Professional Documents
Culture Documents
Esther
Evcilieştiriimiş Erkek
KADINLAR MELEK DEĞİLDİR
ANCAK ÖYLE GÖRÜNÜRLER
KADINLAR MELEK DEĞİLDİR,
ANCAK ÖYLE GÖRÜNÜRLER
(Evcilleştirilmiş Erkek)
Hsıaaıı
Kİ TAP
Mayıs 1988
(Evcilleştirilmiş Erkek)
Esther Vilar
Almanca’dan Çeviren :
Hüseyin Zamantılı
B a m s a
K İ T A P
Yazar Hakkında
(*) Güzel bir kadın, aslında güzel bir diktatördür; Yani her istedi
ğini yaptırır. —Atasözü— (Ç.N.)
7
çük hanım kendi krikosunu getirirken, centilmen şo
förümüzde arabasından alet çantasını çıkarır. Beş da
kika zarfında mesele halledilmiş ve yedek lastik ye
rine takılmıştır. Sürücünün her tarafı yağ içinde kal
mıştır tabii. Genç hanımefendi, centilmen şoförümü
ze, elini kolunu" temizlesin diye mendilini uzattığın
da, alet çantasından çıkardığı bezlerle silerek redde
der. Hanımefendi hiç bir erkeğin tepkisiz kalamaya
cağı en candan tebessümle teşekkür ederken, hanım
ların ellerinden böyle işlerin maalesef gelmediğinden
yakınır. Üzülerek «Eğer buradan bir erkek sürücü
geçmemiş olsaydı, belki de akşama kadar beklemem
gerekecekti.», diye teşekkür eder. Centilmen şoförü
müz bütün bu olan bitenleri doğal karşılar ve ayrıca
genç hanımın arabaya binmesine de yardımcı olur.
Daha sonra ilk benzin istasyonunda alınması gerek
li tedbirlerle ilgili tavsiyelerde de bulunur. Bir kaç
saniye içerisinde spor araba oradan son süratle uzak
laşır.
Bizim büyük usta (!) aletlerini toplayıp arabası
na dönerken, ellerini temizleyemediğinden biraz da
ha sinirlidir. Tabii çamurda tekerlek değiştirmiş ol
duğundan, ayakkabıları da kir içindedir. Propagan-
dist olduğundan, bu da ayrıca bir derttir. Müşterile
rine zamanında yetişmesi için gereğinden daha hız
lı gitmesi gerekmektedir. Direksiyona geçtiğinde ken
di kendine, «bu karı milleti hiç bir işe yaramıyor», di
ye düşünür. Zamanında oradan geçmemiş olsaydı,
genç hanımın kimbilir ne güç duruma düşeceğini ak
imdan geçirir. Kaybettiği zamanı kazanması için bi
raz daha süratli kullanır arabayı. Bu arada bir şarkı
da mırıldanmaya başlar. Bir anlamda mutludur da.
8
Şurası bir gerçektir ki, her erkek aynı şartlarda
aynı şekilde davranırdı. Tabii her kadın da. Kadınlar
aslında erkeklerden farklı olmalarını bahane ederek,
onları mümkün olan her yerde sömürmektedirler. Yu
karıdaki örnekte genç hanım, bir erkeğin yardımını
beklemekten başka birşey yapamazdı. Çünkü böyle
bir durumla karşı karşıya kaldığında, bir erkeği ta
mire koşmaktan başka birşey öğrenmemiştir. Erkek
ler de, tabii taa çocukluklarından beri bütün bunla
ra razı olacak şekilde şartlandırılarak eğitilmişlerdir.
Aynca böyle bir sorunun çözümüne insanlığın yan
sı (yani erkekler) talip olacağmdan, hiç bir kadının
fazladan öğrenmesi için mantıksal bir neden de yok
tur.
Kadınlar, erkekleri çalıştırarak bütün sorumlu
luklarım üzerlerine yıkmakta ve hatta sırf kendi işle
ri için bile düşünmek zahmetine katlanmamaktadır-
lar. Bu suretle de sürekli olarak erkekleri sömürmek
tedirler. Peki, erkekler daha zeki ve kuvvetli oldukla-
n halde, böyle ahmak ve zayıf bir sınıf tarafından
neden sömürülüyor, diye sorabilirsiniz. Aslmda kuv
vetlinin zayıfı sömürmesi gerekmez miydi?
9
Peki kadınlar, erkeklerin bütün bu belalara gö
ğüs gererken kendilerini mutlu ve m ağrur hissetme.-
lerini nasıl temin ediyor ve hergün biraz daha koşuş
turmalarını nasıl sağlıyorlar, dersiniz?
Acaba bütün bu dalavereler çevrilirken, kadınla
rın suçlarının neden ortaya çıkmadığını hiç düşündü
nüz imü?
10
ERKEK NEDÎR?
11
ri koymaya yarayan en az iki cepleri vardır, (Kadın
ların çalışmaya hiç bir nedenleri olmadığından, ne
gündelik ne de öbür elbiselerinde hemen hemen hiç
cep yoktur.)
Kirlenme tehlikesi olmadığından erkeklerin bazı
özel toplantılarda siyah elbise giymelerine izin ve
rilir. Burada, ayrıca siyahın yanında hanımların açık
renklerdeki kıyafetlerinin daha bir göz alıcı olacağı
nı da hesaba katmak gerekir. Bu gibi yerlerde bazı
erkeklerin yeşil ve kırmızı rengi tercih etmesine ise,
diğer erkeklerin daha erkekçe (!) görünmesine yar
dımcı olacağından, izin verilir.
Başka durumlarda da erkeğin dış görünüşü, ge
nel görevine uygun düşecek şekildedir. Saç bakımı
içinse, iki veya üç haftada bir, ancak çeyrek saat, ge
rekir. Dalgalı, boyalı veya yapılmış saçlar, hareket
li bir çalışmaya engel olacağından, arzu edilmez. Ay
rıca bu tip saçlar kadınlar açısından, erkeğin değeri
ni arttırmayacaktır. Erkeklerin aksine kadınlar, er
kekleri estetik açıdan değerlendirmezler. Kendi fiz
yonomilerine uygun bir saç modeli seçen bazı erkek
ler de, bir müddet sonra, standart birkaç saç mode
linden birini seçmek zorunda kalırlar. Aynı şey sa
kal bırakanlar içinde söz konusudur. Sadece bazı sa
natçı ruhuna sahip tipler —ne kadar entellektüel (!)
olduklarını kanıtlamak için— uzun zaman sakal bı
rakırlar. Buna da, entellektüel erkeklerin kendi tarz
larına uyacak şekilde istifade edilmesi nedeniyle izin
verilir. (Onlarda kadınlar tarafından entellektüel
alanda sömürülür.)
