You are on page 1of 226

BiLiMiN ONCULERi

cernal ytldlflrn
rOB/rAK P()/nUl'r Bi/im Kitclplcm 9

Bilimill ()Ilciileri
Ct'Ill,t! ytldtrlill

i[) TClrkiye Bilill1sel \'e Teknik Arastllma KlirUIl1U, 199~

rOB/TAl{ POjJliter Bi/illl KitajJiartllll1 Sq,'imi I}(' D(',~('ri(,Il{lil'i'lIl(,s


TOB/TAX jCll'lIl Komis),o1l11 Tam/inti(/11 Ya/Jlilllaktadll'

ISBN 97~ - '105 - 011 - ()

il k bas1111l O eak 1995k yap lhin


Eifi nlill c)nu'ileri
bugi'me behi r 52. SOO ;Ider basdll1l)trr.

Ii, lhsrm SlIilat I yIN (2'ion adell

Yayll1 Koorelimti)rii: Cem il Koelk


Y:mn Yimetnwni: Zafer K'irael
Teknik Yiinetmen: Duran Akcl
TIs;lnm Mehmet SOil:ICI
Uygui:lIna: Nurcll1 (lztop

rClliTAK
Atatiirk II1IiI'art r\(): 221 O(!l()(1 KavaklidewAnkara
Tel (l J2) 427 55 21 Fab (:\ 121 427 13 5(,
t'-P(),C,tl: I )tl'knlk ig'tul litak.g( 1\'. tr
intl'rt1l't: \y\yw.hiltek,tllhitak.go\,.tr

l'ro-M:lt. [l'lslm '1':1)111 AS - isuniJul


Bilin1in
bnculeri
Cernal Ylldlflrn

Ti'JIl ITAK POPOLER BILtM KITAPLAR I


i(;indekiler

i)nsoz
C:lRl$
lIilim Nedir? Ne Degildir? 3
lIilim Tarihine Klsa Bir Bakl~ 6
IIfUMSEL DU$UNME YONTEMI
Hilimsel Etkinligin Niteligi 15
IWimsel Yontem 20
lIilimsel Bulu~ta Yontem Yok mu? 27
II ipotez-Gozlem lli~kisi 33
lIilimsel Kuram: Yapl ve l~levi 40
UlUMIN ONCULERI
/\f'(:himedes (Ar~imed) 47
/1:llclides (Oklid) 53
/I:ratosthenes 61
/,/'onardo da Vinci 66
Nil:olaus Copernicus (Kopernik) 72
//mncis Bacon 78
(inlileo Galilei 84
"Iohannes Kepler 92
William Harvey 98
t.~ohert Boyle 104
(:hristiaan Huygens 109
Nil' Isaac Newton 115
Antoine Laurent Lavoisier 123
,.John Dalton 129
Michael Faraday 135
(:Iwrles Darwin 142
,Johann Gregor Mendel 149
I,ouis Pasteur 154
James Clerk Maxwell 160
Ivan Pavlov 165
Marie Curie 171
Max Planck 177
Ernest Rutherford 182
Albert Einstein 188
Niels Bohr 199
Werner Heisenberg 205
Sonsoz 216
Kaynaklar 218
Onsoz

Bu kitabm "G1Rl$" du~mdaki boliimleri, TU-


HlTAK Bilim ve Teknik Dergisi'nde (Eylii11991
.. Arahk 1994) yaJImlanan iki dizi yaZlJI kapsa-
maktadu. Ana boliimii olu§turan "B1L1MiN
ONCULERi" dizisinin sunu§ yazlsmda §u satIr-
lat' yer alml§tI:
Ya§adl~mlz dunyaYl dogru degerlendirmenin ba§-
ta gelen ko§ulu ku§kusuz bilimi yeterince anlamak-
tn'. Ders kitaplannda ogretilenler, ne yazlk ki, eogu
k()z bir Yl~n ezber bilgi olmaktan ileri geememekte,
ara(7tIrma etkinligini algIlamaya elvermemektedir.
Oysa bilim deneyimsel bir sureetir; kafaya doldurula-
eak bir Yl~n hazlr bilgi degildir. Bilim dogruyu bul-
ma, olup bitenleri aClklama araYl§l surecinde us sa!
oldugu kadar imgesel ve duygusal tum yetilerimizi
ili()ren bir etkinliktir. Ki§i bu etkinlige katIlabildigi
iilcude bilimi anlama olanaw bulur.
Oncu bilim adamlanm tamma, ozellik!e gene ku-
~Jakta, bilimsel etkinlige katIlma co§kusuna yol aeabi-
IiI'. Ustelik, ele alaca~mlz her buy\ik bilim adammm
ki~iliginde hepimiz iein .ozenilecek bir deger, saygm
hir ornek vardlr.
Okuyucunun 0 degeri yakalamasl, 0 co§kuyu ya§a-
lll.aSl dilegiyle!
Dizinin okuyuculardan gordiigu yakm ilgi di-
lt ~i\'imizin bir ol~iide de olsa ger~ekle§tigi iyim-
illlf'ligini yaratml§tIr. Yeni okuyucularla bu yol-
tin daha biiyiik mesafe alaca~mlzl umuyoruz.
Bilim, yolumuzu aydmlatan bir l§lktIr. Gen~
ku§aklarm gelecege yonelik yiiriiyii§lerinde bu
l§lkh ama ~etin yolu se~eceklerini ummak bo§
bir hayal degildir. Ne mutlu bu yolculuga kabl-
may! goze alanlara!
Bu kitabl okuyuculara ula§tIrma kiilfetini
yiiklenen TUB1TAK'a te§ekkiirlerim sonsuzdur.

Cernal Yddlrlrn
ida Tepe, Ak~ay, 1994.
GtRi~

Uzun ya~amzmda ogrendigim bir ~ey uar:


nl'N,;eklikle olc;il~tUrilldi1gilnde tUm bilimimiz ilkel
ve c;ocukc;a kalmaktadzr - ama gene de sahip
oldugumuz en degerli ~eydir, bilim!

Albert Einstein
Bilimin Onculeri • 3

Bilim Nedir, Ne Degildir?

Bilim basit bir tammla apklanmaya elveren


tekdiize bir etkinlik degildir; olgu-kuram bagla-
mmda \(ok yonlii, karma~nk bir olaydlr. Bilimin,
ussal ve nesnel boyutlan yamnda, deger yargtSl,
yaratIcl imgelem, hatta diipediiz duygusalhk
i\(eren boyutlan da vardlr. Qogu kez bilim bir
bilgi birikimi ya da diizenli gUvenilir bilgi ola-
rak tammlamr. Bu yiizeysel bir anlaYl~tIr. Bili-
me bir yamyla diizenli, gUvenilir bilgi olarak ba-
kllabilir, ku~kusuz. Ama, "bilim" dedittimiz et-
kinligin aSll ozelligini iirettigi bilgiden ({ok bilgi
iiretme yonteminde aramahYlz. Bilim oziinde
bir arayt§tIr; ger<;egi bulmaya, olgusal diinyayt
apklamaya yonelik bili~sel bir araYl~! Okuyucu
elindeki kitapta yer alan bilimin onciilerinin he-
men tiimiiniin <;ah~masmda bu anlayt~m yansl-
dt~m gorecektir.
Bilim teolQji ya da herhangi bir ideol<* tiiriin-
den "yamlmaz" dogmalar i~eren bir ogretidegil-
dir; tutarhhk ol~iitiine bag-h bir smama-yamlma,
yamlgtyt aytklamasiirecidir. Olgusal yoklanma-
va, ussal ele§tiriye kapah hi<;bir ilke ya da var-
saytma bilimde yer yoktur. Bilim bir inan\( dizge-
si olmadl~ gibi, sanat gibi spontane bir yaratIcl-
hk da degildir. Geli§mesi bir yamyla devrimsel
atIhma, kavramsal a<;lhma dayanan bilim biri-
kimseldir; ozellikle gUvenilir gozlem ve deney so-
nu\(lan belli donem ya da yakla§lm bi\(imlerine
4. Giri~

goreceli degildir. Her kUf?ak problemlere ~oziim


araY1f?mda, dahasl kendine ozgii yeni atIhmla-
nnda bile, daha once kazamlan deneyim ve bilgi
birikimini goz oniinde tutmak zorundadlr.
Bilimin yenilenmeye apk dinamik yaplsl
onemli bir ozelligidir, kUf?kusuz; ama bir ol~ude
de tutucu oldugu soylenebilir. Pek ~ogumuz i~in
ahf?lk oldugumuz bir inan~tan, kOf?ullandlglmlz
bir ideolojiden kopmamlz ne denli zorsa, bilimde
de yerlef?ik bir varsaytm ya da kuraml (bu kuram
kimi yeni gozlem verilerini apklama if?levinde
yetersiz kalsa da) degif?tirmek 0 denli gi.i~tiir.
Gu~tur, ama, bilim tarihinde ornekleri az
olan bir olay da degildir . Bilim bir yamyla
normlara bagh kurumsal bir etkinliktir, kUf?ku-
suz; bilim adamlan ~ogunluk ~ahf?malanm bu
normlar ~er~evesinde surdiirurler. Ne var ki,
oncu bilim adamlannm performansma baktI~­
mlzda, yerlef?ik normlan af?an, dahasl onlara ki-
mi kez ters dUf?en atIhmlara tamk olmaktaYlz.
Bilim tarihinde "devrim" diye ge~en buyuk do-
nUf?umlerin kif?ide iistiin yetenek, derin sezgi ve
genif? imgelem giicii gibi ozelliklerin yam Slra
yiireklilik isteyen bireysel atIhmlann iiriinii 01-
dugu soylenebilir. Ashnda bilimsel gelif?me kar-
maf?lk bir siire~tir: ne salt bireysel atIhmlara ya
da kendi i~ dinamizmine, ne de salt sosyal ya da
ekonomik kOf?ullarm etkisine indirgenebilir. Bi-
limsel gelif?meyi tek boyutlu bir yaklaf?lmla
a~lklayamaytz. Tiim kiiltiirel etkinlikler gibi bi-
lim de iistiin yetenekli kif?ilerin ger~ege yonelik
araYlf?lanna elveren bir ortamm iiriiniidiir.
Degindigimiz bu ozellikler ileriki sayfalarda
daha da belirginlik kazanacaktIr. I?imdi degine-
5

cegimiz bir nokta da yaygm bir anlayu~a ilii?kin-


dir. Buna gore, bilim Cei?itli arac ve diizeneklerle
yai?amlmlza giderek daha fazla giren teknoloji-
den bai?ka bir i?ey degildir. Kokii daha eskilere
uzanan bai?ka bir goriii?e gore de bilim fildii?i ku-
Ie sine ya da laboratuvarma kapanm1i? kimi "ga-
rip" kii?ilere ozgii bir baklma gizemli bir diii?iin
etkinligidir. Hemen soyleyelim: Teknoloji, bili-
min pratik uygulamasl olmakla birlikte, bilim
degildir. Aym i?ekilde, tiim soyut kavramsal ya-
plsma, giinliik yai?am pratiginden uzak tutumu-
na kari?m bilime temelde sagduyunun daha dii-
zenli ve tutarh bir uzantIsl diye bakIlabilir. Ne
olaganiistii yetenekli kiiCiik bir kesime ozgii, ne
de ortalama kavraY1i? giiciimiizii ai?an gizemli
bir etkinliktir. Bilimi aynca astroloji, parapsiko-
loji, frenoloji tiiriinden ugrai?larla da kani?tIr-
mamak gerekir. Bu tiir ugrai?lar ne amaclan ne
de yontemleri apsmdan bilim sayllabilir. AmaC-
Ian gercegi tammak, giivenilir bilgi iiretmek de-
gil, insanlan birtaklm "uydurma" apklamalar-
la, oyalamak, aldatmaktIr. "Sahte bilim" denen
bu ugrai?lann olgusal yoklanmaya elveren, ussal
elei?tiriye apk hicbir sonucu gosterilemez 1.
Bilimin kimligini ortaya koymak iCin heri?ey-
den once tarihsel kokenine ve gelii?im siirecine
bakmak gerekir. Bu bak1i? bize aym zamanda
ele aldl~mlz bilimin onciilerini dogru degerlen-
dirmede gecerli bir perspektif saglayacaktIr.
6 .BiZimin OnciiZeri

Bilim Tarihine KISa Bir Bakl§

Modern bilimin dogu!;m insanhk tarihinin belki


de en onemli olaYldlr. Bir kez bilim bir ara~tlrma
yontemi olarak insan du~uncesine gii~lu bir nite-
lik kazandlrml~tlr. Sonra, ortaya koydugu sonu~­
lar, ilk uygarhklara yol a~an icat ve bulu~lar ol~u­
sunde onemlidir. Bilimin dogu~una ve geli~imine
yol a~an ko~ullarm ne oldugu bugiin de tartl~Ilan
bir konudur. Kimi bilim tarih~ileri bilimi, koku
ilk uygarhklara uzanan bir deneyim ve bilgi biri-
kimi olarak algIlamaktadlr. Kimisi ise bilimi belli
kulturel ko~ullarda ortaya pkan kimi ustun yete-
nekli se~kinlerin ogrenme ve ara~tlrma tutkusu-
nun urunu saymaktadlr. ate yandan Karl Marx
ve onu izleyen du~unurler de soruna daha degi~ik
bir a~ldan yakla~ml~lardlr. Onlara gore, bilimin
geli~mesinde temel etken ki~ilere ozgu ogrenme,
ara~tlrma merakl degil, toplumsal ihtiya~, ekono-
mik ko~ullardlr. Marxistler, tum kulturel etkin-
likler gibi bilimin de uretim ve bolu~ume ba~mh
bir geli~me oldugu savmdadlrlar. Bu ba~mhhga
kamt olarak endustri devriminin modern bilimi
oncelemesi olayml gostermektedirler (Ileri suru-
len tezin ornek olarak alman olayla kamtlandl~
kesin olmaktan uzaktlr. Bir kez endustri devrimi-
nin modern bilimi onceledigi dogru degildir. Son-
ra sorulabilir: karma~lk ve ~ok degi~kenli bir olay
olan bilimsel geli~meyi "ekonomi" adl altmda tek
bir nedene indirgemek ne denli ge~erli olabilir?).
7

Bilimin geli§imine ili§kin birbiriyle Iteli§en


goru§lerin tarh§masml bir yana blrakarak, so-
runa daha yalm bir gozle bakahm.
Tum canhlar gibi insanm da ya§amml sur-
durmesi oncelikle dogal Itevresiyle uyum kurma-
sma bagh olmu§tur. Ne var ki, insan uyum kur-
makla kalmaml§hr; du§unme, ileti§im kurma ve
aralt yapma gticuyle dogaya egemen olma sure-
cine girmi§tir. insamn bu yetilerinin belirgin iz-
leri gtinumuzun goz kama§hran bilimsel ve tek-
nolojik ba§anlarmdan tarihin derinliginde ka-
Ian Eski Ta§ Donemindeki icatlara kadar uzan-
maktadlr. KazIlar 0 doneme ait agalt, kemik ve
Itakmak ta§mdan yapllml§ balta, bl\(ak, igne,
mlzrak gibi araltlar ortaya pkarml§hr. Sonra
gelen Neolitik donemde avclhktan tanma gelten
insamn Itanak Itomlek turunden yeni araltlara el
attl~, dahasl, "dokuma makinesi" diyebilecegi-
miz basit bir araltla giyim e§yasl uretimine gelt-
tigi gorUlmektedir. Vaglmlzdan yakla§lk yedi-
binYlI once sine gelindiginde buytik bir adlm da-
ha ahlarak metal i§leme donemi baf;llar: baklr,
ten eke ve bunlarm ala§lml bronz ortaya pkar.
Insan hilt bir ba§anslyla yetinmemi§, her do-
nemde yeni araYl§lar iltine girmi§tir. Uygarhk
bu sonu gelmez araYl§larm biriken urunudur.
Bilim tarihinden ilkuygarhklarm Dicle-Flrat,
Nil ve Indus gibi buvuk nehirlerin vadilerinde
ortaya ~lkhglm ogreniyoruz. Saban, tekerlekli
araba, gemi ve sulama kanallan bu vadilerde
vaf;layan insanlarm bului$landlr. Hayvanlarm if;l
gucunden yararlandlklan da bilinmektedir.
Uretimleri yalmz toprag,. ir:;leyenlerin degil, ra-
hip ve soylulardan oluf;lan bir se(::kin smlfm ge~i-
8 .Bilim Tarihine Klsa Bir Bakl$

mi icinde yeterliydi. Astronomi ve matematigin


geli~mesinde, bo~ zamanlanm ogrenmeye ada-
yan bu kesimin i~levi biiyiik olmu~tur. Tanmsal
bolluk demircilik, comlekcilik ve ba~ka zanaat-
larm da geli~mesine olanak saglaml~tI. Ate~te
kum, soda ve kirec ta~l yakIlarak cam iiretil-
mekteydi.
to. 3000 yIllarmda "Mezopotamya" diye bili-
nen Dicle-Flrat vadisinde olu~an Siimer uygarh-
~ yumu~ak kil iizerinde yazl yazma teknigini
geli~tirmi~ti. Mlslrhlarm yontemi daha ileri bir
diizeydeydi: kaYltlanm bitkilerden elde ettikleri
bir tiir ka~t iizerinde miirekkeple tutuyorlardl.
lki uygarhkta da ah~-veri~ i~leri basit hesapla-
rna becerilerinin geli~mesine yol acml~tI. Ozel-
likle arazi olciimiinde kullandlklan geometri 01-
dukCa ileri bir diizeydeydi. pi saYlSlm, dik aph
iicgenlerin ozelliklerini biliyorlardl. Astronomi-
de gozleme dayah kimi ilk bilgileri, bu arada,
dairenin 3600 'ye, bir giiniin 24 saate, bir saatin
60 dakikaya, bir dakikanm 60 saniyeye bOliin-
mesini Siimer uygarh~nm miraspsl Babillilere
borcluyuz.
Babil ve Mlslr'da havamn mevsimler boyu
aC1k gitmesi insanlarm gokyiiziinii incelemeleri-
ni kolayla~tIrmaktaydl. Astronominin bu yore-
lerde ilk geli~en bilim olmasl bir baklma dogal-
dl. Babilliler ozenle topladlklan gozlemleri, bir-
taklm ondeyilere elveren bir dizgeye donii~ti.ir­
meyi ba~arml~lardl. Goksel nesnelerin konum
ve devinimlerindeki belirgin diizenlilik gozlem
cah~malarma biiyiik bir kolayhk saglamaktay-
dl. OYle ki, Babilliler bu incelemelerine dayana-
rak tanm iCin yararh bir takvim bile geli~tir-
mi:;;lerdi. Ol~iimlerinde son dereee dikkatliydi-
ler. Ylhn uzunlugunu yaklai?lk 4 dakikahk bir
hatayla saptayabilmii?lerdi. Ay ye giinei? tutul-
malanna ilii?kin tahminleri de olduk~a saglam-
dl. Babillilerin aritmetik ve astronomide, MlSlr-
blann da daha ~ok geometride attIklan adlmlar
Honraki donemlerin bilimsel gelii?meleri i~in
ilnemli bir bai?langw olmui?tur. Ne var ki, bu
ha~langI~ gozlem ve ol~me verileriyle ~ogunluk
Hlmrh kalmli?, apklaYlcl kuramlara yonelme
Orek donemini beklemii?tir.
1.0. 600 Ylllarmda parlak ai?amasma ulai?an
Orek uygarhgmm en ~arplCl ozelligi dUi?uncede
t(1rtl~maya gore eel de olsa olanak tamyan bir
\.oplum yaplsma sahip olmaslydl. Grek diii?uniir
V(l filozoflan fikirlerini herkese apk meydanlar-
da ileri siiriip tartIi?abiliyorlardl. Diii?iinme,
olot;ltiri ve iletii?ime apk oyle bir ortamm tiim
killtiirel etkinlikler gibi bilim i~inde ne denli
Hnemli oldugu apktu.
Grek toplumu teknolojiye yonelik degildi; kii-
cUmsenen el ii?leri neredeyse tiimuyle kolelere
yuklenmii?ti. Se~kin kesim zamamm felsefe, sa-
nut ve politika etkinliklerine katllmakla doldu-
,'uyordu. Bilim, felsefe kapsammda bir etkinlik-
ti. Ama~ diinyaYl anlamak, evrende olup biten-
lori bir ka~ temel ilke ~er~evesinde apklamaktI.
I)oga giiclerini denetim altma almak, oylece in-
Hun yai?amma teknik kolayhklar saglamak An-
tilt Yunanhlann uzak durdugu bir tutumdu.
Grek diii?iiniirleri i~in bilim dogrulugu soz go-
l.iI.r mez belli ilkelere dayanan metafizik tiiriin-
cion bir sistemdi. Bu sistemde gozlem ya da de-
Iltlyin belirgin bir yeri yoktu. Bu anlaYli?m ~arpl-
10 .Bilim Tarihine K£sa Bir Bak£i;

Cl orneklerini Thales, Anaximenes, Empedocles,


Democritus gibi bilime yonelik filozoflarm ogre-
tilerinde bulmaktaYlz. Ornegin, evrenin temel
niteligini Thales suda, Anaximenes havada bul-
maktaydl. Empedocles Wm varhklan "dort ele-
ment" dedigi toprak, su, hava ve ate~e indirgi-
yordu. Democritus iCin ise, evrende her~ey
"atom" denilen gorunmez kuCuklukte, bolunmez
birimlerden olu~mu~tu.
Bu spekulasyonlarm yam Slra daha buytik bir
atIhmm matematikte ortaya kondugunu goru-
yoruz. Babilliler ile Mlslrhlarm cogunluk empi-
rik duzeyde kalan bilgi birikimini, ba~ta Pytha-
goras ve onu izleyen matematikciler mantIksal
ispat yontemine dayanan teorik bir sisteme do-
nu~Wrmeyi ba~lnrlar. Buna gore, geometrinin
oicme yontemiyle dogrulanml~ tum onermeleri,
"aksiyom" ya da "postulat" denen az saJIda ilke-
den mantIksal olarak pkarsanarak ispat edile-
bilmekteydi. Euclides'in to. 300 JIllarmda yaz-
dl~ Geometrinin Elementleri, "aksiyomatik" de-
digimiz bu sistemi ortaya koyan, yuzYlllmlza ge-
Iinceye dek ders kitabl olarak okutulan olmez
bir yaplttIr. Aksiyomatik sistem yuzYlllar boyu
Wm du~un alanlarmda ozenilen yetkin bir or-
nek olmu~tur. Antik Yunanhlarm geometride
sergiledikleri bu ba~armm bir oicude de olsa
astronomideki cah~malarma da yansldl~ soyle-
nebilir.
Grek filozoflan arasmda bilime en yatkm ola-
m Aristoteles'ti. Aristoteles'in onemli cah~masl
biyoloji alanmda olmakla birlikte, astronomi ve
fizikteki etkisi 17. yuzYlla gelinceye dek surer.
Onun da bilim anlaYl~l temelde kendisini once-
11

leyenlerden pek farkh degildi: dogada olup biten


her/?ey dogrulugu apapk belli ilkelerle apklana-
bilmeliydi. Ornegin, Ylldlzlarla gezegenlerin de-
vinimlerinin ~embersel olmasl bu ilkelerden bi-
riydi. Ona gore, goksel nesneler ayncahkh ko-
numlanyla yersel nesnelerden farkh niteliktey-
di. Onun, bilimin geli/?mesini olumsuz yon de et-
kileyen bir ba/?ka ilkesi de "teleolojik" diye bili-
lion ereksel ogretisiydi. Aristoteles, yalmz canh-
lurm buyume ve davram/?lanm degil, fiziksel
nosnelerin devinimini de bu ogreti ~er~evesinde
uClklamaYl ongoruyordu. Buna gore evrende
Wm olup bitenler belli bir hedefe, bir amaca yo-
lI111iktir; gen;eklik belli bir amaCl yansltmakta-
tilT . Bilimin i/?levi olgulan yonelik olduklan
IHna~ ~er~evesinde apklamaktIr.
Klasik ~agm iki donem i~erdigi soylenebilir:
Aristoteles'le sona eren ilk donemi Helenistik
tliinem izler. Bu yeni donemde entellektuel et-
kinliklerin merkezi Atina'dan iskenderiye'ye
~ocmi/?tir. Euclides, Archimedes, Aristarchus,
l~jratosthenes, Hero lskenderiye'de yeti/?en bil-
Kinler arasmda ba/?tda gelen adlardlr. Astrono-
minin buyiik adl Ptolemy de iinlu yapltI Alma-
J.((INt'i lskenderiye'de yazml/?tI.
Helenistik donem felsefeden ~ok bilim ve tek-
lIolojinin on planda yer aldlgt donemdir. Bilim-
/·wl yontem apsmdan onemli ilk buyuk adlmm
lin donemde atIldlgl soylenebilir. Bu adlm goz-
II'Insel verilerle ussal du/?unmenin birle/?-
IIloHidir. Archimedes'in kaldlra~ yasasl ve hid-
j'oHtatigi gibi Ptolemi astronomisi de bu bir-
11\~imin urunudur. Ne var ki, bu donem Roma
,vOnctiminde atIhm gUcunii yitirmeye yuztutar,
12 .Bilim Tarihine K£sa Bir BakLs

yok geymeden diger yaratIcl etkinliklerle birlik-


te bilim de Ortayag karanh~na gomuhir.
Bu gerilemede ba~hca iki etkenin rolunden
soz edilebilir. Etkenlerden biri Roma yonetimin-
de egitimin bilimsel ilgiyi beslemek yerine
"hamaset" edebiyatma a~rhk vermesidir. Ikinci
etken Iskenderiye'nin zamanla dinsel yah~­
malarm iyine du~mesi, bagnaz gUylerin eline
geymesidir.
Geryi, Hlristiyan dunyasl Ortayag karanh~n­
da iken bilim me~alesi sonmemi~, ba~ka ellerde
ta~lnmaktaydl. Islam dunyasl ozellikle tIp, kim-
ya ve matematik alanlarmda onemli yah~malar
iyine girmi~ti. Ancak 12. yuzytla kadar suren bu
parlak donem de sonunda kararmaya yuztutar,
dinsel bagnazh~n egemenligine girer. Kaldl ki,
Araplann genelde bilimde ozgiin atIhmlara gir-
mekten yok klasik yag kaynaklanm aktarma ve
yorumlama tutumu iyinde kaldI~ soylenebilir.
Ortayag'da bilim kilisenin tekelinde, teolo-
jinin buyruguna girmi~ti. Bu ortamda daha son-
ra ortaya pkan skolastik felsefe her ne kadar
Aristoteles mantI~ yeryevesinde ussal bir dizge
idiyse de, temelde, teolojik iyerikli bir metafizik
olmaktan ba~ka bir ~ey degildi. Nitekim bu
du~tincenin zamanla ozgiir arayt~lara kapah; 01-
gusal dunyayt anlamaya degil, dinsel dogmalan
ispatlamaya yonelik klSlr bir gelenege donut;;-
tugUnu biliyoruz. 16. ve 17. yUzytllarda bilimsel
atIhmlan olum cezaslyla sindirmeye yonelen en-
gizisyon bu gelenegin bir araclYdl.
Bilimde ilk canlanma Ronesansla birlikte
BatI Avrupa'da bazl ogretim merkezlernin olu~­
maslyla ba~lar. Bu merkezler yok geymeden
13

Paris, Oxford, Cambridge ve Padua Univer-


sitelerine doniit;liir. Matbaamn ortaya <;lklt;ll ve
yeviri yoluyla klasik yag kaynaklarma doniit;l,
diit;liin ortamma biiyiik bir eanhhk getirmit;lti.
Ne var ki, Aristoteles ogretilerinin olumsuz et-
kilerinin kmldl~ heniiz soylenemezdi. YiizYlllar
boyu yetkin bir diit;liinee dizgesi olarak benim-
senmit;l bir ogretiye kart;ll pkmak kolay degildi.
Bilimin geryek anlamda yeni bir gelit;lim
siireeine girmesi, yerlet;lik pek yok onyarglYla
birlikte neredeyse kutsal bir dokunulmazhga
biiriinen Aristotales yetkesinin sarsIlmasml
beklemit;ltir. Bu devrimi Kopernik, Kepler ve
Galileo gibi modern bilimin biiyiik oneiileri ger-
cekler;;tirir. Okuyueu, bilimde Ronesanstan
giiniimiize degin siiren atIhmlann ana yiz-
gilerini ileriki sayfalarda oneii bilim adam-
larmm portrelerinde bulaeaktIr2.

Notlar:
(1) Kahn 9izgilerle belirttigimiz bu noktalar, "Bilimsel Dii§iinme
Yontemi" ba~hkh II. Boliimde daha ayrmtlh olarak apklanml§tlr.
(2) Daha kapsamh a~lklama i~in bkz. C. Ylldmm, Bilim Tarihi, 3.
Baslm, Remzi Kitabevi, Istanbul, 1992.
BiLiMSEL DU~UNME YONTEMt

Her goziemin i§leui bir goru§ ya da beklentiyi


yoklamakt~r. Bu nokta nasLl gozden kar;ar,
anlayam~yorum ?

Charles Darwin
Bilimin Onculeri .15

Bilimsel Etkinligin Niteligi

Bilime, "dogaYl, ozellikle dogaya ilif?kin ku-


ram ya da beklentilerimizi, surekli sorgulama
etkinligi" diyebiliriz. insan i~in yaf?am ~evresi­
ni, giderek tum evreni anlamak koklu bir ihti-
ya~tIr. Bu ihtiya~ bilim oncesi donemlerde gun-
luk gozlemlerle, basit tahminlerle ya da kif?inin
kulturel ortammdan edindigi hazlr bilgi ve on-
yargIlarla karf?llamyordu. Gunumuzde bile in-
sanlann buyuk ~ogunlugu benzer davramf?
i~indedir. Bilgi birikimimizin onemli bir bOlu-
munu sagduyu duzeyinde kalan bu yaklaf?lma
bor~luyuz.
Bilgi araYlf?l, gunluk sorunlarm durtusun-
den ~ok, kimi bireylerin olup bitenleri salt og-
renme, anlama ve apklama merakmdan kay-
naklanan bir araYlf?tIr. Olup bitenler beklenti-
lerimize uygun surduk~e bir sorun yoktur.
Ama kif?i beklenmedik bir olay ya da durumla
karf?Ilaf?tI~nda ister istemez bir bocalama i~ine
girer; a~lklama araYlf?l kapmlmaz olur. Soruna
ilk af?amada getirilen ~ozum ~ogu kez bir tah-
min olmaktan ileri ge~mez; oyle ki, yeni gozlem
veya deneyim sonu~larIyla yoklandl~nda tah-
min dogru da pkabilir, yanhf? da! Dogruysa so-
run ~ozulmuf?tur; yanhf?sa, ~ozum araYlf?l surer,
yeni tahminler yurutulur.
"Slnama-yanllma" diye bilinen bu sure~,
gunlUk yaf?am etkinlikleri ~er~evesinde kaldl~
16 • Bilimsel Etkinliifin Niteligi

siirece, bilim degildir. Bu yaklal?lm it;:inde ki~i


etkinlendigi olaylara ili~kin bilgi edinir; bek-
lenmedik durumlan apkla.maya, sorunlanm
~ozmeye l(ahl?lr. Egitim, ogretim ve diger kiiltii-
reI etkinlikleri, bir baklma, bireyleri problem-
lerini t;:ozme ve diinyaYl anlama ugral?lannda
gerekli bilgi, beceri ve yontemlerle donatma
arat;:lan olarak diil?iinebiliriz.
Problem ~ozme yal?amm onemli bir boyutunu
olul?turur. Bilim, teknoloji, sanat, politika, vb.
problem l(ozme etkinliginin degil?ik bi~imleri­
dir. Hangi diizeyde ya da alanda olursa olsun,
ki~i it;:in beklentisine ters dii~en, at;:Iklama ge-
rektiren her durum bir problemdir. ~u kadar
ki, ki~inin karl?lla~tI~ durumlara duyarhh~ il-
gisine, bilgi ve deneyim birikimine goreceldir.
Cogu kil?i, beklentilerine ters de diil?se, olup bi-
tenleri ya onemsemedigi, ya yeterince kavraya-
madl~, ya da, ~oziimti.nii gii~ buldugu i~in goz
ardl etme yoluna gider. Arna duyarhk gosterdi-
gi probleme doyurucu ~oziim buluncaya dek ug-
ral? veren ki~ileri de biliyoruz. Coziim araYl~l,
giinliik kil?isel sorunlan al?tI~, dogada olup bi-
tenleri salt anlamaya yonelik diizenli ve ele~ti­
reI bir nitelik kazandl~ olt;:iide bilime donii~iir.
Einstein'm, "Tiim bilim, giinliik diil?iinmenin
il?lenmil? bir uzantIsldlr," sozii belirtmeye ~ahl?-
tI!tIffilZ ili~kiyi vurgulamaktadlr!. .
Oyleyse bilimsel etkinlige, orneklerini yaygm
olarak giinliik dii~iinmede de buldugumuz prob-
lem yozme ugra~mm daha diizenli, tutarh ve so-
rumlu bir tiirii goziiyle bakabiliriz. Problem yoZ-
me, temelde, beklentilerimizle gozlemlerimiz
arasmda bir uyum kurma siirecidir. Bu siireyte,
17

beklentive ters diisen gozlemsel veriler aClkhk


kazamr: sonunda. uvum. beklentinin tiimiiyle
ya da bir ol<;iide degi§iklige ugramaslyia kuru-
lur. Ancak, gozlemlerimiz ne denli giivenilir
olursa olsun, yerle§ik bir beklentinin sarsilmasl
kolay degildir. Qogu kez bilin<;-altI tutulan bek-
lenti ya da varsaYlmlardan, olgulara dogrudan
ters de dii§seler, kopamaytz. Kiiltiirel ko§ullan-
malan kirmak siradan bir i§ degildir. Bunun
i<;in yaratIcl zekanm yam Sira atIlgan bir ki§ilik
gerekir. Gerc,ek anlamda problem cozme, olgula-
n oldugu kadar, olgulara ters dii§en beklentile-
ri. kiiltiirel normlan. dahasl dogru sayllan bi-
limsel kuramlan irdeleyebilmeyi gerektirir.
Bilimin amaCI evreni anlamaktIr. Bilim ada-
mi arai;ltIrma alanmda bu amaca. olgusal diin-
yanm yapi ve i§leyi§ine ili§kin olu§turulmu§, ya
da dogrudan kendisinin olusturdugu. dogrulugu
gozlem veya deney sonuc,lanyla yoklanabilir ku-
ram ve hipotezlerle ula§maya <;ah§lr. Bu anlam-
da bilimi, olgu-kuram ili§kisi <;er<;evesinde bir
problem cozme yontemi dive de niteleyebiliriz.
Ancak bu niteleme oldukca yeni bir anlaYI§1
vansitmaktadir. Daha yaygm goriis.e gore bilim,
niteledigimiz anlamda yontemiyle degil, ulai;ltI~
sonuclanyla nitelenmelidir. Buna gore bilimin
basta gelen ozelligi diizenli ve gUvenilir bilgi 01-
masidir. Ne var ki. ders kitaplannda da COgU
kez ge<;en bu tammi. hic, degilse iki bakImdan
veterli savamaytz: (1) Diizenli ve giivenilir nite-
lemesi bilim dlSI kimi i;levlere de uvgulanablir.
Ornegin. bir katalogu. bir telefon rehberini. bir
mutfak el kitabmi da ovle nitelevebiliriz. (2) Bi-
limin bugiin erii:}tigi as.amada diizenli ve giiveni-
18 • Bilimsel Etkinligin Niteligi

lir saydlg,.mlz bilgilerin, daha ileri bir a§amada


oyle olmadlgml gormemiz olanak dl§l degildir.
Bilim tarihinde buna pek l;ok ornek gosterilebi-
lir. 0 halde, bilimi tammlarken, bilgi kadar, bel-
ki de daha fazla, bilgiyi uretme yontemine ag,.r-
11k vermek gerekir.
Aslmda bilimi tammlamada ba§vurulan bu
iki kavramm (bilgi ile yontemin) gorecel onemi
surgit tartI§ma konusu olmu§tur. Kimi du§u-
2
nurler il;in onemli olan ula§Ilan bilgidir ; kimile-
ri il;in ise bilimin aSll ozelligini sagladlg,. bilgide
degil, bilgiyi elde etme yonteminde aramak ge-
rekir. Ornegin, a§ag,.daki almtIda bilgin-filozof
Karl Pearson'm ikinci gorui?U vurguladlg,.m gor-
mekteyiz:
Okuyucu belki de benim gereginden eok yonte-
me aguhk verdigimi dUf?unebilir. Ama unutma-
mak gerekir ki, bilimsel yontemin baf?ta gelen ozel-
ligi, ozumsenerek dUf?unme ahf?kanh/p.na donuf?tii-
gunde, evrene baklf? apmlZI degif?tirmesi, olup bi-
ten herf?eyi konu almaslrur. Bilimin etkinlik alam
smlrslzdlr, if?leyecegi olgu sonsuzdur. Dogada olup
biten herf?ey, toplumsal yaf?amm her cephesi, gee-
mif?te ve f?imdi oluf?an tum gelif?meler bilimin ince-
Ierne alam ieindedir. Ancak bilimlerin ortak ozelli-
gi araf?tIrma konularmda degil, konulanna yakla-
f?lmlannda izledikleri yontemdir. Ne tiirden olursa
olsun olgulan duzenli betimleyen, aralarmdaki
ilif?kileri belirleyip apklayan kif?i bilim adamldlr;
eunku onun yaptI/p. bilimsel yontemi uygulamak-
tIr 3.
Pearson'm yontem anlaYli?ma tumuyle katIl-
mamakla birlikte, bilimin arai?tIrma yontemiyle
kimlik kazandlgl gorui?unii paylai?IYoruz. Ger-
19

cekten bilimi diger entellektiiel cah~malardan


(ornegin, felsefe , teoloji, yazm, vb. ) aYlran ba~h­
ca ozelligi olgulan betimleme ve apklama yon-
teminde kendini apga vurmaktad1r. Oyleyse,
"bilim nedir?" sorusunu dogru yamtlamak iCin
oncelikle bilimsel yontemin anatomisini ana Ciz-
gileriyle belirtmek gerekir (Bunu bir sonraki ya-
Zlm1za b1raklYoruz!).

Notlar:
(1) Albert Einstein, "Physics and Reality" Journal of the Franklin
Tnstitute, 221 s. 349, 1936.
(2) Bilimin yontem boyutunu gozden ka~lran a nlaYl§a , bilim fel-
Hcfesine uzak duran kimi bilim adamlan nm yam Sira bilim ta rih~ile­
ri arasmda da r astlamaktaYlz. Ornegin, TV2'nin "Bilim ve Tekno]oji"
programmda , "Bilim Nedir?" sorusunu, tanmml§ bilim tarih~imiz
Prof. Aydm SaYlh duraksam akslzm, "Bilim giivenilir, sagla m bilgi-
dir," diye yamtIa ml§tJ .
(3) K. Pearson, The Grammar of Science, s. 6, 13, 15.
20 • Rilimin OnciUeri

Bilimsel Yontem

Bilimi anlama konusunda, iinlii bilim tarih~i­


si George Sarton'un §u sozleri ne denli vurgu-
lansa yeridir:
Slradan bir kimsenin yeni bulunan bir hormo-
nu ya da evrene ili§kin en son kuraml bilmesi 0
kadar gerekli degildir. Onun it;in ve hepimiz it;in
aSll gerekli olan bilimin amac ve yontemini olasl
aClkhkla anlamaktIr. Bu anlaYlf;n saglama, yalmz
universitelerimize delhI. her duzeydeki tum okul-
lanmlza dUi?en bir gorevdir1 •
Ger~ekten, ya§adl~mlz ~a~ anlamak en ba§-
ta bilimi anlamakla olasldu. Bilimi anlamak
ise, onu diger entellektiiel ~ah§malardan aYlran
yontemini tammamlza baghdlr. Oyleyse bilime
kimligini veren yontemin aYlncl ozelligi nedir?
Modern bilimin ba§langw done minden giiniimii-
ze de gin pek ~ok dii§iiniirii ugra~bran bu soru-
ya verilen degil?ik yamtlan burada tek tek goz-
den gecirmeye olanak yoktur. Bunlar arasmda
onemli gordiigumiiz iki gorii~e deginmekle yeti-
necegiz. Kokii daha eskilere uzanan ilk gorii~,
bilimin gozlem ve denev bovutunu onplana al-
makta; bilimsel yontemi, olgulan saptama, dii-
zenleme ve oylece edinilen bilgileri genelleme
dive nitelemektedir. Bilimin kuramsal boyutu-
nu onplana alan ikinci g:oriie, ise bilimi bir aClk-
lama, bir kavramsal problem (,:ozme yontemi
olarak nitelemektedir.
21

Bilimin olduks:a yaygm olan, ders kitaplarma


da ges:en ~u tamml ilk goru~u yansltmaktadlr:
Bilim adamlan olup bitenleri dikkatle gozlem-
leyerek topladlklan olgulan slmflar, bildikleri di-
ger olgulann l§l/tlnda yorumlarlar. Sonra, bulgu-
lanm apklamak iein kuramlar olu§tururlar. En
sonunda, yeni gozlem verilerine ba§vurarak ku-
ram ya da genellemelerini test ederler. Test edilen
kuram olgulara uygun du§erse, dogru kabul edilir;
ters du§erse, duzeltilir ya da apklaYlcl yeni bir
kuram olu§turulur2 •
Bu goru~e gore bilimsel yon tern dort a~amah
bir sures:tir. ilk a~amada, gozlem ya da deney
yolundan olgular belirlenir. Ikinci a~amada,
toplanan olgular slmflanarak duzenlenir. Us:un-
eu a~amada, olgulara dayanan genellemeleri
Il ylklamaya yonelik kuramlar olu~turulur. Son
tll;;amada, yeni gozlemleregiderek kuramlarm
dogrulugu yoklamr.
Sagduyuya da s:ok yakm olan bu goru~ aslm-
da bilimsel yontemi dogru yansltmaktan uzak
dti~mektedir. Hemen belirtmeli ki, bilim adam-
Ian ara~tIrmalarmda i~e olgu toplamakla ba~­
lamazlar, ba~layamazlar da. Qunku oyle bir gi-
f'i~im bo~una bir s:aba olur. En yakm s:evremiz-
de bile olup biten olgular sayl ve s:e~it olarak
Honsuz denecek kadar s;oktur. Bilim adaml bun-
larm hangilerini ve kas: tanesini toplayacak ya
da toplamakla yetinecektir? Ustelik olgu topla-
manm, pul kolleksiyonuna benzer bir ugra~ 01-
rna otesinde bir anlaml var ml? Darwin'in bu
noktaya ili~kin belirlemesi ilgins:tir:
Gozlemlerimizin, bir kuram ya da hipotezi dog-
rulama ya da yanh§lama dl§lllda hie bir anI amI
22 • Bilimsel Yontem

yoktur. Bu noktamn gazden kacmasl anlal?tllr bir


olay degildir3 •
Bu §u demektir: bilimsel ara§tlrma olgu topla-
makla degil, dogrulugu yokl~man bir goru§, hipo-
tez veya kuramm apklama konusu bir problemle
ba§lar.
Bilimsel yontemi, olgulan top lama, gozlemden
genellemelere gitme olarak niteleyen induktif go-
rU§, 17. yuzYlla gelinceye dek du§unce uzerinde
egemenligini surdiiren Orta~ag skolastik felsefe-
sine bir tepki olarak ortaya ~lkml§tIr. Skolasti-
sizm, olgulan belirlemeye degil, belli dogmalan
ispata yonelik, olgusal bilimlerin geli§mesine ola-
nak vermeyen bir metafizikti. Bilime, dogrulugu
apapk ilkelerden salt ussal pkanmla ger~ege
ula§ma i§lemi diye baklhyordu. Buna gore, goz-
lemlerimiz bize ancak ~ogu kez yamltIcl olan go-
runtulerin bilgisini verebilirdi. Oysa ger~ek bilgi
"evrensel dogrular"dan kalkan "dediiktif' dedigi-
miz ussal pkanmla ula§llan sonu~lardl. Skolasti-
sizmi olgusal dunyaya kapah, klslr bir goru§ sa-
yan; bilimin ancak gozlem veya deneye dayanan
induktif yontemle ilerleyebilecegini savunan
Francis Bacon, biribiriyle bagda§maz buldugu iki
goru§u §oyle belirtmi§ti:
Dogruyu aramanm ve bulmamn yalmzca iki yo-
lu vardlr. Biri dogrudan en genel aksiyomlara
ucar, sonra dogrulugu saz gaturmez saYllan bu il-
kelerden alt-duzey genellemelere iner. Gecmil?te
oldugu gibi glinumuzde de moda olan yantem bu-
duro Digeri duyu verilerinden, tikel olgularm gaz-
leminden yola pkar, duzenli adlmlarla ust-duzey
genellemelere ulal?lr. Dogru olan yantem budur,
ama henuz yeterince denendigi saylenemez 4 •
23

Bilimin gelii?mesi, Ronesans'la bai?layan, in-


sanda dunyaya aplma, dunyayt tamma merakl-
nm uyanmasml beklemii?tir. Bacon skolastik
yonteme kari?l pkmakla bilimsel yonteme yol
Ucm1i?tIr, kUi?kusuz. Ancak onun yontem anlayt-
/;/1 bugtinku olcutlere vuruldugunda oldukca yu-
7.eysel ve yetersiz kalmaktadlr. Bir kez biraz
()nce de belirttigimiz gibi bilim salt olgu top la-
rna, duzenleme ve sonuclan genelleme etkinligi
degildir. Sonra, Bacon ve onu izleyen empirist
dUi?unurler, bilimde apklaYlcl kuramlarm, bu
urada matematigin, vazgecilmez ii?levini yete-
rince kavrayamamli?lardlr. Bugun ulai?tIglmlz
yontem anlaY1i?1, Bacon'un "dogru" diye onerdigi
induktif yontemi ai?an boyutlar icermektedir.
Nedir bu boyutlar?
Bilindigi gibi induksiyon slmrh gozlemlere
dayanan bir genelleme yontemidir (Ornegin,
((cvremdeki cocuklann yaramazh~na bakarak,
Wm cocuklarm yaramaz oldugu sonucuna git-
mem, induktif bir genellemedir). Ozellikle bili-
min bai?langtc doneminde gozleme dayanan ki-
mi bilimsel yasalara (t:irnegin, gunei? sistemine
ilii?kin Kepler yasalanyla Boyl'un gazlar yasasl
vb.) bu yontemle ulai?Ildlgl soylenebilir. Ancak
bilim bu ttirden genellemelerin yam Slra, degi-
/;/ik olgularla bu genellemeleri de aC1k1ayan ku-
ram ve hipotezler icerir. DahaSI kuramsal kav-
ram ve genellemelere gitmeksizin bilimde ne
koklu ilerlemeye, ne de, gercek anlamda apkla-
rna ve ondeyilere olanak vardlr. Fizikte Newton
mekanigi, Einstein'm ozel ve genel gorecel ku-
ramlan, gtinumuzde buyuk atIhm icinde olan
kuantum mekanigi, degii?ik olgu kumelerini
24 • Bilimsei Yomem

matematiksel denklemlerle dile getiren ve apk-


layan biiyiik devrimlerdir. Bu tiirden kuramsal
dizgelere indiiktif yontemle ula~maya olanak
yoktur. .
Giiniimiizde ula~llan anlaYI~ ~eq:evesinde,
bilimsel yontemi kahn ~izgilerle "bulma" ve
"dogrulama" diye iki baglamda ele alabiliriz .
Bulma baglammda, inceleme konusu olgulan
apklayan, yeni olgulan ondemeye olanak veren
hipotez veya kuramlar olu~turulur. Dogrulama
baglammda, olu~turulan hipotez ve kuramlar
test edilir. Bir hipotez veya kuramm dogruluk
testi, kurallan belli dediiktif (ya da matematik-
sel) pkanma dayamr. ~oyle ki, kuramm i~erdi­
gi mantIksal sonu~lar deney sonu~lanyla kar~l­
la~tInhr: deneysel sonu~lara ters dii~meyen ku-
ram dogru saYllarak korunur; ters dii~en ku-
ram aYlklamr, yerine konacak yeni kuram ara-
YI~1 siirdiiriiliir.
AIda hemen ~u soru gelmektedir: yeni bir hi-
potez ya da kuram olu~turmamn yontemi ne-
dir? Dogrulama baglammda oldugu gibi bulma
baglammda da kurallan belli mantIksal bir p-
kanmdan soz edilebilir mi? Hemen soyleyelim:
edilemez! Edilemez ~iinkii, bugiine dek siirdii-
riilen tum ~abalara kar~m bir bulu~ mantI~ or-
taya konamaml~tIr.
Uzun siire yaygm olan bir gorii~e gore, bilim-
de kuram olu~turma indiiktif dii~iinmeye, ku-
ram dogrulama dediiktif dii~iinmeye dayamr.
ilk bakl~ta akla yakm gelen bu aYInmm ger~egi
yanslttl~m soylemek giictiir. Daha once de be-
lirttigimiz iizere, gozleme dayah genellemelerle
slmrh kalan indiiktif dii~iinme bizi kuramsal
25

kavram ve ilkelere gotiirecek nitelikte bir dii-


I;liinme bivimi degildir. ate yandan, kuram olu~­
Lurmanm dediiktif tiirden bir pkanma dayan-
madlg,. da bilinmektedir. Dediiktif dii~iinmenin
ii;llevi kuram olu~turma degil, kuraml olgusal
yoklamaya elverecek ~ekilde coziimlemektir.
Peki, ne indiiktif, ne dediiktif dii~iinmeye da-
yanmayan kuram olu~turma nasil bir siirectir?
Bu soruya kesin bir yamt verilememi~tir. Bir
~~()k dii~iiniir kuram olu~turmaYl manhk kural-
(anna indirgenemeyen psikolojik bir olay say-
makta, sanat yaplh gibi bilimsel bir kuramm da
yarahcl imgelem, hayal giicii ya da bilinc-alh
hir ahhmm iiriinii olabilecegini ileri siirmekte-
<lir. Nitekim, Galileo, Newton, Darwin ve Eins-
toin gibi seckin bilim adamlarmm bile kuramla-
I'lna nasll ula~hklarma ili~kin verdikleri aCIkla-
tnalann r;ogunluk doyurucu olmaktan uzak kal-
(hiP goriilmektedir. Yaratma hic bir alanda me-
kanik bir olay degildir. Ne var ki, her kuramm
holli bir soruna coziim araYl~mm iiriinii oldugu
giiz oniine almdlgmda, bulu~ siirecinin oyle gi-
i\omli, apklanamaz bir olay oldugu da soylene-
mcz. Kuramsal bir bulu~, her ~eyden once, bilim
ndammda iistiin yetenegin yam Slra anlamh de-
,,('yim, bilgi birikimi, eldeki soruna ili~kin derin
duyarhk gerektirir. Ku~kusuz , kimi bulu~larm
hir (il~iide de olsa ~ans ya da tesadiif eseri oldu-
gil bile soylenebilir. ancak Pasteur'iin de belirt-
lii.,ii gibi, "bilimsel bulu~ta ~ans ya da tesadiifiin
['olii buna hazlr bir kafa i~in vardlr."
Sonu~: Verdigimiz apklamanm l~lg,.nda , bi-
limsel ara~hrmaYl ba~hca ii~ siirec cercevesinde
(,op layabiliriz:
26 • Bilimsel Ybntem

(1) Her ara~tIrma bir problemden, bir apkla-


rna ihtiyacmdan kaynaklamr. Bilimin baz1 ev-
relerinde, yiiriirhikteki kmamm ili~kin oldugu
olgusal verilerin tiimiinii apklamada yetersiz
kalmasl bunahma yol a~ar, soruna duyarh bi-
lim adamlanm ~oziim aray1~ma iter
(2) Bu aray1~ daha yeterli yeni kuramlar
oluiilturuluncaya dek siirer.
(3) Getirilen her ~oziim denemeye apk bir
oneridir; dogru olup olmad1~ olgulara gidilerek
yoklamr. .
Qogu kez i~ i~e olan bu siire~ler slras1yla goz-
lem, yaratIc1 imgelem ve mantIksal (ya da ma-
tematiksel) pkanm diyebilecegimiz i~lemler
i~erir. Bilim, ne gozlem duzeyinde kalan ne de
herhangi bir a~amasmda olgusal diinyadan ko-
pan bir etkinliktir; tersine, olgu diinyas1 ile ku-
ram arasmda gidip gelen bir apklama ve onde-
me yontemidir.
Bilimin kimlik ozelligi problem ~ozme yonte-
mi olmasmdadlr.

Notlar
(1) G. Sarton, The S chool Review, Vol. 70, No. 1, s. 19, 1962.
(2) J.B. Conant, Modern S cience and Modern Man, s. 36.
(3) Bkz. Cohen ve Nagel, An Introduction to Logic and Scientific
Method, s. 197.
(4) F . Bacon , Nouum Organum, Aphorism XIX.
Bilimin Oncilleri .27

Bilimsel Bulu~ta Yontem Yok mu?

Bilirne yonterni apsmdan bakhg,.rnIzda, bilirn-


sel etkinligin biribirini tarnarnlayan iki evreden
olu~tuguna onceki yazllanrnlzda deginrni~tik. Bu
cvreleri kisaca 1, Hipotez veya kurarn tuninden
aCIklaYlCI ilkelerin ortaya kondugu evre 2 , lIeri
surulen ilkelerin gozlern veya deney verileriyle
yokiandigi eyre diye belirleyebiliriz. "Hipotez-
Gozlern ni~kisi" ba~hkh yazlrnIzda, apklaylCl bir
ilke ya da genellernenin olgusal olarak nasil yok-
landlgtm, bilirn tarihinden aldlg,.rnlz bir ornek
uzerindeki cozurnlernernizle gosterrnege cah~lYo­
ruz (bkz. bundan sonraki yazl). Bu yazida bilirn
adammm kurarnsal bir ilkeye ula~rnada belli bir
yon tern izleyip izlernedigini irdeleyecegiz.
lrdelernernize Einstein'm ilginc bir belirlerne-
siyle ba~layahrn:
Bilim adaml once problemine ~oziim getiren il-
keleri bulmah, sonra bu ilkelerden olgusal olarak
yoklanabilir sonu~lar pkarmahdlr. Bu iki etkinlik-
ten ikincisi i~in okul ogrenimi ona gereken kafa do-
nahmml saglamlfjitlr; oyleki, birinci eyre ar;illmlfjiSa
(yani apklaYlcl ilke bulunmufjisa), yeterli ugrafji ve
zeka giiciiniin onu aradlgl bafjianya ulafjitIracagl
soylenebilir. Ne var ki, birinci evredeki etkinlik de-
gifjiik nitelikte bir sorundur. Kuram olufjiturmada
bizi bafjianh kIlacak ne bilinen bir yontem vardlr;
ne de, ogrenimle kazarulacak ozel bir kafa donatl-
mmdan soz edilebilirl.
28. Bilimsel Bulu~ta Yontem Yak mu?

