve Terakki'nin koluydu. Mahmud Celal
olduğunu ispat etmişti! 1907'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. Meşrutiyet'in ilanın-
Ve en önemli özelliği: başta İngilizler olmak üzere Levantenler- dan sonra Bursa kâtibi mesulü oldu. Sonra aynı görevle İzmir'e
le çok iyi ilişki içindeydi!.. gönderildi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti İzmir kâtibi mesulü Mahmud Celal,
i Beyler Sokağı'ndaki cemiyetin merkez kulübünün ikinci
Mahmud Celal (Bayar)
katında oturuyordu.
İttihatçılar vali ve belediye başkanını belirledikten sonra İz- kulüpte hemen bir dizi konferanslar düzenledi. Konferanslan
mir'e kâtibi umumî olarak Mahmud Celal'i (Bayar) gönderdiler... } ktanköylü Şükrü (Kaya) veriyordu. Mahmud Celal'in bir di-
r
Mahmud Celal'in İzmir'e gönderilmesini basit bir "parti müfet- yardımcısı ise cemiyetin Tilkilik şubesinin başkanlığını yürü-
tişliği" gibi görmek hata olur. ten Uşakîzade Muammer'di.
Mahmud Celal (Bayar) 15 mayıs 1883 tarihinde Bursa'nın
a
Gemlik ilçesine bağlı Umurbey köyünde doğdu. Babası Abdullah yar in kayınpederi inegöllüzade Refet Efendi iş Bankası'nın kurucularından-
ca R e f e t
Efendi'nin kardeşi Hacı Saffet Efendi de kurucularındandır. Hacı Saffet
Fehmi Efendi Bulgaristan göçmeniydi. Medreseli olmasına kar- kizinci T . a n d a l§ B a n l <ası Bursa şubesinin ilk müdürüdür. Hacı Saffet'in oğlu ise, beş-se-
şın aydm bir kişiydi. Fıkıha ve İslam tarihine meraklıydı. Umur- O | a n (•I 1 u ° | ^
emle de A n l
^ ' < a r a CHP milletvekilliği ve İş Bankası genel müdürlüğü yapmış
172 173

Eczacıbaşı ve Giraud î mir'e akıyordu. Göç tek taraflı da değildi. İzmir ve çevresin-
200 000'e yakın Rum da yıllardır yaşadıkları topraklardan ay-
Rahmi Bey, Mahmud Celal (Bayar) ve Evliyazade Refik'ten
nlıp Yunanistan'a gidiyorlardı.
oluşan "sacayağına" zamanla bir isim daha katıldı: Süleyman Fe-
Rumlar Osmanlı topraklarını terk ederken, sadece Muslunıan-
rid (Eczacıbaşı)!
leğil, başta Selanik olmak üzere Sakız, Linini, Midilli gibi böl-
Refik Efendi, aile dostları Şifa Eczanesi'nin sahibi Süleyman
gelerdeki Yahudiler de, Hıristiyan antisemitizminden korkup Os-
Ferid'i iki yakın çalışma arkadaşıyla tanıştırdı.
manlı'ya kaçıyorlardı.
İttihatçıların izmir'de önde gelen isimlerinden Süleyman Ferid
İzmir, göçleri çaresizlikle seyrediyordu.
de o günlerde çok mutluydu. O da diğer İttihatçılar gibi 1911'de
Acil çözüm bekleyen sorunlar her daim değişen yönetim yü-
Şam'dan İzmir'e gelmiş tüccar Caferîzade Kemal Efendi'nin kızı
zünden kronikleşmeye başlamıştı.
Saffet Hanımla evlenmiş ve oğlu, Rahmi Bey İzmir'e geldiği gün
Evliyazade Refik, belediye başkanlığına geldiğinde ilk olarak
doğmuştu.
Cemil (Topuzlu) Paşa'nın İstanbul şehreminiliğine geldiği dö-
Süleyman Ferid yakın arkadaşı Evliyazade Refik'in oğluna ver-
nemde hazırladığı "Zabıtayı Belediye Talimnamesi"ni İzmir'e de
diği ismi kendi oğluna da koymuştu: Nejat (Eczacıbaşı) !3
kabul ettirdi. Bu talimnamenin temel özelliği polis ve belediye za-
Evliyazade Refik, Rahmi Bey ve Mahmud Celal Bey'e bir isim
bıtalarını bir çatı altında toplamaktı.
daha tanıştırdı: Henri Giraud!
İzmir Belediyesi'nin kadroları zayıftı; belediye çavuşları daha
Giraud ailesiyle dostluk, Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'den
çok Frenk Mahallesi, Kordon, Başdurak, Kemeraltı gibi işlek ve
oğlu Refik'e "miras" kalmıştı.
zengin bölgelerde istihdam ediliyordu. Kadrolar yetersizdi yeter-
Mahmud Celal, Süleyman Ferid'le ilk tanıştıkları gün nasıl sa- siz olmasına ama mevcut olanlar da işleri pek sıkı tutmuyorlardı.
mimi olduysa, Rahmi Bey de yeni tanıştığı Henri Giraud'la çok Bu durum gazete sayfalarına da haber malzemesi oluyordu. Ça-
yakın oldu. Öyle ki Giraud ailesi, Rahmi Bey'i hiçbir zaman yalnız vuşların esnafla olan "sıkı ilişkileri", yani rüşvet, sürekli ima edi-
bırakmayacak, ölene kadar şirketleri İzmir Pamuk Mensucat'm liyordu.
yönetim kurulu başkanı yapacaklardı!
Belediyenin öncelik verdiği konu, finansman sorununun çözü-
Rahmi Bey'in İzmir'de Levanten ailelerle ilişkileri hep dostane müydü. Belediye borç arayışına girince çareyi İngiliz şirketiyle
oldu. Bu ilişkiler kimi zaman dedikodulara neden olmuyor değildi. anlaşmakta buldu. Alınacak parayla gazino, bulvar, park yapıla-
Örneğin, evini Göztepe'den Bornova'ya mı taşıyor, bu taşınma caktı. Maliye Nezareti 50 000 İngiliz lirasına kefil olmayı kabul et-
olayı hemen kullaktan kulağa söylentilerin yayılmasına neden ti. Ancak ufukta görünen savaş olasılıkları, borcun almamaması-
oluyordu. Neymiş, Rahmi Bey, Whittallerden Madam Charlton na neden oldu.
Whittall'e yakın olmak için evini taşımışmış!
Tüm olumsuzluklara rağmen belediye, özellikle kentin iman
İzmir'de dedikodu hiç eksik olmazdı... için sürekli çaba sarf etti. Ama bu da kolay olmuyordu. Örneğin,
Gerek Rahmi Bey'in gerekse Evliyazade Refik'in hizmetleri ço- manla kentin içinde yer alan mezarlıkların kaldırılması ve bu
ğu zaman bu dedikoduların hemen kapanmasına neden olurdu... ulara park alanı yapılması, yeni tartışmaları da beraberinde
-tirdi. Oluşturulan dinsel muhalefeti Vali Rahmi Bey göğüsledi.
"Millî bankaları" kimler kurdu? ıbaba'daki Yahudi, İkiçeşmelik'teki Müslüman mezarlıklan-
1 kaldır
d i - Yerine park ve bahçe yapıldı.
İkinci Meşrutiyet'ten sonra on bir kez vali, altı kez belediye r e k R
ahnıi Bey gerekse Evliyazade Refik cesur adımlar atı-
başkanı değiştiren İzmir'in 1908-1913 yıllan arasında nasıl bir is- r
dı. Yıllardır üzerinde tartışılan, ancak hiçbir somut adım
tikrarsızlık içinde olduğu tahmin edilebilir. •ayan projeleri hayata geçiliyorlardı. Örneğin yıllardır pro-
O dönemde en büyük sorun göçtü. Balkanlar'dan binlerce in- r
olan Basmane'yi nhtıma bağlayacak bir bulvarı hemen
d
Çtılar
3. "Nejat" evrensel bir isim olmalı ki, hemen her ülkede bu isme rastlanmaktadır. Of- en önemli icraatlarına: İttihatçıların ekonomi stra-
2 75
174

tej isine uygun olarak, "millî" şirket kurmayı özendirdiler. Örne- Bağımsız ük Türk cumhuriyeti!
ğin, tütün üreticisine düşük faizle borç verebilmek için, Tütün Balkan Savaşı geride kalalı iki buçuk ay olmuştu. İktidarı silah
Zürraı Bankası kurmak için kolları sıvadılar. avla ele geçiren İttihatçılar, Edirne'yi de geri almak istiyorlardı.
Sadece İzmir'de değil, Anadolu'da da "millî banka" kurma dö- istekte olanlar sadece İttihatçılar değildi. Başta Edime ol-
nemi başlamıştı. Örneğin sanayinin kredi ihtiyacını karşılamak k üzere kaybedilen toprakların yeniden ele geçirilmesi için
için İtibarı Millî Bankası kuruldu.
k altınlarını orduya bağışlamaya başlamıştı.
Kurulan her "millî bankanın" bir hikâyesi vardı. Örneğin, Os-
Ve İttihatçılar Osmanlı'nın makûs talihini dönüştürecek karan
manlı Bankası'nın Adapazarı şubesi, bir Türk tüccarının kredi is-
aldılar. Bulgarlara, Yunanlılara, Sırplara savaş ilan ettiler.
temesi üzerine, Hınstiyan bir tüccarı kefil göstermeyi şart koşun-
Osmanlı ordusu artık "ilerliyordu".
ca, bu yöredeki Numan Hamid, İbrahim Nuri, İsmail Hakkı, Mus-
Albay Fethi (Okyar) komutasındaki kuvvetler Kırklareli, Yar-
tafa Nuri aralarında para toplayarak "Adapazarı İslam Bankası"nı
bay Enver komutasındaki kuvvetler ise Edirne üzerine yürüyordu.
kurdular.4
Yıllardır kıyılara demirleyip duran Osmanlı donanması bile ha-
Konya'da "Konya Millî İktisat Bankası" açıldı.
rekete geçmişti. Binbaşı Rauf (Orbay) Hamidiye kruvazörüyle
İzmirli Evliyazade Refik, Selanikli Rahmi ve Bursalı Mahmud
Akdeniz'de, düşman donanmasının arkasına sızarak, hareket üs-
Celal, İzmir yöresinin Yahudi, Sabetayist ve Müslüman eşrafını ör-
lerini bombalamaya başladı.
gütlemek, sermaye birikimini oluşturmak için ellerinden geleni
Birkaç gün içinde, Keşan, İpsala, Uzunköprü derken Edirne ge-
yapıyorlardı. Amaçlan eşraf, tüccar ve çiftçiyi, "millî" şirketler sa-
ri alındı. Hem de İkinci Meşrutiyet'in yıldönümünde!
yesinde, Rum ve Ermenilerle rekabet edecek düzeye getirmekti.
Edirne'ye ilk giren süvarilerin başında Yarbay Enver vardı.
İzmir'deki "sacayağı" kısaca "bulvar şirketi" olarak bilinen, "İz-
"Hürriyet Kahramanı" bu kez "Edime Fatihi" olmuştu.
mir İmarat ve İnşaatı Umumiye Şirketf'nin kurulmasına önayak
Osmanlı ordusunun kısa bir sürede toparlanıp Edirne'yi geri al-
oldular. Bu şirketin görevi adından da anlaşılacağı gibi yalnızca
ması Avrupalı elçilerin Sadrazam Said Halim Paşa'ya gitmelerine
bulvar yapmak değildi. Gerekli görülen yerlerde denizi doldur-
neden oldu. İstekleri netti. Osmanlı Londra Antlaşması'nı tek ta-
mak, bataklıkları kurutmak, kendi adına bina yaparak bunlan sat-
raflı bozmuştu, hemen işgal altına aldığı toprakları terk edecekti!
mak ve kiralamak, tramvay işletmek, kentin imarı ile süslemesini
Avrupalı, "hasta adam"ın ayağa kalkmasını istemiyordu.
yapmak vb. bu şirketin görevleri arasındaydı. Sermayesi 300 000
Ama altı yüz yıllık Osmanlı'da "oyun" çoktu.
lira olan şirketin imtiyazını İzmir'in önde gelen tüccarları aldı.
Sermayedar grubunda Ahmed Hersapaşazade Zeki, Emirlerzade İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Süleyman Askerî, Kuşçubaşı
Refik, İsmail Receb, Osmanzade Yusuf Ziya gibi isimler de bulu- Eşref, Sapancalı Hakkı, Yüzbaşı Çerkez Reşid, Yüzbaşı Fehmi,
nuyordu. kub Cemil gibi fedaileri Batı Trakya'ya girdi. Ve aldıklan top-
ularda "Garbî Trakya Muvakkat Hükûmeti"ni kurdular.
Soru: "millî bankaların" ve "millî şirketlerin" kurulmasında, ge-
Geçici yeni hükümetin başına Müderris Salih Hoca Efendi'yi ge-
rek İzmir'de oturan ve gerekse Selanik'ten göç eden Sabetayistle-
diler. Süleyman Askerî (takma adı "Zeynel Abidin") Genelkur-
rin ağırlığı nedir? Keza, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda ilk direniş ör-
»ay başkanı oldu. Yeni hükümet pul bile bastırdı.
gütlerinin, "millî bankaların" ve "millî şirketlerin" bulunduğu Ege
bölgesinde kurulmasının bildiğimiz "hamaset edebiyatı" dışında ma Avrupalılar bayrağı bile olan bu "bağımsız devleti" tanı-
madılar!
bir başka açıklaması yok mudur ? Bu direniş örgütlerindeki
Sabetayistlerin ağırlığı nedir? 'unu anlamışlardı. Osmanlı'ya baskıya devam ettiler,
«arada Garbî Trakya Muvakkat Hükûmeti'nin "Dışişleri ba-
Ne yazık ki bu ülkenin "tabuları" bu tür sorulara ve araştırmala- 1
yürütüp, Yunanistan ve Bulgaristan temsilcileriyle gö-
ra engeldir! le
r yapan kimdi dersiniz: Evliyazadelerin damadı Dr. Tevfık
Geçelim... Ru
Şclü(Aras)!
4. Adapazarı islam Bankası zamanla Türk Ticaret Bankası'na dönüştü. Bu ulusal banka da.
Cumhuriyeti tarihinin en uzun süre Dışişleri bakanlığı-
176

m yapacak Dr. Tevfık Rüşdü ilk diplomasi deneyimini o görüşme-


r lirlenen politikaları istemediğini anlattı.
177

lerde edinecekti!.. n üzerine Sadrazam Said Halim Paşa durumu hemen Ta-
Osmanlı Devleti, baskılar karşısında Garbî Trakya Muvakkat
lat Paşa*1* görüşeceğini söyledi.
Hükûmeti'yle ilgisi olmadığım sürekli olarak açıklamak zorunda
Talat Paşa, Enver'in isteğini öğrenince şaşırdı; olayı Cemal Pa-
kaldı. Ama bu arada kendi barış şartlarım ileri sürmekten de ge-
'ya aktardı, Enver'i ikna etmesini istedi.
ri durmadı. Sonunda Bulgarlar ve Yunanlılar ile Osmanlı Devleti a

Cemal Paşa Enver'in evine gidip, vatanî görevlerin onu çok


arasında İstanbul-Atina antlaşmaları imza edildi (29 eylül-14 ka-
»rduğunu, Almanya'ya gidip ameliyat olmasını, istirahatının ar-
sım 1913). Antlaşmalara göre, Edirne, Dimetoka ve Karaağaç'm
dından bu meseleleri görüşmeyi teklif etti. Enver ikna olmuşa
içinde olduğu bölge Osmanlı'ya bırakıldı.
ıenziyordu. Cemal Paşa ardından İttihatçı fedaileri çağırarak on-
Bunun üzerine İttihatçı fedailer " bağımsız devletlerini" bırakıp
larla görüştü. Enver'in aklına fedailerin girdiğine inanıyordu.
Osmanlı'ya geri döndüler!
Fedailer başta Talat Paşa olmak üzere bazı İttihatçılardan ra-
hatsız olduklarını, kabineye Cemal Paşa'yla birlikte Enver'in de
Enver Harbiye nazırı oluyor girmesinin şart olduğunu söylediler.
ittihatçı fedai subayların sivillere güvensizliği sürüyordu...
"Hürriyet Kahramanı" ve "Edirne Fatihi" Yarbay Enver artık
Bu arada Enver ameliyatı İstanbul'da olmaya karar verdi, ilk
rütbesinin içine sığmıyordu. Edirne'nin alınmasından sonra albay
ameliyatını Dr. Cemil (Topuzlu) Paşa yapmıştı, ikincisini de o ya-
oldu. Mektebi Harbiye komutanlığına atandı; ama bunu pek ciddi-
pacaktı. Enver ertesi gün Alman Hastanesi'ne gitti. Hem Saray'a
ye almadı ve görevine de başlamadı, çünkü gözü yükseklerdeydi.
hem Dahiliye Nazın Talat Paşa'ya ameliyat olacağını bildirdi.
Gözü yükseklerdeydi ama hastaydı. İkinci Balkan Savaşı'nın Talat ve Cemal paşalar hemen plan yaptılar. Harbiye Nazın iz-
devam ettiği bir dönemde apandisit ameliyatı olmuşsa da ağrıla- zet Paşa'yı incitip üzmemek için Cemal Paşa önce Nafıa nazırlığı
rından kurtulamamıştı; ayrıca, bağırsaklarından da rahatsızdı. vekilliğine atanacak, sonra Bahriye nazırlığına, oradan da Harbi-
Beşiktaş Saman İskelesi'nde bulunan evinde istirahat ediyor- ye nazırlığına getirilecekti.
du. Yalnızca özel dostlarını kabul ediyordu. Bir gün ziyaretine Sü- Bu plandan haberi olan ittihatçı fedailerden Yakub Cemil ta-
leyman Askerî geldi. Enver'e bir teklifte bulundu: Harbiye nazın bancalannı kuşanıp Alman Hastanesi'nin yolunu tuttu. Ameliya-
olması gerektiğini söyledi. Yoksa Talat Paşa, Cemal Paşa'yı Har- ta giren Cemil (Topuzlu) Paşa'ya, "Eğer Enver masadan sağ ola-
biye nazırı yapacaktı. rak kalkmazsa, seni öldürürüm" dedi.
Süleyman Askerî'nin teklifi Enver'in hoşuna gitti. Harbiye na- Sonunda Enver masadan sağ kalktı ve İttihatçı fedai subayla-
zırlığı için neyi eksikti ? Rütbesi yetmiyordu ama olsun, yükselti- rı gücüyle Talat Paşa ve Cemal Paşa ikna edildi.
lebilirdi ! Albay Enver'in, Harbiye nazın olabilmesi için en azından tuğ-
O günden sonra kafasından Harbiye nazırlığı ve Erkânıharbi- eral olması gerekiyordu; Trablusgarp Savaşı'ndaki ve İkinci
yei Umumiye reisliği hiç çıkmadı. ikan Savaşı'ndaki hizmetleri için üçer yıl kıdem verilerek "tuğ-
Görüşünü önce en yakın arkadaşları İttihatçı fedailere açtı. general" yapıldı.
Hepsi yerinde buldu. Ertesi gün Babıâli'ye giderek Sadrazam Sa- Ve...
id Halim Paşa'yla görüştü. Sadrazam, bir süre beklemesinin iyi 1 ocak 1914'te Enver, "paşa" oldu.
olacağını söyledi. Enver sinirlendi. Kendisini salt İttihat ve Terak- ^nver'ın "paşa'lık serüveni Talat Paşa'yla arasının biraz açıl-
ki'deki arkadaşlarının değil, dış ülkelerin de istediğini sert üslu- a n e d e n
oldu. Fakat İttihatçılar bu durumu pek sorun yap-
buyla söyledi. 1
ırd' ] ^î
H a r b İ y e N a z m
Enver Paşa'yı tebrik etmek için kuyruğa
Sadrazam Said Halim Paşa, biraz taviz verip, Harbiye nazın de-
ğil de Genelkurmay başkanı olabileceğini söyledi. Albay Enver, Paşa'nın o günlerdeki bir başka konuğu ise İzmir Bele-
Genelkurmay Başkanlığı'nın Harbiye Nezareti'ne bağlı olduğunu, kanı Evliyazade Refik Efendi'ydi. Ama o Babıâli'ye sade-
nk
orduyu kendisinin yönetmesi gerektiğini, başkaları tarafından ziyareti için gelmemişti...
178 179

Evliyazadeler ile Enver Paşa'nm ortak hobisi vyam'ı, Ş e n z a c * e Abdülhalim Efendi'nin Geyik ve Reyhan
İzmir Belediye Başkanı Evliyazade Refik Efendi'nin Enver Pa- ad
ü atlan zorluyordu...
şa'yı ziyaretinin nedeni atçılık sporuydu. t yanşlannın İzmir'de yeniden canlanmaya başladığı o gün-
İzmir'deki görkemli at yarışları Balkan Savaşı'yla önemini ve . bir başka spor dalı Türklerin ilgisini çekmeye başlamıştı:
değerini yitirivermişti. Smyrna Races Clup dağılmış, Şirinyer'de- futbol-
ki hipodromun kapılarına kilit vurulmuştu. Ve futbolun İzmir'de gelişmesinde yine bir Evliyazade'nin bü-
Evliyazade Refik Efendi'nin, dönemin birçok yarışını kazanan yük emeği vardı...
Reyhan adlı atı artık yanş koşamıyordu. Keza oğlu Nejat'ın Arap
derbisinde birinci olan Küheylan adlı atı da Çifteler Harası'na ka- Futbolcu Evliyazade Nejad
patılmıştı.
Osmanlı topraklarına futbolu ilk getirenler İngiliz Levantenlerdi.
Evliyazade Refik pes etmek niyetinde değildi.
İngilizler 1890 yılında izmir Bornova'da futbol oynamaya baş-
At yarışçılığını yeniden canlandırmak için hiç vakit kaybetmeden
ladılar, ilk futbol kulübü "Football and Rugby Club"dı. Futbolun
girişimlerde bulunmak üzere İstanbul'un yolunu tutmuştu. Biliyor-
gelişmesinde izmir'in ünlü Levanten ailelerinin rolü vardı: Gira-
du ki Harbiye Nazırı Enver Paşa'nm da en büyük hobisi atlardı.
udlar, Whittaller, Charnaudlar...6
Evliyazade Refik, damadı Doktor Nâzım'ın da sayesinde Enver
II. Abdülhamid'in baskıcı yönetimi nedeniyle Müslümanların
Paşa'yla hiç beklemeden hemen görüştü. Konuşmasına, İzmir'de-
futbol oynama özgürlüğü yoktu. İstibdat yönetimi Müslümanlann
ki yarışlar ve uyandırdığı büyük ilgi hakkında bilgiler vererek
sosyal kulüp kurmalanna bile izin vermiyordu,
başladı.
izmir futbol ligi adeta "yabancılar ligi"ydi.
Enver Paşa, merakla dinledi. Görüşme sırasında atçılık sporu-
Panianios, Apollon, Pelops, Evangalis, İskoş, Karavokiri, Mi-
nun sadece İzmir'le sınırlı kalmaması için, kendi başkanlığında
dilli karması gibi Rum, Yunan, İngiliz ve Ermeni karışımı takım-
"Islahı Nesli Feres Cemiyeti" (At Neslini Islah Derneği) ile buna
lar ile İtalyan Garibaldi takımı vardı.
bağlı olarak "Sipahi Ocağı"nın kurulması emrini verdi.
Futbol maçları kıran kırana geçiyordu. Öyle ki, Başpapaz Hri-
İzmir Belediye Başkanı Evliyazade Refik İzmir'e umutlu döndü.
sostomos her maça gelip Rum takımalannı takdis edip rahipleriy-
Gerçekten de hemen kurulan Sipahi Ocağı kısa sürede devrin
• beraber tribünden ilahîler okuyordu. Rum Evangelidis Oku-
ileri gelen at meraklılarıyla doldu. Bakırköy'deki (Makriköy) ha-
n bando takımı maç boyunca durmadan çalıyordu...
zineye ait Veliefendi Çayın bu işe tahsis olundu. 5
anmuz Devrimi"nden sonra gelen özgürlük sporu da etkiledi.
Aslında burada 1911 yılından beri at yarışları yapılıyordu. An-
İzmirli Türkler arasında futbolu tanıtan, öğreten, sevdiren ve
cak o yıllarda modern yarışçılık tekniği henüz İstanbul'a gelme-
Şmesine katkılan olan isim, İzmir Sultanîsi'nde spor öğretme-
mişti. Evliyazade Refik sayesinde İngiltere ve Macaristan'dan ge-
» ve aynı zamanda "Şark'ın bilardo şampiyonu" olarak tanı-
tirilen uzmanlar, jokeyler istanbul'daki at yarışlarının modernleş-
rmeni Melikyan Efendi'ydi. Melikyan Efendi'nin girişimle-
mesini sağladı. Ayrıca Romanya'dan gelen spiker Sabri (Tulça)
funılan "İzmir Sultanîsi Futbol Takımı" ilk maçını Pelops
Bey, modern yarışçılık anlatımının yerleşmesinde önemli bir et-
' sahasında 22 ekim 1910 tarihinde yaptı.
ken oldu.
akımın futbolculan arasında bulunan Baha Esad (Tekant)
Enver Paşa'nın, Mesut, Süleyk, Maşallah adlı Arap atlan vardı.
ian gelecek kavgalann çıkmasına neden olacak bir evli-
Enver Paşa, Evliyazade Refik aracılığıyla izmir'den Ubeyyam ad-
lı bir at daha aldı. Bu at istanbul yanşlarının en gözde şampiyonu T ü r k T * E v Ü y a z a d e l e r e d a m a t olacaktı...
oldu. erin futbola aktif katılımlarını sağlayan ittihatçılardı,
urmay kadronun çoğu eğitimlerini yurtdışında yaptı-
5. Veliefendi Çayırı Bizans döneminde orduların eğitim yaptığı, Haçlı ordusunun karar- Wni
ttallern e a™f b 'h b ° ' Ü m ü f u t b o l u n istanbul'a taşınmasına da önayak oldu. İngiliz
gâh kurduğu tarihî bir çayırdı. Fatih Sultan Mehmed istanbul'u kuşatmadan önce kuv- 1ir e v
' e dolavK "i O s m a n İ 1
topraklarına getirdiyse, Fransız Giraudlar da tenisin Iz-
vetlerini bu geniş çayırda savaş düzenine sokmuştu. Burada kimi zaman manevralar ya- kieri hi. u ' T >"a Os manirya eplm^in,^ «^•••.ı.-.ı, - „ : ,-:_...11-.- -r,,..,, .,
180 181

lar. Paris ve Londra gibi kültürün beşiği sayılacak kentlerden et- hası Refik Efendi nasıl at yarışlarının gelişmesinde faal ise,
kilendiler; iktidara geldiklerinde de gördüklerini ve öğrendikleri- ade Nejad da Türk futbolunun modernleşmesinde etkin
ni hayata geçirmek için kolları sıvadılar. i oynadı. Futbol tüzüğünü Türkçe'ye o kazandırdı. Evliyaza-
Futbolun kitleleri etkisine alan bir spor olduğunu Avrupa'da fejad bu çalışmasında yalnız değildi. İngiltere'den dönen Ta-
görmüşlerdi ve şimdi futbolun bu özelliğinden yararlanmak isti- ( ileride eniştesi olacak Baha Esad da ona yardımcı oldular.
yorlardı. Fvliyazade Nejad sadece Altay takımı kurucusu olmakla kal-
adı Aynı zamanda takımın renginin siyah-beyaz olmasını iste-
Kaleci Ali Adnan (Menderes) yen kişiydi!
Altay marşını ise takım arkadaşı Amerikan koleji öğrencisi Sa-
İzmir'de kurulan ilk Türk kulübü "Karşıyaka Gençlerbirliği id (Odyak) yazmıştı:
Futbol Takımı" oldu. Kırmızı-yeşil renkleri olan takım daha son-
ra Karşıyaka Spor Kulübü adını aldı.
Kulüp İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin İzmir il binasında doğdu. Şerefli şanlı Altay
Kuvvetinle kudretinle yaşa Altay,
Cemiyetin İzmir merkezi aynı zamanda Karşıyaka Spor Kulübü'nün
Altay sevil, koş, atıl, oyna
lokaliydi.
Semalarda semalarda parılda.
Karşıyaka'nın 1912 yılında kurulması bir tesadüf değildi. Bal-
kan Savaşı sonrası özellikle Rumların başını çektiği yabancıların
İzmir'in parlak yıldızı
İzmir'i terk etmesi Türklerin kendilerini daha iyi göstermelerine
Duydular şanımızı,
neden olmuştu. Rum takımlarının yerini Türk takımları almaya
Yüksel ki sen kararsın ay
başlayacaktı.
Kudretinle kuvvetinle yaşa Altay...7
Karşıyaka'dan kısa bir süre sonra "Hilal" kuruldu. Siyah-beyaz
renkleriyle futbol sahalarında fırtına gibi esen bu takım sonradan
"Altay" adını aldı. Altay da, Karşıyaka gibi İttihatçıların takımıydı. Bunun en be-
Altay takımının kurucuları arasında bir Evliyazade vardı: İzmir lirgin göstergesi, İttihatçıların Maarif nazın Mustafa Necati
Belediye Başkanı Evliyazade Refik Efendi'nin oğlu Nejad!.. Bey'in kendine ait odasını Altay'a tahsis etmesiydi.
Evliyazade Nejad futbola yabancı biri değildi. Daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti İzmir Kâtibi Umumîsi
Futbola, yakın arkadaşları Talat (Erboy), Sabri (Süleymano- Mahmud Celal (Bayar) aracılığıyla Altay'a kulüp binası verdi.
viç), Şerif Remzi (Reyent), Hasan Tahsin (Soydam), Şimendiferci Altay İzmir'de fırtına gibi esti. Kurulduğu yıl, Karşıyaka, Midil-
Rıfat'la (İyison) birlikte 1905 yılında başlamıştı. Trablusgarp takımları arasında yapılan turnuvanın şampiyo-
Futbol oynamak o günlerde sürgün nedeniydi... du. Bu zafer İzmir sokaklarında, caddelerinde davul zurna
İnternational Amerikan Koleji öğrencisi Talat, Şeref Remzi ve ırak kutlandı. Aynı yıl Altay, Ermeni takımı Armenion'u ye-
Sabri devrin İzmir valisi Kıbrıslı Kâmil Paşa'nın baskısı sonucu, zmir benzer sevinç gösterilerine sahne oldu. İngiliz genç-
"futbol oynadıkları" için okuldan atıldılar. en kurulu Pakser'i 4-3, Rumların takımı Paniainios-Apollon
Talat okumak için gittiği İngiltere'de futbolunu geliştirdi. Aynı karma takımını 2-0 yendi.
tarihte ziraat eğitimi almak için gittiği Belçika'da futbol oynayan bir maçı hiçbir zaman unutmadılar: Evliyazade Nejad'ın
bir diğer İzmirli futbolcu ise Evliyazade Nejad'dı. ıd
ığı maçta İtalyan Levantenlerin takımı Garibaldi'yi 10-0
Türk futbol tarihinde, "Belçika'da futbol oynayan ilk Türk" E v " 7
- A l « y takımı
liyazade Nejad'dı! hepsi "Altay" '" lcularl
kulüplerine o kadar bağlıydılar ki, soyadı kanunu çıkınca
Evliyazade ailesi, II. Abdülhamid baskısından oğullan Nejad ı dini almak istedi. Ancak işgal altındaki izmir'e 9 eylül 1922'de süvari
Q F a h r e d d i n Pa
y", daha s o n ^ F" 5 a "Altay" soyadını alınca, futbolculardan, Şerif "Eral-
kurtarabilmek için onu Belçika'ya göndermişlerdi. 111
"^laltay"^ r a n S a Racin
S akımında da oynayan Basri Vahab "Özaltay", kaleci Ce-
Nejad Belçika'da iki yıl kaldı. •adını aldılar. Öylesine Altay sevgisiyle doluydular ki, Vahab Özaltay
182

yenince, İtalyan konsolosu, "İtalyan millî kahramanı Garibaldi Yedinci bölüm


küçük düşürüldü" diye kulübü kapattı!
O yıllarda Altay'ın kalesini koruyan isim Ali Adnan'dı (Mende-
res)... 1914, İzmir
Kaleciler futbol sahalarının en yalnız futbolcusudur.
Gelecekte Evliyazadelerin damadı olacak Ali Adnan, çocuklu-
ğundan başbakanlığa uzanan yolda hep yalnız olacaktı.
Son yolculuğuna çıkarken bile...

Karşıyaka'daki Karavokiri sahasının çevresi Türk ve Rum se-


yircileriyle dolmuştu.
Türklerin sesi sanki daha gür çıkıyordu:
"Kaf Kaf Kaf, Sin Sin Sin... Kaf Sin, Kaf Sin, Kaf... "
"Kırmızı Türklüğü, yeşil Müslümanlığı temsil etsin" diye seçi-
len, Karşıyaka Spor Kulübü'nün kırmızı-yeşil bayraklannı sürekli
sallayan Türkler hiç susmuyordu.
Maçın henüz başlarıydı; ortasaha oyuncusu sağiç İplikçizade
Sadi, topu sağaçık Kadızade Rıfat'ın önüne attı. Meşin yuvarlağı
kontrol eden Rıfat, Rum solbeki çalımlayıp, topu ortaladı. Rum
defansının bakışları arasında top Rum kale sahası önündeki sant-
rfor Ali Adnan'ın (Menderes) önüne düştü. Ali Adnan kaleciyle
karşı karşıyaydı. Topa olanca gücüyle vurdu. Top kalenin epey
üstünden auta çıktı...
Hayatında ilk kez, o futbol sahasında yuhalandı.
Kırılgan bir yapısı vardı; belki de bu olayın etkisiyle Karşıyaka
Spor Kulübü'nden ayrılıp yeni kurulan Altay'a geçmişti.
Üstelik santrfor oynamayı da bırakmıştı. Futbolun yalnız mev-
kii, kaleciliği seçmişti!
'utbolun yalnız adamı, yaşamın yalnızlığını çoktan öğrenmiş-
ti, üstelik daha on beş yaşındaydı...

Yıl 1894.
Adnan'ın babası ibrahim Edhem, İstanbul'da Darülfünunı
tanı
' n i n hukuk bölümünün son sınıf öğrencisiydi.
ahim Edhem hukuk bölümünden önce hangi okulda öğre-
nırr
> görmüştü?
Antalya Milletvekili Kenan Akmanlar, Adalet gazetesinde
184

20 eylül-10 kasım 1969 tarihleri arasında "Ölümsüz Menderes" ad-


r 185

İbrahim Edhem'in babası İsmail Efendi, aslen Moralı'ydı. Kök-


lı bir yazı dizisi kaleme aldı. n
in Kerkük-Süleymaniye'den geldiği söyleniyor.
Akmanlar yazı dizisinde dayısı İbrahim Edhem'in öğrenimine r mail Efendi'nin Kürt olduğu hemen akla gelebilir. Ancak, kö-
S
ilişkin şu bilgiyi yazdı: "Edhem Bey'e gelince, o İstanbul'da Ame- Zaholu olan Yale Üniversitesi İbranî dili profesörü Yona Sa-
m
rikan kolejinden sonra artık Darülfünun'un hukuk bölümüne de- Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı: Antoloji adlı ça-
vam ediyordu." basında; A. Medyalı Kürdistanlı Yahudiler kitabında, Süley-
O tarihte İstanbul'daki Amerikan kolejinin adı Robert Kolej'di. aniye ve Kerkük başta olmak üzere, XX. yüzyıla kadar Mezopo-
16 eylül 1863'te öğrenime açılmıştı. İstanbul'daki Amerikan Kız nya'da çok sayıda Yahudi'nin yaşadığını yazmaktadırlar. 1947
Koleji'nde Türk öğrenciler (örneğin Halide Edib [Adıvar]) okur- sayımında Kerkük'te 4 042; Süleymaniye'de 2 271 Yahudi kalmış-
ken, Robert Kolej'de hiç erkek Türk öğrenci yoktu. Okul kayıtla- Bölgede Kürt ve Yahudilerden başka Araplar, Yezidîler, Hıristi-
rına göre, Hüseyin Hulusi (Pektaş) 1 ilk mezundu. yanlar ve Türkler de vardı. Bugün İsrail'de Mezopotamya'dan gö-
Robert Kolej ilk Türk mezunu 1903 yılında vermişti. çen 50 000'in üzerinde "Kürdistanlı Yahudi" olduğu bilinmektedir.
Okul 1903'ten önce Müslüman Türk öğrenci mezun etmediğine İsmail Efendi'nin soyağacına ilişkin bir iddiayı da biz yazalım:
göre İbrahim Edhem, Robert Kolej mezunu olamaz. 1600'lerin başlarında Osmanlı-Habsburg savaşlan sırasında
Peki Kenan Akmanlar dayısı İbrahim Edhem hakkında yanılı- Halep'te istenen aşın yüksek vergiler sonucu bir kısım tüccar İz-
yor olabilir mi ? Yeğen Akmanlar "Ölümsüz Menderes" adlı yazı mir'e göç etmişti.
dizisini, Şevket Süreyya Aydemir'in Menderes'in Dramı adlı kita- İbrahim Edhem'in baba tarafına Halepçizadeler deniyordu. Bu
bına yanıt amacıyla kaleme almıştı. Aydemir'in kitabını "hatalar- isim bu olasılığı güçlendiriyor.
la dolu" bulan Kenan Akmanlar, bu kadar basit bir konuda dayı- İsmail Efendi, Kerkük-Süleymaniyeli mi, Halepli mi, yoksa Mo-
sının öğrenimi hakkında yanılmış olabilir mi? rali mı? Bilinmiyor!
Ya da İbrahim Edhem, Müslümanlar arasında, Hıristiyanlık Aslında ne iş yaptığı da tam bilinmiyor. Şevket Süreyya Ayde-
propagandası yaptığı için "gâvur mektebi" olarak bilinen Ameri- mir, İsmail Efendi'nin "Aydın Vilayeti Tahriratı Umumiye müdü-
kan misyoner okulunda öğrenim gördüğünü saklamak gayesiyle rü" olduğuna inanmıyor. Böyle yazanların küçük ve lüzumsuz bir
bir başka adla okula kayıt yaptırmış olabilir mi ?
2
çaba harcadıklarını yazıyor. Çünkü böyle bir kadro o tarihlerde
Kenan Akmanlar, Amerikan koleji konusunda yanılmıyor da, yoktu. (Menderes'in Dramı, 2000, s. 14)
okulun bulunduğu şehir konusunda hata yapmış olabilir mi ? İsmail Efendi'nin memurluğu var mı, o da bilinmiyor; ama için-
İbrahim Edhem, Tarsus (1888), Antep (1876), Harput (1878), de incirlik ve zeytinlik bulunan Dedekuyu'da bir çiftliği olduğu
Merzifon (1886) kolejleri gibi Amerikan misyoner okullarının bi- biliniyor.
rinde öğrenim görmüş olamaz mı ? Hukuk öğrencisi İbrahim Edhem'in annesi Fitnat Hanım hak-
Çünkü biliniyor ki, 1880'li yılların ortalarından itibaren bazı kında ise yeteri kadar bilgi var.
Türk aileler çocuklarını bu "gâvur" okullarına gönderdiler. Gün gelecek torunu Adnan'ı (Menderes) tek başına büyütecek
Kenan Akmanlar'ın yazdığına göre, İbrahim Edhem'in babası olan Fitnat Hanım, İzmir'in ileri gelenlerinden Kâtipzade Meh-
İsmail Efendi, oğlunu kâmil bir devlet adamı olarak yetiştirmek ed Efendi ile Kâtipzade Safiye Hanım'ın dört çocuğundan (Be-
Wr
istiyordu. : Ahmed, Şerife ve Fitnat) biriydi.
Iginçtir Fitnat Hanım'ın annesi Kâtipzade Safiye Hanım'ın so-
1. Hüseyin Hulusi (Pektaş), Bektaşî şeyhi Nafi Baba'nın torunlarındandır. Robert ıcı tutulmuş iken, babası Mehmed Efendi hakkında soyağa-
Kolej'den mezun olduktan sonra iki yıl Darülfünun'da, ardından Sorbonne Üniversite- c
mda hiçbir bilgi yoktur!
si'nde okudu. Mudanya ve Lozan konferanslarında sekreter ve tercüman olarak çalıştı.
Şehitlik Tekkesi olarak bilinen Nafi Baba Tekkesi günümüzde Boğaziçi Üniversitesi için- Şecere 1724 yılından başlıyor!
de yer almaktadır. Tekkeden geriye ise yalnızca kalıntılar kalmıştır. »oyağacının en başında Elhac (Hacı) Mehmed Efendi var. İz-
2. Konuyla hiç ilgisi yok ama, Türk medyasının önde gelen isimlerinden gazeteci-yazar ' mütesellim (vergi toplama memuru) göreviyle geldiği sanı-
Altemur Kılıç'ın, Robert Kolej'in son sınıfına kadar adı Demir Kılıç'tı. Son sınıfta Demir y O r
^ nereden geldiği bilinmiyor.
186 187

Fitnat Hanım'm annesi Safiye, Elhac Mehmed Efendi'nin toru- adını alırken, diğer iki kardeş Hüseyin ve Ali Selami ise "Hel-
nu olarak gözüküyor.
vacıoğlu' soyadını aldı.
Kâtipzadeler geniş bir aileydi; Aydın, İzmir ve Selanik'e kadar
yayılmışlardı. Ali Adnan'ın halası Sacide'den sonra babasının hikâyesine de-

Selanikli ünlü tütün tüccarı Sabetayist Kapana Kâtipzade Sab- vam edelim...
ri Efendi'nin, İzmirli Kâtipzadelerle bir akrabalığı var mıydı? Hukuk öğrencisi İbrahim Edhem tatillerde istanbul'dan Aydm'a
Bugün çoğunluğu İstanbul'da yaşayan eski Selanikli Kâtipza- geldiğinde Kızılseki'deki çiftlik evinde kalırdı. Bu ev, Aydın'ın top-
deler, İzmirli Kâtipzadeleri tanımadıklarını söylüyorlar. Ayrıca İz- rak ağalarından Hacı Ali Paşa'nın konağının karşısındaydı.
mirli Kâtipzadelerin soy kütüğünde "Sabri" ismi yok! İbrahim Edhem, Hacı Ali Paşa'nın biricik kızı Tevfika'ya âşıktı.
Ama bu şecerede Kâtipzade olduğu bilinmesine rağmen Safiye İbrahim Edhem, Tevfika'ya aşk mektupları gönderiyordu. Mek-
Hanım'in eşi Mehmed'in de adı gözükmüyor! tupları götüren ise ablası Sacide'nin beş yaşındaki kızı Güzide'ydi.
İşin garip yanını yazayım: bu şecerede sadece kadınların soya- Güzide, hemen her fırsatta sevilmek için karşı konaktan, yani
ğacı tutulmuştur. Bir koldan Kâtipzade Meryem Hanım'in, diğer Hacı Ali Paşa'nın konağından çağrılırdı.
koldan Kâtipzade Safiye Hanım'ın soyağacı yazılmış! Küçük Güzide, dayısı İbrahim Edhem'in, göğsüne sıkıştırdığı
mektupları Tevfika'ya ulaştırma konusunda oldukça hünerliydi.
Benim de gördüğüm bazı İzmirli ailelerin soyağaçlannda, soy
kadından devam etmektedir. Neyse... Sevgililerin karşılıklı mektuplarını taşırken bir gün bile yakalan-
madı.
Her yıl tekrarlanan yaz mektuplaşmaları sürerken İbrahim Ed-
Emre Kongar ile Adnan Menderes akraba hem hukuk öğrenimini tamamladı. Aydın Vilayeti Tahriratı Umu-
miye Müdürlüğü'nde kâtiplik ve davavekilliği yaptı.
İbrahim Edhem'in ailesini tanımayı sürdürelim...
Bu arada babası İsmail Efendi'ye, Tevfika'yla evlenmek istedi-
İsmail Efendi-Fitnat Hanım çiftinin oğullan İbrahim Ed-
ğini açıkladı. İsmail Efendi, oğlunun isteğine karşı çıkar gibi ol-
hem'den başka, bir de Sacide adlı kızları vardı.
du. Karşı çıkmasının nedeni Tevfika'nın verem olmasıydı. Ama
Sacide, İzmir Belediye başkanlığı yaparken görevden alınan
oğlunun ısrarları karşısında "evet" demek zorunda kaldı.
Helvacızade Emin Efendi'nin oğlu "şimendifer komiseri" Ahmed
İsmail Efendi ve Fitnat Hanım aile büyükleriyle birlikte kom-
Hamdi'yle evliydi. şuları Hacı Ali Paşa'nın konağına gidip Tevfıka'yı oğullarına iste-
Evliyazadeler, Uşakîzadeler, Helvacızadeler ve Kâtipzadeler diler.
akrabaydı. Şimdi uzak gibi görünen, Evliyazadeler ile Kâtipzade- Hacı Ali Paşa'nın ne yanıt verdiğini yazmadan önce, kimliği ko-
ler arasındaki akrabalık, gün gelecek daha da yakınlaşacaktı... nusunda birkaç söz sarf etmem gerekiyor.
Sacide-Ahmed Hamdi çiftinin Güzide, Hüseyin, Hasan, Ali Se-
lami ve Kenan isminde çocukları vardı. Hacı Ali Paşa'nın sır dolu hikâyesi
Hüseyin ve Hasan ikiz doğdu. Hasan küçük yaşta vefat etti. Hü-
seyin, Yurdakul Hanımla evlendi. Ali Selami evlenmedi. Öncelikle bir konunun altını kalın bir kalemle çizmek gereki-
Güzide, Yüzbaşı Filibeli Nihad'la (Anılmış) evliydi; Kenan (Ak- rek Menderes ailesinin biyografisini anlatan kitaplar, ge-
manlar) ise, Selanik-Köprülü "tapu kadastro" memuru Raşid Efen- ;
elinizdeki kitabın yazımı sırasında görüştüğüm kişiler Hacı
di'nin kızı Lütfiye'yle.3 ^ a n ı n kimliği konusunda hep farklı anlatımlarda bulundu.
Ali Adnan'ın (Menderes) halası Sacide Hanım'ın çocukları "so- '
a c ı
A" Paşa'nın kimliğine ilişkin bir fikir birliği yoktur.
yadı kanunu" çıkınca iki ayrı soyadı seçtiler. Kenan, "Akmanlar Zılan
kitaplarda ortak görüş, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı
5
Dobruca'dan Eskişehir'e göçettigi şeklindedir. (Şevket
3. Sohbetinden keyif ve feyz aldığım Prof. Emre Kongar, son yazdığı Babam, Oğlum, To- Wa Aydemir, Menderes'in Dramı, 2000, s. 18)
runum; Yüz Yıllık Öykü adlı (Remzi Kitabevi, 2003) kitabında Adnan Menderes'le uzak- m Ve
tan akraba olduklarını yazmaktadır. Ancak bu akrabalığın nereden geldiğini yazmamış- Kafkas göçleri" konusunda çalışma yapan Abdullah
ur
tır; biz ekleyelim: Prof. Kongar'ın halası Lütfiye Hanım, Adnan Menderes'in halasının oğ- kiye'de hep yanlış bilinen bir gerçeğe dikkat çekiyor:
188 189

İslamiyet'in yanı sıra Kırım'da Hıristiyanlık ile Musevîlik de mev- • 9 Çiftlik sahibi dul kadın Türk ve Müslüman mıydı ? Yoksa
cuttu. Gayrimüslimlerin hemen hepsi Gözleve, Karasupazar, Akmes- 1
a da Yahudi miydi ? Dul kadının kimliği hep büyük bir sır
cit, Bahçesaray şehirlerinde yaşıyorlardı. Din ve mezhep dışında, Er-
nlarak kaldı.
meniler, Gürcüler, Rumlar ve Karayim Musevileri Müslümanların ya-
an Menderes'in dedesi Hacı Ali Paşa şeceresinde bu kadar
şayışlarını benimsemişlerdi ki, bu ilginç bir durumdur. Rumlar ile Er-
bilinmezin olması tuhaf değil mi? Örneğin Adnan Menderes
meniler, Rus İmparatorluğu'na katıldıklarında Türkçe konuşuyorlar-
n ç l iğinde, dedesinin "Mabeyinci Ali Paşa" olduğunu söylüyor,
dı. {Kırım ve Kafkas Göçleri, 1997, s. 22)
»kten de II. Abdülhamid'in Mabeyinci Ali Paşa'sı vardı, ama
o İstanbul'dan hiç dışarı çıkmamıştı. Yani Aydın ve Tire'deki "Ha-
Kırımlı Ali, Eskişehir'den Tire'ye gidiyor.
cı Ali Paşa'yla uzaktan yakından ilgisi yoktu.
Sebebinin ne olduğu tam bilinmemekle birlikte, eline silah alıp
Adnan Menderes'in kendisini yüceltmek için öz dedesi Hacı
Tire dağlarına çıkıyor, eşkıya oluyor.
Kendine kucak açmış bir ülkede hemen eşkıya olması hayli tu- Ali Paşa'ya değil, Mabeyinci Ali Paşa'ya ihtiyaç duymasının sebe-
haf değil mi? bi neydi?
Dağını taşını, insanım bilmeden eşkıya oluyor! Yine söylenenlere göre, Hacı Ali Paşa'ya, II. Abdülhamid'e bağ-
Sonrası daha da ilginç: eşkıyalıktan bıkıp, Tire'de büyük bir lı olduğu için, Tire'de 70 000, Aydın Çakırbeyli'de 30 000 dönüm
çiftlikte kâhyalık yapmaya başlıyor. Bu arada çiftliğin genç dul toprak verilmişti.
hanımıyla evleniyor. Böylece "Ali Ağa" unvanını alıyor. Ardından Soru basit: bu kadar büyük toprağı niye versin?
Kabe'ye gidip "hacı" oluyor; "Hacı Ali Ağa", sonra da "Hacı Ali Pa- O dönemde başta İngilizler olmak üzere yabancı tüccarlar, ih-
şa" adını alıyor! "Paşa" unvanı Saray'dan kendine "miri miran" racat ürünleri yetiştirmek için topraklan binlerce liraya satın alır-
denilen sivil paşalık unvanıyla geliyor. ken, padişah kimin toprağını kime bedava verebilir ki ?
Bu hikâyede yanıtını bilemediğimiz yığınla soru var... Ama rivayet öyle!..
1866 yılında çıkanlan yeni yasayla birlikte yabancılara taşın-
Örneğin, niye Tire ?
maz mal alabilme hakkı tanınmıştı. Bunun üzerine 1878'de 41 in-
Siren Bora İzmir Yahudileri Tarihi (1908-1923) adlı çalışma-
giliz tüccar İzmir-Aydın arasındaki ekilebilir arazilerin pek çoğu-
sında bakın ne diyor:
nu satın aldılar.
Örneğin, D. Baltazzi 247 000 dönüm; W.G. Maltass 122 592 dö-
1453 yılında İstanbul'a Tireli Yahudilerin sürgün edildiğini biliyo-
nüm; R. Wilkin 130 228 dönüm; A. Edward 80 000 dönüm; E. Lee
ruz. O halde bu tarihten önce Tire'de Yahudiler yaşıyordu. 1492 yılın-
I 040 dönüm; C. Gregoriades 5 160 dönüm; J. Aldrich 6 000 dö-
da ise, İspanya'dan kovulan ve Osmanlı Devleti'ne sığman Yahudile-
nüm A.S. Perkins 16 360 dönüm toprak aldı.
rin bir kısmı Tire ve Manisa'ya yerleşmişti.
Hacı Ali Paşa'mn "güya bedavadan konduğu" Tire'de, J.H. Hat-
nson 1 556; F. Whittall 18 868 dönüm toprağa, binlerce sterlin
Tire tapu tahrir defterine göre XVI. yüzyılın ikinci yarısında Ti- vererek sahip olmuştu.
re'de 64 hane, 18 bekâr Yahudi yaşıyordu. O dönemde herkes Aydın bölgesinden toprak alma peşindeydi.
Keza daha sonraki yıllarda Filistin'den getirilen Yahudilerin bir Keza:
kısmı da Tire'ye yerleştirilmişti.
Tire'de Rum nüfusunun da olduğu biliniyor. I877'de Osmanlı uyruklu Kafkas Yahudileri söz konusudur; Alyans
Kırımlı Ali, kozmopolit Tire'yi tercih etmişti! Alliance İsraelite Üniverselle) sorumluluğunda Aydın yakınlarında
Tire'nin bir özelliği ilgi çekiciydi... r çiftliğe yerleştirilenler için bir tarım kolonisi oluşturulur. (Henrı
XV. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar kadar tam üç yüz yıl boyunca Nahum, lzmir Yahudileri, 2000, s. 47)
Tire, Osmanlı'nın paralarının basıldığı yerdi, yani darphaneydi.
Neyse fazla kafa karışıklığı yaratmayalım! icı Ali Paşa "Kafkas Yahudisi" olabilir mi?
u
Kırımlı Ali dağdan inerek "içgüveysi" olmayı neden kabul et- konuda elimizde yeteri kadar bilgi ve belge yok.
191
190

Hacı Ali Paşa'mn oğlu Sadık'ın torunu Münci Giz, dedesi hak- a
0' den İsmail Efendi ve Fitnat Hanım, Hacı Ali Paşa'mn kişiliği-
n i m sertlikte bir yanıt aldılar. Hacı Ali Paşa, "Hayır vermem"
kında farklı bilgiler vermektedir: ne uy&uı
diyerek kestirip attı.
Konya'da yaşıyor. Sonra adı bir kan davasına karışıyor; öldürülnıe- Dün olduğu gibi bugün bile Anadolu'da hasta genç kızların ev-
mesi için bir Arap aile tarafından İstanbul Burgaz Adası'na getiriliyor lenince iyileşeceğine inanılırken, Hacı Ali Paşa'mn kızının evlen-
Burada bir çiftlikte sığırtmaç olarak işe başlıyor. 1,90 boyunda, sarı- e s ine karşı çıkmasının bir başka nedeni olmalıydı!

şın, renkli gözlü bir adam. Zamanla çiftliği de satın alıyor, sonra Ti- Üstelik İbrahim Edhem hukuk öğrenimi görmüş, aydın bir in-
re'ye gidiyor. sandı. Türkler arasında okumuş aydın kaç kişi vardı ki ? Temiz,
düzenli, zarif ve çevresince saygı gören bir kişiydi. Yani iyi yetiş-
Sonrası malum hikâye, dul kadınla evlenmesi vb. miş kültürlü, güzel konuşup yazan ve edebiyata merakı olan bir
Biliyorum kafanız kanştı. Anlatmak istediğim de zaten bu ka- Osmanlı münevveriydi. Keza gerek baba tarafından Halepçizade-
rışıklık ! ler, gerekse anne tarafından Kâtipzadeler zengindiler.
Kırımlı Ali ya da Konyalı Ali, "ışık hızıyla" işler yapıyor: Özetle, Tevfika'nın iyileşmesi için olanakları fazlaydı.
Önce dağa çıkıyor, sonra çiftlikte kâhyalık yapıyor ve arkasın- Keza Hacı Ali Paşa'mn hasta kızının son arzusunu bile yerine
dan "dul kadınla" evleniyor. Dul kadının adını, torun Münci Giz getirmek istememesinin hangi geçerli nedeni vardı acaba?
açıklıyor: Fatma! Hacı Ali Paşa'mn kızı Tevfika'yı vermesinin nedeni sadece kı-
Hacı Ali Paşa'mn bu dul kadından çocuğu oluyor mu ? zının değil, İbrahim Edhem'in de verem olduğunu bilmesi miydi ?
Evet oluyor: Tevfika, Sadık, Şükrü ve Refik. Üstelik genç avukatın kalp hastası olduğu da söyleniyordu.
Bir kızı daha var, ancak adım ailede kimse bilmiyor, çünkü be- İbrahim Edhem, Hacı Ali Paşa'mn kararım öğrenince çok üzüldü.
bekken ölüyor. İzmir'e gitti; konuyu ablası Sacide'nin kocası Ahmed Hamdi'ye
En küçükleri Tevfika'ydı. açtı.
En büyüğü Sadık, Arnavut Ali Zot Paşa'mn kızı Feriye'yle evliy- Ne yapacağım da söyledi: Tevfıka'yı kaçıracaktı.
di. Feriye aynı zamanda gelecekte Arnavutluk kralı olacak Ahmed Yazılanlara bakılırsa, Ahmed Hamdi, Salepçizade Midhat ve
Zogu'nun kuzeniydi. Feriye, uzaktan II. Abdülhamid'le de akraba âşık İbrahim Edhem, Hacı Ali Paşa'dan korkmadan, çekinmeden
sayılır, çünkü Arnavutluk Kralı Zogu'nun kız kardeşi Prenses Se- gidip Tevfıka'yı kaçırdılar.
niye, II. Abdülhamid'in en küçük oğlu Abid Efendi'yle evliydi.4 Yazılanlara inanırsak, eşkıyanın kol gezdiği bir dönemde Hacı
Feriye Sadık'ın ikinci eşiydi. Sadık'ın ilk eşi Refiha'dan Sabiha is- Ali Paşa'mn konağının korumasız olduğunu düşünmemiz gereki-
minde bir kızı vardı. İkinci eşi Feriye'dense Sadık isminde oğlu ol- yor. Neyse... Ama oluyor işte; üç genç ellerini kollarını sallaya sal-
du. İbrahim Edhem'in aşkından ne yapacağım bilemediği o günler- laya Tevfıka'yı kaçırıyorlar.
de Hacı Ali Paşa'mn üç çocuğu, Tevfika, Şükrü ve Refik bekârdı. Bir akşam vakti Tevfıka'yı İzmir'e getiriyorlar.
r
e alelacele iki genç evlenip, İzmir Beyler Sokağı'ndaki bir eve
yerleşiyorlar.
Tevfika kaçırılıyor Ve gökten yine üç elma düşüyor!..
e
Biz dönelim "kız isteme" törenine... ilgili tarih kitaplarına bakarsak, araya giren hatırlı kişiler sa-
Yazılanlara bakılırsa, Tevfıka'yı, oğlu İbrahim Edhem'e isteme- İ Hacı Ali Paşa kızım ve damadını affedip, bağrına basıyor.
«sin korktuğu, karşısında titrediği sert kişilikli Hacı Ali
4. Ahmed Zogu, Arnavutluk'un önemli ailelerinden biri olan Zogolli ailesine mensup- unıuşayıveriyor. "Eeee, madem İbrahim Edhem oğlumuz
tu. Manastır Askerî idadîsi'nde okudu. Ardından bir süre Galatasaray idadîsi'nde öğre- heri n^ k a ç ı r m a y ı başardı, evlenmeyi de hak ediyor" demiştir
nim gördü. Birinci Dünya Savaşı'na Avusturya ordusu saflarında katıldı. Yirmi beş yaşın-
da içişleri bakanı oldu. Yugoslavya'ya karşı Arnavutluk direnişini organize etti. Otuz ya-
şında cumhurbaşkanı, otuz üç yaşında, yani 1928 yılında Arnavutluk kralı oldu. I939'da Şaka bir yana bunlar hiç inandırıcı değil.
İtalyanlar Arnavutluk'u işgal edince Yunanistan'a sığındı. 1940'ta Londra'ya giderek ül- :ı A İ 1
Paşa'nın kimliği üzerine anlatılanlar ne de Tevfika
kesinin yeraltı direnişine önderlik etti. 1961'de Fransa'da vefat etti. Oğlu Leka Güney
192 193

ile İbrahim Edhem'in aşkları ve kaçışları akla uygun değil! Ali Paşazade Adnan daha küçüktü, ne olduğunun faikında bile
Yeşilçam filmlerinden öykülenilerek yazıldığı duygusunu veri- değildi-
yor. Abla Melike ise sadece beş yaşındaydı.
Gerçeği bilmiyoruz. Ama yazılanların da doğru olmadığını an- O yıllarda eşi İsmail Efendi'nin üzerine Manisa'dan Hasna is-
layabiliyoruz.
minde bir kuma getirmesine kızan Fitnat Hanım koca evinden ay-
O halde şunu yazabiliriz: bir sır var!
rıldı.
Artık eşi Halepçizade İsmail'in adım değil, kendi ailesinin adı-
Yürek yakan acılar nı kullanacaktı: Kâtipzade Fitnat Hanım!
Tevfıka-İbrahim Edhem evliliğinden bir yıl sonra... Fitnat Hanım çokeşliliğe karşıydı.
Lepiska saçlı, sarışın, mavi gözlü ilk çocuklan İzmir Beyler So- Yukarıda yazdığım gibi Fithat Hanım'ın iki çocuğu vardı: İbra-
kağı'ndaki evde doğdu: Melike. him Edhem ve Sacide.
Üç yıl sonra... Sacide'nin eşi Ahmed Hamdi Bey çok çapkındı. Damadının
çapkınlığına çok kızan ve kızının onun yüzünden çektiği sıkıntı-
Tevfıka'nm ağabeyi Sadık Bey'in Aydın Sarayiçi Mahallesi'nde-
lar nedeniyle genç yaşta öldüğünü düşünen Fitnat Hanım, kızının
ki konağında ikinci çocukları dünyaya geldi: Ali Paşazade Adnan
ailesine mirasından hiç pay ayırmadı. Yani Fitnat Hanım hayli
(Menderes)!
güçlü bir kadındı.
Burada iki ayrıntıya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Kocasından ayrılan Fitnat Hanım, oğlu İbrahim Edhem ve to-
Ali Adnan'ın doğum tarihi 1899.
runları Melike ile Ali Paşazade Adnan'ın bakımını üstlendi.
Melike'nin ise 1896.
Ancak talihsizlik peşlerini bırakmadı.
Diyelim ki, İbrahim Edhem-Tevfika çifti 1895'te evleniyorlar.
Eşini kaybeden İbrahim Edhem de hastalandı. Veremdi.
Acaba Tevfika evlendiğinde kaç yaşındaydı?
Doktorlar çarenin İsviçre'de olduğunu söylediler. Gitmesine
Bunu şu nedenle soruyorum: hani Hacı Ali Paşa'nm, daha "pa-
engel yoktu ama çocuklarım bırakmak istemiyordu.
şa" olmadan önce 1878'de Dobruca'dan gelip, Aydın çevresinde
Fitnat Hanım oğluna ısrar edip, İsviçre'ye gitmeye ikna etti.
"hacı" ve "paşa" unvanlarını kaç yılda aldığını ortaya çıkarmak İbrahim Edhem, valizini toplayıp, İzmir'den İstanbul'a geldi.
istiyorum! )nce burada muayene olacaktı, eğer çare bulunmazsa İsviçre'ye
Yazılanlar doğruysa hepsini "ışık hızıyla" yapması gerekiyor! gidecekti.
Bir diğer ayrıntı: Ali Paşazade Adnan, babasının değil annesi- Zamanın en önemli otellerinden biri olan Meserret Oteli'ne
nin soyunu isim seçmişti! leşti. Ancak bu arada hastalığı arttı; doktorlara gidecek gücü
Babası İbrahim Edhem'in adım alması gerekmiyor mu? Yani ne- İmde bulamıyordu. Annesi Fitnat Hanım'ı çağırdı. Ama Fit-
den "Halepçizade Adnan" veya "İbrahim Adnan", ne bileyim "Ed- Hamm İstanbul'a ulaşamadan İbrahim Edhem otel odasında
hem Adnan" değil de, "Ali Paşazade Adnan"? can verdi.
Neden?.. tnal Hamın oğlunun İstanbul'daki Merkez Efendi Mezarlı-
1
Geçelim... "a defnedilmesini istedi.
;
Kızı Melike ve oğlu Ali Paşazade Adnan'ın doğumuyla moral e işlemlerinden sonra İzmir'e torunlarının yanma döndü.
J
bulan Tevfika yine de hastalığı yenecek gücü bulamadı. Giderek cı henüz evlerini terk etmemişti. Oğlundan sonra kızı Sa-
d e y i kaybetti.
sağlığı bozuldu. Ateşi yükseldi, öksürükleri sıklaştı. İştahsızlığı
artık hiç yemek yememe boyutuna vardı. e\ [erinden gideceği voktu.
% b r a n i m
Fitnat Hanım gelini ve iki torununu alıp İzmir'e geldi. Va«a ' ^ Edhem'den sonra altı yaşındaki Melike de
•veda etti.
İzmir doktorları seferber edildi. Ama verem ilerlemişti. : Ali.
J\J(1|., i Adna

, . ™ <iı>,, «uuıesı,
annesi, »anası,
babası, Halasından
halasındanIK
hemen sonra abla-
Tevfika, arkasında bir eş ve iki minik bebek bırakıp son nefe-
° y ı d e kaybetmişti. Daha üç yaşındaydı.
sini verdi.
194 195

Yaşamı boyunca aklına ne zaman ablası Melike gelse, Ali Ad-


Neyse, ayrıntıya girmeyelim.
nan hep gözyaşı dökecekti. Ne annesinin ne de babasının yüzünü
Fani Ali Adnan'ın, adını taşıdığı dedesi öldürülmüştü.
anımsıyordu; ailesinden tek bildiği ablası Melike'nin mavi gözleri
Peki ya dayıları?
ve sarı saçlarıydı...
Hacı Ali Paşa ailesi o yıllarda hep acı olayları arka arkaya ya-
Dayısı akıl hastasıydı dı Kaybettikleri sadece kızları Tevfika, damattan İbrahim Ed-
hem ve torunları Melike değildi.
"Ali Adnan ve babaannesi Fitnat Hanım bir başlanna kalakal-
Hacı Ali Paşa'nın büyük oğlu Sadık'm Feriye'yle evlendiğini ve
mışlardı."
Sabiha isminde bir kızları olduğunu yukarıda yazmıştım.
Adnan Menderes'le ilgili kitaplar, makaleler, yazı dizileri, bel-
Ne yazık ki, Sadık, genç yaşta öldü. Dul kalan Feriye, Sadık
geseller hep bu yukarıdaki cümleye yer veriyor.
Bey'in erkek kardeşi Refik'le evlendirildi.
Gelin şu cümleyi biraz açalım...
Feriye Hanım, Refik Bey'in ikinci eşi oldu. Refik Bey Siret Ha-
Ali Adnan'a neden sadece babaannesi Fitnat Hanım sahip çık-
nım'la evliydi ve bir çocukları vardı: Mesude.
mıştı ?
Ancak Feriha Hanım da genç yaşta vefat etti.
Anne tarafı Ali Adnan'la niçin ilgilenmemişti ? Ya da bu yargı
İki dul, Feriye ile Refik evlendirilmişti!
yanlış mıydı ?
İki çocuk, Sabiha ve Sami ile Mesude hem kuzen, hem de kar-
Yanıtı bulmak için Ali Adnan'ın anne tarafına yani Hacı Ali Pa-
deş olmuşlardı. Ancak Sami bu evliliğe karşı çıkıp Fransa'ya gitti
şa ailesine tekrar dönelim. ve uzun yıllar dönmedi.
Anne tarafından Hacı Ali Paşa ailesine akraba olan Osman Ev-
Refik ile Feriye Hanım'ın bir çocukları oldu: Dündar.
liyazade'nin, Hacı Ali Paşa'nın öldürülmesine ilişkin bu kitabın
Ve Hacı Ali Paşa'nm bir diğer oğlu Şükrü de, ağabeyi Sadıkla
yazarına yaptığı açıklama da hayli ilginçtir: aynı kaderi paylaşacak, genç yaşta ölecekti.
Ama veremden değildi onun ölümü: "Şükrü Bey bir ruh hastalı-
Tire'den Bayındır'a kaplıcaya giderken Rum arabacısı tarafından
ğından mustaripti." (Şevket Süreyya Aydemir, Menderes'in Dramı,
öldürülüyor. Arabacı yolda arabayı durduruyor, silahını çekiyor. Hacı
!000, s. 21) Yani Ali Adnan'ın dayısı bir akıl hastasıydı.
Ali Paşa cebinden bir kese altın çıkarıp arabacıya uzatıyor. Arabacı
Şükrü vefat ettiğinde otuz yaşındaydı. Gariptir Dündar da akıl
"Malını değil canını istiyoruz" diyerek Hacı Ali Paşa'yı öldürüyor.
ıstasıydı. İleride göreceğiz ailede akıl hastası sayısı hiç de az de-
ğildi.
Diyorum ya bu hayat hikâyesi hep gizemlerle dolu... Ve gelelim yukarıdaki sorunun yanıtına...
Bu cinayet, Hacı Ali Paşa'nın kişiliğiyle ilgili "çizilen tablolara" Annesiz babasız kalan Ali Adnan'ı dayısı Refik neden yanına
pek yakışmıyor doğrusu! almadı?
Dr. Mükerrem Sarol Bilinmeyen Menderes adlı kitabında, Ha- lında almak istedi. Almak istemesinin bir diğer nedeni Hacı
cı Ali Paşa'yı bakın nasıl yazıyor: aşanın mirasının bölünmemesiydi. Konu mahkemelere yan-

Hacı Ali Paşa sert, mütehakkim mizaçlı bir aile reisidir. Az konu- 1
Menderes'in babasından duyduğuna göre, Ali Adnan
şan, ağırbaşlı, çok cesur, korkusuz yaradılışlı bir insandır. Ali Pa~ ıe
günü duruşmanın yapıldığı odadaki pencerenin önün-
şa'nm sürdürdüğü aile düzeni pederşahî bir düzendir. Son derece mut
' Beni babaannemden ayırırsanız intihar ederim" diye
tehakkim olan paşadan yalnız ailesi değil uzak yakın çevresi de kork- başladı ve bunun üzerine mahkeme çocuğun verasetini
maktadır. (1983, s. 7) ^atHamm'a verdi.
Hacı Aliu D >
^aşa nın mirası bölünmüş, Çakırbeyli Çiftliği Ali Ad-
O "astığı astık, kestiği kestik" Hacı Ali Paşa, canını kurtarmak wı
«ı olmuştu.
için arabacıya bir kese altın teklif ediyor, ama kurtulamıyor! i s e
Tire'deki araziler kaldı...
196 197

Gün gelecek, yaptıkları evlilikle, Çakırbeyli Çiftliği'ne Evliya- ası Dr. Nuri Bey de bu okulda öğretmenlik yapıyordu...
zade Fatma Berin Hanım, Tire'deki çiftliklere ise Evliyazade Ne- • fasında fesi, üzerinde dönemin hürriyet rengi kırmızı-beyaz
jad ortak olacaktı! r-gü Göğsünde kurtuluşu simgeleyen rozeti ve elinde bayra-
°l la Âli Adnan bu okulun orta kısmına gitti.
Amerikan koleji En sevdiği ders Ateşoğlu Hayri Bey'in öğretmenliğini yaptığı jim-
O yıllarda verem uğradığı evden kolay kolay çıkmıyordu. nastik dersiydi.
Ali Adnan giderek zayıflamaya başladı. Fitnat Hanım ne yapsa Bir de salı ve perşembe günleri öğle sonrası tatıllennden fay-
bu zayıflığın çaresini bulamıyordu. Sonunda İzmir Gureba Hasta- dalanıp öğretmenler eşliğinde şarkılar söyleyerek kır gezilerine
nesi hekimlerinden Dr. Şehrî Bey küçük Ali Adnan'a verem teşhi- gitmekten hoşlanıyordu.
si koydu. Ali Adnan (Menderes), hayatı boyunca yanından ayıramayaca-
Fitnat Hanım uğursuz vereme biricik torununu kurban verme- ğı Edhem'i (Menderes) o yıllarda tanıdı.
mek için çırpındı. Önce oturdukları evi değiştirdi, Karşıyaka sem- Ama asıl ilişkileri, Birinci Dünya Savaşı ortalannda buluğ ça-
tine taşındı. Temiz havası ve ferah bir bahçesi olan bu evde Ali Ad- ğında çağnldıklan, yedek subay talimgahında başlayacaktı...
nan biraz kilo aldı, sağlığına kavuşmaya başladı. Ali Adnan okula başladıktan sonra, artık daha bol vakti olan
Üstelik ele avuca sığmayan afacan bir çocuk olmuştu. Disipli- Fitnat Hanım Çakırbeyli Çiftliği'yle uğraşmak istedi. Ancak Aydın
ne sığmayan mizacı yüzünden sık sık babaannesini üzüyordu. ile izmir arasında gidip gelmekten yoruldu.
Babaannesi çok disiplinliydi; ilk önceleri Ali Adnan'ın sokağa Bütün mülklerinin ve para işlerinin idaresini avukat Fevzi (Ak-
çıkmasına bile izin vermiyordu. Hastalık kapmasından endişe der) Bey'e teslim etti...5
ediyordu. Bu arada, Ali Adnan, okulun orta bölümünü bitirmeden İzmir
Ali Adnan çok nadir, dayısı Refik'in ziyaretlerine geldiğinde ya- Kızılçullu'daki Amerikan kolejinin yatılı bölümüne geçti. Neden
nında getirdiği kızı, Sabiha ile Mesude ablaları ve Sami ağabeyiy- böyle bir tercihte bulunmuştu ?
le oynuyordu. O dönemde, Amerikalı Protestan misyonerlerin Osmanlı İmpa-
Küçük Adnan onun dışında akranlarını hep evden seyrediyordu. ratorluğu sınırlan içinde 430 okulu vardı.
Sonra yasak kalktı. Ama yine kurallar vardı: hava kararmadan Bunlardan biri de 1904 yılında açılan İzmir'deki International
eve gelinecekti, terli terli gezilmeyecekti... American College'di.
Hastalıkla mücadele yıllarında küçük Ali Adnan okula gideme- Amerikalı Protestan misyonerlerin Anadolu'daki okullannda
di. Özel hocalardan ders alıp, okuma yazmayı öğrendi. !3 465 öğrenci öğrenim görüyordu. Bu öğrencilerden biri de artık
İkinci Meşrutiyet ilan edilir edilmez Uşakîzade Muammerin Ali Adnan olmuştu.
Arapfınnı ilerisindeki konağını okul binası olması için hibe etti. Okulun amacı, diğer Amerikan misyoner okullanndan farklı
Memlekete "uyanık bir nesil yetiştirmek" amacıyla kurulan oku- ğildi: erkek çocuklara ve gençlere, Hıristiyanlık ilkelerine da-
1
la, "Leylî (yatılı) ve Neharî (gündüzlü) Merkez İttihat ve Terakki dil, sanat ve bilim eğitimi vermek. Artık sayılan giderek faz-
Mektebi" adı verildi. Okul, iptidaî (ilk), rüştiye (orta) ve idadî (li- aşan Müslüman Türkler, istemezse bu din derslerine girmiyor-
se) kısımlarından oluşuyordu. ü hazırlık, dördü yüksek bölüm olmak üzere okul sekiz
Okulun öğretmen kadrosu, Türkiye'nin gelecekteki önde gelen yıllıktı.
devlet adamlarından oluşuyordu. Örneğin Mustafa Necib, Curn- ;u
gibi saklayıp büyüttüğü torunu Ali Adnan'ın bir misyoner
huriyet'in ilk kuruluş yıllarının efsanevî Millî Eğitim bakanı ola- Ve
ı d ahe
m de yatılı olarak okumasına Fitnat Hanım nasıl izm
caktı. Mustafa Necibin 1929'da genç yaşında ölümü üzerine, ay* rmişti ?
m bakanlığa aynı okulda görev yaptığı arkadaşı, meslektaşı Muj Mend eres anlatıyor:
tafa (Çınar) getirilecekti. Okulun müdürü Şükrü (Saraçoğlu) gw
5.*• Av
• Avukat F
gelecek başbakan olacaktı. Ünlü yazar Reşat Nuri Güntekinffl •' Akder-, Başbakan Adnan Menderes'in sevgilisi olarak karşımıza çıkacak
198
199

Babam güçlü bir kişilik. Kızılçullu Amerikan Koleji'ne gitmeye tek


Yani Ali Adnan'ın dayısının kızı Mesude ile Berin'in dayısının
başına karar veriyor. Gidip Fitnat Hanım'a diyor ki: "Ben bu okula gi-
oğlu Nejad evleniyordu.
deceğim." Fitnat Hanım, "Ama senin İngilizcen yok" diyerek karşı çı-
kıyor. Babam "Ben oradan bir öğretmenle konuştum, bana ingilizce
Dünürlerin ikisinin ismi de Refik'ti...
dersi verecek" diyor ve gidip koleje yazılıyor.
Erkek tarafı, Evliyazade Refik Efendi.
Kız tarafı, Hacı Ali Paşazade Refik Efendi.
Hacı Ali Paşa yaşasaydı, bu evliliğe de karşı çıkar mıydı acaba?!
Mahmud Celal (Bayar) ile Ali Adnan'ın ilk karşılaşmaları Ali
Adnan'ın Amerikan koleji günlerine dayanıyor.
Kolejden üç genç, ittihat ve Terakki'nin İzmir'deki önemli ismi Giz ailesi
Mahmud Celalle görüşmek için yanına gidiyorlar. Temiz giyimli
Hacı Ali Paşa ailesi ikinci kuşağından ilk evliliği, genç yaşta ve-
bu üç gençten biri, okullarında misyoner rahipler olduğunu ve
fat eden Sadık Bey'in ilk eşi Feriha'dan olan kızı Sabiha yapmıştı.
bunların, Müslüman öğrencileri Hıristiyan yapmak için haddin-
Ali Adnan'ın dayısının kızı Sabiha, Aydın'da mabeyinci olarak
den fazla çaba sarf ettiklerini söylüyor. Üstelik bazı Türk öğren-
görev yapan Nuri Efendi'nin oğlu Söke kaymakamı Hamdi Efen-
ciler Hıristiyan olmuşlardı bile.
di'yle evlenmişti.
Bu üç öğrenciden biri Ali Adnan'dı.
Sabiha Hanım ilk doğan çocuğuna babasının adını verdi: Sadık!
Mahmud Celal, öğrencilerin sorunlarıyla ilgilenmiş, okul ida-
Sadık Giz, 1950'li yılların Türkiye'sinde hayli şöhretli bir isim ola-
resiyle ve Maarif Müdürlüğü'yle temasa geçip, tahkikat açtırmış-
caktı.
tı. Bu konu İzmir basınında bir hafta süren haberlere konu ol-
On yıl DP milletvekilliği yapacaktı.
muştu...
Eniştesi, Evliyazade Nejad'la birlikte Türkiye'de ilk jokey ku-
Hıristiyanlık propagandası dışında Ali Adnan koleji sevmişti.
lübünü kuracaktı.
İttihat ve Terakki Mektebi'ndeki durgunluğunu Amerikan kole-
Evliyazade Nejad ile Sadık Giz'in bir diğer ortak yanlan ise, ay-
jinde üzerinden atmıştı. Okulda yeni arkadaşlar edindi. Bunlardan
nı okuldan mezun olmalarıydı: Belçika Ziraat Okulu!
biri de, gelecekte bacanağı olacak Nusret Hamdi'ydi (Dülger). Ve.
Bir diğer arkadaşı ise İplikçizade Sadi. Ali Adnan'ı Karşıyaka
Sadık Giz, Galatasaray Kulübü'nün iki yıl (1957-1959) başkan-
Spor Kulübü'ne götüren oydu. Futbolu, güreşi ve bisiklete binme- lığını yapacaktı.6
yi seviyordu. İzmir'de bisiklete ilk binenler ikisi olmuştu.
934'te çıkarılan soyadı yasasında "Giz" soyadını alan Sabiha ve
Ali Adnan bisikletiyle Karşıyaka'da gezinirken saçları uzun ve
-mdi Efendi çiftinin, Sadık Giz dışında beş çocukları daha vardı:
örgülü dokuz yaşındaki küçük bir kız ona koşarak eşlik ederdi.
>57 seçimlerinde DP listesinden aday olan, ancak seçileme-
Ali Adnan da küçük kızı sinirlendirmek için onun saçını çekerdi.
•• Münci Giz; uzun yıllar ABD'de yaşayan Dr. Sabahattin
O küçük kız, gelecekte Ali Adnan'ın eşi olacak, Evliyazade Na- ;
; Millet Partisi (MP) kurucusu Dr. Mustafa Kentli'nin eşi Semi-
ciye'nin kızı Fatma Berin'di.
Gız; Sekip îriboz ile evli Dilaram Giz ve Mehmet Ali Onat ile
Ali Adnan'ı Karşıyaka Spor Kulübü'nden koparıp Altay'a götü- e
vh Refia Giz!
ren kişi Evliyazade Nejad'dı. Ali Adnan ile Nejad sadece Karşıya- L b ı h a Ha
nım'ın babası Sadık Bey ölünce üvey annesi Feriye
ka'dan tanışmıyorlardı.
n Refik Bey'le evlendirildiğini yazmıştık. Bu evlilikten do-
Evliyazade Nejad o günlerde Ali Adnan'ın "çiçeği burnunda
Paris'ten dönerek köylü kızı Fatma'dan evlilik dışı do-
eniştesiydi.
' Sarf \?na a m c a s ı n ı n a d m ı
verecekti: Sadık!
Ah' Adnan'ın Karşıyaka'daki mahalleden tanıdığı Nejad ağabe- e
iki evlilik yapacak ilk eşi Feryel'den Sami ikinci eşi
yi, dayısı Refik'in kızı Mesude'yle evlenmişti. Iır
t den Yıınıır, Tn_ • „ -
, Feriye ve Vehibe doğacaktı.
Annesi Feriha'yı kaybeden Mesude genç yaşında evlendiriünişti-
Nejad aynı zamanda -ileride Ali Adnan'la evlenecek- dokuz 6
- Galatasaray Sadık <~ •
rtıadl kanl
- İstanbul K '" ' S ' döneminde iki yıl üst üste şampiyon olmakla kal-
yaşındaki Fatma Berin'in dayısının oğluydu. sin
d e Sadık G . U , r u ç e ş m e ' d e k i Galatasaray Adası'na da sahip oldu. Tabiî bu ada meşe-
200

Neyse biz tekrar eski yıllara Mesude'nin, Evliyazade Nejad'la Sekizinci bölüm
yaptıkları düğüne dönelim...
Düğünde en mutlu kişi Evliyazade Nejad'ın annesi Kapanîzade
Hacer Hanım'dı. Kızı Beria'nın babası yaşında Doktor Nâzım'la Temmuz 1914, İstanbul
evlenmesine Hacer Hanım'ın gönlü pek elvermemişti. Ancak to-
runu Sevinç'in doğumu sıkıntılarını alıp götürmüştü.
Sevinç'i kucağından hiç indirmeyen kişi ise dedesi Evliyazade
Refik Efendi'ydi.
Sevinç, Evliyazade ailesindeki tek torun değildi.
Evliyazade Gülsüm, kızı Faire'den bir torun sahibi olmuştu:
Mesadet.
Evliyazadelerin nüfusu artıyordu...
Dr. Tevfık Rüşdü (Aras) ile Evliyazade Makbule'nin de bir kız
çocuklan dünyaya gelmişti: Emel. Evliyazadelerin iki damadı Doktor Nâzım ve Dr. Tevfık Rüşdü
Evliyazadeler arasında dayanışma çok güçlüydü. Makbule Ha- (Aras) düğün sabahı İzmir limanından Gülcemal vapuruyla İstan-
nım'ın sütü olmadığı için, Emel'i bir süre, Makbule'nin ablası Gül- bul'a doğru yola çıktılar.
süm'ün, Mihri Dülgerle evli kızı Faire emzirdi. O dönemde İstanbul Moda'da aynı evi paylaşıyorlardı.
Emel'in sütannesi Faire'ydi! Doktor Nâzım, İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkezi Umumîsi
Tüm Evliyazadeler Nejad-Mesude çiftinin düğünü için İzmir'de üyesi, Dr. Tevfık Rüşdü ise İstanbul Sağlık Teftiş Heyeti reisiydi.
toplanmışlardı. Doktor Nâzım, Talat Paşa'ya, Dr. Tevfik Rüşdü ise o günlerde
İki bacanak Doktor Nâzım ve Tevfık Rüşdü düğün için İstan- Sofya'da ataşemiliter olarak bulunan Mustafa Kemal'e yakındı.
bul'dan gelmişlerdi. İzmir ve Aydın'in önde gelen aileleri bu dü- İttihatçılar kendi aralarında birkaç parçaya bölünmüşlerdi.
ğünde buluşmuşlardı. Mustafa Kemal bu hiziplerden birinin başındaydı. İttihat ve Te-
Nejad'ın şahidi İzmir Valisi Rahmi Bey'di... rakki Cemiyeti'nde subayların ağırlığının artmasından rahatsızdı.
Dünya ise o yıllarda büyük bir savaşa şahit olmaya hazırlanı- 1909 Selanik Kongresi'ne Trablusgarp delegesi olarak katıldı.
yordu... Kongreye, subayların ya siyasetle uğraşmaları ya da kışlaya dönme-
ri önerisini sundu. Mustafa Kemal, İttihatçılar arasında Talat Pa-
t'nın başını çektiği sivillere yakın subaylardan biriydi. İttihatçılar
bunu, Mustafa Kemal'in, Enver Paşa'yı kıskanmasına bağlıyordu.
kongre Mustafa Kemal'in önerisini kabul etti. Ama bunu hiçbir
zaman uygulamadı. Üstelik başta Enver Paşa olmak üzere asker-
cemiyet içindeki ağırlığı her geçen gün arttı; aynı zamanda
Enver Paşa'ya yakın İttihatçıların Mustafa Kemal düşmanlığı da.
Mustafa Kemal'i bu nedenle Sofya'ya "sürgün" göndermişlerdi.
Mustafa Kemal Sofya'ya ataşemiliter olarak gitmeden önce
Dr.Tevfik Rüşdü'yle görüşmüş, İstanbul'da ne olup bittiğini kendi-
sine mektupla haber vermesini rica etmişti. Dr. Tevfik Rüşdü'nün
en iyi haber kaynağı ise kuşkusuz bacanağı Doktor Nâzım'dı.
Doktor Nâzım "Talat Paşacı'ydı, bu nedenle Mustafa Kemal'e
soğuk değildi Subayların politikayla uğraşmasına o da karşıydı;
özellikle İttihatçı fedailerin...
202 203

iki bacanak, Gülcemal vapurundan inip, Moda'daki evlerine din da bilmedikleri bir oyun oynanıyor... Dahiliye Nazırı Talat
ulaştıklarında Dr. Tevfik Rüşdü, Mustafa Kemal'in mektubuyla Paşa'yla görüşmeye karar verdi...
karşılaştı. Mektubu alelacele açıp okudu. Bir gün sonra, akşam vakti, Dr. Tevfik Rüşdü'ye müjdeyi verdi.
On yedi sayfalık mektupta Mustafa Kemal, Bulgar hükümeti- Talat Paşa ve İttihat ve Terakki Merkezi Umumîsi'ndeki arkadaş-
nin son aylarda tamamen Alman buyruğu altına girdiğini, Meclisi larıyla görüştüğünü, hepsinin savaşa girmeme konusunda hemfi-
Mebusan Reisi Halil (Menteşe) Bey'in Sofya ziyaretinin perde ar- kir olduğunu söyledi.
kasında yeni bir ittifak kurma çabalarının olduğunu ve bunu Sevinçli haberi Moda'daki evlerinde konyak içerek kutladılar...
planlayanın ise Almanya olduğundan kuşkulandığını yazıyordu. Aynı saatlerde İstanbul'un diğer yakası Yeniköy'de Said Halim
Mustafa Kemal, her ne olursa olsun Osmanlı Devleti'nin sava- Paşa'nın yalısında gizli bir görüşme yapılıyordu.
şa girmemesi gerektiğini belirtiyor ve bu konuda Dr. Tevfik Rüş- Sadrazam Said Halim Paşa, yalısına Meclisi Mebusan Reisi Ha-
dü'den konuyla ilgili kulis yapmasını istiyordu. lil (Menteşe) Bey'i özel olarak çağırmıştı: "Halil Bey, Almanya'yla
Sadece Mustafa Kemal'i değil, İttihatçıların büyük bir bölü- ittifak hazırlamaktayım. Ne dersiniz, devam edeyim mi ?"
münü kaygılandıran gelişmenin başlangıç tarihi 28 haziran Bu sorunun aslında birkaç anlamı vardı.
1914'tü. Avusturya Veliahtı Franz-Ferdinand ve eşi düşes Saray- Sadrazam, Harbiye Nazın Enver Paşa'nın "kontrolü" altınday-
bosna'da uğradıkları suikast sonucu öldürüldü. Suikastı düzen- dı. Ondan habersiz böyle bir harekete kalkışamazdı. Ama biliyor-
leyen kişi on dokuz yaşında Gavrilo Princip adında bir Sırp mil- du ki, İttihatçıların "sivil kanadı" onaylamadan da bu girişimin bir
liyetçisiydi. anlamı olamazdı. Bu nedenle hem kişisel dostu, hem de İttihatçı-
imparatorluğunun içinde büyük bir nüfusu olan ve her an baş- lar arasında çok sevilen Halil Bey'i yalısına çağırmıştı. Ayrıca
kaldırma teşebbüsünde bulunan Slavlara dersini vermek isteyen Meclis'in havasını da merak ediyordu.
Avusturya-Macaristan, suikastı fırsat bildi. Ama bu iş o kadar ko- Halil Bey, "İngilizler ve Fransızlar nezdindeki bütün teşebbüs-
lay değildi. Sırbistan, Ortodoks Slav bir ülkeydi. Rusya'nın koru- lerimiz neticesiz kaldığına göre, sırf Rusya'nın saldırısı karşısın-
ması altındaydı. Avusturya-Macaristan imparatorluğu ise Alman- da, savunma amacıyla Almanya'yla bir ittifak akdine muvaffak
ya'ya yakındı. olursanız, memlekete hizmet etmiş olursunuz" dedi.
İşin özünde "dünya paylaşımının yeniden yapılanması" vardı. Sadrazam Said Halim Paşa rahatlamıştı.
Dünya iki kutuplu olmuştu: Almanya, Avusturya-Macaristan Biliyordu ki, İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkezi Umumîsi üye-
İmparatorluğu ve İtalya "Üçlü İttifak"ı; İngiltere, Fransa ve Rus- si Doktor Nâzım, Bahriye Nazın Cemal Paşa ve İzmir Valisi Rah-
ya "İtilaf Devletlerf'ni oluşturuyordu. Bu devletlerin politikaları mi Bey, Maliye eski nazın Cavid gibi isimler İngiltere ve Fran-
her geçen gün gelişen sanayilerine sömürge bulmak üzerine ku- sa'ya yakındı. Bu isimler Almanya'yla ittifaka karşı çıkan İttihat-
ruluydu. Ama sömürecek yeni yer kalmamıştı. Oysa, birliklerini çıların başını çekiyordu.
geç tamamlayan Almanya ve İtalya yeni sömürgeler peşindeydi. Uzun yıllar Paris'te kaldığı için, "Fransızlara yakın olduğu" id-
İngiltere ve Fransa ise sömürgelerini korumak zorundaydı. Rus- diası bir gün Doktor Nâzım'ı, Almanya'nın İstanbul büyükelçisiy-
ya ise öncelikle Balkanlar'da, Panslavist bir politikayla yeni sö- le kavga eder noktaya getirdi.
mürge arayışına girdi. Yani dünya hızla savaşa sürükleniyordu. Taşkışla'da çıkan bir yangının söndürülmesi sırasında altı Al-
Bazı imparatorlukların (Osmanlı, Almanya, Rusya ve Avustur- man askerinin ölümü üzerine Doktor Nâzım, İttihat ve Terakki
ya-Macaristan) yıkılacağı savaşa gün değil saatler vardı. Cemiyeti adına Alman Büyükelçiliği'ne taziyeye gitti. Alman Bü-
yükelçisi Baron Wangenheim'ın biraz da küstahça, "Siz, bize ge-
Gizli kapılar ardında... len bilgilere göre Alman düşmanı, Fransız dostuymuşsunuz" şek-
lindeki sözlerine Doktor Nâzım çok sinirlendi ve "Ben ne Alman-
Bu bilgilerden sonra tekrar Moda'daki eve dönelim... Fransız dostu ne de Alman-Fransız düşmanıyım; ben Türk'üm,
Dr. Tevfik Rüşdü, mektubu okuduktan sonra bacanağı Dok- Türk dostuyum" diye yanıt verdi.
tor Nâzım'a uzattı. Doktor Nâzım anlamıştı ki, kanalı kamlar ar- Almanya'yla ittifak çabaları bazı İttihatçı nazırlann istifalarına
204
20 S

yol açtı. Menemeniizade Mehmed Rıfat Bey, şair Namık Kemal'in İşin garip yanı, bu antlaşmadan bir gün önce Almanya'nın Rus-
kızı Feride'ylc evliydi. Selanik Defterdarı Mehmet Rıfat Bey, İtti- ya'ya savaş ilan etmiş olmasıydı!
hat Terakki döneminde iki kez (18 şubat-14 nisan 1909 ve 1 ma-
Her iki taraftan milyonlarca askerin cephelere gönderileceği
yıs-1 temmuz 1909) Maliye nazırlığı yaptı.
bir dünya savaşı başlamıştı. İnsanlık tarihinin o döneme kadarki
Birinci Dünya Savaşı'na girilip girilmeyeceği tartışmalarının en büyük savaşı, yorgun Osmanlı'nın kapısına dayanmıştı...
yapıldığı o günlerde Mehmed Rıfat Bey üçüncü kez (ocak 1913) Koca Osmanlı İmparatorluğu savaşa giriyordu ve bundan hâlâ
Maliye nazırlığı görevini yürütüyordu. Savaşa girilmesine karşıy-
dört kişinin haberi vardı: Sadrazam Said Halim Paşa, Harbiye Na-
dı. Mart 1914'te istifa etti. 1
zın Enver Paşa, Dahiliye Nazın Talat Paşa ve Meclisi Mebusan
İstifa eden Menemenlizade Mehmed Rıfat Bey'in yerine Selanik- Reisi Halil (Menteşe) Bey!
li Cavid ikinci kez Maliye nazırlığına getirildi. Ancak o da yedi ay İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi umumî üyeleri, Doktor
görevde kalacak, Almanya'yla ittifaka karşı çıkıp istifa edecekti. Nâzım, Eyüb Sabri (Akgöl), Dr. Bahaeddin Şakir, Ziya Gökalp, Dr.
Savaş İttihatçıları ikiye bölmüştü; güç İttihatçıların asker ka- Rüsuhî, Emrullah, Küçük Talat (Muşkara),2 Rıza, Kara Kemal ve
nadmdaydı.
fırkanın genel sekreteri Midhat Şükrü'nün (Bleda) haberi yoktu.
1914 yazı hayli sıcak geçiyordu... Ve aynı gün Meclisi Mebusan beş aylık tatile sokuldu...
23 temmuz: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sırbistan'a
ültimatom verdi.
25 temmuz: Sadrazam Said Halim Paşa, Rusya'nın muhtemel
"Talat Paşa izin vermez!"
saldırısına karşı Almanya'yla ittifak yapma yetkisine olanak sağ- Bir sabah Moda'daki evin kapısı sabahın erken saatinde hızlı
layacak padişah ruhsatnamesini aldı.
hızlı çalındı.
28 temmuz: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sırbistan'a İttihat ve Terakki'nin umumî kâtibi Midhat Şükrü (Bleda),
savaş açtı.
Doktor Nâzım ve Dr. Tevfik Rüşdü'nün (Araş) oturduğu Moda'da-
29 temmuz: Rusya seferberlik karan aldı.
ki eve telaşla girdi:
1 ağustos: Almanya Rusya'ya savaş ilan etti. Aynı gün İngiltere "Haberiniz var mı, İngiliz filosu tarafından kovalanan iki Al-
ve Fransa genel seferberlik çağrısı yaptı.
man zırhlısı, Breslau ve Goeben Çanakkale'ye sığınmış."
Ve 2 ağustos: Sadrazam Said Halim Paşa'nm Yeniköy'deki yalı- Dr. Tevfik Rüşdü, uluslararası ilişkilere meraklı olduğu için
sında, Almanya'yla ittifak antlaşması imza edildi. Antlaşmaya gö- meselenin yasal çerçevesini çizdi: "Bitaraflık (tarafsızlık) kava-
re, Rusya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Sırbistan ara-
idine tevfikan yirmi dört saat zarfında karasulanmızı terk etmek
sındaki savaşa müdahale ederse, Almanya ve Osmanlı Devleti sa-
zonındalar, aksi takdirde..."
vaşa katılacaklardı.
Midhat Şükrü, Dr. Tevfik Rüşdü'nün sözünü keserek, "Hayır,
bildiğiniz gibi değil, biz bu gemileri satın almışız, Goeben'e 'Ya-
I. Menemenlizade Mehmed Rıfat'ın ilk eşi Namık Kemal'in kızı Feride'den Numan, Na-
hide, Beraac, Muvaffak adında dört çocuğu vardı. Numan Menemencioğlu, büyükelçilik, vuz', Breslau'ya 'Midilli' adını vermişiz. Şimdi bu gemilerin direk-
Dışişleri genel sekreterliği, CHP ve DP milletvekilliği ile 1942-1944 yılları arasında Dı- lerinde Türk bayrağı dalgalamyormuş, Alman zabitleri de kafala-
şişleri bakanlığı yaptı.
nna fes geçirmişler!" dedi.
Mehmed Rıfat Bey'in diğer oğlu Muvaffak Menemencioğlu ise ingiliz Catherine'le (Laya)
evlendi. Osmanlı Mebusan Meclisi üyeliği, Anadolu Ajansı müdürlüğü, Fenerbahçe Spor Dr. Tevfik Rüşdü, Osmanlı'nın savaşa girmesinin an meselesi
Kulübü başkanlığı (1927-1932) görevlerinde bulundu. Muvaffak Bey'in oğlu Turgut Me- olduğunu anladı. Doktor Nâzım, bacanağı gibi düşünmüyordu.
nemencioğlu da büyükelçilik yaptı. Kızı Suzan da "aile geleneğini" bozmayarak Büyükel-
çi Mustafa Borovalfyla evlendi. Muvaffak Menemencioğlu'nun torunlarından Ekber Me-
Talat Paşa'nın savaşa girilmesini önleyeceğini umut ediyordu.
nemencioğlu da büyükelçiydi. Diğer torunu Namık Kemal ise tercüme bürosu sahibi- Hep birlikte, gelişmelerden detaylı haber almak için, Nuruosma-
dir. Ailede büyükelçi çoktu.
niye'deki İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkezi Umumîsi'ne gittiler-.
Mehmed Rıfat Bey'in torunu (Nahide'nin kızları) Berin, Büyükelçi Yalçın Kutbay'la,
Nevin ise Büyükelçi Zeki Sirmen'le evlendi. 1941-1943 yılları arasında Adalet bakanlı-
ğı yapan Hasan Menemencioğlu ile TBMM'de ikinci-üçüncü dönem Saruhan milletve- 2. ittihat ve Terakki'de iki Talat vardı, ittihat ve Terakki Cemiyeti Başkanı ve Dahiliye
kili olarak bulunan Kemal Menemencioğlu da bu ailenin akrabalarıdır. Nazırı Talat Paşa'yla karışmaması için, "Talat'lardan birine (Muşkara'ya) "Küçük Talat"
n/*mıırbrınrtan fsJ57im RPV'P. Doktor Nâzımla
206
207

Haber duyulmuştu. Herkes endişeliydi. Almanya'nın oldubitti Giderleri "tahsisatı mesture"den (örtülü ödenek) karşılanan ör-
yapmasından çekmiyorlardı. Her kafadan bir ses çıkıyor, sigara gütün beş kişilik "çelik çekirdek" yönetim kadrosu vardı:
dumanından göz gözü görmüyordu. Bir anda kapı açıldı, Talat Pa- Doktor Nâzım, Dr. Bahaeddin Şakir, Yüzbaşı Atıf (Kamçıl),
şa heyecanla içeriye girdi. Binbaşı Süleyman Askerî ve Emniyeti Umumiye Müdür Muavini
Doktor Nâzım, Talat Paşa'nın yüzüne bakınca gelişmelerin hiç Azmî!3
de umduğu gibi gitmediğini anladı. Teşkilatı Mahsusa'nın başındaki "beşli" bu iş için "biçilmiş kaf-
Talat Paşa, gür sesiyle, "Arkadaşlar" diyerek konuşmaya başla- tan"dı. Beşi de, 1908'den önce İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katıl-
dı: "Bugün size memleketimiz için çok hayırlı bir antlaşmadan mış, yurtiçinde ve yurtdışında istihbarat faaliyetlerinde bulunmuş,
bahsedeceğim..."
yeri geldiğinde tabancalarını ateşlemekten geri durmamışlardı.
Talat Paşa, Almanya'yla antlaşma imzaladıklarını ama bunun Ateş topunu hep ellerinde tutan bu beş İttihatçı'nın sonu ne ya-
hemen savaşa girileceği anlamına gelmediğini uzun uzun anlattı. zık ki hazin olacaktı: biri intihar edecek, ikisi yurtdışında suikasta
Ama. Yine de, yapılacak işler vardı. kurban gidecek, biri idam edilecek ve sadece biri Türkiye Büyük
Bu işlerin en gizli ve stratejik olanında Doktor Nâzım aktif ola- Millet Meclisi'nde yer alacak, doğal ölümle yaşamdan kopacaktı!
rak görev alacaktı... Bu beş idealist, 1914'ün sonbaharında, ömrünü tüketmiş bir
imparatorluğu tekrar diriltmek için her göreve koşmaya hazırdı...
Teşkilatı Mahsusa "resmen" kuruluyor Teşkilatta Kuzey Afrika'dan, İran'dan, Hindistan'dan, Çarlık
Rusyası içinden ve Çin'den birçok kişi görev aldı.
Teşkilatı Mahsusa, Osmanlı Devleti'nin -gerilla savaşı yapa- Teşkilat, "Dahilî" ve "Haricî" olmak üzere ikiye ayrıldı. "Haricî
cak- ilk paramiliter örgütünün adıydı. İlk istihbarat kuruluşu da Teşkilat" Çarlık Rusyası'nda, İran'da, Hindistan'da, "Dahilî Teşki-
denebilir. lat" ise yurtiçinde asayişi sağlayacak, düşman işgali altına girer-
Aslında Teşkilatı Mahsusa resmen olmasa da, daha önce faali- se, Osmanlı topraklarındaki mahallî güçleri örgütleyerek gayrini-
yetteydi. Örgütün çekirdeğini İttihatçı fedailer oluşturuyordu. zamî harp yapacaktı.
Teşkilat, "Temmuz Devrimi" öncesi "hürriyet amacıyla" dağa çı- Gün gelecek bu "Dahilî Teşkilat" yeni bir ulusun doğmasının
kanlarca gayri resmî olarak oluşturulmuştu. Yapılan suikastlann temel taşı olacaktı...
perde arkasında daha henüz "kurumsal" anlamda kurulmayan Teşkilatı Mahsusa'nın müfrezelerine, Ömer Naci, Eyüb Sabri,
Teşkilatı Mahsusa vardı! Yakub Cemil, Hüsrev Sami (Kızıldoğan), İsmail Canbulad, Sapan-
Keza, "Garbı Trakya Muvakkat Hükümeti" kurulma sürecinde calı Hakkı, Kuşçubaşı Eşref gibi İttihatçı fedailer komutanlık ya-
de o vardı. pacaktı...
Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce, Enver Paşa, Teşkilatı Bir tespit yapmak gerekiyor: Teşkilatı Mahsusa'nın beş kişilik
Mahsusa'mn artık resmen kurulmasını istedi. yönetiminde yer alan iki isim, Doktor Nâzım ve Bahaeddin Şakir,
Çalışmalar kısa sürede bitti. Teşkilatı Mahsusa, Harbiye Neza- Paris'te "Ahmed Rıza'nın okulu"nda yetişmişlerdi.
reti'ne yani Enver Paşa'ya bağlı olacaktı. Teşkilatı Mahsusa'nın "çelik çekirdeğinde" iki doktorun bulun-
Görevi, düşman topraklarına gerilla tipi akınlar yapmak, karşı masının kuşkusuz bir nedeni vardı:
orduları şaşırtacak sabotaj eylemlerinde bulunmak, düşman hak-
kında bilgi toplamaktı. Teşkilat birbirinden bağımsız çeşitli hücrelerden oluşuyordu. Her
Gönüllülük esasına dayanan bu kuvvetler yarı askerî siviller- hücrenin bir hücrebaşısı, bir doktoru, iki iç icra unsuru ve bir "vale"si
den oluşacaktı. Örneğin bu müfrezelerde mahkûmlar da vardı. vardı. Hücredeki doktorun görevi, hücre mensuplarının hastalanma-
Yararlılık gösterenler affedilecekti! sı, vurulması, yaralanması halinde onların tedavisini sağlamaktı. Bu
Herkes sivil kıyafet giyecekti. Görevli subaylar bile "sivil" sayı-
lacaktı. Ancak özel kimlikleri vardı ve bu kimliklerini sadece şeh- 3. Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı adlı kitabında Teşkilatı Mahsusa'ya kaydolmak için ittihat
rin valilerine göstermekle yükümlüydüler. ve Terakki Cemiyeti Merkezi Umumîsi'ne gittiğini ve Doktor Nâzımla görüştüğünü ak-
tarıyor. Doktor Nâzım, Falih Rıfkı Atay'a, "Biz bu çetelere hapislerden adam alıyoruz.
208
209

doktorlar genellikle Askerî Tıbbiye'den yetişmiş, genç, ateşli, genel-


Aydın ve çevresinde 80 000, Akhisar, Manisa, Alaşehir ve Uşak'ta
likle de "Türk Ocaklı" kişilerdi. Vale ise, yemek pişirmekten, çamaşır-
150 000 Rum vardı. Bunlann arasında Yunanistan'dan kaçak ge-
larım yıkamaktan ve diğer işlerini yapmaktan sorumluydu. İcra un-
len, sahte kimlikle kalan papazlar, casuslar ve muallimler bulunu-
surları fedailerdi... (Abidin Nesimi, Yılların İçinden, 1977, s. 37)
yordu. Bölge ticaretini ellerinde tutuyorlardı. Örneğin, demiryol-
lannda Türk ve Müslüman aramak boşunaydı. Bölgede bir tek
Teşkilatı Mahsusa'mn başkanının kim olacağı bir süre Harbiye
Türk ve Müslüman bakkal yoktu.
Nazırı Enver Paşa ve Dahiliye Nazın Talat Paşa arasında tartışma
konusu oldu. Sonunda Binbaşı Süleyman Askerînin başkanlığın- Yani Ege kıyılanın kontrol altına almak zordu. Cephe gerisi her
da anlaştılar. Yardımcısı ise "hürriyetten önce" Manastır'da Müşir daim tehlike arz ediyordu. İstihbarat doğruydu: Rum gençleri Mi-
Şemsi Paşa'yı vuran Yüzbaşı Atıftı. dilli, Sisam ve Sakız adalannda silahlı eğitim görüyorlar, dönüşle-
rinde silah ve teçhizatlarım beraberlerinde getiriyorlardı.
Kuşçubaşı Eşref raporunu, Harbiye Nazın Enver Paşa ve Dahi-
Rum tehcir karan liye Nazın Talat Paşa'ya sundu. Talat Paşa rapordan İzmir Valisi
Rahmi Bey'i haberdar etti. Ve bu rapor İzmir Valisi Rahmi Bey ile
Enver Paşa savaşmayı kafasına koymuştu. Almanların yenil-
Kuşçubaşı Eşrefi karşı karşıya getirdi.
mezliğine inanıyordu. Bütün planını ona uygun yaptı. Teşkilatı
Mahsusa'yı kurdurduktan sonra, İttihatçı fedailerden Kuşçubaşı Rahmi Bey, Kuşçubaşı Eşref Bey'i yakından tanıyordu. Söyle-
Eşrefi izmir'den çağırdı. diklerinin ellerinde bulunan resmî rakamlara uymadığını söyledi.
Bu sözler Kuşçubaşı Eşrefi sinirlendirdi. Ortalık gerildi. Kâtibi
Makamına gelen Kuşçubaşı Eşrefi yanına alarak Dahiliye Na-
Umumî Mahmud Celal (Bayar) ise tarafları yatıştırmaya çabaladı.
zırı Talat Paşa'nm evine gitti. Enver Paşa, büyük bir savaşa girer-
Kuşçubaşı Eşrefin sözleri ortamı sakinleştirecek gibi değildi:
ken, başta İzmir olmak üzere Ege bölgesindeki Rum nüfusunun
fazlalığından endişe ediyordu. "Askerlik yaşı gelmiş Rum gençleri Anadolu'nun iç bölgelerine
göndermemiz gerekiyor!"
Rum gençlerinin gizlice adalara giderek Yunan ordusunda as-
Kuşçubaşı Eşref, tehcir konusunda geri adım atacağa benzemi-
kerlik yaptıktan sonra silah ve teçhizatlanyla geri döndükleri yo-
lunda istihbarat almışlardı. yordu. "Aman Rahmi Bey, ayağınızın altından toprak çekiliyor,
siz hâlâ müsamahakâr fikirlerin peşinden koşuyorsunuz" dedi.
Dahiliye Nazırı Talat Paşa'ya "Ne yapabiliriz ?" diye sordu.
Rahmi Bey böylesine büyük sayıda bir tehcir karannın, Yuna-
Talat Paşa, İzmir'de Rahmi Bey, Mahmud Celal, Evliyazade Refik
nistan'la ve buna bağlı olarak İngiltere'yle savaşı göze almak an-
Efendi ve Kolordu Komutanı Pertev Paşa gibi güvenilir isimlerin gö-
lamına geldiğini söyledi. Aynca diğer Avrupa devletleri ile Ameri-
rev yaptığını, bu tür faaliyetlere izin vermeyeceklerini söyledi. Ayrı-
ka Birleşik Devletleri'nin gözleri önünde böyle bir tehcir uygula-
ca, İzmir ticaretinin Osmanlı için öneminden bahsedip, yapılacak
masının Osmanlı Devleti'ne büyük yük getireceğini anlattı.
uygulamaların bölge ekonomisini olumsuz etkileyeceğini belirtti.
Talat Paşa, Enver Paşa'nm kafasındaki planı anlamıştı. Rahmi Bey'in, "Rumlan konıyor" tavn Kuşçubaşı Eşrefi şa-
Enver Paşa stratejik noktalarda kümelenmiş gayri Türk nüfu- şırttı; biliyordu ki, Rahmi Bey Rumları sevmezliğiyle tanınırdı.
sun (Rum ve Ermeni azınlıklann) tehcirini planlıyordu. Uzlaşma sağlanamadan toplantı bitti.
Rahmi Bey, Rum gençlerinin tehcir meselesini açtığında Evli-
Enver Paşa tabiî bunu açıkça söylemekten çekiniyordu. Talat
yazade Refik Efendi de şoke oldu. Duyduklanna inanamadı; bu,
Paşa'nm sözleri üzerine, Kuşçubaşı Eşrefin bölgeye gidip araştır-
ma yapmasını istedi. İzmir'in boşaltılması anlamına geliyordu.
Enver Paşa nezdinde girişimlerde bulunmaya karar verdiler.
Kuşçubaşı Eşref, kimliğini gizleyip, Bursa Gemlik'ten başlaya-
Midhat Şükrü (Bleda) ve Doktor Nâzım gibi isimler de Rumlann
rak, Ayvalık, Edremit, İzmir, Urla, Aydın, Akhisar, Manisa ve
tehcirine soğuk bakıyorlardı.
Uşak'a kadar tüm bölgeyi gezdi. Bir de rapor hazırladı. Ayvalık
Sonuçta "tehcir meselesi" Enver Paşa, Talat Paşa, Midhat Şük-
Körfezi mıntıkasında 120 000, Çanakkale mıntıkasında 90 000, İz-
rü ve İsmail Canbulad'ın bulunduğu bir toplantıda konuşuldu. Sa-
mir'de 190 000, güneybatısında ve Urla Yanmadası'nda 130 000,
yı abartılı bulundu.
220
211

Zaten kısa bir süre sonra Enver Paşa'nın gündeminde başka


konular olacaktı. Ama Çanakkale'de destan yazdı; Gelibolu'yu, Anafartalar'ı düş-
Çünkü... mana dar etti.
Alman ordusu Marne Nehri'nde Fransızlara yenildi. Avusturya- Irak Kut ül-Amare'de, o kendini beğenmiş İngiliz Generali Sir
Macaristan imparatorluğu ordusu, Sırbistan ve Rusya karşısında Charles Tovvnshend'i 15 000 askeriyle teslim aldı. İngilizlerin tari-
başarısızlığa uğradı. hinde yoktu, bu kadar esir vermek!
Almanlar Osmanlı'ya baskı yapmaya başladı. Kendilerinin ye- Ama bu basanlar kolay kazanılmıyordu. Osmanlı iyi yetişmiş
nilmeleri halinde Osmanlı Devleti'nin parçalanarak işgal edilece- kadrolarını şehit veriyordu...
ğini söylediler.
Osmanlı için planlan vardı: Osmanlı donanması, Rus donan- Osmanlı'nın "Che Guevara'sı"
masına ani bir baskın yapıp kesin üstünlük sağlayabilir, ardından
Kafkasya ve Odesa çıkarmasıyla kaybettiği toprakları tek tek ge- Şehit düşenlerden biri de İttihatçılann önde gelen "yaramaz ço-
ri alabilirdi! Almanlar, Osmanlı'nın Kanal Seferi'yle de İngiltere'yi cuğu" Ömer Naci'ydi. Yaşamöyküsünün de diğer ittihatçılardan
"meşgul etmesini" istiyordu. pek farkı yoktu.
Kâğıt üzerindeki Alman planı başta Enver Paşa olmak üzere it- 1878'de doğdu. Nerede doğduğu, anne ve babasının kim oldu-
tihatçıların iştahını kabartmıştı! ğu bilinmiyor. Bilinen, anne ve babasının Rus Harbi'nden kaçar-
ken öldükleridir.
Enver Paşa Osmanlı donanmasının Karadeniz'e açılmasını em-
retti. Ardından, 29 ekim 1914'te Sivastopol'ün bombalanması em- ittihatçı fedailerin çoğu gibi o da Çerkez'di.5
rini verdi. Ömer Naci'yi Beylerbeyin' Defterdar Cemal Efendi ile eşi Hayri-
Osmanlı artık resmen savaşa girmişti... ye Hanım büyüttü. Küçük yaşta Arapça, Farsça ve Fransızca öğ-
rendi. Bursa'da askerî okula, Işıklar İdadîsi'ne gitti. Vatan sevgisi
Osmanlı'nın 124. şeyhülislamı Mustafa Hayri Efendi cihat fetva-
üzerine konuşmalar yapmak ve Namık Kemal'in şiirlerini gizli giz-
sı verdi.4 Kırmızı üzerine yeşil bayraklı ve tuğralı bildiriler baş-
li okumak suçuyla Manastır Askerî İdadîsi'ne sürgüne gönderildi.
kent İstanbul'un ve Anadolu'nun her köşesine yapıştırıldı.
Seferberlik ilan edilmişti! Edebiyata yatkındı ve Serveti Fünun'da şiirleri yayımlanırdı.
Osmanlı ordusu dokuz cephede çarpışacaktı. Aynı dönemde, annesi Zübeyde Hanım'ın Ragıb Efendi adında
küçük bir muhafaza memuruyla evlenmesine kızan Mustafa Ke-
Altısı ülke içindeydi: Kafkasya, Çanakkale, Irak, Sina, Filistin,
Yemen. Diğer üçü ise ülke dışındaydı: Romanya, Galiçya ve Ma- mal, Selanik Askerî Rüştiyesi'nden, Manastır Askerî İdadîsi'ne
kedonya. gelmişti. Ömer Naci ve Mustafa Kemal iki yakın arkadaş oldu.
Mustafa Kemal'e şiiri ilk sevdiren isim Ömer Naci oldu. Namık
Daha iki yıl önce küçük Balkan orduları karşısında hezimete
Kemal'i, Tevfık Fikret'i Mustafa Kemal'e ilk öğreten oydu. Tabiî
uğrayan Osmanlı, şimdi dokuz cephede savaş verecekti.
ilk isyan duygulannı veren de oydu. Ölene kadar bu dostluk hiç
Teşkilatı Mahsusa da, Türk ve Müslümanları ayaklandırmak için
bozulmadı.
İran, Afganistan, Azerbaycan ve Hindistan'a doğru yola çıkmıştı.
İki yıl içinde bunları organize hale getirmek kuşkusuz az bir 1902'de Harbiye'den teğmen rütbesiyle mezun oldu. İlk görev
başarı değildi. yeri Üsküp yakmlanndaki Preşova'ydı. İki yıl sonra komutanı
Binbaşı Mehmed Ali Bey'in on yedi yaşındaki kızı Emine'yle ev-
Ve üstelik dört yıl sürecek bu dünya savaşının ilk üç yılında Os-
manlı ordusu hayli büyük basanlara imza atacaktı... lendi. Bir yıl sonra oğlu Hikmet (Naci Hatipoğlu) ve daha sonra
kızı Müzeyyen (Nişbay) dünyaya geldi.
Mehmetçik savaşın ilk yıllannda Sankamış dağlarında dondu.
1905 haziranında jandarma teşkilatını düzenlemeye memur
4. Selanik'te müddeiumumîlik (savcılık) yaparken İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katılan edilen İtalyan generali Giorgi Paşa'nın yaveri olarak Selanik'e
ve aynı zamanda üst düzey bir mason olan Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi, eski baş- gitti.
bakanlarımızdan Suat Hayri Ürgüplü'nün babasıdır. Mustafa Hayri Efendi'den sonra,
1916'da ikinci kez şeyhülislamlığa getirilen Musa Kâzım Efendi de hem Nakşibendî şey-
hi, hem Bektaşî dedesi, hem de masondu' M U M Ks-*,™ cc. 5. İttihatçıların yönetici kadrolarının çoğu (Doktor Nâzım, Rahmi, Midhat Şükrü, Ca-
212 213

1906'da Selanik'te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin ilk onuruna yedirememiş, silahıyla intihan yeğlemişti.
on kurucusundan biriydi. İttihatçıların bireysel tarihi, kahramanların serüvenlerine ben-
Ömer Naci "Temmuz Devrimi"nden hemen önce meşrutiyet ziyor. Ateş çemberinden yara almadan geçen kahramanlara inan-
mücadelesi veren İranlı devrimcilere yardım için bu ülkeye gitti! dılar belki de! Umut ettiler ki, tükenmiş, ömrünü tamamlamış bir
Azerbaycan aydınlarından Mirza Said'le birlikte dağa çıktı. An- imparatorluğu yürekleriyle yeniden hayata döndürecekler! Bile-
cak birkaç ay sonra Iran şahı güçlerince yakalanıp Tahran'da ce- mediler ki, namlularının ucunda hayat iksiri yoktu!
zaevine kondu. İdam edilecekken imdadına 24 temmuz 1908'de Sahi, "cihadı ekber", "cihadı mukaddes" masallarına inanmış
"Temmuz Devrimi" yetişti. Affedildi. İstanbul'a dönerken, Van, mıydılar? YaTuran'a, "Kızılelma" düşüne?..
Muş, Trabzon, Erzurum gibi şehirlerde kendisini karşılamaya ge- Evet, inanıyorlardı; tarihin gidişatını değiştireceklerine inanı-
len binlerce insana "devrim" söylevleri vererek İstanbul'a geldi. yorlardı...
Ama İranlı devrimcilere yardım etmek için tekrar bu ülkeye Osmanlı'yı o görkemli günlerine döndürecekleri inancı için-
gitti. Gerici 31 Mart Ayaklanması üzerine İstanbul'a geri döndü. deydiler...
1910 ve 1911 kongrelerinde İttihat ve Terakki Cemiyeti Merke- Ama Almanlar daha gerçekçiydi.
zi Umumîsi içinde yer aldı. İkinci mecliste Kırkkilise (Kırklareli) Osmanlı Devleti'nden, Avrupa'daki yüklerini hafifletmek için
mebusu olarak görev yaptı. Alman von Kress komutasında ağustos 1916 başında ikinci bir
Trablusgarp'ın İtalyanlar tarafından işgali üzerine cepheye ilk Kanal seferi yapılmasını istediler. Savaşın mümkün olduğu kadar
koşan isimler arasındaydı. Balkan Savaşı'nm her cephesine yetiş- doğuya çekilmesi bir Alman stratejisiydi.
meye çalıştı. 1913'teki Babıâli Baskını'nda, yazar arkadaşı Ömer Osmanlı cephelere asker yetiştiremiyordu.
Seyfeddin'le birlikte attığı nutukla İstanbul halkını İttihatçıların Yeni bir asker çağnsı yaptılar.
yanına çeken de oydu. Askere alınanların arasında artık öğrenciler de vardı.
Teşkilatı Mahsusa'nın fedaisi olarak Birinci Dünya Savaşı'na Silah altına alınacakların evlerinde telaş hüzün iç içeydi.
katıldı. Görev yeri Rusların işgal ettiği İran Azerbaycanı'ydı. Bu evlerden biri de Ali Adnan'ın (Menderes) eviydi.
Ömer Naci komutasındaki gönüllüler Rus cephesinden gedik- Babaanne Fitnat Hanım veremden kurtardığı torununu dünya
ler açtı, 4 ocak 1915'te Urmiye'yi aldılar. Ömer Naci'nin müfreze- savaşına göndermeye hazırlanıyordu...
si ilerlemekteydi, ama onun üzerinde bir halsizlik vardı ve gün
geçtikçe yorgunluğu arttı. Yatağa düştü. Alman doktor tifüs teşhi-
sini koydu ama iş işten geçmişti.
Ömer Naci şehit düştü...
Başlı başına bir ordu, hitabet ustası, idealist devrimci ve şair
Ömer Naci'yi, Kerkük Türk Şehitliği'ne defnettiler.
Mezan hâlâ oradadır...
Kaybetmeyi onurlarına yediremeyen bir kuşaktı onlar: asi deli-
kanlılar kuşağı!
Bir diğer isim, Teşkilatı Mahsusa'nın başkanı Süleyman Askerî.
ingilizlere yenilgiyi hazmedemediği için kafasına tabancayı
sıktığında sadece yirmi sekiz yaşındaydı.
Kısa yaşamına ne çok tarihsel olay sığdırmıştı.
O da inanmış bir İttihatçı'ydı. Trablusgarp Savaşı'ndan Edir-
ne'nin almışına kadar her cephede görev yaptı. Garbi Trakya Mu-
vakkat Hükûmeti'nin Genelkurmay başkanıydı!
Basra yakınlarında savunduğu Şuaybe cephesini kaybetmeyi
215

Dokuzuncu bölüm Ali Adnan ve Edhem, İttihat ve Terakki Mektebi'nde arkadaş


olmuşlardı. Bu arkadaşlık İstanbul'daki askerlik günlerinde daha
yakın bir ilişkiye dönüşüvermişti. Birlikte dolaşıyor, dertleşiyor,
Ekim 1916, İzmir şehre indiklerinde aldıkları yiyecekleri paylaşıyorlardı.
Her askerlik arkadaşının yaptığını yapıp, bir gün birlikte üni-
formaları sırtlarında fotoğraf çektirdiler; bu fotoğrafta, Edhem
oturmakta, Ali Adnan ise ayaktaydı...

Babaannesini çağırır
Ali Adnan bu arada babaannesi Fitnat Hanım'a mektup yaza-
rak İstanbul'a çağırdı. Özlemişti. Aynca yemek ve kirli çamaşır
sorununu halledeceğini düşündü.
Harbiye Nezareti'nin askere çağırdığı 1315 (1899) doğumlular Fitnat Hanım hemen Gülcemal vapuruna binip İstanbul'a gel-
arasında, Kızılçullu Amerikan Koleji son smıf öğrencisi Ali Adnan di. Şahinpaşa Oteli'ne yerleşti.
da (Menderes) vardı. Gülcemal, lüks bir vapur, Şahinpaşa Oteli ise İstanbul'un en
On yedi yaşındaydı. Bulunduğu öğrenim düzeyi nedeniyle as- pahalı yerlerindendi. Bu da gösteriyor ki, savaş yıllarına rağmen
kerliğini yedek subay olarak yapacaktı. ailenin para yönünden hiçbir sıkıntısı yoktu.
Babaannesi Fitnat Hanım'ın elini öptü ve İstanbul'a doğru yo- Fitnat Hanım torunu Ali Adnan'ı sadece bir gün, cuma günü
la çıktı. İkisi de ağlıyordu, birbirlerinden saklayarak. görmek için, otelden bir hafta boyu çıkmadan onu bekliyordu.
İstanbul Erenköy'deki İhtiyat Zabiti Talimgâhı'na katıldı. Çamaşırlarını yıkayıp, sevdiği yemekleri otel şartlarında yapma-
Sicil numarası 20 737'ydi. ya çalışıyordu.
Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelmiş yedek subay adaylarıy- Bir cuma günü Ali Adnan'ın babası İbrahim Edhem'in mezarı-
la birlikte hızlandırılmış bir askerî eğitimden geçecekti. nı ziyaret etmek istediler. Babasının mezarı Merkezefendi Mezar-
Sporcu olduğu için talimlerde zorlanmıyordu. Tek sorun ye- lığı'ndaydı.
meklerdeydi. Bir türlü alışamamıştı asker tayınına. Gittiler. Aradılar. Bulamadılar. Sonunda mezarlık görevlisi bek-
Haftalık tatili olan cuma günlerinde İstanbul'a inip geceyi, baş- çiye sordular. O da tereddütsüz, "İşte önünüzde" deyiverdi. Tesa-
kentin en pahalı otellerinden Meserret Oteli'nde geçiriyordu. düf, bekçiye, tam babasının kabrinin başında sormuşlardı.
İzmir'den okul arkadaşı Edhem de (Menderes) Erenköy'deki Emin olamadılar, babaanne ile torun hemen mezarlık üzerin-
talimgahtaydı. Ama o bir dönem öndeydi. İttihat ve Terakki Mek- deki otlan elleriyle temizlediler. Yazılan okunacak hale getirdiler,
tebi'nden sonra yollan ayrılmıştı. Ali Adnan Amerikan kolejine, evet, bekçi doğru söylüyordu.
Edhem Frerler Okulu'na gitmişti.1 Fitnat Hanım oğlunun mezanna kapandı ve hıçkırarak ağlama-
Ali Adnan'ın bundan sonraki yaşamında yanından hiç ayrılma- ya başladı.
yacak Edhem'i daha yakından tanıyalım... Ali Adnan, bu tür duygusal anlarda yaptığı hareketi babasının
Edhem'in babası Kadri Efendi, Aydın'm Koçarlı kazasının So- mezan başında da tekrarladı: cebinden çıkardığı beyaz mendilini
buca köyündendi. Medrese eğitimi görmüş ama "sarıklı hayata" ağzına soktu ve o da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı...
fazla bağlı değildi. İzmir'e gidip, Aşar ve Reji idarelerinde memur- Babaanne ile torun Şahinpaşa Oteli'ne döndüler. Yemek yedik-
luklarda bulunmuştu. İzmirli Hacı İbrahim'in kızıyla evlenmişti. ten sonra vedalaşıp, gelecek hafta buluşmak üzere aynldılar.
İşte Edhem bu çiftin oğluydu. Bir daha hiç buluşamayacaklannı ikisi de bilmiyordu.
İki gün sonra Fitnat Hanım otel odasında torununu beklerken
I. Fransız Katolik Saint Jean-Baptiste de La Salle tarafından kurulan bu okul, Saint Jo-
seph Koleü'nin temelidir. vefat etti.
216 227

Ne tuhaf tesadüf, Ali Adnan'ın babası İstanbul'da rahatsızla- ye, Cemaliye, Ahmediye, Şemsiye.
nınca annesi Fitnat Hanım'ı çağırmış, ama o gelmeden son nefe- Bunlar da kendi aralannda Sünbüliye, Cerrahiye gibi farklı kol-
sini vermişti.
lara ayrılırdı.
Aradan yıllar geçmiş, bu kez torunu için İstanbul'a gelen Fitnat Halvetiye'nin diğerlerinden bir farkı Mevlevîlik, Bektaşîlikle
Hanım bir otel odasında ölmüştü.
birlikte Rumeli'de en çok tekkesi olan tarikat olmasıydı.
Fitnat Hanım, oğlu İbrahim Edhem'in kabrinin bulunduğu Mer-
kezefendi Mezarlığı'na defnedildi... Bu kısa bilgilerden sonra biz dönelim tekrar Merkez Efen-
İzmirli anne oğul İstanbul'daki Merkezefendi Mezarlığı'nda bu- di'ye...
luşmuşlardı. Merkez Efendi, Halvetiye tarikatının önde gelen isimlerinden
Kader mi, tesadüf mü ? Buharah Ömer'in oğlu Mirza Baba'ya damat oldu.
Ya da bir sır mı var? Tasavvuf eğitimini tamamladıktan sonra Aksaray Kovacı (ya
Bunu öğrenmenin yolu, mezarlığa adını veren Merkez Efen- da Sevindik) Dede dergâhına "şeyh" olarak atandı. Bir süre bura-
di'den geçiyor... da kaldıktan sonra bu kez Manisa'ya gitti. Kanunî Sultan Süley-
man'ın annesi, Yavuz Sultan Selim'in eşi Ayşe Hafsa Sultan'm
yaptırdığı Sultaniye Külliyesi'ne yerleşti.
Merkezefendi Mezarlığı
Ulema arasında saygın bir yer edinen Merkez Efendi, aynı za-
Merkez Efendi, Denizli Buldan'in Sanmahmutlu köyünde 1460 manda tıbbî bilgisi olan, döneme göre "hekim" sayılan bir kişiydi.
yılında doğdu. Asıl adı Musa bin Muslihiddin bin Kılıç'tı. "Kera- Külliyenin bimarhanesinde hekimlik yapmaya da başladı.
met" sahibi bir kişi olarak tanınmaya başladı. On beş yaşında Beş yüz yıllık bir geçmişin ürünü olan ve toplam kırk bir fark-
Bursa'ya giderek medresede eğitim gördü. lı baharat kullanılarak yapılan mesir macununu ilk yapan kişiydi.
Sonra o medreseye hoca oldu. Bu macun sayesinde geçirdiği ağır hastalıktan kurtulan Ayşe Haf-
sa Sultan, macunun halka dağıtılmasını da istedi.2
Medresede kız ve erkek öğrencileri birlikte okuttuğu için Padi-
şah Fatih Sultan Mehmed'e şikâyet edildi. İstanbul'a çağrıldı. Riva- Merkez Efendi, şeyhi Sünbül Sinan'ın ölümünden sonra İstan-
yet edilir ki, Fatih Sultan Mehmed'in huzuruna alındı. Padişah'm bul'a gelerek bu kolun başına geçti.
"Ateş ve barut nasıl yan yana durur?.." demesi üzerine, Merkez 1551 yılında doksan bir yaşındayken öldü.
Efendi başındaki sangının içinden çıkardığı ateş ve barutu göste- Türbesi İstanbul Zeytinburnu'nda Merkezefendi Camii'nin hazi-
rerek, "İşte böyle haşmetmeabım..." dedi. Bu cevap Fatih Sultan resindedir.
Mehmed'in çok hoşuna gitti ve onun İstanbul'da kalmasını istedi. Alman tarihçi Hans-Peter Laqueur, Hiive'l Baki: İstanbul'da
Merkez Efendi İstanbul'da Halvetiye tarikatının şeyhlerinden Osmanlı Mezarlıkları ve Mezar Taşlan adlı çalışmasında, Mer-
Sünbül Sinan Efendi'ye bağlandı. kezefendi Mezarlığı ve komşusu Yenikapı Mevlevîhanesi Mezarlı-
Merkez Efendi'yi daha yakından tanımak için şimdi de Halve- ğı'na belli bir tekkenin mensubu olan kişilerin gömüldüklerini
tiye tarikatına bir göz atalım... yazmaktadır. (1997, s. 22)
Mevlevîlik, Bektaşîlik gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun en Minik bir alıntı da John Freely'nin Kayıp Mesih adlı kitabın-
önemli tarikatlarından biri de Halvetiye'ydi. dan yapalım:
Kurucusu Şeyh Ebu Abdullah Siraceddin Ömer bin Ekmeiüd- XX. yüzyıl başlarında Selanik'te değişik tarikatlara ait yaklaşık
din el-Gilanî, kırk gün yalnız olarak tapımı (erbain) kırk kez üst. otuz iki tekke vardı ve bunların çoğu Bektaşî ve Mevlevi tekkeleriy-
üste tekrarlamakla ünlendiği için kendisine Halveti denmişti. di. Aralannda en büyük ve varlıklı olanı Mevlevîlerin baştekkesi olan
Dünyadan el etek çekmek ve gizli zikir bu tarikatın başlıca özel- Mevlevihane'ydi Mevlevihane, Yenikapı'nm hemen dışında iki dön-
liğiydi. Toplu zikirler deveran, yani ayakta bir halka oluşturarak me mezarlığının bulunduğu yerdeydi. (2002, s. 270)
dönmek şeklinde oluyordu.
Horasan'da doğan Halveti tarikatının dört kolu vardı: Ruşeni- 2. Mesir Bayramı geleneği 1926ya kadar devam etti. Alınan kararla kaldırılan bayram.
h l H
Sabetayistlerin bazı tekke, dergâh ve tarikatlara girdiği artık Belki onun kimliğinde Ali Adnan'ın iki yakınının neden Merke-
biliniyor. zefendi Mezarlığı'na defnedildiğini öğrenmiş oluruz.
Bunların en başlıcası Mevlevi dergâhları. Önce Niyazii Mısrî kim, ona bakalım:
Selanik'teki Yenikapı Mevlevîhanesi ile İstanbul Yenikapı'daki 1617 yılında Malatya'da İşpozi'de (günümüzdeki adıyla Soğan-
Mevlevihane arasında bir ilişki var mıdır? Olmaması ihtimal dışıdır. lı) doğdu. Babası Nakşibendî tarikatının mensubu olsa da, o Hal-
Peki Selanik'teki Mevlevihane'nin yanındaki Sabetaycıların vetî tarikatı şeyhi Malatyalı Hüseyin Efendi'ye bağlandı.
mezarlıkları ile İstanbul'daki Merkezefendi Mezarlığı arasında bir Niyazii Mısrî Arapça'sını geliştirmek ve sufîlerle görüşmek
paralellik var mıdır?
üzere Bağdat'tan başlayarak Arap Yarımadası'nı dolaştı. Mısır'a
Bilmiyoruz.
gitti. Dört yıllık bir eğitimin ardından Anadolu'ya döndü. Önce İs-
Bildiğimiz İzmirli Kâtipzade ailesinin Halvetiye dergâhına bağ- tanbul'a geldi. Oradan sonra, "çok ilgi gördüğü" Bursa, Uşak ve
lı olduğudur!
Kütahya'da bulundu. Vaazları nedeniyle (Mehdî olduğunu iddia
Yukarıda gördüğümüz gibi Halvetiye dergâhı, Rumeli'de oldu- ediyordu) Edirne ve Limni'ye sürgüne gönderildi. 1694'te Lim-
ğu gibi, İzmir, Aydın, Manisa, Denizli vb. şehirlerde de hayli sayı- ni'de vefat etti.
da tekkeye sahipti.
Sabetay Sevi hakkında geniş bir araştırma yapan John Freely,
Bu nedenle Kâtipzadelerin bu dergâha bağlı olmaları doğaldı. Sabetay Sevi-Niyazii Mısrî arasındaki ilişki hakkında bakın ne
Bu bilgilerimiz ve sorularımız ekseninde şimdi bir alıntı yap-
diyor:
mamız gerekiyor:
İlgaz Zorlu Türkiye Sahetaycılığı; Evet, Ben Selanikli'yim kita- Sabetay, kapıcıbaşı olarak kaldığı Edirne Sarayı'nda oldukça özgür
bında Halvetîler ile "Sabetaycılar" arasındaki ilişkiye değiniyor: bir yaşam sürüyordu. Hem Yahudilerle hem Müslümanlarla dilediğin-
ce görüşüyor, sık sık başkent İstanbul'a giderek sadık destekçisi Ab-
Sabetaycıların din değiştirmeleri sonrasında İstanbul'da yaptıkları raham Yakhini'nin önderlik ettiği müritlerle buluşuyordu. Ayrıca
ilk eylem, zamanın Halveti dergâhı pirlerinden olan ve bugün Üskü- Edirne'deki ve İstanbul'daki tekkelere giderek Bektaşîlerin ve diğer
dar'da yatan Aziz Mahmud Hüdaî'nin tekkesinin yapılışında maddî tarikatların ayinlerine katılıyordu.
destek sağlamalarıdır. Bunun ana nedeni uzun bir süre Sabetaycıların Sabetaycı kaynaklara göre Sabetay'ın yakınlık kurduğu dervişler-
bu dergâha devam etmeleriydi. (1999, s. 41) den biri, tanınmış bir şair ve sufî olan Niyazii Mısrî Dede'ydi. Niyazi
1617 ya da 1618 yılında Malatya'da doğmuştu. Bir Nakşibendi dervişi-
Sabetayist bir ailenin evladı olduğunu Türkiye'de açıklayan na- nin oğluydu. Önce Halvetîlere katılmışsa da bir şair ve bir sufî olarak
dir isimlerden olan yazar İlgaz Zorlu, Sabetayist-Halvetiye tarika- kendisine büyük saygı gösteren Bektaşîler arasında yaşamıştı. 1670
tı ilişkisinin diğer olgularını da sıralıyor: yılında Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa, Niyazi'nin Kabalacı kehanetler-
de bulunduğunu duyunca onu Edirne'ye getirtti. Sabetay'la da bu sı-
Sabetay Sevi'nin yaşadığı yıllarda İslam mutasavvıflarından Halve- ralar tanışmış olmalılar. Daha sonra Niyazi İstanbul'daki bir Bektaşî
tiye tarikatının en tanınmış ismi Niyazii Mısrî'yle ilişki kurduğu çeşit- tekkesinin basma geçince, Sabetay'ın onu sık sık ziyaret ettiği ve bu-
li kaynaklarda iddia edilmektedir. Paul Fenton yayımladığı bir maka- radaki ayinlere katıldığı biliniyor.
lesinde bu konuya değinmektedir. Fenton, 1666 yılında her iki misti- Her ikisi de din konusunda aykırı fikirlere sahip olan Sabetay ve
ğin karşı karşıya geldiklerini belirtmektedir. Bu tekke Sultanahmet Niyazi'nin birbirlerinden bir hayli etkilendiklerini tahmin etmek güç
civarındaki Mehmed Paşa tekkesidir. Ve ikisi birlikte burada halvete değil; bu dostluk onları Yahudiler ve Müslümanlar arasında süregelen
çekilmişlerdir. Yine İsrael Hazan da Sabetay'm Allah'ın ismini zikre- geleneksel inançlardan biraz daha uzaklaştırmış olmalı. Niyazi'nin
den bir tarikata katıldığını yazmaktadır. derviş olmasının yanı sıra (dervişler arasında aykırı fikirleriyle sivril-
miş, Cemal Kafadar'm tanımıyla "karizmatik ve gaddarlığıyla tanınan
Şimdi karşımıza bir isim daha çıktı: Halvetiye dergâhı şeyhi Ni- bir sufî'ydi) gizlice Hıristiyanlığa geçtiği de söyleniyordu.
yazii Mısrî! Sabetay özellikle Bektaşî tarikatım kendine yakın bulmuş olmalı,
220 221

çünkü bu tarikatın Müslümanlarca bir hayli yadırganan âdetleri, Sa- Verilen yanıt: "Çoğunluğu Zincirlikuyu'da."
betay cıların ibadet şekillerine benziyordu. (...) Peki ya dün nereye defnediliyorlardı ?
Sabetay Sevi'nin geçmişiyle ilgili karanlıkta kalan konulardan biri Bir "özel mezarlığa" ama hangisine?..
de bu tarikatla ilişkisinin boyutları ve Niyazii Mısrî Dede'nin Sabetay-
cı harekete katılıp katılmadığı sorusudur. Niyazii Mısrî'ye göre tüm Bu kadar bilgiden sonra sorumuzu bir kez daha yineleyebüiz:
dinler temelde aynıydı, zaten gizlice Hıristiyan olmakla suçlanan bu Ali Adnan'ın babası ve babaannesinin İstanbul Merkezefendi Me-
kişinin Müslüman olmuş Yahudi bir Mesih'in tarikatına girmiş olması zarlığı'na defnedilmesinin ardında bir giz var mı ?
muhtemeldir. {Kayıp Mesih, 2002, s. 216-217-275) Bazı "Sabetayistlerin" Halvetiye tarikatına girdiğini artık öğ-
renmiş bulunuyoruz.
İlgaz Zorlu, Sabetay Sevi'nin gönüldaşı-fıkirdaşı olan Niyazii Görünen o ki, İbrahim Edhem ve Fitnat Hanım da Halvetiye ta-
Mısrî'ye duydukları ilgiyle "Sabetayistlerin" bu dergâha akın et- rikatına mensuplar.
tiklerini yazmaktadır. "Sabetayist" Ali Örfî Efendi, Selanik Yalılar Peki bu bilgiler ışığında, İzmirli Kâtipzadelerin "Sabetayist" ol-
semtindeki evini tekke haline getirmişti. (Türkiye Sabetaycılığı;
duğunu söyleyebilir miyiz ?
Evet, Ben Selanikli'yim, 1999, s. 45) 3
Hayır! Ama bu bilgiler de kuşku duymamıza neden olur, o ka-
dar!..
Uzatmaya gerek yok; John Freely, Sabetay Sevi'nin Arnavut- Başka olgulara ihiyacımız vardır...
luk Berat'ta bulunan mezarıyla ilgili olarak, "Sabetay'ın bir er-
Mahkeme kararıyla Yahudi olduğunu ispat eden Sabetayist İlgaz
miş baba ya da dede olduğuna inanan Halvetîlerin, Sabetay'ın
Zorlu'dan bir alıntı yaparak bu konuya şimdilik bir nokta koyalım:
mezarına büyük özen gösterdiklerini" yazıyor. {Kayıp Mesih,
2002, s. 292) Sabetaycı aileler genellikle iki isim kullanmaktadırlar... Çengel-
köy'deki Bedeviye (Halvetiye'nin Ahmediye koluna bağlı [S.Y.]) der-
Bir alıntı daha yapalım: gâhım yaptıran Rabia Adviye Hamm'ın ismi de yine bu şekilde dinî
anlamı olan bir isimdir; kaldı ki babasının ismi olan -kendisi dergâ-
Selanik'te üç kolun da (Kapanî, Yakubî, Karakaşî) mezarlıkları ayrı hın şeyhlerindendir- İbrahim Edhem de yine Sabetaycı ailelerde sık-
ayrı; ortak yanlan şu, bu mezarların çevresinde Mevlevi ve Bektaşî tek- ça rastlanan bir isimdir.
keleri var, sayıları çok ve iç içe haldeler. Sabetayistleri, Mevlevi ve Bek-
taşî'den ayırmak imkânsız. (Yalçın Küçük, Tekelistan, 2002, s. 47) Aıtık bu konu kapanmıştır...

Biliyoruz ki, İstanbul'daki Karakaşîler Bülbülderesi Mezarlı-


ğı'na gömülmektedir. Sabetayist İlgaz Zorlu'ya göre Yakubîler de
Ali Adnan ağır hasta!
Feriköy'de kendileri için ayn olarak satın alınan bir bölüme def- 1917 yılında Ali Adnan (Menderes), 19. mürettebat devresin-
nedilmektedir. (Türkiye Sabetaycılığı; Evet, Ben Selanikli'yim, den zabit namzedi (asteğmen) olarak çıktı.
1999, s. 93) On dokuz yaşındaydı.
İzmirli Kâtipzade Fıtnat Hanım ve oğlu İbrahim Edhem'in me- Bu devrenin tüm diğer mezunları gibi o da, Suriye'deki Yıldı-
zarları, Merkezefendi Mezarlığı'ndaydı. rım Ordular Grubu Komutanlığı emrine verildi.
Kapana olduğunu bildiğimiz İstanbullu Kâtipzadeler nereye Edhem'in (Menderes) devresi Çanakkale'ye gidiyordu.
defnedilınişlerdi ? Kucaklaştılar, ayrıldılar.