Genellikle erkekler sabahları elektrikli makine
ile birkaç dakikada traş olurlar. Yüz ve saç temizli
12
ği için su ve sabun yeterlidir. Zira, yüzlerinin temiz,
makyajsız ve herkesçe kontrol’edilebilir .olması isten
mektedir. Tırnaklara gelince, onlarda, çalışmayı zor
laştırmamak için mümkün olduğu kadar kısa olma
lıdır.
Erkek sayılabilecek bir erkek, yüzükten başka
hiçbir süs eşyası kullanmaz. Bu bile onun, belli bir
kadın tarafından belirli bir şekilde sömürüldüğünü
gösterir. Kolundaki kaba, gösterişsiz ve su geçirmez
saatini ise lüks saymak, pek de doğru olmaz. Çoğun
lukla bu bile ömür boyu emrine amade olduğu kadı
nın hediyesidir. Iç çamaşın, gömlek ve çoraplar da
adeta normlaşmış olup, erkekten erkeğe sadece nu
marada farkeder. Dolayısıyla her hangi bir tuhafiye
ciden aynı şeyleri, fazlaca vakit kaybetmeden temin
etmek mümkündür. Sadece kravatlar konusunda er
keklere kısmi bir serbestlik verilmiştir. Fakat özgür
lüğe hiçbir şekilde alışmamış olduklarından bizim cen
tilmenler, diğer kıyafet seçiminde olduğu gibi, bunu
da hanımlara bırakırlar.
Her ne kadar dış görünüşleri ile erkekler birbir
lerini andırırlarsa da (orası belli ki, başka bir yıldız
dan gelen biri, iki erkek arasında ancak iki yumurta
arasındaki fark kadar bir değişiklik tesbit edecektir)
erkekliklerini, yani kadmlara faydalı olabilme yete
neklerini yine de farklı biçimlerde ortaya koyarlar.
Bunun da böyle olması lazımdır. Çünkü kadınlar için,
erkeklere her alanda gereksinim vardır.
Bazen sabahm saat sekizinde son model pahalı
bir arabayla bürolarına giden iş adamlarını görürüz.
Bir kısım erkekler de orta sınıf bir araba ile bir saat
daha önce işleri için yola koyulurlar. Bir üçüncü sı
13
nıf ise gecenin köründe, koltuğunun altında, içinde
biraz yiyecek ve belki de bir kazak bulunan bir çan
tayla otobüse, tramvaya veya metroya yetişmeye ça
lışır. Kara talihin yazdığı alın yazısı gereğince, bu son
sınıfa mensup erkeklerin hanımları daha az çekici
olanlardır. Kadınlar için erkeklerin parası, erkekler
için de kadınların fiziği önemli olduğundan, çok ka
zanan erkek en güzel kadını seçme olanağma sahip
tir.
Bir erkek hangi tarzda çalışırsa çalışsın, diğerle
ri ile ortak tarafı, gurur kinci bir şekilde görevi
ni yerine getirmesidir. Ancak bütün bu sıkıntılara
kendisi için katlanmamaktadır. Aslında, erkeklerin
çoğunun lükse değer vermemeleri nedeniyle, ken
dileri için çok daha az çalışmaları yeterli olacak
tır. Ama erkek, başkaları için de çalışır ve bundan da
mutludur. Bu başkalarının, yani hanımının ve çocuk
larının resimleri masasının üzerinde, her zaman gö
ze çarpacak bir yerde, durm akta olup, gelenlere za
man zaman övünçle gösterilir.
İster hesap yaparak çalışsın, isterse hasta tedavi
etsin veya bir firma yönetsin, erkek, daima insafsız
bir dev mekanizmanın yanlızca bir parçası olup, bu
sistem tarafından olağanüstü bir şekilde sömürülür
ve bu zavallı da, ömrü boyunca bu belayı çeker.
Hesap yapmak bazıları için çok ilginç bir uğraş
olabilir. Ama ne kadar zaman için. Bir ömür boyun
ca mı? Elbette ki hayır. Belki bir otobüsü şehirde bir
yerden bir yere sürmek, insana ilginç gelebilir. Fakat
bu hergün olursa işin ne tadı, ne de tuzu kalır. Bir
firmayı yönetip orada çalışanlara hükmetmek, belki
bazıları için tatmin edicidir.
14
Ancak bu yönetici gerçekte o sistemin bir kölesi
değil de nedir?
Çocukluğumuzda oynadığımız oyunları, büyüyün
ce de oynuyor muyuz? Tabii ki hayır. Aslmda çocuk
ken de, aynı oyunu her zaman oynamamıştık. Peki
erkekler, bu şartlar altmda, hep aynı oyunu oyna
mak zorunda olan çocuklara benzemiyorlar mı?
Bunun nedeni ise gayet açıktır. Çünkü erkek da
ha okuldayken zevkle uğraştıkları,bir alanda destek
görüp pohpohlanarak, o alanda ilerlemeye ve en
sonunda da, daha fazla para kazanma uğruna bu be
layı bir ömür boyu çekmeye mahkum edilmektedir.
Okulda matematikte iyi olan bir öğrenci, daha sonra
bu alanda daha çok çalışarak mühendis, matematik
çi, programcı... vs. olmakta ;ancak ömrü boyunca hep
aynı meslek dalında çalışmasına karşın, «Bu işten
usandım. Biraz da başka işlerle uğraşacağım» deme
yetkisine sahip olamamaktadır. Çünkü onu sömüren
kadın buna asla izin vermeyecektir. Hatta erkeğin
mesleği, örneğin muhasebecilik ise onu canavarca bir
iş mücadelesinin içine iterek banka müdürü olmaya
teşvik edecektir. Fakat erkeğin para için sarf ettiği bu
maddi ve manevi gayret, sonunda elde edilenler için
biraz fazla değil mi, dersiniz? (!)
Hayat tarzını —yani işini— çok değiştiren bir er
kek, güvenilir değildir. Bu işi sık sık yaparsa toplu
mun dışına itilir ve toplum tarafından cezalandırı
lır. Yani kadınlar tarafından.
Böyle bir ceza, erkekler için, muhakkak ki ol
dukça ağır bir şeydir. Aslında, çocukluğunda kurba
ğa yavrusuyla kavanozlarda deney yapan bir dokto
run, ömür boyu iltihaplı çıbanları açmaktan, yahut
15
her türlü insan pisliği hakkında rapor vermekten, ve
ya herkesin korkup tiksindiği hastalarla gece gündüz
uğraşmaktan zevk aldığını iddia etmek abestir. Ço
cukken müziğe yeteneği olan büyük bir piyanistin,
Chopin’in noktürününü bininci defa çalarken zevk
almayacağı da bir gerçektir. Gençlik yıllarından beri
insan yönetme konusunda becerikli olan bir politika
cının, daha sonra senelerce her biri ötekinden daha
anlamsız sözleriyle kendi kendinin hoşuna gideceğini
ve muhalefetin kendisini sürekli olarak eleştirmesin
den memnun olacağını söylemek gülünç olur. Böyle
bir yere gelen erkek, muhakkak ki hayatı, başlangıç
ta bambaşka düşlemiştir. Sonunda Amerika Cumhur
başkanlığı gibi bir yere gelinmiş olsa bile, bütün bun
lara değer mi acaba?