Gercekten, Einstein'm yam Slra daha bir cok


bilim adammm, bilimde kuramsal bulu:;mn belli
bir yontem ya da kurala bagh olmadl~m belirtti-
gini gormekteyiz. Dahasl, bu goru§un etkisinde,
bilimsel bulu§un cogu kez sezgi, iCe-dogu§ tiirun-
den oznel bir surec oldugu; mantIksal du§unme-
ye degil, yaratIcl hayal gUcune, belki de dupeduz
§ans ya da rastlantIya dayandl~ vurgulanml§tIr.
Ornegin, Rontgen'in x-l§mlanm, Kekule'nin
"benzene" halkalanm bulu§lannda §ansm payl
bilinmektedir. Hatta, bir kuramm olu§masmda
bile §ansm rolunden soz edenlere raslamaktaJIz.
Buna carpICl ornek olarak evrim kuraml gosteri-
lir. Darwin'in kendisi kurammm temel du~unce­
sine, vakit gecirmek icin bir rastlantIyla eline al-
dl~ Malthus'un Nil/us (lzerine inceleme adh ki-
tabml okudugu slrada ula§tI~m soylemi§tir.
Ote yandan, bilimsel bulu§un en soyut duzey-
de bile ken dine ozgu bir mantIga dayandl~, en
azmdan, ussal bir du§unme bicimi sergiledigi go-
ru§unde olan du§unurler de varmr. Biz ilk bakW-
ta biribirine ters du§en bu iki goru§u tartl§mak
yerine, soruna bilim tarihinden sectigimiz basit
bir ornek uzerinde yurutecegimiz cozumlemeyle
aClkhk getirmeye cah§aca~z.
Sectigimiz ornek I§l~n yaJIlmasma ili§kindir.
I§lk, bilindigi gibi, insanoglunun surgit ilgisi-
ni ~eken, ~ogunluk hayranhk duydugumuz bir
olaydlr. Antik ca~n pek cok du§unuru (bu ara-
da ozellikle Aristoteles) iCin Wl~n devinim hlZl
sonsuzdu. Aslmda ba§ka tiirlu du§unmeye de
pek olanak yoktu; ki§inin gun l§l~nda gozunu
acmas1yla nesneleri gormesi bir olur. Ustelik,
17. yuzJII sonlanna gelinceye dek, l~l~n hlzml
29

iHcmeye elveren ne bir arac vardl, ne de bir yon-


tem biliniyordu. I~ng,.n hlzmm sonlu olabilecegi-
ni ilk kez 11. yuzyllda ibni Sina ileri surer. Bu
savm deneysel olarak yoklanmasl geregini ise
ilk kez Galileo belirtir; bununla kalmaz, ellerin-
de fener iki ki§inin biribirinden birkac mil uzak
iki tepeye pkarak deneyi gercekle§tirebilecegin-
den soz eder. Galileo, hareket eden diger nesne-
ler (orne gin, ses, hava vb.) gibi l§lg,.n da sonlu
bir hlzla yaYlldlg,. inancmdaydl. Ne var ki, elin-
de somut bir kamt yoktu. 0 zaman bile l§lg,.n
her uzakhgl bir anda aldlg,. oylesine yaygm ve
Hagduyuya yatkm bir du§unceydi ki, Galileo'nun
linerisi bilim cevrelerinde olumlu bir yankl ya-
ratmadan kalml§tI. Bilim adamlan daha cok
onun geli§tirdigi teleskopla goksel cisimlerin ko-
num ve devinimlerini incelemekle vakitlerini
dolduruyorlardl. Astronomlar ozellikle Jupi-
I.cr'in uydulanyla ilgilenmekteydi. Bunlardan
hiri cah§masml ornek aldlglmlz Danimarkah
(>Ie Romer idi.
Romer 1675'de Jupiter'in birinci uydusunun
dcvinimini izliyordu. Uydunun gezegenin arka-
H1na geci§iyle dogu§u arasmda gecen sureyi olC-
lIlekte olan Romer, beklentisinin tersine, sure-
Hin Yll boyunca degi§tigini saptar. OYleki, altIay
IIrahkla yapllan iki olcum 22 dakikahk gibi
dllemli bir fark gosteriyordu. Apklanmaya muh-
t.IlC bir gozlemdi bu! Diger astronomlann onem-
H()medigi ya da duyarslz kalrug,. bu beklenmeyen
Honucu Romer kendine i§ edindi; sonunda soru-
nil apklama getirmekle kalmadl, l§lg,.n da ses
Hibi belli bir hlzla ilerledigi hipotezine olgusal
Iwmt saglad!.
30. Bilimsel Bulu~ta Yontem Yok mu ?

Romer Itoziimiine nasIl ulailtI?


Gezegenlerin giineil Itevresindeki dolammla-
nnda kimi kez biribirlerine yaklailtI~, kimi kez
ise biribirlerinden uzaklailtI~ 0 Slra bilinen bir
olaydl. Gezegenimizle Jupiter de aym iliilki iltin-
deydi, kUilkusuz. Peki, bilinen bu olayla, Jupiter
Itevresinde uydunun batlill ile doguilu arasmdaki
siire degiilikliginin ilgisi ne olabilirdi? Biribirin-
den ba~mslz goriinen bu iki olay arasmdaki ba-
~ntIYl sezmek Romer'e aradl~ ipucunu saglar.
$oyle ki, uydunun doguilunun gecikmesi iki ge-
zegenin biribirinden uzaklailtI~; tersine, uydu-
nun daha erken doguilU, iki gezegenin biribirine
yaklailtI~ donemlere rastlamaktaydl. Bu da ilU
demekti: lill~n bize ulailmas1 aradaki mesafeye
gore degiilmekteydi.
$imdi, Romer'in goriiniirde ba~mslz iki olgu
arasmda buldugu iliilkiye sezgi ya da olaganiis-
tii hayal giiciiyle ulailtI~ soylenebilir, kUilkusuz.
Ama duruma daha yakmdan baklldlgmda bu
buluilun "nesnel" diyebilecegimiz kimi ogeleri de
ilterdigini soyleyebiliriz. Bilimsel buluil1ann bir
bakIma ortak ozelliklerini oluilturan bu ogeleri
kIsaca iloyle belirtebiliriz:
Vurgulanmasl gereken ilk nokta, Romer'in
arailtIrmacl olarak belli bir alanda gozlem etkin-
ligi iltinde olmasldlr. Bir arailtIrma siirecinde
gozlem sonultlan beklentiye uygun diiiltiigii sii-
rece ortada bir sorun yoktur. Sorun, Romer'in
karilIlailtI~ gibi, beklentiye ters diiilen bir goz-
lemle baillar ve ancak buna duyarh bir yaklail1m
iltinde olmakla fark edilir. Romer oyle bir duyar-
hk iltinde olmaslydl, bir apklama araYlilma ko-
yulamazdl.
31

Deginecegimiz ikinci nokta, soruna duyarhh~n tii-


miiyle olmasa bile biiyiik ol~iide ki§isel bir ozellik
oldugudur. Tutumda esneklik son derece onemli-
dir. Jupiter'in uydulan iizerindeki gozlemler, Gali-
leo'nun 0 uydularm varh~m ortaya pkarmasm-
dan beri siirmekteydi. Romer gibi daha bir ~ok ast-
ronom i§in i~indeydi; ama onun dl§mda hi~ biri
gozlem sonu~larmm bir sorun i~erdiginin farkma
varmaffil§tI.
Son bir nokta: Eldeki soruna ~oziim bulma bilim
adammda sezgi, hayal gUcii ya da yaratIcl zeka de-
digimiz ki§isel ozelliklerin yam Slra konuya ili§kin
bilgi ve deneyim birikimi de gerektirir. Beklenme-
yen bir olguya ya da gozlem sonucuna duyarhk
gosteren Romer, Jupiter ile kendi gezegenimizin
gune§ ~evresindeki devinimlerinde kimi kez biribi-
rine yakla§tl~, kimi kez ise biribirinden uzakla§tI-
gl olgusunu bilmekteydi. Bu bilgiden yoksun olsay-
dl, sorunu apklayan hipotezini yani iki olgu ara-
smdaki ili§kiyi algIlamasma olanak bulamazdl.
Romer'in ba§ansl, yineleyelim, hem soruna duyar-
h olmasma, hem de ilk bakl§ta biribirinden ba~m­
SIZ goriinen iki olgu arasmda soruna apklama sag-
layan ili§kiyi kurabilmesine dayanmaktadlr. Bura-
da akla gelen can abcI soru §udur: ara§tIrmacl pek
~ok olgusal degi§keni i~eren bir alanda aradlgl
apklamaYl veren ili§kiyi nasI! kurmakta, ili§kinin
dayandl~ olgulan nasll se\;mektedir?
Bu sorunun tek bir yamtl yoktur. <;ogu kez verilen
yamt bilim adammm bulu§unu "deha" denen iis-
tun zekasma bor~lu oldugudur. Ancak bu yamtm
tum durumlar i~in ge\;erli oldugu kolayca soylene-
mez. Bilim tarihinde deha iiriinii bulu§larm yam
~nra diren~li ve yogun ~abamn iiriinii diyebilecegi-
32 eBilimsel Bulu$ta Yontem Yok mu?

miz bulu~lara da pek ~ok ornek gosterilebilir. Unlii


piyes yazan Bernard Shaw'un belirttigi gibi, sanat
diinyasmda bile ba~anmn k.ayna!'P %10 esin, %90
terlemedir. Kaldl ki, bulu~lanna iistiin zeka per-
formansl ile degil, siradan bir yon tern olan smama
yamlmayla ya da bir benzerlikten yararlanarak
ula~an bilim adamlan vardlr. Nitekim Torricelli
hava basmci hipotezine deniz ile hava arasmda se-
zinledigi benzerlikten yararlanarak ula~mI~tI. SI-
nama - yamlma yontemine dayanan bulu~lara
ozellikle tIp alanmda pek ~ok ornek gosterilebilir.
Yukardaki soruya yamtImiz ne olursa olsun, goz-
den ka~mamasl gereken nokta, bilim adammm
apklama araYl~mda sorunu ve soruna ili~kin olgu-
Ian yakmdan tammasI, onemli olam onemsiz ay-
nntIlardan aYJrabilme yetenegidir. Buna deha di-
yebilecegimiz gibi diren~li ~aba, gii~lii motivasyon
da diyebiliriz. Bilimsel bulu~, dar anlamda kural-
Ian belli mantIksal bir siire~ degildir, elbet; ama
yalmzca esin ya da deha iiriinii gizemli bir siire~
de degildir.
Bilimsel bulu~ siirecine apkhk getirmek i~in bu
yazlda verdigimiz ~oziimleme olduk~a basit, kap-
sam yoniinden smlrh bir ornege dayanmaktadlr.
Ust-diizey kuramsal apklamalar (Ornegin, Koper-
nik sistemi, Newton mekanigi, Einstein'm gorece-
lik kuramlan vb.) i~in daha aynntIh ~oziimlemele­
re ihtiya~ vardlr. Okuyucu isterse, bu amacla ya-
zarm Bilim Felsefesi adh yapltma ba~vurabili/.
Notlar
(1) A. Einstein , Essays in Science, s. 7.
(2) N.R. Hanson, Patterns of Discovery , Chapter IV.
(3) C. YlldmID, Bilim Felsefesi , 3. BaslID, Rernzi Kitahevi, 1991.
Bilimin Onculeri • 33

Hipotez - Gozlem ili§kisi

Bundan onceki iki yazlda bilimin ne tiir bir


etkinlik oldugunu, bilimsel yontemin yaplsal
()zelliklerini ana ~izgileriyle belirtmeye ~ah~ml~,
ba~hca dort noktaYl vurgulaml~hk:
Bilimin evrende olup bitenleri anlama merakm-
dan, bir i:il~tide de doga gii~lerini denetim altma al-
ma gereksiniminden kaynaklanan bir ara§tIrma
etkinligi oldugu;
Her ara§tIrmanm temelde bir problem ~ozme,
eldeki sorunu apklama ugra§l oldugu;
Qogu kez yerle§ik beklenti veya varsaYlmlmlza
ters dti§en (ya da ytirtirltikteki kuramla apklana-
mayan) yeni bir gozlemle, beklenmeyen bir durum-
la ortaya pkan problemin, probleme duyarh bilim
adamml ~oztim araYl§ma ittigi;
Problem ~ozmenin, "smama - yamlmaYl aYlkla-
rna" den en bir yonteme dayandl~.
Bu yazlda, olduk~a genel diizeyde dile getirilen
yukardaki belirlemelere somut bir i~erik kazan-
dlrmak iizere, ozellikle bilimsel yontemin i~leyi­
~ipi Wm canhhglyla gosteren, bilim tarihinden
aldlglmlz bir ornek iizerinde duraca~z. Ama on-
ce "varsaYlm", "hipotez", ve "kuram" terimlerinin
anlamlarma apkhk getirmek yararh olacakhr.
VarsaYlm, irdelemeksizin dogru saydlglmlz,
~ogu kez belirtik olmayan beklenti anlamma ge-
lir. Hemen Wm davram~ ve etkinliklerimizin
varsaYlmlanmlzl yanslth~ soylenebilir. Ornegin,
34 • Hipotez -Gozlem lli$kisi

yere bastI!p-mda bo~;luga du§meyecegim; yedigim


ekmegin bes1eyici, i~tigim suyun kandmcl oldu-
gu; sokakta rast1adl!p-m ta!llmadl!p-m birine "g-u-
naydm" dedigimde onun Turk~e bildigi birer var-
saYlmdlr. Bilimin de, her olgunun bir nedeni 01-
dugu, doganm kaprisli degi1 belli bir duzene bag-
h davrandl!p- gibi birtaklm varsaYlmlar icerdigini
soyleyebiliriz.
Teori kar§lh!p-nda kullandl!p-mlz "kuram", in-
ce1eme konusu bir olgu kfunesini apklamaya, ki-
mi olgu ya da olgusal ili§kileri ondemeye yonelik,
birden fazla ust-duzey genelleme iceren bir dizge
demektir. Ornegin, Newton'un k1asik mekani-
gi,Darwin'in evrim, Einstein'm gorece1 kuramlan
bu turden geni§ kapsamh dizge1erdir. Bir genel-
lemeye kuramsa1 nitelik kazandlran §ey, i~erdigi
t erim1erin soyut kavramlara ili§kin olmasldlr.
"Gravitasyon", "foton", "elektron", "zeka" turun-
den terimleri i~eren onermeleri gozlem verileriy-
Ie dogrudan yoklayamaYlz.
Gozlemsel olarak henuz denenmemi§, bir tek
genellemeyle dile gelen kuramlara "hipotez" di-
yoruz. Olgusal bir ili§kiyi dile getiren bir hipotez,
yeterince kamtlandl!p-nda "bilimsel yasa" kimligi
kazamr. Ornegin, fizikte yer~ekimi yasasl ba§-
langt~ta bu turden bir hipotezdi.
~imdi ornegimize donebiliriz. Se~tigimiz or-
nek, bilimsel a~lklamasl 17. yUzYllda verilen fi-
ziksel bir olaya ili§kindir.
Bir flpdan SlVl almak i~in biri dibine yakm,
digeri ustiinde iki deligin olmasl geregi cag1ar
boyu bilinmekteydi. Gene hemen herkes, i~ine
su doldurulan bir tupun ust ucu parmakla kapa-
tIldl!p-nda alt ucundan suyun akmayaca!p-m bili-
35

yordu. Gunhik deneyimlere dayanan bu tur goz-


lemleri, bu arada ozellikle, basit emme tulum-
balarm suyu kuyu duzeyinden ancak 10 m ka-
dar yukan cekebildigi olayml apklamaya yone-
lik goru§ler arasmda Aristoteles'den kaynakla-
nan bir ilke vardl. "Doga bo§luktan tiksinir" di-
ye bilinen bu ilke 17. yuzylla gelinceye dek, filo-
zofun diger ogretileri gibi, dogrulugu tartl§llmaz
bir dogma niteligindeydi. Gerci artizanlar soz
konusu olaym hava ile ili§kisinin farkmdaydl-
lar; ne var ki, skolastik "bilgin"lerin gozunde
gercek bilgi uygulamada degil, Aristoteles'in ki-
taplarmdaydl.
"Doga bo§luktan tiksinir" genel ilkesine ilk
ku§ku Galileo'da kendini gosterir. ortacag meta-
fizigine ba§kaldlran, engizisyonca yargllanan
Galileo'nun ku§kusu ba§hca iki noktada toplam-
yordu: (1) "Doga bo§luktan tiksinir" ilkesi olgu-
sal icerikten yoksun gizemli bir ilkeydi. (2) Em-
me tulumbalarm suyu, bo§luga kar§m, 10 m'den
daha yukan cekememesi ilkeyi dogrulayan de-
t;ril, tam tersine, yanh§layan bir olaydl.
Aristoteles apklamasllli reddeden Gali-
leo'nun olaya kendisinin nasll bir apklama ge-
tirdigi belli degildir. Ancak problemi olumunden
iki Yll sonra ogrencisi Torricelli'nin Cozdugunu
biliyoruz. Getirilen cozum, deniz - atmosfer ana-
lojisine ili§kin bir hipoteze dayamyordu. $oyle
ki, dunya "hava denizi" ile sanhydl. Suyun a~r­
h~ nedeniyle icindeki nesneler uzerinde basmc
etkisi bilinen bir olaydl. Aym §ekilde havanm
da icindeki nesneler uzerinde basmc etkisi 01-
mahydl. Tulumbanm suyu yukan cekebilme
mesafesi hava basmc gucuyle slmrhydl. Oyleki,
36. Bilimsel Bulu$ta Yontem Yok mu ?

10 m'lik su siitunu, atmosferin kuyu yiizeyi iize-


rindeki gUciinii yansltan bir t>l9ii olarak almabi-
lirdi.
Torricelli, "hava denizi" dedigi hipotezini 01-
gusal olarak yoklamaktan geri kalmaz. Hipote-
zinden pkarsadl~ ilk ondeyi ~;uydu: 10 m'lik su
siitunu atmosfer basmcma baghysa, sudan 14
kez daha a~r olan Clvanm 10/14 m'lik bir siitun
olu!ilturmasl gerikir. Torricelli yakla!illk bir par-
mak geni!illiginde ve 1 m uzunlugunda Clva ile
dolu, bir ueu kapah bir cam tiip iizerinde basit
bir deneyle ondeyisini dogrular. $oyle ki, hava
kabarcigma yer vermeyecek !ilekilde apk ucu
parmakla kapatIp tupii ters gevirerek i9i clva
dolu kaba daldmr. Parma~m gektiginde tiipte-
ki clva bekledigi gibi tiipiin iist ucunda bir bO!il-
luk blrakarak dii!iler, yakla!illk 75 cm'lik bir yiik-
seklikte kahr.
Bu basit deney "hava denizi" hipotezine olgu-
sal destek saglamakla kalmaz, onunla birlikte
"barometre" dedigimiz bir aracm icadma yol
a9ar; dahasl tiipte olu!ilan bO!illukla 0 zamana de-
gin mutlak dogru kabul edilen "doga bO!illuktan
tiksinir" ilkesini de tiimiiyle 90kertir.
"Hava denizi" hipotezi, ba!ilka deneylere de
konu olur. Un Iii matematik9i Pascal, tiipte 75
cm'lik ClVa siitunu apk kapta ClVa iizerindeki
hava basmclyla dengeleniyorsa, hava basmcmm
dii!iliik oldugu yiiksekliklerde clva siitunun da
dii!ilmesi gerekir, diye dii!iliiniir. Bir deneyci olan
Perier, tanmml!il matematik9inin ondeyisini de-
neysel olarak yoklamaya koyulur. Perier asis-
tanlan He birlikte clva dolu iki kap ve iki cam
tiiple Puy-rle Dome da~na gider. da~n eteginde
37

iki tupteki Clva yuksekligi aym duzeydedir. De-


ney takunlanndan biri yakla~lk 1500 m yuksek-
ligindeki da~n tepesine ~lkanhr. elVa sutunu-
nun beklendigi gibi yakla~lk 7,5 cm du~tugu
saptamr; oysa 0 slrada dagm eteginde tutulan
tupte herhangi bir du~u~ gozlenmez. Dahasl tlr-
mam~ slrasmda Clvanm surekli du~tugu, ini~te
i.se surekli yukseldigi gorulur.
Deneyler burada bitmez; Torri~elli 'nin hava
basmcl kavramml i~eren hipotezi ltalya ve
F'ransa'dan sonra Almanya ve ingiltere'de de
deneylere konu olur. Bunlardan yalmzca iki ta-
nesine deginmekle yetinecegiz.
Deneylerden birini vakum (bo~luk) pompasml
icat eden Alman Otto von Guericke'e, digerini
benzer bir pompa ile degi~ik bir deney yapan
Robert Boyle'a bor~luyuz.
Guericke hava basmCl uzerinde bir sure "bo-
calama" diyebilecegimiz kimi ~ah~malarmdan
sonra 1854'de, "Magdeburg yanmkureleri" diye
bilinen unutulmaz deneyini se~kin bir topluluk
onunde sergiler. Deney ~arplCl odugu kadar ba-
sitti: Kenarlan biribirine tam oturan bronzdan
iki yanm kure birle~tirilir: bOylece olu~an kure-
nin havasl vakum pompayla bo~altlldl~nda ya-
nm kureler birbiriyle adeta kenetlenir, oyle ki,
dort at bir yonde, dort at ters yonde ko~uldugu
halde yanm kureler biribirinde aynlmaz. Ama
kureye muslukla hava salmdl~nda yanm kure-
lerin kendiliginden aynhp du~tugu gorulur.
Buyuk yankl uyandlran bu deney uzerine
Boyle Torricelli hipotezini yeni bir deneyle yok-
lamaya koyulur. Torricelli, ClVa dolu bir kaba
apk ucu daldmlan tupteki yakla~lk 75 cm'lik Cl-
38. Bilimsel Bulu$ta Yontem Yok mu?

va siitununu kaptaki Clva iizerindeki hava ba-


smcma baglamll?h. Boyle, Guericke'nin vakum
pompaSlm kimi diizenle~elerle kap iizerindeki
havaYl bo~altmaya elveril?li bir hale getirir ve
dener. Sonucu kendi agzmdan dinleyelim: "De-
neyin gerektirdigi tUm diizenlemeyi tamamla-
dlktan sonra pompayl ~ahl?hrdlm; bo~alan hava
ile birlikte tiipteki ClVa beklentime uygun olarak
diil?meye bal?ladl, sonunda kaptaki Clv.a diizeyine
indio HavaYl yeniden i~eri verdigimde tiipte Clva
eski diizeyini buluncaya dek yiikseldi."
Ornegimizdeki deneylerin tUm basitligine
karl?m bilimsel yontemi temel ozellikleriyle or-
taya koydugu soylenebilir. Bu ozellikleri bal?hca
iki noktada toplayabiliriz: (1) Probleme ~oziim
vaat eden hipotez olu~turmak; (2) Hipotezi olgu-
lara giderek yoklamak. Hipotezin yoklanmasl
biri "manhksal", digeri "olgusal" diyebilecegimiz
iki boyut i~erir. Hipotezden dogrudan test edile-
bilir ondeyiler t;:lkarsama mantIksal, ondeyileri
gozlem veya deney sonut;:lanyla karl?lla~tIrma
olgusal il?lemdir. Torricelli'den Boyle'a uzanan
t;:ah~malarm hipotez yoklama siirecini yeterince
aydmlath~m samyoruz.
Hipotez olul?turmaya gelince, bu aydmlahl-
maSI pek kolay olmayan bir sorundur. Hipotez
bir bulgu degil, deyim yerinde ise bir icattIr; ku-
rallan verilemeyen, bilim adammda gereken
bilgi birikiminin yam Slra yarahcl hayal giicii,
derin sezgi ve duyarhk isteyen ussal bir icat!
Gert;:i, Torricelli'nin hipotezine analojiden yarar-
lanarak ulal?tIgml soyliiyoruz; ancak analoji
kurmak mekanik bir il?lem degildir, yaratlcl sez-
gi gerektirir. Kaldl ki, kimi baglamlarda yararh
39

ulan analojinin her baglamda ba~vuruIabiIecek


hir du~unme bi~imi oldugu soylenemez. Her hi-
potez kendi baglamlllda kendine ozgu bir olu-
~um sergiler.
Son bir nokta: "Hava denizi" hipotezi, yeterin-
('0 dogrulanml~ olduguna gore artIk hipotez de-
tfil, doga yasasl kimligi kazanml~ gUveniIir bir
gonellemedir. Ne var ki, tum kamtlara kar~lll,
gcnellemenin dogrulugunun kesinIe~tigi soyIe-
nemez. Bugune degin genellemeye ters du~en
herhangi bir gozlemin ~lkmaml~ olmasl, oyle bir
gc)zlemin ilerde pkma olasIh~m ortadan kaIdIr-
maz. En saglam gorunen kuram ya da yasaIarlll
bile yanh~lanma olasIhgl vardIr. BiIimde ispat
yoktur.
40 • Hilimin Uneillen

Bilirnsel Kurarn: YapI ve I§levi

Bilime, olgusal diinyaYl betimleme ve apkla-


ma etkinligi diye bakllabilir. Betimiemek gozlem
sonu~lanm onermelerle dile getirmek; apkla-
mak ise yiiriirliikteki bekientilere ters dii§en
gozlem (veya deney) sonu~lanm kimi hipoteziere
giderek beklenir klimaktlr. Bilim birtaklm olgu-
sal verilerin bir katalogu degiidir; betimlemeyle
yetinmez. Ama~ oigulan apklamak, 0 yoidan do-
gaYl aniamakbr. Bunun araCl "hipotez" veya
"kuram" dedigimiz kavramsal ilke ya da dizge-
Ierdir. Bu yazlda kuramm yapl ve i§levini belirt-
meye ~ah§aca~z. Ama once, ~ogu kez aniamian
kan§bnlan kuram ile hipotez kavramianna
apkhk getirelim. iki kavram arasmda belirtil-
mesi gereken bir fark kapsamlarma iIi§kindir:
kurama kapsaml geni§ bir hipotez, hipoteze kap-
saml dar bir kuram diyebiliriz. Hipotez genellik-
Ie bir tek onermede dile getirilir; apkladl~ olgu
alam slmrhdlr. Kuram ise kimi yasa, ilke veya
apklaYlcl genellemeler i~eren karma§lk bir diz-
gedir; apkIadlgl olgu alam geni§ ve ~e§itlidir.
Bir ba§ka fark dogrulanml§ olma derecesine ili§-
kindir. Bir hipotez yeterince dogrulandlgmda,
kapsamma gore, ya yasa ya da kuram niteligi
kazamr. AsImda her kuram ba§langwta bir hipo-
tezdir; kapsamh her hipotez bir kuram adaYldlr,
yeter ki, apkiamaya yonelik oldugu olgu alam
tek tiir oigularla slmrh kalmasm! Ornegin, kla-
41

sik mekanikte yer~ekimi ba~langI~ta hipotez ni-


teliginde bir ilkeydi. Zamanla ~ok saYlda ve ~e­
i?itte olgusal verilerle kamtlanan bu ilkeye artIk
hipotez degil "yer~ekimi kuraml" ya da "yer~eki­
mi yasasl" denmektedir. Ancak kapsam geni~ligi
goz onunde tutuldugunda ilkeyi yasa de gil ku-
ram saymak belki daha dogru olur. Ger~cekten,
yer~ekimi ilkesi, yerkurenin yakmmdaki nesne-
ler uzerindeki etkisini apklamakla kalmamakta,
tum goksel nesnelerin biribiri uzerindeki etkile-
rini de avlklamaktadlr.
Her bilim dalmda bir boyutu olgusal veriler
olu~turuyorsa, ona ko~ut ikinci boyutu kuramsal
kavram ve ilkeler olu~turur. Kuramm temel i~le­
vi olgulann bir tur ozetini vermek degil, onlan
apklamak, yeni ondeyilere giderek zenginle~tir­
mektir. Kuramm betimleyici onerme veya genel-
lemeleri a~an bir yaplsl vardlt. Betimleyici ge-
nellemeler olgusal ili~kileri dile getirir, ama
apklamaz. Boyle'un gazlar yasasl, hatta Kep-
ler'in gezegenlerin devinimine ili~kin yasalan bu
turden gozleme dayah alt-duzey genellemelerdir.
Bir gaz kitlesinin oylumunun (hacminin), slcak-
Ilk sabit tutuldugunda, uzerindeki basmv1a ters
orantIh olarak degi~mesi bize yalmzca bir ili~ki­
yi gostermekte, yoksa 0 ili~kinin nedensel av1k1a-
masml vermemektedir. 0 ve benzeri ili~kilerin
nedensel apklamasml gazlarm kinetik kuramm-
da bulmaktaYlz. Kuram (teori) dogrudan gozlem
verilerini belirlemeyen, ama alt-duzey genelle-
melerde belirlenen gozlem verilerine l~lk tutan,
olgusal ili~kilere anlam kazandlran soyut kav-
ramlar i~erir. Fizikte varsaYllan kimi soyut nes-
neler (ornegin, elektron, proton, elektro-manye-
42. Bilimsel Kuram: Yam Islevi

tik alan, vb.) pek ~ok olguya apklama sag-Iayan


gozlem-dl~l kavramlardlr. Aym ~ekilde psikoloji-
de id, ego, super-ego, zek1\ kimi insan davram~­
lanm (orneg-in, ruhsal bunahm, kabuslu riiya,
dil siir~mesi, saldlrganhk, i~e kapamkhk, yaratI-
clhk, vb.) apklamaya yonelik benzer tiirden so-
yut kavramlardlr. Kuram, bu tiir dogrudan goz-
lemsel olmayan kavramlardan kurulu birtaklm
iist-diizey genelleme veya ilkelerden olu~an bir
dizgedir. Basit bir ornek olarak gazlann kinetik
teorisine bakahm. Buna gore: (a) bir gaz kitlesi,
"molekiil" denen uzayda siirekli ve geli~igiizel
devinim halindeki par~aclklardan olu~mu~tur ;
(b) devinimlerinde rastladlk~a biribiriyle yarpl-
~an, iyinde bulunduklan kabm iy yiizeyine yar-
pan molekiillerin son derece elastik, piiriizsiiz
bir yapIlan vardlr; (c) molekiillerin kinetik ener-
jisi gazm slcakhg-ma bag-hdlr; Cd) gazm iyinde
bulundugu kabm duvarlan iizerindeki basmcI
moliikellerin duvarlara yarpmaslyla olw;mr. Bu
varsaYlmlan i~eren gazlarm kinetik teorisi, ba-
smy ve slcakh~n degi~mesine bag-b olarak olu-
~an oylum (hacim) deg-i~ikliklerine ili~kin gaz
yasalanm apklamaktadlr (Bunlardan birine ,
Boyle'un yasasma yukarda deg-inmi~tik : basmy x
oylum = sabit. Dig-eri Charles'm yasasl diye bi-
linmektedir: basmcl sabit tutulan bir gaz kitlesi-
nin oylumu mutlak slcakhkla dogru orantIhdlr).
Goriildiigu gibi, ornek aldl~mlz kuram "mole-
kiil", "kinetik enerji" tiiriinden gozlem-dl~l soyut
nesne ya da kavramlar i~eren birtaklm iist-diizey
genellemelerden (bunlara varsaYIm ya da ilke de
denebilir) olu~makta; gazlarm gozlemsel davra-
m~larma iIi~kin alt-diizey genellemelerde (Boy-
43

Ie'un ve Charles'm yasalan) geeen"baS1ne", "Sl-


eukhk", "oylum" gibi terimler ise gozlemsel bu-
,Yi.iklukleri adland1rmaktad1r. Sozi.i geeen iki ya-
HUy1 da, daha sonra olu~turulan gazlarm kinetik
kurammdan matematiksel olarak pkarsama ola-
l1a~ Vard1r. Benzer bir durumu, Galileo'nun nes-
nelerin serbest du~me yasas1 ile Kepler'in gene
giizlemsel genelleme niteligindeki yasalarmm,
Newton'un bunlan apklaY1C1 yereekimi (gravity)
kuraml ile olan ili~kisinde bulmaktaY1z.
Bir olguyu ya da olgular kumesini betimlemek
Halt gozlem eereevsinde kalan bir i~lemdir; oysa
apklamada gozlemi a~an nesne veya kavramla-
ra ba~vurmak eogu kez kapmlmazd1r. Bu farkI
gi.inluk ya~amdan bir ornekle gosterelim: Goz-
I.emlerimizden, kimi nesnelerin suda yuzduguni.i,
kimi nesnelerin ise batt1~m biliyoruz. Bu olgu-
yu betimlemek iein suda hangi nesnelerin yuz-
dugunu, hangilerinin battI~m saptamak, yuzen-
lerin ne oleude su dI~mda, ne oleude su ieinde
kald1klanm oleerek belirlemek yeterli olabilir.
Ancak, oyle de olsa, bu bilgiler olgunun nedensel
upklamasm1 vermez. Ornegin, tahta pare alan-
nm yuzdi.igunu, demir parealarmm ise battI~m
hep biliriz. Ama, "niein bu boyledir?" sorusunu,
"ozgul aglrhk" diye bilinen soyut bir kavrama
ba~vurarak yamtlayabiliriz ancak.
Gerei, bilimde olgusal duzeydeki ili~kileri sap-
tama, genellemelerle dile getirme dl~mda "apk-
lama" diye bir ~eyden soz edilemeyecegini gee-
mi~te kimi bilginlerin (ornegin, Kirchoff, Pear-
Hon ve Mach) ileri surdugunu biliyoruz. Bunlara
gore apklama yetkin bir betimlemeden ba~ka
bir ~ey degildir. Bilim adamI, "niein" veya "ne-
44. B ilimsel Kuram: Yapll$levi

den" sorusuna degil, yalnlzca "ne" veya "nasIl"


sorusuna yamt arar. Giiniimiizde bile izlerine
rastlanan bu gorii~ , karumlzca, "nit;:in" sorusuna
Ortat;:ag skolastik geleneginden kaynaklanan
metafiziksel bir anlam yukleme yamlgIslru yan-
sltmaktadlr. Ornegin, deprem, gok giiriiltiisii,
pg vb. olgulara yonelik "neden" sorusu ya§anan
olaym amacma ili~kin bir soruydu. YamtI da h'a-
zlrdl: Tann'run kullanna uyansl! Oysa bilimde
aym soru depreme, gok giiriiltiisiine ya da t;:lga
yol at;:an ilk ko§ullara ili~kindir; apklama olgu-
nun amacma degil, olu§um nedenine yoneliktir.
Apklama kuramm ilk onemli i~levi. Kuramm
ikinci onemli i§levi heniiz gozlemlenmemi§ olgu-
Ian ondemek, olgu alaruru geni§letmektir. Onde-
yi aynca kuramm olgusal olarak yoklanmasl ba-
klmmdan onemlidir. Alternatif kuramlar arasm-
daki tercihin de biiyiik olt;:iide ondeyi giiciine ba-
kIlarak yapIldlgl soylenebilir. Bilimde tutulan
kuram, apklama giiciiniin yam Slra, ondeyileriy-
Ie yeni ve degi§ik olgularm gozlemine yol at;:an,
dolaYlslyla dogrulugu daha t;:ok yoklanabilen ku-
ramdlr. Belirtilmesi gereken bir nokta daha var:
Apklama bizi dogaYl anlama, ondeyi ise dogaYl
denetim altma alma giiciiyle donatmaktadlr. Bi-
lim olgulan onceden belirleme giiciinden yoksun
olsaydl, bilme ve anlama meraklmlzl doyurma
i§leviyle smlrh kahrdl. Oysa insanoglunun tek-
nolojide ula§tI~ goz kama§tIrlCl (bir baklma da
tehlike dolu) ba§anlan biiyiik olt;:iide bilimsel
kuramlann ondeyi i§levine bort;:luyuz.
Sonut;:: Bilim olgusal dunyaYl anlamaya yone-
lik soyut kavramsal bir t;:ah§madlr. Bilimde basit
gozlemlerden, ince deneylerden en karma§lk
45

upklama ve ondeyilere dek Wm etkinlikler bir


kuramm l§lgmda anlamhdlr ancak. iyi bir ku-
ram apklama ve ondeyi giicii yiiksek, ele§tiriye
npk, kendi i!;inde ve bilimin dogrulanml§ diger
ilkeleriyle tutarh kavramsal bir dizgedir. Bilim
udamlan siirgit daha doyurucu, daha kapsamh
kuramlar araYl§l i!;indedir; ara§tIrma ugra§l oy-
1.0 bir araYl§l yanslttI~ ol!;iide bilimde devrimsel
Ilbhmlar olanak kazamr. Newton'un klasik me-
kanigi, Maxwell'in elektro-manyetik teorisi, Dar-
win'in evrim kuraml, Einstein'm gorecelik ku-
ramlan, yiizYlhmlZda pek !;ok se!;kin bilim ada-
mmm ortak katklslyla olu§an kuantum mekani-
gi bu bitmeyen araYl§m ba§hca iiriinleridir.
Unutmayahm ki, evreni, evren i!;indeki konu-
mumuzu anlamak bilimsel kuramlann en azm-
dan ana !;izgileriyle kavranmaslyla olaSldlr.
BILIMIN ONCULERI

Bilim tarihi bilgeligin ve humanizmin kaynagLdLr:


bize dU$uncemizi sorgulamaYl,
kendini begenmi$likten kurtuLmaYl,
bO$ umutlara kapllmamaYl,
ba$an yolunda ugra$ vererek
sessizce ilerlemeyi ogretir.
George Sarton
HI1zmm Uncuterz • 41

Archimedes (Ar§imet)
(M.O. 287 - 212)

Se\!kin bilim adamlan \!ogunluk kimi \!arpICI


ima.ilarla haflzalarda yer etmi$tir: Engizisyon
onunde sorgulanan Galileo; dalmdan kopan el-
mamn yere dU1?mesiyle, aym dunya \!evresinde-
ki. devinimini birle1?tiren Newton; gemi uzerinde
110$ YII suren doga incelemesi gezisine pkan
I)arwin; Bern "Qatent ofisinde slradan bir gorev-
2
livken, E = mc denklemini olusturan Einstein:
hunvodan kendini sokaga abo "Buldum. bul-
dum!" diverek sokakta ClPlak kosan Archime-
des.
Archimedes nevi bulmu~tu? Neyin co~kusu
j~jndeydi?
Bu soruyu yamtlamaya ge\!meden klsaca Arc-
Itimedes'i, ya~adlg. donemi tamyahm.
Grek kokenli bir aileden gelen Archimedes,
Hicilya'nm Sirakuz kentinde dogdu. Babasl ta-
Ilmml~ bir astronomdu. Ogrenimini, donemin
hilim merkezi olan Iskenderiye'de tamamladl;
It:uclid geometrisi onu nerdeyse buyiilemi~ti. Si-
l'llkiiz'e dondiikten sonra tum ya~amml mate-
matik ve bilimsel cah~malara verdi.
Archimedes'in dikkat ceken bir ozelligi cok
yanh bir ara~hrmacI olmaslydl: ilgi alam ku-
I'Umsal matematikten uygulamah fizik ve sava~
lIluhendisligine uzanan cer;;itli alanlan kapslyor-
du o Bilimsel ki~iliginde goz ahcI teknisyen bece-
48 • Arch imedes

risiyle ustiin matematik yeteneginin birle~tigini


gormekteyiz. Ama ilgi odagmda oncelikle koni
kesitleri, hidrostatik ve dengeye ili~kin kuram-
sal sorunlar yer ahyordu. ·Problem ~ozme buyuk
tutkusuydu. Soylentiye gore, kumsalda bir ge-
ometri problemi uzerinde ugra~lrken kendisine
yakla~an Romah askerlerin farkma varmaz, sal-
dmya ugrayarak ya~amml yitirir.
Sorumuza donelim: Archimedes neyin heyeca-
myla kendini sokaga atml~tl? AynntIya girme-
den yamtI bir cumlede verelim: fizikte ~imdi
"Archimedes ilkesi" diye bilinen bir doga yasasl-
m b:ulmamn heyecamyla!
Rikilyeyi hemen herkes bilir: Sirakuz'un des-
pot krah Riero, ulumsuz Tannlar tapmagma
konmak uzere kentin tanmml~ kuyumcusuna
som altmdan bir ta~ yapmasl emrini verir. Ku-
yumcu, krahn sagladl~ altm a~rh~ndaki taCl
zamamnda tamamlar, teslim eder. Ne var ki, ki-
mi soylentiler krah, tacm yaplsma gUmu~ kan~­
tmldl~ ku~kusuna du~urur. Kral ger~egi ogren-
mek ister.
Daha 0 zaman her maddenin kendine ozgu
bir a~rh~ 01 dugu , orne gin, bir altm par~asmm
aym buyuklukteki gumu~ par~asmdan daha
a~r ~ektigi biliniyordu. Ne ki, krahn elinde aym
bi~im ve buyUklukte saf altmdan ba~ka bir ta~
yoktu ki, a~rhk mukayesesi yapabilsin. Bilinen
tek se~enek tacl eritip kup bi~iminde dokmek,
aym bUylikllikteki kup altmla terazide tartmak-
tI. Ama bu ~ozum, uzun emek ve ince bir usta-
hkla i~lenmi~ olan tacl yok etmek demekti. So-
run, tacl bozmakslzm kullamlan altm miktanm
belirleyebilmekti. Buyurgan kral ~aresizdi; ama
49

nptal degildi. Sonunda bilime ba§vurma geregi-


ni anlar, sorunun <;oziimiinii Archimedes'den is-
Ler.
Hikayede, Archimedes'in <;oziim araYI§mda
dii§iinsel diizeyde nasIl bir ugra§ verdiginden
HOZ edilmiyor; sadece, banyo kiivetine ayak attl-
gmda <;oziimiin bir anda aklma nasil geldigi
vurgulamyor. Archimedes kiivete ayak atmca su
diizeyinin yiikseldigini fark eder, oturunca su-
yun ta§tl~m goriir ve hemen suya daldlnlan bir
nesnenin oylumunun, yapisal bi<;imi ne olursa
olsun, ta§lrdl~ suyun oylumu ile belirlenebile-
eegini anlar. Oyleyse yapaca~ §ey basitti: suyla
dolu bir kaba tacl daldirmak, oylumu ta§an su-
yun oylumuna denk altm par<;aslyla tacl tart-
mak! Deney tacm saf altm olmadl~m ortaya p-
kanr; kurnaz usta su<;unu ya§amlYla oder so-
nunda.
Hikaye bu. Gelelim olaym bizi ilgilendiren yo-
niine.
ilk bakl§ta, pratik diizeyde slradan goriinen
bu bulu§, ashnda, bilimsel yontemin i§leyi§ini
gosteren ilgin<; bir ornektir. Ara§tlrmaci <;oziim
isteyen bir sorunla kar§l kar§lYadlr. Sorun, ne
salt mantlksal dii§iinmeyle <;oziimii verilebile-
cek matematiksel tiirden, ne de klasik Grek filo-
zoflarmm yonelik oldugu metafiziksel tiirden
bir sorundu. Sorun, <;oziimii gozlem ve gozleme
dayanan dii§iince (hipotez) gerektiren bir sorun-
duo Tacm som altmdan olup olmadl~ sorusuyla
kiivetteki su diizeyinin degi§mesi gozleminin
ili§kisi ne olabilirdi? Kiivete girildiginde su dii-
zeyinin degi§tigni fark etmek bir gozlemdir.
Olasidir ki, Archimedes'den once de pek <;ok
flO • Archlmed es

kimsenin gozunden ka~maml§tlr bu olay. Ama


Archimedes'e gelinceye dek hi~ kimsenin gbzlem
konusu bu olayla herhangi bir nesnenin madde-
sel niteligi arasmda ih§kl· kurdugunu bllmlYo-
ruz. Bir ara§tlrmaclya ustun billm adami klmll-
gi kazandiran §ey (buna Ister sezgt, Ister yaratl-
CI zekii, ister deha diyelim) i§te siradan kimsele-
re kapah kalan bu t'iirden bir ili§kiyi kurabil-
mektlr.
Archimedes'in aym soruna Ih§km bir ba§ka
gozlemi daha vardlr: kuvete oturdugunda, su
duzeyindeki yukselmenm yam Sira govde agirh-
ginda hissettigi hafifleme. Bu ikinci gozlem onu,
sonucu baklmmdan ~ok daha onemli yeni bir
i1i§kl kurmaya got'iirur: hatltlememn ta§an su-
yun aglrllgina e§lt oimasl. .tiu demektlr kl, su-
dan daha yogun blr nesne, suya daIdlnIdlgtnda,
ta§lrdlgi suyun agirhgmca agirhgmdan yltlnr.
"Archimedes ilkesi" denen bu ili§ki hidrostatik
diye bilinen fizik dalmm temel ta§ldlr. Ne ki, i§
bu kadarla kalmaz: Archimedes hidrostatigin
temelini attlgi gibi fizigin ana dah mekanigin de
temelini atar.
Kaldlra~, pratik yaran ~ok eskiden bilinen,
~e§itli uygulama alanlan olan bir ilkeye daya-
mr. Helenist donemden 2000 yll oncesine uza-
nan Asur ve Mlslr uygarhklarma ait pek ~ok ya-
pI ve yontularda ilkenin orneklendigi gorti.lmek-
tedir. Archimedes'in yaptIgi ilkeyi teorik yonden
temellendirmek olmu§tur. Ge~mi§ten gelen uy-
gulama ve gozlem birikimi ilkeyi dogrulaYlcl ni-
telikteydi ku§kusuz; ama bu Archimedes i~in
yeterli degildi. Archimedes, "E§it olmayan iki
agirhk, destek noktasmdan bu aglrhklarla ters
ill

orantlh mesafelerde dengelenir," diye dile getir-


dig;. ilkeyi bir yasa (ya da teorem) olarak ispat-
lama yoluna gider. Bilindiiti gibi 0 cagda bir bili-
min yetkinlik olciitii onermelerinin aksivom ve
teo rem olarak dediiktif bir dizgede diizenlene-
bilmesiydi. Bunun bilinen en carOlCI ornegini
}t~uclid geometrisi ortaya koymu~tu. Euclid'i or-
nek alan Archimedes benzer ba~anVI once hid-
rostatikte, sonra mekanikte gosterir. Matema-
tikte bir teoremin ispatmda oldugu gibi, kaldl-
ra{: ilkesinin ispatmda da dogrulugu ya apapk
HaYllan ya da gozlemsel olarak kamtlanmu~ bir
ka~ temel onermeye (aksiyoma) ihtiya~ vardl.
Nitekim Archimedes ispatmda i;1U iki onermevi
onciil olarak alml~tlr:
(1) Destek noktasmdan e~it uzakhkta bulu-
nan esit ai'!Irhklar dengede kahr.
(2) Destek noktasmdan e~it olmayan uzakhk-
lardaki e~it agJrhklar dengeyi bozar; daha uzak-
ta olan agJr basar.
Archimedes, bu iki onermenin kaldlra~ ilkesi-
ni (ya da bu ilkeye e~deger olan ~ekim merkez
ilkesini) i~erdigini sezmi~, sezgisini mantlksal
yoldan kamtlamak istemi~ti. Boylece geometri
dl~l bir yah~ma alanmda, hem ideal gordiigii ge-
ometrik modeli ger~ekle~tirmi~, hem de onciil
olarak aldlgl iki onermeye dayanarak kaldlray
ilkesini ispatlaml~ oluyordu.
Archimedes ku~kusuz antik diinyamn ilk ve
en biiyiik bilim adamlydl. Bugiin diinyamlza
gozlerini aysa, ne bilimimiz, ne de bilime dayah
teknolojimiz onu fazla ~a~lrtmayacaktlr, herhal-
de! Onun yogu kez gozden kayan ama belki de
en biiyiik basansl arastlrma etkinliitinde gOZ-
52 • Arc himedes

lem ile ussal ({lkanml birle§tirmesi, modern an-


lamda bilimsel yontemin ilk oZgUn ornegini or-
taya koymu§ olmasldlr. Archimedes'in ya§adl~
donemin ne denli ilerisinde oldugunu gosteren
bir kamtI da Ronesans'm e§siz dehasl Leonardo
da Vinci'nin ona gosterdigi ozel ilgide bulmak-
taYlz. Leonardo, Archimedes'in blraktIgl yazIlI
metinleri elde etmek i({in inamlmaz bir ({aba
i({ine girmi§, kimi ({ah§malannda onu ornek al-
ml§tI. Mekanik alandaki him bulu§ ve icat-
lanna kar§lll , Archimedes'in aSll ilgi odagl
geometri idi. byle ki, bir silindirin oylumunun,
i({ine yerle§tirilen bir kiirenin oylumuna olan
oram iizerindeki bulu§unu en biiyiik ba§ansl
saYlyordu. bviindiigii bir ba§ka bulu§u da ,
giderek artan saYlda kenarh diizgiin poligon
kullanarak dairenin ({evresiyle ({apmm oranmm
3W den biiyiik Ji den kii({iik oldugunu sap-
tamaslydl. Romahlan, Sirakiiz'ii i§galden ii({ Yll
ahkoyan sava§ ara({lannm yam Slra, icat ettigi
diger mekanik aygIt ve oyuncaklar kendi goziin-
de yalmzca bo§ zamanlanm dolduran eglen-
dirici i§lerdi.
Problem ({ozme co§kusunu, banyodan sokaga
flrlayarak "Buldum, buldum!" seslenmesiyle
apga vuran Archimedes, bilimde atIhm gUciinii,
"Bana bir dayanak gosterin, tiim diinyaYl yerin-
den oynataYlm!" ({agnsmda dile getirmi§ti.
Bilimin Onciileri • 53

Oklid (Euclides)

