Professional Documents
Culture Documents
"
($
#"
!
#'! #&
%
!
$
%
#"
%
) !
#" " !
"
%
%
%
#" %!!
#'
"%
#
*+,-$
.
/
0
12$
)
3' '/
4
1/5
6
7!/
"
0
0
189$
#'
$
!
"
#
$
!% !
&
$
'
'
($
' # % % )
% * %
'
$ '
+
"
%
&
'
!#
$,
( $
5.
;
-C#+ + .
5.
;
-CDA@E<&
)
":
*
- -- & DA@E
TARİHİN İNŞÂSI
VE
SİYASET -Yazılar
1
Tarihin İnşâsı ve Siyaset -Yazılar
Mete K. KAYNAR
1. Baskı
2009
2. Baskı
2012
İÇİNDEKİLER
31 Mart Vakası:
“Devletin Modernleşmesi” Sürecine Toplumsal Tepkiler 137
Ne mucize ne efsun
Ne örümcek ne yosun
Kabe Arabın olsun
Çankaya yeter bize
Kemalettin Kamu
B
u yazı ne Atatürkçük/Kemalizm ile ne de Mus-
tafa Kemal Atatürk’ün hayatı ve onun Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşunda oynadığı rolle
ilgilidir. Bu nedenle Kemalizmin içeriği, onun
mevcut siyasal sistem içerisinde hâlâ uygulanabilir olup olma-
dığı veya Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk siyasal hayatındaki
önemi vb. ile ilgili herhangi bir fikir beyan etme iddiâsında
değildir. Bu çalışma, aksine, Mustafa Kemal ve Kemalizm
imgelerinin algılanışıyla ilgilenmekte, Mustafa Kemal’in ve
Kemalizmin nasıl bir “totem/baba”, bir tabu/yasak/kutsal
hâline geldiği/getirildiği ve bunun nedenleri üzerinde dur-
mayı hedeflemektedir. Bir başka açıdan belirtmek gerekirse
7
Mete K. Kaynar
8
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
9
Mete K. Kaynar
10
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
11
Mete K. Kaynar
13
Mete K. Kaynar
arada tutan ve kendisine bir mana, bir gizil güç atfedilen sim-
gedir. Tabu ise toteme ilişkin yasakları, ritüleleri, seromo-
nileri ve totem etrafında örülen toplumsal bir sistemi ifâde
eder. Tabu, bir totemle alakalı olarak ortaya çıkmak zorun-
da değildir. Ama totemizm kendi içinde bir tabulaştırmayı
barındırır. Toteme ilişkin bir ayrıntının daha altını çizmek
gerekmektedir. Totemin sahip olduğu mana, gerçekte onun
kendinde var olan değil, dışarıdan ona yüklenen bir özelli-
ğidir. Totemi tabu ile birlikte ele almamızı kolaylaştıran da
totemin bu özelliğidir. Totemin sistemi bir arada tutan, onu
koruyan kollayan, ona yol gösteren gücünün sürekli kılınması
ve kuşaklardan kuşaklara aktarılması tabular ile gerçekleştiri-
lir. Bu açıdan, tabunun ifâde ettiği yasakların da herhangi bir
pratik nedenden türemeyip, Kant’ın emperatifleri gibi neden-
siz olduklarını da bir kez daha vurgulamak yerinde olacaktır.
Son, fakat oldukça önemli bir noktayı daha belirtmekte
fayda var. Her ne kadar totem ve tabu ile ilgili çalışmalar salt
ilkel toplumlarla ilgili bir tartışmaya indirgenemese, modern
toplumlar içinde de hâlâ tabulardan ve totemlerden bahset-
mek mümkün olsa da, bu, totem ve tabu ile ilgili tartışmala-
rın, bizi bir şekilde toplumların primitif halleri ile ilgili bir
tartışmaya doğru götürmekte olduğu gerçeğini görmezden
gelmemize neden değildir. Bu nedenle bu çalışmada totem
ve tabu tartışmaları, antropolojik değer, önem ve anlamları
dışında ele alınmaya, bir simge olarak Mustafa Kemal’i ve
Kemalizmi anlayabilmek için bir kavramsal araç olarak kul-
lanılmaya gayret edilecektir. Bir başka ifâde ile bu çalışmada
totem ve tabu kavramları ile Mustafa Kemal ve Kemalizm
arasında kurulmaya çalışılan ilişki kategorik değil, analojiktir
ve bunun dışında hiç bir anlam taşımamaktadır.
Tabulaştırma, Totemleştirme
14
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Nurettin Artam
15
Mete K. Kaynar
2 22 Dönem 1. Yasama Yılı 7/967 Esas No. 16/07/2003 Tarihli Yazılı Soru
Önergesi.
3 22. Dönem 1. Yıl, 2/159 Esas No, TBMM Başkanlığı’na Geliş Tarihi
26/06/200 önergenin başlığı, “Atatürk Millî Parkı Kanun Teklifi”, Özeti
Ardahan İli, Damal ilçesi, Yukarı Gündeşler köyünü kapsayan Atatürk Millî
Parkı’nın kurulması öngörülmektedir.
16
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
4 Bu bilgilere Ensar Öğüt’ün Soru Önergesi’ne ile ilgili olarak Bkz.: İç İşleri
Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nün TBMM Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığı’na sunduğu 25/08/2003 Tarih, B050PGM071001-Ş/15799
Sayılı belgede yer verilmektedir.
17
Mete K. Kaynar
18
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
19
Mete K. Kaynar
20
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Şeref Kitabı
Cumhuriyet’in kuruluşunun onuncu yılı olan 1933’te ve
on beşinci yılı olan, 1938’de iki kez yayınlanan bir kitap Şe-
ref Kitabı. 1938 yılında yayınlananı İstanbul’da Cumhuriyet
Matbaası tarafından basılmış. Kitabın yayınlanma amacı, gi-
riş bölümünde şöyle ifâde edilmektedir: “Cumhuriyetin on-
beşinci yıldönümünde Türk çocuğunun, Türk gencinin Cüm-
huriyet için ve onu kuran Ulu Şefimiz Atatürk için duyup
düşündüklerini” bir araya getirip toparlamak.
Kitap o dönemde ilk, orta ve liselerde eğitim gören genç-
lerin inkılâp, Mustafa Kemal ve yeni Türkiye Cumhuriyeti
ile ilgili nesir ve şiirlerinden oluşuyor. Yine giriş bölümün-
den öğrendiğimize göre, Cumhuriyet Halk Partisi Kültür Ba-
kanlığı ile irtibata geçmiş ve ilk, orta, lise ve kız enstitüleri
öğrencileri arasında bir yarışma düzenlenmiştir. Bu yarışma-
da öğrencilerden “Cümhuriyet rejiminin memleketin hayat,
istiklal ve istikbali yoluda vücude getirdiği eserlerle onun
kurucusu ve koruyucusu Büyük Önderimiz Atatürk’e karşı
duyduğu sevgi, saygı minnet duyguları ile candan bağlılığını,
temiz yüreğinin bütün safvetile” ifâde etmesi istenmiştir.
Yarışmaya katılan gençlerin gönderdikleri eserler komis-
yonlarda değerlendirilmiş, en son aşamada ise, Büyük Seçim
Komisyonu eserler üzerinde nihayi değerlendirmesini ta-
mamlamıştır. Böylece, ilkokullardan 12, orta okullardan 19,
sanat ve ticaret okullarından 3, sivil ve askeri liselerden 14,
öğretmen okullarından 1, azınlık ortaokullarından 1 ve ya-
bancı ortaokulardan 1 eseri seçerek kitaba dahil edilmesine
karar vermiştir.
21
Mete K. Kaynar
22
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
23
Mete K. Kaynar
24
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Ardından Yazılanlar
Ölümünün ardından kaleme alınan bir kaç yazıya göz atmak,
yaşamış Mustafa Kemal’i değilse de, kurgulanan, totemleştiri-
len Atatürk’ü ve bu totem etrafında kurgulanan Atatürkçülük
tabusunu anlamak için önemli bir deneyim olacaktır. Bu güne
kadar Mustafa Kemal ile ilgili yayınlanmış yazıların tamamını
bu kategoriye sokmak elbette mümkün değil, fakat aşağıda ard
arda sıralanan örneklerin sayısını kat be kat artırmanın kabil
olduğunu da ayrıca ifâde etmek gerekiyor. Seçilen yazıların ta-
mamının ortak noktası, doğaüstü özelliklere sahip, kurtarıcı,
ebedi, tanrısal, yaratıcı, ata, baba sıfatlarıyla tanımlanmış, kısa-
ca totemleştirilmiş bir ata Türk portresi çizmeleridir. Nitekim,
daha önce de belirtildiği gibi, Atatürkçülük/Kemalizm tabusu-
nun kurgulandığı, bu tabunun dilinin, içeriğinin, referansları-
nın, gramerinin oluşturulduğu nokta da burasıdır.
11.Kasım.1938 tarihinde Kurun’da yayınlanan yazısında
Hakkı Süha Gezgin, Mustafa Kemal ile ilgili düşüncelerini şu
sözlerle dile getiriyor:
Atatürk, tarihimizin göğsünde kâh bir kahraman
gibi, kâh bir kurtarıcı gibi, bazen bir inkılâpçı ola-
rak, fakat en çok da bir yaratıcı olarak dolaştı...Bili-
riz ki, Atatürk ikidir. Biri etten kemikten Atatürk, bir
beşikle bir mezar arasına atılmış ömür köprüsünden
25
Mete K. Kaynar
26
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Aynı gün Son Telgraf’ta yazan İzzet Ulvi Aykut ise “Tan-
rılaşan Atatürk” başlıklı yazısında şunları yazıyordu:
Yürekte, içte öyle bir cehennem var ki gönüller eri-
yor da sanki gözlerden yakıcı bir yaş hâlinde sol-
gunlaşmış ve keder çizgili yüzlerde durmayıp akı-
yor. Bugünlerin en çok işitilen sesi, ancak hıçkırık
ve inilti oldu. Ah Ata’m, kendi gibi matemi de bü-
yükmüş!...Ah Atatürk, ümit neş’e, güneş, her şey,
meğer ki hep sen imişsin. Tabiatten insana geçen
ve kemalleşen büyük sırrı, tılsımlı kudret ve Tan-
rısal dehâyı senin varlığında görmüştük. Kâinatta
ondan üstün ne olurdu ki. Cihanın en büyük mille-
ti olan Türk’ten ancak dünyanın en büyük dehâsı
olan Atatürk çıkardı; öyle bir varlık ki binlerce yılda
bir gelen.
27
Mete K. Kaynar
28
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
29
Mete K. Kaynar
31
Mete K. Kaynar
33
Mete K. Kaynar
34
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
35
Mete K. Kaynar
36
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
37
Mete K. Kaynar
39
Mete K. Kaynar
40
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
41
Mete K. Kaynar
Kenan Evren
42
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
43
Mete K. Kaynar
7 Konu ile ilgili olarak Ayrıca Bkz.: (Heper, 1984). Kemalizmin bir ideoloji
olduğu düşünsesi sadece Heper’e ait değildir. Kemalizmi bir ideoloji olarak
ele alan yazarlarla ilgili olarak Bkz.: (Köker, 2006:97-118), (Cizre, 2006-
45
Mete K. Kaynar
46
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
47
Mete K. Kaynar
49
Mete K. Kaynar
50
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
52
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
gerekiyor.
Mustafa Kemal ile ilgili övgü dolu satırların yer aldığı
ifâdeleri, onu metheden yazıları Cumhuriyet öncesine ka-
dar götürmek dahi mümkündür. Örneğin 1921 Eylül’ünde
!KàAM’da yayınlanan makalesinde Falih Rıfkı “…iki buçuk
sene evvel bizim hepimizin gönüllerimizde gizli gizli ya-
nan büyük ıztırap, Mustafa Kemal’de infilak etti. Dahilerin
ve kahramanların hususiyeti bundan ibarettir.” diye yazıyor;
1922’de Açık Söz’de yazan İsmail Habip Mustafa Kemal için
“İnsan var ki söylediği sözlerle büyür, söz vardır ki söyleyen
insan sayesinde büyük görünür. Ben Paşa ile konuşurken şunu
anladım ki o hem sözleriyle büyüyor hem de sözler onunla”
diyor; 1925 yılında Akşam’da yazan Avam Galanti “Medeni-
yeyi hakikiye tarihi Mustafa Kemal’in ismini medeniyeyi ha-
kikiyeye en ziyade hizmet etmiş olan ekabirin sırasına, takdiri
azim ile” kaydedeceğini söylüyordu.