3. Ali Örfi Efendi, ticaret amacıyla gittiği Mısır'da uzun süre kaldıktan sonra Selanik'e Ali Adnan yüzlerce askerle birlikte, 4. Ordu Komutanı Bahriye
yerleşti. Melamî şeyhi Muhammed Nurularabî'ye bağlıydı. Niyazii Mısrî D/ran/'na şerh
yazdı. Şeyh Bedreddin'in Var/c/ar'ını Arapça'dan Türkçe'ye çevirdi. Ali Örfî'nin torunu Nazırı Cemal Paşa'mn emrine girmek için trenle Suriye cephesine
Türk sinemasının ünlü senarist-yönetmenlerinden Vedat Örfî'ydi. Ünlü edebiyatçı Me- doğm yola çıktı. Mustafa Kemal Paşa'dan İsmet (İnönü) Paşa'ya,
222 223

Ali Fuad (Cebesoy) Paşa'dan Fevzi (Çakmak) Paşa'ya kadar bir Yıldırım Ordular Grubu Komutanı Alman General Erich von
dönemin ünlü isimleri bu cephede görev yapıyorlardı... Falkenhayn ile Cemal Paşa arasında yetki ve savaş stratejisi ko-
Ünlü yazar Falih Rıfkı (Atay), Cemal Paşa'nın emir subayıydı. nusunda tartışmalar yaşanıyordu.
Sivil yaşamında bir ara Dahiliye Nazın Talat Paşa'nın özel kalem Bir diğer tartışma konusu ise Kudüs'tü!
müdürlüğünü de yapan Falih Rıfkı Zeytindağı adlı kitabında Su- Alman komutan Falkenhayn, karargâhındaki 1. Şube Müdürü
riye cephesindeki olayları bir edebiyatçı gözüyle anlatmaktadır. Yarbay Franz von Papen'in etkisinde kalarak, Kudüs'ün müdafaa
edilmeden İngilizlere verilmesi taraftarıydı.5
Ali Adnan'a cepheye ulaşmak "kısmet" olmadı. Cemal Paşa Hatıralar adlı kitabında, Alman komutanın gerek-
Hastalandı! çesinin komikliğini şöyle anlatıyor:
Trenin ilk durağı Pozantı'da, menzil komutanlığı Ali Adnan'ı
trenden aldı. Seyyar hastaneye yatırıldı. Falkenhayn, mukaddes beldenin müdafaası, mübarek makamla-
Adnan Menderes'in biyografisini yazan kitaplara bakılırsa, bu- rın top mermileriyle harap olmasıyla neticeleneceğinden, buna kati-
rada 40 kiloya kadar düştü! yen razı olamayacağını bir konuşma sırasında Ali Fuad Paşa'ya söy-
Sonra. lemişti. (...)
Sonra, İzmir'deki 17. Kolordu Komutanlığı'nın emrine verildi. Şayet Kudüs'teki mübarek makamların harap olmaması lazım geli-
Tesadüf! Bu kolordunun komutanı eniştesi Filibeli Nihad (Anıl- yorsa, Hıristiyan olan İngiliz ordusunun bu şehre hücum etmekten ve
mış) Paşa'ydı! şehir üzerine ateş açmaktan kaçınması icap ederdi. Her halde biz
Nihad Paşa, Ali Adnan'ın halasının kızı Güzide'nin kocasıydı. şehrin ilerisinde müdafaayı kabul edeceğimiz için, şehre isabet ede-
Güzide (Anılmış) Hanım, yaşamı boyunca dayısının oğlu Ali cek olan mermiler bize değil, İngilizlere ait olacaktı. (1959, s. 213)
Adnan'a hep sahip çıkacak, gün gelecek annelik, gün gelecek ab-
lalık yapacaktı. General Falkenhayn'ın amacı belliydi. Almanlar Enver Pa-
Ali Adnan'a yaşamında en yakın olmuş isim "abla" dediği Güzi- şa'yla anlaşmışlardı. Suriye cephesindeki bazı birlikler Irak'a
de Hanım'dı. kaydırılacak ve Bağdat İngilizlerden geri alınacaktı.
Güzide Hanım'm iki oğlu vardı: Fuad ve Nejad. Cemal Paşa Hatıralar 'da gerek bu taarruzu, gerekse savaş ba-
Fuad Anılmış, Perihan Hanım'la evliydi. Sevgi, Nejad ve Semra şında Teşkilatı Mahsusa'nın İran'a yönelik saldırılarının altındaki
adında üç çocukları vardı. 4 asıl nedeni herhalde anlamamıştı!
Nihad Paşa-Güzide Hamm'ın diğer oğlu Nejad Anılmış, genç Asıl neden petroldü!
yaşta vefat edecekti. Güzide Hanım oğul acısını oğlu Fuad ve Almanya için Kudüs ve Şam'ın önemi yoktu. Irak ve İran pet-
"oğul" dediği Ali Adnan'a sanlarak azaltmaya çalışacaktı. rollerini istiyordu.
İlginçtir: Ali Adnan'ın gidemediği Suriye cephesine, 7 kasım Osmanlı ordusunun önüne "Kızüelma" yi koyup, Kafkasya'ya
1918'de Nihad Paşa 7. Ordu komutanı olarak atanacaktı! gönderen Almanya'nın tek hedefi, Baku petrolüydü.
Zaten savaş bu kaynakların paylaşımından çıkmamış mıydı ?
Cemal Paşa bu somut gerçeği görememiş miydi ?
Kudüs mü, petrol mü ?
Bahriye nazın "petrol gerçeğinden" bihaber miydi!
Savaşın sonuna gelinen o günlerde, Suriye cephesinde "komu- Ama yalnız o mu?
tan kaosu" yaşanıyordu. Mahmud Şevket Paşa'nın Günlüğü trajikomik bir tespiti göz-
ler önüne seriyor.
4. Nihad (Anılmış) Paşa-Güzide Hanım çiftinin torunları Sevgi Hanım, ünlü kalp dokto- Suikasta kurban giden Sadrazam Mahmud Şevket Paşa, 13 şu-
ru Prof. Ali Ekmekçi'yle evlidir. Kitabı hazırladığım günlerde (2 kasım 2003), bu ülkenin bat 1913 tarihli günlüğüne bakm ne yazmıştı:
bir karış toprağını vermemek için cepheden cepheye koşan, istiklal Madalyası sahibi
Emekli Korgeneral Nihad Anılmış'ın damadı yetmiş sekiz yaşındaki Prof. Ali Ekmekçi,
arsasını mafyaya satmadığı için Şişli'deki muayenehanesinde bacağından üç kurşunla vu- 5. Alman Yarbay Franz von Papen ikinci Dünya Savaşı'nda Ankara'da Alman büyükel-
ruldu. Üç bes çapulcu. Prof. Ali FkmpkriVi "«hinciy K,,ı..
225
224

Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden İngiltere'yle ih- kın çevresinden biriydi. 1908 devriminden sonra İstanbul'da
tilaf çıkaramazdık. Bu ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi bir istifade- Emniyet teşkilatının başındaki Selanikli Samuel İzisel'in emrine
miz olabilirdi. Kuveyt ve Katar'ı İngiltere'ye bırakmaya ve zengin Irak girdi.
vilayetlerimizle uğraşmaya karar verdim." (Âdem Sarıgöl, 2001, s. 61) Bir gün Talat Paşa kendisini çağırdı. Halkın kapitülasyonlar
aleyhinde olduğunu göstermek için bazı eylemler organize etme-
Harbiye nazırlığı ve sadrazamlık yapan Mahmud Şevket Paşa, lerini istedi.
Osmanlı ordusunun en iyi yetişmiş komutanlarından biriydi. Çolak Hayri ve arkadaşı Kenan, esnaf kâhyalarından Salih, Da-
Fakat paşa, petrolün farkında bile değildi. yı Mesut ve diğer bazı kâhyaları alarak Beyoğlu'nda Tokatlıyan
Oysa aynı tarihlerde İngiltere, Rusya ve ABD donanmaları, ya- Oteli ve çevresindeki mağazaları basıp kapitülasyonlar aleyhinde
kıt olarak artık petrolü kullanmaya başlamışlardı! eylemde bulundu.
İngilizler İran şallıyla petrol antlaşmaları imza ediyordu. Bu durum karşısında Almanya, Osmanlı'ya sert bir uyarıda bu-
Mescidi Süleyman'da büyük bir petrol yatağının bulunmasının lunarak eylemleri yapanları cezalandırmasını istedi.
üzerinden beş yıl geçmişti! Çolak Hayri ve arkadaşları yargılanıp on beş yıla mahkûm ol-
Ama Osmanlı'nın en iyi yetişmiş paşaları bunlardan habersizdi!.. du. Çolak Hayri Anadolu'da bir şehirde cezasını çekmek üzere
Osmanlı paşaları İngilizlerin Arabistan çöllerinde, Mezopotam- önce vapura bindirildi. Ardından İzmit'te trene bindirilip cezaevi-
ya ve Kafkasya'da ne için savaştığını sanıyordu?.. nin bulunduğu bölgeye gidecekken, istasyonda bazı İttihatçı fe-
Sanayisi olmayan bir ülkenin paşasının, kaynak arayışı için sa- dailer tarafından kaçırıldı. Kadm kıyafeti giydirilen Çolak Hayri
vaşıldığını bilmemesi doğal değil midir? Ankara'ya kadar bu kıyafetle yolculuk yaptı. Ankara'da İttihat ve
Ama İttihatçı kadrolar içinde birileri bunun farkındaydı... Terakki kâtibi mesulünü buldu. Burada özel bir araba ve yeni nü-
fus kağıdıyla gittiği Ankara'nın ilçesi Haymana'da savaş sonuna
kadar belediye başkanı oldu!..
Selanikli Çolak Hayri
Osmanlı Devleti kamu gelirlerinin üçte birini kontrolü altına Kapitülasyonları kaldıran güç
alan Duyum Umumiye'yi, Avrupa ülkelerinin karşı çıkmalarına
rağmen, ani kararla, 5 eylül 1914'te tek taraflı olarak kaldırdı! Tekrar kapitülasyonlar konusuna dönelim...
Karara Almanya bile tepki göstermişti. Öyle ki, Almanya Elçisi İttihatçılar, klasik iktisada ve Avrupa'ya meydan okuyordu.
Wangenhein, böyle bir karar alınmasında kendilerine damşılma- Ancak, İttihat ve Terakki kadrolarının tamamen liberalizme kar-
ması karşısında çok öfkelenmiş adeta Maliye Nazın Cavid Bey'i şı olduğunu düşünmek yanıltıcı olur.
azarlamıştı: "Bu karar zamanının çok fena seçildiğini bilmelisiniz. İki temel görüş vardı. Bunlardan biri, başım Maliye Nazın Ca-
Müttefiklerin siyasî çıkarlarına aykırıdır. Yarın İngiliz ve Fransız vid ile Rahmi Bey gibi Selanikli gnıbun savunduğu serbest piyasa
donanmaları Boğazlar'dan geçecekler ve size harp ilan edecekler. ekonomisiydi. Bu görüşün İttihatçılar arasında yerleşmesine Mül-
Biz böyle bir durum karşısında size katiyen yardımda bulunama- kiye'de öğretim üyeliği yapan Sakızlı Ohannes ve Mikail Portakal
yacağız. Boğazlar katiyen mukavemet edemezler. Siz bu suretle önayak olmuştu. Cavid Bey zaten onlann öğrencisiydi.
Türkiye'nin mahvını hazırlıyorsunuz. Sizin bu kararınızın Berlin'e Diğer görüş Alman iktisatçı Friedrich List'in "devletçiliği"ydi.
çok kötü etkiler yaratacağını bilmelisiniz. Ne ittifak kalacak ne bir Yani, yerli sanayinin gelişip tutunabilmesi için belli bir süre dev-
şey! Ben de yarın askerleri alarak buradan gideceğim..." let tarafından korunması gerekiyordu. Bu görüşün taraftan Ka-
zanlı Musa (Akyiğit) Harbiye ve Erkânıharbiye'de iktisat dersi
Burada, İttihatçı anlayışı ve örgütlenmeyi daha iyi anlatabil- verdiği için İttihatçı subaylan çok etkiledi.
mek için bir örnek olay anlatmalıyım: ittihatçıların iktisat konulanndaki bir diğer "ideologu", Alman-
Hayri Efendi Selanikli'ydi. Herkes ona "Çolak Hayri" diyordu. ya'dan misafir profesör olarak çağnlan, Darülfünun maliye mü-
Selanik'teki ilk İttihatçılardan biri de oydu. Talat Paşa'nın ya- derrisi Dr. Fleck'ti.
226 227

Dr. Fleck'in yardımcısı Tekinalp (Moiz Kohen) ile Ziya Gö- 1838 Baltalimanı Antlaşması tarihin çöp sepetine atıldı. Yeni
kalp'ti. Onlara göre, Alman modeli benimsenerek "ulusal devlet" bir gümrük tarifesi yürürlüğe girdi. Dışarıdan gelen mallardan alı-
kurulmalıydı. nan gümrük vergisi yüzde 15'e çıkarıldı. Çanakkale zaferi ne ka-
Çermikli Zaza Tevfîk Efendi'nin oğlu Ziya Gökalp bu yolla Türk- dar büyük bir sevinç yaşattıysa bu yeni gümrük tarifesi de en az
lerin siyasal birliğe ulaşacaklarım söylüyordu. Hep Almanları ör- onun kadar coşku yarattı.
nek gösteriyordu: onlar bugünkü güçlerine, üç aşamadan geçerek İlk kez "Türkiye Türklerindir" sloganı duyulmaya başlandı.
ulaşmışlardı: harsî (kültürel) birlik; iktisadî birlik ve siyasî birlik. Tarım emekçisi konınacak, sanayi teşvik edilecekti. Yasalar,
Millî birliğe kültürel birlikle başlanmış, Leibniz'in önderliğinde yönetmelikler en ince ayrıntılarına kadar yeniden hazırlanıyordu.
"Almancılık" cereyanı doğmuştu. Kültürel birliği, iktisadî birlik iz- Parasız tohum dağıtılmaya, çiftçiye eğitim verilmeye başlandı.
lemişti. List'in çabasıyla "Zollverein" (Gümrük Birliği) kurulmuştu. Gazetelerde tanm bilgisini içeren haberler çıktı. Donanma, Kızı-
Son aşamada Bismarck'ın gücüyle siyasî birlik sağlanmıştı. lay gibi demekler ve bankalar bu kampanyayı destekleyip bizzat
Osmanlı'da, kültürel birlik Namık Kemal, Ziya Paşa ve Şinasi'- çiftçilik yaptılar. Birçok bölgede ilk kez patates ekimi, bu çabalar
lerle başlayan süreçte atılmıştı. Tekinalp'e göre, Osmanlı'nın siya- sonucunda yapılabildi. Tanm Kanunu'yla, çiftçilik hakkında bilgi-
set alanında Bismarck'ları vardı, ama iktisadî alanda hiç List'leri si olan kadınlann ve askerlikten muaf erkeklerin zorunlu olarak
yoktu... tanmda çalıştınlması kabul edildi. Her çiftçi sekiz saat çalışacak,
her çift öküz 35 dönüm toprak sürecekti. Büyük çiftliklerin sa-
Bir de savunucu pek olmamakla birlikte ittihatçılar arasında hipleri askerlik hizmetinden muaf tutulacaktı. Boş bırakılmış
Marksistler vardı... alanlar da unutulmadı, buralar civar köy ve kasaba halkaları ta-
Takma adı "Parvus" olan Alman Yahudisi, Alexander İsrael rafından kullanılabilecekti. Tanm hayatına katkılan bulunan mil-
Helphand 1910 yılında, İttihat ve Terakki'ye danışmanlık yapmak lî bankalann bir işi daha vardı. O da tanmda kooperatifçiliği ge-
amacıyla İstanbul'a geldi. Beş yıl süreyle ülkede kaldı. Mark- liştirmekti. Kooperatifçilik yalnızca tanm alanında değil, şehir-
sist'ti. İttihatçıları emperyalizm ve sömürge kavramlarıyla tanış- lerde de yabancılann elinde bulunan ticareti kurtarmak için de
tırdı. Düyunı Umumiye, Reji gibi kurumların Osmanlı'yı ne şekil- teşvik edildi.
de sömürdüklerini anlattı. Söyledikleri, yazdıkları etkili oldu. 6 Geleceğin Türk işadamlan da bu dönemde yetişmeye başladı.
Devlet fabrika kurmak isteyenlere 5 000 metrekare parasız ar-
"Türkiye Türklerindir" sa sağlayacak ve ücretsiz inşaat rahsatı verecekti. Sanayici on
beş yıl vergiden muaf tutulacaktı. Makinelerin ithalatından ve dı-
Hangi görüşte olursa olsun, tüm İttihatçıların hemfikir olduk- şarıya satılan ürünlerden gümrük vergisi alınmayacaktı.
ları bir konu vardı: "millî burjuvazi" oluşturmak! Yabancılar ise günden güne ayncalıklardan yararlanamaz du-
İttihatçılar, Osmanlı ordusu cephelerde çarpışırken, içeride ruma geldi. Bu şirketlere çok sayıda Türk'ü işe alma, onlara "iş
tüm güç koşullara rağmen millî iktisadı oluşturma çabasına hız hayatını öğretme" yükümlülüğü kondu. Keza yabancı şirketlerin
verildi. tabelalannı Türkçe yazma, defterlerini ve yazışmaların] Türkçe
Yabancıların imtiyazına son verildi, vergide eşitlik sağlandı. yapma şartı getirildi.
Para basma imtiyazı ise bir yabancı banka olan Osmanlı Banka- Alınan bu kararlardan sonra sıra kalifiye eleman istihdamına
sı'ndan alındı. Böylece devlet daha rahat bir şekilde para basabi- geldi. Bunun için öncelik eğitim ihtiyacını gidermekti. Sanayi
lecekti. okullan ıslah edildi; ardından kadın meslek okulları ve sanatçılar
için kurslar verildi. Demiryollarını yabancıların tekelinden kur-
6. Parvus, daha sonraki yıllarda savaş sırasında silah komisyonculuğundan çok büyük tarmak için Türk demiryolcularını yetiştiren okullar açıldı. Artık
paralar kazanarak ülkesine döndü. Bolşeviklerin önde gelen isimlerinden Troçki, Kame-
nev ve Zinovyev üzerinde çok etkili oldu. Ayrıca Alman hükümetini ikna ederek, Bol-
Almanya sadece subayların gittiği bir ülke değil, yetiştirilmek
şeviklere önemli miktarda para yardımı yapılmasını ve Lenin'in gizli bir trenle ülkeye so- üzere gönderilen işçi ve ustaların da yeni adresiydi.
kulmasını ayarlayan da Parvus'tu! 1924 yılında Almanya'nın en zengin kişilerinden biri
Ve en önemli sorun sermaye birikimiydi.
228 229

Türklerin parası yoktu! ratmışlarsa", savaş zengini İstanbullu "komisyoncular" tarafından


Ulusal nitelikte bir "Merkez Bankası" özlemiyle kurulan İtibarı da İstanbul'da Şişli ve Nişantaşı oluşturuluyordu...
Millî Bankası ve Anadolu'daki millî bankalar, girişimci Türk eşra- Vagon ticaretinin, komisyonculuğun, karaborsacılığın parala-
fa ucuz kredi sağlayacaktı. rıyla yeni apartmanlar yapılıyordu.
Aynca... Ama diğer yanda ayakkabının altı delik gezen, idealist düşünce-
Türk işadamının bugün bile "alışkanlık" olarak kullandığı bir lerinden taviz vermeyen ve "yeni bir ulus" hayalini gerçekleştir-
yöntem hayata sokuldu: "devlet eliyle zengin yaratma dönemi" mek için her yana koşan Doktor Nâzım gibi İttihatçılar da vardı...
başladı. Dolayısıyla vagon tahsisleri, karaborsacılık, istifçilik harp
zenginlerini yarattı.
Ne yazık ki yine bu topraklara özel bir durumdu: cephede gö-
zünü kırpmadan düşman üzerine yürüyen kişi, İstanbul'da birey-
ci kazanç hırsıyla irrasyonel davranabiliyordu...
Görev duygusu çıkar hırsıyla bazen çatışıveriyordu!
O günlerde, sefahat ve sefalet birlikte büyüyordu Osmanlı top-
raklarında...
1838 Baltalimanı Antlaşması'yla zengin olanlar komisyoncular-
dı. Savaş yıllarında "millî sermaye" yaratma amacıyla zengin ya-
pılanlar da yine o komisyonculardı!
Dün kimlerin simsarlık yaptığını az çok biliyoruz!
Peki savaş sırasında komisyonculuğu kimler yaptı?
Millî bankaların, şirketlerin hepsinin nizamnamesine önemli bir
şart konuluyordu: üyelerinin Osmanlı uyruğunda olması şartı!
Zaten savaş döneminde Rum ve Ermeni komisyoncular Os-
manlı topraklarını terk etmişlerdi.
Kimler kalmıştı geride: Yahudiler ve Türkler!
Türklerin çoğunluğunu ise Sabetayistler oluşturuyordu.

Savaşın yarattığı olağanüstü fırsatlardan en çok Yahudiler Türk


hayatına uyma kabiliyetini gösterdikleri ölçüde onlarla iş hayatında
birlikte yürümeyi kabullenmişlerdir. Çok tuhaftır ki Yahudiler geç-
mişte başaramadıklarını yeni şartlarda başarmışlar ve Türk hayatına
uymuşlardır.

Bu tespiti yapan isim gazeteci yazar Ahmed Emin Yalman'dı.


Ailesi Sabetayist'ti. Bu nedenle Yalman'ın tespiti daha çok
önem kazanıyor.
Bir diğer örnek ise şudur: İtibarı Millî Bankası'mn İzmir şube-
si başkanı Ferid Aseo'ydu. Yani, "millîleştirme" kampanyası Ya-
hudileri de kapsıyordu. Zaten o yıllarda bankacılık yapacak Türk-
Müslüman'ı bulmak zordu.
Dün İzmir'de "kompradorlar" zengin olup nasıl Karşıyaka'yı "ya-
231

Onuncu bölüm Yirmi üç yaşındaki Teğmen Nureddin, Arıbumu Savaşlan'nda


(12 nisan 1915); yirmi bir yaşındaki Yedek Subay Halim, Alçıte-
pe'de (nisan 1915), yirmi bir yaşındaki Teğmen Haldun, Arıburnu
17 aralık 1917, İstanbul Savaşlan'nda (22 haziran 1915); yirmi yaşındaki Yedek Subay Ke-
mal, Seddülbahir'de şehit olmuştu.
Fenerbahçe, 2 ekim 1914 ile 12 kasım 1915 tarihleri arasında
oynadığı on beş maçta hiç mağlup olmamış, iki yıl üst üste şam-
piyonluk kazanan efsane takımın futbolcularını ancak Birinci
Dünya Savaşı yenebilmişti!..
Bir de...
O efsanevi takımın, futbolcularından Otomobil Nuri, Öküz Öl-
düren Bombacı Bekir, Şiir Refik gibi yedisini, ittihat ve Terak-
ki'nin takımı olarak bilinen ve Talat Paşa'nın başkanlığını yaptığı
iki ezelî rakip Galatasaray ile Fenerbahçe seyirciyi selamla- Altınordu kapmıştı...
mak için Ittihatspor Stadı'nda (bugünkü adıyla Şükrü Saraçoğlu Fenerbahçe bu koşullar altında Galatasaray'ın karşısına çık-
Stadyumu'nda) sahaya çıktı. mıştı. Üstelik bazı futbolcuları cepheden güçlükle toparlanıp geti-
Futbolcuların formalarından ayakkabılarına kadar tüm akse- rilmişti. Kulüp başkanı Doktor Nâzım, Galatasaray'ın karşısına on
suarları döneme uygundu: ingiliz malı potinlerin yerini Alman ve bir futbolcuyla çıkmak için cephedeki futbolcularının bağlı bulun-
Avusturya kramponları almıştı. Futbol topunun iç lastikleri de Al- duğu komutanlıklarla tek tek temasa geçmiş, takım kaptanı Galib,
man ürünüydü. Kırıkkale'den; müdafi Emirzade Arif, Keşan'dan; Edhem, Fikirte-
Yöneticiler de döneme uygundu... pe Uçaksavar Batarya Komutanlığı'ndan izin alınarak getirilmişti.
Fenerbahçe Kulübü'nün başkanlığına Doktor Nâzım getirilmişti. Futbolcular yorucu tren ve at yolculuğundan sonra maça zar zor
Yani, Evliyazade ailesinin futbolla ilgili tek ismi Karşıyaka ve yetişebilmişlerdi...
Altay'da futbol oynayan Nejad değildi... On bir futbolcuyla sahaya çıkacak olmaları takımın antrenörü
Doktor Nâzım'ın kulübün başına geldiği o yıllar aynı zamanda Fuad Hüsnü (Kayacan) Bey'i çok sevindirdi...
Fenerbahçe'nin siyasal iktidarlarla olan ilişkisinin başlangıç tari- Fuad Hüsnü ilk Türk futbolcuydu:
hiydi. II. Abdülhamid'in o istibdat günlerinde hapisleri, sürgünleri
Fenerbahçe'nin "kaderi" o yıllarda yazılıyordu: Fenerbahçe bu göze alıp futbol oynamıştı. Hüseyin Hüsnü Paşa'nın oğluydu.
yıllardan sonra Türkiye'nin siyasal tarihine paralel olarak, iktida- 1902 yılında Bahriye Mektebi'nde okurken, "'Boby" takma adıyla
ra kim gelirse, takımın başkanlığına da istisnasız o iktidar ekibin- Cadikeuy Football Club'da (Kadıköy Futbol Kulübü'nde) oyna-
den birini getirecekti... maya başlamıştı. Mükemmel İngilizce konuşmasına, saç tıraşın-
İttihatçıların futbolun kitlesel özelliğini kavrayan ilk siyasal dan bıyıklarının şekline kadar, kendisine tam bir İngiliz görünü-
hareket olduğunu belirtmiştik. İttihatçılar ile Fenerbahçe arasın- mü verse de jurnallerden kurtulamamış, futbol aşkı nedeniyle
daki ilişki kuşkusuz bir çıkar ilişkisiydi. İttihatçılar kamuoyunun mahkemelere çıkıp ifade vermek zorunda kalıp, babası sayesin-
Fenerbahçe sempatisinden yararlanmaya, Fenerbahçe ise iktida- de ağır cezalardan kurtulmuştu. Fuad Hüsnü futbolcukığu bırak-
rın gücüne ihtiyaç duyuyordu. tıktan sonra futboldan kopamaıuış, antrenör olarak görev yap-
Doktor Nâzım'ın o gün seyirciler arasına "Fenerbahçe başka- maya başlamıştı...
nı" sıfatıyla oturmasının bir başka anlamı yoktu... Doktor Nâzım'ın başkanlığını yaptığı Fenerbahçe takımında, ile-
Savaş şuasında sahaya on bir futbolcuyla çıkmanın güç oldu- ride Türkiye'de adını başka alanlarda da duyacağımız kişiler de
ğu bir dönemden geçiliyordu. Fenerbahçe yıldız futbolcularının futbol oynuyordu; Münir Nureddin (Selçuk), Burhan (Felek) gibi...
bazılarını şehit vermişti. 17 aralık 1917'de oynanan maçı Galatasaray 3-2 kazandı.
232 233

Doktor Nâzım teselli amacıyla futbolcularına sigara ikram etti! Ancak üstat Tanburî Cemil gitmemekte direnmiş ve kısa bir süre
Galatasaray'a karşı kaybetse de, Doktor Nâzım savaşta "yenil- sonra da vefat etmişti...
memek" için koşturup duruyordu. Galatasaray maçının hemen Doktor Nâzım İttihatçıların evlilik meseleleriyle de ilgileniyor-
ardından İzmir'e gitti. 28 aralık 1917'de Beyler Sokağı'nda asker du!..
alma şubesi yanındaki binada "Halka Doğru Cemiyeti"nin kurul-
masına önayak oldu. Kurucuları ve yöneticileri hep tanıdık isim- İlk dönme evlililiği
lerdi. İzmir Valisi Rahmi Bey, İttihatçıların İzmir temsilcisi Mah-
mud Celal (Bayar), eski Halep valisi Tevfık vb... Doktor Nâzım aldığı bir haber sonucu genç gazeteci Zekeriya'yı
Halka Doğru Cemiyeti Türk milliyetçiliğini yaymayı amaçlıyor- (Sertel) yanma çağırttı. Zekeriya'yla ilişkisi Selanik'teki istibdat
du. Türkçülük ideolojisine halkçılık kavramını katmışlardı. Bir günlerine dayanıyordu. On dokuz yaşındaki hukuk öğrencisi Ze-
buçuk ay sonra, 6 şubatta cemiyet, Halka Doğru mecmuasını çı- keriya İttihatçıların yayın organlarında görev yapıyordu.
kardı. Derginin müdürlüğünü üstlenen isim Mahmud Celal'di. Zekeriya aynı zamanda, Doktor Nâzım tarafından Paris Sorbon-
Bu Doktor Nâzım'ın çıkardığı ilk dergi değildi. ne'da eğitim görmesi için gönderilen öğrencilerden biriydi.
Paris'teki "Fransız Akademisi"ni örnek alarak, doğrudan doğru- Konu çok hassas olduğu için, ayrıca sizin de farklı okumanıza
ya araştırmaya ve bilgi birikimine yönelik bir akademi oluşturmak yardım etmek amacıyla, Doktor Nâzım'ı çok sevindiren bu olayı bi-
amacıyla, Köprülüzade Mehmed Fuad, Ziya Gökalp, Celal Sahir, rincil kişinin, yani Zekeriya Sertel'in hatıralarından okuyalım:
Ağaoğlu Ahmed, Akçuraoğlu Yusuf la birlikte "Türk Bilgi Derne-
ği"nin kurulmasına önayak oldu. Kasım 1913-haziran 1914 arasın- Günlerden bir gün, Selanik'te hukukta okurken evinde kaldığım
da toplam yedi sayı yayımlanan Bilgi Mecmuası'm çıkardı. Dergi- pansiyon sahibi kadm geldi. Hoş sohbetten sonra evlenip evlenmedi-
nin yazarları arasında Dr. Tevfik Rüşdü, Dr. Bahaeddin Şakir, Âkil ğimi sordu. Hâlâ bekâr olduğumu öğrenince, şöyle yüzüme baktı:
Muhtar (Özden), Adnan (Adrvar), Salah (Cimcoz), Hamdullah - Sen, dedi, vaktiyle bir Selanikli kızı istemiştin, bugün o kızı bul-
Suphi (Tannöver), Ömer Seyfeddin, Mehmed Emin (Yurdakul), sam, onunla evlenmeye razı olur musun?
Zekeriya (Sertel), Moiz Kohen, Salih ZeM, Parvus (Alexander Bu damdan düşer gibi yapılan teklifi beklemiyordum. Zaten ben kı-
Helphand), Hüseyin Cahid ve Selanikli Cavid gibi isimler vardı. zı çoktan unutmuştum. Aradan seneler geçmişti, şimdi onun nerede
Evet, Doktor Nâzım çok faaldi. İttihat ve Terakki Meclisi Umu- olduğunu, ne yapıp ne ettiğini bilmiyordum, merak da etmiyordum.
mîsi'nde ve Teşkilatı Mahsusa'daM görevlerini de sürdürüyordu. Meğer Selanik'in Yunanlılar tarafından işgalinden bir süre sonra on-
Bu arada Fransızlardan soğumuş, Alman Dostluğu Cemiyeti'nde lar da ailece İstanbul'a göçmüşler, şimdi buradaymış. O da hâlâ evlen-
görev yapıyordu. Milyonları bulan para yardımıyla İstanbul'da bir memiş. Bu bilgiyi verdikten sonra:
bina ve kütüphane yaptırılmasını sağladı. Almanlar ve Türkler ara- - Eğer istersen bir aralık soruşturayım, dedi.
sında öğrenci-öğretmen mübadelesi yapümasmı gerçekleştirdi. Önem vermeyerek "Olur" deyivermiştim. Üzerinden bir hafta geçti
Asan Atika Cemiyeti'nde İstanbul'da ve Türkiye'de bulunan tari- geçmedi. Bizim "Anne Hanım" (bu kadına biz bütün pansiyonerler "An-
hî eserleri korumak için bir komisyon oluşturdu. İstanbul'daki eski ne" derdik) çıkageldi. Büyük bir iş yapmış gibi sevinçli bir hali vardı.
eserlerin tarihçelerini kaydettirdi. Tarihî eserlerin harap olmasını - Müjde, dedi, kız hazır!
engellemek için hükümete bazı teklifler sundu. Üç ay Meni İhtikâr -Yani... dedim.
(vurgunculuğu önleme) Komisyonu'nda üyelik yaptı. Türk Ocakla- - Yani kızla görüştüm, o seni hâlâ unutmamış. Senden söz açılınca
n'nın kurulup gelişmesine maddî ve manevî destekte bulundu. heyecanlandı, sevindi, kızardı. Sonra fikrimi açtım, önce utanıp önü-
Her yere koşuyordu. ne baktı, sonra boynuma sarıldı. Şimdi söz senin. (...)
Kırk bir yaşında vereme yakalanan Tanburî Cemil Bey'in1 İs- - Anne Hanım, dedim, bu kızı görmek, görüşüp tanışmak mümkün
viçre'de bir sanatoryuma gönderilmesi için elinden geleni yaptı. değil mi? Sen böyle bir buluşma sağlayamaz mısın?
Kadın güldü:
I. Tanburî Cemil Bey'in oğlu Mesut Cemil, Celal Sahir Erozan'ın kızı Berin Hanım'la ev- - Öyle şey olmaz, namuslu bir aile kızı tanımadığı bir erkekle gö-
234 235

rüşmez. Ama sen kızı istersin, ağabeyleriyle temas edersin. Belki di. Çocuklarını resmî okullara göndermez, bu okullarda okuturlardı.
onlar sizi buluşturmaya razı olurlar. İşte benim evlenmek istediğim kız, bu topluluğa mensuptu. Ailesi
}
Gene önemsemeyerek, "Peki" demiştim. razı olursa, ilk kez bir "dönme" kızı bir Türk'le evlenecekti.
Bizim Anne Hanım gidip kıza müjdelemiş, o da ağabeylerine açıl- Celal Derviş İstanbul'da hukuk öğrenimi yapmış, ufku genişlemiş,
mış, benimle evlenmeye razı olduğunu bildirmiş. bu eski geleneklerin gereksizliğini anlamış bir adamdı. Zaten İstan-
Günün birinde telefon çaldı: bul'a göçtükten sonra da "dönme" topluluğunda sarsıntılar başlamış-
- Ben avukat Celal Derviş, sizinle görüşmek istiyorum. tı. Kast, birliğini az çok yitirmişti. Şimdi Türklerle karışmaya karar
- Buyurun efendim, dedim. vermeleri, kastın kabuğunu kıracak ve bu toplumun birliğini tama-
- Yok sizinle çok önemli bir meseleyi konuşmak zorundayım. Bu- mıyla bozacaktı. Görüşmemizden bir hafta sonra, Celal Derviş, beni
gün saat beşte filan yerde buluşabilir miyiz ? evine yemeğe davet etti. İlerde ömrüm boyu hayat arkadaşım olacak
- Hayhay... kızla ilk defa o gün tanıştım. Önce fotoğrafını bile görememiştim. Ne-
Telefon kapandı. İş ilerliyordu. Celal Derviş genç kızın büyük ağa- dense siyahlar giyinmişti. Ona da pek yaraşıyordu. O gün beraber ye-
beyiydi.2 mek yedik. Bu bir biçim nişanlanma sayıldı. O günden sonra haftada
Demek işe o el koymuştu. Kararlaştırılan saatte buluştuk. Karşılık- bir ziyaretine giderdim. Fakat bizi asla yalnız bırakmazlardı. Yanımı-
lı oturduk. Ben görücüye çıkmış bir kız durumundaydım. Celal Der- za mutlaka aileden bir kadın takarlardı.
viş bir yandan beni süzüyor, bir yandan da yüzünden tebessümünü Benim bir "dönme" kızıyla evlenmek üzere olduğumu "İttihat ve
eksiltmeyerek konuşuyordu: Terakki" genel merkezi komitesine duyurmuşlar. Bir gün bu komite-
- Siz kız kardeşimle evlenmek istiyormuşsunuz. Bu konuda ne de- nin ünlü üyesi sayılan Doktor Nâzım beni çağırdı. Tebrik etti. Yaptı-
receye kadar ciddi olduğunuzu öğrenmek istiyorum. ğım işin önemini bilip bilmediğimi sordu.
Meğer hakkımda bilgi toplamışlar, bir defa da benimle görüşmeye - Sen belki farkında değilsin, dedi, fakat yüzyıllardan beri birbiri-
ve beni yakından görmeye karar vermişler. Çünkü verecekleri karar ne yan bakan iki toplumun birleşip kaynaşmasına yol açıyorsun. Dön-
çok önemliydi. Hatta tarihî bir nitelik taşıyordu. Kız bir "dönme" aile- melik kastına ölüm yumruğu indiriyorsun. Biz bu olayı gereği gibi de-
sine mensuptu. Dönmeler Ortaçağ'da İspanya'daki engizisyon zul- ğerlendirmeli ve Türkler ile dönmelerin birleşmesini bu vesileyle kut-
münden kaçarak Osmanlı İmparatorluğu'na sığınan ve Selanik'e yer- lamalıyız. Bunu millî ve tarihî bir olay gibi değerlendirmek gerek.
leşen bir avuç Yahudi'ydi. Bunlar Osmanlı İmparatorluğu'na döndük- Şaşırdım.
ten sonra Müslüman olmuşlardı. Dinlerini değiştirmekle beraber - Yani ne yapalım efendim ? dedim.
Müslümanlığı da tam benimsemiş sayılmazlardı. - Yani, nikâhınızı biz kıyacağız. İşi gazetelere duyuracağız. Bu ni-
Çevrelerinden de mukavemet görmüşlerdi. İslam'ın hiçbir kuralına kâhı bir aile olayından çıkarıp millî olay haline getireceğiz.
uymazlardı. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, Müslümanlarla ve Türklerle Nikâhımız Şehzadebaşı'nda Suphipaşa Konağı'nda yapıldı. O vakit
kaynaşmazlardı. Bir kast halinde yaşarlardı. Zeki, çalışkan, becerikli yalnız dinî nikâh yapılırdı. Nikâhı bir hoca kıyardı. Nikâh sırasında
ve sevimli insanlardı. Fakat kendi kabukları içinde yaşar, Türk toplu- dahi kızla erkek yan yana gelemezdi. Nikâh için iki taraf kendilerine
luğuna girmez, Türklerle kız alıp vermez, kendi dar varlıklarını öylece birer vekil seçerlerdi. Bizim nikâhımızda kız tarafının vekili zamanın
sürdürüp giderlerdi. Daha çok ticaretle uğraşırlardı. Bu sebeple Avru- başbakanı ve İttihat ve Terakki'nin en nüfuzlu adamı Talat Paşa'ydı.
pa'yla sıkı ilişkileri vardı. Bu dunun onların yaşayışları üzerinde de et- Benini vekilliğimi de Atatürk'ün Dışişleri bakanlığını yapan Doktor
kisini gösteriyordu. Kazançları iyi, yaşama düzeyleri diğer toplulukla- Tcvfik Rüşdü Araş üzerine almıştı. İttihat ve Terakki'nin belli başlı
nnkinden yüksekti. Selanik'ten İstanbul'a göç ettikten sonra da çoğun- kodamanları da nikâhta hazır bulunuyordu. Kız harem dairesinde,
lukla Nişantaşı ve Şişli senitlerine yerleşmiş, yine kendi topluluk ha-
yatlarını kurmuşlardı. Çocuklarını da Türk okullarına vermemiş olmak 3. Zekeriya Sertel belki bilmiyordu ama ilk evliliği kendisi gerçekleştirmemişti. Sela-
için "Fevziye Lisesi" ve "Şişli Terakki Lisesi" adında iki okul açmışlar- nik'te Sabetayist Şemseddinzade Osman Efendi'nin oğlu Ali Efendi'nin kızı Rabia, Ma-
nastırlı Hacı Feyzullah'a kaçmıştı. Sabetayist Ali Efendi bu evliliğe karşı çıkıp, olayı Sela-
nik Valiliği'ne kadar götürdü. Valilik ise topu Babıâli'ye atmıştı. 29 aralık 1891'de topla-
2. Sabiha Sertel, Roman Gibi adlı kitabında (1969, s. 24) kardeşinin adının "Celal Deriş" nan Osmanlı Bakanlar Kurulu, kızın yaşının reşit olması nedeniyle evliliği onaylamış an-
236 237

ben erkeklerin yanındaydım. Talat Paşa gülerek ve şakalaşarak: Bu evliliğin bu kitabı ilgilendiren yanı, Evliyazadelerin iki
- Biz kızımızı bedavaya vermeyiz, 1 000 lira isteriz, dedi. damadı Doktor Nâzım ve Dr. Tevfik Rüşdü'nün (Araş) üstlendi-
O vakit nikâh için böyle bir ağırlık (para) vaat etmek âdetti. Bana ği görevlerdi. Doktor Nâzım düğünü neden bir propaganda
sordular: "Kız tarafı 1 000 lira istiyor ne diyorsun?" O dakika cebim- malzemesine dönüştürmüştü ? Dr. Tevfik Rüşdü neden dama-
de 10 lira bile yoktu. Bütün nikâh masrafını İttihatçılar görmüşlerdi. dın tanığıydı ?
Bol keseden "Veririm" dedim. İmam duasını okudu. Bizleri tebrik et- Evliyazadelerin iki damadının bu düğünde öne çıkmalarının al-
tiler. Lokumlar yendi, resmen nikahlanmış olduk. Ertesi gün bütün tında yatan bir sır mı vardı? Neyse...
gazeteler bu haberi önemle verdiler. O günden sonra da bizim evlen- Her yana yetişmeye çalışan Doktor Nâzım sonunda istemeye-
memiz "dönme" toplumu arasında bir örnek oldu. Arkamızdan laz-er- rek de olsa nazırlık koltuğuna oturdu.
kek Türklerle evlenenler çoğaldı. Ve böylece dönmelik kastı yıkılıp
tarihe karıştı. (Hatırladıklarım (1905-1950), 1968 s. 57-62)
Evliyazadelerin damadı nazır oldu
"iyi okuma yapmanız" için bazı küçük bilgiler vermem gerekiyor: 8 temmuz 1918'de Sultan Mehmed Reşad'ın ölümü üzerine hü-
Zekeriya Selanik'e bağlı Ustrumca kasabasında doğdu. Sırplar, kümet istifa etti. Tahta Sultan Vahideddin (VI. Mehmed) geçti.
Bulgarlar, Yahudiler ve Türklerin iç içe yaşadığı bir yerdi Ustrumca. 20 temmuzda yeni hükümet Sadrazam Talat Paşa başkanlığın-
Zekeriya Bey'in kız kardeşi Belkıs Halim Vassaf ailesi hakkın- da kuruldu. Doktor Nâzım Maarif nazın olmuştu!
da şu bilgiyi veriyor: Ne var ki, Doktor Nâzım aslında Maarif nazın olmak istemi-
yordu. "Temmuz Devrimi"nin o sıcak günlerinde, mebusluk-ba-
Hacı Salman Efendi dedem. Gene dayım olan Hacı Hasan Efendi. kanlık yapmama karan almıştı. İcraatlannı "koltuk-makam" ama-
(...) Babama "Hacı Halim Ağa" denirdi. Ama neden dedeme "Hacı Sal- cıyla yapmadığını ispat etmek istiyordu.
man Efendi" de, babama "Hacı Halim Ağa" denirdi bilmiyorum. (Gün- Ancak başta Talat Paşa'nın ve İttihatçı diğer arkadaşlanmn ıs-
düz Vassaf, Annem Belkıs, 2000, s. 27) ran sonucu görevi kabul etmek zorunda kaldı. Hatta ilk gün Sad-
razam Talat Paşa, onu kolundan tutup makamına oturttu.
Serteller sonra Ustrumca'dan Selanik'e taşınıyor. Görevi kabul etmesinin asıl bir nedeni vardı: savaşın Osmanlı
aleyhine geliştiğini görenler hükümette yer alarak, yenilginin so-
Yine Zekeriya Sertel'in anılarından bir alıntıyla bu konuyu ka- rumluluğuna ortak olmak istemiyorlardı! İttihatçılar kabine oluş-
patalım: turmakta zorlanıyorlardı.
Doktor Nâzım'm nazırlık koltuğuna oturduğunda ilk yaptığı iş,
Peki, iyi ama evlenme meselesi ne olacaktı ? Bu iş bir sorun olarak bürokratlannı etrafına toplayarak neler yapılması gerektiğini an-
zaman zaman karşıma çıkıyordu. Artık evlenme çağmdaydım. Fakat latmak oldu. Ardından ilk atamasını gerçekleştirdi: Ziya Gökalp'i
Paris'te öğrenimdeyken evlenemezdim. Zaten yabancı kızlarla evlen- kültür işlerinin başına atadı.
miş olan arkadaşların denemeleri gözümün önündeydi. Dili, dini, ge- Eğitim-öğrenim için Avrupa'ya gönderilen Türk öğrencilerin
lenekleri ve düşünüşleri bize uymayan yabancı kızlarla evlenmenin sayısını artırmayı amaçlayan yeni çalışmalar başlattı. Öğrencile-
sonu iyi olmuyordu, (s. 37) 4 rin eğitim masraflannı karşılamayı üstlenen kişilere maarif nişa-
nı verdi. Bu nişanlann dönemin gazetesi Takvimi VekayVde ilan
4. Bu kitabı, hep yanlış anlaşılmaktan korkarak yazdım. Antisemitik görünmenin, öyle edilmesini sağladı. Örneğin iki öğrencinin masraflannı karşılayan
anlaşılmanın beni çok üzeceğini biliyorum. Bu nedenle size bir anımsatma yapmam ge-
rekiyor: Teşkilatın İki Silahşoru adlı kitabımı meslektaş olmaktan gurur duyduğum gaze- tanınmış Trabzon tüccarlanndan Kırzade Mustafa Bey'e üçüncü
teci Zekeriya Sertel'e ithaf ettim. Yalçın Küçük Tekelistan adlı kitabında (2002, s. 175) dereceden bir kıta maarif nişanı verdi. Bu yolla eğitime yardım
Zekeriya Sertel'in Sabetayist olduğundan kuşkulandığını yazıyor ve kafasındaki soruları için zengin kişileri teşvik etmeye çalıştı. Bu şekilde yüzlerce öğ-
okuyucuyla paylaşıyor. Yalçın Küçük'ün iddialarını güçlendirecek birçok kanıt Annem
Belkıs adlı kitapta da mevcut. Serteller bu kitabın konusu olmadığı için bu tartışmaya gir- rencinin Avrupa'ya gitmesine katkıda bulundu.
mek istemiyorum. Ancak Zekeriya Sertel gibi namuslu bir aydının yazdıklarını doğru ka- Bunlardan biri de, Evliyazade Naciye Hanım'm, on altı yaşında-
238 239

ki oğlu Samim'di. Samim'i tarım eğitimi alması için Macaristan'a Madam Evelyn Lochner piyanosunun başına geçip güzel sesiyle
gönderdi. aryalar söylüyordu. Karşıyaka'da Madam Fernand Guifray'm sa-
Evliyazadelerde sadece Samim değildi yurtdışında okuyan. lonunda verilen ziyafetler de pek parlak geçiyordu.
Gün gelecek, izmir Belediye Başkanı Evliyazade Refik Efendi'nin Levanten gençler Aliottilerin Karşıyaka'daM "Villa des Algues"m-
Nejad'dan sonra iki oğlu Ahmed ve Sedad da yurtdışında okuya- da piknikler yapıyor, müzik partileri veriyordu. Sporting Kulüp'te
caklardı. Ahmed ve Sedad, Doktor Nâzım'ın okulunu tercih ede- ise maskeli balolara katılmak prestijliydi. Bu balolarda danslar
ceklerdi: Sorbonne! Ama tıp eğitimini değil iktisadı seçeceklerdi. "vals"le başlıyor, "kadrü"le devam ediyor, "cake-walk"la bitiyordu.
O günlerde Maarif Nazın Doktor Nâzım'ın başı, kayınçolanyla Bir de en şık elbiselerle Cafe de Paris adlı sinemaya gidiliyordu.
değil, kardeşiyle dertteydi... Viyana Operet Kumpanyası gibi toplulukların operetleri ise ka-
Doktor Nâzım'ın ağabeyi Ahmed Fazıl İstanbul defterdarıydı. çınlmıyordu. Bu eğlencelere İzmir'in tanınmış Türk aileleri de
Bir önceki görevi ise Selanik defterdarlığıydı. Selanik 1912'de katılıyordu...
düştükten sonra istanbul'a gelmişti. İzmir'deki zenginler savaş koşullarında bile eğlenebiliyordu.
Hatice ve Nazlı adında iki eşi vardı. Gerek kendisi ve gerek eş- Ama çok değil biraz ötede, Rus zenginlerin durumu pek parlak
lerinin çok şık giyinmeleri, pahalı konaklarda oturup, zengin da- değildi...
vetlerde görülmeleri haklarında kısa sürede yığınla dedikodunun 1917'de Rusya'da çarlığa son veren sosyalist devrim, Osman-
çıkmasına neden oldu. lı'yı ve müttefiklerini sevindirdi. Yeni sosyalist yönetimin tek ta-
Ağabeyi şık landolarla gezip şaşaalı bir hayat sürerken Doktor raflı olarak savaştan çekildiğini açıklaması, Kafkas cephesindeki
Nâzım hakkı olan devlet arabasına bile binmek istemezdi. savaşın bittiği anlamına geliyordu. Artık Osmanlı Kafkas cephe-
Bir gün Büyükada'da dost meclisinde sohbet edilirken, Doktor sindeki güçlerini diğer bölgelere kaydırabilirdi. Ancak Almanla-
Nâzım'a ağabeyi şikâyet edildi. Doktor Nâzım hem üzüldü hem rın kontrolünde Rusya'ya gidip devrim yapan Lenin'in Almanla-
şaşırdı. Çok değil üç gün sonra gazeteler istanbul Defterdarı Ah- rın yenilmesine neden olacağını kimse bilemezdi!
med Fazıl'ın Bursa'ya atandığını yazdı... Şöyle ki...
Savaş ekonomisinden Maarif Nazırlığı da payına düşeni aldı. Rusya'daki sosyalist devrim ABD yönetimini çok rahatsız etti.
Doktor Nâzım bu duruma da çare buldu. Maddî olanaklara sahip İngilizlerin baskılarına rağmen bir türlü savaşa girmeyen Ameri-
kişilerden nazırlığı adına yardım istedi. Yardımda bulunanları ise ka, Rusya'daki gelişmeler üzerine İtilaf güçlerine katılıp Alman-
tıpkı öğrencilerin eğitim masraflarını karşılayan kişilere yaptığı ya'ya savaş ilan etti. ABD'yi Yunanistan takip etti, Yunanlılar da
gibi "nişanla ödüllendirdi. İtilaf güçlerine katıldıklarını açıkladılar.
Savaş koşullarında Osmanlı halkının moralini yüksek tutmak, Ve Rusya'daki sosyalist devrim Almanya'yı vurdu. Almanya'da-
rejime olan inançlarını pekiştirmek amacıyla, 1918'de "İdman ki sosyalistler ayaklandı. Ocak 1918'de Berlin, Hamburg, Münih
Bayramı" organize edilmeye başlandı. Zaten 1916 yılından itiba- gibi büyük şehirler başta olmak üzere bir milyon işçi greve gitti.
ren "Çocuklar Bayramı" kutlanıyordu... Alman işçi smıfı gerek sayısal, gerekse örgütsel açıdan dünyanın
Yakın gelecekte "Temmuz Devrimi"nin bu bayramları, "Osman- en güçlü hareketini oluşturuyordu.
lı'nın küllerinden doğan" Türkiye'nin bayramları arasında yerini Yenilmez Prusya ordusunun arkasındaki güç savaşa karşı bay-
alacaktı... rak açmıştı. İşçileri, Alman donanmasındaki erler ve komutanlar
Keza İzmir'de de Belediye Başkanı Evliyazade Refik Efendi, takip etti. Almanya ummadığı yerden darbe yemişti.
halkı birbirine kaynaştırmak, onlara moral verebilmek için Whit- Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da benzer durumdaydı.
tall, Giraud, Forbes, Paterson gibi İngiliz-Fransız Levantenlerle Savaşın getirdiği yıkım askerler, işçiler ve köylüler arasındaki
işbirliği yaparak at yarışlarını tekrar başlattı. Kendisi de başha- huzursuzluğu artırdı. Donanmanın başını çektiği askerler savaş
kemlik yapıyordu. istemediklerini belirttiler. 6. Topçu Alayı ayaklandı. Başkaldırı-
Savaş "öteki îzmir"e uzaktı... lar kanla bastırıldı. Ancak eylemler bitmedi. Grevler hızla ya-
Bornova'da Rene Lochner evinde müzik ziyafetleri veriyor. yılmaya başladı. Sadece Budapeşte'de 300 000 işçi greve gitti.
240 241

15 haziran 1918'de ülke çapında genel grev ilan edildi. Konu Vali Rahmi Bey'e de yansıyınca durum anlaşıldı; Alman-
Almanya ve Avusturya-Macaristan içişleriyle uğraşırken, bir lar İzmir'de yaşayan başta İngiliz ve Fransızlar olmak üzere Le-
diğer müttefik Bulgaristan savaştan çekildiğini açıkladı. vanten aileleri bir kampta toplamak istiyordu.
Bu arada İttifak Devletleri kendi aralarında da sorunlar yaşı- Gerek Rahmi Bey gerekse Evliyazade Refik, Almanların tekli-
yorlardı. Örneğin, Kafkasya konusunda Osmanlı ile Almanya ara- fine önce pek aldırış etmediler. Unutturma yöntemini seçtiler.
sında anlaşmazlıklar baş göstermişti. Osmanlı Azerbaycan'ı Al- Ama Almanlar kararlıydı, kamp meselesini halletmek için İzmir'e
manlara bırakmaya yanaşmıyordu. Almanya ise Azerî petrolüne general bile tayin ettiler.
sahip olmak istiyordu. Alman general, Rahmi Bey ve Evliyazade Refik'le yaptığı top-
Sonuçta benzer nedenlerle, ittifak parçalanma noktasına geldi. lantıda, kamp sorununun acilen çözülmesini "emretti"! General,
Her ülke kendi kurtuluşu peşine düştü. valilik makamından çıkarken, bu emrin altında padişahın mührü-
O günlerde İstanbul'dan İzmir'e gönderilen gizli mektup, kur- nün olduğunu söylemeyi de ihmal etmedi.
tuluş umudu peşindeydi... İş ciddiydi...
Rahmi Bey ve Evliyazade Refik ne yapacaklarını kara kara dü-
şünmeye başladılar. İzmir'de bir toplama kampının olması şehir
İzmir'de toplama kampı
ekonomisinin çökmesi anlamına geliyordu. Almanların İzmir'den
5 ekim 1918. İngiliz, Fransız Levantenleri kovmak için bunu maksatlı yaptıkla-
İzmir Valisi Rahmi Bey Sporting Kulüp atölyesinde ressam Çal- rını düşünüyorlardı.
lı İbrahim'e portresini yaptınrken, İstanbul'dan "acele" notuyla Fakat sonunda çare buldular. İzmir Levantenlerinin önde gelen
gönderilmiş, gizli damgalı bir mektup aldı. isimlerinden, yakın dostları Henri Giraud'yu çağırdılar. Durumu
Mektubu Sadrazam Talat Paşa göndermişti. İngilizlerle sulh anlattılar.
görüşmesi yapmaya hazır olduklarını bildiriyor ve Rahmi Bey'in Henri Giraud, Almanların teklifini duyunca sarsıldı. Eşleri ve
bu işe aracı olmasını istiyordu. çocuklarıyla birlikte bir esir kampında yaşamayı hiç aklına getir-
Osmanlı, İngilizlerle anlaşarak savaşı en az zararla kapatma memişti. En fazla sınırdışı edileceklerini düşünüyordu.
arayışına girmişti. Ama yıllardır ailece görüştükleri Evliyazade Refik, hemen tes-
Peki Talat Paşa'nın İngiltere'yle yapılacak bir barış antlaşması kin edici sözler söylemeye başladı. Emir padişahındı ama tatbi-
için neden İzmir Valisi Rahmi Bey'i seçmişti ? kat kendilerine bırakılmıştı.
İzmir Valisi Rahmi Bey ve Belediye Başkanı Evliyazade Refik Vali Rahmi Bey, tatbikatm nasıl olacağını hemen açıkladı: "Lüt-
Efendi ilk günden itibaren Almanya'nın yanında savaşa girilmesi- fen Bornova ve Buca'daM aileleri içinizden birinin bahçesine top-
ne karşıydılar. layın, sabahtan akşama kadar aileler belirli yerde otursun, beyler
Cephelerde İngiliz, Fransız askerleriyle çarpışılırken, onlar, İz- işine gitsin ama yine oraya dönsün. Bir müddet böyle idare edelim.
mir'deki İngiliz, İtalyan ve Fransız Levantenleriyle çok iyi ilişki- Bana soracak olursa, kamp yeri olarak orayı seçtiğimizi söylerim."
ler içinde olmuşlardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Levantenlerin "esir kampı" ya-
Hatta. 22 kasım 1917 günü Atina'daki İngiliz Elçisi Lord Gran- şamları bir süre devam etti...
ville, Londra hükümetinden aldığı talimat gereğince İzmir'deki İstanbul'dan, İngilizlerle anlaşma umudu taşıyan mektup geldi-
esirlere çok iyi davramldığı için Rahmi Bey'e teşekkür mektubu ğinde, "toplama kampı" uygulamacı devam ediyordu.
yazmıştı. (N. Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, 1985, s. 284)
Rahmi Bey ve Evliyazade Refik Efendi bu tutumları nedeniyle Kaçış oylaması
zaman zaman Alman komutanlarla da karşı karşıya gelmişlerdi.
Bir gün Almanlar, Evliyazade Refik Efendi'ye, esirler için bü- Mektubu okuyan Vali Rahmi Bey, ressam Çallı İbrahim'den izin
yük bir kamp hazırlığı yapmasını istediler. Refik Efendi Almanla- isteyerek Hükümet Konağı'n.ı gitti.
rın isteğine bir anlam veremedi. Başta Belediye Başkanı Evliyazade Refik olmak üzere güven-
242 243

eliği mesai arkadaşlarını ve kentin önde gelen Levanten tüccarla- Görevinden almanlar arasında süpriz bir isim daha vardı: îtti-
rını valiliğe çağırdı. Talat Paşa'mn İngilizlerle masaya oturmak is- hatçılann önemli kurmaylarından İzmir Valisi Rahmi Bey!..
tediklerini belirten mektubundan bahsetti. Mektup bu topluluk Rahmi Bey, İttihat ve Terakki içinde Selanik'ten beri birlikte
tarafından müspet bulundu. Hemen karar aldılar. çalıştığı 1911'de cemiyetin kâtibi umumî görevinde de bulunan
Toplantıda bulunan Vilayet Yabancı İşler Müdürü Charles Ka- yeni Dahiliye nazırı Ali Fethi tarafından görevden alınmıştı.
rabiber Efendi ile Fransız tüccar M. Edmond Giraud delege sıfa- Vali Rahmi Bey görevden alındıktan sonra İttihat ve Terak-
tıyla Midilli'deki İngiliz temsilciliğine gideceklerdi. Yanlarında ki'nin acil çağnsı üzerine İstanbul'a gitmek üzere yola çıktı. Yol-
Talat Paşa'mn barış teklifini içeren mektubu vardı. culuktan önce, Osmanlı'nın yenilgiyle birlikte şehirde taşkınlık-
Charles Karabiber Efendi ve Edmond Giraud Midilli'ye hare- larda bulunan İzmirli Ermenilerden Madam Avadikyan'ı ziyarete
ket ettiler. İngiliz temsilci bu konunun kendi rütbe ve görevini gitti. Bilmezden gelerek mor, turuncu ve sarı renkli, perdelere ta-
aşacağını belirtip, heyetin Atina'daki sefir Lord Granvüle'le gö- kılmış, yere kadar uzanan bezin ne olduğunu sordu. Madam Ava-
rüşmesinin daha iyi olacağını söyledi. Atina'daki sefir Lord Gran- dikyan, millî bayraklan olduğunu söyleyince, Rahmi Bey, "Ma-
ville ise hiç umutlu konuşmadı: damcığım pek zevksiz buldum bunu. Rumlann mavi-beyaz bayra-
Osmanlı hükümeti sulh isteğinde geç kalmıştı... ğı daha iç açıcı" diye alay ederek evi terk etti. (Nail Morali, Mü-
İngilizlerin kendilerinden bu kadar güvenli olmalarının nedeni tareke'de İzmir, 2002, s. 104)
Osmanlı'nın müttefiklerinin yaşadığı sorunlardı. Bulgar Kralı Fer- Rahmi Bey İstanbul'a doğru yola çıkarken, İstanbul hükümeti-
dinand, Alman İmparatoru II. Wilhelm ve Avusturya-Macaristan nin temsilcisi on günlük Bahriye nazın olan Hüseyin Rauf ve ikin-
İmparatoru I. Kari taç ve tahtlarını bırakarak memleketlerini terk ci delege Hariciye Müsteşan Reşad Hikmet, İngilizlerle banş gö-
etmişlerdi. rüşmesi yapmak için İzmir'e geliyordu.
İtilaf Devletleri savaştan zaferle çıktı... İzmir'in bazı mahalleleri gürültülü, bazılan ise sessizdi. Sessiz
Osmanlı ordusunun yenilgisiyle Sadrazam Talat Paşa kabinesi olanlar Müslüman ve Yahudi mahalleleriydi. Şenlik yapanlar ise
istifa etti. Rumlar ve Ermenilerdi.
Doktor Nâzım'ın nazırlığı ancak 2 ay 26 gün sürebildi... Levantenlerin nıh halleri karışıktı.
Yeni hükümeti kurma görevi Ahmed İzzet Paşa'ya verildi. Trenle gelen İstanbul hükümeti mütareke heyetini Vali Vekili
Ahmed İzzet Paşa, Osmanlı ordusunun bilgili komutanlarmdan- Nureddin ile Ordu Komutanı Cevad Paşa karşıladı.
dı. 1884 yılında Harp Okulu'nu, 1887'de ise Harp Akademesi'ni bi- Rauf Bey başkanlığındaki Osmanlı heyeti, Midilli Adası'nın
rincilikle bitirmişti. Bu başarılarından dolayı askerî okullar müfet- Mondros limamnına demirlemiş İngiliz savaş gemisi Agamem-
tişi Goltz Paşa'mn (Colmar von der Goltz) yardımcılığına getirilmiş, non'da İngiliz Akdeniz Donanması Başkomutanı Amiral Sir Art-
mesleğini ilerletmesi için Almanya'ya gönderilmiş ve Alman Genel- hur Calthorpe'la "banş görüşmesi" yaparken, İstanbul'daki İtti-
kurmayı'nda uzun süre Liman von Sanders'le birlikte çalışmıştı. hatçılar geleceklerini tartışıyordu.
Yani, Sadrazam Ahmed İzzet Paşa Almanlara ve İttihatçılara Doktor Nâzım çok kızgındı. Yenilgiyi kabul edemiyordu. Os-
yakındı. manlı'nın tek başına da kalsa savaşa devam etmesi gerektiğini sa-
Kabinesinde, Dahiliye Nazırı Ali Fethi (Okyar), Maliye Nazın vunuyordu.
Cavid, Bahriye Nazın Hüseyin Rauf (Orbay) gibi İttihatçılar vardı. Kendi görüşünü destekleyen sadece bir avuç İttihatçı'ydı. On-
Harbiye nazırlığını da üstlenen Sadrazam Ahmed İzzet Paşa, lar da Bulgaristan'ın çekilmesiyle, Balkan cephesinin çökmesi
bakanlığın müsteşarlığına da Albay İsmet (İnönü) Bey'i getirdi. üzerine sonucu kabul etmekten başka bir yol göremiyorlardı.
Yeni hükümetin ilk icraatı, İttihatçıların başta Ermeni tehciri Savaşın bilançosu Doktor Nâzım'ın önerisinin hayata geçiril-
olmak üzere bazı politikalarını aşın ya da kanunsuz uyguladığını mesinin zor olduğunu gösteriyordu: Osmanlı 400 000 şehit ver-
düşündüğü, Bursa Valisi İsmail Hakkı, Halep Vilayeti Polis Müdü- mişti. 180 000 asker yaralı ve 1,5 milyon asker ise tutsaktı.
rü Sadeddin, İçel Mutasarrıfı Mahmud Ata, Kavaklı Kaymakamı Görünen tablo bir gerçeği İttihatçıların yüzüne çarpıyordu.
İdris Kemal gibi bürokratları azletmek oldu. Hem Osmanlı, hem de ittihatçılar kaybetmişti...
244 245

Doktor Nâzım'ın "savaşa devam" önerisi fazla tartışılmadı bile. aşı olan 300 lirayı verdi. İzmir'e, babası Evliyazade Refik Efen-
Gündemin ikinci maddesi, bundan sonra ne yapılacağı konu- di'nin yanına gitmesini öğütledi. Kendi üzerine kiralık olan çiftli-
suydu. Doktor Nâzım, bir süre Anadolu'da saklanmayı, sonra çı- ği son gün 9 000 liraya elinden çıkarmıştı. Onu da eşine verdi. Ce-
kıp kurulacak mahkemelerde kendilerini savunmayı önerdi. binde yalnızca 18 lirası vardı. Beria paranın bir bölümünü iade et-
Merkezi umumî üyesi Kara Kemal, İttihatçıların önde gelen mek istedi, ama o kabul etmedi, ne de olsa kısa bir zaman sonra
isimlerinin yurtdışına gitmelerini sonra ortam müsait olunca dön- dönecekti, 18 lira yeterliydi!
meleri teklifinde bulundu. Beria ağlamaya başladı. Doktor Nâzım çekmeceden sakinleşti-
Tartışmalardan sonra Kara Kemal'in önerisi kabul edildi! rici bir ilaç çıkarıp verdi. Beria sanki hap müptelası olmuştu, su
Bazı "ittihatçı şeflerin" yurtdışına gitmesine karar verildi. İtti- almadan hapı yuttu. Titriyordu. Anlamlı anlamsız kafasını sallı-
hatçılara bir kez daha yurtdışı gözükmüştü. yordu sürekli.
Aynca... Doktor Nâzım dinlenmesini öğütleyip salona döndü.
Dört çekimser, dokuz ret ve otuz beş kabul oyuyla "İttihat ve Kızı Sevinç'i kucağına aldı. Öptü, kokladı. Yedi yaşındaki Se-
Terakki Cemiyeti-Fırkası" kapatıldı. Osmanlı'nın kaderine hük- vinç babasının sık sık gittiği seyahatlerine alışmıştı sanki.
meden "İttihat ve Terakki" isim olarak tarihe karışmıştı, ama Doktor Nâzım kızıyla oynarken nedense odada bulunanların
onun siyasal çizgisi bu topraklarda hiç yok olmayacaktı... hepsi susmuştu. Sessizliği bozan Evliyazade Naciye Hanım oldu.
Duygusal havayı dağıtmak için konuyu değiştirdi:
Moda'daki evde heyecan ve hüzün iç içe Halide Edib (Adıvar), Nakiye (Elgün) ve Fatma Âliye hanıme-
fendilerle buluştuklarını, ABD Başkanı Woodrow Wilson'un on
"İki bacanak" Doktor Nâzım ve Dr. Tevfık Rüşdü'nün (Araş) dört maddelik barış planını Osmanlı Devleti için çok umut verici
birlikte kaldıkları Moda'daki evleri o gece çok kalabalıktı. Dok- bulduklarını aktardı. Naciye Hanım'a göre, Başkan Wilson, Türk-
tor Nâzım, kıyafet değiştirip Anadolu'ya gitmek istediğini bir kez lerin "dostu" ve "savunucusuydu"; Osmanlı Devleti'nin egemenlik
daha telaffuz etti. Ama karar alınmıştı; yurtdışına gideceklerdi ve hakkını tanıyordu.
giden "İttihatçı şefler" arasında o da vardı! Üstelik Amerika'nın "emperyalist gayesi" yoktu!..
Doktor Nâzım ve arkadaşlarının yurtdışına çıkacağını çok az Naciye Hanım, ABD'nin başında insan haklan savunucusu,
ittihatçı biliyordu. Onlar da veda için eve gelip gidiyorlardı. Misa- idealist, dış politika uzmanı bir profesörün bulunmasının Osman-
firlerin hemen hepsi Doktor Nâzım'm yurtdışına çıkması konu- lı için şans olduğunu sözlerine ekledi. Son olarak, Halide Edib
sunda hemfikirdi. Bunun iki nedeni vardı. Doktor Nâzım, İttihat Hanımefendi'nin "Wilson Prensipleri Cemiyeti" kurmak için ha-
ve Terakki ile Teşkilatı Mahsusa eylemlerinden sorumlu tutulan zırlıklara giriştiği bilgisini de verdi.
isimlerin başında geliyordu. Cezaevine girebilir, hatta idam bile Moda'daki eve tekrar dönmek üzere, konuyu da dağıtmadan
edilebilirdi. araya girip birkaç minik not aktarmak istiyorum: Üsküdar Ame-
Aynca Doktor Nâzım'm, uzun yıllar yurtdışında bulunup örgüt- rikan Kız Koleji mezunu Halide Edib (Adıvar) ve Amerikan Co-
lenme faaliyetlerinde bulunduğu için, benzer çalışmayı yine yap- lumbia Üniversitesi mezunu Ahmed Emin'in (Yalman) girişimle-
ması bekleniyordu. riyle, Refik Halid (Karay), Celal Nuri (İleri), Necmeddin (Sadak),
İttihatçılar pes etmek niyetinde değildi. Planlarına göre, yurt- Yunus Nadi (Abalıoğlu) gibi Osmanlı münevverleri, Robert Ko-
dışına çıkanlar tıpkı daha önce yaptıkları "hürriyet mücadelesi- lej'de bir araya gelerek, 4 ocak 1919'da "Wilson Prensipleri Cemi-
nin" benzerini verecekler ve iktidarı yine ele geçireceklerdi!.. yeti"ni kurdular.
Kuruculann çoğunun Sabetayist olması tesadüf müydü?
Moda'daki evin ziyaretçileri azalmıyordu. Sürekli eski günler- Herhalde!..
den, anılardan bahsediyorlardı; Paris... Selanik... İzmir! Peki, İstanbul'da "Wilson Prensipleri Cemiyeti"ni kuranlar, ge-
Doktor Nâzım eşi Beria'yla birkaç dakikalığına baş başa kala- rek ABD gerekse Siyonist politikalan hakkında ne kadar bilgiye
bildi. Beria'ya İttihat ve Terakki merkezinden aldığı beş aylık ma- sahiptiler ?
246 247

ABD Başkanı W. Wilson Siyonizm'e yürekten bağlıydı. Özel gö- propagandasını "ihraç" ediyorlardı: kendi kaderini tayin hakkı!
rüşmelerinde Amerikan Siyonistlerinden bu eğilimini saklamı- Evliyazade Naciye Hanım gibi münevverler, ABD'nin Osman-
yordu. Aynen, pek çok Amerikalı gibi dinî sebeplerle Siyon'a bağ- h'daki Türklerin haklarını koruyacaklarına inanıyorlardı. Yani
lıydı. "Museviler için Filistin'i barbar Türk'ten koparmak" efsane- yurtlarından sürgün edilmemenin güvencesi olarak Wilson Pren-
si başkanı da büyülemişti. (Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda sipleri'ni görüyorlardı!
İhanetler, Komplolar, Aldanmalar, 1991, s. 263) Evliyazade Naciye Hanım'm ayrıca Amerikalılara sempatisi var-
dı. Damadı Fııad Hamdi (Dülger), Amerikan Glen Tobacco şirketi-
Savaş yıllan boyunca ABD yönetimi, Siyonizm'i devlet politi- nin Türkiye temsilciliğim yapıyordu. Amerikalılarla bir iki yemekte
kası haline getirmişti! Kuşkusuz bunda ABD'deki Yahudilerin fi- İzmir'de yan yana gelmişlerdi. Amerikalıların "kasıntı" olmamala-
nans ve yayın dünyasına hâkim olmalarının büyük etkisi vardı. rından, Naciye Hanım etkilenmiş, onları kendisine yakın bulmuştu.
ABD bu Siyonist politikalarını hayata geçirmek için istanbul'a İngilizleri, Fransızlan yakından tanıyordu. Onların bir umut ol-
gönderdiği büyükelçilerini bile özel olarak seçiyordu. Ameri- madığını düşünüyordu. Ülkenin kurtuluşunun ABD'ye yakınlaş-
ka'nın savaş yıllarındaki büyükelçisi Henry Morgenthau ve arka- makla mümkün olacağını söylüyordu çevresine. Kurtuluş için
sından gelen Abram Elkus Yahudi'ydi.5 başka bir "reçeteye" gerek yoktu!
Dünya Siyonist teşkilatı Alman kökenli Yahudilerin elindeydi. Neyse, Moda'daki eve dönelim...
Bu nedenle Siyonistler Birinci Dünya Savaşı'nda İttifak Devletle- Moda'daki veda gecesinin belki de en sakini Naciye Hanım'dı.
ri'ne yakındılar. Ancak, Amerika'nın savaşa katılması, Alman- Yeğeni Sevinç'i kucağından indirmiyordu. Herkesi sakinleştirme
ya'nın yenilmesi ve ingilizlerin Filistin'e girmesiyle birlikte itilaf görevi sanki ona verilmişti.
güçlerine yaklaştılar. Aslında Siyonistlerin ingilizlere yakınlaş- Bir diğer Evliyazade, Dr. Tevfık Rüşdü'nün (Araş) eşi Makbule
ması bir yıl önce başlamıştı, ingiliz Dışişleri Bakanı Arthur James şaşkındı; evin içinde sürekli hareket halindeydi, nedensizce sağı
Balfour'un adını taşıyan 2 kasım 1917 tarihli Balfour Bildirisi, Fi- solu toparlamaya çalışıyordu. Telaşlıydı.
listin'de bir "Yahudi millî yurdu"nun kurulmasını talep ediyordu, Art arda içilen sigaralarla evin salonunda göz gözü görmüyor-
ingiliz işgaliyle birlikte, Yahudi millî yurdu kurulması amacıyla du. Geceyansına yaklaşılmıştı ki, Dr. Tevfık Rüşdü sevinçle eve
Filistin, "Britanya manda yönetimine" sokuldu. Bu arada Yahudi- girdi. Mondros Mütarekesi'nin iyi şartlarda imzalandığını söyledi.
lerin Filistin'e göçleri hiç durmadı. 1914'te 90 000 Yahudi'nin bu- Haber evin kasvetli havasını birden değiştirdi. Umutsuzluğa
lunduğu Filistin'e ayda ortalama 3 000 kişi göç etti. gerek yoktu!..
Siyonistler, Filistin'de bağımsız İsrail devletini kurmak için, ar- Mondros Mütarekesi'nin sevinçli bir heyecan dalgası yaratma-
tık ne II. Abdülhamid'e ne de İttihatçılara muhtaçtı. Amaçlarına sının nedeni, antlaşmayı imzalayan Rauf (Orbay) Bey'in, görüş-
ulaşmak için, Amerika, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği'nde melerden döndükten sonra istanbul gazetelerine, "Devletimizin
lobi faaliyetlerini sürdürüyorlardı. bağımsızlığı, saltanatımızın hukuku, milletimizin onuru tümüyle
En çok güvendikleri ise Amerika'daki Yahudi sermayesiydi. kurtarılmıştır" diye demeç vermesiydi.
Filistin'in ingilizler tarafından işgal edilmesiyle "Siyonizm" Os- Heyecana Osmanlı Meclisi Mebusanı da kendini kaptırmış gö-
manlı'nın gündeminden düşmüş müydü ? rünüyordu; müterakeyi oybirliğiyle onayladı; Osmanlı posta ida-
Osmanlı münevverlerine, Siyonistlere bir "vatan" bulma amacı resi mutlu bir olayı kutlarcasına anma pullan çıkardı!
taşıdığı için, Wilson Prensipleri'ne sıkı sıkıya sarıldıklarını söyle- Osmanlı'nın başkenti İstanbul henüz gerçekle tanışmamıştı.
mek haksızlık olur. Moda'daki evde artık aynlık zamanı gelmişti...
ABD ve Sovyetler Birliği, ezilen dünya ülkelerine bir umudun Doktor Nâzım eşi Beria, kızı Sevinç ve yakın dostlanyla veda-
laşıp evden çıktı.
5. ilginçtir, ABD Ankara'ya gönderdiği büyükelçilerini hep Yahudi diplomatlardan seç- Kemerinde kayınpederi Evliyazade Refik'in hediyesi tabancası
mektedir. Elli dört kişiden oluşan büyükelçi listesinde yer alan isimlerin yüzde 9O'ı Ya-
hudi'dir, isimleri tek tek yazarak uzatmak gereksizdir. James Spain, Robert Strausz-Hu-
vardı.
pe, Morton Abramovvitz. Marc Grossman, M. Robert Pnrrk Frir FHpIman hunl^rJ-m Kimsenin lıSıırlamava pplıııpsini isfmnpdi Yanınrta snrlpfp <>'ü-
248 249

venliği için Teşkilatı Mahsusa'dan birkaç fedai vardı. hatçı fedai, sağ ellerini kalplerinin üzerine koydular. Kalp üzerine
Moda iskelesine gittiler. konan el, "Ölüme kadar beraberiz" anlamına gelen bir İttihatçı
Arnavutköy'de İhsan Namık'ın (Poroy) evinde kader arkadaş- selamıydı...
larıyla buluştu. Öyle de olacaktı: sekiz İttihatçı'dan dördü suikast sonucu; biri
Sabaha karşı... çatışmada; biri idam sehpasında can verecekti. Sadece ikisi, on-
Sekiz kişiydiler: Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa, Doktor lar da idam sehpasına çıkmaktan son anda kurtulduktan sonra,
Nâzım, Dr. Rusuhî, Polis Müdürü Azmî, Bedri Bey ve Dr. Bahaed- ecelleriyle öleceklerdi.
din Şakir. Bir bilinmeze doğru yola çıkan Doktor Nâzım, kendisini nasıl
Yağmur ve rüzgârın hâkim olduğu karanlık bir gecede sekiz bir sonun beklediğini kuşkusuz bilemezdi...
yorgun adam denizin karanlığına karıştı. 6
Arkadaşlarını uğurlamaya gelen başta Teşkilatı Mahsusa'mn
Başkanı Albay Hüsameddin (Ertürk) olmak üzere bir avuç İtti-

6. Konuyla ilgili anılarda, gazeteci ve akademik çalışmalarda gidiş tarihleri konusunda


2, 3, 7 ve 8 kasım gecesi yazılmaktadır. Keza aynı karışıklık "neyle gittikleri" konusun-
da da vardır. İnanmayacaksınız ama kaç kişinin yurtdışına çıktığı bilgisi bile net değildir.
Bazı isimler yedi bazıları ise sekiz demektedir. Hatta koca koca "profesörler" giden
gruba "Yediler", "Yedibaşlar" denildiğini yazmaktadır. Sorun Dr. Rusuhî Bey'den kay-
naklanmaktadır. Bazı yazarlar Dr. Rusuhînin diğer grupla birlikte gitmediğini yazmak-
tadır. Oysa Dr. Rusuhî 1926 İzmir Suikastı yargılanmalarında yurtdışına nasıl kaçtıkla-
rını ayrıntılarıyla anlatmaktadır!

Yazar Kitap adı Sayfa no. Ne zaman ? Neyle gittiler?


Süleyman jön Türkler Nerede 566 2 kasım 1918 Alman gemisi
<ocabaş Yanıldı

Sina Aksin Jön Türkler, 439 1-2 kasım 1918 Alman denizaltısı
İttihat ve Terakki

Şevket Enver Paşa 479 7-8 kasım 1918 U-67 Alman


Süreyya cilt 3 denizaltısı
Aydemir

Tarık Zafer Türkiye'de Siyasal 678 2 kasım 1918 Alman torpidosu


Tunaya Partiler (1859-1952)

Ahmet Bedevî İnkılap Tarihimiz 443 3 kasım 1918 Alman torpidosu


Kuran ve Jön Türkler

Mustafa Ragıb İttihat ve Terakki 734 2 kasım 1918 Alman gemisi


Esatlı

Yay. yön. Çağdaş Türkiye 70 I kasım 1918 Alman gemisi

Sina Aksin (/ 908-1980) cilt 4


1 kasım 1918 Alman gemisi
Alpay Kabacalı Talat Paşa'nın Anılan 12-13
2 kasım 1918 U-67 Alman
Uğur Mumcu Gazi Paşa'ya Suikast 80 denizaltısı

•3 I ~l,;~ t
25 1

On birinci bölüm ğunu bu belgelerle ispatlayıp rahatlamak istiyordu.


Dr. Tevfik Rüşdü'nün tutuklanma nedeni salt bu belgeleri orta-
ya çıkarmak değildi. Doktor, İttihat ve Terakki Cemiyeti-Fırkası
30 ocak 1919, İstanbul feshedildikten sonra, yerine 24 kasım 1918'de kurulan "Teceddüt
Fırkası"nın meclisi umumîsinde görev almıştı.
Meclisi Mebusan'ı fesheden Sultan Vahideddin, İttihatçıların
küllerinden doğan, Teceddüt Fırkası'nı yaşatmak istemiyordu!
İtilaf güçleri İstanbul'u henüz işgal etmemişlerdi ama Boğaz'a
gönderdikleri savaş gemileriyle varlıklarını hissettirmeye başla-
mışlardı. Başta İttihatçılar olmak üzere, direniş yapabilecek tüm
unsurlara gözdağı verilmesini istiyorlardı.
Sultan Vahideddin de İngilizlerin güvenini kazanabilmek için
İttihatçılar üzerindeki baskıyı yoğunlaştırdı.
Sabah saatleri... Baskılar sadece İstanbul'da yapılmıyordu...
Dr. Tevfık Rüşdü (Araş), Meclisi Âlii Sıhhî'deki işine gitmek Evliyazade ailesi üzerinde karabulutlar dolaşıyordu.
için Moda'daki evinden tam çıkacakken, kapı çalındı. Açtı. Karşı- Önce, damatlan Doktor Nâzım yurtdışına kaçmak zorunda kal-
sında bir polis memuru vardı. Polis, elinde tuttuğu İstanbul Polis mıştı. Arkasından, 8 kasımda Evliyazade Refik Efendi baskılara
umum müdürünün tezkeresini uzattı. dayanamayıp İzmir Belediye başkanlığından istifa etmişti.
Dr. Tevfık Rüşdü tezkereyi okudu. Müdüri umum bey, bazı ma- Şimdi ise bir diğer damat, Dr. Tevfik Rüşdü tutuklanmıştı.
lumatlar almak üzere kendisini makamına çağınyordu. İttihatçı Evliyazade ailesi, Osmanlı Devleti gibi Birinci Dünya
Eşi Makbule Hanım'ı çağrı tezkeresinden haberdar edip, gelen Savaşı'ndan yenik çıkmıştı...
görevliyle İstanbul Polis Umum Müdürlüğü'nün yolunu tuttu. Kâbus sadece Evliyazadelerin üzerine çökmedi.
Polis Umum Müdür Muavini Sezaî Bey'in yanına çıktı. Sezaî İstanbul'da sadece Moda'daki evin kapısı çalınmadı.
Bey niçin davet edildiğini bilmediğini söyledi. Diğer görevlilere O gün, o saatte İstanbul'da birçok eve baskın yapıldı.
neden çağrıldığını sormak için tam kapıdan çıkarken, etrafını po- İstanbul hükümeti, insan avı başlatmıştı. Gözaltına almanlar
lisler sardı. Gözaltına alındığını söylediler! hemen tutuklanarak "Bekirağa Bölüğü" denilen Harbiye Nezareti
Dr. Tevfik Rüşdü'yü, Polis Umum Müdürlüğü'nün en üst katın- cezaevine tıkılıyordu.
daki küçük bir odaya kapattılar. Yerde sadece pis kokan bir min- Yakalananlar arasında İttihatçıların önde gelen isimleri var-
der vardı. Bir gün gündüzlü geceli orada kaldı. Ertesi gün evden dı: İttihatçıların kasası Midhat Şükrü (Bleda), İttihatçı "teoris-
yiyecek, giyecek ve yatak getirtmesine izin verildi. yen" Ziya Gökalp, ittihatçıların yayın organı Taniriin sahibi ve
Bir hafta hiç dışarı çıkarılmadan o küçük odada kaldı. Kimsey- başyazarı Hüseyin Cahid (Yalçın), İttihatçı Dahiliye Nazırı İs-
le görüştürülmedi. Daha sonra gözaltına alınanlarla birlikte Beki- mail Canbulad, İttihatçıların İstanbul'daki en güçlü ismi Kara
rağa Bölüğü'ne gönderildi. Kemal...
Dr. Tevfik Rüşdü neden gözaltına alınıp, tutuklanmıştı? Liste her geçen gün kabaracaktı: Sadrazam Said Halim Paşa,
ittihat ve Terakki Cemiyeti-Fırkası kendisini feshettikten Meclisi Mebusan Başkanı Halil (Menteşe), Dahiliye Nazın Ali
sonra, tüm belgeler bacanağı Doktor Nâzım tarafından alınıp Fethi (Okyar), gazeteci Ahmed Emin (Yalman), gazeteci Salah
bir bilinmeze götürülmüştü. Gerek Saray, gerekse Sadrazam (Cimcoz), İttihatçı "teorisyen" Ahmed (Ağaoğlu), gazeteci Celal
Ahmed İzzet Paşa'nın istifasından sonra işbaşına gelen Ahmed Nuri (İleri), Osmanlı münevverleri Süleyman Nazif, Aka Gündüz
Tevfik Paşa hükümeti, bu belgelere büyük önem veriyordu. Sa- ve Emmanuel Karasu...
ray, dış baskılardan kurtulmak için, Ermeni tehcirinin bir dev- İzmir'den Rahmi Bey, Şükrü (Kaya), Eczacıbaşı Ferkl...
lel politikası değil, İttihatçıların uyguladığı bir operasyon oldu- Evliyazede Refik tutuklanmamıştı.
2S2 253

Daha birkaç ay önce imzaladığı Mondros Mütarekesi'ni "umut "Gel prens ol!"
verici" bulan Hüseyin Rauf da (Orbay) tutuklananlar arasındaydı!
İngilizler, kendilerine mukavemet gösterecek her çevreden is- İngilizler 1915 başında Çanakkale Boğazı'na karşı harekâta
mi tutuklatarak Bekirağa Bölüğü'ne koyuyordu. Bunlar arasında geçmeden önce, İzmir Yeni Kale istihkâmlarını bombalamış, son-
"Wilson Prensipleri Cemiyeti" üyeleri bile vardı! ra körfeze girerek İzmir'i teslim almak istemişti.
İngiltere o yıllarda kendisine yavaş yavaş rakip çıkmaya başla- İngiliz filosunda görevli istihbarat servisinin ünlü elemanı Al-
yan ABD'yi, "kurtarıcı ilan eden" isimleri de tutuklayarak o çev- bay Wyndhem Deeds,2 İzmirli İngiliz tüccar Eric Whittall aracılı-
relere mesaj vermek istiyordu. Zaten bir süre sonra "İngiliz Mu- ğıyla, İzmir Valisi Rahmi Bey'le görüşmek istediğini bildirdi. Res-
hipleri Cemiyeti"ni kurdurdu. İngilizlerin en büyük yardımcısı, mî olmayan bu isteği Rahmi Bey kabul etti. Vilayet Yabancı İşler
1919 başında tekrar siyaset sahnesine çıkan Hürriyet ve İtilaf Fır- Müdürü Charles Karabiberle birlikte Karaburun'da istihbarat gö-
kası'ydı!.. revlisi Deeds'le buluştu. İngilizler İzmir ve çevresine asker çıkar-
İngilizlerin bir diğer "yardımcısı" Sultan Vahideddin'in dünürü ma izni istediler.
Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa'ydı.
Dünürlük nereden geliyordu ? Ahmed Tevfik Paşa'nın oğlu İs- Rahmi Bey'in bu hizmetinin karşılığı da düşünülmüştü. İzmir bir
mail Hakkı (Okday) Paşa, 12 eylül 1914'te Sultan Vahideddin'in prenslik olacak, başına da Rahmi Bey getirilecekti. İngilizlerin Arap Ya-
kızı Ulviye Sultanla evlenmişti.ı nmadası'nda oynadıkları bu oyunun Anadolu'da da sökeceğim düşüne-
Ahmed Tevfik Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesi yaşlı olduğu bilmeleri şaşırtıcıdır. Yine İngiltere'nin Rahmi Bey'e bu teklifi yaparken
gerekçesiyle çok eleştirilmişti. Ancak Paşa dört kez geldiği kendince haklı ve yerinde sayılabilecek bazı nedenlere dayandığını söy-
sadrazamlık görevini 1920 yılma kadar sürdürdü. Görevi bırak- lemek zorundayız. Rahmi Bey, İzmir'i Osmanlı İmparatorluğu'nun dı-
tığında yetmiş yedi yaşındaydı. İlginç rastlantı, paşanın kuca- şında bağımsız bir ülke gibi yönetmekteydi. Şehirdeki yabancı uyruklu
ğında sevdiği Bülent Ecevit de dört kez başbakanlık yaptı. Son işadamlarıyla olan dostluğu Türklerin bile yakınmalarına yol açıyordu.
başbakanlığı döneminde çok yaşlı olduğu eleştirilerine muha- (Nurdoğan Taçalan, Ege'de Kurtuluş Savaşı Başlarken, 1970, s. 43)
tap kaldı. O da başbakanlıktan ayrıldığında yetmiş yedi yaşın-
daydı ! Ahmed Tevfik Paşa 1936'da vefat etti; yani öldüğünde İngilizler Rahmi Bey'e prenslik teklif ediyorlardı.
doksan bir yaşındaydı! Rahmi Bey'in cevabı da netti:
Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa'nın ilk icraatı, İttihatçıları tutuk-
latmak oldu. Arkasından İttihat ve Terakki Cemiyeti-Fırkası'nın İzmir cayır cayır yanar, yine de İngiliz olmaz. Bu davranışınızla
malvarlığına el koydurdu. Biliniyor ki, sadrazama bu operasyonu şehrin içindeki tüm Hıristiyanları ateşin içine atıyorsunuz. Şehri dö-
yaptıran güç İngilizlerdi. vüşerek alsanız bile tek bir Hıristiyam sağ olarak bulamayacaksınız...
Peki, tutuklananlar arasında Rahmi Bey gibi îngilizciliğiyle ün- (Yaşar Aksoy, Bir Kent, Bir İnsan, 1986, s. 133)
lü isimlerin olmasının sebebi neydi ?
Benzer soru, o günlerde İngiliz Parlamentosu'nda da gündeme Rahmi Bey dediğini de yaptı; valiliğe gelir gelmez, Evliyazade
geldi. İngiliz milletvekilleri H. Herbert, J. Jones ve W. Guinness Refik Efendi'yle birlikte şehrin ileri gelenlerini topladı. Tüm res-
"Rahmi Bey sorununu" Avam Kamarası gündemine taşıdılar. mî dairelere teneke teneke gaz dağıtılmasını, başta Levantenler
Charlton Whittall İngiliz Dışişleri Bakanlığı'na uzun bir mek- olmak üzere Rum ve Ermenilerin "canlı hedef olmaları için şeh-
tup yazdı. rin her tarafında dağıtılmalarını istedi.
Sahi İzmir eski valisi "İngilizci" Rahmi Bey neden tutuklanmıştı ? Bu arada devreye Whittaller, Giraudlar gibi aileler girdi; İngiliz-
Bu sorunun yanıtı için dört yıl geriye gitmemiz gerekiyor... ler İzmir'i almaktan vazgeçti. Rahmi Bey de "savunma planını" ra-
fa kaldırdı.
I. Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa'nın oğlu İsmail Hakkı Okday ikinci evliliğini ise 21 ha-
ziran I922'de Ferhande Hanım'la yaptı. Ferhande Hanım Bülent Ecevit'in annesi ressam 2. İngiliz istihbaratının önemli isimlerinden VVyndhem Deeds daha sonra "sir" unvanı
Kln7İı Hnnım'ın rpvvpçivrli Ahmpri TpvfiU Paçs Riilpnr provir'i L-ıırsöım slın "Rı ı rnrıık • r M l_ DD/~ D - A .'-,-J..
255
2S4

Kuşkusuz "hikâyenin anlatımı" biraz abartılıydı ama olay ger- tubunda, ifadesi alınana kadar yemek yemeyeceğini bildirdi.
çekti. Rahmi Bey, İngilizlerin teklifini reddetmişti. Başta Hüseyin Calıid olmak üzere arkadaşlarını açlık grevin-
İngilizler kendilerinden saydıkları İzmir Valisi Rahmi Bey'in bu den vazgeçirmeye çalıştı. İş başında bulunan hainlerin ölümün-
tavrını unutmadılar. den memnun kalacaklarını söylemeleri bile Dr. Tevfik Rüşdü'yü
İngilizler için "İngilizcilik", söylediklerinin itirazsız uygulanma- kararından vazgeçiremedi.
sı anlamına geliyordu! Osmanlı sadrazamlarından bürokratlarına İstanbul gazeteleri Dr. Tevfik Rüşdü'nün asabî bir rahatsızlığa
kadar buna uyan birçok isimle uzun yıllar çalışmışlardı. uğradığını ve hiç yemek yemediğini yazmaya başladılar. Bu yalan
İngilizler anlamıştı ki, Rahmi Bey önce Ittihatçı'ydı !.. haber bile doktorun şevkini kırmadı.
Rahmi Bey'in bir diğer özelliği ise, özellikle Selanik'in kaybedi- Ve açlık grevinin üçüncü gününde Bekirağa Bölüğü'ndeki tu-
lişinden sonra "aşın Rum düşmanı" olmasıydı... tukluların ifadeleri alınmaya başlandı...3
Savaş öncesi Enver Paşa'nın Kuşçubaşı Eşrefle birlikte hazır- Evliyazade Makbule Hanını, Dr. Tevfik Rüşdü'nün açlık grevini
ladığı "Rum tehcir planına" sayı abartıldığı için karşı çıkmıştı. An- bıraktığını öğrenince ona süt götürdü. Kocasını çok zayıflamış
cak uygulamamazlık yapmadı. gördü. Birbirlerine moral verici sözler sarf ettiler.
Başta İzmir olmak üzere Batı Anadolu sahillerinde ikamet Evliyazadeler, o günlerde, Sadrazam Ahined Tevfik Paşa'ya
eden Rumların, iç bölgelere nakledilmesinde aktif olarak çalıştı. ateş püskürüyordu. Ancak, gün gelecek dünür olacaklardı!
Osmanlı mebusu Dimitriyadis Emanuelidis, Meclisi Mebusan'da Evliyazade Refik Efendi'nin oğlu Nejad'm torunu Osman Evli-
yaptığı konuşmada, sahil kesiminden iç bölgelere gönderilen Rum yazade; Sultan Vahideddin ile Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa'nın
nüfusunun 250 000 olduğunu belirtmişti. çocuklan Ulviye ve İsmail Hakkı (Okday) Bey'in torunu Ilanza-
"Sürgüne" gönderilenler arasında ünlü isimler de vardı. Savaş de'yle evlenecekti! Bu evlilikten Neslişah ile Mesude Evliyazade
öncesi İzmir metropolitliğine atanan Hrisostomos, Rahmi Bey'in doğacaktı. Ama dünür olacakları günler henüz çok uzaktaydı...
emriyle İstanbul'a sürülmüştü. Ve ilginçtir, çok uzak olsa da, Bülent Ecevit ile Adnan Mende-
İtilaf güçleri gerek Ermenilere, gerekse Rumlara yapılan tehcir res akrabaydı...
uygulamasına katılan tüm ittihatçıları tutuklııyordu. İşte Rahmi
Bey de bu isimlerden biriydi. Bu nedenle Bekirağa Bölüğü'ne tı- İttihatçıları sarsan intihar
kıljvermişti...
Bekirağa Bölüğü'ne konulanların sayısı kısa sürede iki yüz el-
liyi buldu. Tutuklular koğuşlarda üst üste yatıyordu. Ek olarak
Açlık grevi açılan Süleymaniye kapısının üzerindeki itfaiye karargâhı odala-
Bekirağa Bölüğü'ne her gün yeni İttihatçılar getiriliyordu. Ko- rı bile dolmuştu. Üstelik tevkifatlar bitmek bilmiyordu...
ğuşlarda yer kalmamıştı. İttihatçılar arasında sadrazamlık, nazır- Bu arada Bekirağa Bölüğünde bir ilk gerçekleşti: Tıbbiyei As-
lık yapmış isimler daha az tutuklunun bulunduğu odalara, Dr. Tev- keriye Mektebi'nde, üç arkadaşıyla birlikte İttihat ve Terakki Ce-
fik Rüşdü gibi daha genç olanlar "meydan" adını verdikleri kala- miyeti'nin temeli sayılan "İttihadı Osmanî"yi kuran Dr. Mehmed
balık koğuşlara konuluyordu. Reşid, Bekirağa Bölüğünden kaçtı.
Ziyaretçileriyle görüşme yapmalarına izin veriliyordu. Son olarak Diyarbakır valiliği görevinde bulunan Dr. Mehmed
İtalyan Yüksek Komiseri Koni Sforza, Emmanue! Karasu'yu zi- Reşid Bey, Ermeni tehcirinden sorumlu tutularak, Bekirağa Bölü-
yaretinde, daha hiçbir tttihatçı'nın sorgusunun yapılmadığını öğ- ğü'ne ilk konulan İttihatçılardandı.
renince çok şaşırdı. Memleketin başına nasıl bir idare gelirse gel- "Milleti sadıka" denilen Ermeniler ile Osmanlılar arasına ne
sin Osmanlı'nın adam olmayacağını söylemesi ve bunu Kara- girmişti ?
su'nun Bekirağa Bölüğü'ndeki arkadaşlarına aktarması, Dr. Tev- Kuşkusuz Avrupa'dan esmeye başlayan milliyetçilik rüzgârı Er-
f'ik Rüşdü'nün açlık grevi yapmasına neden oldu.
3. Yukarıda anlatılanlar Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın, Celal Bayar'a yazdığı 7 aralık 1944 ta-
Dr. Tevfik Rüşdü, Harbiye nazırına gönderdiği hakaret dolu mek- rihli mpkfı ıhı ınHnn al/farılmıetıı*
256
257

menileri de etkilemişti. Onlar da Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar gibi mayan Dr. Reşid, 25 ocak 1919'da hamama götürülürken kaçınldı.
Osmanlı'dan kopup bağımsız bir devlet olmak istiyordu. Kaçış olayım planlayan Reşid Bey'in Trablusgarp'ta sürgün ol-
XIX. yüzyılın son döneminde başlayan Ermeni isyanları Birin- duğu dönemde tanıdığı Behçet Bey'in, Mektebi Hukuk öğrencisi
ci Dünya Savaşı döneminde artarak sürdü. Özellikle Çarlık Rus- olan oğlu Vedat'tı (Ardahanlı). Ona arkadaşlan Neyyir ve Kemal
yası'mn verdiği destekle topyekûn ayaklanma girişimi başlattılar. beyler yardım etmişti. Olayın ardından İstanbul polisi adeta se-
Önce 15 nisan 1915'te Van bölgesinde ayaklanma çıkarıp şehri ferber edildi. Alemdar gazetesi, olayı, "Bütün cihana karşı rezil
ele geçirdiler. Van'ın Ermenilerin eline geçmesinden sonra, isyan ve hacîl olduk" diyerek verdi.
dalgası Bitlis, Muş, Erzurum, Beyazıt, Zeytun ve Sivas bölgeleri- Dr. Reşid Bey'in cezaevinden kaçması İstanbul'daki İngiliz
ne yayılmaya başladı. Yüksek Komiserliği'ni çok kızdırdı. "Ermeni kırımına en çok ka-
Ermeni milisler, Kafkas cephesinde Ruslarla savaşan Osmanlı nşmış" birinin cezaevinden kaçması, "Ermeni tehcirine kanşmış
ordusunu arkadan (cephe gerisinden) vuruyordu. Bunun üzerine kişilerin gerekli cezalan alacağını dünyaya duyuran" İngiliz hü-
24 nisanda İstanbul hükümeti tehcir karan aldı. kümetini çok güç durumda bırakmıştı.
Yıllardır tartışılan bu karar neyi kapsıyordu? İngilizler, Dr. Reşid Bey'in kaçışını küçük memurlann gevşek-
Başta Kafkas cephe arkası olmak üzere, isyancı Ermeniler baş- liğinden çok İttihatçılann tertibi ve meydan okuması olarak de-
ka bölgelere gönderilecekti. Ermenilerden boşalan yerlere muha- ğerlendiriyordu.
cirler yerleştirilecekti. Tehcir edilen Ermenilere mal ve mülkleri- Sadrazam Tevfik Paşa, İngilizlerin öfkesini dindirmek için İs-
nin bedeli ödenecek, yeni yerleşim bölgelerinde benzer yaşam tanbul polisini ve muhafız gücünü seferber etti.
kurmaları sağlanacak, maddî durumu iyi olmayanlara iskân im-
Zaten şubat başında İttihatçı "avının" başlamasına neden olan
kânı sağlanacaktı. Taşınmaz malların bedelleri Evkaf Nezareti ta-
olay da Dr. Reşid'in cezaevinden kaçmasıyla başlamıştı. İttihatçı-
rafından ödenecekti.
lara "gerekli ders" verilmesi için sanki fırsat beklenmişti...
Ermeniler, haberleşmelerini Türkçe yapacaklardı. Yeni okullar 6 şubat 1919'da Bekirağa Bölüğü derin bir sessizliğe büründü.
açamayacaklardı. Çocukları devletin resmî okullarında eğitim gö- Çünkü, Beşiktaş-Nişantaşı bayınnda yakalanacağını anlayan Dr.
recekti. Vilayetlerde çıkarılan Ermeni gazeteleri kapatılacak, ma- Reşid Bey, kafasına sıktığı kurşunla intihar etmişti.
hallî Ermeni komite merkezleri dağıtılacaktı. Hareket alanındaki Dr. Reşid Bey'in acısı bitmemişti ki, İzmir'de Çerkez Edhem'in
zararlı kişiler başka bölgelere gönderilecekti. On altı-elli beş yaş bir eylemi Bekirağa Bölüğü'ndeki İttihatçılan şoke etti.
arasındaki Ermeniler, ülke dışından içeriye giremeyecek, ülke
Çerkez Edhem, İzmir eski valisi Rahmi Bey'in sekiz yaşındaki
içinden ise dışarıya çıkamayacaklardı.
oğlu Alp'i, Bornova'da Miss Florence Okulu'ndan evine dönerken
Kâğıt üzerindeki yasanın, uygulaması ne yazık ki büyük acılara kaçırmıştı. Dönemin gazeteleri, Memleket, İkdam, Akşam haberi
yol açtı. Tehcir yolculuğu sırasında korumasız kafilelere saldınlar manşetlerine taşımışlardı.
oldu. Yağmacılık ve intikam hırsıyla binlerce Ermeni öldürüldü.
Bu katliamlara, açlık ve hastalık eklenince, tehcir sırasında
ölen Ermenilerin sayısı yanm milyona yaklaştı.
Çerkez Edhem
Ermeni tehcirinden sorumlu tutulanlardan biri de, Diyarbakır Çerkez Edhem'in İttihatçılann önde gelen isimlerinden Rahmi
Valisi İttihatçı Dr. Reşid Bey'di. Bey'in oğlunu kaçırmasına Bekirağa Bölüğü'ndekiler anlam vere-
Ermeni tehcirini araştırmak için, hükümet tarafından, Tetkiki memişlerdi. Biliniyordu ki, Çerkez Edhem sıradan bir eşkıya de-
Seyyiat Komisyonu kuruldu. Dr. Reşid Bey burada suçlu buluna- ğildi. Üstelik ailece İttihatçı'ydılar. Babası Kafkas göçmeni Ali
rak Divanı Harp'e verildi. Tutuklu kaldığı dönemde Sebat adlı ki- Ağa, Tütüncü Yakub Ağa'nın yani Doktor Nâzım'ın propagandala-
tabını kaleme aldı. Kitapta suçlandığı konulara cevap vermeye n sonucu teşkilata katılmıştı. Çerkez Edhem'in ağabeyleri Reşid
çalıştı. Kitap yeğeni Rüstem Bey tarafından basıldı ancak hükü- Bey ve Tevfik Bey4 Harbiye'de öğrenciyken harekete girmişlerdi.
met tarafından toplatıldı.
Bekirağa Bölüğü'nde kaldığı dönemde yoğun baskılara dayana- 4. Ç e r k e z E d h e m ' i n ağabeyi Tevfik Bey'in kızı, Sevişmenin Rengi gibi lezbiyen ilişkileri
258 259

Subay ağabeylerini örnek alan Çerkez Edhem, babasının karşı kodu düzeyinde, İttihatçıların çok paralan olduğu yazılıp konuşul-
çıkmasına rağmen on dokuz yaşında evden kaçtı; İstanbul'a Kü- maya başlanmıştı. En çok paranın da Rahmi Bey'de olduğu söyle-
çük Zabit Mektebi'ne yazıldı. Okuldan birincilikle başçavuş ola- niyordu. Öyle ki, Enver Paşa yurtdışına çıkarken Rahmi Bey'den
rak mezun oldu. 500 lira borç almıştı!
Birinci Dünya Savaşı'nda Bulgar cephesinde savaştı, yaralandı. Kuşçubaşı Eşref ile Çerkez Edhem, Rahmi Bey'in elindeki bu
Sonra ağabeyi Reşid'le birlikte Teşkilatı Mahsusa saflarına geril- parayı ele geçirmek için birlikte plan yapmış olabilirler mi ?
la olarak katıldı; Irak, İran ve Afganistan'da çarpıştı, yaralandı. Akla yakın. Torunu Alp'in kaçırıldığını öğrenen, gerici 31 Mart
Savaş bittiğinde Bandırma'daki evinde tedavi görüyordu. Ayaklanması'nı bastıran Hareket Ordusu'nun komutanı; İttihat ve
Ne olmuştu da, Çerkez Edhem, İttihatçı Rahmi Bey'in oğlunu Terakki Cemiyeti-Fırkası yerine kurulan Teceddüt Fırkası'nın re-
kaçırmıştı? isi, altmış yedi yaşmdaki Müşir Hüseyin Hüsnü Paşa, hemen İz-
Bu soru, yanıtım bugün bile bulamamıştır. mir'e kızı Nermin'in yanına hareket etti. Oğlu Albay Tahsin Bey
Doğan Avcıoğlu, Çerkez Edhem'in İngilizlerin gözüne girmek de kendisiyle gelmek istedi. Paşa, torununun neden kaçırıldığını
için bu eylemi yaptığını iddia etmektedir. (Doğan Avcıoğlu, Millî tam anlamıyla çözemediği için, Tahsin Bey'e evdekilere göz ku-
Kurtuluş Tarihi, 1980, c. 2, s. 76) lak olmasını öğütledi. Evdeki torunlardan biri de dokuz yaşmda-
Zeki Sarman, "şaki olduğu için" sırf para almak amacıyla yaptığı- ki Mehmed Ali'ydi (Aybar)...
nı yazmaktadır. (Zeki Sarınan, Çerkez Ethem'in İhaneti, 1986, s. 14) Müşir Hüseyin Hüsnü Paşa'yı istasyonda Evliyazade Refik
Cemal Şener, "Bu durum olsa olsa Ethem'in kişisel nedenlerle Efendi karşıladı. Ayaküstü olup biteni anlattı. Çerkez Edhem, Alp
o ara İttihatçı düşmanı kesilmesine bağlanabilir" demektedir. karşılığında para istiyordu.
(Çerkez Ethem Olayı, 1986, s. 30) İstenilen parayı hemen bulmalarına imkân yoktu.
Çerkez Edhem ise Anılarım adlı kitabında bu olaya hiç değin- Devreye hatırlı dostlar girdi.
memektedir. Bunlardan biri Giraud ailesiydi!
Bu kaçırılma olayında Kuşçubaşı Eşrefin parmağı olabilir mi?
Çerkez Edhem'in arkasındaki görünmez kişi, Kuşçubaşı Eş- Alanyalızade Mahmud Bey, Nazmi Tocuoğlu, bir de Henri Giraud
refti ! Edhem'in Teşkilatı Mahsusa'ya girmesinde Kuşçubaşı Eş- aralarında parayı taksim edip ödemişler. Miktar 53 000 liraydı, yansı al-
ref rol oynamıştı. Keza Kuşçubaşı Eşref, Birinci Dünya Sava- tın yansı kâğıt. (Nurdoğan Taçalan, Ege'de Kurtuluş Savaşı Başlar-
şı'nda nereye gitse yanında Çerkez Edhem'i de götürmüştü. ken, 1970, s. 153)
Biliyoruz ki, Kuşçubaşı Eşref, Rahmi Bey'le İzmir'deki birçok
olay yüzünden karşı karşıya gelmişti. Birbirlerini sevmiyorlardı. Rahmi Bey'in oğlunun kurtulduğu haberi Bekirağa Bölüğü'nün
Keza, kaçırılan Alp Aslan yıllar sonra kendisiyle röportaj ya- ilk kez yüzünü güldürdü. Rahmi Bey'i ilk kutlayanlar hiç yarımdan
pan Nurdoğan Taçalan'a kaçınlışını ayrıntılarıyla anlatırken iddi- ayrılmayan Midhat Şükrü (Bleda) ile Dr. Tevfik Rüşdü (Araş) oldu.
5

amızı güçlendiriyor:

"On gün kadar geceleri yürüdük, gündüzleri de bir yerlerde barın-


Evliyazade Hanı yanıyor
dık. On beşinci günü Bozdağ eteğinde bir köye geldik. O akşam Salih- 15 mayıs 1919.
li'de, istasyondan da biraz ileride dağa doğru bir yerde Kuşçubaşı Eş- İstanbul Moda'daki evde telaş vardı...
refe ait bağ kulesinde misafir kaldık. Orada bana bir mektup yazdır- Evliyazade Naciye Hanım, bayılan ablası Makbule'yi ayılt-
dılar anneme. [Ege'de Kurtuluş Savaşı Başlarken, 1970, s. 152) mak için, kollarına, başına kolonya sürüyor, bir yandan da ken-

Ayrıca... S. İttihatçıların önde gelen isimlerinden Rahmi Bey'in oğlu Alp Aslan daha sonraki yıl-
İttihat ve Terakki Cemiyeti-Fırkası kendini feshedip, lider kad- larda, Yıldız Sarayı'nın hiç sevilmeyen adamı "İzzet Holo" diye bilinen Arap izzet Pa-
şa'nın torunu, keza İttihatçı düşmanı Semih Mümtaz Bey'in kızı Zeynep Hanım'la evlen-
rosu yurtdışına gidince gerek basında gerekse halk arasında dedi- di 7pvnen H , m m A, k..«fln h5K k.».».^.. Bi. U,l,~ -M... M-I..I...I. D:- i 1- I
261
260

di gözyaşlarını siliyordu. Makbule Hanım'ı bayıltan haberi geti- ki Askerî Kıraathane'ye yönelmişti ki, ne olduysa o anda oldu.
ren Halide Edib (Adıvar) Hanım, geldiği gibi aynı hızla evden çı- Bir silah sesi patladı... Arkasından bir tane daha...
kıp gitmişti. İki Yunan askeri yere düştü. Efzon Alayı panik içinde bir yerle-
Moda'daki evde sarsıntı yaratan olay neydi ? re sığınmaya çalıştı. Her yandan kurşun sesleri gelmeye başladı.
İzmir'den gelen haberler, ne Osmanlı Devleti ne de Evliyazade İlk kurşunu sıkan Teşkilatı Mahsusa'nın fedaisi gazeteci Hasan
ailesi için hayırlıydı: Yunanlılar karaya asker çıkararak İzmir'i bu Tahsin'di...
sabah işgal etmişlerdi.
Doktor Nâzım ve Dr. Tevfik Rüşdü'nün (Araş) Paris'te öğren- îlk kurşunu kim sıktı?
ciyken tanıdığı Osman Nevres adındaki İttihatçı fedai ilk kurşunu
atınca, olaylar meydana gelmiş, yüzlerce İzmirli öldürülmüştü. Asıl adı Osman Nevres Receb'di.
Bu arada yangınlar çıkmış, Evliyazade Hanı da yanmıştı !6 1888'de Selanik'te doğdu.
Evliyazade Hanı önce Yunan askerleri ve yerli Rumlar tarafın- Receb ve Ayşe çiftinin dört çocuğu oldu: Mehmed Receb, Os-
dan yağmalanmış, sonra yakılmıştı. Tek yağmalanan ve yakılan man Nevres, Binnaz ile Melek (Gökmen).
Evliyazade Hanı değildi; Selanikli Hafız Hüsnü Efendi'nin dük- İlkokulu Selanik'te Şemsi Efendi İlkokulu'nda tamamladı. Or-
kânları, İsmail Efendi'nin lokantası ve evi, Selanikliler Kitabevi, ta ve lise eğitimini Selanik Fevziye Mektebi'nde yaptı. O sıralar-
Şifa Eczanesi, Hacı Hafız Mustafa Efendi'nin gömlek dükkânı gi- da okul müdürü gelecekte Maliye nazın olacak Cavid Bey'di. Os-
bi yüzden fazla işyeri yağmalanıp yakılmıştı. (Mustafa Turan, Yu- man Nevres'in ailesi İstanbul'a taşınınca ona sahip çıkan, "kol ka-
nan Mezalimi, 1999, s. 90) nat geren" isim Cavid Bey oldu. Her gece Osman Nevres Cavid
Her şey sabahın ilk saatlerinde başlamıştı... Bey'in evine gidip ders alıyordu.
İzmir Kordon Boyu bir şenlik havasındaydı. Rumlar ellerinde- Üniversite öğrenimi için İstanbul'a gidip Darülfünun'a yazıl-
ki Yunan bayraklarıyla şarkılar söylüyor, "Zito Venizelos!.." diye dı. Meşrutiyet sonrası Avrupa yolunu tutan öğrenciler arasında
sloganlar atıyordu. Her taraf mavi-beyaz renklere bürünmüştü. o da vardı. Paris Sorbonne Üniversitesi'nde hukuk ve felsefe
Metropolit Hrisostomos ile Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelen okudu. Yahya Kemal'le (Beyatlı) sağlam dostluğunu o günlerde
papazlar, Yunan ordusunu karşılamak, takdis etmek için limana kurdu.
gelmişlerdi. Bin yıllık rüyaları "Megalo İdea", Büyük Yunanistan "îlk kurşunu" İzmir'de değil İsviçre'de attı.
planı gerçekleşmek üzereydi. Yıl 1911. İtalyan-Osmanlı orduları Trablusgarp'ta savaşıyor. O
İzmir limanına İngiliz, Amerikan ve Fransız donanmalarının günlerde İsviçre sinemalarında Osmanlı Devleti aleyhine bir film
koruması altında, Yunan Averof zırhlısı demirlemişti. gösteriliyor. Filme tahammül edemeyen Osman Nevres Neuchâ-
Zırhlıların gölgesinde Temistokles, Patris ve Atroniyos adlı Yu- tel'deki sinemanın beyazperdesine üç kurşun sıkıyor.
nan savaş gemileri, düdük sesleri, kilise çanlarının uğultusu, ça- İkinci kurşunun adresi Bükreş!
lınan marşlar ve binlerce Rumun sevinç gösterileri içinde, limana O artık Teşkilatı Mahsusa'nın fedaisiydi. Teşkilata onu alan
yaklaştı. isim ise, hemşerisi Doktor Nâzım'dı.
8
İlk inen Efzon7 Alayı Konak Meydanı'na doğru yürümeye baş- Kod adı "Hasan Tahsin"di! Görev yeri ise Romanya'ydı!..
ladı. Alayın sancağını, babası İzmir'de meyhanecilik yapan Teğ- Balkan ülkelerinin İngiltere safında yer alması için Balkan Ce-
men Yani taşıyordu. miyeti'ni kuran İngiliz, Noel ve Leland Buxton kardeşler Bük-
Efzon Alayı, sevinç gösterileri yaparak kendisine eşlik eden reş'te bir konferanstan çıkarken Osman Nevres'in kurşunlarına
binlerce Rum'la birlikte Saat Kulesi'ni geçip Kemeralü girişinde* hedef oldu.
Öldürememiş, kardeşlerden sadece Leland Buxton'u yarala-
6. Bugün, Kemeraltı'na Hükümet Konağfnın yanından girdiğinizde sağ tarafta Ankara mıştı. Yakalandı. Beş yıla mahkûm oldu. İki yıl yattı.
Palas Oteli vardır. Onu geçince Millî Kütüphane Caddesi gelir ve köşede Yapı Kredi
Bankası yer alır, işte burası eskiden Evliyazade Hanı'ydı. 8. Osman Nevres'in pasaportunu kullandığı "Hasan Tahsin", Silah gazetesini çıkartan ve
262 263

1916 yılında Osmanlı ve Alman orduları Bükreş'e doğru ilerle- birliği yapmışlardı. İşgal öncesi, işgali önlemek amacıyla ilk mi-
diler. Siyasî mahkûmlar daha iç bölgelerde bulunan hapishanele- tingi yapanlar İzmirli Yahudilerdi.11
re taşınacaktı. Mahkûmlar banliyö istasyonuna götürüldü, Os- "İzmir'deki tüm Türkler, Sabetayistler ve Yahudiler bu müca-
man Nevres buradan kaçmayı başardı. Yaralı ayağıyla bin bir güç- deleyi verdi" demek yanıltıcı olur. 1983 yılında Millî Türkoloji
lükle İstanbul'a geldi. Kongresi'ne sunduğu tebliğinde Dr. Robert Anhegger, İzmir'in
Talat ve Enver paşaların tavsiyesi üzerine istirahat etmesi ve geleceğinden endişeli olan bazı zengin Yahudilerin o günlerde
muhtemel bir görevi üstlenmesi için İsviçre'ye gönderildi. 1918 kenti terk edip başta Amerika olmak üzere Batı'ya gittiklerini
yılında İsviçre'den döndü. Kısa bir süre İstanbul'da kaldı, ardın- iddia etti.
dan İzmir'e gitti. Kaçanlar olduğu gibi Yunanlılarla işbirliği yapan Yahudiler de
1,80 boyunda, ela gözlü, daima koyu renk elbiseler giyen Os- vardı. Yahudi işadamı Durdoğlu Efendi, Punta Lunapark'ta yük-
man Nevres'i, İzmir sokaklarında fesle dolaşırken gören olma- sek rütbeli subaylar şerefine mükellef bir ziyafet verdi. Ama dire-
mıştı; şapka kullanıyordu. Mondros Mütarekesi sonrası Hukuki nişin sembolü Yahudiler de vardı: Rumların Kramer Palas'a astı-
Beşer (insan hakları) gazetesini çıkardı. Sert muhalefetti ve mil- ğı Yunan bayrağını Yahudi Nesim Navaro yırtıp atmıştı...
liyetçi yazılarından ötürü gazetesi kapatıldı. Yunanlılar işgal ettikleri İzmir'in idarî yapısında değişiklikler
Yılmadı, bu kez Sulh ve Selamet adındaki gazeteyi çıkardı. yaptılar.
Efzon Alayı'na kurşun yağdırdıktan sonra kaçmaya fırsat bula- Evliyazade Refik Efendi'nin yerine belediye başkanlığına Os-
mamıştı. Yunan askerleri Hasan Tahsin'in cesedini parçaladılar. manzade Hacı Hasan Efendi getirildi. Hacı Hasan Efendi Yunan-
Bununla da hırslarını alamadılar, Hasan Tahsin'in Frenk Ma- lılarla çok iyi ilişkiler geliştirdi. İşgal döneminde İngiltere Başba-
hallesi'ndeki evini de darmadağın ettiler. kanı Lloyd George'a bir mektup yazarak Yunanlıların kendilerine
O günlerde Hasan Tahsin'in ailesinin yardımına, gemi acentesi çok yardım ettiğini dile getirdi.
Van der Zee'nin patronu Hollandalı Yahudi tüccar Heinrich Van Bazı Levantenler yeni döneme uyum sağlamada hayli başarılı
der Zee yetişti. Aynı zamanda o günlerde Norveç fahrî konsolosu oldular. Dün Osmanlı padişahlarını ve önde gelen İttihatçıları
olan Van der Zee, Hasan Tahsin'in ailesini bir süreliğine Ameri- ağırlayan Whittallerin Bornova'daki villası, bu kez Yunan Prensi
kan kolejinde sakladı. 9 Andreas'ı konuk ediyordu.
Bugün Hasan Tahsin'in mezarı yoktur. İstanbul'da Karakaşî Evliyazade ailesinin yakın dostu, iş ortaklan J. J. Frederic Gi-
Sabetayistlerin mezarlığı olarak bilinen Bülbülderesi Mezarlı- raud, Yunanlıların kentteki en büyük yardımcısı oluvermişti!
ğı'nda adına dikilen bir anıt vardır ! 1 0 Kral Konstantinos'un İzmir'e geldiğinde karargâh olarak kulla-
İstanbul Bülbülderesi Mezarlığı'nda, İzmir işgal edildiği gün şe- nacağı bir mekân arandı. Sonunda Karşıyaka'daki bir konak be-
hit edilip denize atılan, İzmir Kolordu Komutanlığı'nda başhekim ğenildi. Bu konak, Evliyazade ailesinin oturduğu mekândı.
olarak görev yapan Yarbay Dr. Şükrü Bey'in de anıtı vardır... İşgal güçleri Evliyazade Refik'ten evi hemen terk etmesini iste-
İzmir'in işgaline karşı Türkler, Sabetayistler ve Yahudiler güç- diler.
Trikopis'in Evliyazadelerin konağını seçmesinin belki de en
9. Nereden nereye; "Van der Zee" 1990 yılında Refah Partisi'nin "gizli kasası" olarak
bilenen Beşir Darçın tarafından satın alındı. Şirket o tarihten sonra Suudî Arabistan'ın
önemli nedeni Refik Efendi'nin İttihatçı olması ve Birinci Dünya
"Necmettin Erbakan özel kotası'yla her yıl 5 000 hacı adayını Mekke'ye taşımaya baş- Savaşı'nda bazı Rumların iç bölgelere tehcirinde rol oynadığını
ladı. düşünmesiydi.
10. Hasan Tahsin adına İzmir'de anıt yapılması gündeme gelince, izmir eski Belediye Türk filmlerine, romanlarına belgesellerine konu olan, Kral
başkanı Behçet Uz, 22 ocak 1973 tarihinde bir basın toplantısı düzenleyerek, ilk kurşu-
nu Hasan Tahsin'in atmadığını iddia etti! Uz, ilk kurşunu kimin attığının tespit edileme-
Konstantinos'un Türk bayrağını çiğnediği o konak, Evliyazadele-
diğini söylüyordu. Bir gün sonra izmirli avukat ve CHP eski milletvekili Necdet Öktem, rin konağıydı...
Ege Ekonomi Gazetesi'nde, Hasan Tahsin'in evinde öldürüldüğünü yazdı. Bilge Umar bu
iddialara 25 ocak I973'te Yeni Asır gazetesinde yanıt verdi: "ilk kurşunu Hasan Tahsin
I I. izmir'de o tarihlerde 55 000 Yahudi vardı. 14 mart 1914'te Osmanlı Devleti'nin ilan
atmıştır." izmir'de bu tartışma günlerce sürdü. Merak edenler, Bilge Umar'ın izmir'de
ettiği Yahudi nüfuslarına ilişkin birkaç örnek vereyim: istanbul 52 126, Aydın 35 044,
Yunanlıların Son Günleri (Bilgi Yayınevi, 1974) adlı kitabına bakabilir. Sanırım bu tartışma,
264 265

Kral Konstantinos konağa yerleşmeden önce evde bulunan, ti: Müslümanlar ve Yahudiler!
Evliyazade Refik Efendi, eşi Hacer; oğulları Ahmed, Sedad, kı- İlk kurşunu atan bir Sabetayist'ti.
zı Binin ve Doktor Nâzım'ın eşi Beria ve kızı Sevinç ile ablası Çıktığı kürsüde boğazını yırtarcasına bağırarak Osmanlı'yı di-
Gülsüm'ün oğlu Kemal konaktan ayrıldılar. renişe çağıran da Sabetayist'ti!..
Evliyazadelere bu zor günlerinde aile dostlan Giraudlar el Başka gidecek yerleri olmayanlar Osmanlı topraklannı avuçla-
uzattı. Evliyazadeler bir süreliğine Bornova'ya taşınmak zorunda rının içinde sımsıkı tutup, kimseye kaptırmak istemiyorlardı!..
kaldılar...12 Dr. Tevfik Rüşdü ve Evliyazadelerin kadınları Naciye ve Mak-
bule hanımlar da miting alamndaydılar.
Bastille Zindanı korkusu Çağın gerisinde kalmış bazı softaların mitinge gelen kadınların
yüzüne tükürüp, "Bütün felaketler sizin yüzünüzden geldi" sözle-
İzmir'in işgali Osmanlı'nın başkenti İstanbul'u ayağa kaldırdı. rine aldırmamışlardı bile.
İstanbul'daki camilerin iki minaresi arasına gerilen mahyalar- Miting sonrasında Moda'daki eve dönünce Dr. Tevfik Rüşdü ile
da, "İzmir bizimdir" yazıyordu. baldızı Naciye Hanım arasında tartışma çıktı. Dr. Tevfik Rüşdü,
Fatih, Üsküdar ve Kadıköy'de binlerce insanın katıldığı miting- mitingde kürsünün hemen sağına Wilson Prensipleri'nin 12. mad-
ler yapılıyordu. desinin asılmasına kızmıştı.
Ama asıl miting 23 mayısta Sultanahmet Meydanı'nda olacak- Ne diyordu 12. madde: "Bugünkü Osmanlı Devleti'ndeki Türk
tı. İstanbul, tarihinin en büyük mitingine hazırlanıyordu. kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı; Osmanlı yönetimin-
Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa'nın istifası sonrasında kurulan, deki öbür uluslara da her türlü kuşkudan uzak yaşam güvenliğiy-
Hürriyet ve İtilaf Fırkası hükümetinin başkanı Damat Ferid Paşa, le özerk gelişmeleri için tam bir özgürlük sağlanmalıdır."
Fransız devrimcilerin 1789'da Bastille Zindanı'na hücum ettikleri Dr. Tevfik Rüşdü, Naciye Hanım'a soruyordu: İzmir, Wilson
gibi, Sultanahmet mitingine katılanların da Bekirağa Bölüğü'ne Prensipleri yüzünden işgal edilmemiş miydi? İzmir ve bölgesi,
yürüyeceğinden çekinmekteydi. Türk, Ermeni ve Yahudi'den daha çok Rum olduğu ileri sürüle-
Hükümet mitingden bir gün önce kırk bir tutukluya bir günlük rek, Paris Barış Konferansı'nda Yunanistan'a verilmemiş miydi ?
izin verdi. İşgal Amerikan donanmasının gözetiminde olmamış mıydı ?
Bu izinler zaten aralıklarla kullanılıyordu. Önceleri dört asker Amerika, İngiltere ve Fransa'nın ortak amacı, Rumlann hakkı-
ile bir subayın gözetiminde kullanılan bu izinler, zamanla tek as- nı korumak olmayıp, İzmir-Konya-Antalya üçgenini alarak Akde-
kere ve nihayetinde tutukluların kaçmayacaklanna söz vermele- niz'i kontrol edecek İtalya'nın önünü kesmek değil miydi ?
riyle, askersiz verilmeye başlandı. Dr. Tevfik Rüşdü kadın ve erkeğiyle Osmanlı münevverinin, kur-
Bu haktan yararlananların başında Dr. Tevfik Rüşdü (Araş) ge- tuluşun ancak, büyük bir gücün kanatlan altına girerek gerçekleşe-
liyordu. Sultanahmet Mitingi tahmin edildiği gibi binlerce insanın ceğini düşünmelerine kızıyordu.
katılımıyla gerçekleşti. Meydanda 50 000 insan vardı. Evlerin Naciye Hanım, bazı tavizler verilerek bağımsızlığın korunaca-
pencereleri, balkonları, çatılan insan doluydu. ğını düşünüyordu. Ama baba ocağı İzmir'in elden çıkması kafası-
50 000 kişi tekbir getirip, "İzmir bizimdir" diye bağınyordu. nı karıştırmıştı.
Siyah çarşafı içindeki Halide Edib (Adıvar) Hanım kürsüde, Yine de, Wilson Prensipleri'nin dünya banşma hizmet edeceği-
boğazını yırtarcasına bağınyordu. ni düşünüyordu. Yapılan sayımlarla İzmir ve bölgesinde Türk-
Kürsünün üzerine siyah bir bayrak gerilmişti; ay-yıldızın he- Müslüman nüfusunun fazla olduğu ortaya çıkacak ve başta ABD
men altında ise "Ya istiklal ya ölüm" yazılıydı! olmak üzere İngilizler ve Fransızlar, Yunan ordusunun İzmir'den
Türk'ün kurtuluşu için Osmanlı'nın iki tebaası işbirliği yapmış- çekilmesini sağlayacaklardı!
Dr. Tevfik Rüşdü bu görüşleri şaşırarak dinliyordu.
12. Doktor Nâzım'ın torunu Sedat Bozinal, Kral Konstantinos'un kullandığı konağın Evli- Paris'ten beri sosyalist görüşlere yakındı. Rusya'daki Bolşevik
yazade Konağı olduğunu söylüyor. Ancak Karşıyaka Spor Kulübü'nün internetteki sitesi
devriminden çok etkilenmişti. Wilson Prensipleri'nin bir aldatma-
266 267

ca olduğunu düşünüyordu. Amerikan sermayesi yüzüne "insan kimse tahmin edemezdi.


haklan" maskesi geçirmişti. Wilson Prensipleri'nin en önemli mad- Damat, aile içinde "Raprap Ali" diye anılan Mehmed Ali (Cebe-
deleri neydi: soy), gelin ise 1919 yılının hemen başmda yeniden kurulan Hürri-
- Denizlerde mutlak serbestlik sağlansın. yet ve İtilaf Fırkası'nın kurucusu, tüccar Mehmed Ali (Gerede)
- Uluslararası ekonomik engeller kaldırılsın. Bey'in kızı Leyla Makbule'ydi.
- Çanakkale Boğazı uluslararası güvencelerle gemilerin özgür- Damat Mehmed Ali (Cebesoy); Ali Fuad'ın (Cebesoy) ağabeyi,
ce geçişine ve ticarete sürekli açık tutulsun vb... İsmail Fazıl Paşa'nın oğluydu. Annesi Zekiye Hanım, Prusyalı
Wilson Prensipleri, "insan haklan" maskesi altında, Amerikan Kari Detrois'in yani Müşir Mehmed Ali Paşa'nın kızıydı.
sermayesinin dünyaya yayılma aracıydı. Dünürleri "yabancı" değildi, Macar göçmeniydiler!
Dr. Tevfık Rüşdü o akşam, Anadolu'ya Mustafa Kemal'in yanı- Aynı günlerde Prusyalı Kari Detrois'in diğer kızı Leyla'dan ol-
na gitmeye karar verdiğini eşi Makbule'ye açıkladı. ma torunu Münevver de Macar Ali Rifat Bey'in oğlu Samim Ri-
Mustafa Kemal Anadolu'ya geçmeden önce, Bekirağa Bölüğü'nü fat'la evlendi. 13
iki kez ziyaret etmiş, arkadaşlanyla son durumu gözden geçirmiş- XIII. yüzyıldan beri, Orta ve Doğu Avrupa'da Rusya hariç en
ti. Karar vermesinde buradaki sohbetlerin kuşkusuz katkısı olmuş- büyük Yahudi topluluğu Macaristan'daydı. Yahudiler rahat yüzü-
tu; ama Mustafa Kemal'in Anadolu'ya gitmesi hiç de kolay olmadı. nü Macaristan'ın Osmanlı egemenliğine girmesiyle görmeye baş-
Daha İstanbul'da "insan avı" başlamadan önce, Mustafa Kemal Şiş- ladılar. Ancak XVII. yüzyılın sonlanna doğru Habsburglar Os-
li'de kiraladığı evinin alt katındaki büyük odada Fethi (Okyar) gi- manlılan yenince ülke Hıristiyanların yönetimine girdi ve Yahudi-
bi arkadaşlanyla ülkenin nasıl kurtulacağını tartışıyordu. lere yönelik antisemitizm tekrar hortladı. Yahudiler yurtlanndan
Bu tartışmalara bazen Albay İsmet (İnönü), Albay Kâzım (Ka- edilmeye başlandı. XVIII. yüzyılda antisemitik olmasıyla bilinen
rabekir), İttihatçılann önde gelen isimlerinden İsmail Canbulad Kraliçe Maria Theresia Yahudilere "hoşgörü vergisi" adı altında
ve Kara Kemal gibi isimler de katılıyordu. ağır cezalar getirdi. Bazı Macarların o tarihlerde Osmanlı'ya göç
Konuklara hizmet eden kişi ise -bir süre önce ailesinin zoruyla etmesinin nedeni buydu. Sayı hiç de küçük değildi; 5 000 kişiydi.
evlenip daha sonra boşanan-, Mustafa Kemal'in kuzeni Fikriye'ydi. (Nezahet Nurettin Ege, Prens Sabahattin, Hayatı ve İlmî Müda-
Sıtma hastalığının tedavisi için Anadolu'daki görevinden izin faaları, 1977, s. 16)
alarak İstanbul'a gelen Ali Fuad (Cebesoy) Paşa, Şişü'deki evde Neyse, konumuza dönelim...
arkadaşlannı Anadolu'ya çağırdı. Ali Fuad, artık İstanbul'da bir Mehmed Ali (Gerede), zaptiye eski nazırlarından (temmuz
hareket alanı kalmadığını, Ankara'da toplanılarak bir ulusal mü- 1886-temmuz 1890) Kâmil Bey'in oğluydu. Kâmil Bey'in babası
cadele organizasyonu yapılması gerektiğini söyledi. Ali Paşa "Macaristan'dan" göç ettikten sonra Hersek'e yerleştiği
Bu fikir de epey konuşuldu, tartışıldı. Mustafa Kemal, sınıf ar- için "Hersekli" ya da "Geredeli" Ali Paşa diye biliniyordu.
kadaşı Ali Fuad'a katılıyordu. Bunu kendi deneyimlerinden bili- Mehmed Ali (Gerede) daha önce -genellikle Yahudi ve Hıristi-
yordu; "kurtuluş reçetesi"ni önce İstanbul'da aramış, Harbiye na- yanlann yaşadığı- İstanbul Yeniköy'de belediye başkanlığı yap-
zın olmak istemiş, kabul edilmemişti. Anlamıştı ki, Saray kabine- mıştı. Ticaretle ve siyasetle ilgileniyordu. İngilizce ve Fransızca
de, müttefik güçlere karşı millî mukavemet gösteren genç ve biliyordu. Galatasaray mezunuydu. Eşi İngiliz'di: Eleanor Louisa
enerjik İttihatçılan istemiyordu. Bendon.
Biliyordu ki tek çare Anadolu'ydu! Sıradan bir politikacı değildi. 4 mart 1919'da kurulan Damat
Peki nasıl gidecekti ? Ferid Paşa kabinesinde Posta Telgraf nazın oldu. Daha sonra is-
tifa etti, fakat 7 nisan 1919'da kurulan Damat Ferid Paşa kabine-
Samsun'a çıkışın perde arkası sinde bu kez Dahiliye nazırlığına getirildi.
Tüccar Mehmed Ali Bey'in Dahiliye nazın yapılmasında tek ne-
O buhranlı günlerde, İstanbul'da yapılan bir düğünün Ulusal den, onun İttihatçı düşmanı olması mıydı? Yoksa başka "meziyet-
Kurtuluş Savaşı'mn önderi Mustafa Kemal'in yolunu açacağını
M Rif-, llnlfl Rıfat'ın snnp \/(a
268 269

leri" de var mıydı? Kuşkusuz vardı; yoksa o işgal yıllarında, iç ka- Ferid Paşa Mehmed Ali Bey aracılığıyla Mustafa Kemal'i Cercle
rışıklıkların fazla olduğu bir dönemde Dahiliye nazırlığına bir tüc- d'Orient'da yemeğe davet etti. Mustafa Kemal ve Damat Ferid Pa-
carın getirilmesi düşünülemezdi. şa o gün ilk kez bir araya geldiler. Tanışmaktan öteye gitmeyen
İşte Mustafa Kemal'in Anadolu'ya gitmesini sağlayan bu isim bu yemeğin ardından yine Mehmed Ali Bey'in aracılığıyla ikinci
Dahiliye nazırı Mehmed Ali (Gerede) Bey'di! buluşma gerçekleşti. Sadrazam Damat Ferid karannı vermişti.
Bu organizasyonu gerçekleştiren ise baba-oğuldu; ismail Fazıl Mustafa Kemal'in ordu müfettişliğine tayinini kendisi yazdınp
Paşa ile oğlu Ali Fuat (Cebesoy)! padişah Sultan Vahideddin'e imzalattı. 14
Mustafa Kemal, İsmail Fazıl Paşa'nın Kuzguncuk'taki evinde ve- Ordu müfettişlikleri o günlerde yeni kuruluyordu.
rilen bir yemekte Dahiliye Nazın Mehmed Ali Bey'le tanıştırıldı. 3. Ordu müfettişliğine Mustafa Kemal getirilerek, Samsun'a git-
Mustafa Kemal bu evin yabancısı değildi. Harbiye'de okurken mesine karar verildi.
okul arkadaşı Ali Fuad'la hafta sonlan eve gelip İsmail Fazıl Pa- Mustafa Kemal göreve gitmeden önce, veliaht iken bir süre ya-
şa'nm da katıldığı öğle yemeği yiyorlardı. verliğini yaptığı Sultan Vahideddin'i ziyaret etti. Sultan Vahided-
Aradan yıllar geçmiş, aynı evde bir başka amaç için aynı masa- din, Mustafa Kemal'e basanlar diledi, bir de saat armağan etti.
nın etrafına oturmuşlardı... Mustafa Kemal, Albay Refet (Bele), Albay Kâzım (Dirik), Yar-
Yemekte İsmail Fazıl Paşa, üzerine basa basa Mustafa Kemal'in bay Ayıcı Arif, Binbaşı Hüsrev (Gerede, Dahiliye Nazın Mehmed
İttihatçı olmadığını dünürüne söyledi. Mehmed Ali Bey, Mustafa Ali [Gerede]nin amcaoğlu!), Albay İbrahim Tali (Öngören), Dr.
Kemal'in adını " Anafartalar kahramanı" olarak duyduğunu ve onu Refik (Saydam), başyaveri Cevad Abbas (Gürer) gibi on sekiz ar-
hep takip ettiğini, başanlanndan övünç duyduğunu belirtti. kadaşıyla birlikte Anadolu'ya ayak bastığı o günlerde, başını İtti-
Yemek sıcak bir ortamda yendi. hatçı komutanlann çektiği bazı subaylar direniş örgütleri kuvvet-
Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın Dahiliye nazın Mehmed Ali Bey leri organize etmeye başladılar: güneybatıda Mersinli Cemal, İz-
ile İttihatçı olduğu bilinen Mustafa Kemal'i birbirine yakınlaştı- mir-Balıkesir arasında Nureddin Paşa, Edirne'de Cafer Tayyar
ran neydi ? (Eğilmez) Paşa, Erzurum'da Kâzım (Karabekir) Paşa, Balıkesir-
İttihatçı olduğu bilinen İsmail Fazıl Paşa ile Hürriyet ve İtilaf Bandırma arasında Kâzım (Özalp) Paşa, Ankara ve çevresinde Ali
Fırkası'nm içinden gelen Mehmed Ali Bey'i birbirine dünür yapan Fuad (Cebesoy) Paşa.
güç ve ilişki neyse, Mustafa Kemal ile Mehmed Ali Bey'i birbirine Mondros Mütarekesi'ne uyup silahlanra teslim etmek yerine, za-
yakınlaştıran da oydu! manı gelince çıkarıp kuşanmak için toprağa gömen Teşkilatı Mah-
İttihatçı Mustafa Kemal ile Dahiliye Nazın Mehmed Ali Bey susa'nın fedaileri, İstanbul'dan Anadolu'ya silah kaçınyorlardı.
dost olmuşlardı. Hatta nazır birkaç gün sonra, Mustafa Kemal'in Teşkilatı Mahsusa fedailerinin başım çektiği bir grup, 5 şubat
Şişli'deki evine ziyarete bile gitti. 1919'da Karakol Cemiyeti adlı illegal örgütü kurdular. İstanbul'un
Ve beklenen fırsat doğdu. her semtinde örgütlenen Karakol Cemiyeti, Anadolu'da Balıkesir,
İşgal güçleri hükümete, Samsun ve çevresindeki olaylar nede- Bursa, Samsun, İzmit, Erzurum, İzmir gibi şehirlerle ilişki için-
niyle baskı yapmaya başladı: Türkler Rumlara saldınyordu. Bu deydi. İngilizler, Karakol Cemiyeti'yle mücadeleye başlamışlardı.
saldınlar önlenemez ise müdahale edeceklerdi. 15
Örgütün başkanı Galatalı Şevket yakalanıp Bekirağa Bölüğü'ne
Sadrazam Damat Ferid Paşa, hemen Dahiliye Nazın Mehmed konuldu.
Ali Bey'i çağırdı. Çare olarak ne düşündüğünü sordu. İngilizler, 16 mart 1920'de İstanbul'u işgal etmelerinden sonra
Mehmed Ali Bey, asayişin Babıâli'den sağlanamayacağını be-
lirtti. Olay yerine tecrübeli, geniş yetkilerle donatılmış bir kişinin 14. Dahiliye Nazın Mehmed Ali Bey, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın ardından Yüzellilikler
gönderilmesini tavsiye etti. Ve bu özelliklere sahip isim olarak da listesine dahil edilip, yurtdışına sürüldü. Yüzellilikler'in affedilmesine rağmen Mehmed
Ali (Gerede) Bey yurda Mustafa Kemal'in ölümünden sonra döndü ve on beş gün son-
Mustafa Kemal'i önerdi. ra öldü.
Damat Ferid Paşa bir süre tereddüt etti. Biliyordu ki Mustafa 15. Karakol Cemiyeti'nin bir diğer lideri Kara Vâsıf Bey'di. 9 aralık 1931'de geçirdiği
Kemal îttihatçı'ydı. Mehmed Ali Bey ısrar etti. Sonunda Damat trafik kazası sonucu vefat etti. Ailesi üç yıl sonra soyadı kanunu çıkarılınca, "Karakol"
271
270

yerel milislere karşı operasyonlarını hızlandırdı. Gözaltına alıp iş- İngilizler özellikle 67 kişiyi üç gruba ayırdı:
kence yaptığı isimlerden biri de, hemşire Şahande Hanım'dı. İş- 12'ler; eski nazır ve politikacılardan oluşan birinci sınıf tutuk-
kenceye rağmen bilgi vermeyen Şahande Hanım, Cumhuriyetin lulardı.
başbakanlarından Recep Peker'in kayınvalidesiydi. (Ergun Hiç- 41'ler; eski nazır, politikacı, vali ve küçük rütbeli görevlilerden
yılmaz, Teşkilatı Mahsusa'dan MiT'e, 1990, s. 45) oluşan ikinci sınıf sürgünlerdi.
Aynca ilginçtir İngilizler, Selanik'te yaşayan dönmelerin de İti- 14'ler; subaylardı ve İngiliz savaş tutsaklanna kötü davran-
laf Devletleri'ne husumet beslediklerini ve onların aleyhinde ca- maktan tutukluydular.
susluk faaliyetlerinde bulunduklarını kaydetmektedirler: Hepsinin bir sürgün numarası vardı:
2756: Midhat Şükrü (Bleda), 2759: Ziya Gökalp, 2760: Halü
Kadınları serbestçe Fransız ve İngiliz subaylarıyla birlikte oluyor; (Menteşe), 2691: Rahmi (Arslan), 2692: İsmail Canbulad, 2689: Ali
tabiî işe yarar malumat elde edebilmek için. Bunların (dönmeler) Fethi (Okyar), 2675: Hüseyin Cahid (Yalçın), 2728: Salah (Cim-
hepsi tehlikeli ajanlardır... (I. Friedman, Germany, Turkey and Zi- coz), 1 7 2738: Şükrü (Kaya)...
onism [1897-1918], Oxford, 1977, s. 201; Aktaran: Mim Kemal Öke, Malta sürgünleri arasında Enver Paşa'nın babası Hacı Ahmed
Kutsal Topraklarda İhanetler, Komplolar, Aldanmalar, 1991, s. 242) Paşa da vardı! En sessiz sürgün oydu. Yorgundu. Oğlu Enver Pa-
şa'nın nerede olduğunu bilmiyordu. Diğer oğlu Nuri ise Batum'da
Gazeteci-yazar Hıfzı Topuz, Çamhca'ntn Üç Gülü adlı roma- esirdi. Küçük kardeşi Halil Paşa ise Bekirağa Bölüğü'nden kaçıp
nında, "eski Hariciye Nazırlarından Ahmed Hulusi Bey'in Ameri- kayıplara karışmıştı. Kısa bir süre sonra İstanbul'dan alacağı bir
kan Kız Koleji'nde okuyan Neriman ve Perihan ile Dame de Si- haber onun sessizliğini daha da derinleştirecekti.
on'da okuyan Ümran adlı kızlarının İstanbul'un işgali döneminde
İngiliz ve Fransız subaylarla ilişkiye girerek bilgi edinip bunları Tarih 5 temmuz 1919.
ulusal güçlere aktardıklarını" yazmaktadır. Divanı Harp iki aydır süren yargılamanın sonucunda karannı
Ulusal güçlere destek vermenin bedeli o günlerde çok ağırdı... açıkladı:
Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa ve Doktor Nâzım idama
İttihatçılar sürgüne gönderiliyor mahkûm edildi.
Doktor Nâzım ilk olarak 1897 yılında idama mahkûm edilmişti.
Tarih 28 mayıs 1919. Paris'te olduğu için kurtulmuştu.
Bekirağa Bölüğü'nde hareketli bir gece yaşanıyor. 1919'da ikinci kez idama mahkûm oldu.
Bir İngiliz subayı komutasındaki 10 İngiliz asker ile yine bir Ve o yine yurtdışındaydı...
Fransız subayın emrindeki 10 Fransız asker Bekirağa Bölüğü'ne
baskın yaparak, ellerindeki 67 kişilik listedeki isimleri bulunanla-
rı tek tek alıp götürdüler.
İttihatçılar kendilerini Malta'ya sürgüne götürecek Princess
Ena gemisine bindirildi.
Sürgüne gidenler arasında aynca 11 kişi daha vardı. Bunlar, Os-
manlı ordusu çekilince Kars, Ardahan ve Batum bölgesinde kuru-
lan "Güneybatı Kafkas Hükümeti"nin Kars Şûrası üyesiydi. 16
İngilizler, Damat Ferid Paşa hükümetine bile güvenmeyip, ulu-
sal bir direniş gücü örgütleyeceğine inandıklan isimleri Malta'ya
sürgüne götürüyordu.