Şurası bir gerçektir ki, erkeklerin mesleklerini
böyle tekdüze sürdürmeyi istediklerini ileri sürmek
oldukça yararsız^ve saçma olur. Ama onlar bu şekil
de yetiştirildiklerinden, böyle hareket etmek zorun
dadırlar. Erkeklerin bütün hayatları aslmda, anlat
tığımız biçimdeki bir şartlandırma eğitiminden iba
rettir. Bu eğitimde başarısız olan erkek, her şeyini yi
tirir. Yani karısını, ailesini, hayatını ve de her türlü
korunmayı.
Tabii burada, fazla para kazanmayan bir erke
ğin, sonuçtan memnun olması gerektiği söylenebilir.
Fakat erkekler aslına bakılırsa, serbest yaşamak iste
memektedirler. Bağımlılıkları onları mutlu etmekte
dir. Hayat boyu serbestlik, bir erkek için, ömür boyu
esaretten daha ağır bir cezadır.
Diğer bir deyişle erkek, bağlanacağı bir kişi veya
ideal aramaktadır. Bu da çoğu zaman bir kadındır.
16
Peki kadın nedir veya kimdir ki, erkek, onun yüzün
den insana yakışmayan bir hayat sürdüğü, sömü-
rüldüğü ve tutsak edildiği halde, ancak onun yanın
da rahat edebilmekte ve ona bağlanabilmektedir? (*)
(*) «Kadın bir dindir» diyor, Michelet. Buna göre bütün ekeklerde
oldukça dindar olmaktadır. Çapkınların evliya sayıldığı tek din
bu din galiba. —Ç.N.—
17
KADIN NEDİR?
18,
Peki, neden zekalarını geliştirmeye çalıştırmıyor
lar, dersiniz? Zira kadınların yaşam kavgasında akla
ihtiyaçları yoktur. Kuramsal olarak bir maymundan
daha geri zekalı, fakat güzel bir kadının toplum içe
risinde yaşayabilmesi olasıdır.
En geç 12 yaşından başlayarak kadınlar, beyinle
rini sonsuza değin kullanmamaya karar verirler. Zi
ra bu yaştan başlayarak kadınların büyük bir çoğun
luğu orospuluk yolunu seçerek, fir erkeği kendileri
için çalıştırıp, karşılık olarak da zaman zaman vagi-
nalannı teslim ederler. Gerçi daha sonra, yüksek öğ
renim görenleri de çoktur. Ancak erkek, bazı şeyleri
ezberlemiş bir kadının, aynı zamanda bunları bildi
ği inancındadır. Aslına bakılırsa, bir diploma almak
kadının piyasa değerini artırm aktan başka bir şeye
yaramaz. Sonuçta, bu yaştan başlayarak kadınla er
keğin yollan, bir daha birleşmemek üzere ayrılır. Ar
tık bundan sonra kadınla erkek arasında bir diyalog
kurmak hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Erkeklerin düştükleri en büyük hatalardan biri
de kadınların kendileri gibi duyup düşündüklerine
inanmalandır. Gerçi her erkek, karısmm ne ile uğ
raştığını ve ne düşündüğünü bilebilir. Ancak bunu,
kendi cinsinin değer ölçüleriyle değerlendirmeye ça
lışır. Dolayısıyla erkeğin bilebileceği şey ancak, aynı
olaylar karşısında kendisi karısmm yerinde olsa, na
sıl konuşup, nasıl düşüneceğidir. Gözlemleri sonunda
kadınm kendisi gibi hareket etmediğini görerek, onun
hareketlerini kısıtlayan birşeyler var, zanneder. Zira
soyut düşünebileceğinden -haklı olarak- her şeyin öl
çüsünün insan olduğu inancındadır.
Mesela kadının hergün saatlerce temizlik, çama
şır v e. bulaşıkla uğraştığını gören erkek, onun zeka
19
düzeyinin ancak böyle basit ve ilkel işlere yettiğini ve
de bunların onu doyurduğu sonucuna varamaz. Aksi
ne böyle ucuz işleri yapmak zorunda kaldığından bu
hale düştüğünü zannederek, içine düştüğü çileli ha
yattan kurtarm ak için bulaşık makinası, elektrik sü
pürgesi... vs. satın alarak zavallının (!) yaşamını ta
hammül edilebilir hale getirmeye çalışır. Bu arada ka
dına, kendi erkek kafasma göre bir yaşam biçimi ta
savvur eder.
Sonunda da hayal kırıklığına uğrayacağı kesin
dir. Çünkü bu yolla kazanılan zamanı kadın, politi
ka, tarih veya' uzay araştırmaları üzerine çalışarak
değerlendirmek yerine, pasta yapmak iç çamaşırları
ütülemek veya her türlü giysi ve ev eşyasındaki süsü
çoğaltmakla tüketir.
Kadınlar, erkekleri bütün bunların medeni yaşam
için gerekli olduğuna inandırdıklarından, zavallılar
bu sefer de buharlı ütü, hazır pasta hamuru, süslü
tuvalet kağıdı bulmakla, daha da yardımcı olmaya
çalışırlar. Aslında bütün bunların erkeklere hiç bir
faydası yoktur. Erkeğin bitip tükenmez çabalarına
karşın kadın -sanki okumamaya yemin etmişcesine-
ne politikayla, ne de uzay araştırmalarıyla en küçük
bir şekilde ilgilenmez. Kazanılan zamanı ise bu sefer,
kendisiyle uğraşmaya harcar. Ancak burada da -ka
fasının içi bomboş olduğundan, bütün vaktini dış gö
rünüşünü güzelleştirmeye ayırır.
K a d ın ın mutluluğundan başka bir şey düşünme
yen bizim centilmen bu sefer de, öpülünce silinmeyen
ruj, ağlaymca bozulmayan makyaj malzemesi, ütü is
temeyen süslü bluzlar, kullandıktan sonra atılan iç
çamaşırları ve evde saç yapma aletiyle bu dönemde
20
de on.un yardımına koşar. Zavallının hedefi hep aynı
dır. Ve bütün bunların birgün sonunun geleceğine
inanarak bekler. Ancak «yaradılıştan daha duygusal»
olan kadının -zavallılar böyle zannederler- bu ihtiyaç
ları karşılanmadıkça kendisi gibi serbest ve rah at ha
reket edemeyeceği düşüncesindedir.