1923 yılında Cumhuriyet’in kurulması, daha belirgin ola-
rak da tek parti yönetiminin kurumsallaşmaya başlaması ile
birlikte bu methiyelerin yerlarini yavaş yavaş bir insanüstüleş-
tirmeye bıraktığını söylemek, Mustafa Kemal’den Atatürk’e
doğru bir geçişin ilk izlerini bu dönemde aramak, hattâ Mus-
tafa Kemal’in kendisinin de kendinin seçilmiş kişi, lider ol-
duğunu düşündüğünü bile söylemek (Ünder, 2006:140-141)
olasıdır. Yine de, Mustafa Kemal’in yaşadığı dönemdeki
kutsallaştırılmasını -onun daha yaşarken Mustafa Kemal’den
Atatürk’e doğru dönüşümünü- daha sonraki tabulaştırma sü-
reçlerinden ayırarak incelemek gerekmektedir. Çünkü 1938’e
kadar devam eden bu dönem, sonrasındaki tüm dönemlerden,
Mustafa Kemal’in sağ, siyasal sistemin başında ve Weberyen
anlamda o siyasal sistemin karizmatik otoritesini oluşturma-
sıyla ayrılmaktadır. İşte tam da bu nedenle 1938’e kadarki
bu dönemi, bir yandan Kemalizmin tabulaştırılması sürecinin
temellerine yerleştirmek, fakat diğer yandan da yine bu döne-
mi sonrasındaki tabulaştırma, totemleştirme faaliyetlerinden
53
Mete K. Kaynar
54
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
56
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
57
Mete K. Kaynar
58
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
59
Mete K. Kaynar
62
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
63
Mete K. Kaynar
64
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
65
Mete K. Kaynar
66
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
67
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
B
u çalışmanın cevabını aradığı temel soru, Millî
Mücadele’nin niteliğinin ne olduğu ve onun na-
sıl tanımlanması gerektiğidir. Elbette, bu soru
farklı yazarlar tarafından uzun yıllardır tartışıla-
gelmiş ve dünden bu güne konuyla ilgili olarak farklı cevaplar
üretilmiştir. Millî Mücadele’nin niteliği ile ilgili bu görüşle-
ri temelde iki kategori altında toplamak mümkün: Birincisi,
Millî Mücadele’nin bir anti-emperyalist mücadele olduğunu
söyleyenler, diğeri de bu dönemi anti-emperyalist olarak ta-
nımlamanın yanlış olacağının altını çizenler. Emperyalizm
(ve buna bağlı olarak anti-emperyalizm) kavram(lar)ı Millî
Mücadele dönemini tanımlamaya, onun niteliğini ortaya koy-
maya çalışan görüşlerin turnusolü niteliğinde.
Millî Mücadele’nin anti-emperyalist bir nitelik taşıdığının
altını çizen oldukça fazla sayıda yazar mevcut. Üstelik, resmî
tarihin ve sol-Kemalistlerin11 temel argümanlarından biri-
69
Mete K. Kaynar
70
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
71
Mete K. Kaynar
72
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
73
Mete K. Kaynar
74
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
75
Mete K. Kaynar
76
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
77
Mete K. Kaynar
78
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
79
Mete K. Kaynar
80
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
81
Mete K. Kaynar
82
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
83
Mete K. Kaynar
84
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
85
Mete K. Kaynar
86
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
87
Mete K. Kaynar
88
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
89
Mete K. Kaynar
91
Mete K. Kaynar
92
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
93
Mete K. Kaynar
çizer(Avcıoğlu, 1974:VII-XVI):
Türkiye’nin Millî Kurtuluş Tarihi, acaba bir millî
kurtulamayışın mı tarihidir? Millî kurtuluşçuluğun
büyük lideri Atatürk, nehri ters akıtmayı mı dene-
miştir?...Cumhuriyet’in ellinci yılında Millî Kurtuluş
Devrimimizin niteliğinin tartışılmasına gerek duyul-
ması ilginçtir. Bu gereksinmeyi böylece saptadık-
tan sonra, ileri sürülen görüşleri kısaca özetlemek
konuyu aydınlatmak açısından yararlı olacaktır…
Kurtuluş Savaşı’nda bizim Yunanlılara karşı savaş-
tığımız, anti-emperyalist bir savaş yapmadığımız
görüşü çok önemli bir iddiâdır. Fakat biz Lozan’da
kat’iyyen Yunanlılarla karşılaşmadık… Lozan’da
biz dünyanın galip devletleriyle karşılaştık, müca-
delemizi de bu galip devletlere karşı yaptık. Bu anti-
emperyalist savaşta, karşımızda, metropolleri elin-
de tutan dünya devletleri vardı. Onların Yunanlılara
az ya da çok yardım ettikleri önemli değil. Kesin
olan şu ki, bizim savaşımız emperyalizme karşıy-
dı, çünkü yarı-sömürgecilikten kurtulmak istiyor-
duk… Kurtuluş Savaşı’nın anti-emperyalist niteliği
konusundaki tartışmalar, Türkiye’de Tanzimat’tan
sonra egemen olan iki bağımsızlık anlayışıyla ya-
kından ilgili bulunsa gerektir. Ekonomik açıdan
sömürge koşullarında dahi, siyasal bir bağımsızlık
görüntüsünü dahi bağımsızlık sayanlar, tam ba-
ğımsızlığı özleyenlerle birlikte, Kurtuluş Savaşı’mı-
zın lider kadrosunda yer almışlardır… .Amerikan
ve İngiliz emperyalizmlerinin Türkiye’ye karşı…
tutumu açık seçik iken Sivas Kongresi’nde Ameri-
kan mandası olma görüşünün ilanı, ABD manda-
yı kabul edeceğine dair bir garanti vermediği için
ancak önlenebilmiştir…1918’de Wilson’u kurtarıcı
görenler, 1946’da Truman’ı kurtarıcı saymışlardır.
Emperyalizm karşısındaki bu aymazlıktır ki, Kurtu-
luş Savaşı’mızın anti-emperyalist niteliğini, bugün
hâlâ tartışma konusu yapılabilir durumda tutmak-
tadır. Halktan kopuk millîci aydının bu aymazlığı
ve anti-emperyalist bilinç yetersizliği… günümüzde
de geçerlidir… Bununla birlikte, Lenin, Kurtuluş Sa-
vaşı’mızı anti-emperyalist savaş saymıştır ve des-
94
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
95
Mete K. Kaynar
96
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
oluşturmayacaktır.
Mustafa Albayrak’ın 1997 yılında yazdığı “Atatürk ve An-
ti-Emperyalizm” başlıklı makalesi de İlhan Selçuk’un Yön
dergisinde izlediği yolu izler; hiç kuşkusuz, Albayrak’ın kul-
landığı belgeler daha ayrıntılıdır. Albayrak, Mustafa Kemal’in
TBMM konuşmalarından, farklı ülkelerin devlet başkanlarının
Mustafa Kemal’i öven sözlerinden örneklerle yazısını zengin-
leştirmektedir. Hattâ, Albayrak’a göre, 20.Ekim.1921 tari-
hinde Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması’nı bile Mustafa
Kemal’in anti-emperyalist mücadelesinin bir parçası olarak
okumamız gerekmektedir. Hiç kuşkusuz, Albayrak’ın verdiği
belgeler de tıpkı İlhan Selçuk’un Halkçılık Beyannamesi’nden
yaptığı alıntı gibi gerçektir. Ne yazık ki, o gerçeğin dönemin
konjonktürü bağlamında ele alınışı ise doğru değildir.
Mert Kızıltepe’nin “Kemalist Devrim” dergisinde yayınla-
nan “Kemalizm”(2010) başlıklı yazısı Millî Mücadele’nin anti-
emperyalist bir mücadele olduğuna ilişkin son örnek olmakla
birlikte, aynı zamanda, bu konudaki görüşlerin artık 2000’li
yılların ilk çeyreğinde geldiği entelektüel düzeyi (!) sergilemesi;
bu dönemde anti-emperyalizm söyleminin içeriğinin tümden
boşaltılarak nasıl masalsı, destansı bir anlatının unsuru hâline
dönüştürüldüğünü göstermesi açısından da önem taşımaktadır.
Üst üste gelen savaşlar halkı yıpratmış, elde avuçta
ne var ne yoksa kaybettiği yetmezmiş gibi nüfusu
da azalmıştı. Topraklarımızda büyük bir umutsuz-
luk hüküm sürmekte herkes güzel ve güçlü günlerin
artık bir hayalden ibaret olduğunu düşünmekteydi.
Fakat biri geldi ve insanlara adeta bir güneş gibi
yaşam kaynağı oldu. “Geldikleri gibi giderler” dedi.
Peki, nasıl gideceklerdi? Halk perişandı… O hepsi-
nin üstesinden geleceğine inandı… Anadolu insa-
nını da inandırdı. Anadolu insanı her daim saf ve
temiz olmuştur. Doğrudur, dürüsttür, herkesi kendi
gibi sanır ve bu yüzden de çok kandırılır. Fakat sarı
97
Mete K. Kaynar
98
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
99
Mete K. Kaynar
100
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
101
Mete K. Kaynar
102
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
103
Mete K. Kaynar
104
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
105
Mete K. Kaynar
106
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
107
Mete K. Kaynar
108
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
110
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
111
Mete K. Kaynar
112
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
114
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
115
Mete K. Kaynar
116
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
117
Mete K. Kaynar
118
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
119
Mete K. Kaynar
120
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
123
Mete K. Kaynar
124
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Chester Projesi
Chester Projesi’nin39 geçmişi, Osmanlı İmparatorluğu’nda
imtiyazlara dayalı demiryollarının yapılmaya başlandığı on
38 Çalışmada Chester Projesinin tercih edilmesinin temel nedeni, projenin
hemen hemen Millî Mücadele olarak tanımlanan dönemde gündeme gelmiş
olmasıdır. Başka örnek seçmek gerekseydi, örneğin, Âli İktisat Meclisi de
bu konuda güzel bir örnek teşkil edebilirdi. Fakat özel sektör ile devlet
kurumları arasında bir aracı rolü de oynayan bu meclisin, 1927 yılında
(25.Haziran.1927 tarih ve 1170 sayılı Âli İktisat Meclisi Hakkında Kanun)
kurulmuş olması nedeniyle Chester Planının daha uygun olacağı düşünüldü.
39 Chester Planı ile ilgili olarak Bkz.: (Can, 2000), (Tezel,1970b: 287-318),
(İlkin, 2004: 233-270) ve (Türk, 2006:115:119).
125
Mete K. Kaynar
127
Mete K. Kaynar
128
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
129
Mete K. Kaynar
130
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
131
Mete K. Kaynar
132
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Sonuç
Chester Projesi ile ilgili olarak TBMM yapılan konuşmala-
ra, dile getirilen görüş ve tepkilere dahi baktığımızda; döne-
min siyasî elitlerinin, milletvekillerinin, kapitalist ilişkilere,
yabancı sermaye girişine vb. karşı olmak şöyle dursun, bunu
ülke kalkınmasının bir manivelası olarak gördükleri açıktır.
Konu ile ilgili olarak TBMM konuşmaları arasında yapıla-
cak bir gezinti, aynı zamanda, bu düşüncenin sadece Mustafa
Kemal’in sofrası ile sınırlı kalmadığını da açıkça gösterebil-
mektedir. Hiç kuşkusuz, anti-kapitalist olmamak ne dönemin
milletvekillerine, ne de Mustafa Kemal’e yönelik bir suçlama
133
Mete K. Kaynar
134
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
135
Mete K. Kaynar
136
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
1
3.Nisan.1909 tarihinde gerçekleşen ve tarihe 31
Mart Vakası olarak geçen olaylar zinciri, popüler
siyasal sözlüğümüzün ve resmî tarihimizin önem-
li kavramlarından biridir. Eski takvimle 30 Mart’ı
31’e bağlayan gece sabaha karşı bir isyanla başlayan ve II.
Abdülhamid’in tahttan indirilerek isyana karışanların ceza-
landırılması ile sonuçlanan olayların, resmî tarihin iddiâ et-
tiği gibi bir şeriatçı ayaklanma mı olduğu, yoksa karşı resmî
tarihin iddiâ ettiği gibi mason ittihatçıların, Abdülhamid ve
muhalefete yönelik bir komplosu mu olduğu sıkça gündeme
gelen bir konudur.
31 Mart Vakası’nın bir şeriatçı ayaklanma olduğu dü-
şüncesi bugün hâlâ yaygın eğitim kurumlarında ve tüm üni-
versitelerdeki Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi derslerinde
aktarılmakta olan resmî ideolojiyi oluştururken55; 31 Mart
55 Örneğin yüz binlerce öğrencinin okuduğu Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim
137
Mete K. Kaynar
138
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
56 Söz konusu haber medyaya Hürriyet gazetesi yazarı Ali Atıf Bir’in
16.Nisan.2006 tarihindeki yazısıyla yansımıştır. Haber ile ilgili olarak Bkz.:
(Bir, 2006) ve Milliyet (19.Nisan.2006).
