You are on page 1of 2

ÇOCUKLAR FELSEFE YAPMAYI ÖĞRENİYOR:

“KÜÇÜK FİLOZOFLAR” DİZİSİNİN İLK KİTAPLARI ÜZERİNE

Mustafa Günay*

Felsefe, yalnızca yetişkinlere mi özgüdür? Felsefenin temelinde eğer merak, kuşku, ve


öğrenme isteği varsa, sürekli sormak ve sorularının yanıtlarını aramaksa felsefe, o halde çocukların da
felsefe yapmaya hakkı olduğunu ve zaten onların da felsefe soruları sorduğunu söyleyebiliriz.
Çocukların felsefi eğilim ve düşüncelerini desteklemek ve yol gösterebilmek için kitap, film, oyun vb.
şeylerden yararlanılabilir. Burada söz konusu olan özellikle 9-14 yaşları arasında bulunan çocuklardır.
Bu yaş grubunda bulunan çocukların eleştirel düşünce yönelimi/becerisi kazanmaları önemlidir.
Bilindiği gibi bir süredir ilköğretimin 6.-7. ve 8. sınıflarında seçmeli olarak “Düşünme Eğitimi”
dersine yer verilmektedir. Ancak ne yazık ki henüz bu derse felsefe bölümü mezunu öğretmenlerin
girmesi sağlanamamıştır. Önümüzdeki dönemde çocuklara ve gençlere düşünmeyi sevdirmeyi
amaçlayan, eleştirel ve yaratıcı düşünme olanaklarını geliştirmeye çalışan bu dersin felsefe eğitimi
almış öğretmenlerce verilmesi uygun olacaktır.
Çocuklara felsefi düşünceyi sevdirmeye ve tanıtmaya yönelik girişimler yalnızca okullarla ve
derslerle sınırlı değildir. Bu bağlamda Türkiye Felsefe Kurumu’nun “Çocuklar İçin Felsefe” biriminin
çalışmalarını, liseli gençlere yönelik yaklaşık 15 yıldır düzenlenen felsefe olimpiyatlarını sayabiliriz.
Çocuklara yönelik felsefe kitaplarının giderek çoğaldığını da saptayabiliriz. Bunlar arasında Metis
yayınlarının yakında yayınlamaya başladığı “küçük filozoflar” dizisinin ilk kitapları da yerini aldı.
Dizi editörleri Savaş Kılıç ve Semih Sökmen, “düşünmenin asıl olarak kişinin kendi sorularıyla
başladığına” olan inançlarından dolayı bu kitaplarını seçtiklerini açıklıyorlar: “Filozofların ve
çocukların soruları arasında büyük bir benzerlik görüyoruz. Her ikisi de sorularına hazır cevaplar
vermeyi reddediyorlar, hazır cevaplara kuşkuyla bakıyorlar. Dolayısıyla bu dizinin kitaplarıyla,
çocuklara filozof örnekleri vererek, onları yaşamları boyunca kendi sorularına sahip çıkmaya,
sorularını bastırmamaya, cevap aramayı sürdürmeye teşvik etmek istiyoruz, bunu umuyoruz.”
İlk kitapların adları şöyle: Descartes Amcanın Kötü Cini, Profesör Kant’ın En Çılgın Günü,
Bilge Sokrates’in Ölümü ve Karl Marx’ın Hayaleti. Bu kitapların her birinde filozofun hikayesiyle
birlikte, onun felsefesinin temel soruları ve bu sorulara yönelik yanıt arayışları işlenmektedir. Hikaye
bağlamında akıcı ve anlaşılır bir dille, seçilen filozofun önemli kavram, soru ve düşünceleri ele
alınarak, filozof ve felsefesi hakkında, okuyanın da düşünmesi ve sorular sorması ve giderek yeni
okumalara ve araştırmalara yönelmesi amaçlanmaktadır. Descartes’ın doğru bilgiye ulaşmada şüpheyi
yöntem olarak kullanmasının, felsefe tarihinde büyük yeri vardır. İnsanın sahip olduğu akıl yetisini
doğru biçimde nasıl kullanabileceği sorusu, onun çalışmalarının temelinde yer alır. Kant da ortaya
koyduğu eleştirel yapıtlarıyla, modern çağın felsefesinde dönüm noktası olmuş filozofların başında
gelir. Akla yönelik eleştiri ve çözümlemeleriyle temellendirdiği bilgi anlayışı ve evrensel ahlak
yasasını ifade eden ahlak anlayışı, onun en önemli yönlerini oluşturur. Aydınlanmacı anlayışı da etkili
olmuştur. Kant, bir derste öğrencilere felsefe hakkında şunları söyler: “Aslında felsefenin tanımlamaya
çalıştığı şey aklımı nasıl ve hangi amaç doğrultusunda kullanmam gerektiğidir. Felsefe insan aklının
en son amacını, asıl hedefini inceleyen bilimdir. Kısacası, felsefe, mükemmel bilgelik fikridir.
Göreceksiniz ki çok basit: Felsefe yapmayı öğreniriz, felsefeyi değil.”(s. 24) Marx, felsefenin