Ronesans SOnraSl Avrupa'da, Kopernik'le ba§-


layan, Kepler, Galileo ve Newton'la 17. yiizytlda
doruguna ula§an bilimsel devrim, kokleri Hele-
nistik doneme uzanan bir olaydlr. 0 donemin
Heckin bilginlerinden Aristarkus, gctne§-merkez-
Ii astronomi dii§iincesinde Kopernik'i oncelemi§-
ti; Ar§imet yakla§lk iki bin Yll sonra gelen Gali-
leo'ya esin kayna~ olmu§tu; Oklid cag1ar boyu
yalmz matematik diinyaslmn degil, matematik-
Ie yakmdan ilgilenen hemen herkesin goziinde
ozenilen, yetkin bir ornekti. Oklid, M.O. 300 Sl-
ralarmda yazdlgl 13 ciltlik yaplbyla iinliidiir.
Bu yaplt, geometriyi (dolaYlslyla matematigi) is-
pat baglammda aksiyomatik bir dizge olarak i§-
leyen, ilk kapsamh cah§madlr. 19. yiiZYll sonla-
rma gelinceye kadar alamnda tek ders kitabl
olarak akademik cevrelerde okunan, okutulan
Elementler'in, kimi yetersizliklerine kar§m , de-
gerini bugctn de siirdiirdiigu soylenebilir.
Egeli matematikci Oklid'in ki§isel ya§aml, ai-
le cevresi, matematik dl§l ugra§ veya meraklan-
na ili§kin hemen hicbir §ey bilinmemektedir. Bi-
linen tek §ey; lskenderiye Kraliyet Enstitii-
sii'nde donemin en saygm ogretmeni; alanmda
yiizYlllar boyu e§siz kalan bir ders kitabmm ya-
zan olmasldlr. Egitimini Atina'da Platon'un iin-
Iii akademisinde tamamladl~ samlmaktadlr. 0
akademi ki giri§ kaplsmda, "Geometriyi bilme-
54. Uklld

yen hie; kimse bu kapldan ie;eri almmaz!" levhasl


aSlhydl.
Oklid'in bilimsel ki~iligi, unutulmayan iki so-
ziinde yanslmaktadlr: Donemin krah I. Ptolemy,
okumada giie;liik e;ektigi Elementler'in yazanna,
"Geometriyi kestirmeden ogrenmenin yolu yok
mu?" diye sordugunda, Oklid "Oziir dilerim,
ama geometriye giden bir kral yolu yoktur" der.
Bir giin dersini bitirdiginde ogrencilerinden biri
yakla:;Hr, "Hocam, verdiginiz ispatlar e;ok giizel;
ama pratikte bunlar neye yarar?" diye sordu-
gunda, Oklid kaplda bekleyen kolesini e;agmr,
"Bu delikanhya 5-10 kuru~ ver, vaktinin bo~a
gitmedigini gorsiin!" demekle yetinir.
Oklid hakh olarak "geometrinin babasl" diye
bilinir; ama geometri onunla ba~laml~ degildir.
Tarihe;i Herodotus (M.O . 500) geometrinin ba~­
langIcml, Nil vadisinde Yllhk su ta~malanndan
sonra arazi slmrlanm belirlemekle gorevli ka-
dastrocularm e;ah~malarmda bulmu~tu. Ge-
ometri "yer" ve "ole;me" anlamlna gelen "geo" ve
"metrein" sozciiklerinden olu~an bir terimdir.
Mlslr'm yam Slra Babil, Hint ve Qin gibi eski
uygarhklarda da geli~en geometri 0 donemlerde
biiyiik ole;iide, el yordaml, ole;me, analoji ve sez-
giye dayanan bir Yl~n i~lem ve bulgudan ibaret
e;ah~malardl. Ustelik ortaya konan bilgiler e;o-
gunlukla kesin olmaktan uzak, tahmin e;ere;eve-
sin de kalan sonue;lardl. Ornegin, Babilliler da-
irenin e;emberini e;apmm iie; kat! olarak biliyor-
lardl. Bu oylesine yerle~ik bir bilgiydi ki; pi'nin
degerinin 3 degil, 2217 olarak ileri siirenlere, bir
tiir ~arlatan goziiyle baklhyordu. Mlslrhlar bu
konuda daha duyarhydllar: M.O. 1800 Ylllanna
55

nit Rhind papiiriislerinde onlarm pi'yi yakla~Ik


:1.1604 olarak belirledikleri goriilmektedir; ama
Mlslrhlarm bile her zaman dogru sonuclar orta-
ya koydugu soylenemez. Nitekim, kesik kare pi-
t'amidin oylumunu (hacmini) hesaplamada dog-
t'u formiilii bulan MIsIrhlar,-dikdortgen iCin dog-
t'U olan bir alan formiiliiniin, tum dortgenler
icin ge~erli oldug-unu samyorlardl.
Aritmetik ve cebir alanmda Babilliler, MISIr-
hlardan daha Herde idiler. Geometride de onem-
Ii bulu~lan vardl. Ornegin, "Pythagoras Teore-
rni" dedigimiz, bir dik a«lh iicgende dik kenar-
larla hipoteniis arasmdaki bagmhya ili~kin
iinerme "bir dik iicgenin dik kenar karelerinin
toplaml, hipoteniisiin karesine e~ittir" bulu~la­
nndan biriydi. Ne var ki, dogru da olsa bu bilgi-
ler ampirik nitelikteydi; mantIksal ispat a~ama­
Hma gecilememi~ti heniiz. Ege'li Filazof Tha-
les'in (M.O. 624-546), geometrik onermelerin de-
diiktif yontemle ispatI geregini Israrla vurgula-
dIg,., bu yolda ilk adImlan attI~ bilinmektedir.
MIsIr gezisinde tam~tI~ geometriyi, da~mkhk­
tan kurtanp, tutarh, saglam bir temele oturt-
mak istiyordu. ispatladl~ onermeler arasmda;
ikizkenar iicgenlerde taban aplarmm e~itligi;
kesi~en iki dogrunun olu~turdugu kar~lt apla-
rm biribirine e~itligi vb. ili~kiler vardl.
Klasik ~a~n ''Yedi Bilgesi"nden biri olan Tha-
les'in actI~ bu yolda, Pythagoras ve onu izleyen-
lerin elinde, matematik biiyiik ilerlemeler kay-
detti, sonucta Elementler'de i~lenildigi gibi, 01-
duk~a soyut mantIksal bir dizgeye ula~tl. Pytha-
goras, matematikciliginin yam Slra, sayl misti-
sizmini i~eren gizlilig-e bag-h bir tarikatm onde-
56. Oklid

riydi. Buna gore; saYlsalhk evrensel uyum ve


diizenin asal niteligiydi; ruhun yUcelip tannsal
kata eri§mesi ancak miizi~ ve matematikle ola-
slydl.
Bulu§ ve ispatlanyla matematige onemli kat-
kllar yapan Pythagorasyllar, sonunda inanyla-
nyla ters dii§en bir bulu§la aymaza dii§tiiler. Bu
bulu§, karen :n kenan ile ko§egenin olyii§tiiriile-
meyecegine ili§kindi. -/2 gibi, baya~ kesir §ek-
linde yazllamayan saYIlar, onlarm goziinde gizli
tutulmasl gereken bir skandaldl. Rasyonel 01-
mayan saYllarla temsile elveren biiyiikliikler
nasll olabilirdi? (Pythagorasplann tiim yabala-
rma kar§m iistesinden gelemedikleri bu slkmh-
yl, daha sonra tamnml§ bilgin Eudoxus olu§tur-
dugu, irrasyonel biiyiikliikler iyin de geyerli
olan, Oranblar Kuraml'yla giderir).
Oklid, Pythagoras gelenegine bagh bir ortam-
da yeti§mi~ti. Plat on gibi, onun iyin de onemli
olan soyut dii~iinceler, dii~iinceler arasmdaki
manhksal bagmhlardl. Duyumlanmlzla iyine
dii~tiigumiiz yanh~hklardan, ancak matemati-
gin sagladl~ evrensel ilkeler ve salt ussal yon-
temlerle kurtulabilirdik. Kaleme aldlgl Ele-
mentler, kendisini onceleyen Thales, Pythago-
ras, Eudoxus gibi, bilgin-matematikyilerin yah~­
malan iistiine kurulmu~tu. Geometri bir oner-
meIer koleksiyonu olmaktan pkml~, SIb man-
bksal pkanm ve ba~nhlara dayanan bir dizge-
ye donii~mii~tii. Artlk onermelerin dogruluk de-
geri, gozlem veya olyme verileriyle degil, ussal
olyiitlerle denetlenmekteydi . Bu yakla~lmda
pratik kaYgIlar ve uygulamalar arka plana itil-
mi~ti.
Ku~kusuz bu, Oklid geometrisinin pratik
problem ~oziimiine elvermedigi demek degildi.
Tam tersine, degi~ik miihendislik alanlarmda
flok ~ok problemin, bu geometrinin yontemiyle
~oziimlendigi; ama Elementler'in, egreti olarak
!lcgindigi bazl ornekler dl~mda, uygulamalara
,yer vermedigi de bilinmektedir.Oklid'in pratik
kaYgIlardan uzak olan bu tutumunun matema-
Lik diinyasmdaki izleri, bugiin de rastladl~mlz
bir gelenege donii~mii~tiir.
Ger~ekten , ozellikle se~kin matematik~ilerin
jol"oziinde, matematik ~u ya da bu i~e yaradlgl
i~in degil, yalm ger~ege yonelik, sanat gibi gii-
zelligi ve degeri kendi i~inde soyut bir dii~iin ug-
I'a~l oldugu i~in onemlidir.
Matematigin tiimiiyle ussal bir etkinlik oldu-
~u dogru degildir. Bulu~ baglammda tiim diger
bilimler gibi matematik de, smama-yamlma,
tahmin, sezgi, i~edogu~ tiiriinden ogeler i~er­
mektedir. Yeni bir bagmtIYl sezinleme, degi~ik
bir kavram veya yontemi ortaya koyma, temelde
mantIksal olmaktan yok psikolojik bir olaydlr.
Matematigin ussalhgl, dogrulama baglammda
belirgindir. Teoremlerin ispatI, biiyiik ol~iide
kurallan belli, ussal bir i~lemdir; ama sorulabi-
lir: Oklid neden, geometrinin olyme sonu~lanyla
dogrulanml~ onermeleriyle yetinmemi~, bunlan
ispatlayarak, mantIksal bir dizgede toplama yo-
luna gitmi~tir?
Oklid'i bu giri~iminde giidiimleyen motiflerin
ne oldugunu soylemeye olanak yoktur; ancak,
Helenistik ya~n dii~iin ortaml goz oniine ahndl-
g,.nda, ba~hca dort noktanm ongoriildiigu soyle-
n,,},;]i .. ·
58. Ok lid

1) l~lenen konuda ~ogu kez belirsiz kalan an-


lam ve ili~kilere apkhk getirmek;
2) lspatta ba~vurulan bnciilleri (varsaYlm, ak-
siyom veya postulatlan) ve pkanm kurallanm
belirtik kllmak;
3) Ula~llan sonu~larm dogruluguna mantlk-
sal ge~erlik kazandlrmak (Ba~ka bir deyi~le, te-
oremlerin bncullere gbrecel zorunlulugunu, yani
bnculleri dogru kabul ettigimizde teoremi yanh~
sayamayaca~mlzl gbstermek);
4) Geometriyi, ampirik genellemeler duzeyini
a~an soyut-simgesel bir dizge duzeyine pkar-
mak (Bir brnekle a~lklayahm : Mlslrhlar ile Ba-
billiler kenarlan 3, 4, 5 birim uzunlugunda olan
bir ucgenin, dik u~gen oldugunu deneysel olarak
biliyorlardl; ama bu i1i~kinin 3, 4, 5 uzunluklan-
na bzgii olmadl~m, ba~ka uzunluklar i~in de ge-
~erli olabilecegini gbsteren veriler ortaya pkm-
caya dek kestirmeleri gu~tii; buna ihtiya~lan da
yoktu. byle kuramsal bir aplma i~in pratik kay-
gtlar btesinde, salt entellektuel motifli bir araYl~
ivinde olmak gerekir. Nitekim, Egeli bilginler
somut brnekler uzerinde bl~meye dayanan belir-
lemeler yerine, bilinen ve bilinmeyen tum br-
nekler i~in ge~erli soyut genellemeler arayl~m­
daydllar. Onlar, kenar uzunluklan a, b, c diye
belirlenen uvgeni ele almakta, u~genin ancak
a + b = c e~itligi ger~ekle~tiginde dik uvgen
2 2 2

olabilecegi genellemesine gitmektedirler).


bklid olu~turdugu dizgede birtaklm tammla-
rm yam Slra, be~i "aksiyom" dedigi genel ilke-
den, be~i de "postulat" dedigi geometriye bzgii il-
keden olu~an, on bncule yer vermi~tir (bnculler,
teoremlerin tersine ispatlanmakslzm dogru sa-
59

ydan onermelerdir). Dizge tum yetkin goriinii-


miine kar~m, ashnda I;e~itli yonlerden birtaklm
.Yotersizlikler il;ermekteydi. Bir kez verilen
Lummlarm bir boliimii (ozellikle, "nokta", "dog-
I'U", vb. ilkel terimlere ili~kin tammlar) gerek-
Hizdi. Sonra daha onemlisi, belirlenen onciiller
(h~mda baZl varsaYlmlann, belki de farkmda 01-
makslzm kullamlmlii> olmasl, dizgenin tutarhh~
Hpslndan onemli bir kusurdu. Ne var ki,
matematiksel yontemin olu~ma il;inde oldugu
1Hiii>langw doneminde, bir bakIma kapmlmaz
ulan bu tiir yetersizlikler, giderilemeyecek ~ey­
Icr degildi. Nitekim, 18. yiizytlda ba~layan ele~­
tirel I;ah~malarm dizgeye daha apk ve tutarh
bir biitiinliik sagladl~ soylenebilir. Ustelik diz-
g-enin irdelenmesi, beklenmedik bir geli~meye
de yol acml~tIr: bnciillerde baZl degi~ikliklerle
yeni geometrilerin ortaya konmasl. "bklid-d1ii>1"
diye bilinen bu geometriler, sagduyumuza ay-
km da dii~seler, kendi il;inde tutarh birer diz-
gedir. bklid geometrisi, artIk var olan tek
geometri degildir. byle de olsa, bklid'in dii~iince
tarihinde tuttugu yerin degi~tigi soylenemez.
Qa~mlzm sel;kin filozofu Bertrand Russell'm
~u sozlerinde bklid'in ozlii bir degerlendir-
mesini bulmaktaYlz: "Elementler'e bugiine
degin yazllml~ en biiyiik kitap goziiyle bakllsa
yeridir. Bu kitap geryekten Grek zekasmm en
yetkin amtlanndan biridir. Kitabm Greklere oz-
gii kimi yetersizlikleri yok degildir, ku~kusuz:
dayandl~ yontem salt dediiktif niteliktedir; iis-
telik, onciillerini olur;;turan varsaYlmlan yok-
lama olana~ yoktur. Bunlar ku~ku gotiirmez
apapk dogrular olarak konmu~tur . Oysa, 19.
60.0klid

yiiZYllda ortaya pkan Oklid-dlr;;l geometriler


bunlarm hi<; degilse bir bOliimiiniin yanhr;; ola
bilecegini, bunun da &ncak gozleme bar;;
vurularak belirlenebilecegini gostermir;;tir."
Gene Genel Rolativite Kuraml'nda Okli(
geometrisini degil, Riemann geometrisini kuJ.
lanan Einstein'm, Elementler'e ilir;;kin yarglS:
son derece <;arplcldlr: "Gen<;liginde bu kitabn:
biiyiisiine kapllmamlr;; bir kimse, kuramsal
bilimde onemli bir abhm yapabilecegi hayalim
bor;;una kapllmasm!"
Bilimin Oncilleri • 61

Eratosthenes
(M.O. 273-192)

Bilim tarihinde Helenistik donem (M.b. 300 -


M.S. 100), ozellikle ilk al?amasmda, bilimsel
yontemin gen;ek anlamda il?lerlik kazandlg,. ya-
ratIcl bir ortamdlr. Daha onceki bilimsel CalI:;;-
malar ya MIsir ve Mezopotamya'da oldugu gibi
daha cok pratik amaclara yonelik gozlem ve olC-
me diizeyinde kalan bir etkinlikti, ya da, Antik
Grek doneminde oldugu gibi gozlemden cok ku-
ramsal diil?iinmeye ag,.rlIk veren, varlIg,.n doga-
Hml anlamaya yonelik metafiziksel tiirden bir
ugral?tI. Thales'den Aristoteles'e uzanan iiCyiiz
Yllhk diil?iinsel araywm bal?hca hedefi gercekli-
wn asal niteligini belirlemekti. Grek diil?iiniirle-
ri arasmda olgusal aral?tIrmaya belki de en yat-
km olan Aristoteles bile, temelde, kimi metafi-
ziksel ilkelere dayanan biitiinciil bir apklama
Ilrayll?l icindeydi. Ussal diil?iinme ile gozlemsel
verilerin etkilel?imini iceren bilimsel yontemin
ilk yetkin ornegini Helenistik done min bal?ta
Archimedes (Arl?imet) olmak iizere saYlh seckin
bilginlerinin cahl?malarmda bulmaktaYIz.
Arl?imet, bundan onceki yazlda ayrmtIh ola-
rak belirttigimiz gibi bulul?lanyla klasik cag,.n
bilimde en biiyiik onciisiidiir. Cagdal?l Aristar-
kus, Kopernik'ten 1700 YII once, giinel?-merkezli
Histem hipotezini ilk ortaya siiren biiyiik bir ast-
ronomdu. Onun ongordiigii sistem cercevesinde
62. Eratosthenes

giine~ ile yIldIzlarm gokyiiziinde sabit konum-


larda oldugu, arzm ise giine~ ~evresinde ~em­
bersel bir yoriinge ~izerek ~evindigi, dahasl ken-
di ekseni ~evresinde de giinliik donii~ i~inde 01-
dugu tiiriinden, donemin yerle~ik anlaYI~ma
ters dii~en savlar ortaya koymu~tu. Aynca, yaz-
dlgl bir kitapta Giine~ ile Ay'm oylumlanm,
diinyadan uzakhklanm hesaplamaya, ula~tIgl
sonu~lan geometri yontemiyle ispatlamaya ~a­
h~tI~ goriilmektedir.
Eratosthenes'e gelince, bu ~ok yonlii bilgin
i~in hi~ ku~kusuz done min Ar~imet'ten sonra en
biiyiik onciisii diyebiliriz. Geni~ bilgisi, pek ~ok
konularda yazdl~ kitaplanyla daha ya~am do-
neminde iin kazanan Erastothenes, lskenderiye
biiyiik kiitiiphanesinin yoneticisiydi. Arzm kii-
resel oldugunu ileri siiren, giine~in diinyadan
uzakhgml 92 milyon mil olarak hesaplayan
(dogrusu 93 milyon mildir), Eratosthenes, ozel-
likle cografya alanmdaki ~ah~malanyla tanm-
maktaydl. Ama onu bilim tarihinde unutulmaz-
lar arasma sokan aS11 ba~ansl, arzm ~evrel ~em­
berinin uzunlugunu belirleme ~ah~masIdIr. De-
niz ve kara ula~lmmm bir ka~ bin millik apl-
mayla slmrh kaldl~ bir donemde arzm biiyiik-
liigunii belirleme kolayca ula~llabilecek bir ba-
~an degildi. Daha once bu yonde ugra§ veren
pek ~ok kimse olmul?tu; ama hi~ biri Eratosthe-
nes'in Ulal?tIgI sonu~ ol~iisiinde ger~ege yakm
bir sonu~ ortaya koyamaml~tI. ASIl amaCI giine~
ile Ay'm boyutlanm belirlemek, diinyadan uzak-
hklanm saptamaktI. Ama bunun i~in oncelikle
arzm biiyiikliigiinii hesapiamasl gerekiyordu.
Elde yararlanabilecegi hi~ bir optik ara~ yoktu.
63

(hit; kaynaglm, uyguladlgl yontem saghyordu.


Basit bir orantIya dayanan yontemin kullamml
bazl varsaYlm, gozlemsel bilgi ve geometrik ku-
t'Ullar gerektiriyordu. Ornegin, arzm kureselligi,
daire t;emberinin 360 derece oldugu, giine~ l~m­
Illrmm yer yuzune paralel du~tiigu, vb. Bilindigi
f.\'ibi, yer yuzeyi diiz degil, egmet;lidir. Bu neden-
Ie giin ortasmda giine~ degi~ik enlemlerde bulu-
nan ki~ilere, ufuktan degi~ik yiiksekliklerde go-
r'uniir. Bu gozlemi dikkate alan Eratosthenes
yakla~lk aym boylam uzerine dii~en iki yer se-
\~cr. Bunlardan biri Syene (bugiinkii Asvan ba-
rajma yakm kiit;iik bir kasaba), digeri donemin
Unlii bilim merkezi iskenderiye kenti idi. Sye-
ne'de yaz ortasmda giine~ ogle vakti tam tepede
bir konumdadlr; oyle ki, dik duran bir direk gol-
f.\'e dii~uremedigi gibi, derin bir kuyu dibinden
bakIldlgmda giine~ goriiliir. iskenderiye'de ise
durum degi~iktir; Syene'nin yakla~lk 514 mil
kuzeyinde bulunan bu kentte giine~ l~mlan hit;
bir zaman dik dii~mez. Eratosthemes bu verile-
r'e dayanarak a~a~daki ~ekilde gosterildigi iize-
re, iskenderiye'de giine~ l~mlannm, arzm mer-
kezine dik inen bir dogru iizerinde olu~turdugu
IlPYl (~ekilde aile gosterilen apYl) olt;er. Adl ge-
~en iki yerin arzm merkezinde olu~turduklan
Ilpya e~it olan ve iki yer arasmdaki mesafeyi
temsil eden bu ap yakla~lk 7.5 derecedir. Her
daire t;emberi gibi yer kiirenin t;evrel t;emberi-
nin de 360 derece oldugunu varsayan Eratosthe-
nes basit bir orantI i~lemiyle bu t;emberin
24.670 mil oldugunu (dogrusu 24.870 mildir) he-
saplar. Bu kadarla kalmaz, 60 millik bir hatayla
arzm t;apml da belirler.
64 • Era tnsthenes

lsazc Uu ne~ 1§llllan :;;elaJde z te


pe noktasllll, c arzlll merkezini ,
Iskenderiye'yi, S Syene'i gaster
mektedir. a al~i.ilen ve ics apsl
ria e§it olan a91d1r
(Kaynak: A.R. Hall ve M.B. Hall . A Brier History ()
Science s. 45.).

Teknolojinin henuz baZl basit el ara~lanmD


otesine ge~medigi bir donemde bu turden sonu~­
lara ula§ma ger~ekten olaganustu bir zeka ve
imgelem gucu demekti.
Eratosthenes'in aZlmsanamayacak bir ba§an-
Sl da 0 zaman bilinen dunyanm haritasm1 pkar-
maslYla. Harita ingiliz adalan dahil Avrupa, Af-
rika ve Asya anakaralanm kapslYordu. Kuresel
bir yuzeyi duz ka~t ustunde gostermek kolay
bir i§ degildi. T1pk1 bir portakal kabugunu masa
uzerine dumduz yerle§tirmek gibi. Eratosthenes
enlem paralelleriyle boylam meridiyenlerini
kullanarak olduk~a duyarh ve gUvenilir bir pro-
jeksiyonla gU~lUgun ustesinden gelmi§ti. Yapt1-
~ harita yuzyIllarca denizcilikte ve ba§ka alan-
larda kullamhr.
Eratosthenes, geli§tirdigi bir yontemle, gUne-
§in ogle vaktindeki yuksekligine bakarak her-
hangi bir yerin enlemini hesaplayabiliyordu
(Boylamm hesaplanmas1 aradan ikibin Yllhk bir
surenin ge~mesini beklemi§tir). Onun ilgin~ bir
saV1 da fiziksel cografya ile ilgilidir. Hint ve At-
las okyanuslarmdaki gel-git devinimleri arasm-
daki yakm benzerligi goz onune alarak, iki ok-
yanusun ashnda birle§ik oldugunu, u~
anakaramn (Avrupa, Asya ve Afrika) da bir ada
olu§turdugunu ileri surer. Dahas1, kimi kaynak-
lara gore, Eratosthenes daha ileri giderek At-
lantik otesi yeni bir anakaramn varh~ndan bile
65

HOZ etmi~tir. Ona gore, okyanusun ote yakasm-


da bilinen dunyaYl dengeleyen bir ba§ka dun-
yanm varh~ buyuk bir olaslhktl.
Roma yonetiminde zamanla lskenderiye'deki
parlak bilim me§alesi sonmeye yuz tutar. 0
donemin bilim onculerinin son temsilcisi
Hero'nun matematik, fizik ve teknolojideki
ba§anlanm, kendisinden 300 yll once ya§aml§
Eratosthenes'e bor~lu oldugunu soylemi§ olmasl
buyuk bilginin bilim dunyasmdaki kahcl et-
kisini yansltmaktadlr.
Eratosthenes 81 ya§mda oldugunde en ku~uk
bir mal varh~ yoktu; ama blraktl~ dunya dog-
dugundaki dunyadan bilgi birikimi ve ara§tlrma
yontemi bakImmdan ~ok daha zengindi.
66 • Bilimin Onciileri

Leonardo da Vinci
(1452-1519)

E§siz ressam, seykin yontucu ve filozof, ya§a-


dl~ donemin en buyuk mucit ve deneyci bilima-
daml. ... t§te insanh~ sanata, bilgiye ve dogaya
ayan Ronesans'm simgesi Leonardo da Vinci!
"Mona Lisa" ve "Son Yemek" tablolarmm ya-
ratIclsl Leonardo'nun sanat dunyasmdaki yuce
konumu hemen herkesye bilinen bir geryek.
Ama bi1imadamh~ kimligi iyin aym §ey soyle-
nemez. Bir kez, yuzy1l1mlza gelinceye dek bu
kimlik sanatp ki§iliginin golgesinde ya gozden
kayml§, ya da, onemsenmedigi iyin unutulmu§-
tur. Sonra, bu unutulmu§lukta Leonardo'nun
kendi Slra dl§l tutumunun da pay! vardlr. Bilim-
sel yah§malanm yaYlmlamaktan ozenle kapndl-
~ gibi, tuttugu notlan dupeduz okumaya elver-
meyen kendine ozgU bir ybntemle kaleme alml§-
tI (400 y!l mahzende kalan, yizimleriyle birlikte
yakla§lk 5000 sayfa tutan bu notlar sagdan sola
dogru yazlldl~ iyin ancak aynada yansltIlarak
okunabilmi§tir).
Leonardo, ya§am boyu biriken gozlemsel bul-
gulanm; botanik, jeoloji, cografya, anatomi ve
fizyoloji alanlarmdaki inceleme sonuylanm; mi-
marhk, §ehir planlama, su ve kanalizasyon pro-
jelerini; sava§ teknolojisine ili§kin bulu§ ve icat-
lanm bu nOtlarda Sakll tutmu§tu. Notlarm yuz-
Ylhmlzm ba§mda gUn l§l~na ylkanlmaslyla dey
67

sanatpnm aym zamanda, ilgi alam son derece


geni§ buy-uk bir bilimadaml oldugu kesinlik ka-
zamr. Notlar sonraki yuzylliarda ortaya pkan
bilimsel bulu§ ve abhmlann pek lfogunun ipulf-
lanm ilfermekteydi.
Leonardo mesleginde cerbezeligiyle tanman
hukuklfU bir baba ile koylu bir hizmetlfi klzm ev-
lilik dl§l lfocugu olarak dunyaya gelmi§ti. Dogar
dogmaz de de evine uzakla§bnlan bebek anaSlm
hilf gormemenin aClslyla buyur. Babasmm ilk
Yillardan ba§layarak egitimiyle yakmdan ilgi-
lenmesi lfocuk ilfin belki de tek teselli kayna~
olur. Okul Yillannda en lfok matematik prob-
lemlerini ~ozmede gosterdigi ustiin yetenekle
dikkatleri ~eken lfocuk, bir yandan da yapbgl
guzel resimlerle ~evresinden hayranhk toplu-
yordu. Onalb ya§ma geldiginde done min tamn-
ml§ artisti Andrea del Verrochio'nun yamna p-
rak olarak girer. Ustasmm gozetiminde co§kuy-
la i§e koyulan delikanh lfok gelfmeden agalf,
mermer, kil ve metal i§lemede buyuk beceri ka-
zamr. Olaganustii yeteneklerini goren usta pra-
f{1mn Latin ve Grek klasikleriyle felsefe, mate-
matik ve anatomi uzerinde ogrenimini surdur-
me sine yardlmcl olur. byle ~ok boyutlu bir ogre-
nim, Verrochio'ya gore, ger~ek bir sanatp i~in
vazgelfilmez bir gereksinimdi.
Qlrakhk done mini yirmialtI ya§mda noktala-
yan Leonardo ba§vurusu uzerine Artistler Lon-
casl'na kabul edilir. ArtIk, kendi yonunu lfizme,
gelecegini kurma ozgurliigune kavu§mu§ de-
mekti. Buyuleyici resim ve yontulannm yam SI-
ra ortaya koydugu muhendislik projeleriyle
Duk'lerin ilgisini kazanan genlf adam, ya§amml
68 • Leonardo da Vinci

slraslyla Floransa, Milano, Roma saraylannda


siirdiirme olana~ bulur; son ii~ yllml ise Fran·
sa'da Kral Francois I'in koruyuculugunda ge~i·
rir.
Leonardo ~ok yonlii etkinlikler i~inde siirekli
ugra§ veren bir ki§iydi, ancak yeterince diren~li
degildi. yogu kez, co§kuyla iistlendigi bir ~ah§­
mayI bitirmeden, daha ~ekici buldugu ba§ka bir
i§e yonelir, yeni seriivenler arkasmda ko§ardl.
Asll tutkusu sanattl ku§kusuz. Sanat dl§l ~ah§­
malarmda ozellikle esemenli ve da~mktl. Proje-
lerinin pek ~ogu ka~t iizerinde kalml§, ya da,
tam sonu~landlnlmadan bir kenara itilmi§ti.
Projeleri arasmda ~ok onemsedigi, deneysel ola-
rak ger~ekle§tirmeye ~ah§tl~ u~ak, helikopter,
para§iit tiiriinden ara~lar, ~e§itli sHah modelleri
vardl. Anatomi konusundaki incelemeleri hi~
ku§kusuz donemin en degerli bilimsel ~ah§masl
diye nitelenebilir . Hayvan ve insan cesetleri
iizerindeki te§rih ~ah§malan , saYlSl 750'yi bu-
lan ayrmtlh ~izimleri ona anatomi tarihinde iis-
tiin bir yer saglaml§tlr.
Fizyolojinin geli§mesine yaptl~ katkllan ara-
smda en ba§ta kanm i§lev ve devinimine ili§kin
~ah§masl gelir. Kalbin kaslanm ayrmtllanyla
inceledigi ozellikle kapakpklarm i§levini iyi
kavradl~ ~izimlerinden anla§llmaktadlr. Kamn
tiim organizmaya yaYllarak doku ve organlan
nasll besledigini, ~okeltileri nasll temizledigini
a~lklamaya ~ah§lr. Organizmadaki kan devini-
mini suyun dogadaki devinimine benzetir: Bu-
lutlardan ya~§la inen su deniz ve gollerde top-
lamr, sonra buharla§arak yeniden bulutlan
olu§turur. Bu benzeti§te, Harvey'in 100 yIl son-
ra olgusal olarak dogrulad1g"! "kan dolai;;1m1" hi-
potezini bulabiliriz.
Astronomiye gelinee, Leonardo'nun bu alanda
Kopernik'i oneeledigi soylenebilir. Kilisenin 0 Sl-
ra gosterdigi hOi;; goruden de yararlanarak, yer-
klirenin giinei;; eevresinde bir gezegen oldugunu
ileri surebilmii;;ti. Oysa yerlei;;ik ogretiye gore
dunyam1z evrenin merkezinde sabitti. Goksel
nesneler ise kutsal nitelikleriyle apayn bir or-
tamda devinmekteydiler.
Leonardo'nun fizikte, ozellikle mekanik dalm-
da, ulai;;tlg"! baz1 sonuelarla Galileo ile Newton'u
da oneeledigi bilinmektedir. "Canhlar d1i;;mda
ulgtlad1g"!m1z hie bir nesne kendiliginden devini-
me geemez," diyen Leonardo, "her nesnenin de-
vindigi yon de ag"!rhg"! oldugunu, serbest dUi;;en
bir eismin dUi;;mede geeen zamanla orantlh ola-
rak ivme kazand1g"!m" ileri surmekle de kalmaz;
daha ileri giderek, egemen Aristoteles ogrentisi-
nin tam tersine, kuvveti devinimin degil, h1Z ve-
ya yon degii;;tirmenin nedeni olarak gosterir. Bu
saVIn daha sonra mekanigin devinim yasalarm-
dan biri olarak dile getirildigini biliyoruz.
Aristoteles'in ogretilerine uzak duran Leonar-
do'nun Ari;;imet'e eok yakm ilgi gostermesi il-
ginetir. Ari;;imet'in yap1tlan 0 S1ra henuz basll-
mamli;;t1. Ellerde dolai;;an bir kae el yazmasl
kopya da, okunur gibi degildi. Bu kaynaklan
1Y0k onemseyen Leonardo'nun okunakh iyi nus-
ha elde etmek iein bai;;vurmadlg"! kimse, ea1ma-
dIg"! kap1 kalmaz. Amael klasik eag"!n oneu bili-
madammm kaldlrae ve hidrostatik konularmda-
ki bului;;lanm bilim dunyasma tamtmak, "Ari;;i-
met" adml laytk oldugu yere yukseltmekti.
70 • Leonardo da Vinci

Su ve havada dalgasal devinim, ses olUf~umu


vb. olgularla da ilgilenen Leonardo, l§lgm da
dalgasal nitelikte devinme olaslh~ndan soz et-
mi§ti. Onun ilginy bir gozlemi de, yanm ay'm
karanhk hi:ihimiiniin belirsiz de olsa goriinmesi-
ne ili§kindir. "Eski ay, yeni ay'm kuca~nda" di-
ye betimledigi bu olaYl, diinyamlzm yanslttlgl
l§lkla apklar.
Leonardo'ya jeolojinin onciisii goziiy1e de ba-
kllabilir. Dag yamaylannda topladlgl fosillerin
bir boliimiiniin deniz yaratlklanna ait 01dugunu
soyler; yerkiire kabugunun zamanla degi§iklik-
lere ugradl~, yeni tepe ve vadi1erin olu§tugu gi-
bi noktalara deginir. Ustelik bu tiir olu§umlarm
salt dogal nedenlere bagh oldugunu vurgula-
maktan da geri kalmaz.
Simya, astroloji ve biiyii tiiriinden uygalama-
Ian aldatmaca buldugunu apkya soyleyen Le-
onardo , dogaYl neden-sonuy ili§kisi iyinde dii-
zenli, nesnel bir geryeklik olarak algthyordu.
Dinsel inanylara saygthydl, ama onun iyin bilim
teolojik baskldan uzak, ozgiir bir arayw oldugu
olyiide amacma ula§abilirdi. Leonardo'nun bi-
limsel yontem anlaYl§1 neredeyse yagda§ anla-
YI§la e§deger diizeydedir. Bu anlaYI§ta "olgusal
veri - apklaYIcl kuram etkile§imi" temel ogedir.
Leonardo'nun sezgisel de olsa bunun aYIrdmda
olmasl oldukya ~a§lrtlcI; yiinkii, bu noktanm
aylkhk kazanmasl ya~mlZ bilim felsefesini bek-
lemi§tir. Leonardo bilimde deney gibi matemati-
gin de onemini kavrayan bir dii§iiniirdii. Una
gore insanoglu siirgit kesinlik araYI§l iyinde 01-
mu§tur. Ancak, kesinlik goreceldir; oldugu ka-
danyla, dogal bilimlerde degil, soyut zihinsel
71

kavramlarla smirli kalan matematikte buluna-


hilirdi. l~e gozlemle ba~layan bilimadami ise,
uJa~tI~ apklamalan gozlem ya da deneye ba~­
vurarak dogrulamakla yetinmeliydi. Vurguladl-
K"l bir nokta da, teori ile uygulamamn elele git-
mesi geregiydi: Uygulamaya elvermeyen teoriyi
nnlamsIz, teoriye dayanmayan uygulamaYI kisir
HIiYlYordu. Dogaya tiim saplantIlardan armml~
hi.r kafayla, bir t;ocugun her ~eyi kucaklayan
IlClk yiiregiyle yakla~maYI ogutliiyordu.
Onun goziinde sanat, felsefe ve bilim kiiltii-
rUn biitiinliigunde birle~en, etkile~im it;inde ge-
Ii~en t;ah~malardl. SanatI salt yaratIcl imgele-
min, felsefeyi soyut dii~iincenin , bilimi deneyin
fll.'iinii saYlp birbirinden ayn tutmak yanh~tl.
Leonardo degi~ik olt;iilerde de olsa hepsinde ya-
I'UtICI imgelemin, soyut dii~iincenin ve olgusal
doneyimin pay! var demekteydi.
Tiim ilgi alanlannda evrensel bir deha, yet-
kin bir ornek sergileyen Leonardo, son giinlerin-
do, zengin ya~am oykiisiinii basit bir tiimcede
dile getirmi~ti: "Nasil ya~amam gerektigini an-
Iitmaya ba~ladlgImda, nasil olmekte oldugumu
I{tlrdiim."
Oldiigiinde 67 yaf;nndaydl, ama bedensel
olarak tiikenmi~ti. Giit;lii bir beynin amanSlZ
Hl\riikleyi~i it;inde, durmadan bulmak ve yarat-
lI1ak sava~lml veren bu insanm yaf?aml aCl dolu
I{uzelligiyle gert;ek bir dramdl.
72 • Bilimin Oncilleri

Nicolaus Copernicus (Kopernik)


(1473 - 1543)

Du§unce tarihinde etkisi yonunden Coperni-


cus devrimiyle boy oleu§ebilecek pek az donu-
§um vardlr. Son dortyiiz Yllda tamk oldugumuz
bilimsel geli§menin astronomide yer alan bu
devrimle ba§ladl~ soylenebilir.
Dinsel ba~azhkla ozgiir du§unce hemen her
donemde eatI§ma ieinde olmu§tur. Ortaeag du-
§unce gelenegini klran ilk bilimsel atIhmlll ast-
ronomide ortaya pkmasl bir bakIma dogaIdI.
Birkez, astronomide hie bir alanda olmayan bir
bilgi birikimi yard!. Babillilerin goksel nesnele-
rin devinimlerine ili§kin gozlemlerini, kuramsal
duzeyde i§leyen eski Yunanhlarlll astronomide
buyuk ilerleme kaydettikleri bilinmektedir. 17.
yuzYlla gelinceyedek egemenligini surduren
Ptolemy (Batlamyus) sistemi bu birikimin uru-
nudur. Sonra, Ronesans'la birlikte, astronomide
ivedi eozum gerektiren pratik sorunlar a~rhk
kazanml§tI. Bu sorunlardan biri denizde boylam
hesaplanmasllla ili§kindi. Bu ise, oncelikle, gii-
ne§in izler gorundugfr yolun dogru belirlenmesi-
ni gerektiriyordu. Qozumu aranan bir diger so-
run takvime ili§kindi. M.O. 46'da olu§turulan
yururlukteki takvim yetersizdi. Ornegin, 0 tak-
vime gore, bir Yll 365 giinden olu§uyordu (Oysa,
§imdi bildigimiz gibi yIllll suresi bundan 11 da-
kika 14 saniye daha klsadlr).
78

Ne var ki, bu tiirden nedenler, dogrulugu soz


A'otiirmez sayllan Ptolemy teorisinde koklii bir
degil}iklik iein yeterli olamazdl. Astronomlar eo-
~unluk kimi diizeltmelerle yer-merkezli siste-
min korunabilecegi inancmdaydllar. Nitekim,
klasik donemden beri kimi bilginlerce onerilen
A'tinel}-merkezli sistem onlarm goztinde saema
olmaktan ileri bir anlam tal}lmlYordu. Yerlel}ik
Histem nerdeyse bagnaz bir inanca doniil}mtil}tti.
(}yle ki, ortaeag sonlarma dogru Oresme ve da-
ha sonra Cusah Nicolas gibi bilginlerin yonelt-
tikleri ciddi elel}tireler hie bir etki uyandlrma-
dan kahr. Yeni araYll}lann bal}ladlgl Rone-
Hans'ta bile sistemin sarsllmasl kolay olmaz.
Copernicus'un daha ogrencilik Ylllannda Pto-
lemy teorisine karl}l ieine dtil}tiigu kUl}ku ve do-
yumsuzlukta kendisini onceleyen elel}tiricilerin,
ozellikle hocasl Novara'nm etkisi btiyiik olmul}-
tur. Bologna tiniversitesinde astronomi profeso-
rti olan Novara, kilisenin 0 Slra ieinde oldugu
gorecel hOl}goriiden de yararlanarak, Ptolemy
sistemine sert elel}tiriler yoneltmekteydi.
Biraz once de degindigimiz gibi, Ptolemy sis-
teminin goksel olgulan aelklamaya yonelik salt
bir teori olmaktan ileri bir niteligi, dinsel ya da
ideolojik bir bagll}lkhgl vardl. Sistem ortacag
skolastik felsefesiyle biitiinlel}mil}, nerdeyse res-
mi bir kimlik kazanmll}tI. Elel}tirilerin, ne denli
yerinde ve tutarh olursa olsun, onemli bir etki
yaratmasl beklenemezdi. Sistemin sarsIlmasl
Ronesans'm getirdigi yeni anlaYl~l, farkh ktiltiir
ortamml bekler. Ronesans sanatta parlak bir
atIhm oldugu kadar, sonunda din, bilim, politi-
ka ve ekonomide de geleneksel katI tutumlan
74 • Nicolaus CODernicus

klran, dunyaya yeni bir bakH~ apsl getiren uzur


sureli bir donu~umdfu. Copernicus'un ~ansl, US·
tun zeka ve gU~lU ogrenme tutkusunun yam Sl·
ra, her alanda yeni araYl~larm ba~ladl~ oyle biz
donemde dunyaya gelmi~ olmaSldlr.
Copernicus kimdi ve ne yapb? Yalmz bilimde
degil, insanh~n dunya goru~unde de buyuk bir
devrime yol a~an ~ah~masmm kapsam ve niteli-
gi neydi?
Nicolaus Copernicus Polonya'mn Torun ken-
tinde ust-ya~am duzeyinde bir ailenin ~ocugu
olarak dunyaya geldi. On ya~mda iken babasml
yitirdi; bir bilgin-papaz olan amcasmm koruyu-
culugu altmda buyudu; aldlgl egitim daha ~ok
teolojiye yonelikti. Ancak, Copernicus'un ilgi
alam belli bir konuyla smlrlanamayacak kadar
geni~ti. Ulkesinde Cracow universitesini bitir-
dikten sonra italya'ya gider; Bologna, Padua ve
Ferrara gibi donemin se~kin universitelerinde
astronomi, matematik, hukuk ve tIP dallarmda
alb Yll suren ogretim gorur. Bir sure Roma'da
matematik profesorlugu yapbktan sonra ulkesi-
ne doner, kilisede ust-duzey bir gorev ustlenir.
Aynca, ~e~itli devlet hizmetlerini sfuduren Co-
pernicus bir ara ulkesini dl~ ili~kilerde diplomat
olarak da temsil eder. Ne ki, onun asIl ilgi alam
astronomi idi. Arahkslz otuz yll suren bir ~ah~­
manm urunu ba~ yapltI Goksel Kiirelerin Do-
nii~leri -Uzerine arkada~larmm lsran uzerine
yaYlma girer. Kitabmm ilk nushasl Coperni-
cus'a ya~ammm son gunlerinde hasta yata~nda
ula~lr.
Sorumuza donelim: Copernicus devrimi nedir,
ni~in onemlidir?
75

Copernicus i:;;e koyuldugunda orta~ag dtinya


gorti:;;tine kaqn pkma gibi bir niyeti yoktu. Aldl-
gl egitim temelde 0 gorti:;;e dayamyordu. Onun
yapmak istedigi ~e:;;itli yonlerden yetersiz buldu-
gu Ptolemy astronomisini matematiksel olarak
daha basit, kendi i~inde uyumlu ve apklama gii-
cli daha ytiksek bir sisteme donti:;;ttirmekti. Pto-
lemy teorisine gore, gokytizti yIldlzlarm "~akIh"
oldugu donen bir ktireydi; dtinya bu ktirenin
merkezinde sabit bir konuma sahipti; ~evresin­
de ay, giine§ ve gezegenleri ta§lyan ilt-ilte bir dizi
kristal ktire vardl. "Tannsal bir dtizen" diye im-
gelenen bu sistem, aynca ins ana evrenin merke-
zinde olma onur ve gururunu saglamaktaydl.
Ne var ki, salt bilimsel alt1dan baklldl~nda sis-
tern gereksiz yere karma§lk olduktan ba:;;ka tu-
tarslzdl. Sistemde birbirini tutmayan bir taklm
varsaYlmlar, ayaktistti gereksinmelere gore
olu§turulan apklamalar vardl. Benzetme yerin-
deyse, ba:;;, govde, el ve ayak gibi her parltaSI
ba§ka bir yerden derlenmi§ bir heykelin acayip
gortinttistinti sergiliyordu.
Copernicus astronomiyi basitle§tirme ve tu-
tarh klIma giri§iminde, kokti klasik Itaga uza-
nan bir hipoteze ba§vurur (M.b. 3. ytizYllda
Aristarcus admda bir bilgin, §imdi "giine§ siste-
min dedigimiz sistemin merkezinde dtinyamn
degil, giine:;;in yer aldl~m ileri stirmtii?, ancak
bagnaz Itevrelerin tepkisiyle susturulmu§tu).
Dogrusu, yalmz yerle§ik ogretiye degil sagduyu-
ya da ters dtii?en bu hipotezin bilim tarihindeki
devrimsel sonucunu Copernicus'un ongordtigti
kolayca soylenemez. Btiytik olaslhkla, Aristar-
cus hipotezi on un onun goztinde goksel sisteme
76. Nicolaus Copernicus

geometrik uyum saglayan bir basitlel?tirme ara-


clydl. Nitekim, kitabmm onsozunde onerilen yeo
ni sistemin bilimsel dogrulugu degil, salt mate·
matiksel ge~erligi vurgulamyordu.
Ger~ekten, Copernicus teorisinin, dunyamn
sistemdeki yeni konumu dll?mda koklu bir degi-
I?iklik i~erdigi kolayca soylenemez. Bir kez saYI-
lanm azaltmakla birlikte goksel kurelere ilil?kin
varslJImdan vazge~ilmemil?tir. Sonra, gezegen-
lerin devinimlerinde duzgun ~embersel yorunge-
ler izledigi gorul?u korunmul?tur. Ustelik yeni te-
ori de gozlemsel verilerle uyum baklmmdan ki-
mi gU~luklerle karl?l karl?lyaydl. Belki de biraz
da bu nedenle 16. yuzyllm sonlarma gelinceye
dek teori beklenen ilgiyi gormez; Ptolemy siste-
mi yururl ukte kahr.
Bilindigi gibi, Copernicus teorisi iki temel
varsaYlm i~ermektedir: (1) Gezegenleri tal?lyan
goksel kureler dunyanm degil, gUnel?in ~evresin­
de donmektedir; (2) Dunya merkezde sabit de-
gil, kendi ekseni ~evresinde gunlUk, gunel?in
~evresinde Yllhk donu!?ler i~indedir. Coperni-
cus'u bu varsaYlmlara en bal?ta gozlemsel verile-
rin yonelttigi kUl?ku goturmez. Bunun ~arplCl
bir kambm I?u sozlerinde bulmaktaJIz:
Kammca, ileri siirdiigiim ilkeler soruna biiyiik
bir basitlik getirmektedir. Ptolemy sisteminde 01-
dugu gibi diinyaYl merkezde sabit varsayma ~ok
saYIda kiire varsaYlmma yol arml~, bu da sorunu
irinden pkIlmaz kan~lkhga sokmu~tur. bnerdigim
sistem ise, gereksiz ya da bo~ varsaYlmlara git-
meksizin, bir ~ok gozlem verisini tek nedenle apk-
lamaya elveren, gerregi her yamyla yansltan bir
sistemdir.
77

Bu ussal yaklai;am Copernicus'un yok iyi bili-


nen cephesi. Onun yogu kez gozden kayan bir
ba§ka cephesi daha var! A§agldaki ahnbda
Copernicus'un evreni "ilkel" diyebilecegimiz
buyulu bir dille betimleme yoluna gittigini gor-
mekteyiz:
Evrenin ortasmda gtine~ taht kurmu~tur. Bu
gorkemli tapmakta, <;evresindeki her~eyi bir and a
aydmlatan "gtine~" dedigimiz nur ktitlesi i<;in daha
saygm bir konum dti~tintilebilir miydi? Gtine~i ev-
renin Lambasl, Bilge yoneticisi diye ovenler olmu~­
tur: Hermes Trismegutus'un goztinde 0 l~lldayan
Tann, Sophocles'in Elektra'sl i<;in her~eyi goren
ytice varhktIr. Gtine~ ger<;ekten tahtma kurulmu~
Sultan gibi, <;evresinde dola~an gezegenleri <;ocuk-
Ian gibi yonetir.
Copernicus'un bu duygusal yamyla bir tlir
gizemcilik olan, teologlann da payla§tI~ bir fel-
sefenin CYeni-Platonculuk) etkisinde oldugu soy-
lenebilir. Ama oylede olsa kilisenin resmi og-
retiye ters du§en bir goru§u ho§ kar§llamasl
beklenemezdi. Ne ki, Bruno ve Galileo'ya gelin-
ceye dek katolik kilisesi belirgin bir tepki gos-
termez. Oysa protestan liderler daha ba§tan
Copernicus'u kmama yoluna gitmi§lerdi. "Bu
budala" diyordu Luther, "astronomi bilimini alt-
list etme sevdasmdadlr. Oysa kutsal kitap arzm
degil, gune§in dondugunu bize bildirmi§tir ....
Sir yeni yetme astrologa halk kulak versin, ola-
cak i§ mi?"
Copernicus mistik egilimlerine kar§m bir ast-
rolog degil, geryek bir astronomdu. Tarih onu 17.
yuzyll bilimsel devrimine yol ayan ara§tIrma tut-
kusu ve atIhmcl ki§iligiyle bize tamtmaktadlr.
78. Bilimin Onciileri

Francis Bacon
(1561 - 1626)

Bilime katkIlan gozontine almdl~nda bilimin


onctilerin kabaca iit;: grupta toplanabilir. "Kaba-
ca" diyoruz, t;:tinkti bilimadamlarmm en azmdan
bir bOltimti it;:in boyle bir smIflama yapay olmak-
tan ileri get;:mez.
(1) Qah~malan deneysel a~rhkh olanlar (Fa-
raday, Marie Curie, Rutherford, vb.);
(2) Kuramsal dtizeyde devrim niteligini ta~l­
yan atIhmlanyla tanmanlar (Newton, Darwin,
Maxwell, Einstein, vb.);
(3) Qah~malannda pratik sorunlarm t;:oztimti-
ne a~rhk verenler (Archimedes, Pasteur, vb.).
Katklsl bu tit;: ttir t;:ah~madan hit;: birine girme-
yen, ama bilimsel yontem anlaYl~ml, bilimin uy-
gar ya~am it;:in onemini, uygulamaya yonelik bil-
ginin gii~ ve degerini i~leyen yapltlan; ''klslr'' di-
ye niteledigi skolastik dti~tince gelenegine kar~l
ytireklice ortaya koydugu tepkisiyle bilim tarihi-
ne yon ~izen bir oncii vardlr: Francis Bacon.
Bacon, dar anlamda bir bilimadaml olmaktan
~ok, kendisine ozgti yakla~lmlyla bir bilim yo-
rumcusu, ongordtigii bilgi dtinyasml kurma mis-
yonuyla tabulan klrma sava~lml veren bir dti~ti­
ntirdti. t~ine dogdugu dtinya, ~eli~kiler1e dolu bir
donemden ge~mekteydi: bir yanda insanoglunun
yeni ke~ifler1e bilinmeyene apldl~, bilgi araYl~l­
na girdigi; ote yanda biiyti, fal ttiriinden aldatJcl
79

uygulamalarm yaygmhk kazandlgl, kilise buy-


ruguna ters dii§iinenlerin yakIldlgl bir donem!
I:W nesansla birlikte sanatta belirginlik kazanan
co§kulu atIhm, 16. yiizyllda dogaYl anlama, olup
bitenleri apklama araY1§ma donii§mii§tiir. Ba-
con'un bu donii§iimii yorumlama ve yonlendirme
tutkusu, aydmlanma ~a~m heniiz yakalayama-
ml§ toplumlar i~in bugiin de ge~erli bir ornektir.
Bacon, ingiliz Kraliyet SaraYl ~evresinde, iist-
diizey yonetici bir ailenin ~ocugu olarak biiyii-
mii§tii. Amcasl donemin en etkili politikaclslydl.
Daha kii~iik ya§larmdayken Francis, giizel ve
ciddi konu§malanyla Krali~e Elizabeth'in ilgisi-
ni ~ekti. Krali~e, ziyaret~i ve misafirlerine, sa~­
lanm ok§amaktan ho§landlW bu ~ocugu, "Sa-
ray'm Minik Lordu" diye tamtIrdl. Qok yonlii bir
ogitimle yeti§en delikanh, 18 ya§ma geldiginde
diplomatlar arasma katIlmaya, el~ilerle birlikte
Avrupa ba§kentlerine gidip gelmeye ba§ladl. Ne
var ki, bu parlak ba§langI~ uzun siirmedi. Baba-
Rmm erken oliimii, yarattI~ politik skandal ne-
deniyle agabeyinin oliim cezasma ~arptInlmasl,
uileyi ~okertti. Annesinin ge~im sorumlulugunu
iistlenen Francis, bir yandan aile bor~lanm ode-
me ugra§l verirken, bir yandan da kendi gelece-
~rini kurma ~abasml elden blrakffilyordu. Ba§ta
Krali~e olmak iizere, hi~ kimse yiiziine bakml-
yordu artIk! Ama hiisrana donii§en ya§ammda
onu ayakta tutan ve ya§am boyu siirecek bir
inanel vardl: Uygar gelecege giden yolda aydm
kesime bilimin onemini kavratmak, bilimsel
ara§tIrmaya kurumsal bir kimlik kazandlrmak!
"llgi alammda yalmzca bilgi, bilgiye yonelik
ura§tIrma vardlr," diyordu Bacon.
80 • Francis Bacon

Deneyimci (ampirik) felsefenin oncusu olan


Bacon, temelde somut sorunlara aglrhk veren
pragmatist bir du§unurdu. Insanh~n mutlu ve
aydmhk gelecegine ili§kin, biraz utopik ve iyim-
ser bir beklentisi vardl. Ona gore, bu gelecegin
ba§hca giiy kayna~ guvenilir bilgiydi. Ilerleme-
yi tIkayan tek engel, "idolamentis" dedigi yerle-
§ik tabulardl. Oncelikle akh teolojinin tutsakh-
~ndan kurtarmak, kapllan deneysel ara§tIrma-
lara aymak gerekiyordu. Bacon, militan bir tu-
tum icindeydi; ya§amml, taslmsal argiimanlan-
m laf cambazh~ saydl~ skolastik "bilginlerin"
yetkisini klrmaya adaml§tL
Bacon'un onerdigi bilim, seckin ki§ilerin bi-
reysel etkinligi olmaktan cok, orgiin, kurumsal
nitelikte bir giri§imdi. Bunun iCin tum dillerde
yazllml§ degerli kitaplan da icine alan zengin
bir kitaphk, geni§ botanik ve hayvanat bahcele-
ri, gorkemli bir muze ve her turlu deneye yeterli
buyuk bir laboratuvar kurulmahydl. Doganm
gizlerinin cozulmesi ve ozlenen uygar dunyamn
kurulmasl, ancak bu kurulu§lardan olu§an
kompleks bir bilim merkeziyle gercekle§tirilebi-
lirdi. Bacon, seckin bilimadamlanm bunyesinde
toplayan Kraliyet Bilim Akademisi'ni (The Ro-
yal Society) de bu amacla kurmu§tu.
Bacon, bilimin onemini vurgulamakla kalma-
ml§, bilimsel yontemi apklama i§ini de ustlen-
mi§ti. DogaYl tammak, doga guclerini denetim
altma alma yolunda istenen sonucu verecek
yontemi belirlemek, ba§hca amaclarmdan biriy-
di. Ona gore gozlem ve deney, bilimsel ara§tIr-
mamn asal ozellikleriydi. Olgusal verileri topla-
yarak bunlan belli bir duzen icinde i§lemek dl-
81

~mda, dogaYl tammamn bir yolu yoktu. Skolas-


tik yakla~;nmda oldugu gibi, dogrulugu sorgulan-
maz birtaklm pe§in ilkelerden tumdengelimle
olgulan apklamaya \{ah§mak klslr bir ~abaydl.
Dogru olan yontem, gozlem veya deneyle olgula-
n saptamak, toplanan verilerden induksiyonla
genellemelere gitmek, ula§llan genellemelerden
en kapsamh olanlan aksiyom (oncul ilke) olarak
se~mekti. Tumdengelim (deduksiyon), ancak bu
a:;;amadan sonra yararh olabilirdi.
Bacon, yontem anlaYl§lm ilgin~ bir benzet-
meyle ortaya §u §ekilde koymu§tur: "Bilimada-
ml ne a~m i~inden ~ekerek oren orumcek gibi,
ne de ~evreden topladl~yla yetinen karmca gibi
davranmahdlr. Bilimadaml topladl~m i§leyen,
duzenleyen bal anSI gibi yaplci bir etkinlik i\{in-
de olmahdlr." Bacon'un, olgusal i~erikten yok-
sun deduktif pkanml yararsiz saymakta hakslz
oldugu soylenemez. Ger~ekten de Aristoteles'in
taslmsal mantIk yontemiyle bilimde bir adlm bi-
:Ie ileri gidilemeyecegi bilinmeliydi artIk. Ama
Bacon'un onerdigi tiimevanm yonteminin de ye-
terli oldugunu soylemek gu~tiir. Tumevanmla
yapllan genellemeler, olgulan apklaYlcl degil,
betimleyicidir. Ornegin, tiim baklr tellerin ilet-
ken oldugu genellemesi, baklr telin neden Het-
ken oldugunu apklamamakta, yalmzca gozlem-
lenen baklr tellerin ortak bir ozelligini belirt-
mekle kalmaktadlr. Betimleyici genellemelerin
bilimde onemli yer tuttugu elbette yadsmamaz.
Ancak bilimin, olgulan betimlemenin otesinde
daha onemli i§levi, olgulan veya olgusal ili§kile-
ri a\{lklamaktIr. Boyle'un yasasml alahm. Sabit
Rlcakhkta, gazlarm hacimleri He basm\{lannm
82 • Francis Bacon

ters orantlh oldugu genellemesi, gbzlemsel biI


ili~kiyi dile getirmekle kalmaktadlr. Bu ili~ki
ise ancak daha sonra, "gazlann kinetik teorisi'
olarak bilinen kuramsal ilkeyle apklanabilmil?-
tiro Bacon, gbzleme dayanan genellemeler gibi
apkla}'lCl ilkelere de ttimevanmla ulal?llabilece-
gi yamlgIsl il(indeydi. Oysa, hipotez ya da ku-
ram olul?turmamn bilinen bir yontemi yoktur.
Bu baglamda, bilimadammm deneyim, sezgi ve-
ya yaratlci hayal giiciinden sbzedilebilir; ama
indiiktif, dediiktif ya da bal?ka tiirden bilinen bir
ybntemden kolayca sbz edilemez, herhalde.
Bacon'un bilimsel ybntem anlaY1l?mdaki bir
yetersizlik de, matematigin bilimdeki il?levini
kavrayamaml~ oimasidir. neri siiriilen bir hipo-
tez ya da kuramm olgusal olarak yoklanmasl,
bncelikle 0 hipotez ya da kuramdan "bndeyi" de-
nen test edilebilir bnermelerin pkanmml gerek-
tirir. Bu ise uzun siirel(li mantlksal bir il?lem
olup I(ogu kez ancak matematigin tiimdengelim
teknigiyle olasldlr. Aynca matematik, bilim il(in
etkili bir dildir; bzellikle fizikteki, yasa ve ilkele-
rin matematiksel denklemlerle dile getirilmesi,
I(lkanm il?lemlerini kolaylal?tlrmamn yams Ira
bilime daha gUvenilir ve apk bir ifade gUcii de
saglamaktadlr.
Bacon, deneysel bilimin inanl(h bir savunucu-
su, bilimsel ybntem bilincini bn plana pkaran
bir bnciiydii. Ne var ki, onun kendi ya~am dbne-
mindeki bilimsel I(ahl?malan yeterince izledigi
sbylenemez. Kepler'in ortaya koydugu dogrula-
YICI sonul(lara karl?m, Kopernik dizgesini il(ine
sindirememesi, iizerinde durulacak bir nokta-
dlr. Qagda~l Galile'nin, deneyle matematigi bir-
83

lo~tirerek bilimsel yonteme kazandirdigi yeni


kimligin farkma varmaml~ oimasl da ilgin~tir.
Aym §ekilde, modern anatominin onco.so. Vesali-
ns'un ~ah§masma gereken ilgiyi gostermedigi
~ibi, kendi hekimi Harvey'in, kan dola§lmma
ili§kin bulu~lanm da bir bakima gormezIikten
~elmi§tir.
Degindigimiz tum yetersizliklerine kar~m,
Bacon'un bilimsel geli~me i~in gerekli ortamm
hazlrlanmasmda oynadlgl bo.yo.k rolo.n onemi
tarb~llamaz. Unutmamak gerekir ki, Bacon bir
bilim adaml olmaktan ~ok, bilimi bagnazhgm
tekelinden kurtarma sava~l veren bir do.§o.no.r-
do.. Bilimin daha sonraki geli§meleri o.zerindeki
ctkisi, bu geli~melerin uygar ya§ama yonelik
kazammlarma ili~kin ongoro.leri gozono.ne ah-
nacak olursa, Bacon daima ovgo.yle amlacakbr.
Bacon, "bilgi kudrettir," demi~tir. Ancak yo.z-
YlhmlZa gelinceye dek yalmz 0 degil hi~ kimse,
bilgelikle birle~meyen bilginin, aym zamanda
bir YlkIm araCl olarak da kullamlabilecegini
dii~o.nebilmi§ degildir.
84 • Bilimin Onculeri