139
Mete K. Kaynar
140
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
141
Mete K. Kaynar
142
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
143
Mete K. Kaynar
144
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
145
Mete K. Kaynar
ve Terakki ile Kâmil Paşa arasında bir gerilme neden olur; ce-
miyet ve hükümet arasındaki iktidar mücadelesi de dönemin
gazetelerine taşınır.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Kâmil Paşa muhalefetinden
parlamenter yöntemlerle kurtulmayı başarır. Şubat 1908’de
İttihat ve Terakki Cemiyeti Kâmil Paşa muhalefetini meclis
içi yöntemlerle bertaraf eder: İttihat ve Terakki’nin önde ge-
len mebusu ve Tanin gazetesinin başyazarı Hüseyin Cahit’in
verdiği gensoru önergesi ve bu soru önergesini destekleyen
cemiyetin denetiminde olan mebuslar aracılığıyla Kâmil Paşa
Hükümeti düşürülür ve Hüseyin Hilmi Paşa Başbakanlık
koltuğuna oturur.
1908 yılı Ramazan ayında muhafazakâr kesimlerin dü-
zenlediği mitingler de 31 Mart’a doğru giden yolun taşlarını
döşeyecektir: Ekim 1908’de muhafazakâr kesimlerin önder-
lik ettiği iki büyük gösteri düzenlenir: Ulemaların ve döne-
min muhâlif gazeteci/siyasetçisi Derviş Vahdeti ve gazetesi
Volkan’ın da destek verdiği muhafazakâr kitlelerin talebi bar
ve tiyatroların kapatılması, fotoğrafın yasaklanması ve kadın-
ların sokakta dolaşmalarının sınırlandırılması yönündedir.
Bu eylemler, Meşrûtiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terak-
ki Cemiyeti’ne karşı düzenlenen en sert kitlesel tepkilerdir.
Nitekim bu olay 13 Nisan (31 Mart) olaylarında önemli bir
rol oynayacak olan Derviş Vahdeti’nin 05.Nisan.1909’da (31
Mart’tan bir hafta önce) İttihadı Muhammedi Fırkası’nı res-
men kurmasında da önemli rol oynayacaktır.
Cemiyetin, seçimlerin yapılmasından bu yana gittikçe ar-
tarak devam eden ve tüm muhâlif kesimler tarafından eleşti-
rilen meclis üzerindeki denetimi, Hüseyin Hilmi Paşa’nın baş-
bakan olmasından sonra da sert tartışmalara yol açar. Muhâlif
kesimler cemiyetin meclis ve tüm siyaset üzerindeki nüfuzu-
nu şiddetle eleştirirken, cemiyete yakın yayın organlarında da
146
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
148
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
149
Mete K. Kaynar
150
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
151
Mete K. Kaynar
152
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
153
Mete K. Kaynar
156
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
157
Mete K. Kaynar
158
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
159
Mete K. Kaynar
160
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
163
Mete K. Kaynar
164
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
165
Mete K. Kaynar
166
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
167
Mete K. Kaynar
170
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
171
Mete K. Kaynar
173
Mete K. Kaynar
174
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
175
Mete K. Kaynar
177
Mete K. Kaynar
178
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
179
Mete K. Kaynar
180
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
T
arihe 31 Mart Vakası olarak geçen olaylar, şeri-
atçı/gerici bir ayaklanma ya da mason ittihatçı-
ların bir komplosu kurgularının dışına çıkılarak
ya da başka bir deyişle, Hareket Ordusu ve Avcı
Taburu arasına sıkışmadan okunabilir mi? Bu çalışma da böy-
le bir kaygıdan hareket etmekte, fakat sadece olayın sadece bir
yönü üzerinde odaklanmayı, temelde 31 Mart’ın şeriatçı bir
ayaklanma olarak okunup okunamayacağı ve böylesi bir oku-
manın yaratabileceği tehlikelere dikkat çekmeyi amaçlamak-
tadır.67 Gerçekten de, 31 Mart Vakası’nın Osmanlı Türkiye
67 Özgür Üniversite Yayınlarından çıkan Resmî İdeoloji Sözlüğü (2008)
başlıklı kitapta yer alan “Otuzbir Mart Vakası” isimli makalede (Kaynar,
2008:205-232) 31 Mart, konuyu şeriatçı/gerici bir ayaklanma ve
mason ittihatçıların bir oyunu söylemlerinden hareketle analiz eden
iki temel metinden (Sina Akşin ve Cevat Rıfat Atilhan’ın konu ile ilgili
çalışmalarından) yola çıkılarak tartışılmıştır. Bu çalışmada ise, hem tekrara
düşmemek, hem de çalışmanın yer alacağı kitabın genel konseptine uyum
sağlayabilmek adına, sadece neden 31 Mart’ın şeriatçı bir ayaklanma olarak
alınamayacağı üzerinde odaklanılmıştır. Hiç kuşkusuz, 31 Mart’ın basitçe
bir mason komplosuna indirgenmesinin yaratacağı tehlike ve kısırlığın da
tartışılması gerekmektedir; nitekim sonuç bölümünde konunun bu yönüyle
ilgili örneklere de yer verilecektir. Konunun her iki boyutu da tartışmasız
önemli olmasına karşın, sadece pratik nedenlerle, 31 Mart’ın neden mason
komplosu olarak ele alınamayacağına dair kapsamlı analizlere başka bir
181
Mete K. Kaynar
182
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
183
Mete K. Kaynar
185
Mete K. Kaynar
187
Mete K. Kaynar
188
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
189
Mete K. Kaynar
192
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
194
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
195
Mete K. Kaynar
196
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
198
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
199
Mete K. Kaynar
200
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
201
Mete K. Kaynar
202
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
203
Mete K. Kaynar
205
Mete K. Kaynar
206
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
207
Mete K. Kaynar
208
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
209
Mete K. Kaynar
210
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
212
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Değerlendirme
31 Mart’ın İslamcı bir ayaklanma olarak değerlendirilmek-
ten çıkması ne ayaklananları haklı, ne ayaklanmayı meşrû hale
getirir; ne de II. Meşrûtiyet’ten önce özgürlüğün timsali olan
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, meşrûtiyetin ilanından sonra
nasıl yeni bir Abdülhamid olmaya doğru ilerlediği gerçeğini
gizler. Gizlediği, bir şey varsa, o da bizi 31 Mart ayaklanma-
sının gerçek yüzünü görmekten alıkoyması, 31 Mart ile ilgili
tartışmaları Hareket Ordusu ve Avcı Taburu arasına sıkıştır-
ması, 31 Mart’ı bugünün hâkim siyasal kırılma noktalarının
(ilerici-gerici, cumhuriyetçi-siyasal İslamcı, laik-şeriatçı) refe-
rans metinlerinden biri hâline getirmesidir.
Tabîî ki 31 Mart’ın laik-şeriatçı ekseninde tartışılmasının
yarattığı, yaratmakta olduğu garabet tek boyutlu değildir.
Çalışmanın girişinde de değinildiği üzere, 31 Mart’ın siyasal
İslamcılar tarafından mason ittihatçı komplosuna indirgen-
mesi de en az onun laik, cumhuriyetçi kesimler tarafından şe-
riatçı bir ayaklanma olarak ele alınması kadar yanlış ve gayri
ciddi bir durumdur.
Altını tekrar tekrar çizmek gerekiyor: 31 Mart Vakası sı-
rasındaki ayaklanan kitlelerin kullandığı İslam’î jargonu çöz-
meyen; şeriatçılık ile İslam’î bir dilin Müslüman bir toplum-
da çok farklı talepleri dillendirmenin, bu talepler etrafında
kitleleri motive ve mobilize etmenin etkili araçlarından biri
olduğu arasındaki farkı göremeyen; irtica kavramına ittihat-
çıların yükledikleri anlamı analiz edemeyen ve onu kendi “ir-
tica” kavramı ile aynı şey sanan bir 31 Mart yorumu eksik,
taraflı ve gayrı ciddidir. Bu yorum ne kadar eksik ve taraflı
ise, masonik örgütlenmelerin o dönemdeki -İttihat ve Terakki
213
Mete K. Kaynar
214
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
75 Dr. Nazım, Yusuf Akçura ve Ferit beylerin bulunduğu bir toplantıda İbrahim
Temo’nun (1987:157) sarfettiği şu sözler bu eksikliğin açık kanıtıdır: “Ya
bir gün Abdülhamid insafa gelir, tuttuğu yolun çıkmaz bir sokak olduğunu
anlar ve etrafındaki muzır mikropları temizleyerek buyurun efendiler, bu
idare arabasının dizginlerini ellerinize vereyim, geliniz ıslâhata başlayınız,
vatanı kurtarınız derse? Biz yalnız kuru tenkitle vakit geçirdiğimiz için bir
hazırlığımız, ciddi bir programımız yoktur. Vatana dönüşümüzde iş başına
geçersek, ne yapabiliriz?”
215
Mete K. Kaynar
216
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
218
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
220
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
221
Mete K. Kaynar
222
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
224
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
B
u yazı doğrudan doğruya İttihat ve Terakki Ce-
miyeti ile ilgili değildir. Bu nedenle de cemi-
yetin nasıl, ne zaman, niçin kurulduğu ile ilgili
sistematik bilgilere, cemiyetin Osmanlı İmpara-
torluğu içerisindeki rolü ile ilgili kapsamlı analizlere yer ve-
rilmemiştir. Çalışmada tamamen, özellikle İkinci Meşrûtiyet
öncesi dönemdeki ittihatçıların zihin ve düşünce dünyası ile
ilgilenilmektedir. Gerek İbrahim Temo, gerekse de Resneli
Niyazi bu amaçla seçilmiş iki örnektir ve ittihatçı denilen,
Jön Türk denilen, II. Meşrûtiyet’in ilan edilmesi ile Osman-
lı birliğinin, ittihad-ı anâsırın sağlanabileceğini düşünen ve
bu yönde örgütlü, siyasal mücadeleye giren kişilerin dünya-
ya, içinde yaşadıkları topluma, onun sorunlarına, bu sorunla-
rın çözümlerine bakışları, dünyayı ve ülkelerini algılayışları,
dünyadaki ve içinde yaşadıkları toplumdaki düşünsel geliş-
melerden nasıl etkilendikleri bizzat kendi anılarından, kitap-
larından yola çıkılarak tartışılmaya çalışılacaktır.
225
Mete K. Kaynar
226
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
227
Mete K. Kaynar
228
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
229
Mete K. Kaynar
230
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
231
Mete K. Kaynar
232
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
79 Yıldız Sarayına giden bu heyet içerisinde yer alan diğer isimler Emanuel
Karasso, Aram Efendi ve Arif Hikmet Paşa idiler.
80 Jön Türk hareketi içerisindeki farklı siyasî oluşumlarda görev alan
Arnavutlarla ilgili olarak Bkz.: (Çelik, 2004).
233
Mete K. Kaynar
81 Resneli Niyazi ve bugün de hâlâ kullanımda olan sarayı ile ilgili bilgilerini
benimle paylaşan Niyazi Bey Eğitim, Kültür, Sanat ve Spor Derneği Başkanı
Cemal Mehmed’e teşekkür ederim.
234
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
235
Mete K. Kaynar
236
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
o tarihte henüz -kitap ilk kez bazı kaynaklara göre 1893 bazı
kaynaklara göre ise 1898 yılında Mısır’da basılmıştır- yayın-
lanmamıştır.
İbrahim Temo’nun anılarında, dönemin Tıbbiye İdadi-
si’ndeki gruplaşmaları belirleyen ikinci düzlem coğrafi ve et-
nik farklılıklardır. Fikri tartışmalar, tüm etnik ve dini farklı-
lıkları örten bir ıslâhat, modernleşme düşüncesini ve ittihad-ı
anâsır fikrini ön plana çıkarırken, ikinci düzlemdeki tartış-
malar -özellikle Jön Türkler arasında Türkçülük, milliyetçi-
lik tartışmaları popülerleştikçe- Jön Tük hareketi içerisindeki
çatlakları derinleştirecektir. Bu tartışmaların ilk izlerini İs-
tanbullu-taşralı çatışması şeklinde İbrahim Temo’nun anıla-
rında görmek mümkündür.
Fikri tartışmalarda Nâmık Kemal ve Ziya Paşa gibi dö-
nemin ünlü Jön Türkler’inin fikirlerinden etkilenen grubun
içinde yer alan İbrahim Temo, ikinci düzlemde, yani İstan-
bullu-taşralı tartışmasında taşralıların arasında yer alacaktır.