Ve yine bekler. Kadın kendiliğinden bu yönde ha
reket etmediğinden onu erkeğin dünyasına çekmeye
çalışır. Okullarda öğrenim programını çeşitlendirerek
çocuk yaşlarmdan başlayarak kadını, kendi erkek
dünyasının normlarına alıştırmaya gayret eder. Çe
şitli bahanelerle, kadınlara kendi açtıkları üniversi
teleri çekici hale getirmeye çalışarak, buralarda icat
ve buluşlarını öğretmek ister. Bütün bunlarla kadı
nın bu alandaki isteğini geliştireceğine inanır. Hatta
hanımların yüksek yerlere çıkmalarına da imkan ha
zırlar. Bu da yetmez. Ayrıca devlet yönetiminde ak
tif rol oynasın diye, seçme ve seçilme hakkı da verir.
Öyle ki -kadmlan pasifist olduklarını düşündüğün
den- bu şekilde politik dünyanın daha insanca boyut
lar kazanacağını zanneder.
Bütün bu işlere içtenlikle inanarak dört elle sarı
lır. Fakat erkekler, bu işlerde de -hatta kendi ölçüle
ri ile bile- ne derece gülünç duruma düştüklerini fark-
etmezler. Çünkü işin başından beri kadmlar, peşinen
olumsuz bir konumda olduklarından, verilen emekler
boşunadır.
Bütün bu işler yapılırken kadınlar, erkeklerin
yanlış davranışları ile alay etmezler. Ancak olsa ol
sa sinirlenirler. Erkekler, ev işleri ve çoluk çocuk gi
bi bahanelerin bilim yapmak için ne kadar az ayak-
bağı olduğunu, bu dertleri olmayan genç kızların yük-
21
sek öğrenime pek istekli olmamaları ve toplumda yük
selmek istememelerine bakarak, farketmezler. Hatta
ev işleri daha da modernleşse ve evlilik hayatında ço
cuğun şart olmadığım erkekler günün birinde fark-
etseler -aslında şimdiye kadar çoktan manzarayı an
lamaları gerekirdi-, sonuç değişir miydi dersiniz?
Eğer erkekler bir kenara çekilerek şöyle bir dü
şünseler, kadının bilimsel ve kültürel meselelere ilgi
sini çekmek için gösterdikleri bütün çabaların boşu
na olduğunu her halde anlarlardı. Çünkü kadınlar,
hergün bakımlı ve kültürlü (!) olmalarına rağmen,
erkeklerden aklı ve ruhu tatmin edecek şeyler yeri
ne, sadece daha fazla maddi ve mali istekte bulun-"
maktadırlar.
Acaba hiçbir yüksek öğrenim görmüş kadının, .
okuduklarından kendine özgü kuram lar geliştirdiği
görülmüş müdür? Erkeklerin kendilerini sundukları
laboratuvar veya araştırma merkezlerinde, kadınla
ra ait hiçbir buluş yapmışlar mıdır? Erkeklerin artık
uykularından uyanarak, kadınların kendilerine su
nulan kütüphaneler dolusu kitaplarm sayfalarını bi
le açmadıklarını en sonunda anlamaları gerekir. Yi
ne müzeler dolusu sanat eserleri, kadınlan olsa olsa
taklitçiliğe itmektedir. Eşitlik konusunda gösterilen
filmler ve tiyatro eserleri .ancak yeni bir dedikodu ko
nusu olarak, kadınların ilgisini çekmekte ve hiçbir
zaman onları isyana teşvik etmemektedir.
Erkekler, kadınların kendileri gibi duyup düşün
düklerini zannettiklerinden, onları böyle salakça ya
şamalarına kendilerinin neden olduğu sonucuna var
maları gayet doğaldır. Ancak tarihtende görüldüğü
üzere, eğer kadınlar tutsaklığı yaşamış olsalardı, ken-
22
dilerini kurtarm ak için yüzlerce olanak ve araç her
zaman ellerindeydi. Bu araçlardan hiçbirinden, geç
mişte bağımsızlığa kavuşma amacı için, yararlanm a
dıklarına göre aslında tutsaklık diye bir şeyin- olma
dığı sonucuna varabiliriz.
Karısını seven bir erkek sabahlan işi için -yep
yeni bir alemi keşfe gidermişçesine- heyecanla yola
çıkarken -aslında geçim derdinden dolayı böyle bir
şey, onun için yanlızca bir hayal ürünüdür- benzeri
coşkulu duygulara sahip olmayan zavallı (!) karısı
na acıyarak, biraz havadan bakmaktadır. Dolayısıyla
yardım niyetiyle, karısının entellektüel alanda da ça
lışmasını arzu eder. Zira karısının, kendi durumunu
anlayarak aşağılık duygusuna kapıldığını çıkamamak
tadır. Sonunda da bir centilmen gibi davranır .ve elin
den gelen hiçbir yardımı esirgemez.
Burada erkeğin farkına varmadığı özellik ise, ka
dınların böyle bir hırs, istek ve arzularının olmayışı
dır. Kadınlar erkeklerin dünyasına girmiyorlarsa, bu
nu istemediklerinden yapmamaktadırlar. Erkeklerin
anladığı şekilde bir bağımsızlık onlar için hiçbir şey
ifade etmediği gibi, kendilerini de zaten bağımlı his
setmektedirler. Erkeklerin zekaca üstünlüklerinden
çekinmemektedirler. Çünkü entellektüel alanda hiç
bir tutku ve istekleri yoktur.
23
Eğer kadınlar, erkekler tarafından baskı altında
tutulduğu ve sömürüldüğü inancında olsalardı, onlar
dan hem korkup, hem de nefret etmeleri gerekirdi.
Zira tarihte tutsakların hep böyle davrandıklarını gö
rüyoruz. Ancak . kadınlar erkeklerden ne korkuyor,
ne de nefret ediyorlar. Erkeklerin çok daha fazla bil
gili olduklarından kadınlara yukarıdan baktıklarını
varsayalım; onlar da aynı değer ölçülerine sahip ol
salardı, erkeklerle yarışa girmeleri gerekirdi. Yahut
serbest olmadıklarına inansalardı, günümüz hiç de
ğilse bu bir sürü olanağın olduğu çağda, karşı cins
emperyalizminden kurtulmaya çalışırlardı.
İsviçre gibi, hayat düzeyinin oldukça yüksek ol
duğu, buna karşın kadınların yakın bir zamana ka
dar seçim hakkına sahip olmadığı bir ülkenin bir kan
tonunda, kadınlar arasında kendilerine seçim hakkı
nın verilip verilmemesi konusunda bir anket yapıl
dı: Ye çoğunluk aleyhte oy kullandı.
Buna şaşıran İsveç’li erkekler, alman sonuçta
yüzyılların getirdiği bir alışkanlığın etkisi olduğu an
layışına vardılar.