I 7. Salah Cimcoz'un o günlerde on yaşında olan kızı Emel, gün gelecek Cumhurbaşka-
16. İngiliz Amiral Sir Arthur Calthorpe I I kişiyi Türk makamlarına bildirmemişti. Bu
VH7(Hpn ili/ cTır-m'in I
273

On ikinci bölüm "Ali Sai" Talat Paşa'nın kod adıydı. Ve bu ismi Osmanlı Hürri-
yet Cemiyeti Selanik'te varlığını sürdürdüğünde, Paris'te bulunan
Terakki ve İttihat Cemiyeti'yle haberleşirken kullanmaya başla-
15 mart 1921, Berlin mıştı. Yurtdışında da aynı adı kullanmayı tercih etmişti!..
Talat Paşa evden çıkmış, 100 metre sonra kemerindeki sedef
kabzalı 6,35'lik Brovvning marka tabancasını çekmeye fırsat bula-
madan, kafasına iki kurşun yemişti.
Katil İran'dan gelen yirmi dört yaşındaki Ermeni Sogomon
Tayleryan'dı.
Erivan'da 6-13 şubat 1919 tarihleri arasında toplanan Batı Er-
menileri İkinci Kongresi'nde kurulan Halk Mahkemesi, Sadrazam
Said Halim Paşa, Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa, Doktor Nâ-
zım, Bahaeddin Şakir ve Cemal ile Azmî beyler gibi İttihatçılar
Charlottenburg semti. hakkında idam kararı vermişti.
Sabah saatleri... İlk infazı gerçekleştirmişlerdi...
Hardenberg Caddesi'nde patlayan silah sesini duyan Doktor Hakkında gerek İstanbul Divanı Harp'ince ve gerekse İran'da-
Nâzım, önce adımlarını sıklaştırdı, sonra koşmaya başladı. Cad- ki Ermeni Halk Mahkemesi'nce verilmiş ölüm kararı bulunan
denin ortasında biri yatıyordu. Caddede karmaşa vardı. Sokaktan Doktor Nâzım'ı, polisler, öldürülen Talat Paşa hakkında bilgi al-
geçenler suikastı gerçekleştiren genci yakalamışlardı. mak için karakola davet etti.
Doktor Nâzım yerde yüzüstü yatan cesedin başına gitti... Karakola giderken son iki yılda yaşadıkları, Doktor Nâzım'ın
Korktuğu başına gelmişti... film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti...
Donakaldı. Yakın arkadaşı, ittihat ve Terakki Fırkası'nın Selanik
eski mebusu Yahudi Nesim Mazliyah'ın yanma geldiğini göreme- "İslam ihtilalleri İttihadı Cemiyeti"
mişti bile. Ama hemen kendini toparladı. Aklına üç apartman ile-
ride oturan Hayriye Hanım geldi. Birden paniğe kapılarak eve İki yılda neler olmuştu:
koşmaya başladı. Nesim Mazliyah da onu takip etti. İstanbul'dan ayrıldıktan tam bir gün sonra Kırım Yarımadası'nda
Soluk soluğaydı... Sivastopol'ün yakınlarında bulunan Gözleve'ye (Yevpatoriya) var-
Kapı zilinin üst üste çalınması Hayriye Hanım'ı ürküttü. Eşi ev- mışlardı. Almanlar henüz İtilaf Devletleri'yle Versailles Antlaşma-
den çıkalı daha on dakika ancak olmuştu. sı'nı imzalamadığı için Kırım Yarımadası'ndan çekilmemişti.
Kapıyı açtı. Karşısında Doktor Nâzım'ı gördü. Almanlarla İstanbul'da yapılan plan gereği İttihatçı ekip bura-
Doktor Nâzım, "Hayriye Hanım... Hayriye Hanım..." diye bağır- dan askerî trenle Berlin'e gidecekti. Gözleve'nin Novograd (Yeni-
maya başlayınca anladı. şehir) kısmında sahil bulvarında bulunan Büyük Dilber Oteli'ne
Sesi titreyerek, "Öldü mü?.." diye sordu. gidip geceyi orada geçirdiler.
Aldığı cevapla kapının eşiğine düşüp bayıldı... Sabah erken saatlerde hazırlanan askerî trenle yola çıktılar.
Doktor Nâzım, Nesim Mazliyah'ı evde bırakıp tekrar olay yeri- Güzergâhları, Akmescit (Simferopol) yoluyla Berlin'di. Akmescit
ne koştu. Cesedin başında polisler vardı ve üzerine gazete kâğıdı yönüne doğru yol alırken, ilk istasyonda bir gece beklediler; çün-
kapatmışlardı. Polis elindeki cüzdandan suikasta kurban giden kü trenler genellikle gündüz hareket ediyordu. Sabahın ilk ışıkla-
kişinin kimliğini tespit etmeye çalışıyordu. Kimlikte "Osmanlı Hi- rında çalan düdükle tren hareket edecekken Enver Paşa'nın yok-
lali Alııner görevlisi Ali Sai!" yazılıydı. luğunu fark ettiler.
Doktor Nâzım müdahale etti: "Hayır hayır, o sahte kimliği! Enver Paşa kimseye fark etünneden trenden atlamış, kayıpla-
Gerçek adı, Osmanlı eski sadrazamı Mehmed Talat Paşa!" ra karışmıştı!
27 A 275

On yıl önce Makedonya'da tüm nişanlarını söküp üniformasını Berlin o sıralar ucuz bir kentti. Geçimlerini kolay sağlayabili-
çıkarıp dağa çıkan Enver Paşa yine aynı yolu seçmişti. yorlardı. Doktor Nâzım, tıpkı Paris günlerinde olduğu gibi, yine
muhasebe işlerinden sorumluydu. Talat Paşa'nın verdiği az mik-
Enver'in planlan diğerlerine uymuyordu. Odesa'dan Kırım'a geçe- tardaki parayı oldukça iyi idare ederek küçük grubun yaşamını
cek, oradan Batum'a gelecekti. Burada amcası Halil Paşa'ya Maverayı idame ettiriyordu.
Kafkas ordularına kumandan tayin edilen ve kendisine iki yüz altmış Güvenli bir yerde kalmaya başlayınca, "durum değerlendirme-
bin altın lira gönderilmiş olan Yusuf İzzet Paşa'yı ve biraderi Nuri Pa- si" yaptılar.
şa'yı bulacaktı. Osmanlı ordusunun bu değerli kumandanlarını maiye- Yedisi bir masanın etrafında toplandı. Gündem belliydi, şimdi
tine alarak derhal teşkilatlanmaya geçecekti. Kafkasya'nın Azerileri, ne yapılacaktı? İngiltere, Fransa ve İtalya gibi İtilaf Devletleri'ni
Gürcüleriyle muazzam bir ordu kuracak, oradan Anadolu'ya girecek, zora sokmak, onların sömürgelerinde iç savaş çıkarmakla müm-
yine Türk milletinin başında dünkü düşmanlarına karşı meydan okuya- kün olabilirdi. Eğer Müslümanları ihtilale teşvik ederlerse sonu-
caktı. Enver Paşa, Kırım'dan bir yelkenliyle hareket ettiği Kafkas sahil- ca ulaşabileceklerini düşünüyorlardı. Bu şekilde Osmanlı da, iş-
lerine, on gün denizde müthiş fırtınalarla göğüs göğüse mücadele ede- gal devletlerinin boyunduruğundan kurtulabilirdi.
rek varabilmiş, fakat orada Halil ve Nuri paşaların yola çıktığını Yusuf "İslam İhtilalleri İttihadı Cemiyeti" adında bir örgüt kurdular!
İzzet Paşa'nın da Trabzon'a geçtiğini ve daha sonra elindeki parasıyla Doktor Nâzım, bu yeni cemiyetin programıyla ilgilenmeye baş-
İstanbul'a gelip hepsini padişaha vermeye mecbur kaldığını öğrenmiş- ladı. Cemiyetin esasları şöyleydi:
ti. Hadiseler pek acı cereyan etmiş, talimat yerine getirilmemişti. En- - Her ülke kendi kaderini kendi tayin edecek.
ver Paşa azminden bir santim kaybetmemiş, Moskova'ya gitmişti. (Sa- - Her millet kendi gücüne güvenip, başka bir yerden yardım
mih Nafiz Tansu, ittihat ve Terakki İçinde Dönemler, 1960, s. 388) beklemeyecek.
- Cemiyette her milletten bir delege bulunacak.
Enver Paşa ile Talat Paşa'nın yollan aslında çok önceden ayrıl- İslam İhtilalleri İttihadı Cemiyeti'nin merkezi olarak Berlin se-
mıştı. Fizikî ayrılık Kafkas topraklarında oldu... çildi.
Talat Paşa ve arkadaşlarını taşıyan tren Berlin'e girdiğinde on- Üye toplamak için Mısır, Hindistan, Suriye, Irak, İran ve Ceza-
ları bir sürpriz bekliyordu. Alman komünistleri, "Spartakistler"in yir'le diyalog kurulmasına karar verildi.
öncülüğünde Berlin'de devrim yapıp "cumhuriyet" ilan etmişlerdi. Amaçlarına ulaşabilmek için, Rusya'da iktidara gelen sosyalist
Alman İmparatoru II. Wilhelm tahttan feragat edip Hollanda'ya Bolşeviklerle işbirliğine geçilmesi kararını aldılar.
kaçmıştı. Bolşeviklerin o günlerde Berlin'deki en güçlü adamı Sovyet
Plan gereği kendilerini karşılayacak Almanlar ortalarda gözük- hükümetinin Dışişleri komiser yardımcısı Kari Radek'ti. Buluştu-
müyordu. Herkes bir yana kaçmıştı. lar ve anlaşma yaptılar. Irak, İran ve Hindistan'daki örgütlenme
Berlin'in her yanında silah ve top sesleri vardı. İlk geceyi geçi- ve ayaklanmalarda, Bolşeviklerden silah ve asker yardımı alacak-
recek yer aradılar. İstasyona yakın kenar mahallelerin birinde lardı.
buldukları bir otele kendilerini zor atabildiler. Ertesi gün iç sava- Türkler ve Müslümanlar lehine propaganda yapmak ve gazete-
şın nispeten az yaşandığı Charlottenburg bölgesindeki bir otele lere yazı yazmak için Amsterdam ve Berlin'de büro kuruldu. Ber-
gittiler. Burada birkaç gün kaldılar. lin bürosunun başına Doktor Nâzım, Amsterdam bürosunun ba-
"İttihatçı şeflerin" Berlin'e gelişleri duyulmuştu. Aleyhlerinde Şina ise Talat Paşa getirildi.
"Rum ve Ermeni katilleri" diye yürüyüş yapılacağını öğrenince Doktor Nâzım Berlin'deki büro sayesinde gazetelere makaleler
hemen otelden ayrıldılar. yazdı. Londra, Berlin, Paris'teki siyasetçilerle ve devlet erkânıyla
Bu arada tanıdıkları Almanlar aracılığıyla Berlin'de bir sana- temaslar kurdu. Basın yoluyla, Rum ve Ermenilerin Türkler aley-
toryumda kaldılar.1 hine yaptıkları propagandalara karşılık verdi.
Doktor Nâzım bunlarla ilgilenirken, Talat Paşa Ankara'yla olum-
I. Aynı tarihlerde Berlin'in kuzeyinde küçük bir Pomeranya kasabası olan Pasewalk'ta- lu ilişkiler geliştirdi. Mustafa Kemal'den mektup geldi. Mektupta
277

birlikte hareket etme isteği olumlu karşılanıyordu. Ancak bir şartı mek için Journal de Geneve gazetesine onun İsviçre'de olduğunu
vardı Ankara'nın: "Biz içeride Anadolu'da çalışacağız, siz dışarıda bile yazdırmıştı.
Avrupa'da çalışacaksınız!" Ama olmamıştı.
Bu mektuptan sonra Doktor Nâzım, Avrupa'nın Türkler hak- "Lider" bildiği "Büyük Efendi" Talat Paşa'yı bir türlü kurtara-
kındaki fikir ve teşebbüslerinden Ankara'yı haberdar etmek için mamıştı... Talat Paşa cadde ortasında vurularak öldürülmüştü...
seyahatler yaptı. İsviçre, İtalya ve Hollanda'nın Türkler hakkın-
daki görüşlerini bir rapor halinde Mustafa Kemal'e gönderdi. An- Berlin'de bir cenaze!
cak Avrupa'daki çalışmalar verimli olmuyordu. Anadolu'ya geç-
menin daha yararlı olacağına inandılar. Anadolu'ya geçmek için Doktor Nâzım karakolda gerekli işlemleri yaparken, Talat Pa-
aracılar vasıtasıyla mektup yazdılar. şa'nın "yeğenim" dediği Almanya'da öğrenim gören Midhat Şükrü
Bu arada Berlin'de, Spartakistlerin ayaklanması bastırıldı; dev- (Bleda) Bey'in oğlu Turgut, Talat Paşa'nın üzerinden çıkanları
rimcilerin önderi Rosa Luxemburg, Kari Liebknecht öldürüldü; teslim alıyordu.
binlerce komünist katledildi.2 Turgut (Bleda), suikastı yapanı görmek için polise ricada bu-
Berlin'deki İttihatçılar sadece Ankara'yla diyalog kurmadılar. lundu. Alman polislerin başında Birinci Dünya Savaşı'nda Os-
Enver Paşa'dan haber alamayınca Alman dostları aracılığıyla "as- manlı askerleriyle yan yana çarpışmış bir Alman çavuş vardı, is-
kerî liderlerini" aradılar ve sonunda izini Varşova'da buldular. Yi- teği geri çeviremedi. Turgut katili görür görmez, elinde bulunan
ne Alman dostlarının yardımıyla Enver Paşa'nın Berlin'e gelmesi- Talat Paşa'nın bastonunu suratına indirdi. Katil Sogomon Tayler-
ni sağladılar. yan'ın burnu kırıldı.
Enver Paşa'yla yapılan görüşme sonrasında, İslam İhtilalleri İt- Talat Paşa'nın naaşı Kari Otenburg Hastanesi'nde ilaçlanarak
tihadı Cemiyeti'nin merkezini Moskova'ya taşımaya ve faaliyetle- üç mahfazalı bir kasanın içine kondu. Hayriye Hanım eşinin na-
rini orada sürdürmeye karar verdiler. Zaten Berlin yenilgisi son- aşının morgdan eve getirilmesini istedi. Talebi yerine getirildi.
rasında Kari Radek Moskova'ya dönmüştü. Sonra, Tempelhof taki camide cenaze namazı kılındı.
Doktor Nâzım son günlerde Talat Paşa'nın Ermenilerden teh- Başta bazı Alman diplomatlar olmak üzere Batı ve Doğu'nun
dit mektuplan aldığını biliyordu. Son olarak Cenevre'ye gitmiş- birçok temsilcisi cenaze töreninde hazır bulundu.
ti, Talat Paşa'nın İsviçre'de güvenli olup olup olmayacağını öğ- Cami avlusunda on beş İttihatçı vardı. "Büyük Efendi" hakkın-
renmek için. İsviçre Ermenilerin yoğun olduğu bir ülkeydi ve da konuşuyorlardı.
"Büyük Ermenistan" propagandası bu ülkede de kuvvetli taraf- Doktor Nâzım, Dr. Bahaeddin Şakir'e dönerek, "Baha, Paris'te
tar bulmuştu. bir heykel vardı hatırlıyor musun; gözleri görmeyen bir adamın
Doktor Nâzım Zürich'teyken Gabriel Noradunkyan'la karşılaş- arkasında topal bir adam vardı. 'Kör görmez ama yürüyebilir, to-
mıştı. Bir zamanlar Kıbrıslı Kâmil Paşa hükümetinde Hariciye na- pal yürüyemez ama görür' fikrini tasvir etmişler. İki yarım insan
zırı olarak görev yapan Gabriel Noradunkyan şimdi Ermenilerin bir araya gelince tam insan olur. İşte şimdi biz de bu heykele ben-
bağımsızlığı için çaba harcıyordu. ziyoruz. Belki ikimiz bir araya gelirsek ancak o zaman Talat Paşa
Doktor Nâzım, Talat Paşa'ya gelebilecek bir saldırıyı önleyebil- olabiliriz!.."
Cenaze töreni Almanlar tarafından filme çekildi.
2. Türkiye'deki sağcı ve siyasal islamcı çevrelerin yıllardır ortaya attıkları bir senaryo Siyasal şartların el verdiği bir ortamda İstanbul'a götürmek
vardır. Senaryoları Aristoteles mantığına dayanır: gerçek adı "Kari Sobelsohn" olan için cenaze bir kilisenin mezarlığına defnedildi.3
Kari Radek Bolşeviklerin en önemli kurmaylarından biridir ve Yahudi'dir. Rosa Luxem-
burg Alman komünistlerinin lideridir, Yahudi'dir, iddialarına göre Radek ve Luxemb-
urg Almanya'yı Yahudi devleti yapmak için mücadele etmişlerdir! Güzel. Peki Radek 3. Talat Paşa'nın naaşı yirmi üç yıl sonra ülkesine getirildi. O da siyasî bir malzeme ara-
ve Luxemburg kime karşı mücadele vermişlerdir? Biz söyleyelim: Alman ekonomisinin cı yapılarak... 25 şubat I944'te ikinci Dünya Savaşı sürüyordu Almanlar Türklerin ken-
yüzde 70"ini elinde tutan Yahudi sermayesine karşı! Komünistleri ezmesi için Adolf di saflarında savaşa katılmaları için ısrarlı davranıyorlardı. Bu sırada Talat Paşa'nın naaşı
Hitler'e para akıtanlar da bu Yahudi sermayesi değil miydi ? Sosyalizmi, Kari Marx, trenle istanbul'a Sirkeci Garı'na getirildi. Buradan Şişli Etfal Hastanesi'ne götürüldü. Öğ-
Troçki, Kamenev, Zinovyev ve Luxemburg'un o olmayan dinsel kimliğinden yola çıka- leden sonra top arabasına konan cenaze askerî törenle Hürriyeti Ebediye Tepesi'ne
rak bir "Yahudi ideolojisi" olarak göstermek hiçbir bilimsel temele dayanmamaktadır. defnedildi, iki yüze yakın çelenk arasında ismet inönü'ye aiı çelenk de vardı.
Sadece kaba bir söylemdir.
278 279

Kod adı "Gulam Rüstem"! ittihatçılar Anadolu'ya geçmek için çaba harcarken, İngilizler
Malta'daki esir bazı ittihatçıları serbest bıraktı.
Sadece Talat Paşa kod isim kullanmıyordu.
30 mayıs 1921 günü Hibiscus ve Chrysanthemum adlı ingiliz
Enver Paşa'nın ismi "Ali", Cemal Paşa'nın Bosnalı mühendis gemileri Malta'dan aldıkları otuz üç sürgünü italya'ya götürdüler.
"Halid"di. Serbest bırakılan otuz üç kişi arasında Rahmi Bey, Ali Fethi
Doktor Nâzım'ın ise Afganlı "Gulam Rüstem"!.. (Okyar), İsmail Canbulad, Enver Paşa'nın babası Hacı Ahmed Pa-
Sahte kimlikleri Afganistan Büyükelçiliği'nden temin etmişlerdi. şa, Ziya Gökalp gibi isimler vardı...
Doktor Nâzım, yazdığı mektuplarda da "Gulam Rüstem" adını Malta'da tüm esirler serbest bırakılmamıştı; yetmiş sekiz sür-
kullanıyordu. gün daha vardı...
Okuma yazma öğrenen izmir'deki kızı Sevinç evlerine haftada İlk sürgünlerin serbest kalması "İnönü zaferi"ne denk gelmiş-
bir gelen "Gulam Rüstem" imzalı mektupların kime ait olduğunu ti. Anadolu'da Mehmetçik'in kazandığı her zafer, Malta sürgünle-
ilk günler anlamamıştı. rinin sayısını azalttı. "Sakarya zaferi" ise Malta'da hiçbir tutuklu-
Evliyazadeler, bir süre "Gulam Rüstem" sırrını kimseyle pay- nun kalmamasına neden olacaktı...
laşmadı. Malta'daki sürgünlerin büyük bir bölümü ulusal mücadelenin
Doktor Nâzım sadece eşi Beria'ya değil, kayınpederi Evliyaza- merkezi Ankara'nın yolunu tuttu.
de Refik Efendi'ye de sık sık mektup yazdı. Siyasî gelişmeleri ka- Ankara'ya gitmeyen Malta esirlerinden eski sadrazam Said Ha-
yınpederinden öğreniyordu! lim Paşa Roma'da Ermeni militanlar tarafından öldürüldü.
Eşi Beria'ya yazdığı mektuplarında, hep bir noktanın altını çi- Ermenilerin peşinde olduğunu bilen Doktor Nâzım Ankara'dan
ziyordu: "ittihat ve Terakki'nin önemli isimlerinin çoğu Anka- umudunu kesti ve kararını verdi: Moskova'ya gidecekti...
ra'da mücadele veriyor, ben ise, Avrupa'da verimsiz verimsiz otu-
ruyorum." Doktor Nâzım, Anadolu'ya geçmek istiyordu. "Salt si-
iki bacanak Moskova'da
yaset yapmak amacıyla değil, gerekirse cephedeki yaralı askerle-
ri tedavi etmek için!" Doktor Nâzım Moskova'ya geldiğinde bambaşka bir havayla
Ama Ankara, Doktor Nâzım'ın tüm mektuplarım yanıtsız bırak- karşılaştı. 1789'da Paris'te esen "hürriyet, eşitlik, kardeşlik" rüz-
tı. Doktor Nâzım hemşerisi Mustafa Kemal'e yazdı, yanıt alamadı. gârının benzeri şimdi Moskova'dan dünyaya yayılıyordu...
Hürriyet için 1908'de Makedonya'da dağa çıkan üç isimden biri Berlin'de kurulan "İslam ihtilalleri ittihadı Cemiyeti"nin, Mos-
olan Eyüb Sabri'ye yazdı, yine yanıt alamadı. kova'da bir anlamı kalmamıştı.
Ankara duvardı! Ankara suskundu... Müslüman dünyasında Enver Paşa'nın değil, bir başka ismin ağır-
Görünen o ki Ankara, ittihatçı kadroları istiyordu, ama "itti- lığı her geçen gün artıyordu. Bu isim, İslam'ı Türk milliyetçiliğiyle
hatçı şeflere" kapısı kapalıydı. yoğurup "yeni bir sosyalizm" teorisi geliştiren Sultan Galiyev'di!
Doktor Nâzım'ın sık mektuplaştığı arkadaşlarından biri de, is- Galiyev'in sadece Kafkas halkları değil tüm ezilen Müslüman-
viçre'deki eski Maliye nazın, hemşerisi Cavid Bey'di. lar nazarında büyük değeri vardı. "Turan ülküsü"nün sosyalist
Doktor Nâzım gelişmeleri sürekli Cavid Bey'e bildiriyordu. devlet aracılığıyla mümkün olacağını söylüyordu.
3 mayıs 1921 tarihli mektubunda Cavid Bey, Enver Paşa'nın Moskova'da, Hintli'den Azerî'ye, Afganlı'dan iranlı'ya, Afrika-
Anadolu'ya davet edilme imkânını görmediğini, zaten bunu arzu- lı'dan Çinli'ye kadar sömürge altındaki tüm ezilen halklar, kendi
lamadığını ve gidişinin yarardan çok büyük zararlar getireceğini kaderlerini tayin etmek için Moskova'da bir araya gelmişlerdi.
yazıyordu. Sömürge ülkelerinin işçisi, köylüsü, kölesi sosyalizm için aya-
Cavid Bey'in böyle yazmasının nedeni, Enver Paşa'nın Doktor ğa kalkıyordu. Müslüman Türkler, halifenin yeşil bayrağı yerine,
Nâzım'ı Moskova'ya çağırmasıydı. artık sosyalizmin kızıl bayrağı altında birleşiyordu.
Enver Paşa, Doktor Nâzım'ın bir an önce Moskova'ya, yanına Doktor Nâzım Moskova'ya ilk adımı attığında, Bakü'de "III. Sos-
gelmesini istiyordu. yalist Enternasyonal" başlamıştı. Elli beşi kadın iki bin delege ge-
280 281

leceğin dünyasını tartışıyordu. Dr. Tevfik Rüşdü İttihatçılık günlerinden beri hep Mustafa Ke-
Ankara Hükûmeti'nin temsilcisi Dr. İbrahim Tali (Öngören) mal'in yanında yer almıştı.
kongreye müşahit olarak çağrılmıştı. Doktor Nâzım ise çizgisini sürekli değiştirmişti: Paris'te Ahmed
Kongreye Fas, Tunus, Cezayir ve Trablusgarp devrimcilerini Rıza'nın yanından kopup Selanik'teki ihtilalci İttihatçılara katıl-
temsilen katılan Enver Paşa bir konuşma yaptı: mış; cemiyet ve fırka içindeki gruplaşmada sonuna kadar Talat
Paşa'nın yanında yer almış; şimdi ise Enver Paşa'nın Anadolu'yu
Yoldaşlar ! Bizi III. Enternasyonal'e yaklaştıran sebep, yaptığımız düşman işgalinden kurtaracağına inandığı için yanına gelmişti!
şimdiki muharebede kendimize yardım ve arka bulma arzusu değil- Aslında Doktor Nâzım'a haksızlık yapmamak gerekiyor; çünkü
dir. Siyasî, içtimaî akidelerimizin esasta birbirine yakın bulunması da Ankara'ya gitmek istediğini belirten mektuplara Mustafa Kemal
sanırım ki, mühim bir sebeptir. Biz inkılapçı kuvvetlerimizi daima hiç yanıt vermemişti.
halktan, halkın da mağdur ve yoksul olanı köylüden alıyorduk. Eğer Mustafa Kemal de haklıydı; Ankara'da yeteri kadar İttihatçı
bizim çokça fabrikalarımız ve işçilerimiz olsaydı, önce onları yâd vardı; bir de onlara teşkilatçılığıyla ünlü Doktor Nâzım'ın katıl-
ederdim. Köylüler bizim inkılapçılarla birlikte idiler. Şimdi de böyle- ması işlerini daha zorlaştıracaktı...
dir. (Ali Fuad Cebesoy, Moskova Hatıraları, 2002, s. 23) Doktor Nâzım'a kapısını kapatan Mustafa Kemal'in, Evliyaza-
delerin diğer damadı Dr. Tevfik Rüşdü'ye güveni tamdı.
İttihatçıların Almanya'dan tanıdıkları Kari Radek kurultayın Moskova'da başında, tepesi kırmızı kadife kalpağıyla dolaşan
önemli isimlerinden biriydi. Enver Paşa, Dr. Bahaeddin Şakir gi- Dr. Tevfik Rüşdü'nün, Ankara'da ulusal güçlere katılmasının hi-
bi İttihatçıların kurultaya kabul edilmeleri biraz da Kari Radek kâyesi hayli ilginçti...
sayesinde gerçekleşmişti.
Ancak ne Enver Paşa, ne de Ankara Hükümeti kurultaydan Kanşık bir olay
bekledikleri ilgiyi görebildiler. Kurultayda yıldızı parlayan Türk,
Osmanlı komünistlerinin lideri Mustafa Suphi'ydi... Tutuklu bulunduğu Bekirağa Bölüğü'nden "özel izinle"çıkan
Ankara Hükümeti Sovyetler Birliği'yle ilişkileri geliştirmek Dr. Tevfik Rüşdü, bir gün İstanbul'da tesadüfen görüştüğü Kiraz-
için, kasım 1920'de Moskova'ya büyük bir "çıkarma" yaptı. lı Hamdi Paşa'nın 20. Kolordu komutanlığına atandığını öğrenin-
Üç heyet gönderdi. ce bir teklifte bulundu: "Millîciler Anadolu'ya yapılan her atama-
Yedi kişiden oluşan birinci grubun başını, Moskova'ya büyü- ya şüpheyle bakıyorlar. İsterseniz sizin iyi niyetinizi millîcileri yö-
kelçi olarak atanan Ali Fuad (Cebesoy) çekiyordu. neten yakın arkadaşlarıma anlatabilirim."
İkinci grup dört milletvekilinden oluşuyordu. Grubun başında Kirazlı Hamdi Paşa eskiden beri Saray'ın adamıydı. Hem baş-
Dr. Tevfik Rüşdü (Araş) vardı. Bunlar resmî Komünist Partisi kenti hem Ankara'yı idare edebileceğine inanıyordu. Oysa Anka-
üyeleriydi. ra Hamdi Paşa'ya pek güvenmiyordu.
Üçüncü grupta da yine dört kişi vardı. Bunlar alınacak silah ve Dr. Tevfik Rüşdü, Ankara'nın üzerinde bu kadar kuşkusu bulu-
cephane yardımları için gönderilmişti. Bu heyetin başında Erkânı- nan bir komutana niçin yardımcı olma teklifi götürmüştü; bilin-
harp Binbaşısı Saffet (Ankan) bulunuyordu. miyor. Bilinen, bu teklif üzerine Kirazlı Hamdi Paşa, Dr. Tevfik
Doktor Nâzım, Ankara'dan gelen üç heyetten birinin içinde ba- Rüşdü'nün kendisiyle Anadolu'ya gelmesini istedi.4
canağı Dr. Tevfik Rüşdü olduğunu öğrenince çok sevindi. Hemen Dr. Tevfik Rüşdü, Kirazlı Hamdi Paşa'yla Eskişehir'e gelince,
kaldığı otele gidip onu buldu. nıillîcilerin bölgedeki komutanlarından Ali Fuad (Cebesoy) Pa-
İki bacanak hasretle birbirlerine sarıldı. İki yıldır görüşmüyor- Şa'yı telefonla arayarak görüşme talebinde bulundu. Sivrihisar'da
lardı. Evliyazadelerin iki damadı, Doktor Nâzım ve Dr. Tevfik bulunan Ali Fuad Paşa görüşme talebine şaşırdı. Çünkü Kirazlı
Rüşdü Moskova'da Savoy Oteli'nde sık sık buluştular.
İki damadın, "Kurtuluşun önderi kim olmalıdır?" sorusuna ver- 4. Kirazlı Hamdi Paşa daha sonra Sultan Vahideddin'in yaveri oldu. Ulusal Kurtuluş Sa-
v
3Şi'ndan sonra yurtdışına sürgüne gönderilen Yüzellilikler içinde yer aldı. ingilizlere sı-
dikleri yanıt ayrıydı. ğınıp Romanya'ya kaçtı. Burada Tarikatı Salahiye'yi (kurtuluş tarikatı) kurdu. Yoksulluk
icindr. olHn
283

Hamdi Paşa, kendi yerine atanmıştı. Saray, Mustafa Kemal gibi Ankara, Moskova'yla ilişkilerini geliştirmek ve dünya komünist
Ali Fuad Paşa'nın da rütbesini sokmuştu. Ali Fuad Paşa, artık 20. partilerinin üye olduğu Komintern'e girmek amacıyla, Komünist
Kolordu komutanı değil, Batı Anadolu Genel Kuvayı Milliye ko- Fırka'nın dört üyesini, Dr. Tevfik Rüşdü, Fuad (Carım), İsmail Sup-
mutanıydı. Zaten üniformasını da çıkarmıştı. hi (Soysallıoğlu) ve Besim (Atalay) beyleri Moskova'ya gönderdi.
Ve şimdi düşman safında olan Kirazlı Hamdi Paşa'yla birlikte Yani, Dr. Tevfik Rüşdü, Ankara Hükümeti adına değil, "Türkiye
Eskişehir'e gelen Dr. Tevfık Rüşdü onunla görüşmek istiyordu! Komünist Fırkası" temsilcisi sıfatıyla Moskova'da bulunuyordu!
Ali Fuad Paşa, Kirazlı Hamdi Paşa'ya ne kadar kuşkuyla baksa Ancak...
da Dr. Tevfık Rüşdü'yü Selanik günlerinden tanıyordu. Eski arka- Dr. Tevfik Rüşdü'nün başında bulunduğu "komünist" heyet
daşını, Eskişehir'in hemen dışındaki karargâhına davet etti. Moskova'ya ulaştıktan kısa bir süre sonra, Ankara'da ilginç geliş-
Görüştüklerinde yanılmadığını anladı. Dr. Tevfık Rüşdü hâlâ meler oldu. 6 000 savaşçısıyla Çerkez Edhem "Yeşilordu"ya katıl-
onlara dosttu ve Ankara'nın davasına inanıyordu! dı. Bu arada Mustafa Kemal'in muhalefetine rağmen İçişleri ba-
Bir diğer iddiaya göre, "Ali Fuad Paşa milisleriyle Eskişehir'e kanlığına sosyalist Nâzım Bey seçildi. Tüm bunlar Ankara Hükû-
saldırınca, Dr. Tevfık Rüşdü, Kirazlı Hamdi'nin resmî evraklarını meti'ni harekete geçirdi. Meclis'teki kontrolün komünistlerin eli-
alıp ulusal güçlerin yanına geçti." (Rıza Nur, Hayat ve Hatıra- ne geçeceğini gören Mustafa Kemal hemen sert önlemler aldı.
tım, 1992, c. 3, s. 37) Önce Çerkez Edhem'in üzerine İsmet (İnönü) Bey gönderildi.
Dr. Tevfık Rüşdü, Ali Fuad Paşa'yla görüşmesinin ardından An- "Yeşilordu" ve "Halk İştirakiyun Fırkası" kapatıldı. Sosyalistlerin
kara'ya geçti. Ve Mustafa Kemal ölene kadar onun yanından ay- yayın organı Yeni Gün'im binası tahrip edildi. Mensuplan İstiklal
rılmadı. Mahkemesi'nde yargılanmak üzere tutuklandı. Çoğu mahkûm ol-
23 nisan 1920'de açılan Büyük Millet Meclisi'nde Menteşe me- du. Çerkez Edhem Yunanlılara sığındı.
busu olarak yerini aldı. Dr. Tevfik Rüşdü, birinci Meclis'te yer Ankara Hükümeti, "Yeşilordu"nun "Çerkez milliyetçiliği" yaptı-
alan on beş doktordan biriydi.5 ğını iddia etti!
O günlerde Büyük Millet Meclisi'nin davetlisi olarak Ankara'ya
Stalin'in Türklere ilgisi gelmekte olan, Türkiye Komünist Fırkası kurucusu ve ilk genel
başkanı Mustafa Suphi ve on dört yoldaşı Karadeniz'de Sürmene
Dr. Tevfik Rüşdü'nün Ankara'dan Moskova'ya uzanan yol hikâ- açıklarında kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından öldürüldü.
yesi de ilginçti. Mustafa Suphi ve arkadaşlarım İttihaçılann mı, Kemalistlerin mi
Büyük Millet Meclisi başkanı olan Mustafa Kemal, Mosko- öldürdüğü Türkiye tarihinin hâlâ bilinmeyen sırlarından biridir!..6
va'dan esen rüzgârın farkındaydı. Bu karışıklık içinde Türkiye Komünist Fırkası da dağıtıldı. Öm-
Bu nedenle, Bolşevikliğin aslında İslamiyet'in uygulamasından rü yalnızca üç ay sürmüştü.
başka bir sistem olmadığını söyleyerek, "İslam sosyalizmini" he- Ankara Hükûmeti'nin tavrı netleşmişti:
defleyen ve adı Sovyetler Birliği'ndeki "Kızılordu"dan etkilenerek Sosyalizme "hayır", Sovyetler Birliği'ne "evet"!..
"Yeşilordu" konulan harekete "yeşil ışık" yakmıştı! Ayrıca "sosya- Ankara'daki gelişmelerden habersiz Dr. Tevfik Rüşdü, Mosko-
list" Halk İştirakiyun Fırkası gibi sol hareketleri kontrolü altına va'daki faaliyetlerini sürdürdü. Hatta, çalışmalarının raporlannı
almak için Ankara'da resmî-danışıklı "Türkiye Komünist Fırka- Mustafa Kemal'e göndermeye devam etti. Ankara Hükümeti 16
sını kurdurdu. mayıs 1921'de Moskova büyükelçisi Ali Fuad Paşa aracılığıyla
Kurucuları arasında kimler yoktu ki: İsmet (İnönü), Fevzi (Çak-
mak), Ali Fuad (Cebesoy), Refet (Bele), Yunus Nadi (Abalıoğlu), '• Mustafa Suphi ve arkadaşlarının ölümlerinden sorumlu tutulan dönemin İttihatçısı ve
Kuvayı Milliye yerel komutanı Yahya Kaptan Sivas'ta yargılandı, beraat etti. Ancak bir
Mahmud Esad (Bozkurt), Refik (Koraltan), Hakkı Behiç (Bayiç)
buçuk yıl sonra arabasında öldürülmüş olarak bulundu. Bir yıl sonra konuyu Meclis'e
ve Dr. Tevfik Rüşdü (Araş). taşıyan Trabzon milletvekili Ali Şükrü kaçırıldı ve boğularak öldürüldü. Ali Şükrü'yü öl-
düren, Yahya Kaptan'ı da öldürdüğü iddia edilen Topal Osman'dı. Ulusal Kurtuluş Sa-
vaşı günlerinde, adamlarıyla birlikte Mustafa Kemal'in korumalığını üstlenen Topal Os-
S. 318 kişiden oluşan Meclis'te 94 memur, 67 hoca, 50 zabit, 47 çiftçi, 21 mühendis, 19
man, Ali Şükrü'nün katili olarak yakalanmak istenirken çıkan çatışmada öldürüldü. So-
hukukçu, 15 doktor ve 5 de aşiret reisi bulunuyordu.
nuçta. Musrafa Stınhi vp vnlriadarını kimin HMt\rAt\Wı holirlonomûHil
284 285

Dr. Tevfik Rüşdü'ye uyan mektubu gönderdi. dişine takılmış olmak için kendimi kastederek: "Aman doktor, şimdi
Ankara Hükûmeti'nin kararını beğenmeyen Dr. Tevfik Rüşdü siz komünist olmayan bir sefirin (Ali Fuad Paşa) ikametgâhında onun-
çalışmalannı sürdürdü. Hatta 8 haziran 1921'de Moskva gazete- la birlikte kalıyorsunuz, yiyip içiyorsunuz, bir komünistin, komünist
sinde sosyalizmi öven bir makale yazdı. olmayan insanla beraber aynı yerde yatıp kalkması, yiyip içmesi karşı
Dr. Tevfik Rüşdü'nün bu tavrından şunu anlıyoruz: hep söyle- tarafça hangi noktaya kadar ciddiye alınır bilmem." Dr. Tevfik Rüşdü
negelenin aksine Türkiye Komünist Fırkası, Mustafa Kemal'e her Bey birdenbire bunun çaresini düşünür gibi bir hale girince sözlerime
zaman uysallıkla boyun eğmiyordu. (Mete Tuncay, Türkiye'de devam ettim: "Hem sonra bak doktor, Rusya ile Türkiye pekâlâ geçine-
Sol Akımlar, 1978, s. 175) bilir, bunun için de Türklerin komünist olmalarının gereği yoktur. Ben-
Dr. Tevfik Rüşdü, Moskova'da hemen her gün Türk Büyükelçi- ce üstelik komünist olunmadığı halde komünist gibi görünmek gülünç
si Ali Fuad Paşa'yla buluşuyordu. Ankara'nın tutumunu bilmeme- ve tehlikelidir." Yanıtı, "Paşam sen yanılıyorsun, Türkiye'de kurulan bu
si imkânsızdı! Buna rağmen Ankara'yı dinlemiyor, "sosyalizm"de teşekkül son derece ciddidir" oldu. Zaman benim haklı olduğumu or-
ısrar ediyordu. taya çıkardı. (Taylan Sorgun, Bitmeyen Savaş, 1997, s. 339-340)

O günlerde Moskova'da Ali Fuad Paşa'ya yakınlık gösteren


Televole anıları
kimdi dersiniz: Yosif Stalin!
Stalin ile Ali Fuad Paşa Kremlin Sarayı'nda birkaç kez yan ya- Moskova'da bulunan Türkler hep siyaset konuşmuyordu kuş-
na geldiler. Bu görüşmeler hem resmî hem de gayri resmîydi. Ba- kusuz...
zen aralıksız beş saat sohbet ediyorlardı. Stalin, Ankara Hükûme- Üç ciltlik anılarında, Sinop'ta başından geçen tecavüz girişimin-
ti'nin cephane yardımlarıyla bizzat ilgileniyor, evrakların takibini den, karısıyla tüm yaşadıklarına kadar her olayı ayrıntılarıyla ya-
kendisi yapıyordu. Vaatlerinin hepsini de yerine getirmişti. zan, Ankara Hükûmeti'nin temsilcisi olarak Rusya'ya gönderilen,
O kadar samimi olmuşlardı ki, Stalin Ali Fuad Paşa'ya her so- dönemin Maarif nazırı Rıza Nur, Moskova'da karşılaştığı Dr. Tev-
ruyu sormaya başlamıştı: fik Rüşdü'den anılarında bakın nasıl bahsediyor:
"- Paşa, Selanik'in, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan'dan han-
gisine verilmesi daha münasip olur, fikrinizi öğrenebilir miyim ? Uzun zamandır kadın gördüğüm yok. Böyle bir zamanda fırsat zu-
- Yunanistan'da kalması daha adilane olur!" (Ali Fuad Cebe- hur ederse erkek baştan çıkar. Kadın da böyle olsa gerek. İşte karıko-
soy, Moskova Hatıraları, 2002, s. 160) ca hesaplarını buna göre yürütmeli. Birbirinden ayrılmamalıdır. Bu-
Moskova'daki Türk Büyükelçiliği konukları arasında Enver gün bize Dr. Tevfik Rüşdü gelmişti, Yahudi kırmızı kadife tepeli Bolşe-
Paşa, Doktor Nâzım gibi İttihatçılar da vardı. İttihatçılar ile Anka- vik kalpağı yine kafasında. Kendisine kadmsızlıktan şikâyet etmiş. O,
ra ilişkileri o günlerde henüz tamamıyla kopmamıştı. "Ondan kolay ne var..." dedi ve hakikaten akşama iki kadınla geldi. Ye-
Ayrıca Ankara Hükûmeti'nin Moskova büyükelçisi Ali Fuad dik içtik. Bu kadınlarla yattık. Yaşasın Dr. Tevfik Rüşdü, iyi adamdır...
Paşa, İttihatçı kimliğinden daha uzaklaşmamıştı!.. Daima gönül yapar. (Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, 1992, c. 3, s. 145)
Moskova İttihatçı kaynıyordu...
Enver Paşa'nın amcası Halil (Kut) Paşa Moskova günlerine Türk siyasetinin "renkli siması" Rıza Nur, bir sayfa sonra ne ya-
ilişkin bir anısını şöyle yazacaktı: zıyor dersiniz:

Gece Anadolu'dan gelen arkadaşlarla Türkiye'nin durumunu ko- Dr. Tevfik Rüşdü (Moskova'da) sade, sessiz dolaşıyor. Sade komü-
nuşuyorduk. Dr. Tevfik Rüşdü Bey'e, Türkiye'de gerçekten böyle bir nistlik taslıyor. Komünistlerle temas arıyor. Nihayet merkezi umumi-
partinin (Türkiye Komünist Fırkası) kurulup kurulmadığını sordu- ye azasına ait otelde yatak da buldu; fakat biraz sonra komünistler-
ğumda şu cevabı aldım: "Evet paşam, böyle bir paıti kuruldu ve ben den hakaret görmeye başladı, otelden bile dışarıya attılar. Bunun se-
de partinin III. Enternasyonal nezdinde temasım temine memur edil- bebini kendisine sordum. Söylemedi ama şu olsa gerek: bu adam ga-
dim." Dr. Tevfik Rüşdü Bey bunları söylerken son derece ciddi idi, ken- yet hafifmeşreptir...
286 287

Bir gün ona söz arasında hatıralarını yazmayı teklif ettim. Tabiat-
Rıza Nur küçümsese de Dr. Tevfik Rüşdü'nün o yıllarda Mos-
ça silik ve gölgede görünmeye alışmış bir adamdı. Şahsiyetinin bir ha-
kova'da geliştirdiği ilişki uzun yıllar sürecekti. Moskova'nın An-
kara'ya yaptığı yardımların perde arkasındaki isimsiz kişilerden tıra şeklinde ortaya serilişi ona önce biraz garip geldi. Teklifi belki ya-
biri de Dr. Tevfik Rüşdü'ydü. dırgadı. Fakat sonra bu teklifte bir çocuk sadeliği buldu: "Evet, belki
diğer arkadaşlar gibi, yarın beklenmeyen bir anda ve herhangi bir kö-
Dr. Tevfik Rüşdü'nün bu ilk diplomatik başarısıydı. Arkası ge-
lecekti...7 şe başında beni de devirebilirler."
Biz üç arkadaştık. Her gün onunla buluşacak ve her gün birimiz,
anlattıklarım yazacaktık. Daha o gün işe başladık. Arkadaşlarımızdan
Doktor Nâzım, şair Nâzım Hikmetle yan yana biri olan şair Nâzım Hikmet, onun adaşıydı. Doktor Nâzım ne kadar
sakinse, şair o kadar heyecanlıydı. Hatırat kâtipliğinden onu kısa za-
Bir dönem Paris nasıl Osmanlı münevverlerinin buluşma yeri
manda ıskartaya çıkarmamız lazım geldi. Çünkü şair, doktorun nak-
ise, Moskova da, XX. yüzyılın başında Türk aydınlarının bir araya
lettiği hatıraları yazmıyor, doktorla cebelleşiyordu. Örneğin Doktor
geldiği bir kentti. Hangi görüşte olursa olsunlar -ki çoğunluğu
Nâzım meşrutiyetten mi bahsetti, tamam ! Şair hemen şahlamrdı:
Moskova'dan dünyaya yayılan sosyalizm rüzgârından etkilenmiş-
"Meşrutiyet inkılabı mı dediniz ? Saçma! Dünyada bir tek hakiki inkı-
t i - birbirleriyle samimi ilişki içindeydiler.
lap vardır. O da proletarya inkılabı! Reaksiyoner burjuvazinin bir
İttihatçı Doktor Nâzım, "resmî sosyalist" Dr. Tevfik Rüşdü, Ku-
oyunu! Hele sizin meşrutiyetiniz! Alman emperyalizminin ve istilacı
vayı Milliyeci büyükelçi Ali Fuad Paşa ve komünist şair Nâzım
kapitalizmin bir istismar vasıtası..."
Hikmet yan yana gelip sohbet ediyorlardı. Hepsinin tanıdığı ve
Bu şahlanan şairi zapt etmeye çalışırdık. Doktor Nâzım sinirlen-
saygı duyduğu bir isim vardı: Selanik'in son valisi, şair Nâzım
mezdi. Tane tane konuşurdu: "Canım oğlum, sen gene bildiğin inkıla-
Hikmetin dedesi Mehmed Nâzım! Vali Mehmed Nâzım o günler-
bı yap ! Ama ne yapalım ki bizim zamanımızda beklediğimiz inkılap,
de hâlâ Malta'da sürgündeydi.
meşrutiyet inkılabıydı. Biz de meşrutiyetçi olduk. Onu başaralım de-
İkisi de Selanik doğumlu olan iki Nâzım; Doktor Nâzım ve şair
dik. Hoş onu da yüzümüze gözümüze bulaştırdık ya..."
Nâzım Hikmet arasında dostluk var mıydı?
Fakat şair Nâzım Hikmet zapt olunmazdı. Hemen yerinden fırladı.
Doktor Nâzım sert bir politikacıydı. Ancak hoşsohbetti. Özel-
Karşısındakine son ve en susturucu delillerle en dayanılmaz darbeyi
likle gençlerle diyalog kurmayı çok seviyordu. O günlerde on do-
vurmak için sağ elinin yumruğunu havaya kaldırarak, hemen bir şiir
kuz yaşındaki komünist Şevket Süreyya'yla (Aydemir) saatlerce
okumaya başladı. Bu şiir, proleterya inkılabı hakkındaydı. Sonra ger-
keyifli bir sohbet etmişlerdi:
gin vücudu, kanlanmış yüzü, zaferin heyecanından pırıl pırıl yanan
gözleriyle hasmının yüzüne bakardı:
Basit görünüşlü, konuşkan, babacan bir adamdı. Görünüşe göre si-
"Nasıl" demek isterdi, "daha diyeceğin var mı ?"
lik bir şahsiyeti vardı. Bütün ömrü boyunca mal, mevki, şöhret hırsı
Hepimiz gülerdik. Tabiî Doktor Nâzım müsamahalı ve rahat. Biz
görülmemiştir. Konuşmalarının içine her vesileyle hikâyeler, meseller
ise doktordan özür diler ve şairi de yatıştırmak isterdik.
karıştırmayı severdi. İnsan onunla bulunduğu zaman kendisini İstan-
Fakat şair sahnenin buralarına kadar beklemezdi. Birden kasketi-
bul'un Beyazıt Meydam'ndaki emekliler kahvelerinden birinde ve bir
ni kapar; gür, kumral, kıvırcık saçlarını bu kasketin içine iki eliyle sı-
kahve sohbeti içinde sayabilirdi. Halbuki bu basit görünüşlü adamın
kıştırmaya çalışırken, odadan fırlardı. Herhalde parkların birinde ye-
ardında bizim son imparatoruğumuzun en karanlık devrinin en kanlı
ni bir proleterya inkılabı şiiri yazmaya koşardı...
hikâyeleri ve sorumlulukları vardı. İttihat ve Terakki'nin, Paris teşki-
latından beri üyesiydi. Doktor Nâzım bazen güldürücü, bazen manalı, bazen hatta açık sa-
çık, fakat her zaman zarifti.
7. Henüz sosyalist inşayı tamamlamamış, iç savaşlarla mücadele eden, ekonomik krizi Hikâyelerini dinlerken, hayatı bu kadar karışıklıklar içinde geçmiş
aşamayan Sovyetler Birliği, Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca Ankara'ya silah, cephane ve ve kendisine o kadar büyük olayların sorumluluğu yükletilen bu ada-
para yardımında bulundu. nun, bu saf ve çocuksu halini hayretle izlerdim. (Şevket Süreyya Ay-
Silah ve cephane yardımı: 39 275 tüfek; 327 makineli tüfek; 54 top; 63 milyon tüfek
mermisi; 150 000 top mermisi; I 000 atımlık top barutu; 4 000 adet el bombası; 4 000 demir, Suyu Arayan Adam, 1993, s. 272-273)
289
288

ne de doğru dürüst yiyecek ve giyecekleri...


Enver Paşa, Çiçerin'in resmini yapıyor
Dışarı çıkamıyorlardı; çünkü Ermeni militanlar Batum'da sayı-
Doktor Nâzım'ın aksine Enver Paşa günlerini daha çok Sovyet- ca hayli çoktular.
ler Birliği'nin güçlü isimleriyle sohbet ederek geçiriyordu. Doktor Nâzım sonunda dayanamadı, vagonu terk etti. Gerekli
Sık sık Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığı Halk Komiseri Çi- ilişkileri yeniden kurdu. Hopalı, Rizeli takacılarla bir araya geldi.
çerin'le yan yana geliyordu. Bir defasında Çiçerin'in portresini Küçük Talat, Lazistan Mebusu Hacı Mehmed, Hacı Sami gibi İt-
yaptı. Enver Paşa'nın ne kadar güzel resim yaptığını yakın çevre- tihatçıların da katılımıyla 5-8 eylül 1921 tarihleri arasında Ba-
si dışında pek az kişi biliyordu. tum'da "Türkiye Halk Şûralar Fırkası" kongresini topladılar.
Peşinde Ermeni militanlar olduğu bilinen Enver Paşa, ilginçtir, Berlin'de kurulan "İslam İhtilalleri İttihadı Cemiyeti" lağv edil-
Moskova'da Çiçerin'in yardımcısı Gürcü asıllı Karahan'la çok sı- di. Hindistan, Afganistan, Trablusgarp, Fas, Tunus gibi Müslüman
kı dosttu. ülkeler, topluluklar unutulmuştu; artık asıl hedef Anadolu'daki
Sözü burada "tarihî televoleci" Rıza Nur'a bırakalım: işgal güçleriydi...
Enver Paşa ve Doktor Nâzım'ın Anadolu'ya gelmek üzere oldu-
Ruslar Enver Bey'e çok iyi baktılar. Karahan'm karısının da En- ğunu öğrenen Ankara da önlemlerini almakta gecikmedi.
ver'e âşık olduğu söyleniyordu. (...) Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Şark Cephesi Komutanı
Enver'in iffet hususunda gayet temiz olmak şöhreti vardı. Herkes, Kâzım Karabekir'e şifreli bir mektup gönderdi:
bilhassa İttihatçılar Enver için "Ömründe asla fuhuş yapmamış" der-
lerdi. Bana Berlin'de Profesör "S" Potsdam'da hanesinde ziyafet ver- Enver Paşa'nın yaveri ve şimdi emrinizde Cephe erkânıharbiye re-
di. Meğerse Enver Berlin'de ataşemiliter iken bu hanede pansiyon isi bulunan Kâzım Bey8 ile sabık İstihbarat Şubesi müdürü Erkânı-
kalmış, profesörün karısıyla sevişmiş imiş. Diyorlar ki, profesörün harp Kaymakamı Seyfi Bey'in Enver Paşa'ya karşı bağlılıkları devam
küçük çocuğu Enver'indir. Profesör de karısını ve o çocuğu hiç sev- etmesi tabiîdir. Bunların şimdiki vazifelerinden ve Şark Cephesi'nden
miyormuş... (Hayat ve Hatıratım, 1992, c. 3, s. 142 ve 248) münasip şekilde uzaklaştırılmalarım ve yerlerine sağlam seciyeli kim-
selerin tayinini muvafık görüyorum.
Maşallah! Rıza Nur'un anılarında saldırmadığı, "belden aşağı
vurmadığı" tarihî şahsiyet yok! Kâzım Karabekir, Manastır'da gizli cemiyete birlikte girdiği,
Enver Paşa 28 temmuz 1921'de Sovyetler Birliği Hariciye Ko- Makedonya dağlarında omuz omuza isyancılarla çarpıştığı, kar-
miseri Çiçerin'le son kez yan yana geldi. deş bildiği Enver Paşa'yı Anadolu'ya gelmesi halinde, tutuklaya-
İki gün sonra, Doktor Nâzımla birlikte Türkiye sınırına gitmek cak mıydı ?
üzere yola çıktılar. Ve işte o günlerde Ankara'nın makûs talihi değişti.
İttihatçı iki şef, Enver Paşa ve Doktor Nâzım'ın Türkiye sınırı- Başkomutanlığa atanan Mustafa Kemal'in önderliğinde, ulusal
na gitmesinin önemli bir nedeni vardı. Yunan ordusu Afyon, Kü- güçler yirmi iki gün yirmi iki gece savaşıp Yunan ordusunun iler-
tahya ve Eskişehir'i ele geçirmiş, Ankara'ya dayanmıştı. leyişini durdurdular.
Enver Paşa ve Doktor Nâzım, zahmetli ve uzun bir yolculuktan 13 eylül 1921'de Sakarya'daki zaferin ardından Enver Paşa
sonra Batum'a vardılar. Yolculuk sırasında bir aksilik yaşandı: Anadolu'yu bırakıp tekrar •'Kızılelma"nın peşine düştü...
Enver Paşa, küçük çantasını içindeki elmas yüzükle birlikte kay- Mustafa Kemal'in "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!"
betti ! Canlan epey sıkıldı. Üstelik bekledikleri İttihatçı arkadaş- emrini vermesine bir yıl kalmıştı...
ları da ortalıkta yoktu. İstasyonun bir kenarına çekilen 1030 nu- Ama bazı işgalciler yavaş yavaş Anadolu'yu terk etmeye başla-
mışlardı...
maralı vagonda beklemeye başladılar.
Günlerce beklediler. Küçücük vagon Batum'un rutubetli ha-
8- Kâzım Orbay Enver Paşa'nın kız kardeşi Mediha'yla evliydi. O günlerde şüpheyle ba-
vasının da etkisiyle nefes alınamayacak durumdaydı, bir o ka- kılan Kâzım Orbay Paşa gün gelecek, İkinci Dünya Savaşı'nın o çetin son döneminde
dar da pisti. Sivrisinekler ikisini de bunalttı. Ne eşyaları vardı (1944-1946) Genelkurmay başkanlığı yapacaktı!..
291

On üçüncü bölüm Ali Adnan'ın İtalyanlarla dostluğunu bu çerçevede değerlendir-


mek gerekiyor. Aynca bu dostluğun bir de özel nedeni vardı:
Bir yıl önce, 1920 ağustosunun son günleri...
5 nisan 1921, Aydın Ali Adnan, Mondros Müterakesi sonrasında terhis edilince, ya-
lan arkadaşı Edhem'le, Yahudi mahallesi Kestelli'deki evlerinden
ayrılıp birlikte Çakırbeyli Çiftliği'ne yerleşti.
Ali Adnan'ın çiftlikte köylülerle ilk karşılaşması sorunlu oldu.
Onlar güçlü, belinde tabancası olan, burma bıyıklı, asık suratlı bir
"bey" bekliyorlardı. Karşılarında şehirde yetişmiş, okumuş bir genç
vardı.
Ali Adnan'a "çiftlik beyi" olma yolunda ilk dersi çiftliğin kâh-
yası Memişoğlu Mehmed verdi. Memişoğlu Mehmed her daim
kâhyalar yönetiminde idare edilen çiftliğin Çakır Ali ve Budaklı
Çakırbeyli Çiftliği'nin doğusunda, Bataköy Köprüsü başındaki Osman'dan sonraki üçüncü kâhyasıydı.
italyan Bersaglieri Çekista Birliği Anadolu'yu terk etmek için son
hazırlıklarını yapıyordu. Yirmi iki gün önce Londra'da yapılan
antlaşmaya göre, İtalyanlar Anadolu'dan çekiliyordu.
Ali Adnan'ı İtalyanlar kurtarıyor
Birliğin komutanı Kapitan A. Moro'nun konuklan vardı: Köylüler ona, o köylülere alışırken, Ali Adnan tropikaya, yani
Ali Adnan (Menderes) ve Edhem (Menderes)! zehirli sıtmaya yakalandı. Durumu ağırlaşınca, ilaç ve doktor bul-
İki yakın arkadaş, İtalyan askerlere veda ziyaretine gelmişti. mak için Edhem, İtalyan komutan Kapitan A. Moro'nun yanına
İtalyan komutan Moro, iki yıl önce (17 mayıs 1919) bölgeye gitti. İtalyan komutanın emrinde doktor yoktu ama çiftliğe ecza-
geldiğinde tanışmıştı, yabancı dil bilen ve kafasındaki "Müslü- cı kalfasını gönderdi.
man imajına" hiç uymayan bu iki gençle! Ali Adnan'ın durumu her geçen saat ağırlaşıyordu. İtalyan sağ-
İki yıl önce, bölgedeki Türkler İtalyanlarla sıkı dostluk ilişkile- lık görevlisi önce kinin verdi. Ama ateş düşmedi. Acilen Çine'de-
ri kurmuşlardı. Hatta içlerinden çoğu bölgeyi Yunanlıların değil, ki İtalyan Enfermeriya Birliği'ne götürülmesini tavsiye etti.
İtalyanların işgal etmesini istemişti. Örneğin Konya'da Mevla- Bir katır arabası bulundu; yatak serildi; Ali Adnan arabaya ya-
na'nın torunu Mevlevi Çelebi Abdülhalim, soylarının Osmanlı de- tırılarak Çine'ye götürüldü.
ğil, Selçuklu olduğunu belirtip, Konya'da İtalyanlara bağlı "Selçu- Sıcak dayanılacak gibi değildi. Sivrisinekler aman vermiyordu.
kî devleti"ni kurmak için girişimlerde bile bulunmuştu!.. Yolu altı saatte aldılar.
İzmir'in işgali sonrasında bazı Türk tüccarlar, İtalyan işgalinde- Ellerinde komutan A. Moro'nun mesaj kâğıdı vardı. Çine'deki
ki Rodos'a göç etmeyi yeğlemişlerdi. Göçenlerin elinden tutan ki- İtalyanlar Ali Adnan'la yakından ilgilendiler. Emrine Kamaço
şi ise, adanın yerlilerinden Durmuş (Yaşar) Efendi'ydi!J adında bir İtalyan asker verdiler. Hastalığın teşhisinden emin
Evet, İtalyanlar Ege'de işgalci olmalarına rağmen Türkler tara- olmak için Antalya'daki karargâhtan uzman bir doktor bile ge-
fından seviliyordu. Bu İtalyanların da planlarına uygundu; çünkü tirdiler.
Yunanlılara karşı Türkleri yanlarına çekmek istiyorlardı. İtalyan- İtalyan doktor binbaşıydı. Ve hiç de umutlu konuşmadı. Ali Ad-
lar, Yunanlılara karşı mücadele veren Türklere silah ve cephane nan'ın durumu ağırdı. Rodos'a giderse belki kurtulabilirdi.
yardımında bulunuyorlardı. Şevket Süreyya Aydemir Menderes'in Dramı adlı kitabında,
"Fakat beklenmeyen bir şey olur. Bir yerlerden Binbaşı Adil veya
I. Durmuş Yaşar, adadaki Rum baskılarına dayanamayarak I934'te Türkiye'ye göç et-
ti. Yaşar Holding AŞ'nin sahibi oldu. Boya-kimya, gıda ve ticaret-hizmet sektörlerinde
Akif Bey isminde bir Türk doktoru peyda olur. İşe el koyar" diye
otuz üç şirketle faaliyet gösteren holdingin bünyesinde Pınar Süt Mamulleri, Pınar En- yazmaktadır. (2000, s. 57)
tegre Et ve Yem Sanayii, Tuborg Bira, DYO Boya gibi Türkiye'nin tanınmış fabrikaları Türk doktoru AJi Adnan'ı alıp Çine'deki Nuri Efendi'nin hanı-
da bulunmaktadır.
292 293

na nakleder, iğneler, gıdalar ve Türklerin arasında olmak Ali Ad- miktarını artırmak için kollar sıvandı.
nan'ı iyileştirir! Ankara bu konuda çok kararlıydı; aksi davranışta bulunanlann
Ali Adnan'ın hayata dönüşünün "Yeşilçam senaryolarım" arat- cezasını İstiklal Mahkemeleri verecekti!
mayacak düzeyde yazıldığı bir gerçek! Ve Ankara'nın kararlılığı sayesinde Sakarya Savaşı'nda 6 629
Soru: Ali Adnan'ın yaşamöyküsünde neden hep "senaryoya" olan subay sayısı 8 659'a çıktı. Er sayısı ise 133 079'dan, 199 283'e
ihtiyaç duyuluyor? fırladı!
Bu konuda örnek çok: Ali Adnan'ın yaşamöyküsünü kaleme Askere gitmeyenlere ağır cezalann verileceğinin duyulması as-
alan bir avuç yazar, Ulusal Kurtuluş Savaşı günlerinde Ali Adnan ker sayısının artmasına neden olmuştu. Ankara Hükümeti Osman
ve Edhem'in "Ay-yıldız Çetesi"ni kurduğunu yazmaktadır. Bey adında bir topçu yarbayı Söke'ye gönderdi.
Ege'deki Millî Mücadele dönemini yazan, gazeteci Haydar Rüş- Yarbay Osman, bölgedeki yedek subaylan göreve çağırdı.
dü Öktem'den komutan Rahmi Apak'a, Çerkez Edhem'den, "Ga- İşte bu davete Ali Adnan ve Edhem de riayet etti.
lib Hoca" Celal Bayar'a, komutan Ali Çetinkaya'dan Vali İbrahim Ali Adnan, Yenipazar ile Baltaköy arasındaki Dalama'ya "Süva-
Edhem Akıncı'ya, Kâzım Özalp Paşa'dan Hacim Muhiddin Çarık- ri Müzaheret Bölüğü"ne gönderildi. Daha sonra Koçarlı inzibat
lı'ya kadar, dönemi kaleme alanlar anılarında ne Ali Adnan'dan komutanı Binbaşı Besim Bey'in emrine atandı.
ne de "Ay-Yıldız Çetesi"nden bahsediyorlar! Evet, orduya yeni katılan 2 030 subaydan biri de Ali Adnan'dı...
"Ay-Yıldız Çetesi"ni bilen sadece iki kişidir. Ali Adnan ve Ed- Ali Adnan'ın başından beri Millî Mücadele'ye katıldığını ispat et-
hem ! Bir kişi daha var: çiftliğin kâhyası Mehmed! mek isteyenler hep Ali İhsan (Sabis) Paşa'nm 1951'de yayımladığı
Geçelim... beş ciltlik Harp Hatıralarım adlı çalışmasına atıfta bulunuyor.
Ali Adnan, daha İzmir işgal edilmeden önce, 23 kasım 1918'de Kitabın yayımlandığı tarihe dikkatinizi çekerim: 1951, yani Ali
kurulan "Müdafaai Hukuki Osmaniye Cemiyeti"ne katılmamıştı. Adnan başbakan; Ali İhsan Sabis Paşa DP Afyon milletvekili!
Halbuki dayısı Hacı Ali Paşazade Refik bu toplantılara önce katıl- Ali İhsan Sabis Paşa aynca inanılmaz bir İsmet İnönü düşmanı-
mış sonra vazgeçmişti. dır; ona karşı "ulusal bir kahraman" yaratmayı amaçlamaktadır!
Keza işgalden hemen sonra kurulan "Reddi İlhak Heyeti Milli- Peki Ali İhsan Sabis Paşa anılannda ne yazmıştı?
yesi" üyeleri arasında da Ali Adnan adı yoktu. Anlattığı, Malta sürgünü dönüşü Koçarlı'da gördüğü yedek su-
Yörük Ali Efe, Hüseyin Efe, Kara Durmuş Efe, Kozaklı Meh- bay Ali Adnan'ın ne kadar zeki ve enerji dolu olduğu.
med Efe, Mesutlulu Mestan Efe, Dokuzuncu Hasan Hüseyin Efe, Hepsi bu.
Cafer Efe, Sancaktar'ın Ali Efe gibi Çakırbeyli Çiftliği'nin bulun- Adnan Menderes'in hayatını "hamaset destanı" haline getiren-
duğu bölgede direniş komiteleri kuran milislerin adlan tek tek ya- ler, bu anılardan yola çıkarak onu, elinde silahı, düşmana karşı
zılıyor ama nedense "Ay-Yıldız Çetesi"nden kimse bahsetmiyor! cepheden cepheye koşmuş bir "millî kahraman" yapıvermişler!
Yine o bölgede mücadele veren Albay Salaheddin Bey, Binbaşı Ayıp...
Saib Bey, Binbaşı Hacı Şükrü, Yüzbaşı Ahmed, Teğmen Zekâi, Ali İhsan Sabis Paşa, sürgünde bulunduğu Malta'dan ne zaman
Teğmen Şerafeddin, Teğmen Mahmud, Yedek Teğmen Necmi, Ba- yurda dönmüştü: 27 eylül 1921.
kırköylü Teğmen Kadri, Kütahyalı Receb Çavuş gibi askerlerin Biz de aynı konunun altım çiziyoruz:
adlan yazılıyor ama, yedek subay Ali Adnan'ın hiç adı geçmiyor! Ali Adnan Millî Mücadele'ye başlangıcından iki yıl sonra, yani
"Ay-Yıldız Çetesi"nin görev alanı herhalde Çakırbeyli Çiftli- ttalyanlann bölgeden aynlmasının ardından katıldı.
ği'yle sınırlıydı... Bu tespit, Ali Adnan'ın ne kişisel, ne de siyasal yaşamını küçük
Peki Ali Adnan Millî Mücadele'ye katılmamış mıydı ? düşürmez. İsmet (İnönü) Paşa, Fevzi (Çakmak) Paşa da Ankara'ya
Katıldı. Hatta İstiklal Madalyası aldı. Peki ama ne zaman? gelmekte tereddüt geçirmişlerdir. Hatta Mustafa Kemal bile İstan-
Sakarya'da zafer kazanılıp, Yunan ordusunun ilerleyişi durdu- bul'daki girişimlerinden sonuç alamayınca son çare olarak Anado-
rulunca, Mustafa Kemal Büyük Taarruz'un çalışmalarına başla- lu'ya çıkmıştır. Ama bu ne Mustafa Kemal'i, ne de onun onurlu mü-
dı ve seferberlik ilan edildi. Subay, er, silah, yiyecek, içecek cadelesini ufaltır.
294 295

Ali Adnan, Millî Mücadele'ye geç katılmıştı. Üstelik bir süre Mustafa Kemal o geceyi izmir'deki Alatini Köşkü'nde geçirdi.
Koçarlı'da Binbaşı Besim Bey'in yanında görev yaparken yine On üç yıl önce Selanik'teki konaklarını sürgündeki II. Abdülha-
hastalandı. Bu sefer karaciğeri iltihap kapmıştı. Neyse ki Sö- nıid'e tahsis eden Alatini ailesi, bu kez Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın
ke'de Dr. ismail Hakkı Bey vardı. Hastalığın tehlikeli ilk günleri mimarı Mustafa Kemal'i ağırlıyorlardı...
Koçarlı'da geçti; sonra "bağ kulesi" denilen köy evine nakledildi. On gün sonra rehineler yurda döndü.
Burası Kuvayı Milliye Reisi Ömer Ağa'nın oğlu Mehmed Ağa'ya Ama bir kişi eksikti: Karşıyaka Spor Kulübü Başkanı İplikçiza-
aitti. Ali Adnan'a çok iyi baktılar. Toparlandıktan sonra Söke'ye de Sadi'nin ağabeyi Süreyya öldürülmüştü...
nakledildi. Evliyazade Refik'in oğlu Nejad, eşi Mesude, oğulları Yılmaz ve
Mustafa Kemal ordularına "İlk hedefiniz Akdeniz'dir" diye em- -yeni doğan- Mehmed Özdemir'e kavuştu.
rettiği gün, Ali Adnan henüz tam iyileşmemişti. Çok zayıflamıştı.
Türk ordusu 9 eylül 1922'de İzmir'e girdi... Geçmiş olsun ziyaretine gelenler arasında, Nejad'ın eşi Mesu-
İzmir'in kurtuluşuyla moral bulup sağlığına kavuşan Ali Ad- de'nin halasının oğlu Ali Adnan da vardı.
nan'ın yeni görevi, İngilizce bildiği için, İzmir Kordon'da sansür Mutluluk Evliyazadeleri İzmir'de bir araya getirdi.
şubesinde tercümanlık oldu. Moskova'dan dönen Dr. Tevfık Rüşdü (Araş), eşi Makbule Ha-
Kısa bir süre sonra tezkeresini alıp yine Çakırbeyli Çiftliği'ne nım'ı ve kızı Emel'i Ankara'dan İzmir'e getirdi.
döndü. Arkadaşı Edhem, Ali Adnan'ı yine yalnız bırakmadı... Makbule Hanım, Ankara'da Mustafa Kemal'le tanışmalarını ve
özellikle kız kardeşinin adının da Makbule olması nedeniyle, Ga-
Esir Evliyazade zi'nin kendisine özel bir sempati gösterdiğini herkese anlatıyordu...
Ne tesadüftür; Mustafa Kemal'in diğer kız kardeşinin adı da Na-
İzmir özgürdü ama Evliyazadelerin içi yanıyordu... ciye'ydi (1889-1901)!..
Yunanlılar, Rumların Birinci Dünya Savaşı dönemindeki tehci- Mustafa Kemal'in iki kız kardeşinin adı, Makbule ve Naciye
rinden sorumlu tuttukları Evliyazade Refik Efendi'yi affetmişler (üçüncüsü Fatma [1871-1875]), Evliyazadelerin iki kızının ismiy-
ama yaptıklarını unutmamışlardı. le aynıydı!
Başta Giraud ailesi olmak üzere Levantenler, Yunan komutan- Evliyazade ailesi yıllar sonra Karşıyaka'daki konakta toplan-
lara ricada bulunmuş, Evliyazade Refik'in esir olmasını engelle- mıştı; tek eksik Doktor Nâzım'dı !..
mişlerdi. Ancak Yunanlılar İzmir'i terk ederken, güvenliklerini
sağlama almak için şehrin ileri gelen her ailesinden bir kişiyi yan-
larına alıp götürdüler!
Ermeniler Doktor Nâzım'm peşinde
Bir yıl geriye dönelim. Doktor Nâzım bir yıl önce Batum'da,
Savaşın son günlerinde Evliyazade, Emirlerzade, İplikçizade, Pos- Enver Paşa'nın yanındaydı. Mustafa Kemal başarılı olunca, Enver
tacızade ailelerinin çocuklarının içinde bulunduğu on kişilik grup Ati- Paşa ve yakın çevresi tekrar Türkleri birleştirmek için "Kızılel-
na'ya rehin olarak götürüldü. (Yaşar Aksoy, Bir Kent, Bir İnsan, nıa"mn peşine düştü. Ama Enver Paşa'nın hayaline diğer İttihat-
1986, s. 324) çıların ayak uydurması zordu.
Doktor Nâzım, Batum'da Enver Paşa'nın yanından, Cemal Pa-
Yunanlıların esir aldıkları arasında Evliyazade Refik Efendi'nin Şa'yla buluşmak üzere Afganistan'a gitti. Afganistan sının Çar-
oğlu Nejad da vardı. c
u'da buluşacaklardı. Cemal Paşa gecikince Doktor Nâzım Buha-
10 eylül 1922 gecesi Mustafa Kemal İplikçizade ailesinin konu- r
a'ya geçti.
ğuydu. Aileler, paşadan rehinelerin bırakılması için çaba göster- 18 eylül 1921'de Buhara'ya ulaştılar.
mesini rica etti. Mustafa Kemal, Yunanistan adına İzmir'de hiçbir Bir hafta sonra, artık Anadolu'dan umudunu kesen Enver Paşa
yetkili olmadığı için İtalyan elçisini çağırttı. Bu kişilerin on gün Buhara'ya geldi. Buhara'yı Türklük ve Turancılık hareketinin mer-
içinde yurda geri dönmelerinin sağlanmasını istedi. kezi yapacaktı!..
296 297

Dün, "Müslümanların dünya emperyalizmine karşı Bolşeviklerle ittihatçıların üç şefi, Talat Paşa, Cemal Paşa ve Enver Paşa öl-
el ele vermesi" gerektiğini söyleyen Enver Pasa, artık Türklüğün dürülmüştü.
bağımsızlığı için Bolşeviklerle savaşılması gerektiğini söylüyordu!.. Geriye bir avuç "kurmay" kalmıştı.
Bu tavır değişikliğinin başlıca nedeni, Sakarya Savaşı'ndan Cemal Paşa suikastı ve arkasından Enver Paşa'nın çatışmada
sonra, Sovyetler Birliği'nin Anadolu'dan yana tavır alıp, Enver ölmesi üzerine, Doktor Nâzım ve Moskova'da bulunan son itti-
Paşa'yı dışlamasıydı. hatçılar emniyet müdürlüğüne çağrıldı. En kısa zamanda Sovyet-
Sovyet Hükümeti 1921'de Afganistan, Moğolistan, İran ve Tür- ler Birliği topraklarını terk etmeleri istendi!..
kiye'yle dostluk antlaşmaları imzalamıştı ve bu ülkelerde iç karı- Doktor Nâzım 15 ağustos 1922'de Moskova'dan ayrılıp, Alman-
şıklık yaratacak eylemlere kesinlikle destek vermeyecekti... ya'ya gitti. Berlin'de İttihat ve Terakki'nin kuryelerinin para işle-
Doktor Nâzım ve Cemal Paşa aksilikler yüzünden Enver Pa- rini halleden veznedar Nihad Bey'in gizlice kiraladığı bir daire
şa'yla buluşamadılar. Bunun üzerine Cemal Paşa ve Doktor Nâ- vardı, oraya yerleşti. Yanında Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa,
zım Moskova'ya gittiler. Binbaşı İsmail Hakkı ve Yüzbaşı Ferid vardı.
Doktor Nâzım Anadolu'ya dönmek için bu kez Büyükelçi Ali Fu- Evde iş bölümü yaptılar, alışverişi İsmail Hakkı ve Ferid yapı-
ad (Cebesoy) Paşa'dan yardım istedi. Bu arada, Times gazetesinde yor, yemekleri Halil Paşa hazırlıyor, Doktor Nâzım ise bulaşıkla-
yayımlanan "Kemalist Enverist" makalesine açıklama göndererek, rı yıkıyordu. (Taylan Sorgun, Bitmeyen Savaş, 1997, s. 372)
Türklerin ittifak halinde Ankara'nın yanında olduğunu belirtti. Gizlilik içinde yaşıyorlardı. Ancak evleri Ermeni militanlar ta-
Bu makale hem Ankara'nın hem de Moskova'nın hoşuna gitti. rafından tespit edildi. Takip edildiklerini anladılar. Doktor Nâ-
Moskova, Orta Asya Türklerini yanına alarak bir ihtilal hazırlığı zım'in, Selanik- İstanbul ve Bursa eski defterdarı olan ağabeyi Ah-
içinde olduğunu bildiği Enver Paşa'yla yollarım ayırdı... med Fazıl, Berlin'de Bismarck Strasse 88'de oturuyordu.
1922'nin yaz aylan Doktor Nâzım için kötü geçti. Doktor Nâzım'dan sonra o da yurtdışına çıkmıştı.
Önce... Doktor Nâzım ve Halil (Kut) Paşa, Ahmed Fazıl'ın evine yerleş-
18 nisan 1922'de Berlin'de yurtdışına birlikte çıktıkları Bahaed- tiler.
din Şakir ile Cemal Azmî Bey'in Ermeni militanlar tarafından şehit Ancak Ermeni militanlar sanki nefes alışlarını dinliyordu. Yeni
edildiğini öğrendi. Üstelik iki can dostu, misafirlikten dönerken şe- evde de onları bulmuşlardı.
hit Talat Paşa'nın eşi Hayriye'nin gözleri önünde öldürülmüştü. Halil Paşa ve Doktor Nâzım suikast ekibini şaşırtmak için, yol-
Ardından... larını ayırdılar. Halil Paşa, yeğeni Enver Paşa'nın kardeşi Kâmil
Moskova'dan Almanya'ya, oradan da Ankara Hükümeti ile Bey'in evine taşındı.
Fransa arasındaki antlaşmalarda bulunmak üzere Paris'e geçen Doktor Nâzım ise ağabeyi Ahmed Fazıl Bey'in Bavyera'daki bir
Cemal Paşa, artık Ankara Hükümeti'nin güvenini kazanmıştı. Alman köyünde bulduğu eve yerleşti.
Mustafa Kemal, Cemal Paşa'yı Ankara'ya çağırdı. Her an ölümle burun buruna yaşıyorlardı.
Cemal Paşa Anadolu'ya geçmek için Kafkas yolunu kullanma- Ve İzmir'in düşman işgalinden kurtulmasıyla talihleri döndü.
yı tercih etti. Ve ne yazık ki 22 temmuz 1922'de Tiflis'te Ermeni Mustafa Kemal, Doktor Nâzım'm Avrupa'da her an öldürülece-
militanlar tarafından öldürüldü... ğini biliyordu. Resmî görüşmeler yapmak için Berlin'e giden Saf-
Ve on iki gün sonra... fet (Arıkan) ile Nuri (Conker) Bey, Ankara'ya Mustafa Kemal'e
Türkistan'ı özgürleştirmek isteyen Enver Paşa, Bolşeviklerle Doktor Nâzım'ın durumunu bildiren mektup yazdılar.
girdiği çatışmadan sağ çıkamadı. Enver Paşa aslında "intihar" et- Mektup etkili olmuştu. Ayrıca başta Uşakîzadeler olmak üzere,
mişti. Mitralyözlerle açılan ateşin üzerine, elindeki yalın kılıçla gi- İzmirli yakın dostlarının ricasını kıramayan Mustafa Kemal, Dok-
den bir askerin bu yaptığının başka bir açıklaması yoktu aslında...2 tor Nâzım'ın yurda dönmesine izin verdi.
Doktor Nâzım, Ankara Hükümeti'nin Roma temsilcisi Celaled-
2. Enver Paşa'nın cenazesi ölümünden yetmiş dört yıl sonra 4 ağustos 1996'da yurda din Arif Bey'in, kendisini Türkiye'ye davet eden resmî mektubu-
getirildi, istanbul'daki Abidei Hürriyet Tepesi'ne defnedildi. Törene dönemin cumhur-
nu alınca gözyaşlanna hâkim olamadı...
başkanı Süleyman Demirel. bazı bakanlar, torunları Osman Mavarpnpk »p Amı Çadı-
298 299

Mustafa Kemal, Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa'ya da mek- Yorgundu. Üstelik ruh sağlığı da bozuktu. Eşi Beria'nın duru-
tup gönderdi. m u kendisinden daha kötüydü. Sanrıları artmıştı. Zaten kısa bir
süre sonra eşinin sağlığından endişelenen Doktor Nâzım Beria'yı
Berlin'de Ermeni tehdidi altında yaşadığımı Gazi'ye bir mektupla bil- alarak İstanbul'a Toptaşı Bimarhanesi'ne gitti.
dirmişler, kendinden gelen mektubu bana gösterdiler, mektupta şöyle Daha sonra adı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi
deniyordu: "Yenimahalle'nin her türlü ihtiyacı karşılanacaktır. Kendisi olarak değişecek Toptaşı Bimarhanesi'ne gitmelerini öneren kişi,
Anadolu'ya gelmek istediği takdirde pasaport da verilecektir." Yenima- o günlerde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı görevini vekâleten
halle benim Erkânıharp okulundaki lakabımdı. Gazi'ninki "Mustafa Ke- yürüten Dr. Tevfîk Rüşdü Aras'tı.
mal Efendi Selanik"ti. Yenimahalle adının kullanılması beni o gece yıl- Dr. Araş, bakanlığının ilk icraatı olarak yakın dostu Dr. Mazhar
lar öncesine götürdü. (Taylan Sorgun, Bitmeyen Savaş, 1997, s. 376)3 Osman'ı bu hastanenin başhekimliğine getirmişti.4
Mazhar Osman, Dr. Tevfık Rüşdü'nün akrabalarıyla yakından
Mustafa Kemal, Halil (Kut) Paşa ve Nuri (Conker) Harbiye'den ilgilendi. Beria'nın birkaç gün hastanede kalmasını istedi. Ama
sınıf arkadaşıydılar... Beria bir akıl hastanesinde yatmayı kabul etmedi. Mazhar Osman
da bazı ilaçlar yazdı ve bunların sürekli kullanılmasını, ayrıca ge-
lişmelerden de haberdar edilmesini istedi.
Doktor Nâzım tekrar İzmir'de
Doktor Nâzım ve Beria bir umutla İzmir'e döndüler...
Doktor Nâzım, sahte kimlikle Yunanistan üzerinden îzmir li- Evliyazade Refik Efendi kısa bir süre önce, bahçesinde karşı-
manına geldiğinde şoke oldu. İzmir'in yansı yanmıştı. Aya Kateri- lıklı iki Artemis heykeli bulunduğu için "İki Heykeller Köşkü" di-
na, Aya Trikona, Aya Nikola, Aya Dimitri, Kurt Kaya, Hacı Fran- ye bilinen villayı satın almıştı. Karşıyaka'daki konak Doktor Nâ-
co, Ermeni Mahallesi, Fransızların yaşadığı St. George Sokağı zım ile Beria'ya bırakıldı.
sanki yok olmuş gibiydi. Doktor Nâzım bir müddet çalışmayı düşünmedi. Konağın arka
Ünlü îzmir Tiyatrosu, Sporting Kulüp, Kramer Palas, Posidon, bahçesiyle ilgileniyordu. En büyük hobisi çeşitli renklerde gül ye-
Haylayf, îzmir Palas, İtalyan Konsolosluğu, ingiliz Konsolosluğu, tiştirmekti. Kahveye bile gitmiyordu.
Aya Fotini Kilisesi; Bonmarşe, Stein, Luvr, Şarm, Ektayolo gibi İki bacanağı Evliyazade Ahmed ve Evliyazade Sedad Sorbonne
mağazalar; Atina, Selanik, Osmanlı bankaları gibi bankalar; Ame- Üniversitesi'nde okuyorlardı. Paris'ten geldiklerinde onlarla Fran-
rikan koleji gibi okullar; ticarethaneler, kütüphaneler, fotoğraf sa ve Sorbonne üzerine konuşmaktan keyif alıyordu.
stüdyolan yanmıştı. Devir değişmişti...
Doktor Nâzım Almanya ve Sovyetler Birliği'nde dört yıl boyun- Saltanat kaldırılmış, Sultan Vahideddin bir İngiliz savaş gemi-
ca savaşın harap ettiği yerlerde bulunmuştu. Ama İzmir'in uğra- siyle -bir dönem İttihatçıların sürüldüğü- Malta'ya kaçmıştı.
dığı tahribata yine de inanamadı. Önce Mudanya Mütarekesi, sonra Lozan Antlaşması'yla yeni
Evliyazadeler Doktor Nâzım'ı limanda karşıladılar. bir devletin doğuşu artık resmiyet kazanmıştı...
Ailesi dışında başka kimseler yoktu. Doktor Nâzım siyasal gelişmelerden uzak durmaya çalışıyor-
1908'de "hürriyef'in ilanından sonra Selanik'ten dönerken bin- du. Ama kayınpederi Evliyazade Refik Efendi siyasetten kopma
lerce insanın İzmir limanını nasıl doldurduğunu anımsamış mıdır, niyetinde değildi...
bilinmez. Çünkü kimse artık o günlerden konuşmak istemiyordu...
4- Liz Behmoaras, Mazhar Osman, Kapalı Kutudaki Fırtına adlı kitabında Yusuf Mazhar Os-
Limandan ayrılıp hemen Karşıyaka'da Evliyazadelerin konağı-
man'ın Kafkas göçmeni annesi Atiye'nin Bülbülderesi Mezarlığı'na defnedilişini ayrıntılarıy-
na gittiler. 'a anlatır: "Atiye'yi Üsküdar'da Bülbülderesi'ne gömdüler. Defin sırasında mezarlığın yaşlı
Doktor Nâzım evde, eşi Beria ve kızı Sevinç'le hasret giderdi. bekçisi, büyüklerin arasında pek ufak tefek kalan, bir köşeye sığınmış Yusufu (Mazhar Os-
m
an) süzüyordu. Sonunda ağır adımlarla yanına yaklaştı. Alçak sesle adeta huşu içinde ko-
nuştu: 'Evlat, burasına neden Bülbülderesi derler bilir misin? Bülbüller O gelinceye kadar
3. Halil Paşa yurda dönünce, Mustafa Kemal'den görev istedi. Emekli edildi. Halil Paşa ötecekler, işte o zaman, basübadelmevt zamanı olacaktır... Sen dua et de bülbüller hep öt-
soyadı kanunu çıkınca, Irak Kut ül-Amare'de İngilizlere karşı kazandığı zaferi anımsat- sün. Çünkü O onların sesine eelecektir.' Küçük Yusuf Mazhar Osman sordu: 'O kim V
300 301

Evliyazade Refik yine belediye başkanı •2 ekim 1923'te Evliyazade Refik Efendi getirildi.
Evliyazedeler için mutlu günler yeniden başlamıştı. Refik
Yunanlılarla işbirliği yapan İzmir Belediye Başkanı Hacı Hasan Efendi beş yıl aradan sonra yeniden İzmir Belediye başkanı ol-
Paşa, izmir'in kurtuluşundan kısa bir süre önce kenti terk etti. muştu. Damattan Dr. Tevfık Rüşdü İzmir mebusu olarak yine
Böylece belediye makamı boşalmış oldu. Meclis'e girmişti. Ancak, aradan on iki gün geçti. 14 ekim 1923'te
10 eylülde Duyum Umumiye İzmir teşkilatı eski başkanı Ab- Evliyazade Refik, sağlık sorunlannı mazeret göstererek belediye
dülhalik (Renda), İzmir vali vekilliğine atandı. Yeni belediye he- başkanlığından çekildiğini açıkladı!
yeti seçilene kadar başkanlığı da Abdülhalik Bey üstlenecekti. Bu Sağlık sorunu yoktu. Peki ne olmuştu ?
arada geçici bir belediye heyeti atandı. Heyetin içinde Salepçiza- İşin özü sonradan anlaşıldı.
de Midhat, tüccar Alaiyelizade Halil, Mahmud Tahir, Akarcalıza- Başkent Ankara, Evliyazade Refik'in belediye başkanlığı yap-
de Vehbî, Vahideddin Efendi, Dr. Şehrî Bey, Behor Benadava ve masını istemiyordu. Ona güvenmiyordu! Uzun yıllar Rahmi Bey'le
Alemdarzade Edhem Efendi vardı. birlikte çalışması, Doktor Nâzım'ın kayınpederi olması Evliyaza-
Görüldüğü gibi Rum ve Ermeniler artık tamamen dışlanmıştı. de Refik Efendi'nin "güvenilmez" olması için yeterli sebepler ara-
Öte yandan Yahudiler heyet içindeydi... Yahudiler, işgal yıllarında sındaydı. Keza Ankara, daha iki ay önce Meclis'i yenileyerek, ya-
"yakılan ateşten çember"den başarıyla geçmişlerdi! pacağı devrimlere uyum sağlayacak kadrolan oluşturma peşin-
Abdülhalik Bey, 4 ekimde bir bildiri yayınlayarak, belediye mec- deydi. Benzer nitelikler belediye başkanlan için de geçerliydi!
lisi için seçim yapılacağını duyurdu. Mustafa Kemal İzmir'e çok önem veriyordu.
Adaylardan biri de Evliyazade Refik Efendi'ydi. 14 ocak 1924 tarihinde yapılan İzmir Belediye Meclisi seçimle-
29 kasım 1922'de sayılan oyların dağılımı şöyleydi: rine, 11 eylül 1923'te kurulan Halk Fırkası aday listesi çıkardı. Bu
Avukat Bekir Behlül (4 230), Mektupçu Kâmil (4 086), Evliya- listede Evliyazade Refik Efendi yoktu!
zade Refik Efendi (3 857), Kınmîzade Ömer Lütfı (3 603), Hacı İlginçtir...
Hüseyin Efendi (3 545), Dr. Şehrî (3 096), Haydar Şükrü Efendi 1913-1918 yıllan arasında belediye başkanlığı görevini yürüten
(3 080), Eczacı Süleyman Ferid (3 064), Alemdarzade Edhem Evliyazade Refik, Mustafa Kemal tarafından "vetolanmış", ancak
Efendi (3 058), Müftüzade Şükrü (Kaya) Efendi (2 922), Uşakîza- aynı dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin İzmir "il başkam"
de Muammer (2 817) ve Tokadîzade Şefik Efendi (2 115). olan Mahmud Celal (Bayar) İktisat bakanı yapılmıştı!
Bu isimlerden İzmir Belediye Meclisi oluştu. Mahmud Celal Bey aynı zamanda Halk Fırkası kunıculan ara-
Üyeler kendi aralarında gizli oylamayla başkanı seçtiler: Müf- sındaydı.
tüzade Şükrü (Kaya) Efendi! Galiba Mustafa Kemal'in bir tek kıstası vardı: Millî Mücade-
Talat Paşa'nın sempatisini kaybettikten sonra İstanbul'dan ka- le'ye katılmak!
çıp, ailesiyle İzmir Valisi Rahmi Bey'in koruması altına giren, İs- O zor günlerde Ankara'ya gelenlerin, Millî Mücadele'ye katkı-
tanköy doğumlu Şükrü (Kaya) belediye başkanı seçilmişti! da bulunanlann göreve gelmesini istiyor, diğerlerine mesafeli
Ama bir sorun vardı: Şükrü Bey Lozan görüşmelerine müşavir davranıyordu.
sıfatıyla katılmak için İsviçre'ye gitmişti. Yerine Avukat Bekir Anlaşılan Evliyazade Refik Efendi ikinci gruba giriyordu...
Behlül'ün vekâlet etmesine karar verildi. Evliyazade Refik Efendi'ye haksızlık mı yapılıyordu?
Lozan Konferansı'na verilen arayla İzmir'deki görevine dönen Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türk bağımsızlığını korumak
]
Şükrü Bey koltuğunda yine fazla oturamadı. 2 ağustos 1923'te Bü- Çin İzmir'de kurulan Müdafaai Hukuki Osmaniye Cemiyeti'ne ka-
yük Millet Meclisi'nin ikinci döneminde Muğla milletvekili seçildi.5 tılmıştı. Ama gelin görün ki, 18 mart 1919 tarihli Miisavat gazete-
Şükrü Bey Ankara'ya gidince İzmir Belediye başkanlığına, si bakm ne yazmıştı:

5. izmir milletvekilleri aldıkları oy sıralamasına göre şunlardı: Mustafa Kemal (826 Bu kongre farz edelim bir heyet, bir encümen intihap olunuyor
tam oy), Çelebizade Said Efendi (822), Mahmud Celal (Bayar) (815), Mahmud Esad (seçiliyor). Yukarıda söylediğimiz üzre büyük bir azmi vatanperve-
(812), Fahreddin (Altay) Paşa (811), Saraçoğlu Şükrü (807), Mustafa Necati Bey (805),
303
302

raneyle İzmir'e kadar gelen zevatı muhterem iğfal edilerek belediye Mustafa Kemal Güzin'le evlenmek istedi mi ?
reisi sabık ve milleti bu hale düşürenlerin şerefbazı Doktor Nâ- Mustafa Kemal, 29 ocak 1923'te, Uşakîzadelerin Göztepe'deki
zım'm kayınpederi ve hemfikri Refik, Şerefzade Rıza, Karabina Ali
konağında yapılan sade bir törenle Uşakîzade Muammer Bey'in
efendiler ve saire güya ihrazı ekseriyet ediyor. Gülelim mi, ağlaya-
kızı Latife'yle evlenmişti.
lım mı ? Bu efendiler hain değiller ise her halde idrakten mahrum-
Doktor Nâzım'ın torunu Sedat Bozinal, Mustafa Kemal'in aslın-
dular. (Zeki Arıkan, Haydar Rüştü Öktern, Mütareke ve İşgal Anı-
da Evliyazadelerin kızı Güzin'le evlenmek istediğini, ama Gü-
ları, 1989, s. 223)
zin'in nişanlı olması nedeniyle bu evliliğin gerçekleşmediğini söy-
lüyor.
O dönemindeki basının buna benzer makaleleri nedeniyle Ev-
Nezihe Araz da "Soylu Bir Ailenin Öyküsü" adlı yazı dizisinde,
liyazade Refik Efendi bu tür çalışmalardan uzak durmak zorunda Makbule-Dr. Tevfik Rüşdü çiftinin evlenip balayı için Selanik'e
kalmıştı. gittiklerinde, Mustafa Kemal'in burada gördüğü, Evliyazade Naci-
Evliyazadelerin iş ortağı J. J. Frederic Giraud, Yunan ordusu ye'nin büyük kızı Güzin'i çok beğendiğini ve evlenmek istediğini
İzmir'i terk ederken onlarla birlikte Atina'ya gitmişti. Seksen beş yazıyor. (Hürriyet, 1978)
yaşındayken 1922 yılında Atina'da öldü. Ama vasiyetinde İzmir'e
Ama evliliğin neden gerçekleşmediğini belirtmiyor!..
gömülmek istediğini belirtmiş ve bu arzusu yerine getirilerek
Biz yazalım:
Bornova'daki Anglikan Kilisesi'nde toprağı verilmişti.
Mustafa Kemal, Güzin'i beğendiği dönemde sıradan bir Os-
Bunu şu nedenle yazdım: iş ortaklan Frederic Giraud'un Ati- manlı subayıydı. Evliyazadeler ise ailelerine damat girecek kişi-
na'ya sığınması, Evliyazade Refik Efendi'nin Ankara tarafından lerde bazı özellikler anyorlardı: zenginlik, makam, güç vb. gibi.
güven duyulmamasına neden olmuş olabilir mi ? Hayır, olamaz.
Mustafa Kemal'in beğendiği Güzin birkaç yıl sonra İzmir'in ta-
Çünkü ailenin Henri Giraud ve Edmond Giraud gibi bazı bireyle-
nınmış şahsiyetlerinden Hamdi Fuad'la (Dülger) evlendirildi.
ri izmir'de kalmışlardı.
Evliyazade Naciye'nin üç çocuğu vardı: Güzin, Samim ve Fat-
Bu arada Giraudlann kurdukları İzmir Pamuk Mensucat'ın yö- ma Berin. 7
netim kurulu başkanlığına izmir eski valisi Rahmi Bey'i getirme-
İki kızından büyüğü Güzin 1899 yılında doğmuştu.
leri, Rahmi Bey'in, Giraudlann gizli ortağı olduğu "dedikoduları-
6
Notre-Dame de Sion mezunuydu. Rumca ve Fransızca biliyordu.
na" neden olacaktı.
Çok iyi resim yapıyordu.
Bu "dedikodulardan" Evliyazade Refik Efendi de payını alıyordu.
Güzin'in eşi Hamdi Fuad, Giritli bir ailenin oğluydu. Dülgerler
Sonuçta, Doktor Nâzım'ın kayınpederi Evliyazade Refik'in ye- ile Evliyazadeler zaten akrabaydı. Naciye Hanım'ın ablası Gül-
rine İzmir Belediye başkanlığına kim seçildi dersiniz: Mustafa Ke- süm Hanım'ın kızı Faire, Mihrî'yle (Dülger) evlenmişti. Mihrî ile
mal'in kayınpederi Uşakîzade Muammer! Hamdi kuzendi. İki kuzen, Evliyazadelerin iki kuzeni Faire ve Gü-
Devir değişmişti. 1913-1918 yıllan arasında iktidarda İttihatçı- zin'le evlenmişlerdi. Yani, dışanya kız vermiyorlar!
lar vardı. İttihatçılann önde gelen isimlerinden Doktor Nâzım'ın Hamdi Fuad'ın dört kardeşi vardı. Ablası Saadet Hanım, ağabe-
kayınpederi Evliyazade Refik Efendi belediye başkanlığı koltuğu- yi Ali ve ondan küçük kardeşleri Kemal ile Nusret.
na oturmuştu. Hamdi Fuad Karşıyakalı'ydı. Ailesi iki katlı, gösterişli Karşıya-
Şimdi ise iktidarda Mustafa Kemal vardı ve İzmir Belediye baş- ka konaklanndan birinde yaşıyordu.
kanlığı koltuğunda Mustafa Kemal'in kayınpederi Uşakîzade Mu- Evlenince konağın alt katı Hamdi Fuad-Güzin çiftine verildi.
ammer Bey oturuyordu! Konağın üst katında da kardeşi Kemal oturdu.
Aslında değişen bir şey yoktu; Uşakîzadeler ile Evliyazadeler Hamdi Fuad'ın ailesi tütün, buğday ve pamuk ticaretiyle ilgi-
akrabaydı! İzmir Belediye başkanlığı hep belli ailelerin elin- leniyorlardı. Kızılçullu Amerikan Koleji mezunuydu. İngilizcesi
deydi !..
7. Evliyazade Naciye Hanım'ın diğer kızı Fatma Berin, Adnan Menderes'le evlendi. Eğer
6. Rahmi Bey ölene kadar, Giraudlann sahibi olduğu Pamuk Mensucat TAŞ'nin Yönetim Mustafa Kemal Güzin'le evlenmiş olsaydı, Mustafa Kemal ile Adnan Menderes bacanak
çok iyiydi. Bu nedenle aynı zamanda merkezi ABD-New York'ta Damadın şahitleri Kâzım (Karabekir) ve Fevzi (Çakmak) paşa-
olan tütün şirketi Glen Tobacco Co.'nun îzmir temsilciliğini ya- lar, gelinin ise, İzmir Valisi Abdülhalik ile Salih (Bozok) beylerdi.
pıyordu. Mustafa Kemal'in evlenmesinde Dr. Tevfik Rüşdü nasıl aracı-
O da komisyoncuydu (simsar-komprador). Savaş sırasında İn- lık yaptı ise, boşanmalarında da eşi Makbule Hanım istemeden
gilizler, Fransızlar, İtalyanlar; savaş sonrasında Alman tüccarlar aracı oldu.
İzmir'den çekilmişlerdi. Onların yerini Amerikalı tüccarlar, şir-
ketler alıyordu. İzmirli yerli kompradorların yeni ortaklan ABD Ve bir gün Atatürk Çankaya'ya Hariciye Vekili Dr. Tevfik Rüş-
şirketleriydi! dü'nün hanımını (Makbule Evliyazade) ve Fethi Okyar'm hanımı Ga-
Hamdi Fuad aynca Amerikan denizcilik şirketi Archipelago libe'yi çağırdı. Galibe Hanım, Latife'nin en iyi dostuydu. İki hanım
Steamship'in de İzmir temsilciliğini yürütüyordu. ne için çağrıldıklarını bilmiyorlardı. Atatürk, Latife Hanım'ı boşaya-
Dönelim tekrar Mustafa Kemal'in evlilik hikâyesine... cağını kısaca bildirdi. Dr. Tevfik Rüşdü'nün hanımı donakalmıştı.
Mustafa Kemal'in Evliyazadelerin kızı Güzin'le evlenmek iste- Galibe Hanım direnmek istedi. "Yok yok" dedi Mustafa Kemal, "gi-
yip istemediği bilinmez. Ancak Evliyazadelerin damadı Dr. Tevfik din kendisine bildirin, yakınlarısınız. Kararımı verdim. O kafamın
Rüşdü'nün (Araş), Uşakîzadelerin kızı Latife ile Mustafa Kemal'in içinde bir çiviydi, çıkarmalıydım." (Nimet Arzık, Menderes'i İpe Gö-
evlenmelerinde önemli bir rol oynadığı bilinen bir gerçek. Musta- türenler, 1960, s. 195)
fa Kemal, Latife'yi yakından görmesi için annesi Zübeyde Hanım'ı
İzmir'e Uşakîzadelerin köşküne gönderdi.
Mustafa Kemal annesinin de isteği üzerine yanma Selanikli Sa-
Evliyazadelerin düğünü
lih (Bozok), Emir Çavuşu Ali (Yaman) ve Fatma Hanım ile Dr. Yüz- Evliyazade Refik Efendi'nin bildiğiniz gibi beş çocuğu vardı.
başı Asım Bey'i verdi. Büyük oğlu Nejad, Ali Adnan'ın (Menderes) dayısının kızı Me-
Mustafa Kemal bir kişinin daha yanlarında gitmesini istedi: sude'yle, büyük kızı Beria ise, Doktor Nâzım'la evliydi.
Bu kişi Dr. Tevfik Rüşdü'ydü. Üç çocuğu bekârdı: Ahmed, Sedad ve Bihin.
Dr. Tevfik Rüşdü iki tarafı temsilen gidecekti. Evliyazade Refik Efendi'nin küçük kızı Bihin'e dünür gelmişti.
O Evliyazadelerin damadıydı. Yazdığım gibi Uşakîzade ile Evli- Damat adayı İzmir'in tanınmış ailelerinden Birsellerin oğluy-
yazade aileleri akrabaydı. du: Sadullah (Birsel).
Mustafa Kemal evlilik karan almadan önce yakın arkadaşı Sadullah, Fatma Hanım ve Rıza Efendi'nin oğluydu.
Dr. Tevfik Rüşdü'nün, Latife Hanım'ı yakından tanımasını, akra- Rıza Efendi bir süre İzmir gümrüğünde çalıştıktan sonra tica-
balan Evliyazadelerin görüşlerini alarak kendisine aktarmasını ret hayatına atılmış, oldukça da başanlı olmuştu.
istedi. Sadullah ailenin en küçüğüydü. Vedide (Sanver) adında ablası
Yazılan kitaplara göre Dr. Tevfik Rüşdü'nün karan olumluydu. ve Ahmed Süreyya (Birsel) adında ağabeyi vardı.
Ancak torunu Sevin Zorlu'ya göre ise tersi doğnıydu! Dr. Tevfik Ablası kentin tanınmış tüccarlanndan Selahattin Sanver'le ev-
Rüşdü, Mustafa Kemal'i iyi tanıyordu, Gazi dik başlı kişileri sevmi- liydi. *
yordu. Evliyazadelerin anlatımlanna göre ise Latife hiç de Musta- Ağabey Ahmed Süreyya ise Şerifzadelerin kızı Fatma Seza'yla
fa Kemal'e uyum sağlayacak bir kişilikte değildi; dik başlıydı, hiç- evliydi ve çiftin oğullan Mehmet Melih o günlerde daha bir yaşın-
bir zaman alttan alabilecek bir yapıda değildi. Dr. Tevfik Rüşdü, 10
daydı.
Latife'ye, "Ne sen ona eş olursun, ne de Mustafa Kemal sana koca
olur" diyor. Ancak Latife'nin sert tepkisiyle karşılaşıp susuyor. 9. Vedide Sanver'in eşi Selahattin Sanver 1944-1946 yıllan arasında izmir Ticaret Bor-
8
Sonunda evlilik gerçekleşti. sası başkanlığı; 1946-1954 yılları arasında izmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu başkanlı-
ğı ve 1959-1965 yılları arasında İzmir Ticaret Odası Meclis başkanlığı görevlerini yürüttü.

8. Zorladığımı biliyorum ama bir olgunun altını da çizmek istiyorum: hep birbirleriyle 10. Mehmet Melih büyüyüp Cenevre Üniversitesi'nin mimarlık bölümünden mezun olun-
evleniyorlar! Çok alakasız gibi görünebilir ama Mustafa Kemal-Latife evliliği, Mustafa ca, J. Kamhi Apartmanı, Profilo Çerkezköy tesisleri, Mecidiyeköy Profilo Holding Yöne-
Kemal'i, Ali Adnan Menderes'le akraba yaptı. Nasıl mı ? Adnan Menderes'in halasının tim Merkezi gibi binaları yaptı. Zaten sonra Kamhilerin sahibi olduğu Profilo Holding'in
kocası Ahmed Hamdi Efendi, Uşakîzade Hacı Ali Efendi'nin kızının çocuğuydu. müşaviri oldu.
306 307

Damat Sadullah Almanya ve Viyana'da öğrenim görmüştü. An- Bu kadar isim kafanızı karıştırıyor olabilir!
cak ailesinin mesleği tüccarlığı tercih etmiş, üzüm, incir, tütün ti- Karışıklığın nedeni yazdığım gibi, İzmirli bazı ailelerin hep bir-
careti yapıyordu. Zengindi. birlerine dünür olmalarıdır.
Gün gelecek kendi ismini taşıyan Alsancak'taki iş merkezini Alın size bir örnek daha...
Türk Eğitim Vakfı'na bağışlayacaktı... Aslında Evliyazadeler ile Birseller birbirlerinden kız alıp ver-
Evliyazade Bihin ile Sadııllah görkemli bir düğünle evlendiler. meyi sürdüreceklerdir.
Sadullah-Bihin çiftinin tek çocuğu 26 ağustos 1925 tarihinde Evliyazade Bihin'le evlenen Sadullah (Birsel) Bey'in amca ço-
dünyaya gelecekti: Rasin Rıza Birsel. cuğu Mustafa Münir (Birsel), 27 aralık 1928'de Evliyazade Yüm-
Gün gelecek İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Oxford me- niye Hanım'la evlenecekti.
zunu, İzmir Shell'in temsilciliğini yapacak olan Rasin Rıza Birsel,
Ayla Muşkara'yla evlenecekti. Cumhuriyet Devrimleri'nin, sosyal yaşamdaki değişikliklerin, ka-
Ayla Muşkara, Tevfik Muşkara'ran kızıydı. Muşkaralar da İzmir'in dınlarla erkeklerin bir arada yaşamalarının, topluca gezmeye çıkma-
tanınmış ailesiydi. Tevfik Muşkara'nm babası Dr. Vasfı Bey, İttihat larının tadını çıkarmaya başladılar. "Kırklar" diye anılan akraba ve ya-
ve Terakki'nin önemli isimlerinden Küçük Talat'ın kardeşiydi. kın dostların toplu olarak geziye çıktıkları bir grup oluştu. Münir Bey,
Rasin'in eşi Ayla Muşkara'nın annesi İsmet (Şahingiray) Hanım Yümniye Hamm'la bu grubun gezileri sırasında tanıştı, aralarında de-
kimin kızıydı dersiniz: Dr. Reşid Bey'in! Yani, İttihat ve Terakki rin bir sevgi bağı doğdu. (Fatma Sezer Birkan, Üç Evlerin Öyküsü,
Cemiyeti'nin çekirdeği sayılan "İttihadı Osmanî"yi kuran, Diyar- 2002, s. 38)
bakır valiliği sırasında Ermeni tehcirine adı kanştığı için İngiliz-
ler tarafından Bekirağa Bölüğü'ne hapsedilen ve oradan kaçıp ya- "Evliyazade Yümniye de nereden çıktı?" diyeceksiniz, anlatayım:
kalanacağını anlayınca intihar eden Dr. Reşid Bey'in! Yümniye, Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'nin, Demirhan'da
Dr. Reşid Bey'in bir diğer kızı Nimet Şahingiray da, İttihatçıla- tüccarlık yapan kardeşi Evliyazade Ahmed Efendi'nin kızıydı.
rın önde gelen isimlerinden Küçük Talat Muşkara'yla evliydi! Yümniye, önce genç yaştaki kardeşi Mustafa'yı, ardından da
Hep yazıyorum... babasını kaybetti. Annesi Zehra Hamm'la birlikte yaşıyordu.
İzmirli bazı aileler çocuklarını "dışarıya" vermiyorlar. Mustafa Münir Birsel-Yümniye Evliyazade'nin çocukları olma-
Aralarında Küçük Talat ve Dr. Vasfı gibi tanınmış isimlerin de yacaktı.
bulunduğu Muşkaralar yedi kardeşti. Kardeşlerden Servet Hanım, Birseller siyasetle çok ilgiliydi.
tıpkı Evliyazadelerin iki kızı Güzin ve Faire gibi Dülger ailesine Zaman gelecek Evliyazadelerin damadı Mustafa Münir Birsel,
gelin gitti, askerî doktor Mehmed Eminle (Dülger) yasanımı bir- 1943 yılında TBMM'ye girecekti.
leştirdi. Receb Peker ve Hasan Saka hükümetlerinde iki kez Millî Sa-
Yıllar sonra Muşkaralann bir başka kızı ünlü modacı İpek vunma bakanlığı (5 eylül 1947-7 haziran 1948) yapacak ve Türki-
(Kranıer), 1962 yılında Evliyazadelerin kızı Fatma Berin (Mende- ye'nin ilk İşletmeler bakanlığını (7 haziran 1949- 22 mayıs 1950)
res) Hanım'ın oğlu Yüksel Menderes'le evlenecekti. İpek Ha- yürütecekti.
nım'ın annesi Vuslat Muşkara'ydı. Evliyazadelerin dünürleri Birsel ailesinde tek bakan sadece
Konu Muşkaralardan açılmışken birkaç not verelim... Münir Birsel değildi. Sümerbank'ın kuruluşu aşamasında göster-
Birbirleriyle dünür olan ailelerin bir diğer özelliği ise siyasete diği basandan dolayı soyadını Mustafa Kemal'in vereceği Nurul-
ilgi duymalarıydı. lah Esad Sümer, Münir Birsel'in halasının çocuğuydu.
Dr. Vasfı Beyin kızı Hikmet Muşkara'nın eşi, CHP'den yedinci ve Kuzen Nurullah Esad Sümer, 1939'da TBMM'ye girecek; Mali-
sekizinci dönem İzmir milletvekili seçilecek Dr. Kâmuran Örs'tü. ye bakanlığı (14 eylül 1944-7 ağustos 1946) ve kısa bir süre de
Evliyazadelere gelin gidecek İpek Hanım'ın babası Şefik Kuın- Devlet bakanlığı (16 ocak 1949-7 haziran 1949) yapacaktı.
baracıbaşı'nın amca çocuğu ise SHP ve CHP milletvekili ve Ba- Birseller CHP'liydi.
yındırlık eski bakanı Prof. Onur Kumbaracıbaşı'ydı! CHP'nin önde gelen isimlerinden, iiçüncü-sekizinci dönemler
308 309

arasında milletvekili olarak görev yapan Halit Onaran, Birsellerin lon galon kolonya getirildi ve bunlar su gibi binaya döküldü.
dünürüydü. Kızı Zerrin borsa simsarı Emin Birsel'le evliydi.11 Kongreye 1 135 temsilci katıldı. 500'ü kadındı ve bunlardan bi-
1950 seçimlerinin galibi Demokrat Parti olacak. Halid Onaran, ri de Evliyazade Naciye Hamm'dı.
Nurullah Esad Sümer, Mustafa Münir Birsel seçilemeyecek, İz- Kongrenin başkanı Kâzım (Karabekir) Paşa'ydı.
mir'e geri döneceklerdi. İşçi grubuna Aka Gündüz, sanayi grubuna Salaheddin Bey (Ay-
Bayrağı dünürleri-akrabalan Evliyazadeler devralacaktı!.. valık), çiftçi grubuna Kani Bey (Manisa), tüccar grubuna Alaiye-
Ama bu hiçbir Birsel aile mensubunun Meclis'e girmediği anla- lizade Mahmud Bey (Gediz) başkanlık etti.
mına gelmeyecekti: Birsellerin dünürü Selim Ragıp Emeç DP'den Mustafa Kemal açılış konuşmasına, "Efendiler!" hitabıyla baş-
milletvekili olacaktı. 12 ladı.
Uzatmaya gerek yok. Ama bu kadar ayrıntılı yazmamın nedeni Savaştan yeni çıkan ülkenin başlıca sorunu ekonomiydi. Ulu-
bir sonuca varmaktı: Türkiye'de partiler değişse de bazı aileler sal ekonominin nasıl oluşturulacağı toplantılann başlıca konu-
hep iktidardaydı!.. suydu. Yabancı sermaye o günkü ekonomik koşullardan sorumlu
Örneğin, 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesinden sonra, bu kez tutuluyordu; yabancı sermayeye karşı kuşku ve düşmanlık duyu-
Birsellerin dünürü Halid Onaran'ın kız kardeşi Kadriye (Kaatçılar) luyor ancak yabancı sermaye olmadan ekonomik gelişmenin ola-
Hanım'ın kızı Gülfem'in eşi Cahit İren Ticaret bakanı olacaktı! 1 3 mayacağının da altı çiziliyordu.
Sadece siyasette değil, edebiyatta da birçok ünlü Birsel vardı. Delegeler Türk ekonomisinin yabancılar tarafından sömürül-
Münir Birsel'in amcası Talat Birsel'in oğlu Türk edebiyatının ün- mesine kesinlikle karşıydı. Yabancılardan kastedilen Levanten-
lü isimlerinden Salah Birsel'di. ler, Rumlar ve Ermenilerdi! Bunu savunanların başmda, dışında
Selim Birsel, Ayşegül Birsel son dönemin ünlü Birsellerinden! kaldığı savaşın nimetlerinden yararlanmak isteyen İstanbul tüc-
Bir de gazeteci-yazar Zeynep Oral var tabiî... carı geliyordu. İzmir daha hoşgörülüydü.
Türkiye'nin kültürel yaşamına derin izler bırakan ve ekonomi- Herkesin üzerinde hemfikir olduğu, "Ekonomik bağımsızlık ol-
de de "millî iktisadın temelini atan" yine bu ailelerdi... madan siyasî bağımsızlık olamaz" gerçeğiydi...
Peki. Ulusal Kurtuluş Savaşı'na destek veren, ulusal ekonomi-
"Efendiler!" nin kalkınması için seferber olan bu "Efendiler" kimdi?

Tarih, 17 şubat 1923. Nusret Hilmi (Meray) çok sevdiğim bir arkadaştı. Selanikli, yani
İzmir İktisat Kongresi, Osmanlı Bankası'nın Hamparsumyan "dönme" denen Sabetay Sevi alıfadmdandı. Nusret Mütareke'de, İz-
depolannda düzenlendi. Kongre binasının içinde ve binanın ya- mir'de işgalden sonra İstanbul'da Müdafaai Hukuk çalışmalarımızda
kınlarındaki sokaklarda İktisat Sergisi'nin yerli mallan sergileni- bize büyük hizmetler etti. Balıkesir Kongresi Teşkilatı'yla, Ankara'yla
yordu. Sergide özellikle İzmir'de üretilen sabun, makarna, üzüm, muhaberemizi çok tehlikeli şartlar altında yönetti. Nusret, Refik Ha-
incir, pamuk, yağ gibi ürünler vardı. lid'in (Karay) Posta Telgraf Umum Müdürlüğü'nde maliye müfettişi
Kongrenin yapıldığı handa uzun yıllar tütün, incir, fıstık, üzüm, olarak çalışıyordu. Yakınlığını temin ettiği Atatürk'ün Nutuk'unda
pamuk, zeytinyağı stoku yapıldığından ortama ağır bir koku hâkim- bahsini ettiği telgrafçı şefle bizi tanıştırdı ve büyük yardımlar sağladı.
di. Bu kokuyu gidermenin yollan aranıyordu. Kongreyi düzenleme Nusret İstanbul'un Selanikli tüccarlanyla da bizi temasa koydu. Bu va-
komitesi başkanlığını yürüten Eczacıbaşı Süleyman Ferid'den ga- tandaşlar Müdafaai Hukuk Cemiyetimi'ze büyük ölçüde para yardımı
yaptılar. Nusret, İş Bankası'nda, Ziraat Bankası Umum Müdürlüğü'nde
I I. Gazeteci Murat Birsel, Zerrin-Emin Birsel çiftinin torunudur. memleket çapında tanındı. (Nail Morali, Mütareke'de İzmir, 2002, s.
12. Münir Birsel'in kız kardeşi Nebeviye (Çullu) Hanım'ın torunu Raziye, Aydın 104-105)
Emeç'le evliydi. Aydın Emeç- Çetin Emeç kardeşlerin babası Selim Ragıp Emeç doku-
zuncu-on birinci dönemler arasında DP milletvekili seçilecekti.
Sadece Yahudi'si, Sabetayist'i değil, bu topraklardan başka gi-
13. Cahit iren'in babası Kemaleddin iren, Yunanistan Parlamentosu'nda milletvekilliği decek yerleri olmayan Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i ve Türkmeni'yle
yaptı. Daha sonra Türkiye'ye göç etti. Cahit İren, 19 kasım 200l'de vefat erri: vaıivpri
310 311

Anadolu halkı Millî Mücadele'ye destek vermişti... göç süreci son on yılda, eski sahiplerinin çoğunu kaybetti. 14
Anadolu'yu vatan bilenler şimdi de ulusal ekonomiyi geliştir- Tüccar Rumların Yunanistan'a gitmesi ülke ekonomisini sekte-
mek için çaba sarf edeceklerdi... ye uğratabilirdi. Boşluğu Batı'ya yakın, ticareti bilen Selanik gibi
Ve... şehirlerden gelenler dolduracaktı. Selanik, Kavala, Drama, Yan-
Yeni ülkenin yapılanmasına harç koyacak binlerce insan o gün- ya, Kandiye, Girit, Midilli, vb. yörelerden gelen göçmenler îzmir,
lerde gruplar halinde Anadolu'ya geliyordu. Aydın, Manisa, İstanbul, Samsun, Sinop, Adana, Amasya, Tokat,
30 ocak 1923'te Türkiye ve Yunanistan arasında "Türk-Yunan Sivas, Niğde, Karaman, Tekirdağ, Ankara, Denizli, Malatya gibi
nüfus mübadelesi"yle ilgili sözleşme ve protokol imzalandı, iki farklı yerleşim bölgelerine yerleştirildi.
ülkedeki Rumlar ile Müslümanların yer değiştirmesine 1 mayıs
1923'ten itibaren başlandı.
Sabetayistler kavga ediyor
Mübadelede bir Evliyazade Mübadele günlerinde ilginç bir olay gazetelerin manşetlerin-
den düşmedi.
Bu sözleşme ve protokolle belirlenen "Muhtelit Mübadele Ko- Selanikli Karakaş Rüşdü Bey, Meclis'e gönderdiği telgrafta,
misyonu"nun Türkiye adına başkanlığını Dr. Tevfik Rüşdü (Araş) "Selanikli dönmelerin aslen, irken ve soy bakımından Türklük ve
yapıyordu. Müslümanlıkla ilgisi bulunmamaklığından, bunların Türk toplu-
Sayılan milyonu aşan Rumlar, suyun öte yakasına giderken, mu dışında tutularak veya ülkenin her tarafına dağıtılarak Türk
binlerce Müslüman da Anadolu'ya geldi. Gülcemal, Akdeniz, Re- nüfusuyla karışmaya mecbur edilmelerini" istemekteydi!
şid Paşa, Kızılırmak, Şam, Giresun, Ümit, Gülnihal, Bahncedit, Al- İşin garip yanı, Karakaş Mağazaları sahibi Selanikli Karakaş
tay, Gelibolu, Bandırma, İnebolu, Nimet, Canik, Millet, Ereğli adlı Rüşdü Bey Sabetayist'ti! Adında da anlaşıldığı gibi Karakaş gru-
gemiler günlerce göçmen taşıdı. bundandı.
1,3 milyon Rum Yunanistan'a, 500 000 kadar Müslüman ise Tür- Ne olmuş nasıl olmuştu da Yunanistan'dan gelecek Sabetayist-
kiye'ye göçtü. lere düşman kesilmişti?
Sadece Selanik'ten 99 720 göçmen Türkiye'ye geldi. Kimi ruh sağlığının bozulduğunu, kimi kadın meselesi gibi ne-
denleri yazdı.
Dönmeler Selanik'te 1923'e kadar yaşadılar. Bu tarihte Yunanistan Peki Selanikli Karakaş Rüşdü Bey'le ilk röportajı yapan ve sü-
ile Türkiye arasında nüfus mübadelesini düzenleyen Lozan Antlaşma- rekli onu savunan gazeteci kimdi dersiniz: Vakit gazetesi muha-
sı maddelerine uygun olarak, diğer Müslümanlarla birlikte şehri terk biri Hüseyin Necati! Hüseyin Necati kimdi: eski başbakanlardan
etmek zorunda kaldılar. İçlerinden bazıları Amerika Birleşik Devlet- Tansu Çüler'in babası!..
15

leri'ne ya da Batı Avrupa'ya göç etti, fakat büyük çoğunluğu İstan- Konuyu dağıtmadan bir tespitte bulunmak gerekiyor...
bul'a yöneldi. (Meropi Anastassiadou, Selanik, 1998, s. 70) Vakit gazetesi, Aydın (İzmir) vilayetinin Saruhan (Manisa) san-
cağına bağlı Gördes ilçesinde saatçilik yapan Hacı Hasan Hulusi
Neden Selanik'i terk etmişlerdi ? Efendi'nin oğullan Mehmed Asım Us, İsmail Hakkı Us ve Hasan
Yunanistan Rum mübadillere iskân sağlayabilmek için diğer Rasim Us'a aitti.
unsurların ülkesini terk etmesini istedi. Bunu da uyguladığı, tüc- Soru: XIX. yüzyılda saatçilik yapan bir Türk-Müslüman olabilir
car defterlerinin Rumca tutulma şartı, ağır vergilerin ve cezaların mi?..
koyulması gibi sert yöntemlerle gerçekleştirdi. Diğer yanda Yu-
nanlılar ekonomilerini millîleştirmek istiyorlardı. Ve yeni oluştu- 14. İkinci Dünya Savaşı'nda ağustos 1943'te Selanik'ten ardı ardına kalkan konvoylar
rulan Yunan millî ekonomisinde Sabetayistlere ve Yahudilere yer Auschwitz, Birkenau ve Bergen-Belsen gibi Nazi kamplarına 46 000 Selanikli Yahudi ta-
şıdı ! Bugün Selanik'te çok az sayıda Yahudi nüfus vardır.
yoktu.
15. Hüseyin Necati Çiller, 1895 Milas doğumlu. Babası telgraf müdürü Nuri Efendi. Hü-
1912'de Selanik'in Yunanlılar tarafından alınmasıyla başlayan seyin Necati I 943'te Selanikli Muazzez Hanım'la evlendi Bu evlilikrpn Hnfon Tamu C\\-
312 313

Büyük ağabey Asım Us, Selanikli Ahmed Emin Yalmanla gaze- dört kişi kuzu bayramına iştirak etmelidir. Bu sayı artırılabilir ama
teyi 250'şer lira koyarak 1917'de çıkardı. Ortaklık beş yıl sürdü, daima evli karşı cinslerden oluşan çift sayıdan oluşmalıdır. Şık giyim-
1923'te aynldılar. Ahmed Emin Yalman aynı yıl Vatan gazetesini li ve mücevherlerini takmış kadınlar sofrayı hazırlarlar. Yemekten
çıkardı. sonra eğlenceye başlanır ve belirli bir anda bütün mumlar söndürüle-
Karakaşî Rüşdü Bey'in Sabetayistleri suçlayan Vakit gazete- rek ortalık karartılır. Kuzu bayramının anlamından kaynaklanan aşkı
si'ndeki demeç ve yazılanna ilk yanıt kimden geldi: Vatan gazete- en uzun yaşamayı bilenler o gecenin kahramanıdır. Bu bayramdan
si sahibi ve yazarı Ahmed Emin Yalman'dan! sonra doğan çocuklar tarikatın kendisi kadar aziz sayılırlar. Bu bay-
Prof. Abraham Galante, Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gele- ram "Dört Gönül Bayramı" olarak da bilinir.
nekleri adlı kitabının önsözünde yararlandığı kaynaklan belirtir-
ken, Karakaşî Rüşdü Bey'in söyledikleri ve yazdıklanyla, diğer Vakit gazetesine 8-18 ocak 1924 tarihleri arasında beş kez demeç
gazetelerin yanıtlanndan yararlandığını belirtiyor: veren Karakaşî Rüşdü Bey'in söylediklerine yanıt, 15 kasım 1925'te
Sabiha-Zekeriya Sertel çiftinin çıkardığı Resimli Dünya16 dergisi-
Vatan, Yakubî grubundan bir dönmenin yazdığı ilginç ve özlü bir ça- ne konuşan ve ismi açıklanmayan Kapana bir gençten geldi:
lışmayı ihtiva ediyor. Vakit, Karakaş grubundan başka bir dönmenin
ilginç beyanatlarını ve Resimli Dünya ise Kapana grubundan genç Sanırım "Büyük mumların sönmesi" olarak anılan tören Karakaş
bir dönmenin ilginç açıklamalarını ihtiva ediyor. (2000, s. 15) grubu tarafından uygulanmaktadır. Ayrıca, benim grubumun mensup-
larının da eskiden uyguladıklarına inanıyorum, ama itiraf etmeliyim
Karakaşîlere yanıt Yakubî ve Kapancılardan gelmişti! ki buna benzer hiçbir şey görmedim. Henüz yakın bir geçmişe kadar,
Gazetelerdeki bu tartışmalar ilk kez Sabetayist âdetlerin orta- dönmeler "Kuzu Töreni" denilen özel bir tören yapılmadan kuzu eti
ya çıkmasına neden olacaktı: yemiyorlar. İlkbahar mevsimine rastlayan belirli bir gecede kuzular
- Sünnet âdetleri Müslümanlardan farklıdır. Çocuklar iki ya da özel bir ayinle kesilerek (lus) hazırlanır ve dualar edilirken pişirilirdi.
üç yaşında sünnet ettirilir. Dönme ailelerin her birine kuzudan bir parça düşerdi ve daha sonra
- Ölen kadın bile olsa cenazeyi erkek yıkar. bu eti hangi kasaptan olursa olsun satın almakta serbesttiler. Kuzu
gecesi denilen bu gece esnasından bekârların kabul edilmediği tören-
- Sabetayist olmayan kadınla ilişkiye girenler cehenneme gi-
de başka dualar da okunabilirdi. Evli erkekler eşleriyle birlikte orada
derler.
hazır bulunurlardı. Ben, genç ve bekâr olduğum için oraya katılama-
- Bir toplulukta önce Sabetayist'e selam verilir.
dım. Ama, bekârlara uygulanan yasak, tören esnasında eşlerin değiş-
- Yakubîler saçlannı tıraş etmek zorundadırlar; kadınlan ise
tirilmesi uygulamasına dayanıyor olsa gerek sanırım. Bu sırrı çözmek
çok ince örerler. Kapancılara uzun saçlı anlamına gelen "kavalye-
için harcadığım çabaların hepsi boşa çıktı. Herkesin verdiği cevap
ros" denir.
şuydu: "Evlen o zaman anlarsın."
- Edirneli Yahudiler, Sabetayistlere, suda çeşitli dolambaçlar
yaparken vücudunda çeşitli renkler gösteren sazan balığına ben-
zeterek, "sazanikos" demektedir. Türkiye'de Karakaşî Rüşdü Bey'in söyledikleri gazete manşet-
- Sabetayist bir kimsenin askerlik hizmetinden muaf tutulma- lerine kadar çıkmıştı. Ama bu yazılanlar ve tartışmalar Sabeta-
sı için gerekli parayı, "cemaat" bir araya gelerek toplar. yistlerin gelmesine engel olmadı. Bunca zaman geçti, Karakaşî
Tartışmalarda yığınla aynntı vardı. Ancak, en yoğun tartışma Rüşdü Bey'in bu tartışmayı niye başlattığı hâlâ anlaşılamadı.
"Kuzu Bayramı" kutlamalannın içeriğinde çıktı. Mübadele aynlık açılarıyla sürdü...
Karakaşî Rüşdü'nün tartışma çıkaran sözleri şöyleydi: Mübadele, yıllann dostluklannın son bulması anlamına geli-
yordu...
Kuzu Bayramı. Bu bayram 22 Adar'da kutlanırdı. Her sene özel bir Girit yağ ve sabun fabrikası sahipleri Cilivakilerin oğlu Efdal'in
törenle bir gece ilk kez bir kuzunun yendiği bir bayramdı. O halde bu
16. Prof. Abraham Galante alıntı yaparken bir hataya düşmüştür: Resimli Dünya değil
töreni oluşturan neydi ? Evli iki erkek ve iki kadından oluşan en az
314

en yakın arkadaşı Rum Nikos'tan ayrılması hayli zor olmuştu. On dördüncü bölüm
Gün gelecek Nikos Kazancakis, Aleksi Zorba adlı romanını ya-
zacak, dünyada sayılı edebiyatçılar arasına girecekti.
Önce DP sonra AP'de politika yapan Efdal Ciliv, yakın arkada- 4 mart 1925, Ankara
şının romanından beyazperdeye aktarılan Zorba filmini gözyaşla-
rı içinde seyredecekti... 17
Mübadele hiç kolay olmadı. Çoğu kimse evsiz, topraksız kaldı.
Rüşvet söylentileri dillere düştü; zenginlerin komisyona para ve-
rerek iyi yerlere yerleştirildikleri haberleri uzun süre gündemden
düşmedi.
Eleştiri okları Evliyazadelerin damadı Dr. Tevfik Rüşdü'yü (Araş)
hedef alıyordu. Mübadele sırasında başarısız bulunan Dr. Tevfik
Rüşdü'yü bir sürpriz bekliyordu...
Evliyazadelerin bir damadı daha bakan olmuştu.
İttihat ve Terakki'nin son kabinesinde Maarif nazın olarak gö-
rev yapan Doktor Nâzım'dan yedi yıl sonra Evliyazadeler yine bir
bakan çıkarmışlardı! Başbakan İsmet (inönü) Paşa'nm başkanlı-
ğındaki hükümette Evliyazadelerin bir damadı vardı: Dr. Tevfik
Rüşdü (Araş)!
Dr. Tevfik Rüşdü, on üç yıl görev yapacağı Dışişleri bakanlığı
koltuğuna 4 mart 1925'te oturdu.
Kabineyi kuran isim görünürde İsmet Paşa'ydı, ama perde ar-
kasındaki isim hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'di.
Mustafa Kemal, kendine inanan isimlerden bir kabine kurmuştu.
Dr. Tevfik Rüşdü, bu konuda "rüştünü" defalarca ispat etmişti.

Gazi, ilk taraftarlarından olan Dr. Tevfik Rüşdü'yü bu göreve daha


gençliğinde Selanik kahvelerinde kehanetler savurduğu günlerde ata-
mıştı. Dr. Tevfik Rüşdü Avrupa'yı iyi tanır, birkaç yabancı dil konuşur-
du. İşlek bir zekâsı vardı. Bundan daha önemlisi efendisinin aklının
nasıl işlediğini bilirdi. (...) Dr. Tevfik Rüşdü her zaman aynı düşünce-
de olmaz ve çok kez efendisiyle birlikte siyaset konuşmalarıyla oyun
ve içkiyle geçen bir geceden sonra oldukça yorgun olurdu. (Lord Kin-
ross, Atatürk, 1994, s. 475)

Kısaca "Atatürk dönemi" diye bilinen 1923-1939 döneminin


"haysiyetli dış politikasının" uygulayıcısı Dr. Tevfik Rüşdü'ydü.
Bu politikanın temeli, ingiltere, Fransa gibi büyük devletlerin
uydusu olmamaktı.
Dr. Tevfik Rüşdü Bey'i zor günler bekliyordu. İtalya'da Musso-
17. Sara Ciliv, bana eşinin ailesinin soyağaanı gösterdi. Cilivakiler arasında, 1923 mü- lini tüm sol partileri kapatmış, krala karşı sadece kendisinin so-
badelesiyle Girit'ten gelen bir isim de, TKP hareketinin en zengini ve o kadar da cim-
316
317

rumlu olduğunu ilan etmişti. Sovyetler Birliği'nde Stalin, Troç- Rauf Bey'in Şişli'deki evinde gizli gizli buluşmaların ardından
ki'yi "savaş komiserliği" görevinden almıştı. Yunanistan'da aske-
bir yeni siyasal parti doğdu.
rî darbe olmuş, yönetim subayların eline geçmişti. Almanya'da
17 kasım 1924'te kurulan partinin adı, Terakkiperver Cumhuri-
Nazilerin lideri Hitler'in ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı. Bal-
yet Fırkası'ydı! Kurucuları şu isimlerden oluşuyordu: Ali Fuad
kanlar ve Ortadoğu siyasî istikrara bir türlü kavuşamamıştı...
(Cebesoy), Sabit (Sağıroğlu), Hüseyin Rauf (Orbay), Adnan (Adı-
Gerek iç gerekse dış koşulların böylesine ağır olduğu bir dö-
var), Kâzım (Karabekir), Refet (Bele), İsmail Canbulad.
nemde, hükümeti kuşkusuz Mustafa Kemal kurmuştu.
Partinin genel başkanlığına Kâzım (Karabekir) Paşa getirildi.
Hükümetin bir devrim kabinesi olmasını istemişti. Çünkü yapı-
İkinci Başkan Rauf (Orbay) ve Adnan (Adıvar) beylerdi.
lan devrimlere, yola birlikte çıktığı bazı arkadaşları muhalifti.
Genel sekreteri Ali Fuad (Cebesoy) Paşa'ydı.
Özellikle saltanatın, ardından halifeliğin kaldırılması yol arkadaş-
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın (TCF) kurulmasının çe-
larıyla arasını açmıştı.
şitli nedenleri vardı. Örneğin, Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki
İpleri kopma noktasına getiren gelişmeler bir yıl önce başla-
döneminden beri karşı olduğu bir anlayışı yeni dönemde hayata
mıştı...
geçirdi: ya siyaset ya ordu!
Yani siyasetle uğraşmak isteyen paşalar üniformalarını çıkara-
Devrimciler ile reformistler karşı karşıya caklardı.
Kâzım (Karabekir) Paşa, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa, Hüseyin
Mustafa Kemal'in, "Ortaçağ'dan kalan bir çıban" olarak nite-
Rauf (Orbay) Bey gibi isimler üniformalarını çıkarıp politika yap-
lendirdiği halifeliği TBMM 3 mart 1924 gecesi kaldırdı. Aynı gece,
maya karar verdiler.
kaldığı Dolmabahçe Sarayı'nda sabaha karşı uyandırılan Halife
Fırkanın safında yer alanların başında, eski İttihatçılar, ordu-
Abdülmecid'in, Türkiye'yi terk etmesi istendi.
dan ayrılmak zorunda kalan küskünler, devrimlere mesafeli du-
36'sı erkek, 48'i kadın ve 6O'ı çocuk, 144 kişiydiler. Osmanlı ha-
ranlar, Cumhuriyeti istemeyen hilafet yanlıları vardı.
nedanının tamamı Türkiye dışına çıkarıldı. Malvarlıklan tasfiye
TCF, bir cephe örgütü hüviyetindeydi; her çeşit görüşten mu-
edildi. Şehzadelere 24 ile 72 saat, kadınlara bir hafta ile on gün
halif vardı. Hepsinin karşı olduğu isim Mustafa Kemal ve devrim-
arasında önem sıralarına göre değişen süreler tanındı. Sadece pa-
leriydi !
dişah eşleri olan kadınefendilerden ve hanımsultanlardan-sultan-
Ne yaptıklarını, ne de yapış tarzını onaylıyorlardı. Onlara göre
zade çocuklarından isteyenlerin Türkiye'de kalmasına izin veril-
Mustafa Kemal diktatördü!
di. (Murat Bardakçı, Son Osmanlılar, 1999, s. 7)
Hadi saltanat neyse de, hilafetin kaldırılmasını bir türlü kabul
edemiyorlardı. Ve Mustafa Kemal karşıtlığı onlan gericilerle iş-
Bu arada bazı Hint ve Mısırlı Müslümanlar, halifeliğin kaldırıl-
birliğine kadar götürdü.
masını önlemek için Mustafa Kemal'e "Halife olun" önerisi götür-
Fırkada ağırlık İttihatçılardaydı. Örneğin yapılan araseçimler-
düler. Mustafa Kemal ise, halifeliğin ne Müslüman dünya, ne de
de eski İzmir valisi Rahmi Bey ve Halil (Menteşe) Bey TCF liste-
politik olaylar üzerinde etkisi kalmadığını düşünüyordu.
sinden aday olmuşlar, ancak kazanamamışlardı.
Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin kurulması ve son olarak
TCF'nin Meclis'te otuza yakın üyesi vardı. Bu isimlerin hepsi,
halifelik kurumuna son verilmesi Mustafa Kemal ile bazı dava ar-
Yunanistan'la olan mübadele sırasında yapılan yolsuzlukları ba-
kadaşlarını karşı karşıya getirdi. Tabiî bu karşı karşıya gelme me-
hane ederek Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan ayrılmıştı.
selesinde kişisel çekişmeleri de unutmamak gerekir.
TBMM genel kurullarında tıpkı birinci Meclis'in tekrarı sahne-
ler yaşanmaya başlandı. Otuz muhalif milletvekili hükümeti he-
Millî Mücadele sürecinde önemli roller oynayan dört arkadaş
men her gün topa tutuyordu. Hedef, hükümet gibi görünse de as-
yan yana gelerek bir muhalif cephe oluşturma arayışına girdiler:
lında Çankaya Köşkü'ydü.
Hüseyin Rauf (Orbay), Dr. Adnan (Adıvar), Refet (Bele) ve İsmail
Anayasal düzen içerisinde "tek kişilik zorba yönetimlere" kar-
Canbulad.
şı olduklarını belirtiyorlar; dinî düşünüş ve inançlara saygı isti-
319
318

25 kasımda şapka giyilmesine ilişkin kanun Meclis'te kabul


yorlar; yabancı sermaye yatırımlarını destekliyorlar; basın özgür-
edildi. Kanun teklifini Meclis'e getiren Konya Milletvekili Refik
lüğünden yana tavır alıyorlar; belediye başkanlarının atamayla
(Koraltan)Bey'di! 1
değil seçimle iş başına gelmesini istiyorlardı...
Meclis'te gergin günler yaşanıyordu.
Anılarım en ince ayrıntılarıyla dile getirmesiyle ünlü Fahred-
Mustafa Kemal muhalefetin önünü kesmek için İsmet Paşa'yı
din (Altay) Paşa o günleri yazar Taylan Sorgun'a şöyle anlattı:
başbakanlıktan alıp yerine daha liberal bir isim olan Ali Fethi
(Okyar) Bey'i atadı.
Yıl 1925. Bu senenin en önemli olayı Atatürk'ün milletimizin başın-
Bu atama ortamı biraz yatıştırır gibi oldu. Ama önce Ardahan
daki fesi atarak şapka giydirmesi ve kıyafetine benzetmesi olmuştur.
Milletvekili Halid Paşa'nm Afyon milletvekili Ali (Çetinkaya) ta-
En üzücü olay da Latife Hanım'dan ayrılmasıdır. Bu ayrılışın onu çok
rafından vurulup öldürülmesi ve arkasından Şeyh Said İsyanı ül-
üzdüğünü fakat bunu kimseye hissettirmemeye çalıştığı hissediliyor-
keyi ve Meclis'i daha da gerdi.
du. Odasında "Bağrı yanık bülbüle döndüm" türküsünü çaldırarak hü-
Üstelik dış politikada Musul sorunu Türkiye'nin başını ağrıtı-
zünlendiği duyulmuştu. Sene sonunda İzmir'e geldi. Öğretmenler top-
yordu... Musul aslında Birinci Dünya Savaşı'nda kaybedilmemiş-
luluğunda konuşurken genç bir öğretmen kız (Afet İnan) dikkatini
ti. Hatta Mondros Mütarekesi'nde Musul Osmanlı vilayetiydi. İn-
çekti, gece Türk Ocağı'nda verilen bir müsamerede onu locasına da-
giltere Musul'u mütareke sonrasında işgal etmişti. Şimdi ise pet-
vet etti, beni de çağırdı, "Öğretmen hanım" diye tanıttı. Hürmetle se-
rol zengini bu bölgeden çıkmak istemiyordu. Lozan Konferan-
lamladım. Çok genç, sarı saçlı, mavi gözlü, kibar tavırlı bu öğretmen
sı'nda da taraflar uzlaşmaya varamamıştı.
bayanı şu tarzda anlatmaya başladı: "Ailesi Selanik'te bizim aileye ak-
Türkiye Musul'da en yoğun nüfusa Kürtlerin, sonra Türklerin
raba denecek kadar yakındır. Kendisine burada tesadüf ettiğime se-
sahip olduğunu, hatta Kürtler ile Türklerin aslında aynı ırktan gel-
vindim. Annesi ölmüş, babası genç bir kızla evlenmiş, bu da hayatını
diği tezini savunuyordu. Sanki Şeyh Said İsyanı, Kürt ile Türk'ün
kazanmak için öğretmen olmuş. Okumaya çok meraklı, fakat tahsili-
aynı olmadığını gösterebilmek için çıkarılmıştı!
ni ilerletmeye imkân bulamıyormuş, kızım olmayı kabul etti. Anka-
On üç şehri kapsayan Şeyh Said İsyanı Türkiye'yi sadece dip- ra'ya gelecek, hem öğretmenlik yapacak hem de tahsilini yükseltmek
lomasi masasında güçsüzleştirmemiş, savaştan yeni çıkan ekono- imkânını bulduracağım."
misini de zayıflatmıştı. Ayaklanmanın ardında "İngiliz parmağı"
vardı! Atatürk'ün üzüntüsünü giderecek bir arkadaş bulmuş olmasına he-
pimiz çok sevinmiştik (...)
İsyan karşısında âciz kalan Ali Fethi (Okyar) hükümeti çekildi.
Yeni kabineyi İsmet Paşa kurdu. İşte Dr. Tevfık Rüşdü böylesine Saat 20.30'da Atatürk tarafından yemeğe çağrıldım. Salonda müzik
zor bir dönemde Dışişleri bakanlığı koltuğuna oturmuştu. çalıyordu. Atatürk, kızların eğitimi için, Yahudi hizmetçisiyle birlikte
İsviçre'den özel getirtilen Madam Baver ve manevî evlat edindiği dört
Kabinenin ilk icraatı hükümete geniş yetkiler veren Takriri Sü-
küçük kızla yeşil odada oturmuş neşeli neşeli konuşuyordu. Önünde
kûn Kanunu'nu çıkarıp, İstiklal Mahkemeleri'ni tekrar kurmak
bir kadeh rakı ile biraz leblebi vardı. Bana da karşısında yer gösterdi.
oldu.
Bir kadeh de rakı söyledi.
Ve 31 mayıs 1925'te ayaklanma bastırıldı. Şeyh Said ve 39 arka-
Garson Saib'e İsmet Paşa ve Dr. Tevfik Rüşdü Bey'in hemen gel-
daşı Diyarbakır'da Ulu Cami önünde idam edildi.
meleri için telefon edilmesini emretti. Dr. Tevfik Rüşdü'nün geleceği
Sonra muhalefet susturuldu.
fakat İsmet Paşa'nm henüz evine gelmediği bildirildi. "Dairesine tele-
3 haziranda Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.
fon ediniz, mutlaka gelsin, bekliyorum" buyurdular.
Eşref Edib, Velid Ebüzziya, Abdülkadir Kemali (Öğütçü), Fev-
Biraz sonra Dr. Tevfik Rüşdü Bey frak giyinmiş, elinde körüklü do-
zi Lütfi (Karaosmanoğlu), Sadri Edhem, Ahmed Emin (Yalman),
nuk siyah bir gece silindir şapkası olarak eşi, kızıyla geldi. Biz o za-
Ahmed Şükrü (Esmer), Suphi Nuri (İleri) gibi gazeteciler yazıla-
rıyla halkı kışkırttıkları iddiasıyla İstiklal Mahkemeleri'nde yargı-
I. O günün gazeteleri nasıl şapka giyileceği konusunda yayınlar yapıyordu. Çünkü garip
landılar. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in affıyla kurtuldular. olaylar yaşanmaya başlanmıştı. Örneğin izmir yakınlarında bir kasabada erkekler, sınır
Devrimciler, gericilikle mücadelede kararlıydı... dışına çıkarılmış bir Ermeni'nin şapka dükkânından aldıkları tüylü kadın şapkalarını baş-
320 321

manlar ne fraktan, ne de bu gibi şapkalardan anlamıyorduk. Biraz son- daha önceden tanışıyorlardı. Ailece sık sık yan yana geliyorlar-
ra İnönü de geldi. Ayaküstü birer kadeh içilerek sofraya oturuldu. (...) dı. Bu evlilikten Osman Şiar (Yalçın) doğdu...2
Sofradan kalkınca, "Dans edelim" dediler. Gramofon çaldı, Ata- Doktor Nâzım eski İttihatçı arkadaşlarıyla nadiren bir araya ge-
türk Madam Baveri alarak güzel bir dans yaptı, bunun adının fokstrot liyordu, çünkü fazla göze batmak istemiyordu. Ama artık o ilk gel-
olduğunu Arastan öğrendim. Biraz ara verildi. Madamı dansa kaldır- diği günlerdeki çekingenliği üzerinden atmıştı. Mustafa Kemal'den
maklığırm işaret etti. "Hiç bilmem" dedimse de, "Olmaz, öğrenmek la- sürekli "Sarı Paşa" ya da "Gazoz Paşa" diye bahsediyordu.
zım" diyerek madama, "Paşaya öğretiniz" buyurdular. (...) Evliyazadelerin iki damadı iki ayrı gruptaydı.
Atatürk'ün bir ara Dr. Tevfik Rüşdü'nün küçük yaştaki (11 yaşın- Biri Dr. Tevfik Rüşdü, iktidarda; diğeri Doktor Nâzım, muhalif-
da [S. Y.]) kızı Emel gözüne ilişti. Onu okşadı. Fakat uzun saçlarım leri perde arkasından yöneten ekip içindeydi...
beğenmedi, "Bunun modası geçti" diyerek berberi Sabri'yi çağırttı
ve orada saçları modaya uyar şekilde kestirdi. "Bak şimdi daha gü- Doktor Nâzım kızım Robert Kolej'e kaydettiriyor
zel oldun, modayı ihmal etmemeli" diyerek iltifatta bulundu. (İmpa-
ratorluktan Cumhuriyete, 2003, s. 339-343-345) O dönemde Doktor Nâzım'm bir başka derdi kızı Sevinç'in iyi
bir okulda öğrenim görmesiydi. Bir dönem Türk öğrencilerinin
30 kasımda tekke, zaviye ve türbelerin kapısına kilit vuruldu. yurtdışında öğrenim görmeleri için çaba sarf eden Maarif eski na-
Kuranı Kerim'in Türkçe'ye çevrilmesi önerisi Millet Mecli- zın Doktor Nâzım, artık sadece kızının öğrenimiyle ilgileniyordu.
si'nde kabul edildi. Uluslararası saat ve takvimi kullanmak için Sonunda İstanbul'daki Robert Kolej'de karar kıldı. Sevinç burada
yasa çıkarıldı. yatılı okuyacaktı.
Meclis kürsüsünün arkasındaki duvara "Hâkimiyet milletindir" Kızım kendi elleriyle götürüp okula kaydını yaptırdı. Sevinç,
levhası asıldı. İttihat ve Terakki'nin yapmaya cesaret edemediği Robert Kolej'deki Amerikalı öğretmenlerin babasına gösterdikle-
devrimler tek tek yaşama geçiriliyordu... ri saygıya hayret etti.
Sevinç'i Robert Kolej'in yatılı bölümüne kaydettiren Doktor
Nâzım İzmir'e döndükten sonra neredeyse her gün kızına mektup
Muhalif kanattaki Evliyazadeler!
yazdı. Bu mektuplarda, birinci öğretim yılında derslerinin neler
Evliyazadelerin bir damadı yeni düzenin inşasına çalışırken, olduğunu; ders programını nasıl bulduğunu; hangi dersleri sevdi-
diğer damadı muhalifler arasındaydı! ğini; öğretmenlerinin takdirini alıp almadığını; boş zamanlarda
Doktor Nâzım, 20 temmuz 1925'te yapılacak seçimlerde nasıl neler yaptığım aynntılanyla yazmasını istedi.
tavır alınacağına dair İstanbul'da, eski Maliye nazın Selanikli Ca- Mektup kâğıdının bir yüzüne Doktor Nâzım, diğer yüzüne Be-
vid Bey'in evinde yapılan toplantılara katıldı. ria Hanım yazıyordu. Beria Hanım sürekli kızından şikâyetçi gö-
Dönemin yeni bir parti kurmaya elverişli olmadığım söyledi. rünüyordu. Neden sıklıkla mektup yazmadığını eleştiriyordu:
Halkın Mustafa Kemal'e olan ilgisinin sona ermeden parti kurma-
nın anlamsız olacağını ileri sürdü. Ona göre parti kurmak için za- Benim ne zaman İstanbul'a geleceğimi soruyorsunuz. İstanbul'a
mana ihtiyaç vardı. gelmek kolay değil kızım. Seni görmek benim için bir emel olmakla
Doktor Nâzım hemşerisi Cavid Bey'in İstanbul'daki evine bir- bunu yapabilmenin nasıl müşkül ve masraflı olduğunu elbette bilmez
kaç kez gitti. Bu ziyaretlerin birinde süprizle karşılaştı. Aslında değilsin. Senin hasretine ben senin iyiliğin için katlanıyorum. Burada
buna süpriz de denemezdi, çünkü Doktor Nâzım, Cavid Bey'in, İstanbul'daki gibi güzel ve havadar bir mektep olsaydı seni istanbul'a
iki yıl önce İsviçre Alpleri'nin tepelerinde Luzern Gölü'nün üstün- gönderir miydim ? Bu hasretin acısını senin istikbalini düşünerek gö-
deki Righi'de evlendiğini duymuştu.
Selanikli Cavid Bey'in eşi Âliye Hanım, Sultan II. Abdülha- 2. Selanikli Cavid Bey ölüme gitmeden önce oğlu Osman Şiar'ı. yakın arkadaşı gazeteci
Hüseyin Cahid Yalçın'a emanet etti. Osman Şiar'ı Hüseyin Cahid Yalçın büyüttü ve ona
mid'in en sevdiği oğlu Burhaneddin Efendi'nin eşiydi. Ancak kendi soyadını verdi. Cavid Bey'in akrabalarının soyadı Gerçel'dir. Kardeşleri, Mustafa
Burhaneddin Efendi'den boşanmıştı. Âliye Hanım Cavid Bey'le Şefkatî Gerçel ve İsmail Kâzım Gerçel'in mezarları Sabetayist mezarlığı olarak bilenen Üs-
küdar'daki Bülbülderesi Mezarlıgı'ndadır.
322 323

ze alıyorum. Sen de bunları düşünerek geceyi gündüze katmak sure- Bu arada Beria Hanım da kızının hasretine dayanamayıp solu-
tiyle çalış. Tarih: 30 kasım 1924 ğu bir süreliğine İstanbul'da almıştı.
Doktor Nâzım sadece kızı Sevinç'e mektup yazmıyor. Sela-
Sevinç 27 aralık 1924 tarihinde yazdığı yanıtta babası Doktor nik'teki arkadaşı Castro'ya Fransızca yazdığı mektupta, babasın-
Nâzım'ı biraz hayal kırıklığına uğrattı. Doktor Nâzım, kızının
dan kalan mirası nasıl alabileceğini soruyordu.3
okul hakkında bilgi vermesi yerine, ne yiyip ne içtiğini yazması-
Doktor Nâzım, ailesine daha rahat bir yaşam sunmak için Sela-
na kızdı.
nik'teki malvarlığının peşinde koşarken, 30 haziran günü hiç bek-
Bu mektuplardan Doktor Nâzım'in o günlerdeki ruh halinden, lemediği bir durumla karşı karşıya kalacaktı...
başına nelerin geldiğine kadar tüm ayrıntıları öğrenmek mümkün.
Örneğin trafik kazası geçirdiğini, Memduh Bey adındaki bir ar-
kadaşının arkasından dört yetim bırakarak öldüğünü, keza abla-
sının eşi Oğuz'un da vefat ettiğini öğreniyoruz.
Bir ayrıntı önemli: Sevinç'i okulda ziyaret edenlerden biri de
Sovyetler Birliği'nin istanbul konsolosuydu!
Bir diğer ziyaretçi ise Turan Bey.