İbrahim Temo (1987:10) bu tartışmaları gereksiz bulmakla
birlikte içerisinde yer almaktan da kaçınamaz. Hattâ Beyler-
beyi Havuzbaşı’nda yapılan taşlı sopalı kavgaya katılanlar ara-
sında o da vardır. Kavgayı, İbrahim Temo’nun da aralarında
bulunduğu taşralılar grubu kazansa da, çavuşluktan atılmak-
tan ve iki buçuk ay okulun hapishanesinde yatmaktan kur-
tulamaz. Ve yine her ne kadar İbrahim Temo anılarında bu
tartışmaları yersiz bulduğunu belirtse de, taşradan İstanbul’a
gelen bir Arnavut olması, daha sonraki siyasal yaşamını baş-
tan sona etkileyecek, ona yön verecektir.
İbrahim Temo’nun anılarında dönemin askeri lise öğrenci-
leri -Jön Türkler’i- arasında geçen İstanbullu-taşralı gerilimi-
nin, kavgalarının, farklı boyut, içerik ve formlarda özellikle
II. Meşrûtiyet’ten sonra da devam ettiği, özellikle Türkçülük,
Milliyetçilik düşüncesinin İttihat ve Terakki içerisinde popü-
238
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
239
Mete K. Kaynar
240
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
241
Mete K. Kaynar
242
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
243
Mete K. Kaynar
245
Mete K. Kaynar
246
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
247
Mete K. Kaynar
248
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
249
Mete K. Kaynar
251
Mete K. Kaynar
252
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
253
Mete K. Kaynar
256
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
259
Mete K. Kaynar
260
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
rılması yatmaktaydı.
İbrahim Temo’nun Mustafa Kemal’e sevgisinin bir diğer
nedeni de Mustafa Kemal’in saltanat peşinde koşmayıp Cum-
huriyeti ilan etmesidir. İbrahim Temo’ya (2001, 14) göre,
Mustafa Kemal’in bu özelliği onu tarihte eşi benzeri görül-
memiş bir meziyet sahibi yapmaktadır.
262
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
268
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
269
Mete K. Kaynar
Değerlendirme
Siyasî tarihimizi sadece kurumlar, savaşlar ve olaylar üze-
rinden okumak neredeyse imkânsız. İmkansız çünkü, o ku-
rumların içerisinde yer alan, o olayların tanığı, aktörü olan ki-
şilerin duygularını, hislerini, dünyayı algılar, yorumlar, ifâde
eder, zihinlerinde tasavvur eder ve yaşarken kullandıkları
referanslarını, kısaca onların zihin dünyalarını hiç bilmeden,
siyasal tarihin seyri üzerine konuşmak eksik olacaktır. İmkan-
sızdır çünkü, Marx’ın da tartıştığı gibi -onun epistemik özne
ve tarihin öznesi arasındaki ayrımını da unutmadan-tarihin
öznesidir insan. Tarih onun eliyle yapılır; tarih, insanın insanî
emek tarafından oluşturulması; kendinin kendisi tarafından
kurulmasıdır.
Bu çalışma da böyle bir varsayımdan hareket ederek kur-
275
Mete K. Kaynar
276
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
si de, Jön Türk’lerin bir çoğu gibi, orta sınıf ailelerden gelmiş
ve Osmanlı’nın (Batılı) eğitim kurumlarından mezun olarak,
devletin (onu reforme etmeye çalışan) adamı, bürokratı, aske-
ri hâline gelmişlerdir. Devletin kaderi ile onların kendi ka-
derlerini birbirine bağlayan çizgi, devletin kurtuluşu ile ken-
di kurtuluşları arasında kurdukları bağıntı -Reval Toplantısı
sonrasında Resneli Niyazi’nin ölümü düşünmesi, göze alması
gibi- onların Batılı eğitim yoluyla devletin birer memuru ol-
ması ile doğrudan alakalıdır.
Kapitalistleşme öncesi -klasik-Osmanlı devlet yönetim
geleneğinde eğitim, devlet adamı olmanın, “Osmanlı (yö-
neticisi)” olmanın biricik kaynağıydı. Halktan, özellikle de
gayri Müslimlerden devşirilerek çeşitli saraylar da ve haremde
eğitim sisteminden geçirilen erkek ve kadınlardı Osmanlıyı,
Osmanlı kul bürokratını (ve onların eşlerini) oluşturan. Bu
bürokratın görevi de nizâm-ı âlemi, yani evrensel düzeni ko-
rumaktı. Kapitalist üretim sisteminin Osmanlı’yı da etkisi
altına almaya başlamasıyla ortaya çıkan ulus devletleşme sü-
reci ve bu süreçte ortaya çıkan Batılılaşma tartışmaları yeni
bir bürokrat tipi ve zihniyeti ortaya çıkarsa da klasik dönemin
izleri de hâlâ devam etmekteydi. Jön Türk işte bu bürokratın
içinden çıkacaktır. Kapitalistleşme öncesi klasik Osmanlı’nın
kul bürokratı gibi eğitim ile sınıf atlamakta ve devlet yöne-
ticisi olmaktadır. Ancak artık onu besleyen temel ideoloji,
kendisini var eden ve kendisi ile var olan devletin evrensel
Nizâmın korunması değil, Osmanlının dönüşerek varlığını,
birliğini koruması düşüncesidir. Batı, bu değişimin yönü ve
içeriği ile ilgili Jön Türk için bilgi deposu görevi görmekte-
dir.
Özetle, Resneli Niyazi ve İbrahim Temo, hem III.
Selim’den bu yana devam eden kapitalist dönüşümün birer
sonucu, bu dönüşümün o tarihlerde aldığı şekil, ortaya çı-
karttığı yeni kurum, kavram ve süreçler tarafından şekillenen
277
Mete K. Kaynar
278
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
B
u çalışmayla Türk devlet yönetim geleneklerinin
temelleri, kendi tarihsel arkaplanı içinde bir çer-
çeveye oturtulmaya çalışılırken, Orta Asya’dan
göç ederek Ortadoğu ve Anadolu’ya yerleşen
Türkmen kabilelerinin, bölgede hakim devlet yönetim gele-
neklerini kullanarak nasıl büyük bir imparatorluk kurdukla-
rı, bu devlet yönetim geleneğinin unsurları ve varlığını sür-
dürme araçları üzerinde durulacaktır.
Bu çalışma da Nizâm-ı Âlem Türk devlet yönetim gele-
neğinin temel felsefesi; tarımsal temelli toplum kategorisi,
ceasaropopism ve verimli hilâl Nizâm-ı Âlem’in kurulmasını
sağlayan unsurlar; uygulanagelen toprak rejimi ve kul bü-
rokrasi ise bu sistemin varlığını sürdürebilme araçları olarak
değerlendirilirken, Nizâm-ı Âlem’i kategorize edebilmek
amacıyla da axial(Merkezî) devlet kategorisi kullanılmıştır.
Bu açıdan kullanacağımız kavramsal yapının temelini “ta-
rım temelli toplum (agrarianete society)” oluşturmaktadır.
Hodgson Hodgson’un The Venture of Islam (1974) adlı ça-
lışmasında tarımsal temelli toplumu şöyle açıklamaktadır:
279
Mete K. Kaynar
280
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
282
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
283
Mete K. Kaynar
87 Göçerlerin genel karakterleri ve Orta Asya göçer Türkleri ile ilgili olarak
Bkz.: (Timur 1994:37-46,85-90), (Kılıçbay 1985:247-256), (Gordlievski
1988: 37-45,77-110), (Engels 1992:27-151), (Uzunçarşılı 1988:19-26),
(Gürün 1988:20-38, 115-155), (Spuler1987), (Yetkin 1974:20-30) ve
(İnalcık 1995:17-22).
284
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
285
Mete K. Kaynar
7DUÕP7HPHOOL7RSOXP0HUNH]v'HYOHWLQ
(NRQRPLN$OW<DSÕVÕ
İran’a gelen Selçuklular yerleşik tarıma dayalı bir “üst
kültürle”, bir yanda yazıyla tanışan bir “dünya inşâsı” ge-
leneğinin var olduğu, yani yazının günlük hayattaki “kayıt
ve haberleşme” ihtiyaçlarının karşılanmasını aşan bir şekil-
de, insanların dünyayı, kendi varlık ve eylemlerini içinde
anlamlandırdıkları bir “dünya resmini” çizmek ve bir edebi
geleneği üretmek ve taşımak amacıyla kullandığı, böyle bir
geleneğin merkezî öneme sahip olduğu, bu anlamda etnik
ve mahalli değil, etnikliği aşan ve geniş alanlara yayılan bir
kültür ortamıyla (Hodgson 1974:109); tarımsal temelli top-
lumla (agrarianete society) tanıştılar.
Tarımsal temelli toplumda, yöneten kesimin tarımdışı
faaliyetlerde uzmanlaşmış (şehirli geliri ile geçinen) kişiler
olduğu ve yönetme işinin istikrar ve gücünün (tarımdışı fa-
aliyetlerin devam edebilmesinin yeterli ve sürekli tarımsal
üretime bağlı olmasından dolayı) doğrudan üretimin bir
fonksiyonu olduğu; siyasal gereksinmelerin (kanun koyma,
adalet, istikrar gibi) karşılanmasının tarımdışı faaliyetlere
uğraşanların (devletin), tarımsal üretimden aldıkları payın
karşılığını oluşturduğu konusu üzerinde hassasiyetle durul-
malıdır. Çünkü bu ilişki gerek göçebe Türklerin paralı as-
kerleri olduğu İrani devletlerin, gerekse daha sonra bu devlet
geleneğinden hayli etkilenerek kurulan Selçuklu ve Osmanlı
devletlerinin de temel niteliğini oluşturmaktadır.
Türkler, yukarıda belirttiğimiz bu ilişkinin inceliklerini,
daha Batı’ya doğru göçün ilk dönemlerinde, İslamiyetle ta-
nıştıktan sonra öğrenmeye başladılar ve tarımdışı faaliyetle-
rin devamının ve istikrarının, doğrudan üretimin istikrar ve
sürekliliğine, bu istikrar ve sürekliliğin ise doğrudan üretici-
nin esenliğine ve onların gözünde oluşturacakları meşrûiyete
286
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
287
Mete K. Kaynar
288
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
289
Mete K. Kaynar
290
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
291
Mete K. Kaynar
292
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
295
Mete K. Kaynar
297
Mete K. Kaynar
299
Mete K. Kaynar
300
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
303
Mete K. Kaynar
92 Kuruluş döneminde askeri güç desteği karşılığı toprak vaadi herhangi bir
kurala dayanmayıp, hayli pragmatik davranılmıştır. Mülkiyet konusunda
saptanmış bir kuraldan çok, şartlar önem belirleyici olmuştur. Temelde
yapılmak istenen, toprak hangi statüde verilirse verilsin, Osman’ın
kendisine bağlı bir “hizmet aristokrasisi” oluşturmaya çalıştığıdır.
Kuruluş dönemi toprak sistemi hakkında ayrıntılı bilgi için Bkz.: (Sencer
1973:233-237),(Mustafa Nuri 1992:16-17), (Kılıçbay 1992:15-23) ve
(Kılıçbay 1985:327).
304
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
305
Mete K. Kaynar
306
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
307
Mete K. Kaynar
308
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
310
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
312
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
314
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
316
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
100 Platon’un Oluş/Bozuluş teorisi hakkında ayrıntılı bilgi için Bkz.: K.Popper’in
“Açık Toplum ve Düşmanları (1989) , 3. Bölüm Platon’un Formlar yahut
İdealar Teorisi”
317
Mete K. Kaynar
318
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
320
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Sonuç
Batılı toplumsal yapı, kendi içi dinamiklerinden kapita-
lizmin ortaya çıkmasına olanak tanırken Doğulu toplumların
dinamikleri çok farklı bir çerçevede oluşmuştur. Bu farklılığı
yaratan temel faktörlerden birincisi Batı’nın tersine devle-
tin diğer toplumsal güçler üzerinde egemenliğini kurması,
sürdürmesi ve hattâ bunu bir ideolojiye bürümesine olanak
tanıyan objektif şartların varlığı ve ikincisi bu şartları kul-
lanarak diğer sosyal güçleri denetleyebilen devletin (ve onun
yetkilerini kullanan elitin varlığıdır).