Galileo Galilei
(1564 - 1642)

Modern bilimin olu~umunda ilk atlhmlar ast-


ronomide kendini gosterdi; ama daha kapsamh
devrim 17. yiizyllda gercekle~ti. Temeli Gali-
leo'nun dinamik konusundaki cah~malanyla
atllan bu devrim, Newton mekanigiyle yetkinli-
ge ula~tl. Fizigin "babasl" diye amlan Galileo,
aym zamanda, giine~-merkezli sistem iCin siir-
diirdiigii miicadele ile dii~iince ozgiirliigiine on-
ciiliik etmi~tir. Onun dii~iincemize biiyiik bir
katklsl da, deney sonuclan ile matematigi bir-
le§tirmesi, oylece bilimsel yontemi bugiinkii an-
lamda i~lemi~ olmasldlr. ~u sozleri ilginctir:
Felsefe (bilim demek istiyor) gozlerimiz oniinde
apk duran "evren" dedigimiz 0 gorkemli kitapta
yazlhdlr. Ancak yazIldlgl dili ve alfabesini ogren-
medik~e bu kitabl okuyamaYlz. Kitabm yazIldlgl
dil, matematigin dilidir; harfleri ii~gen , daire ve di-
ger geometrik :;;ekillerdir. Bu dil ve harfler olmak-
slzm, kitabm bir tek sozciigunii anlamaya olanak
yoktur.
Ronesans'lll biiyiik sanatpsl Michelange-
lo'nun oldiigii Yll diinyaya gelen, Newton'un
dogdugu Yll diinyadan aynlan Galileo, Francis
Bacon, Descartes, Kepler ve Shakespeare gibi
iinliilerle cagda~tl. Temelde Ortacag bagnazh(s1-
na bir "isyan" diye niteleyebilecegimiz Ronen-
sans'm son doneminde ya~ayan Galileo, yeni
85

arayl~ ve atIhmlanyla kendisini onceleyen Le-


onardo da Vinci ve Copernicus tiiriinden evren-
sel bir yetenek, yeni~aglll unutulmaz bir mima-
ndlr.
italya'mn egik kulesi ile iinlii Pisa kentinde
diinyaya ge1en Galileo Galilei ogrenimine bir
manastIrda ba~ladl. Babasl kentin soylularm-
dandl, ancak geliri sosyal konumuna ko~ut de-
gildi; aile ge~imini iistii-ortiik bi~imde miizik ve
matematik ~ah~malanyla saghyordu.
Galileo'nun iistiin yetenekleri daha kii~iik ya-
~mda belirginlik kazanml~tI. Sanata biiyiik bir
yatkmhgl vardl: ut ve org ~almanm yam Slra
hrUzel resim ~ah~malanyla da dikkati ~ekiyordu.
Aynca oyuncak tiiriinden ara~ yaplmmda iistiin
01 becerisine sahipti. 0 donemde Pisa, kendi 01-
ciisiinde bir sanat ve ogrenim merkeziydi. Gali-
leo tiim yeteneklerine geli~me olanagl veren
canh bir ortamda biiyiidii. Babasmm yon1endir-
mesiyle iiniversite ogrenimine tIp fakiiltesinde
ba~ladl , ama hekimlik onu ~ekmiyordu. Fizige,
bu arada Archimedes'in ~ah~malarma oze1 bir
Hgisi vardl. Bir raslantI olarak geometri iizerine
dinledigi bir konferans oniine yeni, kendisini
biiyiileyen bir diinya a~ar; tip derslerini bir ya-
na iterek once kapl arahklanndan, sonra kaYlth
llgrencisi o1arak matematik derslerini izlemeye
koyulur. Ne var ki, bir siire sonra ailesinin ge-
eim slkmtIsl nedeniyle iiniversiteden aynlmak
zorunda kahr; ge~imini ozel dersler vererek ka-
zanmaya ba~lar. Qok ge~meden kimi bulu~ ve
cah~malanyla adml duyuran Galileo, ogrenimi-
ni yanda kestigi iiniversitesine matematik
okutmam olarak ~agnhr.
86 • Galileo Galilei

Galileo bafpna buyruk bir ki§idir. Meslek ya


§ammm daha ba§mda bir yandan bilimsel ~ah§
malanyla un kazamrken, ote yandan Aristotelef
gelenegine a~bgl "sava§" nedeniyle ~ok ge~me
den dl§lanan biri olur. Universiteler bilimd(
Aristoteles du§uneesinin birer kalesiydi. Gali
leo'nun pervaslz ele§tirileri, a~lk sozlulugu, da
hasl ~evresini ku~umseyiei tutumu kolayea ba
~§lanamazd1. Pisa'da tutunmaSI gU~le§inee pat
ronu Duk'un araelh~yla Padua Universitesin(
matematik profesoru olarak ge~meyi ba§anr.
Galileo'nun ba§hea ve en oZgUn ~ah§masl fi
zikte "dinamik" diye bilinen nesnelerin devinim
lerine ili§kin etkinligidir. Bu ~ah§mamn bir so
nueu eylemsizlik ilkesi, diger bir sonueu serbes
du§me yasasldlr. "Statik" denilen dengesel ili§
kiler Arehimedes'in bulu§lanyla apkhk kazan
ml§b. Oysa devinim konusu Galileo'ya gelinee
yedek yanh§ anla§llml§tI. Ornegin, devinin
i~inde olan bir nesnenin kendi haline blraluldl
~nda duraea~, devinimini aneak bir dl§ gUeuI
itmesi ya da ~ekmesiyle surdurebileeegi samh
yordu. Galileo ise bu samya ters du§en bir du
§unce olu§turmu§tu: devinen bir nesne, dl§ et
kenlerden serbest kaldl~nda, devinimini tekdu
ze bir hlzla surdurur. Buna gore, dl§ etkenle
devinimin degil, devinimin degi§mesinin nede
nidir. "lvme" denen bu degi§iklik devinimin hI
zmda ya da yonunde olabilir.
Nesnelerin deviniminde dl§ gU~lerin etkisiniJ
hlzda degil ivmede kendini gosterdigi du§unees
Galileo'ya, serbest du§meye ili§kin deneylerin
apklama olana~m da saglar. Yerle§ik ogretiyl
gore, bir nesnenin du§me hlZI a~rh~yla oranb
87

hydl. Ornegin, aym yiikseklikten blrakIlan biri


bef;l, digeri bir kg a/?;lrhgmdaki iki nesneden bi-
rincisi yere ikincisinin aIdlgl siirenin 1/5 in de
uIaf;lmahydl. Soylentiye baklhrsa, Galileo herke-
sin inandlgl bu dii~iincenin yanh~hgml, Pisa
KuIe'sinden degi~ik a~rhkIarda kur~un paq:a-
lanm atarak seyircilerine, bu arada ozellikle
derslerine gitmekte olan profesorlere ispatlama-
ya ~ah~ml~tI.
Serbest dii~me yasasl olduk~a basit bir denk-
Iemle ~oyle dile gelmektedir: s = 1/2 gt2. Buna
gore, serbest (ya da bo~lukta) dii~en bir nesne-
nin aIdlgl mesafe, dii~me siiresinin karesiyIe
dogru orantIhdlr. Bu iIi~ki a~rhkIan veya mad-
desel niteIikIeri ne olursa olsun tiim nesneler
i~in ge~erlidir.
Devinime iIi~kin eylemsizlik iIkesiyIe serbest
dii~me yasasmm kuramsal oneminin yam Slra
uygulamadaki onemi de ~ok ge~meden anIa~lhr.
Galileo, koruyucusu Tuscany Diikii'niin istegi
iizerine top mermilerinin izIedigi yolu inceleme-
ye koyulur. Yatay olarak atIIan bir merminin
bir siire yatay gittikten sonra birden dikey dii-
~ii~e ge~tigi samhyordu. Galileo yatay hlzm (ha-
va direnmesi bir yana) degi~meden siirecegini
eylemsizlik iIkesiyIe ortaya koymu~tu. Ancak
buna, dii~me yasasl geregince giderek art an
dii~me hlzmm da eklenmesi gerektigini gormek-
te gecikmez. EyIemsizIik iIkesiyIe serbest dii~me
yasasmm l~l~nda bir merminin izIedigi yol ko-
Iayca belirlenebiIir: once devinimin yatay oldu-
gu diif;liiniiIiirse, mermi ilk saniyede aIdl~ yol
kadar ikinci saniyede de yol ahr; sonra devini-
min dikey dii~ii~ oldugu dii~iiniiIiirse, mermi
88 • Galileo Galilei

dii~me siiresiyle oranhh bir hlzla dii~er. Basit


bir hesaplamayla, bile~ik devinimin parabola bi-
~iminde bir yol ~izdigi gosterilebilir. Burada, di-
namikte son derece onemli bir ilkenin uygula-
madaki ilk ornegini bulmaktaytz. "Paralel kenar
yasasl" diye bilinen bu ilkeye gore, birden fazla
kuvvet aym zamanda etkili oldugunda, sonu~
sanki herbiri slraslyla etki gostermi~ gibi olur.
Ornegin, yol almakta olan bir geminin giiverte-
sinde oldugunuzu dii~iiniin: gemi ileri dogru yol
ahrken siz giivertenin bir yamndan kar~l yam-
na yiiriiyorsunuz. Bu demektir ki, siz hem kar~l
kenara hem de geminin devinim yoniinde ilerle-
mektesiniz. Denize gorecel konumunuzu belirle-
mek isterseniz, once gemi ilerlerken durdugu-
nuzu, sonra kar~l kenara yiiriirken geminin
durdugunu varsaymamz gerekir.
Bilimsel yakla~lmlllda Galileo bir yamyla
Kepler'e benzer bir tutum sergilemektedir: ikisi-
nin arayt~l da olgularlll gerisinde matematiksel
ili~kiler bulmaya yoneliktir; ~u farkla ki, Galileo
i~in aranan ili~kiler mistik degil salt ussal nite-
liktedir. Onun gozlemden ~ok, ussal dii~iinceye
verdigi onem ~u sozlerinde de dile gelmektedir:
Aristarchus ile Copernicus'ta beni en ~ok §a§lr-
tan §ey, akh duyularma egemen kIlmalan, inan~­
lanm yuzeysel gozlemlerin deg-il aklm temeline
oturtmalandlr. (Qunku, duyu verilerine baklhrsa
dunya giine§in ~evresinde degil, giine§ dunyamn
~evresinde donmektedir!)
Galileo astronom olarak yeti~memi~ti, ama
ba~l aSll bu alandaki ~ah~malanyla derde girer.
Copernicus sistemi onu gen~lik Ylllarllldan beri
ilgilendirmekteydi. Teleskopun icadl sistemin
89

dogrulugunu ispatlama flrsatl getirmi~ti ona.


Serbest du~meye ili~kin deneyleri bagnaz yevre-
leri ofkelendirmi~ti, ama engizisyonu fazla ra-
hatslz etmemi~ti. Bir Hollandalmm iki mercekli
bir arayla gorme gUcunu arttlrdlgtm duyar duy-
maz yah~maya koyulan Galileo, yok geymeden,
daha gUylu kendi teleskopunu olu~turarak, gok-
yiiziine yevirir. Gozlemleri arasmda en onemlisi
.Jupiter'in dort gezegeniydi. Her ~eyi alt-iist
eden oyle bir bulu~ dogru olamazdl. Qunku res-
mi ogretiye gore, sabit Ylldlzlar dl~mda yalmzca
yedi goksel nesneye (gUne~, ay ve be~ gezegen)
olanak vardl. Galileo bir ~arlatan, teleskopu
~eytammsl bir araytl. byle bir arayla gokyuzunii
incelemeye kalkmak bile bagl~lanmaz bir gii-
nahtl. Galileo kendi ulkesinde sinsi bir kampan-
ya ile kar~l kar~lya gelmi~ti artlk. Ama onu iil-
kesi dl~mdan duyulan bir ses sevindirmekte ge-
cikmez: bu ses Galileo'nun gozlemlerini benim-
Heyen done min iinlu astronomu Kepler'in sesi-
dir.
Galileo teologlan ofkelendiren ba~ka gozlem-
I.crini de ortaya koymu~tu. Bunlardan biri ay gi-
bi Venus'iin de evreleri oldugu gozlemiydi. Bir
digeri, aym hep samldlgt gibi piiriizsuz, yetkin
bir nesne degil, dag, vadi ve diizlukleriyle dun-
yaya benzer bir nesne olduguydu. Teleskop ayn-
ca giine~te birtaklm lekelerin varhgml da gos-
Lcrmekteydi. Bu gozlemler "Tannsal duzen" di-
,ye bakllan gokyuzunun hiy de kusursuz, yetkin
bir ~ ey olmadlgt demekti. Kilise artlk sessiz ka-
lumazdl. Aldlgl ilk ivedi onlem, kutsal kitabm
kimi tiimcelerine dayanarak iki buyruk ortaya
koymak oldu:
90 • Galileo Galilei

Birinci buyruk: Gune~in dlinyanm eevresinde


donmeyen, merkezde sabit oldugu du~uncesi
kutsal ogretiye aylun, sacma ve yanh~ bir sav-
dlr.
ikinci buyruk: Dunyanm, merkezde sabit de-
gil, giine~ eevresinde bir gezegen oldugu goru~u
felsefe apsmdan saema ve yanh~, teoloji apsm-
dan gereek inanca ters du~en bir savdlr.
ikinci onlem, davram~ ve du~uncesi bu buy-
ruklara ters du~tugu gerekeesiyle Galileo'yu
yargllamaktIr. 1616'da Engizisyon onune eag-
nlan Galileo istendigi uzere, Copernicus sis-
temini artIk ne sozlu ne de yazdI hie bir ~ekilde
savunmayacagml bildirerek bagl~lanmasllli
diler; sonra, aldlgl talimat geregince ko~esine
eekilerek bir sure suskunluk ieine girer. Bir
sure, eunku suskunluk onun yarat1h~ma aykln
bir davram~tI. Nitekim, dostu Kardinal Bar-
berini'nin Papahk makamma gelmesiyle ylirek-
lenen Galileo yeniden i~e koyulur, Dunya'nm iki
Buyuk Sistemi Uzerine Diyalog adh kitabml
yazar. 1632'de yaytmlanan kitapta iki sistemin
(Ptolemy sistemi ile Copernicus sisteminin)
gorunurde yanslz bir kar~Ila~tInlmasl yapII-
makta, birinden birine ustlinliik tanmmamak-
tadlr. Ama bu sadece bir goruntii. Bir yandan
giine~-merkezli sistemin dogrulugu birtaklm in-
ce tartI~malarla kamtlamrken, ote yandan res-
mi gorii~le sinsice alay edilir. Etkili bir dille
kaleme alman kitap piyasaya pkmaslyla bek-
lenmeyen bir ilgi toplar, Avrupa'nm hemen her
iilkesinde geni~ okuyucu kitlesi bulur. Bu ilgi
kar~lsmda iyice kopiiren kilise yeniden harekete
geeer; Galileo bir kez daha Engizisyon oniine
91

pkmaya zorlamr. Yat;;h ve hasta bilgin hiicreye


abhr, yargI oniinde tovbe etmedigi takdirde it;;-
kence gorecegi soylenir. Galileo yaresizdir; eline
veri len metni diz yokerek okur:
Ben Galileo Galilei , ge~mifilteki tum yanhfil ve
aykIn dUfiluncelerimden dola Yl huzurunuzda ken-
dimi lanetliyor, bir daha oyle sa~mahklara dUfiI-
meyecegime, kutsal ogretiye aykIn hi~ bir fikir
tafillffiayaca~ma yemin ederim.
Otuz yll once Bruno'yu yakarak cezalandlran
Engizisyon, Galileo'ya daha yumut;;ak davramr,
cv hapsine mahkum etmekle yetinir. Yat;;h bil-
gin yat;;ammm son Ylllannda yokmiit;;tiir, gorme
yetisini tiimiiyle yitirir; ama bot;; durmaz.
Devinim iizerindeki arat;;tIrmalanm il(eren en
biiyiik yaplbm (iki Yeni Bilim (lzerine Diyalog)
gizlice hazlrlar, dostlarmm araclh~yla Hollan-
da'da yaYlmlabr.
Engizisyon Galileo'yu mahkum eder; ama 0
mahkumiyet Galileo'nun degil, dinsel bagnaz-
hgm kendi oliim fermam olur. Kilise it;;ledigi
aYlbm ezikliginden bugiin bile tam kurtulmut;;
degildir.
92 • Bilimin Onculeri

Johannes Kepler
(1571 - 1630)

Newton, "Daha ileriyi gorebildiysem, bunu


omuzlarmdan baktI~m devlere boq:luyum," de-
mi~ti. Bu devlerden biri Galileo ise digeri Kep-
ler'dir.
Kepler'e gelinceye dek Copernicus sistemine
dayanakslz bir hipotez, ya da, i~e yarar mate-
matiksel bir ara~ gozuyle bakIhyordu. Kepler,
sistemin kimi duzeltmelerle bilimsel dogrulugu-
nu kamtlamakla kalmadl, astronomiye mekanik
bir kimlik kazandlrdl. Gen~lik co~kusuyla i~e
koyuldugunda amaCl mistik inanCl dogrultusun-
da, "goksel alemin muzikal uyumunu" geomet-
rik olarak belirlemekti; ~ah~masml noktaladl-
~nda, astronomi matematiksel duzenlemenin
otesinde fiziksel bir ger~eklik kazanml~tI. Ders
kitaplannda daha ~ok u~ yasaslyla bilinen Kep-
ler, uzay fiziginde sonraki kimi onemli bulu~la­
nn ipu~lanm da ortaya koymu~tu. Bunlann ba-
~mda eylemsizlik ilkesiyle ~ekim kavraml goste-
rilebilir.
Johannes Kepler guney Almanya'da Weil
kentinde dunyaya geldi. Dort ya~mda ge~irdigi
a~r ~i~ek hastah~ gorme duyumunu zaytflat-
ml~, ellerinde sakathga yol a~ml~tI . Macera ara-
yan sarho~ bir baba ile akIl dengesi bozuk bir
annenin ~ocugu olmasma kar~m, Kepler'in og-
rencilik ytllan parlak ge~er. Ruhsal gUvensizlik
93

icinde buyuyen Kepler, once teolojiye yonelir;


uncak universite ogreniminde bilim ve matema-
tigin bUyiileyici etkisinde kahr; sonunda Coper-
nicus sistemini benimsemekle kalmaz, sistemin
dogrulugunu ispatlamak tutkusu icine girer.
Daha yirmiUc ya:;nnda iken Graz universite-
Hi'nin cagrlsml kabul ederek astronomi profeso-
rii, ardmdan kraliyet matematikcisi gorevlerini
yiiklenir. Ne var ki, rahat bir cah~ma ortaml
buldugu Graz'da kalmasl fazla surmez; dinsel
ceki~mede yenik du~en protestan azmhkla bir-
likte kenti terk etmek zorunda kahr. Kepler i~­
Hiz kalml~tIr, ama bu ona meslek ya~ammm bel-
ki de en buyuk ~ans kaplsml acar: otedenberi
cah~malarma hayranhk duydugu Danimarka'h
linlii astronom Tycho Brahe'nin asistam olur.
Gerci ki~ilik yonunden ustasl ile uyum kurmasl
kolay olmayacaktI; ustelik Tycho tannsal duze-
ne aykln saydl~ gUne~-merkezli sisteme kar~lY­
dl. Ona gore gezegenler gUne~in, gUne~ de dun-
yanm cevresinde donmekteydi. Ne ki, cok gec-
meden usta ya~amml yitirir (1601); gozlemeviy-
Ie birlikte ytllarm yogun emegiyle toplanml~ son
derece gUvenilir gozlem ve oicme verilerine Kep-
ler sahip pkar.
Kepler'in resmi gorevi astroloji almanaklan
hazlrlamaktI. Zaten yetersiz olan maa~l cogu
kez odenmiyordu bile. Soylularm yIldlZ falma
bakarak gecimini saghyordu. Astronomlar iCin
ek kazanc kayna~ gozuyle baklp bir baklma ku-
cumsedigi astrolojiye inanmadlgl da kolayca
soylenemez.
Yukarda da belirttigimiz gibi, Kepler'in amaCl
"goksel mimarhk" dedigi duzende aradl~ mate-
94 • Johannes Kepler

matik uyumu kurmakb. Graz'dan aynlmadal


once yaYlmlanan Goksel Gizem adh kitabmda
gezegenlerin devinimlerini geometrik ~izgi VI
egrilerle belirleme yoluna gitmi§, 0 zaman bili
nen alb gezegene ait yoriingelerin, belli bir sm
i~inde i~i~e yerle§tirilen be§ diizgiin geometril
nesnenin olu§turdugu alb arahga denk dii§tii
gunii ispata ~ah§ml§b ("Yetkin nesne" denen bt
~ok yiizlii eisimler §unlardlr: (1) dort e§kenal
ii~gen yiizlii (piramit), (2) alb kare yiizlii (kiip)
(3) sekiz e§kenar ii~gen yiizlii, (4) oniki e§kenaJ
be§gen yiizlii, (5) yirmi e§kenar ii~gen yiizlii. Bi·
lindigi gibi iki boyutlu diizlemde istenilen say!,
da ~okgen §ekil ~izilebilir; oysa ii~ boyutlu uzay-
da yalmzea slraladl~mlz bu be§ ~ok yiizlii diiz·
giin nesne olu§turulabilir). Antik ~agdan beri bi·
linen bu be§ nesnenin gizemli bir niteligi oldugu
inanel pek de yersiz degildi. Ger~ekten, yetkin
simetrik olan bu nesnelerin her biri tum ko§ele·
rinin dokundugu bir kiire i~ine yerle§tirilebilir.
Aym §ekilde, her biri tiim yiizlerinin orta nokta·
sma dokunan bir daireyi ~evreleyebilir. Orne-
gin, Satiirn yoriingesini i~eren kiireye bir kiip
yerle§tirileeek olsa Jiipiter'in kiiresi bu kiipiin
i~ine; ya da, Jiipiter'in kiiresine bir piramit
(dort e§kenar ii~gen yiizlii nesne) yerle§tirileeek
olsa Mars'm kiiresi bu piramitin i~ine bpabp
uyaeakbr. Aym diizenleme geriye kalan gezegen
yorungeleriyle ~ok yiizlii diizgiin nesnelerle de
ger~ekle§mektedir. Kepler en biiyiik eo§kusunu
bu diizenlemeye yonelik ara§brmasmda ya§a-
ml§br.
Diizgiin geometrik nesnelerle gezegen yoriin-
geleri arasmda varsayllan ili§ki olgusal temel-
95

den yoksundu ku~kusuz; ama, gezegenlere ait


yorunge buyuklukleri arasmda bir tur korelas-
yon oldugu du~uncesinde bir gercek payl vardl.
Nitekim Kepler'in yirmi YII sonra formule ettigi
ucuncu yasasl bu du~unceden kaynaklanml~tIr.
Tycho'nun gozlemevine yerle~en kepler, genc-
liginin cogu akIl-dl~1 saplantIlarmdan tiimuyle
kurtulmazsa da, giderek daha olgun, olgusal ve-
rilere daha bagh bir kimlik kazamr. Tycho'nun
ona verdigi gorev gezegen yorungelerini belirle-
meye yonelikti; incelemeye koyuldugu ilk yorun-
ge de beklentiye en cok ayklrI du~en Mars'm
gozlemlenen yorungesiydi. Kepler, yo gun bir ug-
ra~a kar~m Yillarca, gozlem verileriyle uyum
kurmaya cah~tI~ cembersel yorunge arasmdaki
farkl gideremedi. Bu demekti ki, cembersel yo-
runge beklentisinde bir yanh~hk olmahydl. Ne
var ki, goksel duzeyde yetkinlik arayl~l icinde
olan Kepler bu olaslh~ bir turlu icine sindiremi-
yordu. Oembersel olmayan bir yorunge (ki, Kep-
ler iCin bu bir "pislik"ti) nasll du~unulebilirdi?
Ama olgular da bir yana itilemezdi!
Bu tur acmazlarm etkisinde Kepler zamanla
astronomide geometrik uyum araYl~mdan fizik-
sel etki araYl~ma girer. Copernicus iCin giine~in
merkez konumu salt matematiksel bir belirle-
meydi; oysa Kepler buna fiziksel bir gerceklik
tamma geregini duymaya ba~lar. Tum gezegen
yorunge duzlemlerinin gune~in merkezinden
gecmesi olaYl, bu yoneli~i dogrulaYlcl netiliktey-
di. Mars'm yorungesi uzerindeki cah~masl bir
olguyu daha gun l~lgma Clkarml~tI: gezegenin
yorungesi uzerindeki hlzmm degi~ik noktalarda
degi~ik oldugu gercegi. Oyle ki, gezegenin giine-
96. Johannes Kepler

~e yakla~tIgrnda hlZl artmakta, uzakla~tIgrnda


hlZl azalmaktaydl. Kepler bu ili~kiyi ikinci yasa-
smda ~oyle dile getirir: giine~ He gezegen ara-
smdaki yan~ap vektorii yoriinge diizleminde
e~it zamanlarda e~it alanlar siipiiriir. YaptIgl
tum ol~melerin dogruladlgr bu ili~ki de ~ember­
sel yoriinge beklentisiyle bagda~mamaktaydl.
Kepler ister istemez ba~ka bir yoriinge bi~imine
yonelmek zorundaydl. Gozlemler yoriingenin
elips bi~iminde oldugunu ortaya koyuyordu.
Mars'm yoriingesine ili~kin bu bulu~unu Kepler
daha sonra birinci yasasl olarak tum gezegenler
i~in genelleme yoluna gider: Her gezegen, bir
odagrnda giine~in yer aldlgr bir elips ~izerek de-
Vlnlr.
Kepler ilk iki yasasml, 1609'da yaYlmlanan
Yeni Astronomi adh kitabmda ortaya koymu~tu.
-0 ~iincii yasasml aradan dokuz Yll ge~tikten
sonra olu~turur: Bir gezegenin yoriingesini ta-
mamlamada ge~irdigi siirenin karesi, giine~e
olan ortalama uzakhgmm kiipiiyle orantIhdlr.
Buna gore, gezegenin periyoduk siiresini Tile,
yoriin9"esin,;in ortalama yan ~apml rile gosterir-
sek, r / T oram tiim gezegenler i~in aymdlr.
"Harmonik yasa" diye bilinen bu ili~ki, yoriinge-
lerini tamamlama siiresi baklmmdan gez0gen-
lerin mukayesesine olanak vermektedir. Daha
da onemlisi, ili~kinin ilerde Newton'un formiile
ettigi yer~ekimi yasasma sagladlgl ipucudur.
Oysa Kepler bu son bulu~una, gen~lik yIllarm-
dan beri arayl~l i~inde oldugu "kiireler uyumu-
nun" formiilii goziiyle baklyordu. Uyumsuz bir
evrenin onun i~in bir anlaml yoktu. Giine~ geze-
genleri yonetme giiciine sahipse, goksel devi-
97

3 2
nimlerin r / T formiiliinde dile gelen tiirden bir
ili~ki i~ermesi gerekirdi.
Kepler'in ger~egi bulma yolunda verdigi ~aba­
nm bir benzerini bilim tarihinde gostermek gii~­
hir. $u sozlerinde derin ara~tIrma tutkusu az da
olsa yanslmaktadlr: "C;ah~mamm karma~lk gorii-
nen sonu~lanm izlemede zorIamyorsamz, bana
klZmaYImZ; ~ektigim slkmtIlar i~in bana aClYImz.
Sundugum her sonuca yiizlerce kez yineledigim
Slllama ve hesaplamalarla ula~tIm. Sadece
Mars'm yorungesini belirlemem be~ yIllml aId!."
Copernicus gibi Kepler de pythagoras'dan kay-
naklanan sayl mistisizminin etkisindeydi. Evre-
nin geometrik bir diizenlemeyle kuruldugu in an-
eml hi~ bir zaman yitirmedi. Onun goziinde giine~
tannsal bir gii~tii. Giine~ sisteminde yalmzca altI
gezegenin bulunmasma (Uraniis, Neptiin ve Plu-
Lo heniiz bilinmiyordu) ko~ut olarak geometride
yalmzca be~ diizgiin ~ok yiizlii nesneye olanak 01-
maSl raslantI degil, merak konusu bir giz~~di .
Astronominin temelini olu~turan ii~ yasasl bu gi-
zemin biiyiisiinde omiir boyu siirdiirdiigii ~ah~­
manm bir baklma yan iiriiniidiir. Kepler'in kendi-
si gibi donemin bilim ~evrelerinin de (bu arada
Galileo'nun) bu yasalan yeterince onemsedigi
soylenemez. Newton'un bir ba~ansl da, Kepler'in
kitaplarlllda adeta gomiilii kalan bu yasalarlll
ger~ek onemini kavraml~ olmasldlr.
Kepler asIl hayal ettigi ~eyi (goksel kiirelerin
miizikal uyumunu) belki ger~ekle~tiremedi ; ama
ger~ekle~tirdigi ~ey ona bilim tarihinde "Ast-
ronominin Prensi" unvamm kazandlrmaya yetti
98 • Bilimin OnciUeri

William Harvey
(1578-1657)

Astronomide Kopernik'in, fizikte Galileo'nur


ba§lattIftl devrimei abhml bpta Harvey geq;ek
le§tirir. Kan dola§lml iizerindeki ~ah§maslyl~
bilim tarihine ge~en Harvey, yalmz bu ~ah§ma·
styla degil, tIp alanmda yerle§ik onyargtlan klr·
makta gosterdigi diren~le de oneii ki§iligini ka·
mtlaml§tIr. Ozel ya§aml renksiz ve tekdiize ge·
~en Harvey'in bilim adaml olarak biiyiikliigunt
iki ozelliginde bulmaktaytz: (1) Ger~egin, kokeni
hangi otoriteye dayamrsa dayansm onyargtlar·
da degil, nesnel gozlem verilerinde oldugu inan·
el; (2) Dini inan~lardan kaynaklanml§ bile olsa
her turh'i bagnazhga kar§l durma eesareti.
Ya§adlgl donemde biiyiieiiliik, resmi yasaga
kar§m, halk kesiminde yaygtn bir uygulamaydl.
o slrada ytklma yol a~an biiyiik bir deniz flrb·
nasmdan hiikiimet biiyiieiileri sorumlu tutmu§·
tu. Bu gerek~e ile yakalanan bir grup savunma·
SIZ zavalh insam oliim eezasmdan Kral'm ba§·
hekimi Harvey kurtanr. Harvey'in, dogal Ylklm·
larla"biiyiieiiliik" denen pratigin bir ili§kisi 01-
madlgma ba§ta Kral olmak iizere yetkilileri
inandlrmasl kolay olmaml§tI, ku§kusuz.
Ingiltere'de kii~iik bir kasabada 1 Nisan giinii
diinyaya gelen William ~oeuklugu boyunea ar-
kada§larmm, "Nisan Bahftl" sata§malarma he-
def olmu§tu. Varhkh babasl aym zamanda ken-
99

tin belediye ba§kamydl. William on be§ ya§ma


geldiginde universiteye girmeye hazlrdl; SIkI bir
smavdan ge{:erek Cambridge'e girmeyi ba§anr.
Bilimin diger kollarmda oldugu gibi bpta da
gozlem ve deneyin a~rhk kazanmaya ba§ladl~
donemdi bur byle ki, universite'ye ilk kez, olUm
cezasma {:arpbnlan iki su{:lunun cesetleri uze-
rinde inceleme yapma izni verilmi§ti. William'm
tip alamnda ya§am boyu yogunla§an ilgisi, i§te
te§rih masasmdaki bu incelemeye kablmaslJla
ba§lar.
Orta{:ag boyunca astronomi ile tip on planda
tutulan ba§lica iki {:ah§maydl. Astronominin bu-
yuk otoritesi Ptolemy, Aristoteles'{:i du§uncenin
dokunulmaz simgesiydi.
Tlp'ta ise ogretisi tarb§maslz kabul edilen
otorite Bergama'h Galen (M.S. 131-201) idi. Ro-
rna tmparatoru Marcus Auerius'un hekimi olan
Galen, ozellikle anatomi alamndaki {:ah§mala-
nyla unluydu. 0 zaman insan cesedi uzerinde
incelemeye izin yoktu. Galen ister istemez {:ah§-
malarmda domuz, kopek, maymun gibi hayvan
oluleriyle yetinmek zorundaydl. Bu yUzden, in-
celemeleri smlrh kalmanm otesinde birtaklm
yanh§hklara du§mekten kurtulamaz. Ronesans
doneminde insan cesedi uzerinde inceleme ser-
best blrakllml§b. Ancak anatomi profesorleri
te§rih i§ini asistanlarma blraktIklan i{:in onem-
Ii bir ilerleme saglanamlJor, Galen ogretisi etki-
sini surduruyordu.
Bu gelenegi ilk sorgulayan bilim adaml And-
reas Vesalius olur. Padua Universitesi'nin 23
ya§mdaki bu gen{: profesoru (1514-1561) te§rih
cah§malanm kendisi ustlenir, inceleme yontem
100. William Harvey

ve ara~lanm geli§tirmede onemli adlmlar atar.


"lnsan Vucut Yaplsl Uzerine" adh yapltmda
gozlem ve bulgulanm ortaya koyan Vesalius,
Galen ogretisinde saptadlg,. yanh§hklan belirt-
mekten de geri kalmaz. Anatomi gozlemsel bir
bilim olma yoluna onunla girer. Ne var ki, Vesa-
lius fizyolojideki ~ah§malarmda aym ba§anYl
gosteremez. 0 da geleneksel ogretiye uyarak vu-
cuda alman besinin once karacigerde "dogal
ruh" kazandlg,., sonra kalpte ya§amsal ruha, be-
yinde ise hayvansal ruha donu§tugu inancm-
daydl.
Ger~ek bir nesne olmaktan ~ok bir ozellik
saydlg,. hayvansal ruhu, sinir sistemi araclhg,.y-
la, bedensel devinim ve davram§lan duzenleyen
bir gii~ olarak algIhyordu. "Metafiziksel" diyebi-
lecegimiz bu tiir saplantIlarma kar§m, Vesali-
us'un bir gozleminin bugiin de ge~erligini koru-
dugu soylenebilir: "Beynin yaplsma gelince,
§imdiye dek inceledigim maymun, kopek, kedi
vb. dort ayakh hayvanlann nerdeyse ayrmtIlar-
da bile insanla benzerlik i~inde oldugunu gor-
" "
durn.
Harvey, Cambridge'de ba§ladlg,. tIp ogrenimi-
ni, Vesalius ve Galileo'nun adlanyla un kaza-
nan Padua Universitesi'nde surdurur. Ama gen~
bilim adaml aradlg,.m bulamaz: Vesalius'un a~­
tIg,. pg,.r olumunden sonra terk edilmi§, Galen
ogretisi yeniden egemenligini kurmu§tu. Hayal
klnkhgma ugrayan Harvey duruma katlamr,
diplomasml ahncaya dek tepkisini ortaya koy-
maz. Ulkesine dondugunde, ogrenimine ara ver-
digi universitesi onu ogretim gorevlisi olarak
kabul eder. Esmer ve ~elimsiz Harvey buyuk bir
101

istenyle koyuldugu yah§masmda sergiledigi ba-


§an ve iistiin yetenegiyle yok geymeden oncii ko-
numuna gelir. Aym zamanda Saray'm ba§heki-
midir. Kral Birinci Charles'm Cromwel kar§lsm-
da yenilgiye ugraYIp idam edilmesine kar§m,
Harvey saygmhgml yitirmez, ara§hrmalanm
daha yogun bir yabayla siirdiiriir. ~imdi sorula-
bilir: William Harvey'i bilimin onciileri arasma
yiicelten ba§ansl neydi?
Bu soruya verecegimiz yamt iki nokta iyer-
mektedir. ilk nokta Harvey'in titiz ve sablrh bir
gozlemci olarak verdigi ornektir. Kalbin yap I ve
i§leyi§ine ili§kin yerle§ik ogreti onyarglYa daya-
nan hatalarla yiikliiydii. Ornegin, damarlardaki
kamn maviye yalmaSl, arterlerdeki kamn ise
apk kIrmIzl oimasl iki ayn sistem olarak algl-
lanml§h. Ancak kanm bir sistemden digerine
nasll geytigi bir sorundu. Galen ve onu izleyen-
ler geyi§i, septum'un (kalbi ortadan ikiye bolen
dikey duvarm) ince gozenekli bir doku oldugu
varsaYImlyla apklaml§lardl. Oysa septum hiy
bir slzmhya elvermeyen kah bir yapIYa sahip-
tiro Diizeltilmesi gereken bir ba§ka hata da, ka-
nm akI§ml saglamak iyin kalple birlikte arterle-
rin de genle§tigi inancIydl. Deginecegimiz ikinci
nokta, Harvey'in inceleme yontemidir. Hayvan-
Ian canh olarak incelemeyi ilk kez Harvey dene-
mi§tir. Goguslerini a<;arak kalbin ah§ml dogru-
dan gozlemliyordu. Kalp degi§imli olarak atan
ve duran bir i§leyi§ iyindeydi. Eline aldl~nda
kalbin gene nobetle§e sertle§ip gev§edigini du-
yumsuyor; sertle§tiginde organm kaslhp solgun-
la§tI~m, gev§ediginde geni§leyip kIrmIzlla§h~­
m goriiyordu. Gozlemleri sonunda onu §oyle bir
102. William Harvey

yargIya ula~tlnr : Kalp "i~i bo~luk" pompa gib:


~ah~an bir kastlr; oyle ki, eyleme ge~tiginde i~
bo~lugu daralmakta ve kan dl~a yonelik akI~a
ge~mektedir; gev~ediginde ise tam tersine kal1
geni~leyen i~ bo~luga donmektedir.
Kalbin kasllmasIYla atar damarlarm kan tao
~lma dl~mda nablz atl~l da verdigini belirleyen
Harvey, ta~man kanm miktanm da saptama yo-
luna gider. Kalbin her atl~mda yakla~lk 30
gram kan pompaladl~m hesaplar (Bu, dakika-
da 72 vurul? olduguna gore bir dakikada yakla-
~lk 5 litre, bir gunde 6200 litre demektir).
$a~lrtlcl buldugu bu olguyu Harvey apklama-
dan duramazdl. Bu kadar ~ok kanm pompalan-
maSI ancak ~evrimsel bir akll?la olasIYdl. Oyley-
se, kan dola~lml hipotezi apklaYlCl tek se~enekti
onun i~in. Bu apklamada kalbin ~ah~masl, her
turlu gizemli gU~lerden uzak, salt mekanik bir
i~leyi~ olarak algIlanml~tlr (Kan dola~lml hipo-
tezinin olgusal olarak dogrulanmasl mikrosko-
pun icadml bekler. ttalyan bilgini Malpighi
1661'de mikroskopla kurbaga akcigerinde, atar
damarlarla toplar damarlarm, kllcal damarlar
araclh~yla biribirine bagh oldugunu saptar).
Harvey incelemelerini daha ileri goturerek,
damarlarm kamn akl~ma tek yonlu ge~it verdi-
gini belirler. Bu ge~itler "~ek-valf' i~levi goren
kanatlarla donatllml~tlr. Kanatlar atar damar-
larda kanm vucuda akl~lm, toplar damarlarda
kalbe donu~unu saglamaktadlr.
Harvey kan dola~lmma ili~kin bulu~unu
162S'de Latince yazdl~ ku~uk bir kitapta (Hay-
vanlarda Kalp ve Kan Devinimine ni~kin Ana-
tomik Bir Tez) ortaya koymu~tu. 1651'de yaYlm-
103

[anan ikinci kitabl embriyoloji konusunda An-


tik vag'dan 0 giine uzanan yakla:;nk iki bin Jll-
hk donemde yapllan en onemli incelemeyi ilteri-
yordu.
Gerltegi onyargtlarda degil, nesnel gozlem ve-
rilerinde arayan, kutsal da saYllsa dogmalara
boyun egmeyen Harvey, bilimdeki ba~anlannm
yam Slra ozgiir ara~tlrma geleneginin kurulma-
smda Odun vermez ki~iligiyle de bilim tarihinde
saygm yerini alml~tlr.
104. Bilimin Onciileri

Robert Boyle
(1627-1691)

Modern kimyamn kuruculan olarak genellik.


Ie Priestley, Lavoisier ve Dalton bilinir; ama
onlan onceleyen ilk buytik adlml Boyle'un attIgJ
gozden kacmamahdlr. Boyle'un icine dogdugu
dunya buyuculugun, falclh~n, batII inanclann
kol gezdigi bir dunyaydl. BlraktI~ dunya, olgu·
sal deneye, ussal ve ele:;;tirel du:;;iinmeye, dogal
gii~leri anlama ve denetlemeye yonelen bir dun.
ya olmu:;;tu. Oldugunde cagda:;;lan onu, "Gerceg;
soluyan Robert Boyle" diye anml:;;lardl.
Boyle, pek cok maddenin, kendi i~inde degi~.
meyen birtakIm basit elementlerin bile:;;igi oldu·
gu du~uncesini i~leyerek yuzYlllarm ogretisl
simyay! gecersiz kIlar. SimyacIlar, ozellikle Or·
ta~ag boyunca, "iksir" denen gizemli bir slvlyla
ya:;;aml olumsuzle:;;tirme, baya~ madenleri alb-
na donu~tiirme yolunda yogun ugra~ icindeydi-
ler. Onlara gore, bir madde nitelik baklmmdan
istenen ba:;;ka bir maddeye cevrilebilirdi.
Boyle'un ya:;;adl~ donemde elementlerin say!-
SI bilinmiyordu, ku~kusuz. Ama Boyle ilk kez,
en az iki elementi icinde ta~lmayan her madde-
nin bir element sayllabilecegi savml ileri sur-
mekteydi; oyle ki kimyacl, inceleme konusu her
maddenin kimligini, elementlere cozumleme
yontemiyle belirleyebilirdi. Onun buna ko~ut bir
saVl da, element ya da bile:;;ik olsun her sal
105

maddenin kimligini koruduguydu: Herhangi bir


orneklemin degi:;;ik goriinmesi temsil ettigi
maddenin degi:;;tigini degil, olsa olsa yabancl bir
madde ile katl:;;tl~m gosterirdi.
Boyle'un, kimyasal ~oziimleme yontemini sag-
lam bir temele oturttugu soylenebilir; ama onun
ilgi alam kimya ile slmrh degildi. Elektrik ko-
nusundaki ~ah:;;malan da, bir ba:;;langl~ olarak,
umut verici bir diizeyde idi. Pozitif ve negatif
elektrik yiikii aylnmml ona bor~luyuz. Aynca,
sesin tersine l§lk gibi elektrik ~ekiminin de bir
bo:;;luktan ge~ebilecegini ilk gosteren 0 duro
Deneysel ~ah:;;malanyla klsa zamanda tam-
nan Boyle'un bilimdeki en biiyiik atlhml hava
basmCl iizerindeki ~ah:;;masl ve bu basmca ili:;;-
kin "Boyle Yasasl" diye bilinen ili:;;kiyi bulmasl-
dlr. Daha sonra matematiksel olarak dile getiri-
len bu ili:;;ki, gazlarm basm~ altmda nasll dav-
randlgml apga vurmaktadlr. lrlanda kokenli
Robert Boyle bilimsel ya:;;amml ogrenim gordii-
gii lngiltere'de siirdiiriir. Zengin ve kiiltiir diize-
yi yiiksek bir ailenin tiim olanaklanyla biiyiiyen
Robert daha kii~iik ya:;;mda Latince, Yunanca ve
FranSlzca ogrenmi:;;ti. Onbir ya:;;ma geldiginde
Avrupa'nm ba:;;hca bilim ve kiiltiir merkezlerini
gezme ve tamma olana~ bulur. Ondort ya:;;mda
ltalya'ya gider. Canh ve renkli ya:;;amwla bir
~ok yonden goz kama:;;tlran bu Akdeniz iilkesin-
de gezip tozup eglenecegine, Galileo'nun ~ah:;;­
malanm incelemeye koyulur. Sonunda oylesine
biiyiilenir ki, lngiltere'ye dondiigiinde ya:;;am
pi am ~izilmi:;;, hedefi belirlenmi:;;tir, artlk! Deli-
kanh i~in bundan bOyle ya:;;am bilime verildigi
ol~iide anlamhdlr. 11k i:;;i, Oxford Universite-
106. Robert Boyle

si'nde kimi seckin ogrencileri cevresinde topla-


yarak "Gorunmez Kolej" dedigi bir dernek olu:;;-
turmak olur. Dernegin amacI, deneysel bilim et-
kinliklerini te~vik etmek, bilimsel yonteme tar-
h:;;arak apkhk getirmekti. Gorunmez Kolej cok
gecmeden saygmhk kazamr, 1660'da krahn ona-
Y! ile belli saYlda seckin bilim adamma uyelik
olanag,. tamyan "Royal Society" adl altmda ku-
rumsallal?lr.
Boyle'un yetil?tigi donemde tarhl?Ilan konula-
rm ba:;;mda hava basmci geliyordu. Onyedinci
yuzyll ba:;;larmda kullamlmaya bal?lanan su Cek-
me pompasl bir sorun ortaya koymu:;;tu: Suyun
kuyudan yaklal?lk 10 m'den daha yukan Cekil-
mesi neden olanakslzdl? Galileo bile bu soruya
dogru bir yamt verememi:;;ti. Soruna aranan
apklamay! Galileo'nun ogrencisi Torricelli geti-
rir. Torricelli analojiden yararlanarak havanm
da su gibi icindeki nesneler uzerinde basmc et-
kisi olabilecegi dUl?uncesinden yola pkar. "Hava
Denizi" denen bu hipotezin 10 m'lik su sutunuy-
la yoklanmasl pratik olarak kolay degildi. Torri-
celli deneysel yoklamasml iCi clva dolu 1 m'lik
bir tuple gerceklel?tirir. Deney basittir: Tup ,
apk ucu parmakla kapahlarak ters Cevrilip, us-
tu apk, clva dolu bir canaga daldlnlmca clva su-
tununun tupun kapah ust ucunda bir bOl?luk bl-
rakarak 76.2 cm duzeyine dUl?tugu gorulur CBi-
lindigi gibi Clva sudan ondort kat daha ag,.rdlr).
Torricelli Clvanm bu duzeyde kalmaslm, yanak
uzerindeki hava basmcl ile aClklar. Bu apklama
daha sonra Fransa'da Blaise Pascal, Alman-
ya'da Otto von Guericke tarafmdan · degil?ik de-
neylerle dogrulamr.
107

Bu deneyleri duyan Boyle de "Hava Denizi"


hipotezini deneysel olarak yoklamaya koyulur.
o Clva tupunu ustu apk Clva dolu canaga degil,
havasl bo~altIlml~ kapah bir kaptaki clvaya dal-
dlnr. Hava basmci desteginden yoksun ClVa su-
tunu tiimiiyle coker; ancak kaba yeniden hava
verildiginde Clva sutununun yukselerek 76.2
cm'lik duzeyi buldugu gorulur.
Royal Society'nin kurucusu Boyle kendi adlY-
la ami an bilim yasaslyla da unludur. Bu yasa
yukanda da belirttigimiz gibi bir gazm oylumu
He uzerindeki basmcm ili~kisini dile getirmekte-
dir. f?oyle ki, slcakhk sabit tutuldugunda, bir
gazm oylumu uzerindeki basmcla ters orantIh-
dlr (Matematiksel olarak: V = sabit bir sayl X
lIP, ya da, PV= sabit bir say!. V oylumu, P ba-
smCI simgelemektedir). Buna gore, ornegin, bir
gazm uzerindeki basmc iki katma pkanldl~n­
da oylumu yanya inmekte, tersine, basmc yan-
ya indirildiginde oylumu iki katma pkmaktadlr.
Gazlarm pek cogu bu ili~kiyi tam, kiicuk bir bO-
liimii ise yakla~lk olarak yansltmaktadlr.
Gazlarm fiziksel teorisinin geli~mesinde
onemli bir adlm olan Boyle Yasasl, gazlarm
kimyasal yapIslm anlamaya da yol acmwtIr.
Ozellikle, molekUl ve atomlann saptanmasmda,
bunlann olu~turdugu bile~iklerin incelenmesin-
de yasanm oynadl~ rolun onemi yadsmamaz.
Boyle'un cah~masl izlenerek, slcakhk degi~ik­
liginin basmc ve oylum uzerindeki etkisi de in-
celenmi~tir. Onsekizinci yuzYII sonlanna dogru,
hiribirinden ba~mslz olarak iki FranSlZ bilim
adaml (Jacques Charles ile Gay-Lussac), ISltIlan
bir gazda basmcm sabit tutulmasl isteniyorsa,
108. Robert Boyle

slcakh~n artu;!l ile oranhh olarak oylumun ar-


h~llla olanak verilmesi gerektigini belirler,
"Charles YasaSI" diye bilinen bu ili~ki, "Sabii
basm~ altmda bir gazm oylumu, mutlak slcak-
h~yla dogru oranhhdlr", diye dile getirilebilir:
V= sabit bir sayl X T. (T slcakhgl, V oylumu
simgelemektedir. ).
Boyle gibi Charles da yasasllll deneysel
olarak ortaya koymu~tu . lki yasamn da
matematiksel olarak temellendirilmesi on-
dokuzuncu yiizyllda olu~turulan gazlann
kinetik teorisini bekler.
FrancIs Bacon'u izleyen Boyle da, uygarh~n
gelecegi baklmmdan bilime biiyiik umutla bag-
lanml~h . Ya~adl~ donemi bilime yonlendirme
yolundaki ~abasmm anlamlm yansltan ~u soz-
leri ilgin~tir:
tnsanh~n gonen~ ve mutlulugu, doga bilgin-
lerinin dii~iin ya~amlmlza getirdigi yeni an-
laYl~la ko~ut gidecektir.
t~ine dogdugu diinya biiyiiciiliigun, falclh~n,
bahl inan~lann kol gezdigi bir diinyaydl. Blrak-
hgl diinya, olgusal deneye, ussal ve ele~tirel
dii~iinmeye, dogal gii~leri anlama ve de net-
lemeye yonelen bir diinya olmu~tu. ()}diigiinde
~agda~lan onu, "Ger~egi soluyan Robert Boyle"
diye anml~lardl.
Bilimin Onciileri • 109

Christiaan Huygens
(1629-1695)