Turan Bey zahmet etmiş mektebine kadar gelmiş, doğrusu büyük


insanlık göstermiş. Bunu ne deden (Evliyazade Refik [S. Y.]) ne de Se-
dad Dayın yapmışlardır. Sen de kendisine teşekkür etmişsin. Çok iyi
etmişsin kızım. Bilakis bu hareketini beklemezdik. Turan Bey sana
"Ne eksikliklerin var ?" dediği zaman verdiğin cevap! Bak kızım böy-
le şeylerde vakannı muhafaza etmeli, cevap olarak, "Teşekkür ede-
rim, bir şeye ihtiyacım yoktur, olunca babama yazarım" demeliydin.
Turan Bey'in sana öyle sorması biraz nezakettir. Bu hatayı Rus kon-
solosun ziyaretinde de yapmışsın.
Ben uzun zamandır işsizim, tabiîdir ki senin de, benim de, annenin
de birçok eksiklerimiz vardır. Şimdi ben önüme gelen dostumdan ek-
siklerimin alınmasını istersem o dostum, "Ne arsız adam..." demez mi ?
Birkaç defadır bu ince noktayı sana bilmünasip yazıyorum.

Benzer eleştirileri annesi Beria Hanım da yapıyordu:

Sen kızım anneni üzmekten zevk mi alıyorsun ? Eğer maksadın be-


ni kahretmek ise, sana ihbar edeyim kızını ki tuttuğun bu yol iyi bir
yol olamaz... 10 ocak 1925

Yine bu mektuplardan, Evliyazade Refik'in oğlu Sedad'ın o


günlerde İstanbul'un en lüks semti olan Şişli'de oturduğunu; Ev- 3. Doktor Nâzım'ın babasından kalan mirası alabilmek için çok çaba sarf etti ama pek
liyazade Naciye Hanını'ın kızı Berin'in ayağını İzmir'de kuduz bir başarılı olamadı. Ancak kızı Sevinç, 1972 yılında Selanik'e gitti, başta çarşı içindeki dük-
kânlar olmak üzere tüm malvarlığını sattı. Doktor Nâzım'ın torunu Tülin Hanım'ın söy-
kedi ısırdığı için tedavisini yaptırmak maksadıyla istanbul'a git- lediğine göre annesi Sevinç Hanım Selanik'ten hayli yüklü bir parayla dönmüştü.
tiklerini öğreniyoruz... Bu arada torun Tülin Hanım, Alman imparatoru II. VVilhelm'in, dedesi Doktor Nâzım'a
hprlivp prri5i
525

On beşinci bölüm Sonra Gaffarzade Oteli'nde diğer suikastçılar ele geçirildi ve


suikast girişimi "çorap söküğü" gibi çözüldü.
Savcı Hasan ve Ekmel beyler yakalanan suikastçıların ilk sor-
30 haziran 1926, İzmir gusuna başladı, ifadeler alındıkça olayın vahameti ortaya çıkıyor,
perde arkasında bir sürü tanınmış politikacının, paşanın adı geçi-
yordu. (Osman Selim Kocahanoğlu, Atatürk'e Kurulan Pusu,
2002, s. 45)
Suikastçılar neden Mustafa Kemal'i öldürmek istemişlerdi?
Birinci Meclis'ten atılan Ziya Hurşid, Mustafa Kemal'i öldürme-
yi kafasına birkaç yıl önce koymuştu. Bunu da kendi kişisel soru-
nu nedeniyle değil de, Mustafa Kemal'in Karadeniz kıyılarının,
Yahya Kaptan, Topal Osman, Ali Şükrü gibi "büyük adamlarım
tek tek kıymasını" gerekçe gösteriyordu! 3
Doktor Nâzım, Karşıyaka Hayreddin Paşa Caddesi'ndeki 18 Tabiî suikastın tek amacı salt Mustafa Kemal'i ortadan kaldır-
numaralı evinin kapısı sabah saatlerinde çalındığında bahçesiyle mak değil, yeni iktidarı, yeni rejimi yıkmaktı.
uğraşıyor, ağaçların altını çapalıyordu. Ziya Hurşid, Enver Paşa ve arkadaşlarının 1913'te yaptığı Babı-
Emniyet görevlileri sokağı doldurmuştu. Emniyet adlî kısım âli Baskını'nın bir benzerini hayata geçirmek istiyordu...
amiri Midhat Bey, evde arama yapacaklannı söyledi. Fikrini ilk açtığı Maarif eski nazın Ahmed Şükrü, Ankara eski
Doktor Nâzım, Midhat Bey'in Selanik'teki çocukluğunu biliyordu. valisi Abdülkadir, emekli albay Ayıcı Arif gibi eski İttihatçılar su-
Doktor Nâzım güvenlik güçlerini evine buyur etti. ikasta destek vermişlerdi. Bir diğer iddiaya göre suikastm fikir
Niye geldiklerini anlamıştı!.. babası ve finansman kaynağı Ahmed Şükrü, organizasyonu üstle-
Polislerin Doktor Nâzım'in evine baskın yapar gibi gelmelerine nen ise Ziya Hurşid ile Abdülkadir'di.
neden olan olayın başlangıcı on üç gün öncesine dayanıyordu... Suikastı önce Ankara'da Bakanlar Kurulu toplantısında ya da
17 haziran 1926'da İzmir Polis Müdürlüğü siyasî kısım amiri Meclis'te yapmayı planlamışlar ama tetikçilerin "Ankara'dan can-
Mehmed Ali'nin yanına çıkan Giritli Şevki, Mustafa Kemal'e su- lı çıkamayacaklannı" hesap etmeleri üzerine vazgeçmişlerdi.
ikast yapılacağını ihbar etti. Burada önemli bir aynntıyı vermeliyim: Ziya Hurşid'in Musta-
Polis müdürlüğü vilayet binasının alt katıydı. Mehmed Ali Bey fa Kemal'e suikast hazırlığı içinde olduğunu Ankara'da eski İtti-
telaşla İzmir Valisi Kâzım (Dirik) Paşa'nın 1 makamına çıktı. hatçıların çoğu biliyordu. Öyle ki, Hüseyin Rauf (Orbay), suikas-
Giritli Şevki bir kez daha dinlendi. Şevki saldırıyı yapacak kişi- tın Ankara'da olmaması için çaba sarf etmişti! Keza Adnan (Adı-
lerin saklandığı yerleri de söyledi: Gaffarzade Oteli ve Ragıb Pa- var) Bey ve Halide Edib (Adıvar) Hanım, suikastın başansız olma
şa Oteli. Önce Gaffarzade Oteli polis müdürü Mehmed Ali Bey ve ihtimaline karşı Londra'ya gitmeyi tercih etmişlerdi!
ekibi tarafından basıldı. Otelde saldın planını yapan Lazistaıı es- Mustafa Kemal ve aıkadaşlannın Ankara'da bu kadar konuşu-
2
ki milletvekili Ziya Hurşid vardı. lan, tartışılan bir suikast hazırlığını duymaması mucizeydi.
Ziya Hurşid'in kardeşi, suikast döneminde Ordu mebusu olarak
1. Kâzım Dirik'in kızı Şükran Hanım tiyatro sanatçısı Muammer Karaca'yla evlendi. Şük- Meclis'te bulunan Faik (Günday) Bey, otuz yıl sonra 3 eylül
ran Hanım'ın Muammer Karaca tarafından kaçırılarak evlenmesi gazetelerin manşetle-
rine de yansıdı. Karaca'ya kaçırma olayı sırasında yardım eden ve daha sonra çiftin ni- 1956'da Dünya gazetesine yaptığı açıklamada, suikastı paşalann
kâh şahitliğini yapan kişiler meslektaşlarından Suzan Hanım ve Lütfullah Bey'di. Yani ti- bildiğini itiraf etti! Hatta Kâzım Karabekir Paşa'nm suikasttan on
yatro sanatçısı Gülriz Sururi'nin anne ve babası. Vali Kâzım (Dirik) Paşa bu olay üzeri-
ne görevinden istifa etti ama istifayı Mustafa Kemal kabul etmedi.
3. Günümüz insanına bu suikastın nedeni son derece saçma gelebilir. Ama dün gerçek-
2. Ziya Hurşid I892'de Trabzon'da doğdu. Osmanlı yönetiminin kadı ve valilerinden ten öyleydi. Örneğin, Enver Paşanın Kafkasya macerasında bir dönem yanında olan
Hurşid Efendi'nin oğluydu. Hurşid Efendi Erzurum Kongresi'ne katkıları nedeniyle Kuşçubaşı Eşrefin kardeşi Hacı Sami, Enver Paşa'nın intikamını almak için, 1927 yılında
1920'de milletvekilliğiyle ödüllendirilmek :ndi. Ziya Hurşid Almanya'da gemi inşa gizlice Yunanistan üzerinden Anadolu'ya gelmiş, Mustafa Kemal'e suikast düzenleyecek-
mühendisliği ve telsiz-telgraf üzerine öğrenim gördü. Eskişehir'de öğretmenlik vamr. r\\\\< CTİİrlfırivlp oiı-Hiöi rarıçmarln
526 327

gün önce, İsmet Paşa'nm cumhurbaşkanı olup olamayacağını ken- kardeşi Fazıl, Kadı namıyla tanınan Hüseyin Avnî, Trabzonlu Ni-
disiyle konuştuğunu yazacaktı... met Naciye, Lazistan eski mebusu Necati'nin kardeşi Hasan Tah-
Eylemciler Ankara olmayınca bu kez suikastı İzmir'de yapma- sin, kayınbiraderi Hasan Rıza ve ortağı Mustafa Efendi bu liste
ya karar verdiler. arasında yer alan isimlerdendi.
Ziya Hurşid'in yönlendirdiği saldın ekibinin başında, emekli ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin çekirdeği "Ittihad Osmanî" kuru-
jandarma yüzbaşısı San Efe Edib vardı. Millî Mücadele günlerin- cusu Bakülü Hüseyinzade Ali de gözaltına almanlar arasındaydı.
de Refet (Bele) Paşa'nın Ege yöresindeki faaliyetlerine yardımla- Mustafa Kemal'le yollan aynlan Kâzım (Karabekir), Ali Fuad
nndan dolayı, San Efe Edib'e, Değirmendere'de Rumlardan kal- (Cebesoy), Refet (Bele), Cafer Tayyar (Eğilmez), Mersinli Cemal
ma bir çiftlik hediye edilmişti. paşalar da gözaltına alınanlardandı.
San Efe Edib'e, Çopur Hilmi, Laz İsmail, Gürcü Yusuf ve Girit- Başbakan ismet (İnönü) Paşa, Ankara Etlik'teki evinde yapılan
li Şevki yardım edecekti. bir operasyonla gözaltına alınan Kâzım Karabekir'i emir verip
Saldırı 15 haziran günü îzmir Kemeraltı'nda gerçekleşecekti. serbest bıraktırdı; ancak İstiklal Mahkemesi Başkanı Kel Ali, Kâ-
Ancak Mustafa Kemal 14 haziranda Bursa'ya ulaştı -ve nedeni zım Karabekir'i tekrar gözaltına aldınp, tutuklattı. Hatta devreye
hâlâ bilinmemekle birlikte- İzmir'e vanş tarihini bir gün erteledi. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal girmese Başbakan İsmet Paşa'yı
Gezi programının değişmesi üzerine San Efe Edib suikastı da gözaltına aldıracaktı.
beklemeden İzmir'den aynldı. Keza bu konuda da Mustafa Kemal ile İsmet Paşa anlaşmazlı-
San Efe Edib'in İzmir'den aynlmasmdan şüphelenen motorcu ğa düşmüştü. Mustafa Kemal bizzat suikastçılan da dinleyerek
Giritli Şevki kendini kurtarmak için suikastı ihbar etti... olayın arkasında ittihatçılardan Terakkiperver Fırkası'na men-
sup birçok kişinin ismini öğrenmişti ve en yakın arkadaşlan bile
Kırk dokuz kişi gözaltına alındı olsa herkesin gözaltına alınmasını istiyordu, ismet Paşa ise yaşa-
mı boyunca olduğu gibi serinkanlıydı. Deliller tam ortaya çıkma-
Suikast ortaya çıkanlınca Mustafa Kemal gezisine kaldığı yer- dan operasyonlann kamuoyunda sevilen paşalara kadar uzanma-
den devam etti; 16 haziranda İzmir'e geldi. Burada ünlü sözünü sına karşı çıkıyordu.
söyledi: "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fa- Refet (Bele) Paşa, Mustafa Kemal'in Selanik'ten hemşerisiydi.
kat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!" Ali Fuad (Cebesoy) Paşa ile Mustafa Kemal sınıf arkadaşıydı. Di-
18 haziranda hükümet, Kel Ali (Çetinkaya) başkanlığındaki ğer paşaların durumu farklı değildi. Hepsi Ittihatçı'ydı, hepsi Mi-
Ankara İstiklal Mahkemesi'ni olayı sonışturmakla görevlendirdi. lî Mücadele'ye omuz vermişlerdi. Ama Mustafa Kemal düne değil,
Yapılan ilk soruşturmalar sonucu, birinci Meclis'teki muhalif- yarına bakıyordu.
ler, ittihat ve Terakki Cemiyeti ile Terakkiperver Cumhuriyet Fır- Peki ne olmuştu da yollar aynlmıştı?
kası'nın eski üyelerinden oluşan kırk dokuz isim gözaltına alındı. "Temmuz Devrimi"ni gerçekleştirenler Cumhuriyet'e giden yo-
San Efe Edib, Lazistan eski mebusu Ziya Hurşid, Laz İsmail, lu döşememiş miydi ? Tank Zafer Tunaya'nın dediği gibi, "ikinci
Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi, Lazistan eski mebusu Necati, İzmit Meşnıtiyet Cumhuriyet'in siyasî laboratuvan" değil miydi ?
Mebusu Şükrü, Ordu Mebusu Faik, Sanman Mebusu Abidin, Es- Aklı egemen kılma mücadelesini ittihatçılar başlatmamış mıy-
kişehir Mebusu Ayıcı Arif, Maliye eski nazın Cavid, Çolak Sala- dı ? "Temmuz Devrimi"ni gerçekleştiren kadrolar şimdi karşı dev-
heddin, Trabzon eski mebusu Rahmi, Erzurum Mebusu Hazım, rimci mi olmuştu? Cumhuriyet'e mi karşıydılar; Medenî Kanun'a,
Mersin Mebusu Besim, Afyon Mebusu Kâmil, Gümüşhane Mebu- şapkaya, yeni takvime, tevhidi tedrisata mı; yoksa tekke ve zavi-
su Zeki, Tokat. Mebusu Bekir Sami, İzmit Mebusu Mustafa, Bursa yelerin kapatılmasını mı kabul etmiyorlardı ?4
Mebusu Necati, Bursa Mebusu Osman Nuri, Erzurum Mebusu Tüm bunların tek yanıtı vardı: Osmanlı reformculan ile Cum-
Rüşdü Paşa, İstanbul Mebusu İsmail Canbulad, Kara Vâsıf, Karşı- huriyet devrimcileri karşı karşıya gelmişti.
yaka'dan Bahçıvan İdris, Şahin Çavuş, ihtiyat subaylanndan Ba-
haeddin, Baytar Albay Rasim, Diş Doktonı Şevket, Ziya Hurşid'in 4. Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı kitabında yazdığına göre, Selanikli Cavid Bey'in sırf lius-
ı:ı{n knm-ıl .
328 Î2 9

işin özüne baktığınızda görüyorsunuz ki Mustafa Kemal yalnız idam edilenler


bir jakobendi!..
Gelelim tekrar suikast meselesine... Selanik İdadîsi'nde öğretmenlik yaparken İttihatçı olmuştu.
İstanbul'da, Ankara'da gözaltına alınanlar izmir'e getirildi, iz- Selanik Hukuk Mektebi müdürlüğü, Selanik Maarif müdürlüğü
mir halkı paşaları görmek için rıhtımı doldurdu. görevlerinde bulunmuştu. İttihat ve Terakki iktidarında dört yıl
Duruşmalar 26 haziran günü İzmir Elhamra Sineması'nda baş- Maarif nazırlığı yapmış; 1923 seçimlerinde Mustafa Kemal'in mu-
ladı. Mahkeme Başkanı Kel Ali (Çetinkaya), üyeleri Kılıç Ali ve halefetine rağmen Cumhuriyet Halk Fırkası listesinden Meclis'e
Reşid Galib'di... Savcı ise Necib Ali'ydi (Küçüka). 5 girmeyi başarmış; sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'na
seçmiş, yazar Süleyman Nazif'in eniştesi Ahmed Şükrü Bey o ge-
ce asılan isimlerden biriydi...
Doktor Nâzım tutuklanıyor
Diğer bir isim İsmail Canbulad, Selanik'teki ilk İttihatçılardan-
Doktor Nâzım 30 haziran günü evinden alınıp izmir Polis Mü- dı, istanbul Belediye başkanlığı ve valiliği, Stockholm elçiliği, Da-
dürlüğü'ne götürüldü. Polis Müdürü Azmî Bey'in odasına alındı. hiliye nazırlığı yapmıştı. Mustafa Kemal'i Anadolu'ya çıkması için
Ne Midhat Bey ne de Azmî Bey neden emniyete getirildiğini açık- ikna eden isimlerden biriydi. Malta esirliğini yaşamış, 1923 se-
lamıyorlardı. Doktor Nâzım sinirlenmeye ve sabırsızlanmaya baş- çimlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası milletvekili olmuştu. TCF'yi
ladı. Bunun üzerine Azmî Bey, mahkeme heyetinin kendisine bir- ilk kuran dört isimden biriydi.
kaç soru soracağını söyledi. Bir dönem "kellelerim koltuklarına alıp" II. Abdülhamid istib-
Yıllardır başından o kadar olay geçen Doktor Nâzım evinin dadına karşı mücadele verenler şimdi bölünmüştü. O gün izmir
aranması ve emniyete getirilmesinin alelacele bir soru için olma- valisi olan ve Mustafa Kemal'e karşı yapılacak suikastı ortaya çı-
yacağını anlamıştı. karan Kâzım (Dirik) Paşa, ittihat ve Terakki Cemiyeti'ne İsmail
Küçük Talat (Muşkara) ile Galatah Şevket'in gözaltına alınıp ay- Canbulad tarafından alınmıştı!
rı ayrı odalarda tutulduğunu öğrendi. Morali bozuldu. Az sonra itti- Ve Kâzım Paşa, o gece tek tek idam edilen arkadaşlarını seyre-
hatçıların önemli isimlerinden, kendisi gibi izmir'de yaşayan hem- derken terden sırılsıklam olmuştu... 6
şerisi Midhat Şükrü'nün de (Bleda) karakola getirildiğini duydu. Mustafa Kemal'in o gece idam edilenler arasında en çok üzül-
Anlamıştı: bir devrin hesaplaşması daha bitmemişti... düğü isim hiç kuşkusuz "Ayıcı" lakabıyla bilinen Albay Mehmed
Neden gözaltına alındığını öğrenince tepki gösterdi: "Beni Arifti. Sınıf arkadaşıydı. 19 mayıs 1919'da Samsun'a ulaşan Ban-
Mustafa Kemal Paşa'yla yüzleştirin, 'Suikast yaptın' derse kendi- dırma vapurunda o da vardı...
mi asarım" dedi. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda 11. Tümen komutanı olarak bulun-
Üzeri arandı, kendisine zarar verecek maddeler alındı. Tek ba- duğu sırada İnegöl dolaylarında Mezit ormanlarında üç aylıkken
sma hücreye kondu. yakaladığı ayı yavrusunu hiç yanından ayırmayıp, büyütmesi ne-
Ancak günlerce ne ifadesi alındı ne de duruşmalara çıkarıldı. deniyle "Ayıcı" lakabıyla anılıyordu.
Kimseyle de görüştürülmedi. Sadece eşi Beria'ya mektup yazma- Mustafa Kemal'in sırdaşı, çapkınlık arkadaşıydı. Halide Edib'in
sına izin verildi. (Adıvar), Mustafa Kemal'e ikiz kardeş kadar benzettiği Ayıcı Arif,
Doktor Nâzım mektuplarında mutlaka hep bir noktanın altını idam sehpasında arkadaşının kendisim affedeceğini bekledi...
çiziyordu: "Suçsuzum ve bu hemen anlaşılacak." Diğer idam edilenler: Lazistan eski mebusu Ziya Hurşid, tetik-
Bu arada Kel Ali başkanlığındaki mahkeme 13 temmuz günü çi Gürcü Yusuf, tetikçi Laz ismail, tetikçi Çopur Hilmi, emekli
kararını açıkladı: altısı milletvekili olmak üzere on beş kişiyi ölü-
me mahkûm etti. 6. Adı Nuriye'ydi. Şehremini Rıdvan Paşa'nın kızıydı. Konaklarda, köşklerde büyümüş,
sultanların gördüğü ihtişamı görmüştü, ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelen ismi
Ve on üçü hemen o gece, saat 03.00'te asıldı...
ismail Canbulad'la evlendi. Kocasının tehlikeli yaşamına ayak uydurdu ama fiütareke'-
de on dört yaşındaki tek oğlu Safi'nin ispanyol gribinden ölümü ona ilk darbe oldu. Son-
5. Yılmaz Karakoyunlu'nun izmir Suikastı'nı konu eden kitabının adı Üç Aliler Divonı'dır. ra izmir Suikastma adı karıştığı iddiasıyla kocası ismail Canbulad idam edildi. Ve sonra
Ne var ki, onlar aslında dört Ali'ydiler! Çünkü idamları yerine getiren kişinin adı da Se- Doktor Nâzım'ın eşi Beria'yla aynı kaderi paylaştı: hafızasını kaybetti!.. Bizim tarihimiz
330 331

yüzbaşı ve İttihatçı silahşor San Efe Edib, emekli baytar albay ki at severler arasında Evliyazadeler tanınmaya başlamıştı.
Rasim, Saruhan Mebusu Abidin, Sivas Mebusu Halis Turgut, Er- Evliyazade Sedad bazı koşularda jokeylik bile yapıyordu. Hat-
zurum Mebusu Rüşdü Paşa, Trabzon eski mebusu ve Adliye veki- ta bir yanşa katılabilmek için kilo vermesi gerekince, hemen re-
li Hafız Mehmed. jime girmiş ve kısa sürede on kilo vermişti. Kısa sürede bu kadar
Gıyaben ölüme mahkûm edilen İttihatçıların önde gelen isim- kilo vermesine herkes şaşmıştı. Ancak sonra anlaşılmıştı ki, se-
lerinden, İaşe eski nazın Kara Kemal 27 temmuzda, yakalanaca- dad rejimle kilo vermemiş, verem olmuştu! Paris'teki tıbbî ola-
ğını anlayınca kafasına dayadığı tabancasıyla intihar etti. Ünlü İt- naklar sayesinde hastalığı zor da olsa yenebilmişti.
tihatçı fedai ve Ankara eski valisi, İsmet Paşa'nın Harbiye'den sı- O günlerde İzmir'den yurtdışına çıkan sadece Evliyazadeler
nıf arkadaşı Abdülkadir ise, Bulgaristan'a kaçarken Çatalca'da değildi. Soruşturmanın kapsamının her geçen gün büyümesi ve
yakalandı ve hemen 31 ağustos günü idam edildi... ittihatçıları hedef alması birçok kişiyi korkuttu.
Bu arada Kâzım (Karabekir), Ali Fuad (Cebesoy), Refet (Bele), Bunlardan biri de İzmir eski valisi Rahmi Bey'di!
Mersinli Cemal paşalann yargılanması orduda huzursuzluk yarat- Rahmi Bey'in Rusya'ya gitmesi hayatını kurtaracaktı...
tı. Bunun üzerine paşalar Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in özel
isteğiyle beraat etti.
Doktor Nâzım Ankara'ya naklediliyor
Geriye kalan Doktor Nâzım, Selanikli Cavid, Midhat Şükrü
(Bleda) gibi ittihatçıların "beyin kadrosunun" yargılanması Anka- Doktor Nâzım ise 17 temmuz sabahı yediyi çeyrek geçe kalkan
ra'da sürecekti... trenle Ankara'ya yol alırken, kendisini nasıl bir sonun beklediği-
ni bilmiyordu...
Evliyazadeler Paris'te Ankara'nın Cebeci semtindeki İstiklal Mahkemesi salonunda
yapılan ilk duruşmaya, 19 temmuz günü çıktı.
Evliyazadeler, damatları Doktor Nâzım'ın adının suikast giri- Mahkeme başkanı Kel Ali (Çetinkaya) kimlik tespitinden son-
şimine karışmış olmasından çok korktular. Doktor Nâzım'ın ra Doktor Nâzım'a İkinci Meşrutiyet'e kadar olan yaşamını anlat-
sağda solda Mustafa Kemal'e ilişkin olarak, "Gazoz Paşa", "Kü- masını istedi.
çük Napolyon", "San Paşa" gibi yakıştırmalarda bulunduğunu Doktor Nâzım, bir dönem İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde
biliyorlardı ama tepkisini suikasta kadar götüreceğine inanamı- birlikte çalıştığı Kel Ali'ye, Selanik'le başlayıp, Askerî Tıbbiye,
yorlardı. Paris, Selanik ve İzmir'de süren yaşamım özet halinde anlattı.
Bu arada eşinin tutuklanması Beria'nın ruh sağlığını iyice boz- Kel Ali Doktor Nâzım'ın anlattıklannı sözünü kesmeden, soru
du. Odasından hiç dışan çıkmıyordu. Aslında "çıkanlmıyordu" sormadan dinledi. Sonra bir öğretmen tavnyla, "Şimdi de Balkan
demek daha doğru olur. Savaşı'na kadar olan bölümü anlat" dedi.
Evliyazade Refik Efendi, kızının moralini düzeltmek ve tutuk- Doktor Nâzım, Balkan Savaşı sonuna kadar İttihat ve Terakki
lamaların kendisine kadar uzanacağından çekindiği için, Beria'yı Cemiyeti Merkezi Umumîsi 'nde çalıştığını, yalnız bir yıl umumî
alıp Fransa'ya gitti. kâtip olarak görev yaptığını, bir kez Bosna-Hersek sorununa iliş-
Doktor Nâzım'ın kızı Sevinç Robert Kolej'deki öğrenimi yanm kin lobi yapmak, bir kez de Türk öğrencilerin Avrupa'da öğrenim
bıraktı. görmelerine olanak sağlamak amacıyla yurtdışına çıktığım, Bal-
Üçünü Paris'te yeni bir- hayat bekliyordu. kan Savaşı sırasında Selanik'te Hilali Ahmer Hastanesi müdürü
Beria doktor doktor dolaştırılıyordu. ve baştabibi olarak memleketini savunduğunu söyledi. Selanik'in
Sevinç'e, sesi güzel olduğu için şan ve piyano dersleri aldınlı- düşüşünün ardından Atina'da on bir ay tutuklu kaldığını, sonra
yordu. İstanbul'a gelip yine İttihat ve Terakki Cemiyeti'nde görev yaptı-
Evliyazade Refik Efendi'nin iki oğlu Ahmet ve Sedad Sorbonne ğını da anlattı.
Üniversitesi'nde okuyorlardı. İki kardeş fırsat buldukça babalarıyla Mahkeme başkanı Kel Ali, Osmanlı Devleti'ni Birinci Dünya Sa-
birlikte Paris'i geziyorlar ve at yanşlannı takip ediyorlardı. Paris'te- vaşı'na sokmak için hangi faaliyetlerde bulunduğunu sordu. Kel
332 333

Ali, Midhat Şükrü (Bleda), Süleyman Askerî ve Doktor Nâzım'ın lip hatırlarını soruyor, ihtiyaçları olup olmadığını öğreniyordu.7
savaşa girilmesini teşvik ettiklerini düşünüyordu. Cavid Bey'i cezaevinde ziyaret edebilen tek dostu Akşam gaze-
Doktor Nâzım kendisinin değil ama bugün başbakanlık koltu- tesinin sahibi ve geleceğin Dışişleri bakanı (1947-1950) Necmed-
ğunda oturan ismet (İnönü) Paşa'nın Birinci Dünya Savaşı'na bir din (Sadak) Bey olmuştu!
an evvel girilmesi için çalıştığını söyledi! Başbakan İsmet Pa- Doktor Nâzım'ın ikinci duruşması 21 temmuz günü yapıldı.
şa'yla ilgili sözleri ortamı gerginleştirdi. Kel Ali, Doktor Nâzım'ı Mahkeme heyeti Doktor Nâzım ve arkadaşlarının neden yurdu
olayları saptırmak ve yaptıklarını gizlemekle suçladı. Ortamın da- terk ettiklerini anlatmasını istedi.
ha da gerginleşmesi üzerine duruşmaya son verildi. İlk duruşmadaki sorulardan kuşkulanmıştı ama artık emindi;
mahkeme Mustafa Kemal'e yapılan suikast girişimini sorgulamı-
Hapishane günleri yor, bir dönemle hesaplaşıyordu.
Mahkeme İttihatçıların gelir kaynaklarından, yurtdışında nasıl
Doktor Nâzım, eni 18, boyu 15 adım olan odasında tek başına geçindiklerine kadar her ayrıntıyı soruyordu.
kalıyordu. Önceleri kitap okumalarına izin verilmiyordu. Bu yüz- Mahkeme soruyor, Doktor Nâzım bıkmadan usanmadan yanıt-
den Doktor Nâzım sıklıkla zihin egzersizleri yapıyor, aklında kalan lıyordu.
şiirleri ya da etkisinde kaldığı makaleleri hatırlamaya çalışıyordu. 22 temmuz günü yapılan üçüncü duruşma, Doktor Nâzım'ın İz-
Tıpkı diğer mahkûmlar gibi tüm gününü pijamayla geçiriyordu. mir'e geldikten sonra neler yaptığı üzerine yoğunlaştı. Mahkeme
Tahtakuruları, pireler ve sineklerden rahatsızdı. 1923'te seçim karan alındıktan sonra İstanbul'da Maliye eski na-
Sıcak su olmadığından soğuk suyla banyo yapıyordu. Bazen zın Cavid Bey'in evinde Kara Kemal, İsmail Canbulad, Şükrü Bey
kolonyayla tüm vücudunu sildiği de oluyordu. Genel temizlik cu- gibi isimlerle neden toplandıklarını açıklamasını istedi.
ma günleri yapılırdı. Koğuşlar silinir, çarşaflar değiştirilirdi. Doktor Nâzım, eşi ile kızlannı görmek için İstanbul'a gittiğini,
Kendilerine zarar verirler endişesiyle yanlarında jilet bulun- Cavid Bey'in daveti üzerine evine uğradığını, burada on iki arka-
durmalarına izin yoktu. Doktor Nâzım tıraş olmak istediğinde daşının daha bulunduğunu ve sohbet ettiklerini anlattı.
jandarmalara haber verirdi. Doktor Nâzım'ın ifadesi pek doğruyu yansıtmıyordu. Çünkü
Yemek saatleri düzenli değildi Anadolu Lokantası'ndan getiri- Cavid Bey, toplantı için İzmir'den Rahmi Bey ile Doktor Nâzım'ı
len yemekler ona eşi Beria'mn zeytinyağlı yemeklerini aratıyor- özel olarak çağırdıklannı söylüyordu.
du. Kimi zaman birkaç gün arka arkaya aynı yemekler gelirdi. Ço- Mahkemenin "toplantı", Doktor Nâzım'ın "sohbet" dediği gö-
ğunlukla yemekten sonra ispirto ocağında kahve pişirirdi. rüşmenin içeriği, milletvekili seçimlerindeki tavn belirlemekti.
Duruşmaların olmadığı günlerde savunması için hazırlıklar ya- Doktor Nâzmı, evde bulunanlann ortak görüşünün blok halinde
pıyordu. Kendisinin değil, bir dönemin savunmasına hazırlanı- Cumhuriyet Halk Fırkası adaylanm desteklemek olduğunu söyledi.
yordu. Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa öldürülmüş, bir dö- Mahkeme, Doktor Nâzım'a inanmıyordu. Çünkü, Doktor Nâ-
nemi savunmak sadece birkaçının omuzlarına kalıvermişti... zım'ın evinde yapılan aramada, İstanbul'daki toplantıda anlaşmaya
Hapishanedeki tüm tutuklulara yalnız bir jandarma düşüyor- varılan dokuz maddelik bir parti program taslağı bulunmuştu. Kel
du. Bu yüzden bir şeye ihtiyaç duyduğunda jandarmaya sesleni- Ali'ye göre bu, parti kurma çalışması yaptıklarının açık bir deliliydi.
yordu. Görevli jandarma kimi zaman aynı anda gelen isteklere Doktor Nâzmı, dokuz maddelik program taslağını, Kara Ke-
yetişemediği için yanıtını hep geç alıyordu. mal'in İzmir'deki evine gönderdiğini ve böyle bir projeyi nasıl bul-
Doktor Nâzım'ın çoğunlukla istediği kâğıt ve kalemdi... duğu konusunda fikrini sorduğunu ama mektuba yanıt vermediği-
Eşi Beria'dan gelen mektuplar "görüldükten" sonra Doktor Nâ- ni açıkladı. Aynca bu programı ne kimseye göstermişti ne de bi-
zım'm eline ulaşıyordu. Doktor Nâzım da eşine yazdığı mektupla-
rın sansürlenmemesi için özen gösteriyordu. 7. Yıllar sonra basında Kılıç Ali'nin oğlu Altemur Kılıç ile Cavid Bey'in oğlu Şiar Yalçın'ın
arkadaş olmaları ve yan yana gelip röportajlar vermesi çok kişiyi şaşırtmıştır. Oysa, Kılıç
Ankara'daki tutukluların ziyaretine kimse gelmeye cesaret
Ali'nin cezaevinde yaptığı insanî yardımlar, ileride oğullarının arkadaşlık kurmalarına ne-
edemiyordu. Sadece mahkeme üyesi Kılıç Ali hemen her gün ge- den olmuştu. Ayrıca her ikisi de Nişantaşı'ndaki English High School'da okudular; öjret-
335

riyle tartışmıştı. Üstelik bunun suikast teşebbüsüyle ne ilgisi ola- Savcı Doktor Nâzım'ı İzmir Suikastı'na karışmak ve taklibi hü-
bileceğini anlamakta zorlandığını söyledi. kümet (hükümet darbesi) teşebbüsüyle itham etti. Aynca,
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'na bile girmediğini anımsat- - Mütereke yıllarında yurtdışında Ankara Hükümeti aleyhine
tı. Doktor Nâzım muhalif bir parti kurmanın mümkün olmadığını Enver Paşa'yla gizli bir teşkilatta çalışmak, Batum seyahatine ve
bildiğini, bunun Mustafa Kemal'in nutkundan kolayca anlaşıldığı- Batum Konferansı macerasına katılmak;
nı sözlerine ekledi. - Cavid Bey'in evinde yapılan gizli toplantıya katılmak;
Mahkemede Doktor Nâzım'ın, tıpkı İkinci Meşrutiyet öncesin- - Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'na maddî ve manevî yar-
de olduğu gibi halk arasında dolaşarak propaganda yaptığı iddia dımda bulunmak ve idam edilen Ahmed Şükrü Bey'e İzmir'deki
ediliyordu. Doktor Nâzım, izmir'deki günlerini anlattı: seçim sonuçlan hakkında 17 eylül 1921 tarihli mektubu yazmak;
- istiklal Mahkemesi başkanının sorduğu sorulara verdiği ce-
İzmir'e geleli dört seneye yakın zaman geçti. Çeşme ilçesine yaptı- vaplarda samimi ve doğru olmamak;
ğım üç günlük seyahatten başka eski İzmir vilayetinin ne sancağına ne - Gizli bir teşkilat adına izmir'de propaganda yapmak, şüpheli
bir kazasına hatta ne bir nahiyesine gitmişimdir. İzmir'in en ücra bir ye- ifadeler ve sözler söylemek;
ri olan, Daragoz'da emsali bir fabrikanın bürolarında teneke çemberi, - Halil (Menteşe) Bey'e yazdığı tarihsiz mektupta kendisinin
petrole mahsusu ile Rus müessesesi ile sabahtan akşama kadar petrol himaye edilmesini istemiş olmak;
ve benzin tenekeleri veya buz kalıplarını satmakla ve bu meşguliyetten - İzmir Suikastı hazırlıklanndan ve teşebbüslerinden haberi
artan zamanımı da evimdeki bahçemle ve aileme refakatle geçiririm. bulunmak;
- Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tereddüt-
23 temmuz 1926. "Temmuz Devrimi"nin on sekizinci yılıydı. lü olmak ve mevcut iktidara karşı düşmanca davranmakla itham
Doktor Nâzım özgürlüğünden uzak, hapishanedeki hücresinde sı- ediliyordu.
kıntıyla volta atıp duruyordu. Doktor Nâzım'ın evinde yapılan aramada "ele geçirilen", Enver
Karşı hücrede bulunan Maliye eski nazın Cavid Bey de, bu bay- Paşa'nın 17 eylül 1921 tarihli mektubu da davanın önemli delille-
ram günü camına küçük bir bayrak dahi aşamamanın sıkıntısını rinden biriydi!
yaşıyordu. Aklına şampanya aldırıp günün anlamı nedeniyle birer
kadeh Doktor Nâzım'a ve cezaevi komutanına ikram etmek gel-
Enver Paşa'yı savunuyor
di, isteği kabul edilmez diye fikrinden vazgeçti.
2 ağustos günü yapılan duruşma hareketli geçti. Sanıklar mah- Savcının iddianamesinden sonra sanıkların savunmasına geçildi.
keme salonuna süngüler arasında getirildi ve sıralara oturtuldu. Duruşmalar ağustos ayı boyunca sürdü.
Salonda silah ve süngü şakırtıları hâkimdi. Doktor Nâzım savunmasında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin
Duruşmanın hareketli olmasının nedeni, sanıkların sorgusu para işlerini de anlattı. İkinci Meşrutiyet ilan edildikten sonra İz-
bitmişti ve savcı Necib Ali (Küçüka) iddianameyi okuyacaktı. mir'de 30 000, İstanbul'da 4 000 lira topladığını, ancak cemiyetin
Doktor Nâzım, Cavid Bey'in sol tarafında oturuyordu. Cavid para işlerine kanşmadığmı; vatandaşlar arasında tarla, arsa ve
Bey'in yanında, yıllar boyu hep birlikte olduğu can yoldaşı Hüse- mücevher bağışında bulunanlann olduğunu; bizzat kendisinin ce-
yin Cahid (Yalçın) vardı. 8 miyetin kasasına 70 000 altın teslim ettiğini; sandıkta 9 000 lira
Doktor Nâzım'ın üzerinde gülkurusu bir takım elbise vardı. değerinde yüzük ve şamdan olduğuna kadar bildiği tüm hesapla-
Sessizce önüne bakıyordu. Sanki yapılanları protesto etmek ister n aynntüanyla ortaya döktü.
gibi sakal bırakmıştı. Ne mahkeme sordu ne de dönemin gazeteleri bu konuya eğildi,
ama insan ister istemez merak ediyor: İttihat ve Terakki Cemiyeti
8. Hüseyin Cahid (Yalçın) ile İttihatçıların önde gelen Maliye eski nazırı Cavid Bey bir- kasasmdaki mücevherler, II. Abdülhamid'in Yıldız Sarayı'ndan Se-
birleriyle çok samimiydiler. Mülkiye'deki yıllarında başlayan arkadaşlıkları ölene kadar
sürdü. Bu iki arkadaşın birbirinden hiç ayrılmamaları nedeniyle, özellikle muhalifler ken- lanik'e giderken kaybolan çantasının içinden çıkanlar mıydı?..
dilerine bir isim takmışlardı. O yıllarda Avrupa'da dünyaya gelen yapışık ikizler Radika Doktor Nâzım savunmasında, yaptığı "sosyal uğraşılarından" bi-
ve Rodika'yla özdeşleştirerek, onlara "Radika-Rodika" derlerdi.
337

le bahsetti. İttihat ve Terakki Cemiyeti dışında, Avrupa'ya Talebe savunmasının ağırlığını bu sorunun yanıtına ayırdı: "Bir akşam,
Gönderme Cemiyeti; eski eserlerin tarihçesini yazdırarak koruma temmuzun ortalarına doğruydu. Tanımadığım bir zattan aldığım
altına alan, Asarı Atikanın Muhafazası Cemiyeti ve ülkenin iktisadî tezkerede diyordu ki: 'Yarın İstanbul murahhası (delegesi) olarak
yönden kalkınması amacıyla Bilgi Cemiyeti kurduğunu ve üye ol- Sivas'a gider misiniz ?' O zatı nihayet aradım, bulamadım. Fevzi-
duğunu belirtti. Ayrıca Meni İhtikâr Komisyonu aracılığıyla, savaş ye Mektebi Müdiresi Nakiye Hanım'ı çağırdım. Dedim ki, 'Şöyle
döneminde, altı kat yükselen fiyatları aşağıya çektiklerini söyledi. bir tezkere aldım. Gideyim mi ? Gidebilir miyim ? Bu salahiyete
Doktor Nâzım'a, Almanya ve Fransa'yla ilişkileri soruldu. Türk (yetkiye) haiz miyim ?' dedim. Bu işlerle meşgul Adnan (Adıvar)
öğrenci ve öğretmen değişimlerinde yaptığı katkılarından dolayı Bey ve Halide Edib (Adıvar) Hanım'a gönderdim. Aldığım cevap-
Alman imparatoru tarafından verilmek istenen ödülü bile reddet- ta 'Bu işlerle meşgul mahafil (toplanan kişiler) sizin murahhas
tiğini açıkladı. Sadece Alman imparatorunun üzerine resmini yer- olarak gitmenize muvafakat (kabul) etmemektedir' denildi. Ve iki
leştirdiği vazoyu hediye almak zorunda bırakıldığını söyledi. Ama gün sonra kaçtım."
uğruna on bir ay hapis yattığı Hilali Ahmer'den bile ödül kabul et- Bu savunmada dikkat çekici iki nokta vardı: İstanbul'un işga-
mediğini, bunun üzerine kendisine bir sandık dolusu sosyoloji ki- linden sonra Cavid Bey 175 gün İstanbul'da kaçak yaşamış ve ya-
tabı hediye edildiğini sözlerine ekledi. kalanmamıştı! Cavit Beyi saklayanların başında Feyziye Mektep-
Mahkeme heyeti Doktor Nâzım'ın duygusal bir insan olduğunu leri Müdiresi Nakiye Hanım geliyordu.
biliyordu. Bu nedenle sürekli "yurtdışına kaçtınız" sözünü tekrar- Sabetayistler, Karakaşîlerin liderleri Osman Baha'nın soyun-
layarak onu sinirlendirmek istedi. Biliyorlardı ki, Doktor Nâzım dan gelen Cavid Bey'i, hiçbir iz bırakmadan İstanbul'da 175 gün
sinirlenince ağzına geleni söylerdi. Ama hiç sinirlenmemişti. Fa- saklama beceresini göstermişlerdi!
kat, bir dönem birlikte çalıştığı arkadaşlarının Enver Paşa aley- Saklanma ve kılık değiştirme konularında hayli becerikliydi-
hinde sözler sarf etmelerine çok kırılmıştı. ler. Anımsayınız: hakkında II. Abdülhamid tarafından verilmiş
Her seferinde, Enver Paşa'nm "devrim arkadaşı" olduğunu, ha- idam kararı bulunan Doktor Nâzım'ın, Selanik'te "Hoca Meh-
tası yüzünden şehit düştüğünü, Enver Paşa'nm ruhunu tazip et- med Efendi" ve İzmir'de "Tütüncü Yakub Ağa" kimliğiyle rahat-
mek istemediğini, Ankara tarafından kabul edilmeyişine çok üzül- ça dolaşabilmesi bunun ayrı bir örneği değil midir? Üç yüz elli
düğünü, buna rağmen Ankara'nın namusunu kendisinden daha yıldır gizlilik içinde yaşayan Sabetayistler bu konuda çok maha-
fazla koruduğunu ve bu nedenle duygularına yenik düşüp bile bi- retliydiler!
le ölüme koştuğunu anlattı. Diğer bir ayrıntı: Cavid Bey, Sivas Kongresi'ne katılıp katılma-
Mahkeme heyeti ikna olmuyordu. Moskova ve Batum'da, Ana- ma kararını Nakiye Hanım'a mı bırakmıştı? Hayır! Cavid Bey, Na-
dolu'daki Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı baltalamak için çaba sarf et- kiye Hanım'm kişisel görüşünü değil, mensubu olduğu Karakaşî
tiklerini söyleyince dayanamadı; Millî Mücadele'yi başaran Mü- Sabetayistlerin tavrını merak ediyordu.
dafaai Hukuk Cemiyeti'nin 179 şubesinin 164'ünü ittihatçılar kur- Peki neden Sivas'a gitmemişti ? Karakaşîler Anadolu'daki ulu-
mamış mıydı ? Anadolu'ya silah sevkiyatını kim yapmıştı ? Yurti- sal hareketin başarılı olmayacağına mı inanıyordu ? Yoksa Cavid
çinde ve yurtdışında hangi İttihatçı ülkesinin bağımsızlığı için Bey'in ifadesinde söylediği gibi, Mustafa Kemal ve arkadaşlan
mücadeleye katılmamıştı ? Hâlâ hükümet olarak görev yapan onu yanlannda istememiş miydi ? Cavid Bey gibi Avrupa'daki lo-
kadrolar, bürokratlar hangi cemiyete, fırkaya mensuptu? bilere yakın bir ismi aralarında görmek istememeleri doğru ola-
bilir mi ? Olabilir, çünkü istemedikleri bazı isimler vardı.
Sabetayistlerin gücü
Karar: idam!
25 ağustos günü sanıklar son savunmalarını verdi.
Cavid Bey'in savunması kırk dakika sürdü. Cavid Bey'in ardından Doktor Nâzım da son savunmasını yaptı:
Duruşmalar boyunca "neden Ulusal Kurtuluş Savaşı'na katıl- "Müddeiumumi (savcı) beyin benim hakkımdaki en ağır itham-
madığı" sorusuyla karşılaşmıştı. Net yanıt vermediğini düşünerek ları benim gizli bir teşkilata intisabım (girdiğim) ve bu münase-
339

betle Kara Kemal ve arkadaşlarının tertip ettiği suikast cürmün-


adaletin hükmünü metanetle bekleyeceğim" dedi.
den haberdar bulunmaklığımdır. Şükrü, Canbulad ve Kemal bey-
Üzerinde bulunan pijamayla yatağa uzandı. Sineklerden ko-
lerle iki seneden beri ne görüştüm, ne muhaberem olmuştur. En
runmak için beyaz mendilini yüzüne örttü.
mukaddes şeyler üzerine yemin ederim ki, hadise, duyulmasın-
Doktor Nâzım suçsuz olduğuna ve bacanağı Dışişleri Bakanı
dan evvel tamamıyla habersizdim."
Dr. Tevfik Rüşdü'nün kendisini kurtaracağına inanıyordu.
Mahkeme heyeti inanmış mıydı ?
Saat 22.00 sulan...
Ankara İstiklal Mahkemesi kararını 26 ağustos 1926 perşembe
Hücresinin kapısı açıldı.
günü açıkladı. Mahkeme heyeti saat 17.00'ye kadar hiç kimseyi
Anlamıştı.
salona almadı. Saat 17.00'de bazı sanıklar salona getirildi. Doktor
Yaşamı boyunca hakkında daha önce iki idam karan verilmiş-
Nâzım, Cavid, Filibeli Hilmi ve Yenibahçeli Nail salona getiril-
ti. İkisinde de yurtdışındaydı, kurtulmuştu.
medi. Karar gıyaplarında okundu.
Ve şimdi yine idam cezasına çarptırılmıştı ve ne yazık ki bu kez
İstiklal Mahkemesi'nin Doktor Nâzım hakkındaki karan şuydu:
tutukluydu...
Devlet işlerini iyi idare edemeyerek memleketi tehlikeye düşü-
Elleri kelepçelendi. Bölük komutanının odasına götürüldü. Bu-
rüp kaçmış, Millî Mücadele yıllarında kurtuluş mücadelesi veren
rada okunan karan soğukkanlılıkla karşıladı ve "Adaletin hük-
milletin aleyhinde Berlin'den başlayarak Moskova ve Batum'da
münü metanetle kabul edeceğim, merak etmeyin" dedi.
kongreler düzenlemiş, zaferden sonra ülkeye dönerek ülke idare-
Karann açıklanmasından sonra menkul ve gayri menkul tüm
sine sahip olmak istemiş, suikast teşebbüslerine, gizlice kurduk-
mallannı eşi Beria Hanım'a ile kızı Sevinç'e bıraktığını söyledi.
lan teşkilatta karar vermiş, gizli hedef ve amaçlannı gerçekleştir-
Sonra cebinden bir mektup çıkardı. Mektubu idam karanndan
meye yönelik eylemler yapmıştır...
önce o sabah kaleme almıştı. Mektubu uzattı, "Bunu eşime ulaş-
Doktor Nâzım Ceza Kanunu'nun 55. ve 56. maddelerine aykm
tınr mısınız" dedi. Son mektubuydu:
davrandığı için idama mahkûm edilmişti.
Doktor Nâzım dışında üç kişiye daha idam kararı çıkmıştı: Se-
Güzel Beriacığım,
lanikli Cavid, Yenibahçeli Nail ve Filibeli Hilmi!.. Yurtdışında bu-
Biraz evvel uzun bir telgrafınızı aldım. Benim için çok ıstırap için-
lunan Rauf (Orbay) ve Rahmi beyler gıyaplannda on yıla mah-
de kaldığını anlıyorum. Bundan dolayı çok müteessir oluyorum.
kûm olmuşlardı. 9 Kara Vâsıf, Küçük Talat, Haindi Baba, Dr. Ru-
suhî, polis müdürü Azmî, Eyüb Sabri, Midhat Şükrü, Salah Cim- Yavrucuğum, senin ve Sevinç yavrumun bilakis üzerine kasem (ye-
coz, Hüseyin Cahid (Yalçın), Dr. Hüseyinzade Ali, Ahmed Emin min) ederim ki ben tamamıyla masum ve bigünahım, bunu bir mak-
(Yalman) gibi çoğu İttihatçı otuz beş kişi beraat etmişti. sadı menfaatle değil, tamamıyla müsterih olmanın neden ileri geldi-
ğini anlatmak, seni de benim gibi müsterih görmek için yazıyorum.
Masumiyetime bu derece kani olduktan sonra adil olarak bir mahke-
Son gece menin beni mahkûm etmesine bir türlü akıl erdiremiyorum. Ve kuv-
vetle ümit ederim ki korktuğum netice yerine, inşallah hepimizi se-
Aynı günün akşamı.
vindirerek ve bu ıstıraplı günlere nihayet verecek bir karara mazhar
Yani 26 ağustos 1926.
olacağım.
Doktor Nâzım gün boyu hakkındaki karan bekledi.
Beriacığım, böyle günlerde seni ne kadar aradığımı, ne kadar çok
Canı çok sıkkındı. O gün hiç yemek yemedi. Ardı ardına sigara
sevdiğimi daha iyi anlıyorum. Hayatı zevciyeni bedbaht geçirmeye se-
içti. Kalın duvarlarla çevrili hücresinde akşam olmasına rağmen
bep olduğumdan mı nedir bilmiyorum. Hatıran, çehren zihnimde te-
lambasını yaktırmadı. Gardiyan ısrar etti. "Yakın" diye emretti!
mas eder etmez gözlerimin nemlendiğini hissediyorum.
"Yanmasa ne olur? Yoksa intihar ederim falan diye mi korkuyor-
Beriacığım, seni ağlatmayı hiç arzu etmiyorum. Ama sen de beni
sunuz? Günahkâr değilim ki öyle şeyler yapayım. Merak etmeyin,
müteessir etmemek için metin ve mütevekkil ol da bana fazla üzüntü
9. Rauf Orbay Cehennem Değirmeni adlı hatıratında, I928'de Fransa'da, I929'da Mı-
verecek şeyler yazma. Malum ya insan uzun zaman yalnız başına ka-
sır'da ve 1932'de isviçre'de üç kez suikast teşebbüsünden kurtulduğunu yazıyor! (2000, lınca muhabbet ve şeffcıt hislerini kalbinde hissetmek zarureti olunca
c 2, s. 226-230)
540 341

tesir veren sözlere karşı çok zayıf olur. Her gün jimnastik yaparak bü . Şavşat doğumlu olmasına rağmen ataları Filibeli olduğu
tün asabiyetimi takviye ettiğim halde, kalbimin asabiyetini bir türlü "Filibeli Hilmi" diye tanınıyordu. Asker kökenliydi. Gerici 31
kuvvetlendiremiyorum. Sevinç'in mektebini düşünüyor musunuz? Pa "\ A y a klanması'ndan sonra Hareket Ordusu'yla İstanbul'a ge-
ra için sıkıntıda ise belki acentelik hakkımdan inkişafta (açıkta kalan) ien subaylar arasındaydı.
biraz param kalmıştır, onları isteyiver. " R a s t ı a n t ı y a bakınız ki, 1913'teki Babıâli Baskını nda Enver Pa-
Güzel gözlerinden hasretle öperim yavrum Beriacığım. •nın bir yanında Yenibahçeli Nail, diğer yarımda Filibeli Hilmi
Perşembe, 26 ağustos 1926 di! Şimdi birinin cesedi avlunun bir köşesine bırakılmıştı. Di-
Nâzım ğeri ise idam sehpasına çıkıyordu.
Son sözü, "Vazifenizi yapınız. Beni asanlara hakkımı helal edi-
Ankara'daki İstiklal Mahkemesi dört kişi hakkında idam kara- yorum. Allahaısmarladık" oldu.
rı vermişti: Ancak, tam idam edilirken masanın devrilmesiyle yere düştü.
Yenibahçeli Nail: Birinci Dünya Savaşı'nda Teşkilatı Mahsu- Yüze gözü kan içinde kaldı. Cellat, Filibeli Hilmi'nin yüzünü te-
sa'nın Trabzon ve yöresindeki komutanıydı. Savaş sonrasında mizledikten sonra idam ilmiğini boğazına geçirdi...
Enver Paşa'run kardeşi Nuri Bey'i Batum'daki cezaevinden kaçır-
dı. Enver Paşa'yla Kafkasya'da bir süre birlikte oldu. İdam kara- Sırada Maliye eski nazın Selanikli Cavid Bey vardı. Karar yüzü-
rını dinlerken, "Evet adilanedir, tamam adilanedir" dedi. ne okundu. "İdam" kelimesini duyunca sarsıldı. "Demek böyle,
İdamından önce yazdığı mektubunda, "Çocuklarıma1 ° amcala- yazıklar olsun" dedi.
rı (Yenibahçeli Şükrü Bey) baksın" dedi. Ne tuhaf rastlantı... Bir İdam sehpaları hapishanenin avlusuna kurulmuştu. Cavid Bey
yıl önce, Nail'in ağabeyi Yenibahçeli Şükrü 1925 yılında evlendi- sehpalara doğru yürürken, son arzusunu sordular. Adlî tabibe döne-
ğinde nikâh şahitleri kimdi dersiniz: Kel Ali (Çetinkaya) ile Kılıç rek, "Hüseyin Cahid Bey buradadır, selam söyleyiniz, çocuklarımın
Ali Bey! Nikâh şahitleri, bir yıl sonra, İstiklal Mahkemesi'nin iki ve refikamın gözlerinden öpsün" dedi. Ardından sandalyeye çıktı,
üyesi olarak Yenibahçeli Şükrü'nün kardeşi hakkında idam kara- "Haydi, vazifenizi görünüz" dedi. İp boynuna geçirilirken son sözü
rı verdi. "Zulümdür bu, zulüm! Allah'ın laneti zalimin üstünedir" oldu.1 J
Yenibahçeli Nail, "Konuyla kesin olarak hiçbir ilgim yoktur. Maliye eski nazın Selanikli Cavid Bey idam edildikten sonra
Yalnız mahkeme başkanı Ali Bey'i kınamayınız. Doktor Fikret bir diğer Selanikli, Doktor Nâzım hapishane müdürünün odasına
Bey'in bir sözü beni idam ettiriyor" diyerek vasiyetinin oğluna getirildi. Mahkeme karan okundu.
verilmesini istedi. Hapishane müdürüne dönerek, "Başkan ve Titriyordu...
Kılıç Ali beylere selamlarımı iletin, dargın olmadığımı söyleyin" Sehpaya götürüldü...
dedi. Doktor Nâzım'ın boynuna ipi geçiren, diğer üç idamı da ger-
Yenibahçeli Nail idam sehbasına yürüdü, masaya çıktığında, çekleştiren Selanikli Cellat Ali'ydi.
"Ulus sağ olsun, yurt payidar olsun!" diye bağınp darağacının al- ip boynuna geçirildiğinde son sözlerini söyledi:
tındaki sandalyeye oturuverdi. Herkes şaşırdı, o da şaşkındı. Cel- Efendiler bu meselede katiyen alakam ve kusurum yoktur. Ma-
sumum."^
lat, kalkmasını isteyince gülmeye başladı. "Ne bileyim ben, her
zaman sandalye görünce otururduk, meğer bu başka sandalye
• Yazdığım gibi, Selanikli Cavid Bey, Karakaşî Sabetayistlerin lideri Osman Baba'nın so-
imiş; daha önce hiç idam edilmediğim için teşrifatını (kuralını) ldan
8 eli yordu. Bizzat bu kitabın yazan olarak, bazı Karakaşîlerin Cavid Bey'i astırdı-
bilmiyorum, kusura bakmayın!" dedi. 1
Mustafa Kemal'e hâlâ mesafeli durduklarını ve onu eleştirdiklerine şahit oldum.
İttihatçı fedailerinden, gözünü budaktan esirgemeyen Enver doktor Nâzım, Selanikli Cavid Bey, Yenibahçeli Nail ve Filibeli Hilmi Bey ölüm ce-
Paşa'mn yaveri Yenibahçeli Nail'in son sözleriydi bunlar... 1950'r"1 ^ e r i n e getirilmesinin ardından hemen o gece cezaevinin avlusuna gömüldüler.
yılların başında Cavid Bey'in eşi Âliye Hanım'ın girişimi ve dönemin cumhurbaş-
Ve bir diğeri...
lus r^ y a r ln verdiği emir üzerine asılan bu dört ittihatçı'nın kemikleri cezaevi av-
an a l n ı
' P Ankara Asrî Mezarlığı'na gömüldü. Kitabın hazırlık aşamasında Avukat
10. Yenibahçeli Nail'in torunu ünlü reklamcı Nail Keçeli'dir. Bu ailede Nail ismi bao v ^-engiz mezarların yerini bulmak amacıyla Ankara Asrî Mezarlığı'nda araştırma
dan nöııta opror M^il Kprpli'nin hahaçmın aHı rta Marlir Nail Kprpli'vHi • >ncak mezarların hanpi ada ve oarselde olduğunun bilinmediği ortaya çıktı. Bir
342 343

Dr. Tevfîk Rüşdü'nün zor günleri ve


Terakki'nin kumlusundan itibaren her suikastından
'olan Doktor Nâzım'ın, İttihatçı fedailerinin son suikast gi-
Doktor Nâzım'ın idam bilgisi Paris'e ulaştığında, Evliyazade den haberi yok muydu ? Kuşkusuz, Cavid Bey'in evinde
Refik Efendi haberi kızı Beria'dan sakladı. İzmir'e dönene kadar ntı yapmak, çalışma programları hazırlamak, Terakkiperver
Evliyazade Naciye Hanım, Beria'ya Doktor Nâzım imzasıyla mek- mhuriyet Fırkası'm perde arkasından yönetmek suç sayılamaz.
tuplar gönderdi. Mektupları bazen de Berin yazıyordu...
Ama bir gün, Beria gerçeği öğrenecek ve bir daha onunla diya- Şurası da bir gerçek ki, suikast fikri, ev toplantılanndaki kışkırt-
log kurmak mümkün olmayacaktı... ı l a r sonucu doğmuştu. İttihatçıları tekrar bir hükümet darbesiy-
Beria kendi hayatına çekilecekti sessizce... , i k t i d a r a taşıma fikri, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatı-
bnca asıl amaç haline gelmişti. Ancak 1913 Babıâli Baskını'nı tek-
Refik Efendi başta olmak üzere Evliyazadeler, Dışişleri Bakanı rarlama girişimi bu kez başarısızlıkla sonuçlanmıştı...
Dr. Tevfik Rüşdü'nün idamı önlemek için gerekli çabayı göster-
Sonuç:
mediğini düşünüyorlardı.
Doktor Nâzım'ın idamı, Evliyazade ailesinin karşılaştığı ilk idam-
Aslında Dr. Tevfik Rüşdü de Doktor Nâzım'ın idam edileceğini
dı.
hiç tahmin etmemişti. Bu nedenle Mustafa Kemal nezdinde pek
Ancak son olmayacaktı...
girişimlerde bulunmamıştı.
Sadece bacanağının idam edildiğini öğrendiğinde hışımla girdi-
ği Mustafa Kemal'in yanından sinirleri yatışmış bir şekilde çık-
mıştı. Mustafa Kemal, bacanağının neden asıldığını soran Dr. Tev-
fik Rüşdü'ye, "Asmak zorundaydım, yoksa onlar seni ve beni asa-
caklardı" demişti! (Orhan Tahsin, Yeni Asır, 1978)
Peki Doktor Nâzım suçlu muydu ?
Hüseyin Cahid Yalçın, Siyasal Anılar adlı kitabında Doktor Nâ-
zım'ın suçlu olup olmadığı konusundaki düşüncelerini bir temele
dayandırıyor:

Doktor Nâzım vardı ki, özgürlük ülküsündeki hizmet ve özverile-


rinden ötürü arkadaşlarının saygı ve güvenini tam olarak kazanmış
olmakla birlikte, son yıllarda, belki de yaşının ilerlemiş olmasından
ötürü, biraz fazla konuşur, çevresine de çevresindekilere de dikkat
etmez bir hal almıştı. Ortada bir suikast hazırlığı varsa, bunu yapan-
lar maddece bu işte hiç yararı dokunamayacak olan Doktor Nâzım'a
ihtiyatsızlığından ve boşboğazlığından ötürü böyle dehşetli bir sırrı
haber vermezlerdi. (2000, s. 383)

Uğur Mumcu Gazi Paşa'ya Suikast, Falih Rıfkı Atay Çankaya


adlı kitaplarında Doktor Nâzım'ın suçsuz olduğunu yazıyorlar.
İzmir Suikastı'm Atatürk'e Kurulan Pusu adlı kitabında ayrın-
tılarıyla inceleyen yazar Osman Selim Kocahanoğlu'na, Doktor
Nâzım'ın suçlu olup olmadığı konusundaki fikrini sordum. "Dok-
tor Nâzım'ın bu suikastın dışında olmadığını düşünüyorum" dedi.
345

On altıncı bölüm , r e k Mesude gerekse Feriye Hanım, yirmi dokuz yaşına gel-
' .. Adnan'ı evlendirmek için çok çaba sarf ediyorlar, ama Ali
'ı bir türlü ikna edemiyorlardı. Evlendirilmek istemelerinin
2 eylül 1928, İzmir deni aile soyunun devamıydı. Dündar akıl hastasıydı, Sami
Fransa'ya gitmişti. Tek erkek Adnan'dı.
Çakırbeyli Çiftliği'nde yaşanan bir olay Ali Adnan'ın görüşünü
... ve uzaklarda gizlenir Karşıyaka,
değiştirecekti...
yaprakların gölgesinde,
Bir yıl önce Çakırbeyli Çiftliği'nde bir cinayet işlendi.
ilkbahar kendinden geçer, Cinayete nedeni Ali Adnan'dı!
uykuya dalar neşe!.. Budaklı Osman, çiftliğin eski kâhyalarından biriydi. Bu neden-
Gustave Cirilli le Budaklı ailesi çiftlikte yaşıyordu.
Ayşe bu ailenin henüz gelişme çağındaki kızlarından biriydi.
Bir gün Budaklıların en küçük oğlu Mehmed, kız kardeşi Ay-
Evliyazadelerin evinde bambaşka bir heyecan yaşanıyordu. şe'yi, çiftliğin beyi Ali Adnan'ın konağından çıkarken gördü ve
O gün Karşıyaka'daki konakta düğün vardı. kardeşini iki kurşunla öldürdü. Ali Adnan'ı da öldürmek istedi. O
Evliyazade Naciye Hanım'ın kızı Fatma Berin, Hacı Ali Paşaza- yıllarda çiftlikte Ali Adnan'la birlikte yaşayan Edhem (Menderes)
delerin oğlu Ali Adnan'la (Menderes) evleniyordu. devreye girdi ve olayları yatıştırdı.
Evliyazadelerin yeni damadı Ali Adnan ile Fatma Berin, birbir- Ali Adnan bitkindi, katil Mehmed cezaevine girmişti ama dört
lerini çok eskiden tanıyorlardı. Ali Adnan gençliğinde Karşıya- erkek kardeşi daha vardı. Her an öldürülme korkusuyla yaşıyordu.
ka'da bisiklete binerken, bir küçük kız hep onun yanında koşar- Çakırbeyli Çiftliği'nden ayrıldı ve Aydın'a yerleşti. Araya çok hatır-
dı. Örgülü saçları olmasa bir erkek çocuğu andıran Fatma Berin, lı dostlar girdi, Ali Adnan ile Budaklılar barıştırıldı. Hatta Ayşe'yi
Ali Adnan'ın "Yanımda koşma, dikkatimi dağıtıyorsun" demesine vuran Mehmed'e, Reşad (Ok) adındaki avukatı Ali Adnan tuttu.
aldırmazdı bile. Ali Adnan sinirlenip Fatma Berin'in örgülü saçla- Bu olayın üzerinden kısa bir zaman geçtikten sonra Ali Adnan
rından çekerek onu ağlattığı olurdu. evlenmeye karar verdi. Kan davasmın sürüp sürmeyeceği daha
Ali Adnan ile Fatma Berin'in "bisiklet maceraları" yıllar önce- belli ohnadan İzmir'in tanınmış ailelerinden Evliyazadelerin, kız-
sinde kalmıştı. Her ikisi de kavgalarını çoktan unutmuştu. ları Fatma Berin'i, Ali Adnan'la evlendirmesini çok cesurca alı-
Ali Adnan'ın Karşıyaka'da en yakın arkadaşı, Hamdi Fuad'dı nan bir karar olarak mı görmek lazım ?
(Dülger). Evliyazadeler Ali Adnan'ı damat olarak görmekte istekliydi.
Hamdi Fuad, bir süre önce Berin'in ablası Güzin'le evlenmişti. Üstelik bu evlilik Fatma Berin'e rağmen gerçekleşmişti.
Ali Adnan ile Fatma Berin'in evlenmesine kim aracı olmuştu? Fatma Berin bu evliliğe soğuk bakıyordu. Aklında bir çiftçiyle
îki ihtimal var. Birincisi Hamdi Fuad'ın aracılık yapması. evlenme düşüncesi yoktu. Çiftlik yaşamım sevmiyordu. Bu ne-
ikincisi ise daha güçlü olasılık: Ali Adnan'ın dayısı Refik'in kı- denle evliliğe razı olmadı.
zı Mesude birkaç yıl önce Evliyazadelere gelin gitmişti. Bir gün, her hafta sonu yaptığı gibi önce İpekçi ailesinin işlet-
Mesude, Evliyazade Refik Efendi'nin oğlu Nejad'la evlenmişti. tiği Elhamra Sineması'na, oradan da Ali Galib Pastanesi'ne git-
Ayrıca Mesude'nin üvey annesi Feriye Hanım ile Evliyazade mek için hazırlık yapıyordu. Naciye Hanım kızı Fatma Berin'in
Naciye Hanım yakın görüşüyorlardı. odasına geldi. Berin kendisine "şık giyin" denmesini ve ardından
Feriye Hanım tıpkı Naciye Hanım gibi faal bir kadındı. Örneğin saçına, kıyafetine sürekli müdahale edilmesini hiç anlamadı. An-
1921'in kasım ayında İzmir'deki tutsakların yaşam koşullarım dü- nesinin daha önce yapmadığı davranışlardı bunlar.
zeltmek için İzmirli Türk kadınların girişimiyle kurulan yardım Fatma Berin ağabeyi Samim'le birlikte evden çıktı. Sinemadan
komisyonunda aktif olarak görev almıştı. sonra pastaneye gittiler. Masaların birinde Ali Adnan oturmak-
Bu tür sosyal faaliyetlerde sık sık yan yana geliyorlardı. taydı. Berin göz ucuyla ona baktı.
346 347

Karşı masada oturan genç adam, 1,70 boylarında, bebek yüzlü, hat ve Terakki Cemiyeti'nin gizli faaliyetlerinin de etkisi olduğunu
çekik gözlü, sivri burunluydu; yanık pekmez renkli saçlarını li- düşünüyordu.
monla yapıştırmış, kalın kaşlarını hafif inceltmişti; boyuna göre Dayısının kızı Beria'nın ruh sağlığının bozulmasında da siyase-
geniş omuzlu, güzel elli, şık giyimliydi. tin rolü olduğu fikrindeydi.
Ali Adnan'ın hayatı boyunca tercih edeceği koyu renkli kruva- Siyasetten nefret ediyordu...
ze takım elbisesi vardı üzerinde. Ayakkabılan hep temiz, hep bo- Ali Adnan, Fatma Berin'e siyasetle ilgilenmeyeceği sözünü verdi.
yalı olacaktı. Bir diğer vazgeçemediği ise ipek çoraplarıydı. Aileler anlaştı ve 2 eylül 1928'de Ali Adnan ile Berin'in nişanla-
Ağabeyi Samim'in "Tanışmak ister misin?" sorusuna Berin çok rı ve düğünleri bir arada yapıldı.
sinirlendi ve hışımla pastaneden çıktı. Hemen ardından da Sa- Ve...
mim çıkarak kız kardeşinin gönlünü almaya çalıştı. Çakırbeyli Çiftliği'ne önce Evliyazade Berin Hamm'ın piyano-
Ama zamanla Fatma Berin ikna edildi... su gitti...
Hep yazıyorum: Evliyazadelerin kızlarının evlenmelerinde hep Balayı dönüşü genç evliler çiftliğin yolunu tuttular.
bir tuhaflık var!.. Çiftliğin hanımını ve beyini yeni kâhya Gözkoyalı Abdi (Ak)
iyi okulda okumuş, Fransızca'yı anadili gibi konuşan, piyano Ağa karşıladı.
çalan "Batılı" Fatma Berin, tahsilini tamamlamamış, çiftlikte yal- Dededen kalan topraklar eskisi kadar olmasa da bir hayli ge-
nız yaşayan ve her an öldürülme tehlikesi altında bulunan Ali Ad- nişti. Çiftlik, sulanabilir bir ovaya yayılmıştı. Çiftlikte on bir ar-
nan'la neden evlendirilmek istenmektedir? tezyen kuyusu vardı. Aydın'dan gelen yol ile Koçarlı yönünden
Fatma Berin'in birçok talibinin olmaması imkânsız. O halde gelen yolun kesiştiği yerde ise bir köşk vardı. Köylüler buraya
Evliyazadelerin "Ali Adnan" ısrarı nedendir? "Kule" derdi.
Kızlarını el üstünde tutan, yetişmeleri için her türlü olanağı se- Köşk iki katlı, yedi odalıydı. Yapımında Macar ustalar çalışmıştı.
ferber eden Evliyazadeler, Fatma Berin'in istememesine rağmen Evin yakınında kâhya ve hizmetlilerin kaldığı bir de ev vardı.
ona neden sürekli baskı yapmıştır? Bir dönümlük sebze bahçesinde yetiştirilen ürünlerle çiftlikte ya-
Ve Fatma Berin neden boyun eğmiştir? Neden Aydın'in bir kö- şayanların ihtiyaçları karşılanırdı.
yünde yaşamaya mecbur bırakılmıştır ? Ali Adnan çiftlikle bizzat ilgileniyordu. Onun girişimiyle Çakır-
Berin'in bu evliliği kabul etmesinin nedeni yaşı olabilir mi; yir- beyli Çiftliği'nde son yıllarda pamuk yetiştirmeye başlamışlardı.
mi üç yaşındaydı. O dönem için evlilik yaşını çoktan aşmıştı. Pe- Çiftlik hayatı Fatma Berin'i mutlu etmeye başladı.
ki ama neden? Tek istemediği ve hayatı boyunca sevmeyeceği kişi, eşinin ya-
Ablası Güzin de geç evlenmişti; üstelik kocası Hamdi (Dülger) kın dostu Edhem Bey'di!..
Efendi'den üç yaş büyüktü! 1 haziran 1930'da hayatında en çok sevdiği oğlu Yüksel'i do-
Bir sır var!.. ğurdu.
Ali Adnan ile Fatma Berin, bir gün Ali Galib Pastanesi'nde bir O günlerde Türkiye yeni bir siyasal doğuma hazırlanıyordu.
araya gelip, tanıştılar. Ve bu siyasal hareketin içinde, Berin'in muhalefetine rağmen
Sonra birkaç kez daha buluştular. Ali Adnan da (Menderes) olacaktı...
Ali Adnan, Fatma Berin'e Çakırbeyli Çiftliği'ndeki yaşama
uyum sağlayıp sağlayamayacağını soruyordu sürekli. Serbest Fırka
Fatma Berin ise Ali Adnan'dan bir söz istiyordu; siyasetle ilgi-
lenmeyecekti ! Paris Büyükelçisi Ali Fethi (Okyar), yapacağı ziyaretin yeni bir
Eniştesi Doktor Nazım'ın başına gelenler tüm Evliyazade ailesi partinin doğumuna neden olacağını hiç talimin etmiyordu.
gibi Fatma Berin'i de çok sarsmıştı. Fatma Berin, babası Yemişçi- Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın olaylı bir şekilde kapan-
zade İzzet Beyin ruh sağlığının bozulmasında, içinde yer aldığı ve masının üzerinden beş yıl geçmişti; İzmir Suikastı davasıyla İtti-
o dönemde II. Abdülhamid istibdatına karşı mücadele veren Itti- hatçıların yok edilmesinin üzerinden ise dört yıl...
348 349

Türkiye'de herkes artık kolay kolay yeni bir parti deneyiminin Doğrusu, Ali Fethi gerek Yalova gerekse İstanbul'da söyledik-
yaşanmayacağını düşünüyordu. leriyle Mustafa Kemal'i etkilemiştir.
Ta ki o ziyarete kadar... Nasıl yüzyıl önce, Londra Sefiri Reşid Paşa İstanbul'a gelip İn-
Paris Büyükelçisi Ali Fethi Türkiye'ye geldi. giltere hükümetinin Osmanlı Devleti hakkındaki görüşlerini Sul-
Mustafa Kemal Yalova'da dinleniyordu. Ziyaretine gitti. Kısa tan Abdülmecid'e arz etmiş, sonra ikisi, gerek ekonomik gerekse
bir ziyaret için gitmişti ancak altı gün Yalova'da kaldı. siyasal ıslahatların yapılmasına karar vermişlerse, yüzyıl sonra
Çok yakın arkadaştılar. Ali Fethi, Mustafa Kemal'in sözlerine benzer olay Yalova'da yaşanmıştı.
değer verdiği isimlerden biriydi. Mustafa Kemal, Ali Fethi'yi bu nedenle altı gün yanında tut-
Ali Fethi, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önemli kurmaylarm- makla kalmamış, İstanbul'a da birlikte gitmişlerdir.
dandı. Hatta bir dönem cemiyetin kâtibi umumîsi oldu. Mustafa Mustafa Kemal, Necmeddin Molla'nın evinde, Ali Fethi'ye şun-
Kemal'le birlikte "İttihatçı subayların siyasetten uzaklaşmasını" ları söylemiştir:
savunduğu ve liberalizmi benimsediği için Enver Paşa ve arka-
daşlarıyla ters düştü, Mustafa Kemal'le birlikte İstanbul'dan Ben bunun çaresini buldum. Memlekette muhalif bir fırka kurmak
uzaklaştırılmak için Sofya'ya elçi tayin edildi. lazımdır. Böyle bir fırka vücuda gelirse Meclis'te münakaşa daha ser-
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan İzzet Paşa kabinesin- best olur. Mesela siz böyle bir fırkanın başına geçerseniz bildiklerini-
de iki ay Dahiliye nazırlığı yaptı. zi serbestçe Meclis'te söylersiniz; bu surette tatbikatta görülen bir-
Millî Mücadele'ye Mustafa Kemal'i ikna eden isimlerden biriy- çok hataların önü alınmış olur. (Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatı-
di. 23 nisan 1920'de açılan Büyük Millet Meclisi'nin ilk başkanı ralar ve Belgeler, 1959, s. 263)
oydu. 1920-1925 yıllan arasında Ankara'nın en önemli "beyinle-
rinden" biriydi. Ali Fethi Bey, Terakkiperver Cumhuriyet Fırka- Evet, Mustafa Kemal, Ali Fethi'den etkilenmişti ancak onun
sı'nın kurulduğu günlerde Mustafa Kemal tarafından başbakanlı- kafasında da "demokrasi devrimi" vardı. Ve hemen bunu hayata
ğa atandı. Ancak Şeyh Said İsyanı, nasıl Terakkiperver Cumhuri- geçirmek istiyordu.
yet Fırkası'nın siyasal hayatına son verilmesine sebep olduysa, Türkiye siyasal yaşamına, yani tek partili otoriter bir sisteme,
bu fırkaya hep hoşgörüyle bakan Başbakan Ali Fethi'nin siyasal demokratik Batı ülkelerinin küçümseyerek baktığını biliyordu.
sonunu da hazırladı; Paris'e büyükelçi olarak atandı. Bundan rahatsızdı. Tek partili rejimde hükümet Meclis'te eleşti-
Beş yıldır Paris'te bulunuyordu. rilmiyordu. Milletvekilleri sadece yeniden seçilmenin kulisini ya-
Mustafa Kemal, Yalova'da altı gün boyunca, Ali Fethi'nin İngil- pıyordu.
tere ve Fransa'dan örnekler vererek Türkiye siyasal sistemine yö- Üstelik dünya, 1929 ekonomik bunalımını yaşıyordu ve Türki-
nelik eleştirilerini dinledi. ye ister istemez bu krizden epey etkilenmişti.
Ali Fethi, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıdan kur- Mustafa Kemal kararını vermişti; Cumhuriyet Halk Fırkası ya-
tulabilmesi için, Fransızların yardıma hazır olduğunu ve bunu el- nında Meclis'te bir parti daha olmalıydı!
çi olarak kendisine bizzat bildirdiklerini söyledi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kendi denetimi dışında ku-
Bizim çoğu tarih kitabımız der ki: "Mustafa Kemal bir muhale- rulmuştu. Yeni oluşumun tüm safhasında kendisi olacaktı.
fet partisi kurduracaktı, bu nedenle Paris'ten Ali Fethi Bey'i ça- Fırkanın başkanlığına Mustafa Kemal'in emriyle Ali Fethi gel-
ğırdı, ona parti kurduracağını açıklamadan, altı gün dinledi, son- di. "Emriyle" geldi, çünkü Ali Fethi bu görevi hiç istememişti.
ra İstanbul Büyükdere'deki Necmeddin Molla'nın (Kocataş) evin- Fırkanın adını da Mustafa Kemal koydu: Serbest Cumhuriyet
de, kafasındaki düşünceyi Ali Fethi Bey'e açtı." Fırkası!
"Mustafa Kemal kafasında bir muhalefet partisi düşüncesi Kimlerin kurucu olacağmı da tek tek saptadı. Kız kardeşi Mak-
oluşturmuş ve buna uygun genel başkan bulmak için Paris Büyü- bule (Atadan) Hanım'ı kurucu yaptı. Kardeşini kurucu yaparak, ye-
kelçisi Ali Fethi Bey'i çağırıp onu dinlemiştir" tezi pek gerçekçi ni bir fırkaya katılmakta terüddüt eden kişilere güvence verdi. Ya-
görünmüyor. ni, Serbest Cumhuriyet Fırkası hakkında ileride bir soruşturma-ko-
351
350

daha sonra Mustafa Kemal tarafından eklendi.


vuşturma açılmayacağının en somut örneğiydi Makbule Hanım I1
Cumhuriyet Halk Fırkası ile Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın
Fırkanın güvencesinin bir diğer ismi, Nuri (Conker) Bey'di.
tek ayrıştığı nokta ekonomiye bakıştı. İttihat ve Terakki Cemiye-
Mustafa Kemal'in Selanik'ten çocukluk arkadaşıydı. Aynı mahal-
ti'ndeki günlerinden beri liberal iktisadı benimseyen Ali Fethi
lede büyümüşler, tüm askerî okullarda birlikte okumuşlardı.
ile Ağaoğlu Ahmed beylerin, Başbakan İsmet (İnönü) Paşa'yla
Mustafa Kemal Paşa'ya "Kemal" diye adıyla hitap eden tek kişiy-
bu konuda farklı görüşte olduğu aşikârdı. Zaten o günlerde, Baş-
di ! Nuri Bey Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın umumî kâtipliğine
bakan İsmet Paşa, ilk kez 30 ağustos 1930'da Sivas'ta "ılımlı dev-
(genel sekreterliğine) getirildi.
letçi" olduğunu açıklayarak, devletçilik terimini siyasal literatü-
Mustafa Kemal "hocam" diye hitap ettiği, Selanik Askerî Rüşti-
re sokacaktı.
yesi'nden Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyettin'i de (Yüce-
CHF'nin mi yoksa SCF'nin mi daha sol bir parti olduğu o gün-
kök) kurucu yaptı.
lerde ilginç tartışmalara neden oldu. Ali Fethi, Cumhuriyet gaze-
Bir diğer Selanikli, Talisin (Üzer) Bey de kurucular arasındaydı.
tesine verdiği demeçte şöyle diyordu:
Türk Ocağı kurucularından şair Mehmed Emin (Yurdakul) ve
Ağaoğlu Ahmed gibi isimler de Mustafa Kemal'in isteğiyle zoraki
Fırkam, Halk Fırkası'nın sol cenahında, liberal ve laik Cumhuriyet-
kurucu oldu. 2
çi bir fırka olarak çalışacaktır. Sol cenaha teveccühün miyarı (ölçü-
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kurucuları arasında Selanikli
sü) halkın seviye ve temayülüne, umumî efkârın (kamuoyunun) kar-
ağırlığı vardı!
şılayış ve yükselişi olacaktır. (11 ağustos 1930)
Mustafa Kemal Serbest Fırka'ya on beş milletvekili sözü verdi.
Onun direktifiyle on beş milletvekili CHF'den istifa ederek he-
11 ağustos 1930 tarihli Hâkimiyeti Milliye'de de, "Fırkamız
men yeni fırkaya geçti.
sola mütemayildir (eğilimlidir)" diyordu.
Fırkanın çizgisi, kuruculara bakıldığında belliydi; liberal Türk-
Aynı gazetede CHF'nin açıklaması 21 ağustosta yayımlandı:
çü bir parti olacaktı Serbest Cumhuriyet Fırkası!
Ama programında Türkçülükten çok liberalizm vurgusu ön
Bu memlekette padişahlığı, halifeliği, Şarklılığı kaldıran, dini, dünya
plandaydı. Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın programını Ağaoğlu
işlerinden ayıran, Latin harflerini alan, şapka giydiren bir fırkanın daha
Ahmed yazdı. Programda yer alan, "serbest piyasa" "yabancı ser-
solu yoktur. İsmet Paşa'nın soluna ancak hürmet icabı geçilebilir.
maye", "kambiyo kuru", "ihracatın teşviki" gibi ekonomi kavram-
larıyla Türkiye ilk kez karşılaşıyordu. Ama bu on bir maddelik
Anlaşılıyor ki sol kavramı o günlerde pek korkulu görünmü-
programa Mustafa Kemal'in tek bir eleştirisi vardı.
yor, özgürlükçü bir düzeni tanımlamak için kullanılıyordu...
Beşinci madde, ekonomik anlayışta liberalizmin benimsene-
Türkiye Cumhuriyeti, ikinci kez muhalefet oluşturma çabasını
ceğine ve kişisel girişimin fırka tarafından destekleneceğine
başanyla uygulayabilecek miydi?..
ilişkindi. "Bireysel girişim ve özel sermayenin gücünün yeterli
olmadığı durumlarda devlet; desteğinin gerektiğine" dair ifade
Ali Adnan (Menderes) Serbest Fırka'da
1. Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda Mustafa Kemal'in tek akrabası yoktu. Mustafa Ke-
mal'in annesi Zübeyde Hanım'ın yeğeni Türkiye Komünist Partisi genel sekreterliği gö- Ali Adnan (Menderes) yeni kurulan Serbest Cumhuriyet Fırka-
revinde bulunan Fuad Reşad Baraner'di. Baraner'in eşi dönemin ünlü yazarı, TKP'li Su- sı'na nasıl katıldı ? Teklifi getiren kimlerdi ?
at Derviş de (Saadet Baraner) 25 ağustos 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinin haberine
göre Serbest Cumhuriyet Fırkası'na katılmıştı. Ali Adnan yıllar sonra avukatı Orhan Cemal Fersoy'a Serbest
2. 1938 yılında ingiltere'nin Ankara büyükelçisi Percy Loraine "gizli" kaydıyla Londra'ya
Fırka ve CHP'yle ilişkileri konusunda bakın ne diyor:
gönderdiği "Notes On Leading Turkish Person Alities" adlı raporunda Türkçülük fikri-
nin önde gelen isimlerinden Ağaoğlu Ahmed hakkındaki notu ilginçtir: "Ahmed Ağaoğ- Halk Partisi ileri gelenleriyle tanışıyordum. Dr. Reşid Galib, Necib
lu, İslamiyet'i seçmiş Kafkas kökenli bir Yahudi'nin oğludur." Bu raporun yazar Halide
Edib Adıvar'ın verdiği bilgilere göre yazıldığı iddia edilmektedir. Halide Edib Adıvar'ın
Ali hemşerim, dostlarımdı. Fethi Bey'in Serbest Fırkası ortaya çıkın-
Sabetayist olduğu bilinmektedir; bu nedenle Ağaoğlu ailesi hakkında verdiği bilgiye gü- caya kadar ise, Halk Partisi'ne onların rica ve ısrarlarına rağmen gir-
venebiliriz. Bir benzer iddia, yine Türkçülüğün ideologlarından, Kazanlı bir fabrikatörün
nSlu Yııcırf 4
352 553

memiştim. O devredeki mutemetler saltanatı idaresini beğenmiyor- de gemiyle İstanbul'dan yola çıktı. Bir gün sonra İzmir limanında
dum. (Başbakan Adnan Menderes, 1978, s. 61) gördükleri manzaraya inanamadılar. Binlerce insan fırka yöneti-
cilerini karşılamak için limanı doldurmuştu.
Samed Ağaoğlu Arkadaşım Menderes adlı kitabında, şunları Yüzlerce insan ise kayıklardaydı. Kayıklarla vapura yaklaşan-
yazmaktadır: lar güverteye atlamaya başladı. Gemiye her atlayan doğruca Ali
Fethi'nin boynuna sarılıyordu.
Menderes politika hayatına yine Edhem Bey'le beraber, rahmetli Gemi limana ulaştığında binlerce insan "Yaşasın Fethi!.. Yaşa-
Dr. Reşid Galib'in teşvikiyle Fethi Okyar'm başında bulunduğu Ser- sın Gazi!.." diye bağırmaya başladı. Heyet güçbela bir otomobile
best Cumhuriyet Fırkası'na girerek başladı. (1967, s. 27) bindirildi. Kalınacak otele gittiler, arkalarında binlerce İzmirli'yle
birlikte!
Yazılanlara bakılırsa, Ali Adnan'ın aktif siyasete girmesini, Bu coşkulu kalabalık Halk Fırkası'nı kızdırdı. Kentte yer yer
Dr. Reşid Galib ve Necib Ali (Küçüka) sağlamıştı! olaylar çıkmaya başladı. Bu arada çıkan çatışmada biri on dört
Ne garip değil mi ? Ali Adnan'ın "hemşerim, dostlarım" dediği yaşında bir çocuk olmak üzere iki kişi hayatını kaybetti.
bu iki isim, daha iki yıl önce Doktor Nâzım'ı idama gönderen İs- Olaylar güçlükle yatıştırıldı.
tiklal Mahkemesi'nin iki önemli üyesiydi! Peki gerçekte neler oluyordu ? Binlerce İzmirli Ali Fethi Bey'e
Bu bir tesadüf mü? neden hep "Kurtar bizi!" diye bağırıyordu? Dokuz yıl önce kurta-
Evliyazadelerin bir damadını, Doktor Nâzım'ı idama gönderen- rıcılarını bağrına basan İzmir, şimdi neden muhalefet fırkasına
ler, Evliyazadelerin bir diğer damadını, Ali Adnan'ı politikaya kucak açmıştı ?
sokmak için çaba mı sarf etmişlerdi ? 1929 dünya ekonomik krizi Türkiye ekonomisinin "belkemiği"
Özel bir nedeni veya vicdanî bir sebebi var mı bilemiyoruz!.. İzmir'i fena vurmuştu. Dış kredi olanağı yok denecek kadar azal-
Bu sorunun yanıtını Dr. Reşid Galib'in kimliğinde bulabiliriz. mıştı. Hükümet, gelirleri artırmanın tek yolunu vergileri artırmak-
Arkadaşları arasındaki adı, "Köylü Reşid Galib"di! Bu ismin ta bulmuştu. Ayrıca her geçen gün artan yolsuzluklar halkın mo-
verilmesinin nedeni şuydu: ral değerlerini çökertiyor, "kurtarıcılarına" inancını azaltıyordu.
Birinci Dünya Savaşı'nın ağır mütareke koşullarında İstan- Bu arada dünya ekonomik krizi yetmezmiş gibi, 1927 ve 1928
bul'da bazı gençler, 25 kasım 1918'de "Köycüler" adı altında bir yılındaki kuraklıklar, hâlâ bir tarım ülkesi olan Türkiye'yi derin-
cemiyet kurdular. Köylere yerleşip bir misyoner gibi çalışacaklar, den etkilemişti.
böylece Batı düşüncesini ve pratiğini köylüye öğreteceklerdi. Serbest Fırka'nın mitingine binlerce İzmirli katıldı. Ali Fethi
"Misyonerlik" Dr. Reşid Galib'e yabancı bir duygu değildi. Doğ- Bey, çıktığı kürsüden, sesini herkese duyurabilmek için var gü-
duğu Rodos'ta Alliance İsraelite UniverseUe'de öğrenim görmüştü! cüyle bağırıyordu. Ama insanlar onu dinlemek yerine, bağırmayı
Sonuçta siyasal yaşamı boyunca köylülerin politikaya girmesi- yeğliyordu.
ni isteyen Dr. Reşid Galib'in, iyi eğitimli çiftçi Ali Adnan'a sürek- Bu arada Ankara'ya mitingle ilgili giden raporlar Mustafa Ke-
li teklif götürmesinde şaşılacak bir durum yoktu. mal'i etkilemeye yönelikti. Mitinge katılanlar onun ve Başbakan
Sonuçta "köylü misyoneri" Dr. Reşid Galib ile çiftçi Ali Adnan İsmet Paşa'mn aleyhine slogan atmışlardı!
aynı partide buluştular. İstanbul ve Ankara basını Serbest Fırka ve Ali Fethi Bey aleyhin-
Ali Adnan sadece fırkaya katılmakla kalmadı, Serbest Cumhu- de yayınlar yaparak Mustafa Kemal'i etkilemeyi sürdürüyordu.
riyet Fırkası'nın Aydın il başkanı oldu. Ali Adnan ile Ali Fethi Bey bu gezi esnasında tanıştı. İl başka-
4 eylül 1930 Serbest Fırka için bir dönemeç oldu. Serbest Cum- nı Ali Adnan bölge halkının fırkalarına gösterdikleri ilgiyi örnek
huriyet Fırkası "teşkilatlanma gezisi" düzenledi ve bunu İz- olaylarla anlattı.
mir'den başlattı. Gezi daha sonra Aydın, Manisa, Balıkesir ve Ak- Ali Adnan sadece Aydm'ın değil, Denizli, Nazilli, Muğla'daki ör-
hisar'da devam edecekti. gütlerin kurulmasında da aktif olarak görev almıştı.
Ali Fethi (Okyar) başkanlığındaki Serbest Fırka heyeti 3 eylül- Ancak Ali Adnan'ın moral verici haberlerini heyetten kimse din-
355

lemiyordu sanki. Herkes Ankara'nın tavrını merak ediyordu. Bası- Genel seçimler yaklaşıyordu. Genel seçimler öncesi Mustafa
nın ortamı sürekli gerginleştiren yayınları morallerini bozuyordu. Kemal'in tarafsız kalacağına ilişkin söylentiler dolanıyordu. An-
Sonunda Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal siyasal tavrım açıkladı:
cak Mustafa Kemal, Ali Fethi Bey'le yaptığı görüşme sonunda,
Cumhuriyet Halk Fırkası'nı destekleyeceğini açıkladı.
Ben Cumhuriyet Halk Fırkası'nın umumî reisiyim. Cumhuriyet
Bu arada Başbakan İsmet Paşa ordu komutanlarım ve müfet-
Halk Fırkası Anadolu'ya ilk ayak bastığım andan itibaren teşekkül
tişlerini Ankara'da toplantıya çağınp, onlan Mustafa Kemal'le bu-
edip benimle çalışan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiye-
luşturdu. Komutanlann ortak görüşü Serbest Cumhuriyet Fırka-
ti'nin mevlududur (çocuğudur). Bu teşekküle tarihen bağlıyım. Bu
sı'nın, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde olumsuz tesirler yapmak-
bağı çözmek için hiçbir sebep ve icap yoktur ve olamaz.
ta olduğuydu!..
Asker ağırlığım yine koymuştu.
Mustafa Kemal tavrını apaçık ortaya koymuştu. Bu şartlar altın-
SCF yönetimi, durumu kavramakta zorlanmadı. Fırkayı kapat-
da 23 eylül 1930'da yerel seçimler yapıldı. Bu seçimin en önemli
ma karan aldı. Böylece Serbest Cumhuriyet Fırkası 17 kasım
özelliklerinden biri, ilk kez kadınların da oy kullanmasıydı...
1930 tarihinde siyaset sahnesinden çekildi.
Serbest Fırka yurt çapındaki örgütlenmesini tamamlamamış
Ali Fethi Bey Londra büyükelçiliğine tayin olundu. 3
olmasına rağmen seçimlere katılma karan aldı. 502 seçim bölge-
Cumhuriyet'in ikinci muhalefet denemesi ancak üç ay sürebil-
sinin 31'inde Serbest Cumhuriyet Fırkası kazandı. Ege ve Trakya
mişti...
en çok oy aldığı bölgelerdi.
Mustafa Kemal, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kendini fes-
31 yerin 10'u İzmir, 8'i ise Aydın'dan kazanılmıştı.
hettiği gün, halkın dertlerini dinlemek için uzun bir Anadolu ge-
zisine çıktı. Bu gezi Evliyazadelerin damadı Ali Adnan'm siyasal
Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulduğu günlerde Büyük Millet geleceğini de yakından ilgilendiriyordu.
Meclisi tatildeydi. 22 eylülde Meclis yeni yasama yılına başladı ve
Mustafa Kemal bu gezilerinden sonra Serbest Cumhuriyet Fır-
başlamasıyla birlikte, iktidar partisi Cumhuriyet Halk Fırkası ile
kası'nın başarılı olduğu yerlerde, Cumhuriyet Halk Fırkası teşki-
muhalefet partisi Serbest Cumhuriyet Fırkası milletvekilleri ara-
latlannm yenilenmesini istedi. Üstelik bu örgütlere eski Serbest
sında hemen her oturumda tartışmalar yaşanmaya başlandı.
Cumhuriyet Fırkası üyelerinin alınmasını istedi.
Örneğin, SCF Genel Başkanı Ali Fethi Bey, hükümetin demiryol-
Aynı zamanda bu gezi, yoksulluk içinde kıvranan köylülere yö-
ları politikasını eleştiriyor, "Efendiler, bugünkü asırda, bu XX. asır-
nelik, iktisadî politikalann çoğunun formüle edilmesine de neden
da bütün dünyada şimendifer, yollar, tayyareler ve her türlü vasıtai
olmuştu. "Köylü milletin efendisi" olacaktı! Ali Adnan'ın, Cumhu-
nakliyenin (ulaşım araçlarının) bu kadar tekessür ettiği (çoğaldığı) riyet Halk Fırkası'na geçişinin nedeni, hem seçim başarısı hem
bir devirde bu hükümetin şimendifer siyaseti diye bir siyaseti yok- de Mustafa Kemal'in bu köylü stratejisiydi.
tur. Böyle bir şeyi tanımıyorum. Bu memlekette şimendifer yap-
mak bedihî (kanıt ve tanıt gerektirmeyecek derecede açık, kesin)
bir şeydir, tabiî bir şeydir. Yol yapmak da aynı veçhile ona göre lü- Ali Adnan'ın yeni partisi
zumlu bir şeydir. Bunların her birini bir siyaset haline koymak ve
Ali Adnan'ın 1931 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan
bunlara birer abide gibi herkesin tapınacağı bir şekil vermek doğ-
milletvekili seçilmesine yönelik dört olasılık vardı:
ru mudur?" diyordu.
Bir diğer tartışma konusu yabancı sermayeydi. SCF, hükümeti 3. Ali Fethi (Okyar) Bey ile İsmet (inönü) Paşa arasında Ulusal Kurtuluş Savaşı günle-
ülkeye yabancı sermaye getirememekle, hükümet ise SCF'yi ya- rinden başlayan bir gerginlik vardı. Son olarak, Paris Büyükelçisi Ali Fethi'nin Osmanlı
bancı sermaye taraftan olduğu için millî ekonomiyi baltalamaya borçlarının ödenmesi konusunda Fransızlarla yaptığı antlaşmayı Başbakan ismet Pa-
şa'nın hiçe sayıp, yenisini yapması Ali Fethi'yi çok kızdırmıştı. Kim bilir, belki de politi-
kalkışmakla suçluyordu!.. kaya yeniden girmesinde bu kızgınlığın da rolü vardı. İlginçtir, Fransızlara ödenecek
Başbakan İsmet Paşa, Ali Fethi Bey'i açıkça yabancı sermaye- borçlar konusu Lozan Konferansı'nda da Maliye eski nazırı, o günün heyet danışmanı
Selanikli Cavid Bey ile ismet Paşa'nın arasını açmıştı. Cavid Bey'in, idam edilmesine ne-
nin simsan olmakla itham ediyordu.
den olan ittihat ve Terakki'yi yeniden diriltme çabalarına girmesinde, kim bilir belki de
u.. ı 1
357
356

Dr. Tevfik Rüşdü, baldızı Naciye'nin kızı Fatma Berini evladı


1- Bacanağı Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüşdü'nün kişisel kuli-
gibi severdi. Teyzesi Makbule (Araş) ise Berin'e hep ikinci anne-
si: dönemin en kudretli isimlerinden Dr. Tevfik Rüşdü'nün Ali Ad-
lik yapmıştı.
nan'ı milletvekili yapmak için Mustafa Kemal nezdinde kulis yap-
tığı hep iddia edildi. Ve Ali Adnan bunu hep reddetti. 4 Ankara siyasetini, diplomasinini Berin'e öğretecek kişi, yakla-
2- CHP'li Halid Onaran'ın desteği: şık on yıldır başkentte yaşayan teyzesi Makbule Hanım olacaktı...
Ali Adnan güçlü bir aileye damat olmuştu. Fatma Berin (Evli- Makbule Hanım o dönemde Ankara'daki en güçlü kadınlardan
yazade) Hanımla evliydi. biriydi. Mustafa Kemal sık sık evlerine ziyarete gelip sohbet eder-
Berin, Sadullah Birselle evli olan Bininin teyzesinin kızıydı. di. Onlar da Mustafa Kemal'in her davetine katılırlardı.
Bihin Birselin eltisi Zerrin (Onaran) Hamm'dı. Ali Adnan-Berin çifti yakında başkent Ankara'da bu çevreyle
Zerrin Hanım, Halid Onaran'ın kızıydı. tanışacaklardı...
Ama Ali Adnan'ın öncelikle yapması gereken işleri vardı. Önce
Halid Onaran CHP milletvekilliği yanında Maraş, Adana ve Ay-
dın illerinin parti müfettişiydi. Ankara Kavaklıdere Güven Evler'de iki katlı bir eve taşındılar.
Sonra...
Bir diğer iddiaya göre, Ali Adnan'ın CHP'ye katılmasında en
Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Sekreteri Receb (Peker) Beyin,
önemli desteği, uzaktan akrabası Halid Onaran vermişti!
bir gün ona öğrenimini neden tamamlamadığını sorması üzerine
3- İzmir'deki olaylardan sonra Serbest Cumhuriyet Fırka-
üniversite diplomasına sahip olmaya karar verdi.
sı'ndan istifa eden ve Mustafa Kemal'in yurt gezisindeki heyette
Amerikan kolejinden aldığı mezuniyet belgesiyle Ankara Hu-
bulunan Dr. Reşid Galibin ısrarlı isteği.
kuk Fakültesi'ne kaydoldu.
4- Bu gezisi sırasında, Ali Adnan'ın Aydın'da Cumhuriyet Halk
Yıl 1932, yaş otuz üçtü.
Fırkası il binasında "köylülük" üzerine söylediklerinin, Mustafa
Fakültede yalnız değildi. Kendi gibi yaşı ilerlemiş, iş sahibi in-
Kemal'i çok etkilemesi milletvekili olmasının yolunu açmıştı...
sanlar vardı. Amaçlan ortaktı. Savaş yıllarında çeşitli nedenlerle
Hepsini toparlarsak, "köylü ideolojisi" oluşturulmaya çalışıldı-
yarım kalan öğrenimlerini tamamlamak istiyorlardı.
ğı o günlerde, "köylü" Ali Adnan, yeni döneme uygun bir politika-
Ali Adnan'ın sıra arkadaşları arasında, Selim (Sarper) ve Ahmed
cı "prototipi" çiziyordu.
Salih (Korur) gibi uzun yıllar dostluk sürdüreceği isimler vardı.
"Köylü milletin efendisi" oluyordu!..
Kısa bir süre sonra Edhem de (Menderes) Ankara'ya gelip Hu-
kuk Fakültesi'ne yazıldı!
Siyasette Evliyazade sayısı artıyor Bir yandan üniversiteye giden milletvekili Ali Adnan, diğer
yandan Meclis'teki oturumları kaçırmamaya çalışıyordu. Çok gö-
Fatma Berin Hanım, eşi Ali Adnan'nın milletvekili olduğunu
ze batan bir milletvekili değildi. Utangaçtı. Meclis kürsüsüne çok
öğrenince ona hemen bir telgraf çekmeye karar verdi.
nadir çıkıyordu.
Telgraf üç sözcükten oluşuyordu: "Hani söz vermiştin!"
Arzıhal (Dilekçe) Encümeni, Büyük Millet Meclisi'nin en renk-
Berin eşine siyasete girmeyeceğine dair verdiği sözü anımsat-
li komisyonuydu. Bu komisyonda görevliydi.
mak istiyordu.
Bu arada spora olan düşkünlüğü nedeniyle, "Türkiye İdman
Annesi Evliyazade Naciye Hanım kızını bu karardan vazgeçir-
Cemiyetleri İttifakı" ikinci başkanlığına getirildi. Bu görev ona
meye çalıştı ama ikna edemedi. Berin telgrafı çekti. Çekti ama
yeni ilişkiler kurma, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerin spor
oğlu Yükseli yanına alıp eşiyle birlikte başkent Ankara'nın yolu-
ve gençlik çevrelerinde tanınma olanağı sağladı.
nu da tuttu!
Yavaş yavaş Ankara'ya ve politikaya ısınmaya başladı.
Ali Adnan ve Berin hiç görmedikleri, bilmedikleri Ankara'da
Hırslı bir kişiliği vardı. Parti içinde yükselmek istiyordu, hatta
ilk günler Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü-Makbule çiftinin Mal-
bakan olmayı kafasına koymuştu. Tarım bakanlığını istiyordu. Bu
tepe'deki Dışişleri Konutu'na misafir oldular.
nedenle birkaç kez Başbakan İsmet Paşa'mn huzuruna çıktı. Ama
4. Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın yaptığı kulisi inkâr etmeyen bir isim vardı: Cemal Tunca!
görüşmelerden bir sonuç alamadı.
Dr. Aras'ın kız kardeşi Fahriye'nin eşi olan Cemal Tunca, Dr. Tevfik Rüşdü sayesinde
ruc —Tıı ı
359

Ali Adnan'ın, hükümete girme arayışını sürdürdüğü o günlerde,


Türkiye, siyasal kimliğini sağlamlaştırmak ve yeni kültürel kimli- Ve ezan da Türkçe okunacaktı artık...
ğini oluşturma çabası içindeydi. Yeni bir millet doğuyordu! Devrim dalgası her kurumu, her toplumsal katmanı etkiliyor-
Yeni ulusa yeni kültür gerekiyordu... du. Darülfünun ve ona bağlı tüm bölümler kadrolanyla birlikte
Konuştuğu dilinden okullarda öğretilen tarihine, ticaret ha- lağv edildi. Yeni üniversiteler kuruldu. Emekli edilen Darülfünun
yatından bürokrasiye, hukuktan kültürel hayata kadar, toplum- hocaları yerine, Nazilerin iş başına gelmesiyle Almanya üniversi-
sal yaşamın her boyutunda Türkleştirme politikalarına hız ve- telerinden kovulan 144 Yahudi öğretim üyesi getirildi. Bunlardan
rildi. 38'i dünyaca ünlü ordinaryüstü.
Kollar sıvandı. "Yeni millete" uygun "yeni bir tarih" yazılıyor, Tüm bu operasyonların arkasındaki önemli isimlerden biri, Al-
"yeni bir dil" öğretiliyordu... liance îsraelite Üniverselle mezunu Millî Eğitim Bakanı Dr. Reşid
Önce "yeni milletin" kökeni üzerinde duruldu: Türkler sarı ır- Galib'di!
kın mensupları değildi. Örneğin Moğollarla hiçbir akrabalığı yok- Yani, İstiklal Mahkemeleri'ne gönüllü üye olarak katılan; Da-
tu. Türkler Ari ırktandı. Kökü ve adı Milat'tan 9 000 ya da 12 000 rülfünun'un feshedilmesi için Mustafa Kemal'le tartışan ve dedi-
yıl ve hatta 20 000 yıl öncesine dayanıyordu. ğini yaptıran; Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu)
"Güneşdil teorisf'ne göre, Türklerin dili dünyadaki diğer bü- ile Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin (Türk Dil Kurumu) kurucuların-
yük diller üzerinde etki yapmıştı... dan olan ve Ali Adnan'ı siyasete sokan Dr. Reşid Galib!
Türkiye'de yaşayan her vatandaşın, etnik kimliği, anadili ne Ve ne ilginçtir ki, Dr. Reşid Galib ipin ucunu kaçırmıştı; "çok
olursa olsun, Türkçe konuşması isteniyordu. sayıda yabancı profesör atadığı için görevinden alındı". (Philipp
Örneğin, İzmir ve Milas Yahudileri Ladino yerine Türkçe konu- Schwartz, Kader Birliği, 2003, s, 57)
şulmasını sağlamak için "Türkçe Konuşturma Birliğf'ni kurdular. İlk gelen öğretim üyelerinden Philipp Schwartz, Kader Birliği
Türkçe'yi Yahudilerin anadili yapmak istediklerini bildirdiler. İz- adlı kitabında o günleri anlatmaktadır:
mir Yahudileri arasında Yahudi adlan yerine Türkçe adların alın-
ması yaygınlaştı. Erkekler arasında en çok Yakub, Kemal, Yusuf; Bu süreçte ortaya çıkan ufak pürüzlerin aşılmasında Mazhar Os-
kadınlar arasında Feride, Saadet adlanna rastlandı. Milas'taki man gibi Türk yüksekokul öğretim görevlilerinin katkıları dikkate de-
Türkçe Konuşturma Birliği'nin kurucularından Yakub Kemal Be- ğerdi. Bu hareketi kararlılıkla yürüten İstanbul Üniversitesi rektörü,
ri çocuklarına, Altay, Cengiz, Kaya adlarını verdi. (N. Rıfat Bali, hukukçu ve yönetici Ankaralı Cemil Bilsel oldu. (2003, s. 16)
Bir Türkleştirme Serüveni, 2000, s. 161)
Bu "yeni ülkede" ibadet bile Türkçe yapılacaktı... Tıpkı Dr. Reşid Galib gibi Samih Rifat da Türk Tarih Kurumu
Her cumartesi günü ve önemli dinî bayramlarda okunan "Berih ve Türk Dil Kurumu kurucusuydu. "Yeni düzenin" mimarlarından
Seme de mare alma" Yahudi duasını Hayim Davila ve Moiz Paral- biri de oydu. 1848 Macar İhtilali'ne karışıp Osmanlı'ya sığınan
lı; düğünlerde, Pesah bayramının birinci günü ve Kipur günü oku- Macar Ali Rifat Paşa'mn oğluydu.
nan "Anoten Teşua la melahim" Yahudi duasını ise Bursa cemaati Macar Ali Rıfat Paşa Çamlıca Bektaşî dergâhına bağlıydı. Bek-
başkanı Avukat Kemal Levent Türkçe'ye tercüme ettiler... taşî "cem'lerine Batı müziğini sokan isimdi. Türkiye'nin ilk ope-
Türkleştirme politikalarının en başlıca savunucusu, Moiz Ko- rası olan Bülbül Operası onundu.
hen olan adını değiştiren Munis Tekinalp, Yahudilerin "Türk mil- Samih Rifat'ın fikir hayatının oluşmasında babası kadar -eşi
lî birliğine" uyum sağlamaları için "on emir" hazırladı: "1. Adları- Münevver'in dedesi- büyük kayınpederinin de etkisi vardı. Ka-
nı Türkçeleştir. 2. Türkçe konuş. 3. Havralarda duaların hiç ol- yınpeder, 1849'da Polonya'dan kaçıp Osmanlı'ya sığınan Mustafa
mazsa bir kısmını Türkçe oku. 4. Mekteplerini Türkleştir. 5. Ço- Celaleddin Paşa'ydı. 1869'da kaleme aldığı Les Turcs Anciens et
cuklarım memleket mekteplerine gönder. 6. Memleket işlerine Modernes (Eski ve Yeni Türkler) adlı kitabında, Türklerin Avru-
karış. 7. Türklerle düşüp kalk. 8.Mİ11Î iktisat sahasında vazifei palı, yani Arî ırktan olduğunu ilk yazan kişiydi. Ona göre, Türk-
mahsusanı yap. 10. Hakkını bil!.." ler, İslamiyet nedeniyle arîliklerini unutmuşlardı!
Prof. Şerafettin Turan, Atatürk'ün Düşünce Yapısını Etkile-
360 361

yen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar adlı çalışmasında, Mustafa "Ertekin" neden "Menderes" oldu?
Celaleddin Paşa'nın, Mustafa Kemal'i en çok etkileyen isimlerin
başında geldiğini yazmaktadır. (Mahmut Çetin, Boğazdaki Aşi- Yeni süreçte, "ağa", "hacı", "hoca", "hafız", "molla", "bey", "efen-
ret, 1998, s. 20) di", "hanım", "paşa" gibi unvanlara yer yoktu.
Mustafa Celaleddin Paşa'nm kitabından sadece Mustafa Kemal Soyadı kanunu çıktı.
etkilenmemişti; İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin temelini oluştu- Ali Adnan 1934 yılının 21 haziranında Meclis'te kabul edilen bir
ran, İttihadı Osmanî'nin dört kurucusundan biri olan Abdullah yasayla soyadını seçti.
Cevdet, Osmanlı gençlerinin Macarlarla evlenmesiyle yeni ve "Ertekin" soyadını aldı.
sağlıklı kuşakların yetişeceği fikrini ortaya atmıştı! (Naci Kutlay, O artık Ali Adnan Ertekin'di! Eşi Fatma Berin Ertekin, oğlu
İttihat Terakki ve Kürtler, 1991, s. 30) Yüksel Ertekin'di.
Samih Rifat kayınpederinin tezini hayata geçiriyordu...5 Ancak iki yıl sonra soyadını değiştirdi.
"Türklerin -Osmanlı ve İslam dışında- kimliklerini Orta As- "Menderes" soyadını aldı!
ya'da araması gerektiğini" yazan Fransız Yahudisi Leon Cahun da Niye bu değişikliği yaptı ?
Mustafa Kemal'i ve dönemin aydınlarım etkileyen önemli düşü- Yorumlar muhtelif. En güçlü olanı şu:
nürlerden biriydi. Yıllardır birlikte yaşadığı yakın dostu Edhem, "Menderes" so-
Yeni ülkeye, yeni kültürel hayata, Fevziye Mektebi mezunu Ya- yadını almıştı. O da aynı soyadı taşımak istemişti, hepsi bu...
kub Kadri (Karaosmanoğlu) gibi yazarlar gerekiyordu. Berin Hanım'ın, Edhem Menderes'i sevmemesinin nedenleri
Radyolarda alaturka müzik yayını yasaklandı! arasında bu soyadı meselesi olduğu da söyleniyor.
Kudüs'te doğduğu için "Kudsî" adını alan Ahmed Kudsî (Tecer) Peki kişi en sevdiği arkadaşının soyadını aradan iki yıl geçince
yeni şairler "keşfedip," Halk Şairleri Bayramı düzenleyip bu ozan- mi sever?
ları gün ışığına çıkarıyordu. Adnan Menderes ile Edhem Menderes arasındaki ilişkiyi bugü-
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'm kızı A. Muazzezle evli, ne kadar kimse anlayamamıştır.
Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü Burhan Toprak, Yunus Em- Adnan Menderes, nasıl arkadaşının soyadını almışsa, Edhem
re'yi baş tacı yapmıştı. Ortodoks Sünnîliğe karşı Anadolu kültü- Menderes de doğan oğluna Adnan adını vermişti!
rüne sahip çıkılıyordu. Ali Adnan Ertekin nüfusta bir değişiklik daha yaptı: "Ali" ismi-
"Köylülük" yüceltiliyordu! ni de sildirdi!
Dr. Reşid Galib'in "buluşu", Alliance İsraelite Üniverselle ben- O artık sadece "Adnan Menderes"tiL
zeri, köy çocuklanna Batılı yaşam biçimini öğreten Köy Enstitü- Mustafa Kemal, Dr. Tevfik Rüşdü'ye önce "Uygur" soyadını
leri yakın bir gelecekte hayata geçirilecekti. Değişimin önündeki vermek istedi; vazgeçip "Araş" soyadını verdi. Gerek "Uygur" ge-
tek engel olan halkın yoksulluğu ve cehaleti, Köy Enstitüleri'yle rekse "Araş" soyadının verilmesinin nedeni, Dr. Tevfik Rüşdü'nün
aşılacaktı. ailesinin Kafkas göçmeni olması mıydı ? Ya da bir sır mı var ?
Anadolu, klasik müzikle, tiyatroyla, Cumhuriyet balolanyla ta- Meclis'in verdiği "Atatürk" soyadını alan Mustafa Kemal'in özel
nışıyordu. Okullar öğrencilerine günün moda danslarını öğreti- dostlarına verdiği soyadlarını akrabaları bile kullanamayacaktı.
yordu. "Garson bira getir, garson bira getir, yaşa çarliston!" naka- Örneğin İsmet Paşa'ya verdiği "İnönü" soyadını kardeşlerinin
ratı dillerden düşmüyordu. bile kullanmasına izin verilmemişti.
Gazeteler Türkiye güzeli yarışması düzenliyordu. Keza Kâzım Paşa'ya verdiği "Özalp" soyadını alamayan akraba-
6
Yani, tıpkı Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi, Türkiye'yi ları ona en yakın "Eralp" soyadını almışlardı.
uygarlaştırma çabalarının ardında birçok Sabetayist aydının im- Atatürk nedense isim vermeyi çok seviyordu; kendi okulu Feyzi-
zası vardı...
6. Selanik-Köprülü doğumlu Kâzım Özalp'in dokuz kardeşi vardı. On yıl TBMM başkan-
5. Samih Rifat aynı zamanda şairdi. "Yaslı gittim şen geldim" adlı lirik şiir onundur. Oğ- lığı, dört yıl Millî Savunma bakanlığı yapan Kâzım Paşa, Dışişlerinin efsanevî isimlerin-
lu Oktay Rifat da ünlü bir şairdir. Samih Rifat'ın kardeşi ise ünlü antikomünkr anri<;e- den Orhan Eralp'in amcasıydı; Mustafa Kemal'in "koyduğu kural" nedeniyle Atatürk'ün
362
363

ye Mektepleri'nin adının "Işık" olarak değiştirilmesini de istemişti! Evliyazadeler, Mustafa Kemal'e artık mesafeli davranıyorlardı.
Kitabın birinci bölümünde, Evliyazadelerin Buldanlı olup ol- Evliyazade Refik Efendi'nin belediye başkanlığını istememesi;
mayacağı konusunda, O. Zeki Avralıoğlu'nun Buldan ve Yöresi- Doktor Nâzım'ın idamını istemesi nedeniyle Mustafa Kemal'e so-
nin Tarihçesi adlı çalışmasından yararlandığımı, fakat bu konu- ğuktular.
da somut bir olguya rastlayamadığımı yazmıştım. Örneğin...
Gazeteci Orhan Tahsin, 1978'de Yeni Asır gazetesinde yayım- Bir gün İzmir'de Giraudların yatında ilginç bir olay meydana
lanan "Büyük Menderes ve Küçük Menderes'ler" adlı yazı dizisin- geldi. Alman film yıldızı Marlene Dietrich'e benzeyen genç kıza
de Evliyazade ailesine mensup bakanlar arasında Behçet Uz'un Mustafa Kemal, "Siz kimin kızısınız?" diye sordu. Yanıtı duyunca
da 7 adını verdi. Şuna dayandırıyordu: "Behçet Bey de bir Evliya- kısa bir şaşkınlık yaşadı. Genç kız, biraz da sesini yükselterek,
zade'ydi. Ama Atatürk soyadı dağıtımı sırasında 'Evliyazade'yi "Astırdığınız Doktor Nâzım'ın kızı" dedi. Bu hiç beklenmeyen ya-
çizmiş, 'Uz' soyadını uygun görmüştü..."
nıt yatta herkesi şoke etti. Doktor Nâzım'ın kızı Sevinç apar topar
Neden?
bir kamaraya gönderildi. Mustafa Kemal hüzünlenmişti...
Dinsel bir anlamı olabilir mi ? Tekrar soyadı meselesine dönelim...
Behçet Uz'un babası Salih Efendi Buldan müftüsüydü. Neden- Naciye Hanım eşinin soyadını aldı: "Yemişçizade", "Yemişçibaşı"
se 1880 yılından 1951 yılına kadar Buldan'daki müftülüğü hep "Uz oldu.
ailesi" yaptı. Salih Efendi'den sonra göreve Mehmed (Uz) Efendi Artık hayatta olmayan Gülsüm Hamm'ın gelin gittiği Giridîza-
ve kardeşi Rasih (Uz) geldi. delerin bir bölümü "Akça" diğer bir bölümü ise "Karaosmanoğlu"
Ancak İslam'da "Uz"un hiçbir anlamı yoktu! soyadını aldı.
Bir alıntı:
Gülsüm'ün tek oğlu Giridîzade Kemal, Evliyazade Refik Efen-
di'ye "Evliyazade" soyadını almak için ricada bulundu. Kabul
İbranîce'de "uz" "güç" anlamındadır; Sağlık eski bakanlarından edildi. "Giridîzade Kemal", "Kemal Evliyazade" oldu!
Behçet Uz'da bu soyadma rastlıyoruz. "Uzan" bir türev mi bilmiyo- Burada yine acı bir ayrıntı yazmak zorundayım. O günlerde Re-
rum; ancak aynı sözcüğün İbranîce'de "oz" olarak yazılıp okunduğu- fik Evliyazade'nin evinde sadece kızı, Doktor Nâzım'ın eşi Beria
nu biliyoruz. Bu sözcükle yapılan "Migdal Oz" bilinen bir tamlamadır; sinir hastası değildi. Kemal Evliyazade de, Beria kadar olmasa
çünkü Köprülü Ahmed Paşa, Osmanlı düzeninde isyan etmiş sayılan da, akıl hastasıydı! Konağın alt katında yıllarca tek başına bir ha-
Sabetay'ın başını vurdurmayıp zindana atmakla birlikte hemen rahat yat süren Kemal Evliyazade uzun bir yaşam sürdü...
bir bölmeye geçirilmesine izin veriyor ve buraya, Sabetay Sevi taraf-
Evliyazade soyunu sürdüren Refik Efendi artık "Refik Evliya-
tarlarını kabul edecek konfora kavuştuğu için "kuvvet kalesi" anla-
zade" olmuştu!
mında "Migdal Oz" deniyor; "Oz" daha yaygındır. "Oz" dilimizde ge-
"Bey" ve "efendi" ayırımı artık tarihe karışmıştı!..
nellikle "öz" olarak biliniyor ve tek başına soyadı olabiliyor veya so-
yadma giriyor, "Özerman" soyadını biliyoruz. (Yalçın Küçük, Tekelis-
tan, 2002, s. 58)

Evliyazadeler soyadı olarak "Evliyazade"yi seçti.


Bu istisnaydı; "zade"yle biten unvanlar çoğunlukla "oğlu" ekini
aldı. Ancak Mustafa Kemal, İzmirli Evliyazade ailesine "zade"li
soyadı kullanma izni verdi! Niye onlara böyle bir ayrıcalık tanın-
dığı bilinmiyor...

7. Dr. Behçet Uz Tıbbiye'yi bitirdikten sonra İzmir Memleket Hastanesi'nde çalıştı.


1932-1939 arası İzmir Belediye başkanlığı yaptı; 1939,1943 ve 1946 seçimlerinde De-
nizli milletvekilli seçildi. 1942-1943 yıllarında Ticaret bakanlığı, 1946-1948 yılla
365

On yedinci bölüm olmasıydı. Bu öylesine bir yakınlıktı ki, Dr. Tevfik Rüşdü Araş, kı-
zını evlendirmek için Atatürk'ten izin almıştı. Tabiî Atatürk'ün da-
madı beğenmesi gerekiyordu ki, o da kolaylıkla halledilmişti.
30 ağustos 1934, İstanbul Mustafa Kemal evliliğe hemen onay vermişti; ama Emel Aras'ı
ikna etmek zor olmuştu...
Düğüne dönmeden önce, iki gencin evlenmelerine neden olan
olayları anlatmak gerekiyor:
Her şey bir yıl önce Ankara'da Almanya Büyükelçiliği'nin ver-
diği bir resepsiyonda başladı. Dışşileri Bakanı Dr. Tevfik Rüşdü
Aras'ın eşi Evliyazade Makbule Hamm'm dikkatini, "görgüsü art-
sın" diye bu tip davetlere gönderilen genç diplomat adaylarından
biri çekti. Fırsat yaratıp yanına gitti. Sohbet etti.
Makbule Hanım kararını o günkü davette verdi. Kızını bu genç
Davetiyeyi Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği1 dağıttı: "Ha- diplomatla evlendirecekti!
riciye vekilinin kerimesi Emel Hanım ile sefaret kâtiplerinden Fa- Araştırdı ve damat adayının adının Fatin Rüşdü Zorlu olduğu-
tin Rüşdü Bey'in evlenmeleri münasebetiyle ağustos ayının nu öğrendi.
30'uncu perşembe günü saat 22.00'de Dolmabahçe Cumhuriyet
Makbule Hanım niyetini, Ankara'daki en yakın dostu Mustafa
Sarayı Muayede Salonu'nda yapılacak kabul törenini onurlandır-
Atıf Bayındır'ın eşi Ruhiye Hanım'a anlattı.
manızı arz ederiz."
Makbule Hanım ile Ruhiye Bayındır dost olmalarının yanında,
Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın kızı Emel ile Dışişle- akrabaydı. Mustafa Atıf Bayındır Rodoslu'ydu ve Dr. Tevfik Rüş-
ri Bakanlığı meslek memuru Fatin Rüşdü Zorlu'nun düğününün dü Aras'ın babası Hacı Rüşdü Paşa'nın kardeşinin oğluydu. Yani
onur konuğu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'tü. Dr. Tevfik Rüşdü ile Mustafa Atıf amcazadeydi.
Evliyazadeler yıllar sonra ilk kez bir düğünle yine yan yana gel- Tarım Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Atıf Bayındır, amcazadesi
mişlerdi. Zaman, Dr. Tevfik Rüşdü Aras'a duyulan kızgınlıkları Dr. Tevfik Rüşdü Araş sayesinde İstanbul milletvekili olarak
azaltmıştı. TBMM'ye girmişti, ama bu siyasete ilk adım atışı değildi. Osman-
Ancak yine de gelinin dedesi Refik Evliyazade, Cumhurbaşka- lı Meclisi Mebusam üyeliği yapmıştı.
2

nı Mustafa Kemal'le sadece tokalaşmış, sohbet etmemişti. Refik Ankara'da yeni yeni oluşmaya başlayan sosyetenin bu iki önem-
Evliyazade yaşamı boyunca Mustafa Kemal hakkında ne olumlu li hanımefendisi Evliyazade Makbule Hanım ile Ruhiye Hanım, da-
ne de olumsuz söz sarf etmeyecekti... mat adayını sorup soruşturmaya başladılar. Onlara bu konuda en
Mustafa Kemal düğünü, gelin Emel Aras'la dans ederek başlattı... çok yardımı Ruhiye Hamm'm yeğeni Sabri Bayındır yaptı.
Genç çiftin bir yıl önce yapılan nişanı, 29 ekim 1933 tarihine, Sabri Bayındır, Fatin Rüşdü Zorlu'nun yakın arkadaşıydı. Pa-
yani Cumhuriyet Bayramı'na tesadüf ettirilmişti. Ankara Palas'ta- ris'te başlayan okul arkadaşlıkları kısa zamanda dostluğa dönüş-
ki törende yine Atatürk bulunmuş ve yüzükleri takmıştı. Hatta müştü.
yüzük takma töreni biraz da sorunlu geçmişti: Fatin Rüşdü Zorlu Bir anekdot daha vereyim: Sabri Bayındır, 1926'daki îzmir Su-
nişan yüzüklerini evde unutunca, davetliler arasından iki yüzük ikastı'na adı karışıp idam edilen eski Maarif nazın Ahmed Şük-
bulunup nişanlıların parmaklarına geçirilivermişti. rü'nün oğluydu!
Nişan töreninde Cumhurbaşkanı Atatürk Emel Aras'a altın bir Yani Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüşdü Araş, 1926 idamlarında
iğne takmıştı. Düğündeki hediyesi ise sade bir broştu. sadece bacanağı Doktor Nâzım'] değil, amcazadelerinden Ahmed
Atatürk'ün hem nişanda hem de düğünde bulunmasının nede- Şükrü'yü de kaybetmişti!..
ni, Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüşdü Aras'a ve ailesine çok yakın
I. O dönemdeki adı "Riyaseticumhur Umumî Kâtipliği"ydi. 2. Mustafa Atıf-Ruhiye Bayındır çiftinin üç kızı vardı. Atıfa Hanım, DP Milletvekili Hu-
367
366

Bir ayrıntı daha vereyim: Sabri Bayındır, Doktor Nâzım'in kızı Zorlu ailesini yıkan intihar
Sevinç'e âşıktı. Onunla evlenmeyi çok istedi. Ancak bu isteği tüm Evliliğe uzanan gelişmeleri aktardıktan sonra, şimdi biraz da
çabasına rağmen gerçekleşmedi. Sevinç'ten umudunu kesen Sab- Zorlu ailesini yakından tanıyalım.
ri Bayındır, Mısır Sarayı'ndan bir prensesle evlendi ve "Prens Fatin Rüşdü Zorlu'yu son olarak kırk günlük bebekken ailesiy-
Sabri" unvanını aldı... le birlikte Midilli'ye sürgüne gittiği sırada bırakmıştık.
"Prens Sabri" Evliyazade ailesinin en yakın dostlarından biriy- Rus İbrahim Paşa'nm oğlu, II. Abdülhamid'in yaveri Rüşdü Pa-
di. Ailenin neşe kaynağıydı. şa, bir yıl sonra eşi Güzide ve oğlu Fatin'le birlikte sürgünden dön-
Bu bilgilerden sonra dönelim "çöpçatanlık" meselesine... dü. Ama Rüşdü Paşa bir daha asker ocağına adım atmadı.
Sabri Bayındır, yengesi Makbule Aras'ın düşüncesini arkadaşı
Güzide Hanım'a babası Hüseyin Rıfkı Paşa'dan yüklüce miras
Fatin Rüşdü Zorlu'ya açıkladı. Fatin gülümsemekle yetindi ve ko-
kalmıştı. Bu mirasın bir bölümüyle İstanbul Suadiye'de büyük
nuyu hemen İstanbul'da yaşayan annesi Güzide Hanım'a açtı. Gü-
toprak parçası aldılar. Rüşdü Paşa at çiftliği kurmak istedi ama
zide Hanım önce şaşırdı; çünkü oğlunu dönemin içişleri bakanı
ömrü yetmedi, 1916'da vefat etti.
Şükrü Kaya'mn kızı Bisan'la evlendirmeyi düşünüyordu. 3 Güzide
Evin geçimi, çocukların geleceği Güzide Hanım'ın omuzlarına
Hanım "oğluna talip olan" aileyi onun geleceği için iyi bir fırsat
kaldı. Ailesi zengin olduğu için yoksulluk çekmedi.
olarak değerlendirdi. Oğluna evlenmesi için izin verdi, hatta biraz
Kocasının ölümü değil ama Paris'ten aldığı bir haber Güzide
da teşvik etti.
Hanım'ı uzun süre kendine getiremedi. Paris'te okuyan oğlu Ef-
Erkek evindeki gelişmeler olumlu gözükürken, kız tarafında
dal karşılıksız bir aşkın kurbanı olmuş ve şakağına dayadığı ta-
kafalar karışıktı. Emel Araş, Fatin Rüşdü Zorlu'yu uzaktan tanı-
bancasıyla intihar etmişti!
yordu. Ve onunla evlenmek istemiyordu. Nedenini son derece
Güzide Hanım'ın bu ilk evlat acısı değildi...
açık ortaya koydu: Fatin yakışıklı, hırslı ve iddialı bir gençti. Et-
Oğlu Ender minik yaşında kuşpalazından ölmüştü. Diğer oğlu İs-
rafında çok kadın olabilirdi. Bunlarla uğraşmak istemiyordu! Ay-
mail Nejad ise Galatasaray'da okurken menenjit olup hayata veda
rıca Fatin'in, Dışişleri bakarımın kızı olduğu için kendisiyle evlen-
etmişti. Ve şimdi de Efdal kendi elleriyle yaşamına son vermişti...
diğini düşünüyordu.
Hayatta iki oğlu kalmıştı: Rıfkı Zorlu ve Fatin Rüşdü Zorlu!
Tüm Evliyazade kızları gibi, İngilizce ve Fransızca bilen Emel
İkisi de Dışişleri Bakanlığı'nda çalışıyordu.
Aras'ı ikna etmek kolay olmadı. Makbule Hanım kızının en yakın
İkisi de Galatasaray mezunuydu.
arkadaşlarını devreye soktu.
Fatin Rüşdü Dışişleri'ne annesinin zoruyla girmişti...
Emel Aras'ın Ankara'da en yakın arkadaşları Numan Mene-
Üç ağabeyi gibi altı yaşında Galatasaray'a kaydedildi. Okul nu-
mencioğlu'nun yeğenleri Nevin ve Berin'di. Tüm dertlerini onlar-
marası 64'tü. Yatılıydı.
la paylaşırdı. O günlerde günde iki saat bu evlilik konusunu tele-
Cılızlığı, yüzünün renginin solukluğu, avurtlarının çöküklüğü ve
fonda konuştukları oluyordu.
kemerli burnuyla pek dikkati çeken bir öğrenci değildi.
Sonunda bir iki ev partisinde yan yana gelen Fatin ile Emel bir-
Mahcup, sıkılgan, içine kapanık, az konuşan, yaramazlık yapma-
birlerine ısındılar. Bu gelişmede Fatin Rüşdü Zorlu'nun nükteli
yan ve arkadaş edinmekte zorlanan bir öğrenciydi. Settar İlksel, Sa-
sözlerinin de hayli payı oldu. Evlenmeye karar verdiler.
di Kavur, Muharrem Nuri Birg'i, Nurettin Vergin4 ilk arkadaşlarıydı.
Soru: Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüşdü Araş dönemin en güçlü
Fransızcası iyiydi; bunun nedeni Fransızca'yı küçücük bir ço-
isimlerinden biriydi. Atatürk'ün en yakın arkadaşıydı. Araslar, tek
cukken dadısından öğrenmiş olmasıydı.
evlattan Emel'i, daha mesleğinin başında olan Fatin Rüşdü Zorlu'ya
vermek için neden ısrarcı oldu? Tek neden olarak, Fatin Rüşdü Zor-
4. Bazı kitaplarda Büyükelçi Nurettin Vergin, Türkiye'nin en tanınmış siyaset sosyolo-
lu'nun yakışıklı olduğunun söylenmesi size inandırıcı geliyor mu? gu Prof. Nur Vergin'in babası olarak yazılmaktadır. Doğrudur. Ancak üvey babasıdır.
Bu evlilikte de bir sır var mı ? Prof. Nur Vergin'in babası Atatürk'ün çocukluk arkadaşı Nuri Conker'in oğlu 1912 Se-
lanik doğumlu Mahmut Conker'dir. Diplomat Mahmut Conker istanbul Park Otel'den
atlayarak intihar edince Müşerref Hanım ikinci evliliğini Büyükelçi Nurettin Vergin'le
3. Bisan Kaya, diplomat Namık Kemal'in torununun oğlu İlhan Savut'la evlendi. 17 şu-
ı ınrnı.
Küçük bir kusuru vardı: "r" harfim telaffuz edemiyordu. lığın kökeni şudur: Rus İbrahim Paşa'mn kayınpederi Zor Dere-
Sporda hayli başarılıydı... Gençlerde, Türkiye eskrim birincili- beyi Ali Paşa'mn eşi Bedirhanlann kızıdır. Yani Rus İbrahim Pa-
ği vardı. şa'nın kayınvalidesi Bedirhanlardandır.
İyi yüzücüydü. Güzide Hanım yaz aylarında Büyükada'da köşk Ayrıca Rus İbrahim Paşa, oğlu Ömer'i de, Bedirhanlann kızı
kiralıyordu. Fatin gün boyu denizden çıkmazdı. İyi yüzmesi ona Belkıs Hanımla evlendirdi. Yani Fatin Rüşdü'nün amcası da Be-
sosyalleşmeyi de sağlamıştı. Rum ve Yahudi kızlar oldukça iyi yü- dirhanlann kızıyla evlidir.
zen Fatin Rüşdü'ye yakınlık göstermeye başlamışlardı. Onun Bu evlilikten üç kız doğdu: Celile, Mevhibe ve Perihan.
gönlü ise Suphi Ziya Bey'in kızı Mihriman'daydı!.. İlginçtir üçü de kocalanna "Zorlu" soyadını kabul ettirdiler!
1926-1927 döneminde Galatasaray'dan mezun oldu. Celile5-Muzaffer Zorlu çiftinin kızı Semiramis Zorlu dünyaca
Ailenin diş doktoru Yahudi Sami Günzberg'e hayrandı. Bu hay- ünlü bir heykeltıraştır.6
ranlık sonucu önce diş doktoru olmayı düşündü. Bu nedenle öğ- Bu kadar bilgi "bombardumam altında" biz tekrar Emel Aras-
renimini Amerika Birleşik Devletleri'nde sürdürmeye karar ver- Fatin Rüşdü Zorlu çiftinin, 30 ağustostaki düğününe dönelim
di. Ama her kritik kararında olduğu gibi Güzide Hanım hemen İki aile tam kadro düğündeydi. Erkeklerin tümü frak, kadınlar
devreye girdi ve oğlunu bu kararından vazgeçirdi. ise siyah gece elbisesi giymişti.
Güzide Hanım tıpkı ağabeyi gibi Fatin'in de diplomat olmasını Güzide Hanım gelinine kıymetli taşlarla süslü büyük bir broş
istiyordu. Büyük oğlu Rıfkı Zorlu, o yıl Fransa'nın Grenoble şeh- hediye etti. Ancak broş o kadar ağırdı ki gelinin elbisesini yırttı!
rinde siyasal bilgiler okumuş ve ardından sınavı vererek Dışişle- Emel Hanım bu değerli hediyeyi ömür boyu takamadı ve hep
ri Bakanlığı'na girmişti. evinde saklamak zorunda kaldı.
Güzide Hanım, çocuklarının "rotasını" çizmişti: Fatin Rüşdü de
Dışişleri Bakanlığı'na girecek ve diplomat olacaktı! II. Mahmud zamanı yadigân altın kaplama tabak ve çatal takımla-
Öyle de oldu. O da Paris'e gitti, önce siyasal bilgiler okudu. nnın sıralandığı, çiçeklerle süslü, bir baştan bir başa uzanan bir büfe.
Ama ağabeyi gibi derslerinde pek başarılı değildi. Nurettin Ver- İki köşede iki ayrı caz. İstanbul'un en seçkin kişileri ile İstanbul'da
gin ve Muharrem Nuri Birgi'yle aynı evde kalıyor ve bol bol gezi- bulunan kalburüstü Ankaralılardan oluşma bir çağrılı kalabalığı.
yordu. Paris gece hayatı, derslerinde başarılı olmasını etkiledi. Vakit ilerliyor. Başlar dumanlı. Çağrılılardan tanıştırıldığım bir ha-
Ancak, zorlukla da olsa okulu bitirdi. Ardından Muharrem Nuri nımla dans ettik. Biraz hava almak için nhtımda dolaşmak üzere bah-
Birgi'yle birlikte Cenevre'ye hukuk okumaya gitti. çeye çıkacağız. Dışarki salonda kulak kesilmiş bir grup görerek, dur-
Fatin Rüşdü Zorlu, okulu bitirip Türkiye'ye dönünce 21 kasım duk. İçlerinde Moskova Büyükelçisi Vâsıf Bey'i (Çınar) seçebiliyo-
1932'de görev almak için Dışişleri Bakanlığı'na başvurdu. Kabul rum. Ortada Yahya Kemal (Beyatlı), çevresini saran hayranlarına şiir
edildi, sınavları başarıyla verdi. İlk görevi Siyasî İşler Dairesi'nin söylüyor: "Bin atlı... akınlarda... çocuklaaar... gibi şendik..." Ağır, bari-
Birinci Şube'sinde kâtiplik oldu. ton sesle, kimi heceleri, üzerinde özellikle durup uzatarak. Ünlü oza-
nı ilk kez dinliyorum. (Haldun Derin, Çankaya Özel Kalemini Anım-
sarken, 1995, s. 78)
Bedirhanlarla akraba
5. Dünyanın en büyük deniz kabuğu koleksiyonunun sahibi Celile Zorlu'ydu. Bu kolek-
Bir ayrıntı daha yazmama izin verin: siyonu yeğeni Aslan Yener'e bıraktı. O da Beykoz Su Ürünleri Müzesi'ne bağışladı.
Aile neden "Zorlu" soyadını almıştı ?
6. Bedirhanların Kürt olduğunu bilirdik. Son yıllarda başta Prof. Yalçın Küçük olmak üze-
Fatin Rüşdü Zorlu'nun dedesi Rus İbrahim Paşa Osmanlı'ya sı- re bazı araştırmacılar ailenin Yahudi kökenli olduğunu iddia etmektedir. Bedirhanlar ara-
ğınınca Yusufelili Zor Derebeyi Ali Paşa'mn kızıyla evlendirildi. sında çok sayıda ünlü sima vardır: Rauf Orbay'ın kız kardeşi Melike Hanım bu aileye gelin
gitmiştir. Melike Hanım'ın kızı ise ünlü senarist-Atıf Yılmaz Batıbeki'nin eski eşi-Ayşe Şa-
Zor Ali Paşa da tıpkı Rus İbrahim Paşa gibi sonradan Müslüman- sa'dır. Yahudi bakıcının elinde büyüyen, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji mezunu Ayşe Şa-
lığı seçmişti. şa, bugün "çileli hayatına son verip" kapanmış ve Nakşibendî şeyhi Prof. Esat Coşan'ın
Parantez: Fatin Rüşdü Zorlu'nun Bedirhan aşiretinin akrabası "müridi" olmuştur. Atatürk'ün Milli Eğitim bakanı Vâsıf Çınar, Türkçe ibadet kitabını yazan
tarihçi Cemal Kutay (kızı Süreyya İnci tanınmış Yahudi fotoğraf sanatçısı Moris Maçoro'yla
olduğu bazı yayın organlarında yazılmıştır. Doğrudur. Bu akraba- evlidir), Dışişleri Bakanı Emre Gönensay, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başdanışma-
nı Cüneyt Zapsu, yazar Musa Anter ve yazar Cenab Şahabeddin bu aileye mensuDtur.
371

Geceyarısından sonra Atatürk salonun ortasına geldi. Konuk- Bakanlığı Siyasî Dairesi'ndeki görevine döndü. Bir yıl sonra hu-
lar hemen etrafını çevirdi. Bir kadın bağırarak şiir okumaya baş- kuk müşaviri muavini oldu.
ladı. Ama şiirin uzunluğu Atatürk'ü sıktı. Devreye hemen Fatin Ve Dışişleri kariyerindeki en önemli görevini 22 haziran-
Rüşdü Zorlu'nun akrabası, Moskova Büyükelçisi Vâsıf Çınar gi- 20 temmuz 1936 tarihleri arasında İsviçre'de Montreux Sözleşme-
rip, kadını uzaklaştırdı. Atatürk, İktisat Bakam Celal Bayar'ı yanı- si görüşmelerine katılarak yaptı.
na çağırdı, Türkiye ekonomisiyle ilgili birkaç soru sordu. Celal Boğazlar'la ilgili kararların alınacağı bu önemli görüşmelerde
Bayar ceketinin cebinden hiç eksik etmediği siyah kaplı defteri- Türkiye'yi, Dışişleri Bakanı Dr. Tevfık Rüşdü Araş başkanlığında-
ne bakarak sorulan tek tek yanıtladı. Terledi.7 ki heyet temsil etti. Heyet kalabalıktı: Londra Büyükelçisi Ali Fet-
Bir dönem omuz omuza çalışacak, Celal Bayar, Adnan Mende- hi Okyar, Paris Büyükelçisi Suat Davas, Dışişleri Genel Sekreteri
res ve Fatin Rüşdü Zorlu kim bilir belki de ilk kez bu düğünde Numan Menemencioğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Korgeneral
yan yana gelmişlerdi!.. Asım Gündüz, Milletler Cemiyeti'nde Türkiye daimî temsilcisi Si-
Atatürk düğüne ağırlığını koydu. vas Milletvekili Necmeddin Sadak, Roma Büyükelçiliği Deniz
Düğünün sonuna doğru davetliler hep birlikte "Dağ başını du- Ataşesi Binbaşı Fahri Korutürk. Heyetin genel sekreteri Cevad
man almış" diye başlayan "Gençlik Marşı"nı söylediler.8 Açıkalın.9 Fatin Rüşdü Zorlu'nun heyetteki unvanı ise, "büyükel-
Finali Deniz Kızı Eftalya yaptı: "Yalova'nın şen bülbülü..." çilik sekreteri"ydi.
Lozan'dan sonra en önemli sınav Montreux'de verilecekti.
Önce "içgüveysi" oldu Türkiye, Çanakkale ve İstanbul boğazlarının denetimini "Bo-
ğazlar Komisyonu"ndan alınıp kendisine verilmesini ve Marma-
Fatin Rüşdü Zorlu belki de ilk o gece, nasıl bir aileye damat ol- ra ile Ege Denizi'ndeki adaların silahlardan arındırılmasını isti-
duğunu yakından gördü... yordu.
Kendisini nasıl bir geleceğin beklediğine ilk o gece şahit oldu. 20 temmuzda görüşmeler bittiğinde başta Ankara olmak üzere
Dışişleri'nin sıradan bir memuru birdenbire üst düzey siyasetçile- Türkiye'de bayram havası esti. İsteklerin hemen hepsi kabul edil-
rin ve bürokratların saygı gösterdiği biri oluvermişti. mişti.
Çevresi değişecekti. Atatürk'ün Çankaya Köşkü'nde sık sık gö- Dışişleri Bakanı Dr. Araş tüm heyet üyelerini takdirnameyle
rülmeye başlanacak, bakanlarla arkadaşlık kuracak ve büyükelçi ödüllendirdi.
davetlerinin vazgeçilmez isimlerinden biri olacaktı... Kendisine ve damadı Fatin Rüşdü Zorlu'ya en büyük hediyeyi
Evliliğinin ilk günlerinde eşiyle birlikte kayınpederinin Dışişle- kızı Emel verdi. Montreux görüşmeleri sırasında İsviçre'nin Le-
ri Konutu'nda kaldılar. Ancak annesi Güzide Zorlu bu durumdan man Gölü kenarındaki küçük bir kasabada doğum yaptı.
rahatsızdı. Oğluna hemen Bahçelievler semtinde müstakil bir Bir kız çocukları olmuştu.
bahçeli ev aldı. Oğluna "içgüveysi" denilsin istemiyordu. Biliyor- Söylenenlere göre Dışişleri Bakanı Dr. Araş, Montreux görüş-
du ki eşine yıllarca böyle bakılmıştı ve Rüşdü Paşa dışan vurma- melerindeki diplomatik zaferi simgelesin diye torununa "Sevin"
sa da, bu duruma hep üzülmüştü. adını verdi!
Fatin Rüşdü Zorlu 1934-1935 döneminde askerlik görevini Ha-
hcıoğlu İhtiyat Zabit Okulu ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı
Süvari Bölüğü'nde yaptı. 30 ekim 1935'te terhis olunca, Dışişleri
Sevinç... Sevin... Sevim...
İsterseniz biraz Evliyazade ailesine dönelim.
7. Celal Bayar o tarihlerde, Türk bayrağındaki ay-yıldızt Şarklılığın, geriliğin belirtisi ola-
Ama önce sır çözmeye yarayan sorular...
rak görüp, "Partinin altı okunu miltî bayrağımız yapalım" diyecek kadar ilericiydi! (Be-
dii Faik, Matbuat Basın derkeen... Medya, 2002, c. 3, s. 140) Dr. Araş'in torununa "Sevin" adını vermesiyle, Doktor Nâzım'in
8. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen bugün bile coşkuyla söylediğimiz "Gençlik Mar- kızına "Sevinç" adının koyması arasında bir ilişki var mıdır?
şı'Yıın müziği bir isviçre okul şarkısından alınmadır. Söz yazan ise şair Ali Ulvi Elöve'dir.
Mustafa Kemal'le aynı yerde (Selanik) ve aynı yıl (1881) doğan Ali Ulvi, 15 ağustos 9. Cevad Açıkalın Atatürk'ün eşi Latife Hanım'ın küçük kardeşi Uşakîzade Rukiye Ha-
I975'te vefat etmiştir. Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığındaki aile mezarlığına defnedil- nım'la evliydi.
miştir.
373