Aslında büyük bir hata içindeler. Çünkü katim
lar, erkekler tarafından sömürüldükleri kanısında de
ğiller. Doğrusunu söylemek gerekirse, kadınların dün
yasında erkeklere, en çok figüran rolü gibi üçüncü
sınıf bir yer vardır. Hatta onlar için erkeğin varlığın
dan sözetmek bile yararsız ve saçmadır. Kadının er
keğe bağımlılığı maddesel veya fiziksel türden olup,
bunu bir turistin seyahat acentasma veya bir kahve
cinin ocağına, hatta arabalarm benzine ve de tele
vizyonların elektrik akımına bağımlılığı ile karşılaş
tırmak olasıdır. Tabii ki bu tip bağımlılıkların duy
gusallığından söz etmek yararsız ve saçma olur.
24
Ünlü yazar îbsen de, diğer birçok erkek yazarın
hatasına düşerek, eserlerinde Nora’yı kadınların kur
tuluş manifestosu yapmaya çalıştı. 1840 yılında ese
rin ilk defa sahneye konuluşunda, yanlızca erkekler
şoke oldu. Tabii hepsi de o günden sonra, kadınları
tutsaklıktan kurtarm aya yemin ettiler.
Kadınlarda ise bu eşitlik hareketli bir tip moda
ya büründü. Sonunda uzunca bir süre feministlik mas
karalarıyla birbirleriyle adeta yarış ettiler.
Sartre’m felsefesi de, kadınlar tarafından aynı ba
kış açısıyla temsil edildi. Bu harekete katılan kadın
lar, pantolon ve siyah bluz giyip saçlarını bellerine,
kadar uzatarak bütün Existanyalistik felsefeyi anla
dıklarını kanıtladılar. (!)
Benzeri bir soytarılığı da, Mao Tse Tung’un ko
münizmini benimsediklerini ortaya koymak için, Mao
kıyafetlerini moda etmekle gösterdiler. (*)
25
KADINLARIN DÜNYA GÖRÜŞÜ
27
şılaştığı sorunların çözümüne yardımcı olacak kadar
etkilemek ister. Kendisi için" takıp takıştırdığı herşey,
bütünüyle öteki kadınlara yöneliktir. Yani kadınlar
erkeklere, yaşam için gerekli bir hademelikten daha
fazla değer vermezler.
Bir firma.kıym etli bir elemanın peşine düşerse,
onunla bir anlaşma imzalayana kadar her yola baş
vuracaktır. Sonuçta, anlaşmadan sonra tehlikesizce
kendi yanmda kalacağından emindir. Çünkü terazi
nin kefesi şimdi kendi lehine ağır basmaktadır. Ka
dınlar için de durum aynıdır. Onlar da kocalarına,
kendilerine bir ömür boyu hizmet edecek kadar ser
bestlik tanırlar.
Genellikle kadınları bir firma ile karşılaştırmak
yerinde olur. Nasıl ki firmalar kâr etmek için kurul
muş sistemlerse ve hissi boyutları yoksa, kadınlarda
kendilerini bir ömür boyu geçindiren bu sistem için
de, aynen bu şekilde aşksız, nefretsiz ve kızmadan
bağlanırlar. Erkeğin kendisini terketmesinden kadın,
ekonomik durumunun sarsılacağı için korkar. Ancak
bu da akılcı bir karaktere sahip olup, aynı şekilde man
tıksal yoldan, bir başkası ile evlenerek telafi edilebi
lir. Dolayısıyla bu korkunun, aynı haldeki bir erkek
te görülen, kıskançlık, aşağılık duygusu... vs. cinsin
den hissi hiç bir yönü yoktur.
Genellikle erkekler kadmları bir İkincisi için ter-
kettiklerinden özenilecek durumları da yoktur. Çün
kü kadının gözünde erkek, pozisyonunu düzeltme-
mektedir. Kocanın bir başka kadına kaptırılması ha
linde duyulacak korkuyu bir firmada çalışmakta olan
kıymetli bir elemanın başka bir şirkete gitmesi yüzün
den hissedilen yeni eleman arama telaşı ile karşılaş
28
tırabiliriz. Bu durumdaki bir kadının aşk üzüntüsü
ise, bir firmanın ticari bir işten zararlı çıkması gibi
rasyonel bir karaktere sahiptir.
Dolayısıyla bir erkeğin karısını, kendinden çok
daha yakışıklı erkeklerle ilişki kurmadığından namus
lu sayması saçmadır. Çünkü kocası yeterince kazana
rak, kadın için değerli olan şeyleri satınalabildiği sü
rece böyle bir şeyi yapması gereksizdir. İlke olarak
k a d ın la rın sadakati erkeklerinkine benzemez. Kadın
lar genellikle erkeklerin dış görünüşü ile ilgilenmez
ler. Mesela bir kadın kocasmm erkek arkadaşı ile
flört ediyorsa, yanlızca onun karısını sinirlendirmek
niyetindedir. Kocasmm duygulan değil, öteki kadmm
ne hissettiği önemlidir. (Eğer, ikinci erkeğin bir değe
ri olsaydı, bu işi gizlice de yapabilirdi). Günümüzde,
bazı yörelerde yaygmlaşan grup seksi de, bugün bi
raz modası geçmiş flörtün değişik bir şeklidir. Bura
da da öteki kadmlar oradaki erkeklerden daha önem
lidir. Tarih birçok metresi olan kırallar ve derebeyle-
riyle doludur. Kıraliçeler ve prensler için buna ben
zer hikayeleri hemen hiç duymayız. Bir kadm için
sırf erkeklerle yapılan grup seksi, can sıkıntısından
başka bir şey değildir. Bu her devirde böyleydi ve ge
lecekte de hep böyle kalacaktır.
Eğer kadmlar için erkeklerin dış görünüşü önem
li olsaydı, reklam şirketleri bundan çoktan yararlan
masını bilirlerdi. Çünkü, erkeklerin ellerine teslim et
tikleri para sayesinde kadmlar, erkeklerden çok daha
fazla satmalma ve tüketim gücüne sahip oldukların
dan, satılan malların yakışıklı ve genç erkeklerle rek
lamlarının oldukça yaygın olması gerekirdi. Ancak
yaşadığımız hayatta 'bunun tamamen tersi bir ger
çeklik olup, seyahat şirketleri, otomobiller, temizlik
29
tozları, televizyonlar ve yatak odası takımlarının rek
lamları hep gösterişli kadınlar tarafından yapılmak
tadır.