YiizYl-hmlZm se~kin bir dii§iiniirii (A.N. Whi-


tehead), 17. yiizyIlI "dfihiler yiizYl-h" diye nitele-
mi§ti. Kepler, Galileo, Newton gibi hepimizin
bildigi bu dfihilerden biri de Cristiaan Huy-
gens'ti. Huygens biri pratik, digeri teorik olmak
!izere ba§hca iki ~ah§maslyia bilimin onciileri
arasmda yer almaYl- ba§arml§tIr.
Hollanda'da diinyaya gelen Christiaan, daha
kii~iik ya§mda, matematik ve bilime belirgin bir
ilgi duymaktaydl. Aydm kesimde etkili ki§iligiy-
le tanman babasl, devlet adamh~nm yam Slra
miizik ve §iirle de ugra§maktaydl. Entellektiiel
bir ortamda yeti§en Christiaan, iiniversite ogre-
nimini tamamladIktan kIsa bir siire sonra astro-
nomi ve matematik konularmda yaYImladlgl
tezlerle bilim ~evrelerinin, bu arada donemin
!inlii matematik~i-filozofu Rene Descartes'm
ozel dikkatini ~eker.
Huygens bilimsel ~ah§malarma astronomide
ba§lar. Teleskop daha yeni kullamlmaya ba§-
lanml§tI. Gen~ bilim adamI, ge~imini gozliik ca-
ml yapmakla saglayan filozof Spinoza ile i§birli-
(tine girerek daha gii~lii bir teleskop elde eder.
Gozlemleri arasmda Saturn gezegeninin ~evre­
Aindeki "hale" de vardl. Onun geni§, diiz bir hal-
kaya benzettigi bu hale aslmda iri toz par~alan­
nm olu§turdugu ii~ ku§ak i~ermektedir. Optik
110. Christiaan Huygens

araelar uzerindeki eah§masmm izlerini gunu·


muzde kullamlan araclarm ta§ldlg,. soylenebilir
Ama onu gununde, aSl1 une kavu§turan §ey:
sarkaeh saati icat etmesiydi. Gerci Galileo daha
once zamam belirlemede sarkaetan yararlamla·
bilecegini ileri surmu§tu. Ancak yogun cabalara
kar§m istenilen sonuca ula§11amaml§tL Huy.
gens'in 1657'de yapbg,. saat oldukea dakikti. Bu
icat oncelikle denizcilikteki gereksinim goz onu:
ne almarak ortaya konmu§tu. Ne var ki, bekle~
nen sonue tam gercekle§mez. Yereekiminin sari
kae uzerindeki etkisi gozden kaem1§b. Bilindigj
gibi belli bir yerde sarkacm her sahmm suresj.
aymdlr. Ancak saat arzm merkezinden uzakla§;
bkea (ornegin, yiiksek bir dag tepesine pkanldl'
g,.nda, ya da, ekvatora yakla§bnldlg,.nda) sah1
mm giderek yava§lar, saat geri kahr. Bunu da·
ha sonra fark eden Huygens, yitirilen zaman
miktanndan arzm ekvatordaki §i§kinliginin he.
saplanabilecegini bile gosterir.
Bu arada Huygens'in adl Slmr otesi bilim eev-
relerinde de duyulmaya ba§laml§br. 1663'te Ro-
yal Society (tngiliz Kraliyet Bilim Akademisil
onu, uyelik vererek onurlandlnr. Huygens tore·
ne kablmak iCin Londra'ya gittiginde Newton'la
tam§lr. Newton eah§malanm takdir ettigi bu
yabancl bilim adamml ulkesinde tutmak iein gi-
ri§imlerde bulunur. Ama Huygens'e daha par-
lak bir oneri XIV. Louis'den gelir. Fransa'nm bi-
limde ustiin bir konuma gelmesini saglamaya
cah§an Kral, Huygens'i bilimsel eah§malara ka-
blmak uzere Paris'e cag,.nr. Huygens, ustlendigi
gorevde, Fransa ile Hollanda arasmda bu slrada
ytkan sava§a kar§m, arahkslz onbe§ Yll kahr.
111

Uzerinde yogun ugra§ verdigi ba§hca konu l§l-


~n yapl ve devinim bicimiydi.
I§l~n ne oldugu gizemli bir sorun olarak ta-
rih boyunca ilgi cekmi§tir. Antik Yunan bilgin-
leri nesnelerin goriinebilirligini goziin yarattI~
bir olay saYlyordu. Ornegin, Epicurus goriintii-
niin gozden kaynaklanan resimlerden olu~tugu­
nu ileri siirmii~, Platon ise goziin ve bakIlan
nesnenin sactIgl l§mlarm birle~imi oldugunu
vurgulaml~tI. Daha garip bir apklamaya gore
de, baktI~mlz nesneyi gozden flrlayan birtaklm
goriinmez incelikte dokunaclarla gormekteydik.
17. yiizYlla gelinceye dek l§lk konusunda
onemli bir geli~meye tamk olmamaktaYlz; iiste-
lik l~lk deviniminin anhk bir olay oldugu gorii~ii
yaygmdl. Ashnda do gal olan da buydu; Ciinkii,
l~lgm belli bir hlzla devindigi sagduyuya pek
yatkm bir dii~iince degildi. Goziimiizii acar ac-
maz gormiiyor muyduk?
I~l~n belli bir hlzla ilerledigi dii~iincesini ilk
kez Danimarkah astronom Romer ortaya koyar.
1675'te Jupiter gezegeninin birinci uydusunu
gozlemlemekte olan Romer, uydunun cevresinde
dondiigii gezegenin arkasmda gecirdigi siireyi
saptamak istiyordu. Degi~ik zamanlarda yaptI~
olcmelerin farkh sonuclar vermesi ~a~lrtIclYdl.
Romer bu tutarslzhgl aClklamahydl. Romer,
Diinya ile Jiipiter'in giine~ cevresindeki dola-
mmlarmda kimi kez birbirlerine yakla~tIklanm,
kimi kez uzakla~tIklanm biliyordu. ~a~lrtlCl
buldugu olaYln, iki gezegenin arasmdaki mesafe
ile ba~ntIh oldugunu goriir. Aradaki mesafe kl-
saldlkca uydunun gezegen arkasmda gecirdigi
siirenin azaldl~m, mesafe uzadlkca siirenin art-
112 • Christiaan Huygens

bg,.m saptayan Romer, bunu, 1l?Ig,.n belli bir hIZ"


Ia ilerledigi hipoteziyle a~lklar. Il?Ig,.n aIdlg,. me·
safe klsaldlgmda uydunun erken dogul?u kap-
mImazdl. Il?Ig,.n belli bir hIzla devindigi dUl?un.
cesi ister istemez bal?ka bir soruya yol a~mll?tI:
Il?lk nasll devinmektedir? Huygens bu soruyu.
dalga kuramIyIa, Newton par~acIk kuramlyia
yamtlar.
Huygens ll?lg,.n dalga kuramml FransIzca ka-
Ierne aldlg,. Traite de la Lumiere (Il?lk Uzerine
inceleme) adh yaplbnda ortaya koyar. Onun bu
kurama yonelmesinde bir etken Il?lkia ses ara-'
smda gordugu benzerlikti. Bir bal?ka etken de
bir delikten pkan 1l?lgm yalmz tam karl?lSmda
ulal?bgl noktadan degil ~evredeki hemen her
noktadan gorulmesi olaYlydl. Bu olay 1l?Ig,.n de-
vinimini anlamak bakImmdan onemliydi. Huy-
gens'in "esir" kavraml bu il?levi saglayacakb.
Bir benzetme olarak, demiryolunda biribirine
dokunan ama bagh olmayan bir dizi vagon du-
l?unelim. $imdi dizinin bal?mdaki vagona loko-
motifin hafif bir vurul? yapmasl nastl bir sonu~
dogurur? Darbeyi dizi boyu ileten vagonlarm
yerlerinde kaIdlg,., yalmzca son vagonun uzak-
lal?bg,. gorulur. Nedenini, devinimin "etki - tep-
ki" yasasmda dile gelen ilil?kide bulabiliriz: Vu-
rUl? etkisini bir sonraki vagona ileten her vagon
aldlg,. tepkiyle dizideki yerinde kahr. Bir tepki
almayan son vagon ise, aldlg,. vurul? etkisiyIe di-
ziden uzaklal?lr. Verdigimiz bu ornek dalga ku-
ramma onemli bir apdan 1l?lk tutmaktadIr.
Huygens, uzaym, "esir" dedigi gorunmez bir
nesneyle dolu oldugunu varsaymaktaydl. Buna
gore, 1l?lk bir yerden bal?ka bir yere ilerlerken
113

bpkl vagonlarm ilettigi vuru§ etkisiyle devinir,


§u farkla ki, ilerleme tek bir yonde degil, esir or-
tammda tum yonlerde olu§ur. Nasll ki, demiryo-
lunda ilerleyen §ey vagonlar degilse, uzayda da
ilerleyen tanecik turunden nesneler degil, devi-
nim dalgasldlr. Huygens dalga kurailllyla l§lg,.n
yanslma, klnlma, kutupla§ma gibi davram§lan-
m da apkladlg,. inancmdaydl. N e var ki, dalga
kuraml, Newton'un pan;aclk kurammm golge-
sinde, 19. yuzytla gelinceye dek gozden uzak ka-
hr.
Newton 1672'de Royal Society'ye sundugu bil-
dirisinde beyaz bir l§lk l§lmmn cam prizmadan
ge~tiginde gokku§ag,.ndaki gibi bir renk spekt-
rumu sergiledigini belirterek, bunun l§lg,.n tane-
ciklerden olu§tugu hipoteziyle apklanabilecegi-
ni vurgulaml§tI. Rakibi Robert Hooke'un ele§ti-
risi kar§lsmda daha esnek bir tutum i~ine giren
Newton her ne kadar par~aclk ve dalga kuram-
larmm ikisine de yer veren "karma" bir kuram-
dan soz ederse de sonu~ degi§mez; bilim ~evrele­
ri Newton'un buyuleyici etkisinde par~aclk ku-
ramma ustunltik tamr.
19. yuzYlhn ba§larmda durumda beklenme-
dik bir geli~me olur; dalga kuraml yeniden on
plana pkar. I~lk uzerinde yeni deneylere giri~en
Thomas Young (1773-1829) elde ettigi verilerin
l~ng,.n dalga kuramtyla ancak a~lklanabilecegini
gorur. Kaynag,. ve slcakhg,. ne olursa olsun l§lk
hlzlmn degi~memesi , se~ilecek kuramm ge~erlik
ol~utu olmahydl. Young'a gore, dalgalarm hlZl-
mn aym kalmasml bekleyebilirdik; ama tane-
cikler i~in aym ~ey soylenemezdi. Gene, yansl-
rna ve kInlmanm aym zamanda olmasl, dalga
114. Christiaan Huygens

apsmdan bakllmca dogaIdI; oysa, taneciklerin


bir boliimii yanslrken, bir boliimiiniin kmlmas1
apklamaslz kalan bir olaydl. Ote yandan, New-
ton, l~l~n dalga niteliginde olmasl halinde dog-
rusal bir ~izgide ilerlemesine, keskin golge olu~­
turmasma olanak bulmaml~tl. Young'm buna
yamb basitti: Dalga uzunluklan yeterince klsa
ise, l~l~n hem dogrusal devinimi, hem de kes-
kin golge olu~umu beklenebilirdi. Aynca, Yo-
ung'ln "kan~lm" (interference), onu izleyen
Fresnel'in "klnmm" (diffraction) denen olglilara
getirdikleri apklamalar dalga kuramml destek-
leyici nitelikteydi. Daha sonra Maxwell'in dalga
kuramml daha kullam~h bulmasl da dengenin
biisbiitiin par~aclk kuraIm aleyhine donmesine
yol a~ar. Ne var ki, yiizYlhmlZm ba~mda durum
bir kez daha degi~ir. Planck'm kuvantum, Eins-
tein'm foto-elektrik kavramlanyla l~l~n par~a­
Clk kuraml yeniden tin plana pkar.
Bugiin ula~llan diizeyde kuramlardan ne biri-
nin ne otekinin kesin egemenliginden stiz edile-
bilir. Bir baklma Newton'un stiziinii ettigi, ~imdi
kimi bilim adamlannm "wavicle" diye dile getir-
dikleri "dalga-tanecik" karmasl ya da ikilemiyle
kar~l kar~lyaYlz . Ge~ici de olsa bu "ban~lkhk"
a~amasmda egemenlik payla~llml~ gtiriiniiyor.
Huygens dalga kurammm onciisii olarak bilim
giindeminde yerini korumaktadlr.
Bilimin Onculeri • 115

Sir Isaac Newton


(1642 - 1727)

Bilimin onciilerini tarih siirecinde bir dizi Yll-


liz olarak diif?iiniirsek, dizide konum ve parlak-
hgIyla hepsini bastlran iki YlldlZ vardlr: Newton
ve Einstein. Yaklaf?lk iki yiiz Yll arayla ikisi de
fizigin en temel sorunlanm ele eldIlar; ikisinin
de getirdigi coziimlerin madde ve enerji diinya-
sma bakIf?lmlzl kokten degif?tirdigi soylenebilir.
Newton Galileo ile Kepler'in; Einstein, Newton
ile Maxwell'in omuzlannda yiikselmif?tir. New-
ton cok yanh bir araf?tIrmaclydl : matematik,
mekanik, gravitasyon ve optik alanlarmm her
birindeki baf?anSI tek baf?ma bir bilim adamml
oliimsiiz yapmaya yeterdi. YiizYlhmlZa gelince-
ye dek her alanda bilime model oluf?turan fizik-
sel diinyanm mekanik apklamasml biiyiik olCii-
de ona borcluyuz.
Isaac Newton tngiltere'de slradan bir CiftCi ai-
lesinin cocugu olarak diinyaya geldi. Babasl do-
gumundan once olmiif?tii. Prematiir dogan, clhz
ve saghkslz bebek yaf?ama umudu vermiyordu,
ama tiim olumsuzluklara karf?m biiyiimekten
geri kalmadl. Qocuk daha kiiCiik yaf?lannda
agactan mekanik modeller yapmaya koyulmuf?-
tu; eline gecirdigi testere, CekiC ve benzer arac-
larla agactan yel degirmeni, su saati, giinef? sa-
ati gibi oyuncaklar yaplyordu. El becerisi dikkat
ceken bir incelik sergiliyordu.
116. Sir Isaac Newton

N ewton'un iistiin ogrenme yetenegi amcaSI-


mn goziinden ka~maz. Bir din adaml olan amca
aydm bir ki§iydi; ~ocugun ~ift~ilige degil, oku-
maya yatkm oldugunu fark etmi§ti. Amcasmm
sagladl~ destekle Newton yorenin se~kin okulu
Grantham'a verilir. Ne ki, ~ocugun bu okulda
goz ahcI bir ba§an ortaya koydugu soylenemez.
Bedensel olarak zaytf ve ~elimsiz olan Newton,
her flrsatta , zorbahk heveslisi kimi okul arka-
da§larmca hlrpalanarak horlamr. Newton'un
ilerde belirginlik kazanan ~ekingen, ge~imsiz ve
ku§kulu ki§iliginin, ge~irdigi bu aCI deneyimin
izlerini yansltb~ soylenebilir. Belki de bu yiiz-
den Newton, bilimsel ili§kilerinde bile ya§am
boyu kimi tatslz siirtii§melere dii§mekten kur-
tulamaz.
Okulu bitirdiginde, iilkenin en se~kin iiniver-
site sine gitmeye hazlrdlr. Yine amcasmm yardl-
mlyla, 1661'de Cambridge Universitesi'nde ogre-
nime ba§lar. Matematik ve optik ilgilendigi ba§-
hca iki konudur . Universiteyi bitirdigi YII
(1665), iilkeyi silip siipiiren bir salgm hastahk
nedeniyle biitiin okullar kapamr; Newton baba
~iftligine doner. Doganm dinlendirici kuca~nda
ge~en iki ytl, ya§amlmn en verimli iki yth olur:
gravitasyon (yer~ekimi) kuraml, kalkiiliis ve l§l-
~n bire§imine ili§kin temel bulu§lanna burada
ula§lr. Einstein, "Bilim adaml umdugu ba§anya
otuz ya§mdan once ula§amaml§sa, daha sonra
bir §ey beklemesin!" demi§ti. Newton yirmibe§
ya§ma geldiginde en biiyiik kuramlanm olu§-
turmu§tu bile.
Newton Cambridge Universitesi'ne dondii-
giinde okutman olarak gorevlendirilir; ama ~ok
117

ge((meden universitenin en saygm matematik


kursusune, hocasl Isaac Barrow'un tavsiyesiyle,
profesor olarak atamr. Matematik ((ah§malan-
nm yam Slra optik uzerindeki denernelerini de
surduren Newton'un klsa surede bilimsel presti-
ji ytikselir, 1672'de Kraliyet Bilim Akademisine
uye se((lir. Kendisine soruldugunda ba§anslm
iki nedene baghyordu: (1) devlerin omuzlarm-
dan daha uzaklara bakabilmesi, (2) ((ozum ara-
Yl§mda yogun ve surekli du§unebilme gucu.
Ger((ekten i§e koyuldugunda ((ogu kez gtinlerce
ne yemek ne uyku akhna gelir, kendisini ((ah§-
masmda unuturdu.
Biraz once belirttigimiz gibi, Newton ba§hca
kuramlanmn ana ((izgilerini gen(( ya/?mda olu§-
turmu/?tu. Ne var ki, ula§tI~ sonu((lan apkla-
mada acele etmek /?oyle dursun, onu bu yolda
yirmi yll geciktiren bir ((ekingenlik i((indeydi.
Dostu Edmund Halley'in (Halley kuyruklu yIldl-
zml bulan astronom) te/?vik ve lsran olmasaydl,
bilim dtinyasmm en buy\ik yapltI saYllan Doga
Felsefesinin Matematiksel llkeleri (1687'de ya-
Ylmlanan kitap genellikle "Newton'un Princi-
pia'sl" diye bilinir) belki de hi(( bir zaman yazIl-
mayacaktI. Bu gecikmede bir neden de Robert
Hooke admda donemin tanmml§ bilim adamla-
rmdan biriyle aralarmda suren kavgaydl. Ho-
oke, evrensel ((ekim yasasmda kendisinin de on-
celik payl oldugu savmdaydl (N ewton'un bir
ba§ka kavgasl Alman filozofu Leibniz ileydi.
Matematigin ((ok onemli bir dah olan kalkulus'u
ilk bulan kimdi? Leibniz'i fikir hlrslzh~yla SU((-
layan Newton, filozofun resmen kmanmasml is-
tiyordu).
118. Sir Isaac Newton

u~ ana boliimden olu§an Principia'mn ilk bo-


liimii nesnelerin devinimine aynlml§tI. Eylem-
sizlik ilkesi ve serbest dii§me yasaslyla temelini
Galileo'nun attIg. bu konuyu Newton kapsamh
bir kuram ~er~evesinde i§lemekteydi. byle ki,
kokii Aristoteles'e ula§an iki bin yIlhk gelenek-
sel dii§iince yerini salt mekanik diinya gorii§iine,
belli slmrlar i~inde ge~erligini bugiin de koruyan
bir paradigmaya blrakml§tIr artIk.
Galileo'nun deneysel olarak kamtladIg. eylem-
sizlik ilkesi nitel bir kavramdI; Newton bu kav-
ramI "kiitle" dedigimiz nicel bir kavrama donii§-
tiiriir,
..
devinimin birinci yasaslI olarak belirler.
Ornegin, §ekilde goriildiigu gibi ,

-I m,

piiriizsiiz bir diizlemde A ve B gibi kiitleleri de-


gi§ik iki nesne, slkI§lk bir yaym kar§lt u~lanna
bastmhp blrakIIsm. Yaym ters yonlerde e§it it-
me giiciine ugrayan nesnelerden kiitlesi daha
biiyiik olan A'nm kayma ivmesi, kiitlesi daha
kii~iik olan B'nin kayma ivmesinden daha azdlr.
Buna gore, ml ve m2 diye belirlenen kiitleler, mil
m2 = a2 I a l denkleminde gosterildigi iizere al ve
a2ivmeleriyle tammlanabilir. .
Mekanik kuramm bir ba§ka temel kavraml
kuvvettir. Yukardaki deneyde slkl§lk yaym iki
nesne iizerindeki itme kuvvetinin e§itliginden
soz ettik. ml al = m2 ~ oldugundan kuvvetler de
ml al ve m2 a2 ile ol~iilebilir. Buna gore, m kiitlesi
iizerinde F gibi bir kuvvet a ivmesine yol a~lyor­
sa, ivmeyle kuvvet arasmdaki ili§ki §oyle belirle-
nebilir: F = rna (kuvvet = kiitle x ivme). Bu denk-
119

lem Newton mekaniginin ikinci devinim yasasml


dile getirmektedir.
Mekanigin ii~iincii yasasl ~ogumuzun giinliik
deneyimlerinden bildigi bir ili~kiyi i~ermektedir:
her etkiye kar~1 e~it gii~te bir tepki vardIr. Orne-
gin, parma~mIzl masaya bastIrdl~mIzda, mas a-
nm da parma~mIz iizerinde e~it basklsl olur.
Kiitle, kuvvet gibi onemli kavramlarm nicel
olarak olu~turulmasl fizigin birtakIm geleneksel
saplantIlardan armmasml saglayan biiyiik bir
ilerleme olmu~tur.
Aristoteles geleneginde goksel nesnelerin ~em­
bersel devinimleri apklama gerektirmeyen "do-
gal" bir olaydl.
Diinyanm diger gezegenlerle birlikte giine~
~evresinde dondiigunii ileri siiren Copernicus bi-
le ~embersel devinim ogretisine kar~1 ~lkmadl~
gibi bu devinimi apklama araYl~1 i~ine de girme-
mi~tir. Galileo ile Newton mekaniginde ise yal-
mzca aym dogrultuda tekdiize devinim dogaldu;
devinimin yon ya da hlZ degi~tirmesi ancak bir
dl~ kuvvetin etkisiyle olasIdIr. Kepler gezegenle-
rin giine~ ~evresindeki devinimlerini giine~ten
kaynaklanan manyetik tiirden bir kuvvete bag-
laml~, yer~ekimi kavramma ipucu hazlrlaffil~tI.
Newton'un "gravitasyon" dedigi kuvvet geze-
genlerin eliptik yoriingeleriyle yerkiiredeki ser-
best dii~meyi apklayan evrensel bir gii~tiir. Bu-
na gore, evrende var olan herhangi iki nesne bi-
ribirini kiitlelerinin ~arplmlyla dogru, aralann-
daki mesafenin karesiyle ters orantIhGm.mlolarak ~e-
ker. Ili:;;kinin matematiksel ifadesi: F=d' (Denk-
lemde F yer~ekimi sabitini, m kiitleyi d mesafeyi
simgelemektedir).
120 • Sir Isaac Newton

Newton'un gencliginde ula/?tI!p ama yaYImla-;


maktan kapndlgl bu sonuc bir hipotez olarak
ba/?kalarmca da tartI/?Ilmaktaydl. Nitekim, Kra-:
Iiyet BiIim Akademisinin tiC tiyesi (Robert Ho.'
oke, Edmund Halley ve Cristopher Wren) eliptik
yorungelerin yercekimiyle apklanabilecegi sa~
vmdaydIlar, ancak bu saVl kendi aralarmda ka.
mtlayamamaktaydIlar.
1684'de Halley sorunu Newton'a iletir. Yerce..,
kimi hipotezini YIllarca once olu/?turan Newton!
bu arada, hipotezin matematiksel yoldan kamt~
lanmasml da gercekle/?tirmi~ti. Boylesine onem-
Ii bir cah/?manm yaYlmlanmadan kalmasml dog.;
ru bulmayan Halley, ttim baslm masraflanm
ytiklenerek Newton'u daha fazla zaman yitirme-
den kitabml (Principia'Yl) yazmaya ikna ederi
Bilim dtinyasl hayranhkla kar/?lladl!p bu olme~
yapltta, ilk kez, mekanigin diger yasalanyla bir~
Iikte yercekimi kurammm, ttim kamt ve iceri-
giyle, matematiksel olarak i/?lendigini bulur. Kil
tapta, aynca, SlVl deviniminden gtine/? ve geze·
genlerin ktitlelerinin hesaplanmasma, ay'm de~
vinimindeki dtizensizliklerden denizlerdeki gel~
git olaylarma degin pek cok sorunsal konuya
apkhk getirilmi~tir.
Bir kuramm gticti, kapsadlgl olgu alammn
geni/?ligine baghdlr. GtiClti bir kuram ba/?langIC·
ta apkladl!p olgularla slmrh kalmayan, yeni ya
da beklenmeyen gozlem verilerine aplabilen
kuramdlr. Bilim tarihinde bunun belki de en
ba~anh ornegini Newton mekaniginin verdigi
soylenebilir. Ancak geni~ kapsamma kar/?m bt
kuramm bir eksikligi daha ba/?tan belli olmu~·
tu: yercekimi gtictintin uzay bo/?lugundc
121

biribirinden milyonlarca mil uzakhktaki iki


nesne arasmda bile varsanan etkisi nasll bir
duzenege bagII olabilirdi? "Uzaktan etki" diye
bilinen, Newton'un kendisini de rahatsIz eden
bu sorunun, Einstein'ln genel relativite
kuramImn sagladl~ apklamaya kar~m, bugtin
bile doyurucu bir apklIga kavu~tugu kolayca
soylenemez.
Principia'nm yazIlmasl yakla~lk iki yll alIr.
Polemikten ka~man Newton, duzeysiz tartl~­
malan onlemek i~in Latince kale me aldlgl
kitabma yetkin ornegini geometride bul-
dugumuz aksiyomatik bir bi~im verir. $oyle ki,
Newton "oncul" diye aldl~ bir ka~ temel ilkeden
(devinim yasalanyla yer~ekimi kurammdan)
fizik ve astronominin gozlemsel veya deneysel
olarak kamtlanml~ onermelerini (ornegin, Kep-
ler'in u~ yasasl ile Galileo'nun sarka~, serbest
du~me vb. yasalanm) bir tur "teorem" olarak is-
patlama yoluna gider. Newton e~siz yapItIyla
bilim dunyasml adeta buytiler; deyim yerindey-
se, ona yan-ilah gozuyle bakIlmaya ba~lamr.
Oyle ki, donemin tanmml~ bir matematik~isi,
"Acaba O'nun da bizler gibi yeme, i~me ve
uyuma ttirunden gunluk gereksinmeleri var
mIdIr?" diye sormaktan kendini alamaz.
Newton, ku~kusuz ne bir ilah, ne de gtinluk
gereksinmeleri yonunden diger insanlardan
farkhydI. Onu bilim tarihinde yucelten u~ ozel-
ligi vardl: (1) usttin zeka ve imge gucu; (2)
yogun ~ah~ma istenci; (3) evreni anI am a ve
a~lklama merakl. Az ya da ~ok, tum insanlarm
payla~tI~ bu ozellikler, Newton'da kendine oz-
gi.i yaratIcI bir sentez olu~turmu~tu.
122 • Sir Isaac Newton

Biiyiik bilim adaml oliimiinden klsa bir siire ~


once kendinden ~oyle soz etmi~ti: i
Diinyaya nasIl goriindiigumii bilmiyorum; ama '
ben kendimi, heniiz ke~fedilmemi~ gerceklerle dolu!
bir okyanusun klYlsmda oynayan, diizgiin bir CakIlj
ta~l ya da giizel bir deniz kabugu buldugunda sevi- j
nen bir cocuk gibi goriiyorum.

Not:
0) Bkz. The Major Aclrievements of Science, s. 35-36.
Bilimin Onculeri • 123

Antoine Laurent Lavoisier


(1743 - 1794)

Lavoisier ya§am doneminde olu§an iki devri-


min payla§bgi bir ki§idir. Devrimlerden biri,
yuzylliar boyunca "simya" adl altmda surdiirii-
len eah§malarm, bugiinkii anlamda, kimya bili-
mine donii§mesidir. Lavoisier bu devrimin kah-
ramamdlr. ikinci devrim, "1789 Franslz ihtilah"
diye bilinir. Lavoisier bu devrimin getirdigi te-
roriin kurbamdlr.
Antoine-Laurent Lavoisier Parisli zengin bir
ailenin eocugu olarak diinyaya gelir. Daha kii-
~uk ya§mda iken annesini yitiren Lavoisier ba-
basmm yakm ilgi ve baklmlyla biiyiir; ba§lan-
gWta belki de onun etkisiyle hukukeu olmaya
yonelir. Ancak bu arada uyanan deneysel bilim
merakl eok geemeden bir tutkuya donii§iir. Yir-
mibir ya§ma yeni basb~nda, Paris'in sokaklan-
m aydmlatma proje yan§masmda birinciligi
ahr, Franslz Bilim Akademisi'nce altm madalya
ile odiillendirilir. Yirmibe§ ya§ma geldiginde,
ozellikle kimya alamndaki eah§malan goz onu-
ne almarak Akademi'ye iiye seeilir. Bu arada
hiikiimetin ozel bir komisyonunda gorevlendiri-
len gene bilim adamI, metrik sistemin olu§turul-
masl, Fransa'mn jeolojik haritasmm elkanlmasl
gibi etkinliklerden tanmda verimin yukseltil-
mesine uzanan pek eok uygulamah bilim eah§-
malanm diizenler. Aynca 0 slrada bir tiir ablu-
124 • Antonie Laurent Lavoisier

ka altmda olan tilkesinin savunma ihtiyacI ba-


rutun tiretim sorumlulugunu tistlenir. Gen~ bi-
lim adaml bu kadarla da yetinmez; ilerde ya~a­
mml yitirmesine yol a~an bir i§e, tilkenin bozuk
vergi sistemini dtizeltme i§ine el atar. Ama tiim
bu ugra§larma kar§m Lavoisier kendisini aSll il-
gilendiren bilimden kopmaml§hr; her flrsatta
ozel laboratuvarma ~ekilip deneylerini stirdiir-
mekten geri kalmaz.
Lavoisier bilim diinyasmda en ba§ta yanma
olayma ili§kin geli§tirdigi yeni kuramlyla tin
kazamr. Ne ki, kimya devrimini olu§turmada
ba§ka onemli ~ah§malan da vardlr. Aynca, de-
neylerinde, ozellikle ol~me i§leminde gosterdigi
olaganiistti duyarhhk, kendisini izleyen yeni ku-
§ak ara§hrmacllar i~in ozenilen bir ornek 01-
mu§tur. Kimya dil, manhksal diizen ve kuram-
sal apklama yonlerinden bilimsel kimligini La-
voisier'e bor~ludur. Tiim bu ~ah§malannda ona
btiytik destegi e§i saglar: deney §ekillerini ~izer,
yabancI dillerden kaynak ~eviriler yapar. maka-
Ie ve kitaplanm yaYIma haZlrlar.
Lavoisier ara§hrmalanna ba§ladl~nda, kim-
yada Antik Yunanhlarm maddeye ili§kin dort
element (toprak, su, ate§ ve hava) ogretisinin
yam Slra yanmaya ili§kin flogiston kuraml ge-
~erliydi . Bilindigi gibi, bir tahta ya da bez par~a­
Sl yandl~nda duman ve alev pkar, yanan nesne
bir miktar ktil blrakarak yok olur. Ytirtirltikteki
kurama gore, yanma, yanan nesnenin "flogis-
ton" denen, ama ne oldugu bilinmeyen, gizemli
bir madde pkarmasl demekti. Odun komtirii gi-
bi yandl~nda geriye en az ktil blrakan nesneler
flogiston baklmmdan en zengin nesnelerdi. Bi-
125

lim adamlannm eogunluk doyurucu buldugu bu


kurama ters du~en kimi gozlemler de yok degil-
di. Bunlardan biri yanma iein havanm gereklili-
giydi. Bir digeri, kur~un gibi madenlerin, erime
derecesinde ISltlldl~nda, yuzeylerinde olu~an
"calx"m, madenin eksilen boliimunden daha
a~r olmaswdl. Ashnda yanma olayml apklama-
daki giieliigun bir nedeni gazlara i1i~kin bilgi
eksikligiydi. 1756'da lskoe kimyageri Joseph
Black "sabit gaz" dedigi karbon dioksidi (C0 2)
buluncaya dek bilinen tek gaz hava idi. 1ngiliz
kimya bilgini Joseph Priestley daha sonra de-
neysel olarak on kadar yeni gaz ke~feder. Bun-
lard an biri onun "yetkin gaz" dedigi, ilerde La-
voisier'in "oksijen" adml verdigi gazdlr. Priest-
ley, oksijeni bulmasma kar~m flogiston kura-
mmdan kopamaz. Ustiin bir deneyci olan bu 1n-
giliz bilim adamI, kuramsal yonden rakibi Lavo-
isier ile boy oleu~ecek yeterlikte degildi.
Lavoisier yanma olaYI ile 1770'lerin ba~mda
ilgilenmeye ba~laml~tl . Kapah bir kapta fosfor
yakmca gazm a~rh~mn degi~medigini, oysa ka-
bl aetI~nda havanm ieeri girmesiyle birlikte ga-
zm a~rh~nm az da olsa arttI~m saptaml~tI. Bu
gozlemin yururlukteki kurama uymadl~ belliy-
di, ama daha doyurucu bir apklamasl da yoktu.
Lavoisier aradlgl apklamanm ipucunu bir kae
ytl sonra Priestley'le Paris'te bulu~tugunda elde
eder. Priestley Clva oksit uzerindeki deneylerin-
den soz ederken buldugu "yetkin gaz"m ozellik-
lerini belirtir. Lavoisier yaytnlannm hie birinde
Priestley'e hakkI olan onceligi tammaz; sadece
bir kez, "Oksijeni Priestley'le hemen aym za-
manda ke~fetmi~tik," demekle yetinir.
126 • Antonie Laurent Lavoisier

Dogrusu, oksijenin ke§finde oncelik Lavoisi-


er'in degildi; ama bu gazm ger~ek one mini ilk
kavrayan bilim adaml oydu. Priestley'in deney-
lerini kendine ozgu dikkat ve ozenle tekrarla-
maya koyulur. Belli miktarda havaya yer veri-
len bir kapta Clva ISltIldl~nda, Clvanm klrmlzl
Clva okside donu§mesiyle a~rhk kazandl~, ha-
vamn ise aym ol~ude a~rhk yitirdigi gorulur.
Lavoisier deneylerinde bir adlm daha ileri gider:
clVadan aYlrdlgl Clva oksidi (calx'l) tarttIktan
sonra daha fazla lSltIr; kora donu§en klrmlzl ok-
sidin giderek yok olmaya yuz tuttugunu, geriye
belli saYlda ClVa tanecigiyle, solunum ve yanma
surecinde atmosferik havadan daha etkili bir
miktar "elastik aklCl" kaldl~m saptar. Elastik
aklcl Priestley'in "yetkin gaz" dedigi §eydi. La-
voisier ustelik bu artI~n a~rh~ ile ClVamn ilk
a§amadaki lSltIlmasmdan azalan hava a~rh~­
nm da e§it oldugunu belirler. Dahasl, ClVa oksi-
din lSI altmda clvaya donu§mesiyle kaybettigi
a~rhk ile pkan gazm a~rh~ denkti. Bunun an-
laml §uydu: yanma, yanan nesnenin flogiston
salmaslyla degil, havanm etkili bOlumuyle (yani
oksijenle) birle§mesiyle ger~ekle§mektedir. Ba§-
ta onemsenmeyen bu kuram, suyun iki gazm
birle§mesiyle olu§tuguna ili§kin Cavendish de-
ney sonu~lanm da apklaymca, bilim ~evreleri­
nin dikkatini ~ekmede gecikmez. Cavendish de-
neylerinde, asitlerin metal uzerindeki etkisin-
den "yamC!" dedigi bir gaz elde etmi§, bunu flo-
giston sanml§tI. Ancak Priestley'in bir deneyi
onu bu yanh§ yorumdan kurtanr. Priestley, hid-
rojen ve oksijen kan§lml bir gazl elektrik klVll-
clmlyla patlattI~nda bir miktar ~iyin olu§tugu-
127

nu gormii§tti. Aym deneyi tekrarlayan Caven-


dish daha ileri giderek patlamada "yamCl" gazm
Liimiiniin, normal havanm ise be§te birinin tii-
ketildigini, oylece olu§an ~iyin ise an su oldugu-
I\U saptar.
Flogiston teorisi Ylkllml§h arhk! Yeni teori-
nin benimsenmesi, kimi bagnaz ~evrelerin di-
renmesine kar§m, uzun siirmez. Kimyada geci-
ken ahhm sonunda ger~ekle§mi§ olur.
Lavoisier ula§h~ sonucu Bilim Akademisine
bir bildiriyle sunar; ne var ki, tek kelimeyle de
olsa Priestley, Cavendish, vb. deneycilerin kat-
kIlanndan soz etmez.
Lavoisier'in ashnda ne yeni kimyasal bir nes-
ne, ne de yeni kimyasal bir olgu ke§fettigi soyle-
nebilir. Onun yaptI~, ba~kalanmn buldugu nes-
ne ve olgulan apklayan, kimyasal bile~ime apk-
hk getiren bir kuram olu§turmak, kimyasal nes-
neleri adlanrurmada yeni ve i§ler bir sistem kur-
maktl. 1789'da yaYlmlanan Traite Elementaire de
Chimie adh yaplh, kendi alamnda, Newton'un
Principia'sl saYllsa yeridir. Biri modern fizigin,
digeri modern kimyamn temelini atIDl§tIr.
Lavoisier'i unutulmaz yapan bir ozelligi de
nesnelerin kimyasal degi§imlerini ol~mede gos-
terdigi olaganiistii duyarhhkh. Bu ozelligi ona
"Kiitlenin Korunumu YasaSl" diye bilinen ~ok
onemli bilimsel bir ilkeyi ortaya koyma olana~
saglar. Lavoisier kimi kez kendi adlylada amlan
bu ilkeyi §oyle dile getirmi§ti:
Dogamn tiim i§leyi§lerinde hi~ bir §eyin yoktan
var edilmedigi, tiim deneysel donii§iimlerde mad-
denin miktar olarak aylll kaldl!%I, elementlerin tiim
bile§imlerinde nicel ve nitel ozelliklerini korudugu
128 • Antonie Laurent Lavoisier

ger~egini tarh§llmaz bir aksiyom olarak ortaya


surebiliriz.
1794'de solunum iizerinde deneylerini yap-
makta oldugu bir slrada, Lavoisier Devrim
Mahkemesi oniine ~agnhr. tki su~lamaya hedef
olmu§tur: (1 ) devrim kar§lb olarak karalanan
aristokrasiyle ili§kisi; (2) vergi toplamada yol-
suzluk (Lavoisier topladl~ vergilerin kii~iik bir
bOliimiinii laboratuvar deneyleri i~in harcaml§-
tI).
Lavoisier'i kurtarmak i~in dostlan mah-
kemeye ko§mu§tu, ama tamk olarak bile dinlen-
memi§lerdi. ''Yurtta§ Lavoisier'in ~ah§malanyla
Fransa'ya onur saglayan biiyiik bir bilgin 01-
dugunda hepimiz birle§iyor, bagl§lanmasllll
diliyoruz," dilek~esiyle ba§vur an giiniin se~kin
bilim adamlanna yargtcm verdigi yamt kesin ve
~arplcldlr: "Cumhuriyet'in bilginlere ihtiyacl
yoktur!"
Galileo ya§ammm son on ythm Engizisyon'un
goz hapsinde ge~irmi§ti. Lavoisier'in sonu daha
aClkh olur: elli bir ya§mda iken "devrim" adma
kafasl giyotinle u~urulur.
Bilimin Oncilleri • 129

John Dalton
(1766 . 1844)

lnsanoglu maddenin temel par~aclk fikrine


cok eskiden ula~ml~tI. Antik Yunan dii~iiniirleri
icin toprak, hava, su ve ate~ tiim diger maddele-
ri olu~turan asal nesnelerdi. Aristoteles bunlara
"yetkin goksel nesne" dedigi bir be~incisini ekle-
mi§ti. Atom kavramml ilk kez ortaya atan De-
mocritus ise bir par~acl~n belli bir kii~iikliikle
slmrh kaldl~, daha fazla bOliinmeye elvermedi-
gi savmdaydl. Ona gore, tiim maddeleri olu~tu­
ran atomlar tek tiirden nesnelerdi. Maddelerin
goriiniirdeki farkhh~ atomlann sadece degi~ik
diizenlenmelerinden ileri gelmekteydi.
Ondokuzuncu yiizYlla gelinceye dek bu dii-
§iincede belli bir ilerleme gozlenmez. 11k kez
John Dalton modern atom teorisine yol a~an bir
atIhm i~ine girer. Atom, molekiil, element ve bi-
le§iklere ili§kin kimya alanmda giiniimiize de-
gin siiren ba~hca geli~melerin bu atIhmdan kay-
naklandl~ soylenebilir.
Atom kavramma bilimsel kimlik kazandlran
Dalton kimdi?
John Dalton, lngiltere'de gecimini el dokuma-
clhglyla saglayan yoksul bir koyliiniin ~ocugu
olarak diinyaya gelir. Kii~iik ya~mda dinin yam
Slra matematik, fen ve gramer derslerine de
programmda yer veren bir tarikat okulunda og-
renimine ba~lar. Ozellikle matematikte sergiledi-
130 • John Dalton

gi iisWn yetenek ona yerel eevrede iin kazandl-


nr. Oniki ya§ma geldiginde, kendi okulunu ae-
mak iein yetkililerden izin ahr. Arahkslz onbe§
Yll siirdiirdiigii ogretmenligi doneminde gene
adam yiizlerce koy eocugunu egitmekle kalmaz,
matematik ve bilime olan merak ve tutkusu dog-
rultusunda kendini de yeti§tirir. Onun omiir bo-
yu siiren bir yan tutkusu da hava degi§imleri
iizerindeki gozlemleriydi. Qe§itli yorelerden top-
ladlgt hava orneklerini konu alan eoziimlemeleri,
havamn hep aym kompozisyonda oldugunu gos-
teriyordu.
Dalton'un anlamadlgt bir nokta vardl: Gazlar
neden tekdiize bir kan§lm sergiliyordu? Kan§lm-
da, ornegin, karbondioksit gibi a~r bir gazm dibe
eokmesi niein gereekle§miyordu? Sonra, gazlann
kan§lml yalmzca esinti veya termal aklmlara m]
baghydl, yoksa ba§ka etkenler de var mlYd1?
Dalton iyi bir deneyci degildi ama, sorusuna
yamt araYl§mda laboratuvara girmekten kapna-
mazdl. Deneyi basitti: Agtr gazla dolu bir §i§eyi
mas a iizerine yerle§tirir, iistiine a~zlan birle§e-
cek §ekilde hafif gazla dolu bir §i§eyi ba§ a§agl
kor. Beklenenin tersine, agtr gaz alt §i§ede, hafif
gaz iist §i§ede kalmaz; iki gaz ~ok ge~meden tam
bir kan§lm ieine girer.
Dalton bu olguyu, sonradan "bas mel ann tikel
teorisi" diye bilinen bir onermeyle apklar. Buna
gore, bir gazm pareaclklan ba§ka bir gazm par-
eaclklarma degil, kendi tiirtinden pareaClklara
geri itici davramr. Bu aelklama, Dalton'u geeerli-
gi bugiin de kabul edilen bir varsaYlma gotiiriir:
Her gaz kiitlesi, biribirine uzak arahklarda devi-
nen pareaclklardan olu§mu§tur.
131

Bu I(ah§malanyla bilim I(evrelerinde adl du-


yulmaya ba§layan Dalton, 1793'te Manchester
Universitesi'ne ogretim gorevlisi olarak I(a~hr.
Universitede matematik ve fen dersleri veren
genl( bilim adamI, meteorolojik gozlemlerini ya-
ymlamasl uzerine, Manchester YaZlm ve Bilim
Akademisi'ne uye sel(ilir. Elli YII suren uyelik
doneminde Dalton, Akademiye yuzden fazla bil-
diri sunar, bilimsel konferanslarda aktif rol
ahr. Kabldlgl son toplanblardan birinde ovgu
yagmuruna tutuldugunda, "Beni yapbklanmda
ba§anh buluyorsamz, begeninizi buyuk oll(ude
her zaman dikkat ve ozenle surdurdugum I(aba-
ya borl(luyum," diyerek genl(lere bir mesaj ula§-
tIrmak ister (yakla§lk yuzYJI sonra Thomas Edi-
son da kendi ba§anslm benzer sozcuklerle dile
getirmi§ti: "Deha' dedigimiz §eyin yuzde birini
esine, yuzde doksan dokuzunu aIm terine borl(-
luyuz").
Dalton'u maddenin atom teorisine yonelten
gereksinme atmosfer olaylarma ili§kin apkla-
rna araYI§mdan dogmu§tu. Daha once irlandah
hilim adaml Robert Boyle de hava kompozisyo-
nu ve hava basmcI uzerinde yogun ara~brma­
larda bulunmu§tu. Havanm bir kal( degi§ik gaz-
dan olu§tugu bulu§u Boyle'a aittir. Aradan ge-
~en zaman il(inde Cavendish, Lavoisier, Priest-
ley gibi sel(kin bilim adamlan da havanm kom-
pozisyonunda oksijen, nitrojen, karbondioksit
ve su buharmm yer aldlgml saptaml§lardl.
Ama bunlardan hil(birinin atom teorisinin sag-
ladl~ apklamaya yoneldigini gormuyoruz.
Dalton bir baklma kimyaYI ve kimyasal 1(0-
7.umlemeyi tammlayan ilk ki§idir. Ona gore,
132 • John Dalton

kimyamn ba§hca i§levi maddesel par~aclklan


biribirinden aytrmak ya da biribiriyle birle§tir-
mektir. Onun soziinii ettigi bu par~aclklar mad-
denin, 0 zaman boliinmez, par~alanmaz saytlan
en ufak ogeleri, yani atomlardl.
Bilindigi iizere, kimya sanayiinde bir bile§i-
gin istenen miktarda iiretimi i~in her bile§en
maddeden ne kadar gerekli oldugunu belirle-
mek onemlidir. Dalton'a gelinceye dek bu belir-
Ierne "el yordaml" dedigimiz smama-yamlma
yontemine dayamyordu. Dalton bu i§lemin da-
ha gUvenilir bir yontemle yapllmasml saglamak
i~in bir atomik a~rhklar tablosu hazlrlar. De-
neylerinde, bile§en maddelerin a~rhklan ara-
smda kii~iik tam saytlarla belirlenebilen basit
ili§kilerin oldugunu gormii§tii. Ger~i belli bir
bile§im i~in aym bile§enlerin daima aym oran-
da i§leme girdigi, oteden beri biliniyordu. Dal-
ton bir arum daha ileri giderek, aym iki madde
birden fazla §ekilde birle§tirildiginde, ortaya p-
kan degi§ik sonu~lann da biribirleriyle basit sa-
ytlarla ifade edilebilen ili§kiler i~inde oldugunu
gosterir. Ornegin, batakhk gazmda bulunan
hidrojen, etilen gazmda bulunan hidrojenden
iki kat daha fazladlr. Ba§ka bir ornek: Dort
kur§un oksit'te bulunan oksijen miktan 1, 2, 3,
4 gibi basit orantllar i~indedir.
Bu basit tam saytlar, Dalton'u maddesel nes-
nelerin "atom" denen saYllabilir ama boliinmez
birimlerden olu§tugu dii§iincesine gotiirmii§tii.
Her elementin degi§ik bir atomu oldugu, kim-
yasal bile§imlerin degi§ik atomlarm katIhmlyla
ger~ekle§tigi, bu katIhmda atomlann herhangi
bir degi§iklige ugramadl~ gibi noktalan i~eren
133

Dalton'un atom teorisi modern kimyamn temel


ta§l saytlsa yeridir.
Dalton bu kadarla kalmaz, kimi degi§ik
atomlann goreceli a~rhklanm da belirler. En
hafif madde olarak bilinen hidrojenin atomik
a~rh~m "1" diye belirler. Ardmdan, suyun ay-
rl§t!nlmasIYla ortaya C1kan her parca hidrojene
kar§lhk sekiz parca oksijen olacajpm soyleye-
rek, oksijen atomlannm hidrojen atomlarmdan
sekiz kat daha aglr oldugunu ileri siirer. Bu
yanh§t! ku§kusuz. Dalton suyun H20 degil, HO
oldugunu samyordu (Biz §imdi oksijenin atomik
a~rh~mn hidrojeninkinin sekiz degil 16 kat!
oldugunu biliyoruz.) Ama bu yanh§hk onun dii-
§iince diizeyindeki biiyiik atIhmm onemini
azaltmaz elbette. UnutulmamahdIr ki, atomla-
nn nasIl bir araya gelip §imdi "molekiil" dedigi-
miz bile§ik atomlar olu§turdugunu gosteren
kimyasal simgeler dizgesinde de ilk adlml ona
borcluyuz.
Dalton kimi ki§ilik ozellikleriyle de Slra dI§l
bir ki§iydi. Ya§am boyu bekar kalmasma kar-
§m, kar§l cinse ilgisiz degildi. 1809'da Londra'yt
ziyaretinde karde§ine yazdl~ mektuptan §u sa-
tlrlan okuyoruz: "Bond Street defilelerini kapr-
mlyorum. Beni sergilenen giysilerden cok gUzel-
lerin yiizleri cekiyor. BazIlan oylesine dar giysi-
lerle pkIYorlar ki, viicut ~izgileri tum incelikle-
riyle ortaya dokuliiyor. Bazllan da geni§ §al
veya pelerinleriyle adeta ucu§arak yiiriiyorlar.
N aSll oluyor bilmiyorum ama giizel kadm ne
giyerse giysin fark etmiyor: Giyim ku§am ba§-
ka, gUzellik ba§ka!" Biiyuk kent ya§ammm il-
gincligi onun i~in gelip geciciydi. Mektubunda
134 • John Dalton

bUyiileyici buldugu Londra'dan ~oyle soz eder:


"Ger~ekten gorkemli bir yer, ama ben bu gor-
kemi bir kez seyretmekle yetinecegim. Kendini
dUijlun yaijlamma vermiijl biri i~in yaijlamlacak
belki de en son yer buras!. Gorulmeye deger,
ama iijlte 0 kadar!"
Renk korliigu tIp dilinde "daltonizm" diye
ge~er. Dalton renk koruydu, zamammn bir
bOlumunu bu hastahg,. incelemekle ge~irmiijlti.
Bir odul tbreninde krahn onune pkacaktI.
Renkli diz bagl, tokah ayakkabl, elinde klh~
protokol geregiydi. Oysa bagII oldugu Quaker
tarikatI bun a izin vermiyordu. Dalton, ~oziimu
bir sure once Oxford Universitesi'nce kendisine
giydirilen onur cubbesine burunmekte buldu.
Cubbenin yakasmm kIrmlzl olmasl ba§ka bir
sorun olabilirdi; ancak, Dalton i~in yaka klrmlzl
degil ye§ildi.
Dalton'un ~ahijlmalanyla kimyanm
matematiksel bir nitelik kazandlg,., bir baklma
fizikle birleijltigi soylenebilir. Maddenin elekt-
riksel oldugu dUijluncesini de ona bor~luyuz.
vaglmlzda atom enerjisine ili§kin buluijllann
kokeninde Dalton'un payl buyuktiir. Dalton,
kendi gununde oldugu gibi gunumuzde de
suren etkisiyle bilim dunyasmda saygm konu-
munu korumaktadlr.
Bilimin Onculeri. 135

Michael Faraday
(1791 - 1867)

Bilimin onciileri arasmda, modern ya§am ko-


~ullan iizerindeki etkisi baklmmdan, Faraday
He boy ol~ii§ebilecek bir ba§ka ad kolayca goste-
rilemez. "Deneysel Bilimin Prensi" Faraday, bir
i)miire slgmayacak saYlda onemli pek ~ok ~ah§­
rna ortaya koydu: Kimya, elektro-kimya, meta-
lurji alanlarmda pratik sonu~lanndan bugiin de
'yararlandl~mlz deneyler yaptI. Maden ocakla-
rmda kullamlan Davy lambasml geli:;;tirmede
katkllan oldu. Elektro-kimyadaki deneyleriyle
kendi adlYla bilinen elektroliz yasalarma ula:;;tI.
Deneysel olarak, bir maddeden ge~en belli mik-
tarda elektrik aklmmm, 0 maddenin bile:;;enle-
rinde belli miktarda bir ~oziiliime yol a~tI~m
gosterdi. Bu sonu~ ilk elektrik saya~larmm iire-
timine olanak verir. Faraday'm bir ba:;;ka onem-
Ii katklsl da "amper" denilen aklm biriminin ke-
sin tammmi vermi:;; olmasldlr. Elektrolizde ge-
~en "elektrot", "anot", "katot", "elektrolit", "iyon"
vb. terimleri de ona bor~luyuz.
Faraday'm yeti:;;me ko§ullarma baktIglmlzda
ba:;;anlan goziimiizde daha da biiyiimektedir.
Michael Faraday, Londra'da yoksul bir aile-
nin ~ocugu olarak diinyaya gelmi:;;ti. Babasl de-
mirci, annesi ev hizmet~isiydi. KIsa siiren ogre-
niminde okuma, yazma, bir miktar aritmetik og-
renmekle kalml:;;tI. Heniiz onii~ ya:;;mda iken bir
136. Michael Faraday

kitap~mm yamnda ~lrak olarak ~ah:;;maya ba:;;-


laml:;;b. Ancak ~ok ge~meden kitap ciltleme be-
cerisini kazamr. Bu i:;; ona ya:;;ammm buyuk fIr-
sabm saglar. Bo:;; buldugu zamanlanm kitap
okumakla, ilgilendigi konularda not almakla
dolduran Michael, ustasmm sempati ve anlaYI-
:;;mdan da yararlanarak, eksik kalan egitimini
kendi kendine tamamlama ~abasl i~ine girer.
Daha sonra yazdl~ amlarmda, "0 Slra okuduk-
lanm arasmda ilgimi en ~ok iki kitap ~ekmi:;;ti,"
der. "Bunlardan biri elektrik konusunda bana
ilk bilgileri saglayan Britannica Ansiklopedisi,
digeri Jane Marcet'in Kimya Uzerine Soyle§iler
adh kitablydl". Bu kaynaklarm, onun du:;;unco
yapIsmm kurulmasmdaki onemi kesin, ~unkil
kimya ile elektrik ya:;;aml boyunca ilgilendigi
ba:;;hca iki konu olmu:;;tur.
Faraday ondokuz ya:;;ma geldiginde, bilim
merakl bir tutkuya donu:;;mu:;;, kendi olanaklarl
i~inde ciddi deneylere bile koyulmu:;;tu. 1812'do
bir mu:;;terinin sagladl~ biletle, done min se~kin
bilim adaml Sir Humphrey Davy'nin Kraliyet
Enstitusunde duzenlenen konferanslarma kabl·
rna olana~ bulur. Burada dinledikleriyle ogren-
me tutkusu daha derinle:;;en Faraday'm bilim-
den kopmasl olanakslzdl arbk. Konferansta tut-
tugu notlarla deneyleri ili:;;kin :;;ekilleri bir ki-
tapta toplayarak asistanhk i~in Davy'ye ba:;;vu-
rur. Davy'den bekledigi yamb hemen alamazsa
da cilt~ilik i:;;inde de daha fazla kalamazdl, ar·
bk! RIsa bir sure i~in de olsa Faraday i:;;siz kal-
ml:;;b, ama umutsuz degildi. Bir sure sonra :;;ans
yUzune gtiler: Kraliyet enstitusu'nden uzakla:;;b·
nlan bir asistamn yerine bir ba:;;kasl almacak-
137

tIro Davy, daha onceki ba~vurusunu hatlrlaya-


I'ak, Faraday,! goreve ~aw.nr. Gen~ aral;ltIrmacl
~ok ge~meden giri~tigi deneyleriyle yetenegini
ispatlar. Daha il;le bal;lladlw. ilk YII i~inde deney
sonu~lanm yaYlmlamaya, Enstitu'de ders ver-
meye ba~lar. Bu arada yeni evlendigi e~ine ha-
zlrladlgl surpriz de ilgin~tir: Bir Noel sabahl Fa-
raday el?ini Kraliyet Enstitusu'ne gotiirur. Ba-
yan Faraday kendisini bekleyen Noel armagam-
nm merak ve heyecam it;indedir. Ama buldugu
yalmz kendisine degil tum dunyaya verilen bir
armagandlr: elektrik akImwla surekli mekanik
devinim saglayan basit bir duzenek! Oyuncak
trenlerden buyuk elektrik lokomotiflerindeki
makinalara de gin bildigimiz elektrik motorlan-
nm ortaya konmu~ ilk ornegi.
Bilim t;evrelerinde pek rastlanmayan bir hlZ-
la un kazanan Faraday, lS23'te Kraliyet Bilim
Akademisi uyeligine set;ilir; bir Yll sonra da ca-
IU;itlW. enstitude laboratuvar direktorliigiine ata-
mr.
Faraday enstitiinun ba~ma get;tikten sonra
da deneylerini surdurmekten geri kalmaz; "Fa-
raday yasalan" diye bilinen ili~kileri ortaya ko-
yar. Bunlardan en onemlisi, bir maddeden gecen
elektrik miktanyla 0 maddeden aynlan bile$en-
lerin miktan arasmdaki ili~kidir. Bunun ortaya
koydugu bir sonut; atomlarm yalmzca belli mik-
tarlarda elektrikle bagmtlh oldugu olaYldlr ki,
bilimsel aClklamasl ancak yiizYlhmlzm ba$mda
Rutherford'un atomun yaplsml belirlemesiyle
verile bilmi~tir.
Faraday elektro-kimya alanmdaki cah$ma-
slyla yetinseydi bile bilim tarihinde onemli bir
138 • Michael Faraday

yeri olacaktl. Ama onu bilimin onciileri arasma


sokan asIl ba:;;ansl elektromanyetik konusunda-
ki bulu:;;landlr.
19. yiizythn ba:;;lanna gelinceye dek elektrige
gizemli bir olay goziiyle baklhyordu. Elektrik
Benjamin Franklin i~in bir tiir akI:;;kandl. Kimi-
sine gore ise, elektrik pozitif ve negatif olmak
iizere iki degi:;;ik akI:;;kandl. 11k kez Faraday
elektrigi bir "kuvvet" diye niteler. Elektrik gibi
manyatizma da ilgi ~eken, tartl:;;llan bir konuy-
du; ama ikisi arasmdaki ili:;;ki heniiz bilinmiyor-
duo 1820'de Danimarkah bilim adaml Hans
Oersted, elektrik aklml ta:;;lyan bir telin yakl-
mndaki bir pusula ibresini devindirdigini sapta-
ml:;;tl. Bu gozlem pek ~ok deneylere, bu arada
elektrik aklmmm manyetik etkilerine ili:;;kin
Amper kuramma yol a~ar. Ancak bu konudaki
aSll apklama Faraday'm mlknatlsm elektriksel
etkisini sezinlemesiyle ger~ekle:;;ir. Buna gore,
bir tel bobinde olu:;;an manyetik etki, ikinci bir
bobinde elektriksel etki olarak ortaya pkmah-
dlr. "Elektromanyetik indiiksiyon" denen bu ola-
yl Faraday deneysel olarak 1831'de belirler.
Manyetik ibre