Birkaç yıl sonra Refik Evliyazade Nejad'dan sonra diğer oğlu Süreyya İlmen, Cumhuriyetin ilk yıllarının moda merkezleri
Ahmed'i de evlendirdi. Gelininin adı "Sevim"di. Süreyya Sineması ve Süreyya Plajlan'nın sahibiydi. 1927-1930 yıl-
Sevinç... Sevin... Sevim!.. lan arasında CHP milletvekilliği yaptı. Serbest Cumhuriyet Fırka-
Tesadüf mü? sı'nın kuruculanndandı. İstanbul Balat'ta devlet desteği olmadan
"Sabetay Sevi" ismiyle bir ilgi kurulması çok mu abartılı olur? kurulan ilk mensucat fabrikasının da sahibiydi.
Neyse... Süreyya İlmen'in oğlu Hayri İlmen, Uşakîzadeler'in kızı -aynı
Yeri gelmişken Evliyazadelerin bir oğlundan bahsedelim: zamanda kuzeni- Vecihe'yle evlendi. Vecihe, Mustafa Kemal'le
Ahmed Evliyazade'nin eşi Sevimin annesinin adı Nefise Sami- evlenen Uşakîzade Latife'nin kız kardeşiydi.
ye, babasının ise Zühtü Bey'di. Annesi ikinci evliliğini ünlü jine- Uzatıyorum ama akrabalık bağlarının nerelere kadar gittiğini
kolog doktor Mahmut Bayata'yla yapmıştı. Sevim ile Ahmed ara- göstermek istiyorum:
sında on beş-yirmi yaş farkı vardı. Hayri İlmen-Vecihe Hanım çiftinin kızları Erdem, İsmet İnö-
Ahmed Evliyazade 1903 doğumluydu. İzmir Kızılçullu Ameri- nü'nün kardeşi Rıza'nın oğlu Mutlu Temelli'yle evlendi.
kan Koleji ve Paris Sorbonne mezunuydu. Yedi dil biliyordu. Yani Uşakîzadeler sadece Atatürk'le değil, zamanla İsmet İnö-
Eniştesi Dr. Tevfik Rüşdü Araş'in zorlamasıyla Dışişleri Bakanlı- nü'yle de akraba olmuşlardı!
ğı'na girmişti. Şair Yahya Kemal'in elçi olarak bulunduğu Mad- Bitmedi. Erdem (İlmen)-Mutlu Temelli çiftinin kızları, Cum-
rid'de, o da kâtip düzeyinde görevliydi.] ° hurbaşkanı Fahri Korutürk'ün eşi Emel Hanım'ın yeğeni Ömer
Her Evliyazade erkeği gibi çapkındı! Adı ispanya Kraliyet aile- Aral'la evlendi.
sinin kızlarıyla aşk söylentilerine kanşınca, Türk Dışişleri, Ah- Bitirelim, yoksa böyle gidersek bütün cumhurbaşkanlarını ak-
med Evliyazade'yi apar topar Meksika'ya atadı! Bir dönem Al- raba çıkaracağız!..
manya'da da görev yaptıktan sonra mesleği bıraktı. İzmir'e dö- Ahmed-Sevim Evliyazade'nin tek çocukları Ata Refik, ilk evlili-
nüp önce kız kardeşi Bihin'in eşi Sadullah Birsel'le tütün işine ğini Leyla Hanım'la yaptı. Kerem adlı çocukları oldu. Ata Bey,
girdi. Sonra Efes Oteli karşısında (bugün Kordon İş Hanı'nm bu- ikinci evliliğini İzmir'in tanınmış ailelerinden Fetvacıların kızı
lunduğu yerde) benzin istasyonu işletti. Bu benzin istasyonunun Esin'le yaptı. Esin Hanım'ın dedesi Hacim Muhiddin Çarıklı, birin-
müdürü ise, halası Gülsüm'ün damadı Mihrî Dülger'di. ci-sekizinci dönemler arasında CHP milletvekili olarak TBMM'de
Sevim'i, kendinden yaşça çok büyük Ahmed Evliyazade'yle ev- bulundu.
lenmeye Doktor Nâzım'ın kızı Sevinç Hanım ikna etmişti. Tamam tamam... Konuyu kapatıyorum. Ama sanıyorum "derdi-
Sevim-Ahmed Evliyazade çiftinin çocukları Ata Refik Evliyaza- mi" anlatabildim: hepsi akraba!..
de anlatıyor: Torunu Sevin'in dünyaya geldiği o günlerde Dışişleri Bakanı
Dr. Aras'ı sevindirecek bir başka müjdeli haber İzmir'den geldi.
Anneannem Nefise Hanım, Doktor Nâzım'ın yakın akrabasıydı. Yani Cumhuriyet Halk Fırkası Antalya Milletvekili Cemal Tunca'yla
Sevinç Teyze ile annem Sevim akrabaydı. Ama sormayın, nereden nasıl evli olan kız kardeşi Fahriye, oğlu Faruk Tunca'yı evlendirmişti.
bağlan vardı, bilmiyorum. Ama anneannemin, Doktor Nâzım'dan "da- Faruk Tunca, Kapanîzade Tahir Beyin kızı "Sevim" Kapanî'yle ev-
yım" diye bahsettiğini biliyorum. Anneannemin Selanik'te Atatürk'ün lenmişti. ] ı
annesi Zübeyde Hanımla aynı mahalleden, hatta kapı komşusu olduğu- Sevinç, Sevin ve Sevim'den sonra aileye bir Sevim daha katıl-
nu biliyoruz. Ayrıca Süreyya İlmen de yine akrabamız oluyor. mıştı !
Daha önce de yazdığımız gibi Kapanîler (Kapancılar) Sabetay
]2
Ata Refik'in "akrabamız" dediği Süreyya İlmen'in annesi Uşakî- Sevi'ye bağlı üç gruptan biriydi.
zadelerin kızı Adviye Hanım'dı. Babası II. Abdülhamid'in son se-
raskeri (Millî Savunma bakanı) Mehmed Rıza Paşa'ydı. I I. Sevim Kapanî'nin iki ağabeyi de Türkiye'nin tanıdığı iki ünlü isimdi: Profesör Münci
Kapanî ve DP'nin Devlet bakanı Osman Kapanı. Atatürk'ün eski eşi Latife Hanım'ın er-
kek kardeşi Uşakîzade Ömer de, Kapanîzade Tahir Bey'in diğer kızıyla evliydi.
10. Yahya Kemal, Dr. Tevfik Rüşdü Aras'tan nefret etmesine rağmen Evliyazadelerin
oğlu Ahmed Evliyazade ve damatları Sadullah Birselle dostluğunu ölene kadar sürdürdü. 12. Soyadı kanunu çıkınca Kapancılar, "Kapanî," 'Kapancıoğlu", "Kapana" soyadlarını
375

Refik Evliyazade'nin eşi Hacer Hanım da Kapana ailesine men- Sevin Zorlu'nun saçı mı uzatılmış, hemen müdahale ediyordu:
suptu. "Kısa, kâküllü kesilecek!" Atatürk uzun saçı hiç sevmiyordu!
Evliyazadeler, Uşakîzadeler ve Kapanîler akrabaydı. Çocukları
birbirlerine "şer kuzin" derlerdi. Dr. Aras-İsmet Paşa kavgası
5 temmuz 1937'de Evliyazadelere yeni bir üye daha katıldı.
Berin-Adnan Menderes yeni doğan çocuklarına "Mutlu" adını Türkiye'nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığından ödün veril-
verdiler. meyen yıllardı o dönem.
Menderesler, çocuklarına "Mutlu" adını neden vermişlerdi? Dünün en büyük iki düşmanı, Yunanistan ve Rusya (SSCB),
"Sevin"le aynı anlamı taşıdığı için mi? Türkiye'nin en büyük dostuydu.
Naciye Hanım torunu Mutlu'nun dünyaya gelmesine çok sevin- Türkiye, Milletler (Birleşmiş Milletler) Cemiyeti'ne girmeye
di. Mutlu ikinci torunuydu. îlk göz ağrısı Yüksel'di. çok istekliydi. Ama başvurarak değil, davetle katılmayı uygun bu-
Berin Menderes annesini hep mutlu etmişti. Ama diğer çocukla- luyordu. Nitekim öyle de oldu. Ancak yine de şart koymuştu:
rı, Güzin ve Samim torun konusunda Naciye Hanım'ı üzüyorlardı. "Dostumuz Sovyetler Birliği'ne karşı haklı görmeyeceğimiz her-
Güzin eşi Hamdi Dülgerle anlaşmış, çocuk istemiyordu. hangi bir tedbire katılmak zorunda değiliz."
Otuz beş yaşma gelen Samim'in ise evlenmeye hiç niyeti yoktu. Ve çok geçmeden Türkiye, Sovyetler Birliği'nin Milletler Cemi-
Samim'in geleceğinde iki eniştesinin büyük rolü olmuştu. yeti'ne katılmasında başrolü oynadı.
Doktor Nâzım, Maarif nazırlığı döneminde ziraat eğitimi alması Türkiye saygı duyulan bir ülke olma yolunda hızla ilerliyordu.
için Samim'i Macaristan'a göndermişti. Paris Sorbonne siyasal bi- 1937 martında Mısır'ın, Milletler Cemiyeti'ne kabulü için toplanan
limler mezunu Samim'i, diğer eniştesi Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik olağanüstü oturuma Dışişleri Bakanı Dr. Araş başkanlık yaptı.
Rüşdü Araş ise Dışişleri Bakanlığı'na idare memuru olarak almıştı. Uluslararası siyasette giderek önemli görevler üstlenen Türki-
Diplomat Samim, annesinin ısrarlarına rağmen evlenmek istemi- ye, hep barışçıl politikaları savunuyordu. Örneğin Balkanlar'da
yordu. Bunun nedeni olarak Samim'in Macaristan'da bir sevgilisi hiçbir devletle düşmanlığı yoktu. Oysa diğer ülkelerin aralarında
olması ve onu unutamaması gösteriliyordu. Samim, sevgilisi "Ole- sayısız anlaşmazlık vardı. Buna rağmen Türkiye öncülüğünde
ick"in adı yazılı künyeyi uzun yıllar bileğinden çıkarmayacaktı. Balkan Paktı kuruldu.
Samim'in bir diğer özelliği ise çok iyi briç oynamasıydı. "Balkan Paktı kuruldu" diye sadece bir cümleyle yazıp geçiyo-
Briç, Evliyazadelerin tutkusuydu. İçlerinde en iyisi Doktor Nâ- ruz. Halbuki özellikle son yarım asırdır birbirlerinin boğazına sa-
zım'ın kızı Sevinç'ti! Usta briç oyuncuları arasında Dr. Tevfik rılmış ülkeleri bir paktta buluşturmak hiç de kolay olmamıştı.
Rüşdü Aras'ı da saymak gerekiyor. Zorluğu anlatmak için bir örnek vereyim: Dışişleri Bakanı Dr.
Sadece oyun masasında değil, yukarıda yazdığım gibi diploma- Tevfik Rüşdü Araş, bu birliği sağlayabilmek için Atina'da o kadar
si masasından da çoğu kez başarıyla kalkan Dr. Aras'ın diploma- çok bulunuyordu ki, eşi Makbule Hanım da Atina'ya taşınmak zo-
ı3
sideki basanları bazı politikacıları kıskandırmıyor da değildi. runda kalmıştı. Araslar Atina'da bir yıl kaldı.
Balkan Paktı'nın ardından benzer çalışmalar Ortadoğu için de
Montreux Konferansı'ndan memleketime döndüğüm gün Florya yapıldı. "Sadabat Paktı" kuruldu, geliştirildi.
Köşkü'nde ziyaretine koştuğum Atatürk, beni öğle yemeğine alıkoymuş Atatürk'ün Türkiye'si Üçüncü Dünya Ülkeleri'ne örnek oluyor-
ve yemek sırasında iltifatlı sözlerini şu cümleyle bitirmişti: "Dr. Tevfik du. Irak'ta Cumhuriyet Halk Partisi'ni ömek alan Bağdatlı aydın-
Rüşdü, yeni yeni muvaffakiyetler için acele etme. Kıskançlıktan kafam lar Halk Grubu'nu kurdular. Köklü reformları savundular, iktida-
koparacaklar ama, ben hayatta oldukça hiçbir şeyden endişe etme !" ra geldiler. Başbakan olan kişi Türkiye'ye yabancı değildi: Midhat
(Dr. Tevfik Rüşdü Araş, Görüşlerim, 1968, s.l) Paşa'nın Bağdat'ta himayesine aldığı, Hareket Ordusu Komutanı

Atatürk'ün Ankara'da en sık misafirliğe gittiği yerlerin başında 13. Balkan Paktı'nın mimarı Dr. Tevfik Rüşdü Araş, ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin te-
meli sayılan "İttihadı Osmanî"yi kuran dört isimden biri olan ve daha sonraki yıllarda
Dr. Aras'ın evi geliyordu. Ve evde her şeye kanşıyordu. Örneğin memleketi Romanya'ya dönen Dr. ibrahim Temo'nun heykelinin Bükreş Tıp Fakültesi
knlı'nn Jit,:l, : - : —XI..
377

ve 1913'te uğradığı suikast sonucu ölen Sadrazam Mahmud Şev- Hatay sorununun çözümü konusunda da Atatürk ile İnönü ara-
ket Paşa'nın kardeşi Hikmet Süleyman'dı. sında önemli yaklaşım farklılıklan vardı. Atatürk askerî müdaha-
"Atatürk devrimlerini" ülkesinde gerçekleştirmeye çalışan leyi de dışlamayan "şahin" bir diplomasiden yanayken, İnönü,
Başbakan Hikmet Süleyman kısa bir zaman sonra, ingilizlerin or- Türkiye'yi Fransa'yla karşı karşıya getirmeyecek daha ılımlı bir
ganize ettiği bir askerî darbeyle yıkıldı. siyaset izlenmesinden yanaydı.
1935'te Almanya'nın Versailles Antlaşması'nı yırtması ve Ren Sadece diplomaside değil, uygulanan ekonomik politikalarda
bölgesine girmesi, ardından İtalya'nın Habeşistan'a saldırması, da Mustafa Kemal ile İsmet İnönü arasında görüş farklılığı vardı.
ufukta büyük bir savaşın başlayacağının deliliydi. Örneğin, Mustafa Kemal, Başbakan İnönü'nün ekonomiye devlet
Türkiye iki düşman kutbun, İngiltere-Fransa ile Sovyetler Bir- müdahalesini genişletme eğilimini dengelemek için, özel sektöre
liği'nin yakınlaşmasında da etkin rol oynuyordu. yakınlığıyla bilinen Celal Bayar'ı İktisat bakanı yapmıştı. Fakat
Keza Montreux Sözleşmesi bu politikaların sonucunda başa- Başbakan İnönü, Celal Bayar'ın elini kolunu bağlıyordu.
rıyla noktalanmıştı. Uzatmayayım, sonuçta Nyon Konferansı bardağı taşırdı. Cum-
Bütün bu açık, dürüst, tarafsız ve barışçıl dış politikanın mima- hurbaşkanı Atatürk, Başbakan İsmet İnönü'nün istifasını istedi.
rı Mustafa Kemal, icracısı Dr. Tevfik Rüşdü Aras'tı. Başbakan İnönü 20 eylül 1937'de "hastalığı nedeniyle" görevin-
Ancak Dr. Aras'ın yıldızının parlaması Türkiye'nin yakın gele- den aynldığını açıkladı.
ceğinde bir fırtınanın kopacağının da işaretiydi. Gariptir, İsmet İnönü bundan önceki başbakanlıktan aynlma-
10 eylül 1937'de İsviçre'nin Nyon kentinde yapılan toplantı, lannda da hep "hastalığını" mazeret göstermişti.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ile Başbakan İsmet İnönü'nün Ama gerçek bir hasta vardı ki, onun ömrü çok azalmıştı.
yollarını ayırdı. Ve onun ölümü, Evliyazade ailesini derinden etkileyecekti...
Olay aslında son derece basitti...
1937'de dünyanın gündeminde korsan denizaltılar olayı vardı.
Kimliği saptanamayan denizaltılar, ticaret gemilerini vurup kaçı-
yordu. Saldırılar Türkiye karasularında da olmaya başladı; Sovyet-
ler Birliği'nden malzeme yüklenen iki İspanyol gemisi Çanakkale
Boğazı önünde batırıldı. Marmara Denizi'nde yabancı bir denizal-
tının bulunduğu iddiası Avrupa gazetelerinde manşetlere taşındı.
Korsan denizaltılar olayı, Sovyetler Birliği ile İtalya'yı karşı karşı
getirdi; sert notalar verildi. Bu tartışmalar üzerine Akdeniz Konfe-
ransı düzenlenmesi fikri ortaya atıldı. Almanya ve İtalya konferan-
sa katılmayı reddetti. Buna rağmen Türkiye, Sovyetler Birliği, İn-
giltere, Fransa, Mısır ve Balkan ülkeleri katılma karan aldı.
Konferansta alınan işbirliği karan Dışişleri Bakanı Dr. Araş ile
Başbakan İsmet İnönü'nün arasını açtı.
Başbakan İnönü, İngiltere ve Fransa'nın Türkiye'nin başını be-
laya sokmak için korsan denizaltılar sorununu abarttığını düşü-
nüyor ve işbirliğinin sadece Türk karasulan içinde yapılmasını
ileri sürüyordu. Dr. Araş (ve dolayısıyla Atatürk) açık denizlerde
de sınırlı bir işbirliğinden yanaydı.
Görüldüğü gibi mesele o kadar önemli değildi. Nyon Konferan-
sı aslında son dönemde Çankaya Köşkü ile hükümet arasındaki
görüş farklılığının somut olarak ortaya çıkmasına neden oldu.
379

On sekizinci bölüm boşalacak Cumhurbaşkanlığı makamı için kulis faaliyetlerine gir-


diler. Biliyorlardı ki, sık sık komaya giren Atatürk'ün kurtulma
umudu çok azdı...
11 kasım 1938, Ankara
Atatürk'ün yakın çevresinin, Çankaya Köşkü için üzerinde uz-
laştıkları isim TBMM Başkanı Abdülhalik Renda'ydı.
Yanya doğumlu Meclis Başkanı Abdülhalik Renda ile Şükrü
Kaya Malta sürgününde birlikteydiler. Dosttular.
Abdülhalik Renda'yı İstanbul'a çağırdılar.
Renda'yı Haydarpaşa Gan'nda karşılamaya gelenler sadece
özel isimlerdi. Birlikte Pera Palas'a gittiler.
Dr. Araş ve Şükrü Kaya burada tekliflerini yaptılar.
Bu özel görüşmede olduğunu söyleyen Yakub Kadri Karaosma-
Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün üzerinden bir gün geç- noğlu, yapılan teklifi ve Abdülhalik Renda'nın bunu duyar duy-
mişti. Türkiye matemdeydi... Türkiye ağlıyordu... maz reddettiğini, yıllar sonra İsmet İnönü'nün damadı Metin To-
Gazi Mustafa Kemal Atatürk İstanbul'da ölmüştü. ker'e anlattı.
Ankara'da siyasî hareketlilik yaşanıyordu. Diyelim ki Yakub Kadri Karaosmanoğlu doğru söylüyor, Mec-
Olağanüstü toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi oybirliğiyle lis Başkanı Renda 1 Çankaya Köşkü'ne çıkmayı reddetti. Peki ni-
ismet İnönü'yü cumhurbaşkanı seçti. ye? Dünürü Orgeneral İzzeddin Çalışlar, kulağına bazı bilgiler fı-
İsmet Paşa Meclis kürsüsüne çıktığında göğsündeki İstiklal sıldamış olabilir mi?
Madalyası ve Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma nişanı hayli dik- Teklif Atatürk ölmeden hemen önce yapılmıştı; o günlerde İs-
kat çekiciydi. Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanının göğ- met İnönü'nün adı telaffuz bile edilmiyordu.
sünde neden Osmanlı madalyası taşıdığı merak konusu oldu. Üstelik teklifi kabinenin iki önemli bakanı getirmişti.
Ama bunun nedenini kimse soramadı... TBMM Başkanı Renda teklifi neden reddetmişti?
Meclis'ten kendi evi Pembe Köşk'e dönen Cumhurbaşkanı İs- Bilinmiyor!
met İnönü, annesi Çevriye Temelli'nin odasına girip elini öptü. Devam edelim, belki yanıtı bulabiliriz.
Başbakan Celal Bayar, o gün istifasını Cumhurbaşkanı İsmet Yazılanlara bakılırsa Dr. Araş ve Şükrü Kaya'nın başını çektiği
İnönü'ye sundu. İsmet Paşa, hükümeti kurma görevini yine Celal grup, Celal Bayar'a, Ali Fethi Okyar'a da teklif götürdü; onlar da
Bayar'a verdi.
hemen reddetti!
Ama...
Bırakın bu yazılanların doğru ya da yanlış olduğu polemiğini, o
Özel bir özel isteği vardı: Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüşdü Araş günlerde Celal Bayar'ı Dr. Araş ve Şükrü Kaya'dan ayrı tutmak sa-
ile İçişleri Bakam Şükrü Kaya'yı yeni kabinede istemiyordu! dece saflık olur!
Neden? Keza yine yazılanlara göre bu grup, Mareşal Çakmak'a da tek-
Döneme ait tüm anı kitaplarının İsmet İnönü hakkında ortak lif götürmek istiyor, ancak Mareşal Çakmak, "Hayır hayır... Çan-
bir görüşü varchr: "İsmet Paşa kincidir!" kaya Köşkü için en iyi aday İsmet İnönü'dür" diyor!
İsmet Paşa'nın, Dr. Araş ve Şükrü Kaya'yı kabinede görmek is- Bunların hepsi kötü senaryolardır.
tememesinin haklı bir nedeni var mıydı ? Erkânıharbiyei Umumiye reisliği, Harbiye nazırlığı, başbakan-
Bu soruyu yanıtlayabilmek için birkaç ay öncesine gitmekte lık, Genelkurmay başkanlığı yapmış Fevzi Çakmak'ın Çankaya
yarar var...
Köşkü'nü istemediğine dair hiçbir belge ve bilgi yoktur!
Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüşdü Araş, İçişleri Bakanı Şükrü
Kaya başta olmak üzere Atatürk'ün yakın çevresi onun vefatıyla '• Abdülhalik Renda'nın torunu Bedriye Renda, ünlü reklamcı Jefi Medina'yla evlidir.
Medina ailesi İstanbul'un köklü Yahudi ailelerindendir. Bir kolları ise Paris'tedir.
380 381

Cumhurbaşkanlığını istemiyor, onun yerine eski müsteşarı, İsmet İnönü ile Fevzi Çakmak'ın başını çektiği bir grup; Şükrü
Heybeliada'da emekliliğin tadını çıkaran İsmet Paşa'nın emrine Kava üe Df- Tevfık Rüşdü Aras'ın bulunduğu diğer grup. Bu duru-
girmeye razı oluyor! Teklif götürülse kabul eder miydi, bilinmez, mu "kabaca" İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki asker-sivil grup-
ama götürülmediği açıktır. Zaten götürülemezdi, Atatürk'ün yakın laşmasına benzetebiliriz.
çevresi ile Mareşal Fevzi Çakmak'ın arasının "gergin olduğuna" İsmet Paşa, karşı grubun sol eğilimlilerle ittifak içinde olduğu-
ileride değineceğiz. nu biliyor ve etkisizleştirmek istiyordu.
Devletin tepesinde ideolojik bir çatışmanın olduğunu söyleye- "Kurt politikacı" İsmet Paşa, Şükrü Kaya ve Dr. Tevfık Rüşdü
bilir miyiz ? Dr. Aras'ın siyasî çizgisini biliyoruz. Aras'ı, "komünistlerle işbirliği içinde" göstererek, özellikle asker
içişleri Bakanı Şükrü Kaya için sadece tek bir olgu yeterli ola- çevrelerin onlara karşı tavır almalarına neden olacak bir hesap
caktır: Charles Rist ile Charles Gide'in Günümüze Kadar İktisa- içindeydi.
dî Mezfıepler Tarihi gibi, bazı Marksist "klasikleri" Türkçe'ye çe- Bu ucuz oyunu Şükrü Kaya ve Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın bilme-
virmişti ! 2 mesine olanak yok. Bu nedenle, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Nâ-
Atatürk'ten sonra Çankaya Köşkü'ne çıkan İsmet İnönü'nün zım Hikmet arasında, sol çevrelerin bir türlü anlamlandıramadığı
nasıl cumhurbaşkanı olduğu konusunda ne yazık ki hiçbir çalış- ve yanlış değerlendirmelere yol açan bir görüşme yapıldı. Şükrü
ma yoktur. Bol bol "hamaset edebiyatı" vardır! Kaya, Nâzım Hikmet'e uyarıda bulundu:
Bir yıl önce, 1 kasım 1937'de Atatürk tarafından başbakanlık-
tan uzaklaştırılan İsmet İnönü, bir yıl sonra "kuyudan" nasıl çıka- Türkiye büyük bir hızla Mareşal Fevzi Çakmak inisiyatifiyle faşiz-
rılmıştır? me doğru kaymaktadır. Ben bütün gücümle bunu önlemeye çalışıyo-
Bu konuda yapılan tek yorum, "Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun rum. Fakat buna gücüm yetmiyor. Beni devirdikleri anda Türkiye fa-
başındaki Mareşal Fevzi Çakmak, İnönü'nün cumhurbaşkanı ol- şizmin kucağına düşecektir. Faşizm geldiği an, benden evvel siz tasfi-
masını istedi" şeklindedir. Buna eklenen cümle ise, "Başka adam yeye uğrarsınız. Bu itibarla sosyalistlik-komünistlik propagandasını
yoktu" değerlendirmesidir. Bu size inandırıcı geliyor mu ? bırakın. Faşizme karşı mücadelede bana yardımcı olun. (Abidin Nesi-
Eğer bunu doğru kabul ederseniz, başka yorumlara neden mi, Yılların İçinden, 1977, s. 146)
olursunuz.
Soruyorum: Atatürk'ün başbakanlıkta istemediği birini, ordu na- Sonra ne oldu ?
sıl Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne oturtmuştur ? Üstelik Atatürk'ün İsmet İnönü-Fevzi Çakmak ittifakı, Türkiye'nin tanık olacağı
yakın çevresine rağmen! Biliniyor ki bu çevre İsmet İnönü'yü hiç en büyük "senaryolarından" birini hayata geçirdi: "Bir komünist
sevmiyordu. isyan nasıl önlenir" oyunu sahneye kondu.
Ama siz, "Atatürk'ün çevresinin ve bakanlarının hiçbir siyasal Nâzım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Kemal Tahir, Kerim Korcan,
ağırlığı ve gücü yoktu" derseniz bu da bir başka tartışmaya neden A. Kadir (Abdülkadir Meriçboyu) ve arkadaşları "orduyu ve donan-
olur. Çünkü bu sözler, "o dönemde Atatürk kültü yoktu" sonucu- mayı isyana teşvik" suçuyla 29 ağustos 1938'de hapse atıldılar!
nu doğurur! Tarihe dikkatinizi çekerim!
Neyse. Meseleyi çözmek için biz yine bir yıl öncesine gidelim. Olayı o kadar büyüttüler ki, "komünistler her an darbe yapabi-
Atatürk'ün ağır hasta olduğu biliniyor ve Çankaya Köşkü'ne ki- lir" diye duruşmaları Erkin gemisine taşıdılar!
min geleceği hesaplan gizli kapılar ardından utangaç da olsa ya- Bu topraklardan uzun yıllar kullanılacak "komünizm öcüsü"
pılıyordu. Atatürk sonrasına ilişkin hesap yapan iki grup vardı ve yaratılmıştı!
bunlar birbirlerine hayli mesafeliydi. İttihatçılar arasında nasıl asker kanadın sözü geçiyorsa, "Ke-
malistler" için de durum değişmemişti. Siviller asker karşısında
2. ismet Bozdağ, Bitmeyen Kavga adlı kitabında, Şükrü Kaya'nın yazmış olduğu üç cilt- yine hazır ola geçti!
lik anılarının, onun ölümünden sonra kaybolduğunu, bunun da sorumlusunun ismet
inönü olduğunu yazar. Doğan Hızlan ise Şükrü Kaya'nın "özel koleksiyonunun" tas- Yaratılan "canavar" askerleri ürküttü!
nif edilmeden Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde olduğunu belirtmektedir. (Hürriyet, Askerleri harekete geçiren isim ise 1. Ordu Komutanı Fahred-
27 kasım 2000)
383

din Altay Paşa'ydı. Paşa, Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral bile istemedi. Artık TBMM'de, Atatürk'ün "sofra arkadaşların-
Asım Gündüz'e, cumhurbaşkanının kim olacağını sorup, ordunun dan" Kılıç Ali, Ali Çetinkaya, Şükrü Kaya, Hasan Rıza Soyak, Ce-
bu konuda tarafsız kalacağını öğrenince, hemen harekete geçip, vad Abbas Gürer, Tahsin Üzer, Hüsrev Gerede, Nakiyettin Yüce-
1. Ordu'nun kolordu ve tümen komutanlarıyla toplantı yaparak, kök, Fuad Bulca gibi isimler yoktu. 3
adaylarının İsmet İnönü olduğunu, diğer ordu komutanlarına ve İsmet İnönü bazı isimleri hiç affetmeyecekti...
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Asım Gündüz'e bildirdi. Buna karşılık...
İstiklal Savaşı'nın önde gelen komutanlarından Orgeneral Fah- İsmet Paşa, Atatürk'ün "dışladığı" Kâzım Karabekir, Hüseyin
reddin Altay'ın ordu üzerinde ağırlığı büyüktü. 1924-1933 yıllan Rauf Orbay, Hüseyin Cahid Yalçın, Seyfı Düzgören gibi isimleri
arasında 2. Ordu komutanlığı yapmıştı, 1933'ten beri de 1. Ordu TBMM'ye taşıdı. Ali Fuad Cebesoy ile Refet Bele'ye kol kanat
komutanlığı görevini yürütüyordu. gerdi.4
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Orgeneral Al- Enver Paşa'nın çocuklarının, torunlarının Türkiye Cumhuriye-
tay'ın lobi yaptığından haberdar oldu. Ordunun kararına saygı ti vatandaşlığına alınmalarına ve yurda girişlerine izin verdi. Ama
duyduğunu açıkladı. bir dönem özel kalem müdürlüğünü yaptığı Enver Paşa'nın meza-
İsmet Paşa'nın adaylığı hükümetin gündemine de geldi. Dışiş- rını getirmeye yanaşmadı! Diğer yandan Talat Paşa'nın naaşım İs-
leri Bakanı Dr. Tevfik Rüşdü Araş, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve tanbul'a getirtti!
Başbakan Celal Bayar son kez yan yana geldiler. İsmet İnönü adı Peki tüm bunlar ortadayken hâlâ "İsmet İnönü kincidir" deni-
üzerinde istemeden de olsa fikir birliğine vardılar. Askerler gibi lebilir mi ?
hükümetin de cumhurbaşkanı adayı İsmet İnönü'ydü. Hem evet, hem hayır!
Dr. Tevfik Rüşdü Araş o gün yani 11 kasımda cumhurbaşkanlı- İsmet İnönü pragmatist bir politikacıydı. Eğer duygularına esir
ğı oylaması yapılmadan önce İsmet İnönü'yü Ankara'daki Pembe olsaydı, Atatürk döneminde hiç anlaşamadığı Hüseyin Rauf Or-
Köşk'ünde ziyaret etti. İsmet İnönü'yü dalgın buldu. bay ve Ali Fethi Okyar'ı tekrar milletvekili, bakan yapmazdı!
"Başımız sağ olsun paşam, milletçe öksüz kaldık" dedi. Gerçi bunun da yanıtı vardı: güya İsmet Paşa, kendine muhale-
Kısa cümlelerle sohbet ettiler. İsmet Paşa, Dr. Tevfik Rüşdü fet olacak güçlü isimleri yanına çekerek, "siyasî hasımlarının"
Aras'a soğuktu. kuvvvetini azaltan bir stratejiyi hayata geçiriyordu!
Sonra Dr. Araş, oy kullanmak için Meclis'in yolunu tuttu. TBMM Kendisine yöneltilen, "Atatürk'ün muhaliflerini neden hemen
çevresindeki olağanüstü askerî önlemler, herkes gibi onun da dik- Meclis'e taşıdınız?" sorusuna, "Mustafa Kemal'e dil uzatmamaları
katinden kaçmadı! için yaptım" diye, hiç de inandırıcı olmayan bir yanıt verecekti...
Askerler Meclis'e ağırlığını koymuştu...
Refii Bayar intihar ediyor
Dr. Araş tasfiye ediliyor
Bu notlardan sonra tekrar 11 kasım 1938 tarihine dönelim.
Bir saat sonra. İsmet İnönü'nün Çankaya Köşkü'ndeki ilk konuğu Başbakan
İsmet İnönü Çankaya Köşkü'ne çıktı. TBMM'de oylamaya katı- Celal Bayar'dı. Görüşme kısa sürdü.
lan 348 oyun hepsini almıştı.
İsmet Paşa, gerek başbakanlıktan ayrılmasına neden olanları, 3. O çevreden milletvekili yapılan nadir isimlerden biri, Mustafa Kemal'in vefat habe-
gerekse cumhurbaşkanı yapılmaması için kulis faaliyetinde bulu- rini alınca intihara kalkışan yaver Salih Bozok'tu. Ama Bozok'un milletvekilliği sadece
bir dönem sürecekti, ilginçtir: Atatürk'ün iki çocukluk arkadaşı Salih Bozok ve Nuri
nanları hiç unutmadı. Conker Atatürk gibi 1881 Selanik doğumluydu. Nuri Conker Atatürk'ten beş ay son-
Özellikle Atatürk'ün son günlerinde bile yanına gitmesini en- ra, Salih Bozok ise on sekiz ay sonra vefat etti! Nuri Conker, Salih Bozok'un ablasıy-
gelleyenleri affetmedi. la evliydi.

Beş ay sonra yapılan genel seçimlerde, Atatürk'ün yakın arka- 4. O kadar çok savaş cephesinde bulunan Refet Paşa, seçim gezisi için gittiği Trak-
ya'da bir çocuğun trene attığı taşın gözüne rast gelmesi sonucu yaralandı. Ameliyat-
daşlarının hemen hepsinin üstünü çizdi, milletvekili olmalarını lar geçirdi. "Biz Halide Edib Hanım'ı Müslüman ettik zannediyorduk. Meğer Halide
Hanım, Adnan (Adıvar) Bey'i Yahudi etmiş" diyen Refet Paşa'ya, bu zor günlerinde
Celal Bayar Çankaya Köşkü'nden çıkıp Başbakanlık'a gitti. Ra_
bineyi olağanüstü toplantıya çağırdı. Bakan arkadaşlarına hükü- 5 temmuz 1951'de beraat edecekti. 6
da
Ömer
meti kurmakla yeniden görevlendirildiğini söyledi.
Dr. Araş yılların politikacısıydı. Söz aldı: "Dünyanın İkinci Dün- inlerdeki söylentiler Celal Bayar'ın İsmet İnönü'den oğlu Refii
ya Savaşı'na sürüklendiğini sanırım hepimiz farkındayız. İstendiği intikamını almakta olduğudur. (Metin Toker, DP'nin Altın
takdirde görev almaktan kaçınmayacağımı sizlere bir kez daha n (1950-1954), 1991, s. 60)
anımsatmak isterim."
Dr. Araş sanki gelişmelerden haberdardı. t anmak zor. Ama alıntı yaptığımız cümlenin sahibi Metin To-
Kabine dağılınca Başbakan Celal Bayar, Dr. Aras'ın evine ziya- vani İsmet İnönü'nün damadı olunca, İnönü Ailesi'nin bu dü-
rete gitti. Bayar, İsmet Paşa'yla yaptığı görüşmeyi aktardı. şüncede olduğunu çıkarabiliriz...
?
Neyse, Bayarlar ile İnönüler arasındaki kavgayı bırakıp biz yi-
(inönü Celal Bayar'a) Benim uzun yıllar boyunca iyi işler gördüğü- ne Dr. Aras'ın tasfiyesine dönelim...
mü fakat çok yorulduğumu düşünerek bir müddet istirahat etmemin 13 yıl 8 ay Dışişleri bakanlığı yapan Dr. Tevfik Rüşdü Araş gö-
iyi olacağını söylemiş. {Hürriyet, 12 kasım 1987) revini Anglosakson taraftarı bilinen Şükrü Saraçoğlu'na devretti.
Evliyazadeler damatlarının başına gelenlere çok üzüldüler.
Dr. Araş, Başbakan Celal Bayar'a kırıldı. Atatürk son dönemle- Ama küçük bir teselliyle avundular. Gerek Dr. Aras'ın eşi Makbu-
rinde Dr. Araş, Şükrü Kaya ve Celal Bayar'a "ayrılmaz üçlü" diye le Hanım gerekse Berin Menderes'in Ankara'daki en yakın ahbap-
bakıyordu. Bu üçlü de prensipte birbirlerinden kopmama sözü ları Şükrü Saraçoğlu'nun eşi Saadet Saraçoğlu'ydu. Evliyazade-
vermişlerdi. Ama Celal Bayar'ın başbakanlıkta kalabilmek için ler'in hanımlanyla Saadet Saraçoğlu yakınlığı İzmirli olmaların-
kendilerinin saf dışı edilmesine ses çıkarmadığını düşünüyorlar- dan kaynaklanıyordu. O yıllarda Ankara'daki İzmirliler birbirleri-
dı. Dr. Araş çevresine, "Oysa Atatürk bizi Celal Bayar'a emanet ni çok tutup kolluyorlardı.7
etmişti" diyordu buruk bir ses tonuyla. Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu ertesi gün yakın arkadaşı
Arkadaşlarının saf dışı edilmesine tavır koyamayan Celal Ba- Dr. Aras'ı ziyaret etti. Hem İzmir'den hem de mübadele komisyo-
yar'ın başbakanlığı da ancak üç ay sürecekti... nu günlerinden tanışıyorlardı. Saraçoğlu, büyük bir nezaketle, "İs-
Fakat bu üç aylık başbakanlığı döneminde, İmpeks şirketinde met Paşa sizin Londra büyükelçiliğine tayininizi düşünüyor" dedi.
çalışan oğlu Refii Bayar'ın, devletten aldığı ihalelerde çıkar sağ- Dr. Araş bu karara pek de şaşırmadı ve yıllar öncesine döndü.
ladığı gerekçesiyle yargılanması, yaşamı boyunca unutamayacağı Atatürk, İsmet İnönü'yü başbakanlıktan alınca devreye Dr. Araş
bir acıya neden olacaktı. girmiş ve İnönü'ye Washington büyükelçiliği görevini teklif etmişti.
Mahkemelerin aklamasına rağmen, babasını çok üzdüğünü dü- Şimdi İsmet İnönü yıllar önce gerçekleşen bu olayın rövanşını al-
şünen Refii Bayar intihar ederek yaşamına son verecekti...
5
mak istercesine Dr. Aras'a Londra büyükelçiliğini teklif ediyordu!
Celal Bayar oğlu Refii Bayar'ın Başbakan Refik Saydam'ın ter- Dr. Araş, "çiçeği burnunda" Dışişleri bakanı Şükrü Saraçoğlu'na
tibi sonucu canına kıydığı kanısındaydı. Hiçbir zaman bu olayla dönerek, "Peki Londra Büyükelçisi Ali Fethi Okyar ne olacak?"
ilgili İsmet İnönü'nün adını telaffuz etmedi ama ona karşı olan dedi.
nefretinin altında bu duygunun yatmadığını düşünmek saflık
olur! '• Türk siyasal tarihindeki intiharları bir meslektaşımızın yazmasını umut ediyorum.
Dönemin Genelkurmay başkanı Orgeneral Kâzım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay,
Ne yazık ki gün gelecek bazı DP'liler ve DP'nin yayın organı 17 ekim I945'te Ankara'da Dr. Neşet Naci Arzan'ı öldürdü. Cinayeti parayla Reşit
Zafer gazetesi, İsmet İnönü'nün oğlu Ömer İnönü'nün adının nercan'a kabul ettirdi. Ancak olay sonradan aydınlandı. Haşmet Orbay cezaevine gir-
di. Suçu üstlenmesi için Reşit Mercan'a baskı yaptığı iddia edilen Ankara Valisi Nevzat
bir cinayete karıştığını iddia edecek ve Türkiye'nin gündemini Tandoğan 9 temmuz I946'da canına kıydı! Kâzım Orbay da istifa etti! Son bir örnek da-
on dört ay bu olayla oyalayacaklardı. Kâbus dolu günler sonun- ha vereyim: MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in Hacettepe Üniversitesi'nde öğre-
tim görevlisi olarak çalışan damadı Dr. Turgut Günay, 14 aralık 1978'de intihar etti. ile-
ri sayfalarda okuyacaksınız, bir intihar da Evliyazadaleri şoke edecekti...
5. Celal Bayar'ın torununa, yani Refii Bayar'ın oğluna, "Demirtaş" adını Atatürk koy-
muştur. Celal Bayar'ın diğer oğulları Atilla ABD'de, Turgut ise isviçre'de yaşamaktadır. 7. 1947-1950 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı yapan Necmeddin Sadak'ın eşi ilhan Sa-
dak da Berin Menderes'in izmir Notre-Dame de Sion'dan okul arkadaşıydı. Ancak İl-
han Hanım okulu dördüncü sınıfta terk etmişti.
387

"Milletvekili" yanıtını aldı.


nü'nün adamlarının" devriydi. Refik Saydam, Saffet Arıkan, Nev-
İsmet Paşa, siyasî muhalifi Ali Fethi Okyar'm 31 aralık 1938'de
yapılan araseçimde milletvekili seçilerek, Meclis'e girmesini sağ- zat Tandoğan gibi isimlerin yıldızı parlıyordu...8
ladı! CHP'lüer de Cumhurbaşkanı İnönü'yü göklere çıkarıyordu.
26 aralık 1938'de olağanüstü toplanan CHP kurultayı İsmet İnö-
Dr. Araş Londra büyükelçiliği teklifini kabul etti. Ancak kırgındı.
İsmet Paşa onu Çankaya Köşkü'ne çaya davet etti. nü'yü "millî şef ve "değişmez genel başkan" seçti!
Kurultayın İnönü'ye bağlılığını bildiren mesajını kongre kâtibi
"Paşam sizin devlet reisi olmanız üzerine benim hükümetin dı-
şında kalmam hazin değil mi ?" dedi. İnönü'de, "Evet hazindir iki CHP Aydın Milletvekili Adnan Menderes okudu: "Partimizin de-
gözüm, ancak kısa bir süre için gidiyorsunuz, sizi uzun süre ora- ğişmez genel başkanlığına intihap olunan Türkiye devletinin bü-
da bırakmam" diyerek Dr. Aras'ın gönlünü aldı. yük reisicumhuru ve kahraman Türk ordusunun yüce başbuğu,
"İki gözüm" İnönü'nün sık kullandığı bir deyimdi. Millî Şef İsmet İnönü'ye büyük kurultayın yürekten saygı ve bağ-
lılığının arzına karar verilmesini ve bu kararın kendisine sunul-
Dr. Araş İsmet Paşa'nın sözlerine inandı mı bilinmez. Ama pa-
masını, derin saygılarımızla teklif ederiz."
şayı hayat boyu affetmeyecek bir kişi vardı: Makbule Araş!
Bu teklif sürekli alkışlar arasında kabul edildi. Kurultay başka-
Halbuki daha düne kadar, İsmet Paşa'nın eşi Mevhibe ve Kâ-
nı Celal Bayar, kongrenin bu saygı ve bağlılıklarını kendi saygıla-
zım Orbay'ın eşi Mediha'yla (Enver Paşa'nın kız kardeşi) ne ka-
nyla beraber İsmet İnönü'ye sunarak vazifesini yerine getirdi.
dar samimiydiler. Birlikte Ankara'daki büyükelçi eşlerinin beş
(Şevket Süreyya Aydemir, ikinci Adam, 1993, c. 2, s. 39)
çaylarına giderlerdi. Kokteyllerin vazgeçilmez isimleriydiler.
Ankara "Millî Şef İsmet İnönü'nün etrafında hemen kenetleni-
vermişti...
Makbule Hanım, sakil sakil elbiseler ve şapkalar giyer, eski mo-
daya göre de elinden birkaç numara küçük beyaz glase eldiven gi-
yerdi. Bu dar eldivenler içinde elleri sakat gibi bir şey tutamaz, fa- Adnan Menderes bakan olacaktı
kat bu dar eldivenlerin içinde büzülmüş ellerini bol bol büyükelçile-
re uzatır, onlar da bu acayip elleri tazim ile öperlerdi. Hele zavallı Dışişleri Bakanlığı'ndan tasfiye edilen Dr. Tevfik Rüşdü Araş
Hariciye mensupları, yanına pek yaklaşamazlar, şayet yaklaşabilir- Hariciye Köşkü'nü boşaltmak için acele davrandı. Ancak bu iş
ler ise, "Arzı tazimat ederiz hanımefendiciğim" demek mecburiyetin- sandığı kadar kolay değildi. Örneğin, kayınçosu Refik Evliyaza-
de kalırlardı. (Münevver Ayaşlı, işittiklerim Gördüklerim Sildikle- de'nin hediye ettiği, Hariciye Köşkü'nün bahçesinde bakılan ve
rim, 2002, s. 125) özel konuklara iftiharla gösterilen İngiliz atı ne olacaktı ?
Bir diğer sorunu ise, tabanca koleksiyonunu ne yapacağıydı.
Yıllardır topladığı tabancalarla zengin bir tabanca koleksiyonuna
Makbule Hanım "Türkiye'nin gücünü yabancı konuklara gös-
sahip olmuştu.
tersin" diye som altından yapılan Hariciye Köşkü'ndeki o tabak-
larda artık yemek yiyemeyecekti. (Orhan Dirik, Babam General At İzmir'e gönderildi. Tabancalar Bahçelievler'deki eve taşındı.
Kâzım Dirik ve Ben, 1998, s. 54) Dr. Araş özel sorunlarını hallettikten sonra, İngiltere'ye gitme-
den önce, ocak ayının ilk günü Cumhurbaşkanı İnönü ve Dışişle-
Ama çocukluğundan beri zengin bir ailede büyüdüğü için bun-
ri Bakanı Saraçoğlu'yla Çankaya Köşkü'nde bir akşam yemeğin-
ları sorun yapmıyordu. Onun kızdığı İsmet Paşa'nın, "Rüşdüm"
de yan yana geldi. Bu üçlü özel toplantı Dr. Aras'ın Dışişleri bri-
dediği eşine yaptığı haksızlıktı! Herkese soruyordu: "Söyleyin ba-
fingiyle başladı.
na, biz Dışişleri'nde başansız olduğumuz için mi alındık ?"
Görüşme sonunda Cumhurbaşkanı İnönü, Londra Büyükelçisi
Atatürk'ün vefatıyla Ankara'da bir dönem artık sona ermişti-
Dr. Aras'a şu direktifleri verdi:
Sofralarda saatlerce oturma, balolarda dans etme gibi, bir döne-
min simgeleri yok olmaya başladı. Atatürk otoriterdi. İsmet Pa-
«•• Saffet Arıkan, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Sovyetler Birliği'yle yapılan askerî yar-
şa'nın liderliğinde totaliter bir süreç başlamıştı... dım görüşmelerinde Türk askerî heyetinde "ataşemiliter erkânıharp binbaşısı" unvanıy-
Başkentte artık Atatürk'ün sofrası boşalmıştı, devir "İnö-
la
bulundu. Daha sonra Millî Savunma ve Millî Eğitim bakanlıkları yapan Saffet Arıkan,
^'Hetvekiliyken 26 kasım I947'de elli dokuz yaşında intihar etti. Keza Nevzat Tando-
lan'ın intihar ettiğini de yazdık.
389

- Savaş çıktığı takdirde Türkiye tarafsız kalacaktır. çizgiyi savunması ve Sovyetler Birliği'nin Londra büyükelçisiyle
- Ancak saldırıya uğradığında Türkiye kendini savunacaktır. samimi diyalogları tepki çekiyordu.
- Bu koşullar altında yeni Londra büyükelçisi İngiltere hükü- Tepki karşılıklıydı. Dr. Araş da Ankara'ya kızıyordu. Yazdığı
metinin bize ne gibi yardımlarda bulunabileceğini öğrenmeye ça- ]<riptolarda, İngiltere ve Fransa'yla askerî ittifak aramanın Ata-
lışacaktır. (Doğan Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi, 1974, s. 1479) türk'ün çizdiği tarafsızlık siyasetinden uzaklaşmak olduğunu vur-
Bir ufak not eklemem gerekiyor: sadece kabinede değil, bürok- guluyordu sürekli.
raside de yer yer değişikliklere gidiliyordu. Yurtdışına göreve ata- Tek kızgın Dr. Araş değildi. Adolf Hitler de Türkiye'nin yeni dış
nan tek isim Dr. Tevfik Rüşdü Araş değildi. Damadı Fatin Rüşdü politikasına öfke duyuyordu. 22 ağustos 1939'da generalleriyle
Zorlu da kabinenin değişikliğinden payına düşeni almıştı! Genç
yaptığı bir toplantıda Türkiye yöneticilerine ateş püskürdü: "Tür-
hariciyecinin yeni görevi Paris Büyükelçiliği başkâtipliğiydi.
kiye'yi Kemal'in ölümünden sonra, budala ve aptallar yönetmek-
Bir yanda Makbule Hanım, diğer yanda Emel Hanım hazırlıkla- tedir." (Doğan Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi, 1974, s. 1487)
rını tamamladılar. Artık Ankara'da olduğu gibi sık sık görüşemeye- Hitler'i kızdıran gelişme, Türkiye'nin Fransa ve İngiltere'yle
ceklerdi. Arasların, torunları Sevin'den ayrılmaları çok zor oldu... Ankara'da imzalayacağı Üçlü İttifak Antlaşması'ydı. Türkiye bir
Dr. Tevfik Rüşdü-Makbule Araş çiftini Ankara'da uğurlamaya Avrupa devletinin saldırıya uğraması durumunda, Fransa ve İn-
gelenler arasında 26 aralık 1938'de toplanan CHP 1. Olağanüstü giltere tarafından korunacaktı!
Kongresi'nde on altı kişilik genel yönetim kuruluna seçilen, Dr.
Türkiye yaptığı bu antlaşmayla tepki çekse de, iki yıl sonra Al-
Aras'ın kız kardeşi Fahriye'nin eşi Dr. Cemal Tunca ve Adnan
manya'yla saldırmazlık antlaşması imzalayacaktı.
Menderes gibi akraba CHP'liler vardı.
Ankara, başından beri Hitler'le ilişkileri sıcak tutma niyetin-
Atatürk'ün ölümü Adnan Menderes'in bakan olmasını da "suya deydi. Örneğin, doğum gününü kutlamak için Berlin'e giden, Ali
düşürmüştü":
Fuad Cebesoy, Yunus Nadi, Necmeddin Sadak, Hüseyin Cahid
Cumhurbaşkanı Atatürk, Tarım bakanlarının icraatlarını be- Yalçın, Falih Rıfkı Atay, Orgeneral Asım Gündüz, Pertev Demir-
ğenmiyordu. Son iki yılda ardı ardına Muhlis Erkmen, Şakir Ke- han'dan oluşan heyeti Hitler sevinçle kabul etmişti.
sebir, Faik Kurtoğlu'nu Tarım bakanı yapmış ama yine de mem- Başta Hitler olmak üzere o dönemin Alman politikacı ve asker-
nun kalmamıştı. İsmet İnönü'nün başbakanlıktan ayrılmasının
lerinde Birinci Dünya Savaşı'ndaki ittifak nedeniyle Türkiye'ye
nedenlerinden biri de, Atatürk'ün bir kabine toplantısında Şakir
büyük bir sempati vardı.
Kesebir'i sertçe azarlaması ve Başbakan İnönü'nün sesini yüksel-
Parantez: dün Amerikan mandasını isteyen bazı isimler şimdi
terek bakanını savunmasıydı.
de Türkiye'nin Almanya'yla ittifak kurmasını istiyorlardı! Örne-
Atatürk, Dr. Aras'a sık sık, "Bana bir Tarım bakanı bulamadı- ğin bu isimlerden biri olan Yunus Nadi'ye meslektaşlarınca "Yu-
nız" diye yakınıyordu. Dr. Araş, Tarım bakanlığı için Adnan Men- nus Nazi" adı takılmıştı!..
deres'i hazırlamaktaydı. Atatürk ölmeseydi, büyük ihtimalle Ad-
Bu arada başta Almanya olmak üzere Avrupa'da yaygınlaşan an-
nan Menderes Tarım bakanı olacaktı...
tisemitik hareketlerin Türkiye'yi de etkilemesi uzun sürmeyecekti...

Londra günleri
Sabetayist gazeteciler
Dr. Araş, on üç yıllık Dışişleri bakanlığı yıllarının ardından Türkiye Yahudileri, İsmet İnönü'nün kendilerine karşı hasma-
büyükelçiliğe birdenbire uyum sağlayamadı. Ankara Hüküme- ne duygular beslediğine, Atatürk'ün bu olumsuz hissiyatı frenle-
ti'nin temsilcisi gibi değil, adeta kendi basma bir kabine başka- diğine inanıyorlardı.
nı gibi davranıyordu.
Atatürk'ün vefatından sonra İnönü'nün cumhurbaşkanı seçil-
Dünya hızla yeni bir paylaşım savaşına hazırlanırken büyükel- mesinden dolayı Yahudiler endişe duydular. Onları tek rahatlatan
çi Dr. Aras'ın, Londra'da hâlâ Atatürk'ün geleneksel dış politika- gelişme, Serbest Cumhuriyet Fırkası eski başkanı Ali Fethi Ok-
sını, yani tam bağımsızlıkçı ve Sovyetler Birliği'ni dost gören bir yar'ın Londra büyükelçiliği görevinden ayrılıp milletvekili ve ar-
391
dindarı Adalet bakanı olmasıydı. (N. Rıfat Bali, Musa'mn Evlat-
ları, Cumhuriyet'in Yurttaşlara, 2001, s. 327-328) Başbakan Saraçoğlu 11 temmuz 1942'de açıkladığı kabinesin-
Yahudiler, ismet inönü konusunda belki peşin hükümlüydüler de Ticaret bakanlığını Behçet Uz'a verdi.
ama ikinci Dünya Savaşı döneminde onları karamsarlığa düşüre- Evliyazadeler uzaktan da olsa bir akrabalarının yıllar sonra hü-
cek gelişmeler de olmuyor değildi. kümette yer almasına çok sevindiler.
8 ağustos 1939'da 600 Yahudi mülteciyle Panama bandıralı Pa- Burada bir parantez açayım: Saracoğlu-Uz ikilisi o tarihe kadar
rita gemisi izmir limanına geldi. Hükümet Yahudilerin karaya çık- kimsenin cesaret edemediği bir karara imza atarak, fiyatları ser-
masına izin vermedi. Gemi bir hafta sonra limandan bir bilinme- best bıraktılar! Doğal olarak savaş koşullarında fiyatlar alabildi-
ze doğru yelken açtı. ğine yükseldi. Haberi önceden öğrenen İzmirli bazı tüccarlar o
12 ağustos 1939'da Çekoslovakya Yahudilerini taşıyan iki ge- günlerde olağanüstü kazançlar elde etti. Altının değeri yükseldi,
minin Finike limanına yolcu çıkarmasına izin verilmedi. Türk lirası değer kaybetti. Bu enflasyonist ortam sekiz ay sonun-
15 aralık 1941'de 769 Rumen Yahudisi'ni taşıyan Struma gemisi- da Behçet Uz'u bakanlığından etti.
nin İstanbul'a yolcu indirmesi yasaklandı. Ancak bazı yolcular Neyse...
şanslıydı. Bu yolcular, hamile olduğu ve kanama geçirdiği için ge- Şükrü Saraçoğlu'nun başbakan olmasıyla Dışişleri bakanlığına
miden alınan Medea Salamovvitz, Filistin'e giriş vizesi bulunan 5 ki- "vatan şairi Namık Kemal'in" torunu, Maliye Nazın Menemenliza-
şi ve Segal ailesiydi.9 Karadeniz'e açılmaya zorlanan Struma gemi- de Mehmed Rıfat Bey'in oğlu Numan Menemencioğlu atandı.
sini 24 şubatta kimliği belirsiz bir denizaltı torpilleyerek batırdı. Tesadüf mü?
Başbakan Refik Saydam Meclis'te yaptığı konuşmada, "Türki- Baba Menemenlizade Mehmed Rıfat Bey, Birinci Dünya Sava-
ye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlar için vatan hizme- şı'na girmeme taraftarıydı. İttihatçıların askerî kanadıyla ters dü-
ti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten şüp Maliye nazırlığından ayrılmıştı.
İstanbul'da alıkoymadık" dedi. Şimdi oğul Numan Menemencioğlu Dışişleri bakanlığı koltu-
Struma faciasında ölenlerin anısına 27-28 şubatta Filistin'deki ğundaydı ve o da tıpkı babası gibi, İkinci Dünya Savaşı'na giril-
tüm sinagoglarda dualar okundu. Yahudiler kendilerini evlerine mesine karşıydı...
kapatarak olayı protesto ettiler. Anadolu Ajansı'nın bunu haber Bu zor göreve atanan Numan Menemencioğlu ilk ve ortaokulu
yapıp abonelerine göndermesi üzerine Başbakan Refik Saydam Selanik'te okumuş, lise öğrenimini İstanbul Fransız For Lise-
ajansta çalışan 26 Yahudi gazetecinin işine son verdiğini açıkladı! si'nde görmüş, Lozan Hukuk Fakültesi'ni bitirmişti.
İstanbul Musevî Lisesi Müdürü David Markus, Cumhurbaşkanı Bekârdı.
İsmet İnönü'ye başvurup Alman uyruklu binlerce Yahudi hekim Dayısı -şair Namık Kemal'in oğlu- Ali Ekrem Bolayır'ın kızı
ve eczacının Türkiye'ye göç etmelerine izin verilmesini istedi. Masume'yle nişanlanmış ancak evlenmemişti.
Teklif reddedildi.
İsviçre'de okurken evlendiği İsviçreli eşini genç yaşta kaybet-
Bu arada, yoğun iç ve dış sorunlara kalbi dayanamayan Başba- tiği, onu unutamadığı ve bu nedenle bir daha hiç evlenmediği
kan Refik Saydam 7 temmuz 1942'de vefat etti. Yerine Şükrü Sa- söyleniyordu...
10
raçoğlu getirildi.
Numan Menemencioğlu "kemik veremiydi"; iki yılda bir ameli-
yat olmak zorundaydı. Zor görevi bu şartlar altında yürütüyordu.
9. Martin Segal, Standard Oil Company of Nevvyork (SOCONY şimdiki adıyla Mobil Örneğin, Türkiye'nin savaşa girmesini görüşmek için Kahi-
Oil) şirketinin Romanya'daki müdürüydü. SOCONY'nin Türkiye genel müdürü Wal-
ker, şirketin Türkiye temsilcisinden ailenin kurtarılmasını istedi. Yoğun çabalar sonucu
re'de bir araya gelen İnönü, Churchill ve Roosevelt zirvesine ta-
içişleri Bakanı Faik Öztrak'ın özel izniyle Segaller kurtarıldı. Onlara yardım ederek ha- nıklık yaptı.
yatlarını kazandıran şirketin Türkiye temsilcisi ise Vehbi Koç'tu. Ancak 15 haziran 1944'te istifa etti.
10. "Zamanın başbakanı kadınlara ister yedi yaşında olsunlar, ister yetmiş yaşında olsun- Almanların, savaş gemilerini ticaret gemisi biçimine soka-
lar, 'Güzel çocuk' diye hitap ederdi. Erkeklere de 'Delikanlı'. Güzel kadınların kulağına
kükrerdi: 'Neden bu kadar güzelsin V Aynı adamın devlet adamlığı da ancak o alaturka- rak, Boğazlar'dan geçirip işgal altındaki SSCB topraklanndaki
lıkta olabilirdi... Saraçoğlu hem efe başvekil, hem çapkın başvekildi." (Nimet Arzık, Men- askerlerine silah götürmesini İngiltere'nin protesto etmesinin,
deres'i ipe Götürenler, 1960, s. 17)
Menemencioğlu'nun bakanlıktan ayrılmasıyla aynı döneme
393

denk düşmesi bir anlam taşıyor herhalde! mine rastlaması Türkiye'deki azınlıkların korkulu yıllar geçirme-
Türkiye dış politikasında ikili oynamayı sürdürüyordu. sine neden oldu.
Almanlar Türkiye'nin yanı başında faaliyet içindeydi. 5 ağustos Konuya "sınıfsal" bakanlarla, "etnik-dinsel" görenler arasında,
1944'te Yahudi mültecileri taşıyan Mefkure motoru İğneada ya- bugün bile hâlâ süren tartışmalar yaşanmaktadır.
kınlarında kimliği belirsiz bir denizaltı tarafından batınldı, 312 İşin özü şuydu:
Yahudi mülteci öldü. Türkiye İkinci Dünya Savaşı'yla birlikte 1 milyonu aşkın insa-
Türkiye'nin Yahudilere yönelik ölümcül hareketlere sessiz kal- nı silah altına almıştı. Askere alınanların büyük bölümü tanm ke-
ması dünya kamuoyundan tepki almaya başlamıştı. Bunun sonu- simi çalışanıydı. Doğal olarak tanm üretimi düştü, talep karşıla-
cu olarak, Yahudi cemaatinin ileri gelenlerinden Haim Barlas, namaz oldu. Buna Avrupa'nın da savaş ortasında kalması sonucu
Hanri Soriano, Edmond Goldenberg, Rifat Karako, Sami Günz- ithal malların yurda girememesi eklenince piyasada sıkıntılar baş
berg'in çabalarıyla Yahudi mültecilerin Türkiye'ye ayak basma- gösterdi. Doğal olarak karaborsa ve vurgunculuk Birinci Dünya
maları şartıyla gemiyle ve karayoluyla geçişlerine izin hakkı ve- Savaşı'ndan sonra tekrar ortaya çıktı. Ve bunu da piyasaya hâkim
rildi. Buna karşılık Yahudiler de Kızılay'a 1 000 Türk lirası yar- olan azınlıklar yapıyordu.
dımda bulundular. Özetle, devlet yeni kaynak bulmak; piyasadan para çekip enf-
İttihat ve Terakki iktidarı boyunca yer yer alevlenen Yahudilik, lasyonu indirmek; azınlıklardan oluşan karaborsacı ve stokçula-
masonluk, Sabetaycılık polemiği İkinci Dünya Savaşı'nda tekrar rın aşırı kârlarını yok etmek için varlık vergisi istiyordu.
gündeme geldi. Benzer uygulamalar Almanya, Fransa gibi savaşan diğer ülke-
Sağcı muhafazakârlar, Sabetayistleri Türkiye'ye çağdaş Batı lerde de uygulanıyordu. İngiltere'de gelirler yüzde 98'e kadar
tarzı yaşamı ve laikliği getiren, hatta böyle bir yaşam tarzını Müs- yükselen oranlarda vergilendirilmişti. Keza ABD'de "Victory Tax"
lümanlara dayatan ve dolayısıyla millî ve manevî değerleri eroz- (Zafer Vergisi) alınmaya başlanmıştı. Savaşa girmeyen İsviçre bi-
yona uğratan bir düşüncenin temsilcisi olarak görüyordu! le beş yıllığına varlık vergisi alıyordu.
Özellikle İslamcı gazete ve dergiler, Türkiye basınının Yahudiler Savaş dünyadaki her evin kapısını çalmıştı!
tarafından yöneltildiğini iddia edip, Tan, Son Posta, Akşam gazete- Varlık Vergisi Kanunu'na göre kim ne kadar vergi verecekti?
lerinin sahiplerinin Sabetayist; Cumhuriyetim sahibi Yunus Na- Bunu belirlemek için il ve ilçelerde komisyonlar kuruldu. İşte
di'nin ise Karay (Kırım) Yahudisi olduğunu yazıyorlardı. (N. Rıfat problem bu komisyonların yapısında ve uygulamalarında çıktı.
Bali, Musa'nın Evlatları, Cumhuriyet'in Yurttaşları, 2001, s. 437) Örneğin İstanbul'da kimin ne kadar vergi vereceğini, Vali Lütfi
Sadece bu çevreler değil, bazı sosyalistler de aynı iddiayı yazı- Kırdar, vali yardımcıları, CHP İstanbul İl Başkanı Suat Hayri Ür-
yordu: güplü, Maliye Teftiş Kurulu Başkanı Şevket Adalan, Belediye
Meclisi üyeleri ve Mithat Nemli, Nuri Dağdelen, H. N. Barlo, Mu-
Büyük gazetelere gelince bunlar da Yahudilere aittir. Örneğin Ah- hittin Alemdar, Vâkıf Çakmur gibi bazı işadamlan belirlemişti.
med Emin Yalman, Enis Tahsin Til Sabetayist Yahudisi'dir. Yunus Nadi Maliye müfettişleri vergilendirilecek mükelleflerin listelerini
ise Karaim Yahudisi'dir. Bu suretle matbuat Yahudilerin ellerinin altın- hazırladı. Bu listelerde mükellefler hakkında bilgiler de yazılıydı.
da olmuş olmaktadır. (Abidin Nesimi, Yılların İçinden, 1977, s. 118) Komisyon bir ay gibi kısa sürede kimin ne kadar vergi vereceğini
tespit etti. Ve sonunda ödenecek vergi miktarlarını gösteren liste-
Ve o dönemde hayata geçirilen bir vergi yasası, bugün bile hâ- ler, il ve ilçe vergi dairelerine asıldı.
lâ Türkiye'nin gündemindedir... Ve asıl fırtına bundan sonra koptu.
Vergilendirilenler dört gruba ayrılmıştı: Müslümanlar, gayri-
Varlık Vergisi ve Cahide Sonku müslimler, dönmeler ve ecnebiler.
Müslümanlar takdir edilen matrahın yüzde 12,5'ini, gayrimüs-
11 kasım 1942'de TBMM'de pek de tartışılmadan kabul edilen limler yüzde 50'sini, Sabetayistler yüzde 25'ini ve yabancılar yüz-
Varlık Vergisi Kanunu'nun Almanya'daki Yahudi soykırımı döne- de 12,5'ini ödeyecekti.
Sonuçta gayrimüslimler Müslümanların dört katı, Sabetayist- rin korkunç parasal miktarlar ödemek durumunda bırakıldıkları
ler ise iki katı kadar vergiyi, üstelik on beş gün içinde ödeye-
sürekli yazılmaktadır.
cekti.
Ancak bu "korkunç parasal ödeme" yapanlardan Refik Bezmen,
İlk bakışta haksızlık var gibi görülüyor. Ama Osmanlı'dan o gü-
ortağı Yahudi Leon Toranto'ya ait 200 hisseyi o kaos ortamında,
ne uzanan dönemde piyasaya gayrimüslimlerin hâkim olduğunu
gerçek değerinin yaklaşık onda birine karşılık gelen, 400 000 liraya
düşünürseniz, bunun "o kadar da" haksız olmadığını düşünebilir-
satın alabilecek kadar zengindi. İki ortak biri Yahudi diğeri Sabeta-
siniz. Savaş zenginleri arasında Müslüman sayısı bir elin parma-
yist, ikisi de varlık vergisi "mağduru"!
ğını geçmeyecek kadar azdı.
Ve Bezmenler ortaklarının hisselerini 400 000 liraya alacak ka-
Peki Varlık Vergisi uygulamasında hata yok muydu? Olmaz olur
dar zenginler.
mu ? En birinci yanlış, Yahudilerin, Rumların, Ermenilerin hemen
Bu biraz kafa karıştırmıyor mu?
hepsinin zengin olduğu düşüncesiyle hareket edilmesiydi!
İki ortak arasındaki gelişmeler aslında bir gerçeği gözler önü-
Kuşkusuz alelacele hazırlanan listelerde tutarsızlıklar ve yan- ne seriyor. İki eski ortak bu hisse satışı meselesinden dolayı so-
lışlıklar vardı; bazı isimler özellikle kayrılmış, bazıları ise yok nunda mahkemelik oldu. Davayı Bezmenler kazandı. Leon Toran-
edilmeye çalışılmıştı. Öyle yanlışlıklar vardı ki, örneğin Mareşal to mahkemeyi CHP'li çıkar gruplarının etkilediğini iddia etti.
Fevzi Çakmak'a büyük bir vergi konmuştu! Varlık Vergisi'yle Türkiye'de para el değiştirdi. Doğrudur. Ama,
Başka "nedenlerle" vergi borcu çıkarıldığını iddia edenler de gayrimüslimlerin paralarının kimlere gittiği de araştırma konu-
yok değildi. 150 000 lira vergi borcu çıkarılan kereste tüccan er- sudur !
meni Parseh Gevrekyan, bu kadar büyük bir rakamın karşısına Varlık Vergisi Kanunu'nu çıkararak Sabetayistleri ezdiği iddia
çıkarılmasını şöyle açıklıyordu: edilen CHP 1 1 vergi borçlarını ödeyebilmek için mallarını kaptıran
Yahudi Leon Toranto'ya karşı Bezmenlerin yanında yer almıştı.
Cahide Sonku'yla (dönemin ünlü sinema oyuncusu) birlikte yaşar- Yahudi Leon Toranto'nun parası Sabetayist Bezmenlere geçti.
dım. Ona hoca tuttum, Yazlık ve kışlık ev aldım. Araba aldım. Onunla Not: Türkiye'nin her karışık siyasî-iktisadî döneminde bir aile
ilişkimizi kıskananların Varlık Vergisi'ni fırsat bilip bana yüklendikle- hep gündeme geliyor: Bezmenler!
rini biliyorum. (Rıdvan Akar, Aşkale Yolcuları, 2000, s. 235) 1980'li yıllarda Santral Holding operasyonunda Refik Bezmen
ve Fuat Bezmen'den, 199O'lı yıllarda Halil Bezmenin ABD mace-
Vergi oranlan için itiraz "mevzubahis" edilmiyordu. Ama her ralarına kadar özellikle son yirmi beş yıldır medya manşetlerinde
devirde olduğu gibi "işini bilenler" yok değildi. Çoğu tüccar, Baş- hep Bezmenler var!
bakan Şükrü Saraçoğlu, İstanbul Valisi Lütfı Kırdar vb. nezdinde Keza "Toranto davası" nedeniyle 194O'lı yılların gazete manşet-
girişimlerde bulunup borçlarını küçük miktarlara indirdiler. lerinde yine Bezmenler vardı...
Türkiye'de Yahudiler, Ermeniler, Rumlar ve Sabetayistler Var- Varlık Vergisi'nin büyük yanlışı borcunu ödeyemeyen 1 229 ki-
lık Vergisi'ni hep "büyük sorun" yaptılar. şinin Aşkale gibi -kışm Eskişehir Sivrihisar- çalışma kamplarına
Öyle bir hava yaratıldı ki, sanki ülke güllük gülistanlıktı ve dev- gönderilmesiydi.
let azınlıkları acımasızca soymuştu! Kimse savaş ekonomisinden
Gidenlerin çoğu İstanbul'dandı.
bahsetmiyordu!
İzmir'deki sürgün sayısı sadece 88 kişiydi.
Bir kez daha altını çizmek gerekiyor:
Varlık Vergisi öncelikle İstanbul piyasasını etkilemişti. İzmir,
18 milyonluk bir ülkenin 1 milyon askeri nasıl beslenecekti? Fi- Bursa, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, Mersin, Edirne, Samsun,
yatlar 1940'ta yüzde 39,1941'de yüzde 93 oranında artmıştı. Cumhu- Kayseri gibi yerler ikinci plandaydı.
riyet altını savaş öncesi 10,78 lirayken 1942'de 32 liraya çıkmıştı. Ama Varlık Vergisi'nin etkisi salt ekonomik yaşamda hissedil-
Aksini düşünmek Türkiye tarihine şaşı bakmaktır. Bu dönemin medi. Örneğin İzmir Karataş'ta ve Bahribaba Parkı'nda yapılan
koşullarını göz önüne getirmeden yorum yapmaktır.
Bezmenler, Atabekler, Dilberler gibi bilinen Sabetayist ailele- I I. ismet Paşa'nın kardeşi Rıza Temelli'nin adı Varlık Vergisi mağdurlarının mallarını
alanlar arasında geçti. Borçlarını ödeyemeyen Idrofil Pamuk Fabrikası'nı ve kömür nak-
liyatı için 300 tonluk bir gemi almıştı. (Emin Karakuş, /ste Ankara, 1977, s. 69)
iki binanın Yahudilerin yakılması amacıyla hazırlandığı dediko-
dusu kenti sarsacaktı. göçü gerçekleştirilmişti. Zaten "kanunu imzalayan bakanlardan
Keza İstanbul'da Or Hayim Hastanesi yanındaki Et ve Balık üçü dönme, üçü de masondu"! (Millî Gazete, 23 ağustos 2002)
Kurumu'na ait arazide inşa edilen binanın Yahudileri yakmak için Afet İlgaz'ın makalesine "komplo teorisi" diyebilirsiniz; ama
yapıldığı iddiası da bu kentteki Musevileri korkutmuştu. Üstelik aklınızda şu soru da bulunsun: yaklaşık beş yüz yıldır hiçbir soy-
bırakın o dönemi, bugün bile, merkezi İsrail'de bulunan Siyonist kırım felaketi yaşamamış, Osmanlı'nın ve Türkiye'nin diğer teba-
Arşivi'nde "Türkiye Yahudi vatandaşlarını imha etmek için fırın- ası ve yurttaşından çok ayrı bir muamele görmemiş -hatta son
lar hazırlamıştı" diye yazılan raporlar vardı. (Rıdvan Akar, Aşka- otuz yılda Rum ve Ermeni azınlığa göre daha yakınlık hissedil-
le Yolcuları, 2000, s. 178) miş- 90 000 nüfuslu bir topluluğun 35 000'i neden göç etmiştir? 1 3
Peki bir abartı yok mu ? Nedeni ne olursa olsun bir gerçek vardı: çeyrek yüzyıl önce
Dönemin ünlü gazetecisi "Kandemir" İstanbul'dan Aşkale'ye "tek dil, tek kültür, tek ulus" ilkeleriyle kurulan ve daha "emekle-
ilk giden 45 kişilik heyetle yolculuk yaptı, yolda ve ilçede gördük- me çağında olan" Türkiye'ye, Yahudiler sadakatsizlik yapmıştı!
lerini kaleme aldı. Başbakan Şükrü Saraçoğlu, "Neden bu kadar Ne yazık ki bazı Yahudilerin ilk fırsatta Türkiye'den kaçarcası-
ağır yazılar kaleme aldın, bunlar memleketimize zarar vermiyor na uzaklaşmaları, kalan Yahudileri zor durumda bırakacaktı...
mu?" diye sorunca şu yanıtı verdi: Uzatmak istemiyorum. Varlık Vergisi konusunda yapılan bir di-
ğer yorum da şudur: Varlık Vergisi'nin en olumsuz sonucu ise, her
O günlerde yalnız İstanbul'da şevke tâbi elli binden fazla Aşkale an bir devlet müdahalesiyle karşılaşıp mallarını kaybedeceğini
yolcusu vardı. Bunların büyük bir kısmının, "Adam sen de, varsınlar sanan gayrimüslimlerin artık Türkiye'de kolay kolay yatırıma yö-
sürsünler, ömrümün sonuna kadar orada bırakacak değiller ya, bir nelmeyip, her an ülkeyi terk edecekmiş gibi para kazanma yolla-
müddet sonra kurtulunca gelir, yine parama kavuşurum" diye Aşka- rını tercih ettiler!
le'de yan gelip oturacaklarını zannederek borçlarını ödememekte ta- Hiç şöyle bir araştırma gördünüz mü: Cumhuriyet dönemin-
allül gösterdiklerini duymayanımız yoktur. Böylelerini orada sefa sü- deki yatırımları kimler yapmıştır? Evet, biliyoruz ki devlet; ama
rülmediğini, aksine en ağır mahrumiyetler içinde çalışıldığını anlatıp özel sektör yatırımları da yok değildi. Peki bu özel sektör yatı-
korkutmak suretiyle borçlarını ödemeye teşvik etmek, memleketin rımlarının yüzde kaçını azınlıklar yapmıştır ? Böyle bir çalışma
menfaatinden başka bir gayeye matuf olabilir mi ?.. (Kandemir, Yakın yapılmadığı için bilmiyoruz. Ama Ermenilerin ve Rumlann
Tarihimiz, 1962, c. 1, s. 183) Cumhuriyet döneminde ne tarım ne de sanayi yatırımı yapma-
dığını biliyoruz. Peki Yahudiler?.. İşte konunun hassas noktası
Bu Varlık vergisi nelere mal olmuştu ? burasıdır.
İsrail 14 mayıs 1948'de bağımsızlığını ilan ettikten sonra Türki- Önce bir soru: Yahudiler dünyada neden borsa, sanat, edebi-
ye'den binlerce Yahudi'nin "anavatanlarına" dönme nedenleri yat, bilim alanlarında çok başarılıdır ? Örneğin Yahudi kâşif ne-
arasında Varlık Vergisi de gösterilmektedir.
12
den çoktur ?
Bu konuda çeşitli "komplo teorileri" de mevcuttur. Millî Gaze- Yanıtı basittir: başta Avrupa olmak üzere çoğu yerde Yahudile-
te'nin köşeyazan Afet İlgaz, Varlık Vergisi'ni "Yahudi-dönme kom- rin toprak, mülk sahibi olması yasaktı. Aynca sürekli sürgün edi-
polosu" olarak görmektedir. Yazar İlgaz'a göre, "İsrail'in devlet len Yahudiler de tarım, sanayi gibi kalıcı yatıranlara yönelmek is-
olabilmesi için 'bölgedeki Filistin nüfusunu geçecek' rakamı tuttu- temiyorlardı.
rabilmek amacıyla" Varlık Vergisi "dönme gazetecilerin" oyunuyla Gelelim bizim topraklara... Gerek Osmanlı'da gerekse Türki-
yürürlüğe sokulmuş ve böylece Türkiye'den Yahudilerin İsrail'e ye'de büyük yatırımcı kaç Yahudi tanıyorsunuz? Bir elin parma-

12. Cumhuriyet'in ilanından itibaren Yahudi göçü: 1923-1931 arası I 339; 1932'den 13. Hacı Bayram Veli soyundan gelen Fuad Bayramoğlu Vehbi Koç'un ablası Zehra Kü-
1940'a kadar 2 363 ve 1940-1947 arası 3 606 kişidir. 1948'de 4 362, 1949'da ise 26 306 tükçüoğlu'nun kızı Nesteren'le evliydi. Bayramoğlu, Varlık Vergisi döneminde Başbakan
kişidir. 1950'de bu rakam 2 491'e ve 1955'te 339'a kadar düşer. I956'da I 7IO'a ve Şükrü Saraçoğlu'nun özel kalem müdürlüğünü yaptı. Aradan yıllar geçti, I992'de, Yahu-
I957'de I I97'ye kadar çıkar. 1960'ta 387'ye düşer ama 196l'de tekrar I 829'a çıkar. dilerin ispanya'dan Osmanlı topraklarına gelişinin 500. yılında kurulan, "500. Yıl Vak-
İnişli çıkışlı Yahudi göçü devam eder gider. fi"nın kurucularından biri oldu. Şimdi bu iki olayı nasıl "okumamız" gerekiyor ? Özeleş-
tiri mi yapıp vakfa kurucu olmuştu; yoksa Varlık Vergisi fazla mı abartılmıştı ? Ya da tüm
bunlar bir oyunun parçası mıydı ?
399

ğını geçmez! Kompradorların çoğunluğunun Yahudi olmasının tikasmdaki tercihi Ankara'yla yollarını tamamen ayıracaktı...
kuşkusuz tarihsel nedeni vardı.
Yukanda yazdığım gibi Dr. Araş ile İsmet Paşa'nın arasında,
Toparlarsak, Varlık Vergisi'nden sonra Yahudilerin Türkiye'ye İkinci Dünya Savaşı'nda izlenecek dış politika konusunda farklı-
yatırım yapmaktan vazgeçtiklerinin hiçbir gerçekliği yoktur. lıklar vardı.
Biliyorum, uzattım ama, bir noktanın daha altım çizmek istiyo- Dr. Araş hâlâ Sovyetler Birliği'yle ittifakın sürdürülmesinden
rum. Türkiye'de Varlık Vergisi konusunda fikir yürütenlerin he-
yanaydı; İsmet Paşa ise "çok seçenekli" İngiltere, Fransa, Alman-
men hepsi bir kitabı kaynak gösteriyor: Faik Ökte'nin, Varlık
ya ve Sovyetler Birliği'yle dostluk ilişkilerinden yanaydı. Ancak
Vergisi Faciası.
Sovyetler Birliği'yle ilişkilerin, Atatürk döneminde olduğu gibi sı-
Varlık Vergisi'nin uygulayıcısı İstanbul Defterdarı Faik Ökte, cak devam etmediği de aşikârdı.
"vicdan azabına dayanamamış" bu kitabı yazmıştı! Türk dış politikası değişiyordu ama Dr. Araş hâlâ Atatürk dö-
Sahi öyle mi ?
nemi siyasal çizgisinde ısrarlıydı. Bu nedenle bazı ülke başkent-
Dönemin bürokratı Cahit Kayra'nın '38 Kuşağı adlı kitabına gö- lerinin de tepkisini çekmiyor değildi! Örneğin Arnavutluk'un iş-
re, DP hükümetinin geldiğini gören Faik Ökte, "korktuğu bir akı- gali sırasında İtalya'ya karşı Balkan devletlerini birlikte harekete
betten kurtulmak için" bu kitabı kaleme almıştı! Ayrıca Faik Ök- geçirmek amacıyla yaptığı "diplomatik çabalan" öğrenen İtalya,
te'nin en büyük hatası ve korkusu, Varlık Vergisi nedeniyle elden çı- Türkiye'ye şikâyette bulundu. Ankara, İtalyan elçisini, "Türki-
karılan bir Ermeni vatandaşın evini satın almasıydı! (2002, s. 139) ye'nin dış politikasını artık Dr. Tevfık Rüşdü Araş yönetmiyor" di-
Üstelik Faik Ökte bir Sabetayist'ti! ye yatıştırdı!
"Faik Ökte, Yahudi kaynaklarda Yahudi olarak tasnif edilmek- Ve bir olay İsmet Paşa'ya, Dr. Aras'tan kurtulma olanağı verdi:
tedir." (Yalçın Küçük, Tekeliyet, 2003, s. 342) Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırması üzerine İngiltere Dı-
Son bir ayrıntıyı daha vermem gerekiyor: Varlık Vergisi'nin ka- şişleri Bakanı Anthony Eden ittifak görüşmeleri yapmak için
rarını CHP hükümeti vermişti. Peki uygulayıcıları kimdi ? Moskova'ya gitti. Başta Stalin olmak üzere önde gelen isimlerle
Sıtkı Yırcalı, Emin Kalafat, Halil Ayan, Nedim Ökmen, İhsan toplantılar yapıp ülkesine döndü. Türkiye neler konuşulduğunu
Baç gibi Demokrat Parti'nin önde gelen maliyecileri... merak ediyordu.
Keza Lütfı Kırdar da daha sonra DP'ye geçecekti. Dr. Araş, Moskova'daki görüşmelerde bulunan yakın dostu
Geçelim... Sovyetler Birliği'nin Londra büyükelçisi îvan Mihayloviç Mays-
kiy'den bilgiler aldı.
Büyükelçi Dr. Aras'a büyük oyun Diplomasi kurallanm aşmamak için İngiltere nezdinde de giri-
şimde bulundu. Dışişleri Bakanı Eden önce Moskova'dan Türki-
Biz yine Evliyazadelerin damadı Dr. Tevfık Rüşdü Aras'ı bırak- ye'ye geçmekte olan Ankara büyükelçisinin yerine ulaşmasının
tığımız Londra'ya dönelim...
ardından bilgi vereceğini söyledi. Aslında İngiltere, Dr. Aras'ın
Ankara'nın, Londra Büyükelçisi Dr. Araş'tan ilk isteği hayli il- Sovyetler Birliği'nin Londra büyükelçisiyle çok samimi olmasın-
ginçti: Türk lirası üzerinde artık İsmet Paşa'nın fotoğrafı basılma- dan rahatsızdı. Ve bunu her fırsatta Ankara'ya bildiriyordu.
ya başlanmıştı. Üzerinde Atatürk resmi bulunan eski para kalıp- Artık Ankara da bu ilişkiden rahatsızlık duymaya başlamıştı.
lan Londra darphanesinde imha edilecekti. İmha sırasında Türk Diğer yandan Dr. Aras'ın Sovyetler Birliği nezdindeki ağırlığını
Büyükelçiliği'nden bir görevlinin darphanede bulunması gereki- bildiği için, damadı Fatin Rüşdü Zorlu'yu, Alman ordulannın
yordu. Dr. Araş, Büyükelçilik müsteşarını darphaneye yollarken, Moskova smınna kadar dayanması üzerine Sovyetler'e yeni baş-
dost sohbetlerinde Ankara'ya gönderdiği "terbiye dışı" sözler kı- kent yapılan Kuybişev'e, maslahatgüzar olarak tayin etmişti!
sa sürede "millî şefin" kulağına kadar gidecekti...
Dr. Aras'ın her ne kadar Sovyetler Birliği nezdinde güçlü ilişki-
Aslında Atatürk fotoğrafı bulunan paralanıl İngiltere'de imha leri olsa da Ankara artık İngiltere'nin basküarma dayanamayacak
edilmesi yeni bir dönemin başladığının en somut göstergesiydi. noktaya gelmişti. Sonunda Dr. Aras'ın "ipinin çekilmesi" için Lond-
Fakat Dr. Araş inandığı siyasal yoldan şaşmıyordu. Türk dış poli- ra ve Ankara anlaştı.
401

Dışişleri Bakanı Anthony Eden, Dr. Aras'ın randevu tekliflerine yaptılar. Oylama sırasında bu üç milletvekilinin yanı sıra Celal
bir türlü yanıt vermedi. Ankara bunu sorun yaptı. Dr. Aras'm işini Bayar ve Fuad Köprülü de ret oyu verdiler.
savsakladığını iddia etti ve ona üç seçenek sundu: ya istifa ede- CHP içinde muhalefet hareketi ortaya çıkmaya başladı.
cek, ya vekâlet emrine alınacak ya da emekliye sevk edilecekti. Bunun önemli nedeni, ikinci Dünya Savaşı liberal-demokrat ül-
Dr. Araş son şıkkı seçti. 1943'te emekli olmak zorunda kaldı. kelerin üstünlüğüyle sonuçlanıp, tek partili otoriter faşist yöne-
Atatürk'ün dış politikası artık tamamen rafa kaldırılıyordu... timlere dayalı siyasal sistemlerin gözden düşmesiydi.
Dr. Aras'ın yerine, Londra büyükelçiliğine, Atatürk'le görüş ayrı-
Batı, Nazi Almanyası'na karşı ittifak yapmıştı; şimdi ise aynı
lığına düşen, İzmir Suikastı davasında yurtdışında olduğu için gıya-
cephe Sovyetler Birliği'ne karşı kuruluyordu.
bında yargılanan, on yıl hapse mahkûm edilen ve Mustafa Kemal
inönü Türkiyesi safını Batı olarak belirlemişti. Ama burada yer
vefat edince Türkiye'ye gelen Hüseyin Rauf Orbay atandı!
almanın koşullan vardı. Örneğin, tek partili siyasal yaşama son
Dr. Araş emekli olur olmaz, Moskova Büyükelçiliği müsteşarlı- vermek gerekiyordu. Cumhurbaşkanı İnönü de demokrasi sinyal-
ğına kadar yükselen damadı Fatin Rüşdü Zorlu da Beyrut konso-
leri veriyordu. Bu demeçler, konuşmalar CHP içindeki muhalifle-
losluğuna atandı!
ri umutlandırıyordu.
Evliyazedaler ile ismet Paşa arasındaki mücadele hiç bitmeye- Londra'dan Ankara'ya dönen Dr. Tevfîk Rüşdü Araş altmış ya-
cekti...
şındaydı, ama çok zinde ve kabına sığmayan biriydi. Ankara Bah-
çelievler'deki evini İsmet Paşa muhaliflerinin merkezi haline ge-
Evliyazadelerin yeni yıldızı tirmişti. Ve bu muhalefetin başını çeken isimlerden biri ise Evli-
yazadelerin diğer damadı Adnan Menderes'ti...
Toprağı olmayan köylülere geçimlerine yetecek kadar toprak İttihat ve Terakki döneminde Evliyazadelerin güçlü ismi Dok-
verilmesini öngören "çiftçiyi topraklandırma" yasa tasarısının
tor Nâzım'dı; Atatürk döneminde ise Dr. Tevfik Rüşdü Araş!
Meclis'te yeni bir partinin doğumuna vesile olacağını sanırım o
Çok partili siyasal yaşama geçecek Türkiye'nin, bu yeni döne-
günlerde kimse tahmin etmiyordu.
minde ise, bir diğer damadın, Adnan Menderes'in yıldızı parlaya-
Köylüye öncelikle devletin elinde olup da kullanılmayan top- caktı...
raklar dağıtılacaktı. Buna ek olarak, tarıma elverişli bölgelerde,
toprak ağalarının elindeki arazinin 5 000 dekardan fazlası, tarıma
elverişsiz yerlerde ise 2 000 dekardan fazlası kamulaştınlıp köy-
lüye verilecekti.
İşte bu madde CHP'yi ikiye bölecekti. Parti içinde Adnan Men-
deres, Emin Sazak, Cavit Oral gibi büyük toprak sahibi milletve-
killeri yasa tasarısının bu maddesine şiddetle karşı çıktılar.
Hükümet yasa tasarısını TBMM'ye gönderince, Meclis otuz iki
kişiden oluşan bir karma komisyon seçti. Komisyon üyelerinde
ağırlık büyük toprak sahiplerinindi. Adnan Menderes komisyo-
nun "mazbata muharriri", yani raportörü olmuştu.
Gerek bu komisyondaki çalışmaları ve gerekse Meclis'te yasa
tasarısına karşı yaptığı konuşmalar, Adnan Menderes adının, baş-
kent siyasî çevrelerinde duyulmasını sağladı.
Evliyazadelerin damadı Menderes tasarıya karşı savaş açmıştı.
Toprak reformu komisyonda görüşülürken, 1945 bütçe yasası
Meclis'e geldi. Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Emin Sazak
hükümeti ve ülkenin ekonomik durumunu eleştiren konuşmalar
On dokuzuncu bölüm Eee, kendisi de soldaydı. O halde en uygun seçim bölgesi Zongul-
dak olacaktı. (Metin Toker, Tek Partiden Çok Partiye (1944-1950),
1998, s. 64-65)
21 haziran 1945, Ankara
Dr. Araş adaylığını koymadan önce, "CHP makamının" bu duru-
mu nasıl karşılayacağını öğrenmek istedi. Bilgi alamadı. CHP ta-
rafından hâlâ "istenmeyen adam" olduğunu bir kez daha anladı.
O dönemde herkese "damadım" diye tanıttığı Adnan Mende-
res'in ve Celal Bayar'ın tavrını merak etti. Bayar, "Kazanma ihti-
maliniz az, ancak ne olur, sadece bir maç kaybetmiş olursunuz"
dedi.
Dr. Aras'ın Zonguldak'tan aday olmasının nedeni başkaydı.
Zonguldak seçimi bir simgeydi.
Zonguldak'tan döneli daha üç gün olmuştu. Her şey on gün önce Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun bir tebli-
Ankara Bahçelievler'deki evinde yaptığı "perşembe toplantıla- ğiyle başlamıştı:
r ı n a yetişebilmek için seçim döneminde kendisine yardımcı olan "Açık bulunan Kocaeli, Zonguldak, Sivas, Burdur, İstanbul ve
çok kişiye teşekkür ziyaretine bile gidememişti. Çorum milletvekillikleri için haziranın 17. pazar günü seçim ya-
Perşembe toplantılarına Dr. Araş çok önem veriyordu. Siyasî pılmasına ve bu seçimde partimiz merkezi tarafından aday göste-
stratejilerin tartışıldığı Bahçelievler'deki ev, CHP muhalefetinin rilmemesine Genel Başkanlık Divanı'nda karar verilmiş bulun-
merkeziydi. maktadır."
Bu toplantılara sürekli gelen iki isim vardı: Adnan Menderes ve Bu açıklama herkesi şoke etmişti. Ne demekti şimdi bu; bir
Fuad Köprülü. Sonradan Celal Bayar ve onun aracılığıyla Refik seçim olacak ve tek parti döneminde CHP merkezi aday belirle-
Koraltan.ı meyecek ? Rejim liberalleşme yönünde ilk adımı bu tebliğle at-
TBMM'de bütçeye ret oyu verilmesi, bazı yasa maddelerinin mıştı!..
değiştirilmesi gibi, siyasal tavırların konuşulup tartışıldığı yerle- Türkiye'de ilk kez bu araseçimde adaylar birbirleriyle yarışa-
rin başında Dr. Aras'ın evi geliyordu. caktı. Bildirilerle, mitinglerle, nutuklarla propaganda yaparak
halktan oy isteyecekti.
Dr. Araş kendisini o grubun gerçek ruhu, beyni sayıyordu. Fakat Dr. Tevfık Rüşdü Araş bu nedenle Zonguldak'tan adaylığını
Meclis'te olmamasının büyük handikap teşkil ettiğini görüyordu. koydu.
Memleket süratle çok partili sisteme gidiyordu. Manzara, ikinci Adaylığını koymasının bir diğer nedeni ise, Metin Toker'in yaz-
partinin Meclis içinden çıkacağını belli ediyordu. Çankaya'dan ve dığı gibi, perşembe toplantılarında bir konu dikkatini çekmişti:
CHP başkanlık divanından sızan haberler böyleydi. Eski Dışişleri ev toplantısında milletvekili olan muhaliflerin diğerlerine göre
bakanı ancak Meclis'e girmek suretiyle hukukî statüsünü de duru- daha bir siyasal ağırlığı vardı. Sözleri daha çok dinleniyor, düşün-
ma uygun hale getirebileceğini biliyordu. Zonguldak işçi muhitiydi. celerine daha çok önem veriliyordu. Eğer ileride Bahçelievler'de-
ki evden bir parti doğacak olursa, onun başına geçebilmek için
I. Refik Koraltan, DYP'li Mehmet Ali Bayar ile Özelleştirme idaresi eski başkanı Uğur milletvekili olması gerektiğini düşünüyordu.
Bayar'ın büyük dayılarıdır! Refik Koraltan'ın yeğeni Sevinç Hanım, DP döneminin istan-
bul valisi ve Belediye başkanı Kemal Aygün'le evliydi. Bu evlilikten doğan Baysan Hanım, Bu hesabı yapan sadece kendisi değildi. îsmet Paşa'nın o ara-
AP'nin ünlü Sanayi ve Ticaret bakanı Nuri Bayar'ın eşi, Mehmet Ali Bayar ile Uğur Ba- seçimde Zonguldak'a ayrı bir önem verip, Dr. Aras'ın seçilmeme-
yar'ın anneleridir.
Bir ek: Refik Koraltan'ın oğlu Oğuz'un eşi Gülseren (Bereket) ile Dışişleri eski bakanı
sini önlemesinin altında bu gelecek hesabı yatıyordu!
Vahit Halefoğlu'nun eşi Fatma Zehra (Bereket) kardeştir. Sonuçta Dr. Araş seçimi kaybetti.
Son not: Kemal Aygün'ün yeğeni Oğuz Aygün yıllarca AP grup başkanvekilliği yapmış, Ama pes etmiyordu.
1999 seçimlerinde DSP'den milletvekili seçilmiştir.
O günlerde SSCB'nin Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Baykurt'un adı makale yazacak yazarlar olarak kamuoyuna açık-
Antlaşması'nın günün koşullarına uygun hale getirilerek yenilen-
lanmıştı.
mesini istemesi, Ankara tarafından abartılarak, kuzey komşusu-
Toplantılar Dr. Aras'ın Bahçelievler'deki evinde oluyordu.
nu tekrar Osmanlı Devleti döneminde olduğu gibi bir "korku im-
paratorluğuna" dönüştürüvermişti!
"Celal Bayar ve arkadaşları" denilince sonraki olayların tesiriy-
Yeni dünya düzeni kuruluyordu ve Türkiye Batı'yla ittifak pe-
le akla Bayar, Menderes, Koraltan ve Köprülü gelir. Halbuki bu
şindeydi. Bunun yolunun Sovyetler Birliği düşmanlığından geçti-
ğini biliyordu! dörtlü 1942'lerden itibaren Dr. Aras'ın Bahçelievler'deki ikametgâ-
hında sürüp giden görüşmelerin, sohbetlerin bir araya getirdiği bir
Dr. Araş, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın ilk İçişleri bakanı Cami
gruptur. 0 tarihe kadar Bayar ile Menderes arasındaki ilişki aynı
Baykurt ile Zekeriya-Sabiha Sertel çiftinin Tan gazetesindeki, bu
meclisteki iki milletvekilinin birbirlerini başlarıyla selamlamaların-
politikalara karşı çıkan, Sovyetler Birliği'nin Türkiye toprakların-
dan, çok çok el sıkışmalarından ibarettir. Bayar ne başbakanlığın-
da gözü olmadığını analiz eden makaleleri Ankara'da bazı çevre-
da ne de ondan önce Menderes hakkında iyi veya kötü bir şey dü-
lerin tepkisini çekiyordu.2
şünmüştür. (Metin Toker, Tek Partiden Çok Partiye (1944-1950),
Sonunda 4 aralık 1945 sabahı İstanbul Beyazıt Meydanı'nda 1998, s. 529)
toplanıp slogan atarak Babıâli'ye yürüyenler Tan gazetesini yerle
bir ettiler!
Dr. Aras'ın evindeki toplantılarda, Celal Bayar, Adnan Mende-
Bu terör hareketinin amacı sadece Tan gazetesini susturmak res, Fuad Köprülü ve İstanbul'dan gelen Zekeriya Sertel başı çe-
mıydı? Hayır. CHP içindeki Bayar, Menderes, Köprülü, Koraltan
kiyordu. Toplantılarda bazen Sabiha Sertel de bulunuyordu. Sol-
ile sol muhaliflerin arasını açmak için mi yapılmıştı?
cu Serteller ile "Demokratlar" o günlerde çok samimiydi. Öyle ki
Meselenin gerisinde çok ince bir siyasal taktik yatıyordu... trenle Ankara'dan İstanbul'a dönecek Sabiha Sertel'i uğurlamaya
Birkaç ay önce Celal Bayar, Fuad Köprülü, Adnan Menderes, Adnan Menderes ve Fuad Köprülü geliyordu.
Zekeriya Sertel, Dr. Tevfık Rüştü Araş, "faşizme ve her türlü dik-
tatörlüğe karşı demokrasi yanlısı" herkesi bir partide toplamayı
Serteller istanbul'a dönerken Adnan Menderes istasyona kadar
planlamışlardı.
gelerek kendilerini uğurlamıştı. Trenin penceresinden Sabiha Sertel
İlkeler üzerinde anlaşmaya bile varmışlardı:
bana, "Karakuş yazıları alıp göndermekte acele et" diye ricada bulu-
- Yeni parti burjuva demokratik hak ve özgürlüklerini savuna- nuyor, Adnan Menderes de, "Merak etmeyin hanımefendi, yazılar ar-
cak.
ka arkaya gönderilecektir" diyordu. (Emin Karakuş, İşte Ankara,
- İleri devletçi olacak. Ancak devletin yapamadığı işler özel te- 1977, s. 98)
şebbüse bırakılacak. Ama onlar da devletin kontrolü altında çalı-
şacak.
Aslında dergi çıkarma ve siyasal parti kurma fikri İstanbul'da-
- Türk-Sovyet dostluğu dış politikanın temeli olacak. ki dost ortamlarında doğmuştu:
- Türkiye bağımsız ve barışçı olacak. (Zekeriya Sertel, Hatır-
ladıklarım (1905-1950), 1968, s. 261)
Sertellerinkine ev değil de bir aydınlar kulübü, bir kültür ocağı,
Bu hareketin bir yayın organı olması için kolları sıvamışlardı. bir mektep demek lazım. Orada kimler yok ki ? Sadreddin Celal ile
Görüşler adlı dergide Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad eşi Nâzıma Hanım, Nâzım'in kız kardeşi Samiye ile kocası Şeyda
Köprülü, Behice Boran, Niyazi Berkes, Pertev Nailî Boratav, Ze- Bey, Halet Çambel Hanım ile Nail Bey, Sabahattin Ali ile Âliye Ha-
keriya Sertel, Dr. Tevfık Rüşdü Araş, Halide Edib Adıvar, Cami nım, Mehmet Ali Aybar ile Siret Hanım, Kemal Salih'ler, Cami Bey,
Dr. Adnan Adıvar, Bal Mahmut'lar, Adnan Cemgil'ler, Celal Bayar
2. İlginçtir; Dr. Araş, Sovyetler Birliği'yle dostluk ve işbirliği yapılmasını belirten maka-
lelerini Tan gazetesinde; iç politikaya ilişkin demokrasi, hürriyet isteyen değerlendirme-
Bey, Ramazan Arkın'lar ve Babıâli'den, üniversiteden, politikacılar-
lerini Ahmed Emin Yalman'ın Vatan gazetesinde yazıyordu! Ahmed Emin Yalman Sov- dan adı saymakla bitmeyecek pekçok şahsiyet. (Sadun Tanju, Eski
yetler Birliği'yle yakınlık politikasına karşı olduğu için Dr. Aras'ın gazetesinde dış poli- Dostlar, 2000, s. 16-17)
tika yazmasına izin vermiyordu!
Bugün, Celal Bayar'ın adının sosyalistlerle birlikte görünmesi İsmet Paşa, liberaller ile solcuların yan yana gelip parti kurma-
çok kişiye şaşırtıcı gelebilir. Ama dün öyle değildi. Örneğin, İkti- larını istemiyordu.
sat Vekili Mahmud Celal (Bayar), 1921 yılında Hâkimiyeti Milli- Sonuçta Tan gazetesi provakasyonu amacına ulaştı: "Ortak
ye gazetesine bakın nasıl bir açıklama yapmıştı: muhalefet cephesi" dağıldı. Görüşler adlı dergide yazacakları ka-
"Devlet sosyalizmine karşı olanlar, ferdiyeti kuvvetli, sermaye- muoyuna açıklanan Bayar, Menderes, Köprülü dergide yer alma-
si zengin memleketler ahalisidir. Tanzimat'tan beri, elverişsiz yacaklarını belirttiler.
şartlar altında Avrupa kapitalinin memleketimize imtiyazlı bir şe-
"Millî şef amacına ulaşmıştı: liberaller, solcularla yollarını ayır-
kilde girmesinin ve iktisadî kaynaklarımıza hâkim bulunmasının
dılar.
esef verici neticeleri göz önündedir."
İsmet Paşa'nın peşine polis taktığını Sertellere dert yanarak
Keza Celal Bayar, "İslam sosyalizmi"ni savunan Yeşilordu için-
anlatan Celal Bayar, artık "millî şeften icazet almanın yollarını
de de yer almıştı.
arıyordu. Aldı da!
Sosyalizm, Celal Bayar için o yıllarda öcü değildi. Seçim gezisi
Serbest Fırka döneminde Arapça'dan siyasî terminolojiye gi-
için gittiği izmir'de, 6 nisan 1947'de şöyle konuşacaktı:
ren "muvazaa" (danışıklı dövüş) sözcüğü dillerde yine dolaşmaya
"Ben eğer Türk milletine fayda temin ediyorsam, kanaatlerim-
başladı.
den fedakârlık yaparak sosyalist de olurum."
Celal Bayar, "millî şefle gizli gizli buluşuyordu.
Söylemek istediğim şudur: 194O'lı yılların ikinci yansında İs-
"Millî şef ancak kendi kontrolünde Celal Bayar'ın bir parti
tanbul ve Ankara'da yan yana gelen isimler tesadüfen bir araya
kurmasına sıcak bakıyordu.
gelmiş değillerdi. Buna bir "demokrasi, özgürlük veya muhalefet
ortak cephesi" denebilir. Demokrat Parti muvazaalı doğuyordu...
Siyasal ortaklık yanında, arkadaşlık, akrabalık gibi bağlar da Program ve tüzük çalışmalarında "Dörtler"e iki yardımcı katıldı.
yok değildi. Örneğin, Zekeriya-Sabiha Sertel çiftiyle, Adnan Men- Bunlardan biri İzmir'den gelen Refik Şevket înce'ydi.5
deres'in samimi olmasının özel bir nedeni vardı. Zekeriya Ser- Öteki yardımcı Dr. Tevfik Rüşdü Araş 'ti. *> Çalışmalara zaten onun-
tel'in kız kardeşi Belkıs Halim Vassaf, Prof. Dr. Edhem Vassaf'in la birlikte başlanılmıştı. Bir noktaya kadar birlikte gelinmişti. Fakat o
eşiydi. noktada görüşler ayrıldı. Dr. Rüşdü Aras'ın bana anlattığı şudur: "Par-
Edhem Vassaf, Adnan Menderes'in hem çocukluk arkadaşı ti programını beraber yaptık. Sosyal adalet konusuna sıra geldiğinde
hem de Serbest Cumhuriyet Fırkası Aydın teşkilatından "dava ben ısrar ettim. Dedim ki: Bizim programımızda sosyal adelet fikri as-
arkadaşı"ydı. Bu nedenle Edhem Vassaf 1950'de Kocaeli'den lı CHP'dekinden geri olmayacaktır, ileri olacaktır.'"
DP milletvekili olacaktı. (Gündüz Vassaf, Annem Belkıs, 2000, Dr. Araş, o konuda nasıl bir madde istediğini, yarısını Fransızca te-
3
s. 260) rim kullanarak izah etti. Herkesin çalışacağı belirtilecek ve "De cha-
Bir dönem sosyalistler Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde bile çalı- cun selon ses capasites, a chacun selon son travail (Herkesten yete-
şabiliyordu ! 24 mayıs 1946'da Türkiye Sosyalist İşçi Partisi kuru- nekleri ölçüsünde herkese çalışması ölçüsünde)" denilecekti. Bilindi-
cusu Sabit Şevki Seren Atatürk döneminde Cumhurbaşkanlığı ği gibi bu sosyalizmin sloganıdır. Komünizmin değil. Dörtler bunu ka-
4
Özel Kalem müdür muavinliği yapmıştı. bul etmediler.
Liberaller ile solcuların ittifakı aslında Terakkiperver Cumhu-
riyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda da olmuş ama so- 5. 1885 Midilli doğumlu, Selanik Hukuk Mektebi mezunu Refik Şevket ince, Gazeteci
run çıkmamıştı. Emin Çölaşan'ın dedesidir. Kastamonu istiklal Mahkemesi başkanlığı yapmış olan ince,
altı dönem milletvekili olarak TBMM'de bulundu.
Ancak. Şimdi sorun vardı. Refik Şevket İnce, Celal Bayar'ın yakın arkadaşıydı, izmir Yunanlılar tarafından işgal edi-
lip, ittihatçıların önde gelen ismi Celal Bayar aranmaya başlayınca onu evinde saklayan
3. Edhem Vassaf, Mustafa Kemal Atatürk'ün halası Nimet Hanım'ın torunu Münire Ha- isimdi.
nım'ın oğludur. Mazhar Osman'ın asistanıydı. Radikal gazetesi köşeyazarı Gündüz Vas- 6. Demokrat Parti'nin kuruluş çalışmasına ilk katılan ekip içinde yer alan Refik Şevket
saf, Belkıs-Edhem Vassaf çiftinin oğludur. İnce, Refik Koraltan, Muhiddin Baha Pars ve Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın istiklal Mahke-
meleri'nde görev yapmış olmaları ilginçtir. Parti program ve tüzüğünü hazırlayan ince
4. Sabit Şevki Seren, Galatasaray ve millî takımın unutulmaz kalecisi Turgay Şeren'in ba-
basıdır! ve Dr. Araş Kastamonu'daki İstiklal Mahkemesi'nde birlikte çalışmışlardı.
409

Koraltan'a göre, program çalışmaları başladığında ve Dr. Araş ba- oğlu- Mehmet Özdemir Evliyazade ve Dr. Aras'ın kız kardeşi
zı fikirlerini, tasavvurlarını belli ettiğinde onu ne kendisi, ne üç arka- Fahriye'nin eşi CHP milletvekili Dr. Cemal Tunca da vardı.
daşı istemişlerdir. Fakat Dr. Araş toplantılara gelmekte devam etmiş- Dr. Cemal Tunca, Ankara Sümer Sokağı'nda bahçe içinde tek
tir. Koraltan üç arkadaşının Dr. Aras'a kendisini istemediklerini söy- katlı villasını kuruluş aşamasındaki DP'ye vermişti. Bu villa
lemek için yüzlerinin tutmadığını anlayınca onlara, "O halde ben söy- DP'nin ilk genel merkezi olarak kullanılacaktı.
lerim" demiştir. Gerçekten de kendi evindeki bir program toplantısın- Cemal Tunca DP'nin önde gelen isimlerinden biri olacaktı;
da Koraltan, Dr. Aras'a dönmüş ve ona şöyle hitap etmiştir: "Sizin aki- CHP'den istifa edip DP'ye geçmiş ve hemen partinin beş kişilik
deniz bizlerden farklı. Siz sosyal-demokrat bir parti kurmak istiyorsu- genel idare kurulunda görev almıştı.
nuz. Bizim aramızda ne işiniz var ? Çıkın gidin. Sizin komünist oldu- Dr. Aras'ın İnönü tarafından tasfiye edildiği bir dönemde, onun
ğunuzu bile söylüyorlar. İnansam değil evime kabul etmek, sizi yolda kız kardeşinin kocasının CHP yönetimine seçilmesi, Cemal Tun-
görsem selam vermem. Ama herhalde bizden değilsiniz. Lütfen artık ca'nın parti içindeki gücünü göstermekteydi...
gelmeyiniz." Dr.Araş bunun üzerine kendilerini rahat bırakmıştır. (To- Dr. Araş ile Adnan Menderes'in akrabalığı sadece Evliyazadele-
ker, Tek Partiden Çok Partiye (1944-1950), 1998, s. 77-78) re damat olmalarından kaynaklanmıyordu. Ayrıca Dr. Tevfik Rüş-
dü Aras'ın kız kardeşi Fahriye'nin ilk kocası Salepçizade Mehmed
Refik Koraltan, İsmet Paşa'nm damadı gazeteci Metin Toker'e Niyazi'nin babaannesi Emine ile Adnan Menderes'in dedesi (Fit-
o günleri biraz mübalağa ederek anlatmış olabilir mi ? Koraltan nat Hanım'm eşi) Halepçizade İsmail Efendi kardeşti!..
renkli bir kişilikti. Örneğin, Atatürk, Refik Koraltan'ı Vâsıf Çı- Bazı ailelerden nedense sürekli politikacı çıkıyordu!
nar'la güreş tutturur, keyifle izlermiş! Nihad Anılmış Paşa'nın adım daha önce yazmıştım. Adnan
Ancak Refik Koraltan'ın "patavatsızlığı" da bilinmekteydi. Bu Menderes'in halası Sacide'nin kızı Güzide'yle evliydi. Hani Birin-
tür davranışları birkaç yıl sonra başına olmadık iş açacaktı. ci Dünya Savaşı döneminde Adnan Menderes Suriye cephesine
giderken hastalanınca İzmir'e götürülmüştü de, oradaki komutan
1950'li yıllarda büyükelçi olarak son görevinde bulunduğu Tok- Nihad Anılmış Paşa'ydı!
yo'da Süreyya Anderiman ve eşi bir bunalım sonucu birlikte kendile- Paşa, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda da çok önemli cephelerde gö-
rine kıyacaklardı. O günlerde bir Japonya gezisi yapmakta olan rev yapmıştı. Korgeneral rütbesinden emekli olduktan sonra
TBMM Başkam Refik Koraltan'ın davranış tarzından alınmalarının, 1939 ve 1943 seçimlerinde CHP'den Ankara milletvekili seçilmiş-
büyükelçi ile hanımını bu faciaya sürüklediğine sonradan basında de- ti. Yani, Adnan Menderes iki dönem halasının kızıyla evli eniştesi
ğinilecekti. (Haldun Derin, Çankaya Özel Kalemini Anımsarken, Nihad Paşa'yla birlikte Meclis'te görev yapmıştı!
1995, s. 82) İlginçtir, Nihad Paşa nedense DP kuruluş çalışmalarında yer
almadı. Bunun önemli nedeni sağlık sorunuydu, Alzheimer hasta-
Evliyazadelere göre, İsmet İnönü, parti kurucusu olmasını iste- sıydı. Bir süre sonra 31 mayıs 1954'te vefat edecekti...
mediği bazı kişilerin isimlerini Celal Bayar'a vermişti. Bunların İzmir'in tanınmış aileleri nasıl akraba ise DP kurucuları arasın-
başında Dr. Tevfik Rüşdü Araş geliyordu. İkinci sırada ise Ahmed da da akrabalık bağlan vardı.
Ağaoğlu'nun oğlu Samed Ağaoğlu'nun adı vardı! O günlerde Sa- Örneğin...
med Ağaoğlu'nun en yakın arkadaşlan Orhan Veli gibi solcu şair O günlerin birbirlerinden aynlmaz ikilisi Adnan Menderes ile
ve yazarlardı! Fuad Köprülü akrabaydı. Yıllarca Hürriyet gazetesinin Washing-
ton temsilciliğini yapan, Köprülü ailesinin gelini Tuna Köprülü
Evliyazadelerin partisi akrabalık bağını şöyle anlatmaktadır:

Dr. Aras'ın kurucu olması istenmiyordu ama, Demokrat Par- Osmanzadeler, İzmir'in köklü ailelerindendi. Soyadı Kanunu uygu-
ti'nin kuruluş çalışmalarında birden çok Evliyazade vardı. lanmaya başladığı sırada Atatürk, büyük amcam Hamdi Bey'e "Os-
Örneğin, Refik Evliyazade'nin torunu -Nejad Evliyazade'nin manzade" yerine "Aksoy" soyadını almasını söylemiş. Babamın amca-
11 1

sı Osmanzade Hamdi Bey, İstiklal Savaşı öncesi yakın arkadaşı Celal "Köprülüler tarihine" farklı bakış
Bayar'la birlikte hoca kılığına girerek, Anadolu'yu eşek sırtında karış
Soyadından da anlaşılacağı gibi Mehmed Fuad Köprülü, Sadra-
karış dolaşmış, misyonları, milletin nabzını tutmak ve savaş öncesi
zam Köprülü Mehmed Paşa'nm soyundan geliyor.
destek toplamakmış, Hamdi Bey 23 nisan 1920'de toplanan ilk Millet
Tarihte ilk bilinen Köprülü, Sadrazam Mehmed P a ş a !
Meclisi'ne İzmir milletvekili seçilmiş. Aile büyüğü olarak, her konuda
son sözü Hamdi Bey söylermiş. 1930 yılında babam Hasan Lemi Ak-
"Birinci vatanım Arnavut Belgradı kazasına bağlı Rudnik nam ka-
soy, Almanya'da eğitimini tamamlayarak İzmir'e döndüğünde, baba
riye" diyen Mehmed'in ikinci vatanı Köprü kazası sayılıyor. Burada
mesleği olan ticarete başlamış. Ailemizin Kemalpaşa'da üzüm bağları
evlenip, sipahilikle taşraya çıktı. (Nâzım Tektaş, Sadrazamlar "Os-
ve bağ evi varmış. Hatta annemle babam evlendikten sonra balayım
bu bağ evinde geçirmiş. (...) manlı'da İkinci Adam Saltanatı", 2002, s. 277)
Osmanzadeler, Evliyazade ve Uşakîzade aileleriyle akrabadır. Zira
İzmir'in tanınmış aileleri, genellikle kendi aralarında evlenirlermiş. (...) Mehmed Paşa burada yörenin varlıklı ailelerinden Yusuf
Annemin İzmir'deki Fransız Kız Lisesi Notre-Dame de Sion mezu- Ağa'nın kızı Ayşe Hatunla evlendi (1634). Yusuf Ağa'nın Köp-
nu olması yabancı dil bakımından diplomatik ilişkileri kolaylaştırırdı. rü'de 110 dükkanlı bir çarşı ile kervansarayı; kızı Ayşe Hatun'un
(...) ise Çifte Hamam, Kale Hamamı gibi yapılan vardı.
Ancak babam zamanın elverişsiz koşullarına ayak uyduramaymca, Evet, görünen o ki, Mehmed Paşa "Köprülü" namını eşinden
ticareti bırakmış, amcamız Hamdi Bey'in desteğiyle, 1936 yılında, Ce- dolayı almıştı.
lal Bayar'ın İktisat ve Ticaret bakanlığı döneminde Ankara'da Ölçü ve Osmanlı tarihinin en önemli ailesi Köprülülerin soyu konu-
Ayarlar genel müdürü olmuş, daha sonra, İkinci Dünya Savaşı'nın ar- sunda elimizde tutarlı bir bilgi yoktur. Sadece değişik rivayetler
dından, ithalat-ihracat yapmak için gelen Avrupa'ya giden ticarî he- vardır.
yetlere başkanlık yapmaya başlamış. (...) Köprülü ailesinin "tarih sahnesine" çıkış "hikâyeleri" ilginçtir...
İlkokulu bitirdikten sonra, babamı Almanya'ya, akrabası, Atatürk Osmanlı tarihinin bu önemli devşirme sadrazamlarından Meh-
döneminin ilk Dışişleri bakanı Dr. Tevfik Rüşdü Araş Bey götürmüş. med Paşa'nın Saray'daki ilk görevi mutfakta çıraklık oluyor.
Babam, bize Almanya anılarını anlatırken, "Almanya'ya, kısa panto- Saray'a nasıl geldiği, neden mutfakta görev aldığı bilinmiyor!
lonlu gittim" derdi. Babaannem ve dedem, Yunan işgalinden önce Mehmed Paşa, sonradan nedense birdenbire 1628 yılında Sa-
(1919) yanlarına bir miktar para, altın ve mücevher alarak İzmir'den ray'ın hazinesini yönetmek üzere Veziriazam Hüsrev Paşa'ya haz-
ayrılmış ve çocuklarının yanma, Almanya'ya gitmişler. Çocukları nedar oluyor. Daha sonra ise sırasıyla voyvodalığa (Rumeli valili-
okula devam ederken, onlar da Dresden kentinde dört apartman ala- ği), İstanbul'da ihtisap ağalığına (belediye başkanlığı), Tophane
rak Almanya'da kendilerine yeni bir hayat kurmuşlar. Babaannem ço- nazırlığına, sipahi ağalığına, ardından Yeniçeri Ocağı'nda silah iş-
cukları mezun olup Türkiye'ye döndükten sonra iki ülke arasında gi- lerinden sorumlu cebecibaşılığa getiriliyor. Vali ve sancak beyle-
dip gelmiş. Ancak orada yaşamına veda etti. (...) rinin işlerini Babıâli'de takip eden kapıcılar kethüdalığma atanı-
Eşim Ertuğrul Köprülü, Prof. Puad Köprülü'nün -amcasının oğlu- yor. 1634 yılında sancakbeyi (vali) olarak Amasya'ya gidiyor. Yir-
dur- yeğenidir. Kayınpederim Kemal Köprülü, Cevat Açıkalın ve Nu- mi iki yıl boyunca Trabzon, Şam, Kudüs ve Trablusşam'da valilik
man Menemencioğlu'yla birlikte kırk yaşında büyükelçi atanan üç kişi- yapıyor. Mehmed Paşa, bir ara devlet işlerini görüşmek üzere Di-
den biriymiş. (Tuna Köprülü, Beyaz Saray Anıları, 2003, s. 24-26)7 van'da toplanan vezirler arasında da yer alıyor; yani kubbe vezir-
liği görevinde de bulunuyor.
DP'nin dört isminden Celal Bayar ve Adnan Menderes'i yakın- Padişah IV. Mehmed ve annesi Turhan Sultan, İstanbul'daki
dan tanıttık. Şimdi sırada, "hareketin" üçüncü ismi Mehmed Fu- karışıklıklara ve Çanakkale Boğazı'ndaki Venedik ablukasına
ad Köprülü var. son vermek için sadrazamlığa 15 eylül 1656'da -çok yaşlı olma-
sına rağmen- yetmiş sekiz yaşındaki Köprülü Mehmed Paşa'yı
7. Tuna Köprülü, ekonomiden sorumlu eski Devlet Bakanı Kemal Derviş'le yakın iliş- getiriyor.
kileri bulunan "Arı Hareketi'Vıin başında yer alan Kemal Köprülü'nün annesidir.
Bu atama büyük bir tepki yaratıyor. XVI. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı ekonomik zemininde Muse-
"Bizim tarih kitaplarına" göre, din bilginleri "okuma yazma bil- vilerin deniz yolu ve batı (Rumeli) karayolu üzerindeki egemenliği-
meyen bir cahil"; Babıâli bürokratları ise "asi Vardar Ali Paşa'ya ne karşın Ermenilerin, Önasya'nın doğusundaki iktisadî konumları-
yenik düşmüş liyakatsiz âdem" diye atamaya karşı çıkıyorlar. nı muhafaza etmesi, imparatorluğu sosyoekonomik yapısı üzerinde
Ancak mesele bu kadar basit olabilir mi?.. oluşturduğu denge ve bu dengenin korunması bakımından büyük
Yanıtı o dönemdeki Osmanlı'nın siyasî ve iktisadî yapısına ba- önem taşıyordu. Ancak Osmanlı siyasal güç ve amaçlarının batıya
karak bulabilir miyiz ?
kayması, buna paralel olarak Osmanlı siyasal gücünün batıda, ken-
disinden önce oluşan iktisadî altyapıyla özdeşleşmesi, Önasya'nın
Osmanlı Devleti'nin ekonomik gücü, salt ticaret güzergâhlarını doğusundaki sermaye bakımından da çekici hale geliyordu. Böylece
elinde bulundurmasına ve Batı'ya yapılan seferlere dayanıyordu. Osmanlı siyasal iradesinin teşvikiyle bu önemli ekonomik güç de ba-
Ticarî güzergâhlar, Doğu Akdeniz ve Doğu Karadeniz çıkışlı deniz, tıya kayıyordu. Ancak zanaatkar, kuyumcu ve tüccar kadrolarla bir-
Önasya'da ise karayolu ticaretiydi. Batı'ya ihracat, Orta ve Kuzey Av- likte, sermayenin de batıya kayması, Osmanlı Devleti'nin ekonomik
rupa'ya Selanik-Viyana üzerinden, Batı Avrupa'ya ise Venedik ve To- dengesini bozuyor, doğudaki ticaret ve iktisadî yaşam zayıflamaya,
ulon üzerinden yapılıyordu. Karadeniz ticareti ise Orta ve Kuzey Av- nihayet durmaya başlıyordu. Buna bir de İran'la yapılan savaşlar ek-
rupa'ya Tuna, Rusya'ya Kırım-Azak üzerinden gerçekleştiriliyordu. lenince, başlangıçtaki sermaye ve seçkinler göçü, XVII. yüzyılın ba-
Bu işlek ticarî güzergâh, Kudüs-Izmir-Selanik-Viyana güzergâhıydı. şından itibaren yoksul halkın da göç kervanına katılmasına neden
Bu güzergâh üzerinde İzmir, Selanik ve Viyana Musevileri egemendi. oluyordu. Doğuda, ekonomik düzenin bozulmasıyla başlayan göçler
Üstelik ticarî münasebetler ister istemez siyasal etkileşimlere yol açı- kaçınılmaz olarak İstanbul'a yöneliyor. Osmanlı Devleti'nin başken-
yordu. Örneğin Sabetay Sevi olayı (IV. Mehmed dönemi) Kudüs-İzmir- tini tehdit ediyordu. Bu göçler XVII. yüzyıl boyunca devam edecek,
Selanik sosyal yapısını temelden etkiliyordu. Mesele bununla da kal- hem İstanbul'da hem de Önasya'nın derinliklerinde kanlı ve sürekli
mıyor, uzun vadede devletin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısını da ayaklanmaların nedeni olacaktı. Yeniçeri Ocağı'na alınan askerler
sarsıyordu. (Dönmeler daha sonra Osmanlı ticaret oligarşisi içinde başlangıçta gayrimüslim çocukları devşirilerek alınırken, yeniçerile-
önemli bir konum kazanacaktı. [M. Ç.]) XVI. ve XVII. yüzyıllarda Se- rin edindiği servet Müslüman unsurların da iştahını kabartıyordu.
lanik ve Viyana ayrı siyasal egemenlikler altında bulunmalarına kar- Nihayet Müslümanların da Yeniçeri Ocağı'na yazılmalarına izin veri-
şın büyük bir etkileşim içine girmiş durumdaydı. Bu etkileşimin te- liyordu. Ardından bir de yeniçerilerin "başıbozuk zanaatlarında" ça-
mel nedeni Selanik ve Viyana kentlerinin Avrupa ticareti üzerinde oy- lışmasına izin verilince, bu kurum durmadan gelir-gider kâr-zarar
nadıkları roldü. Bu rolü ise, Ortaçağ boyunca Orta ve Kuzey Avru- hesabı yapan bir ticarî ocağa dönüşüyor, hem savaşma arzusunu
pa'dan kaçıp Viyana'dan itibaren Doğu ve Güneydoğu Avrupa'ya yer- hem de savaşma gücünü yitiriyordu. Kaldı ki yeniçerilerin bu denli
leşmiş bulunan Aşkenaziler ile İber Yarımadası'ndan gelmiş olan Se- para işleriyle uğraşmaları onları, payitahttaki tüccar-tefecilerle iş-
faradlar oynuyordu. (...) birliğine itiyordu. Bu itilme sonucu İstanbul'daki gayrimüslim tüc-
XVII. yüzyılın sonunda, Osmanlı egemenliğindeki mevcut ticarî gü- car ve tefeciler, yeniçeriler üzerinde tesis ettikleri kontrolle yeniçe-
zergâhlara bir yenisi ekleniyordu. Bu güzergâh ise Trabzon ve Kırım- rileri siyasal irade, yani sultan-halife üzerinde bir baskı unsuru hali-
Azak limanlarıyla bağlantılı Karadeniz-Tuna deniz ve nehir yolların- ne getiriyorlardı.
dan geçen, Viyana bağlantılı orta ve kuzey ticaret yoluydu. Bu ticaret Buna paralel olarak tüccar-tefeciler tüm dünyada olduğu gibi Os-
yolu üzerinde ise Kuzeydoğu Anadolu ve Kafkasya bölgesindeki Sami manlı Devleti'nde de siyasal iradenin üzerinde, iktisadî bakımdan
tüccarlar (bunlar arasında ise Musevîleşmiş olan Tatarlar-Karaim Ya- kendi kontrolleri dışında tam profesyonel, kalıcı ve düzenli bir aske-
hudileri asıl ağırlığı teşkil ediyorlardı) egemen bulunuyordu. Bir ba- rî gücün varlığına katlanamıyorlardı. Tüccar-tefeci sermaye bu ne-
kıma Kırım-Azak ve Viyana'da konumlanan Musevî-Bezirgân tüccar- denle Yeniçeri Ocağı'm piyasa işlerine bulaştırmakla kalmıyor, doğru-
lar birbirini tamamlıyordu. Kırım-Azak Musevî tüccarları hem Viyana dan Müslümanların oluşturduğu sipahi teşkilatında gerçekleşen ta-
Musevî lobisiyle hem de Moskova üzerinden doğrudan İngiltere'yle yinlere kadar her tarafa el atıyordu. (Murat Çulcu, Marjinal Tarih
münasebet halindeydi. (...) Tezleri, 2000, s. 118-119, 132-133 ve 137)
Köprülü Mehmed Paşa'nın sadrazamlık "tayinine" bir de bu Murat Çulcu'ya bırakalım:
açıdan bakmak gerekiyor. Yani mesele sadece "okuryazarlık" ve
"liyakat" sorunu değildi!.. Osmanlı Sarayı ve siyaseti üzerinde etkili olan Musevîlerden biri
Özellikle Yahudiler ile Ermeniler arasında kıyasıya siyasî ve de Bayan Ester Kira'ydı. Ester Kira, Padişah III. Murad'ın (Yahudi
ekonomik güç mücadelesi vardı. Daha önce de belirtmiştik, yeni- asıllı Nurbanu Sultan'm oğlu) gözdesi Venedik asıllı (Baffo ailesinin
çerilerle ticarî ilişkiler içinde bulunan Yahudiler 1826'da Yeniçeri kızı [S. Y.]), Hıristiyanlıktan dönme Safiye Sultan'm yakın arkadaşı ve
Ocağı'nın yıkılışma kadar, piyasanın ve dolayısıyla siyasî karar al- sırdaşı durumunda bulunuyor, sık sık Saray'a girip çıkıyordu. Ester
ma merkezlerinin hakimiydi. Kira bu kanaldan padişah üzerinde de etkili oluyordu. Nitekim
Bu konuyu örnekler vererek açmam gerekiyor. 1580'lerde Venedik lehine ticarî ayrıcalık sağlayan bir antlaşmanın
Tarihçilerin ortak tespiti: Yahudiler Osmanlı döneminde "altın yapılmasında Ester Kira önemli rol oynuyor. Buna karşılık ödül ola-
çağlarını" XVI. yüzyılda yaşadılar. Bunda en önemli rolü oynayan rak Venedik'te kendi menfaatine bir piyango düzenleniyordu. Ünlü
kişilerin başında II. Selim'in eşi Yahudi asıllı Nurbanu Sultan ge- işadamı Eliya Handali'nin eşi olan Ester Kira bu ilişkilerine dayana-
lir. Diyeceksiniz ki: "Ne var bunda; padişah eşleri arasında her rak ailesine de maddî çıkar sağlıyordu. Örneğin oğulları vergiden mu-
milletten, her dinden kadm vardı." İlk bakışta bu görüş doğru gi- af tutuluyor, büyük oğlu İstanbul gümrüğünün yönetimini elinde bu-
bi geliyor. Ama gerçek öyle değil... lunduruyordu. (...)
Padişah III. Murad, Yahudilikten Müslümanlığa geçen Nurbanu Ester Kira servetini artırıp siyasal etkinlik kazanırken ülke, ekono-
Sultan'm oğludur. mik kriz içinde bulunuyordu. Bu kriz sonucu para değer kaybediyor,
Nurbanu Sultan, Padişah III. Murad-Safiye Sultan çiftinden sipahi maaşlarının satın alma gücü düşüyordu. Buna bir de Ester Ki-
olan torunu Fatma Sultan'ı kimle evlendirmiştir dersiniz? ra'nm yakınlarına çıkar ve ayrıcalık sağlaması, bu yoldan servetini ar-
Mustafa Çağatay Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları tırması eklenince sipahi ve yeniçerilerin aradığı sorumlu bulunuyor-
adlı çalışmasında, Fatma Sultan'm Halil Paşa'yla evlendirildiğini du. Ayaklanma sonucu mevkiini borçlu olduğu için Ester Kira'yı sak-
yazmaktadır. (1992, s. 46.) layan Sadaret Kaymakamı Halil Paşa'nın konağı basılıyor, Musevi ka-
Peki "Halil Paşa kimdi?" sorusunun yanıtını ise Avram Galan- dın ve iki oğlu parçalanarak öldürülüyor, üçüncü oğlu ise Müslüman
ti'nin Türkler ve Yahudiler adlı kitabından öğreniyoruz: oluyordu. (Marjinal Tarih Tezleri, 2000, s. 130)9

III. Murad ve III. Mehmed zamanlarında yaşamış ve bu son padişah Yahudi asıllı Nurbanu Sultan kızı îsmihan Sultan'ı kimle evlen-
zamanında sadaret kaymakamlığında8 bulunmuş olan Halil Paşa, as- dirdi: Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'yla! Öldüğünde 18 milyon
len Yahudi olup ailesinin soyadı Pacy ve kendisinin ismi Davud yahut altın miras bırakan Osmanlı'nın en ünlü sadrazamlarından Sokul-
Nahman'dı. Halil Paşa zamanında yaşamış olan İbranî yazarlar kendi- lu Mehmed Paşa'nın hem doktoru hem de siyasal danışmanı Ya-
sinden söz etmemişlerse de, sebebini ya İslamiyet'i kabul etmesinde hudi Salomon ben Nathan Aşkenazi'ydi
yahut aslını bilmemelerinde aramalı. Fakat İmparator II. Rudolf un Yani...
elçisi olan Von Krekowez ile Venedik elçisi kendisinden bahsettikleri Ester Kira vahşice öldürüldü ama bu ne yeniçeri-Musevî tefe-
vakit "Yahudi Pase" diye adlandırırlardı. Pase yahut Pasi (çünkü îbra- ci işbirliğini ne de Osmanlı yönetimindeki Yahudi etkisini azalt-
nîce'de y, hem e, hem i gibi telaffuz olunur) ailesine mensup birçok tı. Yahudi tefecilerden gelen faiz gelirlerinin tadına alışan yeni-
haham vardı. (1995, s. 144) çeriler, gerektiği zaman dostça, gerektiği zaman zorla bu ilişki-
leri sürdürdüler. Az para verip çok gelir sağlayamadıkları za-
Yahudi asıllı Nurbanu Sultan, torunu Fatma Sultan'ı Yahudi man Yahudi mahallelerini ateşe vermekten, Yahudi tefeciye fa-
asıllı Halil Paşa'yla evlendiriyor!.. izini ödemeyen tüccarlara karşı "tetikçilik" yapmaktan da geri
Dışarıya kız vermiyorlar! kalmadılar!
Bu konuyla ilgili son sözü "makyajsız tarih yazdığını" söyleyen
'• Çetin Altan'ın eşi yazar Solmaz Kâmuran, Ester Kira'nın yaşamöyküsünden yola çı-
8. Sadrazamın, seferdeyken yerine başkentte bıraktığı vekiline "sadaret kaymakamı" denir. karak Kiraze adlı romanı yazdı. Orhan Pamuk ise o dönemi benim Adım Kırmızı adlı ro-
manında anlatmaktadır.
Damadı sadaret kaymakamı Yahudi asıllı Halil Paşa'nın canını keleri yıkmak isteyen Kadızadelilerin, Halvetiye tekkelerine sal-
zor kurtaran Padişah III. Ahmed, özel hekimi Yahudi Daniel Fran- dırmalanyla başlayan ayaklanmayı, Köprülü Mehmed Paşa yeni-
seoka'yı Osmanlı Devleti'nin Fransa ve İsveç'le olan ilişkilerinde
çeriler sayesinde hemen bastınverdi. ı °
elçi olarak kullanmaktan vazgeçmedi...
Köprülü kısa sürede emirlerini yerine getirmeyenleri görevle-
Keza Sadrazam Sinan Paşa Eliezer Eskenderi'yi, Siyavuş Paşa rinden aldı ve yerine kendi adamlarını yerleştirdi. Osmanlı iç pi-
Benveniste'yi ve Baltacı Mehmed Paşa Naftali ben Mansur'u hem yasasını güvenilir hale getirmek için, halktan ve esnaftan haraç
hekim hem diplomat olarak kullandı.
toplayanları yakalatıp hemen idam ettirdi. Köprülü'nün 5 000 ile
Köprülü Mehmed Paşa sadrazamlığı döneminde Yahudi Moiz 40 000 arasında insanı idam ettirdiği yazılmaktadır.
ben Yuda Beberi'den çok yardım gördü. Örneğin, Köprülü Meh- Köprülü Mehmed Paşa seksen üç yaşında öldü ve "vasiyeti" ge-
med Paşa Rusya'ya karşı bir birlik oluşturma olanağını araştır- reği koltuğuna yirmi altı yaşındaki oğlu Köprülü Fazıl Ahmed Pa-
mak üzere kendisini Stockholm'e gönderdi. Moiz ben Yuda Be- şa oturtuldu.
beri öldükten sonra bu tür özel görevleri oğlu Yuda Beberi sür-
İkinci Köprülü on beş yıl sadrazamlıkta kaldı.
dürdü.
Babasının icraatlarını aynen devam ettirdi. O da en ufak isyan-
Padişah IV. Mehmed ve Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa dö- da yüzlerce idam sehpası kurmaktan çekinmedi.
neminde Saray'da etkin olan isimlerden biri de, Moses ben Raffa- Araştırılması gereken bir iddiayı ortaya atıyorum:
el Abrabanel'di; yani Hayatîzade Mustafa Feyzi Efendi! Anımsa- Köprülüler döneminde binlerce insanın kellesi uçuruldu. Peki
yınız: Sabetay Sevi'nin Müslümanlığa dönmesine neden olan doğrudan Osmanlı Devleti'ni hedef alan Mesih olduğunu iddia
isimlerden biri de Hayatîzade Mustafa Feyzi Efendi'ydi. eden Sabetay Sevi'ye neden hoşgörüyle bakılmıştır?
Yazmıştım: Gershom Scholem Sabetay Sevi adlı kitabında, Ha- Üstelik Sabetay Sevi'ye yılda 150 akçe (altın sikke) maaş veril-
yatîzade'nin sultanın kız kardeşiyle evli olduğunu belirtiyordu. miştir. Saraya "kapıcıbaşı" yapılmıştır. Yani, Saray kapılarında gö-
Hayatîzade Mustafa Feyzi Efendi'nin torunu Mehmed Emin revli olanların amiri olmuştur. Saray kapısını korumakta, ayrıca
Efendi, Osmanlı'da şeyhülislamlık yapan -bilinen- ilk Yahudi iş takipçilerinin Divanı Hümayun'a silahsız girmelerine kılavuz-
dönmesiydi!.. luk yapmaktadır.
Şunu sormak istiyorum...
İsimleri alt alta yazdığımızda şunu görüyoruz: Köprülü'nün Sevi kendisine ayrılan köşke taşınmıştır, fakat sadece kuru ekmek,
sadrazamlığa atandığı dönemde Saray'da güçlü bir Yahudi lobisi kuru üzüm, kuru erik yemektedir. Sultan sorar: "Mehmed Efendi, ne-
vardı. Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesinde den bir şey yemiyorsun ?" Sevi, "Haşmetlini" der, "benini bu alışkanlı-
Yahudilerin ne derece katkısı ve rolü olmuştu ? Osmanlı mutfa- ğımın tarihi pek eskidir. Bu riyazeti terk etmem imkânsızdır." IV. Meh-
ğından haznedarlığa ve oradan da sadrazamlığa kadar hızlı yük- med bunun üzerine, ''Sana teyzemi karı vereyim mi ?" der. Sevi, "Haş-
selişini sürdüren Köprülü Mehmed Paşa'nın arkasında siyasal ve metlim, bendeniz evliyim, hanımını İzmir'dedir" der demez de Sera'yı
ticarî bir gücün olmaması imkânsız. getirmesi için adamlar gönderir.
Ve evliliklere baktığınızda, Köprülü'nün arkasında hangi gücün Sera da Sultan IV. Mehmed'in annesi Haseki Hatice Turhan Sul-
olduğu apaçık ortadadır. tan'ın himayesinde dönmeliğe geçecektir. Artık adı Fatma Kadm'dır.
Keza...
Sevi, Hanım Sultan'm cariyelerinden biriyle de evlenecek ve dönme-
Köprülü'yü istemeyen ulema, ağalar vb'ydi; ayrıca önemli olan liğe duyulan itimadı güçlendirecektir. (Gershom Scholem. Sabetay
yeniçerilerin tavrıydı. Yeniçeriler "istemezük" dememişlerdi! Sevi, 2001, s. 340)
Yeniçerileri "kontrol altında tutan" güç ise tefeci Yahudilerin
elindeydi!
Osmanlı Devleti'ni yıkmayı planlayan "Mesih" iddiasındaki
Ve Köprülü, yeniçeriler sayesinde tüm kargaşalılıklann üste- Sabetay Sevi'ye bu hoşgörü nedendir?..
sinden gelmesini bildi. Örneğin daha sadrazamlığının ilk günle-
rinde 2 ekim 1656'da, camilerin birden fazla minarelerini ve tek- 10. Yıllar sonra Köprülü Mehmed Paşa'nın torunu tarih profesörü Fuad Köprülü, Os-
manlı'nın kuruluşunda Halvetiye dergâhının etkili olduğunu yazacaktı.
419