Doğu’nun verimli bir arazi yapısına sahip olması, emeğin
sömürülmesine değil, toprağın sürekli olarak işlenmesini zo-
runlu kılan bir yapının kurulmasına izin vermiş; üreticinin,
kullanım miktarının üzerinde ürün alması, geniş kara im-
paratorluklarının kurulmasına imkân veren coğrafi yapıyla
321
Mete K. Kaynar
324
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
B
u çalışmanın temel amacı, sosyalizmle ilgili ola-
rak Avrupa’da soğuk savaş sonrasında sürdürülen
tartışmaları sınıflandırmak ve analiz etmektir.
Bu amaca ulaşmak için, ilk başta, hem 1980’ler-
de sosyalistleri politikalarını değiştirmeye zorlayan politik ve
tarihsel nedenler, hem de sosyalistlerin değişimin gereklili-
ğini görmelerinden sonra tartıştıkları temel kavramlar belir-
lenecek ve değerlendirilecektir. İkinci olarak ise, Avrupa’da
sosyalist araştırmacılar arasında yapılan tartışmalar sınıflan-
dırılarak özetlenecektir. Sovyetler Birliğinin temsil ettiği eski
sosyalizm geleneği ile son yirmi yıl içinde popülerleşen yeni
sol arasındaki farklılıklar ve yeni solun temel argümanları ise
sonuç bölümünde ele alınacaktır.
Bir yandan Sovyetler Birliği’nin ve bağlaşığı devletlerin
siyasî ömürlerini tamamlaması, diğer yandan da sosyal de-
mokrasi ile özdeşleşen refah devletinin sürdürülebilirliğini
yitirmesi, sosyal demokratlardan komünistlere Batı solunun
325
Mete K. Kaynar
326
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
327
Mete K. Kaynar
330
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
331
Mete K. Kaynar
332
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
333
Mete K. Kaynar
334
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
335
Mete K. Kaynar
337
Mete K. Kaynar
338
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
340
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
342
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
344
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
345
Mete K. Kaynar
346
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
347
Mete K. Kaynar
349
Mete K. Kaynar
352
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
353
Mete K. Kaynar
354
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Sonuç ve Değerlendirme
Soğuk savaşın ardından, sosyalizmin dört temel nedenden
kaynaklanan krizi, geçmişin eleştirisi, bugünün anlaşılması
ve geleceğin tasarlanması ekseninde ele alınmaya başlandı ve
bu tartışmalar belli başlı dört kavram etrafında, birey, sivil
toplum, demokrasi ve sosyalizm kavramları etrafında yürü-
tüldü. 1990’lardan bu yana yürütülmekte olan tartışmalardan
yola çıkılarak ortaya konulan ve post endüstriyel, tekno ya
da global kapitalizm dönemi sosyalizmi olarak da tanımla-
nan yeni sol anlayışının temel varsayımlarını ve bu sosyalizm
anlayışının endüstriyel kapitalizmin sosyalizm anlayışından
temel farklılıklarını şu başlıklar altında toplayarak değerlen-
dirmek mümkündür: Toplum mühendisliğinden sivil toplu-
ma: 1990’lardan bu yana sürdürülmekte olan tartışmalar ve
özellikle Doğu Bloku’ndaki tarihsel gelişmeler sosyalistlere,
toplumun dışında konumlanmış, onun dışında şekillenmiş ve
onu dışarıdan dönüştürmeye çalışan bir sosyalist vizyonun ba-
şarılı olamayacağını ve olmadığını göstermiştir. Böylece yeni
sol, toplumu, toplumsal örgütlenme ve ilişkiler bütününü an-
lamanın ve politikalarını bu gerçeklik üzerine bina etmenin
önemini kavramıştır: Artık sosyalizm, yeni sola göre, toplum-
sal gerçekliğin kendisinin dinamik bir şekilde kavranması ile
oluşturulabilecek politikalar bütünü olarak tanımlanmalıdır.
Bir başka değişle yeni sol, artık, kolektivite ile birey arasında
bir denge bulmaya, bu dengeyi de her özgül olayda yeniden
keşfetmeye, kurmaya çalışmaktadır.
Birey ve kolektivite arasında kurulmaya çalışılan bu di-
namik denge aynı zamanda sosyalizme ilişkin genel geçer,
tarih-ötesi ve apriori doğruların olamayacağının, toplumsal
bağlamın ötesinde bir gerçekliğin aranamayacağının da ka-
bulü anlamına gelmektedir. Sosyalistlerin metodolojik ve on-
tolojik bir gerçeklik olarak bireyi ve toplumun teorinin ge-
356
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
357
Mete K. Kaynar
358
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
359
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
M
ontesquieu’nun Yasaların Ruhu’nu yazdığı
tarihten bu yana, yasama, yürütme ve yargı
güçleri arasındaki ilişki basit, temel bir var-
sayıma dayanmaktadır. Buna göre devletin
gücü, aralarında hiyerarşik ilişkinin olmadığı organlar arasın-
da bölünecek; yasama organı yasaları yapmasına rağmen çıkar-
dığı yasaları uygulama gücüne sahip olmayacak; yürütme or-
ganı yasama organının yürürlüğe koyduğu kuralları icrâ ede-
cek, yürütecek, fakat yasa yapma gücü olmayacak; yasa yapma
ya da çıkarılan yasaları uygulama gücü olmayan yargı organı
ise kanunların uygulanması sürecinde doğacak ihtilafları çö-
zecek ve kanunların va’z ettiği kuralları çiğneyenlere verilecek
cezaları belirleyecektir. Böylece, bireyin özgürlüğü önündeki
en önemli tehdit olan devletin gücü bölünerek sınırlandırıl-
mış, liberal demokrasi ve hukuk devleti tesis edilmiş olacak;
ABD’nin Dördüncü Başkanı James Madison’un dediği gibi
“İster babadan oğula, ister atama, ister seçim yoluyla olsun ya-
sama, yürütme ve yargı güçlerinin tek bir elde, birkaç kişinin
361
Mete K. Kaynar
362
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Anayasa Nedir?
101 Çerçeve Anayasa: Genel ilkeleri ortaya koyup, bunlarla ilgili düzenlemeleri
yasalara bırakan Anayasa. ABD anayasası buna örnek olarak verilebilir.
Kazüistik Anayasa: Olası tüm durumları düzenleme amacı taşıyan
anayasalardır. 22 bölüm ve 395 maddeden oluşan Hindistan Anayasası bu
tür anayasalara örnek olarak verilebilir. Nitekim 1982 ve 1961 anayasaları
da Kazüistik türdeki anayasalara örnek olarak verilebilirler.
364
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
365
Mete K. Kaynar
366
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
367
Mete K. Kaynar
368
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
369
Mete K. Kaynar
370
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
371
Mete K. Kaynar
372
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Anayasaların Değiştirilmesi
Anayasaların değiştirilmesi, en az anayasaların yazılması
kadar çetrefilli bir sorundur. Anayasaların değiştirilmesi bir
siyasî sorundur çünkü, eğer bir anayasa, tanımı gereği ana
yasa, yani devletin temel felsefesi, örgütlenme biçimi ve temel
kurumlarının işleyişi ile ilgili yasa ise anayasanın değiştiril-
mesi de -az ya da çok, örtük ya da açık- o devletin örgütlenme
ve temel kurumlarının işleyişi veya o devletin temel felsefe-
si ile ilgili bir anlayış değişikliğini de içerisinde barındırır.
Hiç kuşkusuz, ne Beşinci Cumhuriyet’in anayasası olan 1958
Anayasası’nın kabul edilmesi, Cezayir Bağımsızlık Savaşı ve
bu savaşın Fransa’da yol açtığı kaos, kargaşa ve gerginlik ele
alınmadan anlaşılabilir, ne de bu anayasa ile kabul edilen yarı
başkanlık sistemi, Cezayir ile savaşı bitirerek, Fransa’da ulusal
birliği sağlamaya çalışan De Gaulle’ün siyasî perspektifinden
bağımsız olarak değerlendirilebilir. Toplumsal, siyasal yapı-
daki değişimin anayasalar üzerindeki etkisine bir diğer ör-
373
Mete K. Kaynar
374
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
375
Mete K. Kaynar
376
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
377
Mete K. Kaynar
378
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
379
Mete K. Kaynar
1876 Anayasası
Daha önce de belirtildiği gibi, Osmanlı/Türkiye siyasal ta-
rihinde ilk anayasa, Padişah II. Abdülhamid döneminde, I.
Meşrûtiyet’ten kısa bir süre sonra yürürlüğe giren 1876 ta-
rihli Kanun-i Esâsî’dir. 7 Zilhicce 1293 (23.Aralık.1876) ta-
rihinde kabul edilen ve 119 maddeden oluşan bu anayasa, bu-
gün de çokça tartıştığımız bir endişeyi dile getirerek başlar.
Anayasanın birinci maddesi “Devlet-i Osmaniye, memâlik ve
kıtaat-ı hâzırayı ve eyalât-ı mümtâzeyi muhtevi ve yek vücud
olmakla, hiçbir zamanda hiçbir sebeble tefrik edilemez.” ya da
günümüz Türkçesiyle tekrar edecek olursak “Osmanlı Devleti
ülkesi, yerleşik bölgeler ve özel yönetime bağlı eyaletler içeren
ve bölünmez bir bütün olarak, hiçbir zaman ve hiçbir neden-
le parçalanma kabul etmez.” demektedir. Anayasa, Osmanlı
Devleti’nin ülkesi, yurttaşların temel hak ve özgürlükleri, ba-
kanlar kurulu, memurlar, ayan ve mebusan meclisleri, mah-
kemeler, Divân-ı Âli (1961 ve 1982 anayasalarındaki Yüce
Divan’a benzer bir mahkeme), maliye, iller, yerel yönetim ve
cemaat meclisleri gibi konuları düzenlemektedir.
Meşrûtiyet’in ilanından kısa bir süre sonra patlak veren 93
Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) gerekçe gösterilerek
meclisin tatil edilmesine karşın, anayasanın 115. maddesin-
deki “Kanun-i Esâsî’nin bir maddesi bile, hiçbir neden ve
gerekçe ile askıya alınamaz ve uygulanmaktan kaçınılamaz.”
şeklindeki hükme sadık kalınmış, Kanun-i Esâsî kâğıt üstün-
de de olsa II. Meşrûtiyet’in ilan edildiği 23.Temmuz.1908
tarihine kadar yürürlükte kalmıştır.
II. Meşrûtiyet ile birlikte Kanun-i Esâsî’de kapsamlı bir
değişiklik gerçekleştirilir. 03.Ağustos.1909 tarihinde yürür-
lüğe giren değişikliklerle Kanun-i Esâsî’nin toplam 21 mad-
desi değiştirilmiş; 119. madde tümden kaldırılarak anayasa-
ya yeni üç madde daha eklenmiştir. Kanun-i Esâsî’nin çeşitli
380
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
1921 Anayasası
Büyük Millet Meclisi’nin 85 Nolu Kararı ile 20.Ni-
san.1921 tarihinde kabul edilen Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu,
Cumhuriyet’in ilk dönemlerine de tanıklık eden bir anaya-
sadır. Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu, Kanun-i Esâsîye ile karşı-
laştırıldığında oldukça kısadır. 23 maddeden oluşan 1921
Anayasası, Mustafa Kemal’in Halkçılık Programı’ndan hare-
ketle oluşturulmuştur. Egemenlik, yürütme, Büyük Millet
Meclisi’nin seçimi ve hükümetin oluşturulması gibi konuların
düzenlendiği genel hükümlere ilave olarak anayasada, mülki
idare birimleri, iller, ilçeler, bucaklar ve umumî müfettişlik
(genel denetmenlik) gibi konulara yer verilmiştir.
Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu’ndaki en önemli değişiklik, aynı
zamanda Cumhuriyet’in ilan edildiği gün olan 29.Ekim.1923
tarihli değişikliktir. Bu tarihte yapılan tavzihan tadilat ile
(açıklayarak düzenleme, değişiklik ile) Teşkilât-ı Esâsîye
Kanunu’nun 1., 2., 4., 10., 11. ve 12. maddeleri “Teşkilâtı
Esâsîye Kanunu’nun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair
Kanun” ile değiştirilmiş ve böylece Türkiye Devleti’nin hü-
kümet şeklinin Cumhuriyet olduğu (Birinci madde), devle-
tin dininin İslam olduğu (İkinci madde) kayda bağlanarak,
Cumhurbaşkanı’nın seçim yöntemi (10. madde), görev ve yet-
kileri (11. madde) ve Başbakan ve bakanların görevlendiril-
mesi gibi konularda değişiklikler yapılmıştır.