:G
- .-K
.
$ekildede goriildiigii iizere, ip ya da kuma:;;
par~aslyla yahtllml:;; bir demir halkanm kar:;;lt
yanlarma baklr tel den iki bobin yerle:;;tirilmi:;;
olsun. Bobinlerden birinin u~lan bir batarya ve
:;;altere, digerinin u~lan ise altmda mlknatlsh
bir ibre olan kuzey - giiney dogrultusundaki bir
tele baglandlgmda, birinci bobinden elektrik
139

aklmmm geymesiyle mlknatlsh ibrenin devindi-


gi goriiliir. Bu, bir anhk olan aktmm ikinci telde
mlknatlsm etkisiyle olm~tugu demektir. Oysa
aklm siirekli olursa ikinci telde oyle bir aklm
olu§maz, ancak aklm kesildiginde mlknatlsh ib-
renin bu kez ters yonde devindigi goriiliir. Bu da
ikinci bobinde bir anhk ama tersine bir aklmm
olu§tugu demektir. Birinci bobinden geyen aklm
demir halkaYl mlknatlslamakta, bu ise ikinci
bobinde elektrik aklmma yol aymaktadlr. Aym
ili§kiyi degi§ik deneylerle de ortaya koyan Fara-
day, bir ba§ka deneyinde yok biiyiik bir mlknatl-
sm kutuplan arasmda bir baktr disk dondiiriir.
Diskin kenarlanyla dingili arasmdaki aklmm
siirekli oldugu goriiliir. Bu sonu~ta da ilk basit
dinamo omegini bulmaktaytz.
Faraday'a bilimde iistiin konum saglayan bir
diger onemli katklsl da bilime alan kavramml
kazandlrml§ olmasldlr. Bu kavram yalmz elekt-
romanyetik kuramm degil, Einstein'm genel go-
recelik kurammm da iyerdigi bir kavramdlr. Fa-
raday'l kavraml belirlemeye yonelten basit de-
neye bakahm: iizerinde demir klrmtllan olan
bir kartl mlknatls iistiinde tutup hafifye
fiskeledigimizde ktnntllann mlknatlsm kuzey -
giiney kutaplanm birle§tiren birtaktm yizgiler
olu§turdugu goriiliir. Faraday bu yizgilere,
"manyetik gUy yizgileri" demi§ti. Bu §ekilde olu-
§an yizgiler, mlknatlsl yevreleyen manyetik ala-
m temsil etmekte, yizgilerin yonii ise manyetik
alanm yoniinii gostermektedir. Aynca, yizgilerin
biribirine yakmh~ manyetik alanm gU~lii, yizgi-
lerin biribirine uzakh~ manyetik alanm zaYlf
oldugu demektir. Manyetik gUy yizgilerinin bir
140 • Michael Faradav

devre tarafmdan kesilmesiyle elektrik aklmlmn


indiiklenecegini belirten Faraday, uzayda da
elektrik yiiklii bir nesneyi ~evreleyen manyetik
gii~ ~izgilerine benzer elektrik gii~ ~izgilerinin
oldugu kamsmdaydl. Ustelik, elektrik gii~ ~izgi­
sinin bir pozitif yiikten ona denk bir negatif yii-
ke uzandl~m diil;liiniiyordu. Deneysel olarak da,
bir tiir elektrik indiiklenirken, ona denk bir ba~­
ka tiir elektrik indiiklenmesinin kapmlmaz 01-
dugunu gostermil;lti. Ornegin, ipekle ovulan
kuru bir cam par~aSl pozitif yiik kazamr, elekt-
rik gii~ cizgileri de cam dan eeit negatif viik
ta:;;lyan <;evresine uzamr.
Faraday bir atIhm daha vaparak mlknatIsm
l:;;lk iizerinde etki olusturabileceiti hipotezini or-
taya koymue. uzun denevlerden sonra If;ngm
ger~ekten etkilendigini kamtlamu;ltI. Bilindigi
gibi polarize lSlk bir manyetik alan araclhi:tIvla
dondiiriilebilmektedir. Ancak Faradav'm belir-
ledigi bu olguyu donemin fizikcileri bir tiir gor-
mezlikten gelmielerdi.
Faraday bulu:;;larmm pratik sonuylanvla pek
ilgilenmiyordu. Ama bu onun 0 sonuclarm one-
mini kavramaktan uzak kaldli:tI demek degildi.
Nitekim donemin. basbakam ona dinamonun ne
iee yarayabilecegini sordugunda. "Bilmivorum,
ama hiikiimetinizin bir giin ondan vergi sag-
layabilecegini soyleyebilirim," demisti.
Faraday'm ovgiiye deger bir ozelliiti de bilimi
halklll anlayacaih dil ve diizevde vavma
<;abaSldIr. Kralivet Enstitiisii'nde halk icin
diizenledigi Yllhk konferans ve dersler bugiine
dek siiriip gelmektedir. Faradav biiviik ilgi top-
lavan konferanslanndan bir boliimiinti
141

yai?ammm son Yillannda Mumun Kimyasal


Tarihi adl altmda bir kitapta toplayarak cocuk-
lar iCin yaYlmlama yo luna bile gider.
Faraday'm matematik bilgisi bului?lanm
matematiksel olarak dile getirmek iCin yeterli
degildi; ama nitel de olsa deney sonuclanm
apklayan bir kuraml vardl. Bu kuramm
matematiksel olarak ii?lenmesi geven yiizYllm
biiyiik fizik bilgini James Clerk Maxwell'i bek-
leyecektir.
142 • Bilimin Onculeri

Charles Darwin
(1809 - 1882)

Dii§iince tarihinde pek az bilim adaml Dar-


win ol~iisunde tepki ~ekmi§tir. Evrim kuramml
i~ine sindiremeyenler onu hi~ bir zaman bag,.§-
lamaml§lardlr. Ya§adlgl donemde, "Maymunla
akrabahk bag,.n annen tarafmdan ml, baban ta-
rafmdan ml?" diye alaya ahnml§h. Gunumiizdo
ise daha ileri giden, onu bir "§arlatan", dahasl
bir "§eytan" diye karalamak isteyen ~evrelel'
vardlr.
Bir bilim adamma gosterilen bu tepkinin ne-
deni neydi? Darwin kimdir, ne yapml§h?
Darwin kii~iik ya§mda iken de horlanml§tJ,
hem de babasl tarafmdan: "Seni, anla§llan, ava
pkma, kopeklerle eglenme ve fare yakalama dl-
§mda hi~ bir §ey ilgilendirmiyor. Gelecegin, ken-
din ve ailen i~in yiiz karasl olacakhr!"
Geleceginin yiiz karasl olacagl soylenen ~o­
cuk, biyolojinin amt yaplh Turlerin KOkeni'nin
yazan, tiim ~aglann saYlh bilim adamlarmdan
biri olur.
Varhkh bir ailenin ~ocugu olarak diinyaya ge-,
len Charles Darwin, sekiz ya§ma geldiginde an-
nesini yitirir. Cocugunun iyi yeti§mesi yolunda
hi~ bir §ey esirgemeyen babasl ba§anh ve say-
gm bir hekimdi. Dedesi Erasmus Darwin, evrim
konusuyla ilgilenen tamnml§ bir doga bilginiy-
di. Entellektiiel bir ~evrede biiyiiyen Charles
143

okulda parlak bir ogrenci degildi. Ogretmenleri


arasmda ona "aptal" goziiyle bakanlar bile var-
dl. Oysa bu bakl§, yiizeysel bir izlenimi yanslt-
maktaydl; slkmtI Charles'm okul programIYla
bagda§mayan kendine ozgii ilgilerinden kaynak-
lamyordu. Hayvanlara, ozellikle bOeeklere derin
bir ilgisi vardl. Daha kii\(iik ya§mda onu saran
bu ilgi, ilerde belirginlik kazanan iistiin gozlem-
leme yeteneginin itiei giieiiydii.
Universitede, ilk iki Ylhm alan tIp ogrenimi
ba§anslz ge\(er. Donemin tartl§ma konulan ara-
smda onu yalmzea eanhlarm kokeni sorunu ilgi-
lendirmekteydi. Ama babasl umudunu tiimiiyle
yitirmek istemiyordu; hekim olmak istemeyen
oglunu hi\( degilse din adaml olmaya ikna eder.
Edinburg'dan Cambridge Universitesine ge\(en
delikanh burada da, teoloji ogreniminin yam Sl-
ra bOeek toplama etkinligini siirdiiriir; olu§tur-
dugu zengin koleksiyonla bilim \(evrelerinin be-
genisini kazamr. Bu arada botanik ve jeoloji
derslerini de izlemekten geri kalmaz. Yirmi iki
ya§mda iiniversiteyi bitirir, ama kilisede gorev
almaya yonelik degildir. Bir rastlantI, aradlgl
olanak kapIsml ona a\(ar. Giiney Amerika klYI-
larmdan ba§layarak uzun siireli bir ara§tIrma
gezisine pkmaya hazlrlanan kraliyet gemisi Be-
agle'e doga ara§tIrmaelsl aranmaktaydl. Bota-
nik profesoriiniin tavsiyesi iizerine Darwin'e,
masraflanm kendisinin kar§llamasl ko§uluyla,
bu gorev verilir. Aneak gen\( bilim adammm ba-
baSllllll destegini saglamasl kolay olmaz.
1831'de ba§layan geziye Darwin be§ YII suren
yogun ve \(etin bir ugra§la, diinyanm heniiz bi-
linmeyen pek \(ok klYI ve adalarmda tiirlere ili§-
144 • Charles Darwin

kin fosil ve ornekler toplar: gozlemsel bilgiler


edinir, notlar ahr. Doga onun ivin tiikenmez bir
laboratuvardl. Ozellikle Gallapagus adalarmda-
ki dey kaplumbaglar ile ku:;;lar iizerindeki goz-
lemleri, degi$ik vevre kOi:lullarmda tiirlerin nasI 1
olu$tugu konusunda ona onemli ipuclan sagla-
mIi:ltI. Kimi tiirlerin cevrevle uvum kurarak stir-
diirdiigii, kimi tiirlerin ise degisen kosullarda
uvumsuzluga diiserek vok olduilu izlenimi kac)-
mlmazdl. Ulkesine dondiig-iinde Darwin'in vau-
masI gereken $ey. topladIilI bilgileri islemek. ev-
rim olgusuna kamtlara davah aCIkhk getirmek-
ti. Ne var ki. bu kolav olmavacaktI. Bir kez tou-
lanan gozlem verilerinin diizenlenmesi bile vd-
lar alacak bir isti. Sonra. evrim konusu dikenli
bir sorundu: verlei:lik onvargIlara ters diismek
kolavca goze almamazdl.
Darwin incelemelerinden tiirlerin sabit olma-
dIi?;Im. uzun siireli de olsa. cevre kosullarma go-
re degi$tigini oilrenmisti. Ama "evrim" denen bu
degi$imin diizenegi nevdi? Bu soruva vamt ara-
V1SI ivinde olan Darwin'e 1838'de okuduilu bir
kitap ISIk tutar. Thomas Malthus'un vazdH'h
Nufus Uzerine Deneme adh bu kitap ilginc bir
tez ortava kovuvordu: canhlar icin vasam bi!'
var olma va da vok olma savasImldIr: ciinkii. he-
men her cevrede, niifus artIsI beslenme olanak-
Ianm kat kat asmaktadlr. Bu savaslmda giiclii-
ler karslsmda zaVIf kalanlar vok olup cider: cev-
resivle uvumsuzluila diisenler elenirken. uvum
kuranlar cogallr. 19. viizvIlm aClmaslZ kapitaliz-
minin "laissez faire et laissez passer" (biraklllll':
vapsmlar. blrakmlz gecsinlerl slogamnda da
vanSlVan bu diisiince. Darwin'in virmi VlI sonra
145

aClkladlgt evrim kurammm ozunu olul?turur: do-


gal seleksiyon evrimin itici gucu, ilerlemenin
dayandlgl duzenekti.
Evrim dur;;uncesi, insanm kendi varhk koke-
nini bilme merakml da icermektedir. lIkel top-
luluklarda bile kendini apga vuran bu merakm
ozellikle mitoloji ve dinlerin olu~umundaki rolu
yadsmamaz. Ancak bilim oncesi apklamalar
masahmsl birer ogreti niteligindedir. Her ~ey gi-
bi insan da Tannsal gucun urunudur. Geli~mi~
dmlerde bile evnm du~uncesi yer almaml~tlr.
Evrimden ilk soz edenler, M.O. 6. yuzYllda
yar;;ayan lyonya'h filozoflar olmu~tur. Thales
tum nesneler gibi canhlarm da sudan olu~tugu
savmdaydl. Daha earplCl goru~u onu izleyen
Anaximander'de bulmaktaYlz: "Canhlarm kay-
nagt denizdir. Ba~langwta bahk olan atalanmlz-
dan bugiinku formumuza evrimle~erek ula~tlk."
Gene 0 done min bir ba~ka filozofu, Herakleitus,
canhlarm geli~mesinde aralarmdaki eatl~mamn
rolUne deginir. Bunlardan ikiyiiz yll sonra gelen
antlk cagm unlu filozofu Aristoteles'te evrim du-
I?uncesl daha behrgindir. Gnun goru~unde a~a­
gtdakl llgme noktalan bulmaktaYlz:
(1) Canhlarm en ilkel duzeyde kendilig.nden
01W?tugu,
(~) Urgamzmalarm basltten daha karma~lk
lormlara dogru gell~tlgl,
(0) Canllda organiarm lhtiyaca gore olu~tugu.
Ancak ortaeag teoio]lsmde bu tiir du~uncelere
yer yoktu. Uereek kutsal Intaplarda aClklanml~­
[1. ..l:'..vnm dUl?uncesl blr saplkhktl.
J:<.;vrllne billmsel yakla~lm, Aydmhk <;agl'nm
sagJadlgl gorecell ozgur d1i~unme ortamml bek-
146 • Charles Darwin

ler. Bu alanda ilk adlml Franslz doga bilimcisi


Buffon'un attI~ soylenebilir. Buffon, canhlarm
slmflanmasma ili~kin Aristoteles sistemini du-
zeltme ve geli~tirme amacIYla {:ah~maya koyu-
lur. ilgilendigi konularm ba~mda evrim geliyor-
duo Fosil ve diger kamtlara dayanarak canh tur-
lerin evrimle olu~tugu goru~une ula~ml~tI. Ama
kilisenin sert tepkisiyle kar~lla~mca, Buffon,
"Kutsal kitapta bildirilenlere ters du~en sozleri-
mi geri ahyorum" diyerek sessizlige gomulur.
Unlu lsve{: botanik{:isi Linnaeus'un modern
slmflama yontemine ili~kin {:ah~masl evrim du-
~uncesine destek saglayan ba~ka bir giri~imdir.
Darwin'in dedesi Erasmus Darwin de, Buffon
gibi, canhlarm ya~am donemlerinde edindikleri
beceri veya ozelliklerin yeni ku~aklara ge{:me-
siyle evrimle~tigi goru~undeydi. Bu goru~i.i ge-
li~tiren Franslz doga bilgini Lamarck ise evrim
konusunda olduk{:a tutarh ilk kuraml olu~turur.
KIsaca, "canhlarm ya~am donemlerinde kazan-
dlklan ozelliklerin ya da ugradlklan degi~iklik­
lerin (bunlar {:evre ko~ullarmm etkisinde ortaya
{:lkabilecegi gibi, organlann kullam~ veya kulla-
m~slzhk nedeniylede olabilir) kahtsal yoldan ye-
ni ku~aklara ge{:tigi" diye ozetleyebilecegimiz bu
kuram, sagduyuya yatkm gorunmesine kar~m,
bilim dunyasmda beklenen ilgiyi bulmaz. Kura-
mm olgusal i{:erik yonunden yetersizligi bir ya-
na, bilinen kimi gozlemsel verilere ters du~mesi
benimsenmesine olanak vermiyordu. Apklama
giicunu bugiin de koruyan, daha kapsamh ve tu-
tarh evrim kUramlnI Darwin'e bor{:luyuz.
1859'da yaJImlanan Turlerin Kokeni adh yaplt-
ta ortaya konan bu kuramm benimsenmesine
147

ortam haZlrdl. fusa siirede bir kay yeni baslm


yapan kitap, insanhg.n diinya anlaYl§mda efiline
pek rastlanmayan ktiklii bir devrime kapi ay-
maktaydl. Donemin seykin bilginlerinden T. H.
Huxley'in filU stizlerinin yagdafill pek yok bilim
adammm duygulanm dile getirdigi stiylenebilir:
Biz tiirlerin olu~umuna ili~kin, dogrulugu olgu-
sal olarak yoklanabilir bir apklama arayl~l i~in­
deydik. Aradlg.mlzl Tiirlerin Kokeni'nde bulduk.
Kutsal kitabm masahmsl apklamasl ge~erli ola-
mazm. Bilimsel goriinen diger apklamalan da ye-
terli bulamlyorduk. Darwin kuraml her yoniiyle bi-
limsel yeterlikte idi.
Kuramm dayandlg. iki temel nokta vardlr: (1)
Canh diinyada, yeni tiirlerin olufilumuna yol
ayan siirekli ama yavafil giden degifilim; (2) "Do-
gal seleksiyon" dedigimiz evrim siirecini ifiller kl-
Ian diizenek. Birinci nokta, tiirlerin sabitligi
varsaYlmlm iyeren yerlefilik ogretiye ters diifil-
rnekteydi. lkinci nokta, evrimin tiim ereksel
gtiriiniimiine karfilm salt mekanik terimlerle
apklanabilecegini gostermekteydi.
Darwin kurammm oziinii olufilturan dogal
seleksiyon, bafillanglytan giiniimiize degin,
degifilik elefiltirilere ugraml§tIr. Bu nedenle, il-
kenin oncelikle apkllga kavufilturulmasl gerekir.
Darwin'in evrim kuraml, gtizlenebilir iiy olgu
ve iki ilke iyerir. 11k olgu, iireme biyimleri ne
olursa olsun, canhlann geometrik diziyle yogal-
rna egilimidir. lkinci olgu, bu egilime kaqm tiir-
lerde niifusun afilag. yukan sabit kaldlg.dlr. Bu
iki olgudan, Darwin 'yafilam savafillml' ilkesine
ulafillr. Uyiincii olgu, canhlarm (bir tiirii hatta
bir aileyi olufilturan bireylerin bile) az ya da yok
148 • Charles Darwin

belirgin farkhhklar sergilemesidir. Yaf;lam


savaf;llml ilkesiyle birlef;len bu olgu Darwin'i
temel ilkesi olan dogal seleksiyon dii~iincesine
gotiiriir. Belli bir ~evrede farkh ozellikler
ta~lyan bireyler arasmda ya~am sava~nml varsa,
dogal ko~ullara uyum baklmmdan, ozellikleri
iistiinliik saglayan bireylerin (veya tiirlerin)
egemenlik kurmasl, digerlerinin elenmesi
kapmlmazdlr. Evrim siirecinin dayandlgl bu
diizenege, tiim elef;ltiri ve ugraf;llara karf;lm, daha
ge~erli diyebilecegimiz bir alternatif
bulunamaml~tIr. AynntIlannda kimi degif;liklik-
lere ugramakla birlikte, kuramm siirgit Dar-
winci kalmayacagml gosteren herhangi bir
belirti yoktur ortada!
Newton, yercekimi ilkesiyle devinim
yasalannm, yersel ya da goksel, tiim nesneler
i~in gecerli genellemeler oldugunu gostermif;lti.
Darwin de ya~am sava~lml, dogal seleksiyon,
Cevreye uyum gibi bir ka~ ilke i~eren kuramlyla
evrim olgusuna bilimsel apklama getirdi; in-
samn ottan cicege, amipten maymuna uzanan
canh diinyanm bir parcasi oldugunu gosterdi.
Bilimin UneilLen • 14!-J

Johann Gregor IYlendel


(1822 - 1884)

"Bilim adaml" deyince ~ogumuzun gozunde


laboratuvarda deneylerine gomulmu~, ak onluk-
lu, gozluklu biri canlamr. Oysa bilimin onculeri
arasmda ~ah~masIm kum uzerinde (Ar~imet),
egik kulede (Galileo), ~iftlikte (Newton), doga
ara~tIrma gemlsinde UJarwmJ, patent burosun-
da (Einstein) yap anI an biliyoruz. Bihm du~un­
Hei bir etkiniiktir; yeri laboratuvarla degil, zeka,
Imgelem ve isten~ giicuyle slmrhdIr. Bunun ~ar­
PICI bir ornegim cah~malanm arahkslz yirmi pI
manastIr bahcesinde surduren ke~i~ Mendel
verml~tIr.
(Jenetik biliminin kurucusu Gregor Mendel,
Avusturya imparatorluguna dahil <;ekoslavak-
ya'da yoksul bir koylu ~ocugu olarak dunyaya
gelir. 0 zaman kIrsal kesimde hala bir tiir dere-
beylik duzeni egemendi. Toprakslz koylUler i~in
bogaz tokluguna Irgathk dl~mda iilzla bir sece-
nek yoktu; tek kurtulu~ yolu belki de egitimdi.
Ne var ki, egitim de ~ogunluk ilkokulla smIrh
kalmaktaydl; daha Herisi win halkm parasal gii-
eli yoktu. Herkes gibi Gregor'un da dogu~tan
nlm yazlsl babasl gibl ren~ber olmaktI. Ama ha-
Ylr, bu cocuk duzenin koydugu engeli a~acak,
kendine ozgU kararhhk i~inde yetenegini ortaya
koyacaktI. llkokuldakl ba~ansl goz kama~tIn­
(:lydl. Ugretmenlennln IS ran uzenne aIle, so-
150. Johann Gregor Mendel

nunda cocugun orta ogrenimi iCin izin verir.


Gregor, evinden uzakta alb yll bir yurtta yeter-
siz baklm ve beslenme ko§ullarma gogus gere-
rek okur; ama, aClsml uzun Yillar cekecegi yor-
gun, clhz ve saghkslz bir bedenle mezun olur.
Mendel daha ogrencilik Ylllannda bilimin bu-
yiisiine kendini kapbrml§; ozellikle botanik yo-
gun ilgi alalll olmu§tu. Fakat yiiksek ogrenim
onun iCin ula§llmasl giic bir hayaldi. Burs olana-
~ yoktu; klZ karde§inin ba~§ladl~ ceyizi de ye-
terli olmaktan uzakb. Mendel iCin bir tek yol
vardl: Bir katolik manastmna girmek. Avustur-
ya'da botanik miizesi, bahce bitkileri ve zengin
kitaph~yla iinlii Brunn Manastm Mendel iCin
"ideal" bir o~enim merkeziydi. Yirmibe§ ya§m-
da "papaz" iinvallllll alan Mendel'in asIl ozlemi
hie degilse bir ortaokulda ogretmen olmak, ara§-
brmalan iCin daha elveri§li bir ortam bulmakb.
Bu amacla girdigi smavda yeterli gortilmez. Uni-
versite ogreniminden yoksun kalml§ olmasl
onemli bir handikapb. Gene papaz umudunu yi-
tirmemi§tir. Viyana Universitesi'nde dort so-
mestr fizik ve dogal tarih ogrenimi gordiikten
sonra §ansllll yeniden dener. Ama yine ba§anh
goriilmez. Smav kurulu onyargIhdlr; kendine oz-
gii degi§ik bir tutum sergileyen genci anlamak-
tan uzak kahr. AdaYln ozellikle evrim ve kahtl-
ma ili§kin gorii§leri ba~§lalllr gibi degildi. Men-
del iCin artlk manasbra Cekilip ara§brmalarml
bahce bitkileri iizerinde siirdiirmekten ba§ka ca-
re kalmaml§b.
Canhlarda ozelliklerin ku§aktan ku§aga geci-
§i, Mendel'in siirgit ilgi oda~m olu§turan konuy-
duo Herkes yeni dogan bir yavrunun atalanmn
151

1>zelliklerini ta~ndlglm biliyordu. DahaSl, kimi


yavrunun daha ~ok anaya, kimi yavrunun da da-
ha yok babaya yektigi gozden kaymlyordu. Ancak
bilinen bu olaylarm "bilimsel" diyebilecegimiz
bir aylklamaSl yoktu ortada. Mendel bezelyeler
uzerindeki deneylerine oyle bir apklama bulmak
iyin koyulmw;;tu. Cah~masml, bu amayla seytigi
22 ye~it bezelyenin boylu-bodur, san-ye~il, yu-
varlak-buru~mk , ... gibi 7 yift kar§lt ozellikleri
uzerinde yogunla~tmr. Ornegin, boylu ve bodur
ce~itlerini yapraz dollediginde ilk ku§ak melez
uriiniin tiimiiyle boylu oldugunu saptar. Melez
iiriinii kendi iyinde dolleyerek elde ettigi ikinci
ku~ak iiriiniin biiyiik bir bOliimiiniin boylu, kii-
cuk bir bOliimiiniin ise bodur oldugu goriiliir
(a~a~daki ~ekile bakmlz!). Mendel iki ye§it ara-
smdaki oram hesaplar: 1064 bitkinin yakla~lk
3/4'ii boylu, 1I4'ii bodurdur. Orneklem biiyiiklii-
gunden kaynaklanan olasl hataYl goz oniine
alan Mendel, oram 3:1 olarak belirler (Boylu
faktorii B, Bodur faktorii b ile gosterilmi~tir).
Capraz DQllenme
f?ekilde belirlenen du-
BBXbb rumun iyi anla§I1masl iyin
l.Kueak Bl birkay noktanm apkhk
Kendi icinde dBli enme kaZanmaSl gerekir: (1 )
BbXBb
I Dollenmede boylu ve bo-
dur bezelyelerin hangisi-
2Ku~.kI I I I nin di~i, hangisinin erkek
BB Bb bB bb oldugu, sonucu etkileme-
~ Bodm mektedir. Ba~ka bir de-
_ __ __ __ -l yi~le ozelligin belirlenme-

sinde boylu erkek, bodur di~i yift ile bodur erkek,


boylu di~i yifti e§degerdir. (2) Di§i ya da erkek
her canh her ozellik iyin biri ba~at, digeri yeki-
152. Johann Greg or Mendel

nik iki faktCir tal?lr. Bezelye orneginde, ilk ku-


i;laktakl Bb melezinde ortayapkan B bai;lattIr,
gizli kalan b {:ekiniktir. (3) Dii?i ve erkekte her
ureme hucresi faktorlerden yalmzca birini tai?lr;
oyle ki, her yavru iki faktorle dunyaya gelir. Ku-
ramm bu temel ilkesine "Mendel'in aytflm yasa-
Sl" denmii;ltir. (4) ilk kUi?aktaki melez (Bb) yav-
rularm tumuyle boylu olmasl, faktorlerin dollen-
mede kaynai;lmadl~ , bai;lat ya da {:ekinik her fak-
torun bireysel kimligini korudugunu gosterir.
Nitekim ikinci ku~akta faktCirlerin BB, Bb, bB
ve bb olarak pktIWm goruyoruz. "Mendel'in ba-
wmslz ce~itler" dive bilinen bu yasasl yavrularm
kimi kez ana ve babaya degil, gecrnii?teki atalan-
na benz erne olayml da apklarnaktadlr. ~oyle ki,
ku~aktan ku~ag-a gizil kalan cekinik faktorlerin
birbiriyle birle~ip ortaya pkma olanagl vardlr.
Aym ~ekilde yavrunun ana babadan birine daha
cok benzemesi de ba~at ve cekinik faktorlerle
apklanan bir olaydlr (Ba~mslz Cei;litler yasasmJ
kIsaca i;loyle dile getirebiliriz: Dollenmede iki
cinsiyetin her birinden gelen tek faktCirler birbi-
riyle bawrnslz ve rastgele birlel?irler).
Mendel bai;lka bitkiler uzerinde yaptI~ deney-
lerden de aym sonucu alrnl~tIr . Daha sonra, bi-
yologlann bocek, bahk, kUi;l ve merneliler uzerin-
de yuruttukleri deneyler de onun genetik teorisi-
ni dog-rularnl~tIr.
Mendel teorisi, evrirn kurammm bai;llanglCta
aClklamaslz blraktIw kirni onernli noktalara da
l~lk tutrnu~tur. Evrirni dog-al seleksiyonla apkla-
van Darwin de herkes gibi ana-baba ozellikleri-
nin yavruda bir tur kaynai;ltI~m varsaYlyordu.
Oysa bu dogru oisaydl, dog-al seleksiyonla ustun-
153

hik kazanan ozelliklerin kUl;laklar boyu zayIfla-


rna sure cine girmesi gerekirdi. Ornegin, ({ok hlZh
kOl;lan bireyle kOl;lma hlZl normal bireyin ({iftlel;l-
mesinden dogan bireyin (yavru) kOl;lma hlZl ikisi
arasmda olacak, sonraki kUl;laklarda fark daha
da azalarak kaybolmaya yuz tutacaktIr. Darwin
de bunun bOyle olmadl~nm farkmdaydl. Kay-
nal;lma varsaYlml ne kimi yavrularm ana baba-
dan yalmzca birine benzemesi olaYlyla, ne de
ara Slra goruldugu gibi, beklenmedik bir ozellik-
Ie dunyaya gelme olaYlyla bagdal;lmaktaydl.
Ozelliklerin onceki kUl;lak veya kUl;laklardan 01-
dugu gibi ve ayn birimler olarak yavruya ge({tigi
dUl;luncesi, Mendel kurammm getirdigi bir apk-
Iamadlr.
Mendel, kuramml 1865'te bilim ({evrelerine
sunmul;ltu. Ancak Mendel hayatta iken ilgi ({ek-
meyen kuramm onemi, otuz bel;l Yll sonra kavra-
mr. Hugo de Vries ve Weismann gibi bilim
adamlanmn ({ahl;lmalan olmasaydl Mendel'in
devrimsel atIhml belki de daha uzun sure gun
ll;ll~na ({lkmayacaktI.
Genetik teorisi, evrim kuramma yeni bir bo-
yut kazandlrmakla kalmamll;l, giinumuzde olum-
lu olumsuz ({ok({a sozu edilen "genetik muhendis-
ligi" denen bir ({ahl;lmaya da yol a({mll;ltIr.
154 • Bilimin Onculeri

Louis Pasteur
(1822 - 1895)

Bilim tarihinde pek az bilim adami LouiH


Pasteur i:H(:iisiinde insan ya~ammi dogrudan et-
kileyen bulu~lar ortaya koymu~tur. Giinliik dili-
mize bile ge(:en "pastorizasyon" terimi onun bu-
lu~larmdan yalmzca birini dile getirmektedir.
Kristaller iizerindeki kuramsal (:ah~malannlJ'
yam Sira kimi hastahklara bag,.~lkhk saglama
yolundaki (:ah!;lmalan, bu arada ozellikle "!;lar-
bon" (ya da antraks) denilen koyun ve sl~rlardll
goriilen bula~lcl hastahkla kuduza kar~1 geli~­
tirdigi a!;l1 yontemi ona diinya (:apmda iin kazan-
dIrml!;ltir. Bugiin Fransa'da pek (:ok btll \';l!' vo
alan onun admi ta~lmaktadlr. Kendi kUJ'dugu
"Pasteur Enstitiisii" diinyamn onde gelen ara$-
tIrma merkezlerinden biridir. FransIzlarm go-
ziinde Pasteur ulusal bir kahramansa, bunun
nedeni onun yalmzca biiyiik bir bilim adami 01-
masl degil, aym zamanda, ya~ami boyunca orta-
ya koydugu ozveri ve insanliga hizmet tutku-
suydu.
Louis, Fransiz Devrimiyle ozgiirliigiine kavu-
!;lan bir kolenin torunuydu. Babasl, N apolyon or·
dusunda iistiin atIhm giiciiyle "Legion de Hono-
ur" alan bir ast-subaydl. Baba Pasteur'iin, N a·
polyan'un dii~mesiyle ordudan aynlmasma kar-
~m imparator'un amsma besledigi derin baghll It
duygusu, ilerde oglu Louis'in olagan iistii diren\,
155

ve yeteneklerini de yonlendiren kabksIz yurtse-


verllge donu§mu§tu.
Ger;:imini dericilikle saglayan Pasteur ailesi
yoksuldu, ama r;:ocuklarmm egitimi ir;:in her tur-
tii slkmbYI goze alml§b. Louis daha kur;:lik ya§-
I.armda gur;:lti.kleri goguslemede sergiledigi di-
renr;: ve Istenc gucuyle dikkatleri cekiyor, co§-
kuyla ba§ladl~ okul ogreniminde kendisiyle bir-
likte karde§lerinin de ba§anh oimasl ir;:in ugra§
veriyordu. Gerr;:i okulda pek parlak bir ogrenci
degildi; dahasl, ilk genclik YIllarmda ilerde bu-
yuk bIhm adaml olaca~m gosteren bir belirti de
yoktu ortada. Tam tersine, Louis'in belirgin me-
rakl portre r;:izmekti. Ustun bir yetenegi yansl-
tan tablolan, buglin de, Pasteur Enstitusunde
aslll durmaktadIr.
Louis HI ya§ma geldiginde sanab bIrakIr, bi-
lIme yonehr. Ba§langwta ogretmenlernin yon-
lendIrmesIyle ogretmen olmaya karar verir, un-
hi eg-itim en stitusu Ecole Normale Superieure'e
ba§vurur. Glri§ smavml kazanmasma kar§m,
matematik, fizik ve kimyada derslere daha ha-
zlrhkh ba§lamak ir;:in ogrenimine bir Yll sonra
ba§lar. AmaCl iyi bir ogretmen olarak yeti§mek-
tl. Ne var ki, ogrenimini tamamladlgmda tum
Jlgi ve co§kusunun bilimsel ara§brmaya yonelik
oldugunu fark eder. Kristaller uzerindeki ilk r;:a-
Il§malan onu bir tur buyulemi§ti. Ogrencisinin
ozgun du§unme ve kavraYl§ glicunu sezen kim-
ya profesoru onu, basit arar;:larla yeni kurdugu
laboratuvarma ara§brma asistam olarak alIr.
Bu genr;: bilim adammm hayal bile edemedigi bir
IJrsattI. Pasteur hemen r;:alI§maya koyulur, ilk
a§amada tartarik asit kristalleri uzerindeki op-
156 • Louis Pasteur

tik deneylerini yogunlal?tmr. Qok ge~meden bi,


lim ~evrelerinin dikkatini ~eken bulul?lan, kimi
tanmmll? bilim adamlarmm tel?vikiyle Frans1/'.
Bilimler Akademisine sunulur. Pasteur bilim
diinyasmca tanmma yolundadlr, ama Egitim
Bakanhgl onu bir ortaokula ogretmen olaralt
atamakta lsrarhdlr. Akademinin ve kimi bilim
adamlannm giderek artan baskIsma daha fazlil
kar§l koyamayan Bakanhk bir Yll sonra Paste-
ur'iin Strasburg Universitesi'ne yardlmcl profe-
sor olarak donmesine izin verir.
Pasteur'iin bir ozelligi de kararh oimasl, du-
raksamalarla vakit oldiirmemesiydi. Universite-
ye geli§inin daha ilk haftasmda Rektore klztyla
evlenmek istedigini bildirir. Bal?vuru mektubu
ilgin~tir:
Saklamama gerek yok, tiimiiyle yoksul bir kim-
seyim. Tek varh~m sagh~m, yiirekliligim ve iini-
versitedeki il?imdir ... . Gelecegim, l?imdiki egilimim
degil?mezse, kimyasal aral?tIrmalara adanmll? ola-
caktu. Qahl?malanmdan bekledigim sonucu ahr-
sam, ilerde Paris'e yerlel?meyi diil?iiniiyorum.
lstegimi olumlu bulursamz, resmi evlenme one-
risi i~in babam hemen Strasburg'a gelecektir.
lstek olumlu karl?llandl. Pasteur ya§aml bo-
yunca tiim bilimsel ~ah§malarmda kendisine
destek veren, tutku ve sorunlanm payla§an Ma-
rie Laurent'le 1849'da ya§ammi birle§ttirir. Ba-
yan Pasteur ger~ekten ozveri ve sevgi baghh~y­
la olagan iistii bir e§ti. Mutlu evlilik ne yazIk ki,
Yillar sonra trajik bir don emden ge~er: Pasteur-
ler dort ~ocuklanndan ii~iinii kii~iik ya§lannda
tifo ve benzer hastahklar nedeniyle yitirirler.
Geriye kalan ogullan yirmi ya§mda iken 1871
157

sava~mda Almanlara esir du~er. Pasteur bilim-


sel ~ah~malanm bir yana iterek e~iyle birlikte
oglunun donu~unu bekler; Fransa'nm yenilgi-
siyle birlikte cepheden ka~an binlerce gen~ ara-
smda oglunu aramaya koyulur. Sonunda bulun-
dugunda oglan bitkin ve a~r yarahydl. Pasteur
Almanlan hi~ bir zaman bagl~lamadl; oyle ki,
Yillar sonra bilimsel ba~anlan i~in Alman huku-
metinin onerdigi madalyaJ1 kabul etmedi.
$imdi Paseur'u bilimin onculeri arasma yuk-
selten bilimsel ~ah~malanna deginelim.
Pasteur'un ya~amlmlZl bugun de etkileyen
bulu~larmdan biri fermentasyon (mayalanma)
olgusuna ili~kindir. "Fermentasyon" terimi bi-
lindigi gibi kimi maddelerde olu~an bir degi~ik­
lik surecini dile getirmektedir. Ornegin §arap
uzumden bu i§lemle elde edilir; istenirse gene
bu i§lemle sirkeye donu§turulebilir. Aym §ekil-
de, sutun §ekeri laktik aside donu§tugunde sut
ek§ir. Yumurta ve et tiiri.i.nden maddeler de fer-
mentasyonla bozularak yenmez hale gelebilir.
Uretimi fermentasyona dayanan §arap Fran-
sa'da ~ok onemli bir konuyda. Ne var ki, bu i§le-
min gUvenilir teknolojisi henuz yeterince bilin-
miyordu. Goreneklere bagIt yontemler her za-
man istenen sonucu vermiyor, kimi zaman §a-
rap yerine sirke ya da kullamma elvermeyen bo-
zuk bir SlVl elde ediliyordu. Sorunu ilk kez Pas-
teur bilimsel olarak incelemeye koyulur: son un-
da ula§tI~ apklama (fermentasyonun mikrop
teorisi) ge~erligini bUgUn de korumaktadlr. Bu-
na gore, dogada organik maddelerdeki hemen
tum degi§iklikler gozle gorulemeyen birtaklm
ku~uk canhlar tarafmdan olu§turulmaktadlr.
158. Louis Pasteur

Pasteur bu mikroorganizmalann lSlyla kontrol


altma ahnabilecegini gostererek ~arap iiretimini
saglam bir yontemle gUvenilir kIlmakla kalmaz,
"pastorizasyon" dedigimiz i§lemle modern si.H
endiistrisine de yol a~ar.
Pasteur'iin onemli bir ba~ka ~ah § masl dll
ipek~iligi biiyiik bir slkmtIdan kurtarmasldu',
Hastahkll ipek bocekleri, iireticileri slk slk bU-
yiik kaYlplara ugratIyordu. Soruna ~oziim bul·
masl mikrop teorisiyle iinlenen Pasteur'den iH-
tenir. Bilim adaml her zamanki yogun ve di1t-
katli yakla§lmlyla sorunu degi§ik boyutlanylu
inceler; saghkh ipek bocegi yumurtalanm se~:­
me de "pratik" diyebilecegimiz bir yontem olu~­
turarak ipek~iligi gUvenilir bir iiretim teknoloji·
sine kavu§turur.
Pasteur'iin ba§anlan bir tiir zincirleme tepki
i~inde biribirine yol a~maktaydl. Kristaller iiz{\-
rindeki ~ah§malan onu canh ya§amm gizemi so-
rununa gotiirmii§tii. Canhlar iizerindeki incel(J-
meleri ise onu fennentasyonu apklayan mikrop
teorisine ula § tIrml~tI. Dogrulugundan art11\
kimseni ku§ku duymadl~ bu teori ba~langt~tl1
tepkiyle kar§Ilanml§tI: pek ~ok kimse i~in oyl(!
bir dii~iince uydurma bir apklama olmaktan ilo-
ri ge~emezdi . "Spontane iireme" diye bilincll
yerle~ik gorii~e gore kurt~uk, tIrtll, tenya, sinek,
fare vb. yaratIklar elveri~li ko~ullarda ken-
diliginden olu~maktaydl. Oysa Pasteur "ken-
diliginden olu~umu" mikroskopik organizmalul'
i~in bile olanakslz goriiyordu.
Mikrop teorisinin ozellikle bula~lci hastahk-
lann denetim altma ahnmasl yolunda yeni ara~­
tIrmalara yol a~masl kapmlmazdl. Pasteur ~o'k
159

gecmeden ~arbonun yam slra kangren, kan


zehirlemesi, logusa hummasl vb. hastahklar
iizerinde de ara~tIrmalann yogunla~tInr. Onun
carplCI bir ba~ansl da kuduza kar~l olu~turdugu
a~ldlr. Kuduz ozellikle kopeklerin ta~ldl~ oliim-
ciiI bir hastahktIr. Pasteur'e gelinceye dek
kuduza kar~l bilinen tek yare ISlnlan yerin klZ-
gm bir demirle derinlemesine daglanmaslYdl.
Kaldl ki , gecikme halinde bu yontemin, has-
tanm camm yakma dl~mda bir etkisi olmadl~
da biliniyordu. Pasteur hayvanlar iizerinde
denedigi ama insanlara heniiz uygulamadlgl
a~lslYla dokuz ya~mdaki bir yocugun ya~amml
kurtanr. Azgm bir kopegin ondort yerinden lSlr-
dl~ eocuga klzgm demir uygulamasl yapllamaz-
dl. Umutsuz annenin prplm~ma dayanamayan
Pasteur a~lsml ilk kez bu yocukta denemekten
kendini alamaz. Sonue eocuk iein kurtulu~, gele-
cek ku~aklar iyin bir miijde olur. Biiyiik bilim
adaml oliimiinden once ya~am felsefesini ~oyle
ozetlemi~ti:
Hi~ ku~kum yok ki , Bilim ve Ban~ cehalet ve
sava~l yok edecektir. Uluslarm Ylkmak, yok etmek
i~in degil, ya~aml yuceltmek i~in birle~ecegine, gele-
cegimizi bu yolda, ugra~ verenlere bor~lu olacaglmlza
inanlyorum.
Pasteur'iin oykiisiinde, anlamh bir ya~am
araYH~mdaki her gene iein, yarplCl ve giizel bir
ornek vardlr.
160. Bilimin Onciileri

James Clerk Maxwell


(1831 - 1879)

Dunya tarihi bir baklma buyuk insanlann ta-


rihidir. Bilim tarihine de oyle bakabiliriz. Gali-
leo, Newton, Darwin, Einstein ... "bilim" dedigi-
miz gorkemli yapmm buyuk mimarlan! Adl bi-
lim Itevreleri du;nnrla pek duyulmayan J. C. Max-
well'in de onlar arasmda yer aldl~ soylenebilir.
Maxwell iltin 19. yuzYlhn en buyuk fizikltisi
denmektedir. Ashnda onu tum Itaglarm saYlb
bilim adamlarmdan biri saymak daha yerindo
olur. Maxwell klsa suren ya§ammda her biri
onu unutulmaz yapan onemli bulu§lar ortaya
koydu. Radyo, radar, televizyon vb. icatlara yol
altan elektromanyetik ve l§lk alanlanndaki dev-
rimsel abhmlannm yam Slra, renk bile§imleri
ile Saturn gezegeninin halkalan uzerindeki
apklamalan, gazlarm kinetik teorisi ile enerji
korunum ili~kisi konularmdaki katkIlan ... Itah~­
malan arasmda ba~hcalandlr. Daha ondort ya-
~nnda iken, yetkin elips Itizme yontemine ili~kin
matematiksel bulu~u Edinburg Kraleyet Akade-
misinde goru§ulerek odullendirilmi§ti.
Maxwell, Faraday'm "elektromanyetik induk-
siyonu" diye bilinen bulu§unu ortaya koydugu
Yll dunyaya gelir. Bu ilginlt rastlantmm sonraki
geli§melerle nasll bir anlam kazandl~m gorece-
giz. Seltkin bir ailenin olanaklan iltinde buyuyen
Itocuk, ya§ammm ilk yIllarmda bile ken dine oz-
161

gii ilgileri ve ba~mSIZ dii:;;iinebilme yetenegiyle


dikkat \;ekmekteydi. Annesi klZ karde:;;ine yaz-
dl~ bir mektupta iki ya:;;mdaki oglundan ovgiiy-
Ie soz eder: "(:ok canh, mutlu bir \;ocuk. ... En
cok kapI, kilit, anahtar, zil gibi :;;eyler merakml
cekmekte. Agzmdan hi\; eksik olmayan sorusu,
'Anne, nasIl bir :;;eydir bu, goster bana.' Bir ba:;;-
ka merakl da, klrlarda dola:;;tI~mlzda sularm
akI:;;ml, derelerin \;izdigi yollan izlemek!"
"Mutlu \;ocuk" yedi ya:;;mda iken annesini yi-
tirmenin mutsuzlugunu ya:;;ar; ama ogrenme,
ara:;;tIrma tutkusuyla yeni ufuklara a\;llmaktan
hi\; bir zaman geri kalmaz. Son derece duyarh
ve aydm bir ki:;;iligi olan babasl, giydigi elbise-
den oturdugu evine dek kullandl~ henien her
~eyi kendi elleriyle yap an "garip" bir insandl.
OYle ki, oglu sekiz ya§mda okula ba:;;ladl~nda,
babasmm ozenle hazlrladl~ gosteri:;;li giysi i\;in-
de bir siire okul arkada§larmm alay konusu 01-
mu:;;tu. Maxwell'in ya:;;am boyu siiren \;ekingen-
lik ve dil tutuklugunda, belki de kii\;iik ya§mda
ba§mdan ge\;en bu olaym etkisi olmu:;;tur.
Maxwell'm ba:;;ansml iistiin yetenek ve sezgi
giiciine bor\;lu oldugu yadsmamaz; ama, bilim-
sel ilgilerinin geli§mesinde babasmm paYI bii-
yiiktiir. Baba iiyesi oldugu Edinburg Kraliyet
Akademisinin toplantIlanna ogluyla birlikte ka-
tIhyordu. Bu arada ~ocuk gene babasmm sagla-
dlgl olanakla her flrsatta Edinburg Gozleme-
vi'ne ugrayarak gezegen ve JIldlzlann devinim-
lerini izlemekteydi. Bu gozlemlerin ilerde Sa-
turn gezegeninin halkalan iizerindeki odiillen-
dirilen matematiksel \;ah§masma zemin hazlrla-
dl~ soylenebilir.
162. James Clerk Maxwell

Bilim tarihinde 19. yiizyllm ilk yansl ozellikl<l


elektrik, manyetizma ve l~lk konularmdaki (:a-
h~malarm on plana pktI~ bir donemdir. I~lgl1l
dalgalar biciminde ilerledigi gorii~ii yaygmhk
kazanml~; aynca, kristal araclhglYla istenen
yonde kutupla~tIrabilecegi deneysel olarak gas-
terilmi~ti. Ne var ki, elektrik, manyetizma V(I
l~lk arasmdaki bag-mtI heniiz yeterince bilinmo-
diginden bu olaylar ba~mslz ara:;;tIrma konularl
olarak ele almmaktaydl. Maxwell'in 1850'de btl
olaylarm ili:;;kilerini belirlemesiyle fizikte bir ba-
bma N ewton'unki (:apmda yeni bir devrimin te-
meli atIlml~ oldu.
Newton'un gravitasyon kuraml, evreni mekanik
bir modele indirgeyerek apkhyodu. Bu modelde,
degi:;;ik biiyiikliikteki kiitlesel nesnelerin, elektrik
yiikleri gibi, biribirini etkiledigi temel varsaYlmd1.
Faraday bir adlm ileri giderek elektrik yiiklerinin
yalmz biribirini deWI ~evrelerini de etkiledigi go-
rii~iine ula~lr, "elektromanyetik giic alam" dedigi
yeni bir kavram olu:;;turur. Ona gore bu alan uzav-
da dig-er fiziksel nesnelerden bag-lmslz, kendino
ozgii bir ger~eklikti. Degi~en manyetik alanm bir
iletkende elektrik iirettigini saptayan Faraday, bu
olaYl "elektromanyetik indiiskiyon" diye nitele-
mi~ti . Faraday'm deneysel bulu~lanyla bir tiir bu-
yiilenmi~ olan Maxwell, daha ileri giderek, saz ko-
nusu etkinin yalmz iletkende degil, uzayda da
olu~tugunu; iistelik, degi~en elektrik alamn da
manyetizma iirettigini gosterir. 1873'de yaYlmla-
nan Elektrik ve Manyetizma Uzerine Inceleme adh
kitabmda ortaya koydugu denklemlerden, elektrik
ve manyetik etkilerin uzayda l~lk hlzlyla yol aldl-
~ sonucu da pkmaktaydl.
163

I§lgJn yapl ve niteligi bilim adamlan iCin siirgit


bir "bilmece" konusu olmu§tu. I§lk kimine gore
dalgasal nitelikteydi, kimine gore parcaclklardan
olu§mu§tu. Maxwell ise l§lgJ uzayda dalgasal iler-
leyen hlZh titre§imli bir elektro-manyetik alan di-
ye niteliyordu. Her biri degi§ik titre§im frekan-
styla ilerleyen degi§ik renklerin olu§turdugu l§lk,
ona gore, elektromanyetik titre§imler skalasmda
yer alan olaylardan yalmzca biri olmahydt. I§lgJn
yam Slra ba§ka elektromanyetik radyasyon form-
larmm varhgJ da ara§tInlmahydl. Maxwell'in ku-
ramsal olarak varsaydlgl olaylar oliimiinden az
sonra deneysel olarak belirlenir. Hertz'in dii§iik
frekansh radyo dalgalan ile Rontgen'in yiiksek
frekansh X-l§mlan Maxwell'in ondeyisini dogru-
layan bulgulardlr. $imdi bildigimiz gibi, radyas-
yon spektrumundaki dalga slralamasl, bir uCta,
radyo dalgalarmdan; obiir UCta, gam a l§mlarma
uzanan mikro-dalga, klzIl-altI, l§lk, ultra-violet,
X-l§mlan gibi titre§im frekansl giderek yiikselen
formlan icermektedir.
Maxwell de Faraday gibi evreni dolduran son
derece ince ve esnek bir ortaml varsaYlyordu. Da-
ha sonra vazgecilen yerle§ik gorii§e gore elektro-
manyetik etkilerin dalgasal yaythffil ancak "esir"
denen oyle bir ortamla olaslydl. Elektromanyetik
dalgalan ilk sezinleyen Faraday olmu§tur. Ancak
l§lgm tiim ozelliklerini bu dalgalarla apklayan
matematiksel kuraml Maxwell'e borcluyuz. Max-
well'in bu amacla formiile ettigi "vektor analizi"
diye bilinen matematiksel teknik ile cok saYlda
olaYl kapsayan ve §imdi "Maxwell denklemleri"
diye gecen dort denklem modern elektromanyetik
kuramm oziinii olu§turur. Bu denklemler, kuan-
164. James Clerk Maxwell

tum ve relativite teorileriyle dalga mekanigini


gerektirmeyen oigular iCin bugun de gecerligini
surd urmektedir.
Bal?langwta, Maxwell'in getirdigi kuramsal
apkiamalara kar~l pklldl~m biIiyoruz. Bir kez,
denkiemierine dayah ondeyileri oigusal olarak
henuz yoklamp dogrulanmaml~tl. Sonra kuraml,
l~lga ozgu yanslma ve kinima oiaylanm apk-
Iamada yetersiz goruluyordu. Ne var ki, bu yeter-
sizIikler cok gecmeden a~lhr, elektromanyetik
kuram apkiama gucu ve dogrulanan ondeyileriy-
Ie yerle~ik bir teori, bir "paradigma" konumu
kazamr.
Maxwell'in ba~ansl ne denli vurgulansa
yeridir. Temeide kuramsal olan cah~masl daha
sonra yol acbg1 uygulamah geIi~meIerle goz
kama~bncl bir onem kazamr. Maxwell bilim
tarihinde saYlh devier arasmda yer aIml~sa, bunu
C1kar gozetmeyen katlkslz entellektiiel cabaslyia
gercekIe~tirmi~tir.
Faraday icine dogdugu olumsuzIukIan, ogren-
me merakmm sagIadl~ direnc ve ugra~la a~arak
bilimin onculeri arasma katlIml~tl. Maxwell ise
icine dogdugu varh~n cekici rehavetine du~mek­
sizin, bilimin uzun ve yogun ugra~ gerektiren
cetin yolunda kendini yuceitti.
Bilimin Onciileri • 165