Fazla ayrıntıya gerek yok. Sabetay Sevi döneminde Saray'da


güçlü bir "Yahudi dönme" lobisi vardı. menliği görevini yürüttü. 1913'te İstanbul Darülfünunu Türk Ede-
biyatı müderrisliğine atandı.
Komplo teorisine bir katkı: acaba Sabetay Sevi, başından so-
nuna kadar bir Saray organizasyonu muydu ? 1924'te İlahiyat Fakültesi'nde, 1923-1929 arasında ve 1935'ten
sonra bir süre İstanbul'da Mülkiye Mektebi'nde ve Ankara'da Si-
Fazla kafa karıştırmadan biz yine Köprülülere geçelim...
yasal Bilgiler Okulu'nda tarih dersleri verdi.
Sadrazamlıkta Üçüncü Köprülü dönemi, Mehmed Paşa'nın di-
1923'te İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi reisliğine,
ğer oğlu Fazıl Mustafa Paşa'nın bu koltuğa oturmasıyla başladı.
1934'te dekanlığa seçildi. Dekan olduğu sırada yayımladığı Tür-
Ardından bir diğer Köprülü, Fazıl Mustafa Paşa'nın oğlu Nu-
man Paşa da "dede mirası" sadrazamlık koltuğunda oturmayı sür- kiye Tarihi, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün de dikkatini çekti. Bü-
dürdü. yük takdir ve beğeni toplayan bu eser için Atatürk özel bir mek-
tup yazdı.
Amcazade Hüseyin Paşa da sadrazamlık koltuğuna oturan bir
1924'te Maarif Vekâleti'nde sekiz ay müsteşar olarak çalıştı.
diğer Köprülü'ydü! "Mevlevi" lakabıyla tanınan Sadrazam Köprü-
Aynı yıl programını kendisinin hazırladığı Türkiyat Enstitüsü'nü
lü Hüseyin Paşa'ın "akıl hocası" da yine bir Yahudi'ydi: İsrael Co-
neglio! Karlofça Antlaşması'nı imzalayan Osmanlı heyeti içinde kurdu. Enstitünün müdürlüğünü yaptı. 1927'de Tarih Encümeni
îsrael Coneglio da vardı... reisliğine getirildi.
31 mayıs 1935'te yapılan genel seçimlerde Kars milletvekili se-
Sadrazam Hüseyin Paşa, Köprülü Mehmed Paşa'nın kardeşi
çilerek politikaya "resmen" adım attı...
Hasan Ağa'nın oğluydu. Bulgaristan'ın Pravadi kasabasının Koz-
"Yeni bir ülke, yeni bir ulus, yeni bir kültür" oluşumuna "harç"
luca köyünde dünyaya gelmişti.
Köprülülerin damatları da ünlüydü: koyan isimlerden biri de Fuad Köprülü'ydü.
Dinde yapılacak reformlar için kurulan komisyonda yer aldı;
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, izmirli Kaptanıderya Kaplan
yeni tarih tezlerini ortaya atan kurulda da...
Mustafa Paşa, Bosnalı Vezir Seydî Ahmed Paşa...
Nakşibendîlik ile Bektaşîliği Ahmed Yesevî çatısı altında bu-
Yaklaşık üç yüz elli yıldır siyasetle iç içe olan Köprülü ailesini
luşturmak isteyen de, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli'yi günde-
burada anlatmaya sayfalar yetmez, o nedenle artık yavaş yavaş
me getiren de oydu!
DP'li Fuad Köprülü'ye geçmemiz gerekiyor.
"Folklor" sözcüğünü dilimize o kazandırdı.
Fuad Köprülü, Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa'nın kız karde-
şi Saliha Sultan'm soyundandı. Mustafa Kemal'in önem verdiği aydınlardan biriydi. Ancak Ata-
türk, ondan umduğunu pek bulamadı.
Saliha Sultan'm oğlu Ali Efendi'nin iki erkek çocuğu oldu: Ah-
med ve Mehmed. Marksist tarihçiyi de, milliyetçi-muhafazakâr çevreleri de etki-
ledi. "Komünist" olduğu iddiasıyla üniversiteden atılan Pertev
Mehmed'in oğlu Küçük Osman Paşa'nın da iki oğlu oldu: Ali
Paşa ve Numan Paşa! Nailî Boratav da, ırkçı olduğu gerekçesiyle üniversiteden kovu-
lan Nihal Atsız da onun bir dönem asistanlığını yaptı!..
Numan Paşa'nın üç çocuğu oldu: Vassaf, İsmail Atıf ve Hatice.
Kemal Tahir'i en çok etkileyen tarihçi Fuad Köprülü'ydü.
İsmail Atıf Bey'in bir oğlu bir kızı oldu: Nuriye ve Ahmed Ziya.
Bükreş sefirliği yapan Ahmed Ziya'nın üç oğlu oldu: Ramiz, Fa- Tüm bu isimleri ne bir araya getirmişti?
iz ve Nafiz. Fuad Köprülü'nün damadı ünlü bir isimdi: Büyükelçi Coşkun
11
Kırca!
Beyoğlu II. Ağır Ceza reisi ve İstanbul Belediye Meclisi üyesi
Faiz Bey'in oğlunun adı Mehmed Fuad Köprülü'dür.
11. Filibeli Mehmed Ali Haşmet (Şişli Terakki Lisesi kurucu müdürü) ile Selanikli Celile
Fuad Köprülü, 1890'da İstanbul'da doğdu. Ayasofya Rüştiye- Hanım'ın oğlu olan Coşkun Kırca, kayınpederi Fuad Köprülü döneminde Dışişleri'ne gir-
si'ni ve Mercan Idadîsi'ni bitirdikten sonra 1907-1910 yıllan ara- di ve Beyhan Köprülü'yle evlendi. Kızları Gönül, Fransız Jerome Bay'le evlidir. Coşkun
Kırca, Beyhan Köprülü'den 1964 yılında boşandı; izmirli Bige Ergüder'le evlendi. Bige Ha-
sında Mektebi Hukuk'a devam etti. 1908'de yayın hayatına atıldı nım, izmir belediye eski başkanı Osman Kibar'ın yeğeni Sevil'le (Dilber) evlenen Özcan
ve Serveti Fünun dergisinde muhabirik yaptı. Başta Galatasaray Ergüder'in kardeşidir. Sevil Hanım'ın kız kardeşi Ayla Hanım ise Abdi ve Sibel (Dilber)
olmak üzere çeşitli okullarda Osmanlı tarihi ve edebiyat öğret- ipekçi'nin yengesidir! Dilber ve ipekçilerin Karakaşî Sabetayist olduğunu yazmıştık.
Tanık olduğum bir olayı aktarayım: nedense bu ailenin bazı üyeleri telefonu "Şalom"
(ibranîce: "Merhaba") diye açmaktadır.
Fuad Köprülü Samsun valiliği, Osmanlı Mebusan Meclisi'nde Ca-
Bazı CHP'liler, DP'nin Sovyetler Birliği'nden para aldığını iddia
nik milletvekilliği yapmış Cavid Paşa'nm kızı Hadiye Hanım'la evliy-
ediyordu!
di. Cavid Paşa'nın diğer kızı Kâmile ise emekli tuğgeneral ve beşin-
Bu komünistlik suçlamaları ve para alma yaygarası Sovyetler
ci dönem CHP Kastamonu milletvekili Cemal Esener'le evliydi.12
Birliği dağılana kadar Türk siyasî yaşamında varlığını sürdüre-
Fuad Köprülü'yü yakından tanıdıktan sonra şimdi DP'nin ku-
ruluş hikâyesine dönebiliriz... cekti. Kimler suçlanmayacaktı ki ?
DP'nin kuruluşuna dönersek; Necip Fazıl Kısakürek gibi isim-
ler partinin ismine tavır alacaktı:
"iki parmak soldayız"
7 ocak 1946. Partinin ismi Türk lehçesine uzak ve dönme diline yakındır: De-
mokrat Parti. Bizzat parti mi demokrat, yoksa demokratların mı par-
Ankara Sümer Sokağı'ndaki genel merkez binası.
tisi ? Türk dilinin dehasını inciten dönme ağzından bir örnek bu. Öy-
Genel Başkan Celal Bayar, evinden getirdiği masada oturuyor,
leyse Demokrat Partisi olmalıydı isim. Yahut Demokrasi Partisi. (Be-
arkasında Adnan Menderes ve Fuad Köprülü duruyor. Gazeteci-
nim Gözümde Menderes, 1970, s. 59)
lerle sohbet ediyorlar.
Sohbet sırasında Fuad Köprülü salonu sık sık terk ediyor, son-
DP'nin kuruluş dilekçesi İçişleri Bakanlığı'na verilmeden ön-
ra odaya geldiğinde Bayar'ın kulağına eğilerek izahatta bulunuyor.
ce Celal Bayar programı ve tüzüğü Cumhurbaşkanı İnönü'ye
Refik Koraltan ise görünürde yoktur.
gösterdi.
Basın mensuplarıyla sohbet sürerken Köprülü'nün önce Ba-
DP programında ağırlık "demokrasi" kavramına ayrılmıştı.
yar'ın, ardından Menderes'in kulağına yine fısıldaması bu kez sa-
londa dalgalanma yaratıyor. DP'nin özgürlükçü bir parti olduğunun altı çiziliyor, amacının
Türkiye'de demokrasiyi geliştirmek olduğu bildiriliyordu. Ekono-
Refik Koraltan'ın Amerikan Robert Kolej mezunu kızı Ay-
mi anlayışı açıkça belirtilmiyor, özel teşebbüsün ve sermayenin
han'ın 1 3 günlerdir daktilo etmeye çalıştığı Demokrat Parti'nin
teşvik edileceği, fakat aynı zamanda devletçilik ilkesinin koruna-
programı ve tüzüğü İçişleri Bakanlığı'na teslim edilmiş, hükümet
cağı belirtiliyordu.
de yarım saat içinde DP'nin kuruluşuna izin vermişti.
DP'nin program ve tüzüğüne bakıldığında CHP'den farklı bir
Gelişmelerin her adımını Fuad Köprülü'den işiten Celal Bayar
parti olmadığı ortadaydı.
gazetecilere gülümseyerek, "Şu dakikalarda partimiz resmen te-
şekkül etmiştir" dedi. Cumhuriyet Halk Partisinin altı okla ifade edilen ilkeleri
DP'nin de ana ilkeleriydi. Madde 2: cumhuriyetçilik; madde 13:
Gazetecilerin "Sağda mısınız, solda mısınız?" sorusuna, "De-
milliyetçilik; madde 14: laiklik; madde 15: inkılapçılık; madde 16:
mokrattır. Programımızı inceleyiniz. Yerimizi orada bulacaksınız"
halkçılık; madde 17: devletçilik. Bu ilkeler DP programında nere-
diye yanıt verdi. Adnan Menderes ise, "Belki iki parmak daha sol-
dadır" diyecekti. deyse Halk Partisi programındaki hatlarıyla görünüyordu.
DP programına göre, özel teşebbüsün ve sermaye faaliyetleri-
Bu açıklamanın ardından değil, ama solcularla ilişkiler DP'nin
nin bile devletçe planlanması esastı. Halk Partisi'nin devletçilik
üzerinden kolay kolay atamayacağı dedikodulara neden oldu.
görüşüyle karşılaştırılınca DP daha devletçiydi.
Her taşın altında komünist arama dönemi başlamıştı. Ve "Mos-
Diğer maddeler de bu şekilde karşılaştınlabilir, ancak uzatma-
kovacılık" suçlamasına ilk muhatap olan parti DP oldu.
ya gerek yoktur. Özetle DP sadece kadrosunu değil, CHP'nin
programını da almıştı. DP'nin CHP'den farkı sadece icraatlarında
12. Fuad Köprülü'nün bacanağı CHP milletvekili Cemal Esener'in oğlu Prof. Turhan
Esener, 1974-1975 ve 1980-1984 yılları arasında iki kez Çalışma bakanlığı yapcı. Prof. olacaktı.
Turhan Esener'in eşi Sabiha (Ürgüplü) İttihatçıların tanınmış isimlerinden Adliye Nazırı Bu arada bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Türkiye çok
Necmeddin Molla'nın torunuydu. Sabiha Hanım'ın amcası eski başbakanlardan Suat
Hayri Ürgüplü'dür. Sabiha Hanım'ın teyze çocukları Arif Mardin ve Betül Mardin'dir.
partili hayata geçtiğinde ilk kurulan parti DP değildi. Nuri Demi-
Prof. Turhan Esener'in kızı Oya Hanım ise, Bülent Eczacıbaşı'yla evlidir. rağ, 18 temmuz 1945'te Millî Kalkınma Partisi'ni kurdu. Partinin
13. Ayhan Koraltan, DP'den onuncu ve on birinci dönem Balıkesir milletvekili seçilen bir diğer önemli ismi antikomünist, antisemitik Cevat Rifat Atil-
M. Haluk Timurtaş'la evliydi. Ayhan Hanım Yassıada'da babasının avukatlığını da yaptı.
423

han'dı. Gazeteciler bu partiye "Kuzu Partisi" adını taktı. Çünkü Yirmi yıl önce Çakırbeyli Çiftliği'nde yakın dostu Edhem Men-
Nuri Demirağ gazetecilere hep kuzu ziyafetleri veriyordu. 14 deres'le yaşayan Adnan Menderes, artık gün geçtikçe büyüyen
bir aileye sahip olmuştu. Eşi Berin; üç oğlu Yüksel, Mutlu, Aydın;
İlk genel başkan Celal Bayar onları evlendikleri günden beri yalnız bırakmayan Didar Kalfa ve
sık sık ziyaretlerine gelen Naciye Hanım!
DP kurulduğunda Celal Bayar altmış üç, Refik Koraltan elli ye- Adnan Menderes yeni doğan oğlu Aydın'ı yeterince sevemeden
di, Fuad Köprülü elli altı, Adnan Menderes kırk yedi yaşındaydı. yine Anadolu yollarına düştü. Çünkü CHP hükümeti, 1947 yılında
8 ocak günü dört kurucu üye bir araya geldi. Kapalı oyla parti yapılması gereken tek dereceli milletvekili seçimini 21 temmuz
liderini belirlediler. Üç oy kâğıdında "Celal Bayar" yazılıydı. Ba- 1946 tarihine almıştı.
yar'ın kime oy verdiği hiç açıklanmadı. O dönemde milletvekilleri birkaç ilden aday olabiliyordu. Ad-
DP hemen taşra örgütlerini kurmaya başladı. Edhem Mende- nan Menderes, Aydın, Kütahya ve Manisa'dan aday gösterildi.
res Aydın, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu Manisa, Kenan Öner İstan- DP'nin süpriz adayı, bir süre önce emekli edilen Genelkurmay
bul, Zühtü Hilmi Velibeşe Ankara ve Ekrem Hayri Üstündağ İzmir Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'tı. Mareşal Çakmak CHP'nin tek-
il başkanlığına getirildi. lifini, üstelik beş kez yinelemelerine rağmen reddetmiş, DP'yi ter-
Haziran ortasına kadar DP henüz otuz üç ilde teşkilatlanmıştı. cih etmişti.
Kurucuların büyük bir bölümü tüccarlardan oluşuyordu. DP listesinde ilginç isimler vardı. Serbest Cumhuriyet Fırka-
DP kadrolarının çoğunu eski CHP'liler doldurmuştu. Hatay, sı'nm iki numaralı ismi Ahmed Ağaoğlu'nun oğlu Samed Ağaoğlu,
Gaziantep, Mardin, Erzincan'da CHP ve DP il başkanları aynı ai- ablası CHP'de olmasına rağmen DP'den adaydı. Üstelik solcu oldu-
leye mensuptular. ğu iddiasıyla kurucu olması İsmet Paşa tarafından istenmemişti!
Bayar, Menderes, Köprülü ve Koraltan teşkilatlanma çalışma- Bursa listesinin sekizinci sırasında da bir solcu vardı: Mehmet
larına katılmak için sık sık Anadolu illerini dolaşıyorlardı. Anado- Ali Aybar! Yani gelecekte kurulacak Türkiye İşçi Partisi genel
lu'daki DP'ye yapılan sevgi gösterileri bir dönemin Serbest Cum- başkanı!
huriyet Fırkası'na gösterilenlere benziyordu. Yazdığımız gibi Aybar, Celal Bayar'la katıldığı ev toplantıların-
Adnan Menderes Kavaklıdere'de oturuyordu. Sabahlan erken- dan tanışıyorlardı. DP listelerinden bağımsız aday olması tesadüf
den evinden çıkıyor, yürüyerek Meclis'in yanındaki evlerden bi- değildi.
rinde oturan Fuad Köprülü'yü alıyor, birlikte yine yürüyerek Sü- Dönemin ünlü gazetecileri Cihat Baban, Ziyad Ebüzziya DP lis-
mer Sokağı'ndaki parti merkezine geliyorlardı. tesindeydi. Haydarpaşa Lisesi matematik öğretmeni Osman Bö-
O günlerde Menderes ile Köprülü ayrılmaz ikiliydi; Menderes lükbaşı "ağzı iyi laf yapıyor" diye, önce parti müfettişi, sonra mil-
Köprülü'ye çok saygılıydı ve ona hep "Hocam" diye hitap ediyordu. letvekili adayı yapıldı.
Celal Bayar ise Refik Koraltan'la daha yakındı. Şair Faruk Nafiz Çamlıbel, Fenerbahçe'nin efsanevî futbolcu-
Adnan Menderes'in "elinin sıkı", yani cimri olduğu o günlerde su Zeki Rıza Sporel de DP'nin milletvekili adayıydı.
ortaya çıktı. Parti giderlerini karşılamaya pek yanaşmıyordu. Taş- Dr. Tevfik Rüşdü Araş ve Kılıç Ali gibi Atatürk'ün yakın çalış-
radan gelen partililerin götürüldüğü Kutlu Lokantası'na da pek ma arkadaşları milletvekili olmak için DP'ye başvurdular. Ama
uğramıyordu... Celal Bayar eski arkadaşlarını istemedi!
3 mayıs 1946'da üçüncü oğlu Aydın Menderes doğdu.
Aydın Menderes "tekne kazıntısıydı". Çünkü doğduğunda ba- "Yeter! Söz milletindir!"
bası kırk yedi, annesi ise kırk bir yaşındaydı.
Bu seçimde DP'nin kullandığı bir afiş belki de, bugüne kadar
14. Nuri Demirağ'ın torunu Prof. Banu Onaral, Dame de Sion ve Robert Kolej'den gelmiş Türkiye siyasî tarihindeki en etkili slogandır: "Yeter! Söz
sonra ABD'ye gitmiş, kariyer yapmıştır. Drexel Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği
Bilim ve Sağlık Sistemleri Bölümü başkanlığını yürütmektedir. Nuri Demirağ. Melike
milletindir!"
Demirağ'ın büyük amcasıdır. Aile "Mühürdarzadeler" diye tanınmaktadır. Sirkeci'deki Türkiye çok partinin katıldığı ilk genel seçime sahne oldu. Yer
ünlü Mühürdar Hanı bu ailenindir
424

yer CHP'liler ile DP'li partililer arasında kavga çıksa da, ilk seçim Yeni CHP hükümetini Receb Peker kurdu. 1 7
olaysız geçti. îsmet Paşa'nın Receb Peker'i neden başbakanlığa getirdiğini
Asıl fırtına seçim sonrasında koptu. Dr. Tevfik Rüşdü Aras'm tanık olduğu bir olayla analiz etmeye ça-
DP sandık görevlilerinin hesaplarına göre, DP 279 milletvekili, lışalım:
CHP ise 186 milletvekili çıkarmıştı. Oysa açıklanan resmî sonuç
böyle değildi. Büyük liderimizi Çankaya Köşkü'nde erken yaptığım ziyaretlerim-
CHP 395, DP 66, bağımsızlar 4 milletvekili çıkarmıştı. den birinde, yine yalnız bulmuştum. Elinde tutmakta olduğu kâğıtla-
Adnan Menderes memleketi Aydın'dan değil Kütahya'dan mil- rı göstererek, Atatürk bana dedi ki: "İnanılmaz şey ! Ben memleketi
letvekili seçilmişti. Şaşkındı. hâlâ tek partiyle idare etmekte olduğum için utanıyorum. Halbuki ba-
Bu seçimler Türkiye tarihine şaibeli olarak geçecekti. 15 zı arkadaşlarım bu hali devamlı yapmak istiyorlar. İtalya'dan avdet
DP'liler, hükümeti seçimlere hile karıştırmakla itham ediyor, eden (dönen) partimizin umumî kâtibi (Receb Peker [S. Y.]), bize ver-
seçimin iptal edilmesini istiyor, aksi takdirde DP milletvekilleri- diği raporunda, orda gördüğü ve incelediği faşist partisinden mülhem
nin istifa edip sinei millete döneceği tehdidinde bulunuyordu. bazı tavsiyelerde bulunuyor. (Necdet Ekinci, Türkiye'de Çok Partili
îsmet Paşa ile Celal Bayar yine gizli kapılar ardında buluştular. Düzene Geçişte Dış Etkenler, 1997, s. 110)
Anlaştılar. DP Meclis'te kalmaya karar verdi!
îlk gün Meclis'te "nerede oturulacak" tartışması çıktı. Bu olay 1936'da geçiyor.
DP Genel Başkanı Celal Bayar, grubunu Meclis salonunun so- Aradan on yıl geçmiş ve Receb Peker, İsmet Paşa tarafından
lunda oturtmak istedi. Böylece DP'lilerin solda oturmaları dev- başbakanlığa getirilmiştir!
rimci olmalarının delili olacaktı. Ama CHP'liler DP grubuna Mec- Evliyazadelerin çoğunluğu muhalefet safındaydı. Ancak iktida-
lis'in sağ tarafım verdiler! rın kabinesinde bir Evliyazade vardı.
Kâzım Karabekir TBMM başkanı, İsmet İnönü cumhurbaşkanı Evliyazadelerin damadı Münir Birsel, yeni kabinede Millî Sa-
seçildi. Atatürk'ün tasfiye ettiği Kâzım Karabekir, TBMM başkanlı- vunma bakanı olmuştu.
ğına getirilmişti. İzmir Suikastı'na karıştığı iddiasıyla gözaltına alın- Münir Birsel, Evliyazade Hacı Mehmed Efendi'nin kardeşi Ev-
mak istenirken dönemin başbakanı İsmet İnönü tarafından koru- liyazade Ahmed Efendi'nin kızı Yümmiye'yle evliydi.
ma altına alınmak istenen Kâzım Karabekir'in TBMM başkanı ola- 1943 yılından beri Meclis'te CHP milletvekili olarak görev ya-
rak yaptığı ilk konuşmada Atatürk'e dil uzatması, hesaplaşmanın pıyordu.
boyutunu ve İsmet Paşa'nın tavrını göstermesi açısından ilginçtir! Kabinede Münir Birsel'in halasının oğlu Nurullah Esad Sümer
İsmet Paşa teşekkür konuşması yapmak için Meclis'e geldiğin- de Maliye bakanlığı görevine getirilmişti! Yani kabinede iki "Bir-
de, DP'liler bir Meclis geleneğini yıkarak, ayağa kalkmadılar. sel" vardı!
Meclis artık tekdüzelikten kurtulmuştu. Meclis Genel Kurulu Ancak bir olay Birselleri çok üzecekti.
iktidar ve muhalefet arasında hareketli saatlere tanıklık edecek- Receb Peker hükümetinin ilk icraatı "7 Eylül Kararlan" olarak
ti. İlişkiler kopma noktasına geldiğinde iki işadamı tarafları tek- adlandırılan Cumhuriyet tarihinin ilk devalüasyon kararı almak
rar yakınlaştıracaktı. Bu iki işadamı CHP'li Vehbi Koç ile DP'li oldu. Türk lirasının değeri düşürüldü. Dolar 1,83 liradan 2,83 lira-
Üzeyir Avunduk'tu lı 6 ya çıkarıldı. İthalatta bazı sınırlamalar kaldırıldı. Altının satışı
serbest bırakıldı.
15. DP izmir İl Başkanı Ekrem Hayri Üstündağ'ın oğlu Bülent Üstündağ, seçim sonuç- 7 Eylül devalüasyonunu Birsel ailesinden Maliye Bakanı Nu-
larının meşruluğu üzerine sahip oldukları İzmir gazetesinde "Gayri Sahih Çocuk" adlı bir
makale yazdı. Ancak askerde olduğu için kendi adı yerine eşi Mücteba Hanım'ın ismini
rullah Esad Sümer hazırladı. Ancak karardan bir ay önce Maliye
koydu. Fakat aksilik, makale hakkında dava açıldı. Mücteba Üstündağ hapse mahkûm ol- bakanlığından ayrılmak zorunda kaldı.
du; üstelik hamileydi. Bülent Üstündağ kendi yüzünden karısının hapse girmesine çok Çünkü Bakan Sümer'in "komünist" olduğu ortaya çıkmıştı!
üzülüp canına kıydı!
Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra Berlin'de Türk öğren-
16. Üzeyir Avunduk'un üç oğlu vardı: Nail, Akil, Adil. Ailede yabancı gelin sayısı da üç-
tü: Lucienne, Sybil ve Carmen Bonnet. Nail Avunduk Rotary Kulübü kuruculuğu ve Jo- I 7. Başbakan Receb Peker, sinema oyuncusu Faruk Peker'in dedesidir.
key Kulübü başkanlığı yaptı.
çilerle birlikte Türkiye îşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi'nin kurul- ye'ye gönderip raporlar hazırlatıyordu.
masında görev almıştı! Amerikan iktisadî heyeti hazırladığı raporda, "Türkiye'ye her
Sümerbank'ı kuran, Yüksek İktisat Meclisi'nin genel sekreter- şeyden evvel ve her türlü kalkınma planlarından evvel yol ve li-
liğini yapan ve 1933'ten beri TBMM'de yer alan Maliye Bakanı Sü- man lazım olduğuna inanmak icap eder" diyordu.
mer'in "komünistliği" yeni ortaya çıkmıştı! Tüm bunlar, Osmanlı'nın yüz yıl önce ittifak yaptığı Fransızla-
Bakan Sümer'i gerici basının saldırısından koruyan Ahmed rın, İngilizlerin yazdığı raporlara ne kadar benziyordu: önce yol-
Emin Yalman'ın sahibi olduğu Vatan gazetesiydi! Antikomünist lar ve limanlar yapılmalıdır!
Ahmed Emin Yalman bir "komünisti" neden koruyordu? Sonuçta Türkiye yeni müttefikini kesinleştirdi: ABD!
İsmet Paşa, kamuoyunu ve yeni müttefik Batı'yı "komünizm Onun düşmanı, Türkiye'nin de düşmanıydı: Sovyetler Birliği!
öcüsü"yle korkutmak için Bakan Sümer'in "kellesini" feda etti. Bu yeni dönemde "her taşın altında komünist aranmasına" hız
Bakan Nurullah Esad Sümer gitti ama hazırladığı devalüasyon, verildi... Demokrasiye yol veren İsmet Paşa rejimi, Türkiye Sos-
dayı oğlunu bakanlıktan edecekti. Devalüasyondan önce haberin yalist Emekçi ve Köylü Partisi'ni, Türkiye Sosyalist Partisi'ni ve
sızdındığı, dolayısıyla da spekülatif alımlara sebep olunduğu id- bu iki partinin yayın organı gazete ve dergileri kapattı.
diasıyla, aralarında Evliyazadelerin damadı Millî Savunma Baka- Ankara Üniversitesi öğretim üyeleri Behice Boran, Niyazi Ber-
nı Münir Birsel'in de bulunduğu bazı bakan ve bürokratlar hak- kes 1 8 ve Pertev Nailî Boratav sosyalist oldukları için fakültelerin-
kında soruşturma açıldı. Bakan Birsel araştırmaların selameti den uzaklaştırıldılar. Boran ve Berkes ayrıca üçer ay hapse mah-
açısından bakanlıktan ayrıldı. Soruşturma sonucu tekrar görevi- kûm edildi.
ne döndü. "Cadı avı" başlamıştı.
Evliyazadelerin bir damadı "kurtulmuştu" ama Başbakan Re- Baskılardan kurtulmak için yurtdışına kaçmak isteyen yazar
ceb Peker'in, Evliyazadelerin bir diğer damadına Meclis kürsü- Sabahattin Ali Bulgaristan sınırında öldürüldü.
sünden yaptığı hakaret siyasal sonunu getirecekti... O günlerde Mareşal Fevzi Çakmak bile "komünist damgası" ye-
Meclis'te bütçe görüşmeleri hayli sert geçiyordu. mekten kurtulamayacaktı...
DP'nin görüşlerini Meclis kürsüsünde dile getiren Adnan Men-
deres hükümeti topa tuttu. Eleştirilere yanıt vermek için kürsüye însan Hakları Cemiyeti
gelen Başbakan Peker, Menderes'in konuşmasını "maraz bir psi-
kopat ruhun ifadesi" olarak tanımlayınca, Meclis Genel Kurulu Bir dönemin hızla kapandığını birileri ya anlamıyor ya da mü-
karıştı, DP'liler oturumu terk etti. cadelede ısrar ediyorlardı.
Celal Bayar gizli kapılar ardında İsmet Paşa'yla yine buluştu. Bunlardan biri de Cami Baykurt'tu...
Bu kez geri adım atma sırası İsmet Paşa'daydı. Asıl adı Abdurrahman'dı. Baba tarafı Irak Süleymaniyeli'ydi.
Receb Peker istifa etti. Annesi ise Rusya'dan köle olarak getirilmiş, Osmanlı Sarayı'na
On altıncı hükümeti Hasan Saka kurdu. satılıp cariye yapılmış ve ardından bir Osmanlı paşasıyla evlendi-
Başbakan Saka'nın işi zordu. Türkiye bütçesi İkinci Dünya Sa- rilmişti.
vaşı'ndan yenik çıkmıştı. Özellikle savunma harcamaları günden Harbiye'de Mareşal Fevzi Çakmak'ın sınıf arkadaşıydı.
güne artıyordu. Ülkeye gelecek yardımlara ihtiyacı vardı. İşte Genç bir subayken II. Abdülhamid tarafından Trablusgarp çöl-
tam o sırada Amerika Birleşik Devletleri, Truman Doktrini kapsa- lerine sürgüne gönderilenler arasında o da vardı.
mında Türkiye'ye yardım elini uzattı. 1908 Devrimi'nden sonra yüzbaşı rütbesindeyken ordudan ay-
Amerikan askerî heyetleri sık sık Türkiye'ye gelmeye başladı. rılıp İttihatçılarla birlikte çalışmış, ilk Meclis'e Fizan mebusu ola-
İlişkiler karşılıklıydı. Ardından Türk askerî heyeti Genelkurmay rak girmişti. Sonra İttihatçılarla yollannı ayınp, Millî Meşrutiyet
Başkanı Orgeneral Salih Omurtak başkanlığında ABD'ye gitti. Fırkası'nın kurucusu olmuştu.
Türkiye o yıl Uluslararası Para Fonu'na (ÎMF) katıldı.
Amerikalılar yardımlarda bulunmadan önce heyetlerini Türki- 18. Niyazi Berkes'in ikiz kardeşi vardı: Enver Berkes! Bir dönem aileler çocuklarına,
dağa çıkarak 1908 Temmuz Devrimi'ne yol açan Enver Paşa ile Resneli Niyazi'nin adı-
nı veriyorlardı.
429

İzmir'de kurulan "İlhakı Red Heyeti Milliyesi" kurucuları ara- ve 1924'ten beri Genelkurmay başkanlığı görevini yürüten Mare-
sında yer alarak, Ege'nin kurtuluşu için Celal Bayar'la birlikte şal Fevzi Çakmak'ı emekliye sevk etmişti.
omuz omuza mücadele vermişti. Mareşal, ordunun başından alınmasını hiç hazmedemiyordu !
Cami Baykurt, Ulusal Kurtuluş Savaşı'na katılmak için Anka- İsmet Paşa'ya kırgındı. Atatürk sonrasında ittifak yaptığı İsmet
ra'ya ilk gelen isimlerden biriydi. İlk meclise Aydın mebusu ola- Paşa'nın kendisini oyuna getirdiğini bile söylüyordu.
rak girdi. Mustafa Kemal'in ilk kabinesinin İçişleri bakanıydı. Mareşal bu kez 1938'de karşı çıktığı Celal Bayar'la ittifak yaptı.
Sonra Roma büyükelçisi oldu. Burada Malta sürgünlerinin kaçışı Ancak mareşal DP'de umduğunu bulamamıştı.
için gerekli parayı bulabilmek amacıyla elçilikteki halıları ve de- Oysa, 1946 seçimlerinde İstanbul'u DP'ye kazandırmıştı. Celal
ğerli eşyaları ipotek etti. Bu parayla kiralanan bir İtalyan şilebiy- Bayar'dan bile çok oy almıştı. Ankara'ya Meclis'e giden mareşali,
le Rauf Orbay, Ali İhsan Sabis gibi komutanlar Malta'dan kaçırıl- Haydarpaşa'dan uğurlamaya binlerce insan gelmişti. Keza Anka-
dı. Komutanların kaçırılmasının nedeni Millî Mücadele'de büyük ra Garı'nda da durum farklı değildi.
komutan sayısının azlığıydı. Ancak aradan kısa bir zaman geçtikten sonra, Mareşal Fevzi
Türkiye'nin kurtuluşunu sosyalizmde görüyordu. "Sosyalizm Çakmak DP'nin kendisini oyuna getirdiğini, sadece ismini kullan-
aslında Kuranı Kerim'in bir yorumudur" görüşüne sahipti. Müslü- mak istediğini düşünmeye başladı.
manlık özel mülkiyeti kabul etmekle birlikte büyük servetlerin Sonunda, Ankara'dan ayrılıp İstanbul Erenköy'deki evine çe-
tek elde toplanmasına karşıydı, zekât bu nedenle konmuştu... kildi. Yetmiş yaşındaydı ama "rafa konulacak yaşa gelmediğini"
Cami Baykurt, papadan ve Katoliklerden nefret ediyor, her ispatlamak istiyordu.
düşmanlığın onlardan kaynaklandığını düşünüyordu. Ancak ken- Mareşal bu nedenle "İnsan Haklan Cemiyeti" kurulması öneri-
disi adına talih midir, talihsizlik midir bilinmez, geçinebilmek için sine sıcak baktı. Başkanlığını kabul etti. Mareşalin muhalif bir ha-
para karşılığı İncil'i Türkçe'ye çevirdi. 19 reketin başına geçtiğini düşünen DP kurmaylan telaşlandı. Ba-
Cami Baykurt Tan gazetesi yazarlanndandı. Gazete ve matbaa yar, Menderes, Köprülü hemen İstanbul'a gidip mareşali evinde
tahrip edildiğinde Sabiha-Zekeriya Sertel'le birlikte Cami Bay- ziyaret ederek, fikrinden vazgeçirmeye çalıştılar. Ama ikna edici
kurt da "olayın sorumlusu ilan edilerek" üç ay tutuklu kaldı. olamadılar.
Cami Baykurt'un kişiliği yenilgiyi kabul eden bir yapıda değil- DP ekibinin mareşali fikrinden vazgeçirmeye geldikleri Eren-
di. Cezaevinden çıkar çıkmaz, mücadelesini Parlamento dışında köy'deki evde Adnan Menderes'in bir akrabası vardı: Mehmet Öz-
yürütmek için "İnsan Haklan Cemiyeti"ni kurmaya karar verdi. demir Evliyazade!..
Ne CHP'nin ne de DP'nin özgürlükçü demokrasiden yana olmadı- Evliyazadeler bölünmüştü: bir tarafta cemiyetin kurulmasına
ğını düşünüyordu. çalışan Dr. Tevfik Rüşdü Araş ve Mehmet Özdemir Evliyazade; di-
Bu görüşünü uzun yıllardır arkadaşlık yaptığı Dr. Tevfik Rüşdü ğer yanda DP'li Adnan Menderes!
Aras'a açtı. Dr. Araş öneriye sıcak baktı.
Cemiyet kurulması fikrinin arkasında Zekeriya ve Sabiha Ser-
İstihbaratçı Evliyazade!
tel çifti de vardı. İlk toplantılar Sertellerin evinde yapıldı. Bu top-
lantılarda cemiyetin başına Mareşal Fevzi Çakmak'ı getirmeye Mehmet Özdemir, Nejad-Mesude Evliyazade çiftinin oğluydu.
karar verdiler. Dr. Araş ve Cami Baykurt, mareşali Ulusal Kurtu- Mesude, Adnan Menderes'in dayısının kızıydı.
luş Savaşı'ndan beri tanıyorlardı. Nejad ise eşi Berin'in dayısının oğluydu.
Mareşal Fevzi Çakmak, İsmet İnönü karşıtlarının simgesi hali- Yani Mehmet Özdemir Evliyazade, hem anne hem baba tarafın-
ne gelmişti o günlerde... dan Adnan Menderes'le akrabaydı.
İsmet Paşa, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki yeni dünya dü- Galatasaray Lisesi mezunuydu. İstanbul Hukuk Fakültesi'ni
zenine uyum sağlamak için orduda bir takım değişikliklere gitmiş yarıda bırakmıştı.
Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, adlı kitabında Mehmet Özde-
19. Birinci bölümde, yaptıkları evlilikle Sabetayist KarakaşT ve Kapana ailelerinin hışmı- mir Evliyazade'yle ilgili ilginç bilgiler yazdı:
nı üzerlerine çeken, Nermin Kibar-Kâtipzade Mehmed evliliğini yazmıştım. Nermin Ha-
nım daha sonra Mehmed Bey'den ayrıldı Cami Baykurt'un oğlu Vedat'la evlendi.
O sıralarda evimize en çok gelen dostlardan biri de Cami Baykurt 18 ekim 1946'da İnsan Hakları Cemiyeti resmen kuruldu. Kuru-
idi. 20 Her hafta mutlaka bize gelir, akşama kadar bizde kalırdı. Berabe- cular arasında Mareşal Fevzi Çakmak, Dr. Tevfik Rüşdü Araş, Ca-
rinde gölge gibi, ondan hiç ayrılmayan Özdemir adında bir genç vardı. mi Baykurt, emekli general ve DP milletvekili Sadık Aldoğan,
Bu genç, Demokrat Parti'nin ilk toplantısına katılmak üzere Ankara'ya Atatürk' ün yakın arkadaşı ve eski milletvekili Hasan Rıza Soyak,
gittiğimiz zaman istasyonda bizi karşılayan bir adamdı. Sevimli, sami- Berlin eski büyükelçisi Hamdi Arpağ, Zekeriya Sertel gibi isimler
mi, candan biriydi. Cami Bey'i gerçekten çok sever, çok sayar görünür- vardı.
dü. Ona karşı sanki babasıymış gibi davranırdı. Cami Bey de onu oğlu Tesadüf!
gibi severdi. Özdemir, Adnan Menderes ile Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın ye- Hükümet o gün Sovyetler Birliği'nin Boğazlar'ın birlikte savu-
ğeniydi. Zengin bir aileye mensuptu. İşsizdi. Annesinden gelen parayla nulması istemindeki notasına ret yanıtı verdi.
geçindiğini söylerdi. Bizi yan yolda bıraktıkları için Celal Bayar ile Ad- Hükümetin, "komünistlerin" Mareşal Fevzi Çakmak'ı "kullana-
nan Menderes'e kızmış görünür ve onları eleştirirdi. Hatta bizlere Ad- rak" halk hareketi örgütleyeceği paranoyası, İstanbul'da üç ayrı
nan Menderes'in aile hayatının içyüzünü bile anlatmaktan çekinmezdi. eve polisin baskın yapmasına neden oldu.
Bu koşullar içinde Özdemir'in samimiyetinden şüphelenmemiz Atatürk'ün Dışişleri bakanı Dr. Tevfik Rüşdü Araş, Ulusal Kur-
olanaksızdı. Günler geçtikçe hepimizin sevgisini kazandı. Evimizin tuluş Savaşı'nın ilk kabinesinin İçişleri bakanı Cami Baykurt ve
sürekli bir ziyaretçisi oldu, evimize gelip gidenlerle dostluk ilişkileri gazeteci-yazar Zekeriya Sertel'in evleri basıldı. Aramalar yapıldı.
kurdu, kimse de ondan şüphe etmiyordu. Sonunda büyük bir "delil" bulundu!..
Gel zaman git zaman 1961'de Demokrat Parti elebaşlarını yargıla- İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer 29 ocak 1947 günü Meclis'-
yan Yassıada Mahkemesi'nde Özdemir tekrar ortaya çıktı. Mahkeme- te yaptığı konuşmada bu "delili" açıkladı:
de 1945'ten beri, yani bizim eve devama başladığından beri, polis em-
rinde çalıştığını itiraf etti. Polisin aramıza soktuğu casusun o olduğu Arkadaşlar, İstanbul'da Örfî İdare'nin varlığından faydalanarak ga-
anlaşıldı. Doğrusu çok ustaca çalışmış, hiçbirimizde en ufak bir şüp- zeteci Zekeriya Sertel'in ve bu arada komünist temayüllü olduğu söy-
he uyandırmamıştı. Rolünü iyi oynamıştı. (1968, s. 274) lenen Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın ve Cami Bey'in evleri arandı. Ve Zeke-
riya Sertel ile Cami Bey tarafından yazılıp Dr. Tevfik Rüşdü Araş va-
Mehmet Özdemir Evliyazade'nin eşi Elife (Kaçel) Evliyazade sıtasıyla mareşale gönderilen mektup bulundu. Bu hal Çakmak'ın da
yıllar sonra bu kitabın yazarına şu açıklamayı yapmıştır: komünistleri himaye ettiğini gösterir. (Ümit Sinan Topçuoğlu, Mare-
şal Mustafa Fevzi Çakmak, 1977 s. 152-153)
Eşim, MİT görevlisiydi. Ancak MiT'e ne zaman girdiğini bilmiyo-
rum, öyle ki biz evlendiğimizde bana bu teşkilatta çalıştığını bile söy- Peki Mareşal Fevzi Çakmak'a yazılan 2 eylül 1946 tarihli bu
lememişti. Güven Sigorta'da çalışıyordu. Yıllar sonra öğrendiğimde mektupta ne denilmişti:
niye evlendiğimizde söylemediğini sordum. "O yıllarda çok gizli bir
görevim vardı açıklayamazdım" dedi. 2!
Meclis'te kürsüye çıkın ve cumhurbaşkanının, Meclis'in, hüküme-
tin gayri meşru olduğunu ilan edin. Böyle bir mecliste kalarak onun
Mehmet Özdemir Evliyazade'nin faaliyetlerine daha sonra mesuliyetlerine iştirak edemeyeceğinizi bildirin. "Gemisi batmak üze-
döneceğiz. Biz kaldığımız yerden "İnsan Haklan Cemiyeti"yle il- re bulunan bir amiral" gibi bayrağınızı alarak dışarda, halkla beraber
gili gelişmeleri aktarmayı sürdürelim.
onun hakkını ve davasını müdafaa ediniz. Bütün milletin böyle bir ha-
reket karşısında arkanızdan geleceğine emin bulunuyoruz.
20. Cami Baykurt'un soyadı birçok kitapta "Başkurt" olarak geçmektedir. Doğrusu
Baykurt'tur.
Mektubu Cami Baykurt ile Zekeriya Sertel kaleme almış, Dr. Araş
21. Mehmet Özdemir Evliyazade 1949 yılında Elife Kaçel'le evlendi. Elife Kaçel, Şahin
Ömer-Aliye Kaçel çiftinin kızıydı. Şahin Ömer Kaçel muhasebeciydi. Dame de Sion me- mareşale elden teslim etmişti.
zunu Elife Kaçel'in dedesi ünlü Receb Paşa'ydı. Receb Paşa (1842 Debre-1908 istanbul), Polis, Dr. Aras'ın 9 eylül 1946'da yazdığı mektubun yanıtım da
5. ve 6. Ordu komutanlığı görevlerinde bulunduktan sonra 1904-1908 arasında Trab-
lusgarp valiliği yaptı, ikinci Meşrutiyet'in ilanının ardından 7 ağustos 1908'de Harbiye
ele geçirmişti:
nazırlığına getirildi. Ancak 21 ağustosta masası başında nefes darlığından vefat etti.
Aziz Dostlarım Cami ve Seıtel Beyefendilere, Kurucu bazı isimlerin kendi partilerinden ayrılmış olması DP
Mektubunuzu mareşale kendim götürdüm. Görüşlerinizi ayrıca ile MP arasında gerginliklere yol açtı.
ben de izah ve teyit ettim. Müşarünileyh bu surette hareketinizden Bir gün gazeteler İsmet Paşa ve Celal Bayar'a suikast yapılaca-
çok memnun oldu ve yazacağım cevapta sönmez muhabbetlerini teb- ğı haberini manşetlerine taşıdılar. İddiaya göre, suikastı planla-
liğ etmekliğimi rica etti. Sizin de makul göreceğinizi kuvvetle ümit et- yanlar arasında, MP Afyon milletvekili emekli general Sadık Al-
tiğim netice ve kararı Özdemir oğlumuz tafsilatıyla size arz edecektir. doğan ile MP kurucuları Osman Bölükbaşı ve Fuad Arna vardı.
Bu münasebetle de derin hürmetlerimi sunarım. Hemen gözaltına alındılar. 23
Sonunda iddiaların asılsız olduğu ortaya çıktı. Peki ama bu
Sonunda mektuplardan bir sonuç çıkmadı. asılsız istihbaratı polise kim bildirmişti?
Mareşal Fevzi Çakmak, "Millet, komünist olmadığımı ve komü- Osman Bölükbaşı salıverildikten sonra, Suikast iftirasının
nistlere alet olmadığımı çok iyi bilir" açıklaması yaptı. İçyüzü ve Celal Bayar adlı bir broşür kaleme aldı!
İsmet Paşa'nın damadı gazeteci Metin Toker, mareşalin yaşlan- Millet Partisi'nin kurucuları arasında Başbakan Adnan Mende-
dığı için İnsan Haklan Cemiyeti kurulması sırasında solcuların res'in bir akrabası vardı: Dr. Mustafa Kentli!
oyununa geldiğini yazdı. Toker, cemiyetin kurulmasına mareşalin Dr. Kentli, Başbakan Menderes'in dayısı Sadık'ın torunu Senü-
katılımını nedense biraz karikatürize ederek küçültme eğilimin- ha'yla (Giz) evliydi. Yani Dr. Kentli, Adnan Menderes'in kuzeniy-
deydi. le evliydi.
Osmanlı'nın önde gelen paşası, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nm kur- Menderesler bölünmüştü: dayısı Sadık'ın torunu Sadık Giz DP
may subayı ve uzun yıllar Genelkurmay başkanlığı yapmış Fevzi milletvekiliydi; Sadık Giz'in kız kardeşi Semiha'yla evli Dr. Mus-
Çakmak'ı "solcular tarafından kandırılan" biri olarak tanımlamak tafa Kentli ise Millet Partili'ydi...24
pek gerçekçi görünmemektedir!.. Millet Partisi'nin fahrî genel başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'tı.
Olayın bir diğer garip yanı ise, İnsan Hakları Cemiyeti kurul- Mareşal Fevzi Çakmak, sol-sosyalistlerin "oyununa gelmemiş",
masına önayak olan DP İstanbul İl Başkanı Kenan Öner, Millî Eği- milliyetçi bir partinin kurulmasına önayak olmuştu!..
tim Bakanı Hasan Ali Yücel'i komünistlikle itham ediyordu! Fakat, talihsizlik...
Mareşal Fevzi Çakmak seçim çalışmaları için gittiği Trakya'da
Mareşalin dergâhı! rahatsızlandı ve 10 nisan 1950'de vefat etti.
Cenazesi görkemli bir şekilde kaldırıldı. İstanbul Radyosu prog-
Basında komünist tartışması sürdü gitti. ramlarında değişiklik yapmayıp şarkı türkü çalmayı sürdürünce
Bu tartışma DP'den kopmalara neden oldu. Bir grup, DP baş- büyük tepki aldı.
kanlığına mareşali getirmek için kulis faaliyetlerine girdi. Bunun Dün komünist ithamlarına neden olan mareşalin cenaze töre-
üzerine DP disiplin kurulu, başta emekli general Sadık Aldoğan nine İslamcı-milliyetçi gençler sahip çıktı. Tabutun üzerinde İla-
olmak üzere, Osman Nuri Koni, Necati Erdem, Dr. Mithat Saka- hiyat Fakültesi öğrencilerinin Ankara'dan getirdiği Kabe örtüsü
roğlu, Ahmet Kemal Silivrili'yi partiden ihraç etti. ve Türk bayrağı vardı.
Bu ihraçları diğerleri takip etti: Yusuf Kemal Tengirşenk, Enis
Akaygen,22 Ahmet Oğuz, Hasan Dinçer, Ahmet Tahtakılıç, Şahin 23. Gözaltına alınan Osman Bölükbaşı'nın evi didik didik arandı. Yeni doğan oğlu yirmi
bir günlüktü. Osman Bölükbaşı, polisler eşliğinde emniyete giderken, oğlunu öptü, her-
Laçin, Reşat Aydınlı...
kesin duyacağı bir şekilde, "Oğlum Deniz, baban gidiyor, belki geri gelmez. Bu memle-
DP'den kopanları ve kopanların öncülüğüyle, 19 temmuz ketin pisliğini az su temizlemez diye adını Deniz koymuştum. Şayet gelemezsem, bu pis-
1948'de Millet Partisi kurulda liği sen temizle oğlum" dedi. (Emin Karakuş, İşte Ankara, 1977, s. 148)
Deniz Bölükbaşı, Irak Savaşı (2003) öncesi, Türkiye'nin ABD-ingiltere yanında yer al-
ması için yapılan "mutabakat görüşmelerinde" büyükelçi statüsüyle Türkiye tarafının
22. 1880 doğumlu Enis Akaygen, I946'da DP'den TBMM'ye girdi. I952'de Millet Par- başkanlığını yaptı. Halen Dışişleri Bakanlığı hukuk müşaviridir.
tisi genel başkanlığı yaptı. Selanikli Nuri Conker ailesiyle dünürdüler; kızı Zarife, diplo-
mat Orhan Conker'le evlendi. Enis Akaygen'in kızı Jale Viyana'da intihar etti. Enis Akay- 24. 1957 seçimleri öncesi Celal Bayar DP milletvekili listesini incelerken, "Ağabeyi Sa-
gen, 1939-1945 yılları arasında Atina büyükelçiliği sırasında Yahudilere yaptığı yardım- dık Giz zaten bizim milletvekilimiz, ikisi fazla olur" diye Maraş'tan aday olan Münci
lardan dolayı belgesellere konu oldu. 15 aralık 1956'da vefat etti. Giz'in üzerini sildi. Böylece Münci Giz, 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesinden sonra
Yassıada'ya gitmekten kurtuldu.
435

Mareşalin tabutu tekbir sesleriyle Eyüp Mezarlığı'na getirildi. si olan Küçük Hüseyin Efendi 397 gün hasta yattıktan sonra 14 mart
Burada Gümüşsüyü denen tepedeki Küçük Hüseyin Efendi ola- 1930'da ahirete göçmüş. Kabri, Eyüpsultan'da, Karlıktepe (Gümüşsü-
rak bilinen şeyhin yanına defnedildi. Mezarı başında Millet Parti- yü) diye bilinen yerde, ikinci şeyhi Mehmed Nuri Efendi'nin kabri ci-
si Genel Başkanı Hikmet Bayur, Sadık Aldoğan, Yusuf Kemal Ten- varındadır.
girşenk, Pertev Demirhan ve Fuad Arna birer konuşma yaptılar. O günün şartlan icabı birçok şeyhe baskı yapılırken, bunun rahat
Bir parantez açmam gerekiyor; çünkü diyeceksiniz ki: "Tekke bir şekilde hareket etmesi, tutuklanma, takip ve baskı gibi hallere
ve zaviyelerin kapatıldığı, bütün şeyhlerin gözden düşürüldüğü, maruz kalmaması da dikkat çekicidir. Bunun için zamanın gerçek
Şeyh Said İsyanı, Menemen Olayı sonucu onlarca 'radikal İslam- şeyhleri, âlimleri buna hep şüphe gözüyle bakmışlar, kendinden
cı'nın idam edildiği bir dönemde, Genelkurmay başkanlığı yapan uzak durmuşlardır. Cenazesine bile iştirak etmemişlerdir. (www. ik-
Mareşal Fevzi Çakmak neden bir tarikat şeyhi Küçük Hüseyin tibas, net)
Efendi'nin yanına defnedilmişti?"
İşin daha da tuhaf yanı: yıllar sonra 25 ağustos 2001 tarihinde ABD'de Princeton Üniversitesi'nde Yakındoğu üzerine doktora
Yahudi işadamı Üzeyir Garih, Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarı- çalışması yapan ve "Fevzi Çakmak Günlükleif'ni derleyen Dr. Ni-
nın yanı başında öldürüldü! lüfer Hatemî, 9 eylül 2001 tarihinde Milliyet gazetesinin soruları-
Bir tarikat şeyhi, bir Genelkurmay başkanı ve bir Yahudi işada- na şu yanıtı verdi:
mı...
Bu sorunun yanıtı aslında bu kitabın ana fikirlerinden birini (Fevzi Çakmak'ın) dedesi ve babasının gayrimüslimleri de üye kabul
oluşturmaktadır. O nedenle bu konuya değinmeden geçemeyiz... eden liberal bir tarikat olan Kadiri tarikatına üye olduğunu biliyoruz.

N. Rıfat Bali Bir Türkleştirme Serüveni adlı kitabında Mare-


Mareşalin şeyhi!
şal Fevzi Çakmak ile Yahudiler arasındaki ilişkiyi yazıyor:
Önce "Küçük Hüseyin Efendi kimdir?" sorusunun yanıtı için,
İslamcı yayın organı İktibas'ta çıkan 6 eylül 2001 tarihli makale- Azınlıklar arasmda çok yaygın bir söylenti de (...) silah altına alın-
ye göz atalım: malarının nedeninin kitlesel olarak imha edilmelerinin önlenmesi ol-
duğu söylentisiydi. Utanç haline gelen bu söylentiye göre azınlıkları
Ankara'nın Arslan Bey Mahallesi'nde 1828'de doğdu. Babası Katır- kitlesel olarak imha etme tasarısı hükümetin bir planıydı. Genelkur-
cı Ali Abdullah Efendi'dir. Gençlik yaşma kadar Ankara'da kaldıktan may Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak bu tasarıdan haberdar olunca
sonra Ankara'yı terk ederek Mihalıççık'a gitmek zorunda kalmış. Ba- Nafıa Vekâleti'ne bağlı olarak askere alınan azınlıkları Millî Müdafaa
basının vefatından sonra İstanbul'a gitmeye karar vermiş. İstan- Vekâleti emrine aldırarak kendi emir kumandası altına soktu ve böy-
bul'da Mevlevi tarikatına mensup bir ustanın yanında çıraklığa başla- lece onları imha edilmekten kurtardı. (!)
mış. Mevlevi usta, okuma yazma öğrenmesi için, Küçük Hüseyin
Efendi'yi Beyazıt Camii avlusundaki bir tespihçinin yanına götür- Aynı kitapta Jak Kamhi, "Diyebiliriz ki, Mareşal Fevzi Çakmak
müş. Tespihçinin yarımdayken, sabahları Süleymaniye Camii'ne gi- Yahudilerin en büyük müdafiiydi" diyor.
der, ders okurmuş. Evet, Yahudiler ile mareşal arasında duygusal ilişki çok güçlüy-
Küçük Hüseyin Efendi'nin ilk şeyhi Hacı Feyzullah Efendi'dir. dü. Mareşal Yahudilere o kadar güveniyordu ki, ölmeden kısa bir
Onun vefatından sonra, Mehmed Nuri Edirnevî Efendi'ye bağlanmış, süre önce Ankara'daki evini bir Yahudi sefire kiraya vermişti!..
sekiz yıl da bu zatın eğitiminden geçmiş. Bir süre Hasan Visali Efen- Mareşal Fevzi Çakmak'ı daha yakından tanımak için, Küçük
di'yle sohbetlere devam eden Küçük Hüseyin Efendi, Hasan Visali Hüseyin Efendi'nin "üzerindeki örtüyü" kaldırmalıyız.
Efendi'nin 1902 yılında vefatından sonra, 1902 yılında yetmiş dört ya- Bu nedenle, 20 ağustos 2003 tarihinde İslamcı günlük gazete
şındayken şeyhlikle görevlendirilir. Yeni Şafak'ta başlayan "Türkeş'in Gizli Dünyası" adlı yazı dizisin-
İrşat merkezi haline gelen evi, Kocamustafapaşa'dadır. Çok talebe- den bazı alıntılar yapmamız gerekiyor:
437
456

(Küçük) Hüseyin Efendi'nin (Alparslan) Türkeş'in ailesiyle tanıştığı Müslüman'ı, Yahudi'yi bir araya getiren bu tarikatı da kısaca
da ortaya çıktı. Ailenin tanışıklığını açıklayan sıradan bir kişi değil, Tür- tanımamız gerekiyor...
keş ailesinin yakından tanıdığı ve saygı duyduğu Mehmet Faik Erbil'di. Arusîlik, Tunus-Libya kökenli bir tasavvuf hareketi. Medyeni-
Erbil, Arusîlerin en önde gelen isimleri arasında yer alıyor. Erbil, ve, Şazeliye, Cestiye ve Kadiriye tarikatlarının bazı özelliklerini
Türkeş'in sağlığında sık sık ziyaret ettiği bir kişi. Erbil yıllardır dile birleştirerek müstakil bir hüviyet kazandı.
getirilen bir iddiaya da açıklık getiriyor. İddia Alparslan Türkeş'in ilk Girit, izmir, İstanbul gibi yerlere değişik zamanlarda giden
adının Hüseyin Feyzullah olduğudur. Hüseyin, Küçük Hüseyin Efen- Arusî şeyhleri, buralarda birçok müride sahip oldu.
di'ye; Feyzullah ise, Küçük Hüseyin Efendi'nin şeyhi Feyzullah Efen- Arusîliği Osmanlı'da "kurumsallaştıran" kişi ise, Mardin'de Şi-
di'ye nispettir. Bu ismi Türkeş'in babası Ahmed Hamdi Bey ve anne- rin Dede namıyla tanınan Kadiri şeyh Yusuf Sıdkı Efendi'nin to-
si Fatma Zehra Hanım koydu. Türkeş'in dedesi Tuzlalı Arif Ağa da runu Ömer Fevzi Mardin'di. Ömer Fevzi Mardin, teğmen olarak
Şeyh Feyzullah Efendi'yle aynı dönemde Sultan Abdülaziz tarafından görev yaparken İttihat ve Terakki'ye katıldı. Birinci Dünya Sava-
sürgün edildi. Arif Ağa Kayseri'den Kıbrıs'a, Nakşî Şeyhi Feyzullah şı'nda Teşkilatı Mahsusa'nın fedaileri arasında yer aldı. Harbi-
Efendi ise İstanbul'dan Midilli'ye gönderildi.25 ye'de öğretmenlik yaparken Hüseyin Rauf Orbay'ın aracılığıyla
Mehmed Faik Erbil Efendi, Küçük Hüseyin Efendi'nin yanı sıra ta- Küçük Hüseyin Efendi'yle tanıştı. Şeyhinden icazet aldı, onun "ha-
rikatlara mensup ünlü isimleri açıklıyor: "Yolumuz ulularından Arifi lifesi" oldu. 1940 yılından sonra halifeler, müritler yetiştirdi.
Zatı Billah Esseyid Mevlana Küçük Hüseyin Efendi'yi ve Halifei Has- Ömer Fevzi Mardin'in Kalamış'taki evi dönemin fikir ve bilim
sayı Zat Mürşidi Esseyid Ömer Fevzi Mardin Hazretleri'ni zikrettikten adamlarının sohbet yeri oldu. Bu toplantılara Prof. Hasan Reşad
sonra terbiyesinde yetişmiş pek çok değerli dervişlerinden birkaçının Sığındım (ünlü cildiye uzmanı; Koçların dünürü); Prof. Süheyl
isimlerini burada dercetmek istiyoruz: eski başvekillerimizden vatan- Ünver, Mehmed Ali Aynî (tasuvvuf tarihi ve Hacı Bayram Veli'yle
perver Hüseyin Rauf Orbay, beynelmilel tıp ilmi ile mücehhez Ord. ilgili yaptığı araştırmalarla tanınan yazar); Prof. İsmail Hakkı İz-
Prof. Hasan Reşad Sığındım, yine tıp âleminden Ord. Prof. ve aynı za- mirli (1868 İzmir doğumlu. Tarihçi. Türk Tarih Kurumu 1932-1937
manda Paşabahçe Tezyini Sanatlar Hocası Muhterem Ahmed Süheyl toplantılarına katılıp tebliğ sundu. Jübilesi 8 aralık 1944'te Kadı-
Ünver, Washington büyükelçimiz Münir Ertegün, eski Adliye ve Hari- köy Halkevi'nde yapıldı. 1946'da vefat etti.) ve "İslamcı sosyalist"
ciye vekillerimizden Ord. Prof. Yusuf Kemal Tengirşenk, DP'nin ilk Cami Baykurt gibi isimler kalıyordu.
Sağlık bakanı tıp profesörü Nihad Reşad Belger, Atina büyükelçimiz Minik not: "Arusî şeyhi Ömer Fevzi Mardin'in Varlık Vergisi'nin
Enis Akaygen, Müzeler Umum Müdürü (Mareşal Çakmak'ın damadı uygulandığı 1940'larda zorda kalan Musevilere yardım edilmesini
[S. Y.]) Prof. Dr. Burhan Toprak ve Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak ve tavsiye ettiği ifade ediliyor." (Yeni Şafak, 20 ağustos 2003)
teğmen rütbesiyle huzuruna varıp mübareğin kendisine gösterdiği ke- Niye sadece Yahudilere ?
ramet üzerine ömrünün son demine kadar mum ışığında Kuranı Ke- Ömer Fevzi Mardin'in oğlu Haşim Mardin Türkiye'nin ilk deniz
rim okuyan Balıkesir Kumandanı Korgeneral Kurtcebe Noyan Paşa filosunun sahibiydi. Oğullan Ömer ve Yusuf Mardin babalarının
Musevî doktor Salih Arazraki, Üzeyir Garih'in diş hekimi babası mesleğini devam ettirmektedir. Bugün Türkiye'nin tanınmış şahsi-
Azra Garih (...) Küçük Hüseyin Efendi'nin müritlerinden. yetleri, Prof. Şerif Mardin, Betül Mardin, Arif Mardin Ömer Fevzi
Mardin'in yeğenleri arasındadır.
25. Gazeteci Hulusi Turgut, Alparslan Türkeş'in anlatımlarına yer verdiği Türkeş'in Anı- Keza Küçük Hüseyin Efendi'nin müritlerinden Wasinghton Bü-
ları, Şahinlerin Dansı adlı kitapta konuyla ilgili şunları yazıyor: "Alparslan Türkeş baba ta- yükelçisi Münir Ertegün'ün oğlu Atlantic Records'un sahibi Ah-
rafının aslen Kayserili olduğunu açıkladıktan sonra, onların Kıbrıs'a gittiklerini babasın-
met Ertegün ile ünlü plak yapımcısı Arif Mardin iş ortağıdır.
dan öğrendiği kadarıyla şu sözlerle aktarıyor: 'Bu konuda fazla bir bilgim yok. Yalnız
duyduğum şuydu ki, dedemin dedesi Arif Ağa, Kayseri'nin Pınarbaşı'ndan Avşar aşireti- Yani, Arusîlerin şeyhi Ömer Fevzi Mardin'in yeğeni Arif Mardin
ne mensupmuş. Bir takım hadiseler olmuş oralarda. Bunlar Silifke'ye sürgün edilmişler. ile Özbekler Tekkesi şeyhi Edhem Efendi'nin torunu Ahmet Erte-
Oralara muhacirler yerleşince, bir şeyler olmuş zannederim. Dedelerim Silifke'de çok
duramamışlar, tekrar geriye dönmüşler.
gün New York'ta iş ortağıdır!
Tekrar Pınarbaşı'na dönünce olaylara karışmışlar. Onun üzerine bu sefer Kıbrıs'a, yani Alamet Ertegün'ün eşi Macar göçmeni bir Yahudi ailesinin kızı
suyun öbür tarafına, denize gönderelim da gelemesinler diye sürmüşler herhalde. Mika Ertegün'dür...
Baba tarafımın göç hikâyesi böyle. Anne tarafımınkini bilmiyorum. Kıbrıs'a göçle mi gel-
I J « |,; i»'" S-61
Konuyu fazla dağıtmayalım ama bir aynntı daha vermeliyim... ğunu da belirtti. Öğrendiğime göre Küçük Hüseyin Efendi 1,20 boyun-
Üsküdar Sultan Tepesi'nde bulunan Özbekler Tekkesi, Millî da imiş ve bizim küçük Sabiha Hanım teyzemiz de 1,30 boyunda idi.
Mücadele'ye katılmak için istanbul'dan Ankara'ya gidenlerin Ara sıra alafrangalığa özenip "petite (Fransızca 'küçük' demek [S. Y.])
önemli üslerinden biriydi. Sabiha Hanım" da derdik. Elmacıkkemikleri çıkık, koyu renk saçlı,
ufacık tefecik bir hanımdı. Hoşgörülü ve hoşsohbet bu hanım Anka-
Halide Edib Hanım ile Dr. Adnan (Adıvar) ve Cami (Baykurt) beyle- ralı Ademzadelerden olup eşi Kütahyalı Ekmel Kâhyaoğlu Bey'di. Ek-
rin de Anadolu'ya giderken ilk durağı bu tekke oldu. Tekkeye gelenler mel Bey son derece yakışıklı idi. Sabiha Hanım ise Ekmel Bey'i elin-
kapıyı açan kişiye, "Bizi İsa yolladı" diyerek içeri girerlerdi. Parola buy- de tutabilmek için ona dünyanın en güzel iltifatlarında bulunurdu.
du. (Hıfzı Topuz, MUlî Mücadele'de Çanüıca'nın Üç Gülü, 2002, s. 40) Teyzelerime bezik oynamaya gelir, bir gece evvel yakışıklı kocasına
ne diller döktüğünü anlatırdı ve bizler de kulak misafiri olurduk. Her-
Biz yine Küçük Hüseyin Efendi "meselesine" dönelim... halde kocalarımızı hoş tutmayı ondan öğrendik diyebiliriz. Küçük Sa-
Toprağı bol olsun Vehbi Koç'un kızı Sevgi Gönül, Hürriyet ga- biha Hamm'm kızı Nurinisa Rodoslu Hanım ise hakikaten Rodos do-
zetesindeki köşesini bir gün tamamen Küçük Hüseyin Efendi'ye ğumlu Celaleddin Rodoslu ile evli olup Ankara'da Hayyam şarapları-
ayırdı: nı imal ederdi. Celaleddin Rodoslu Bey'in bugün tarihçilerce malum
iki kitabı vardır. Rodos'ta Türk Mimarî Eserieri ve Rodos'ta Yaşa-
Ender, katledilen Üzeyir Garih'in asıl adının Hezakiyer olduğunu, mış Olan Türkler diye. (1 eylül 2001)
Üzeyir isminin babasına ait bulunduğunu ama oğul Üzeyir'in daha
sonraları adını değiştirerek babasının adını aldığını anlattı. Sanıyorum Küçük Hüseyin Efendi'yi artık yakından tanımaya
Üzeyir Bey'in hepimizi acılara boğan hunharca ölümü ziyaretine başladık, hakkında yeteri kadar fikir sahibi olduk!..
gittiği Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarı başında cereyan etmişti. Ancak bu konuyu kapatmadan önce okumuş yazmış isimlerin
Kimdi bu Küçük Hüseyin Efendi ? Mistik dünyaya biraz meraklıydım. tarikatlarla bağlantısına bir örnek daha vermek istiyorum:
Ama bu zatı muhteremden bahsedildiğini hiç duymamıştım. "E... Ne Filibeli Edhem Efendi, Rifaî tarikatının kurucusuydu. Ölünce
de olsa bendeniz Hacı Bayram Veli sülalesinden gelmeyim. Dolayısıy- yerine Selanikli Kenan Rifaî Büyükaksoy geçti. Yeni şeyh Galata-
la bazı diğer muhteremlerden haberimin olmaması normaldir" diye saray mezunu, bürokraside hep üst düzey görevlerde bulunmuş
kendi kendime avunmaya çalıştım. Ama bir taraftan da kimdir diye biriydi. En önemli özelliği kadın özgürlüğüne çok önem verme-
araştırmaya, soruşturmaya başladım. Şeytan bir dostum, "Ne araştı- siydi. Zaten 7 temmuz 1950'de vefat edince dergâhın başına bir
rıp soruyorsun, müridi Ender Hanım burnunuzun dibinde" diye be- kadın geçti: Samiha Ayverdi! Aynı zamanda yazar olan kadın
nimle bir de dalga geçti. şeyh Ayverdi'nin ağabeyi ünlü mimar, Fatih Devri Türk Mimari
Ailede iki Ender vardı. Biri Prof. Dr. Ender Berker, benden on iki Eserleri yapıtının yazan Ekrem Ayverdi de dergâhın önemli isim-
saat küçük teyzezademdi. Diğeri ise gelin Ender Mermerci, o da diğer lerindendi. Selanikli yazar Cahit Uçuk, "Halikarnas Balıkçısı" Ce-
teyzezademin hanımıdır. Gelin Ender'i 2 6 yakaladım ve sormaya baş- vat Şakir Kabaağaçh'nm annesi İsmet Hanım ve kız kardeşi Ayşe
ladım. Bana babası Prof. Dr. Hasan Reşad Sığındım'ın (cildiyeci) Üze- Erner, ressam Ahmed Yakuboğlu Rifaî dergâhının diğer ünlü mü-
yir Garih'in babası Dr. Üzeyir Garih'in (diş doktoru) ve Doktor Salih ritlerindendi.
Arazraki'nin (ne doktoru olduğunu hatırlayamadı) Küçük Hüseyin "Şeytanın avukatlığını yapıp" provokatör bir soru sorayım:
Efendi'nin müridi olduklarını söyledi. Sabetayist birinin mezarı türbe haline gelebilir mi?
Biz Ankaralı'yız. Ankara'da aile dostumuz Küçük Sabiha Ha- Bunun da yanıtı veriliyor, hem de bir uzman tarafından: kitap-
nım'dan bahsederek, onun bu Küçük Hüseyin Efendi'nin torunu oldu- ta sık sık alıntı yaptığunız Amerikalı John Freely'nin uzmanlık
alanı "mezarlar":
26. Kafanızı karıştırmamak için Koçların "kız tarafının" küçük bir soykütüğünü yazma-
lıyım: Sadullah-Nadire Aktar çiftinin üç kızı bir oğlu var. Kızları Adile, ihsan Mermer-
Dönmelerin mezarlıkları Kapancıların, Yakubîlerin ve Karakaş-
ci'yle; Sadberk, Vehbi Koç'la; Melahat, Prof. Osman Cevdet Çubukçu'yla; oğulları Emin
Aktar ise Hüsniye'yle evlendi. Ender Mermerci, Adile-ihsan Mermerci'nin oğlu Aktif ların mezarlıkları olmak üzere üçe ayrılıyordu. Karakaş mezarlığın-
Mensucat'ın sahibi Mehmet Ata Mermerci'nin eşidir.
daki en gösterişli türbe tarikatın kurucusu olan Baruchiah Rus- Bir karşılaştırma örneği:
so'nun, yani Osman Baha'nın türbesiydi. Yakubî mezarlığındaki en Halvetîlik, Allah'a zikir yoluyla ulaşılacağına inanılan bir tari-
gösterişli türbe ise Sabetay Sevi'nin son eşi olan Ayşe'nin türbesiy- kattır. Buradaki zikirde ana ilke "zikrullah" yani Allah'ın adını
di. Bu türbe XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar cemaatin kutsal ziya- anmaktır. Halvetîler yüz kez istiğfar ediyor, yüz kez de salavat
ret mekânlarından biriydi. Kapancı mezarlığında toprağa verilmiş getiriyorlar, sonra da esmayı seba (yedi ad) zikrine geçiyorlar.
kişilerden biri de 1800'lü yıllarda bu tarikatı kuran Derviş Efen- Ondan sonra mürit önce kafasını sağ omzuna ("la ilahe" diye-
di'ydi. Derviş Efendi büyük olasılıkla Sabetaycılarla yakın ilişkiler rek) sonra sol omzuna doğru ("illallah" diyerek) kafasını salla-
kurdukları bilinen Mevlevi tarikatındandı. {Kayıp Mesih, 2001, s, yarak otuz üç kez kelimei tevhit zikri yaparak kendinden geç-
270-271) meye yani trans olmaya başlıyor. Müridin en son ulaştığı nokta
"sufî marifef'tir.
Sabetayist İlgaz Zorlu, Evet, Ben Selanikli'yim adlı kitabında Kabalacılar ise aynen zikir gibi bir "ayin" yapıyorlar. Önce "üç
türbe-Sabetayist ilişkisine de değiniyor: baba" denen, üç ibranî harfini bilmek gerekiyor. Bunlar, "yod",
"he" ve "vav"dır. Bu harflerin okunuşları dört yöne ve aşağıya,
Sabetaycı cemaatlerin İslam mutasavvıflanyla olan ilişkileri ge- yukarıya olmak üzere altı adet permütasyon söylenerek zikir
nellikle üç ana merkezde yoğunlaşmıştır. Bunlardan ilki imparatorlu- başlıyor. Daha sonra kabalada belirtilen hayatağacı ya da sefi-
ğun merkezi olan İstanbul, daha sonra Batı Anadolu'da İzmir ve ar- rot ağacı denen on adet kavramı temsil eden oldukça uzun söz
dından da Balkanlar'daki merkezlerdir. Burada Selanik, Sofya ve ve hareketlerle trans durumuna geliniyor. Bu on kavram, Adam
Trakya'da da Edirne dikkati çekmektedir. Sabetaycılarm din değiş- Kadmon'a, yani mükemmel insana ulaşma durumuna geçmek
tirmeleri sonrasında İstanbul'da yaptıkları ilk eylem, zamanın Halve- için yapılıyor. Bu duruma "şiur hohma", yani akıl ve bilgelik ru-
ti dergâhı pirlerinden olan ve bugün Üsküdar'da yatan Aziz Mahmud hu deniyor.
Hüdaî'nin tekkesinin yapılışında maddî destek sağlamalarıdır. Bu- "Mesih" ile "Mehdî" özdeşti!..
nun ana nedeni uzun bir süre Sabetaycılarm bu dergâha devam et-
meleriydi. Mareşalden Türkeş'e miras
Özellikle Selanik'te ve Balkanlar'da giderek güçlenen ve Sabetay
Sevi'nin çağdaşı ve İslamiyet'teki karşılığı olan Niyazii Mısrî'nin fikir- Bu karışık meseleleri bırakıp biz tekrar konumuza dönelim:
lerini temel alan üçüncü devre Melamîlik hareketinde önemli bir Sa- Abdullah Muradoğlu'nun Yeni Şafak'ta. yayımlanan, yukarıda
betaycı kitlenin bulunduğu bilinmektedir. (1999, s. 41-51) özetlediğimiz yazı dizisindeki Arusi müritlerin isimlerini yan ya-
na yazınca, Fevzi Çakmak'ın fahrî başkanlığında kurulan "Millet
Uzatmaya gerek yok. Müslüman olmuş Sabetayistlerin büyük Partisi"nin perde arkasında kimlerin olduğu konusunda umarım
bir bölümü, başta Mevlevîlik, Bektaşîlik ve Melamîlik gibi "İs- kafanızda soru işareti kalmamıştır...
lam'ı reforme etmiş" bazı tasavvufî tekkelere, dergâhlara, tarikat- Peki bir soru: Alparslan Türkeş siyasete hangi partide adım attı ?
lara girmişler ve burada yeni bir kültür yaratmışlar... Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nden; yani Millet Partisi'nin
Öyle ya, Sabetayist olduğunu hemen herkes bildiği için Ahmed devamı olan bir partiden.
Emin Yalman'dan örnek vermek gerekirse; babası Osman Tevfik "Bu siyasî miras Albay Alparslan Türkeş'e Mareşal Fevzi Çak-
Efendi, hem Kuran hafızı hem de iyi bir hattat değil miydi?.. mak'tan kalmıştır" dersek sanırım abartmış olmayız.
Keza Bezmenler de bilinir: bu aileden Mehmed Esad Dede, Ka- Ne benzerlik ama; ikisini de birleştiren iki şeyh var ortada:
sımpaşa Mevlevîhanesi'nin mevlevîhanlığını yapmadı mı?.. Küçük Hüseyin Efendi ve Ömer Fevzi Mardin Efendi!
Sabetayistlerin tasavvufî tarikatlara girmesinin nedeni "ka- Ve birinin adı Fevzi Çakmak.
bala"dır. Tevrat'taki bazı işaretler ile İbranî harflerinin önemli Diğerinin gerçek adı Hüseyin Feyzullah! (Yani Alparslan Tür-
sırlar gizlediğinden hareket eden kabala, Yahudiliğin tasavvu- keş.)
fudur. İki ünlü ismi sadece şeyhleri ve adlarının benzerliği birleştir-
miyor. Alparslan Türkeş'in gazeteci Hulusi Turgut'a anlattıkların- yaveri Fevzi Çakmak'a nedense İttihatçılar hiç dokunmadılar! O
dan öğreniyoruz: 1933'te babası Ahmed Hamdi Efendi, oğlu "Al- görevini sürdürmeye devam etti.
parslan"! elinden tutup Kuleli Askerî Lisesi'ne yazdırmak için Birinci Dünya Savaşı'nda Mustafa Kemal ile Fevzi Çakmak ara-
okula müracaat ediyor. Ancak on beş yaşındaki Alparslan, İngiliz sında tesadüfi bir görev devir teslimi vardır sürekli...
pasaportu taşıdığı, yani Türk vatandaşı sayılmadığı için okula ka- 1915'te, Mustafa Kemal'in Anafartalar Grup komutanlığından
bul edilmiyor! Kıbrıslı eczacı Fevzi Bey'in arabuluculuğuyla İz- istifasıyla boşalan yere vekâleten getirildi. Keza 1917'de, Mustafa
mir Milletvekili Bellizade Sun Efendi'yi ziyaret ediyorlar. O da Kemal Paşa'nm yerine 2. Ordu komutanlığına atandı.
Mareşal Fevzi Çakmak'a rica ediyor ve böylece küçük Alparslan, Yine 1917 yılının sonunda, Mustafa Kemal'in ayrıldığı 7. Ordu
Kuleli AskerîLisesi'ne kaydediliyor! (Hulusi Turgut, Türkeş'in komutanlığına yine Fevzi Çakmak getirildi.
Altıları, Şahinlerin Dansı, 1995, s. 15-16) Burada sağlığını kaybedip İstanbul'da döndü. Mondros Müta-
Tabiî tüm bunlar sadece tesadüf!.. rekesi'nden sonra Erkânıharbiyei Umumiye reisi (Genelkurmay
"İslamcı sosyalist" Cami Baykurt da Ömer Fevzi Mardin'in başkanı) oldu.
evindeki sohbetlere katılan bir isimdi. Yani Fevzi Çakmak'la dost- İzmir'in işgalinden önce görevinden alındı. 1. Ordu müfettişi
luğu bir dergâh samimiyetindeydi. yapılarak Anadolu'da Millî Mücadele'yi örgütleyen Mustafa Ke-
Gazeteci Toker'in "Mareşali kandırdılar" değerlendirmesi bu mal'in üzerine gönderildi. Ancak Fevzi Çakmak görevini yerine
ilişkiler ağını bildikten sonra çok havada kalmıyor mu ? getirmeden İstanbul'a geri döndü!
Ya da bir sırrın üzeri hep örtülmeye çalışılıyor! Fevzi Çakmak millîcilere karşı bir hareket içine girmemişti,
Bu konuyu Fevzi Çakmak'ın biyografisini yazarak noktalamak ama onlara da katılmadı. Ali Rıza Paşa'nın kabinesinde Harbiye
istiyorum: nazın oldu. Arkasından kurulan Salih Paşa kabinesinde de aynı
Mustafa Fevzi, 12 ocak 1876'da istanbul Cihangir'de doğdu. bakanlıkta kaldı. İstanbul'un işgali sonrasında kurulan Damat Fe-
Babası Çakmakzadelerden Limnili Derviş Kaptan'ın oğlu Ali Sırrı rid hükümetinde görev alamayınca Ankara'ya gitti, ulusal güçle-
Efendi'ydi. Annesi Varnalı Müftü Hacı Bekir Efendi'nin kızı Hes- re katıldı.
na Harum'dı. Bir daha Mustafa Kemal'in yanından hiç ayrılmadı. Ama ona
İlk öğrenimine beş yaşmda Rumelikavağı'nda Sadık Hoca'nın bir kez karşı çıktı. O da Atatürk, mareşalin "Çakmak" soyadını al-
mahalle mektebinde başlayan Mustafa Fevzi iki yıl sonra Sarı- masına karşıydı. Genelkurmay başkanına "Çakmak" soyadının
yer'deki özel Hayriye Mektebi'ne kaydedildi. On yaşmda öğreni- yakışmadığını düşünüyordu. Fakat mareşal, "ailemin mirasıdır"
mini sürdürmesi için Selanik'e gönderildi. Selanik Askerî Rüştiye- diye Çakmak soyadında ısrar etti. (Falih Rıfkı Atay, Çankaya,
si'nde bir yıl okudu. Sonra İstanbul'a dönüp Soğukçeşme Askerî 1969, s. 567)
Rüştiyesi'ne girdi. Kuleli Askerî İdadisî'ni, 1896'da Harbiye Mekte-
bi'ni ve 1898'de kurmay yüzbaşı olarak Erkânıharbiye Mektebi'ni
Refik Evliyazade'nin ölümü
bitirerek göreve başladı.
1913'e kadar on dört yıl Arnavutluk'ta görev yaptı. Bu kadar "karmaşık olaylar" olur da Evliyazadeler eksik olur
1905'te İstanbul'da, dayısı Binbaşı Ali Nuri Bey'in kızı Fatma mu?
27
Fitnat Hanım'la evlendi. İki kızı oldu: Nigâr ve A. Muazzez. İnsan Haklan Cemiyeti'nin kuruluşu aşamasında Cami Baykurt
Fevzi Çakmak'ın hayatı hep istemediği şekilde değişmiştir... ve Mareşal Fevzi Çakmak'ın yanından ayrılmayan Mehmet Özde-
1908 Temmuz Devrimi'ni bastırmakla görevli Şemsi Paşa'nın inir Evliyazade de "Eyüp dergâhı"na bağlıydı...
Mareşal Fevzi Çakmak vefat edince Mehmet Özdemir Evliya-
27. Prof. Burhan Toprak'ın eşi 1911 doğumlu A. Muazzez Hanım 1939 yılında vefat et- zade eniştesi ve kuzeni Adnan Menderes'e yakınlaştı.
ti. Nigâr Hanım ise M. Şefik Çakmak'la hayatını birleştirdi. Bu evliliğinden doğan Ahmet
Çakmak İngiliz Noriko'yla evlendi. Fevzi Çakmak'ın torununun çocuklarının adı, Erika DP'liler, Mehmet Özdemir Evliyazade'yle dalga geçiyorlardı:
Leyla ve Lisa Ayla'dır. Çakmak sülalesinde ilginçtir çok fazla sayıda yabancı gelin ve da- "Yani bizi Eyüp Sultan'a mı havale ediyorsun? (...) Eyüp Sultan
mat vardır, ilgilenenler Nilüfer Hatemî'nin Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri (Yapı sana benziyormuş doğru mu ?"
Kredi Yayınları) kitabına bakabilir.
Bu sözleri söyleyen DP'liler hata yaptıklarını kısa zamanda an- tor Nâzım'ın eşi Beria! Kısa bir süre sonra o da hayata veda ede-
layacaklardı. Çünkü Başbakan Adnan Menderes de, bir zaman cekti...
sonra Eyüp Sultan sevgisi başlayacaktı. Seçim gezisi için gittiği Cenazede en çok gözyaşı döken, dayısına aşkla bağlı olan Ber-
Adana'da, "Eyüpsultan Camii'ni ikinci bir Kabe yapacağız" diye- rin Menderes'ti.
cek, caminin ve Eyüp Sultan'in türbesinin restorasyonu için çaba Bir ay sonra gelen bir siyasal zafer Evliyazadelerin acılarını ha-
sarf edecek, Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur aracılığıy- fifletecekti...
la burada büyük iftar yemeği verecekti.
Mehmet Özdemir Evliyazade 27 Mayıs 1960 askerî darbesin-
den sonra, Mareşal Fevzi Çakmak'a ithaf ettiği Onları Anlatıyo-
rum adlı kitabında, DP ve akrabalarıyla ilgili olarak, her ne kadar
kendisi, "Bu kitapta anlattıklarımın vesikaları devlet arşivinde-
dir" dese de, ispatı zor cümleler kaleme aldı.
Yeri geldikçe artık piyasada olmayan bu kitaptan bazı alıntılar
yapacağım...
Ama önce...
Yetmiş beş yıldır siyasetle yakandan ilgilenen Evliyazadelerin,
başbakanlığa uzanan hikâyelerini anlatmamız gerekiyor...
Birinci Hasan Saka hükümeti dokuz ay sürmüştü.
On yedinci hükümeti yine Hasan Saka kurdu. İkinci Hasan Sa-
ka hükümeti ise yedi ay sürdü.
On sekizinci hükümet Şemseddin Günaltay başkanlığında ku-
ruldu. En uzun ömürlü hükümet bu oldu; on sekiz ay sürdü.
Evliyazadelere başbakanlık yolunu açacak tarihî karan 1 mart
1950'de Şemseddin Günaltay hükümeti aldı. Başbakan Günaltay
genel seçimlerin 14 mayıs 1950'de yapılacağını açıkladı.
Partiler seçim çalışmaları için kollarını sıvadıkları o günlerde
Evliyazadeler acı bir olayla sarsıldı.
İzmir eski Belediye Başkanı Refik Evliyazade 11 mart 1950'de
vefat etti.
Önce ablaları Gülsüm'ü, ardından ağabeyleri Refik'i kaybeden,
Naciye ve Makbule hanımlar aile büyükleri olarak taziyeleri ka-
bul etti.
Refik Evliyazede için İzmir Belediyesi önünde tören yapıldı.
Başta DP Genel Başkam Celal Bayar, damatları Adnan Menderes,
Cemal Tunca ve DP'nin önde gelen diğer isimleri ve İzmir'in tüm
tanınmış şahsiyetleri törendeydi.
İzmirli jokeyler binici kıyafetleriyle geldi.
Tabutu oğullan Nejad, Ahmed ve Sedad'la birlikte tonınlan Sa-
mim, Yılmaz, Mehmet Özdemir taşıdı.
Tabutun, Karşıyaka'daki konaktan ayrılışını donuk gözlerle
kıpırdamadan izleyen biri vardı: Refik Evliyazade'nin kızı, Dok-
447

Yirminci bölüm Celal Bayar yineledi: "Başbakan sizsiniz Adnan Bey!"


Celal Bayar onu neden başbakan yapmıştı? Neden herkesin
beklediği Fuad Köprülü değil de Adnan Menderes ?
20 mayıs 1950, Ankara Çünkü Celal Bayar, "Köprülü'yü değil, Menderes'i kontrol ede-
bilirim" düşüncesindeydi.
Başbakanlığa getirilen Adnan Menderes sadece başbakan ol-
makla kalmamış, DP genel başkanlığı koltuğuna da oturmuştu;
Celal Bayar cumhurbaşkanı olup Çankaya Köşkü'ne çıkıyordu.
Adnan Menderes'e hükümet başkanlığının ve Celal Bayar'a da
Çankaya Köşkü'nün yolunu açan gelişmeler bir hafta önce belli
olmuştu...
Demokrat Parti 14 mayıs 1950'de yapılan genel seçimlerden
zaferle çıkmıştı. Oyların yüzde 53,6'sını alarak 408 milletvekili çı-
DP Genel Başkanı Celal Bayar evinin büyük salonunun yanın- karmıştı. CHP yüzde 39,9 oy oranıyla 69 milletvekili, Mareşal
da bulunan çalışma odasında oturuyordu. Eşi Reşide'ye, rahatsız Fevzi Çakmak'ın ani ölümüyle çok oy kaybeden 1 MP yüzde 3 oy
edilmek istemediğini söyledi. oranıyla 1 milletvekili, bağımsızlar ise 9 milletvekili çıkarmıştı.
Gözlerini bir noktaya dikmiş, öylece bakıp duruyordu. Türkiye'de artık "demirkırat" dönemi başlıyordu...
Birkaç gün öncesine göre artık fazla bir endişesi kalmamıştı. Meclis kısa bir sürede isminden sık sık bahsedilecek yeni yüz-
Seçim akşamı, kimi subayların Cumhurbaşkanı İsmet Paşa'ya çı- lerle tanışıyordu: Dr. Baha Akşit, Ekrem Alican, Behzat Bilgin
karak CHP'yi iktidarda tutmak istediği dedikodusu Ankara'da (Dinç Bilgin'in amcası), Osman Bölükbaşı, Rıfkı Salim Burçak,
herkesi olduğu gibi onu da endişelendirmişti. Selim Ragıp Emeç (Çetin Emeç'in babası, gazeteci), Sadık Giz
Ancak İsmet İnönü'nün Çankaya Köşkü'nü boşaltıp kendi evi (Adnan Menderes'in dayısının torunu), Ahmet İhsan Gürsoy (Ce-
Pembe Köşk'e yerleşmesi, Türkiye'de iktidar değişikliğinin sanıl- lal Bayar'ın damadı), Emin Kalafat, Osman Kapanî (Menderes'in
dığından kolay olacağmı düşünmesine neden olmuştu. Zaten kı- akrabası), Kenan Akmanlar (Menderes'in halasının oğlu), Kasım
sa bir süre sonra İsmet Paşa, kendisini Çankaya Köşkü'ne çağırıp Küfrevî, Edhem Menderes (Menderes'in dostu), Mükerrem Sarol
güvenceler vermişti... (Menderes'in doktoru), Sıtkı Yırcalı, Bahadır Dülger, Cemal Köp-
Odasına kapanan Celal Bayar'a Adnan Menderes'in geldiği ha- rülü (Fuad Köprülü'nün amcasının oğlu) gibi...
beri verildi. Bir dönemin ünlü isimleri Meclis'e girememişti: Refet Bele,
Adnan Menderes az sonra kapıda göründü. Her zaman olduğu Falih Rıfkı Atay, Behçet Kemal Çağlar, Fahri Ecevit (Bülent
gibi mahcup ve çekingendi. Genel başkanı Bayar'a bir teklifte bu- Ecevit'in babası), Memduh Şevket Esendal, Dr. Mazhar Ger-
lunmaya gelmişti. men, İbrahim Tali Öngören, Faik Öztrak, Necmeddin Sadak,
Celal Bayar oturması için koltuğu gösterdi. Oturmadı. Bayar Şükrü Saraçoğlu, Emin Sazak, Şükrü Sökmensüer, Cemil Sait
ikinci kez "Buyrun" dedi. Koltuğa oturur oturmaz, konuya girdi: Barlas, Cavit Oral, Yusuf Kemal Tengirşenk, Asım Us, Hasan Âli
"Arkadaşlarımızdan birini nasıl olsa hükümeti kurmaya memur Yücel gibi.
edeceksiniz. Mahzur görmezseniz Fuad Köprülü arkadaşımızı İsmet İnönü'ye 1938'de cumhurbaşkanlığı yolunu açan Abdül-
tavsiye edecektim." halik Renda, Orgeneral İzzeddin Çalışlar, Orgeneral Fahreddin
Sessizlik oldu. Al tay gibi isimler 1950 yılına kadar "İsmet Paşa kontenjanından"
Altmış yedi yaşındaki Celal Bayar oturduğu koltuktan kalktı. milletvekili olmuşlardı. Meclis'e giremeyenler arasında onlar da
Sözlerinin üzerine basa basa, "Başbakan sizsiniz Adnan Bey!" dedi. vardı!..
Adnan Menderes şaşırdı, telaşlandı: "Bendeniz Fuad Köprülü
arkadaşım için ricaya gelmiştim." I. Millet Partisi Mareşal Fevzi Çakmak'ın ani ölümü üzerine eşi Fitnat Hanım'ı aday gös-
terdi. Ama umduğunu bulamadı!
449

CHP kabinesinden sadece Başbakan Şemseddin Günaltay se- 5 bir diğer İzmir milletvekili Avni Başman ise Millî Eğitim
çilebilmişti. kanı oldu. Başbakan Adnan Menderes'in en önem verdiği ba-
Seçimlerden bir süre sonra Anadolu Kulübü'ne giden eski cum- ] klardaıı biri olan Tarım bakanlığına ise 1893 Selanik doğum-
n ı

hurbaşkanı ismet İnönü, düne kadar etrafında fır dönenlerin se- ı İzmir Milletvekili Nihad Şevket Eğriboz atandı.
lam vermemesine ve sırtlarını çevirmesine çok bozuldu. Bir daha Kabinede dört İstanbul milletvekili vardı.
Anadolu Kulübü'ne gitmeme kararı verdi. Bunun üzerine CHP An- 1902'deki Paris Kongresi'ne katılan, "Prens Sabaheddinci" li-
kara eski milletvekilleri Arif Çubukçu, Hıfzı Oğuz Bekata, Emin beral kanadın önemli isimlerinden DP İstanbul Milletvekili Dr.
Halim Ergun, Cafer Tüzel bir araya gelerek "Şehir Kulübü"nü kur- Nihad Reşad Belger Sağlık ve Sosyal Yardım bakanlığına, eski va-
dular! İsmet Paşa artık Şehir Kulübü'ne gitmeye başladı... lilerden DP İstanbul milletvekili Rüknettin Nasuhioğlu ise İçişle-
Bir dönem kapanıyordu... ri bakanlığına atandı.
Meclis 22 mayıs 1950'de Celal Bayar'ı cumhurbaşkanlığına, Re- Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Mehmet Fuat
fik Koraltan'ı ise TBMM başkanlığına seçti. Köprülü de İstanbul milletvekili idiler.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertesi günü İsmet İnönü kısa bir Bursa'dan iki bakan vardı.
bildiri yayınladı. CHP genel başkanlığını tekrar üstlendiğini belir- Malî uzman, Bursa Milletvekili Halil Ayan Maliye bakanı 4 bir
tiyordu. diğer Bursa milletvekili Hulusi Köymen, Millî Emniyet'in "çok
Cumhurbaşkanı Bayar, DP İstanbul Milletvekili Adnan Mende- tehlikelidir" raporuna rağmen Çalışma bakanı yapıldı.5 Rapora
res'i hükümeti kurmakla görevlendirdi. inat mıdır bilinmez, Köymen bir yıl sonra da Millî Savunma ba-
kanlığına atanacaktı!
Ne kabinesi? Ankara'dan iki bakan vardı.
Gelibolu doğumlu Ankara Milletvekili Emekli Kurmay Albay
Başbakan Adnan Menderes'in kabinesindeki bakanların ağır- Seyfı Kurtbek Ulaştırma bakanlığına, İstanbul doğumlu Ankara
lıklı olarak Ege bölgesinden olması dikkatleri çekiciydi... milletvekili Siyasal Bilgiler Fakültesi profesörlerinden Muhlis
Manisa'dan üç bakan vardı. Ete İşletmeler bakanlığına getirildi.
Serbest Fırka'nın iki numaralı ismi Ahmed Ağaoğlu'nun oğlu, Muğla Milletvekili Nuri Özsan Gümrük ve Tekel bakanlığına,
2
Manisa Milletvekili Samed Ağaoğlu başbakan yardımcılığına, bir Bolu Milletvekili Emekli Korgeneral Fahri Belen ise Bayındırlık
diğer Manisa milletvekili Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu Devlet ba- bakanlığına geldi.6
kanlığına ve Manisa'dan seçilen Refik Şevket İnce Millî Savunma Menderes hükümeti 2 haziran 1950'de Meclis'ten güvenoyu ala-
bakanlığına getirildi.
Tesadüf! Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu yazılarıyla halkı kışkırttı- 3. Adalet Bakanı Halil ibrahim Özyörük, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim
üyesi Doç. Dr. Mukbil Özyörük'ün babasıdır. Mukbil Özyörük, DP'li işadamı Sadık Avun-
ğı için 7 haziran 1925'te İstiklal Mahkemesi'nde yargılanıp Cum- duk'un oğlu Nail Avunduk ve Refik Koraltan'ın oğlu Oğuzhan Koraltan'la birlikte Rotary
hurbaşkanı Mustafa Kemal'in affıyla ceza almaktan kurtulmuştu. kulüplerinin Türkiye'deki temelini atan ve I I şubat 1955'te Bakanlar Kurulu kararıyla
Bakan Refik Şevket İnce ise İstiklal Mahkemesi üyeliğinde bulun- resmiyet kazanmasını sağlayan üç kişiden biridir! Mukbil Özyörük öğrencisi Deniz Bay-
kal'la birlikte ! 968 yılında CHP saflarına katıldı. Prof. Nevzat Yalçıntaş'ın TRT genel mü-
muştu ! dürlüğü döneminde TRT Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. 10 eylül I994'te vefat etti.
İzmir'den de üç bakan vardı. 4. Maliye Bakanı Ayan'ın maliyeciliği babadan kalma bir meslekti. Babası Abdurrahman
Bir ara adı, cumhurbaşkanlığı için geçen DP İzmir milletve- Efendi Osmanlı'nın maliye tahsildarıydı. Halil Ayan, yakalandığı amansız hastalıktan kur-
kili ve Yargıtay eski başkanı Halil İbrahim Özyörük Adalet ba- tulamayarak IS şubat 1953'te vefat etti.
5- Hulusi Köymen, sol aydınlardan Aydın Köymen'in babasıdır. DP'nin önde gelen iki
'stni Hulusi Köymen ve Burhan Belge'nin iki solcu oğlu, Aydın Köymen ve Murat Bel-
2. Ahmed Ağaoğlu'nun kızı, Samed Ağaoğlu'nun kız kardeşi Tezer Taşkıran da CHP'den
8e 12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra sol muhalefetin ses getiren dergisi Yeni Gün-
milletvekili seçilmişti. Tezer Hanım daha sonra CHP'den istifa etti. DP'nin ileride kuru- d
em'i çıkardılar.
lacak kabinelerinde görev alacak Hayrettin Erkmen, Samet Ağaoğlu'nun baldızı Münire
Babaoğlu'yla evliydi. Öyle ki 8 nisan I953'te kabinede yapılan değişiklikte dönemin Ça- "• Birinci Menderes kabinesinin dört bakanı, Avni Başman, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu,
lışma bakanı Samed Ağaoğlu bu bakanlığı bacanağı Hayrettin Erkmen'e devredecekti. DP Fahri Belen ve Nihad Reşad Belger, zamanla DP'yle yollarını ayırıp, 27 Mayıs 1960 as-
kurulmadan önce Samed Ağaoğlu gibi Hayrettin Erkmen de solcuydu. kerî darbesinden sonra kurulan Kurucu Meclis'te üyelik yaptılar!
451

rak göreve başladı. Yaptığı ilk icraat ne oldu dersiniz: devlet gider- Eyüp dergâhıyla barışmak istiyordu!
lerini azaltmak için, Başbakanlık, Bakanlar Kurulu ve Cumhur- Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman,
başkanlığı'na ait bazı otomobillerin satılması oldu! Yani, Türki- Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Zeki Doğan, Deniz Kuvvet-
ye'de her yeni hükümetin yaptığı popülist ilk icraatı DP hüküme- leri Komutanı Oramiral Mehmet Ali Ülgen, Jandarma Genel Ko-
ti de yaptı. Ve her iktidar döneminde aynı sonuç gerçekleşti: lüks mutanı Korgeneral Nuri Berköz, Genelkurmay İkinci Başkanı Or-
otomobil alınılan ve giderleri her geçen yıl katlanarak büyüdü... general İzzet Aksalur, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Asım Tınazte-
Otomobil satımları icraatı "sabun köpüğü" misali birkaç gün pe, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Muzaffer Tuğsavul, 3. Ordu Ko-
içinde unutulup gitti. Ama hükümetin bir operasyonu hiç unutul- mutanı Orgeneral Mahmut Berköz gibi hemen hemen tüm üst dü-
mayacaktı... zey komutanlar, DP hükümeti tarafından "darbeye kalkışacakla-
Hükümet, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde üst düzey bazı komutan- rı" iddiasıyla emekliye sevk edilmişti! Gerçek başkaydı:
ların tasfiyesine karar verdi. Bu tasfiye, orduda bazı askerlerin
darbe hazırladıkları söylentisine dayanılarak yapılmıştı. Celal Bayar, Adnan Menderes ve Refik Koraltan Genelkıırmay'a
Hükümet, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Na- geldiler. Bu gelişte gördüğüm yegâne ilginç olay, Genelkurmay Baş-
fiz Gürman'ın yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nuri kanı Orgeneral Nuri Yamut'un, ikinci başkan olarak Korgeneral Şa-
Yamut'u atadı. 7 hap Gürler'i takdim etmiş olmasıydı. Bu takdime, devlet başkanının
(Not: 1960 askerî müdahalesinden sonra Nuri Yamut tutuklu (Celal Bayar'ın [S. Y.]) Başbakan Menderes'e bakarak, "Ama bunu ka-
olarak yargılandığı Yassıada'da 1961'de vefat edecek, tasfiye edi- rarlastırmamıştık" dediği duyuluyordu.
len Abdurrahman Nafiz Gürman ise 1961'de Kurucu Meclis üyeli- O zaman Genelkurmay ikinci başkam olarak takdim edilen Orgene-
ği yapacaktı... ral Şahap Gürler'in eşi, memleket düzeyinde Cumhuriyet Halk Partili
Bir not daha yazayım: Genelkurmay eski başkanları Orbay, olarak biliniyordu. Halk Partisi'ne oy verilmesi için subay mahallesin-
Omurtak ve Gürman'in mezarları 1988'de Ankara Devlet Büyük- deki subay hanımlarım tehdit ettiği de bilinirdi. Öyle sanılıyor ki, bu
leri Mezarlığı'na taşınırken DP döneminin Genelkurmay başkan- konuda Genelkurmay başkam bir oldubitti yapmıştı. (Bekir Tünay,
ları Yamut, Baransel, Tunaboylu ve Erdelhun'un mezarları taşm- Menderes Devri Anıları, s. 97)
mamıştır! Nedeni araştırma konusudur!)
Kaldığımız yerden devam edelim: Genelkurmay Başkanı Ab- Burada yine bir ayrıntı vermek zorundayım...
durrahman Nafiz Gürman'ın tasfiye edilmesinin en önemli nede- Birinci Menderes hükümetinde iki asker kökenli bakan vardı:
ni, İsmet Paşa'nın sınıf arkadaşı olmasıydı! Ulaştırma Bakanı (ve daha sonra Millî Savunma bakanlığına geti-
Nuri Yamut'un Genelkurmay başkanı olmasıyla boşalan Kara rilecek) Emekli Kurmay Albay Seyfi Kurtbek ve Bayındırlık Ba-
Kuvvetleri komutanlığına kim geldi: Kurtcebe Noyan! kanı Emekli Korgeneral Fahri Belen.
Yani, Mehmet Faik Erbil'in, birkaç sayfa önce yazdığım, Küçük Peki bu iki askerin kabinede yer almasının özel bir nedeni var
Hüseyin Efendi ve Ömer Fevzi Mardin'in "müridi" olarak ismini mıydı ?
açıkladığı Kurtcebe Noyan Paşa! Seyfi Kurtbek adı, 1942'de kurulan ve İsmet Paşa'ya karşı yapı-
DP hükümetinin, Kara Kuvvetleri Komutanı yaptığı Noyan Pa- lacak askerî darbenin lideri olarak geçmişti! Darbeyi yapacak
şa, teğmen rütbesindeyken Fevzi Çakmak tarafından Küçük Hü- ekip kendine Hitler'in Alman ordusundan etkilenerek "Hücum
seyin Efendi dergâhına götürülmüş ve orada gördüğü kerametler Ordusu" adını vermişti.
sonucu, o günden sonra evinde mum ışığında Kuranı Kerim oku- "Hücum Ordusu" aralarına katılması için dönemin 2. Kolor-
maya başlamıştı. du komutanı Korgeneral Fahri Belen'in de kapısını çalmıştı.
Anlaşılan DP, Millet Partisi'nin kurulmasıyla ilişkileri soğuyan Korgeneral Belen bu teklifi reddetti ama kapıyı tam manasıyla
da kapatmadı. Korgeneral Belen'in bu yapılanma içinde yer al-
7. Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut Selanikli'ydi! ilginçtir, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dığıru düşünenler onu Ankara Temyiz Mahkemesi ikinci reisli-
en üst komuta kademesindeki paşaların doğum yerleri benzerdi: Mustafa Kemal Sela-
nikli; Fevzi Çakmak Limnili; Kâzım Orbay izmirli; Salih Omurtak Selanikli; At dun an- ğine atadı. İşte o günlerde Belen ve Kurtbek, Celal Bayar'la iliş-
man Nafiz Gürman Bodrumlu ve Nuri Yamut Selanikli.
453

ki kurdular. Ve bakan oldular! 706 şehit, 2 111 yaralı, 219 tutsak ve 168 kayıpla Türkiye, Kore
Seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı Celal Bayar, "İnönü'ye Savaşı'nda Birleşmiş Milletler gücünün en ağır kaybına uğrayan
bağlı subayları emekliye sevk edip, kendine bağlı bir ordu oluş- birliği oldu. Bu sayılar, Türk kuvvetlerinin Kore'deki mevcudu-
turmak için" Kurtbek ve Belen'in verdiği bilgiler doğrultusunda nun yüzde 66'sını oluşturuyordu! 9
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde büyük bir tasfiye hareketine girişti. Türkiye Kore savaşının ödülünü aldı:
Yoksa, "Bir gün Başbakanlık'a bir albay geldi, Adnan Menderes'le 18 şubat 1952'de NATO'ya girdi!
özel bir konuşma yaptı, üst düzey subayların darbe hazırlığı içinde Türkiye NATO'ya girebilmek için İsmet Paşa "yöntemini" seç-
olduğunu söyledi ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nde büyük tasfiye hare- ti. 26 ekim 1951'de başlayan Türkiye Komünist Partisi (TKP) üye-
keti böylece başladı" gibi değerlendirmeler çok havada kalıyor. lerine yönelik 167 kişilik "büyük tevfikat" günlerce gazete man-
Dönemin Çankaya Özel Kalemi Müdürü Haldun Derin, ne 14 ma- şetlerinden düşmedi. 1 0 "Türkiye'yi her an komünist yapacak çok
yısta ne de dalıa sonraki günlerde Çankaya Köşkü'ne hiçbir yüksek tehlikeli kişiler" yakalanmıştı. Tehlike o kadar büyüktü ki (!) ko-
rütbeli subayın çıkmadığını anılarında yazıyor. münistleri ağır cezalara mahkûm etmek için hükümet, 3 aralıkta
Ama bu dedikodu elli yıldır Türk siyasetinde hâlâ yazılmakta- "komünizmle mücadele yasası" olarak bilinen TCK'nin 141. ve
dır!.. 142. maddelerini daha da ağırlaştırdı...
Kurtbek Millî Savunma bakanı olduktan sonra, orduyu genç- Meclis'te 141. ve 142. maddelerle ilgili tartışmalarda adı en çok
leştirme operasyonu için kolları sıvadı; "reform paketi" hazırladı, geçen milletvekili, İngiliz Said Paşa'nın torunu, Deli Remzi Pa-
hatta bunları Bayar ve Menderes'e kabul ettirdi. Başbakan Men- şa'nın oğlu DP'li Şevket Mocan'dı. Olayın garip tarafı Şevket Mo-
deres, Bakan Kurtbek'in projesine "İkinci Nizamı Cedit" adını can, Nâzım Hikmet'in teyzesi Sara Hanım'la evlenip boşanmıştı.
verdi. Ancak DP bu "cerrahî projeyi" hayata geçiremedi. Korktu. Bu evlilikten doğan kızları Ayşe ikinci evliliğini TKP Genel Sekre-
Emekli Albay Kurtbek'in Millî Savunma bakanlığına getirilmesi, teri Zeki Baştımar'ın amcaoğlu Dündar Baştımar'la yapmıştı. Dün-
ardından Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki tüm generalleri hiçe sayan dar Baştımar'ın kız kardeşi Yıldız da TKP'li Nihat Sargınla evliydi.
tutumlar içine girmesi, ordu içinde DP aleyhine bir havanın doğ- Etrafı TKP'lilerle sarılı olan DP Milletvekili Şevket Mocan, ko-
masına neden oldu! münist olmadığını ispat edebilmek için Meclis'te var gücüyle mü-
cadele veriyordu! Nâzım Hikmet cezaevinden çıkıp yurtdışına
kaçtığında, bu konuyu da TBMM'ye getiren ilk kişi yine DP'li Şev-
Ne fark var?
ket Mocan'dı! Neyse...
DP hükümeti, 15 general ve 150 albayı tasfiye ettiği tam da o 141. ve 142. maddelerin ağırlaştırılmasında DP'nin en büyük des-
günlerde -hem de TBMM'ye bile sorma ihtiyacı hissetmeden- tekçisi CHP'ydi.
Kore'ye asker gönderme kararı aldı!.. İki parti arasında fark olmadığı kısa zamanda ortaya çıkmıştı:
Soğuk Savaş döneminde, yerini "Batı Bloku" olarak belirleyen
Türkiye, NATO'ya girebilmek için topraklarından binlerce kilo- 9. 2002 yılında Güney Kore'de Türk Şehitleri Mezarlığı'nı ziyaret ettim. Anıtmezarlık-
ta beni en çok duygulandıran, meçhul asker sayısının fazlalığı oldu. Mehmetçik binlerce
metre uzaklıktaki bir savaşa Mehmetçik'i gönderdi. DP çevreleri, kilometre uzaklıkta öyle bir savaşa gönderilmişti ki, cesedi tanınmayacak hale gelmişti!
"Milleti harbe sokmamakla erkekliğini öldürdüler" diye propa- Ve sanıyorum Kore Savaşı'nda şehit düşenlerin duygularını Nâzım Hikmet yazdı: "Be-
ganda yaptı. Üniversite öğrencilerinin en büyük örgütü Millî Türk nim gözlerimin ikisi de yok / Benim ellerimin ikisi de yok / Benim bacaklarımın ikisi de
/ok / Ben yokum / Beni, üniversiteli yedek subayı, Kore'de harcadınız, Adnan Bey / El-
Talebe Birliği Başkanı (geleceğin büyük işadamı) Can Kıraç, hü- leriniz itti beni ölüme / vıcık vıcık terli, tombul elleriniz / Gözleriniz şöyle bir baktı ar-
kümetin aldığı karardan dolayı şükran bildirisi yayınladı. kamdan / ve ben kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için / kaçırdı sizi bacaklarınız
' arabanıza bindirip..."
Karşı çıkan Doç. Bellice Boran başkanlığındaki Türk Barışse-
verler Cemiyeti üyeleri ise tutuklanıp cezaevine kondu!.. 8 '0. Aslında sanık sayısı 187'ydi. Ancak 20 kişi "pişmanlık yasası"ndan yararlanarak iti-
rafçı oldu. Bu nedenle bu dava 167 kişi olarak bilinmektedir. Işkenceli sorgular sonucu,
"kokul öğretmeni Hasan Basri Alp öldürüldü. Haberi alan öğretmen eşi denize atlaya-
8. Behice Boran'ın komünist olduğu her halinden belliydi; saçları kızıldı ve üstelik öğren- ra
k intihara teşebbüs etti. istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü son
cilerinin sınav kâğıtlarını kırmızı kalemle tashih ediyordu! inanın bunlar şaka değil, gerçek. sınıf öğrencisi Kemalettin Özerdem aklını kaybetti; aynı fakülteden Şafak Yurdanur, iş-
Ve ne yazık ki Türkiye daha ileri yıllarda, "Kızılcıklar oldu mu, selelere doldu mu" türkü- kencelere dayanamayarak iki kez kendini öldürmek istedi. Ressam Nuri iyem sinir kriz-
sünün bile komünizm propagandası yapılıyor diye radyoda söylenmesini yasaklayacaktı. l e r
i geçirdi Tiirkivp MATOVa oirmot. irin ,,»,,™~l. -,.U.I--._. C-J II l-.l
CHP Kore'ye asker gönderilmesine, NATO'ya girilmesine karşı I3u arada konu açılmışken belirteyim, 1947'den sonra İsrail'e
değildi. göç eden Türkiyeli Yahudilerin bir bölümü DP hükümeti döne-
Bilinenin aksine, "laik cumhuriyetten ödün" konusunda bile minde geri döndüler.
iki partinin birbirlerinden pek farkı yoktu... N. Rıfat Bali gibi araştırmacılar, geri dönüşün nedeni olarak,
DP, ezanın Arapça okunma yasağını kaldırdı. Radyoda dinî prog- "DP'nin 1950 yılında iktidara gelmesiyle birlikte serbest piyasa
ram yayınlanmasına izin verdi. Bu kararlar, kamuoyunda yerleşik ekonomisinin uygulanmaya başlanmasını" göstermektedir. An-
bir kanıya yol açtı. Güya DP, "dinin siyasete araç edilme dönemini" cak CHP'nin özellikle 1946'dan sonra süratle serbest piyasa eko-
başlatmıştı. nomisine geçtiğini biliyoruz. Bu nedenle bu açıklama tek başına
Halbuki okullarda din eğitimi verilmesini CHP 1948'de yürür- yeterli değil. Geri dönenlerin DP hükümetine güvendikleri su gö-
lüğe soktu. İmam-hatip kurslarına izin veren, ilahiyat fakülteleri türmez bir gerçektir ama bu güvenin nedeni sanırım başkadır!..
açan da CHP'ydi. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ait yasayı Evet dış politikada da bir fark yoktu...
yürürlükten kaldıran da CHP hükümetiydi! Başbakan Adnan Menderes, Filistin için çok geniş yetkilere sa-
16 ocak 1949'da hükümeti kurma görevi verilen Başbakan Şem- hip, Amerikalı, Fransız ve Türk üyeden oluşan üç üyeli BM Filis-
seddin Günaltay, ittihat ve Terakki Cemiyeti içinde islamcı siyase- tin Uzlaştırma Komisyonu'na Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ı atadı. Arap
ti benimsemesiyle tanınıyordu! devletleri komisyona karşı çıkmışlardı. Türkiye'nin komisyonun
Bu görüşte birinin CHP tarafından başbakanlığa getirilmesi te- kurulmasını desteklemesi, hatta komisyona katılması Arap ülke-
sadüf değildi. leriyle arasım açtı.
işin özünde, çok partili yaşama uyum sağlamaya çalışan CHP DP hükümeti ile Dr. Araş bağımsız İsrail devleti konusunda hem-
ve DP, halkın dinsel duygularını okşayarak oy alabilmek amacıy- fikirdi!
la "dini siyasal amaçlar için kullanmaya" hız verdiler. Aralarında Bazen bu tür siyasal tercihlerin "nedenlerini" bulmak zordur!
pek fark yoktu! Örneğin, antikomünist olmasıyla bilinen gazeteci Ahmed Emin
Keza ABD'yle ilişkileri geliştiren de CHP'ydi. Yalman'ın, Nâzım Hikmet'in affedilmesi için "neden" mücadele
"Türkiye küçük Amerika olacak" sözü, sanıldığı gibi Celal Ba- ettiğini bilememek gibi!.. Aynı gazetecinin, TCK'nin 141. ve 142.
yar'ın değildi. CHP'li Nihat Erim, 19 eylül 1949'daki izmit konuş- maddelerinin ağırlaştırılması yönünde makaleler yazması olayı
masında söylemişti bu sözleri... daha karmaşık hale getirmiyor mu?
Serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildiği 194O'lı yılların Antikomünist Yalman'ın, komünist Nâzım Hikmet'in affedilme-
sonunda iktidarda CHP vardı. 22-27 kasım 1948'de toplanan İkinci si için çaba sarf etmesinin nedeni herhalde olsa olsa "hemşeıilik"
Türk İktisat Kongresi hükümetin devletçilik politikasından tama- ilişkisidir!..11 Nâzım Hikmet'in affedilmesi için çaba sarf eden
2
men vazgeçmesini karara bağladı. DP hükümeti ise bu programa Ahmed Emin Yalman Selanikli'ydU
hız verdi. Örneğin, yabancı sermaye yatıranlarını teşvik kanununu Büyük şaire zor günlerinde ekmek kapısını açan kimdi: Sela-
çıkardı. Arkasından madenleri özel teşebbüse açacak yasa tasarısı nikli İpekçi ailesi! İpek Film sahibi Cemil İpekçi Türkiye'nin "en
hazırlandı. Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verildi vb. tehlikeli komünisf'ine iş vermekten neden hiç çekinmemişti ?
Eğer laiklik ve Kemalizm'den bir ödün söz konusu ise bu İsmet ipekçi ailesinin komünist olduğunu düşünmüyorsunuz herhalde!
Paşa döneminde başlamıştı. Keza özgürlükler meselesinde, iki
parti arasında fark olmadığı da, gün gibi açıktı. '• Bazı sol çevreler. "Sabetayistlerin Türk soluna etkileri" konusunda çalışma yapılma-
na
nedense çok tepki gösteriyorlar. Hatta aşırıya kaçıp, bu konuda araştırma yapanla-
Peki dış politikada ayrılık var mıydı? 1
antisemitik" olmakla itham ediyorlar. Peki, "Alevîliğin Türk soluna etkileri" konusun-
Örnek vererek açıklamak en doğru yöntem: a
Çalışma yapılmasına neden kimse ses çıkarmıyor? Türkiyeli solcular olaylara duygusal
a
Bağımsızlığını ilan eden İsrail'i dünyada ilk tanıyan ülkelerden krnaktan kurtulmalıdır! Bir solcunun Sabetayist olup olmaması, onu ne yüceltir ne de
Çaltır. Türkiye sol hareketindeki Sabetayist etkiyi araştırmak biiimsel bir çabadır.
biri Türkiye oldu. Kararın altında CHP hükümetinin imzası vardı.
DP hükümetinin uluslararası antlaşmalara koyduğu ilk imza ise, *• Gazeteci Ahmed Emin Yalman'ın kız kardeşi Sabiha Zapçı'nın (Meclis'in ilk milletve-
'Nerinden Mahmud Nedim Zapçı'nın eşidir) kızı Bilge Hanım gazeteci Doğan Koloğ-
İsrail'le yapılan ticaret antlaşmasıydı. u
nun ikinci eşidir. Yani birlikte belgesellere imza attığımız sevgili dostum Sina Koloğ-
nun üvey annesidir. Yalman ve Zapçı ailelerinin soyu Sokullu Mehmed Paşa'ya dayanır.
45 6

Hep bir sır var... Hümeyra Sultan ilk evliliğini 1939'da diplomat Fahir Bey'le
Ve bunu yazmak Nâzım Hikmet'i hiç ama hiç küçültmez. yaptı. Ancak üç yıl sonra boşandı. İkinci evliliğini ABD'de Prince-
ton Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapan Halil Özbaş'la yaptı.
E vliy azadeler e Saray'dan gelin Bu evlilikten iki çocuğu oldu: Halim (1945) ve Hanzade (1953).
Sultan Vahideddin'in torununun kızı Hanzade, gün gelecek Ev-
Biz sayfalardır Evliyazadelerin damadı Başbakan Adnan Men- liyazadelere gelin gidecekti. Refik Evliyazade'nin torunu Mustafa
deres'i yazarken, İzmir'deki Evliyazadeleri unuttuk. Yılmaz'ın oğlu Osman Refik Evliyazade'yle evlenecekti.
Biraz İzmir'e dönelim... Hanzade-Osman Refik Evliyazade çiftinin iki kızı olacaktı:
Başbakan .Menderes 16 haziran 1952'de Osmanlı hanedanına Yeni Asır ve Star gazetelerinde köşeyazarlığı yapan Neslişah
mensup kadınların Türkiye'ye gelmesine izin verdi. Hanedanın Evliyazade ve avukat Mesude Evliyazade.
kadın mensuplarının yirmi sekiz yıllık vatan özlemi bitti. Hanzade Hanım daha sonra Osman Refik Evliyazade'den boşa-
Başbakan Menderes'in bu kararı, Osmanlı hanedanıyla arasında nacak, büyük dedesi Sadrazam Tevfık Paşa'nın torununun oğlu
sıcak ilişkilerin kurulmasına neden olacak ve bu dostluk ilişkisi gün Tevfık Moran'la evlenecekti.
gelecek Evliyazadelere Saray'dan gelin gelmesine yol açacaktı... Vahideddin'in torununun kızı Hanzade, Osman Refik Evliyaza-
Hanedan mensubu kadınların Türkiye'ye olan özlemleri biter- de'nin ilk eşi değildi. Osman Refik, Almanya'da üniversite öğreni-
ken, biri için bu hasret on altı yıl önce sona ermişti: Vahideddin'in mi görürken Alman Margo'yla kısa sürecek bir evlilik yapmıştı.
torunu Hümeyra! Osman Refik Bey, Hanzade Hanım'dan boşandıktan sonra, es-
Yazmıştım: Sultan Vahideddin kızı Ulviye'yi, Sadrazam Tevfık ki büyükelçi ve Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski başkanı Sön-
Paşa'nın oğlu İsmail Hakkı'yla (Okday) evlendirmişti. Bu evlilik- mez Köksal'm eşi Ela Maro'yla üçüncü evliliğini yaptı. Osman Re-
ten Hümeyra doğmuştu. Ulviye Sultan ile İsmail Hakkı Efendi fik Evliyazade Ela Maro Hanım'dan boşandıktan sonra Sibel Öz-
sonra boşandılar. İsmail Hakkı Efendi Ulusal Kurtuluş Savaşı'na leblebici'yle evlendi.
katılmak için Ankara'ya gitti, Mustafa Kemal'in yanında bulundu. Bir ek yapalım: Hanzade Hanım'ın baba tarafından kuzeni Naz-
Ulviye Sultan ve kızı Hümeyra 1924'te San Remo'ya sürgün git- lı Tlabar, DP İstanbul milletvekiliydi.
tiler. Sultan Vahideddin ölünce Monte-Carlo'ya yerleşip üç yıl
orada kaldılar. Çıkan bir yangında evleri tamamen kül oldu. Ge- Adnan Bey bütün kadm milletvekillerinden nefret ederdi, en çok
çinebilmek için daha küçük bir yere, İtalya-Fransa sınırındaki Nazlı Tlabar'dan. Nazlı Tlabar rahat konuşurdu. Lisan bilirdi, iyi bir
Montrond'a taşındılar. Çalışmıyorlardı, ellerindeki tüm mücev- aileye mensuptu. Boylu bosluydu. Gerçekleri ipek yumağına sarmaz-
herleri, hatta Ulviye Sultan'm hanedan nişanını bile sattılar. dı. Adnan Bey hakkında parlak fikir beslemezdi. (Nimet Arzık, Men-
Yalnız başlarına yaşayamayacaklarını anladılar. Ulviye Sultan, deres'i İpe Götürenler, 1960, s. 116)
Montrond'da, Zülüflü İsmail Paşa'nın oğlu Ali Haydar Germiya-
noğlu'yla evlendi. Mısır'a yerleştiler. Mısır hanedanının yardımıy- Başbakan Adnan Menderes, sever miydi bilinmez ama Evliya-
la yaşadılar. zadelerin uzaktan akrabası olan Nazlı Tlabar Hanım üç dönem
Bu arada İsmail Hakkı Okday Moskova Büyükelçiliği'nde gö- DP milletvekilliği yaptı; Yassıada'da yargılandı ve Kayseri Ceza-
rev yapıyordu. Mustafa Kemal'e kızı Hümeyra'nın Türkiye'ye gel- evi'nde yattı...
mesi için özel izin verilmesini rica etti. Atatürk bu yakın dostu-
nun isteğini kıramadı ve Hümeyra Sultan, tek kişilik "özel afla" Evliyazadeler Jokey Kulübü'nü kuruyor
yurda döndü. Hatta bir dönem ailesinin sahibi olduğu İstanbul
Park Otel'de Mustafa Kemal'le dans etti. 1 3 Tarihin sayfalarını çok ileri sardık, biz yine 19-50'li yılların ba-
Şina dönelim.
13. Park Otel'in bulunduğu yerde Osmanlı döneminde sadrazamlık, Hariciye nazırlığı, "Damadı şehriyarî" olan Osman Refik Evliyazade'nin dedesi Ne-
büyükelçilik gibi görevlerde bulunan Ahmed Tevfık (Okday) Paşa'nın konağı bulunuyor-
•İad Evliyazade, 1950 sonbaharında kendini Başbakan Adnan Men-
du. Aile konağı elinden çıkardığında artık yeni sahibi Aram Hıdır'dı. Konak yıkılıp Park
Otel yapıldı.
4İÖ

deres'in Kavaklıdere'delci evine kapattı. Karaosmanoğlu'yla birlikte, DP Urfa Milletvekili Emekli Gene-
Altay Gençlik Kulübü'nü kuran Nejaci Evliyazade eniştesinin ral Saim Önhon, Prens Halim Said Türkhan, Said Akson ve Nejad
evinde yeni bir spor teşkilatının kuruluş hazırlığı içindeydi: Jokey Evliyazade 2 kasım 1950'de Jokey Kulübü'nü kurdular.
Kulübü! TBMM Başkanı Refik Koraltan'ın Ziya Gökalp Caddesi üzerin-
Nejad Evliyazade, halasının kızı Berin'le evliliğinden dolayı deki dairesi kiralandı ve kulübün merkezi yapıldı.
Başbakan Menderes'e nasıl "enişte" diye hitap ediyorsa, Adnan Kulüp kısa zamanda birçok tanınmış ismi üye kaydetti: Willi-
Menderes de Nejad'a "enişte" diyordu. am Giraud, Vehbi Koç, Edhem Menderes, Sadık Giz, Enver Güre-
Daim önce belirttiğimiz gibi Nejad Evliyazade, Menderes'in da- li, Sadi Eliyeşil, Burhan Karamehmet, Osman Kapanî, Mehmet
yısı Refik'in kızı Mesude'yle evliydi. Karamehmet, Sadun Atığ ve Refik Evliyazade'nin diğer oğlu Se-
Nejad Evliyazade Menderes'in ailesine "içgüveysi" olmuştu. dad Evliyazade...
Mesude, babası Refik'ten miras kalan 26 000 dekarlık, 400 nüfus- Sedad Evliyazade aile içinde at sporuna en tutkun isimdi. Genç-
lu, 90 haneli Torbalı Gollüce köyünün eli maşalı, beli silahlı "ha- liğinde Paris'te jokeylik yaptığını yazmıştım.
nım ağa"sıydı! Atçılık sporu Osmanlı'dan Cumhuriyet'e miras kalmıştı. Devlet
Evliyazadelerin kızı Berin, evlendiğinde nasıl Çakırbeyli Çiftli- adamlarının çoğunluğu at sahibiydi. Örneğin 1927'den beri koşu-
ği'ne taşınmış ise, Evliyazadelerin oğlu Nejad da evlendikten bir lan Gazi Koşusu'nda İsmet İnönü ile Celal Bayar'ın atları arasın-
süre sonra eşinin sahibi olduğu Gollüce köyüne yerleşmişti. Ço- da kıyasıya yarışlar oluyordu. 1929 Gazi Koşusu'nu Celal Bayar'ın
cukları Mustafa Yılmaz ve Mehmet Özdemir burada doğmuştu. atı Cap Griz Nez kazandı. Bir yıl sonra İsmet Paşa'nın Olga adlı
Çiftlik işlerini daha çok eşi Mesude'ye bırakan Nejad Evliyaza- atı birinci geldi.
de'nin tek zevki ata binmek, at yetiştirmekti. Celal Bayar hayatı boyunca İsmet İnönü'ye yenilmeyi hazme-
At sevgisini babası Refik Evliyazade'den alan Nejad Evliyaza- demiyordu. Sedad Evliyazade'yi Paris'e gönderdi. Sedad Evliya-
de, at sporunu artık kurumsallaştırmak istiyordu. zade Paris'ten Bayar'a, Vrais Gascon, Fol Espoir ve Drocourt ad-
Ankara ve İzmir'de at yarışları vilayet özel idareleri tarafından lı üç at getirdi.
tertip ediliyor ve çok cüzî miktarda ikramiyeler veriliyordu. Üste- Gerçi 1930'dan sonra ne İnönü ne de Bayar yarış kazandılar;
lik ikramiyeyi almak için de bir iki ay beklemeniz gerekiyordu. ama Bayar'ın Paris'ten gelen Vrais Gascon adlı atı Atina'da Grand
Yığınla belgeleri düzenlemek işin en yorucu kısmıydı. Prix Ödülü'nde koştu ve ikinci geldi.
Oysa İstanbul'daki yarışları Tarım Bakanlığı ile Yarış Atları Ye- Sedad Evliyazade daha sonraki yıllarda Giraud ailesinin Paris
tiştiricileri ve Sahipleri Derneği ortaklaşa yürütüyordu. ve Buca'daki haralarından sorumlu oldu. Aynı zamanda Giraud
Nejad Evliyazade ve arkadaşları hem bu karışıklığı gidermek ailesinin jokeylerine antrenörlük yapıyordu.
hem de at yarışlarının Avrupa'daki gibi jokey kulüpleri tarafından Babası Refik gibi, Sedad Evliyazade de at sporunda bir efsa-
yapılmasını istiyorlardı. neydi. Bunu bir örnekle açıklamam gerekiyor: 1927 yılından beri
DP hükümet olunca Nejad Evliyazade ve arkadaşları ümitlen- koşulan Gazi Koşusu'nu 14 Giraudlar tam yedi kez kazandılar. Ve
diler. Başbakan Menderes de Jokey Kulübü kurulmasına yeşil bu yedi birincilik sadece 1949-1960 yıllan arasında geldi. Yani Se-
ışık yakınca Nejad Evliyazade yasa tasarısı hazırlamak için ken- dad Evliyazade'nin antrenörlük yaptığı dönemde!
dini Kavaklıdere'deki eve kapattı. 1939'dan beri koşulan Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı ise Giraud-
En büyük yardımcısı Başbakan Adnan Menderes'in dayısının lar altı kez kazandılar. Bu altı şampiyonluk da 1951-1963 yıllan
torunu DP milletvekili Sadık Giz'di. Yani Sadık Giz, Nejad Evliya- arasında geldi. Antrenör yine Sedad Evliyazade'ydi! C. Taşkıran,
zade'nin eşi Mesude'nin yeğeniydi. R- Mergin, M. Çılgın, K. Yıldız, İ. Dinçer, E. Kurt gibi dönemin ün-
İki akraba Nejad Evliyazade ile DP Milletvekili Sadık Giz el ele
verdiler ve yedi maddelik bir yasa tasarısı hazırladılar. '4 Siyaset ile at yarışlarının ilginç bir ilişkisi vardır. Atatürk adına koşulan Gazi Koşu-
su nun başlangıç yılı 1927'dir. Atatürk tek adamdır. Peki Cumhurbaşkanlığı Kupası Ko-
Başbakan Menderes, at yetiştiricisi Devlet Bakanı Fevzi Lütfi Susu'nun yılı nedir: 1939. Yani "Millî Şef ismet inönü döneminin başladığı yıl! Peki Baş-
Karaosmanoğlu'nun işin başına geçmesini istedi. bakanlık Kupası Koşusu ne zaman koşulmaya başlandı: 1952! Adnan Menderes'in baş-
bakanlığı döneminde ! Spor-siyaset ilişkisinde fazla söze gerek var mı ?
461

lü jokeylerinin öğretmeni Sedad Evliyazade'ydi.


Sonunda Baha Esad Tekand ile Mesadet Dülger kaçarak evlen-
Giraudlar daha önceki yıllarda hep yabancı jokey kullanırken,
Sedad Evliyazade döneminde Türk jokeyleri atlarına bindirmeye diler.
başladılar. Bir süre İzmir'i sarsan bu kaçış olayı zamanla unutuldu. Evli-
Özellikle 19501i yıllarda Giraudlar at yarışlarında rakipsizdi. yazadeler yeni evli çifti affettiler. Biri hariç: Güzin Dülger!
Eliyeşiller ile Karamehmetlerin "tahtını" sarstılar. Güzin Hanım hayatı boyunca Mesadet Tekand'la hiç konuşmadı...
William Giraud vefat ettikten sonra bir daha bu ailenin ismi at Mesadet ile Baha Tekand çok mutlu oldular. Tek çocuklan ol-
yanşlannda duyulmayacaktı. Şimdi torunlan sadece hobi için at du: Leyla.
biniyorlar!.. İlginçtir Leyla da annesi gibi on yedi yaşında evlendi.
Damadın adı Ziya Tepedelen'di. Osmanlı'ya başkaldırdığı için
Sedad Evliyazade yarışlar için Ankara'ya geldiğinde, ya Fatin
Rüşdü Zorlu'nun ya da Adnan Menderes'in evinde kalırdı, ikisiy- kellesi uçurulan Tepedelenli Ali Paşa soyıındandı.
le de ilişkisi çok iyiydi. Zaten sülalenin bu en renkli ismiyle ilişki- Yukanda değindiğimiz olayı yazmıştım. Ama zaman kırgmhklan
si iyi olmayan yok gibiydi. oiladan kaldırdı.
Başbakan Menderes, bacanağı (aynı zamanda mason üstatla-
William Giraud'un vefatının ardından Sedad Evliyazade, önce
nndan) Baha Tekand'ı, 26 nisan 1951'de Türkiye Şeker Fabrika-
yengesi Mesude Evliyazade'nin Gollüce köyündeki harasını çalış-
tırdı. Sonra Buca'da kendi harasını kurdu. Ancak 1950'li yıllarda- lan Anonim Şirketi genel müdürlüğüne atadı. Peki bu atamada
ki başanlan bir daha hiç yaşayamadı. "akraba etkisi" var mıydı ? Sayılmaz. Çünkü Tekand, on bir yıldır
bu şirketin genel sekreterliğini yapıyordu.
Evliyazade Refik Efendi, Osmanlı'da ilk at yanşçılannı buluş-
Başbakan Menderes, şeker sanayiine çok önem veriyordu. Bu-
turan "Smyrna Raves Club"ın kurucusuydu. Oğlu Nejad Evliyaza-
nu da kısa sürede gösterecek, beş yılda on bir fabrika kuracaktı.
de ise Jokey Kulubü'nün kurucusu oldu. Peki Evliyazadeler Cum-
Pankobirlik'in (Pancar Ekicileri İstihsal Kooperatifleri Birliği)
huriyet döneminde hiç yanş kazanmadılar mı ?
kurulmasında Baha Tekand'm büyük emeği olacaktı.
Sadece bir kez! Nejat Evliyazade 1955 yılında vefat edince eşi
Tekand emekli olduğu 1958 yılma kadar bu görevde kalacaktı...
Mesude Evliyazade onun anısına 1957 yılında katıldığı Arap atla-
nna mahsus Hatay Koşusu'nu kazandı.
Hatay Koşusu değil ama bir olay Evliyazadeleri derinden etki- İş Bankası ve Evliyazadeler
ledi...
Baha Esad Tekand'm görev kararnamesinden tam bir yıl son-
Rodos doğumlu Baha Esad Tekand, İzmir İngiliz Ticaret Mek-
ra, 26 nisan 1952'de yapılan bir başka atama, Evliyazade ailesini
tebi ve İzmir Sultanîsi'nde öğrenim gördükten sonra Hukuk Fa-
kültesi'nden mezun olmuştu. çok mutlu etti.
DP hükümeti, 30 mart 1951'de yapılan İş Bankası genel kuru-
Nejad Evliyazade'yle Altay Gençlik Kulübü'nü kurmuştu.
lunda, idare meclisinin tümünü yeniledi.
Baha Esad Tekand aynı zamanda Evliyazadelerin damadıydı.
Dr. Tevfik Rüşdü Araş İş Bankası Yönetim Kurulu başkanı ya-
Gülsüm Evliyazade'nin torunu Mesadet'le evliydi.
pıldı.
Ancak bu evlilik Evliyazade ailesinde dargınlıklara neden ol-
muştu. Atamayı gerçekleştiren isim kuşkusuz Başbakan Adnan Men-
deres'ti. Ancak Cumhurbaşkanı Celal Bayar, İş Bankası'nın kum-
Baha Esad Tekand, Berin Menderes'in ablası Güzin Hanım'ın
cusu ve ilk genel müdürüydü; eşi Reşide'nin akrabalan da kuru-
eşi Haindi Dülger'in kız kardeşinin görümcesiyle evliydi.
cular arasında yer almıştı ve biri şimdi bankanın genel müdürüy-
Ancak Daıne de Sion'da okuyan on yedi yaşındaki Mesadet'e dü. Bu nedenle bankayla çok ilgiliydi. Bu nedenle, Dr. Aras'm
âşık olmuştu.
atanmasını onun da istediği anlaşılıyor. Görünen o İd, bu atama,
İşin garip yanı Mesadet'in babası da Mihrî Dülger'di; yani Me- Cumhurbaşkanı Celal Bayaı'm, Dr. Aras'a bir gönül borcuydu...
sadet, Dülger ailesinin kızıydı!
Bir süre sonra İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliğine Dr. Cemal
Ancak Mesadet Dülger de eniştesine âşıktı.
Tunca da getirildi. Bilindiği gibi Dr. Tunca, Dr. Aras'm kız karde-
4ÖJ>

şi Fahriye'yle evliydi. DP'ye ilk genel merkez binasını Dr. Tunca du. Fizyolojik rahatsızlığına rağmen Tülin, güçlü kişiliğiyle tüm
vermişti... sorunlarım yendi. İzmir Amerikan Koleji'nden sonra NATO'da ça-
Dr. Araş'in Rodos'tan akrabası, kızı Emel'in Fatin Rüşdü Zor- lışmaya başladı. Burada tanıştığı Amerikalı George Keenan'la ev-
lu'yla evlenmesinde aracılık yapan CHP eski milletvekili Mustafa lendi ve Lara ile Jimmy adlı iki çocuğu oldu.
Atıf Bayındır da İş Bankası Yönetim Kurulu üyesi yapıldı. Neyse, biz yine dönelim 1950'li yıllara...
İnönü döneminde unutulup bir kenara bırakılan Atatürk'ün ya-
kın arkadaşı Kılıç Ali de Yönetim Kurulu üyeliğine getirildi. 15 İlk Rotary Kulübü
Durun bitmedi.
Doktor Nâzım'ın kızı Sevinç'in eşi Cemil Atalay da şube müdür- 1950'li yıllar hem dünyada hem de Türkiye'de değişim yıllarıy-
lüğünden başladığı İş Bankası'ndaki kariyerini hızla yükseltecekti. dı. Soğuk Savaş dönemi olarak bilinen bu yıllarda ABD'nin, baş-
Yeri gelmişken yazalım: ta Türkiye olmak üzere bazı ülkeleri, toplumları yeniden biçim-
Doktor Nâzım'ın kızı Sevinç'in eşi Cemil Atalay, Evliyazade ai- lendirmelerine tanıklık ediyordu dünya.
lesine "yabancı" değildi; Atalay ailesi, Uşakîzadeler, Helvacızade- Türkiye'de Rotary Kulübü bu yıllarda kuruldu.
ler, Kâtipzadeler, Giridîzadeler, Evliyazadelerle akrabaydı. İlk çalışmayı CHP eski milletvekili gazeteci-yazar Falih Rıfkı
Biraz kanşık gibi ama yazmaya çalışayım... Atay, gazeteci-yazar Ahmed Emin Yalman, CHP eski milletvekili
Birinci bölümden anımsayınız; Helvacızade Emin Efendi İzmir Prof. Şükrü Esmer, Münci Kapanî başlattı. Ancak pek başarılı
Belediye başkanıydı. 1891'de İzmir'e vali olan eski sadrazam Nu- olamadılar.
reddin Paşa Emin Efendi'yi istememiş, seçimler yenilenmişti... Daha sonra bayrağı DP'liler aldı. TBMM Başkanı Refik Koral-
Helvacızade Emin Efendi aynı zamanda -annesi UşaMzade Sa- tan'm oğlu Oğuzhan Koraltan, işadamı Rifat Bereket 1 7 DP'nin
dık'ın kızı olduğu için- Uşakîzadelerin torunuydu. 1 6 Adalet ve İçişleri bakanlıklarım yapan Halil İbrahim Özyörük'ün
İşte bu, Helvacızade Emin Efendi'nin oğlu Ahmed Hamdi Efen- oğlu Doç. Dr. Mukbil Özyörük, Yapı Kredi Bankası kurucusu ve
di, Adnan Menderes'in halası Sacide'yle evliydi. DP milletvekili Kâzım Taşkent, işadamlan Eli Rosenthal, Hilmi
Helvacızade Emin Efendi'nin kardeşi kaymakam kâtibi Behçet Nailî Barlo, John A. Caouki ve Nail Avunduk ilk kuruculardı.
Efendi kiminle evliydi dersiniz: Evliyazade Gülsüm Hanım'ın gö- İzmir Rotary Kulübü'nün öncüleri ise Nejat Eczacıbaşı, Sürey-
rümcesi Giridîzade Rabia Hanım'la. ya Birsel (Zeynep Oral'ın dedesi), Cemil Atalay (Doktor Nâzım'ın
Helvacızade Behçet Efendi ile Giridîzade Rabia Hanım'ın iki kızı Sevinç'in ilk eşi) ve Muvahhit Atamer'di.
çocuğu oldu: Cezmi ve Baha. Birkaç yıl sonra Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Bü-
Cezmi evlenmedi. Baha ise Rasime Hanım'la evlendi. Ve bu bir- yük Locası faaliyete başladı.
liktelikten üç çocuk oldu: Tevfik, Behçet ve Cemil. 0 yıllarda sadece rotaryenler, masonlar faaliyete geçmedi.
İşte bu Cemil (Atalay) Doktor Nâzım'ın kızı Sevinçle evlendi- DP'li Bakan Osman Kapanî'nin organize ettiği balolar Türki-
rildi. ye'ye yeni bir müzik akımını getirdi: caz!
Sonuç: "yabancıya" kız vermiyorlar! Semih Ageşo Orkestrası, Sevinç Tevs, Taki Çelerini, Fehmi Ege
Ve bu nedenle İzmir'de bazı ailelerde sakat bebek doğumlarına Orkestrası, Faruk Akel Kenteti, Henri Vasilaki, Ayten (Alpman)
18
sık rastlanıyor. Gencer caz müziğinin en popüler isimleriydi.
Sevinç-Cemil Atalay çiftinin Tülin adını verdikleri çocukları ol- Osman Kapanî'nin en büyük yardımcısı ise Arif Mardin'di.
Konser vermesi için Dizzy Gillespie'ı Türkiye'ye o davet, etmişti.
15. Yıllar sonra Kılıç Ali'nin oğlu Alcemur Kılıç da 1990-1993 yılları arasında iş Banka-
sı Yönetim Kurulu üyeliği yapacaktı. Bazı koltuklar hep babadan oğula mı geçiyor! 17. Rifat Bereket'in kızı Gülseren. Oğuzhan Koraltan'la evliydi. Diğer kızı Fatma Zeh-
ra (Bereket) ise Dışişleri eski Bakanı Vahit Halefoğlu'nun eşidir. Fatma Zehra Hanım ve
16. Uşakîzadeler İzmir'e gelmeden önce Uşak'ta helvacılık yapıyorlar ve "Helvacızade"
adını kullanıyorlardı. Ailenin büyüğü Hacı Ali Efendi izmir'e göçüp halıcılığa başlayınca Vahit Halefoğlu, 500. Yıl Vakfı'nın kurucu üyeleridir.
Helvacızade namını bırakıp Uşakîzade'yi aldı. Ancak aile büyüğünü takip edip izmir'e ge- 18. Ayten Alpman bir dönem sonra "Memleketim" adlı şarkısıyla gönüllerde caht ku-
len akrabaları Helvacızade'yi kullanmayı sürdürdüler. 1934 yılında soyadı kanunu çıkın- racaktı. "Memleketim" parçasının orijinali geleneksel Yahudi müziğinin çok tanınmış
ca Helvacızadelorin bir bölümü "Helvaaoğlu", bir bölümü "Akmanlnr" ve Uşakîzadeler Şarkısı "Rebe (Rabbı) Eumelekh"tir!
de "Uşaklıgil" soyadını aldı.
Türkiye yeni yaşam biçimine alıştırılıyordu... Günseli (Başar) Tunca, üvey kızının Paris'te striptiz yaptığının
Radyo artık evlerin vazgeçilmez aksesuarıydı. Bir dönem ya- ortaya çıkması üzerine, eşi Faruk Tunca'ya kızım evlatlıktan red-
saklanan alaturka yeniden doğmuştu sanki. Safiye Ayla, Hamiyet detmesini istedi. Faruk Tunca kabul etmeyince, Günseli Başar
Yüceses ve Müzeyyen Senar zirvedeydiler. Zeki Müren adı yeni ye- boşandı ve kızı Aslı'yı alarak Bodrum'a yerleşti.
ni duyuluyordu. Çankaya Köşkü'ne sık sık Ankara Radyosu'ndan Bu olaydan bir süre sonra, Leyla Tunca genç yaşında Bod-
Şükran Özer adlı sanatçı çağrılıyordu! rum'da geçirdiği trafik kazası sonucu yaşama veda etti...
Yirmi bir yaşındaki Fransız striptizci Colette Jerry, Bayar'ın, Neyse, özel aile ilişkilerine çok girmeyip, kaldığımız yerden
Menderes'in bulunduğu özel gecelere davet ediliyordu...19 devam edelim...
Sinema salonları Anadolu'nun ücra köşelerine kadar yayıldı.
Osmanlı'daki "araba sevdası"nın yerini 1950'lerde "otomobil Amerika... Amerika...
aşkı" almıştı! Otomobil, zenginliğin en önemli göstergesiydi.
Moda altın çağını yaşıyordu. Yuvarlak omuzlar, ince bel çizgi- DP hükümeti tanında makineleşme dönemini başlattı.
ler, geniş etekler ve uzun topuklu ayakkabılar modanın ana hat- Yeni karayolları yapılıyor, başta istanbul olmak üzere büyük
larını oluşturuyordu. Şapka ve eldiven ise olmazsa olmazlarıydı şehirler yenileniyordu.
1950'lerin. İstanbul'un yeni simgesi Hilton Oteli'ydi!
Ankara'da İkinci Dünya Savaşı döneminde ara verilen devlet 1950-1953 yılları arasında dünya ekonomisi Kore Savaşı'nın
ricalinin baloları yine revaçtaydı. Askısız derin dekolteli geniş yarattığı ve Türkiye'nin de etkilendiği bir canlanma dönemine
etekli tuvaletler içindeki kadınlar şıklık yanşmdaydı. girdi. İhracat 1953'te yüzde 60, ithalat da yüzde 85 arttı. Türkiye
Günseli Başar'ın İtalya'nın Napoli kentinde düzenlenen Avrupa yine ürettiğinden fazla tüketiyordu. Dış ticaret açığı büyümeye
Güzellik Yanşması'nda 1952 yılının en güzel kızı seçilmesi Türki- başladı. Ancak imdada yetişen Amerikan kredileri ilk yıllarda bu
ye'de bayram havası estirdi. açığı kapatıyordu. Bunun karşılığında Türkiye, Amerikan asker-
Avrupa güzeli Günseli Başar yakın gelecekte Evliyazadelere leriyle, ABD üsleriyle tanışıyordu.
gelin gidecekti. ABD'nin yeni büyükelçisi Texaslı petrol zengini olan George
Dr. Tevfik Rüşdü Aras'm kız kardeşi Fahriye Tunca'nm oğlu McGhee Başbakan Menderes'in yakın dostluydu. 20
Faruk Tunca, eşi Sevim Kapanî'den boşandıktan sonra Avrupai Türkiye NATO'ya girdikten altı ay sonra, 27 eylül 1952'de, dü-
güzeli Günseli Basarla evlenecekti... şüncesini, finansmanını ve teçhizatım ABD'nin verdiği, gayri niza-
Boşanılan eş Sevim Kapanî aileye yabancı biri değildi. DP'li mî harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu (daha sonraki adlarıy-
Osman Kapanî'nin kız kardeşiydi. Kısa bir süre önce vefat eden la Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı) kuruldu.
Refik Evliyazade'nin eşi Hacer'in yeğeniydi. Amerika kurumlan ve uzmanlarıyla Türkiye'ye yerleşiyordu!
Osman Kapanî'nin kız kardeşi Sevim Kapanî, Faruk Tunca'dan Tanzimat'ta Fransızlaşan, II. Abdülhamid ve İttihatçılar döne-
boşandıktan sonra kızı Leyla Tunca'yla birlikte Paris'e yerleşti. minde Almanlaşan Türkiye, DP döneminde hızla Amerikanlaşma-
Leyla Tunca bir süre sonra Paris Lido'da striptiz yapmaya başladı. ya başlamıştı.
Bir ara Milyonerin Kızı vb. filmlerde başrol oynadı. Anne-kız bazı Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, 1952 yılı sonunda, Mil-
Türk kızlarının şeyhlerle, nizamlarla evlenmelerine de aracılık yap- lî Savunma Bakanlığı hariç olmak üzere devlet kadrolannda 507
tılar. Örneğin, akrabası Nedime-Reşad Kapanî'nin torunları Orkide Amerikalı çalışıyordu. Bunlann 320'si Dışişleri Bakanhğı'nda,
Kapanî'nin, Haydarabad Nizamı Mükerrem Bereket Şah'la evlen- 144'ü güvenlik birimlerinde, 42'si Ticaret Bakanhğı'nda bulunu-
mesinde aracılık yaptılar. Bereket Şah'ın bir özelliği "adı çiçek ismi yordu. 1948'de bu rakam 292'ydi.21
olan" Türk kızlarıyla evlenmesiydi. Bir ara da eski manken Manol-
ya Onurla ("millî çapkın" Süha Özgermi'nin eski eşi) evlendi... 20. O günlerde Ankara'da, ABD Büyükelçisi McGhee ile ünlü soprano Leyla Gencer'in
evleneceği "dedikoduları" kulaktan kulağa fısıldanıyordu!