381
Mete K. Kaynar
1924 Anayasası
1921 tarihli Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu, 20.Nisan.1924 ta-
rih ve 491 sayılı Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu kabul edilinceye
kadar yürürlükte kalmıştır. Olağandışı bir dönemin ürünü
olan; bir imparatorluğun yıkılıp, bir Cumhuriyet’in doğu-
munun arifesinde kaleme alınan 1921 Anayasası, ne Kanun-i
Esâsîye kaldırdığına dair, ne onu değiştirdiğine dair, ne de
kendi içerisinde bir değişikliğin nasıl yapılacağına dair bir
maddeye sahiptir. Nitekim 20.Nisan.1921 Çarşamba günü
anayasa yürürlüğe girdiğinde Sultan 6. Mehmet’in (Vahi-
dettin) padişah ve halife olarak görevine devam ettiği, Os-
manlı parlamentosunun lağvedilmesinin, dağıtılmasının (11.
Nisan.1920) üzerinden henüz bir yıl geçmiş olmasına rağ-
men Kanun-i Esâsî’nin şeklen de olsa hâlâ yürürlükte oldu-
ğu, Anadolu’da devam eden işgal ve savaşın bitmesi için (09.
Eylül.1922) daha bir yıla gerek duyulduğu hatırda tutulur-
sa, 1921 Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu’nun ne denli önemli bir
tarihsel kavşakta kabul edildiği daha iyi kavranabilir. Hiç
kuşkusuz, siyasî gelişmelerin hukukun tekniğini ilgilendir-
mediği söylenebilir; doğrudur da: Nitekim, yukarıda da be-
lirtildiği gibi, 1921 Anayasası’nda ne 1876 Anayasası’nın de-
ğiştirildiğine, ne onun ortadan kaldırıldığına ve ne de 1921
Anayasası’nın hükümlerinin nasıl değiştirileceğine dair açık
hükümler yer almaktadır -nitekim, 1921 Anayasası’nda ya-
pılan değişiklikler de basitçe anayasanın anayasaya uygun bi-
çimde değiştirilmesi şeklinde değil, belirli maddelerin açık-
lanarak düzenlenmesi (tavzihan tadili) şeklinde gerçekleştiril-
mişlerdir. Üstelik 1921 Anayasası’nda, yasaların anayasa hü-
kümlerine uygun olmak zorunda olduğuna dair bir madde de
yer almamakta, anayasa bloğu ilkesine yer verilmemektedir.
Bu sorun, 1924 yılında yeni bir anayasanın hazırlanması
sürecinde tekrar hatırlanır. 1924 Anayasası’nın taslağı, mec-
382
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
383
Mete K. Kaynar
384
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
1961 Anayasası
1924 Anayasası, 1961 Anayasası’nın 2ESMsØ 'AZETE’de
yayınlanarak yürürlüğe girdiği 20.Temmuz.1961 tarihine
kadar yürürlükte kalır. 27 Mayıs’ta Menderes iktidarını de-
viren Millî Birlik Komitesi, darbeden 2 hafta sonra (12.Ha-
ziran.1960) bir geçici kanun çıkararak, 1924 Anayasası’nın
bazı maddelerini değiştirir. 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilât-ı
Esâsîye Kanunu’nun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun başlı-
ğıyla kabul edilen bu kanun, bir anayasa değişikliği olmaktan
çok, 1961 darbesinin manifestosu, yol haritası gibidir. Geçici
Kanun “İktidar partisi idarecileri tarafından anayasanın çiğ-
nenmesi, Türk Milletinin bütün İnsanlık hak ve hürriyetleri-
nin ve masuniyetlerinin ortadan kaldırılması, muhalefet mu-
rakabesi işlemez hale getirilerek tek parti diktatoryası kurul-
ması suretiyle TBMM fiilen bir parti grupu durumuna düşü-
rülmüş ve meşrûluğunu kaybetmiştir.” tespitiyle başlar. Dört
bölüm ve 27 maddeden oluşan bu kanun (12.Ağustos.1960
tarih 55 sayılı yasayla Millî Birlik Komitesi, bu yasadaki geçi-
ci sıfatının kaldırılmasına karar vermiştir.) darbenin yürütme
organı olan Millî Birlik Komitesi’ni meşrûlaştıran, Demokrat
Parti yöneticilerini yargılama yolunu açan maddelerle dolu-
dur. Demokrat Partilileri yargılayarak 15 sanığa idam (Millî
Birlik Komitesi bunlardan üçünü onaylamıştır) 145 sanığa da
ömür boyu hapis cezası verecek olan Yüksek Adalet Divanı da
bu geçici kanunla (6. madde) oluşturulmuştur. Daha da ilgin-
ci, geçici kanunun 26. maddesi, 12.Haziran.1960 tarihinde
yayınlanan bu kanunun 27.Mayıs.1960 tarihinden itibaren
yürürlükte olduğunu, bir diğer ifâde ile kanunun daha yazıl-
madan yürürlüğe girmiş olduğunu kayda bağlıyordu.
Millî Birlik Komitesi, 1960 yılının Aralık ayında, Hazi-
ran ayında çıkartılan kanuna ek olarak yayınlanan bir kanun
385
Mete K. Kaynar
386
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
387
Mete K. Kaynar
388
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
1982 Anayasası
1982 Anayasası da 1961 Anayasası ve neredeyse yeni bir ana-
yasa yazılması şeklinde yorumlanabilecek 1971-73 değişikleri
gibi, darbe sonrasında hazırlanmıştır. 12.Eylül.1980 günü sivil
yönetimi deviren asker (Millî Güvenlik Konseyi) de, tıpkı 1960
ve 1971’de görevde olan meslektaşları gibi anayasa konusunu
gündemlerinin baş sıralarına yerleştirmişlerdir.
Anayasayı değiştirme biçimleri yönünden Millî Güvenlik
Konseyi’nin 1960’da Millî Birlik Komitesi’nin izlediği yolu
takip ettiğini söylemek mümkündür. Millî Güvenlik Konse-
yi, tıpkı Millî Birlik Komitesi’nin 12.Haziran.1960’da çıkart-
tığı 1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu’nun
Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin De-
ğiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun’a benzer şekilde, 1960
Anayasası’nı kısmen değiştiren ve darbeye hukukî bir meşrûiyet
veren, 2324 sayılı kanunu 27.Ekim.1980 tarihinde çıkarmış-
389
Mete K. Kaynar
392
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
393
Mete K. Kaynar
394
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Meclislerin İşlevleri
Tüm dünyada meclislerin temel görev ve işlevi yasa yap-
mak ve değiştirmektir. Yasama şeklinde özetlenen bu genel
ifâdeyi biraz daha açacak olursak, yasama adı verilen süreç, sa-
dece yeni bir kanun yapmak veya var olan bir kanun maddesi-
ni değiştirmek şeklinde olduğu kadar, yine her biri bir kanun
şeklinde meclis gündemine dahil edilen bazı başka süreçleri
de içermektedir. TBMM’den örnek verecek olursak, Bakanlar
Kurulu’na belli konularda kanun hükmünde kararname çıkar-
ma yetkisi vermek; bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını
görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına
karar vermek; milletlerarası antlaşmaların onaylanmasını uy-
gun bulmak; genel ve özel af ilânına karar vermek gibi faali-
yetler de yasama faaliyetinin içerisinde yer almaktadır. Çünkü
örneğin, meclisin bir özel ya da genel af çıkarması demek,
TBMM’nin bu affı düzenleyen bir kanunu kabul etmesi anla-
mına gelmekte; meclis, af çıkarılmasına karar verme işini, o
affa ilişkin bir kanunu kabul/red ederek gerçekleştirmektedir.
Bir başka örnekle pekiştirmek gerekirse, örneğin, TBMM’nin
bir uluslararası antlaşmayı onaylaması demek, meclisin, ya-
sama faaliyeti dışında bir onaylama işlevi olduğu anlamına
gelmez. Nitekim meclis bu onayı, bir kanunla -o onayı içeren
bir kanunu- kabul ederek gerçekleştirir. Tüm dünyadaki par-
lamentoların yasama süreçlerinin aynı ayrıntıları kapsadığını
söylemek zor olsa da, genel olarak bakıldığında tüm meclis-
lerin bu tür -uluslararası antlaşmaları onaylamak gibi- faali-
yetleri de yasama faaliyetleri kapsamında gerçekleştirdikleri
görülmektedir. Örneğin, İtalya Anayasası da meclise bu tür-
den görevler yüklemiştir. Anayasada meclisin yasama görevi
tanımlandıktan sonra, her iki meclisin, savaş ilan etme (78.
madde), af çıkarma (79. madde), uluslararası antlaşmaları ona-
ma (80. madde), bütçeyi onaylama (81. madde) gibi görevleri
olduğu belirtilmiştir.
395
Mete K. Kaynar
108 Meclisin Bilgi Edinme ve Denetim Yolları-1: Soru: kısa, gerekçesiz ve kişisel
görüş ileri sürülmeksizin; kişilik ve özel yaşama ilişkin konuları içermeyen
bir önerge ile Hükümet adına sözlü veya yazılı olarak cevaplandırılmak üzere,
Başbakan veya bir bakandan açık ve belli konular hakkında bilgi istemekten
ibarettir. Soru önergesi, sadece bir milletvekili tarafından imzalanır ve
Başkanlığa verilir. (TBMM İçtüzüğü, Madde 96) 2: Genel görüşme: toplum
ve devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşülmesidir. Genel görüşme açılması,
Hükümet, siyasî parti grupları veya en az yirmi milletvekili tarafından
Başkanlıktan bir önergeyle istenebilir. Genel görüşme açılıp açılmamasına
Genel Kurul karar verir. Genel görüşme açılmasına karar verilirse, genel
görüşme günü bir özel gündem halinde Danışma Kurulu’nca tespit edilir.
(TBMM İçtüzüğü, Madde 101-103) 3: Meclis Araştırması: Belli bir konuda
bilgi edinilmek için yapılan incelemeden ibarettir (TC Anayasası 98.
Madde). Meclis araştırmasının açılmasında genel görüşme açılmasındaki
hükümler uygulanır. (TBMM İçtüzüğü, Madde 104) 4: Gensoru Önergesi:
bir siyasî parti grubu adına veya en az yirmi milletvekilinin imzasıyla
verilir. Gensoru görüşmeleri sırasında üyelerin veya grupların verecekleri
gerekçeli güvensizlik önergeleri veya Bakanlar Kurulu’nun güven isteği, bir
tam gün geçtikten sonra oylanır. Bakanlar Kurulu’nun veya bir bakanın
düşürülebilmesi, üye tamsayısının salt çoğunluğuyla olur; oylamada yalnız
güvensizlik oyları sayılır (TC Anayasası Madde 99, TBMM İçtüzüğü Madde
106). 5: Meclis Soruşturması: Görevde bulunan veya görevinden ayrılmış
olan Başbakan ve bakanlar hakkında Meclis Soruşturması açılması, Türkiye
Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin vereceği bir
önerge ile istenebilir. Bu önergede; Bakanlar Kurulu’nun genel siyasetinden
veya bakanlıkların görevleriyle ilgili işlerden dolayı hakkında soruşturma
açılması istenen Başbakan veya bakanın cezai sorumluluğu gerektiren
fiillerinin görevleri sırasında işlendiğinden bahsedilmesi, hangi fiillerinin
hangi kanun ve nizâma aykırı olduğunun gerekçe gösterilmek ve maddesi
de yazılmak suretiyle belirtilmesi zorunludur (TC Anayasası Madde 99,
TBMM İçtüzüğü Madde 100).
396
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
397
Mete K. Kaynar
398
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
399
Mete K. Kaynar
400
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
401
Mete K. Kaynar
402
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
403
Mete K. Kaynar
404
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
405
Mete K. Kaynar
Yürütme (İcrâ)
Güçler ayrılığı prensibinden hareketle tanımlanırsa yürüt-
me, yasama organı tarafından çıkarılan yasalara uygun şekil-
de ülkenin genel siyasasını belirleyecek kararları almak, bu
siyasaları yürütmek, icrâ etmek, hayata, fiiliyata geçirmekle
görevli organdır.
Yürütme faaliyetini gerçekleştirecek kurumun oluşturul-
ması ve bu kurumun görev ve yetkilerinin kapsamı ile ilgili
değişik uygulamalar genel olarak üç farklı hükümet sistemi-
nin doğmasına yol açmıştır. Bu hükümet sistemleri, parla-
menter sistem, başkanlık sistemi ve yarı başkanlık sistemidir.
408
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
409
Mete K. Kaynar
410
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
411
Mete K. Kaynar
412
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
413
Mete K. Kaynar
414
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
415
Mete K. Kaynar
416
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Yargı (Kazâ)
417
Mete K. Kaynar
yer almaktadır.