Akılları yeni başlarına gelen film prodüktörleri
yakışıklı erkekler yerine Belmondo, Mathaü ve Dus-
tin Hoffman gibi çirkinlerini de gösterebileceklerini
farkettiler. Bu sayede çirkin erkekler de (erkeklerin
gözünde yanlızca kadınlar güzel olabilir) nihayet, bu
artistleri taklit etme imkanına sahip oldular. Zira bu
filmlerde güzel kadınlar rol aldıkça,, erkek rolünde
Rock Hudson gibi birisi olmuş veya olmamış, bu özel
lik kadınlar için önemli değildir. Çünkü onların gö
zünde ancak kadın artistlerin güzel olup olmaması
önemlidir. Kadınların birbirlerini ne derece acıma
sızca eleştirdiklerini gören erkekler, bu duruma her
halde şaşıracaklardır. Karısının, sürekli olarak baş
ka kadınların bacaklarını, çarpık burunlarını, ge
niş kalçalarını veya dümdüz göğüslerini inceleyip
eleştirdiğini farkeden bir erkek, kadınların birbirle
rinden tahammül edilemeyecek kadar .nefret ettik
leri sonucuna varacaktır. Tabii ki burada da mesele
yi yanlış ortaya koymaktadır.
Yukarıdaki örneği yeniden ele alacak olursak, ka
dınların diğer kadınlan övmesi, bir firma sahibinin
kendi memurları önünde rakip firmayı övmesine ben
zer ki, bu da saçmadır. Bu taktirde en iyi personelini
elinden kaçıracağı muhakkaktır. Politikacılar da aynı
tip soytarılığa başvurarak, görünüşte birbirlerinin
canlarına okurlar. Aslına bakılırsa mesela Nixon, Sov
yet Komünist Partisi Genel Sekretesi Brejnev veya Fi-
del Castro ile bir adaya sürgüne gönderilmeyi, ken
disinin seçilmesine yardım etmiş olan her hangi bir
seçmene tercih edecektir. Çünkü Nixon’un bu sıra
dan adamla hiçbir ortak yönü yoktur.
30
Maddesel ve zihinsel yönden ellerinden gelse ka
dınlar, başka kadınlarla beraber olmayı, erkeklerle
beraberliğe tercih edeceklerdir. Ancak burada kadın
la n sevicilikle suçlamak yerinde olmaz. Ayrıca, er
keklerin lezbiyenlikle itham ettikleri kadınların da
karşı cinse karşı biyolojik isteklerinin olmadığı söy
lenemez. Fakat şurası bir gerçektir ki, iki cinsin dün
yalarında hiçbir ortak nokta yoktur. Bu durumda ka
dınlar, erkeklerden paradan başka ne isteyebilirler ki.
Kadmlann birbirleriyle birçok ortak meseleleri var
dır ve -zihinsel ve ruhsal yönden oldukça primitif bir
düzeyde olduklarından- bu meseleler de oldukça
düzeysizdir. Birey olma dürtüsü kadınlar arasmda
hemen hemen hiç yoktur. Dolayısıyla birbirleriyle
oldukça kolay ve cennetteymiş gibi rahatça anlaşabi
lirler. Gerçi anlaşma düzeyi sefalet denecek derecede
düşüktür. Fakat, hepsi de aynı düzeyde olduğundan,
kimseden şikayeti olamaz.
31
CİNSÎ LATİF
32
grubu içinde değerlendirebilecek hiçbir özellikleri yok
tur.
Daha sonra da göreceğimiz gibi, erkeğin boyun
eğilecek ve tapılacak bir varlık arayışı içerisinde olma
sı nedeniyle, bir kadına ihtiyacı vardır. Bunun gerekli
liğine kendisini de inandırmak için, kadınlarda, ken
dilerinde zerresi bulunmayan özelliklerle onları adeta
süsler. Zekalarını hiç kullanmadıklarından kadınla
rın zeki olduklarını ileri süremez. Ama bir altıncı his
ten veya kadınlara özgü bir sezişten kahrederek bü
tün davayı mantıklı bir zemine, oturttuğunu zanne
der. Sözün getirdiği, kadma güzel diyerek'bütün me
seleyi hallettiğini düşünür, insanlardaki güzellik öl
çüleri sübjektif olup, bu konudaki değerlendirmeler
de, tarafsızlık ve bağımsızlık gerektirir. Sübjektif ol
masına karşın bu ölçüyü benimseyerek bir cankurta
ran simidi gibi sarılan erkek, sonunda kendini seve
seve bir ömür boyu kadma köle olarak teslim eder. Ka
dınların süslenip püslenip bütün dikkatleri üzerle
rine çektiklerini görerek, nihayet kendi yaptıklarının
doğruluğunu gösteren delili bulduğunu zannedip se
vinir. Kadın kendi kendisini güzel bulduğundan, o da
kadını güzel bularak aynı anlayışa varır. Hatta, güzel
bulduğu kadının onu bir ömür boyu hizmetçiliğe ka
bul etmesi nedeniyle bir bakıma minnettardır da.
Kadın bu imgeyi, bazı bazı üçkağıtçılıklarla da
destekler. Yaşama amaçlarının, çocuklarmki gibi so
rumsuz, beleş ve işsiz güçsüz bir hayat olması nede
niyle, davranışlarında da çocuk gibi masum görünme
de kadınlar açısmdan yarar vardır. Çocuklar yardıma
muhtaçtır; Minnacık vücutlarında ufacık ufacık el
leri, kollan vardır. Tenleri yumuşacıktır. Hemen gü
lebilirler. Büyüklerini taklit etmek hoşlarına gider.
33
Tabii yardıma muhtaç olduğundan böyle bir varlık
için gereken her şeyi yapmak insani bir görevdir. Ay
rıca biyoloji kanunlarına göre, soyunu devam ettir
meyen türler de ölüme mahkumdur.
Kadınlar da, uygun bir makyajla çocukları andı
ran masum (baby look) bir görünüm kazanarak, «Ah,
ö, şahane» gibi lüzumsuz hayret ifadeleriyle de tecrü
besiz genç kız rolünü ellerinden geldiğince oynamaya
çalışırlar. Çocuksu (masum) bir yüz ifadesiyle, işye
rinde yardıma muhtaçmış izlenimi verip erkeğin yar
dımseverliğine sığınarak, kendileri için sürekli ola
rak koşuşturmasını sağlarlar.
Kadınların her yaptığı iş gibi bunlarm da aptal
ca olmasına karşm, sonunda başarılı olmaları hay
retle karşılanmalıdır. Aslına bakılırsa çocuğumsu bir
yüzü ideal bir güzellikmişçesine reklam etmesi, niha
yet 25 yaşında foyanın ortaya çıkmasıyla son bulur.
Kozmetik endüstrisinin bütün göz boyayıcı yöntemle
rine rağmen (kadm dergileri düşünme ve gülmenin
cildin kırışmasına sebep olduğunu söylemektedirler),
yaşlanmayı önleyemez. Ama yanlızca genç kadınla
rın güzel olabileceğine inandırılmış erkeğin, yaşını
başını almış bir kadına yüz çevirip sırtını dönmesi
gerekmez mi?