görevinin yalnızca eleştirmek ve yorumlamak değil, değiştirmek olduğunu ifade eder. Onun
değişmesini istediği şeylerin başında ise sınıfsal eşitsizliklerin ve sömürünün belirlediği sosyal-
ekonomik sistem gelmektedir. Marx, kapitalizm hakkındaki çözümlemeleriyle insanlar arasındaki
eşitsizliklerin kaynağı olan sömürü sisteminin işleyiş mekanizmasını ortaya koyar ve bunun karşısında
eşitliğe ve özgürlüğe dayanan bir yaşamın olanağını araştırır. Kant’ın “koşulsuz buyruk” dediği türden
bir ilke edindiğini belirten Marx bunu şöyle ifade eder: “İnsanı aşağılayan, köleleştiren, çaresizleştiren
ve horlayan her şeyi yıkıp devirmek!”(s. 61) Sokrates’i ise insanlarla tartışarak, diyalog yoluyla felsefe
yapan bir filozof olarak hatırlarız. Onun hayatı sorgulayan soruları ve bu konudaki mücadelesi ve
doğru bildiği düşünceler ve değerler uğruna haksız yere ölüme mahkum olması, düşünce ve uygarlık
tarihinde iz bırakmıştır. Felsefeyi bilgelik sevgisi olarak anlayan ve bu doğrultuda erdemli yaşamanın
somut bir örneğini ortaya koyan Sokrates’in son günleri ve ölümü öncesi yaşananlar bir hikaye
çerçevesinde işlenmektedir.
Söz konusu filozoflarla ilgili hikayelerde, onların temel soruları, düşünceleri ve felsefe
anlayışları ortaya konuluyor. Elbette burada amaçlanan, filozofların düşüncelerinin bir özetini
vermekten çok felsefece düşünmeye bir yöneliş, eğilim oluşturmak ve okuru düşünme-soru sorma
sürecine dahil etmektir. Bu noktada, yalnızca hikayenin/sözcüklerin olanaklarından değil,
resimlerin/görselliğin olanaklarından da etkili biçimde yararlanıldığını söyleyebiliriz. Her kitabın etkili
ve güzel resimlerle donatıldığını ve söz konusu tasarımların estetik niteliğinin yüksek olduğunu
görüyoruz. Bir bakıma kitaplarda yer alan resimlerin de okurun hayal gücünü uyandırma işlevi
taşıdığını söylemek mümkündür.
Küçük Filozoflar dizisinin ilk kitaplarını içerik bakımından değerlendirdiğimizde, ele alınan
filozofun felsefe tarihinde iz bırakmış yönlerinin ve felsefe anlayışlarının özellikle işlenmeye
çalışıldığını ve bir hikaye bağlamında filozofun düşüncelerine yer verildiğini saptayabiliriz. Ancak
burada özellikle öğretici olmak yerine, öğrencinin/okurun kendi öğrenme sürecini yaşamasına kapı
aralayan bir yaklaşımın belirgin olduğu görülür. Dil ve üslup bakımından da, 9-14 yaş grubunun
severek okuyabileceği bir düzeyin gözetildiğini saptayabiliriz. Yetişkinler için bile bazı filozofların
metinlerini ve felsefe hakkındaki bazı kitapları okuma ve anlama sorunları söz konusuyken, “küçük
filozoflar” dizisinin ilk kitapları, felsefenin hiç de anlaşılmayacak bir şey olmadığını ortaya
koymaktadır. Bu nedenle söz konusu kitaplar, öncelikle çocuklara seslenmeyi amaçlamakla birlikte,
yetişkinlerin ve özellikle felsefe eğitimcilerinin ve araştırmacılarının da ilgisini hak etmektedir.
Bilincimizin bahçesinde felsefe tohumlarının yeşermesine ve çiçeklenmesine katkıda bulunan
kitapların devamını bekliyoruz. Çünkü herkesin yanıtlarını merak ettiği ve peşinden gittiği soruları
yok mudur? İnsan sorularıyla ve sorularına kendi yanıtlarını bulma çabasıyla kendini keşfetmez ve
gerçekleştirmez mi zaten?

Descartes Amcanın Kötü Cini, Jean Paul Mongin, François Schwoebel, Çev. Savaş Kılıç, 64 s., Metis Yayınları, Nisan 2011.
Profesör Kant’ın En Çılgın Günü, Jean Paul Mongin, Laurent Moreau, Çev. E. Burak Şaman, 64 s., Metis Yayınları, Nisan
2011.
Bilge Sokrates’in Ölümü, Jean Paul Mongin, Yann Le Bras, Çev. Necmiye Alpay, Metis Yayınları, 80 s., Mayıs 2011.
Karl Marx’ın Hayaleti, Ronan de Calan, Donatien Mary, Çev. Cemal Yardımcı, Metis Yayınları, 64 s., Mayıs 2011.

* Çukurova Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Felsefe Grubu Eğitimi ABD, mgunay@cu.edu.tr

You might also like