19. Fransız striptizci Colette Jerry. Ankara'dan sonra Beyrut'?, gitti. Cumhurbaşkanı el- 2 1 . "Türkiye'de ABD personelinin sayısında büyük bir artış yaşandı. 1970 yılında bu
Huri'nin oğluyla aşk yaşadı. Ve bir gün otel odasında zehirlenmiş olarak bulundu! personelin sayısı 25 000 kişi kadardı." (George McGhee, AbD-Türkiye-NATO-Ortadoğu,
1992, s. 165)
Batı devletleri Türkiye'yi Ortadoğu sorununun anahtarı olarak
görüyordu. ABD, Türkiye'ye sürekli "Ortadoğu'nun liderliğini al-
Yirmi birinci bölüm
ması gerektiğini" öğütlüyordu.
ABD'nin bu öğütlerine Başbakan Adnan Menderes'in kulağı 2 mayıs 1954, Ankara
kapalı değildi. Dış politikada hiç sorun yoktu. Ancak, Başbakan
Menderes'in devlet bürokrasisini bilmemesi ve bakanlarına "kul
muamelesi" yapması kabinede hep sorun çıkarıyor, bakanların
sık sık istifalarına neden oluyordu. Bu istifalar daha sonra parti-
den kopmalara da yol açtı.
Örneğin iki yıl içinde üç kez İçişleri bakanı değişti. Sonunda
Başbakan Menderes bu bakanlığa güvendiği bir ismi atadı. Ama
bu atama başbakanın evinde hayli gürültü çıkardı.
Başbakan Menderes, İçişleri bakanlığına Aydın Milletvekili Ed-
hem Menderes'i getirmişti. Daha önce yazdığımız gibi Berin Ha- Oy kullanma süresi dolmuş ve sandıklar açılmaya başlanmıştı.
nım, eşinin Edhem Menderes'le ilişki içinde bulunmasını istemi- Evliyazade ailesinin kulağı Çanakkale'deki sonuçlardaydı. San-
yordu. Ayırmaya çok çalışmış ama becerememişti. Ne çiftlikten dıklar açıldığında büyük bir mutluluk yaşandı. Seçim öncesi ka-
gitmesine, ne milletvekili olmasına ne de şimdi bakan yapılması- yınpederi Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın da desteğini alan Fatin Rüşdü
na engel olabilmişti. Zorlu Çanakkale'den DP milletvekili seçildi.
Adnan Menderes'in, soyadını Edhem Menderes'ten etkilenerek Ailede bu duruma en çok sevinen isim Berin Menderes'ti...
değiştirdiği haberlerinin kulağına gelmesi Berin Hanım'ın, Ed- Berin Menderes'in neden çok sevindiğini daha sonraya bıra-
hem Menderes'e artık kin duymaya başlamasına neden olmuştu. kıp, Fatin Rüşdü Zorlu'yu anlatmaya bıraktığımız önceki bölüm-
Ve şimdi eşi Adnan Menderes, Berin Hanım'ın onca karşı koy- lerden devam ettirelim.
masına rağmen Edhem Menderes'i İçişleri bakanlığına atamıştı... Fatin Rüşdü Zorlu'nun, kayınpederi Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın
Berin Hanım, Edhem Menderes'e karşılık bir ismi ortaya çıkar- Dışişleri bakanlığından ayrılmasından sonra, bakanlıktaki "prens-
dı: teyzesinin damadı Fatin Rüşdü Zorlu! lik" dönemi sona erdi. Kayınpederi Londra büyükelçiliği görevine
giderken, o da Paris Büyükelçiliğine başkâtip olarak atandı. Son-
ra, Dışişleri'nde "pek makbul sayılmayan" memurların görev yap-
tığı, merkez şifre müdürlüğüne tayin edildi.
Arkasından Hitler'in saldırmasıyla Dışişleri memurlarının git-
mek istemediği Moskova Büyükelçiliği müsteşarlığı görevine atan-
dı. Savaştan sonra ise Beyrut başkonsolosu yapıldı.
DP'nin siyaset sahnesine çıkması ve bacanağın başbakan ol-
masıyla, yıldızı yavaş yavaş yeniden parlamaya başladı. Önce Dı-
şişleri Ticaret Dairesi genel müdürü, ardından da, Türkiye'nin
NATO'ya dahil edilmesiyle, NATO nezdinde Türkiye daimî temsil-
cisi oldu.
Milletvekili seçilmesinden önce bu görevdeydi. Paris'te yaşı-
yordu.
Başarılı bir diplomat mıydı? Birlikte Dışişleri'nde görev yaptığı
meslektaşı Semih Günver, Fatin Rüşdü Zorlu'yu şu sözlerle tanım-
lıyor:
468 469

Geleneklere önem vermeyen, iş yaratmak isteyen, otoriteye karşı naşının sahibi, partinin kurucusu, ilk yöneticisi ve milletvekiliydi.
yıkıcı olmaktan adeta zevk alan, dinamik, kararlı, ileriyi gören, bencil Fahriye (Aras)-Dr. Cemal Tunca çiftinin oğlu Faruk Tunca, Os-
ve üsluba, şekle dikkat etmeyen bir karakterdeydi. (Semih Günver, man Kapanî'nin kız kardeşi Sevim Kapanî'yle evliydi!
Fa tin Rüştü Zorlıı'nun Öyküsü, 1985, s. 32) Fazla detaya gerek yok. Bir kez daha yazalım: İzmir'de Kapanî-
zadeler, Evliyazadeler, Osmanzadeler, Yemişçizadeler, Uşakîza-
2 mayısta milletvekili oldu. deler yakın akrabaydı.
17 mayısta açıklanan üçüncü Adnan Menderes hükümetinde, DP sanki akraba partisiydi: Adnan Menderes'in dayısının toru-
Devlet bakanlığı ve başbakan yardımcılığı görevine getirildi. nu Sadık Giz İzmir'den; Adnan Menderes'in halasının oğlu Kenan
Peki nasıl olmuştu da, Zorlu milletvekili seçilir seçilmez kabi- Atananlar Çanakkale'den; Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın yeğeni Turan
nede "ikinci adam" oluvermişti! Özaras'la evli Abdullah Gedikoğlu Ankara'dan milletvekili olmuş-
Üstelik, "parti içinde sorun çıkarıyor" diye Adnan Menderes, lardı! 4
başbakan yardımcılığını 8 nisan 1953'te kaldırmıştı. Kabineyi tanımayı sürdürelim:
Başbakan Menderes bacanağı Zorlu için bu makamı yeniden Dışişleri bakanı Fuad Köprülü'ydü.
hayata geçirmişti. Neden ? Millî Savunma bakanı Edhem Menderes!
Bunun çeşitli nedenleri vardı... Başbakan Menderes, Berin Hanım'ın sevmediği dostu Edhem
Menderes'in dört yıllık hükümeti döneminde, kabinesi bir tür- Menderes'i bu kez Millî Savunma bakanı olarak hükümete almıştı.
lü istikrara kavuşamadı. DP'li bakanlar, Başbakan Menderes'in Keza özel doktoru Mükerrem Sarol'u da Devlet bakanı yapmıştı.
"diktatoryal" yönetimi nedeniyle sık sık istifa ettiler. Öyle ki, dört Fatin Rüşdü Zorlu gibi Çanakkale'den milletvekili seçilen, Sela-
yıllık süreçte İçişleri bakanlığı beş, İşletmeler bakanlığı beş, Ça- nik doğumlu Emin Kalafat son dönemde Başbakan Menderes'in
lışma bakanlığı beş, Ulaştırma bakanlığı dört, Gümrük ve Tekel takdir ettiği isimlerin başında geliyordu. Gümrük ve Tekel bakan-
bakanlığı dört kez el değiştirmişti. lığına getirildi. Keza Menderes, Kalafatlardan memnundu ki, Emin
Başbakan Menderes "sözünü dinleyecek" ve her dediğini "emir Kalafat'ın ablası Ayşe Günel'i de DP'den milletvekili yaptı.
telakki edecek" bakanlara ihtiyaç duyuyordu. Adalet Bakanı Osman Şevki Çiçekdağ'ın eşi Berra Hanım da
Bu nedenle bu son hükümet "akraba kabinesi"ydi! Selanikli'ydi.
Adnan Menderes-Fatin Rüşdü Zorlu arasındaki akraba ilişkisi- CHP'den İzmir Belediye başkanı seçilen, sonra milletvekili
ni biliyoruz: her ikisi de Evliyazadelerin damadıydı. olup Ticaret bakanlığı (1942-1943) ve Sağlık bakanlığı (1946-1948)
Biri Naciye Hanım'ın, diğeri Makbule Hanım'ın damadıydı. yapan, Evliyazadelerin akrabası Behçet Uz, daha sonra DP'ye
Her ikisi de İzmir'den milletvekili seçilen, Devlet Bakanı Os- geçmişti. Yeni görevi Sağlık ve Sosyal Yardım bakanlığıydı!
1 2
man Kapanî ve Ulaştırma Bakam Muammer Çavuşoğlu'yla ak- İçişleri bakanı yapılan Dr. Namık Gedik, Aydın'dan Başbakan
rabaydı. Muammer Çavuşoğlu'nun eşi İhsan Kapardı, Kapanîza- Menderes'in kontenjanından milletvekili seçilmişti.
3
delerin kızıydı. Sonuçta Başbakan Menderes bir "akraba kabinesi" kurmuş ve
Keza Kapanîzadelerin kızları Hacer Hanım'ın Refik Evliyaza- başbakan yardımcılığına Fatin Rüşdü Zorlu'yu getirmişti.
de'yle evli olduğunu artık biliyoruz. Adnan Menderes'in niyeti belliydi, akrabaları sayesinde rahat
Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın laz kardeşi Fahriye Tunca'nm eşi Dr. icraatlar yapacaktı!
Cemal Tunca'yı daha önce tanıtmıştık; DP'nin ilk genel merkez bi- Bir de başta Berin Menderes ve Makbule Araş olmak üzere Ev-
liyazade kadınlarının "gizli niyetleri" vardı...
1. Osman Kapanî Prof. Dr. Münci Kapanî'nin kardeşidir. Fatin Rüşdü Zorlu âşıktı!
2. Muammer Çavuşoğlu, gazeteci-yazar Nazlı Ilıcak ile işadamı Ö m e r Çavuşoğlu'nun Büyükelçi Orhan Kutlu'nun eşi Vesamet Kutlu'ya âşık olmuştu.
babasıdır.
Aşkı karşılıksız değildi. Üstelik dokuz yıldır sürüyordu.
3. ihsan Kapanlfnın ağabeyi, yani Osman Kapanî'nin kayınçosu, yani Nazlı Ilıcak'ın da-
yısı Turhan Kapanlı, Tarım bakanı (1965-1969), Köyişleri bakanı (1969-1971), Çalışma
4. Abdullah Gedikoğlu Ankara'nın ünlü ailelerinden Kütükçüzade Hacı Rıfat'ın torunuy-
ve Sosyal Güvenlik bakanı (1977) ve Millî Savunma bakanı (1977-1978) olarak çeşitli hü-
du. Annesi Ayşe Hanım ile Vehbi Koç'un annesi Fatma Hanım kardeş çocuklarıydı.
kümetlerde görev yaptı.
Vesamet Hanım eşinden bu nedenle boşanmıştı.5 Fatin Rüşdü ölünceye kadar Vesamet Hanım'la birlikte olacak kadar aşkına
Zorlu da eşi Emel Hanım'dan boşanmak istiyordu. sadıktı.
Ama, Fatin Rüşdü'nün annesi Güzide Zorlu ve Emel'in anne ve Bir noktanın altını çizmem gerekiyor: bu kitapta kişilerin özel ha-
babası Makbule Hanım ile Dr. Tevfık Rüşdü Araş bu boşanmaya yatlarından kaçınmaya özen gösterdim. Ne kişilerin cinsel tercihle-
karşı çıkıyorlardı. "Bizim ailede boşanma olmaz" diyorlardı. ri ne de aşk hayatlarını yazdım. Mahremiyete girmemeye çalıştım...
Gerçekten de ailelerinde boşanma yoktu! Biz tekrar siyasî hayata dönelim...
Örneğin Başbakan Adnan Menderes de soprano Ayhan Aydan'la Fatin Rüşdü Zorlu, ışık hızıyla milletvekili seçilip, kabineye gi-
aşk yaşıyor ve boşanmak istiyordu, ama o da Berin Hanım'dan ay- rince DP grubu tarafından "istenmeyen adam" oluverdi.
nlamıyordu. Hadi, Fatin Rüşdü Zorlu güçlü annesine karşı koya- Duygular karşılıklıydı. Zorlu da DP'nin havasından rahatsızdı.
mıyordu. Adnan Menderes kimsesizdi; o kimden korkup çekiniyor Giyimiyle, konuşmasıyla, görgüsü ve tahsiliyle DP'liler arasında
da boşanamıyordu. Oy kaybı korkusu değil herhalde !..Ğ yabancı gibiydi.
Neden? DP Ağrı Milletvekili Kasım Küfrevî, Zorlu'nun NATO temsilci-
Gerçekten Evliyazadelerin evlenmelerine ve boşanmalarına lik görevinin milletvekili seçildiği için sona ermesi gerektiğini ile-
"akıl erdirmek" zor... ri sürdü. Milletvekilliği ile memurluk bağdaşmazdı.
Berin Menderes'in, damatları Fatin Rüşdü Zorlu'nun milletve- Üstelik DP grubu Paris'teki temsilcilik binasında sevgilisi Ve-
kili ve bakan olmasını istemesinin nedenini Vesamet Kutlu şöyle samet Kutlu'nun oturmasına sert tepki gösterdi.
açıklıyor: Zorlu, dedikoduların önüne geçmek için, Paris'teki görevini bı-
raktı, doğal olarak binayı da boşalttı.
Fatin bana "Benim karımı benden ayrılmasın diye kışkırtan Berin Fatin Rüşdü Zorlu anlamıştı ki, DP grubunda tek dayanağı Baş-
Hanım'dır. Eğer Emel benden ayrılırsa, Adnan Bey de onu bırakacak- bakan Adnan Menderes'ti.
mış gibi düşünüyor" derdi. (Emin Çölaşan, Tarihe Düşülen Notlar, Menderes sabahlan Başbakanlık'a yürüyerek gitmeyi sürdürü-
2000, s. 51) yordu. Artık onun yürüyüş arkadaşı, Dışişleri Bakanı Köprülü de-
ğil, Başbakan Yardımcısı Zorlu'ydu.
Adnan Menderes'in tek aşkı soprano Ayhan Aydan değildi. Başbakan Menderes bacanağı Zorlu'yu aslında Dışişleri baka-
Ondan önce yine "Muki" takma adlı bir sopranoyla kaçamakla- nı yapmak istiyordu. Fuad Köprülü'den artık memnun değildi.
rı olmuştu. Köprülü sakin, statik bir dış politikadan yanaydı. Üstelik akade-
Dönemin best-seller Kiralık Ruh romanının yazan Suzan Sö- misyendi. Oysa başbakan, okumuş yazmış adamlan son dönem-
zen'le de aşk yaşadığı biliniyordu. Eşi İstanbul Emniyet Müdür lerde hep küçük görmeyi alışkanlık haline getirmişti!
Yardımcısı Ferit Avni Sözen'di. Köprülü, Yunanlı gazetecilere, "Türkiye ile Yunanistan arasın-
Başbakan Menderes özel yaşamında, makam arabasına binip, da Kıbns diye bir mesele yoktur" diyecek kadar soğukkanlı bir si-
gün ışığında sevgilisini ziyaret edebilecek kadar gözü kara bir ro- yasetten yanaydı.
mantikti. Ama bu tür soğukkanlı tavır, başta Başbakan Menderes olmak
Fatin Rüşdü Zorlu ise, Emel Hanım'dan boşanmayacak ama üzere bazı DP'lilerin hoşuna gitmiyordu.
Köprülü DP'nin kurucusuydu ve parti içinde kuvvetliydi. Baş-
5. Vesamet Kutlu, Emin Çölaşan'la yaptığı röportajda Fatin Rüşdü Zorlu için kocasın- bakan Menderes, Köprülü'yü Dışişleri'nden uzaklaştınnaya cesa-
dan boşandığını söylemesine rağmen, Sevin Zorlu, Vesamet Hanım'ın büyükelçi Orhan
Eralp'le yaşadığı aşk nedeniyle boşandığını söylemektedir. Vesamet Hanım'la ilgili bir bil- ret edemiyordu. Fakat, Köprülü'nün yetki alanını sınırlamayı da
gi daha: Vesamet Hanım eşinin görevi nedeniyle Hindistan'da bulunduğu dönemde, Hin- ihmal etmiyordu. Zorlu'yu Dışişleri bakanı yapamasa da, Devlet
distan'ın efsanevî isimlerinden Nehru'yla aşk yaşadığı dedikoduları yapılmaktadır. Vesa- bakanı ve başbakan yardımcısı olarak, dış ekonomi ve Kıbrıs ko-
met Hanım, Nehru'nun aşkına karşılık vermediğini söylemiştir hep.
nusundaki ilişkilerle onu görevlendirdi.
6. Ayhan Aydan'ın adının hep Adnan Menderes'le anılması ne acıdır. O, Atatürk'ün çağ-
daşlığa yönelik en önemli projelerinden "müzik devrimi"nin ilk yıldız sanatçılarından bi- Zorlu'nun Dışişleri'nden gelmesi ve Kıbns ilişkileriyle özel ola-
riydi. Hitler'den kaçıp Türkiye'ye gelen tiyatro ve opera yönetmeni Cari Ebert'in en be- rak onun görevlendirilmesi, Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü'nün
ğendiği öğrencisiydi. Orkestra şefi Hasan Ferit Alnar'la evliydi.
473

Zorlu'dan nefret etmesine neden oldu. hükümeti, Amerika'nın, bu bölgede Sovyet nüfuzunun yayılması-
Dışişleri'yle ilgili toplantılara artık Fatin Rüşdü Zorlu da giri- na set çekecek her türlü ittifaka ilgi duyacağını biliyordu. Öte
yordu.
yandan, Süveyş Kanalı'nın büyük hissesini elinde tutan Fran-
Üstelik, 1955 yılının haziran ayı başında, basından gizlenerek sa'nın da kanalın emin ellerde kalmasını istediği muhakkaktı. Şu
yapılan zirve toplantısında bir değil, iki Zorlu vardı... halde ingiltere'nin çıkarlarını, iki Batılı müttefiki ile Arap devlet-
lerini içine alan bir askerî pakt çerçevesi içinde savunması daha
Zorlu kardeşler gerçekçi tutum olacaktı. Bölgenin askerî bakımdan en güçlü dev-
leti olmak sıfatıyla Türkiye de, böyle bir paktın kurucuları arası-
Zirve toplantısını yazmadan önce bir tespitte bulunmamız ge- na girebilirdi. Amacı, komünizm tehlikesine karşı ortak bir sa-
rekiyor... Ana hatlarını Atatürk'ün çizdiği Dr. Tevfik Rüşdü Araş vunma olarak açıklanacak bu pakta, Ankara'nın hevesle katılaca-
dönemindeki Türk dış politikası Araplara ilgisizdi, ikili ilişkilere ğı umuluyordu. Nitekim öyle oldu: Türkiye, Arap devletlerinin li-
çok önem verildiği söylenemezdi; ancak Araplara ne düşmanlık deri durumundaki Mısır'a bir "Ortadoğu Savunma Paktı" imzala-
ne de sempati gösterilmişti. masını önermeyi düşündü. Böylece "Araplara yaklaşma" politika-
İsmet İnönü döneminde de bu tutumda bir değişiklik olmadı. sı da ilk sınavını vermiş olacaktı.
DP hükümeti, Soğuk Savaş döneminde bu politikayı değiştir- Başbakan Menderes, "Ortadoğu Savunma Paktı" taslağını ha-
meye karar verdi. Bu politik değişimin temelinde, İkinci Dünya zırlamak için Arap devletleri nezdindeki Türk temsilcilerini gizli-
Savaşı'ndan güçbela ayakta kalarak kurtulan İngiltere ve yeni ce Ankara'ya çağırdı.
dünyanın "yıldızı" ABD vardı. İşte Zorlu kardeşlerin, Fatin Rüşdü Zorlu ve Rıfkı Rüşdü Zor-
İngiltere, Soğuk Savaş döneminde öteki sömürgeci devletlere lu'nun katıldığı konferansın amacı buydu.
kıyasla daha uzak görüşlü ve gerçekçi bir politikayı hayata geçir- "Ortadoğu Elçileri Konferansı" 1955 haziranında Ankara'da
di. Bir gün kovulacağım bildiği sömürgelerinden çıkıp gitmeye Bakanlar Kurulu salonunda açıldı. Toplantıya Adnan Menderes
başladı ancak giderken de siyasal ve ekonomik çıkarını sürdüre- başkanlık ediyordu. Sağında Köprülü, solunda Zorlu yer almıştı.
cek yapılanmaları kurmaya çalıştı. Masanın çevresinde kıdem sırasıyla: Cidde Büyükelçisi Kemal
DP hükümeti, Almanların elinden çıkan sömürgelerin Fransız- Aziz Payman, Bağdat Büyükelçisi Fikret Şefik Özdoğancı, Beyrut
ların, İngilizlerin terk ettikleri toprakların da ABD nüfuzu altına Büyükelçisi Rıfkı Rüşdü Zorlu, Amman Büyükelçisi Kadri Rizan,
gireceğine inanıyordu. Asya ve Afrika'daki bağımsızlıkçı halk ha- Şam Maslahatgüzarı ismail Sosyal ve Kahire Maslahatgüzarı Mah-
reketlerini önemsemiyordu. mut Dikerdem oturmuştu.
Dışişleri'ne verilen talimat gereği Birleşmiş Milletler'de ABD işin garip yanı, toplantı gizliydi gizli olmasına ama, yine toplan-
nasıl oy kullanırsa aynen onlar gibi oy kullanılacaktı. (Mahmut tıya katılanlar arasında bulunan İsrail büyükelçisi Şefkati Istinye-
Dikerdem, Ortadoğu'da Devrim Yılları, 1977, s. 66) li'nın adı, "duyarlarsa Araplar kızar" diye katılımcılar arasında
Örneğin bu tavır, Cezayir meselesinde Fransa'nın yanında yer resmen gösterilmemişti!
alınarak hayata geçirilmişti. Toplantı üç gün Ankara'da, sonra iki gün de istanbul Florya'da
Benzer bü* durum Arap dünyası ile Türkiye'yi karşı karşıya ge- Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın başkanlığında sürdü.
tirecekti...
Aslında bir bakıma büyükelçiler beş gün boyunca boşuna ko-
Mısır, 1936 antlaşmasıyla Süveyş Kanalı'nda İngilizlerin askerî nuşmuşlardı. Çünkü Türkiye'nin Ortadoğu politikasına yön veren
üs bulundurmasmı kabul etmişti, ikinci Dünya Savaşı sonrasında isim "Çöl Tilkisi" adı verilen Irak Başbakanı Nuri Said'di!
ingilizler, Mısır'daki askerî varlıklarını uzun süre koruyamayaca- Fatin Rüşdü Zorlu'nun da savunduğu bu politikanın özü şuydu:
ğını anlayarak, Britanya hnparatorluğu'nun can daman sayılan Başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin istediği, Ortadoğu as-
Süveyş Kanalı'nda mümkün olduğu kadar uzun süre tutunmak kerî paktına Arap devletlerinin katılmasının ön koşulu, Mısır'ın
amacıyla birtakım tertiplere girişti. Bunlardan ilki 1951 yılında bu projeye kazandırılmasıydı. Çünkü Mısır, Arap milliyetçiliğinin
"Ortadoğu Savunma Paktı" projesi şeklinde ortaya çıktı, ingiltere bayraktarlığını yapmaktaydı. Mısır'ın ve onun yeni lideri Cemal
Abdünnâsır'ın taraftar olmayacağı bir pakta Arap devletlerini gir- sır'ın dostluğunu kazanamayacaktır" demesi ortamı gerdi.
meye zorlamak yararsızdı. Bilirler ki, böyle bir pakta girerlerse Türk gazeteciler geri durmadı. Mısır, Türkiye'nin Ortadoğu'da-
Arap dünyasındaki prestijlerini yitirirler ve ihanetle suçlanırlar. ki öneminin farkında değil miydi ? Komünizmin bölgede yayılma-
Şu halde ilk önce Mısır'ı ikna etmek gerekiyordu. Mısır yola girer- sını önleyecek tek sağlam kalenin Türkiye olduğunu bilmiyorlar
se, öteki Arap devletlerini pakta almak çok kolaylaşacaktı! mıydı? Yoksa Mısır komünizmi tehlike olarak görmüyor muydu?
Ama bu stratejiyi hayata geçirmek zordu. Çünkü, Nasır liderli- Mısırlı devlet adamlarının yanıtı basitti: "Bizi 7 500 km uzaklık-
ğinde 23 temmuz 1952'de gerçekleşen Mısır devrimi, Arap dünya- taki 'komünizm tehlikesi' değil, Süveyş'teki tehdit daha çok ilgi-
sında yeni bir dönemi başlatmıştı. "Maşrık'tan Mağrib'e kadar" tüm lendiriyor!"
Arapların sömürgecilerin elinden kurtulacağı müjdeleniyordu. Sonuçta, ne dostluk heyeti ne de Rıfkı Rüşdü Zorlu'nun çaba-
Yani, Nâsır'ın öncülüğündeki Arap milliyetçiliği (Baas) Arap lan Mısır'ı pakta girmeye ikna edebildi.
dünyasını çok etkilemişti. ABD ve İngiltere, Mısır'ı da içine alan Türkiye ile Irak arasında 24 şubat 1955'te imzalanan Bağdat
bir pakt kurarak bu rüzgârı Sovyetler Birliği aleyhine çevirmek Paktı'na, 4 nisanda İngiltere, 23 eylülde Pakistan ve 3 kasımda
istiyordu. İran katıldı. ABD paktın gözlemci üyesiydi.
İşte tüm bu stratejiyi hayata geçirecek ülkenin Türkiye olduğu Soğuk Savaş Ortadoğu'yu ısıtmaya başlamıştı...
konusunda ABD ve İngiltere hemfikirdi. İngiltere'nin Mısır dışında Kıbns'tan da, yeni düzenlemeler ya-
Türkiye bu görevi neden kabul etmişti ? parak çekilmek istemesi bu kez Türkiye ile Yunanistan'ı karşı
DP hükümeti ekonomik kalkınmanın ABD'den gelecek dolar- karşıya getirdi...
larla mümkün olacağını hesaplıyordu. Yardım parası nasıl gele- Ve bu gerginliğin tam ortasında Fatin Rüşdü Zorlu vardı!
cekti; bu "Ne kadar çok komünizm tehlikesi varsa o kadar çok
para gelir" mantığına dayanıyordu!
Bir telgrafla başlayan olaylar
O halde ne yaptılar; sanatçıları, öğretim üyelerini ve birkaç iş-
çiyi yakalayıp "büyük tevkifat" diye gazetelere çarşaf çarşaf ha- Fatin Rüşdü Zorlu, Kıbns'tan sorumlu bakandı. Bu nedenle ön-
ber yaptırdılar. ce Kıbns sorunu üzerine Dışişleri Bakanlığı'nda bir komisyon ku-
Komünizmi önlemenin tek yolu ABD dolarıydı !.. rulmasını sağladı. Zorlu'nun başkanlığındaki bu komisyonda, Ge-
Bir avuç dolar için Ankara, ABD Büyükelçiliği'ne bomba atıp, nelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, Dışişleri
"Komünistler yaptı" demekten bile geri durmadı. Genel Sekreteri Muharrem Nuri Birgi, Atina Büyükelçisi Settar
Evet neydi hesap: yeni kurulacak pakta Mısır'ı almak! İksel, Dışişleri genel müdürlerinden Orhan Eralp ve Mahmut Di-
Bu projenin Türkiye'deki en güçlü savunucusu Fatin Rüşdü kerdem vardı.
7

Zorlu'ydu. ABD-İngiliz patentli bu oyunun en güçlü oyuncusu Komisyon Kıbns sorununu inceleyecek ve hükümetin tutumu-
Türkiye, Mısır'la iyi ilişkileri gerçekleştirmek için kollan sıvadı. nu saptayacaktı. Zorlu'nun önemle üzerinde durduğu ve kendine
Önce, Fatin Rüşdü Zorlu'nun ağabeyi Beyrut Büyükelçisi Rıfkı temel aldığı başlıca iki konu vardı. Bunlardan ilki Türkiye'nin
Rüşdü Zorlu Kahire büyükelçiliğine atandı. Kıbns üzerinde en az Yunanistan kadar hak sahibi olduğunu ka-
Hemen ardından Ali Fuad Cebesoy'un başkanlığında bir "dost- nıtlamak ve bunu dünyaya duyurmak. İkincisi, sorunlar çözüme
luk heyeti" Mısır'a gönderildi. Heyette, Ahmed Emin Yalman, Ali kavuşuncaya kadar Kıbns Türklerine gerekli her türlü yardımda
Naci Karacan, Selim Ragıp Emeç, Mümtaz Faik Fenik ve Mithat bulunarak dayanma güçlerini artırmak.
Perin gibi Adnan Menderes'in dostu ünlü gazeteciler vardı. Kıbns politikası konusunda Başbakan Menderes-Başbakan
Ancak gezi beklenildiği gibi olmayacaktı: Mısır Enformasyon Yardımcısı Zorlu ikilisi ile Dışişleri Bakanı Köprülü farklı düşünü-
Bakanı Binbaşı Salah Salim'in, "İsrail Arap dünyasının bağrına yordu. Köprülü meselenin neden bu kadar abartıldığını belki de
saplanmış bir hançerdir, İsrail var oldukça Araplar başka hiçbir hiç anlamamıştı.
tehlikeyi hesaba katmayacaktır. İsrail'i tanıyan devletlerle dost- Temelleri 1930'larda Atatürk ve Venizelos tarafından atılan
luk kurmayacaktır. Türkiye de İsrail'le ilişkide olduğu sürece Mı-
T- Türk diplomasisinin onurlu ismi Mahmut Dikerdem, ünlü gazeted-yazar Mehmet Ali
Birand'ın dayısıdır.
Türk-Yunan dostluğu, imzalanan Seyrisefain Antlaşması'yla pekiş- Londra Konferansı öncesi Başbakan Menderes 27 temmuz
miş, bu antlaşmaya bağlı olarak on binlerce Yunan vatandaşı Tür- 1955'te kabinede değişiklik yaptı: Köprülü başbakan yardımcılığı-
kiye'ye gelerek özellikle ticaret sektöründe çalışmaya başlamıştı. na, Fatin Rüşdü Zorlu ise Dışişleri bakanlığına getirildi.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra her iki ülkenin Batı ittifakı ve do- Ardından Türk hükümeti Yunanistan'a sert bir nota vererek,
layısıyla NATO içinde yer almaları olumlu ilişkilerin kökleşmesi- Kıbrıs'la ilgili tahrik ve kışkırtmalara son vermesini istedi.
ne neden olmuştu. 1952'de Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Yuna- Başbakan Menderes, gerekirse Türk askerinin adaya çıkabile-
nistan Kralı Paulos'un karşılıklı ziyaretleri ilişkileri pekiştirmişti. ceğini ima eden açıklama yaptı; Kıbrıs'taki Türk toplumunu ma-
İstanbul'un fethinin 500. yıldönümünün, Yunanlıları gücendir- hallî makamlar koruyamazsa Türkiye'nin koruyacağını söyledi.
memek, Türk-Yunan dostluğuna gölge düşürmemek için DP hü- Ve Londra Konferansı bu gergin havada toplandı.
kümeti tarafından "âdet yerini bulsun" anlayışıyla küçük bir tö- Türkiye'nin gözü kulağı Londra'daydı.
renle kutlanmak istenmesi, İstanbul'da olaylara yol açmıştı. Dük- Londra'ya giden heyetin başında Dışişleri Bakanı Zorlu vardı.
kânlarını bayraklarla süslemeyen ve tatil yapmayan dükkânlar Ayrıca heyette Millî Savunma Bakanı Edhem Menderes, Dışişleri
saldırıya uğramıştı! Genel Sekreteri Muharrem Nuri Birgi, Londra büyükelçiliğinden
Hürriyet gazetesi, İstanbul'un fethini kutlamak isteyen üniver- Bonn'a yeni atanan Suat Hayri Ürgüplü gibi isimler bulunuyordu.
site öğrencilerinin gösterilerini manşetlerine taşıyordu. Hüküme- Konferansa katılan üç ülkenin de görüşleri birbirinden çok
ti, "Türkiye'nin dış politikasını Atina mı idare ediyor?" diye topa farklıydı. İngiltere, Kıbrıs'ta üçlü bir askerî yönetimi savunuyor-
tutuyordu! du. Yunanistan ada halkının geleceğini kendisinin belirleyebile-
Bin yıldır birlikte yaşayan Türk ve Yunan halkları birdenbire "ge- ceğini belirtiyordu. Türkiye ise, "Statüko bozulacaksa Kıbrıs Tür-
leneksel düşman" oluvereceklerdi! Kültürleri birbirine bu kadar kiye'ye katılmalıdır" tezini ileri sürüyordu.
benzeyen iki halk neden "ezelî ve ebedî düşman" yapılıvermişti? Londra Konferansı'nda beklenildiği gibi bir sonuç çıkmayaca-
Neden?.. ğı belli olmuştu. Türk heyeti konferansa yeni bir öneri getirmek
Her iki ülke arasında sürekli gerilen ipin ucunu kimler tutuyor- istedi: acaba Kıbrıs sorununun bir süre dondurulması için beş yıl-
du? Ve ipin gerilmesiyle İsrail'in kurulması arasında doğru bir lık bir moratoryum uygulanabilir miydi? Yani her üç ülke de Kıb-
ilişki var mıydı? 8 rıs meselesini beş yıl süreyle milletlerarası bir anlaşmazlık konu-
Akdeniz'in kalbinde bulunan Kıbrıs, stratejik öneme sahipti. su yapmaktan çıkaracak ve bu süre içerisinde Kıbrıs'ın hukukî
Yunanistan Kıbrıs'ın kendisine verilmesini istiyordu, Türkiye statüsünde herhangi bir değişiklik isteğinde bulunmayacaktı.
ise adanın kendisine ait olduğunu ileri sürüyordu. İngilizlerin Dışişleri Bakanı Zorlu bu öneriyi Ankara'ya bildirip Başbakan
amacı ise Türkiye ile Yunanistan'ı karşı karşıya getirerek zaman Menderes'in onayım almak istedi. Menderes olumsuz cevap ver-
kazanmaktı. İngiltere üçlü konferans çağrısında bulundu. Konfe- di; "Kıbrıs meselesini erteleme girişimi bizden gelmemeli" dedi.
rans 29 ağustos 1955'te Londra'da Lancaster House'da toplana- Konferansın ikinci tur görüşmeleri başladı.
caktı. Konferans görünüşte Doğu Akdeniz'in güvenliğini ilgilendi- Zorlu gelişmeleri telefonla Ankara'ya bildiriyordu. 6 eylül ak-
ren tüm sorunları görüşmek için toplanıyordu. Ancak her üç ül- şamı Zorlu, Londra Büyükelçiliği'nde Türk heyetini topladı. An-
ke de esas konunun Kıbrıs üzerine odaklanacağını biliyorlardı. kara'yı telefonla arayıp ertesi gün Lancaster House'da görüşül-
Türk kamuoyu bu sorunu ulusal bir dava olarak benimsedi. Yur- meye başlanacak "ortak bildiri metni" üzerinde Başbakan Men-
dun her köşesinde özellikle gençlik ayaktaydı. Yürüyüşler, göste- deres'ten talimat almak istedi.
riler yapılıyordu. Benzer gösteriler Atina'da da düzenleniyordu. Zorlu o gece Başbakan Menderes'e ulaşmakta zorlandı. Başba-
kan'ı ancak Haydarpaşa Gan'nda bulabildi.
8. Farklı okuma notlan ve soruları: I) XVI. yüzyılda Osmanlılar Kıbrıs'ı fethetmeleri ile Menderes'le konuşmaya başlayan Zorlu'nun rengi değişti...
Saray'daki Yahudi ağırlığı arasında doğru bir ilişki var mıdır? 2) Prof. Avram Galanti'ye
göre Kıbrıs'ı alan Padişah II. Selim, Yahudi Nassi'ye neden "Seni Kıbrıs'a kral yapaca- 6 eylül günü saat 21.00 sularında İstanbul'da olaylar çıkmıştı.
ğım" dedi. 3) Kıbrıs alındığında adaya yerleştirilen Yahudi sayısı kaçtır? Neden büyük Başta Rumlar- olmak üzere azınlıkların ev ve dükkânlarına saldı-
çoğunluk Larnaka ve Limasol'dadır ? 4) Sokullu Mehmed Paşa Kıbrıs'ın Yahudi krallığı rılar yapılıyordu. Başbakan Menderes, Zorlu'ya, "Londra'da artık
olmasını neden önlemiştir? 5) XX. yüzyılın başında Siyonistlerin "Kenan Ülkesi"ni kur-
mayı düşündükleri yerler arasında Kıbrıs var mıdır?
478

ne arıyorsunuz? Hemen geri gelin!" emrini verdi. yaptığı görüşmede tarihe geçecek şu cümleleri ortaya çıkardı:
Zorlu Başbakan Menderes'le yaptığı telefon konuşmasından
6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi.
sonra BBC Radyosu'nu dinlemeye başladı.
Amaca da ulaştı. (...) Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme de-
Heyetteki herkesin yüzü sararmıştı...
ğil miydi ? (Tankstz Topsuz Harekât, 1991, s. 104)
73 kilise, 8 ayazma, 1 havra, 2 manastır, 4 340 dükkân, 110 otel
ve restoran, 27 eczane, 21 fabrika, 3 Rum gazetesi, 5 Rum kulü-
6-7 Eylül Olayları bugün artık bir muamma değildir. Türkiye,
bü, 2 600 ev, 52 Rum okulu ve 8 Ermeni okulu tahrip ya da yağma
edilmişti. Balıklı Rum Kilisesi'nin papazı Hrisantos Mandas olay- kamuoyunun Kıbrıs konusunda ne kadar hassas olduğunu dün-
lar sırasında öldürülmüştü. yaya duyurmak isterken, "kantarın topuzunu iyi ayarlayamamış-
Olaylar sırasında Yahudilere yönelik pek fazla saldın olmamış- tı" o kadar!..
tı; ağırlık Rum ev ve işyerlerine yönelikti. Sanki "bir güç" Rumla-
ra ait yerlere "gamalı haç" çizmişti; İstanbul'un varoşlarından "En uzun boylu... Fatin Rüşdü Zorlu..."
kent merkezine gelenler direk bu yerlere yönelmişti!..
Ama sonuçta suçlu da bulunmuştu (!): poliste kaydı bulunan 6-7 Eylül Olayları DP grubunda sarsıntılı atlatıldı.
Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo gibi kırk üç sol- Ardından bazı DP milletvekillerinin, ceza yasasına "ispat hak-
cu hemen gözaltına alındı!.. kının konmasını istemesi partiyi parçalama noktasına kadar ge-
tirecekti.
Bu arada TBMM olağanüstü toplandı. Genel kurulda söz alan
DP İstanbul Milletvekili Aleksandros Hacopulos, "Hadiselerin Yasa tasarısını isteyenler, son dönemde DP içinde birçok kişi-
tarzı cereyanı (oluş biçimi) tertip olduğunu açıkça ortaya koy- nin suiistimal yaptığını iddia ediyor ve bunun önüne geçilmesini
maktadır" dedikten sonra kolluk kuvvetlerinin olaylar sırasında istiyordu. Fakat bu yasa teklifinin yapılmasının öncelikli nedeni,
gösterdiği kayıtsızlığa dikkat çekti. Devlet Bakanı Mükerrem Sarol'un başkanlığını yaptığı Etiler Ko-
operatifı'nin demir, çimento gibi malzemeleri devleti zarara uğra-
Hükümet adına konuşan Başbakan Yardımcısı Fuad Köprü-
tarak aldığı iddiasıydı. Her üye normal evlerde otururken, Bakan
lü'nün konuşması genel kurul için tam bir sürpriz oldu: "Bu hadi-
Sarol'un havuzlu, ilginç mimarîli büyük bir malikâneye sahip ol-
seden hükümet evvelce haberdardı. Ona göre bazı tertibat da al-
masının altında yatan da bu demir çimento yolsuzluğuydu!
mıştı. Fakat bu hadisenin günü ve saati muayyen değildi ve bu
bütün gayretlere rağmen adeta bir baskın şeklinde ve her tarafta "İspat hakkı"nın Bakan Sarol'un "kellesini" almaya yönelik ol-
birden ortaya çıkmıştır." duğunu düşünen ve eğer buna izin verirse arkasının geleceğini
hesap eden Başbakan Adnan Menderes yasa teklifine karşı çıktı.
Fuad Köprülü aslında böyle konuşarak "gaf yapmıyordu. Or-
talıkta Dışişleri Bakanı Zorlu'nun, Başbakan Menderes'e çektiği Ama parti grubundaki olayların önüne geçemedi.
bir telgraftan söz ediliyordu. Bu telgrafta Zorlu'nun, "Türkiye'nin Grup bastırdı, Devlet Bakanı Sarol istifa etmek zorunda kaldı.
Kıbrıs konusunda ne kadar kararlı olduğunun ve taleplerinde ne Menderes zor dununda kalmıştı. Çünkü 15 ekimde DP'nin dör-
dereceye kadar ısrar edeceğinin dünyaya ispat edilmesini" istedi- düncü büyük kongresi vardı. Ve partinin önemli isimleri "ispatçı-
ği yazılıydı!.. lar" arasındaydı.
9 Genel başkanlığını tehlikeye düşürmek istemeyen Menderes,
Başbakan Menderes, telgrafın gereğini yerine getirmişti !
kongre günü "ispatçılardan" Fevzi Lütfı Karaosmanoğlu, Ekrem
Gazeteci-yazar Fatih Güllapoğlu, Genelkurmay Özel Harp Daire-
Hayri Üstündağ. Ziyad Ebüzziya gibi dokuz milletvekilinin parti-
si'nde başkanlık da yapan Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'yla
den atılmasını sağladı. Bunun üzerine Turan Güneş, Fethi Çelik-
9. Hikmet Bil, "Kıbrıs Türk'tür Derneği"nin başkanıydı. Kıbrıs Olayı ve İçyüzü adlı kita-
baş, İbrahim Öktem gibi on DP'li milletvekili de istifa etti.
bında, olaylardan bir gün önce Başbakan Menderes'in kendisini arayarak, Florya'ya da- Adnan Menderes kongreden bir kez daha genel başkan olarak
vet ettiğini ve burada neler konuştuklarını yazdı. Görüşmelerinde Başbakan Menderes, Çıktı.
Londra'da bulunan Fatin Rüşdü Zorlu'nun zor durumda olduğunu ve bir şeyler yapıl-
ması gerektiğini belirten şifre gönderdiğini söylemişti. O gece orada Celal Bayar, İçiş- Ancak DP çatırdıyordu...
leri Bakanı Namık Gedik, Emniyet Genel Müdürü Edhem Yetkiner gibi isimler vardı!
•1 S I

Görünen neden "ispat hakkı"ydı. Oysa daha derinde yatan ne- rabası ve aynı zamanda özel kalem müdürü Büyükelçi Ziya Tepe-
den bambaşkaydı: 1955te ekonomide bazı zorluklar ortaya çıkmış- delen'e 10 telefon ederek, kendisine derhal Türkiye'nin ekonomi-
tı. Dış borçlar giderek artıyordu. "Borçlanabildiğimiz kadar borç- siyle ilgili tüm son bilgileri, istatistikleri vermesini istedi.
lanalım, nasıl olsa Amerika öder" anlayışı iflas etmişti. Döviz gel- Zorlu iç politikadan bu kadar uzaktı. Milletvekillerini ikna edece-
miyordu. İMF'nin kontrolü ve baskısı artmaya başlamıştı. Dünya ğini düşünüyordu. Kendisi için hazırlanan sonu hâlâ göremiyordu.
Bankası kredi konusunda artık zorluklar çıkarıyordu. İthalat kısıl- Dışişleıi'nin genç diplomatlarından Semih Günver ve Kâmran
mıştı. Kredi ve hele döviz talepleri karşılanamıyordu. İnan 1 1 tarafından getirilen dosyalara bakarak alelacele bir ko-
Başbakan Menderes, Fatin Rüşdü Zorlu, Hasan Polatkan ve nuşma hazırlamaya başladı.
Sıtkı Yırcah'yı, kişilerin ve şirketlerin ihtiyacına göre döviz veren DP grubu, "En uzun boylu... Fatin Rüşdü Zorlu..." diye tempo
"Döviz Komitesi"ne üye yapmıştı. Döviz Komitesi'nin başı dert- tutmaya başladı. Zorlu, giyotine gider gibi, masa üzerindeki not-
teydi. İstekleri yerine gelmeyenler ortalığı karıştırıyor, iftiralar, lan yanına alıp kürsüye çıktı. "Arkadaşlar" diye söze girdi. Grup,
dedikodular gerçekle karıştırılıyordu. "İstifa... İstifa..." diye bağırarak yanıt verdi. Bir kez daha konuş-
Parti içinden de hükümete eleştiriler gelmeye başlamıştı. Örne- mayı denedi: "Arkadaşlar, Türkiye'nin ekonomisi..."
ğin, Başbakan Menderes'in halası Sacide Hanım'in oğlu DP millet- "İstifa" sesleri dinmiyordu. Zorlu kürsüde biraz bekledi. Sesler
vekili Kenan Akmanlar bile, üç arkadaşıyla birlikte, hükümetin azalmıyor, sürekli artıyordu. "Peki" dedi, "istifa ediyorum."
ekonomik siyasetini eleştiren bir rapor hazırlamıştı. Ama DP grubu Zorlu'nun sadece Dışişleri Bakanlığı'ndan değil
Ve bir gün hiç beklenmedik bir olay oldu... Döviz Komitesi gibi diğer görevlerinden de istifasını istiyordu.
Kalay sıkıntısından dolayı beyazpeynir için teneke bulunama- "Hepsinden... Hepsinden..." diye bağırmaya başladılar.
yışının Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu'nun istifasına yol aça- Zorlu tekrar kürsüye çıkıp, "Bütün görevlerimden istifa ediyo-
cağını kim bilebilirdi. Zorlu siyasî hayatının en güçlü sınavını ka- rum" dedi.
sım ayının son günlerinde yaşayacaktı. Kürsüden indi, eşyalarını toplamak için TBMM'den ayrılıp Dı-
22 kasımda toplanan DP grubu, izlenen ekonomik politikalar- şişleri Bakanlığı'na gitti. Yakın arkadaşları diplomatlar, makam
la ilgili Meclis'te gensoru açılması önergesini kabul etti. Başba- odasını doldurdular. Her kafadan bir ses çıkıyordu.
kan Menderes resmî bir gezi için gittiği Bağdat'ta parti grubunun "Ne olduğunu anlamadım; neden istifa ettiğimi de; başbakanın
kararını alınca fena halde kızdı. "İsyanı" kolayca bastıracağını bizi neden savunmadığını da bilemiyorum" dedi.
düşünüyordu. Bir hafta sonra, 29 kasımda gensoruyu bir kez da-
ha görüşmek üzere toplanan DP grubunda yaşananları kimse ön- Daha ilk günlerden itibaren Demokrat, Parti Meclis Grubu Zor-
ceden tahmin edemezdi... lu'dan hoşlanmamıştı. Zorlu da milletvekillerine kendisini sevdirecek
Kürsüye önce hükümetin ekonomik politikalarım savunmak herhangi bir gayret sarf etmiyordu. Sarf el meye vakti yoktu, vakti ol-
için Ticaret ve Ekonomi Bakanı Sıtkı Yırcalı çıktı. sa bile bunu beceremezdi. Parti arkadaşları arasında, hali tavrı, giyi-
DP grubu, Yırcalı kürsüye çıkar çıkmaz "İstifa... İstifa..." diye nişi, konıışuşu, V harflerini telaffuz edemeyişi, kimseyi takmayışı,
bağırmaya başladı. kırıcı davranışlarıyla sanki uzaydan gelmiş bir yaratık gibiydi. (Semih
Bakan Yırcalı, "Mademki memnun değilsiniz, istifa ediyorum!.." Günver, Fatin Rüştü Zorlu'nun Öyküsü, 1985, s. 51)
deyince grupla birlikte Başbakan Menderes de şaşırdı.
Ama ok yaydan çıkmıştı... 10. Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu'nun özel kalem müdürü Ziya Tepedelen de Evliya-
Grup bu kez Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ı kürsüye davet et- zade ailesinin bir ferdiydi. Gülsüm Evliyazade'nin torununun kızı Leyla'nın ilk eşiydi.
I948'de evlendiler 1969'da boşandılar. Bu evlilikten do|an Kenan Tepedelen de diplomat-
ti. Ve o da daha birkaç söz söyleyemeden, grubun "İstifa... İstifa..." tlr
- Osmanlı'nın ünlü vezirlerinden Tepedelenli Ali Paşa'nın soyundandırlar. CHP'li Kemal
sloganlarına kızarak, sinirlenip istifasını açıkladı. Derviş, Hürriyet gazetesine verdiği röportajında (25 haziran 2001) anneanne tarafından
Tepedelenli Ali Paşa'nın akrabası olduğunu söylemiştir, yani akrabalıkları sözkonusudıır!
DP grubu Roma İmparatorluğumun arenalarına dönmüştü. Mil-
letvekilleri bakanları kürsüye çağırıyor ve ölüm emrini veriyorlardı. ' I - Türk siyasetinin tanınmış isimlerinden Kâmran İnan, o yıllarda Başbakan Adnan
Menderes'in oğlu Yüksel Menderes'in en yakın arkadaşıydı. Evliyazadeler, 27 Mayıs
Fatin Rüşdü Zorlu sıranın kendisine geleceğini hesap etti. Ak- '960 askerî müdahalesinden sonra, bu dostluğun "kariyerime zarar gelmesin" diye
Kârnran inan tarafından bozulduğunu söylüyor.
Fatin Rüşdü Zorlu'nun Dışişleri bakanlığı dört buçuk ay sür- tiye DP'den milletvekili akışının bir türlü önüne geçilemiyordu.
müştü...
Fatin Rüşdü Zorlu siyasetten usanmış gibiydi.
Zorlu Dışişleri'nde özel eşyalarını toplarken, DP grubundaki Aslında bıkkınlığının nedeni biraz da korkuydu.
hareketlilik sürüyordu. Son olarak Başbakan Menderes, grubu Bir gün Başbakan Menderes'e haber gönderdi. Siyasetten ayrıl-
yatıştırmak için kürsüye çıktı; "İsimleri suiistimallere kansan tüm mayı ve mesleğine dönmek istediğini bildirdi. Başbakan Mende-
bakanların istifasını istiyorum" dedi. Milletvekilleri başbakanı al- res, bacanağının isteğine şaşırmakla birlikte, ona Bern büyükel-
kışlamaya başladı. Menderes ayrıca kendisi için güvenoyu istedi. çiliğini teklif etti.
Sonra ne oldu dersiniz: sadece üç bakanın değil, hükümetin Zorlu için İsviçre hükümetinden agreman bile istenildi.
tüm bakanlarının istifasını isteyen DP grubu, kabinenin başı baş- İşte o sırada devreye Evliyazadelerin kadınları girdi...
bakana güvenoyu verdi! Fatin Rüşdü Zorlu'nun eşi Emel Zorlu o dönemde Berin Men-
Menderes teşekkür konuşmasında, "Aslanlar gibi insanlarsı- deres'in en yakınındaki isimdi. Kızı Sevin'in okulu ve Vesamet
nız, siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz!.." dedi. Hanım meselesi yüzünden Paris'te yaşıyordu.
Başbakan Menderes 8 aralıkta yeni hükümeti kurdu. Ama bu hemen her gün Berin Hanımla telefonda konuşmala-
"îadei itibar" edilerek Fuad Köprülü tekrar Dışişleri bakanlığı- rına engel değildi. Her gün telefonlaşıyorlardı.
na getirildi. "Halefi" Fatin Rüşdü Zorlu ise kabine dışında kaldı! İki kuzen sırdaştı.
Dışişleri'nde "Fuadcılar" sevinçli, "Fatinciler" üzgündü... Anneleri Naciye Hanım ile Makbule Hanım nasıl birbirlerinden
ayrılmaz ikiliyse, kızları da öyleydi.
Evliyazadelerin dargın damatları Emel Zorlu Ankara'ya geldiğinde davetlere, alışverişe birlikte
gidiyorlardı.
Fatin Rüşdü Zorlu kızgındı. Bazen de falcıya.
Başbakan Menderes'in kendisini DP grubunun önüne yem ola- Bu ikiliye İzmir'den gelen Doktor Nâzım'ın kızı Sevinç'in de
rak attığını düşünüyordu. Halbuki Başbakan Menderes'le hiç ih- katıldığı oluyordu.
tilafa düşmemişti. Her icraatmda ondan talimat almıştı. Çok ça- Sevinç'in evliliğinde de problem vardı. İlk çocuğu Tülin sakat
lışmıştı. İç siyasete kurban edildiğini düşünüyordu. Menderes'e
doğmuştu. İkinci çocuk ise ölü dünyaya gelmişti. Eşi Cemil Ata-
küskündü.
lay, "kusuru" eşinde arıyordu.
Okul arkadaşı, Büyükelçi Settar İksel'in Ankara Yenişehir'deki Kimsenin aklına gelmiyordu, akraba evliliği yaptıkları!
küçük dairesine adeta sığınmıştı. Oğuz Gökmen, Muharrem Nuri Berin Hanım'm safrakesesinden rahatsızlığı vardı. Çocuklu-
Birgi, Melih Esenbel ve bacanağı Ziya Tepedelen gibi yakın dost- ğundan beri bakıcılığını yapan Didar Kalfa artık çok yaşlanmıştı.
ları dışında kimseyle konuşmuyordu. Arkadaşlarıyla briç oynaya- Zaten Didar Kalfa kendine bile zor bakıyordu ve bir yıl sonra da
rak oyalanıyordu. vefat etti...
Ne o Menderes'i arıyordu ne de Menderes onu!.. Berin'in zor anlarında yanında mutlaka Emel oluyordu artık.
Fatin Rüşdü Zorlu Ankara siyasî kulislerinde görünmüyordu Emel Hanım aynı zamanda Mendereslerin çocuklarıyla arka-
ama DP grubu onu hiç de unutmuş görünmüyordu. 11 ocak 1956'da daş gibiydi. Birlikte sinemaya gitmeye bayılıyorlardı.
DP grubu TBMM'ye verdiği önergede, Zorlu, Yırcalı ve Polatkan Çocuklan Yüksel Menderes ile Sevin Zorlu yapışık kardeş gi-
hakkında nüfuz ticareti ve suiistimal iddialarıyla ilgili olarak Meclis biydiler, her yere birlikte giderlerdi. Çocukluklarından beri ter-
soruşturması açılmasını istedi. cihleri Ulus'taki Yeni Sinema'ydı. Açık mavi kadife koltukların
DP grubunun kaynaması durmuyordu. Başbakan Menderes olduğu locayı tercih ediyorlardı hep.
grubunu kontrol altına almakta zorlanıyordu. Yüksel Menderes, gençliğinde her gittiği film biletinin arkası-
DP'den ayrılanlar, 20 aralık 1955'te, siyasî alanda liberal, eko- n
a, başrol oyuncularının adını ve sinemaya gittiği tarihi yazardı.
nomik alanda ise devletçi Hürriyet Partisi'ni kurdular. O biletlerin koleksiyonunu yapardı.
Partinin genel başkanı Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu'ydu. Bu par- Bir de pul koleksiyonu vardı. Dayısı Samim Yemişçibaşı ve
Dr. Tevfik Rüşdü Araş bu konuda en büyük iki yardımcısıydı.
Yani Menderesler ile Zorlular birbirlerine çok yakındı... ipler tekrar Zorlu'nun eline geçmişti. Melih Esenbel genel sekre-
Evliyazadelerin kadınları Berin, Emel, Naciye ve Makbule ile terliğe;12 Muharrem Nuri Birgi Londra büyükelçiliğine; Oğuz
Güzide Zorlu iki dargın damadı barıştırmak için kollan sıvadılar. Gökmen Ticaret Dairesi genel müdürlüğüne; Semih Günver Mil-
Fatin Rüşdü Zorlu'ya sabretmesi gerekliğini, siyasetten kop- letlerarası Ekonomik İşler Dairesi müdürlüğüne; Hasan Esad
masının doğru olmayacağını ve yakında Dışişleri bakanlığına tek- Işık 13 İktisadî İşler, Zeki Kuneralp 14 Siyasî İşler, Hüveyda Maya-
rar getirileceğine ikna ettiler. tepek 1 5 NATO ve Hüseyin Daniş Tunalıgil16 İdarî İşler genel sek-
Zorlu bu uyanlardan etkilendi. Aynca Bern gibi etkisiz bir yer- reter yardımcılığına atandı.
de büyükelçilik yapıp yapmama tercihi kafasını kanştırmıştı. Dışişleri'nde artık "Fatincilerin" yüzü gülüyordu...
Evliyazade kadmlan aynı zamanda Başbakan Menderes'i de et- O günlerde ABD, Türkiye ekonomisini mercek altına almıştı.
ki altına aldılar: "Partide güveneceğin kaç kişi var; grup giderek Verdiği kredilerin iyi kullanılmadığını düşünüyordu. Üstelik hü-
Bayar'ın etkisine giriyor; altını oyuyorlar; yalnızlaştınldığının far- kümetin ekonomi politikalarından şikâyetler sürekli artıyordu.
kında değil misin ?" Amerika, ekonomi uzmanı Clarence Randall başkanlığındaki bir
Ve sonuçta kadınlar kazandı; bir akşam yemeğinde Adnan heyeti Türkiye'ye gönderdi. Randall'a yardımcı olmak için, çeşit-
Menderes ile Fatin Rüşdü Zorlu yan yana getirildi. Aile içinde ye- li bakanlıklardan istenilen bilgilerin toplanması amacıyla bir ko-
nen yemek buzlan eritmeye yetmişti... ordinasyon komitesi kuruldu.
Fatin Rüşdü Zorlu, Bern'e büyükelçi olarak gitmedi ama bir Başbakan Menderes bu komitenin başına Fatin Rüşdü Zor-
Evliyazade büyükelçi oldu. lu'yu getirdi.
Naciye Evliyazade'nin oğlu Samim, teyzesinin kocası Dr. Tev- Zorlu'nun bu yeni görevi, Maliye Bakam Nedim Ökmen'i çile-
fik Rüşdü Araş sayesinde Dışişleri'ne girmişti. İdarî memurlukla den çıkardı. Zorlu, Başbakan Menderes'e Maliye Bakanı Ök-
başlayıp Paris, Berlin ve Cidde'de görev yaptıktan sonra 1947'de men'in sabotaj yaptığı şikâyetinde bulundu. Başbakan Menderes
merkeze alınmıştı. zaten Bakan Ökmen'e hep "Bayar'ın adamı" gözüyle bakmış,
DP hükümetinin ilk döneminde protokol genel müdürü olan Meclis'te 1956 bütçesi üzerine yaptığı konuşmada bir önceki hü-
Samim Bey'in yeni görevi Viyana büyükelçiliğiydi!..
12. Melih Esenbel 1967-1979 yılları arasında Washington büyükelçiliği yaptı. Bir ara Sa-
Dışişleri Bakanlığı'ndaki bir diğer Evliyazade ise Yüksel Men- di Irmak hükümetinde (1974-1975) Dışişleri bakanıyken bile elçilik görevinden ayrılma-
deres'ti. Giriş sınavını zorbela verebilmişti... Daha henüz memur dı. Liseyi bir ara, Nâzım Hikmet'in dedesi Hasan Enver Paşa'nın Erenköy'de açtığı En-
adayıydı. ver Paşa Lisesi'nde okudu, sonra Galatasaray'a geçti.
13. İngilizlerin evine baskın yaparak pijamalarını değiştirmesine bile fırsat vermeden
Malta'ya sürgüne götürdükleri göz doktoru ittihatçı Esad Paşa'nın oğludur. Hasan Esad
Zorlu'nun ekibi iş başında Işık I965'te Dışişleri bakanlığı, 1974, 1977 ve I978'de üç kez Millî Savunma bakanlığı
yaptı. Gazeteci-yazar Hıfzı Topuz'la teyze çocuklarıdırlar. Enişteleri, dördüncü ve be-
Başbakan Adnan Menderes'le barışan Fatin Rüşdü Zorlu siya- Şinci dönemlerde CHP milletvekili olarak Meclis'e giren Prof. Dr. Vasfi Raşid Seviğ'dir.
sî yaşamında değişiklikler yapmaya başladı. 14. Zeki Kuneralp. Ulusal Kurtuluş Savaşı'na karşı çıktığı için linç edilerek öldürülen,
İngiliz işbirlikçisi Hürriyet ve itilaf Fırkası'nın önde gelen ismi gazeteci Ali Kemal'in oğ-
20 haziran 1955'le TBMM Soruşturma Komitesi, Zorlu, Polat-
ludur. Zeki Kuneralp, Madrid büyükelçiliği sırasında 2 haziran I978'de elçilik makam
kan ve Yırcalı hakkında suçsuz oldukları kararını verdi. Aynı gün otomobilinin ASALA militanları tarafından silahla taranması sonucu eşi Necla Kuneralp
Pliad Köprülü Dışişleri bakanlığından çekildiğini açıkladı. ''e bacanağı emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu'nu kaybetti. Zeki Kuneralp'in oğulları Se-
lim ve Sinan Kuneralp de diplomattı.
Köprülü ailesi ile DP'nin yollan ayrılıyordu- Babasından bir ay
önce de Orhan Köprülü DP İstanbul İl başkanlığından ayrılmıştı... ' 5 . Hüveyda Mayatepek, Enver Paşa-Naciye Sultan çiftinin kızı Türkân'la evliydi. Tür-
kan Mayatepek Ankara'da bazı okullarda kimya öğretmenliği de yaptı. Türkân Hanım'ın
Bu gelişmeler üzerine Zorlu Yenişehir'deki eninden TBMM'ye kardeşi Enver Paşa sürgündeyken Berlin'de doğan Ali Enver I 939da özel afia Türki-
gitmeye başladı. Artık milletvekilleriyle sohbet ediyor, onların ^e ye geldi ve Türk Hava Kuvvetleri'ne katıldı. Ancak istifa etti. İngiltere'de savaş uçak-
lar
mın deneme pilotu oldu. Avustralya'da eşiyle birlikte çıktığı bir tatilde, arabasının ıs-
desteğini kazanmak için çaba harcıyordu. sız
"' r yerde bozulması sonucu açlıktan öldü. Yapılan otopside ölmeden önce ot yedik-
Dışişleri bakanlığına Edhem Menderes vekâlet ediyordu. Ama leri
anlaşıldı. Bu ölüm esrarını hâlâ korumaktadır!

'• Hüseyin Daniş Tunnlıgil teröre kurban giden ilk Türk büyükelçisidir. Viyana büyü-
kelçiliği sırasında 22 ekim l97S'te ASALA tarafından şehit edildi
kûmeti eleştirmesi tepkisini çekmişti. Ayrıca Köprülü'yle ittifak ABD 5 ocak 1957'de, "Ortadoğu'yu komünizme karşı savun-
içinde olmasından da rahatsızlık duyuyordu. mak amacıyla" Eisenhower Doktrini olarak bilinen resmî siyase-
Sonuçta Başbakan Menderes ağırlığını Zorlu'dan yana kullan- tini açıkladı. Buna göre ABD, ekonomik ve askerî yardım ve hat-
dı. Maliye Bakanı Ökmen 22 ağustos 1956'da istifa etti. istifasıyla ta ülkelerine askerî çıkarma yapılmasını isteyen Ortadoğu devlet-
ilgili basına hiçbir açıklama yapmadı. lerine bu yardımlan karşılamaya hazır olduğunu bildirdi.
Türkiye iç politikaya yoğunlaştığı o günlerde, dünyanın günde- Sovyetler Birliği'nin Macaristan'a girişini protesto eden Türk
minde iki olay vardı: basını, istenildiğinde ABD ordusunu Anadolu'ya çağırabilecek
23 ekim 1956'da Macaristan'da iç savaş çıktı; isyanı bastırmak Eisenhower Doktrini'ni alkışlarla karşıladı.
için Macar hükümeti tarafından ülkeye çağrılan Sovyetler Birliği Bu arada Sovyetler Birliği'nde, Stalin'in ölümünden sonra top-
Kızılordusu protestolarla karşılaştı. lanan Komünist Parti'nin XX. kongresi geçmişin özeleştirisini ya-
Bir gün sonra, İsrail Mısır'a ani bir saldın başlattı. İngiltere ve parak yeni dış politikalar belirledi. Bu çerçevede Türkiye'yle eko-
Fransa İsrail'e destek verdiklerini açıkladılar. Sovyetler Birliği İs- nomik anlamda yakınlaşma sağlayabilecek yeni öneriler yaptı.
rail'e askerî destek veren İngiltere ve Fransa'yı uyardı; ABD de Örneğin Emlak Bankası'na ve Petrol Ofısi'ne ek sermaye talebin-
Sovyetler Birliği'nin işe karışmamasını istedi. de bulundu. Bazı malların ihracı için kredi verilebileceğini söyle-
Dünya gerilmişti... di. Türk hükümeti kendisine uzatılan bu "zeytin dalı"na kayıtsız
Ve işin garip yanı Türk basını Macaristan iç savaşını büyütü- değildi. Ancak Suriye'de Baas yanlısı subaylann darbeyle iktida-
yor, İsrail işgalini görmezlikten geliyordu: "Bugün 18. gün, kahra- ra gelmeleri ve Sovyetler Birliği'nin ihtilale destek vermesi, Tür-
man Macar milleti hâlâ çarpışıyor!" (Cumhuriyet, 9 kasım 1956) kiye-SSCB ilişkilerini yine soğutmaya yetti. Türkiye, Sovyetlerin
Milliyet gazetesi, "Kahraman Macar milletine yardım kampan- Suriye aracılığıyla Ortadoğu'ya yerleşeceğini düşünüyordu! 1 7
yası" açmıştı! ABD Başkanı Eisenhower, Başbakan Menderes'e gönderdiği
Türkiye'nin Macaristan olayları konusunda tavrı netti, ama İs- mesajda, Suriye'den gelecek olası bir saldın karşısında, Türkiye'ye
rail'in Mısır'a saldırmasına nasıl tepki vereceğine bir türlü karar her türlü yardıma hazır olduklarım bildirdi.
veremiyordu. 17 kasım 1956'da Fatin Rüşdü Zorlu, Bangkok'taki Bu gergin günlerde Fatin Rüşdü Zorlu, 28 temmuz 1957'de Dev-
(Tayland) parlamentolar arası konferansta yaptığı konuşmada, let bakanlığına getirildi. Yirmi aydır kabine dışındaydı.
Türkiye'nin Mısır halkıyla aralarında tarihsel, manevî ve dinî bağ- Ve 7 eylül 1957'de Fuad Köprülü DP'den ayrıldığını açıkladı:
lar olduğunu ve böyle bir saldırıdan Türk halkının üzüntü duydu- "Programından aynlmış, eski hüviyetini tamamen değiştirmiş
ğunu bildirirken, BM kararları doğrultusunda İngiltere ve Fran- olan bugünkü DP'den çekiliyorum. Demokrasi nizamına iman et-
sa'nın İsrail'in yanında olmasını da takdir ettiğini söyledi! miş bütün Türk vatandaşlarının aralanndaki her türlü ihtilafları
DP Çanakkale Milletvekili Zorlu konuşmasının sonunda konfe- bir tarafa atarak bu gaye (Menderes'i devirme [S. Y.]) uğrunda iş-
rans divanına, "Macaristan'ın bağımsızlığı uğruna kanlarını dö- birliği yapmalan bir vatan borcudur."
kenlerin hatırası için bir dakika saygı duruşunda bunulmasını" ta- Türkiye içte ve dışta yoğun siyasal ve ekonomik sorunlarla ba-
lep etti! şa çıkmaya hazırlanırken, Başbakan Menderes normalde 1958 ilk-
Aynı günlerde Başbakan Menderes Bağdat'ta, Irak, İran ve Pa- baharında yapılacak genel seçimlerin 27 ekim 1957'de yapılacağını
kistan'ın katılacağı Bağdat Paktı toplantısına katıldı. Mısır'la ta- açıkladı. Ardından seçim yasasını değiştirdi. Amaç partilerin ittifak
rihsel bağlan olan bu ülkeler İsrail'i kınamakla yetindiler. Türki- yapmasını önlemekti. Aynca yasaya konan bir maddeyle altı ay ön-
ye İsrail'deki elçisi Şevkatî İstinyeli'yi, İsrail de Türkiye'nin bas-
kısı sonucu Ankara elçisi Maurice Fisher'i geri çağırdı. Artık iliş- ' 7 . Komplo teorisine katkıda bulunacak kışkırtıcı sorular: Sovyetler Birliği'nin Arap
dünyasını destekleyen bir politika takip etmesiyle, Türkiye'de bazı "sosyalist" çevrele-
kiler maslahatgüzar seviyesinde yürütülecekti. rin o dönemdeki SSCB'nin XX. kongre kararlarını eleştirip, yerin dibine sokması ara-
İsrail'in hava saldınsı karşısında Batı'dan umduğunu bulama- sında nasıl bir ilişki vardır? Bazı sosyalist Sabetayistlerin hareketten kopmalarına ya da
yan Mısır ve Suriye, Sovyetler Birliği'ne daha da yakınlaştı. Orta- SSCB karşıtı olmalarına bu ülkenin Arap yanlısı politikaları neden olmuş olabilir mi ?
New York ve Paris "patentli" SSCB karşıtı hareketi örgütleyen 1968 kuşağındaki isim-
doğu'da savaş canlan çalıyordu. ' e rin hemen hepsinin Sabetayist olması tesadüf müdür ve sonra da çoğunun dönek ol-
ması? Dedim ya bunlar kışkırtıcı sorular!..
489

ce partisinden ayrılan bir kimse başka partiden aday olamayacak- nr Cüneyt Akalın, Askerler ve Dış Güçler: Amerikan
tı. Bu yasa maddesi basında "Köprülü Maddesi" olarak anıldı. f . [e 27 Mayıs Olayı adlı kitabında, ABD'nin Ankara Bü-
Ve 27 ekim 1957 seçimini DP kazandı. •Fletcher Warren'ın Washington'a gönderdiği bir- belgeyi
Ama buruktular. yükelç ısı r
gözler• önüne seriyor:
2 mayıs 1954 genel seçiminde yüzde 58,4 oranında oy almışlardı
Üç yıl sonra bu oran yüzde 47,7'ye düşmüştü. ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nden Dışişleri Bakanhğı'na telgraf,
CHP oylarını artırmıştı. Yüzde 35,1'den yüzde 40,8'e çıkarmıştı Ankara 13 kasım 1957.
27 ekim seçiminde Cumhuriyetçi Millet Partisi yüzde 7,1 (Belge no: 6; Foreign Relations, 1955-57, Volume XXIV, s. 745,
Hürriyet Partisi yüzde 3,8 ve bağımsızlar yüzde 0,1 oranında oy Kaynak: Department of State, Central Files, Çok Gizli)
aldılar. Konu: Menderes'in P'atin Rüşdü Zorlu'nıın Dışişleri bakanlığı için
DP'nin buruk olmasının nedeni sadece oylanndaki düşüş de- onay istemesi.
ğildi. Muhalefet partileri toplam oyların yüzde 52'sini almıştı. Başbakana bu sabah seçimlerden sonra ilk kez, acil bir iş için bir-
Her seçimde olduğu gibi yine seçim sistemi muhalefet tarafın- kaç dakikalığına görüşmeye gittiğimde, benimle sadece ikimiz arasın-
dan eleştirildi. Haksız da değillerdi; DP yüzde 47,7'yle 424 millet- da kalmasını arzu ettiği bir konuyu görüşmek istediğini söyledi. (Tüm
vekili çıkarmıştı. CHP'nin 178 milletvekili, CMP ve HP'nin 4'er görüşme boyunca baş başa kaldık.) Gelecek birkaç gün içinde yeni
bağımsızların 2 sandalyesi vardı. Yani oyların yüzde 52'sini alan kabineyi kuracağını ifade etti.
muhalefetin Meclis'te 186 milletvekili, yüzde 47,7'sini alan DP'nin (Menderes) Dış politika işlerini ileriye taşıması için çabalarken,
ise 424 milletvekili vardı! DP hükümeti için "azınlık iktidarı" de- son birkaç ay içinde üzerinde çok baskı hissetmişti. İşinin ehli, güve-
yimi kullanılmaya başlandı. nini kazanmış bir Dışişleri bakanının olması gerekiyordu. Edhem
Seçim sonrası Meclis Celal Bayar'ı üçüncü kez cumhurbaşka- Menderes'in üzerinde görev vardı (Bayındırlık bakanlığı). Ve Edhem
nı seçti. Cumhurbaşkanı Bayar da hükümeti kurma görevini, yine Menderes Dışişleri bakanlığının gerektirdiği tecrübeden yoksundu.
DP Genel Başkanı Adnan Menderes'e verdi. Gerekli bilgi ve tecrübeye sahip başbakanın güvenine sahip
Başbakan Menderes kabinesini yaklaşık bir ayda oluşturabildi. TBMM'deki tek kişi Fatin Rüşdü Zorlu'ydu.
Bu arada seçimi kazanamayan Çalışma eski bakanı Mümtaz Tar- Menderes, birçok vesileyle Fatin Rüşdü Zorlu'nun Dışişleri bakan-
han'ı İstanbul valiliğine, Adalet eski bakanı Hüseyin Avni Gök- lığına getirilmesinin ABD'nin hoşuna gitmeyeceğinin kendisine söy-
türk'ü Millî Emniyet Hizmetleri (yani MİT)) başkanlığına atadı. lendiğini sözlerine ekledi.
Menderes, Dışişleri bakanlığı işini çözüme kavuşturmanın kendisi-
ni çok rahatlatacağım ve Dışişleri bakanının ABD'yle tam işbirliği
Zorlu'nıın bakanlığı için ABD'den izin alınıyor
şeklindeki politikasını heyecanla ve sadakatle destekleyecek biri ol-
Başbakan Menderes 25 kasımda kabinesini açıkladı. masının kendisi için önemini vurguladı.
Fatin Rüşdü Zorlu istediği bakanlığa tekrar kavuşmuş, Dışişle- Zorlu'nun atanması hakkında ne düşündüğümü sordu. Doğal ola-
a
ri bakanı olmuştu. k, hükümetime danışmadan konuştuğumu ve sözlerimin bu çerçe-
Bir parantez açmak istiyorum: Türkiye'de kabinelerin nasıl le anlaşılması gerektiğini söyledim. Bununla birlikte Amerikan hü-
oluşturulduğu, isimlerin nasıl seçildiği konusunda bir kitap çalış- metinin ve halkının görüşlerini bildiğimi sandığımı söyleyerek ko-
ması yapılmasını çok isterim. Örneğin, birinci Menderes hüküme- »uşinamı sürdürdüm ve şunları söyledim:
tinin üyeleri nasıl seçildi, hangi kriterler göz önüne alındı? Bu»11 (•••) Zorluyu son aylarda ABD'ye karşı muktedir, akıllı, işbirliğine
şu nedenle yazıyorum; "Şu başbakanın kabinesi şu isimlerden '•atkın ve dostça bir yaklaşım içinde buldum."
oluşlu" deyip geçiyoruz. Halbuki bu çok önemli bir konu. enderes, kabineyi açıklamak için daha birkaç güne ihtiyaç duy-
Örneğin bir paragraf önce ne yazıyorum: "Fatin Rüşdü Zorlu is- """ söyledi. Bu mesajı Dışişleri Bakanhğı'na iletmemi önerdi. Dı-
1n
tediği bakanlığa kavuştu, Dışişleri bakanı oldu." Halbuki M ' n tepkisini, mümkünse, yirmi dört saat içinde öğrenmek Men-
bu kadar basit değil. •'Çok meııumm edecek. (2000. s. 308-309)
490 493

Evet Fatin Rüşdü Zorlu, bu telgraftan tam on iki gün sonra Dı- kurmay olup NATO'da görev yapmış, birkaç dil bilen Binbaşı Kuş-
şişleri bakanı olarak açıklandı! çu'nun o sabahki halini kimse hayra yormadı... (Soner Yalçm-Doğan
Geçelim... Yurdakul, Bay Pipo, 1999, s. 93)
Maliye bakanı yine Hasan Polatkan'dı. Sıtkı Yırcalı ise Sanayi
bakanı yapılmıştı. Yani daha bir dönem öncesi DP grubunun "kel- Binbaşı Kuşçu, "tıpkı Mısır'da olduğu gibi TSK içinde de ihtilal
lesini" istediği bakanlar yine kabinedeydi. yapmak isteyen bir grup subayın olduğunu ve başlarında da Yar-
6-7 Eylül Olaylan'ndan sonra istifa eden Dr. Namık Gedik yine bay Faruk Güventürk adlı bir subayın bulunduğunu" gazeteci -ve
İçişleri bakanlığına getirilmişti. daha yeni DP milletvekili seçilmiş -Midhat Perin aracılığıyla Baş-
Samed Ağaoğlu, Emin Kalafat, izzet Akçal 1 8 Devlet bakanı ol- bakan Menderes'e bildirdi.
muşlardı. Edhem Menderes'in bu kez yeni görevi Bayındırlık ba- Başbakan Menderes, durum değerlendirmesi yapmak için Mil-
kanlığıydı. Edhem Bey, Başbakan Adnan Menderes'in son yıllar- lî Savunma Bakanı Semi Ergin'i acilen İstanbul'a çağırdığında,
daki her kabinesinde görev almıştı. Bu durum özellikle Cumhur- Ergin'in yanında kim vardı dersiniz ?
başkanı Celal Bayar'ın hiç hoşuna gitmiyordu. Yarbay Faruk Güventürk!
Edhem Menderes konusunda bir başka ilginç durum vardı: Baş- Başbakan Menderes, Binbaşı Kuşçu'nun ihbarının doğru olup
bakan Menderes'e çok bağlı olmasına, hatta zaman zaman kendi- olmadığını araştırırken, Yarbay Güventürk, Millî Savunma Baka-
sini ona siper etmesine karşın, ne parti içinden, ne de muhalefet nı Ergin'e, ihtilalin liderliğini teklif ediyordu!
tarafından hiç eleştiri konusu yapılmıyordu! Bakan Ergin teklife olumlu yanıt vermedi, ilk uçakla İstanbul'a
Bir diğer özelliği ise Başbakan Menderes'e sesini yükselten tek gitti. Yapılan toplantıda ihtilal kadrosunun başında Yarbay Faruk
bakan olmasıydı. Başbakan Menderes, Edhem Menderes'e niye Güventürk olduğunu öğrenince şaşırdı ama pek renk de vermedi!
bu derece yumuşaktı, hiçbir zaman anlaşılamadı! Sadece Adnan Menderes'in arkasında duran yaver Muzaffer Er-
CHP döneminde yıllarca istanbul valiliği yapmış Lütfi Kırdar, sü'yle göz göze geldi. Başbakanın yaveri Ersü de ihtilal hareketi-
Sağlık bakanlığına getirildi. Başbakan Menderes kabine üyeleri nin içindeydi!
arasında iletişimsizliği önlemek için Koordinasyon Bakanlığı kur- Sonuçta başta Yarbay Faruk Güventürk olmak üzere dokuz su-
19
du: başına da Sebati Ataman'ı getirdi. bay tutuklandı. Yargılamalar sırasında ne Yarbay Güventürk ne
Millî Savunma bakanı ise Semi Ergin oldu. Ancak Bakan Er- de Bakan Ergin görüşmelerini hiç açığa çıkarmadılar.
gin bu görevde bir buçuk ay kalabildi. Başbakan Menderes'in, Bu arada eski komitacı Cumhurbaşkanı Celal Bayar, işin ucu-
Bakan Ergin'i bakanlıktan alıp yerine en güvendiği Edhem Men- nu bırakmadı, hükümeti, Başbakan Menderes'i, bazı DP milletve-
deres'i getirmesinin nedeni bir darbe teşebbüsünün ortaya çıka- killerini hep uyardı. Ve hep aynı yanıtı aldı: Türk Silahlı Kuvvetle-
rılmasıydı. ri'nde ihtilal yapacak subay olmaz!
Başbakan Menderes sadece bir adım attı: Semi Ergin'i Millî Sa-
Zeki Müren'i şaşırtan hareket vunma bakanlığından alıp yerine en güvendiği ismi, Edhem Men-
deres'i getirdi!
İstanbul Ordu Temsil Bürosu'nda askerliğini yedek subay olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ne mensup bazı subaylar ihtilal teşebbü-
yapan Zeki Müren, komutanı Binbaşı Samed Kuşçu'nun o sabahki te- sünden dolayı askerî mahkemede beraat ederlerken, komşu Irak'ta
laşını bir türlü anlamamıştı. Sanat güneşi Zeki Müren'in her sabah ha- yaşananlar başta Başbakan Menderes olmak üzere herkesi şoke
lini hatırını soran komutanı, bu kez yüzüne bile bakmamıştı. edecekti.
Harp Okulu'nda çalışkanlığı ve zekâsıyla sivrilmiş, kısa zamanda
izmir Belediye başkanlığında yine bir tanıdık isim
18. izzet Akçal, A N A P eski genel başkanı ve eski başbakanlardan Mesut Yılmaz'ın öz
amcası, Turizm bakanlığı yapmış AP'li Erol Akçal'ın da babasıdır.
14 temmuz 1958'de İstanbul, Bağdat Paktı devlet başkanları
19. Konuyla hiç ilgisi yok ama aklıma geldi! Gershom Scholem 1971 yılında kaleme al-
toplantısına ev sahipliği yapacaktı. Başbakan Menderes ve bazı
dığı Mesih mi, Sahte Peygamber mi adlı kitabında Sabetay Sevi'nin ismini "Sabatai Sevi"
Soğuk Savaş sadece dünya üzerinde yapılmıyordu; ABD ve SSCB
bakanlar, Irak Kralı Faysal ve Başbakan Nuri Said Paşa'yı karşı-
"uzayı ele geçirme" yansına başlamışlardı.
lamak için İstanbul Yeşilköy Havalimam'nda bekliyorlardı.
Dünya, "özgürlük, bağımsızlık, devrim" sloganlarıyla dalgala-
Ne Kral Faysal ne de Başbakan Nuri Said gelebildiler. Irak'ta
nırken, İzmir'de bir gelenek değişmeyecekti.
askerler yönetime el koymuştu!
İzmir Belediye başkanlığı koltuğuna yine Evliyazadelerin bir
Mısır, Suriye ve arkasından Irak'taki milliyetçi (Baas) ihtilaller,
akrabası oturacaktı: İzmir Belediye başkanlığı seçimine DP ada-
Türkiye ve İsrail'i birbirine yakmlaştırdı. Dışişleri Bakanı Fatin Rüş-
yı olarak katılan Faruk Tunca başkanlık koltuğuna oturdu!
dti Zorlu, 19 temmuzda, İsrail'in ilk Ankara büyükelçisi Elialuı Sa-
Faruk Tunca, Evliyazadelerin damadı Dr. Tevfık Rüşdü Aras'ın
sun'u makamına davet ederek, birlikte gelişmeleri değerlendirdiler.
kız kardeşi Fahriye'nin oğluydu.
Ve 28 ağustosta Tel-Aviv'den kalkan El-Al uçağı "motorundaki
İzmir Belediye Başkanı Faruk Tunca'nın başkanlık dönemi hiç
arıza nedeniyle" Ankara'ya zorunlu iniş yaptı! Uçakta İsrail Baş-
kolay geçmeyecekti. Çünkü DP'nin "altın yılları" artık sona ermek
bakanı David Ben Gıırion, Dışişleri Bakanı Golda Meir, Dışişleri
üzereydi.
Müsteşarı Şimon Peres ve Genelkurmay Başkanı Zvi Zur vardı.
Aşın büyüme, harcamaların artması enflasyonu da beraberin-
Pilot kabininde ise bir zaman sonra İsrail cumhurbaşkanı olacak
de getirdi. Önlenemeyen enflasyon sonucunda Cumhuriyet tari-
Ezer Weizmann oturuyordu.
hinin en yüksek oranlı devalüasyonu yapıldı.
Uçağın motor anzası filan numaraydı. Türkiye ve İsrail ilk kez
Talihler 2 ağustos 1958'i gösteriyordu. 1 dolar 2,80 liradan 9 li-
bu derece üst düzeyde bir araya geldiler.
raya çıkarıldı! Devalüasyon oranı yüzde 221'di.
Türkiye adına Başbakanlık Konutu'nda yapılan toplantıya Baş-
Bazı ithal mallara getirilen kısıtlama, DP'nin önemli destek bul-
bakan Menderes, Dışişleri Bakanı Zorlu ve Dışişleri Genel Sekre-
duğu iş dünyasının hükümet aleyhine dönmesine neden oldu.
teri Melih Esenbel katıldı.
Devalüasyon herkesin sinirlerini germişti.
Ziyaret çok gizliydi. Öyle ki hükümet yemek sırasında haber sı-
Öyle ki, Başbakan Menderes 6 eylülde Balıkesir'de yaptığı
zar düşüncesiyle, garson olarak diplomatları görevlendirmişti.
konuşmada muhalefeti sert bir dille eleştirirken, "İdam sehpala-
Gizli toplantının gündemi aslında belliydi: Mısır'da başlayan
nnda can verenlerden ders alsalar ya..." diyecekti! Başbakan
Panarapçılık akımları Ortadoğu'da yükselişe geçmiş ve SSCB'yle
Menderes'e yanıt bir gün sonra CHP Genel Başkanı İsmet İnö-
yakın ilişki içine girmişlerdi. Mısır ve Suriye birleşip, Birleşik
nü'den gelecekti: "Sehpalar kurulursa nasıl işleyeceğini kimse
Arap Cunıhuriyeti'ni kurmuşlardı. Bir ay sonra da Yemen bu bir-
bilemez!"
liğe katılmıştı.
Türkiye'de siyaset sertleşiyordu...
ABD, Türkiye, İsrail ve İran "adı konmayan" bir antlaşma yap-
Muhalefet DP'ye karşı birleşiyordu: Önce, Türkiye Köylü Par-
tılar; Panarapçı ve komünist akımlara karşı birlikte hareket ede-
tisi ile Cumhuriyetçi Millet Partisi birleşti ve Cumhuriyetçi Köylü
ceklerdi.
Millet Partisi (CKMP) adını aldı. Sonra Hürriyet Partisi ile CHP,
Başlarında "ağabeyleri" ABD vardı.
CHP çatısı altında birleşti.
SSCB'nin Önasya'da nüfuz alanının giderek artmasından çeki-
Demokrat Parti bunun karşılığında "Vatan Cephesi"ni kurdu.
nen ABD, Pakistan'da General Eyüb Han'a askerî darbe yaptır»
Yani muhalefetin karşısında Vatan Cephesi vardı artık.
rak, yönetimi ele geçirdi.
Hiçbir hukuksal niteliği olmayan bu oluşumun asıl amacı DP
Yüzyılın başında Wilson Prensipleri'yle "kendi kaderini tayin
kadrolarını muhalefete karşı harekete geçirmek ve parti üye sa-
hakkını" tanıyan ABD, kırk yıl sonra bağımsızlıklarını ilan eden
yısını artırmaktı.
ülkelere "savaş" açmıştı!
Vatan Cephesi'ne katılanların isimleri radyoda da tek tek oku-
Oysa sadece Ortadoğu değil, Afrika kıtası da arka arkaya ba-
nuyordu. Haber saatinde okunan bu uzun listeler dinleyicileri
ğımsızlıklarını ilan eden ülkelere tanıklık ediyordu: Gana, Gine,
"ezdiriyordu. İstanbul'da "Ajans Haberlerini Dinlemeyenler Der-
Cad, Mali, Senegal, Kongo, Nijerya... J
W" kuruldu.
ABD'nln "burnunda dibindeki" Küba'da, Castro iktidarı ele ge-
Evet siyaset sertleşiyordu: CKMP Genel Başkanı Osman Bö-
çirmişti.
.
lükbaşı hapse mahkûm ediliyor; ismet Paşa'nın dokunulmazlığı Başbakan Menderes de London Clinic'te tedavi altına alındı.
Meclis'te kaldırılmak isteniyordu. Böylesine gerilen bir ortamda Onunla birlikte 10 kişi kurtulmuş 16 kişi ise ölmüştü. 2 0
en çok zararı basın mensupları gördü. Adalet Bakanı Esad Buda-
Kaza radyodan duyuruldu. Başbakan Menderes yaşıyordu ama
koğlu TBMM'de yaptığı konuşmada 1954-1958 yılları arasında 238
ölüp ölmediği konusunda kargaşa vardı. Kazayı duyuran spiker
gazetecinin mahkûm olduğunu açıkladı.
BBC Türkçe Servisi'nde çalışan Orhan Boran'dı.
Gerginlikleri kısa bir süreliğine rafa kaldıracak olay Londra'da
yaşanacaktı. Berin Menderes'e kaza haberi Çankaya Köşkü'nden geldi.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar olayları daha yakından takip ede-
bilmeleri için isterlerse Köşk'e gelebilecekleri haberini verdi. Be-
Çocukluk arkadaşı kurtarıyor rin Menderes oğlu Aydın'la birlikte Köşk'e gitti. Onları karşılayan
isim Celal Bayar'ın eşi Reşide Hanım'dı. "Üzülmeyin, hamt olsun
17 şubat 1959.
sağ salim hayattadırlar. Bizim bey şimdi Londra'yla da konuştu.
Viscount tipindeki pervaneli "Sev" adlı uçak, pilot Münir Özbek
Adnan Bey hastaneye yatırılmıştır. Maalesef arkadaşlarından ve-
yönetiminde, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye arasında Londra'da
fat edenler var" dedi.
yapılacak üçlü Kıbrıs Konferansı'na katılacak heyeti taşıyordu.
Bu arada Celal Bayar telefon başında olayla ilgili detaylı bilgi
İniş vakti yaklaştığında gösterilen yer Londra yakınlarındaki almaya çalışıyordu.
Gatwick'ti. Ne var ki iniş pek de kolay olmayacaktı. Çünkü yoğun Berin Menderes hâlâ olanlara inanamıyordu; uçak düşmüştü
sis tabakası pilotun görüş mesafesini etkiliyordu. Havaalanı yakı- ve eşi sağ kurtulmuştu. Bir an kötü habere inandırılmak istendi-
nında bulunan "Surrey Jordanwoods" alanına yaklaştıklarında ğini sandı. Eşinin yaşadığından ancak onunla konuşursa emin
görüş mesafesi 500 metreye kadar indi. olabilecekti ama doktorlar buna izin vermiyordu.
Kaptan Özbek, karar verdi inecekti.
Berin Menderes yorgun ve endişeliydi. Koltuklardan birine
Saat 16.58'de uçak büyük bir gürültüyle düştü.
oturdu, gözleri tek bir noktaya odaklandı. Aklına eşi Adnan'm ge-
Civar çiftliklerde çalışanlar kendilerini yere attılar. Sonra bir
çirdiği ve yine yıllar önce şans eseri kurulduğu kaza geldi.
uçağın düştüğünü anladılar. Ardından "belki kazadan kurtulan
Oğullan Yüksel daha üç yaşındaydı. Yıl 1937.
vardır" diye olay yerine koştular.
Adnan akşam saat 10'a doğru eve geldi. Doğruca odasına gidip
Uçak ikiye bölünmüş ve ters dönmüştü.
yatağına yattı. Berin kuşkulanmıştı, eşinin salona gelmesini bek-
Sağ kurtulan yolcular olayın şoku içindeydiler. İlk etapta onla-
lemeye koyuldu. Adnan gelmeyince Berin yanına gitti. Eşinin
ra yardım edenler yine İngiliz çiftçilerdi.
yattığını gören Berin Hanım, "Ne o Adnan, hasta mısın, yorgun
Adnan Menderes'in ayağı uçağın tabanına sıkışmıştı. Onu musun, niye erkenden yattın ?" dedi. Adnan, "Yok yok, bir şeyim
uçaktan çıkaran Sakarya milletvekili aynı zamanda İzmir Karşı- yok, yattım hepsi o kadar" diyerek Berin'in merakını geçiştirme-
yaka'dan gençlik arkadaşı Rifat Kadızade'ydi. ye çalıştı.
Başbakan Menderes kan kaybediyordu; şuuru kapalıydı ve bir Adnan Menderes kitap okumadan yatmazdı. Berin de bu yüz-
ağacm altında öylesine boş gözlerle sağa sola bakarak duruyordu. den "Okumayacak mısın ? İstersen kitabını vereyim. Bir arzun var
Menderes'i o halde bulan Newgate Chaffold Çiftliği'nde çalı- nu?" gibi sorularla meseleyi çözmeye çalıştı. Menderes "Teşekkür
şan Weller ve Bailey aileleriydi. Önce Başbakan Menderes'e kim ederim, uyumak istiyorum" deyince Berin Hanım çok üstelemedi.
olduğunu sordular. Menderes, "Türkiye'nin başbakanıyım. Uçak-
Adnan Menderes sabah uyandığında hızla giyindi. Berin Hanım
ta çok kişi var. Beni bırakın ve onlara yardım edin" dedi. Bailey-
ise bacağındaki derin yarayı fark etti, ne olduğunu sordu. Adnan,
lerden Anthony Bailey uçağın yanına giderken Menderes'in yanı-
"Çarptım" dedi.
na hastabakıcı olan eşini bıraktı. Daha sonra çift Menderes'le bir-
Birçok sabah olduğu gibi birlikte yürüyüşe çıktılar. Kavaklıde-
likte iki yaralıyı da alarak çitfliğe götürdüler.
Olay yerine ardı ardına ambulanslar gelmeye başladı. 20. Kurtulanlar, özel kalem müdür yardımcısı Şefik Fenmen, Çanakkale Milletvekili
Yaralılar civarda bulunan kliniklere taşındı. Emin Kalafat, Sakarya Milletvekili Rifat Kadızade, Afyon Milletvekili Arif Demirer, Dı-
şişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Melih Esenbel, koruma polisi Kâzım Nefes, hostes Yur-
danur Yelkovan, makinist Kemal Itık ve kabin memuru-hostes Türkay Erkay'dı.
497

re'den Atatürk Bulvan'nı takip ederek indiler. Ziraat Bakanlığı'nın


önüne kadar konuşmadılar. Berin Menderes'in dikkatini Çankaya Uçak kazası iktidar ve muhalefet partisi arasındaki gerginliği
yönüne gelirken akasya ağacını devirip elektrik direğinin altında da olsa hafifletti. Karşılamaya gelen kalabalığın arasında Cum-
kalan otomobil çekti. Adnan Menderes adeta hurda haline gelen ırbaşkanı Celal Bayar ve ana muhalefet partisi lideri İsmet İnö-
arabayı inceledi. Berin Hanım aracın içinde bulunanların sağ çı- ., ( j e vardı. İsmet İnönü, Menderes'in yanına geldi. Çok üzüldü-
kamadıklarını düşündü. Sonra yollarına devanı ettiler. Kızılay'a ğünü söyleyerek acil şifalar diledi. Menderes ise İsmet İnönü'ye
doğru ilerlediler. Adnan Menderes birden durdu. Arabanın içinde "Zahmet ettiniz, çok teşekkür ederim paşam" diyerek memnuni-
kimin olup olmadığını sordu. Berin Hanım, "Bilmiyorum, gazete- yetini dile getirdi.
de mi yazdı?" diye sordu. Menderes soğukkanlılıkla, "Kim olacak, Kazanm yumuşattığı hava hızla soğumaya, iktidar ile muhale-
ben vardım" dedi. fet arasındaki ilişkiler yeniden gerginleşmeye başladı.
Kaza gecesi Karpiç'te yemekteydi. Dönerken bindiği taksinin Balayı kısa sürmüştü...
şoförü direksiyon hâkimiyetini kaybedince kaza olmuştu. Ad-
nan Menderes olduğu yerden çıkamamıştı, çünkü arabanın ta- Başbakanın oğluna okul değiştirten olaylar
vanı tamamen çökmüştü. Şoför yaralı olarak kurtarıldı. Etra-
fında toplananlar müşterisinin milletvekili olduğunu söyledi. İsmet İnönü 29 nisanda Batı Anadolu gezisine çıktı.
Arabayı çevirip Adnan Menderes'i kurtardılar. Kaburga kemik- Gezinin başlamasıyla siyasî gerginlikler de adeta tırmanışa
leri incinmiş, ayağı yırtılmıştı. Şansı ona yardım etmiş ve kur- geçti.
tulmuştu. "Büyük Taarruz" gezisinin ilk durağı Uşak'tı. İsmet İnönü'yü ka-
Yani, uçak kazası Adnan Menderes'in ilk büyük kazası değildi... labalık bir kafile karşıladı. DP binasından atılan çay bardağı İsmet
Biz dönelim uçak kazasına... İnönü'nün yanında bulunan bir gazeteciye isabet etti, ardından
olaylar çıktı. Bu arada atılan bir taş da İsmet Paşa'mn başından
Başbakan Menderes'in yaşayıp yaşamadığı konusunda Türki-
yaralanmasına neden oldu.
ye'de spekülasyon sürüyordu. Başbakanın sesi kaldığı klinikte
kaydedildi ve BBC'nin de katkılarıyla Ankara, İzmir ve İstanbul CHPliler kentten ayrılmak için istasyona geldiklerinde bile
radyolarında yayınlandı. Böylece polemik son buldu. olaylar devam ediyordu.
Basın, ölenleri "sulh şehitleri" diye adlandırdı. Kazada ölenle- İsmet Paşa gezi kapsamında Manisa ve İzmir'i de ziyaret ettik-
rin cenazeleri 22 şubatta Türkiye'ye getirildi. ten sonra İstanbul'a geldi. Bu kez de kargaşanın adresi Topka-
pı'ydı. Protestocular İsmet İnönü'nün bulunduğu arabaya saldır-
Sıra Başbakan Menderes'in dönüşündeydi. 23 şubatta klinik-
ten taburcu oldu, 26 şubatta İstanbul'a döndü. dı. Askerlerin müdahalesiyle olaylar engellendi.
Büyük bir sevgi gösterisiyle karşılandı. İsmet İnönü olayları Meclis gündemine taşıdı. İçişleri bakanı
İnanılmaz büyüklükteki kalabalık Başbakan Menderes'i duy- ve başbakan hakkında soruşturma önergesi verildi. Ancak DP'li-
gulandırdı. lerin ağırlıkta olduğu Meclis önergeyi reddetti. Sokaktaki kavga-
lar Meclis koridorlarına kadar taştı; CHP ve DP milletvekilleri
Havaalanından, İstanbul'a gelişlerinde kaldığı Park Otel'e bu
kez tam dört saatte vardı. Yollarda tezahürat yapıldı. Develer ke- arasında tatsız olaylar meydana geldi.
sildi. Byfipsultan'da büyük bir iftar yemeği verildi. Bu arada CHP'nin yaym organları Ulus ve Akis'in basımı ya-
Konya Milletvekili Himmet Ölçmen'in, "Bu milletin başında saklandı.
Peygamberin, Allah'ın tayin ettiği bir lider var, bu da Mende- İsmet Paşa pes etmiyordu. Gezilerinde son durak Kayseri'ydi.
res'tir" sözü aslında aıtık DP'de yeni bir eğilimin işaretiydi: Men- Kente geldiğinde coşkuyla karşılandı. "İsmet Paşa'yı geçirme-
deres'in yüceltilmesi! yin" emriyle bir köprü tutulmuştu. İnönü bu emir ve hareketlere
aldırış etmeden köprüye geldi. Karşısında duran binbaşıya "Ba-
Bir hafta İstanbul'da kaJdı. Daha sonra trenle Ankara'ya doğru
yola çıktı. Lokomotifi çiçekler ve bayraklarla süslüydü. Cumarie- pa ateş mi açtıracaksın?" diye sorunca, binbaşı duygusal bir ses
si günüydü. Ankara karlı bir kış gününü yaşıyordu. tonuyla, "Size ateş açtıracağıma ben kurşunu kendi kafama sıka-
•m" dedi.
Önde binbaşı arkada ismet Paşa köprüden geçtiler, oradaki
\jeyse uzatmayalım, CHP'ye rağmen Meclis'ten "ikili antlaşma-
tüm askerler selama durdular, inönü'ye yolu açan binbaşının adı
Selahattin Çetiner'di. 21 lar" onayını çıkaran DP'nin, "ABD'ye rağmen SSCB'ye yaklaştığını"
söyleyeceklerdi!
DP kadroları ile kurmayları, bu olaylardaki askerlerin tavırla-
Pragmatist Menderes-Zorlu ikilisinin SSCB'ye yaklaşması, Ba-
rını bile analiz edemiyordu. Başbakan Menderes ile çevresinin,
Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarıyla ilişkileri çok Va "politik bir şantaj" yapma amacından kaynaklanmaktaydı. Il-
iyiydi; bu nedenle ordudan kendilerine karşı bir hareket gelece- mnçtir, ° günlerde incirlik Üssü'nden kalkan ABD'nin U-2 casus
ğini düşünmüyorlardı bile. cağı Moskova'da düşürüldü, pilot Francis Powers esir alındı!
Sovyetler Birliği, topraklarım ABD'nin casusluk faaliyetlerine açan
Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yönetmek ile orduya hâkim olmak
arasındaki ince çizginin farkında bile değillerdi. Türkiye'yi protesto etti.
Son bir noktanın daha altını çizelim: Türkiye, SSCB ilişkileri
Darbe hazırlıkları yapıldığı ve askerlerin durumdan hoşnut ol-
için ABD'den izin istemiş ve bu iznin onaylanmasından sonra ku-
madıkları yönünde sözler başkent Ankara'nın siyasî kulislerinde
zey komşusuyla ticarî ve kültürel ilişkiye girmişti! Yani, Ameri-
konuşulmaya başlanmıştı. Bu sözler Dışişleri Bakanı Zorlu'nun
ka'nın onayıyla Sovyetler Birliği'ne yakınlaşmıştı!
da kulağına gelmiyor değildi. Ne var ki, o bu eleştirileri hem dik-
Ama Türkiye'nin asıl istediği, Ortak Pazar'a girmekti. Bu ne-
kate almıyor hem de bu konuşmaları yapanları "şom ağızlı", "ka-
ramsarlıkları ruhlarına sinmiş kişiler" olarak değerlendiriyordu! denle 31 temmuz 1959'da ilk başvurusunu yaptı.
Bu arada çok güvenilen müttefik ABD'yle ilişkiler de yolunda Ortak Pazar'a girmek isteyen DP hükümeti, ülke içerisinde an-
gitmiyordu. Yeni krediler konusunda anlaşma sağlanamamıştı. tidemokratik uygulamalan tek tek hayata geçiriyordu.
Çünkü Türkiye borçlarının faizlerini bile ödeyemez durumdaydı. Meclis'te on beş DP milletvekili tarafından oluşturulan Tahki-
Tespit: "ABD'den kredi umudunu kesen Türkiye, Sovyetler Bir- kat Komisyonu kuruldu. Bu komisyon geniş yetkilerle donatıl-
liği'ne yaklaştı ve bu nedenle ABD, 27 Mayıs 1960'ta DP iktidarı- mıştı; toplantılan ve istediği yayını yasaklayabiliyor, dağıtımım
nı yıktırdı" iddiası yine havada kalan bir analizdir! Ancak ne ya- durdurabiliyordu.
zık ki kırk yıldır konuşulmaktadır, koca koca isimler bu iddiayı Gerek muhalefet partileri gerekse aralannda çok sayıda hukuk
savunabilmektedir. profesörünün bulunduğu öğretim üyeleri bu uygulamanın Anaya-
sa'ya aylan olduğunu söylüyorlar ancak DP bildiği yoldan şaşmı-
Halbuki o tarihlerde, yani 1950'li yılların sonunda Türkiye,
yordu.
ABD'yle "ikili antlaşmalar" imzaladı.
Üstelik, başını Fatin Rüşdü Zorlu gibi isimlerin çektiği bir grup
Bu antlaşmalara göre, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne, ba-
daha da sert önlemlerden yanaydı. Öyle ki, CHP'nin kapatılması-
ğımsızlığına karşı doğrudan veya dolaylı bir saldın olursa ABD
nı bile istiyorlardı!
ordusu yardım edecekti. Herkesin merak ettiği "dolaylı saldın"
iktidar ile muhalefet arasında ilişkiler kopmuştu.
ne demekti ? Türkiye zaten NATO içinde değil miydi; saldın olur-
sa NATO Türkiye'nin yanında olmayacak mıydı; o halde "ikili CHP'yi "siyasî sapık" diye itham eden Başbakan Menderes'e
antlaşmaya" ne gerek vardı ? Aynca ABD bunu hiçbir Avrupa yanıt, Ulus gazetesi yazan Şinasi Nahit Berker'den gelmişti: "İyi
devletiyle de yapmamıştı! ama muhterem efendim, herkes de cinsî sapık olacak değil ya!"
Berker sekiz ay hapse mahkûm edildi. DP'yi eleştiren gazeteci-
9 mayıs 1960'ta muhalefetin karşı çıkmasına rağmen Meclis'ten
!er, Metin Toker, Ülkü Arman, Nihat Subaşı, Fethi Giray, Beyhan
geçen "ikili antlaşmalann" tek bir amacı vardı: ABD, Türkiye'nin
Cenkçi, Bedii Faik, Ali İhsan Göğüs, Kurtul Altuğ, Cüneyt Arca-
Mısır, Suriye, Irak gibi elinden kaybolup gitmesini istemiyordu.
yürek ve yetmiş dokuz yaşındaki Hüseyin Cahid Yalçın ardı ardı-
On sekiz gün sonra DP'yi yıkıp yönetimi ele geçiren subaylar
na cezaevine konuldu.
bunu bildikleri için ilk açıklamalannda NATO'ya ve CENTO'ya
bağlılıklannı söyleyeceklerdi! Osman Bölükbaşı'yı yine milletvekili seçti diye Kırşehir ilçe ya-
Püıverdi! Hukukun üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri
K
°ker, Cumhuriyet Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay ikinci baş-
21. 1919 Lapseki doğumlu Selahattin Çetiner, korgenerallik rütbesine kadar yükseldi,
12 Eylül 1980 askerî darbesi kabinesinde (1980-1983) içişleri bakanı oldu. kanlarından Haydar Yücekök, üye Kâmil Coşkunoğlu, üye Mela-
hat Ruacan, üye Faik Uras, üye İlhan Dizdaroğlu, "görülen lüzum 555K, "5. ayın, 5. günü, saat 5'te Kızılay'da" anlamına geliyordu.
üzerine" bir günde emekliye sevk ediliverdi... Sivil öğrenci, genç yaşlı her kesimden binlerce insan, o gün
Ve sokaklar ise hiç susmuyordu... geldiğinde Kızılay Meydanı'nda buluştu.
Antidemokratik yasalara, sıkıyönetimlere rağmen başta Anka- Sadece yürüyen, eylem yapan üniversite öğrencileri değildi.
ra ve İstanbul olmak üzere öğrenciler hemen her gün hükümet 21 mayısta Harp Okulu öğrencileri hükümet aleyhine sessiz yü-
aleyhine gösteri yapıyordu. rüyüş yaptılar. Yürüyüş yapan 600-1 000 arasında kişinin yalnız-
Ve gösterilere kan bulaştı... ca 300'ü Harp Okulu öğrencisiydi; diğerleri subaydı!
Orman Fakültesi öğrencilerinden Turan Emeksiz polisin açtığı Bu yürüyüş bir hafta sonra iktidara kadar uzanacaktı...
ateş sonucu can verdi. Kurşunlara hedef olan öğrencilerden Hü- Ve bu hareketin hedefinde Evliyazadeler vardı!..
seyin Onur sol bacağı kesilerek kurtarıldı. Hüseyin Irmak, Mevlüt
Kurtoğlu, Kenan Özten, Cengiz Ballıkaya gibi öğrenciler polis
kurşunuyla yaralanmıştı.
Olaylar artarak sürüyordu, gelişmeler kaygı vericiydi.
Tüm gelişmeleri endişeyle izleyen bir kişi daha vardı: Berin
Menderes! Oğlu Aydın Menderes İstanbul'da Robert Kolej'de oku-
yordu. Endişesinin önüne geçmesinin tek yolu vardı, o da oğlunu
yanına, Ankara'ya getirmek. Başbakan Adnan Menderes de eşinin
bu isteğini yerinde buldu. Berin Hanım İstanbul'a gitti, oğlunu Ro-
bert Kolej'den alarak Ankara'ya döndü.
Aydın Menderes'in Ankara'ya döndüğü o gün, Sultanahmet
Meydanı'nda yapılan miting sırasında Nedim Ozpolat adında bir
öğrenci de yaşamını yitirdi.
On binlerce öğrenci artık hiç susmuyor, hep aynı marşı söylü-
yorlardı:

Olur mu böyle olur mu ?


Kardeş kardeşi vurur mu ?
Kahrolası diktatörler
Bu dünva size kalır mı ?

Bu sözler "Plcvne Marşı"nm değiştirilmiş haliydi. 22


Sadece İstanbul değil Ankara da kaynıyordu.
O günlerde herkesin dilinde bir şifre vardı: 555K!

22. "Plevne Marşı"


Tuna nehri akmam diyor / Etrafımı yıkmam diyor / Şanı büyük Osman Paşa / Pievne'den
çıkmam diyor.
Olur mu böyle olur mu ? /Evlat babayı vurur mu ? / Sizi millet hainleri / Bu dünya size
kalır mı ?
Düşman Tuna'yı atladı / Karakolları yokladı / Osman Paşa'nın kolunda / Beş bin top bir-
den patladı.
Kılıcımı vurdum taşa / Taş yarıldı baştan başa / Askerinle binler yaşa / Namı büyük Os-
man Paşa.
I U J

Yirmi ikinci bölüm Saat 04.36.


Anne oğul mutfakta oturup kara kara düşünürken, birden rad-
yodaki marşlar kesildi. Tok ve sert sesli, kurmay albay olduğunu
27 mayıs 1960, saat 04.00, Ankara söyleyen biri 1 ihtilal bildirisini okumaya başladı:

Sevgili Vatandaşlar,
Dün gece yarısından itibaren bütün Türkiye'de Deniz, Kara, Hava
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz el ele vererek memleketin idaresini ele al-
mıştır. Bu hareket Silahlı Kuvvetlerimiz'in müşterek işbirliği sayesin-
de kansız başarılmıştır. Sevgili vatandaşlarımızın sükûn içinde bulun-
malarını ve resmî sıfatı ve vazifeleri ne olursa olsun hiç kimsenin so-
kağa çıkmamasını rica ederiz...

Başbakanlık Konutu'nun 6394 numaralı telefonu ısrarla çalı- Berin Hanım böbreklerinden rahatsızdı; karnına bıçak gibi ağ-
yordu. Yataktan fırlayan Berin Menderes hışımla telefonu açıp, rı saplandı. Yüzü bembeyaz oldu. Aydın Menderes mutfakta otu-
sert bir ses tonuyla "Efendim, buyrun" dedi. ran annesine ağn kesici bir hap getirdi. O sırada yanlarına evin
Ahizenin karşısında Başbakan Menderes'in halasının oğlu DP garsonu Osman Karahan geldi. Haberi radyodan öğrenince he-
Antalya Milletvekili Kenan Akmanlar vardı: "Berin, askerler ihti- men Başbakanlık Konutu'na koşmuştu.
lal yapmış!.." Üçünün de merak ettiği Eskişehir'de bulunan Başbakan Adnan
Şaşırdı, Günlerdir konuşulan "Askerler yönetime el koyacak" Menderes'ti.
sözleri doğru mu çıkmıştı ? Berin Hanım böyle bir dönemde diğer oğulları Yüksel ile Mut-
Aklına teyzesi Makbule'nin kızı Emel Zorlu geldi. Hemen tele- lu'nun yurtdışında olmalarına sevindi. En azından "Bu zor günle-
fonla aradı. Telefonu Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu açtı. İh- ri onlar daha rahat atlatacaklar" diye düşündü.
tilalden haberleri yoktu. Başkalarına da sormak için hemen tele- Yüksel Menderes, Cenevre'de Birleşmiş Milletler'de çalışıyordu.
fonu kapattılar. Mutlu Menderes ise İsviçre'de yükseköğrenim görüyordu.
Ağabeyi Samim Yemişçibaşı da yurtdışındaydı; Viyana büyü-
Telefonun kapanmasıyla birlikte çalması bir oldu. Arayan Baş- kelçisiydi. Annesi Naciye Hanım da onun yanındaydı.
bakan Adnan Menderes'in dayısının torunu DP İzmir Milletvekili Bu kâbus gecesinde yapayalnız olduğuna sevinsin mi, üzülsün
Sadık Giz'in eşi Selma'ydı. Ağlıyordu: "Sadık Bey'i dipçiklerle sır- mü karar veremedi Berin Hanım...
tına vura vura götürdüler!" Hava aydınlanmaya başladı.
Başbakan Adnan Menderes Eskişehir'deydi. Berin Hanım'ın aklına Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne gitme fikri
Berin Hanım eşine ulaşmak için Başbakanlık Müsteşarı Ahmed geldi. Başbakanlık Konutu ile Köşk arası 200 metreydi.
Salih Korur'u aramak istedi; olmadı; Başbakanlık Konutu'nun te- Oğlu Aydın'ı ve hizmetli Osman'ı alıp Köşk'e gitmek üzere yo-
lefonları kesilmişti. İhtilal varlığını hissettirmeye başlamıştı... la çıktı. Ne Başbakanlık Konutu ne de Çankaya Köşkü henüz as-
Aklına iki yıl önce Irak'ta yapılan askerî darbe geldi. Ailece gö- kerlerle çevrilmemişti.
rüştükleri Kraliyet ailesi mensuplarının hepsini askerler öldür- Çankaya Köşkü görevlileri onları salona aldılar. Odada Celal
müştü... Bayar'ın eşi Reşide Hanım, kızı Nilüfer Gürsoy ve Celal Bayar'm
Sonra eniştesi Doktor Nâzım'ın akıbetini düşündü. Ürperdi. özel kalemi Özel Şahingiray vardı.
İçerideki odada uyuyan on dört yaşındaki oğlu Aydın Menderes'i Bayarlar da ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Ne başba-
uyandırdı. Anne-oğul ne yapacaklarına bir süre karar veremediler.
Aydın'ın aklına radyo geldi, radyoyu açtılar; marşlar çalıyordu. I. Berin ve oğlu Aydın Menderes bu tok sesli albayın adını o günden sonra sık sık du-
yacaklardı: Kurmay Albay Alparslan Türkeş !
kanla ne de kabinenin diğer üyeleriyle irtibat kurabilmişlerdi. Nilüfer Gürsoy heyecanlıydı. Annesi Reşide sakinleştirdi. "Kı-
Alt kattaki odadan Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın kesik kesik zım askerler dürüst insanlardır, haklıyı haksızı ayırırlar, biz Halk-
sesi geliyordu. Sonra konuşmalar duyulmaz oldu. çıların gelmediğine şükredelim" dedi.
Celal Bayar alt kattaki odasından salona geldi. Sanki salonda Nilüfer Gürsoy'un çocukları Akile, Emine ve Bilge'nin İngiliz
bulunanları görmüyordu. Berin Hanım hızla yerinden kalkıp Ce- dadısı haberi BBC'den almış, sürekli, "Beni de kesecekler" diye ağ-
lal Bayar'ın önünü kesti; "Alı beyefendi Adnan burada olsaydı, lıyordu. Onu apar topar İngiliz Büyükelçiliğine gönderdiler.2
başka mı olurdu acaba?" deyince, Cumhurbaşkanı Bayar, Berin Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ndeki telefonları kesmişlerdi. Ancak
Hanım'ın yüzüne acıyla bakarak, "Çok geç artık, bırakalım bunu nedense kütüphanedeki telefon çalışıyordu. Bayarlar yakın aile
hanımefendi" dedi ve yan odaya geçti. dostlarını o telefondan aramaya başladılar. Aldıkları haberler iç
Salona tekrar sessizlik çöktü. açıcı değildi. Sonra salonda bulunanlara bilgi veriyorlardı:
Gelenler olduğu söylendi ve salonda bulunanların üst kata çık- "Nezahat Abla'nın eşini de (Konya DP Milletvekili Remzi Bi-
ması istendi. Kadınlar üst kata çıktı. rant) götürmüşler. Götürürken küfretmişler..."
Ancak kısa bir süre sonra alt kattan uğultu halinde gürültüler Gözaltına almalar bitmemişti...
gelince, başta Berin Hanını ve Nilüfer Gürsoy tekrar aşağı kata Tuğgeneral Burhanettin Uluç, beraberinde bulunan teğmenler-
indiler. le birlikte Genelkurmay Başkam Orgeneral Rüşdü Erdelhun'un
Tuğgeneral Burhanettin Uluç komutasındaki bir grup subay ve evine gitti. Erdelhun Paşa tüm ısrarlara rağmen kapıyı açmadı.
asker Celal Bayar'ın odasına girmişlerdi. Teslim olmak istemiyordu. Bunun üzerine askerler kapıyı kırdı.
Celal Bayar odadaki bilardo masasının başında, ayaktaydı. Orgeneral Rüşdü Erdelhun tıpkı Celal Bayar gibi silahına sarıldı.
Sol elini ceketinin cebine sokmuştu ve elinde tabancası vardı! Teğmenlerden Özdemir Çakmak, Erdelhun'u engelledi. Paşa da
Tuğgeneral Burhanettin Uluç, askerî müdahalenin önemli askerî cipe bindirilerek Harp Okulu'na götürüldü.
isimlerinden biriydi. Bilardonun karşı tarafına kadar yürüdükten Tarım Bakanı Nedim Ökmen kaçmaya çalışırken Kızılcaha-
sonra, sert bir ses tonuyla, "Millet ve ordu sizi istemiyor, buna bi- mam'da yakalanmıştı. Millî Eğitim Bakanı Celal Yardımcı, kaide-
zi siz mecbur ettiniz, lütfen hiçbir zorluk çıkarmadan bizimle ge- si askerî doktor Mehmet Yardımcı tarafından otomobille kaçırı-
liniz" dedi. lırken ele geçirilmişti. Bayındırlık Bakanı Tevfık İleri evinin kapı-
Celal Bayar hiç de alttan almadı ve benzer bir ses tonuyla, mil- sını "Yaşasın Türk ordusu" diye bağırarak açmıştı...
lî iradeyle seçildiğini ve hiçbir şekilde Köşk'ten çıkmayacağını
söyledi. Evler aranıyor
Burhanettin Uluç, kendisini Harbiye'de bir süre misafir ede-
ceklerini söyledi ama ömrünün büyük bir bölümünü komitacı O gece sabaha karşı, Ankara'da yüzlerce evin kapısı çalındı...
olarak yaşayan Celal Bayar, askerî darbe uygulamalarını Türki- Berin Menderes Köşk'te yapacağı bir şey kalmayınca "Camlı
ye'de en iyi bilen isimlerin başında geliyordu kuşkusuz. Köşk" adı verilen Başbakanlık Konutu'na döndü.
O anda Cumhurbaşkanı Bayar, askerlerin hiç beklemediği bir Askerler konutu çevirmişti. Ama anne-oğul aralarından geçer-
hareket yaptı; "Siz değil, bu işi ben kendim yaparım" diyerek, ce- ken kimse ne bir söz söyledi ne de bir davranışta bulundu.
ketinin cebindeki tabancasını çıkarıp şakağına dayadı. Nedense salon yerine tekrar gidip mutfağa oturdular. Osman
Celal Bayar intihar edecekti. Askerler, yetmiş yedi yaşındaki Efendi, kahvaltı için hazırlıklara başladı. Berin Hanım kahvaltı yap-
cumhurbaşkanından daha atak davrandı ve tabancayı elinden al- mayacağını, oğlu Aydın için hazırlık yapmasını istedi. Sonra oğluna
mayı başardı. dönerek, "'Hadi istersen, biraz uyu, sonra kahvaltı yaparsın" dedi.
Celal Bayar soğukkanlılığını kaybetmeden, ceketini, kravatını Aydın Menderes ne uyumak istedi ne de kahvaltı yapmak. 15a-
düzeltti ve askerlere dönerek, "Buyrun gidelim" dedim.
Celal Bayar'ın askerler tarafından götürülmesini, Bayarlar ve 2. Nilüfer Gürsoy'un üç kızı da akademisyen oldu. Bilge Gürsoy Marmara Üniversitesi
iletişim Fakültesi'nde doçent; Emine Gürsoy Marmara Üniversitesi Fen-Edobiyat Fakül-
Menderesler pencereden gözyaşlarıyla sesssizce izledi...
tesi'nde bölüm başkanı profesör; Akile Gürsoy ise Yeditepe Üniversitesi Sosyal Antro-
poloji Bölümü'nde profesör olarak çalışmaktadır.
506

şı eğik, sürekli yere bakıyordu. Arada gidip telefonu kontrol edi- Askerler dışarıda durdu, siviller eve girdiler.
yordu, "belki açılmıştır" diye. Eve girenlerin bir grubu evi arıyor diğerleri ise zabıt tutuyordu.
Pencereden baktıklarında tek gördükleri askerler, cipler ve Özellikle yazılı belgeler üzerinde duruyorlardı. Ancak evde ye-
tanklardı. teri kadar yazılı belge bulunamayınca, Berin Hanım'a, devrik baş-
Sıkıyönetim ilan edilmişti; kimse sokağa çıkamıyordu. bakan Menderes'in özel notlarını nerede sakladığını sordular. Be-
Çaresiz bekleyeceklerdi. rin Hanım, eşinin yazılı not almayı sevmediğini, aldığı çok az no-
Berin Hanım, aralıklarla eniştesi Doktor Nâzım'ın başına ge- tu da eve getirmediğini söyledi.
lenleri hatırlıyordu. Hemen bu düşüncesinden uzaklaşmak, kim- Bu arada evin bodrum katından sesler gelmeye başladı. Berin
senin moralini bozmamak istiyordu; aklına ne zaman Doktor Nâ- Hanım aşağıya indi. "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu, aldığı yanıta
zım gelse, oğlu Aydın Menderes ve Osman Efendi'yle sohbet et- şaşırdı. Ayaklarını zemine vuran görevliler, içinde altınların bu-
meye başlıyordu. lunduğu gizli kasayı arıyorlardı!
Ama... 0 gece başlayan idam düşüncesi Berin Hanım'ın aklın- Berin Hanım sinirlendi: "Burada altın filan yok, bulursanız bi-
dan hiç çıkmayacaktı... raz da bana verin!"
Öğleden sonra saat 14.30. Gelenler Başbakan Adnan Menderes'in özel yazılarını alıp git-
Kapı çalındı. Osman Efendi hareketlendi, Berin Hanım onu tiler. Evde söylendiği gibi dolar, mark gibi dövizler ve altın bulu-
durdurdu; kapıyı kendi açtı. Karşısında iki subay vardı, "iyi gün- namamıştı !
ler" deyip ellerindeki zarfı uzattılar. Sonra da alelacele uzaklaş- Hava kararmaya başladı. Sokaklar ıssızdı.
tılar. Berin Hanım'ın soru sormasına fırsat vermemişlerdi. Başbakanlık Konutu'ndaki sessizliği sadece radyonun sesi bo-
Berin Hanım kapıyı kapatır kapatmaz zarfı açtı. zuyordu. Hiç kapatılmamıştı. Ama onda da ihtilal bildirisi ve
Eski yazıyla kaleme alınmış pusulanın sahibi Başbakan Adnan marşlar dışında haber yoktu.
Menderes'ti. Kâğıtta yalnızca istekleri yazılıydı: iç çamaşırı, göm- Berin Menderes, bu aramalardan sonra artık Başbakanlık Ko-
lek, kravat, çorap, bazı ilaçlar... nutu'nda fazla kalamayacaklarını anlamıştı. Devletin kendilerini
Pusulayı okuyunca çok rahatladı; demek yaşıyordu! Başbakanlık Konutu'nda oturtmayacağını düşünüyordu. Osman
Oğlu Aydın'la pusulada yazılı üç cümleyi tekrar tekrar okudu- Efendi'ye, "Yavaş yavaş toparlanalım" dedi.
lar; yorumlar yaptılar. İki gün sonra...
Pusulayı Adnan Menderes yazmıştı; yazı onundu. Harfler düz- Harp Okulu'nda gözaltında tutulan 150 DP'linin uçakla Marma-
gündü, demek ki eli titremeden, sağlığı yerinde kaleme almıştı! ra Denizi'ndeki Yassıada'ya götürüldükleri gün, sokağa çıkma ya-
Moralleri biraz düzeldi... sağı kaldırıldı.3
Berin Hanım eşi Adnan Menderes'in isteklerini küçük bir vali- Yasak kalktığı için Başbakanlık Konutu'na sayılan çok olmak-
ze yerleştirdi. Bir iki ilaç da koydu, özellikle bağırsaklarını çalış- la birlikte bazı konuklar gelmeye başladı. Bunlardan biri de Dışiş-
tırması için Normakol adlı ilacı. Bir de küçük bir pusula yazdı: leri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu'nun eşi Emel Zorlu'ydu.
"Adnancığım, tezkeren bana dünyayı bahşetti. Her an Allah'tan
sıhhatine dua ediyoruz. Müsaade ettikleri zaman, seni görmeye
Zorluların evinde gergin saatler
geliriz. Seni kucaklar, Allah'a emanet ederim. Berin."
Kendisi de hazırlandı, "belki görüşmeye götürürler" diye. Ama Zorlular, Dr. Tevfık Rüşdü Aras'ın ev eşyalanyla birlikte onlara
bir saat sonra gelen subaylar, sadece küçük valizi alıp gittiler. bıraktığı Bahçelievler 3. Cadde'deki 12 numaralı evde oturuyor-
Mektubu bile almamışlardı. lardı.
Aradan birkaç saat geçti. Başbakanlık Konutu'nun kapısı yine Emel Zorlu, yaşadıklannı bir çırpıda kuzeni Berin Hanım'a an-
çalındı. Bu kez gelen asker sayısı fazlaydı. Aralannda sivil giyimli lattı.
görevliler de vardı. Başbakanlık Konutu'nda arama yapacaklardı.
Berin Hanım eliyle odaları göstererek, "Buyrun" dedi. 3. 29 Mayıs 1960'ta Yassıada'ya götürülen 150 kişilik kafileyi, 3 haziranda 26; S haziran-
da 36; 6 haziranda 163, 10 haziranda 21; 15 haziranda 7; 18 haziranda 58 kişilik kafile-
ler takİD etti.
27 Mayıs sabahı Berin Menderes'in telefonuyla uyanmışlardı. O sırada Güzide Zorlu da kalktı.
Giyinip özel taksicileri Lütfi Efendi'ye gitmişler, onun arabasıyla Ankara'ya telefon etmek istediler; ancak o günlerde şehirlera-
Başbakan Menderes'in yanına, Eskişehir'e gitmeye karar vermiş- rası telefonlar kolay yapılmıyordu; önce PTT'yi arayıp numaranı-
lerdi ! Ancak Lütfi Efendi'nin evine ulaştıklarında, Eskişehir'e gi- zı bildiriyor, sonra bir süre beklemeniz gerekiyordu.
demeyeceklerini anlamışlardı; çünkü tüm yollar askerlerce tu- Telefon edip numarayı bildirmek istediler, ancak PTT'den ya-
tulmuştu. nıt alamadılar.
Fatin Rüşdü Zorlu teslim olmaya karar vermiş, telefon edip, Gün ağarmak üzereydi.
yerini bildirmişti! Gelen askerler Fatin Rüşdü'yle birlikte şoför Radyoda marşlar çalınıyordu.
Lütfi Efendi'yi de götürmüşlerdi. Radyo spikeri, heyecanlı sesiyle, evlerin, caddelerin bayraklar-
Dışişleri Bakanı Zorlu askerî cipe binerken, mahalleli yuhala- la donatılması ve bugünün bir bayram havasında kutlanması ge-
yınca, onlara dönüp, "Nankörler size hiç mi hizmet etmedik?.." rektiğini söylüyordu.
diyerek üzerlerine yürümüştü! Güzide Hanım asker kızıydı. Babası Hüseyin Rıfkı Paşa, eşi ise
Fatin Rüşdü-Emel Zorlu çifti askerlerle Bahçelievler'deki evle- İbrahim Rüşdü Paşa'ydı! "Askerden kimseye zarar gelmez" diye
rine götürülmüş; Fatin Rüşdü Zorlu cipten indirilmemişti. Emel evinin balkonuna bayrak astı. Torunu Sevin'i uyarmadan da ede-
Hanım eşliğinde bazı askerler evde arama yapmışlardı. medi: "Ben 6-7 Eylül Olaylan'nı da yaşadım, Türk bayrağı asılı
O gece Zorluların yaşadıkları hemen gazete manşetlerine taşı- yerlere kimse dokunamaz!"
nacaktı ! Ancak radyodan Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu'nun kaç-
Evde bir kutu içindeki mücevherler ile bodrum katında bulu- maya çalışırken yakalandığı haberi üzerine Güzide Zorlu şoke
nan şarap, viski ve şampanyalar gazete manşetlerine konu olu- oldu...
vermişti i Aklına rahmetli eşi İbrahim Rüşdü Paşa geldi. 1909'daki gerici
Mücevher kutusunda bulunanlar, Emel Zorlu'nun nişan ve dü- 31 Mart Ayaklanmasından sonra yapılan askerî müdahale sonu-
ğününde başta Atatürk olmak üzere davetlilerin hediyeleriydi. cu, II. Abdülhamid'in yaveri olduğu için Midilli'ye sürgüne gönde-
Bunların arasında, annesi Makbule Aras'a Iran Şahı Rıza Pehlevî rilmişti. Ve yarım asır sonra bu kez oğlu Fatin Rüşdü, askerî mü-
ile bazı devlet başkanlarının verdiği hediyeler de vardı. Askerler dahale sonucu bir bilinmeyene yolculuğa çıkarılmıştı...
onları da alıp götürmüşlerdi. Babasının yakalandığını öğrenen Sevin Zorlu hırslanıp balkon-
Banyodaki paspaslara da el konulacak ve ardından, "Banyola- daki bayrağı aldı. Bu olay Zorluların evinde gergin saatlerin ya-
rı bile halılarla kaplı" diye haberler yapılacaktı. şanmasına neden olacaktı.
Emel Hanım, asıl üzücü olayların İstanbul'da kayınvalidesi Gü- "Mete Caddesi Miramer Apartmanı'nın altıncı katındaki 10 nu-
zide Zorlu'nun evinde yaşandığını anlattı Berin Hanım'a... maralı dairede oturan Sevin Zorlu, evin balkonunda asılı Türk
Saat 05.00'e geliyordu; dışarıda tank sesleri vardı. Fatin Rüşdü bayrağını yırtıp attı" ihbarı üzerine, bir albay komutasında asker-
Zorlu'nun, DP'nin yayın organı Zafer gazetesinde çalışan kızı Se- ler, Sevin Zorlu'yu gözaltına almaya çalıştı. Ancak komşuların
vin Zorlu gürültülere uyandı. Camdan baktığında Taksim Meyda- araya girmesiyle olay büyütülmeden kapatıldı.
nı'na doğru giden askerleri ve tankları gördü. Hemen babaannesi Ama bu olay üzerine Sevin Zorlu apar topar DP'nin bir başka
Güzide Zorlu'nun odasına gitti: "Babaanne Taksim Meydanı asker yayın organı Kudret gazetesinin sahibi Hamdi Arbağ'm İstanbul
ve tanklarla dolu, herhalde ihtilal oldu!" Dragos'ta bulunan yazlığına gönderildi.
Güzide Zorlu, "Yok canını, manevradır, yat uyu" dedi. Sevin Zorlu'nun askerlere dik çıkmasının altında, İstanbul Ko-
0 sırada telefon çaldı. Arayan İçişleri Bakanı Dr. Namık Ge- mutanı Fahri Özdilek Paşa'ya güvenmesi yatıyordu belki de.
dik'in kızı Ayla'ydı. Sevin Zorlu'yla yakın arkadaştılar. "Sevin he- Özdilek Paşa'nın, Başbakan Menderes ile babası Fatin Rüşdü
men radyoyu aç" deyip telefonu kapattı. Zorlu'yu sürekli takdir ettiğini, Güzide Zorlu'nun hep hatırını sor-
Sevin Zorlu radyoyu açtığında tok sesli albayın okuduğu bildi- duğunu biliyordu. Bilmediği, Özdilek Paşa'nın ihtilal komitesin-
rinin sonuna yet içebilmişti: "NATO'ya. CENTO'ya bağlıyız..." deki üç paşadan biri olduğuydu.
Sevin Zorlu ucuz kurtulmuştu. Mehmet Özdemir'in ifşaatlarım gazeteler dizi halinde yayımla-
Askerlerin müdahalesini kendisine haber veren arkadaşı Ayla yacaktı...
Gedik'in o gün yaşadıklarının benzerini bir yıl sonra kendisi de Evliyazade Makbule Hanım'ın görümcesinin oğlu, İzmir Bele-
yaşayacaktı. diye Başkanı Faruk Tunca, birkaç yıl önce tahrip edilen Demok-
İçişleri Bakanı Dr. Namık Gedik, gözaltında tutulduğu Harp rat İzmir gazetesine saldıran ekip içinde olduğu iddiasıyla İstan-
Okulu'nun penceresinden atlayarak intihar etmişti... bul Balmumcu Cezaevi'ne konmuştu! Türkiye'nin en uzun süre
Dışişleri bakanlığı görevinde bulunan Dr. Tevfık Rüşdü Araş, ye-
ğenini ziyarete zor izin alabilmişti. Keza Avrupa güzeli Günseli
Mesude Evliyazade gazete manşetlerinde
Başar da eşini zar zor ziyaret edebiliyor ve onun sevdiği yemek-
Türk basını o günlerde zorlu bir sınavdan geçti; ama hiç de başa- leri elleriyle yapıp cezaevine götürüyordu.
rdı olamadı. Halk arasındaki dedikodular gazete manşetlerine ka- Zor günlerden geçiliyordu...
dar çıktı: Üniversite öğrencileri kaçırılıp Ankara Et Balık Kuru- Teyze çocukları Berin Menderes ile Emel Zorlu yaşadıkları bir
mu'nda kıyıldıktan sonra Konya karayolu asfaltına gömülmüşlerdi! olayla şoke oldular.
Muhalifler kuyulara atılıp, üzerlerine taş yığılmıştı! Lütfiye Akmanlar, DP Antalya Milletvekili Kenan Akmanlar'ın
Bu "kara propagandaya" herkes inanmıştı! eşiydi. Berin, Emel ve Lütfiye hanımlar 27 Mayıs 1960 askerî mü-
MAH (günümüzdeki adıyla MİT) İstanbul Şale Köşkü'nü sorgu dahalesinden önce hemen her gün görüşüyorlardı. Akrabaydılar.
merkezi haline getirdi. Başta dönemin İstanbul Belediye başkanı Lütfiye Akmanlar, Başbakan Menderes'in halasının oğlunun eşiydi.
ve Vatan Cephesi başkanı Kemal Aygün ve Bumin Yamanoğlu gi- Müdahaleden sonra da Berin, Emel ve Lütfiye hanımlar bir ara-
bi emniyet görevlileri işkenceli sorgulardan geçirildi. ya gelmeyi sürdürdüler. Ancak bir gün Lütfiye Akmanlar, sürekli
İstihbarat görevlileri öldürülen öğrencilerin nerede gömüldük- kendi eşlerinin başına gelenleri anlatıp yakınan Berin ile Emel'i
lerini öğrenmeye çalışıyordu! evden kovdu!
"Söyleyin nereye gömdünüz ?" İşin aslı sonradan anlaşılacaktı...
İşkencecilerden birinin sesi Kemal Aygün'e tanıdık geldi. "Ayı Lütfiye Hanım eşi Kenan Akmanlar'ın Berin Menderes'e tele-
Şemsi sen misin?.." diye sordu. İşkence durdu. Kemal Aygün an- fon etmesinin hemen ardından eve gelen askerler tarafından gö-
lamıştı... İki yıl önce, polis kadrosundayken MAH'a geçmek için türülünce sinir krizi geçirmişti. O günden sonra ellerinin titreme-
Kemal Aygün'den yardım isteyen Şemsi Ülengin, şimdi Şale Köş- sine engel olamıyordu. Ve olayları dinledikçe sinirleri daha bozu-
kü'nde "görevli"ydi ! 4 luyordu. Bu nedenle en yakın arkadaşlarını evinden kovmuştu.
Yıllardır süren feodal ilişkiler aniden "keşfedilip" gazete sayfa- Ancak sonra salonundaki koltuğuna yığılıp kalacak, beş ay sonra
larına yansıtılıyordu. Mesude Evliyazade Gönlüce köyünde köy- da vefat edecekti...
lüleri zorla çalıştırdığı için İzmir Valiliği'ne şikâyet edilmişti. Eşinin öldüğü Yassıada'da tutuklu bulunan Kenan Akmanlar'a
Mesude Evliyazade "hanım ağa"ydı; belinden silahı hiç eksik söylenmedi. Oğlu Dr. Tanju Akmanlar annesi adına babasına
olmamıştı. Köylüler askerî müdahaleyi fırsat bilmişlerdi. mektup yazmayı sürdürdü. Tıpkı yıllar önce Evliyazade Naciye
Keza "hanım ağa"nın oğlu Mustafa Yılmaz'ın da sürekli köylü- Hanım ile kızı Berin'in, idam edilen Doktor Nâzım'ın imzasıyla
leri dövdüğü haberleri yayımlanmaya başlandı. Avrupa'da yaşayan Beria Hanım'a mektup yazmaları gibi...
Bu haberler manşetlere kadar taşınmıştı! Yassıada, bırakın DP'lileri, aynı parti içindeki akrabalan bile
Mesude Evliyazade'nin diğer oğlu Mehmet Özdemir Evliyaza- birbirine düşürmüştü. Berin Menderes ile Emel Zorlu'ya tavır ko-
de, belki de bu tür haberlerin etkisi ve annesi ile ağabeyini koru- yan bir diğer akrabalan da Atıfa (Bayındır) Timur'du!
ma içgüdüsüyle, halasının oğlu olan devrik başbakan Menderes Atıfa, Atıf-Ruhiye Bayındır çiftinin kızıydı. Dr. Tevfık Rüşdü
ve DP aleyhinde gazetecilere demeçler vermeye başlayacaktı. Aras'ın amcasının torunuydu.
Atıfa, DP milletvekili Hulusi Timur'la evliydi ve eşi Yassı-
4. Şemsi Ülengin MiT'ten emekli olduktan sonra, yeraltı dünyasının ünlü kabadayıların- ada'daydı. Bu nedenle tepkiliydi. Oysa diğer iki kız kardeşi Emel,
dan Dündar Kılıç'ın sahibi olduğu Cem Reklam'ın müdürlüğünü yaptı. (Doğan Yurda-
kul, Abı, 2001, s. 279)
Büyükelçi Necdet Özmen'le ve Ümit, Büyükelçi Hasan Esad Adnan Menderes için bir dönem kapanmıştı...
Işık'la evliydi; onlar aksine Menderes ve Zorlu ailelerine yardım Başbakan Menderes Kütahya'dan Eskişehir'e, oradan uçakla
etmek için çaba sarf ediyorlardı! Ankara'ya götürüldü.6
O artık "sabık başbakan"dı!
Göreme Sokağı Gözaltına alınan DP'liler gibi o da Harp Okulu'na konuldu.
Diğerlerinden tecrit edilmişti. Ama geldiğinin ikinci günü lava-
O toz bulutu içindeki günlerde Berin Hanım eşi Başbakan Ad- boda Celal Bayar'ı gördü. Devrik cumhurbaşkanı Bayar sakin gö-
nan Menderes'in başına gelenleri öğrenme fırsatı buldu. rünüyordu. "Olan olmuştur Adnan Bey, olan olmuştur, metin olu-
Adnan Menderes 27 mayıs günü Eskişehir'de değil, Kütah- nuz" dedi. Sabık başbakan Menderes ellerini iki yana açarak,
ya'daydı. Askerlerin yönetime el koyacağını öğrenmiş ve Eskişe- "Başka çare var mı?.." dedi. Askerler hemen müdahale ettiler, ko-
hir'den ayrılıp Kütahya'ya gitmeye karar vermişti. nuşmalarına izin vermediler...
O gün Başbakan Menderes'in yanında, Başbakanlık Basın Ya- Eşinin ihtiyaçlarını aldığı pusulalardan öğrenen Berin Hanım,
yın Enformasyon genel müdürü sıfatıyla bulunan Altemur Kılıç'a hemen her gün Harp Okulu'na küçük bir valiz gönderiyordu.
göre, aslında Adnan Menderes, geniş kalabalıkların desteğini al- Bu arada, bir pusula da askerlerden aldı. Konutu boşaltması is-
mak için Konya'ya geçmek istiyordu. teniyordu. Tahmininde yanılmamış, evi toparlamaya başlamıştı
Askerlerin planına göre Başbakan Menderes, 27 mayıs günü zaten. Haziran ayı başında Başbakanlık Konutu'nu boşalttı.
sabaha karşı gözaltına alınacaktı; Menderes'in 26 mayıs akşamı Kavaklıdere'de, Göreme Sokağı'ndaki bir apartman dairesine
Kütahya'ya gitmeye karar vermesi askerlerin planını bozmuştu. taşındılar. O günlerde oğlu Aydın Menderes'in aklı sokağın ismi-
Ankara'dan son emir gelmediği için müdahale edemiyorlardı. ne takılmıştı. Ne demekti "Göreme" ? Yani babasını bir daha gö-
Sonunda Başbakan Menderes küçük bir konvoyla Kütahya'ya remeyecek miydi ?
doğru yola çıktı. Önde başbakanın makam arabası, arkada asker- 10 haziran günü Kavaklıdere'deki evlerinin zili çalındı. Gelen
lerin oluşturduğu konvoy! İşin garip yanı, başbakan kendi oto- kişiyi Berin Hanım uzaktan tanıyordu. "Hanımefendi, Sayın Men-
mobiline binmemiş, askerlerin bulunduğu bir ciple yolculuk et- deres'i bugün Harp Okulu'ndan çıkarıp Yassıada'ya götürdüler"
meyi tercih etmişti! deyip hemen uzaklaştı.
Konvoy Kütahya'ya doğru yol almaya başladığında radyolarda Mendereslerin evi bazen bu tür ilginç ziyaretlere tanıklık edi-
askerlerin yönetime müdahale ettiği bildirileri okunmaya başlan- yordu...
mıştı.
Ama cipte radyo yoktu!
Yassıada günleri
Başbakanın konvoyuna bir süre sonra havadan jetler eşlik et-
meye başladı. Havada jetler, içinde şoförden başka kimsenin ol- Marmara Denizi'nde, İstanbul'un Kartal ve Maltepe kıyıları
madığı başbakanın makam aracı, askerî cipler ve GMC'lerden açıklarında sıralanan adalara "Kızıladalar" ya da "Prens Adaları"
oluşan "tuhaf konvoy" Kütahya'ya girdi. Kütahya vali vekili, jan- denirdi. Bu adalarda, Bizans döneminde ya manastır ya da ceza-
darma komutanı, birkaç subay konvoyu bekliyordu. evleri yapılırdı. Yassıada da bu adalardan biriydi.
Çok soğuk hoş geldiniz merasiminden sonra birlikte vilayete Ve yıllar sonra cezaevi olarak kullanılıyordu...
gittiler. Küçük, ağaçsız, sevimsiz bir adaydı. Üzerindeki yüksekçe bir
Sonra... düzlük nedeniyle bu adaya Yassıada adı verilmişti. Bizans'tan bu
Eskişehir'den gelen Albay Muhsin Battır5 artık bilinen durumu yana yalnızca balıkçıların yanaştığı bu adanın, halkın dilindeki adı
Başbakan Menderes'e resmen bildirdi. "Hayırsız Ada"ydı!
Osmanlı döneminde adanın "sahipleri" buraya sürülen sokak
5. Türkiye, Muhsin Batur'un adını 12 Mart 1971 Muhtırası'ndan sonra daha sık duya-
caktı. 1969-1973 yılları arasında Hava Kuvvetleri komutanlığı görevinde bulunan Muh- 6. Eskişehir Hava Üssü'nün komutanı Tuğgeneral Bedii Kireçtepe'ydi. Oğlu Alkım Ki-
sin Batur 1974-1980 yılları arasında TBMM'de görev yaptı. Cumhurbaşkanlığına aday reçtepe Dışişleri'nin önemli diplomatlarından biriydi. İlk eşi, bir dönem adını "İsveç se-
oldu, a? bir oy farkıyla kaybetti. Ünlü yazar Enis Batur'un babasıdır. firinin Türk esi" olarak duyuracak Nil Üljegren'di.
köpekleriydi. Açlık nedeniyle sürekli olarak havlayan köpeklerin Argüç'ü aynı koğuşa koydular.
sesinin istanbul'dan bile duyulduğu rivayet edilirdi. Bu dar koğuşlarda genellikle, karşılıklı konmuş üst üste ikişer
Yassıada, DP milletvekili olarak adaya getirilen Deniz Kuvvetle- ranza vardı. Koğuşların kapılarında küçük gözetleme pencereleri
ri eski komutanı Oramiral Sadık Altıncan'm girişimiyle 1950'den açılmıştı. İki ay boyunca yemek ve tıraş dışında odalarından dışa-
sonra eğitim merkezi yapılmıştı! Yaklaşık 100 dönümlük bu adaya rı çıkamadılar. Pencereler hemen her gün kapalıydı ve koridorla-
spor salonu, dershane, hastane ve gazinolar inşa edilmişti. rın kapılarında silahları hücrelere çevrili askerler nöbet tutuyordu.
DP hükümetinin oluruyla yeniden şekillenen Yassıada'nın yeni Her koğuşta dinleme cihazlan vardı. (Tank Güryay, Bir İktidar
konuklan DP'li siyaset ve devlet adamlarıydı. Yargılanıyor, 1971, s. 58)
Adanın komutanı Yarbay Tarık Güryay'dı.7 15 haziran 1960.
Ankara Harp Okulu ve İstanbul Davutpaşa Kışlası ile diğer iller- Yassıada o gün daha bir sessizliğe gömüldü.
deki benzeri askerî kışla ve kurumlarda tutulan DP'liler, Yassı- Tutuklulardan, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyesi
ada'da "sınıflandırılarak" hücrelere konuldu.8 Bayarve Menderes Lütfı Seyhan geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
tek kişilik hücrelere yerleştirildi. Bu hücrelerin duvarları nedense Lütfi Seyhan, DP'li Devlet bakanı ve Başbakan Menderes'in
mor renge boyanmıştı. özel doktoru Dr. Mükerrem Sarol'un eniştesiydi.
Yaklaşık 7 metrekare (2,80x3 metre) büyüklüğündeki bu hüc- Kaderin garip cilvesi; 27 Mayıs askerî müdahalesinden kısa bir
relerde, sac dolap, sandalye, masa, tek kişilik karyola, battaniye süre önce Lütfı Seyhan, Dr. Sarol'a, başbakana iletmesi için bir
ve denize bakan bir pencere vardı. Kapının hemen karşısmda tu- haber göndermişti: Harp Okulu Komutanı Tuğgeneral Sıtkı Ulay9
güvendiği öğrencilere manevra mermisi yerine sahici mermi da-
valet bulunuyordu; izin alınmadan tuvalete gitmek yasaktı. Hüc-
ğıtıyordu. Askerî öğrencileri ihtilal için hazırlıyordu!
redeki lambanın söndürülmesi de yasaklar arasındaydı.
Dr. Sarol eniştesinin ihbannı Başbakan Menderes'e söyledi. Al-
Adnan Menderes adada geçirdiği ilk gün durmadan sigara içti.
dığı yanıta şaşırdı. Başbakan Menderes sesini yükselterek Dr. Sa-
Birini bitirmeden aynı sigarayla diğerini yaktı. Hiç uyumadı ve
rol'u azarlamıştı: "Sıtkı Ulay'ı o göreve bilerek ve isteyerek geti-
hücrenin içinde dolaşıp durdu. Herkesi saran çaresizlik, perişan-
ren benim. Hatta onu general yapan da benim. Sıtkı Ulay çok gü-
lık duygusu onda da vardı.
vendiğim bir subaydır; çocukluk arkadaşım, Karşıyaka'da birlik-
Görevli yüzbaşı Kâzım Çakır, sabık başbakan Menderes'le ilk
te top koşturduğumuz, beni Londra'daki uçak kazasında yanmak-
kez görüştüğünde hemen şartlarını sıraladı: günde iki paketten
tan kurtaran milletvekilimiz Rifat Kadızade'nin yeğenidir. Dok-
fazla sigara içilmeyecek; sigaradan önce mutlaka kahvaltı yapıla-
torcuğum bize bağlı subayların adlannı mahsus bu tür dedikodu-
cak ve günde dört beş kez oda havalandırılacak vb.
lar çıkararak yıpratıyorlar..."
Menderes banyo yapmayı çok seviyordu. Her gün soğuk suyla
duş alıyordu. Saçlanna o zor koşullarda bile itina gösteriyordu. Sonunda haklı çıkan Lütfi Seyhan olacaktı... Menderes, Sıtkı
Celal Bayar ise beş günde bir banyo yapıyordu. Kimseyle ko- Ulay'ın, askerî ihtilalin merkezi Millî Birlik Komitesi'nin önde ge-
nuşmuyordu. Subaylara hiç bakmıyor, hep yattığı yerden denizi len isimlerinden biri olduğunu Yassıada'da öğrenecekti!..
seyrediyordu. Başbakan Menderes askerleri hiçbir zaman anlayamamıştı.
İkinci dereceden tutuklular koğuşlara ikişer, üçer ve dörder Tıpkı o gün 27 Mayıs askerî müdahalesinin başında olan Orgene-
gruplar halinde yerleştirildi. Kadınlara ayn bir koğuş açıldı. ral Cemal Gürsel'i anlamadığı gibi! İlişkileri eskiye dayanıyordu:
Fatin Rüşdü Zorlu, Celal Yardımcı, Sebati Ataman ve Namık 1955 yılında İzmir Yurtiçi Bölge komutanı olan Cemal Gürsel,
DP'li Medenî Berk ve Mükerrem Sarol'la Başbakan Menderes'e
7. Yassıada'da görevli subaylardan biri de Üsteğmen Teoman Koman'dı. Yani gün gele- haber göndermişti; milletvekili ve bakan olmak istiyordu. (Mü-
cek Millî istihbarat Teşkilatı (MİT) müsteşarlığı ve jandarma genel komutanlığı yapacak kerrem Sarol, Bilinmeyen Menderes, 1983, s. 948)
olan Orgeneral Teoman Koman! Bir diğer ünlü asker ise, gün gelecek Deniz Kuvvet-
leri komutanlığı yapacak olan Oramiral ilhami Erdil'di.
9. Sıtkı Ulay Paşa'yla 1989 yılında Ankara'da tanıştım. Ölene kadar dost kaldık. Türk Si-
8. Efendi adlı kitabımda bazen yazıldığı halde aileleri istemediği için basılmamış anı kitap-
lahlı Kuvvetleri'nin idealist subaylarından biriydi. Millî Birlik Komitesi üyeliği yaptı. Dev-
lardan da yararlandım. Bunların biri de Yassıada'da I no'lu koğuşun sorumlusu P. Kd.
let, Ulaştırma ve Bayındırlık bakanlıkları görevinde bulundu ve 1989 yılında seksen iki ya-
Yzb. Kâzım Çakır'ın günlükleridir. Yüzbaşı Çakır, 25 haziran 1960 tarihinde yazmaya şında hâlâ Ankara Bahçelievler'deki halk pazarından alışveriş yapacak kadar temiz kaldı.
başladığı defterini, bölüğün deposunda bulunan mermi sandıklarının altında saklıyordu.
516