Bütün yuvarlak hatlan sarkmaya başlayan bir
kadm, erkeğin ne işine yarayabilir ki? Hele sesi de
çocuğumsu olmaktan çoktan çıkarak bir cadıkarı se
sine benzemeye, yürek ferahlatıcı gülmesi de bir kiş
nemeyi andırmaya başlamışsa? Yahut da zamanla bir
bostan korkuluğunu andırmaya başlayan bu..kadının
«Ah», ve «Oh»lan, erkekleri. duygusallığa itmek
yerine, kendi geri zekalılığım ortaya koymakta ise?
Yaşayan bu mumyanın -sözü edilen bütün bu geliş
34
melerden sonra- erkekte cinsel bir istek uyandırama-
yacağı da açıktır. Tabii sonuç olarak, kadının bu fa
şistçe baskısının nihayet sona ereceği akla gelebilir.
Fakat şu iki sebepten kadınların hesabı yine de
doğru çıkar. Evvela bu arada doğan çocuklardan do
layı, kadınlar başka bir yönden yardıma muhtaçtır.
Ayrıca bu dünyada bütün erkeklere yetecek kadar
genç ve güzel kadın da yoktur.
Şurası bir gerçektir ki, mümkün olsa erkekler hep
zamanla yaşlanmalarına karşın çocuk gibi dav
ranm aya devam eden kanlarım, daha gençleri ile de
ğiştirmek isteyeceklerdir. Ama kadın sayısı dünya
nın her yerinde aşağı yukan erkek sayışma eşit ol
duğundan ve her erkeğin de muhakkak bir kansı ol
ması gerektiğinden, sonunda erkekler ellerindekiyle
yetinmek zorunda kalacaklardır.
Bu işin kanıtı gayet basitçedir. Erkeğe olanak ve
rilse, -daima genç kadını yaşlısına tercih edecektir. Ni
tekim Marilyn Monroe veya Liz Taylor için bile, cilt
lerinin bütün kusurlarmı kapattıramadığı andan baş
layarak, bütün kozlarının ellerinden gittiğine tanık ol
duk. Hatta sinema müşterisi erkekler bile, daha genç
ve güzel kadın artistlerin filmlerini yavaş yavaş ter
cih etmeye başladılar. Maddi durumu uygun erkekler
ise filmlerin dışında da genç kadını yaşlısına tercih
etmektedir. Zenginler ve artistler zaten devamlı ola
rak karılarını boşayıp daha gençlerle evlenmektedir
ler. Tabii bu arada boşanan kadma amortisman bede
li olarak epeyce yüklü bir para ödendiğinden, bu ka
dınlar da dahil, hiç kimse bu işten rahatsız olmamak
tadır. (Hatta kadmlar bu kadar iyi şartlarla erkekle
rini başlarmdan attıklarından memnundurlar da).
35
Ama bu yükün altından ancak hali vakti yerin
de olan erkekler kalkabilir. Yani züğürtlerin harcı de
ğildir. Fakir bir erkek, kafası bozularak aynı yolu seç
meyi deneyecek olsa, kendi çocuğundan başka ikin
ci kadın ve doğacak çocuklarma da bakamayacağın
dan, yolun yarısında pes edecektir. Güzel bir kadın,
aynı gelire sahip biri genç, diğeri yaşlı iki erkek ara
sında tercih durumunda kalacak olsa, gencini tercih
edecektir. Çünkü genç olan, hayatın sorunlarım çöz
me konusunda'-yakışıklılığından değil- daha uzun bir
süre kadının emrine amade olabilecektir. Kadmlar er
keklerden ne istediklerini çok iyi bildiklerinden, bu
yönde kendileri için daima en doğru kararı verirler.
Her halde bütün tarih boyunca, yirmi yaşındaki yok
sul bir delikanlıyı kırk yaşmdaki zengin bir erkgğe
tercih eden tek bir kadına raslanmamıştır. (*)
Bir bakıma orta yaşlı kadınların, erkeklerin kendi
kendilerini güzel bulmamaları sebebiyle, mutlu olma
ları gerekir. Aslında erkeklerin çoğu güzeldir de. Me
seleye yanlızca fiziki yönden bakacak olsak bile, er
keklerin çalışmaları nedeniyle bedenlerinin antren
manlı oluşu yanında, manalı ve zeki yüz ifadeleriyle
de kadınları gölgede bırakacakları açık bir gerçektir.
Devamlı olarak çalışmaları ve hareketli olmaları ne
deniyle kadınlardan daha uzun bir süre güzel kalır
lar. Aktif çalışmamaları yüzünden kadınlar, elli yıl
içinde milyonlarca hücrenin herhangi bir yığını ha
line gelirler. (Bunu kanıtlamak için caddelerde gördü
ğümüz ellisindeki erkeklerle kadınları karşılaştırmak
yeterlidir.)
(*) Altın ateşle, kadın altınla, erkek kadınla tecrübe edilir. —Psagor—
Ç.N.
36
Ama, işin tuhafı erkeklerin bu mükemmel özel
liklerinin farkında olmayışlarıdır. Kadınların, he
men bütün erkekleri beğenmemeleri için sebep yok
tur. Ama gerçek hayatta ise, dönüp yüzlerine bile ba-
kılmamaktadır. Kadın burada, ne niyetinin kötü olu
şundan, ne de işine öyle gelmesinden, erkeklere ilgi
siz davranmaktadır. Çünkü, erkekleri yanlızca mad
di değerler üreten bir makina olarak görmektedir. Bu
nedenle bir makina estetik açıdan değerlendirilmeyip,
ancak fonksiyonel açıdan incelenebilir. Erkekler de
nitekim, kendilerini böyle görüp bu ölçüye göre de
ğerlendirirler. İş hayatının sorunları içerisinde boğu
lup kaldıklarından, zavallıların meselelere objektif bir
açıdan bakmaya zamanları dahi yoktur.
Her şeyden önce erkekleri, bizzat kendilerinin gü
zel olup olmadıkları hiç ilgilendirmemektedir. Yaşam
larına bir amaç verebilmek için, kadınların daha gü
zel, daha yardıma muhtaç ve saygıya değer olmaları
gerekmektedir. Bu yüzden, ve de güzelliğin tam ' bir
tarifi üzerinde anlaşmaya varılmadığından, kadınla
ra «cins-i latif» demek işlerine gelmektedir.
37
EVREN MASKULÎNDÎR
38
Kadınlar, ilkesel olarak, kendilerine yararlı
olabilecek şeylerle ilgilenirler. Mesela bir genç
kız, gazetelerdeki politik yazıları okuyorsa, bunu hoş
landığı bir erkek arkadaşını etkilemek için yapmak
tadır. Yoksa, Yahudilerin, Çinlilerin veya Güney Af
rikalı zencilerin sorunları umurunda değildir. Aynı
şekilde ansiklobediden bir Yunan filozofunun admı
aradığını görürseniz, muhakkak ki bu ad çözdüğü
bulmaca için gereklidir. Eğer araba prospektine ba
kıyorsa, tekniğe merakından değil, bir araba almak
istemesindendir.