Yargı fonksiyonu tüm anayasalarda ayrıntılarıyla ele alınan
bir konudur. Örneğin ABD’de ABD hukukunda yargı sistemi
iki kısımda incelenebilir. Bunlar; Federal Yargı Sistemi(The
Federal Court System) ve Eyalet Yargı Sistemi(The State Co-
urt System)dir.
Federal yargı sistemi içinde, yargı süreci üç aşamalı ola-
rak incelenebilir. Bunlar, Federal Bölge Mahkemeleri(The
Federal District Courts), ABD Temyiz Mahkemeleri(US Co-
urts of Appeals) ve ABD Üst Derece Mahkemesi(US Supreme
Court) dir. Federal Bölge Mahkemeleri(the Federal District
Courts), federal sistemin alt dereceli genel mahkemeleridir.
Bu mahkemeler kendi yetki alanlarındaki ceza ve hukuk da-
valarına bakabilirler. Federal Bölge Mahkemelerinde görülen
ceza davalarında, davalı federal düzenlemeleri ihlal etmekle
itham edilir. Federal Bölge Mahkemelerinde görülen hukuk
davalarında yetki alanı (1) ABD’nin taraf olduğu uluslararası
hukuk davaları, (2) 50 000 $ ya da daha fazla zararı içeren
farklı eyalet vatandaşları arasındaki hukuk davaları, (3) ABD
Anayasası, anlaşmalar ve federal düzenlemelerden kaynakla-
nan hukuk davaları ile sınırlandırılmıştır.
Devletin yargı fonksiyonunun hangi kurumlar eliyle yerine
getireceği ile ilgili düzenlemeler anayasada yer almakta, 1982
Anayasası ayrıca bu mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetki-
leri, işleyişi ve yargılama usûlleri ile ilgili düzenlemelerin ka-
nunla gerçekleştirileceğini kayda bağlamaktadır.
Anayasada belirtilen tasnife sadık kalarak belirtmek ge-
rekirse, Türkiye’de yargı temel olarak beş ana başlık altında
tasnif edilmektedir. Anayasa yargısı, idârî yargı, adlî yargı,
askerî yargı ve tüm bunların dışında, adlî, idârî ve askerî yar-
gı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını ke-
418
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
419
Mete K. Kaynar
421
Mete K. Kaynar
422
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
425
Mete K. Kaynar
427
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
B
u çalışmanın temel amacı Türkiye solunun genel
tarihi içerisinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi
(ÖDP)’ni tanımlamak, sosyalist hareket/partiler
içerisindeki özgün konumu ortaya koyabilmek-
tir. Bu amaçla ilk başta solun ÖDP’ye kadar olan tarihi, genel
bir kesit içerisinde verilmeye çalışılırken, ardından, ÖDP’nin
sosyalist söyleme kazandırdığı yeni kavramlar açıklanmaya ve
tartışılmaya çalışılacaktır. Son olarak ise partiye yönelen eleş-
tirilere yer verilecektir.
ÖDP’ye Kadar
Türkiye sosyalist düşüncesinin tarihi Osmanlı dönemine
kadar geri gitmekle beraber112, 1960’lara kadar Türkiye si-
112 Sosyalist hareketlerin tarihi ile igili olarak Bkz.: Ergun, Aydınoğlu, Eleştirel
Bir Tarih Denemesi: Türk Solu, Belge yay., İstanbul, 1992. Cenan Bıçakcı;
Türkiye’de Siyasal Gelişmeler ve Sosyalistler, Sarmal yay., İstanbul, 1997.
Dimitry, Şişmanov; Türkiye’de İşçi ve Sosyalist Hareketler, Belge yay.,
İstanbul, 1978. T.Zafer Tunaya; Türkiye’de Siyasî Partiler (1859-1952),
Tıpkı basım, Alba yay., İstanbul, 1995. Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Partiler
I, BDS yay., 1992. Eric J. Zürcher; Önsöz: Osmanlı İmparatorluğu’nda
Sosyalizm Milliyetçilik ve Tarih Yazımı” Osmanlı İmparatorluğun’da
Sosyalizm ve Milliyetçilik (1876-1923) Çev: Mete Tunçay, İletişim yay.,
İstanbul 1995.
429
Mete K. Kaynar
430
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
431
Mete K. Kaynar
432
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
433
Mete K. Kaynar
434
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
435
Mete K. Kaynar
436
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
437
Mete K. Kaynar
438
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
439
Mete K. Kaynar
133 Parti kurulduktan çok kısa bir süre sonra (27.Kasım.1987) Partinin
kurucuları Haydar Kutlu ve Ahmet Nihat Sargın ile birlikte, İbrahim Cihan
Şenoğlu, Naci Gürsun, Adil Demirci, Mustafa Erdoğan, Celal Özdoğan,
Mehmet Salmanoğlu, Musa Kasa, Mehmet Kandemir, Mehmet Atilla
Coşkun,Mehmet Alçınkaya, Ali Osman Şen, Ahmet Cevdet Uludağ, Şefika
Uludağ ve Rasim Öz Türkiye Komünist Partisi üyesi olmak” suçundan
tutuklandılar (Ankara, D.G.M. Cumhuriyet Savcılığı, 1987/192-1987/193-
1988/9-1989/13-1989/21-1989/22 Hazırlık No, 1998/6 Esas No., 1998/2
İddianame No, 1998-2’lu dosyaları)
134 Sosyalist Birlik Partisi Anayasa Mahkemesi’nin 1993/4 Esas S., 1995/1
Karar S. ile kapatıldı.
440
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
441
Mete K. Kaynar
442
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
443
Mete K. Kaynar
141 Jürgen Habermas Rasyonel Bir Topluma Doğru, (Çev: Ahmet Çiğdem
Mehmet Küçük), Vadi yay., Ankara, 1992. S.62.
142 Ahmet insel,
143 Ufuk Uras, da İdeolojilerin Sonu mu ? Sarmal yay., 4. Baskı, İstanbul, 1997.
144 Uras, A.g.e. 68.
444
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
445
Mete K. Kaynar
446
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Halk Sarmaşığı
ÖDP ‘nin “halk sarmaşığı”, “hayatın içinde iktidar olmak”
ve “çok kimlilik” kavramları da “yeni kamusal alan” gereksi-
nimini tanımlayan yan kavramlar olarak ortaya konmaktadır.
Halk Sarmaşığı ile anlatılmak istenen, “…toplumsal,
iktisadî ve kültürel yaşantının bütün hücrelerine sızmış olan
egemenlik, bağımlılık, İşbölümü ve yabancılaşmanın sorgu-
lanması, gündelik hayatın dönüştürülmesi ve güncel taleple-
rin gerçekleştirilmesi”dir.148 Bu bir anlamda, evrensel genel-
geçerliğe sahip “teori”nin ışığında varolduğu (teori tarafın-
dan saptanmış) genel yönelimler ve ihtiyaçlar doğrultusunda
halkın yönlendirilmesinin reddedilmesi, (gerçekte) varolan
447
Mete K. Kaynar
448
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
449
Mete K. Kaynar
450
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
çıkmaktadır.157
Salt eylemciliğe ve şiddete indirgenmemiş158, fakat, parti
binalarına da sıkışmamış anlamda “SOKAÝÍN” partisi olmaya,
George Vickers’in The Formation of the New Left’de159 ver-
diği yanıt “…sivil hakların savunulmasının mahkeme kori-
dorlarından caddelere taşındığı” şekilde olmaktadır.. Atilla
Aytemur ise sokağın partisi olmayı şöyle tanımaktadır:
Ütopyaların bugünkü hayata denk düşen boyutla-
rını bulmak, burada birlikte çözüm üretici adımlar
atmak, burada birlikte mücadeleyi yürütmek ve her
insanın da kendi bulunduğu alanda, kendi ölçe-
ğinde katılabildiği bir mücadele hattı oluşturmakla
mümkündür. Devrimciliğin ölçüsü parti binasına
gelmek değildir. Devrimciliğin ölçüsü çıkılan, afiş
dağıtılan bildiri sayısıyla da ölçülmez.160
451
Mete K. Kaynar
161 Genel Başkan Ufuk Uras Sol Fethullahçılık kavramının yarattığı tepkiyi,
Fethullahçıların tüm bu uygulamaları sosyalistlerden öğrendikleri
söylemiyle geçiştirmeye çalıştı Uras’ın Cumhuriyet’teki (27.Aralık.1996)
açıklaması şöyledir; “...amacımız varoşlarda kendi yaşam alanlarımızı
oluşturmak, yani insanlara sağlık hizmeti oluşturmak, dersane hizmeti
sokmak, kurslar açmak, dayanışma yapıları oluşturmak. Bu konuda Türk
sağından öğrenebileceğimiz bir şey yok. Tam tersine 70’lerdeki Türkiye’deki
sol hareketin performansı, varoşlar politikası bu konuda çok açık. Türkiye
sağı olsa olsa bundan iham almış olabilir. Varoşlarda, siyasî iktidara
gelmeyi beklemeden, bugünden başlayarak oradaki insanların temel
olarak dertlerini çözecek mekanizmaları oluşturmaktan ibaret. Tabiiki
Fethullahçılık’la uzaktan yakından ilgimiz olamaz.”
452
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
453
Mete K. Kaynar
454
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Gökkuşağı Sosyalizmi
(Yeni) sosyalizmin özgürlük anlayışıyla ilgili tartışmadan
da hatırlanacağı gibi, özgürlük, emek sürecinde tüm yetenek
ve kimliklerin ortaya çıkarılmasını ve bu yeteneklerin bilginin
kamusallaşması aracılığıyla ençoklaştırılarak tatminini sağla-
yacak bir yapılanmanın tasarlanmasını gerektirmekteydi. Bu
açıdan, özgürlük tanımının temel taşını oluşturan “yetenek ve
kimlilerin” belirlenimi, özgürlüğün sonucunda oluşturulacak
yeni toplumsal düzenin yapısını da yakından belirlemektedir:
Eğer yapı bireylerin “…birbirleriyle girdikleri insanî ilişki-
lerin kurallarıyla birlikte koşullarını da göz önüne alacak”
şekilde eşit , daha doğrusu İnsel’in kelimeleriyle “denk” bir
yapıyı ve “tüm kimliklerin ve yeteneklerin geliştirilmesi (en-
çoklaştırılması)” anlamında özgür bir yapıyı nitelendiriyorsa
tek bir kimliği (bunun geçmişte monolitik bir etnik kimlik
gibi tanımlanan “proleter” kimliği olmaması için de hiç bir
neden yoktur) dayatması da kendi temellerini inkar anlamına
gelmektedir.164
ÖDP’nin çizgisi de bu yöndedir. Parti siyasal amacını, “…
proleter sınıfın temsilcisi, siyasal sözcüsü ve bu sınıfın çıkar-
ları lehine kurulacak bir siyasal düzenin öncüsü” şeklinde ta-
nımlamamaktadır165: “…var olan siyasal yapılar ve kurumlar
164 Tanıl Bora ÖDP’de ‘Sınıf Savaşları’-Sınıftan Kaçış mı, Sınıfa Kaçış mı?”
Birikim 103:13-19 isimli makalesinde ÖDP’nin yöneldiği devrimci öznenin,
ortodoks Marksizmin yönelmiş olduğundan farklılaştığına değinmektedir.
Salt ekonomik terimlerle tanımlanmış bir emekçi/proleter” tanımı
çerçevesinde sosyalist politika yapmanın, değişen toplumsal şartlardaki
sınıfsal çelişkileri kapsamadığı da yazı da vurgulanır. Çözümü Bora şöyle
belirtir; Bu durumda sosyalizmin davası, ‘devlete konmak’ artık hiç olamaz
“...toplumu yeniden kurmaya dönük bir proje oluşturmak ve devlet-özel alan
ikiliğinin berisinde yeni bir kamusallık inşâ etmek olmalıdır... Türkiye’de
gerçekten acil bir mesele olan ‘devletin demokratikleştirilmesi’, yeni bir
kamusallığın inşâsı hedefiyle birlikte düşünüldüğünde asgarici olmaktan
uzak ve radikal bir mahiyet kazanır.”