Ivan Pavlov
(1849-1936)

Son derece sablrh, kendine guvenen, co§ku


dolu bir bilirnadarnl olan Pavlov, daha sonra
"ko§ullanrnl§ refleks" adml verecegi, ah§kanhga
bagh davram§lar uzerinde cah§rnalar yaptl. Sin-
dirirn sisterni uzerindeki cah§rnalarmda oldugu
gibi, bu cah§rnasmda da denek (kobay) olarak
kopekleri kullandl.
Bir cogurnuz apanSlZ §irn§ek caktIgmda, ya
da beklenrnedik bir pghk duydugurnuzda yeri-
rnizden swranz. Bu davram§ bir tehlike kar§l-
smda oldugurnuz du§uncesinden dogmarnakta,
dogrudan olu§rnaktadlr. Du§unrnek iCin zaman
da yoktur zaten. Karanhktan aydmhga pktI~­
rnlzda gozlerirniz elirnizde olrnadan karna§lr;
sert bir hareketle yuzyuze geldigirnizde irkiliriz.
Nefes borurnuza kucuk bir yemek klrmtIsl kaC-
tIgmda oksurrneye, u§udugurnuzde titrerneye
ba§lanz.
tstenc dl§l olu§an bu tiir davram§lara refleks
denir. Yeni dogan cocugun aglarnasl tipik bir
reflekstir; herhangi bir ogrenrne ya da ko§ullan-
rna gerektirrnez. Refleks, ins ana ozgU bir davra-
1l1§ degildir; daha cok hayvanlarm sergiledigi
dogal bir tepkidir. Davrall1§lanrnlzm kiiCiik bir
bOlurnunu kapsayan dogal tepkilerirnizi degi§ti-
rerneyiz. Oysa sosyal ili§kiler icinde kazandl~­
ffilZ davram§lanrnlzm genellikle basit bir "etki -
166. Ivan Pavlov

tepki" tekdiizeligi i9inde kaldlgl soylenemez;


bunlar arasmda refleks goriiniimiinde olanlar
bile degi:;;ime apkhr. Bu, bir ol9iide hayvanlar
i9in de dogrudur. Sirk hayvanlarmm bizi eglen-
diren, 90gu kez hayrete dii:;;iiren becerileri "ref-
leks" dedigimiz do gal tepkiler degil, ogrenilmi:;;
davram:;;lardlr. Bir asIan ancak belli bir egitim
siirecinden sonra ate:;; gemberinden atlayarak
geger. Aymm tef e:;;liginde dansetmesi, kopegin
iki aya~ iistiinde durmasl ya da sahibinin flr-
lathgl topu kaplp getirmesi dogal tepki degil,
kazamlan birer ah:;;kanhkhr. Bir beceri, yerle-
:;;ik bir ah:;;kanhga donii:;;iince, dii:;;iinme gerek-
tirmeyen refleks tiiriinden bir davram:;; haline
gelir, belli bir uyanyla isten9 dl:;;l olarak apga
pkar. Ornegin, soruldugunda adlmlZl hemen
soylememiz; "iki kere iki ka9 eder" sorusunu
"dort" diye yamtlamamlz; telefon 9aldl~nda ahi-
zeyi kaldlnr kaldlrmaz "alo" dememiz; gomlegi-
mizi iliklememiz, ayakkabl ba~m baglamamlz,
vb. davram:;;lanmlz dii:;;iinme gerektirmeyen
refleks tiiriinden hareketlerdir.
11k bakl:;;ta, dogu:;;tan sahip oldugumuz ref-
lekslerle, sonradan kazandl~mlz yiizme, konu:;;-
rna, dansetme gibi becerilerimizi aytrmak kolay
degildir. Bu tiir ah:;;kanhklarm olu:;;umuyla ilk
ilgilenen bilimadaml, Rus fizyologu ivan Pavlov
olmu:;;tur.
Bir koy papazmm oglu olan Ivan, daha kii9iik
ya:;;ta okumaya, ogrenmeye olaganiistii ilgi gos-
teriyordu. <;jocugun bu ilgisini farkeden ailesi,
onun iyi bir egitim almasl yolunda adeta sefer-
ber oldu. Orta ogretim Ylllarmda, seminerine
kahldl~ bir ogretmeninin te:;;vikiyle, Ivan bili-
167

me yoneldi ve ara~tlrma merakl giderek onda


ya~am boyu surecek bir tutkuya donu~tii. Gen~
ara~tlrmacI liseyi bitirir bitirmez St. Petersburg
Universitesi Doga Bilimleri Fakultesi'ne ba~­
vurdu. Fizyolojiye duydugu ozel ilgi nedeniyle
yuksek ogrenimini tlp alamnda tamamladl, ama
hekim olarak ~ah~madl. Tek amaCI kendi eliyle
kurdugu bir laboratuvarda ara~tlrmalanm sur-
durmekti. Ancak parasal olanaklan kISIthydl.
Sonunda ozel bir klinikle ortakla~a ku~uk bir la-
boratuvar kurmaYI ba~ardl. Pavlov, donamml
yetersiz olan bu yerde tek ba~ma ~ah~maya ko-
yuldu. Uzun sure bir asistan bile tutamadl. Ne
var ki, gen~ bilimadaml kararhydl. <;ok ge~me­
den deneyleriyle bilim c.evrelerinin dikkatini
c.ekmeyi ba~ardl ve boylece TIP Akademisi'ne
profesor olarak atandl. Bir sure sonra da yeni
kurulan Deneysel Ara~tlrma Enstitusu'nun ba~­
kanhgma getirildi. Ozellikle sindirim sistemi
uzerindeki ara~tlrmaslYla adl uiusiararasl bilim
c.evrelerinde duyulan Pavlov, 1904'de Nobel
Odulu'nu kazandl. I~:;ledigi ana tez, sindirim da-
hil, bedensel tum fonksiyonlarm sinir sistemi-
nin denetiminde olduguydu (0 zaman hormon-
larm sindirim surecindeki rolu henuz bilinmi-
yordu).
Son derece sabIrh, ken dine guvenen, co~ku
dolu bir bilimadaml olan Pavlov, eskiden beri il-
gilendigi bir konuya donmeye karar verdi. Bu
konu, onun daha sonra "kol\lullanml~ refleks"
adml verecegi, ah~kanhga bagh davraml\llardl.
Pavlov, sindirim sistemi uzerindeki ~ah~mala­
nnda oldugu gibi, bu yeni ~ah~masmda da de-
nek (koba:y) olarak kopekleri kullandl.
168. Ivan Pavlov

Bilindigi iizere, yiyecek (ornegin bir kemik yu


da et par~asl) gordiiklerinde kopeklerin a~zlal'l
sulamr, kimi hallerde salyalan akar. Aslmda bu
dogal refleks, derece farklyla insanlarda da gil-
riilen bir olaydlr. Aynca insanlarm agzmm su,
lanmasl i~in, dogrudan yiyecek gormeleri de g(" .
rekmemektedir. YatIh okul ogrencileri, ogle yo·
megi oncesi zilin ~almaslYla a~zlarmm nasIl su-
landl~m ~ok iyi bilirler.
Pavlov, aym ko~ullanmanm kopeklerde de
olup olmadl~m ortaya koymak istedi. YaptIgl
deney basitti: Odasmda tuttugu kopege bir zil
sesinden sonra yiyecegini verdi. Bu uygulamu
diizenli olarak birka~ hafta siirdiiriildiikten
sonra kopegin agzmm sulandl~m gordii. Hay-
van dogrudan yiyecege gosterdigi refleksi artIk
zil sesine de gostermekteydi.
Ba~ka bir deneyinde Pavlov, zil sesi yerine
uyancI olarak biri ~embersel, digeri oval bi~im­
de iki l~lk kullandl. Kopege, yiyecegini ~ember­
sel l~lktan sonra verip, oval l:;;lktan sonra ver-
memeye ba:;;ladl.
Bir siire sonra kopegin ~embersel l~lga ref-
leks go sterdigini , oval l:;;lga ise gostermedigini;
ancak, oval l:;;lgl ~embersel l~lga donii~tiirme
siireci ba~laymca, hayvamn ayudetme slkmtIsl-
na dii~tiigiinii ve ~ok ge~meden hlrpnla~arak
saga sola ko~up havlamaya ba~ladl~m saptadJ
(Neyse ki Pavlov, ko~ullanmaYl ~ozme yonte-
miyle kopegi i~ine dii~tiigu bunahmdan kurtar-
ml~tIr!).
Bu sonu~ ku~kusuz, hayvanlann da insanlar
gibi deneyimler yoluyla refleksler kazanabile-
cekleri anlamma gelmektedir.
169

Pavlov bu kadarla yetinmemil;l ve yine de-


neysel olarak, hayvanlarm da insanlar gibi ko-
I;lullanmayla edinilmil;l reflekslerden kurtulabi-
lecegini gostermil;ltir. Ag,.z sulanmasl refleksine
donelim: Yukanda belirtildigi uzere, refleksin
kurulmasma yonelik ilk al;lamada, yiyecek ve-
rilmeden once zil Italmmaktaydl. Bu al;lamada
kopegin bir sure sonra zil sesiyle yiyecek bek-
lentisi iltine dUl;ltugunu biliyoruz.
KOl;lullanmayt Itozmeye yonelik ikinci al;lama-
da, zil Italdlg,. halde yiyecek verilmez; beklenti
giderek zaYlflamaya yuz tutar; so nunda zil sesi
etkisini yitirir, kOl;lullanma kInhr. Zil sesine
karl;lm hayvanda refleks gorulmez olur. Bu,
hayvanlarda da ko§ullanmll;l davramf;lm do gal
reflekse donu§medigi anlamma gelmektedir.
Ba§ka bir deyil;lle, deneyimle kazamlan (ya da
yitirilen) bir refleks, salt fizyolojik bir olav
degil, kimi ruhsal yetileri de iceren, psikolojik
bir davram§tIr. Pavlov'un ulaf;ltIg,. bu sonucun,
yuzYlhmlzm ilk yansmda buyuk bir atIhm
i\tine giren "Davraml;l Psikolojisi" dedigimiz
Behaviorism'e yol alttIg,. soylenebilir.
Sindirim sistemi uzerindeki \tahl;lmasl Pav-
lov'a Nobel Odulu'nu kazandlrmlf;ltI; ama onu
dunya ol\tusunde unlu kllan, ko§ullanmlf;l ref-
leks \tah§masl oldu. Bol§evik devriminden son-
ra Sovyetler Birligi Pavlova ustun bir saygmhk
tamr. Bu belki de onun yontemiyle 'Halklarm"
Marxist ideolojiye kolayca ko~;ullan­
dmlabilecegi beklentisinden ileri gelmif;ltir.
Ivan Pavlov kopekler uzerindeki deneyleriy-
Ie insan davramf;llanm inceleyen psikologlara
ger\tekten onemli bir l§lk tutmu§tu. N e var ki,
170. Ivan Pavlov

insan davram~larmm salt ko~ullanml~ refleks-


lere indirgenemeyecegi yetmi~ Yllhk Sovyet
deneyiminin sonu~suz kalmaslyla apkhk
kazanml~hr.
Bilimin Onciileri • 171

Marie Curie
(1867-1934)

"ArtIk dayanamadIgIm bu a~ag.hk diinyaya


veda etmek istiyorum. Neyse ki yoklugum bii-
yiik bir kaYIP olmayacak!" Bu sozler gene ya:;;m-
da sevgilisine kavu:;;amayan giizel bir kIZlll
mutsuzluk pghg.. Bu kIZ onyedi ya~mda iken
ilerde iki kez Nobel Odiilii kazanan tiim zaman-
larm en biiyiik bilim kadmI olacag.m nasIl bile-
bilirdi ki. Hem de dogup biiyiidiigii iilkesinde
degil, ogrenim iein gittigi yabancI bir iilkede!
Manya Sklodowska, Polonya'mn ba:;;kenti
Var:;;ova'da diinyaya geldi. Koy kokenli ana ba-
basI salt egitim tutkusuyla gene ya:;;lannda ba:;;-
kente goemii:;;lerdi. Babasl lise de fizik ve mate-
matik ogretmeni, annesi usta bir piyanist 01-
mu~tu. Manya on ya:;;ma geldiginde annesinin
oliimiiyle ya:;;ammm ilk derin aClsma gomiildii.
o donemde Polonya, C;arhk Rusya'mn egemen-
ligi altmdaydl. Ozgiirliik araYl:;;larma olanak
tanmmamakta, kiieiik bir kIpIrdama "isyan" di-
ye aCImaZSlzca bastInlmaktaydl. YabancI bo-
yundurugunda olmaYl ieine sindiremeyen top-
lumun aydm kesiminde yer alan Manya'nm ba-
basI eok geemeden okuldaki gorevinden uzak-
la:;;tmldl. Dort eocuklu aile iein sIkmtIh giinler
ba:;;laml:;;tI ama baba kararhydl. C;ocuklarlllm
egitimi iein hie bir ozveriden geri kalmayacaktI.
Manya, liseyi birincilikle bitirdi ve altm madal-
172 .Marie Curie

yayla odiillendirildi. Kendisinden once iki kar"


de§i de aym odiilii alml§lardl. Yiiksek ogrenim
olanag,. bulamayan Manya baba ocag,. koye gon-
derildi; ilerde ozlemini hep duydugu, bir yll sii-
ren giizel bir tatil ya§adl. En cok ho§landlg,. §ey
de, gece yanlarma uzanan dansh eglencelero
katIlmaktI.
Manya Var§ova'ya dondiigunde yeniden iini-
versiteye gitme olanag,. aramaya koyuldu. Ama-
CI ablasl gibi Paris'e gidip Sorbonne'da okumak-
tI. Ama buna elverecek mali destegi nasll bula-
caktI? Tiim ba§vurulan sonucsuz kalml~tI. So-
nunda ablasl ile ortak bir coziim yolu buldular:
Once Manya bir i§e girip ablasma ogrenim des-
tegi saglayacak, sonra iiniversiteyi bitirdiginde
ablasl Manya'p destekleyecekti.
Manya i§e soylu gecinen bir Rus ailesinde
miirebbiye olarak ba§ladl. Sonra entellektiiel
diizeyi daha yiiksek bir ailenin yanma gec;:ti.
YIllarca para gonderdigi ablaSI mezun olunca,
okuma SlraSI Manya'nmdl artIk. Yirmi iic;: ya-
§mda Sorbonne Universitesi Fen Fakiiltesi'ne
kaydolunca dii§ledigi diinyasma kavu~tu.
"Manya" adl FransIzca'daki soyleni§iyle "Marie"
ye donii§en gene klZ istencle ba§ladlg,. dort pI-
hk ogrenimini, sobasl bile olmayan bir catI ka-
tmda cogu giinler peynir, ekmek ve cayla yeti-
nerek siirdiirdii. Ne var ki, yoksunluk Ma-
rie'nin direncini kIrmaYIp, tam tersine artIrdl:
Co§kulu ogrenci matematik, fizik, kimya ve ast-
ronominin yam Slra miizik ve §iir derslerine de
katIldl. Mezun olur olmaz Fizik'te Master dere-
cesi iCin girdigi smavda birinci oldu. Bir pI son-
ra da Matematik'te Master cah§masma ba§ladl.
173

Marie yirmiyedi ya§ma gelmi§ti. Qah§tIitt la-


boratuarda ara§tIrma yapan gen~ bilim adaml
Pierre Curie ile tam~tL Pierre de olaganustu bir
yetenekti: Daha onaltI ya§mda iken universiteyi
bitirmi§, onkesiz ya~mda fizikte master derecesi
alml§b. Elektrik ve manyetizma alamndaki
ara§tIrmalanyla daha gen~ ya§ta dikkatleri ~ek­
meye ba§laml~tI. Ya§amml bilime adaml§ Pierre
kar§l cinse onyarglYla bakmaktaydl. Ona gore,
"dahi" diyebilecegimiz kadm yok denecek kadar
azdl. "Slradan kadm ise ciddi kafah bilim adaml
i~in bir ayak baitt olmaktan ileri ge~mez," diyor-
duo Gen<; bilim adaml otuzbe§ ya§mdaydl. Marie
ile kar§lla§mcaya dek deneyimleri hi<; de olumlu
olmaml~tI . f;limdi "yok denecek kadar az" dedigi
kadml bulmu§tu. Ara§tIrmalanm yan yana aym
alanda surduren Marie ile Pierre, yalmz ya§am-
Ianm degil, bilimsel ugra§lanm da birle~tir­
mekte gecikmediler.
Bu bilimsel bulu§lann biribirini izledigi bir
donemdi. Almanya'da Roentgen "X-l§mlan" de-
digi kab cisimlerden bile ge<;en <;ok gu<;lu bir
l§m ke§fetmi§ti. Fransa'da ise yo gun <;ah§mala-
nyla unlu fizik<;i Becquerel gtindemdeydi. Bec-
querel, deneylerine dayanarak uranyum maden
filizinde uranyum dl§mda ba§ka bir elementin
daha bulundugu kamsmdaydl; dii~iincesini de-
ney becerisine hayranhk duydugu Marie Cu-
rie'ye iletti. Sorunu eni konu irdeleyen kan koca
Curie'ler soz konusu elementin bilinen bir ele-
ment degil, yeni bir element oldugu sonucuna
ula§tIlar ve ellerindeki ara§tIrmalanm bir yana
iterek <;ok ilgin<; bulduklan bu soruna apkhk
getirmeye koyuldular.
174 .Marie Curie

Uranyum maden filizi pahah bir meta idi; 0


zaman yalmzca bir ulkeden (Avusturya'dan)
saglanabilirdi. Curie'ler klSlth mali olanaklany-
la filizi oldugu gibi degil, uranyumu almml§ ka-
hnbsml satm alabilirlerdi ancak. Becquerel gibi
onlar da yeni elementin kahntIda olduguna
emindiler. Avusturya hukumeti istenen kahntI-
yl ta§lma ucreti pahasma gondermeyi kabul et-
ti. Curie'ler tonlarca uranyum filiz kalmbsml
laboratuvar diye haZlrladlklan derme ~atma ah-
§ap barakalara pgdIlar. Bundan sonraSl, bilim
tarihinin bildigimiz en yorucu ve Ylprabcl ara§-
brma ugra§IYdl. t§e kalmbp ocak uzerinde ko-
caman kazanlarda kaynabp anndlrma i§lemiyle
ba§landl. Eriyik, surekli kan§bnlarak filtreden
ge~irildi. Kapah yerde pkan gaz ~ogu kez daya-
mlamayacak yogunlukta oldugundan kazanlar,
hava ko§ullan elverdiginde, ustu apk avluya ta-
§lmyordu. 1896 ph boyunca kaynatma, suzme
i§i arahkslz surduruldu. Yorgun du§en Marie
kI§m gelmesiyle zatiirree'ye yakalamp yataga
du§tu; u~ ay i§ tumuyle Pierre'in omuzlarmda
kaldl. tki yll suren suzme ve armdlrma sonunda
az miktarda bizmut bile§igi elde edildi. Bu bile-
§imin uranyumdan 300 kat daha aktif oldugu
goz onune ahndl~nda bu bile ku~umsenecek bir
ba§an degildir. Ustelik, bu, bizmut bile§iminde
bilinen elementlerden ba§ka bir §eyin daha 01-
dugu demekti. Marie var giicuyle bu bilinmeyen
§eyi ortaya pkarmaya koyulabilirdi artIk.
1898'de Marie ulkesinin adlyla andlgl "Polon-
yum" elementini bulduklanm apkladl. Ne var
ki, sorun henuz tam ~ozulmu§ degildi; ~unku,
polonyum ~lkanldlktan sonra geri kalan posa-
175

nm ~ok daha gii~lii oldugu goriildii. Siizme ve


armdlrma i~i bitmemi~ti. Curie'lerin Ylimadan,
usanmadan siirdiirdiikleri ~etin ugra~, sonunda
hedefine ula~tI : I~m etkinligi yiiksek radyum
elementi bulundu.
Radyum ger~ekten buiunmasl yolunda veri-
len tum emek ve zamana degen ilgin~ bir ele-
menttir. Radyoaktifligi uranyumdan yakla~lk
bir milyon kat daha fazladlr. Fotograf filmi iize-
rinde l~lga duyarh maddeyi, film l~Ik ge~irmez
ka~da sanh olsa bile, kolayca etkiler. Havadaki
gazlarm molekiillerini iyonize ederek gazlann
elektrik ta~lmasml saglar; aynca, diger bile~im­
lerle kan~tInldl~nda floresans iiretme giiciine
sahiptir. Radyum l~mlan tohumlarm biiyiimesi-
ni onleyebilir; bakterileri, dahasl kii~iik hayvan-
Ian oldiirebilir. Bu l~mlann bugiin kanserin ve
bazI deri hastahklanmn tedavisinde kullamldl-
~m biliyoruz. Radyumun bir ozelligi de, enerji
saldlk~a kendini tiiketmesi, basit atomlara do-
nii~mesidir.
Sanayi ~evrelerinden gelen lsrarh taleplere
kar~m, bulu~lanm satma yoluna gitmeyen Cu-
rie'ler, 1903'de fizikte Nobel Odiilii'nii Bacquerel
ile payla~tIlar. Boylece uzun yIllar biriken ara~­
tIrma masraf bor~lanm odeme olana~na kavu~­
tular. Pierre Curie Sorbonne'a profesor olarak
~agnldl. tki ~ocuklu aile artIk daha rahat ve
mutlu bir ya~am i~indedir . Ne yazlk ki, aileyi,
mutsuzluga gomen bir trafik kazasl bekliyordu:
1906'da Pierre Curie bilimsel bir seminerden p-
kIP evine yiiriirken ath bir arabanm altmda kal-
dI, kaza yerinde ya~amml yitirdi. Diinyasl bir
anda kararan Marie kurtulu~u tekrar laboratu-
176 .Marie Curie

ara donmekte buldu. Her gece uykuya yatma-


dan 0 giinkii ((ahi;lmaSml yazdlgl bir mektupla
artIk birlikte olmadl~ kocaslyla paylai;lmak isti-
yordu. Kimi ((evrelerin kari;ll pkmasma kari;lm,
Fransa yerlei;lik normlan bir yana iterek Marie
Curie'ye kocasmdan bOi;lalan kiirsiiyii onerdi.
Ogretim goreviyle birlikte arai;ltIrma etkinligini
de siirdiiren bayan profesor, radyumu yalm bi((i-
miyle elde etmeyi bai;lardl, 1911'de ikinci kez
Nobel Odiilii'nii aldL1934'de oldiigunde, iinlii bi-
lim kadmmm yIllarca radyum li;lmlarmm et-
kisinde kalan i(( organlarmm nerdeyse tiimiiyle
YIklm i((inde oldugu goruldii. Kei;lfettigi radyum
bir baklma ondan ociinii almli;ltI.
Bilimin Onculeri • 177

Max Planck
(1858 - 1947)

UnW deneysel fizik bilgini Rutherford ,


1923'te ingiliz Bilimler Akademisi'nde ortahgl
bastlran giir sesiyle, "Fizigin §ahlandl~ bir yag-
da yaf;nyoruz!" diyordu. Bu §ahlam~m onyiilerin-
den biri Einstein, biri de Planck'tI ku§kusuz .
Einstein, gorecelik kuramlanyla klasik mekani-
gin temel ilkelerini a§ml§; uzay, zaman ve gra-
vitasyon kavramlarma yeni boyutlar kazandlr-
ml§tlr. Planck ise enerji ve radyasyon iizerinde-
ki yah§malanyla kuvantum teorisinin temelleri-
ni atml~tl .
Max Planck, Almanya'da entelektiiel bir aile
yevresinde biiyiir. Babasl hukuk dalmda, seykin
bir profesordii. Orta ogrenimini Miinich'te Max
Millian Jimnazyumu'nda tamamlayan Max, bi-
lime goniil vermi~ bir ogretmenin etkisinde fizi-
ge ozel bir ilgiyle baglamr; bir yandan da ailesi-
nin sagladl~ olanakla piyano dersleri ahr. Fizik
ogrenimi iyin iiniversiteye ba§vurdugunda, do-
nemin biiyiik fizikvisi Hermann Helmholtz, "Fi-
zik'te artlk yapIlacak fazla bir ~ey kalmamwtlr;
ilerlemeye aylk ba§ka bir bilim dahm seysen da-
ha iyi olur." demi~ti. Ama Max, yocukluk haya-
linden kopmamaya kararhydl. Ustelik, iiniversi-
te ogreniminde, Helmholtz ve Kirchhof gibi ger-
yekten seykin profesorlerin ogrencisi olmamn
kendisi iyin kaymlmaz bir flrsat oldugunu bili-
178 • Max Planck

yordu. Miinich ve Berlin iiniversitelerinde ogre-


nimini siirdiiren gene fizikeinin hidrojen eoziihi-
miine iliiilkin doktora tezi, tum meslek yaiilamm-
daki tek deneysel eahiilmasl olarak kalacaktl.
Astl ilgi alam matematiksel fizik olan Planck,
olaganiistii yetenegiyle klsa siirede meslek eev-
resinin dikkatini eeker; daha otuz yaiilmda iken
Berlin Universitesi fizik kiirsiisiine atamr.
Planck'm uzmanhk alam, "termodinamik te-
ori" diye bilinen lSI bilimiydi. Yanan bir ampulo
dokunuldugunda hemen algllanacaftl gibi lSI ile
liillk birbirine iliiilik olaylardlr. liillk radyasyonu
iizerinde eahiillrken Planck bir sorunla kariiltla-
iillr. Klasik fizigin , "Enerjinin Eiilit-bOliinme Te-
oremi"ne gore kor halindeki bir cisimden sab-
nan radyasyonun, hemen tiimiiyle, dalga uzun-
lugu olasl en klsa dalgalardan ibaret olmaSl ge-
rekiyordu. Bu, kiieiik bir lsmm bile son derece
parlak bir liillk vermesi demekti. byle ki, viicui
lSlmlzm bizi bir ampul gibi liilltmasl beklenirdi.
Radyasyon enerjisi siirekli bir akl~ olarak var-
saYlldlgmdan, spektrumun klsa dalga (yiiksek
frekans) kesiminin alabildigine geni~ olmaSI,
hatta SlmrSlZ uzamaSI gerekirdi. Ba~ka bir de-
yi~le dalga uzunlugunun giderek klsalmaslyla
enerjinin sonsuza dogru artmasl soz konusuydu.
Fizikeiler bu beklentiyi "mor otesi katastrof' di-
ye niteliyorlardl. Oysa, deney sonuelan spekt-
rumda eok degiiilik bir enerji daglhml ortaya
koymaktaydl. Bir kez deney, hiebir maddenin,
ne denli akkor haline getirilirse getirilsin, son-
suz enerji salacaftlm kamtlamlyordu. Sonra p-
kan enerjinin biiyiik bir boliimiiniin orta dalga
uzunluktaki kesimde oldugu goriiliiyordu. Yer-
179

le§ik kuram ile deney sonu~laTI arasmdaki tu-


tarslzhk gozden ka~mayacak kadar apktI. So-
run deneysel verilere dayah hesaplamalarda bir
hatadan kaynaklanmlyor idiyse, yerle§ik kura-
mm yetersizligi soz konusu olmahydl.
Planck'm yetkin ornek olarak aldlgJ kara-ci-
sim iizerinde yiiriittiigii kuramsal ~ah§masl
1900'de yaYlmlamr. Qah§mamn dayandlgl te-
mel dii§iince §uydu: Madde her biri ken dine oz-
gii titre§im frekansma sahip ve bu frekansla
radyasyon salan vibratorlerden ibarettir. Ger~i
bu dii§iincenin yiiriirliikteki kurama ters dii§en
yam yoktu: Ne var ki, Planck aym zamanda vib-
ratorlerin enerjiyi siirekli bir akmtI olarak de-
gil, bir dizi kesik fl§klrmalarla saldl~ gorii§iinii
de ileri siirmekteydi. Bu demekti ki, belli bir
frekanstaki bir osilatoriin saldlgl veya aldlgl
eneIji ancak tam birimler bi~imde olabilir; birim
kesirleriyle olamazdl. Planck'm ~oziim arayl§m-
da ba§vurdugu istatistiksel yontemin de, incele-
me konusu ili§kilerin saYllabilir olmasml gerek-
tirmesi, radyasyon enerjisinin bireysel hi:iliim-
lerden olu§tugu varsaYlmlm kapmlmaz klhyor-
duo
Onerilen ~oziim basatti: Gozlem sonu~laTIyla
bagda§mayan siirekli akl§ varsaYlmmdan vaz-
ge~mek! N e var ki, §imdi olduk~a apk ve man-
tIksal goriinen bu ~oziimiin 0 donemde hemen
benimsenmesi bir yana, akla yakmhgl bile ko-
Jayca dii§iiniilemezdi. Doganm siirekliligi bir hi-
potez ya da slradan bir varsaYlm olmanm ote-
sinde dogrulugu sorgulanmaz bir inan~tl adeta!
Newton mekanigi gibi Maxwell'in elektroman-
yetik teorisi de dogamn siirekliligini i~eriyordu.
180. Max Planck

Nitekim elektromanyetik teoriyi deneysel ola-


rak dogrulayan Hertz, l~lgJn dalga teorisine de-
ginerek bu teoriyle fizigin degi~ik kollanmn
saglam, tutarh bir biitiinhik kazandlgJm belirt-
mekten geri kalmaz.
Yerle~ik bir kuraml sorgulamak kolay degil-
dir ger~ekten. Hele yeni bir kuram olu~turmak,
iistiin zeka ve hayal giiciiniin de otesinde yiirek-
lilik ister. Dogrusu, Planck'm, getirdigi ~oziimle
devrimsel bir geli~meyi ba~lattIgJmn farkmda
oldugu; dahasl ~oziimiiniin, bagh oldugu klasik
fizigi sarsabilecegini ongordiigii soylenemez.
Ama onun yadsmamaz yam, kar~lla~tIgJ soruna
gosterdigi olaganustii duyarhhktI. Bir ozelligi
de ozentisiz olmaswdl: Coziimiine deneysel veri-
leri matematiksel olarak dile getiren masum bir
formul goziiyle bakIyordu. Oysa, "kuvantum"
dedigi bir enerji paketi ile bir dalga frekansl
arasmdaki ili~kiyi belirleyen denklemi (E = h.D,
bilimde yeni bir devrimin temel ta~lydl [Denk-
lemde E enerjiyi, f radyasyon frekansml, h ise
"Planck degi~mezi" denen saYlYl (6,62.10- 34 Jo-
ule-saniye) gostermektedir]. Buna gore, bir
eneIji kuvantumu, dalga frekanslyla Planck de-
gi~mezinin ~arplmma e~ittir (l~lk hlZl gibi doga-
mn temel degi~mezlerinden saYllan h, herhangi
bir radyasyon enerji miktarmm dalga frekansl-
na orantIsml simgelemektedir).
Planck'm onerdigi hipotez ba~langI~ta hi~ de-
gilse l~lgJn dalga teorisine dogrudan bir tehlike
olu~turmuyordu, belki. Ama klasik fizigin onem-
Ii bir ilkesi olan doganm surekliligi varsaYlml
sarsIlml~tI. "Doga asIa sl~ramaz" anlamma ge-
len eski Latince ozdeyi~, "Natura non facit sal-
181

tus" ge~erliligini
siirdiiremezdi artIk! Kald1 ki,
~ok ge~meden Einstein'in 1905'te ortaya koydu-
gu "Fotoelektrik Etki" diye bilinen teorisiyle l§lk
da kuvantum teorisinin kapsamma girer. Boyle-
ce lSI, l§lk, elektromanyetizma vb. radyasyon
tiirlerinin tiimiiniin kuvanta bi~iminde verilip
almdlgr hipotezi dogrulanmu;; olur. Bu hipotez
daha sonra Bohr, Schrodinger, Heisenberg vb.
bilim adamlarmm onemli katkIlanyla ~ag1m1z
fizigine egemen kuvantum mekanigine donii§iir.
Planck, istemeyerek de olsa bu biiyiik devrimin
onciisiiydii.
Qagrm1zm iinlii fizik<:isi Max Born, Planck'm
bilimsel ki~iligini kIsaca ~oyle belirtmi~ti: ''Ya-
ratIh~tan tutucu bir kafa yap1sma sahipti; "dev-
rimsel" diyebilecegi.miz hi<:bir egi.lim ve ozentisi
yoktu. Olgulan a~an spekiilasyonlardan da ho~­
lanmazdl. Ne var ki, salt deney verilerine olan
sayg1s1 nedeniyle, fizigi temelinden sarsan en
devrimci dii~iinceyi ileri siirmekten de kendini
alamadl."
Bu erdemli ki~i, ne yaZlk ki, uzun ya~amm1
trajik bir kararla noktalamak zorunda bmuuhr.
Yedi ~ocugundan ya~amda kalan tek oglu
1944'te Hitler'e suikast suclamaslvla vakala-
nanlar arasmdaydl. Nazi yoneticilerinin ya~h
Planck'a onerileri "basit" oldugu kadar korkunc-
tu: "Nazizme inane ve baghhk duyurusunu im-
zala, oglun idamdan kurtulsun!"
Planck, tek umudu olan oglunun oliimii
pahasma, ya~am anlaY1~ma ters dii~en duyu-
ruyu imzalamaz!
182 • Bilimin Onculeri

Ernest Rutherford
(1871 - 1937)

Yiizythmlzm ba~nnda bilimde yer alan biiyiik


devrimsel ahhmlar genellikle "Planck" ve "Eins-
tein"m adlanyla bilinir. Oysa onlarm kuramsal
ahhmlarmm yamslra, sonultlan bakImmdan
son derece onemli deneysel ltalU;lmalar da vardlr.
Bunlarm ba~llnda, Marie Curie ve Ernest Rut-
herford'un radyoaktivite iizerindeki ltalUilmalan
gelir. Rutherford, dl:;; goriiniimiiyle bir bilimada-
mmdan Itok bir "ltiftlik kahyasl" ya da bir "a:;;iret
reisi"ni andlrmaktaydl. Esmer, iriklYlm yapIsI,
giir sesi ve pos blYlglJla yabaml ve iirkiitiicii;
her yoniiyle heybetli bir ki:;;iydi. Laboratuvarm-
da bir :;;ey tersine gitmesin; kiikreyen sesi ortah-
~ sarsar, asistanlar suspus olurlardl. Oysa bu
klzgmhk gelip gelticiydi; onun hilt bir yapmaciga
kaltmayan anhk sert davram:;;lannm gerisinde
slcak, sevecen yaradlh:;;l sakhydl.
Ernest, Yeni Zelanda'da kiiltiik bir Itiftlikte
diinyaya gelmi:;;tir. Iskolt goltmeni olan babasl,
araba tamircisiydi. Ernest, yoksul ve kalabahk
bir ailenin iltinde biiyiidii. Ne var ki, daha kii-
Itiik ya:;;ta sergiledigi olaganiistii ogrenme mera-
kl ona Itevredeki en iyi okullarm kapIslm alth.
Ozellikle iiniversitedeki parlak ba:;;anslJla dik-
katleri Itekti ve kazandlgl burs, bilim ate:;;iyle
yanan delikanlmm ya:;;ammda yeni bir donemin
ba:;;langIcl oldu. 1894'de, Cambridge Universite-
183

si iinln fizik bilgini J .J. Thomson'un yamnda ~a­


h~mak iizere lngiltere'ye geldi.
Universiteye bagh Cavendish Laboratuva-
n'ndaki ilk Ylhm radyo dalgalan, ikinci Ylhm
yeni ke~fedilmi~ olan X-l~mlan iizerindeki ~ah~­
malarla ge~irdi. Sonra, ya~am boyu ugra~ konu-
su olan radyoaktivite iizerindeki ara~tIrmalan­
na koyuldu. Adl klsa zamanda bilim ~evrelerin­
de duyulan Rutherford'u 1898'de, Kanada'da
McGill Universitesi, fizik profesorliigune ~a~r­
dl. Gen~ bilimadaml beklenmedik bu ~agn kar-
~lsmda bir ikilem i~ine dii~tii: Bir yanda eri~il­
mesi gi.i~, saygm bir iinvan, ote yanda ara~tIrma
ortaml olarak bulunmaz nimet saydl~ Caven-
dish Laboratuvan. Rutherford 27 ya~mdaydl.
KISlth bursu ile ni~anhsml lngiltere'ye aldlrta-
mamaSl bir yana; kendi yolculugu nedeniyle
yaptIgl borcu bile odeyemiyordu. Aldlgl oneri
ona bu olanaklan da saglayacaktI. Rutherford,
so nunda ister istemez ~agnYl kabul etti. Karar
isabetliydi: McGill'de ge~irdigi yakla~lk on yll
i~inde hem radyoaktif atomlarm kendiliginden
degi~ik nitelikte atomlara donii~tiigunii ispatla-
yarak Nobel Odiilii'nii kazandl; hem de atomun
yaplsma ili~kin olarak aranan apkhgl getiren
~ekirdek bulu~unu ortaya koydu.
Birbirini izleyen ba~anlarllla deginen bir
meslekda~l, "Sen ger~ekten ~ok ~ansh birisin:
hep dalganm tepesinde seyrediyorsun," diye ta-
kIldl~nda, Rutherford'un yamtI klsa ve ~arplcl
olmu~tur: "Unutma, 0 dalgaYl ben ken dim ya-
rattIm." AI~akgoniilliiliik bir yana, Rutherford
~ogu kez insanlan kii~iimserdi. Ona gore, bilim
ya fizikti , ya da pul koleksiyonculugu. Ama No-
184 • Ernest Rutherford

bel Odtihi'nti fizikten degil, ktictimsedigi kimya-


dan alm1i?tI. HatIrlatIhnca, elementler gibi ken-
disinin de transmutasyona ugradlgml soyleye·
rek, ii?i i?akayla gecii?tirirdi.
1887'de J.J. Thomson'un elektronu kei?fetme-
siyle, bilim dtinyasl yeni bir problemle kari?l kar-
i?lya kalmli?tI. Negatif elektrik ytiklti elektronlar,
hidrojen atom ktitlesinin ikibinde biri kadardl;
oysa hidrojen, en basit madde ttirti olarak bilini-
yordu. Ustelik Thomson, hangi elemente ait olur-
sa olsun, atomlarm ozdei? pan;aclklar saldl~ go-
rti$tindeydi. Bu da elektronlarm, sozti ge(ten par-
(taclklarm bir bOltimti oldugu anlamma gelmek.
teydi. Yamtlanmasl gereken soru $uydu: Atomlar
eskiden samldlgl gibi basit, bOltinmez birimlel'
degilse, atomun yapIsal ozelligi ne olabilirdi'?
Thomson, atomun, i(tinde elektron ta$wan pozitif
elektrik yiiklti top bi(timinde bir madde oldugunu
ileri stirmti$tti. Ba$ka bir deyi$le, atom basit de-
gildi; ama katI, yogun bir madde olmanm otesin-
de bir:;;ey de degildi.
Rutherford'un radyoaktiviteye ili$kin ilk
onemli bulu$u, "alfa" ve "beta" dedigi iki degi$ik
l$lmn varh~m belirlemesiydi. Aynca, asistam
Soddy ile birlikte bir elementin bir ba$ka ele-
mente donti$timtinde radyoaktivitenin roltinti,
deneysel olarak kamtlaml$tI. 1907'de McGill'den
Manchester Universitesi'ne ge(ttigi zaman ilk el"
aldltb problem atomun yaPlswdl. Ara$tIrmasm o

da, beta parcaclklarmdan sekizbin kat daha yo-


gun olan alfa parcaclklarmm i$e yarayacagml
dti~tindti. Hans Geiger ve Ernest Marsden adll
iki asistamm, alfa parcaclklarmm ince bir altm
yapra~na CarptI~ zaman nasll da~ldlklanm in-
185

celemekle gorevlendirdi. Alman sonu{: beklentiye


hi{: de uygun degildi. Par{:aclklann buyuk {:ogun-
lukla altm yapraktan dogrudan ge{:tigi gozlen-
mi§ti. Sanki altm yapragm yapIsmda ge{:i§i en-
gelleyen hi{: bir atom yoktu! Ama gozden ka{:ma-
masl gereken durum, yapraga {:arpan alfa par{:a-
Clklarmm yakla§lk 20.000'de birinin geri sapma-
slydl. Bu ne demekti?
Uzun bir bocalamadan sonra Rutherford bu
gozlemin, atomun yaplsma ili§kin ipucu verdigini
gordu: Atomun kutlesi neredeyse tumuyle, kap-
sammda son derece ku{:uk bir yer tutan pozitif
elektrik yiiklu bir {:ekirdekte toplanml§ olmahy-
dl. Cekirdegin {:evresinde hlZla donen elektronlar
ise pozitif yuku dengeleyen negatif yuklu daha
ku{:uk par{:aclklardl. KIsacasl atom giine§ siste-
mine benzer bir duzen sergilemekteydi. Alam bu-
yiik ol{:ude bo§ bir atom gozonune almdl~nda, al-
fa par{:aclklarmm neden buyuk bir {:ogunlukla,
hi{: bir engelle kar§lla§maml§ gibi altm yaprak-
tan ge{:tikleri apkhk kazanmaktaydl.
Mikroskopla gorulebilen nesnelerden bile kii-
{:uk olan atom dan daha da ku{:Uk olan {:ekirdek
ve elektron gibi par{:aclklan hayalde canlandlr-
mak kolay degildir. Rutherford'un modelini {:izdi-
gi atomu bir futbol stadyumu buyuklugunde du-
§unursek, {:evresinde birka{: sinegin dondugu {:e-
kirdek, bu alanda bir golf topu buyukliigiinde
olacaktIr.
Rutherford, kuramci bir bilimadaml degildi:
Ona gore, her problemin {:ozumu deney sonu{:la-
nyla slrurh tutulmahydl. byle ki, ortaya koydu-
gu atom modelinin kuramsal apklama gerekti-
ren onemli bir sonucuna duyarslz kalml§tI. Uste-
186. Ernest Rutherford

lik atom modeline ilii\lkin deneysel kamtlan, yer-


le~ik fizik yasalanyla da tam bagda~lr degildi.
Ornegin, negatif yiikhi elektronlar belirtildigi gi-
bi gen;ekten (tekirdek (tevresinde hlzla doniiyor-
larsa, bunlarm da devinen diger elektrik yiikleri
gibi, radyasyon olui\lturmalan gerekirdi. Bir
elektrik yiikiiniin, antende yukan ve a$a~ hare-
ket ettirildiginde radyasyon iiretmesi buna bir
ornektir. Cekirdek vevresinde don en elektron,
gervekten radyasyon pkarsaydl, ~ok ge~meden
yaVa$laYlp vekirdege kapanmasl ve atomun tu-
miiyle vokmesi beklenirdi (Soruna kuramsal
apklamaYl ortaya koyan kii\li, daha sonra Rut-
herford'un sevkin ogrencisi olan Niels Bohr'dur).
Rutherford 1908'de Nobel Odiilii'nii, 1914'de
"Lord" iinvamm aldl. 1919'da Cavendish Labora-
tuvan'nm bai\lma ge~ti. Cavendish onun yoneti-
minde ~ok gevmeden diinyanm ba~ta gelen de-
neysel fizik merkezi oldu. Burada girii\ltigi ilk ~a­
hi\lmalardan biri, yine alfa par~aclklanm kulla-
narak bir elementin ba~ka bir elemente yapay
donii$iimiinii gerveklei\ltirmek oldu. Deneyde, al-
fa parvaclklarmm, nitrojen atomlan gibi daha
hafif atom vekirdeklerine varptmldlklarmda, ge-
riye sapmakslzm vekirdekle kaynai\ltlklan ve nit-
rojen atomunun oksijen atomuna doniii\ltllgii
goriiliir. Bu siire~te bai\lka bir parvacl~n ortaya
vlktlgml saptayan Rutherford, ~ekirdegin temel
ta~l saydlgl pozitif yiiklii bir par~aya "proton"
adml verdi.
Kiitlesi baklmmdan digerlerine benzeyen,
ama elektrik yiikii olmayan ii~iincii bir par~aclk
daha soz konusuydu ("Notron" denen bu par~aCl­
gl Rutherford'un asistam James Chadwick
187

1932'de bulur). Bu, bilimsel ara~tIrmaya bol pa-


ramn heniiz akmadl~ bir dtinemdi. Cavendish'te
bile deneyler, "derme ~atma" denebilecek basit
araclarla siirdiiriiliiyordu. Rutherford'u ziyarete
gIden tanmml§ bilim yazan Ritchie Calder, gtir-
diiklerini §tiyle anlatml§tI: "Konu§mamlz siirer-
ken bir ara, 'l§lerin nasIl yiiriidiigunii gtirmek is-
ter misiniz?' diyerek kolumdan tuttu, beni labo-
ratuvarm yiiksek voltaj btiliimiine gtitiirdii. ;Ka-
ranhk denilebilecek bir odaya ginni§tik; yapay
bir §im§ek Cak1p duruyordu. Sonra parcalanan
atomlan kaydeden bir sayacm tIklrtI seslerini
duyduk. 'Atom parcalaylCl' dedikleri bir makine-
nin tiniindeydik; giiniimiizdeki yiiksek voltaj ak-
selerattirleriyle kar§Ila~tmldl~nda son derece il-
kel kalan bir makine! Rutherford ve ekibi i~te bu
ara~larla Cah§lyorlardl. 'Paramlz olmadl~ iCin
kafamlzl kullanmak zorundaYlz,' diyordu Rut-
herford. 0, yalmz araclanmn basitligiyle degil,
bilime yakla~lmmdaki basit tutumuyla da tiviinC
duymaktaydl. 'Kendim ~ok basit oldugum i~in,'
diyordu, 'dogamn da temelde basit olduguna ina-
myorum'''.
Rutherford, bir dizi se~kin fizik~i yeti§tirmek-
Ie kalmadl, onlara biiyiik bir esin kayna~ da 01-
duo Niikleer fizik onun diinyastydl. Bu alandaki
tindeyilerinden pek aZl yanh§ ~lkmwtIr. YamlgI-
larmdan biri, ~ekirdekteki sakh enerjinin siirgit
kilitli kalaca~ inanclydl. Oliimiinden ~ok de gil
iki Yll sonra bu enerjinin atom bombasma
dtinii§tiiriilebilecegine artIk kesin gtiziiyle
bakIhyordu. Neyse ki, §anSl bir kez daha
yiiziine giilmii§tii: Hiro§ima'daki korkunc pat-
lamayt duymayacaktI.
188 • Bilimin Oncilleri

Albert Einstein
(1879 - 1955)

- "Okula gitmem neden gerekiyor, babaCl~m?"


Sert goriinii§lii baba, sekiz ya§mdaki oglunu
tepeden siizdii.
- "Albert, kara cahil biri olarak ml biiyiimek is-
tiyorsun, yoksa?"
- "Kara cahil de ne demek?"
iyi do:;;enmi:;; geni:;; salonun obiir ucundan bir
kahkaha yiikseldi. Baba ile ogul, birlikte, biiyiik
piyano ba:;;mdaki anneye dondiiler.
- "Ah Hermancl~m, bilmiyor musun, 0 oyunda
Albert'le ba:;;a pkamayaca~m?" "Dogrusunu is-
tersen, ne demek istedigini anlayamlYorum." di-
ye kekeledi kocasl.
Eski bir Macar halk :;;arklsml ~almaYl siirdii-
ren bayan Einstein,
- "Haydi, haydi, bilmezlikten gelme. Bilmiyor
muyum sanki, Albert'i soru sormaktan vazge~ir­
mek i~in sorusuna soruyla yamt vermek taktigi-
ni!" Ama goriiyorsun ya, yiiriimiiyor!" dedi.
Albert segirterek annesinin yanma gitti; tu:;;-
lar iizerinde kayan usta parmaklar ona bir anda
ne sordugunu unutturmu:;;tu. Piyano :;;arkl soylii-
yordu, adeta! iki tu:;;a sert bir vuru:;;la ~almasml
noktalayan anne, taburesinde dondii, oglunu kol-
Ian arasma aldl. Albert'in koyu giir, dalgah sa~­
larmm iistiinden kocasma giiliimsedi: - "Goriiyor-
sun ya, Albert'i soru sormaktan ahkoymanm bir
189

yolu varrur: benim miizigim!"