"Sen bizim babamızsın" diyerek kucaklamak istediler.- Ergin bunun


Cemal Gürsel, politikacı yapılamamış, ancak İzmir'deki pasif
üzerine, "Çocuklar kalbim var, bana karşı böyle hareketlerde bulun-
görevinden alınarak önce 3. Ordu komutanlığına, ardından Kara
mayın" dedi. (Emin Karakuş, İşte Ankara, 1977, s. 508)
Kuvvetleri komutanlığına getirilmişti.
27 Mayıs sabahı ihtilalin lideri Cemal Gürsel'i arayıp ilk tebrik
Yayımlanmasına izin verilmeyen kitap eden kişi Semi Ergin'di.
Başbakan Menderes her iki isim, Sıtkı IJlay ve Cemal Gürsel
Yapılmış olan hareketi ve varılmış olan sonucu son derece takdir ve
hakkında yanılmış mıydı? Yoksa...
tasvip ettiğini söylüyor. Bu jesti "asilane" bulduğunu söyleyen Gürsel,
Gelin bugüne kadar hiç tartışılmayan bir sorunun yanıtını bul-
gerçekten duygulanmış görünüyor. (Tarık Güryay, Bir iktidar Yargı-
maya çalışalım.
lanıyor, 1971, s. 39)
Önce ailesinin söylediğine göre, "devletin istihbarat birimleri-
nin yayımlanmasına izin vermediği" bir kitaptan bahsedeyim.
Hamdi Ciliv soruyor: "Londra'daki uçak kazasında hayatmı kay-
Yazan Hamdi Ciliv.
bedene kadar başbakanın yaverliğini yapan Muzaffer Ersü'nün ilk
ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelen isimlerinden, Millî
ihtilalci kadronun içinde bulunması tesadüf müydü?"
Mücadele'ye katılmış, TBMM'nin ilk milletvekillerinden ve 1926 İz-
Dokuz Subay Olayı'nın ortaya çıkmasını sağlayan Samed Kuş-
mir Suikastı'na adı karışıp yargılanan, ancak Atatürk tarafından
çu'ya göre, Muzaffer Ersü, Londra'daki uçak kazasında öldükten
kurtarılan Hamdi Baba'nm torunuydu.
sonra, dokuz subayla ilgili olduğunu gösteren belgeler kasasında
Hamdi Ciliv'in babası mübadeleyle gelen, Nikos Kazancakis'in
bulunmuş, ancak Menderes'in emriyle belgeler yok edilmişti.
yakın arkadaşı Efdal Ciliv'di.
(Cüneyt Arcayürek, Darbeler ve Gizli Servisler, 1989, s. 26)
Hamdi Ciliv, 1950'li yıllarda Ankara'da DP'nin önde gelen teş-
Dokuz subayın beraat etmesinin, onları ihbar eden Binbaşı Sa-
kilatçı isimlerinden biriydi. Ölmeden önce anılarını yazdı; "Ben
med Kuşçu'nunsa ceza almasının arkasında hangi güç odaklan var-
öldükten sonra yayımlarsınız" diye ailesine bıraktı. Yazdığım gibi,
dı? Bu karamı alınmasında hükümetin etkisi bulunuyor muydu?
kitaba "izin" çıkmadı...
Celal Bayar'ın karşı çıkmasına rağmen Başbakan Menderes,
Hamdi Bey'in eşi Sara Ciliv kitaba göz atmama izin verdi.
çocukluk arkadaşı DP milletvekili Rifat Kadızade'nin yeğeni,
Hamdi Ciliv kitabında 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesine ge-
1907 İstanbul doğumlu Tuğgeneral Sıtkı Ulay'ı Harp Okulu komu-
niş yer ayırmış. Yıllardır DP'lilerin kendi aralarında fısıldayarak
tanı, 1918 Selanik doğumlu Kurmay Albay Osman Köksal'ı Cum-
konuştukları bir konuyu yazma cesareti göstermişti.
hurbaşkanlığı Muhafız Alayı komutanı yapmıştı.
Hamdi Ciliv, 1950'li yılların sonunda Celal Bayar ile Adnan
En güvendiği iki orgeneral, Fahri Özdilek ve Ragıp Gümüşpala
Menderes'in aralarının artık iyice açıldığını belirtiyor ve her iki
neden askerî hareketi önleyememişlerdi. Bırakın önlemeyi Fahri
grubun da birbirlerini tasfiye etmek için çaba sarf ettiğim yazıyor.
Özdilek Millî Birlik Komitesi'nin içindeydi! Ragıp Gümüşpala ise
Ciliv'in örnek olaylar sıralayarak yazdığı bu iddiasına göre, Baş-
27 Mayıs hareketinin ilk Genelkurmay başkanıydı!..
bakan Menderes ile Edhem Menderes, TSK içindeki bazı subaylar-
Aynca, Menderes hükümeti döneminde Genelkurmay ikinci
la işbirliği yapıp Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı devirmek istiyor!
başkanı Orgeneral Cevdet Sunay Kara Kuvvetleri komutanlığına
Ciliv'e göre, Başbakan Menderes, "Dokuz Subay Olayı"nm üze-
getirilmişti.
rine, Celal Bayar'ın tüm ısrarlarına rağmen bilerek gitmemişti.
Hamdi Ciliv kitabında onlarca soruyu ortaya atıyor: Adnan
Üstelik ihtilalcilerle görüşme yapan Millî Savunma Bakanı Semi
Menderes, askerî harekâtın başında Cemal Gürsel olduğunu du-
Ergin'i bile ancak Celal Bayar'ın baskısıyla görevden almış, ama
yunca neden rahatlıyor; Eskişehir'de gözaltındayken askerler
daha sonra bu kez Ulaştırma bakanlığına atamıştı!
neden kendisine selam duruyor; Ankara Harp Okulu'nda neden
"şeref salonu"na almıyor; "Ne zaman radyo konuşması yapaca-
27 mayıs sabahı Semi Ergin Harp Okuhı'na getirildiğinde, kapıda
ğım?" diyecek kadar kendini neden rahat hissediyor?
bekleyen askerî öğrenciler, Ergin'e dost.uk gösterisinde bulunup onu,
Ama... onu da Dışişleri bakanlığına atayınız. Bu işi yirmi dört saatte çöze-
Ciliv'e göre, İçişleri Bakanı Namık Gedik'in intihan, askerî ih- yim, aksi takdirde askerler müdahale edecek" diyor. Babamın bu ka-
tilalin yönünü değiştirmişti. Namık Gedik 29 mayıs 1960'ta intihar dar emin olmasının nedeni Avrupa'daki bir ülke istihbaratından, as-
etmişti. DP'nin önde gelen isimlerinden Sıtkı Yırcalı 27 mayısta kerlerin müdahale edeceği bilgisini alması. Ama Başbakan Menderes
gözaltına alınıp, 28 mayısta serbest bırakılmıştı. Ancak Bakan babamı dinlemiyor bile. Sonunda tartışıyorlar. Babam da kapıyı vu-
Gedik'in intiharından sonra 30 mayısta tekrar gözaltına alınacak- rup çıkıyor. Bu ikisinin son görüşmeleri oluyor.
tı. Üstelik ilk gün serbest bırakılan Yırcalı, Yassıada mahkemele-
ri sonucunda 4 yıl 2 ay hapse mahkûm olacaktı. Tüm bunlar "komplo teorisi" olabilir. Ancak, Bayar-Menderes
Sıtkı Yırcalı'nın gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan sonra ilişkisinin son yıllarda artık birbirlerine tahammül edemez nokta-
ikinci kez gözaltına alınması gösteriyor ki, askerî müdahalede bu- ya geldiğini kabul etmeyen yok. Bu durumda her ikisinin de "bir-
lunanların ilk fikri tüm DP'lileri Yassıada'ya götürmek değildi. Pe- birlerinin altını oyma stratejisi" uygulayıp uygulamadıkları büyük
ki, sonra ne oldu da bu fikir değişti ? "Ayrıcalık gütmeden tüm bir sorudur.
DP'liler hakkında dava açma" kararını kim ya da kimler vermişti? Geçelim... Ve Ankara'da oğlu Aydm'la baş başa kalan Berin Men-
Hamdi Ciliv'in yazdıklarına ve sorularına "komplo teorisi" de- deres'e dönelim.
yip geçebilirsiniz. Bayarlar ve Zorlularla konuştuğumda Ciliv'in İlk başta yumuşak görünen askerler, kadife eldiven içindeki
iddialarının hep konuşulup tartışıldığını anladım. Üstelik hak ve- demir yumruklarını çıkarmaya başlamışlardı...
rildiğine de tanık oldum...
Orhan Birgit'in 9 mart 1961 tarihli Kim dergisinde yazdığına Evliyazadeleri sarsan ölümler
göre, gazetecilerle iftar sofrasında bir araya gelen ihtilalin lideri
Cemal Gürsel, ilginç açıklamalarda bulundu... Askerî müdahaleden beş ay sonra Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın eşi
Gürsel Paşa yemekte bulunanlara, Kara Kuvvetleri komutanlı- Makbule (Evliyazade) 6 ekim 1960'ta Ankara'da vefat etti.
ğı döneminde Edhem Menderes'le aralarının çok iyi olduğunu, Yaşamının son günleri hayli zor geçmişti. Gözlerinin rahatsızlı-
hemen her akşam kendisine uğradığını, uzun uzun memleket iş- ğı artmıştı. Üstelik eşi Dr. Tevfik Rüşdü Aras'la artık geçinemi-
lerini görüştüklerini anlatıyor. yorlardı. Bu nedenle eşini evden kovmuştu!
Paşa, Millî Savunma Bakanı Edhem Menderes'le o kadar sami- Dr. Araş önce kuzeni -Türkiye'nin ilk Türk kadın banka müdi-
mi olmuştu ki, görevden ayrılacağı gün, 3 mayıs 1960'ta kendisi- resi- Iclal Ersin'in evinde kaldı. Sonra, Hatice Bahire'yle İstan-
ne mektup yazarak kamuoyunun taleplerini sıraldı. bul'da yaşamaya başladı. Suzan ve Hülya adında iki çocuğu evlat
On üç maddelik istekler mektubunun ilk maddesi ilginçti: edindiler...
"Cumhurbaşkanı (Celal Bayar [S.Y.]) istifa etmelidir. Çünkü bütün Yanıtı olmayan soru: Dr. Araş, Makbule ve "kuması" Bahire yir-
fenalıkların bu zattan geldiği hakkında umumî bir kanaat vardır." mi beş yıl birlikte yaşadılar. Kızı Emel'in kocasından boşanması-
21 mayıs 1960'ta Ankara'da hükümet aleyhine sessiz yürüyüş na şiddetle karşı çıkan Dr. Araş, aynı tutumu kendi evliliğinde de
yapan Harp Okulu öğrencilerinin arasında kim vardı dersiniz: yaptı. Ancak Makbule ölünce Bahire'yle evlendi! Peki neden yıl-
Millî Savunma Bakanı Edhem Menderes!.. lar önce Makbule'den boşanıp Bahire'yle evlenmedi?
Sahi Başbakan Menderes askerle işbirliği yapıp, Cumhurbaş- Boşanmak onlar için neden bu kadar zor? Üstelik hepsi Os-
kanlığı Köşkü'ne çıkacak, başbakanlığa da Edhem Menderes mi manlı dönemi insanı; yani boşanmanın iki dudağın arasında oldu-
gelecekti? Ya da... Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan ğu bir kültürde yetiştiler!
Menderes'i "azledip" yerine Fatin Rüşdü Zorlu'yu mu atayacaktı ? Hep belirtiyorum; Evliyazadelerin evliliklerine ve boşanmaları-
Sevin Zorlu anlatıyor: na akıl erdirmek zor!
Neyse...
24 mayıs günü babanı Başbakan Menderes'in yanına çıkıyor. "Ed- Emel Zorlu babası Dr. Aras'ı hiç affetmeyecekti. Annesi Mak-
hem Menderes ihanet içinde; beni hemen Millî Savunma bakanlığına, bule Hanım'ın bu acıya dayanamayıp vefat ettiğini düşünüyordu.
Emel Hanım'a bu zorlu günlerde kuzeni Berin Menderes yar- Berin Hanım kısa sürede annesini ve teyzesini kaybetmişti. İl-
dımcı oldu. ginçtir, bu acı olaydan sonra evinin içi yakınlarıyla dolmaya baş-
Makbule Hanım'ın, Menderesler için yeri hep başka olmuştu. ladı. İlk gelen ağabeyi oldu.
O, Yüksel, Mutlu ve Aydm'm cici annesiydi! Ölümü onları da çok Ağabeyi Samim Yemişçibaşı aynı yıl Viyana Büyükelçiliği'ndeki
etkiledi. görev süresi bitince, merkeze alındı. Ankara'da ablasında kalıyordu.
Makbule Araş İstanbul Feriköy Mezarlığı'na defnedildi. Neden Oğlu Yüksel Menderes önce Cenevre'den Belgrad Büyükelçili-
Ankara ve İzmir değil de İstanbul Feriköy Mezarlığı ? ği ikinci kâtipliğine, ardından merkeze çekildi. 10
Bu soruya yanıt vereceklerin hemen hepsi vefat etmişti! Yüksel Menderes'in merkeze alındığı haberi günler boyu baba
Seksen beş yaşındaki Makbule Hanım'ın ölümüyle Evliyazade- Adnan Menderes'ten gizlendi. Üzülmesini istemiyorlardı. Ama
lerin ikinci kuşağından yaşayan tek kişi yetmiş altı yaşındaki Na- Adnan Menderes'in mektuplarında sık sık oğlu Yüksel'in nerede
ciye Evliyazade'ydi. ne yaptığını sorması üzerine dayanamayıp gerçeği yazdılar.
Naciye Hanım evlendiğinde yanında Makbule Abla'smı da götür- Ve İsviçre'de okuyan Mutlu Menderes de, döviz gönderilemedi-
müştü. Birlikte okuma yazma öğrenip şiirler, makaleler kaleme al- ği için Türkiye'ye çağrıldı ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
mışlardı. Fakültesi'ne kaydedildi.
Birbirlerinin dert ortağıydılar. Nice acıları, mutlulukları birlik- Küçük Aydın Menderes'in de okul sorunu vardı. 27 Mayıs aske-
te paylaşmışlardı. rî müdahalesi öncesi Robert Kolej'in ikinci sınıfında okuyordu. Öğ-
Şimdi Naciye Hanım kendini terk edilmiş hissediyordu. renci olayları nedeniyle annesi tarafından Ankara'ya getirilmişti.
Ve ne yazık ki, canı gibi sevdiği ablasının cenazesine geleme- Askerlerin müdahalesi sonucu Aydın Menderes'in okul sorunu
mişti. Çünkü hastaydı... uzamıştı. Hiçbir okula kaydettiremiyorlardı.
Naciye Hanım, oğlu Viyana Büyükelçisi Samim Yemişçiba- Bu dönemde ODTÜ öğrencisi Ekrem Pakdemirli'den1 x evde
şı'nın yanında Türk Büyükelçiliği'nde kalıyordu. ders alan Aydın Menderes ortaokul sınavını dışarıdan vererek
Ablasının ölümünden kısa bir süre sonra komaya girdi. Ankara Koleji'ne kaydoldu.
Günlerce komada kaldı. Viyana'nın en iyi doktorları elçiliğe ge-
tirildi. Naciye Hanım sanki yaşamak istemiyordu; hiçbir direnç ihtilal kabinesi DP ağırlıklı!
göstermiyordu.
O günlerde Cenevre Büyükelçiliği'nden, Viyana Büyükelçili- Berin Menderes sorunlarını tek tek çözmeye başladığı o gün-
ği'ne her gün telefon geliyordu. Arayan Yüksel Menderes'ti. lerde, askerî müdahaleyi gerçekleştiren subaylar Millî Birlik Ko-
Naciye Hanım ile Yüksel Menderes'in ilişkisi anne-oğul ilişki- mitesi'ni (MBK) kurmuşlar ve ülke yönetimini tamamen ele ge-
sinden yakındı. Anneannesinin sağlık durumunu her gün dayısı çirmişlerdi.
Samim Yemişçibaşı'na soruyordu. İlginçtir: 1913'te Babıâli Baskını'nı gerçekleştirip hükümeti de-
Makbule Hanım'ın vefatının üzerinden yedi ay geçmişti. viren İttihatçı subaylar ile 1960 askerî müdahalesini yapan subay-
Viyana Büyükelçiliği'nde görevli Avusturyalı hemşire, Büyü- ların rütbeleri neredeyse aynıydı \..12
kelçi Samim Yemişçibaşı'na annesinin vefat haberini verdi... Amaçlan da benzerdi...
Naciye Hanım'ın cenazesi İzmir'e getirildi ve doğduğu yerde
toprağa verildi. Ablası Makbule'yle ilk kez ayrı düşmüşlerdi. Biri 10. Celal Bayar'ın oğlu Turgut Bayar da Meksika Büyükelçiliği'nde görevliydi. O da
merkeze çekildi. Ancak o Türkiye'ye dönmedi, isviçre'ye yerleşti; hâlâ eşi Türkân, ço-
İstanbul'a, diğeri İzmir'e defnedilmişti. O sıkıntılı günlerde ailede cukları Reşide ve Celalle bu ülkede yaşamaktadır.
belki de kimse bunu düşünmemişti bile...
I I. İzmirli Ekrem Pakdemirli ANAP milletvekilliği yaptı; Ulaştırma bakanlığı, Maliye ve
Berin Menderes yaşamının en zor günlerini geçiriyordu. Annesi- Gümrük bakanlığı ve başbakan yardımcılığı görevlerinde bulundu.
nin Viyana'dan gönderdiği mektuplarla güç buluyordu. Ve şimdi o 12. Türkiye'de askerî darbelerle ilgili tartışmalarda, makalelerde, kitaplarda hep 27 Ma-
sıcak mektuplar gelmeyecekti artık. Üstelik Ankara'yı bırakıp an- yıs I 960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980'den bahsedilir. Ne Sultan Abdülaziz'in tahttan in-
nesinin cenaze törenine gidememiş, son vazifesini yapamamıştı. dirilmesi, ne de Babıâli Baskını gibi askerî müdahalelerden söz edilir. Türkiye'de Kara
Harp Okulu'nun kuruluşunun (1834) I 70. yıldönümü kutlanır, ama askerî darbe deyin-
ce 1960 baz alınır!
522

Ve tüm bu olup bitenler "Osmanlı mirası"ydı!" DP'nin Karayolları genel müdürü Orhan Mersinli, Ulaştırma
Askerler, kırk yedi yıl sonra -Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet bakanı; DP'nin Toprak Mahsulleri Ofisi genel müdürü Feridun
Kanun ve Yönetmeliği'ne göre- Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak Üstün, Tarım bakanı; DP'nin Bayındırlık Bakanlığı müsteşarı Da-
ve kollamak için müdahale etmişti! TBMM ve hükümet feshedil- niş Koper, Bayındırlık bakanı olmuştu!
miş, her türlü siyasal hareket yasaklanmış ve DP kapatılmıştı. Bazı isimlerden hiç vazgeçilemiyordu sanki...
Cumhurbaşkanı, başbakan, TBMM başkanı, bakanlar, milletve- Selim Serper'i isteyen güç ABD'ydiL
killeri gibi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüşdü Erdelhun ve Dışişleri Bakanlığı için önce Fahri Korutürk'ün adı geçmişti;
üst düzey subaylar da gözaltına alınanlar arasındaydı. ancak sonradan ne olduysa Fatin Rüşdü Zorlu'nun yakın arkada-
şı Selim Sarper "Dışişleri bakanlığı koltuğuna" oturtuluverdi.
Cemal Gürsel, MBK başkanlığı, başbakanlık, Millî Savunma ba-
Selim Sarper, Sovyetler Birliği'yle ilişkilerin gerginleşmesine
kanlığı ve başkomutanlık görevlerine getirildi.
neden olan dönemin Moskova büyükelçisiydi.
Kabine o sıcak günlerde birkaç kez değişti. Bu hükümetlerde Bir diğer özelliği ise 27 Mayıs askerî müdahalesinden sonra
görev yapan bakanlar şunlardı: Bayarlar ve Zorlularla çok yakından ilgilenmesiydi. Ailelere bu
Fahri Özdilek (Bursa), Amil Artus (Bursa), Kemal Kurdaş kadar yakın ilgi gösteren bir bürokratın, "tepkisel bir hareket" ta-
(Bursa), Şefik İnan (Selanik), Orhan Mersinli (Selanik), İhsan So- rafından bakanlığa getirilmesi ilginç değil midir?
yak (Üsküp), Hüseyin Ataman (Yanya), Mehmet Reşit Beşerler Selim Sarper'i isteyen güç ABD'ydi!..
(Vodina), Nasır Zeytinoğlu (İstanbul), Şahap Kocatopçu (İstan- Çok geçmedi. ABD Başkam Eisenhower, Cemal Gürsel'i kutla-
bul) 1 3 Bedrettin Tuncel (Gelibolu), Fehmi Yavuz (İsparta), Ad- yan ve hükümete başarılar dileyen bir mesaj gönderdi.
nan Erzi (İstanbul), Osman Tosun (Ödemiş), Daniş Koper (Diya- Tıpkı 1913 Babıâli Baskını'ndan sonra İttihatçıların ve 1950'de
din), Cihat Baban 1 4 (İstanbul), Fethi Aşkın (Kandıra), Cahit İren "beyaz ihtilal" yapıp iktidara gelen Demokrat Partililerin yaptığı-
(İstanbul), İlhan Aşkın (Yenişehir), Hayri Mumcuoğlu (İstanbul), nı, 27 Mayıs 1960'ta "Millî Birlik Komitesi" gerçekleştirdi: Türk Si-
Cahit Talaş (Trabzon), Muhtar Uluer (Konya), Zühtü Tarhan (İs- lahlı Kuvvetleri'nden 235'i general ve amiral olmak üzere, 4 000
tanbul), Abdullah Pulat Gözübüyük 15 (Kayseri), Feridun Üstün subay emekli edildi.
(İstanbul), İhsan Kızıloğlu (Sivas), Sıtkı Ulay (İstanbul), Orhan 1913'te subayların emeklilik maaşını İttihatçılara Almanlar ver-
Kubat (Ferecik), Mehmet Baydur (Gerze), Ekrem Alican (Adapa- mişti. 1950'de DP'lilere ve 1960'ta MBK'cilere para ABD'den geldi!
zarı), Ragıp Üner 1 6 (Nevşehir), Selim Sarper (İstanbul). MBK ordudan sonra üniversitelere el attı: 147 öğretim üyesinin
Bugüne kadar hiç yapılmamış bir tespitte bulunalım... işine, "tembel, yeteneksiz, reform düşmanı" diye son verildi!
İhtilal kabinesi DP ağırlıklıydı! Cumhuriyet tarihinde yeni bir dönem başlamıştı.
1950-1957 yılları arasında DP milletvekilliği yapmış Rüştü Yeni anayasa, yeni seçim yasası yapma gibi görevler için "Ku-
Özal; 1946-1954 yıllan arasında DP milletvekilliği yapmış Cihat rucu Meclis" oluşturuldu.
Baban; 1950-1957 yılları arasında DP milletvekilliği yapmış Ek- Kurucu Meclis, siyasal partilerin üyeleri (CHP 45, CKMP 25
rem Alican bakan yapılmıştı... milletvekili), barolar, basın, ticaret odaları, sendikalar, üniversi-
Sadece milletvekilleri değil DP'nin bürokratlan da "ihtilal hü- teler, gençlik kuruluşları ve 67 ilin temsilcilerinden oluşuyordu.
kûmeti"ndeydi!.. Meclisin 272 üyesi arasında ilginç isimler vardı:
13. Şahap Kocatopçu, 12 Eylül 1980 askerî darbesinde de yine aynı Sanayi ve Tekno- Başta "Millî Şef İsmet İnönü!
loji bakanlığına getirildi. Sonra CHP hükümetinin başbakanı Şemseddin Günaltay.
14. Cihat Baban 27 Mayıs hükümetinde Turizm ve Tanıtma bakanlığı yaptı. 12 Eylül Osmanlı'dan beri milletvekilliği, bakanlık yapmış tarihî bir
1980 askerî darbesinde ise bu kez Kültür bakanıydı! isim Yusuf Kemal Tengirşenk.
15. Abdullah Pulat Gözübüyük 27 Mayıs hükümetinde Adalet bakanlığı yaptı. 12 Eylül DP hükümetlerinde bakanlık, milletvekilliği yapmış, sonradan
1980 askerî darbesi sonrası, tasfiye edilen TBMM yerine kurulan Danışma Meclisi'nde partiden ayrılmış, isimler de Kurucu Meclis'teydi: Fahri Belen
üyelik yaptı ve 1982 Anayasası'mn hazırlanmasında önemli rol oynadı! Nasıl oluyor de-
meyin, oluyor işte!
(Bolu), Nihad Reşad Belger (İstanbul), Fethi Çelikbaş (Burdur),
16. RapiD Üner, Adalet Partisi hükümetinin (1969) İçişleri bakanlığını yaptı.
Fevzi Lütfı Karaosmanoğlu (Manisa), İbrahim Öktem (Bursa)...
cakken kapı eşiğinde bir zarf gördü. Zarfı alıp açtı. İçinde para
Devlet Başkam Cemal Gürsel'in kontejamndan Kurucu Mec- vardı. Gözleri doldu.
lis'e giren Fuad Köprülü'nün oğlu Orhan Köprülü'yü de bu liste- Yassıada'da mahkeme süreci başlamış, Mendereslerin başta
ye eklemek gerekiyor! Bir de damatları Coşkun Kırca'yı!.. Çakırbeyli Çiftliği olmak üzere tüm malvarlığının gelirleri gibi
Eskişehir valiliği sırasında Köy Enstitüleri'ne "komünist yuva- bankalarındaki hesapları da bloke edilmişti. Sadece geçinebilme-
sı" diyen Daniş Yurdakul Kurucu Meclis üyesi yapılmıştı! (Cahit leri için 2 000 lira çekmelerine izin veriliyordu. Bunun 300 lirası
Kayra, '38 Kuşağı, 2002, s. 112) Yassıada'ya Adnan Menderes'e gidiyordu. "Geçinemiyorlar" sözü
Kurucu Meclis'te iki eski Genelkurmay başkanı vardı: DP'nin kulaktan kulağa yayılmış, bunu duyan bazı DP'liler gizlice para
tasfiye ettiği, İsmet Paşa'nın sınıf arkadaşı Emekli Orgeneral Ab- yardımı yapmaya başlamıştı.
durrahman Nafiz Gürman ve Enver Paşa'nın eniştesi Emekli Or- Ama sanılanın aksine Mendereslerin para sıkıntısı çekmeleri
general Kâzım Orbay. çok gerçekçi görünmüyor. Gerek Adnan Menderes'in gerekse Be-
Kazım Orbay Kurucu Meclis başkanlığına seçildi. rin Hanım'ın yakın akrabaları çok zengindi. O dönemde onlardan
Kurucu Meclis'teki diğer ünlüler şunlardı: şair Behçet Kemal maddî yardım almamaları söz konusu bile değildi.
Çağlar, gazeteci Bülent Ecevit, gazeteci Oktay Ekşi, İsmet Girit- Neyse...
li, Turan Güneş (Prof. Ayşe Ayata ve Prof. Hurşit Güneş'in baba-
ları), gazeteci Altan Öymen (CHP milletvekili Hıfzırrahman Ra-
şit'in oğlu; CHP milletvekili Onur Öymen'in amcaoğlu; kendisi Düşükler Yassıada'da filmi intihar ettiriyor !
de iki dönem CHP milletvekilliği ve bir süreliğine de CHP genel
Ankara Göreme Sokağı'ndaki eve, artık Yassıada'dan da mek-
başkanlığı yaptı), ressam Tahir Burak, asistan Mümtaz Soysal,
tuplar gelmeye başlamıştı.
gazeteci Ömer Sami Coşar (Abdi İpekçi'yle birlikte 27 Mayıs'ın
Mektuplar için belli kurallar vardı. Elli kelimeyle sınırlıydı. Es-
perde arkasını İhtilalin İçyüzü adlı kitapta anlattı), gazeteci Ali
ki yazıyla değil, Latin harfleriyle yazılacaktı. Günde sadece bir
İhsan Göğüs (gazeteci Zeynep Göğüş'ün dedesi, Hasan Celal
mektuba izin vardı. Gelen mektuplar kontrol ediliyordu. Sansüre
Güzel'in dayısı), öğretim üyesi Münci Kapanî (DP'li bakan Os-
uğrayan yerler karalanıyordu.
man Kapanî'nin kardeşi), yazar Yakub Kadri Karaosmanoğlu,
Berin Menderes gönderdiği tüm mektuplara "Adnancığım",
Doç. Muammer Aksoy, Turgut Göle (Prof. Nilüfer Göle'nin ba-
Adnan Menderes ise "Berinciğim" diye başlıyordu.
bası), yazar Doğan Avcıoğlu, Prof. Tarık Zafer Tunaya, Cemil
Mektuplarda daha çok sağlık durumları sorulup, selam edildik-
Said Barlas (gazeteci Mehmet Barlas'ın babası), Suphi Baykam
ten sonra, mahkemeye delil olarak verilecek belgeler üzerinde
(ressam Bedri Baykam'ın babası), gazeteci İlhami Soysal,
duruluyordu: "Emlak Bankası tasarruf hesabımızda kaç liramız
1957'de Dokuz Subay Olayı'nda tutuklanan Emekli Kurmay Al-
var; kaç lira elektrik parası veriyorduk; havagazma ne kadar
bay Cemal Yıldırım, İzmirli ünlü işadamı Dündar Soyer, Prof.
öderdik; evin saçaklarını tamir ettirmiştik, faturası var mı; Gelir
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu...
Vergisi beyannamesinin hesap dökümünü gönderir misin; traktö-
27 Mayıs öncesi bozulan ekonomik durumu düzeltmek için Ha- rün borcu ne kadardı; yabancı devlet adamlarının bize armağan
zine'ye yardım amacıyla Ankara'da 1. Zırhlı Tugay'ın subay, astsu- ettiği hediyelerin dökümünü yapar mısın" gibi.
bay ve erleri ile aileleri alyanslarını bağışladılar. 1. Zırhlı Tugay'ın Mektupların bir diğer konusu ise yakında başlayacak davalar
başlattığı bu uygulama -İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidarı için avukat bulunmasıydı.
dönemindeki bağış kampanyasına benziyordu- tüm yurda yayıl-
Adnan Menderes, Berin Hanım'a yazdığı mektupta Prof. Bü-
dı. Listenin başında işadamı Vehbi Koç vardı; 26 kilo altın ve bir
lent Nuri Esen'in avukatı olmasını istedi. Zaten Prof. Esen 27 Ma-
bina bağışlamıştı...
yıs'tan önce Başbakan Menderes'in umumî vekiliydi.
Berin Hanım oğlu Aydın'ı yanına alıp Prof. Esen'e gitti.
Bir gün kapılarının zili çalındı. Görüşme umduğu gibi olmadı. Prof. Esen, Adnan Menderes'i
Berin Menderes kapıyı açtı. Kimse yoktu. Tam kapıyı kapata- savunmayı kabul etmedi. O günlerde kamuoyunda esen hava hu-
kuk profesörünü de etkilemişti. sinemalarda gösterilmek üzere adadaki yaşamı anlatan bir film çe-
Her sanık için en fazla üç avukat bulundurma şartı vardı, an- kimi yapılmasını emretti.
cak bir tek avukat bulmakta zorlanılıyordu. 14 eylül geceyansı adadaki tüm tutuklular yataklarından kaldı-
Kimi korkuyor, kimi ise astronomik paralar istiyordu. rıldı. Giyinip hazırlanmaları istendi. DP'liler geceyansı gelen emir-
Sonunda üç genç avukat Adnan Menderes'i savunma görevini le şaşırdılar. Ne oluyordu?
üstlendi: Talat Asal, Burhan Apaydın ve Ertuğrul Akça! Sonradan tüm hazırlıkların film çekimi için olduğunu anladılar.
Avukat Ertuğrul Akça aileye uzak biri değildi. Fatma Berin Ha- Senaryo gereği Yassıada'ya gelişleri yeniden çekildi. İş bunun-
nım'ın teyzesi Evliyazade Gülsüm Hanım'ın kayınbiraderinin to- la bitmedi. Yaşam şartlannın iyi olduğunu göstermek için berber-
runuydu ! de, hastanede, koğuşta çekimler yapıldı.
Ayrıca Ertuğrul Akça, Fahire-Cemal Tunca'nın kızı Gülerle ev- Fatin Rüşdü Zorlu'dan koğuşta "kitap okuma numarası" yap-
liydi. Yani, İzmir Belediye Başkanı Faruk Tunca'nın eniştesiydi. masını istediler. Refik Koraltan ise alışveriş yapıyordu!
Dr. Tevfik Rüşdü Aras'ın damadı sayılırdı. Düşükler Yassıada'da filmi Türkiye sinemalarında gösterilme-
Fatin Rüşdü Zorlu, "Üç avukata gerek yok, tek avukat yeter" ye başlandı. Alışılmadık bir seslendirmeyle, daha mahkeme baş-
diyordu yazdığı mektuplarında. Orhan Cemal Fersoy 1 7 ve Ertuğ- lamadan hükümler verilmiş gibiydi:
rul Akça üstlendi savunmasını. "Vatan Cephesi başkumandanı Kemal Aygün... Barların haraç-
Davalar Yassıada'da 14 ekim 1960'ta başlayacaktı. Avukatlar çıbaşısı Faruk Oktay... Üniversite gençliğinin amansız celladı Bu-
adaya gittiklerinde öğrendikleri haberler hiç de iyi değildi. min Yamanoğlu..."
Adnan Menderes 16 haziranda sinir krizi geçirmiş, bir süre re- "İşte Menderes... Poz vermeden edemez..."
virde kalmıştı. Konya Valisi Cemil Keleşoğlu jiletle bileklerini ke- "Sofrasında kilosu 1 000 liraya satılan siyah havyar bulunma-
serek intihar etmişti. Kravatıyla kendini asan DP Fatih İlçe Baş- makla beraber Celal Bayar iştahından bir şey kaybetmiş görün-
kanı Dr. Ömer Faruk Sargut kurtarılmıştı. memektedir..."
Ve Celal Bayar 25 eylülde banyoda bel kemeriyle intihara te- Emir çıkmıştı: filmi izlemesi için tüm öğrenciler öğretmenleri-
şebbüs etmiş, ancak o da kurtarılmıştı. nin başkanlığında sinemaya götürülüyordu.
Kendine geldiğinde ilk sözü, "Bize artistler gibi film çevirttiniz" Tam o günlerde, 14 ekim 1960'ta Demokratlar hakkında açılan
olmuştu. 1 8 davaya Yassıada'da başlandı.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı intihara kadar götürecek film
14 eylül gecesi Yassıada'da çekilmişti. Güzide Zorlu'nun duruşma günlüğü
Filmin adı Düşükler Yassıada'da'ydıl
Kamuoyunda Yassıada'da bulunan tutukluların durumlarının çok 592 sanık vardı.
kötü olduğu yönünde yaygın kanı vardı. Bu nedenle askerî yönetim Hastanede bulunanlar dışında tüm tutuklular koğuşlardan çı-
karıldı; tek sıra yürüyüş tertibinde, sağ ve sol yanlarında denizci
17. Fatin Rüşdü Zorlu'nun avukatı Orhan Cemal Fersoy, 1969-1973 yılları arasında AP ve karacı teğmenler eşliğinde, yapımı dört buçuk ayda tamamla-
milletvekilliği yaptı, 1979-1980 yılları arasında senatör olarak TBMM'de bulundu. 1979
nan Yassıada'daki mahkeme salonuna getirildiler.
AP azınlık hükümetinde Millî Eğitim bakanıydı. 12 Eylül 1980 askerî darbesiyle on yıl si-
yasî yasaklı o l d u ! Fersoy'un bulunduğu o AP hükümetinde Gençlik ve Spor bakanı kim- Önde Celal Bayar, arkasında Adnan Menderes ve Fatin Rüşdü
di dersiniz: Adnan Menderes'in avukatı Talat Asal! O da Fersoy gibi 12 Eylül 1980 aske- Zorlu vardı; diğer DP'iler parti ve hükümetteki statülerine göre
rî darbesi sonrası on yıl siyasî yasaklı oldu. Şaka gibi!
sıraya sokulmuştu.
I 8. Celal Bayar ile Eczacıbaşı Süleyman Ferid Bey'in dostluğundan bahsetmiştik. Bu sev-
Adnan Menderes ürkekti ve hep önüne bakıyordu. Tahta san-
gi öylesine köklü oldu ki, Eczacıbaşı ailesi bu uğurda can bile verdi. 27 Mayıs 1960 askerî
müdahalesinden sonra, bir gün İstanbul Beyoğlu'ndaki "Gaskonyalı Toma'nın Yeri" adlı dalyeye oturdu. Boynunu büktü, ellerini önünde buluşturup bek-
kulüpte, 27 Mayıs taraftarı gençler ile DP'liler arasında kavga çıktı. Aralarında Vedat Ec- lemeye başladı.
zacıbaşı'nın da bulunduğu DP'li gençler gözaltına alındı. Vedat tutuklanıp Balmumcu Ce-
Evliyazadelerin diğer damadı Fatin Rüşdü Zorlu, düşünceli gö-
zaevi'ne gönderildi. Kırk altı yaşındaki Vedat burada bir kutu hap içerek intihara teşebbüs
etti. Kurtarıldı. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne yollandı. Ve ne acıdır ki "inüyordu. Zayıflamıştı ve saçları beyazlaşmışü.
burada, babası Ferid Bey'in ürettiği kolonyayı üzerine döküp yakarak intihar e t t i !
En rahatı Celal Bayar'dı; sağında oturan Adnan Menderes'e hafif lu ise iki kez gitti duruşmayı izlemeye. Toplam 204 duruşmanın
sırtını dönerek oturması dikkatlerden kaçmadı. Salonda kimlerin en az yansında Güzide Zorlu salondaydı.
olduğunu merak ediyordu; sürekli salona göz gezdiriyordu. Eşi İbrahim Rüşdü Paşa'nın Midilli Adası'na sürgüne gönderil-
Salon doluydu. diğinde, bebeği Fatin Rüşdü'yü kucağına alıp kocasının yanına gi-
Sanık ve avukatlar haricinde 600 kişilik daha kontenjan ayrıl- den yirmi dört yaşındaki Güzide Zorlu, bu kez yetmiş yaşında, oğ-
mıştı. Bunun 200'ü basın mensuplarına, 20'si üniversitelere, 50'si lunu yalnız bırakmamak için neredeyse hemen her gün Yassı-
sanık yakınlarına ve 6O'ı bürokrasiye ayrılmıştı. Ülkenin çeşitli ada'ya gidip geliyordu...
yerlerinden gelenlerle kordiplomatikler de unutulmamıştı. Türki- Sabah kalkıyor; Taksim'deki evinden saat 06.00 sularında çıkıp
ye'nin farklı kentlerinden gelecekler için 220, diplomatlar ve ya- 500 metre kadar yürüyerek Dolmabahçe Camii'nin köşesinde bu-
bancı misafirler için 50 kişilik yer ayrılmıştı. lunan Yassıada İrtibat Bürosu'na 1 9 kimliğini onaylatıyor; gidiş ge-
Tutuklu yakınları mahkeme salonunda sanıkların arkasında, liş 480 kuruşa bilet alıyor; sanık yakınlarına ayrılmış turnikeler-
aynı sıraya oturtulmuştu. Sanıklara dikkatli bakmak, onlarla işa- den geçip, vapurun sanık yakınları için ayrılmış alt kattaki bölü-
retleşmek, el sallamak yasaktı. me oturuyordu. Yassıada vapuru 08.00'de kalkıyordu...
Salonda o sabah, sandalye gıcırtısı ve öksürük dışında tek ses Yassıada'ya ulaşıldığında ziyaretçiler vapurdan isimlerinin
yoktu... okunmasıyla tek tek çıkıyordu. Kimlik tespiti gibi gerekli işlem-
Saat 9.35'te Yüksek Adalet Divanı salona girdi. Başkan Salim leri yaptırdıktan sonra, tellerle çevrili, beton dökülmüş 150 met-
Başol madenî ses tonuyla, "Türk milleti adına yargı hakkını haiz relik yokuşu çıktıktan sonra, üstü tenteyle örtülü antrede son kez
Yüksek Adalet Divanı Yassıada duruşmalarına başlamıştır. Açık kontrolden geçip mahkeme salonuna giriyorlardı...
olarak duruşmaya devam edilecektir. Yoklamaya başlayacağız, Güzide Zorlu bu yorucu yolculuk süresince kimseyle konuş-
adı soyadı okunan 'evet' diye ayağa kalkarak cevap verir" diye- mamaya, göz göze gelmemeye çalışıyordu. Tek sohbet ettiği kişi,
rek, 9 ay 27 gün sürecek duruşma sürecini başlattı. II. Abdülhamid'in büyük oğlu Şehzade Selim'in torunu, Nemika
Duruşmaları sanıkların birinci derecede yakınları anne, baba, Sultan'ın kızı Satıa Türan'dı.
kardeş, eş ve reşit olmuş çocukları izleyecekti. Ama her duruş- Satıa Hanım, eşi tarih profesörü DP Trabzon Milletvekili Os-
maya sadece bir kişi gidebilecekti. man Turan'ı görmeye gittiğinde, Güzide Hanımla yan yana otur-
Üstelik hangi sanık ailesinin izleyici olacağı kurayla belirleni- maya çalışıyordu.
yordu. Çünkü sadece 50 kişilik kontenjan vardı. Biliyorlardı ki, insanlar zor günlerden geçiyordu ve herkesin
Berin Menderes duruşmalara hiç gitmedi. Ama radyodaki "Yas- sinirleri çok yıpranmıştı. Ters tepkiler verebiliyorlardı. Vapurda
sıada Saati" programım hiç kaçırmadı. sanık yakınları arasında bir iki ufak tatsızlık yaşanmıştı.
Yassıada duruşmaları mahkeme salonundaki özel bölümde dü- Benzer olayın biri de Güzide Zorlu'nun başına gelmişti.
zenli olarak bantlara almıyor ve her akşam Ankara, İzmir ve İs- Sevin Zorlu'nun anlatımına göre, oğlunun mahkemeye delil
tanbul radyolarının ortak yayınında, saat 20.00-21.00 arasında olarak vereceği bir belgeyi Büyükelçi Melih Esenbel'den isteme-
"Yassıada Saati" adlı programda yayınlanıyordu. ye giden Güzide Zorlu'yu, Melih Esenbel'in eşi Emine Esenbel,
Programı, aralannda Feridun Fazıl Tülbentçi, Orhan Birgit, Be- "Yeteri kadar rahatsız olduk" diyerek evden kovmuştu!
dii Faik gibi gazetecilerin bulunduğu grup hazırlıyordu. Program- Hakarete uğramak Güzide Zorlu'yu çok incitmişti. Çünkü Melih
da fon müziği olarak "Plevne Marşı" kullanılıyordu. Esenbel'in dedesi Mahmud Celaleddin Paşa, II. Abdülhamid döne-
Berin Menderes, Adnan Menderes'in savunma yaptığı günler- minde bir kez Maliye nazırlığı (1887) ve iki kez Nafıa nazırlığı
de, ses tonuna göre, sağlığının nasıl olduğu konusunda taliminde (1890 ve ikinci kez 1895-1898) görevlerinde bulunmuş, tarihçi, ya-
bulunuyordu... zar, şair bir kişiydi.
Sanık ailelerinden sadece 310 kişi duruşmalara gitmek için
müracaat etmişti. 19. Dolmabahçe'deki irtibat Bürosu'nun komutanı Kurmay Albay Namık Kemal Ersun,
I978'de Kara Kuvvetleri komutanıyken, askerî darbeye teşebbüs edeceği iddiasıyla
Bunlardan biri de Güzide Zorlu'ydu. Emel Zorlu bir, Sevin Zor- Yüksek Askeri Şûra kararı beklenmeden resen emekli edilecekti. Bakınız: Bay Pipo (So-
ner Yalçın-Doğan Yurdakul [Doğan Kitap]).
Ve Güzide Zorlu'nun babası Hüseyin Rıfkı Paşa'nın arkadaşla- kürsüsündeki mikrofona yaklaştı. Beklenmeyen bir ifade verdi:
rından biriydi. Ailece görüşüyorlardı. Keza Melih Esenbel'in ba- Adnan Menderes'i 1951 yılından beri büyük bir aşkla seviyordu!
bası besteci Şemseddin Ziya da yakınlarıydı. Bu aile dostluğu ne- Tek isteği ondan bir çocuk yapmaktı. Hamile kalmış, ancak be-
deniyle Fatin Rüşdü Zorlu, Melih Esenbel'i, Dışişleri'nin iki nu- bek ölü doğmuştu. 2 0
maralı koltuğu olan genel sekreterliğe oturtmuştu. Diğer tanık, doğuma giren Dr. Fahri Atabey de, bebeğin boynu-
Güzide Zorlu, bu olaydan sonra Esenbellere söylemediğini bı- na dolanan kordon nedeniyle ölü doğduğunu söyledi. 21
rakmadı: "Ben onun dedesi Mahmud Celaleddin'in nasıl jurnalci "Bebek Davası" duruşmalarının sürdüğü günlerde Berin Men-
olduğunu da bilirim, söyletmesinler beni!" deres, eşine yazdığı mektuplarını hiç aksatmadı. Tek kelimeyle
Ama o günlerde alacağı bir haber Esenbellerin kaba tavrını bu ilişkiye ve duruşmaya değinmedi. Ama mektuplardaki kırıklı-
unutturacaktı. ğı Adnan Menderes hissediyordu. 8 kasımda yazdığı mektupta bu
Gelini Emel Zorlu hastaydı. durumdan bahsetti:
Güzide Zorlu, onu Amerikan Hastanesi'ne yatırdı. Gerekli tet-
kikler yapıldı. (...) fakat bir iki mektubunda ifaden kırgın; hasta mısın diye de dü-
Sonuç Evliyazadeler ve Zorlular için yıkım oldu: Emel Zorlu şündüm. Bu ifadene çok üzüldüm; telgraflarının ifadesi teselli oldu...
kanserdi.
Fatin Rüşdü Zorlu'ya bu acı haberi vermeme karan aldılar. Berin Menderes yanıtı hemen yazdı:

"Asmazlarsa gerisi kolay kızım!" Son mektuplarımda ifademin kırık olduğunu yazıyorsun. Bu halin-
de, benim sana kırılmama imkân olur mu ? Fakat, nihayet ben de et
Herkesin sıkıntı içinde bulunduğu o günler, Emel Hanım için ve kemikten bir insan olduğuma göre, ne kadar metin ve sabırlı olma-
daha zorlu geçiyordu. Annesi Makbule Aras'ı kaybedeli daha bir ya gayret etsem, üzgün bir anım oluyor elbet. Fakat sen kendini bey-
ay olmuştu. Eşi Fatin Rüşdü Zorlu beş aydır Yassıada'da bir hüc- hude üzme...
rede hapisti. Babası Dr. Tevfik Rüştü Aras'ın gözleri artık hiç gör-
müyordu. Adnan Menderes örtülü ödenek hesabından Ayhan Aydan'a ev
Kızı Sevinle ve kayınvalidesi Güzide Hanım'la arası iyi değildi. aldığı gerekçesiyle mahkûm oldu; ancak "Bebek Davası" yedi
Tek dostu, arkadaşı, kuzeni Berin Menderes'ti... oturum sürdü, 22 kasımda beraatle sonuçlandı.
Berin Hanım da yaşamının en sıkıntılı günlerini yaşıyordu. An- Aynı gün Berin Menderes'e eşiyle görüşme izni çıktı. Haberi
nesini, teyzesini kaybetmiş, şimdi de hayatta tek dertleştiği kuze- avukattan Burhan Apaydın vermişti.
ni Emel Zorlu amansız bir hastalığa yakalanmıştı. Berin Hanım oğlu Aydın'ı da yanında götürecekti.
Üstelik... Bir gün sonra uçakla İstanbul'a gittiler.
31 ekim 1960 tarihinde "Bebek Davası" başlamıştı. Adnan Men- Uçağın kapısı açılıp indiklerinde etraflanni gazeteciler sardı;
deres'in ünlü soprano Ayhan Aydan'dan olan gayrimeşru çocuğu- flaşlar ardı ardına patlayınca, ana oğul şaşırdılar.
nun doğduktan sonra Başbakan Menderes'in talimatıyla Dr. Fah- Berin Hanım sorulara yanıt vermek istemedi. Ancak gösterilen
ri Atabey tarafından öldürüldüğü ileri sürülüyordu. ilgi o denli çoktu ki, avukattan bile, "Lütfen cevap veriniz hanı-
1951 yılından beri Evliyazadelerin sır gibi sakladıkları, birbirle- mefendi, yoksa bunlar bizi ezecekler" demek zorunda kaldı. Is-
rine fısıldayarak anlattıkları Menderes-Aydan aşkı, dava nedeniyle rarlara rağmen Berin Menderes'in ağzından sadece "Çok heye-
gazete manşetlerine çıkmış, radyolarda yayınlanmaya başlamıştı.
Türkiye bu aşkı konuşuyordu... * 0 . Ayhan Aydan, bu aşkını Yassıada mahkemeleri dışında hiç konuşmadı. Gazetecilerin
tüm tekliflerini reddetti. Bugün doksan yaşına yaklaşan Ayhan Aydan'ı Ankara'daki evinde
Davanın tanığı olarak Yassıada'daki duruşmaya soprano Ay-
bu nedenle rahatsız etmek istemedim. Biliyorum ki Ayhan Aydan da tıpkı Mustafa Kemal'in
han Aydan çağrıldı. Salona girdiğinde sıcak bakan gözlerini Ad- e
5' Latife Uşaklıgil gibi, Nâzım Hikmet'in eşi Piraye gibi aşkını kimseyle konuşmayacaktı.
nan Menderes'in yüzünde dolaştırdı. Sonra çevik adımlarla tanık •*'• Dr. Fahri Atabey iki yıl sonra, I963'te Sevin (Zorlu)-Erden Yener çiftinin bebeği As-
la
n Yener'in doğumunda bulundu.
canlıyım, çok üzgünüm" sözleri çıktı. Eniştesi Dr. Aras'ın bir sözünü Berin Hanım ölene kadar unut-
O karışıklık içinde Aydın Menderes gözden kayboldu; daha mayacaktı: "Kızım, tek korkum asmaları; eğer idam etmezlerse
sonra bulunup getirilmesiyle arabaya binildi. bir IKI yıia kadar çıkar. Dün hep böyle oldu; bugün de benzeri ola-
İstikamet Divan Oteli'ydi. Otele vardıklarında tıpkı havaalanın- cağından hiç şaşmam. Hapiste çürümüş politikacı yoktur. Umut
da olduğu gibi onları karşılayanlar yine gazetecilerdi. Ardı ardına edelim asmasınlar, gerisi inan çok kolay!"
sorular soruyor ve fotoğraf çekiyorlardı. Odalarına zor çıktılar. Dr. Aras'ın dedikleri Yassıada duruşmaları sonunda harfi harfi-
Bir gün sonra ana oğul avukatlarıyla birlikte Yassıada'nm yolu- ne doğru çıkacaktı...
nu tuttu. Dr. Araş, 27 Mayıs askerî müdahalesinden kısa süre önce An-
Yassıada'ya vardıklarında önce ada komutanı Tarık Güryay'ın kara'ya gitmiş, damadı Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu'ya,
yanına götürüldüler. Hal hatır sorulduktan sonra iki subay arasın- "Gidişatı beğenmiyorum, hemen istifa et" teklifinde bulunmuş,
da Adnan Menderes getirildi. damadı ise "Ben fare değilim" yanıtını vermişti!
Ana oğul, Adnan Menderes'i görünce, birbirlerine verdikleri Berin Menderes tanıklık yaptı. Soruların çoğunu haklı olarak,
sözü unuttular, gözyaşlarını tutamadılar. Adnan Menderes'in on- "Bilmiyorum" diye yanıtladı. Evin hesap işleriyle hiçbir zaman il-
lara katılması birkaç saniye sürdü, üçü de birbirlerine sarılmış gilenmemişti; ne genç kızlığında ne evlendiğinde ne de başbakan
ağlıyorlardı. eşi olduğunda!..
Zor toparlandılar. Duruşmalar süresince Berin Hanım'ın yüreğini acıtan çok
İlk sözleri çok resmîydi: olaylar yaşandı. Gazeteler, özellikle Adnan Menderes'in aşk hikâ-
Berin: "Adnan nasılsın, kilo vermişsin!" yelerini manşetlere taşıyordu.
Adnan: "İyiyim. Siz nasılsınız Berinciğim?" Bunlardan biri de yazar Suzan Sözen'in ifadesiydi:
Berin: "Biz iyiyiz, dışarıda bir sıkıntımız yok."
Adnan: "Peki sen Aydın ?" Kocam Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu'nda hocaydı. Gü-
Aydın: "İyiyim baba." müşhane'ye tayin edildi. Gitmedik. Burada kalmak için çok çalıştık.
Adnan: "Annene destek oluyorsun, çok memnum oluyorum." Menderes'e bu işi yaptırmanın çarelerini aradım. Bir gün Tarabya'da,
Berin: "Memleketi özledin mi Adnan?" Piliç Osman'la tanıştım. Bize başbakanı çok iyi tanıdığını ve Mende-
Adnan: "Hiç bahsetme Berinim, nasıl gözümde tütüyor anlata- res'le tanıştırabileceğini söyledi. Ertesi gün Menderes telefon ettirdi
mam. İçimde büyük bir hasret var..." ve imzalı kitabımı istetti. Kocama sordum, muvafakat etti. Bu şekilde
Elli dakikalık süre ne kadar çabuk geçmişti. tanıştık, eve gelmeye başladı. O geleceği vakit, kocam hasta dahi olsa
22
Artık geri dönmeleri gerekiyordu. Sarıldılar. evden çıkardı. Pencerede parolamız vardı. Kocam anlardı, dönerdi.
Subaylar Adnan Menderes'i götürürken, Berin Hanım eşine
300 lira verdi. İddia makamı, başta sevgililerinin olmak üzere Başbakan Men-
Berin Menderes İstanbul'a dönmeden önce, gazetecilerin ha- deres'in tüm masraflarını devletin örtülü ödeneğinden karşıladı-
ber geçmesi için kurulan Yassıada Postanesi'nden, görüşmeyi ğını ileri sürüyordu...
sağlayan Devlet Başkanı Cemal Gürsel'e teşekkür telgrafı çekti.
(Sır dergisi, 29 kasım 1960) "Örtülü ödenek" paraları nelere gitti?
Ana oğul gazetecilerden kurtulmak için Yassıada Komutanı
Yarbay Tank Güryay'ın özel motoruyla Sirkeci'ye bırakıldılar. Neydi "Örtülü Ödenek Davası"?
Divan Oteli'ne gelen Berin Menderes hemen Ankara'ya döne- Bütçe yasası, başbakanlara devletin gizli amaçları için belli bir
medi. Çünkü 25 kasımda başlayacak "Örtülü Ödenek Davası"nda parayı harcama yetkisi verir, buna "örtülü ödenek" denir.
tanıktı. Başbakan Menderes'in on yıllık hükümeti döneminde örtülü
Divan Oteli'nde ifadesi için çağrılmayı bekledi. Bu arada ziya-
22. Ferit Avni Sözen, sonra eşi Suzan Sözen'den boşandı. Mirasını birinci ve üçüncü eş-
retine Dr. Tevfık Rüşdü Araş geldi. leri arasında paylaştırdı, ikinci eşi Suzan Sözen'e hiç pay vermedi. Suzan Sözen 20O2'de
yetmiş dokuz yaşında vefat etti. Ferit Avni Sözen ise I996'da öldü.
ödeneği kendi kişisel ihtiyaçları ve amaçlan için kullandığı iddia kuruş, Yugoslavya'ya giden gazeteciler için bakiye 1 000 lira, Kâ-
ediliyordu. Bu nedenle örtülü ödeneğe "Adnaniye" deniyordu. zım Namî Duru'ya 500 lira, Demokrat izmir gazetesine 21 000 li-
Örtülü Ödenek Davası on üç oturum sürdü ve 2 şubat 1961'de ra, Necip Fazıl Kısakürek'e 18 500 lira, Berber Fahri'nin kızına ni-
sonuçlandı. şan masrafı için 100 lira vb.
Mahkeme on yıllık gizli örtülü ödenek cetvellerini istedi. Baş- 1955: Faliha Bilgin'e (Mükerrem Sarol'un boşanmış eşi) 3 000
bakan Menderes'in örtülü ödenek hesabından kullandığı tüm lira, Orhan Apaydm'a 3 550 lira, Ferit Alnar'a 500 lira. Cihat Ba-
harcamalar tek tek kayda geçirilmişti. ban'a 2 000 lira, İzmir Gazeteciler Derneği'ne 100 lira, Kâzım Na-
Bu hesap cetvellerinin tamamım buraya aktarmak isterdim; mî Duru'ya 550 lira, Necip Fazıl Kısakürek'e 10 000 lira, Malte-
ama bu olanaksız. İlginç bulduklarımı yazacağım. Yıl içinde, kişi- pe'deki evin döşeme masrafı 4 254 lira vb.
ye birden fazla yapılan ödemelerde de sadece birini yazdım: 1956: Aydın ve Berin Menderes'in Avusturya seyahati için 1 500
1950: îdris Özvatan'a (DP'ye küfreden adama tokat atmaktan lira, Emin Kalafat'a 1 000 lira, Nihat Erim'e bir halı hediye 2 300 li-
mahkûm) 30 lira, Hayri Özgir'in ev kirası 125 lira, DP balosu bilet ra, Hayatî Kalafat'a 10 950 lira, Reşat Nuri Güntekin'e dolar muka-
ücreti 225 lira, Üzeyir Avunduk'a seçim için 12 000 lira vb. bili 3 000 lira, Kâzım Namî Duru'ya 3 000 lira, DP Genel Başkanlığı
1951: Mehmet Ali Sevük'e (Nâzmı Hikmetin avukatı [Samed odasının mobilyası için 12 000 lira, Burhan Belge'ye 6 750 lira vb.
Ağaoğlu'nun emriyle]) 300 lira, Necip Fazıl Kısakürek'e 5 000 li- 1957: Burhan Belge'ye 4 800 lira, Emin Kalafat'a 5 000 lira, Ayhan
ra, şair Ahmet Muhip Dıranas'a (Samed'in emriyle) iki kez 500 li- Aydan'a 539 lira, Neslihan Kısakürek'e (Necip Fazıl'ın eşi) 5 000 li-
ra, yazar Orhan Seyfi Orhon'a (Refik Koraltan'ın emriyle) 500 li- ra, dört adet kurban bedeli 375 lira, Park Otel'de bahşiş 340 lira,
ra, Mehmet'in cezaevinde harcaması için 500 lira, Enis Behiç Kor- Başbakan Mendreres'in evi için stor 500 lira, DP Genel Kurulu he-
yürek'in Miras isimli şiir kitabının matbaa masrafı 1 803 lira 40 sabına 35 000 lira, Necip Fazıl Kısakürek'e 5 000 lira vb.
kuruş, Kâzım Namî Duru'ya 150 lira, Ali Naci Karacan'a (A. Men- 1958: Mutlu Menderes'e (Necdet Aslanlar vasıtasıyla iki buçuk
deres'ten borç olarak) 5 000 lira, Mizah gazetesine 8 000 lira vb. ayda yapılan masraf) 1 305 lira, Emel Zorlu'ya seyahati için 1 000
1952: Ferit Alnar'a İsviçre seyahati için 3 000 lira, Madam Sa- dolar, Aydın Menderes'in birinci mektep taksiti 900 lira, Berin
mi'ye 1 000 lira, Osman Kapanî'ye 3 000 lira, Tank Zafer Tuna- Menderes'e İsviçre'ye ayakkabı parası 131 lira, kayınvalidesinin
ya'ya Türkiye'de Siyasal Partiler kitabı için 1 530 lira, Yahya (Naciye Evliyazade) tedavi masrafı için 2 732 lira, Mendereslerin
Kemal'e Arap devletlerinde tetkik seyahati için 1 700 lira, Nadir evi için kömür 521 lira 15 kuruş, Emin Kalafat'a 2 885 lira, Cemal
Nadi, Ahmed Emin Yalman ve Ahmed Şükrü Esmer'e Londra se- Tarlan'a eşiyle seyahati için 12 210 lira, Refik Koraltan'a tedavisi
yahatine refakat için 1 000 er lira, Beyaz Kitap için Hüsnü Ya- için 12 460 lira, Eyüpsultan'a iki kurban bedeli 300 lira, DP Anka-
man'a 11 494 lira 78 kuruş, Sivas DP teşkilatına 8 055 lira, Necip ra İl İdare Kurulu'na 50 000 lira, Türk Ansiklopedisi için 3 000 li-
Fazıl Kısakürek'e 50 000 lira vb. ra, Mevlana kitabı için 300 lira, Burhan Belge'ye 3 000 lira, Necip
1953: Peyami Safa'ya 10 000 lira, Mükerrem Sarol'a döviz olarak Fazıl Kısakürek'e (bir kısmı Tevfık İleri eliyle) 10 000 lira vb.
3 000 lira, Emin Kalafat'a 10 000 lira, Burhan Belge'ye altı aylık ev 1959: Bülent Nuri Esen'e avukatlık ücreti 2 000 lira, İhsan Sab-
kirası 1 650 lira, Halil Lütfı Dördüncü'ye (gazete patronu) 5 865 li- ri Çağlayangil'in kızının tahsili için 5 000 lira, Ferit Alnar'a döviz
ra, Ferit Alnar'a döviz olarak 2 025 lira, Ali Fuad (Cebesoy) Pa- 2 163 lira 35 kuruş, Hüsrev Gerede'ye 10 000 lira, Madam Sami'ye
şa'ya Millî Mücadele adlı kitabı için 1 500 lira, Yusuf Ziya Ortaç'a 1 000 lira, Eyüpsultan'da kesilen kurbanlar 1 000 lira, ansiklope-
15 000 lira, Behzat Bilgin'e 1 000 lira, Selim Ragıp Emeç'e 1 000 li- di ve kitaplar için Akay Kitabevi'ne 2 998 lira, Bayan Menderes'e
ra, Bedii Faik ile Şevket Rado'ya 1 200 lira, Cemal Kutay'a 400 li- koyun 190 lira, Amerikan neşriyatına 2 626 lira, DP'den Zeki Aka-
ra, DP İzmir İl Başkanı Burhan Mater'e 10 000 lira, DP teşkilatlan lın'ın mahkûm olduğu para karşılığı, DP Kırşehir heyetine 30 000
için yedi cip bedeli 67 090 lira, masajcı Kâzım Nefes'e 50 lira vb. lira, yazar Yusuf Ziya Ortaç'a 8 000 lira, Peyami Safa'ya 3 000 lira,
1954: İsviçre'ye gönderilmek üzere Yüksel Menderes'e 1 617 li- Mutlu Menderes'e döviz olarak 1 270 lira, Yüksel Menderes'e
ra, Recep Bilginer'e (gazeteci) 1 000 lira, Ferit Alnar'a 1 000 lira, (Mebusevleri'nde alınan dairenin taksiti) 2 705 lira vb.
Osman Kapanî'ye 500 lira, Şoför Hayri'ye arsa taksiti 1 212 lira 24 1960: Hürriyet Partisi'nden geçen beş kişiye 4 000 lira, Namık
Gedik'in kızının düğün hediyesi 2 400 lira, Melahat Ersü'ye Orta- lenin ilk aylarında dayısı Samim Yemişçibaşı'nın katkılarıyla İs-
köy kooperatifi için 45 400 lira, Nesrin Sipahi'ye 500 lira, İktisat viçre'deki öğrenimini sürdürüyordu. Dayısı emekli olunca ve aile
ve Ticaret Ansiklopedisi için 1 000 lira. Aydın Menderes'e okul ekonomik yönden zayıflayınca Ankara'ya Siyasal Bilgiler Fakül-
taksiti 775 lira, Mutlu Menderes'e havale 2 270 lira 96 kuruş vb. 2 3 tesi'ne kayıt yaptırmıştı.
Adnan Menderes örtülü ödenek hesabından 4 877 780 lira 19 Berin Hanım'ın 2 000 lirayla geçinmesi zordu. Ablası Güzin'in
kuruşu zimmetine geçirmekten 11 yıl ağır hapse mahkûm oldu; maddî ve manevî yardımlarıyla ayakta duruyordu. Eniştesi Ham-
aynca zimmetine geçirdiği parayı ödemesine karar verildi... di Dülger, eşinin gençlik arkadaşı olmakla kalmayıp, Adnan Men-
Karar Berin Menderes ve oğullarının yaşamlarını daha da güçleş- deres'in baba tarafı Kâtipzadelerden kalan Bostancı'daki toprak-
tirdi. Devlet parasının peşine düşmüştü ve Mendereslerin tüm gelir- ların ekim işlerini de üzerine almıştı.
lerine bu kez daha ağır koşullarda el koymuştu. Berin Menderes sa- Hamdi Dülger ile Adnan Menderes kardeş gibiydiler. Başbakan
dece Ziraat Bankası'ndan gelirlerine karşılık 2 000 lira alabilecekti. Menderes İzmir'e gittiğinde mutlaka "enişte" dediği Hamdi Dül-
Menderesler zor günler geçiriyordu. Yüksel Menderes Belgrad gerlerin evinde misafir kalıyordu. Kaç kez teklif etmişti eniştesi-
Büyükelçiliği'ndeki görevinden sonra merkeze çekilince, Dışişle- ne milletvekili olmasını, ancak Hamdi Dülger eşiyle dünyayı gez-
ri Bakanlığı'nda "Yassı Oda" adı verilen etkisiz bir görevde DP dö- meyi seviyordu. Sırf bu nedenle çocuk bile yapmamışlardı!..
neminin, Hasan Esad Işık, Mahmut Dikerdem, Semih Günver gi- Devlet, Mendereslerin Bostancı'daki gelirlerine de el koymuş-
bi diplomat ağabeyleriyle zaman öldürüyordu. tu. Ancak Hamdi Dülger, baldızını mahcup etmemek için, "Bu pa-
Bu arada Adalet Bakanı Abdullah Pulat Gözübüyük, Dışişleri raları bankalara koymamıştım" diyerek, sürekli el altından mad-
Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu'nun ekonomik işler yardımcıları olan dî yardımda bulunuyordu.
Hasan Esad Işık, Semih Günver ve Oğuz Gökmen'in tutuklanma- Hamdi Dülger ortalıkta pek gözükmediğinden, bu destekler
larım istedi. Ne ilginçtir, Zorlu'nun ekibinden Selim Sarper Dışiş- basının dikkatinden kaçıyordu.
leri bakanlığını yürütürken, diğerleri tutuklanıp Yassıada'ya götü- Ancak Adnan Menderes'in dayısının torunu DP milletvekili Sa-
rülmek isteniyordu. Ancak bu istek "Dışişleri duvarını" aşamadı. dık Giz de "yaylım ateşinden" nasibini alıyordu. "Jokey Kulübü
Dışişleri bakanlığı döneminde Fatin Rüşdü Zorlu'nun özel kalem hikâyeleri" yazılıyordu:
müdürlüğünü yapan Evliyazadelerin bir diğer damadı Ziya Tepede-
len de ifadesi alman diplomatlardandı. Zorlu'nun dış görevlerdeki Jokey Kulübü sabık iktidarın şımarık çocuklarından Sadık Giz'e
arkadaşları da tek tek hesap verdiler! Örneğin Bonn Büyükelçisi oyuncak kabilinden verilmiş ve yüz binlerce lirası, at neslini ıslahtan
Settar İksel, Belgrad Büyükelçisi Sadi Kavur gibi isimlerin görev ziyade DP neslini ıslah için kullanılmıştır.
yerlerine özel ekipler gönderildi ve elçilik hesapları iyice incelendi. Sadık Giz aynca Adnan Menderes'in yeğenlerinden Ahmed Evliya-
Hemen her gün soruşturma, dava, duruşma gibi sohbetler Yük- zade'yle Cumaovası yolunda meydana getirdiği harada, yine hususî
sel Menderes'i boğuyordu, o da annesinin yakınmalarına aldırma- dövizlerle getirdiği atları kulübe satarak milyonların üstünde şahsî
dan, sık sık sevgilisi Yıldız Hanım'ın yanına istanbul'a gidiyordu. kârlar temin etmiştir. (Kim dergisi, 27 eylül 1960)
Yüksel Menderes, İstanbul'da bir gece kulübünde sahneye çı-
kan Yıldız Hanım'a âşıktı. İlişkileri üç yıldır sürüyordu. Aile bu 12 ocak 1961'de askerî yönetim, siyasal partilerin faaliyetlerini
birlikteliğe karşı çıktığı için Yüksel Menderes'i yurtdışına göreve serbest bıraktı. Fakat DP, kapatıldığı için tekrar siyaset yapama-
göndermişlerdi. Ama bu tayin bile ilişkiyi bitirememişti. yacaktı. DP kadroları politika yapamayacaklardı ama bu kez ço-
Mendereslerin ortanca oğlu Mutlu Menderes, askerî müdaha- cukları, siyaset kulvarının yine önünde yer alacaklardı.
İlk siyasal partiyi, Türkiye'nin en kısa dönem -iki ay- Genel-
23. "Örtülü Ödenek Davası" duruşmalarında, yabancı devletlerin parasal yardımlar ya- kurmay başkanlığını yapan emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala,
parak Türk istihbarat birimlerine sızdıkları da ortaya çıktı, ingilizlerden ayda 30 000 li- "Adalet Partisi" adıyla kurdu. Partinin amblemi siyasal çizgisini
ra, Fransızlardan 7 000-8 000 lira, İtalyanlardan 4 000 lira alınıyordu. İtalyanlar ile Fran-
sızlar parayı merkeze veriyorlardı. Sınırsız para harcayan Amerikalılar ise doğrudan belli ediyordu: Demir Kır At!
doğruya memurlara ödeme yapıyordu ! Dinleme servislerindeki memurların tamamı Demokrat Parti 1946 yılında kurulduğunda, halk "Demokrat"
Amerikalıların elindeydi. Ayrıntılar için bakınız: Bay Pipo (Soner Yalçın-Doğan Yurdakul
[Doğan Kitap]).
sözcüğünü telaffuz edemiyor, "Demirkırat" diyordu. Adalet Partisi O tarihlerde Yüksel Menderes'in yakınındaki isim, kuzeni Dr.
bu nedenle simge olarak "Demir Kır At" amblemini tercih etmişti! Tanju Akmanlar'dı (DP Milletvekili Kenan Akmanlar'm oğlu):
AP, Demokrat Parti'nin mirasına sahip çıkıyordu. Ancak başka
mirasçılar da yok değildi. AP'den iki gün sonra 13 şubat 1961'de Ek- İkimiz sabahlara kadar sohbet ederdik, bu sohbetleri yürüyerek ya-
24
rem Alican'ın genel başkanlığında "Yeni Türkiye Partisi" kuruldu. pardık, Yüksel de tıpkı babası gibi yürüyüş yapmayı çok severdi. Ne-
Ekrem Alican, CHP döneminin önemli maliye bürokratların- den babalarımızın Yassıada'da olduklarını analiz etmeye çalışır, nere-
dan biriydi. Sonra DP milletvekili oldu. Partiden ayrıldığı için de hata yaptıklarını filan konuşurduk. O dönemde Yeni Türkiye Parti-
Yassıada'ya gitmekten kurtuldu. Üstelik ödül bile aldı: 27 Mayıs si'nden teklif geldi, ama bu teklif "gel partiye katıl" şeklinde değildi,
kabinesinin Maliye bakanı oldu! Şimdi de askerlerin güvenini ka- "gel başımıza geç" şeklindeydi. Yani Yüksel'i oyuna getirdiler; büyük
zanmış eski bir DP'li olarak parti kurmuştu. dayımın idam edilmesinin ardından o da zaten partiden ayrıldı.
Başlangıçta "Sosyal Demokrat Parti", "Hür Demokrat Parti" gi-
bi isimler konulması düşünülen partiye 1960 sonrası "demokrat" Tıpkı çok partili hayata geçiş yılı olan 1946'da olduğu gibi
kelimesinin parti ismi olarak kullanılmasının yasaklanması üzeri- 1961'de de arka arkaya partiler kuruldu: Cumhuriyetçi Meslek Is-
ne "Yeni Türkiye Partisi" adını koydular. lah Partisi, Çalışma Partisi, Memleket Partisi, Türkiye İşçi ve Çift-
YTP'de, İrfan Aksu, Hasan Kangal, 27 Mayıs kabinesinin Çalış- çi Partisi, Mutedil Liberal Parti...
ma bakanı Prof. Cahit Talaş, DP döneminin en muhalif öğretim O günlerde Yassıada'dan gelen acı haber bile siyasetin hızını
üyesi Prof. Aydın Yalçın, Hikmet Belbez, DP eski milletvekili kesmedi. 17 şubatta Yassıada sanıklarından DP'li Bakan Lütfi Kır-
Mehmet Raif Aybar, Emekli General Sırrı Öktem, Dr. Esad Eğil- dar kalbinin durması sonucu vefat etti. 2 6
mez de kurucular arasındaydı. Bir diğer DP'li İstanbul milletvekili Yahudi tüccar Yosef Salo-
Partide ayrıca, CHP'nin İstanbul valisi, Mazhar Osman'ın asis- mon Yassıadada vefat edenlerden biriydi. (İ. Nuri Gün-Yalçın Çe-
tanı Fahreddin Kerim Gökay; bir sonraki darbede -12 Mart 1971- liker, Masonluk ve Masonlar, 1968, s. 192) DP İstanbul milletveki-
sosyalist olduğu iddiasıyla cezaevine atılacak Emil Galip Sandal- li ermeni Dr. Zakar Tarver de vefat etti. Bursa milletvekili Kenan
cı; Yusuf Azizoğlu; Ali TiğreFin babası İhsan Tiğrel; Doğu Perin- Yılmaz da hastalanarak ölen tutuklulardandı.
çek'in babası Sadık Perinçek; Samed Ağaoğlu'nun kardeşi Ner- Yassıada'da duruşmalar tüm hızıyla sürüyordu.
25
min Taşenberger gibi isimler vardı. Duruşmalardaki ifadeler gazete manşetlerine taşınıyordu.
Diğer yanda AP de, DP'nin İçişleri bakanı Namık Gedik'in eşi Ama bir olay, Yassıada duruşmalarını gölgede bıraktı.
Melahat Gedik ile Çalışma, Ticaret ve İmar ve İskân bakanlıkla- Evliyazadelerden birinin "ifşaatı" çok kişiyi sevindirdiği gibi,
rında bulunmuş Hayrettin Erkmen'in kardeşi Nizamettin Erk- bazılarının da canını yaktı...
men'i listesine almıştı.
Ama en büyük "transferi" YTP yapacaktı... "Ifşaatçı" Mehmet Özdemir Evliyazade
Berin Hanım'ın istememesine rağmen Yüksel Menderes Dışiş-
leri'ndeki görevinden istifa ederek Yeni Türkiye Partisi'ne katıldı. Mehmet Özdemir Evliyazade adını unutmuş olabilir misiniz;
Döneme ilişkin kitaplarda Ekrem Alican'ın mektup yazıp Yük- bir kez daha anımsatayım: Berin Menderes'in dayısı Refik Evliya-
sel Menderes'i partisine davet ettiği yazılmaktadır. zade'nin torunuydu.
Babası Nejad Evliyazade ile Berin Hanım kuzendi.
24. l960'lı yılların siyasetine ağırlığını koyan Ekrem Alican, kökeni 1873 Selanik Şemsi
Efendi Mektebi olan Şişli Terakki Mektebi'nden 1934 yılında mezun oldu. Oğlu Yusuf 26. Kerkük doğumlu Lütfi Kırdar'ın yeğeni -kız kardeşinin oğlu- ihsan Doğramacı'dır.
Alican da aynı okuldan I975'te mezun oldu. Diğer yeğeni -kardeşinin çocuğu- Nemir Kırdar New York'taki ünlü Saks Fift Avenue
25. Samed Ağaoğlu'nun oğlu Tektaş Ağaoğlu Türkiye sosyalist hareketinin önemli isim- mağazasının sahibidir. Boss, Tiffany gibi dünya markalarını satın alıp, şirketleri büyüttük-
lerinden biriydi. Tektaş Ağaoğlu kardeşi Mustafa Kemal Ağaoğlu'yla birlikte Ağaoğlu ten sonra satmasıyla tanınır. Kemal Derviş, Recep Tayyip Erdoğan gibi isimleri Ameri-
Yayınevi'ni kurdu. Birçok Marksist klasiği Türkçe'ye kazandırdı. Bu yayınları nedeniyle kan iş dünyasına tanıtan kişidir. Kardeşi Nezir Kırdar, Eisenhovver Vakfı'nın başkanlığı-
1971 ve 1975 yıllarında iki kez cezaevine girdi. Yani dede Ahmed Ağaoğlu Bekirağa Bö- nı yapmıştır. Prof. Dr. Muvaffak Akman, Yaşantımda Hacettepe ve Sonrası-Bir Emekli Rek-
lüğü ve Malta'da, baba Samed Ağaoğlu Yassıada'da, oğul Tektaş Ağaoğlu ise Ankara ve törün Anılan adlı kitabında, hocası 1915 Erbil doğumlu ihsan Doğramacı'nın anadili gibi
istanbul'da cezaevlerini yakından tanıdı! ibranîce bildiğini yazmaktadır (1995, s. 193-194).
Özdemir Bey'in annesi Mesude ise, Adnan Menderes'in dayısı- Fabrikatörlerce makinelerini acele yoldan satamayan Fuad Hamdi
nın kızıydı. Dülger, bu arada boş durmuyor, Ziraî Donatım İdare Meclisi reisi olan
Yani Özdemir Evliyazade hem Berin Hanım'ın hem de Adnan Faruk Tunca'yla (Dr. Tevfık Rüşdü Aras'ın kız kardeşinin oğlu [S. Y.])
Bey'in kuzeniydi. anlaşıyor. Faruk Tunca, Nedim Ökmen'den (Tarım bakanı [S. Y.]) bu
Özdemir Evliyazade'yi tanıdıktan sonra konuya girebiliriz. makinelerin Ziraî Donatım'a alınması için emir istihsal ediyor ve bu
Mehmet Özdemir Evliyazade 27 Mayıs 196O'ı izleyen o sıcak makinelerden iki bin adedini tanesini yirmişer bin liradan, Ziraî Do-
günlerde bir kitap yazdı. Adı: Onları Anlatıyorum! natım'a satıyorlar. Dülgerler milyonları cebe indiriyor. Ziraî Donatım
Kitabın girişinde, "Bu kitapta anlattığım hadiselerin vesikaları zarar edecekmiş kime ne. (s. 67)
devlet arşivlerindedir" diye yazılıydı. Önsözünde, "MİT eski müs-
teşarlarından Behçet Türkmen'in baskı ve tertiplerine karşı ken- Mehmet Özdemir Evliyazade aile dostları Celal Bayar'ın özel
disini koruyan, 27 Mayıs sonrası MlT müsteşarlığına getirilen Zi- hayatından da bahsediyordu. "Celal Bayar çetesi"nin iş kombine-
ya Selışık'a 27 minnet ve şükran'larını sunması ilgi çekiciydi. zonlarını karısı Reşide Bayar ve akrabalarıyla ayarladığı ve İhsan
MİT 28 görevlisi olduğu bilinen Mehmet Özdemir Evliyazade'nin Doruk'un Celal Bayar'ı on dörtlük bir "dilber"e âşık ettiği iddiası
kitabında siyasî değerlendirmelerin yanı sıra, aile fertleriyle ilgili da ona aitti.
açıklamaları vardı ki, Evliyazadeleri de şaşırtan buydu. "Celal Bayar çetesf'nin Türkiye 'yi işgal ettiğini ve önemli gö-
Bunlar neler mi ? revlerde akrabalarının oturduğunu söyleyen Mehmet Özdemir
Fatin Rüşdü Zorlu'nun eroin ticareti yaptığının Millî Emniyet Evliyazade isimlerini bir bir açıklıyordu.
Hizmetleri'nce ortaya çıkarılması; Berin Menderes'in "para ve
mal" hırsını fark eden Güzide Zorlu'nun kendisine sürekli hediye Muammer Eriş Vita müdürü. Haki Erol (bacanağı) Türk Ticaret
getirdiği ve bu sayede Berin Hamm'm Fatin Rüşdü Zorlu'yu hep Bankası umum müdürü idi. Cabir Selek Garanti Bankası'nda, Zekâi
koruduğu vb. Eriş (kayınbiraderi) Millî Reasürans'ta, Turgut Bayar Migros ve Ci-
Mehmet Özdemir Evliyazade kuzeni Berin Hanım'dan herhal- ba'da... Hele Üzeyir Avunduk'u (ki hileli iflas mütehassısıdır) İş Ban-
de nefret ediyordu. kası'na gelip oturttu. Muammer Eriş'in kayınbiraderi Veysi Emre
Berin Menderes'in ablası Güzin Dülger'den "izmir'in küçük de- Anadolu Sigorta Şirketi umum müdürüdür. Bunlar hep Bayar çetesi-
rebeyi olarak" bahseden Mehmet Özdemir Evliyazade, Berin'in nin mensuplarıdır, (s: 61-62)
eniştesi Hamdi Dülger ve kardeşi Kemal Dülger hakkında da
açıklamalarda bulunuyordu: Kitapta fotoğraflar da vardı. Adnan Menderes'le aynı karede
yer alan fotoğraflarının altına "Çeteyi doğru yola getirmek için
Hamdi Fuad Dülger, Olivier vapur acentesiyle ortak olarak Deniz aralanndaydım" diye yazmıştı!
Yolları'nm Pire ve İskenderiye acenteliklerini aldı. Aynı zamanda or- "Şanlı ordumuz memleketi kurtardı. Böyle devirleri Allah bir
tağı olan kardeşi Kemal Dülger'le müştereken Sanayi Kalkınma Ban- daha milletimize yaşatmasın. İbret olsun diye, bunları halkın göz-
kası'ndan kredi alarak meşhur Dülgerler fabrikasını kurdular. (Meh- lerine serdim" (s. 25) diyerek neden bu kitabı kaleme aldığını da
met Özdemir Evliyazade, Onları Anlatıyorum, 1960, s. 66) açıklıyordu.
Evliyazade ailesinin "ele avuca sığmayan' çocuğu Mehmet Öz-
Bu arada imal edilen makinelerin bozuk olması Dülger kardeşler demir Evliyazade tüm yazdıklarının delillerinin devletin arşivin-
için sorun yarattı. Bozuk makinelerin elden çıkması gerekiyordu. (...) de olduğunu kaydediyordu; ancak ne Fatin Rüşdü Zorlu'nun
:
"' "uyuşturucu kaçakçısı" olduğu, ne de diğer iddiaları, Yassıada du-
27. Ziya Selışık 3 haziran 1960'ta başladığı MAH (MİT) müsteşarlığı görevini 17 ocak ruşmalarında konu bile edilmedi.
1961'e kadar sürdürdü. 29 ağustos I964'te ikinci kez göreve gelen Ziya Selışık emekli-
ye ayrıldığı 13 temmuz I96S tarihine kadar görevini sürdürdü. Birileri "bu yaramaz koca çocuğu" kullanmış mıydı?..
28. "Millî İstihbarat Teşkilatı"nın o dönemdeki adı "Millî Emniyet Hizmetleri"ydi. DP ve
Türkiye, davalara bile konu olmayan olayları tartışırken Yassı-
27 Mayıs döneminde MiT'teki ekip kavgaları için bakınız: Ray Pipo (Soner Yalçın-Doğan ada'daki duruşmaların sonuna geliniyordu.
Yurdakul [Doğan Kitap]).
Başta Ankara olmak üzere siyasî çevrelerde, Yassıada'dan idam Bu mektuplarda hep moral vardı. Sadece bir seferinde, Edhem
karan çıkıp çıkmayacağı tartışılmaya başlanmıştı. Özellikle DP Menderes hakkında olumsuz birkaç cümle, Adnan Menderes ile
çevrelerinin "Asamazlar, asarlarsa, dünya ayağa kalkar" laflan as- Berin Hanım'ı o günlerde bile kavga edecek duruma getirdi. Ad-
kerleri kışkırtıyordu. nan Menderes hâlâ dostunu koruyordu; Edhem Menderes'in, "ha-
Bu arada 1961 Anayasası için referandum yapıldı. Muhalefetin tıra defteri" Yassıada duruşmalarında en büyük delil olarak kulla-
'"Hayır'da hayır var" propagandasına rağmen yüzde 39,6'ya karşı, nılmasına rağmen!
yüzde 60,4 "evet" oyuyla Anayasa yürürlüğe girdi. İzmir, Manisa, Adnan Menderes, Edhem Menderes konusunda neden bu ka-
Aydın, Denizli, Sakarya, Kütahya, Bolu, Samsun, Zonguldak ve dar hassastı?
Çorum'da "hayır" oylan yüzde 50'nin üzerindeydi!
Berin Hanım "rejimin yeniden kurulduğu" o dönemde kiracı- En büyük delil hatıra defterleri
lıktan kurtuldu, Göreme Sokağı'ndan Kavaklıdere Tahran Cadde-
si'nde Arman Apartmanı'ndaki kendi dairelerine taşındılar. Sadece Edhem Menderes'in hatıratı değil, Refik Koraltan'ın,
Tek sevindirici haberi o günlerde aldılar. Dışandan ortaokul bi- Semi Ergin'in ve Nedim Ökmen'in eşinin günlükleri ile Abdullalı
tirme sınavlarına giren Aydın Menderes tüm derslerinde başarı Aker'in Bakanlar Kurulu toplantılannın notlan Yassıda duruşma-
göstererek mezun olmuştu. lannın en önemli delilleri arasındaydı. (Ticaret ve Devlet bakan-
Aydın Menderes başanlı bir öğrenciydi. Bir gün Dr. Tevfık Rüş- lığı yapan Abdullah Aker'in oğlu Önder Aker, Adnan Menderes'in
dü Araş, Aydın Menderes'in bilgisini sınamak istedi: "Söyle baka- halasının torunu Gülden Akmanlar'la evliydi.
lım Aydın, dünyanın en küçük denizi hangisidir?" Aydın Mende- Refik Koraltan 30 aralık 1959 tarihli günlüğüne bakın ne yaz-
res, "Marmara Denizi" yanıtını verdi. Tevfık Rüşdü Araş, "Hayır" mıştı:
diyerek, doğru yanıtın "Azak Denizi" olduğunu söyledi. Aydın
Menderes ısrar etti. Bahse girdiler. Kazanan Aydın Menderes ol- Fatin Rüşdü Zorlu'nun zorlayarak kurmak istediği hırsızlık şebe-
du. Dr. Tevfik Rüşdü Araş, Aydın'a top şeklinde bir dünya harita- kesinin korkunç manevrası devam ediyor. Adnan (Menderes [S. Y.])
sı hediye etti. Bu harita hâlâ Aydın Menderes'in çalışma masası- bilmeyerek bu hırsızlık şebekesinin kurucusu oluyor.
nın üzerindedir...
Kavaklıdere'deki evinde Berin Hanım üç oğluyla birlikte yaşı- Koraltan, 9 ocak 1960 tarihli günlüğünde ise iddiasına tanık gös-
yordu. Dışişleri Bakanlığı'ndan emekli olan ağabeyi Samim İzmir'e teriyordu:
dönmüştü. Ablası Güzin de İzmir'deydi. Ankara'da kimsesi yoktu.
Üstelik iki oğluyla problem yaşıyordu. Bugün Meclis Riyaset makamına Mükerrem Sarol geldi. Umumî
Ne yaptıysa oğlu Yüksel'i, İstanbullu Yıldız Hanım'dan ayıra- hasbıhal sırasında çok dikkate değer sözler söyledi: "Fatin Rüşdü
mamıştı. Yüksel Menderes, kuzenleri Dr. Tanju Akmanlar ve ga- Zorlu artık hiçbir devirde görülmemiş bir hırsızlık şebekesi kurdu."
zeteci Sevin Zorlu'yla birlikte sık sık İstanbul'a gidiyordu. Üçü de
ailelerinin yaramaz çocuklarıydı! Nedim Ökmen'in eşine ait hatıra defterinin 14 aralık 1955 ta-
Mutlu Menderes çocukluğunda olduğu gibi yine içekapanıktı. rihli sayfasında yine Zorlu'yla ilgili iddialar vardı:
Geceleri hâlâ uyuyamıyor, evin içinde volta atıyordu. Okuduğu
üniversitenin muadili olmadığı için Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne Döviz Komisyonu başlı başına bir âlemdir. Başta Maliye vekili oldu-
birinci sınıftan başlamıştı. ğu halde Başvekil Yardımcısı Fatin Rüşdü Zorlu, Ticaret Vekili Yırcah
Okul arkadaşı Münevver'e ilgi duyuyordu. ve hempaları öyle bir atılış atıldılar ki bütün Türkiye günlerce bu de-
Annesine en yakın çocuk Aydın'dı. Aydın Menderes tam Berin dikoduyla çalkalandı durdu. Birisi kardeşi ve bacanağını Karun yaptı.
Hanım'ın istediği gibi bir çocuk olmuştu. Diğeri bir bakkalın oğluydu, milyoner oldu. Zorlu vaktiyle Dr. Tevfik
Berin Menderes, bu kanşık günlerde aksatmadan hemen her Rüşdü'nün kızını almıştı. Paris'te saray gibi evinde hanımı ile kızı otu-
gün Yassıada'ya, eşine mektup yazıyordu. ruyor. Kendisi de burada Vesamet denilen metresiyle resmen kordip-
lomatiğin davetlerine gidiyor, herkesin içinde öpüşüp sevişiyor. Karısı söyledi. Tatsızlığı Sevin Zorlu bozdu, nişanlandığını söyledi. Ba-
başvekilin karısıyla teyzezade olduğu için bu mertebeye çıkmıştı. bası, "Evde kalmaktan kurtuldun" diye espri yaptı. "Evlenmek
için tabiî senin çıkışını bekliyoruz" deyince, üzgün bir ifadeyle,
Günlükleri yazanların DP içindeki Fatin Rüşdü Zorlu'nun mu- "Tabiî tabiî..." diye yanıt verdi.
halifleri olduğunu unutmamak gerekiyor...
Görüşme sonunda Güzide Zorlu, Cumhurbaşkanı Cemal Gür-
Evet DP'lilerin Zorlu'yu sevmedikleri Yassıada duruşmalarında
sel'e protesto mektubu gönderdi...
da ortaya çıktı. Zorlu'nun koğuş arkadaşı Sebati Ataman eşine
yazdığı mektupta, "Kaderimin zalim cilvesi beni, yüzlerce kişi
arasında en sevmediğim adamla aynı odaya düşürdü. Bunun ka- Kararlar açıklanıyor
dar da asabı yıkan, insanı deli eden hiçbir şey olamazmış meğer. Menderesler, Zorlular ve Evliyazadeler merakla 15 eylülde açık-
Düşün: herif daima, gece gündüz karşımda. Her hali diken gibi lanacak kararı bekliyorlardı.
batar. Uykuya dahi kaçamazsın..." Bu arada Yassıada sanıkları hakkında karar verecek Yüksek
Sebati Ataman daha sonra kendi isteğiyle koğuştan alındı... Adalet Divanı çalışmalarını Heybeliada'da büyük bir gizlilik için-
Davalar sürerken gündemi işgal eden bir konu daha vardı. 0 de sürdürüyordu.
da Fatin Rüştü Zorlu'nun yaptığı tüm işlerden yüzde 10 aldığıydı. Ve 15 eylül 1961.
Çok konuşulmasına karşın bu konu Yassıada davalarına yansıma- Önce avukatlar duruşma salonuna alındı. Salonun orta yerinde
dı. Yalnızca söylenti olarak kaldı. 20'ye yakın sandalye vardı. Avukatlar şaşırdı. Halbuki sanık sayı-
Ve 15 ağustos 1961 günü duruşmalar bitti. sı 600'e yakındı.
Mahkeme heyeti kararım bir ay sonra verecekti. Bu arada aile- Aynı şaşkınlık dinleyici bölümünde oturanlarda da vardı.
lerin sanıklarla görüşmesi için yeni bir onay çıktı. Sanıklar, sanık yakınları ve avukatların dışında, zabıt kâtipleri,
Berin Hanım, oğullan Yüksel, Mutlu ve Aydın'ı yanma alarak raportörler kürsünün önünde yerlerini aldılar. Yanlarında bu kez
Yassıada'ya gitti. 22 ağustos 1961'deki görüşme çok duygusal geçti. İstanbul Radyosu'ndan bir spiker vardı. Onun neden bulunduğu
Başta Adnan Menderes olmak üzere hiçbiri gözyaşlarına hâkim az sonra anlaşılacaktı.
olamadı. Adnan Menderes, oğullarına tek tek sarılıp ağlıyordu. On- Herkes sanıkları beklerken, salona önce mahkeme heyeti gir-
lar ise sürekli babalarının ellerini öpüyorlardı. Ağlamaktan konuş- di. Mahkeme Başkam Salim Başol bunun nedenini hemen açıkla-
madılar. Elli dakikalık süreyi neredeyse ağlayarak tamamladılar. dı: sanık sayısı fazlaydı, bu nedenle salona onar kişilik heyetler
Yassıada'mn her köşesi çok dramatik görüntülere sahne olu- halinde alınacaklar, karar okunduktan sonra onlar çıkacak, diğer
yordu...
on kişilik grup gelecekti.
Güzide Zorlu, Rıfkı Zorlu, Emel Zorlu ve Sevin Zorlu'nun, Fatin Gruplar halinde kararlan okumak diye bir usul yoktu. Karann
Rüşdü Zorlu'yla görüşmesi gözyaşından çok kızgın konuşmalarla sanıklara gruplar halinde okunmasının nedeni sonradan anlaşıla-
geçti. Görüşme sırasında, Fatin Rüşdü Zorlu özellikle loş bir köşe- caktı: sanıklar kendi aralannda karar almışlardı; hüküm ne olur-
de oturmuştu ve gözünde siyah renkli gözlükler vardı. Emel Zorlu sa olsun, kararlann sonunda "İstiklal Marşı"nı okuyacaklardı.
kocasının gözündeki morluğu fark etmişti; ne olduğunu sorduğun- Sanıkların mahkemedeki tavnnı öğrenen Yassıada Komutanlı-
da, Fatin Rüşdü Zorlu, voleybol izlerken top çarptığını söyledi. ğı durumu mahkeme heyetine bildirmiş, onlar da böyle bir yön-
Zorlular olanları anlamışlardı. Zaten herkese görüşme izni ça- tem belirlemişlerdi!
buk çıkmasına rağmen onları hayli uğraştırmışlardı. Mesele anla- İlk grup geldi. Önde her zaman olduğu gibi Celal Bayar vardı.
şıldı. Fatin Rüştü Zorlu dayak yemişti. İkinci sırada Adnan Menderes'in olması gerekiyordu, ama Men-
Güzide Zorlu masa başında bulunan iki subaya bakıp sinirli bir deres yoktu.
şekilde beddua ederek, "Bu kötülüğü yapanların elleri kırılsın" Celal Bayar'ı son kabinenin Başbakan Yardımcısı Medenî Berk,
dedi. Fatin Rüşdü Zorlu ise ısrarlıydı, centilmen insanların adam Devlet Bakam İzzet Akçal, Adalet Bakanı Celal Yardımcı, Millî Sa-
dövmeyeceğini söyleyerek üzerinde durulmaması gerektiğini vunma Bakara Edhem Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü
Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Millî Eğitim Bakanı Atıf
verilmişti. Diğerleri beraat etmişti.
Benderlioğlu, Bayındırlık Bakanı Hayreddin Erkmen, Gümrük ve
Bu arada mahkeme salonunun hemen dışında bulunan asker-
Tekel Bakanı Hadi Hüsmen, Tarım Bakanı Nedim Ökmen, Ulaştır-
ler, sanıklann aldıkları cezalara göre sınıflandırma yaptılar.
ma Bakanı Semi Ergin, Basm Yayın ve Turizm Bakanı Haluk Şa-
İdam cezası alanlar elleri arkadan kelepçelenip özel bir bara-
man, Sanayi Bakanı Sebati Ataman, Devlet Bakanı Abdullah Aker,
kaya, müebbet hapis cezası alanlar elleri önden kelepçelenip ay-
TBMM Başkanı Refik Koraltan, TBMM başkan vekilleri Agâh Ero-
n bir barakaya ve diğer hapis cezası alanlar kelepçelenmeden
zan, ibrahim Kirazoğlu ve İlhan Sipahioğlu takip ediyordu.
başka bir barakaya konuldu. Sayıları az olmakla birlikte beraat
Evet Adnan Menderes yoktu! Peki neredeydi ?
edenler, apar topar, avukattan ve az sayıda sanık yakınını getiren
Yoklamalar yapıldı.
Fenerbahçe vapuruna gönderildi...
Ardından Salim Başol kararın gerekçesinin hazırlandığını, an-
İdam hükümlüleri ve müebbet cezası alan 45 kişi hücumbota
cak şimdi yalnızca hüküm fıkrasının okunacağını söyledi ve ka-
bindirilerek İmralı Adası'na götürüldü.
rarları önde bulunan spikere uzattı.
Ceza alan bakanlar, milletvekilleri Kayseri Cezaevi'ne, diğerle-
Yasa gereği sanıklar hükümleri ayakta dinlemek zorundadır;
ri ise Adana Cezaevi'ne nakledildi...
mahkeme başkanı Salim Başol sanıkların kararları oturarak din-
Adnan Menderes'in dayısının torunu DP İzmir Milletvekili Sa-
leyebileceklerini söyledi.
dık Giz'in, 5 yıl hapsine, 1 yıl İzmir'de Emniyet Müdürlüğü göze-
Spiker eline verilen hükümleri okumaya başladı.
timinde mecburî ikametine ve 182 lira 50 kuruş maktu harç öde-
îlk hüküm giyen isim Celal Bayar'dı. Türk Ceza Kanunu'nun
mesine karar verilmişti.
146/1. maddesi gereğince idama mahkûm olmuştu. Celal Bayar
Adnan Menderes'in halasının oğlu DP Antalya Milletvekili Ke-
idam kararını duyunca, iyi işitmesi için verilen kulaklığı yanında
nan Akmanlar ise, 10 yıl hapis, ömür boyu kamu hizmetlerinden
bulunan boş sandalyeye fırlattı!..
mahrumiyet, mallannın yönetimi için 3 yıl 4 ay vasi tayinine ve
Keza Adnan Menderes için de karar aynıydı: idam!
200 lira maktu harç alınması cezasına çarptınlmıştı.
Fatin Rüşdü Zorlu... İdam! (Ek'e bakınız.)
Duruşmalara verilen öğle arasında gazeteciler Adnan Mende-
Spiker kararları hızlıca okumaya devam ediyordu; salonda bu-
res'in durumu hakkında bilgi aldılar: intihara teşebbüs etmişti!..
lunanlar kulaklarına inanamıyordu.
Gece 04.00 sulannda, kendisine uyuması için verilen uyku hap-
Yüksek Adalet Divanı, Bayar, Menderes, Zorlu ve Polatkan'ı
larını dilinin altında tutmuş, ardından da, biriktirdiği haplan yu-
oybirliğiyle idama mahkûm etmişti.
tarak ölmek istemişti.
Refik Koraltan, Rüşdü Erdelhun, Baha Akşit, Bahadır Dülger,
Nöbetçilerin uyumasmdaki anormallikten şüphelenmeleri üze-
Zekâi Erataman, Agâh Erozan, Emin Kalafat, Osman Kavrakoğlu,
rine olay ortaya çıkmıştı. Haberin öğrenilmesiyle Yassıada bir an-
İbrahim Kirazoğlu, Nusret Kirişoğlu ve Ahmet Hamdi Sancar hak-
da hareketlenmişti. Herkes panik içindeydi. Doktorlar midesini
kında oyçokluğuyla ölüm cezası verilmişti.
yıkamışlar, koluna serum takmışlardı.
15 idam kararı çıkmıştı.
Hakkında idam karan verilmiş sabık başbakan Adnan Mende-
Tesadüf mü: 1926'da Atatürk'e yapılması planlanan suikastın
res'i yaşatmak için herkes var gücüyle çaba sarf ediyordu.
İzmir'deki dava sonucunda da 15 idam karan çıkmıştı! Onların
Adnan Menderes kararlann açıklandığı 15 eylülü uyuyarak ge-
14'ü asılmış biri intihar etmişti...
çirdi.
Yassıada'da 15 idam karan çıkmış; karar 14'ünün yüzüne okun-
16 eylül günü saat 08.00 sulannda kendine gelebildi.
muş, biri ise intihar ettiği için salonda bulunamamıştı!..
Adnan Menderes komadan çıktığında, iki arkadaşı Fatin Rüş-
İlk grubun kararlan okunduktan sonra, yine Celal Bayar önde
dü Zorlu ve Hasan Polatkan ebedî yolculuklanna çıkmışlardı...
olmak üzere DP'liler salondan çıkarıldı.
îmralı Adası'na getirilen 45 kişiden 14'ü ayn hücrelere kon-
Sanık gruplarından biri girip diğeri çıkıyordu.
muştu.
15 idamın ardından, 31 sanığa ömür boyu hapis cezası, 418
Ankara'dan gelecek karann beklenildiğini bilmiyorlardı.
sanığa ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen çeşitli hapis cezalan
İdamlar konusunda son sözü Millî Birlik Komitesi söyleyecek-
Başlangıç-bitiş Oturum
Sanık Dava adı iddia tarihi sayısı Sonuç

Adnan Menderes 6-7 Eylül Halkı istanbul'da yaşayan Rumlara karşı ayak- 20 ekim- 5 ocak 20 Her ikisi de mahkûm oldu. Ad-
Falın Rüşdü Zorlu landırmaya azmettirmek can ve mal zararına nan Menderes'in 6 yıl hapsine ve
sebep olmak. 375 lira ağır para cezası ödemesi-
ne karar verildi.

Adnan Menderes Bebek Gayri meşru çocuğunu öldürmeye azmettirmek. 31 ekim- 22 kasım 7 Beraat etti.

Adnan Menderes Ali Ipar Davada adı geçen armatör Ali tpar da dahil ol- 15 kasım-19 ocak l'er yıl hapse mahkûm oldular.
Faün Rüşdü Zorlu mak üzere döviz yasasını ihlal etmek

Adnan Menderes Örtülü Öde- Başbakanlık örtülü ödeneğini yasalara >ykın 25 kasım- 2Ş şubat 13 Mahkûm oldu. Çakırbeyli Çiflli-
nek kullanmak. ği'ne haciz kondu ve bankadan
2 000 lira çekme hakları kaldırıldı.

Adnan Menderes Radyo Devlet; radyosunu siyasî çıkarları için kullan- 29 kasım -26 aralık 6 Mahkûm oldu.
mak, muhalefete radyo kullanım hakkını ver-
meyerek Anayasa'yı ihlal etmek.

Adnan Menderes Topkapı 4 mayıs 1959'da Topkapı'da îsmet inönü'ye su- 2 aralık-17 nisan 24 Mahkûm oldu.
Olayları ikast düzenlemek amacıyla halkı kışkırtmak.

Adnan Menderes Çanakkale iki muhalif milletvekilinin seyahat özgürlüğü- 27 aralık-10 mart 13 Mahkûm oldu.
Olayı nü kısıtlamak

Başlangıç-bitiş Oturum
Sanık Dava adı îddia tarihi sayısı Sonuç

Adnan Menderes Kayseri İsmet İnönü'nün seyahat özgürlüğünü kısıtla- 9 ocak-20 nisan Mahkûm oldu.
Olayları mak.

Adnan Menderes Demokrat. Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını 12 ocak- 5 mayıs 16 Mahkûm oldu.
İzmir tahrip etmeye teşvik etmek.

Adnan Menderes İstimlak Da- İstanbul'da birçok vatandaşın mülkünün be- 17 nisan- 21 haziran 13 Mahkûm oldu.
vası delini tam olarak ödemeden istimlak etmek.

Adnan Menderes Vatan Cep- Kurulan örgütü bir başka sınıf üzerinde baskı 27 nisan- 21 haziran 14 Mahkûm oldu.
hesi aracı olarak kullanmak.

Adnan Menderes Anayasa'nın Yassıada davalarının arasındaki en önemli da- 11 mayıs- 5 eylül 54 Mahkûm oldular.
Fatin Rüşdü Zorlu ihlali va. CHP'nin mallarına el konması, Kırşehir'in
ilçe yapılması, yargı bağımsızlığının ihlali,
1954-1957 seçim kanunlarının demokrasiye
aykırı olarak değiştirilmesi, Tahkikat Komis-
yonu'nun kurulup olağanüstü yetkilerle dona-
tılması, yetkilerle Anayasa'nın kaldırılmasına
yeltenilmesi ve gösteri-toplantı hakkını kısıt-
layan kanunlann çıkarılması.

Adnan Menderes Üniversite istanbul ve Ankara'da kanuna aykırı olarak 2 şubat-27 temmuz 54 Mahkûm oldular.
Faün Rüşdü Zorlu Olayları üniversite basmak, halka ateş açmak ve kanu-
na aykın sıkıyönetim ilan etmek.
551

ti. MBK üyesi askerler sanıklar hakkında tek tek oylama yaptı. Anneciğim, Emelciğim, Sevinciğim ve Ağabeyciğim,
Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüşdü Zorlu ve Hasarı Polat- Şimdi Cenabı Hakk'ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim. Huzur içinde-
kan'ın idamlarını onayladılar. Ancak Celal Bayar yetmiş sekiz ya- yim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşama-
şında olduğu için yaş haddinden cezası müebbet hapse çevrildi. nız beni daima müsterih edecektir. Bir ve beraber olun. Allah takdira-
Celal Bayar'ı ipten, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet tı böyle imiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim.
Sunay kurtarmıştı. "Yetmiş sekiz yaşındaki bir adamı asarsak bu- Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah'ın inayetiyle onların
nu dünyaya anlatamayız" demişti! huzurunu temin edin. Hepinizi Allah'a emanet eder, tekrar üzülmeme-
Cevdet Sunay bu tavrının karşılığını AP'nin desteğiyle, 28 mart nizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica
1966'da cumhurbaşkanı yapılarak alacaktı! Tutsaklığın ne oldu- ederim.
ğunu herhalde en iyi Cevdet Sunay biliyordu, çünkü 1918'de Mı- Allah memleketi korusun.
sır'da İngilizlere esir düşmüştü... Fatin Rüşdü Zorlu
Diğer idam mahkûmu 11 sanığın cezası da müebbet hapse çev-
rilmişti. Arkasına imzasını attığı zarfı kapatıp savcıya uzattı. Sıra idam
Ancak kararlar hiç de kolay alınmamıştı. Silahlı Kuvvetlerin gömleğini giymesine gelmişti. Elleri arkadan kelepçelendi.
genç subayları idamların tümünün infaz edilmesini istiyordu. Bu "Üzgün değilim arkadaşlar" dedi, kimsenin üzülmesinin gerek-
nedenle Imralı Adası'na 200'ün üzerinde subay gelmişti. Ortalık mediğini, bu milletin tarihinde asılan ne ilk ne de son vekil olaca-
gergindi. Yassıada Komutanı Yarbay Tarık Güryay, İmralı'ya gidip ğını söyledi. Bir isteği vardı, kravatını takmak istiyordu. Yasa ge-
genç subaylarla görüşme yaptı. İkna etmişti. reği (!) imkânsız olduğunu söylediler. Gülümsedi.
Yürüdü, kimsenin yardımı olmaksızın sehpaya çıktı. Cellatlar
ilk sehpaya çıkan Zorlu oldu harekete geçecekleri sırada, "Acele etmeyin" dedi ve infaz savcı-
sına döndü. "Müsaade ederseniz işimi kendim halledeyim" dedi.
îmralı Adası'nda idam sehpasına ilk çıkan isim Fatin Rüşdü Sandalyeye çıktı. Sessizce yağlı ilmeğin boynuna geçirilmesini
Zorlu oldu. bekledi. "Allahısmarladık" deyip altındaki sandalyeyi kendisi tek-
Hücrenin kapısı açıldığında soğukkanlılıkla sordu: meledi. Ölmesini de bilmişti!..
"Benden mi başlıyorsunuz?" 16 eylül, saat 02.57...
Cevap alamadı, iki gardiyan koluna girdi. Sessizlik içindeki ko- Ve...
ridorun ortasında merdivene açılan kapıya yöneldiler ve dışarı On dakika sonra Hasan Polatkan idam edildi...
çıktılar. Havada hiç yıldız gözükmüyordu, hava kapalıydı. Ürper-
tici bir karanlık vardı.
Rüzgârın ve dalgaların dışında ses yoktu... Ve Evliyazadelerin bir damadı daha...
Adada bir de, DP'li Agâh Erozan'ın yüksek sesle okuduğu Ba- İmralı Adası'nda infazlar sürerken, Yasıada'da idam mahkûmu
kara Suresi duyuluyordu... Adnan Menderes'i hayata döndürme mücadelesi bütün hızıyla sü-
Başgardiyanın odasına geldiklerinde kelepçeleri açıldı. Abdest rüyordu.
almak ve dinî vazifelerini yerine getirmek istedi. Başsavcı Altay Çabalar sonucu Menderes ancak 16 eylül günü saat 08.00 sula-
Egesel, Yassıada Komutanı Tank Güryay ve diğer görevliler na- rında kendine gelebilmişti. Yirmi sekiz saattir uykudaydı.
mazını kılan Zorlu'yu beklediler... Komadan çıkmış, ancak şoku atlatamamışü; sorulara cevap vere-
Ailesine mektup yazmak istediğini söyledi. Kalem kâğıt bu- miyordu. İlk sözü, "Bana ne oldu ?" sorusuna kimse yanıt vermedi.
lundu. Ancak Zorlu'nun gözlüğü yoktu. Diğer eşyalarıyla birlik- Yatağında oturmak istedi, yanındakilerin yardımıyla doğrula-
te ailesine verilmek üzere alınmıştı. Odada bulunanların gözlük- bildi; ancak bir iki dakika sonra yine yatmak istedi, kalkışında ol-
leri denetildi ama hiçbiri uygun değildi. "Zararı yok" dedi ve bü- duğu gibi yardımla uzanabildi yatağa. Cansız gözlerle etrafına ba-
yük harflerle son mektubunu yazdı: kıyordu.
Et suyu çorba içirildi. Sonra yatağının içinde bir şeyler arama- may başkanıyla, Dışişleri bakanıyla, hepsiyle konuşmuştu.
ya başladı. Ne aradığını sordular. "Yükselciğim'e yazdığım mektu- ABD Başkanı John F. Kennedy, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth,
bu" dedi. Bulup verdiler. Katlayıp yastığının altına koydu. Fransa Devlet Başkanı de Gaulle, Pakistan Devlet Başkanı Eyüb
Koğuş sorumlusu Yüzbaşı Kâzım Çakır'dan sigara istedi; Dr. Ga- Han, infazların durdurulması yönünde mesajlar yollamışlardı.
lip Bozalıoğlu izin vermedi; komadan yeni çıkmıştı ve ciğerleri tah- Ama iş sanki inada binmişti.
riş olabilirdi! Berin Hanım çırpınıyordu.
Adnan Menderes, bacanağı Fatin Rüşdü Zorlu ve oğlu gibi sev- Dakikalar hızla geçiyordu...
diği Hasan Polatkan'ın idam edildiğini hâlâ bilmiyordu...
İmralı'daki infazlar radyodan verilmeye başlandı. İmralı...
İstanbul... On iki ayrı hücredeki idam sanıkları birbirlerine seslenerek ki-
Sevin Zorlu: min idam edildiğini öğrenmeye çalışıyorlardı.
Öğleye doğru Komutan Tarık Güryay, hepsini bir odada topla-
16 eylül günü babaannem Güzide Zorlu'nun İstanbul Taksim'deki dı, idam edilmekten kurtulduklarını, cezalarının müebbet hapse
evindeyiz. Annem var, bir de Şadiye Halam var. Kararların temyiz edi- çevrildiğini söyledi ve odadan çıktı.
leceğini, ne bileyim, müebbet hapse çevrileceğini bekliyoruz. Odada çıt çıkmıyordu. Sessizliği Celal Bayar bozdu: "Arkadaş-
Sabah kalktım, her zaman yaptığım gibi radyoyu açtım. Ve don- lar, aramızda kim var, kim yok?"
dum kaldım, babam... Babam idam edilmişti... Fatin Rüşdü ve Hasan Polatkan'ın olmadığım anladılar...
Sonra... Sonrası inanın yok. Birden nasıl bir sondan kurtulduklarını anlayan bazıları hıçkı-
ra hıçkıra ağlamaya başladı. Celal Bayar metanetlerini korumala-
Ankara... rını söyledi. Hapishanede uzun süre kalmayacaklarını belirterek,
Berin Hanım sabah gazeteleri açtığında eniştesi Zorlu ile Hasan herkese moral vermeye çalıştı. Ama yılların komitacısı bile bu
Polatkan'ın ölüm haberlerinin yanında, eşi Adnan Menderes'in de konuşmayı yaparken titremesine engel olamıyordu...
burnunda bir serum bulunan, gözleri kapalı fotoğrafını görünce
dehşetle irkildi. Eşi intihara teşebbüs etmişti. Ne yapacağını bile- Yassıada...
medi. Artık gücü kalmamıştı, sandalyeye yığılıp kaldı. Konuşmuyor, Hücresinde yatmakta olan Adnan Menderes'i İmralı'dan gelen
ellerinin titrettiği gazeteye öylesine, donuk gözlerle bakıyordu. Komutan Tarık Güryay ve yanında getirdiği Edhem Menderes zi-
Tek bir konuya kitlenmişti: kocasının idam edilmesini önleme- yaret etti.
liydi ! Aklına önce CKMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı geldi, Adnan Menderes, kurtulursa Çakırbeyli Çiftliği'ne gidip Çine
ona gitti. Çayı'nın kenannda bulunan söğüt ağaçlarının altına oturacağını
Bölükbaşı üzgündü, yapacak pek bir hareketin kalmadığını ve bir daha siyasetle ilgilenmeyeceğini söyledi...
söyledi. Adnan Menderes'in son gördüğü yakını Edhem Menderes ola-
Ve gidilecek son kişi İsmet Paşa'ydı. caktı... İkisi de idamlardan haberli değildi.
Pembe Köşk'e telefon etti. Mevhibe İnönü'yle konuştu. Sonra Anılardan bahsetmeye başladılar. Sıcak sohbeti Komutan Ta-
oğlu Aydın Menderes'i alıp alelacele Pembe Köşk'e gitti. nk Güryay bozdu. Tedavisi için Deniz Hastanesi'ne götürülecek-
Berin Hanım İsmet Paşa'yla görüşürken küçük Aydm da onları ti, bu nedenle hemen hazırlanmalıydı. Edhem Menderes'in yardı-
izliyordu. Berin Hanım ağlıyordu, "Kurtarın!.." diye yalvanyordu. mıyla hazırlandı.
Mevhibe Hanım da gözyaşlannı tutamamıştı. İsmet Paşa şaşkın gö- Yassıada'dan ayrılırken Komutan Güryay'a bir ricada bulundu:
rünüyordu. Askerlere söz geçiremediğine haramları inandırmak is- "Berin Hanım'dan gelen mektupları hastaneye iletir misiniz ?"
tiyordu. 29 İsmet Paşa, MBK Başkanı Cemal Gürselle, Genelkur- Hücumbota bindi. Yanında askerler vardı. Bu botun yaklaşık
bir buçuk mil ardından bir diğer hücumbot geliyordu.
29. Ne hazin... Selanikli Cavid Bey'in eşi Âliye Hanım kocasının idam edilmemesi için 25 Başsavcı Altay Egesel bu motorun içindeydi...
ağustos 1926'da Başbakan ismet Paşa'ya telgraf çekmişti! Cavid Bey telgraftan bir gün son-
ra idam edilmişti, ismet inönü benzer sahneyi otuz beş yıl sonra bir kez daha yaşıyordu.
Hücumbot Imralı'ya geldi. Adnan Menderes Deniz Hastanesi'ne Yirmi üçüncü bölüm
gidilmeyeceğini anlamıştı, idam edileceği aklına gelmiş miydi?..
Belki. Ama yasa gereği idamların cezaevinde, sabaha karşı ya- 26 eylül 1961, Ankara
pılması gerekiyordu. İhtilal gücünü yasalardan almıyordu !.. 3 0
Bir gün önce Zorlu ve Polatkan'ın bulunduğu odaya alındı. Hü-
küm yüzüne karşı okundu.
"Bugün ayın kaçı?" diye sordu. "17 eylül pazar" dediler. Kendi-
siyle beraber kimlerin hükümlerinin tasdik edildiğini sordu.
Savcı Egesel önce tereddütte kaldı. Sonra, "Öğrenince ne ola-
cak Adnan Bey?.." dedi. Menderes'in yüzünde buruk bir tebes-
süm belirdi, "Öğrenirsem ne olur..." diye yanıt verdi. Savcı Ege-
sel, "Zorlu ve Polatkan" dedi.
Konuşmadı, hiçbir şey söylemedi... Adnan Menderes'in idamının üzerinden kısa bir süre geçmişti.
Kapının kenarında bir koltuğa oturtuldu. Elleri kelepçelendi.
Kapınm zili çalındı.
Yakasına hüviyeti de asıldı. Fotoğrafı çekildi.
Aydın Menderes açtı. Karşısında polis memurunu görünce şa-
Usul gereği arzusu olup olmadığı soruldu. Sigara istedi. Yenice
şırdı. Annesine seslendi. Berin Hanım, konuşmadan kendilerini
sigarası tiryakiliği vardı, bir adet Yenice sigarası verildi.
süzen polise, "Buyur evladım" dedi. Polis memuru kendine geldi.
Dinî telkin için hocalar karşıdaki odada hazır bulunuyordu.
"Kusura bakmayın, yasa böyleymiş" diyerek elindeki kâğıdı gös-
Hocayla tek başına kalmak istedi ama yasalar buna izin vermi-
terdi: "idam cezası infaz edilen kişinin evine hükmün bir sureti
yordu. Bunun üzerine, hocayla heyetin huzurunda yan yana gel-
asılırmış, bunu kapınıza asmak zorundayım."
di, ama dinî telkin istemedi. Tövbe duasına katıldı. Hocanın ağır
Berin Menderes soğukkanlılığını koruyarak, "As oğlum, Adnan
ağır ve tek tek sıraladığı kelimeleri tekrar etti.
Bey'i asan sen değilsin ki, niye çekinip üzülüyorsun" dedi.
Duanın ardından son sözleri, "Hayata veda etmek üzere oldu-
Polis, evlerinin kapısına idam hükmünü asıp gitti...
ğum şu anda devletime ve milletime ebedî saadetler dilerim. Bu
Ve yine yasa gereği, infaz için harcanan ipin, idam gömleğinin,
anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum. Hepinize teşek-
cellatın, imamın ve o gün yiyip içtiklerinin paralannı da ödemek
kür ederim. Vazifenizi yaptınız ve zahmet ettiniz" oldu.
zorundaydılar...
infazın yapılacağı bahçe 150 metre uzaklıktaydı. Kapıdan çı-
Onu da ödediler!
karken savcı Egesel'e döndü, "Hiç küskün değilim" dedi.
Berin Menderes anlamıştı: hayatı boyunca "idam sehpasıyla"
Dışarıda yağmur başlamıştı.
birlikte yaşayacaktı. Nereye gitse, kiminle konuşsa yanında hep
Yanında iki gardiyan vardı. Yolun iki yanma yirmişer adım
o "idam sehpası" olacaktı!
arayla askerler dizilmişti. Yol arnavutkaldınmıydı. Yavaş adımlar-
Çok değil birkaç gün sonra bu kez Adnan Menderes'in eşyala-
la yürüyordu. Başı yine eğikti.
rını teslim etmek için bir polis geldi. Gömlekleri, havluları, pija-
Yolun dönemecinde başını kaldırdı ve idam sehpasıyla karşı-
ması, tespihi; kısacası Yassıada'da kullandığı tüm eşyaları paket
laştı. Bir an durdu ve baktı...
yapılıp gönderilmişti. Berin Hanım eşinin eşyalarını büyük bir
Saat 13.30'du.
özenle kutudan çıkardı, kokladı, tekrar katladı ve dolabına kal-
Doktor Nâzım ile Fatin Rüşdü Zorlu'dan sonra Evliyazadelerin dırdı. Berin Menderes yalnızca bir eşyayı diğerlerinden ayrı tuttu.
bir damadı daha idam sehpasında can vermişti... O da Adnan Menderes'in alyansıydı. Berin Hanım bu yüzüğü par-
Bu, Evliyazadelerin yaşayacağı ne yazık ki son acı olmayacaktı... mağına göre küçülttürerek ölene kadar taşıdı.
Türkiye tarihinde Berin Menderes kadar acılar çekmiş kaç ka-
30. Adnan Menderes'in bir gün sonranın sabahı beklenmeyip öğle saatlerinde idam
edilmesinin nedeni olarak, başta ingiltere kraliçesi olmak üzere Avrupa devletlerinin dın vardır ?
Zorlu ve Polatkan'ın asılmalarından sonra var güçleriyle Türkiye'ye baskı yapmaları gös-
terilmektedir.
Küçük bir çocukken babası Yemişçizade izzet Efendi'nin akıl Ancak zaman geçtikçe Yüksel ile İpek'in ilişkileri bozulmaya baş-
hastalığı sürecine ve ölümüne tanıklık etti. ladı. Yüksel Menderes'in içkiye başlaması, ardından aşın kıskançlık
Eniştesi Doktor Nâzım'm idamını ve teyzesi Beria'nın ruhsal göstermesi ve fizikî şiddet uygulaması, belki evliliklerini düzeltir
bunalımlarını gördü. umuduyla yapılan ikinci çocuk Lale'nin, 14 kasım 1968'de zihinsel
Başbakan eşi oldu. İltifatlara boğuldu... engelli olarak doğması evliliğin sona ermesine neden oldu. Lale'nin
Önce küçük eniştesi Fatin Rüşdü Zorlu'nun, ardından eşinin doğumundan kısa süre sonra boşandılar.3 Ancak asıl neden bu de-
idamım yaşadı. ğildi, İpek hamileliği sırasında başka birine âşık olmuştu!
Ne yazık ki acısı bitmedi... Evlilikleri beş yıl sürmüştü. Yüksel Menderes'in eşine ilgisi,
15 ekim 1961'de genel seçimler yapılacaktı. Yeni Türkiye Parti- sevgisi çok inişli çıkışlıydı. İpek'in kendini terk etmesine hem kı-
si'nin milletvekili sıralamasında Aydın'dan liste başı olan Yüksel zıyor hem seviniyordu.
Menderes, babasının idamı üzerine 20 eylülde adaylıktan çekildi- Kızı Işık Menderes annesi Berin'le oturuyordu, ama diğer ço-
ğini açıkladı. cuğunun ne olacağını bilemiyordu.
Ama siyasetten uzak duramayacaktı. Dört yıl sonra 10 ekim Sonuçta, bir yanda siyasal sorunlar, diğer yanda kötü giden
1965'te yapılan genel seçimlerde AP Aydın milletvekili olarak özel yaşamı Yüksel Menderes'in ruh sağlığını daha da bozmaya
Meclis'e girdi. başladı.
Yani, beş yıl aradan sonra, TBMM'de yine bir Menderes vardı. Ve...
12 ekim 1969'da yapılan genel seçimlerde Yüksel Menderes yi- Tarih, 8 mart 1972.
ne Aydın'dan AP milletvekili seçildi. Ama artık AP ile eski DP'lile- Ankara'nın Kavaklıdere semtinde, Çankaya Sineması yanında-
rin yolları yavaş yavaş ayrılıyordu. Öyle ki, seçimlerden önce Ce- ki Güney Apartmanı'nın çatı katındaki daireyi anahtarıyla açan
lal Bayar DP'li seçmenlere hiçbir partiye oy vermemeye çağırdı. Ermeni hizmetçi Anjel Karnikyan yoğun bir havagazı kokusuyla
18 aralık 1970'te Celal Bayar'm kızı Nilüfer Gürsoy, Samed Ağa- karşılaştı. Havagazı musluğunu açık bıraktığını düşünerek mutfa-
oğlu'nun eşi Neriman Ağaoğlu ve Adnan Menderes'in iki oğlu Yük- ğa koştu ve karşılaştığı manzara karşısında donakaldı. Yüksel
sel ve Mutlu Menderes'in de aralarında bulunduğu kurucular, De- Menderes intihar etmişti...
mokratik Parti'yi kurduklarını açıkladılar. Aydın Menderes de DP Elinde babasının fotoğrafı vardı. Annesine mektup bırakmıştı:
Aydın il başkanı oldu. Menderes'in üç oğlu da politikaya girmişti!
DP, 256 milletvekili bulunan AP'yi Meclis'te çoğunluğu ancak Sevgili anneciğim, ölümüm yaklaştı. Biraz sonra öleceğim, şunu bil
bir milletvekiliyle sağlayabilecek duruma düşürdü. AP milletve- ki, babamdan daha kötü şartlarda gidiyorum. Çocuklarım sana ema-
killeri ardıardına DP'ye geçiyordu. net, metin ol ve beni affet. İpek için kötü düşünme.
Dört ay sonra 12 mart 1971'de askerî darbe oldu!..
Yüksel Menderes sadece siyasî hayatında değil, özel yaşamın- Dostlarına da mektup bırakmıştı:
da da fırtınalar yaşıyordu. İpek Kumbaracıbaşı'nı ilk gördüğünde
çok beğenmişti. İpek daha lisede okuyordu, buna rağmen Yük- Sevgili dostlara, hayatta kaderin bütün kötü cilveleri beni buldu.
sel'in Yıldız Hanım dışında bir kızı beğendiğini öğrenen Berin Ha- Kötü hadiseler karşısında daha fazla tahammül gösteremeyeceğim.
1
nım, İpek'i babası Şefik Kumbaracıbaşı ve annesi Vuslat (Muş- Artık yaşama gücümü kaybettim.
kara) Hanım'dan istedi. Babası Şefik Bey, kızının daha on yedi ya-
şında olduğunu söyledi ama kimseye dinletemedi. Sevin Zorlu ile İpek'e de mektup yazmıştı...
Yüksel ile İpek 1963'te evlendiler. Sevin Zorlu bugün bile Yüksel'in intihar ettiğine inanmıyor:
21 kasım 1963'te ilk çocukları Işık 2 doğdu.
Boşanmanın üzerinden beş yıl geçmişti. Çok flörtü oldu. Bir kızla
1. Şefik Kumbaracıbaşı, SHP ve CHP milletvekili. Bayındırlık ve İskân eski bakanı Prof. tamştıracaktım. Birlikte giyeceği gömleği bile seçmiştik. Üstelik bana
Onur Kumbaracıbaşı'nın amca çocuğuydu.
2. Işık Menderes, Paris'te yaşıyor ve Radikal gazetesinde köşeyazarlığı yapıyor. 3. Lale Menderes hastalığını büyük oranda yendi, istanbul'da kişisel resim sergisi açtı.
yazdığı mektup onun yazısı ve üslubu olamaz, Fransızcası çok iyiydi, intiharlar vb. sadece İzmirli Evliyazade ailesinde değildir. Ne yazık
halbuki mektup kötü bir Fransızca'yla yazılmıştı. Üç gün önce parma- ki İzmir'in bazı büyük aileleri hep bu trajedileri yaşamaktadır.
ğını kırdı, ortalığı inletti, cam bu kadar yanan biri kendine kıyar mı ? Ve ne yazık ki, bunun tek nedeni akraba evliliğidir; yani üç yüz
elli yıldır sakladıkları o sırdır!..
Kırk iki yaşındaki Yüksel Menderes'in nerede toprağa verilece-
ği aile içinde tartışma konusu oldu. Teyzesi Güzin Dülger ve da- Berin Menderes'in ikinci evlat acısı
yısı Samim Yemişçibaşı ile büyük dayıları Ahmed Evliyazade ve
Sedad Evliyazade İzmir'de toprağa verilmesini istiyorlardı. 2 mayıs 1975.
Berin Hanım Ankara Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedilmesini Berin Menderes yaşamındaki en büyük desteği olan ablası Gü-
istedi. zin Dülger'i kaybetti. Acı haberi ağabeyi Samim Yemişçibaşı verdi.
Tartışma bitti. Bir ressam gibi güzel resim yapan Güzin Dülger İzmir'de top-
Cenazede iki kişi sanki daha yoğun duygular içindeydi. Soğuk- rağa verildi.
kanlı olmalarıyla tanınan Celal Bayar ile Güzide Zorlu'nun hıçkı- Evliyazadelerde bir kuşak sona eriyor, yeni bir kuşak geliyordu.
rarak ağlamalarını o günlerde belki de kimse yorumlayamadı. Mutlu Menderes, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tanıştığı Mü-
Celal Bayar'ın oğlu Refıi Bayar ve Güzide Zorlu'nun oğlu Efdal nevver'le yaşamını birleştirdi. Bir yıl sonra doğan oğluna "Adnan
de intihar etmişti. Menderes" 4 adını verdi.
Bu kitapta ne kadar çok trajik ölüm var... Menderesler siyasetten kopmadı. Mutlu Menderes 23 ağustos
Bunun bir nedeni olmalı... 1975'te AP'ye katıldı. Ardından 12 ekim tarihinde yapılan arase-
Gelin bir örnekten hareket edelim: "Yüzyılın aşkı olarak" yazı- çimlerde AP Aydın milletvekili olarak TBMM'ye girdi.
lıp çizilen, televizyonlarda gösterilen Yüksel Menderes-İpek (Kra- 5 haziran 1977 seçimlerinden sonra ise, TBMM'de iki Mende-
mer) evliliği gerçekten bir aşk evliliği miydi ? res olacaktı: AP Aydın Milletvekili Mutlu Menderes ve AP Konya
Berin Menderes, oğlu Yüksel Menderes'in büyük aşkı Yıldız Milletvekili Aydın Menderes!
Hanım'la evlenmesine neden karşı çıktı ? Ve neden Evliyazadele-
rin bir torunu daha akraba evliliği yaptı? 1 mart 1978.
Açalım: Refik Evliyazade'nin torunu Rasin kiminle evlendi ? Geceyansı Ankara Ulus'ta bir trafik kazası meydana geldi. Kar-
Muşkara ailesinin kızı Ayla Muşkara'yla! şıdan karşıya geçmekte olan bir kişiye taksi çarptı. Kazazede
Evliyazadelerin diğer torunu Yüksel Menderes kiminle evlendi ? olay yerinde öldü. Üzeri gazete kağıdıyla kapatıldı. Olay yerine
Vuslat (Muşkara) Kumbaracıbaşı'nın kızı Ipek'le! gelen polisler yerde yatan kişinin iç cebindeki cüzdanına bakıp
Tekrar tekrar yazıyorum: hep bir akraba evliliği var i kimliğini öğrenince şoke oldular.
Üstelik ben, bu ailelerin sadece yüz yıllık tarihlerini yazıyorum. Olay yerinde ölen kişinin adı Mutlu Menderes'ti.
Biliyorum bir sır var ve bu sır üç yüz elli yıllıktır! Berin Hanım ilk oğlunu kırk iki yaşında, ikinci oğlunu ise kırk
Yüksel Menderes'in ruhsal problemleri olması, kızı Lale'nin sa- bir yaşında kaybetti...
kat doğması tesadüf olamaz. Yüksel Menderes'in dedesi Yemişçi-
zade İzzet Efendi'nin akıl hastanesinde vefat etmesini nasıl unu- İki yıl sonra, 12 eylül 1980'de askerler yönetime tekrar el koydu.
tabiliriz. TBMM'yi feshettiler. Bazı politikacılara siyaset yasağı geldi. Bu po-
Ya Doktor Nâzım'in eşi Beria (Evliyazade) Hanım'ın psikolojik litikacılardan biri de Konya AP Milletvekili Aydın Menderes'ti!..
rahatsızlığını? Kemal Evliyazade'nin tüm ömrünü bir bodrum ka- Oğlunun siyasî yasaklı olması Berin Hannıı'ı sevindirdi bile de-
tında geçirmesinin nedenini araştırmaya gerek bile yoktur! nebilir. Çünkü o tek oğlunun politikayla ilgilenmesini istemiyor-
Başbakan Adnan Menderes'in dayısı Şükrü'nün de ruh hastası du. Aydın Menderes'i de alıp Ankara'dan taşınmak arzusundaydı.
olduğunu biliyoruz!
4. Adnan Menderes, İzmir 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Halen üniversi-
Uzatmak anlamsız. Psikolojik hastalıklar, sakat doğan çocuklar, tede doçent doktor olarak görev yapmaktadır. Bekârdır.
İzmir'e, ağabeyinin yanma gitmeyi planlıyordu. ten ölen İsmail Nejad; on dokuz yaşında Paris'te intihar eden Ef-
Samim Yemişçibaşı İzmir'de yalnız yaşıyordu. Sadece bir köpe- dal ve idam edilen Fatin Rüşdü Zorlu...
ği vardı. Tek isteği Evliyazadelerin hayatını kaleme almaktı. An- Oğlu Fatin Rüşdü idam edildiği gün yemin etti: "İsmet Paşa öl-
cak ömrü yetmedi, 1985'te vefat etti. meden ölmeyeceğim!"
Berin Hanım'ın, oğlu Aydın dışında kimsesi kalmamıştı. 1962'de tek torunu Sevin Zorlu'nun, Erden Yener'le5 evlenmesi-
Berin Menderes yirmi dokuz yıl sonra eşinin mezarına kavuş- ni, bir yıl sonra da torununun oğlu Aslan'ın dünyaya gelişini gördü.
tu. İdam edildikten sonra İmralı Adası'na defnedilen Adnan Men- Ama mutluluğu uzun sürmedi.
deres, Fatin Rüşdü Zorlu ve Hasan Polatkan, 17 eylül 1990'da Gelini Emel Zorlu'nun hastalığı ağırlaşıyordu. Ne yapsalar kan-
devlet töreniyle Topkapı'daki anıtmezara defnedildi. serle başa çıkamadılar. Hastalık ilerliyordu.
Törende askerler yoktu... Son umut Londra'daydı.
Aydın Menderes 1 kasım 1991'de hayatını Ümran Hanımla bir- Emel Zorlu gitmeden önce son kez babası Dr. Tevfık Rüşdü'yü
leştirdi. 21 mayıs 1993'te Büyük Değişim Partisi'ni kurdu. 6 şubat görmek istedi. Dargındılar. Çünkü annesi Makbule'nin ölümünün
1994'te üzerindeki siyasal yasak kalktığı için yeniden kurulan De- kırkı çıkmadan babasmm Hatice Bahire Hanımla evlenmesine çok
mokrat Parti'ye katıldı. Partinin genel başkanı oldu. kırılmıştı.
Adnan Menderes'in zorla kaldırıldığı Demokrat Parti genel Yine de, "BeM Londra'dan sağ dönemem" düşüncesiyle baba-
başkanlığı koltuğunda, otuz dört yıl sonra şimdi yine bir Mende- sını ziyaret etmek istedi. Ancak tek şartı vardı: ziyarete geldiğin-
res oturuyordu. de Hatice Bahire Hanım evde olmayacaktı.
Ve bu olaydan yaklaşık üç ay sonra, 22 nisan 1994'te Berin Ha- Dr. Araş teklifi reddetti. Baba kız bir daha hiç görüşmediler.
nım vefat etti... İlginçtir, gözlerinden rahatsız olan Dr. Tevfik Rüşdü Araş, bu
Doksan bir yaşındaydı. olaydan sonra artık hiç görmedi, yani tamamen kör oldu...
Evliyazadelerin diğer kadınları gibi yaşamı hayli uzun olmuştu. Emel Zorlu, 5 temmuz 1965'te vefat etti.
Son yıllarında yaşlılık nedeniyle hafıza kaybına uğramıştı. Elli bir yaşındaydı.
Ankara'da çocuklarının yanında toprağa verildi... Güzide Zorlu'nun yaşayan tek oğlu vardı: Brüksel Büyükelçisi
Mendereslerin acısı bitmedi. Rıfkı Zorlu!
15 mart 1996'da Refah Partisi İstanbul Milletvekili Aydın Men- Kardeşi Fatin Rüşdü Zorlu'nun idam edildiği gün, yani 16 eylül
deres, Afyon'un Sandıklı ilçesi yakınlarında trafik kazası geçirdi. 1961'de emekliliğim istedi. Emekli olduktan sonra iş tekliflerinin
Boynundan aşağı felç olan Aydın Menderes tekerlekli sandalyey- hepsini reddetti. Şişli'deki evinde yalnız yaşadı.
le yaşamını sürdürmek zorunda kaldı. 1970lerin başında kansere yakalandı.
Aydın Menderes 17 eylül 2003'te Doğru Yol Partisi'ne katıldı... 5 ocak 1977'de vefat etti.
Aydın Menderes eşi Ümran Hanımla birlikte Ankara'da yaşı- Güzide Zorlu'nun yaşayan oğlu kalmamıştı.
yor. Yazlan Çakırbeyli Çiftliği'ne gidiyorlar... O gün, yani 5 ocak 1977 günü, oğlunun ölüm haberini alan Gü-
zide Zorlu, kuaföre gitti! Son derece şık giyinip ölü evine geldi.
"İsmet Paşa ölmeden ölmeyeceğim!" Ve herkese, "Bugün bayram değil mi, Rıfkı benim elimi ne za-
man öpecek?" deyince anladılar ki, Güzide Zorlu artık bu dün-
Berin Hanım gibi yaşamı acılar içinde geçen bir diğer kadın ise yayla ilişkisini koparmıştı!
Güzide Zorlu'ydu. Birkaç ay sonra da vefat etti; doksan iki yaşındaydı.
Çocukluğu, genç kızlığı Osmanlı Sarayı'nda geçti. Padişah ço- Fatih Külliyesi'ndeki babası Hüseyin Rıfkı Paşa'nın mezarının
cuklarının arkadaşıydı. yanına defnedildi.
Eşi Rüşdü Paşa'yla sürgünü yaşadı.
Oğullarının her birinin acılı sonunu gördü: yedi yaşındayken 5. Erden Yener, orman mühendisi Muzaffer Yener ile Adalet Hanım'ın oğluydu. Muzaf-
fer Yener Bedirhan ailesinin akrabasıydı. Yazmıştım, Fatin Rüşdü Zorlu da babaannesi
kuşpalazından ölen Ender; lise son sınıf öğrencisiyken menenjit- tarafından Bedirhan ailesine mensuptu. Adalet Hanım ise Saraybosnalı'ydı ve büyük de-
desi papazdı.
Osmanlı Devleti'ni de görmüş olan bir kuşak artık tarihe karı- Oğullarından Sedat Evliyazade babası vefat ettikten sonra Me-
şıyordu...
dalet (aile içinde Alev deniyor) Hanım'la evlendi. Alev Hamm'ın
Dr. Tevfık Rüşdü Araş, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinden son- yeğeni Serap'ı evlatlık aldılar.
ra İş Bankası Yönetim Kurulu başkanlığından istifa etti. Bir ara
Yaşamının son gününe kadar at sporundan vazgeçmedi, bir de
Yeni Türkiye Partisi'ne katıldı. 6 ocak 1972'de İstanbul'da vefat
yelkenden!
etti. Cenazesine Celal Bayar, İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Al-
İzmir Alsancak'ta oturuyor, yazları çift direkli "Serap" adlı yel-
parslan Türkeş, Orgeneral Memduh Tağmaç, Başbakan Nihat
kenlisiyle İstanbul Büyükada'ya, Sevin Zorlu'ya gidiyordu.
Erim, Mustafa Timisi gibi isimler katıldı.
Hiç çocuğu olmadı. 19 haziran 1977'de yaşamım yitirdi. Eşi Me-
İstanbul Bebek'teki evinin yakınındaki Aşiyan Mezarlığı'nda
dalet Özalp (Evliyazade) bugün yetmiş yedi yaşında İstanbul'da ya-
toprağa verildi.
şamım sürdürüyor. Serap Hanım 1984'te İngiliz William Frater'le
Dr. Aras'ın hangi dönemi kapsadığı bilinmeyen "yirmi yıllık ha-
evlendi. Oğluna Sedat adını koydu.
tıratı"mn evlatlığı Suzan Aras'ta olduğu iddia ediliyor.
Sedad Evüyazade'nin 1977'deki ölümüyle ikinci kuşak Evüya-
Kemalist Ülkü dergisinin ekim 1990 tarihli sayısında Sami N.
zadelerden bir kişi kalmıştı: Ahmed Evliyazade.
Özerdim, "Atatürk döneminin ünlü Dışişleri bakanı Dr. Tevfık
Çeşme'de tek başına yaşıyordu.
Rüşdü Araş, bin iki yüz elli sayfa tutan anılarını, Kaliforniya'nın
1986'da hayata veda etti.
Palo Alto kentinde bulunan Stanford Üniversitesi'nin Hoover
Ahmed Evliyazade üç kez evlendi. Oğlu Ata Evliyazade ilk eşi
Enstitüsü'ne bırakmış. Bizimkiler geri almak istiyormuş ama ens-
Sevim'den oldu. Ata Evliyazade, Selanikü ünlü Evrenos ailesinin
titü vermiyormuş" diye yazdı.
kızları Leyla Oksar'la evlendi. Kerem Evliyazade bu evlilikten
Bugün İstanbul Bebek'te babalığından miras kalan yalıda otu-
doğdu. İzmir Alaçatı'nın bugün ünlenmesine neden olacak resto-
ran Suzan Araş, konuşmaktan kaçınıyor...
rasyonunda büyük emeği olan Leyla Hanım amansız hastalık kan-
Dr. Tevfık Rüşdü Araş, mirasını ilk eşi Makbule'nin akrabaları-
serden genç yaşında vefat etti.
na bırakmadığı gibi torunu Sevin'e de mirasından hiçbir hak tanı-
Ata Evliyazade bugün ikinci eşi Esin Hanımla birlikte Buca'da
mamıştı.
yaşamaktadır.
Sevin Zorlu bugün Ankara'da yaşıyor, yazlan İstanbul Büyüka- Beria Hamm'ın kızı Sevinç Hanım, babası Doktor Nâzım'ın ida-
da'da kalıyor. Sevin Zorlu ikinci evliliğini diş doktoru Hilmi Özen'le mı üzerine Robert Koleji bitiremeden dedesi Refik Evüyazade ta-
yaptı. Sevin Hanım ANAP'ın milletvekilliği teklifini kabul etmedi, rafından Paris'e götürüldü. Dönüşünde Cemil Atalay'la evlendi.
yerine eşi Hilmi Özen'in milletvekili olmasını istedi. Hilmi Özen 18. Cemil Atalay aileye uzak biri değildi. Evliyazade Gülsüm'ün
dönem İstanbul milletvekilliği yaptı. Hilmi Özen'den ayrılan Sevin görümcesi Rabia Hamm'ın torunuydu. Sevinç-Cemil Atalay çifti-
Zorlu nişanlısı Gürbüz Güzcü'yle hayatı paylaşmaktadır. Aslan Zor- nin Tülin adını verdikleri bir kızları oldu. Sevinç Hanım ikinci ev-
lu ilk evliliğini Musevî Teherina Niego'yla yaptı. İkinci evliliğini İz- liliğini Dramalı yüksek mimar Fuat Bozinalla yaptı. Eşleriyle ev-
mir'in önde gelen ailelerinden Sengellilerin kızı Zeynep'le gerçek- lenmesinde hep bir şartı oldu: siyasetle ilgilenmeyeceksiniz.
leştirdi. İkinci eşinden de ayrılan Aslan Zorlu İstanbul'da yaşıyor. Sevinç Hanım Fuat Bozinal'dan ikinci çocuğu Sedat'ı dünyaya
getirdi. Sevinç Bozinal, 1972 yılında babası Doktor Nâzım'ın mal-
Ve Evliyazadeler larına sahip çıkmak için Selanik'e gitti. Başta Selanik anacaddesi
üzerindeki dükkânlar olmak üzere malvarlığını tümüyle elden çı-
Hacı Mehmed Efendi'nin torunu Refik Evüyazade'nin beş ço- kardı. Meblağ hayli büyük tutmuştu. Yunan hükümeti paraları
cuğu vardı. bloke ederek, parça parça çıkarılmasına karar verdi.
Çocuklardan ilk ikisi Nejad ve Doktor Nâzım'ın eşi Beria Sevinç Bozinal 1982'de vefat etti.
1950'li yılların başında vefat ettiler. Kızı İzmir Amerikan Koleji mezunu Tüün Atalay, NATO'da ça-
Üçüncü çocuk, Sadullah Birselle evli Binin Hanım 1972'de öldü. üşırken, ABD'li Çavuş George Keenan'a âşık oldu. Evlendiler. Bu
Refik Evüyazade'nin iki oğlu hayattaydı. evlilikten Maynaard James ile Lara doğdu.
Heavy metal müzik yapan Tool Grubu'nun solisti olan James tiren işadamı Saki Perk'in torunu Melih Ataca'yla evlendi. Enis ve
ilk evliliğini ABD'li Laura'yla yaptı, Hena isminde bir kızı oldu. Dnlya adında iki çocuğu oldu.
İkinci evliliğini Olcay Hanım'la yaptı. Ataca ailesi de İzmir'de yaşıyor.
Annesi gibi İzmir Amerikan Koleji'ni bitiren Lara Keenan, Nus- Mustafa Yılmaz Evliyazade'nin bir çocuğu daha var: Hicran! M.
ret Aydmay'la hayatını birleştirdi, Ceylin isminde bir kızları oldu. Yılmaz henüz genç olduğu yıllarda tütün fabrikasında çalışan Fir-
Tülin-George Keenan bugün Çeşme'de yaşıyorlar... devs Hanım'la yaşadığı aşkın çocuğu Hicran. 20.1.1944'te doğdu.
Tülin Hanım'ın üvey kardeşi Sedat Bozinal, Boğaziçi Üniver- M. Yılmaz'ın annesi Mesude Hanım bu ilişkiyi ve bebeği istemedi.
sitesi ekonomi bölümü mezunudur. On yıl Brüksel'deki NATO Ancak Hicran mahkeme yoluyla 11 ocak 1948'de M. Yılmaz'ın nü-
karargâhında görev yaptı. Sonra İzmir NATO karargâhında ça- fusuna kaydedildi. Hicran daha sonraki yıllarda Mehmed Yazıcı-
lıştı. Bugün İzmir'de birçok büyük firmanın temsilciliğini yap- oğlu'yla evlendi. Fatma Bahar ve Seher Ayşenur adında iki kızı ol-
maktadır. du. Hicran Hanım babası M. Yılmaz'ın mirasından pay alabilmek
Gelelim Nejad Evliyazade'nin çocuklarına... için açtığı dava hâlâ sürmektedir.
Nejad-Mesude çiftinin iki çocuğu oldu: Mustafa Yılmaz ve Nejad-Mesude çiftinin ikinci çocuğu Mehmet Özdemir, Elife
Mehmet Özdemir. Kaçel'le evlendi. Siret adlı kızları var. Siret İstanbul Yeşilköy'deki
Mustafa Yılmaz Evliyazade iki evlilik yaptı. İlk evliliğini Ayşe Capri Gazinosu'nun sahibi Mardinli Kâzım Ay'la evlendi. Servet
Mebrure'yle gerçekleştirdi; Ayşe Mebrure, Sabetayist / Karakaşi Mehmet adında bir oğlu oldu. Siret ve Kâzım daha sonra boşandı.
ailelerden Nuri Osman ve Fatma Dilber çiftinin kızıydı. Osman Elife Hanım, kızı Siret ve torunu üniversite öğrencisi Servet
Refik adında bir oğlu oldu. Osman Refik bir buçuk yaşına geldi- Mehmet'le birlikte İstanbul'da yaşıyor.
ğinde ayrıldılar. İki kardeş Mustafa Yılmaz 2001 yılında, Mehmet Özdemir ise
Osman Refik Evliyazade, Evliyazade ailesinde bir rekora sa- 1975 yılında vefat etti. Nejad, Mesude, Mustafa Yılmaz ve Meh-
hiptir: dört kez evlenmiştir. met Özdemir İzmir'deki Paşaköprü Mezarlığı'ndaki aile kabrista-
İlk evliliğini makine mühendisliği eğitimi aldığı Almanya'da nında yatmaktadır.
yaptı. Margo adlı bir Alman kızla evlendi. Mezarları bakımsızdır...
İkinci evliliğini Vahideddin'in torunu Hümeyra Sultan'ın kızı Kitapta fazla yer alamayan kişi ise Hacı Mehmed Efendi'nin ilk
Hanzade'yle gerçekleştirdi. çocuğu, genç yaşında vefat eden Gülsüm Evliyazade oldu.
Üçüncü evliliğini MİT eski müsteşarı ve emekli büyükelçi Sön- Gülsüm'ün iki çocuğu olmuştu: Kemal ve Faire.
mez Köksal'm eşi Ela Maro'yla yaptı. Kemal Evliyazade hiç evlenmedi; yaşamının sonuna kadar Refik
Dördüncü evliliğini ise Sibel Özleblebici'yle gerçekleştirdi. Evliyazade'nin Karşıyaka'daki konağının alt katında yaşadı. Çok
Osman Refik Evliyazade'nin ikinci eşi Hanzade'den iki kızı ol- güzel resim yapardı en çok da kız kardeşi Faire'nin portrelerini!
du: gazeteci Neslişah ve avukat Mesude Emel. Faire, Berin Hanım'ın eniştesi Hamdi Dülger'in kuzeni Mihrî
Osman Refik Evliyazade ailesiyle birlikte İzmir'de yaşıyor. Dülgerle evlendi. Mihrî Bey mühendisti, İzmir'de demiryolları in-
Mustafa Yılmaz Evliyazade ikinci evliliğini İtalyan Levanten şaatları yapan bir Fransız şirketinde çalışıyordu. Faire-Mihrî Dül-
Edma May Pennetti'yle yaptı. Edma May, İtalyan makine mühen- ger çiftinin iki çocuğu oldu: Zeyyat ve Mesadet.
disi Norberto-Ciufeppina Fellandes Pennetti çiftinin kızıydı. Zeyyat Dülger, Merkez Bankası'ndan emekli oldu. Kibar, şık gi-
Beş kuşaktır İzmir'de yaşayan Pennettiler, Türkiye'nin ilk çivi yimli bir beyefendiydi.
fabrikasını kuran ailedir. İzmir'deki P.E.A Hafif Metaller Döküm Perihan Hanım'la evlendi, üç çocukları oldu: Nilgün, Füsun ve
Sanayii bu ailenindir. Pennetti Köşkü bugün İzmir'in en güzel Mihrî.
köşklerinden biridir. Ailenin bir bölümü burada oturuyor. Mesadet ise olaylı bir evlilikle genç yaşında Baha Tekand'la ya-
Mustafa Yılmaz-Edma May Evliyazade çiftinin Aylin adında bir şamını birleştirdi. Baha Tekand aileye yabancı biri değildi. Ham-
kızları oldu. di Fuat Dülger'in kız kardeşini boşayıp Mesadet'le evlendi.
Aylin Hanım, İzmir'e ilk traktör yedek parça ithalini gerçekleş- Baha Tekand, Osmanlı'nın Rusya'daki son elçisi, Türkiye'nin
ABD'deki ilk büyükelçisi Rodoslu Esad Bey'in oğluydu.
Baha Tekand'm ağabeyi TBMM'nin ilk milletvekillerinden En-
ver Tekand'ın kızı Ayşe, ünlü işadamı Hilal Nurullah Gezgin'le
(babası Midillili, annesi Selanikli) evlendi. Bu evlilikten doğan üç
çocuktan biri ünlü işkadmı Meral Gezgin Eriş'tir.
Baha-Mesadet Tekand çiftinin kızları Leyla Hanım ilk evliliğini
büyükelçi Ziya Tepedelen'le yaptı. Ziya Tepedelen, Dışişleri ba-
kanlığı döneminde Fatin Rüşdü Zorlu'nun özel kalem müdürlüğü-
nü de yaptı.
Halen büyükelçilik görevi yapan Kenan Tepedelen, Ziya-Leyla
çiftinin oğludur.
Kenan Tepedelen, Ahmet Naci-Olga Syntia Cuthbert'in çocuğu
ünlü tiyatrocu Yıldız Kenter'in kızı Leyla'yla evlidir. Kitap yayına
hazırlandığında Somali'de büyükelçiydi.
Leyla Hanım ikinci evliliğini Fahir Çelikbaş'la yaptı. Bu evlilik-
ten de Esra dünyaya geldi.
Evliyazadeler yaşamlarını izmir, Ankara ve İstanbul'da sürdü-
rüyor.

Zaman, tüm büyük ailelerde olduğu gibi, onları da birbirinden


uzaklaştırdı. Miras bölüşümü ailede dargınlıklara yol açtı.
Yer yer belirttiğim gibi Evliyazadelerin özel yaşamlarına fazla
girmemeye çalıştım. Sonuçta bu kitapta, sadece özel bir ailenin
öyküsü kaleme alınmadı.
Türkiye'de hâlâ tabu olan "bir sırrın" üzerindeki örtüyü arala-
yabilmek amacıyla yazıldı...
Sonuç: Sabetayizm bizim gerçeğimizdir, onu yok sayarak tarih
yazamayız...

İstanbul, ocak 2004

"Beyaz Türkler" tanımı siyasî yaşamımızda ilk kez gazeteci ya-


zar Ufuk Güldemir tarafından kullanılmıştır.

You might also like