165 Althusser For Marx’daki Introduction: Today” makalesinde bilimsel
sosyalizmin , çalışan sınıfların gelecekte özgürleşmesi için çabalayan
entelektüellerin bilimsel, tarihsel ve felsefi formasyonlarıyla kurulacağını
455
Mete K. Kaynar
456
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
457
Mete K. Kaynar
458
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
459
Mete K. Kaynar
460
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
461
Mete K. Kaynar
464
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
ÖDP Eleştirileri
Sosyalist Solun Eleştirileri
Unsurların İlkesiz Birliği ve Ortayolculuk
Bu alandaki eleştiriler temelde ÖDP içindeki marjinal
grupların “sosyalist” teori/pratikle ilişkileri olmadığı ve bu
kitlelere dayanarak (proleter sınıfa dayanmadan) devrimin
gerçekleştirilemeyeceği yönünde toplanmaktadır. Atilla İlhan
da bu görüştedir. İlhan, Milliyet (3.3.1996) gazetesindeki ya-
zısında ÖDP’yi “Kumsalda ped şişe toplayan çocukları alıp
bunlarla sosyalizm yapmakla”175 eleştirmektedir. Benzer yön-
de bir eleştiri de Kurtuluş dergisinden (10.2.1996) gelmekte-
dir. Dergideki imzasız yazıda Türkiye’deki baskı ve sömürü-
nün boyutları anlatıldıktan sonra ÖDP hakkında şu eleştiriye
yer verilmiştir:
Her gün yeni acılar, yokluk ve yoksunluklara gebe
doğarken, birileri aşk şarkıları söylüyor, rakı sof-
ralarında tütsüleniyor ve devrim edebiyatı yapıyor,
bar köşelerinde. Evet böyle bir ülkede insanın en
temel hak ve özgürlüklerine hattâ insanın ölüsüne
bile en küçük saygının kalmadığı bir ülkede birileri
duygu ve istemlerini istismar ettikleri insanları ta-
karak arkalarına Ankara yollarına düşüyorlar. Ka-
salarda, zulalarda içki dolu, demlene, demlene yol
alıyorlar. Bunlar devrimci değil, at kuyruklu, küpe-
li, keçi sakallı tipler.
175 Atilla İlhan’ın bu yazısı ÖDP’nin yarı-resmî yayın organı Söz dergisinde
(16.3.1996) Timur Danış tarafından eleştirilmiştir.
465
Mete K. Kaynar
466
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
467
Mete K. Kaynar
468
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
469
Mete K. Kaynar
İP-ÖDP Polemikleri
İşçi Partisi’nin ÖDP ile ilgili eleştirileri ise ayrı bir önem
taşımaktadır. Çünkü ÖDP’nin sosyalist solu birleştirme idda-
sıyla başlattığı hareket ve sosyalist tabandan ve özellikle med-
yadan gördüğü rağbet, son dönemde “sol-Kemalizme” iyice
yanaşarak merkezileşen ve sol taban da popülaritesini arttıra-
rak sol partiler içinde bir çekim (hattâ birleşme) merkezi ol-
maya çalışan İP’nin pratik siyasal amaçlarına da tamamen ters
düşmektedir.187 Özetle İP-ÖDP arasındaki mücadele sadece
sosyalizmin yorumuna ilişkin olmayıp, pratik gereksinimleri;
sosyalist tabanın bölüşüm kavgası ve solun birleşim noktası
tartışmalarını da içine almaktadır.
470
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
471
Mete K. Kaynar
472
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
473
Mete K. Kaynar
197 Sosyalist solun birleşmesine geçici bir durum olarak bakılmasının ve er geç
ayrılıkların ortaya çıkacağı şeklindeki yaygın beklentinin asıl kaynağının
basın ve medya” olmadığı da İgor P.Lipovsky ‘nin The Socialist Movement
in Turkey, 1960-1980’e (1992) bakıldığında daha da iyi anlaşılmaktadır.
474
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Sosyalist soldaki Sekter gelenek ve bölünme hastalığı ile ilgili olarak Murat
Belge’nin Sol” isimli makalesi önem taşımaktadır. Özellikle Belge yazısında
“...Türk solunu pençesinde tutan stratejik yönelimsizlik ve buna bağlı ‘his
yapısı’ hakkında” tartışmaktadır.
198 Saynur Çetiner, ÖDP Sosyalistleri 30 Yıl Sonra Bir Araya Getirdi” Nokta,
28.1.1996-3.2.1996 Sayı:5
199 Hangi özgürlük ve Dayanışma” Yeni Yüzyıl, 28.1.1996
200 Ahmet İnsel’ ÖDP’nin Ekonomi Politikaları” Birikim 103:20-24
201 Yalçın Doğan, Dünyada Çökerken Neden Türkiye’de”, Milliyet, 23.1.1996
475
Mete K. Kaynar
Değerlendirme
Partinin kuruluşu yeni ama, ÖDP’yi oluşturan temel gö-
rüşlerin 80’lerin ortalarından beri çeşitli platformlarda (Kuru-
çeşme bunlardan biri) tartışıldığı hatırlandığında partinin te-
mel eğilimlerinin 80 ortalarından itibaren oluşmaya başladığı
söylenilebilir. Bu dönem, sadece 12 Eylül gibi Türkiye şartla-
rı içerisinde sosyalistleri “dağıtan” değil, Sovyetler Birliği’nin
ortadan kalkması ve yenisağ dalganın siyasal düşüncenin
merkezine oturması gibi sosyalizmi de dağıtan bir döneme
denk gelmektedir. Kuşkusuz Türkiye sosyalistleri de bu dö-
nemi, derin bir vicdan ve siyasî muhasebe yaparak geçirdiler
ve ÖDP de bu vicdanî ve siyasî muhasebelerin sonucunda, bu
iç-yargılamamalara verilen cevaplarla oluştu.
Bu yargıya kanıtı ne ÖDP’yi diğer ortodoks Marksistlerden
ayıran politikalarında ne de partinin medyatikleşmesinde bu-
labiliriz. Bunların kanıtları, parti ve devrim için canını fedâ
etmeye hazır (ya da eden) ve ideolojiye inanç düzeyinde bağlı
“PARTIZAN” prototipinden, kendisini keşfetmeye koyulmuş
(ki üzerinde hassasiyetle durulan çok kimliklilik anlayışını da
476
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
477
Mete K. Kaynar
478
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
479
Mete K. Kaynar
480
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
H
ak kavramı, en genel tanımıyla hakkın sahibi
olan kişiye belirli bir yetkinin tanınması, o
kişinin hukukî bir iktidarla donatılması an-
lamına gelir. Bir kişinin hak sahibi olması, o
kişinin bu hakkını kullanma talebinin toplumsal olarak ga-
ranti altına alınmış olması, o toplumun hukuk metinleriyle
bu hakkın içeriğini oluşturan durumun güvenceye alınmış
olması anlamına gelmektedir. Shue’nun (1982:23) da vurgu-
ladığı gibi, hukukun, hakkın sahibi bireye sağladığı bu gü-
vence, birey bu hakkını kullansa da kullanmasa da mevcut ve
meşrûdur.
Hohfeld (2000:17) hak kavramını, karşılığında başkasına
yükümlülük yükleyen bir düzenleme olarak tanımlarken, bi-
reylerin sahip oldukları hakları, özgürlükler, bir şey isteme-
ye dayanan haklar, bağışıklıklar ve iktidarı ifâde eden haklar
olarak sınıflandırmaktadır. Bu sınıflandırmaya göre, hakkın
sahibi olan kişi, ya hukuka dayanarak başka bir kişiden bir ey-
lemi yerine getirmesini isteyebilir, ya polisin sürücünün ehli-
yetini isteme yetkisine karşılık sürücünün ehliyetini gösterme
sorumluluğunda olduğu gibi, diğer kişi için kesin (hukukî)
481
Mete K. Kaynar
482
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
483
Mete K. Kaynar
484
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
485
Mete K. Kaynar
486
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
487
Mete K. Kaynar
488
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
489
Mete K. Kaynar
diğeridir.
Kökenleri Antik Yunan düşüncesine değin uzatılabilecek
ve özellikle sözleşmeci düşünürler tarafından üzerinde önem-
le durulmuş doğal hukuk düşüncesi en genel ifâdesi ile in-
sanın, kendi doğasından kaynaklanan, vazgeçilmez haklara
sahip olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Doğal hukuk an-
layışı, özellikle sözleşmeci düşünürlerin başvurduğu temel
araçlardan birini de oluştura gelmiş; doğal hukuk kavramı ve
toplumsal sözleşme düşüncesi genellikle beraber anılmıştır.
Farklı düşünürlerin doğal hukuk ve toplumsal sözleşme konu-
sundaki nüansları bir yana bırakılırsa, bu konudaki görüşleri
kabaca iki kısma ayırmak mümkün olur: Hampton’dan yarar-
lanarak söylemek gerekirse temelinde doğal hukuk anlayışı
yatan sözleşmeci düşünceler iki türlüdür: Birinci tür doğal
hukuk ve sosyal sözleşme teorilerini, insanların somut, temel
ihtiyaçlarını karşılamak şartıyla kendi iktidarlarını siyasal yö-
neticilere ödünç verdiğini söyleyerek devleti meşrûlaştıranlar
oluştururken; ikinci tür teorileri ise insanların somut temel
ihtiyaçlarını karşılamak umuduyla kendi iktidarlarını siyasal
yöneticilere devrettiğini veya ona yabancılaştığını söyleyerek
devleti meşrûlaştıranlar oluşturmaktadır.
Hampton’a (1986:258) göre bu iki tür teori aynı zamanda
devlet toplum ilişkisinin anlaşılması açısından da önem ta-
şımaktadır. Birinci tür sosyal sözleşme teorileri bir yöneten-
yönetilen ilişkisi tasarlarken; Hobbes ve Rousseau’nun da ara-
larında yer aldığı ikinci tür teoriler efendi/köle ilişkisi ortaya
koymaktadırlar. Hampton, birinci tür sözleşmeleri temsilci
(agency); ikincileri ise yabancılaşmacı sözleşme teorileri ola-
rak adlandırmaktadır.
Hampton’un sınıflandırmasından yola çıkarak, doğal hu-
kuk ve sözleşme kavramları yardımıyla insan hakları düşünce-
sinin nasıl temellendiği üzerinde durulacak olursa, ilk olarak
490
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
491
Mete K. Kaynar
492
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
493
Mete K. Kaynar
494
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
495
Mete K. Kaynar
496
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
497
Mete K. Kaynar
498
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
499
Mete K. Kaynar
500
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
210 KAYNAK: Freedom House, Freedom in the World Country Ratings 1972-
73 to 2001-2002, Annual Freedom in the World Country Scores
501
Mete K. Kaynar
1988-89 2,4 PF
1989-90 3,3 PF
1990-91 2,4 PF
1991-92 2,4 PF
1992-93 2,4 PF
1993-94 4,4 PF
1994-95 5,5 PF
1995-96 5,5 PF
1996-97 4,5 PF
1997-98 4,5 PF
1998-99 4,5 PF
1999-00 4,5 PF
2000-01 4,5 PF
2001-02 4,5 PF
2002- 3,5 PF
2003*
502
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
503
Mete K. Kaynar
Özgür
Olmayan
Ülkeler
25%
Özgür
Ülkeler
46%
Kýsmen
Özgür Ülkeler
29%
Özgür
Olmayan
Ülkeler
35% Sadece sivil ve siyasal
Özgür Ülkeler
44% haklar açısından de-
ğil, bilgi edinme ve
Kýsmen Özgür
Ülkeler
21%
fikir özgürlüğünün
önemli bir göstergesi
olarak basına tanınan
özgürlükler açısından da Türkiye’nin durumu çok iyi değil-
dir. Basın ve yayın özgürlüğüne ilişkin aşağıdaki tablodan da
504
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
505
Mete K. Kaynar
4ABLOØØ
Ø9ÍLLARÍØ!RASÍNDAØ4~RKIYE´DEØ"ASÍNØ9A-
YÍNØdZG~RL~Ý~214
Yıllar Skor Statüsü
1994 59 PF
1995 73 NF
1996 74 NF
1997 65 NF
1998 69 NF
1999 69 NF
2000 58 PF
2001 58 PF
2002 58 PF
2002* 555 PF
506
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
Değerlendirme
Demokrasi sadece meclis ve siyasî partiler ile tanımlana-
mayacak kadar karmaşık bir sistemdir. Yani bir ülkede siyasî
partilerin olması, bir şekilde seçimlerin yapılıyor, temsilcile-
rin seçilerek meclise gönderiliyor olması, o ülkenin demok-
rasiyle yönetildiği anlamına gelmemektedir. Demokrasiyi
“demos”un iktidarı olarak tanımlamamıza imkân veren şey,
“demos”a üye olanların -yurttaşların- sahip olduğu siyasal ve
sivil haklar ve bu haklarına dayanarak siyasal sisteme aktif bir
şekilde katılmalarıdır. Eğer bu katılım ve sistem içerisinde
bireylerin siyasal sisteme katılmalarını garantiye alacak hak-
ları yok ise böyle bir sistemi demos’un kratos’u olarak tanım-
lamaya da olanak yok demektir. Bir başka deyişle ülkedeki
507
Mete K. Kaynar
508
Tarihin İnşâsı ve Siyaset
509
Mete K. Kaynar
510