Baba da giiliimsedi; bir ~ey demege kalmadan,
oglan annesinin kuca@nda donerek,
- "8oru sormak kotii bir ~ey mi?" diye sordu.
Bu kez giilme SlraSI babasmdaydl:
- "I~te sana! Bo~una oviinme, senin miiziginin
de onu durduraca@ yok."
Anne kocasml duymazhktan gelerek, ogluna
dondii:
- "8oru sormanm hi~bir kotii yam yok, tathm.
Yeter ki, sorularm kar~mdakini kii~iik dii~iirme­
ye ya da klrmaya yonelik olmasm!"
- "Ama ben oyle bir ~ey yapmlyorum, anneci-
gim. Bilmedigim 0 kadar ~ok ~ey var ki, sorarak
ogrenmek istiyorum; her ~eyi ogrenmek istiyo-
rum."
Anne gururla giiliimsedi; baba ise biraz durak-
samah,
- "Peki, dedigin gibi ger~ekten her ~eyi ogren-
mek istiyorsan yavrum, okula neden gitmen ge-
rektigini nasll sorabilirsin? Okul sorularm yamt-
landl@ yer degil midir?" diye araya girdi.
- "Degildir, babacI@m!" dedi ~ocuk . "Yamtla-
mak ~oyle dursun, soru bile sordurmuyorlar, in-
sana. Okuldan ho~lanmlyorum. Hapishanedey-
mi~im gibi sanki. Ogretmenler gardiyanlardan
farkslz; slralar arasmda gidip gelen gardiyanlar!"
Kan koca birbirlerine tedirgin gozlerle bakl~tI­
lar. Albert'in bu su~lamalarma ne diyebilirlerdi
ki ...
I~te her ~eyi sorgulayan bu ~ocuk , ilerde bii-
yiik bilimsel atIhmlarm yam Slra ozentisiz, er-
demli bilge ki~iligiyle de tiim diinyamn ilgi oda@
olacaktI.
190. Albert Einstein

Albert Einstein, Giiney Almanya'mn DIm


kentinde diinyaya geldi. Kii~iik bir elektrokimya
fabrikasmm sahibi olan babasl baliJanh bir iliJ
adaml degildi. Annesinin diinyasl miizikti; ozel-
likle Beethoven'in piyano par~alanm ~almak en
biiyiik tutkusuydu. Aile Musevi kokenliydi,
ama dinsel bagnazhktan uzak, apk goriiliJlii,
kiiltiirel etkinliklerle zengin bir yaliJam i~indey­
di. Ne var ki, ~ocugun ilk Ylllardaki geliliJmesi
kaygI vericiydi. Ozellikle konuliJmadaki gecikme-
si aileyi telaliJa diiliJiirmiiliJtii. Albert, i~ine kapa-
mktI; ~ocuklarm arasma katIlmaktan, oyun oy-
namaktan hOliJlanmtyordu. Okulu slklCl buluyor,
ezbere dayanan egitim disiplinine katlanaml-
yordu. "Gimnazyum"da ge~en orta ogrenimi
mutsuz ve baliJanSlZdl. Miihendis amcasmm ozel
ilgisi olmasaydl, belki de ogrenimden tiimiiyle
kopacakb. Amca, yegene cebir ve geometriyi
sevdirdi. Geometri ozellikle Albert'i bir tiir bii-
yiilemiliJti. Einstein, yIllar sonra amcasma bor-
cunu ~oyle dile getirir: "Cocuklugumda yaliJad1-
!%Im iki onemli olaYl unutamam. Biri, beliJ yaliJlm-
da iken amcamm armagam pusulada buldugum
gizem; digeri on iki yaliJlmda iken tamliJtI!%Im Ok-
lit geometrisi. Gen~liginde bu geometrinin biiyii-
siine girmeyen bir kimsenin ilerdi kuramsal bi-
limde parlak bir atIhm yapabilecegi hi~ beklen-
memelidir!"
Einstein, yiiksek ogrenimini gi.i~ kOliJullara go-
gus gererek Ziirih Teknik Universitesi'nde ya-
par. Mezun oldugunda iliJ bulmak sorunuyla kar-
IiJIla~lr. Universitede asistanhk bir yana orta
okul ogretmenligi bile bulamaz. Sonunda bir
okul arkadlliJmm yardnmtyla Bern Patent Ofi-
191

si'nde slradan bir i~e yerle~ir; ama aSll diinyasl


olan bilimden kopmaz; ~ok ge~meden biiyiisii
bugiin de siiren devrimsel abhmlanyla yaratlcl
dehasml kamtlar. 1905'te Annalen der Physik
dergisinde yaYlmlanan ii~ ~ah~masmm her biri,
fizik tarihinde bir doniim noktasl sayllabilecek
nitelikteydi.
Bunlardan biri, ~imdi "fotoelektrik etki" dedi-
gimiz bir olaya ili~kindi. Newton, l~l~ tanecik-
ler aklml, kimi bilim adamlan ise dalga devini-
mi diye nitelemi~ti. Aslmda l~l~n davram~ml
apklamada iki kuramm birbirine bir iistunliigu
yoktu; ancak, N ewton'un adl par~aclk kuramma
bir tiir aglrhk saglamaktaydl. Ne var ki, 19.
yiizYlhn ba~larmda Young'la ba~layan, Fresnel
ve daha sonra Faraday ve Maxwell'in ~ah~mala­
nyla peki~en deneyler dalga kuramma belirgin
bir iistiinliik saglaml~b. Einstein'm fotoelektrik
~ah~masl bu geli~meyi bir bakIma tersine ~evir­
mekle kalmaz, Planck'm 1900'de ortaya siirdii-
gu kuantum teorisini de yarplCl bir biyimde dog-
rular.
Daha az bilinen ikinci ~ah~ma "Brown devini-
mi" denen bir olaJl apkhyordu. 1850'lerde ingliiz
botanik~isi Robert Brown, mikroskopla polenleri
incelerken, taneciklerin su i~inde geli~igiizel sw-
ramalarla devinim i~inde oldugunu gozlemle-
mi~ti. Ancak bu gozlem 1905'e dek apklamaslz
kahr. Einstein'm bugiin de ge~erliligini koruyan
apklamasl olduk~a basittir: Son derece hafif
olan polenlerin ani klmllblan, su molekiilleri-
nin ~arpmalanyla olu~uyordu. Ger~i molekiil
kavraml yeni degildi; ancak en gii~lii mikroskop
altmda bile goriilemeyecek kadar kii~iik olan
192. Albert Einstein

molekiillerin varhgI ilk kez bu a!;aklamayla ka-


mtlanmll? oluyordu. Yiizphmizm bal?mda Ernst
Mach gibi kimi sel;!kin fizikl;!ilerin bile gozlemsel
kamt yoklugu gerekl;!esiyle atom teorisine uzak
durduklan bilinmektedir. byle ki, bu olumsuz
tutum, gazlann kinetik teorisinin kurucusu
Boltzman'l intihara siiriikleyecek kadar ileri git-
mil?ti. Einstein'm apklamasl, bu tutuma son
vermekle fizigin il;!ine diil?tiigu bir tIkamkllgI gi-
derir.
1905'in bilim diinyasma yeni bir ufuk al;!an
iil;!iincii ve en onemli l;!ahl?maSI, bzel Gorecelik
(Special Relativity) kuramidir. Bu kuram, Eins-
tein'm genl;! yal?mda kendini gosteren bir mera-
kma dayamr. Daha on dort yal?mda iken Einste-
in, "Bir Il?lk Il?lmna binmir;i olsaydIm, diinya bana
nasil goriiniirdii, acaba?" diye sormul?tu. 19. yiiz-
Yllm sonlarmda Il?lgIn hizma ilil?kin Michelson-
Morley deneyi, bu meraki derinlel?tiren bir sorun
ortaya koymul?tu: Ses ve bal?ka dalga olaylan-
mn, tersine Il?lk hIzmm referans sistemine gore-
cel Olmapl?l! Saatte 100 km hIzla ilerleyen bir 10-
komotifin, iki istasyon arasmda diidiik l;!aldlgIm
diil?iinelim. Sesin on ve arka istasyonlara degil?ik
hlzlarla ulal?acagIm biliyoruz: bndeki istasyona
normal ses hIzmdan saatte 100 km daha fazla,
arkada kalan istasyona ise saatte 100 km daha
yaval? bir hIzla ulal?lr. Oysa trendeki insanlar
il;!in sesin hIzmda bir digil?iklik yoktur; on ve ar-
ka ul;!lara normal hlzlYla aym anda ula~lr. Sesin
hlZI gozlemcinin hlzma goreceldir. Il?lga gelince
Michelson Morley deneyleri, 11?1gIn oyle davran-
madlgml gostermekteydi. Il?lk kaynagI ile goz-
lemcinin birbirine gorecel hareketlerine ne olur-
193

sa olsun l§lk hlzmda bir degi§iklik gozlemlenme-


mekteydi. Bu beklenmeyen bir sonulttu; ltiinkii,
sesin hava araclllgtyia yaYlldlgl gibi, l§lgm da
"esir" denen gizemli bir ortam araclhgtyla yaYll-
dlgt ve gozlemcinin hareketine bagh oldugu sam-
hyordu. Esir gozlemlenebilir bir nesne degildi;
ama oyle bir kavram olmakslzm optik olgular
nasIl apklanabilirdi? Kaldl ki, Maxwell'in elekt-
romanyetik teorisi de esir tiiriinden bir ortam
varsaYlmma dayamyordu.
Einstein'm getirdigi ltoziim, deney sonultlanm
yansltan §u iki temel ilkeyi iltermektedir. 1) Do-
ga yasalan ivmesiz hareket eden tiim sistemler
iltin aymdlr; 2) I§lgtn hlZI, kaynagtna gore hare-
ket halinde olsun veya olmasm, her gozlemci i~in
aymdlr.
Ozel Gorecelik Kuraml'mn onciillerini olu§tu-
ran bu iki temel ilke, yeterince anla§Ilmadlklta,
Einstein devrimini kavramaya olanak yoktur.
Kuramm ilterdigi tiim onermeler, bu onciillerin
mantIksal sonultlandlr. Aslmda deneysel nitelik-
te olan bu iki ilkenin yol alttIgt kuramsal devrim,
ilk bakl§ta §a§lrtIcl goriinebilir. Ama sonultlan-
na bakIldlgtnda §a§kmhk, yerini biiyiik bir hay-
ranhga blrakmaktadlr.
Sonultlardan biri, bir gozlemciye bagtl olarak
nesnelerin hareketleri yoniinde uzunluklarmm
klsaldlgl, kiitlelerinin arttIgt ondeyi§idir. Orne-
gin, bir topu l§lk hlzma yakm (yakm, ltiinkii ku-
rama gore l§lk hlzlrn yakalamaya ve a§maya ola-
nak yoktur) bir hlzla uzaya flrlattIgtmlzl varsa-
yahm: Hareket dl§mdaki bir gozlemci iltin top
bir tepsi gibi yasslla§lrken, kiitlesi biiyiik olltiide
artar. HlZl kesildiginde top, onceki bi~im ve kiit-
194. Albert Einstein

Ie sine doner. Kurama gore hlZll§lk hlzma eri§en


bir nesnenin oylumu slflr, kiitlesi sonsuz olur.
Ancak oyle bir§ey dii§iiniilemeyeceginden, hiebir
nesnenin l§lk hlztyla hareketi beklenemez. Ba§-
ka bir deyi§le, kiitle eyleme direne demek oldu-
gundan, kiitlenin sonsuzla§masl hareketin yok
olmasl demektir.
Daha az §a§lrtIcl olmayan bir sonue da, zama-
nm gorecelligi. Ornegin, birbirine tam ayarh iki
saatten birini cok hIZll bir roketle uzaya yolladl-
~mlzl dii§iinelim. Bu saatin yerdeki saate gore
daha yava§ cah§tI~ goriilecektir. Roket saniyede
yakla§lk 260 000 km hlzla yol ahyorsa, yerdeki
saatin yelkovam iki tam donii§ yaptI~nda roket-
teki saatin yelkovam ancak bir tam donii§ yap a-
caktu. Oysa rokette bulunan gozlemci iein oyle
bir yava§lama soz konusu degildir; saat normal
hlzlyla eah§maktadlr. Ne var ki, bu ki§i diinyaya
dondiigunde kendisini kar§llayan ikiz karde§ini
daha ya§lanml§ bulacaktIr.
Kuramdan matematiksel olarak pkan bu so-
nuelar daha sonra deneysel olarak dogrulanml§-
tIro
Kuramm belkide en onemli (atom bombasl ne-
deniyle en eok bilinen) bir sonueu da madde ve2
enerji e§degerliligine ili§kin denklemdir: E = me
(Denklemde E enerji, m kiitle, e l§lk hlZl olarak
kullamlml§br). Ba§langlcta bu ili§kinin onemi
yeterinee kavranmaml§tI. Einstein'm denklemi
iceren yazlsml yaYlmlamakta giieliikle kan;nla§-
tl~m biliyoruz. Oysa kiieiik bir kiitlenin biiyiik
bir enerji demek oldugunu ortaya koyan bu
denklem yIldlzlarm (bu arada Giine§'in) l§l~ na-
sIl iirettigini de apklamaktaydl.
195

Kuramm evren anlaYl:;;lmlz yoniinden de kimi


sonuelan olmu:;;tur. Bunlar arasmda en onemli-
si, hie ku:;;kusuz uzay ve zaman kavramlanm
birle:;;tiren dort boyutlu uzay zaman kavramldlr.
bzel Gorecelik kuraml diizgiin dogrusal (iv-
mesiz) hareket eden sistemlerle slmrhydl. Eins-
tein'm 1915'te ortaya koydugu Genel Gorecelik
kuraml ise birbirine gore hlzlanan veya yava:;;la-
yan (yani ivmeli hareket eden) sistemleri de
kapslyordu. byle ki, birinci kuraml, kapsaml
daha geni:;; ikinci kuramm ozel bir hali sayabili-
riz. bzel Gorecelik, Newton'un mekanik yasala-
nm degi:;;tirmi:;;ti. Genel Gorecelik daha ileri gi-
derek "gravitasyon" kavramma yeni ve degi:;;ik
bir ieerik getirmekteydi. Klasik mekanikte gra-
vitasyon, kiitlesel nesneler arasmda eekim giicii
olarak algIlanml:;;tI. Buna gore, orne gin bir geze-
geni yoriingesinde tutan :;;ey, kiitlesi daha bii-
yiik Giine:;;'in eekim gUciiydii. Oysa, Genel Gore-
celik kuramma gore, gezegenleri yoriingelerinde
tutan :;;ey Giine:;;'in eekim giicii degil, yoriingele-
rin yer aldl~ uzay kesiminin Giine:;;'in kiitlesel
etkisinde olu:;;an kavisli yaplsldlr. byle bir uzay
yaplsmda, nesnelerin ba:;;ka tiirlii hareketine fi-
ziksel olanak yoktur. Genel kuram, aynca gravi-
tasyon ile eylemsizlik ilkesini "gravitasyon ala-
m" adl altmda tek kavramda birle:;;tiriyordu. Bu
noktada Einstein'm, Maxwell'in "elektromanye-
tik alan" kavrammdan esinlendigi soylenebilir.
Nitekim tanmml:;; bilim tariheisi I.B. Cohen'in
bir amSl bunu dogrulamaktadlr: "bliimiinden
iki hafta once Einstein'! ziyarete gitmi:;;tim. Sek-
reter beni eah:;;ma odasma aldl. iki duvar do:;;e-
me den tavana kitaphktI. Bir duvar geni:;; pence-
196. Albert Einstein

resiyle bah~eye baklyordu; digerinde iki tablo


aSlhydl: Elektromanyetik teorinin kuruculan
Faraday ile Maxwell'in portreleri!
Genel Gorecelik kuramllllll tum mantlksal
yetkinligine kar~lll, hemen benimsenmesi bir
yana anla~llmasl bile kolay olmaml~tIr. Edding-
ton'a , "kuraml yalmzca o.~ ki~inin anlayabildigi
soyleniyor, dogru mu?" diye soruldugunda, o.nlo.
astrofizik~i bir an duraklar, sonra "o.~ti.nco. ki~i­
nin kim oldugunu do.~o.no.yordum." der.
Bir kez, Ozel kuramm tersine Genel kuram,
fizikte ~ozo.mo. istenen herhangi bir soruna yo-
nelik bir arayl~m o.ro.no. degildi. Sonra, kuraml
dogrulayan gozlemsel bir kamt heno.z ortada
yoktu; o.stelik, 1915'in teknolojik olanaklan ku-
ramm deneysel yoklanmasl i~in yeterli degildi.
Kuramm ondeyilerinden yalmzca biri yoklan-
maya elveriyordu; ancak i~inde bulunulan sava~
ko ~ullan bunu da go.~le~tirmekteydi . Einstein,
kurammdan oylesine emindi ki, deneysel yokla-
mada ortaya pkacak olumsuz herhangi bir so-
nucu kuramm yanh~h~ i~in yeterli sayacagml
bildirmekten ka~mmlyordu.
Olgusal yoklanmaya elveren ondeyi ~uydu :
kuram dogruysa , Go.ne~'in gravitasyon alamn-
dan ge~en blr l~lk l~mmm , egrilmesi gerekirdi.
Bu etkiyi go.ndo.z aydmhgmda belirlemege ola-
nak olmadl~ i~in , Go.ne~'in tutulmasml bekle-
mekten ba~ka ~are yoktu. Astronomlar Go.ne~'in
1919 Mayts'mda tutulaca~m, gozlem bakImlll-
dan en uygun yerin Mrika'nm batIsmda Prens
Adasl olabilecegini bildirmi~lerdi . Eddington'un
onderliginde bir grup bilim adammm ger~ekle~­
tirdigi gozlem ve ol~meler ondeyiyi dogrulamak-
197

taydl. Sonu~ ingiliz Kraliyet Bilim Akademisi


tarafmdan apklamr apklanmaz bilim diinyasl
bir tiir biiyiilenir; Einstein, Newton diizeyinde
bir yiicelik simgesine donii§iir.
Kuram daha sonra ba§ka gozlemlerle de dog-
rulanml§tIr. Bunlardan biri apklanmasmda
klasik mekanigin yetersiz kaldlgl bir olaya
(Merkiir gezegeninin perihelisinin kaymasma],
bir digeri, Giine§ (ve diger YlldlZ) atomlarmm
sa~tIgl l§lgm frekans dii§iikliigii nedeniyle
spektral ~izgilerin spektrumun klrmlzl ucuna
dogru kaymasl olayma ili§kindir.
Ozel Gorecelik kuraml gibi Genel Gorecelik
kurammm da ilk bakl§ta ~eli§ik goriinen ilgin~
sonu~lan vardlr. Ornegin, kurama gore, evren
biiyiikliik baklmmdan sonlu ama smlrslzdlr.
Gene kuram evrenin giderek ya biiyiimekte ya
da kii~iilmekte oldugunu i~ermektedir (Nitekim
YlldlZ kiimeleri iizerindeki gozlemler evrenin
biiyiimekte oldugunu gostermi§tir).
Einstein, bu kuramwla da yetinmez; ya§aml-
mn son otuz Ylhm daha da kapsamh bir kuram
olu§turma ~abaslyla ge~irdi. Evrende olup biten-
leri bir tek ilke altmda apklamak, insanoglu-
nun, kokii klasik ~aga inen degi§mez bir araYl§l-
dlr. Thales tiim varh~ suya, Pythogoras saYlya
indirgeyerek apklamaya ~ah§ml§tI. Modern
~agda Oersted, Fa,aday ve Maxwell'in elektrik
ve manyetik gii~leri ozde§le§tirme yoluna gittik-
lerini goriiyoruz. Einstein'm da omiir boyu sii-
ren dii§ii buna yonelikti: Doganm tiim gii~lerini
(gravitasyon, elektrik, manyetizma, vb.) "birle-
§ik alanlar" dedigi temel bir ilkeye baglamak.
Bu dii§iin ger~ekle§tigi soylenemez belki; ama
198 • Albert Einstein

Einstein, <;agda~ fizigin egemen aklml dl§mda


kalma pahasma, umudundan hi<;bir zaman vaz-
ge<;mez. Evrenin nedensel diizenliligi onda bir
tiir dinsel inan<;tl. "Se<;enegim kalmasa, doga
yasalarma bagh olmayan bir evren dii/?iinebili-
rim belki; ama doga yasalarmm istatiksel oldu-
gu gorii~iine asIa kablamam. Tann, zar atarak
i~ gormez!" diyordu.
Kuantum mekanigini yetersiz ve ge<;ici sayan
<;aglmlzm (belki de tum <;aglarm) en biiyiik
bilim dehasl, kendi yolunda "yalmz" bir yolcuy-
du; <;ocukluga ozgii saf ve yalm merakl, evren
kar/?lsmda derin hayret ve tiikenmez co§kusuyla
ilerleyen bir yolcu!
Bdimin Uneilten • 199

Niels Bohr
(1885 - 1962)

Soylentiye gore, Danimarka halkmm ovun<;


duydugu dort I?ey vardlr: gemi endrustrisi, sut
urunleri, peri mas allan yazan Hans Christian
Andersen, fizik bilgini Niels Bohr. Bohr, hem
bilgin ki~iligi, hem insancli davraml?lanyla, bu-
yuk hayaller pel?inde kOl?an genelere yetkin bir
ornek ve esin kaynagl olan bir oncuydu. 0, ne
Rutherford gibi dl~ gorunumuyle urkuWcu ne
de Einstein gibi "arabaya tek ba~ma ko~ulan
at"tI.
Niels, Kopenhag'da gorkemli bir konakta dun-
yaya geldi. Babasl universitede fizyoloji profeso-
ruydu. Niels eocukluk Ylllarmda "hlmbd" goru-
numuyle hie de parlak bir gelecek vaadetmiyor-
duo ileride seckin bir matematikci olan kardel?i
Harald da pek farkh degildi. Iki karde~in en eok
ho~landlklan ~ey anneleriyle tramvaya binip
kenti dola~maktI. Bir keresinde, bOI? tramvayda
anne can slkmtIsml gidermek i<;in olmah, eocuk-
lara masal soyler. Anlamslz bakll?lan, sarklk ya-
naklan ve apk a~zlanyla duran iki oglam uzak-
tan izleyen bir yolcu, "Zavalh kadm, bu iki I?ap-
:;;ala bir :;;ey anlattI~m samyor!" demekten ken-
dini alamaz. Niels Bohr'un bir cocukluk amSl bu.
Oysa Niels'in okul ytllan son derece parlak ge-
cer. Babasmm entellekWel ilgi alam geni:;;ti: Biri
felsefeci, biri dilci ve biri fizikCi uC arkada:;;IYla
200 • Niels Bohr

her Cuma aki;laml bir araya gelir, diii;liin diinya-


smda olup bitenleri tartIi;llrlardl. iki oglan da bir
kOi;lede oturup uzun siiren tartIi;lmalan sessizce
izlerlerdi. Ozellikle Niels'in spekiilatif dii~iince­
ye yakm bir ilgisi vardl. Nitekim, iiniversitede
fizigin yams Ira ilgin~ buldugu felsefe derslerini
de kaprmazdl.
Niels Bohr iiniversiteyi iistiin bai;lanyla biti-
rip; yirmi iki yai;lmda Danimarka Bilim Akade-
misi'nin altm madalya odiiliinii ahr. Delikanh-
mn sonradan unutulan bir ba~ansl da lskandi-
nay diinyasmda tanmmIi;l bir futbolcu olmaslYdl.
Bohr 1911'de doktora ~ahi;lmasml tamamlar ta-
mamlamaz J.J. Thomson'la ~ahi;lmak iizere
Cambridge-Cavendish Laboratuvan'na kOi;lar.
Ancak gen~ bilimadaIDl burada umdugunu bula-
maz. Her~eyden once, ingilizce bilgisi yetersizdi;
~evresiyle verimli iletii;lim kuramlyordu. Sonra-
dan, daha once Rutherford'un olaganiistii yete-
negini farketmii;l olan Thomson, nedense Dani-
markah gence slradan biri goziiyle baklyordu.
TartIi;lmah bir toplantIda Bohr'un ileri siirdiigu
bir ~oziimii Thomson irdelemeksizin yanh~ diye
geri ~evirir; ama daha sonra aym diii;liinceyi ken-
disi dile getirir. Bu olaYl i~ine sindiremeyen Bohr
yeni bir araYIi;l i~ine girer. Bu slrada bilim diin-
yasmm parlayan YlldlZI Rutherford'dur. KatIldl-
gl bir konferansmda Rutherford'un co~kusu ve
atIhm giiciiyle biiyiilenen Bohr, Cavendish'i bIra-
kIr, Manchester'de onun ekibine katIhr. Ruther-
ford deneyciydi, Bohr ise kuramsal arai;ltIrmaya
yonelikti. Ama iki bilimadaml arasmda bai;llayan
ilii;lki omiir boyu siiren dostluga doniii;liir. Oyle
ki, Bohr biricik ogluna hocamn ilk adl "Ernest"i
201

verir. Oysa, bursunun tiikenmesi nedeniyle


Manchester'de yalmzca alb ay kalabilmi~ti.
Bohr'un bilimde ilgi oda~ atom ~ekirdegine
ili~kin deney sonu~lan degil, kuramsal bir so-
rundu: Bir elektrik birimi olan elektronun atom
kapsammdaki davram~mm bilinen fizik yasala-
rma ters dii~mesinin nedeni ne olabilirdi? Nor-
mal olarak, pozitif yiiklii ~ekirdegin ~evresinde
donen negatif yiiklii elektronun, devinim siire-
cinde, elektromanyetik radyasyon salarak enerji
yitirmesi ve ~ekirdege gomiilmesi; atomun ~ok­
mesi gerekirdi. Max Planck'm kara-cisim rad-
yasyon katastrofuna benzer bir katastrof!
Planck kar~lla~b~ sorunu E = hf denklemiyle
apklaml~b. Bu sorun da belki kuvantum kavra-
mma ba~vurularak apklanabilirdi. Hi~ degilse
Niels Bohr boyle dii~iinmekteydi. Sorun, "spekt-
rum analizi" ya da "spektroskopi" denen konu
kapsammdaydl. Bohr "~izgi spektrasl"na ili~kin
bir formiilden nedense habersizdi (Bohr, formii-
Iii bir meslekda~mm yardlmlyla sonunda ogre-
nir. Okul ders kitaplanna bile ge~en formiiliin,
Bohr'un goziinden ka~ml~ olmasl ilgin~tir). Bir
aritmetik oyununu andlran i~lemi 1885'de Bal-
mer admda isvi~reli bir lise ogretmeni bulmu~­
tu. Buna gore, ornegin, hidrojen spektrumunda-
ki klrmlzl ~izginin frekansml saptamak i~in,
3'iin karesi ahmr, 1 bu saywa boliiniir, pkan bo-
liim 32.903.640.000.000.000 saYIslyla ~arplhr.
Ye~il ~izginin frekansl i~in i~leme 4, mor ~izgi­
nin frekansl i~in 5'le ba~lamr. Balmer, formiilii-
nii ortaya koydugunda hidrojen spektrumunda
yalmzca ii~ ~izgi biliniyordu. Sonra bulunan ~iz­
giler i~in i~leme 6, 7, 8, ... saYllanyla ba~lamr.
202 • Niels Bohr

Bohr 1912'de Kopenhag'a dondugunde ~ozum


aradlg,. problemi birlikte getirmil?ti. Atomun ya-
plsml apklamaya ~ahl?an Bohr i~in Balmer for-
mulu ni~in onemliydi? Yamt basittir: Bohr,
Planck sabiti h'yi kullanarak bu formulle enerji
kuvantalarmdan olul?an spektrumu a~lklayabi­
lecegini gormul?tu. Bal?ka bir deyil?le, formulun
sagladlgl ipucuyla atomlarm normalde neden
enerji salmadlg,., elektronlarm neden hlZ kaybe-
dip ~ekirdege gomulmedigi apkhk kazanmak-
taydl. Bohr'un 0 zaman bilinen fizikle bagdal?-
maz gorunen gorul?U bal?hca dort nokta i~eriyor­
du: (1) Elektron, olasl tum yorungelerde degil,
yalmz enerjisi Planck sabitiyle bir tam saymm
~arplmma orantIh olan yorungelerde devinir. (2)
Elektron, enerji degil?imiyle kuvantum yorunge-
lerinin birinden oburiine ge~ebilir; ancak ~ekir­
dege en i~teki yo runge den daha fazla yaklal?a-
maz. (3) Bir kuvantum yoriingede devinen elekt-
ron bir i~ yorungeye dUl?medik~e radyasyon sal-
maz. Bu dUl?ul? belli bir miktarda ll?lk enerjisi
uretmekle kahr. Uretilen enerjinin frekansl iki
yorunge arasmdaki enerji farkmm Planck sabi-
tine bOlunmesine el?ittir:
fr k enerji kaybl
e ans =Planck sabiti
(4) Bir elektronun tal?IYabilecegi enerjiler Sl-
mrhdlr ve bu kesintili enerjiler atomun kesintili
~izgi spektrumunda yanSlr.
Atom yaplslmn anahtanm, salman ll?lgm
spektrumunda arayan bu gorul?un, birtakIm
gozlemlere a~lkhk getirmekle birlikte, dogrulu-
gu kUl?ku konusuydu. Bir kez aym gozlemler
ba~ka hipotezlerle de apklanabilirdi. Sonra,
203

elektronlann Bohr'un ongordiigii bi~imde dav-


randlgml gosteren somut kallltlar da ortada
yoktu heniiz. Kaldl ki, kuvantum yoriingeleri
dii§iincesi olgusal dayanaktan yoksundu.
Bohr'un hipotezi oncelikle hidrojen spektru-
munu apklamaya yonelikti. Ger~i olgusal ola-
rak heniiz yoklanmaml§b, ama hipotezin Bal-
mer formiiliinde yer alan saymm anlamml belir-
ginle§tirmesi, ge~erligi apsmdan onemli bir
avantaj saglamaktaydl. Aynca, Bohr'un degi§ik
kuvantum yoriingelerinin enerjilerini veren for-
miilii, onerdigi atom kuramma istenen belirgin-
ligi kazandlnr: 21[' me'
--h'-

(Formiilde m elektron kiitlesini, e elektrik yiikii-


nii, h Planck sabitini gostermektedir. Bu harfle-
rin deneysel olarak saptanan degerleri formiilde
yerlerine kondugunda, bir saniyedeki titre§imi
gosteren say!, 32.903.640.000.000.000, elde edil-
mektedir. Barmel'in buldugu bu saylya
"Rydberg sabiti" de denmektedir). Bohr olu§tur-
dugu atomun kuvantum kuramml yaYlmlama-
dan once Rutherford'un incelemesine sunmu§tu.
Rutherford her§eyde basitligi arayan titiz bir ki-
§iydi. Bohr'un yazlsl karma§lk, uzun ve gereksiz
yinelemelerle doluydu. Rutherford diizeltilmesi-
ni gerekli gordiigu noktalara degindikten sonra,
"Qah§man gereekten ilgine; kurammm atoma
ili§kin pek eok probleme eoziim getirici nitelikte
oldugunu soyleyebilirim", diyerek gene bilima-
damml yiireklendirmi§ti.
Bohr'un kuraml 1913'de tngiltere'de yaYlmla-
mr. Ne var ki, bilimadamlanmn bir boliimiiniin
tepkisi olumsuzdur: onlara gore, ortaya konan,
204 • Niels Bohr

bir kuram olmaktan yok rakamlarla olw;;turulan


bir dtizenlemeydi. Oysa, ba~ta Einstein olmak
tizere kimi bilimadamlan, yah~manm btiytik bir
bulul;l oldugunu farketmi~lerdi. Kuramm, spekt-
roskopi biliminin atomik temelini kurdugu yok
gevmeden anla~lhr. Bir yandan da kuraml dog-
rulayan deneysel kamtlar birikmeye ba~lar.
Kopenhag Teorik Fizik Enstittisti ba~kanh~­
na getirilen Bohr 1922'de Nobel Odtilti'nti ahr.
ArtIk kIsaca "Bohr Enstittisti" diye amlmaya
ba~layan Enstitti'ye dtinyamn pek eok tilkesin-
den gene fizikeilerin akml ba~lar CBunlar ara-
smda Heisenberg, Pauli, Gamov, Landau gibi
sonradan tin kazanan gene ara~tIrmacIlar da
vardl). Kisa stirede dtinyamn en canh bilim
merkezine donti~en Enstitti bir grup tisttin yete-
nekli gene iein bulunmaz bir egitim ortaml 01-
mu~tu.
Bohr hem bilgin ki~iligi, hem insancil davra-
m~lanyla btiytik hayaller pe~inde ko~an bu
genelere yetkin bir ornek, esin kayna~ bir on-
ctiydti. 0, ne Rutherford gibi dl~ gortintimtiyle
sarSlCI, ne de Einstein gibi "arabaya tek ba~ma
ko~ulan at"tI. Bohr eah~ma ya~ammda sergile-
digi istene gtictintin yamslra ne~e ve mizahlyla
gontilleri fethetmesini biliyordu. Bir keresinde
tartI~tIklan bir teori tizerindeki sozlerini ~oyle
baglaml~b: "Bu teorinin plgmca bir ~ey oldugu-
nu biliyoruz. Ama aynldl~mlz nokta, teorinin,
dogru olmasl iCin yeterince plgmca olup 01-
madl~dlr."
Danimarka ba~tacl ettigi bu insanla ne denli
ovtinse yeridir.
Bilimin Onculeri • 205

Werner Heisenberg
(1901 . 1976)

Bilim tarihinde yiizYlhmlZm ilk ~egregi dev-


rimsel atlhmlann biribirini izledigi flrtmah bir
donemdir. Planck'm kuvantum, Einstein'm rela-
tivite kuramlan, Rutherford'un atom modeli bu
atlhmlann ba§hcalandlr. Bohr'un 1913'de orta-
ya koydugu kuvantum atom modeli 1920'lerde
ozellikle gen~ fizik~ilerin ilgi oda~ olmu§tu. Ne
var kl, bu model sorunsaldl; onemli kimi nokta-
lara l§lk tutmakla birlikte yeterince belirgin ve
tutarh olmaktan uzaktl. Ustelik, Bohr'un "ku-
van tum yoriingeleri" dedigi §ey i~in ortada de-
neysel kamt da yoktu. Elektronlarm ~ekirdek
~evresinde dondiigu, giine§ sistemine bir benzet-
me olmakla kalan bir varsaYlmdl. Modeli kimi
yonleriyle yetersiz bulan gen~ fizik~ilerin ba§m-
da De Broglie, Pauli, Heisenberg, Schrodinger
ve Dirac gibi ~ah§malanyla daha sonra iinlenen
se~kin adlar vardl. Bunlar arasmda en biiyiik
atlhmm Heisenberg'den geldigi soylenebilir.
Heisenberg yirmi dort ya§mda iken olu§tur-
dugu matris mekanik ve kendi adlyla bilinen
belirsizlik ilkesiyle atom fizigine yeni bir kimlik
kazandmr, 1932'de Nobel Odiiliinii ahr.
Fizik~i arkada§lan arasmda sezgi giiciiyle ta-
mnan Heisenberg, daha okul Ylllarmda, ders ki-
taplarmda yer alan gorsel modellere ku§kuyla
bakml§tl. Bohr modelini bile pek inandmCl bul-
206 • Werner Heisenberg

maml§tI. Ozellikle modele dayanan varsaYlm-


lardan, gorsel imgelerden kapmyordu. Atom,
modellerde i§lendigi gibi karma§lk degil, basit
bir yaplda olmahydl. Bohr ile kar§Ila§mak, tar-
tI§mak aradI~ bir flrsattI.
Bu flrsat pktl~nda delikanh Munich Univer-
sitesi'ndeki ogrenimini keserek Gottingen'e ko-
§ar. Bohr bir somestr iein Gottingen Universite-
si'ne konuk ogretim uyesi olarak eagnlml§tI.
Atom fiziginin onde gelen bir kurucusuyla tam§-
mak kapnlacak bir flrsat degildi. Heisenberg
dikkatli bir dinleyiciydi; ama SlraSl geldiginde,
doyurucu bulmadl~ noktalan belirtmekten, da-
hasl Bohr'u dupeduz ele§tirmekten geri kalml-
yordu. Bohr bu iddiah gencin olaganustu yete-
nek ve co§kusunu farketmekte gecikmez; so-
mestr sonunda onu Kopenhag Teorik Fizik Ens-
titusu'ne kahlmaya davet eder.
Universiteyi bitirir bitirmez, seekin gene fi-
zikeilerin toplandl~ Enstitii'ye katIlan Heisen-
berg'in sorguladl~ temel nokta §uydu: Bohr mo-
delinde ongoriildugu gibi elektron devindigi yo-
rungeyi nasIl "seemekte", dahasl bir ba§ka yo-
rungeye swramadan once titre§im frekansllli
nasIl "belirlemekteydi"? Bohr varsaydl~ bu dav-
ram§l aelklamaslz blrakml§tI. Onun yaptI~ sa-
dece Planck'm kuvantum sabitini uygulamaktI.
Bohr'a gore, atomun dengesini korumasl,
Planck sabitinin enerjiyi slmrlama ve duzenle-
me etkisiyle gereekle§mekteydi. Ama bu argii-
man doyurucu bir apklama getirmiyordu.
Elektronun eekirdek eevresinde devinen, Slra-
dan bir pareaclk oldugu saVl da dayanakslZdl.
Gerei Bohr'un atomik olgulara Planck sabitini
207

uygulamasl yerinde bir yakla§lmdl; cunku ku-


van tum teorisi klasik mekanikten daha yeterli
sonue vermekteydi. Ancak bu teorinin birtaklm
sorunlar ieermedigi demek degildi. Heisenberg
varsaYlmlar ve gorsel modeller yerine, dogrudan
deneysel verilere dayanan matematiksel bir diz-
ge araYl§l ieindeydi. Oncelikle kimi saptamala-
rm goz onunde tutulmasl gerektigine inamyor-
duo Ornegin, atom ieinde kaldl~ surece elektro-
na ili§kin tahmin otesinde fazla bir §ey bilmedi-
gimiz, ama atom dl§mdaki davram§ma ili§kin
elimizde epey deneysel veri oldugu; yine, ivrneli
devinen bir elektrik yuku olarak elektronun,
elektro-manyetik radyasyon saldlgl, salman
radyasyonun frekansmm deviniminin yinelen-
me frekanslyla daima aym oldugu. (Elektronun
radyo antenindeki ini§-pkl§ deviniminin frekan-
smm salman radyasyon frekanslyla aym olmasl
buna gosterilebilecek bir ornektir.); oyleyse,
elektronun atom icinde de ivmeli devinen bir
elektrik yuku oldugu ko§uluyla, radyasyon sal-
dl~, salman radyasyon frekansmm, devinimin
yinelenme frekanslYla aym oldugu soylenebilir-
di. Ne var ki, elektronun bir yorungede devindi-
gi varsaYlmma gore hesaplandl~nda bu beklen-
ti dogrulanmaml§tIr.
Bu turden kimi olumsuz sonuclar Bohr'u yo-
rungeler arasmda "swrama" hipotezine gotur-
mu§tu. Buna gore, sleramada yiten enerji, sah-
nan radyasyonun frekansml belirlemekteydi.
Tek elektronlu olan hidrojen atomunda bu bek-
lenti dogrulanmaktaydl. Ama "swrama" du§un-
cesi yorunge varSlYlmlm ieeriyordu; oysa ortada
yorungelerin varhgml gosteren hie bir kamt
208 • Werner Heisenberg

yoktu. bte yandan, yukarda ornek olarak aldlgJ-


mlZ radyo anten olaYl da yadsmamazdl. Ger~i
Bohr'un teorisine dayanan kimi ondeyilerin bu
olaya uydugu bir durumdan soz edilebilir. $oyle
ki, elektron ~ekirdekten uzakta, geniI? bir yoriin-
gede devindiginde varsanan sl~:rama eneIjisi Sl-
flra yakmdlr. Atomun d11? slmnnda elektronun
yorungeyi tamamlama frekansl beklenen sonu-
ca uymakta, yani, yoriingesel frekans radyasyon
frekansma el?it pkmaktadlr. Bohr "karl?llIk"
(correspondence) dedigi yontemiyle atom d1l?m-
dan atom i~i spektruma gidilebilecegini goster-
mil?ti. Heisenberg yeterince ussal bulmadlgJ bu
yontem yerine bu gidil?i daha mantIksal bir yon~
temle ger~eklel?tirmeyi onermekteydi. Ona gore
spektral kod ancak bOyle ~ozulebilirdi.
Heisenberg ~ozum i~in aradlgJ ipucunu klasik
devinim yasalarmda bulabilecegini dUl?uniir. Bi-
lindigi gibi, bir gezegenin aldlgJ yolu belirlemek
i~in, gezegenin belli bir andaki konumunu belir-
leyen nicelikle momenti (kutle x hlZ) ~arplhr.
byleyse olasldlr ki, atom duzeyinde de bir fre-
kans ~okuntusuyle bir bal?ka frekans ~okiintii­
sunun ~arplml bize aradlgJmlzl versin!
Ancak Heisenberg'in frekanslara ilil?kin orta-
ya koydugu simgelerin kullamml degil?ik bir
~arplm tablosu gerektirmekteydi. Heisenber far-
kmda olmakslzm "matris cebir" denen bir siste-
min kimi kurallanm yeniden kel?fetmil?ti. Hoca-
Sl Max Born'un yardlIDlyla aradlgJ teorinin (ku-
van tum mekanigin) matematiksel temelini olul?-
turmakta arhk gecikmeyecekti.
Ashnda olul?turulmakta olan yeni sistem, bir
baklma, klasik mekanigi andlrmaktaydl; I?u
209

farkla ki, klasik mekanigin simgesel sozliigii


"konum", "moment" ve devinime ili!;lkin diger ni-
celikleri dile getirirken, yeni mekanigin simge-
leri atomik verileri temsil ediyordu. Matris ce-
bir, klasik mekanigin yetersiz kaldlgl atomik
problemlerin ~oziimiine elveren bir yontemdi.
Ne var ki, ba!;llangI~ta Heisenberg hayal kmkh-
gma ugramaktan kurtulamaz; yeni yontemle
hidrojen spectrumunu hesaplama ba!;lanSlz kal-
maktaydl. Ama ~ok ge~meden onu umutsuzluk-
tan kurtaran bir geli!;lmeyi fark eder. Fizik~i ar-
kada!;ll Pauli'nin buldugu "dl!;llama" (exclusion)
ilkesi geli!;ltirmekte oldugu teoriye onemli des-
tek saglamaktaydl. (Pauli'nin ~ah!;lmaSl atomik
spektraya ili!;lkin gozlemlere dayamyordu. Bu
gozlemler ~ogunluk biribirinden farkhydl. Pauli
bu gozlemlerin hepsi i~in ge~erli bir apklama
araYl!;lmdaydl. Buldugu apklaylCl ilke !;luydu:
Herhangi bir elementer par~aclklar sisteminde,
ornegin, atom kapsammdaki elektron top lulu-
gunda, hi~bir iki par~aclk aym bi~imde devin-
mez, ya da, aym enerji durumunda olmaz.) Bu
basit ilke yalmz elektronlar i~in degil, ilerde
ke!;lfedilenlerle birlikte atom-alb tiim par~aclk­
lar i~in ge~erliydi. Ustelik bu ilke, Bohr'un atom
modelinde bir baklma elyordamlJla yapb~ bir
smlrlamaYl (elektron davram!;llan iizerindeki SI-
mrlamaYI) da anlamh klhyordu.
"Pauli dl!;llama ilkesi" diye bilinen bulu!;l He-
isenberg'e teorisini tamamlama yolunu a~ml!;lb.
Arbk, Bohr'un "kar!;llhk" yontemini yetkin man-
bksal bir dizgeye donii!;lti.irebilirdi. Spektral kod
~oziim a!;lamasma Ula!;lml!;l, kuvantum mekanik
dogmw;; demekti. Tam bu slrada beklenmeyen,
210. Werner Heisenberg

dahasl, §a§kmhk yaratan yeni bir geli§me orta-


ya pkar: Avusturya'h fizik~i Erwin Schrodinger
matris cebirine ba§vurmakslzm atomi~ spektra-
yl, dalga olayma uygulamaya elveren bir dife-
rensiyel denklemle ~oziimler. Boylece, klasik fi-
zik yasalanyla ~eli§kiye yol a~an kuvantum ku-
rallarma gerek kalmadan atomun kesintili
enerjisi apklanabilmekteydi. Schrodinger'in
dalga denklemi, "enerji bOliimleri" dii§iincesinin
fizikte yarattIg,. uyumsuzlugu gidermeye yeterli
goriinmekteydi. Kuvantum dii§iincesi fizigin te-
mel ilkelerinden biri olan neden-sonu~ bag,.ntIsl-
m dl§lamaktayd; oyle ki, kesin ondeyilere ola-
nak yoktu. Ondeyiler olaslhk ~er~evesinde yapl-
labilirdi, ancak. Oysa Schrodenger dalga meka-
nigiyle, bu tiir saklncalara yol a~makslzm,
atom-altI diizeydeki tiim olgulan apklayabilece-
gi inancmdaydl. Ornegin, dalga mekanik formii-
Iii kara-cisim radyasyonuna ili§kin gozlem veri-
lerine Planck formiilii ol~iisiinde uygun dii§mek-
teydi. Ona gore, madde dalgasal bir olaydl; "ele-
menter par~aclk" diye nitelenen §ey, aslmda,
dalgalarm biribirini peki§tirdigi kii~iiciik uzay
bolgelerinden ba§ka bir §ey degildi. Swrama fik-
rine gerek yoktu.
i?imdi yamtlanmasl gereken soru §uydu: dal-
ga mekanigi ger~ekten fizigi eski biitiinliigiine
kavu§turuyor muydu? "Kuvantum" kavramma
artIk gerek kalmaml§ mlydl? Bohr ve Heisen-
berg'e gore buna olanak yoktu. Qiinkii elektron
ister yoriingede devinen bir par~aclk olarak dii-
§iiniilsiin, ister bir dalga titre§imi olarak algl-
lansm, kesintilik gozardl edilemez, swrama var-
saYlmmdan vazge~ilemezdi. Kaldl ki, dalga di-
211

linde bile Sl~rama dii~iincesinin, iistii ortiik de


olsa, var oldugu soylenebilirdi.
bte yandan ba~ta Max Planck, de Broglie 01-
mak iizere kimi fizik~iler Schrodinger'i destekle-
mekteydi. Bu, de Broglie i~in dogaldl, ~iinkii
atom fiziginde dalga dii~iincesi on dan kaynak-
lanml~tI. Oysa, Max Planck onciisii oldugu ku-
vantum teorisine ters dii~en bir yakla~lma arka
~lkmaktaydl. Ne var ki, Planck yaratIh~tan tu-
tucu bir ki~iydi; kurdugu teorinin sonraki geli~­
melerinde ortaya pkan "aykInhk"lan, ozellikle
nedensellik ilkesinden uzakla~maYI i~ine sindi-
rememi~ti. byle ki, SchrOdinger'e fizigi i~ine
dii~tiigii bunahmdan kurtaran bir kahraman
goziiyle bakIyordu.
Fizik diinyasl bir ikilemle kar~l kar~lyaydl.
Bir yanda par~aclk kavramma dayanan kuvan-
tum mekanigi, ote yanda par~aclk kavramml
hi~ degilse, dl~layan dalga mekanigi: aym olgu
kiimesini apklamaya yonelik biribirine ters dii-
~en iki teori! Bu arada, Bohr'un esnek bir tutum
i~ine girerek iki teoriyi bagda~tIrma giri~imi de
ilgin~tir. Belki de atomu ve bile~enlerini ne salt
par~aclklar ne de salt dalgasal birimler olarak
dii~iinmek dogruydu. Belki de dogru olan, iki te-
orinin de smlrll bir ge~erlilige sahip oldugunu
soylemekti. Dahasl, alternatif apklamalar getir-
meleri, iki teorinin bagda~mazhgl anlamma
ahnmamahydl.
Bohr bu tiir olaslhklar iizerinde dururken,
Heisenberg iki teori arasmda bir uzla~maya ola-
nak tammtyordu. Ona gore atomun dalga yapl-
Slm gosteren herhangi deneysel bir kamt yoktu.
Ger~i slradan deneylerimize aykln dii~en ele-
212. Werner Heisenberp

menter par~aClklan somut maddesel degil, so-


yut nesneler olarak algIlamak yerinde bir yakla-
§lmdlr. Ancak, bu soyut nesnelerin davram§lan-
m betimlemede birtaklm varsaYlmlara degil, 01-
~ulebilir deneysel sonu~lara bagh kalmak gere-
kir. Heisenberg, onerdigi matris mekanigin bu
nitelikte bir dizge oldugu savmdaydl. Belli fizik-
sel bir olgu ya par~aclk, ya da, dalga kavramlYla
a~lklanabilirdi, ikisiyle birlikte degil! Doga biri-
birine ters du§en iki kavrama aym baglamda el-
veren bir ~eli§ki ya da kan§lkhk i~inde olabilir
miydi?
Slkmb bir ol~ude gene Heisenberg'in ortaya
koydugu bir ilkeyle, "belirsizlik ilkesi"yle gideri-
lir. Bu ilke, belli tammlar arasmdaki bir ili§ki-
nin matematiksel ttirden dile getirilmesidir. fu-
saca §oyle demektedir: belli bir anda, konum ve
momentin birlikte ol~umunun en az Planck sa-
biti kadar bir belirsizlik ta§lmasl kapmlmazdlr:
~p x ~q ~ h. Ba§ka bir deyi§le, konum ve mo-
ment biribirinden baii;Imslz degi§kenler degildir;
birini tam belirleme digerini belirsiz blrahr.
Klasik fzikte ol~ulen degi§kenler Planck sabi-
tine (h) gorecel olarak ~ok buyuk oldugundan
oyle bir belirsizlik soz konusu degildir. Oysa
atom-alb duzeyde onemli bir sayl olan Plack sa-
biti (h), bildigimiz anlamda belirleme kesinligi-
ne olanak vermemektedir. Tum belirlemeler is-
tatistiksel turden ortalamalar olarak yapllabi-
lir. Heisenberg'in belirsizlik ilkesi kuvantum
mekaniginin genel bir dizge niteligi kazanma-
smda anahtar i§levi gorur.
$imdi sorulabilir: Konum ve moment degi§-
kenlerinin e§-zaman ol<;umunu olanakslz kllan
213

I?ey nedir? Bu olayda Planck sabitinin rolii nedir?


Daha da onemlisi, belirsizlik ilkesi bilgi araYll?l-
nm slmrlamasl anlamma ml gelmektedir?
Klasik fizikte konum, hlZ, frekans vb. degil?-
kenler iizerindeki deney ve ol~melerin bu degi§-
kenleri etkilemedigi varsaYlmma dayamhr. Oy-
sa bu varsaYlm atom-alb diizey i~in ge~erli de-
gildir. Planck sabitinin ~ok onemli oldugu bu
diizeyde, deneysel ara~ ve diizenlemelerin ol~­
meye konu bu degil?kenleri bir §ekilde etkileme-
si kapmlmazdu. Orta-boy diizeyde bu etki
onemsizdir. Atom-alb diizeyde ise en kii~iik etki
bile ~ok onemlidir. Ornegin, bu diizeyde fotograf
~ekiminde salman ll?lk, sonucu biiyiik ol~iide de-
gil?tirilebilir. Bu demektir ki, belirleme yontemi-
mizin etkisi belirledigimiz nesne veya siirecin
aynlmaz bir par~aSI olmaktadlr. Oyleyse, algIla-
dl~mIz I?ey algtmlz dll?mda salt nesnel bir ger-
~ekligi yansltmamaktadlr. Peki bunun aral?br-
maya bir SlllU koydugu soylenebilir mi?
Bu soruyu yamtlamak i~in Heisenberg'in belir-
sizlik ilkesinin aniamllll iyi kavramak gerekir.
Atom-alb diizeyde ilil?kilerini nedensel olarak
belirlemeye ~ahl?tIgImlz degi§kenler (konum,
momentum, vb.) biribiriyle karl?lhkh dll?lal?ma
i~indedirler. Biri belirlendiginde digeri belirsiz-
lik i~ine diil?er. Bu yiizden, yetersiz belirlemeyle
yetinmek ko§uluyla, bir tiir nedensel bir ba~nb
kurulabilir. Bir deneyde konum tam saptamr-
ken bir bal?ka deneyde momentin tam saptan-
masl yoluna gidilebilir. Kuvantum mekanikte
olaslhklara yonelik istatistiksel belirleme yonte-
mi matematiksel sembolizmin oziinii olul?tur-
maktadlr.
214. Werner Heisenberg

Atom fiziginde, Heisenberg gibi, gorsel model


yakla~lmmm kar~lsma pkan bir ba~ka gene fizik-
ei de Paul A.M. Dirac'tI. Heisenberg ile Schrodin-
ger'in biribirinden bag,.mslz atIhmlanna bir ii~iin­
ciisiinii Dirac ekler. Kuvantum mekanikte, klasik
mekaniginin °t ve pile simgeledigi konum ve
momentum nicelikleri yerine frekans eokii~leri
konmu~tu. Bu teoride, bildigimiz aritmetik kural-
larmm tersine pxq ile qxp aym ~eyler degildi.
varplmda earpan ile earpllanm SlraSl sonucu
degi~tirmekteydi. Dirac ba~langt~ta hemen her-
kesi ~a~lrtan bu terslikte, klasik fizik yasalanyla
heniiz belirsiz kalan atomik yasalar arasmdaki
temel farkm ipucunu bulur. $oyle ki, pxq ile qxp
~arplmlan arasmdaki fark! biliyorsak, aynca bu
farkm tiim gozlemlerde degi~medigi dogruysa, 0
zaman, klasik mekanikteki herhangi bir denk-
lemi atomik bir denkleme kolayca donii~­
tiirebiliriz . Bu temel noktaya parmak basan
Dirac, aradlg,. matematiksel araCl "Poisson paran-
tezleri" denen teknikte bulur. Dirac bu teknigi
Heisenberg dizgesine uyguladlgmda, beklentisi
dogrultusunda, pxq ile qxp'nin farkml belirler ve
bu farkm degi~mezligini saptar. Boylece Poisson
parantezleri teknigi kullamlarak herhangi bir
klasik denklemin kuvantum mekanigine ait e~­
deger bir denkleme donii~tiiriilebilecegi gosterilir.
Sonu~, klasik mekanigin yaplsal biitiinliigiinii
kazanan yeni bir mekanik demekti.
Dirac'm ula~tIgl bu sonuca , ~ok ge~meden,
degi~ik bir yoldan Max Born da ula~lr : Heisen-
berg ve SchrOdinger mekanikleri iizerindeki tar-
tI~malarla ~alkalanan fizik diinyasl bir iieiincii
mekanikle yiizyiize gelir.
215

N e var ki, goriiniimdeki tiim farklara kar§m,


temelde, ii~ mekanik e§deger nitelikteydi. Or-
negin Dirac mekaniginin de payla§tIg,. Heisen-
berg ~arplm kurahmn Schrodinger mekanigince
de i~erildigi soylenebilir. Bu yakmhg,.n Dirac'm
attIg,. yeni bir adlmla daha da peki§tigini gor-
mekteyiz: Dirac ozel relativite kavramlarmdan
yararlanarak Schrodinger dalga denklemini
degi§ik bir bi~imde ortaya koymaYl ba§anr.
Yeni denklem elektronun "spin" denen bir ozel-
lik ta§ldlg,.m i~eriyordu. Eldeki deneysel veriler
de oyle bir ozelligin varhg,.m kamtlaylCl nitelik-
teydi. Ancak, Dirac'm olu§turdugu relativistik
dalga mekanigi onemli bir ba§ka saVl daha
i~eriyordu: elektron ve diger elementer par-
~aclklarm kar§lt bir par~aclkla ikiz bir ~ift 01-
dugu. Ne var ki, "pozitron" denen pozitif elekt-
ron ile diger bazl kar§lt par~aclklarm kimligi
belirleninceye dek, Dirac'm bu hipotezi ciddiye
ahnmaml§tI.
~imdi "kuvantum mekanigi" diye bildigimiz
teori, ba§langl~ta farkh yakla§lmlardan dogan
slraladlglmlz ii~ geli§meyi e§deger "versiyon"
olarak kapsammda tutmaktadlr. Ama hemen
belirtmeli ki, kuvantum mekanigi ula§tIg,. ileri
geli§mi§lik diizeyine kar§m bugiin de birtaklm
"kahtsal" diyebilecegimiz gii~liiklerden yeterin-
ce annml§ degildir.
Giderek yogunla§an deneysel ~ah§malarla
toplanan verilerin daha tutarh ve kapsamh bir
teori gerektirdigi apktIr. Dirac'm son konu§-
malanndan birinde belirttigi iizere 0 ~apta
kuramsal bir atIhm ivin yeni bir Heisenberiin
gelmesini bekleyecegiz.
216. Bilimin Onculeri

Sonsoz

Elindeki kitabm son una geldiginde okuyueu-


nun iki §eyle tam§tIg,. varsayllabilir: (1) "Bilim"
dedigimiz etkinligin anlam ve yontemine ili§kin
belli bir goru§; (2) bu etkinligi ozgun cah§mala-
nyla ornekleyen oneu bilim adamlarmm ki§ilik
ozellikleri ve bilim tarihindeki yerleri. Kitabm
dar cercevesinde bu iki konuda verilen apkla-
'malarm yeterli oldugu soylenemez, ku§kusuz.
Ozellikle bilim adamlarmm ya§am seruvenleri-
ne yonelik betimlemelerin cogu kez yiizeysel de-
ginmelerden ileri gecmedigi apktIr. Ne var ki,
bu yetersizligin olumlu bir sonueu da du§unule-
bilir. Okuyueu daha doyurueu apklamalar iCin
ba§ka kaynaklara ba§vurma, yeni araYI§lara
girme gereksinimi duyabilir. Bu olaslhk gercege
donu§tiigu olcude yazar emegini degerlendiril-
mi§ sayaeaktIr.
Bir noktanm onemle vurgulanmasmda yarar
vardlr: Oneu bir bilim adamml tamma okuyueu-
nun entellektuel birikim ve yakla§lmma gore
degi§ik duzeylerde olabilir. Adml, yeti§tigi aile
ve kiiltur ortamml, ya§adlg,. done min uygarhk
a§amasml, verdigi ugra§l ve ortaya koydugu so-
nuclan ogrendigimizde bilim adamml tamdlg,.-
mlZI soyleyebiliriz elbet. Ama bu kadarla yetin-
meyebilir, daha ileri giderek, yeti§tigi ortamm
olumlu ve olumsuz ko§ullanm, bilimsel geli§me
sureeindeki kahel katkllanm, sonraki geli§me-
217

ler baklmmdan etkisini ve (varsa) evrensel nite-


liklerini derinlemesine inceleme yoluna gidebili-
riz. Okuyucunun oyle kapsamh bir ~ah!?ma i~in
oncelikle ele!?tirel bir yakla!?lm i~ine girmesi, ay-
nnbh bilgi i~in degi!?ik kaynaklara a~llmasl ge-
rekir (Kaynaklarda slralanan kitaplar bu ba-
kImdan yardlmcl olabilir).
Son sozii Einstein'a blrakahm: "}?ende ozel
yetenek arayanlar yamhyorlar; sadece derin bir
;nlama merakIm var!"
.
.._------------------

D.I!fi"v; cv1 L.::s W1 c:J

t1~k\
218 • Bilimin Oncilleri

Kaynaklar

Bernal, J.D., Science in History, Penguine Books, 1969.


Bolton, S.K., Famous Men of Science, Thomas Y. Crowell Co.,
1960.
Cane, P. , Giants of Science, Pyramid Books, 1962.
Cline, B.L., The Questioneers: Physicists and the Quantum The-
ory, Thomas Y. Crowell Co., 1965.
Dampier, W.C., A History of Science, Cambridge, The University
Press, 1966.
Feyerabend, P.K. , Yonteme Hay", Ara Yaymclhk, 1989 (Qeviren:
A. Inam ).
Hall, A.R., From Galileo to Newton, 1630 - 17230, Fontana Col-
lins, 1970.
Infeld, L., Albert Einstein: Bilimsel Ki$iligi ve Diinyam!za Etkisi,
Onur Yaymlan, 1980 (Qeviren: C. Ylldmm).
Reichenbach, H., Bilimsel Felsefenin Dogu$u, Remzi Kitabevi, 2.
Baslm 1993 (Qeviren: C. Ylldlflm).
Russell, B., Religion and Science, Oxford University Press, 1935.
Shepherd, W., Great Pioneers of Science, Ward Lock and CO.,
1961 .
Ylldmm , C. , Bilim Tarihi , Remzi Kitabevi , 4. Baslm, 1994.
Ylldlflm C., Bilim Felsefes i, Remzi Kitabevi , 3. Baslm, 1991.
Ylldlflm, C., Matematiks el Dii$iince, Remzi Kitabevi, 1988.
YlIdlflm, C., Evrim Kuram! ve Bagnazhk , G e r~ek Yaymevi , 1989.
Ylldmm , C., Mant!k : Dogru Dii$iinme Yontemi , Verso Yaymlan ,
1987.
YlIdlflm, C., Science: Its Meaning and Method, ODTlJ., 1971.
YlldJrlm, C., The Pattern of Scientific Discovery, ODTlJ, 1981.

You might also like