Şurası bir gerçektir ki, anne olmuş kadınlar da
dahil, hemen bütün kadınlar, çocuğun nasıl meyda
na geldiğini bilmezler. Aslında bilseler bile, olayla
rın gelişmesinde hiçbir rolleri olmayacaktır. Onla
rın açısından gerekli olan bu işin dokuz ay devam et
tiği ve bu zaman süresince kendilerini koruyarak her
hangi bir rahatsızlıkta hemen doktora gitmeleri ge
rektiğini bilmektir.
Erkeklerin araştırıcılıkları ise bambaşka bir ka
raktere sahiptir. Doğrudan doğruya yarara yönelik
olmadığı halde, sonuç olarak insanlara çok daha ya
rarlıdır.
Bu konuda, büyük inşaat makinalarmm kullanıl
dığı bir inşaattan örnek vermek yerinde olur. Hangi
sınıftan olursa olsun, bir erkek, böyle bir yerden ge
çerken olan bitenleri şöyle bir merakla seyreder. Hat
ta birçokları da, yeni makinalarm ne yaptıklarını ve
nasıl çalıştıklarını öğrenmeye çalışır.
Kadınlar içinse böyle bir inşaat yerinde durup
bakmanın, belki bir dedikodu malzemesi dışında (bir
işçi makinalardan biri tarafından ezilmişse) hiçbir çe
39
kici tarafı yoktur. Bu durumda kadınlar, bu olaydan
kendisine yarayacak kadarını öğrenerek oradan ayrı
lırlar.
Erkek araştırıcılığı dünyayı kavramaya yönelik
tir. Zira erkeğin öğrenmek istemediği hiçbir bilimsel
alan yoktur. İster politika veya botanik olsun, isterse
atom fiziği. Onun her şey ilgi alanına girmektedir.
Aslında kendi meşguliyetleriyle hiçbir ilgisi olma
yan çocuk bakımı, reçel yapma ve ham ur açma
gibi konular bile erkeğin ilgi alanındadır. Hatta diye
biliriz ki, eğer erkekler hamile kalsalardı, bu konu
da gerekli her şeyi öğrenirlerdi.
Erkekler etraflarında olan bitenleri yalnızca in
celemekle kalmayıp, aynı zamanda da yorumlamak
tadırlar. öğrenmeye meraklı olduklarından, rahatlık
la bazı ilke ve çözüm yolları çıkararak sonradan ya
rarlı yönde kullanmaya çalışırlar. Bütün bu işlerde
ki hedefleri de, herzaman daha iyiye yönelik yenilikler
elde etmektir.
Şurası bir gerçektir ki, ister elektrik, sibernetik,
aerodinamik veya jinekoloji olsun, isterse mekanik,
kuantum fiziği, hidrolik veya genetik, akla gelen her
alanda gerçekleşen yeni buluşlar erkekler eliyledir.
Hatta çocuk psikolojisi ve bakımı ile konservecilikte
ki yeni buluçlar bile erkeklerin eseridir, öyle ki, ka
dın modası ile ancak lüks otellerde ürünlerini gördü
ğümüz ahçılık 'sanatının ürünleri bile onlar tarafın
dan geliştirilmiştir. Şöyle tadı tuzu yerinde bir şey
yemek isteyen birisinin, bunu evinin dışında, erkek
ahçılann çalıştığı lüks restoranlarda bulması, mese
leyi açıkça ortaya koymaktadır.
Arasıra yeni bir yemek çeşidi bulmak niyetinde
olsalar bile, kadınların bu konudaki yetenekleri hem
40
çok primitifdir, hem de -tatsız tuzsuz, günübirlik ye
mekleri yapmakla- var olan yetenekleri de körelmiş
tir. Yemek konusunda zevk sahibi kadma hemen hiç
raslanmaz. Aslına bakarsanız kadın milleti hiçbir işe
yaramaz.
Ancak erkekler, özgür ve insana yaraşır bir hayat
için bütün koşullara sahipken, bundan vazgeçerek bir
köle yaşamını tercih etmektedirler. Yaratılıştan ve ye
tişmelerinden getirdikleri bütün bu olağanüstü özel
liklerine karşm, erkekler ne yapıyorlar dersiniz? Ken
di istekleriyle yukarıdaki özellikere sahip olmayan
kadınların köleliğini kabul etmektedirler. Yaptıkla
rına da «insanlık» adını vermekte olup, bununla da
kadın ve çocukları uğruna heder olmayı kastetmek
tedirler.
İşin ilginç olan yönü, çok rahat bir yaşam sürme
olanağına sahip olan erkeklerin, bunu istemelerine
karşılık, hayatlarını mahveden kadınların da bütün
bu işlere kayıtsız kalmalarıdır. İnsanlık, bir yarısının,
diğer yarısı olan asalaklar tarafından sömürülmesi
ne öylesine alışmıştır ki, her türlü ahlâk kuralı, so
nunda aslından saptırılarak soysuzlaştırılmıştır. Do
layısıyla kadınlar için her erkeği, önce okuyup sonra
çalışan ve çocuk getirilmeye yarayan bir çeşit Sisi
pos (*) olarak görmek artık doğal hale gelmiştir. Bu
nu başka şekilde düşünebilmek olanaksızdır.
41
Aile kurarak, bütün ömrü boyunca amaçsız bir
çalışmayla karışma ve çocuklarına bakmak için ömür
tüketmeye k arat veren bir genç erkek toplumca öv
güye değer görülmektedir. Buna karşılık bütün bu
kalleşçe num araları yutmayarak kendi bildiği gibi
yaşayan her erkek de toplum tarafından hor görülür.
Erkeklerin karakter ve yeteneklerine göre yaşa
mak istememelerini görmek yürekler acısıdır. Bütün
zeka, güç ve enerjilerini insanlığa her boyutta yepye
ni dünyalar kazandırmak yerine, ömürlerini kadınla
rın tiksindirici derecede ilkel ihtiyaçlarını karşılamak
için boş yere heder etmektedirler.
Evrenin bütün sırlarım çözmeye yarayan ola
nakları varken erkekler, kendiliklerinden kadınların
düzeylerine düşmektedirler. Bütün zeka, beden ve im-
" gelem güçleriyle, gelişmeye çok daha fazla katkıda
bulunma olanağına sahip olmalarına karşm, varola
nı koruma ve sınırlı düzeltmelerle yetinmektedirler.
Arada bir de yeni bir keşif ve buluş yaparlarsa, bu
nun herzaman insanlığa (yani kadınlara) faydalı ola
cağı inancındadırlar. Hatta öyle ki, bu yeni buluşla
rın yanında, örneğin uzay araştırmalarıyla da uğraş
maları yüzünden, kadınlan ve çocuklarını daha kon
forlu yaşatamadıklanndan, üstelik de özür dilemek
tedirler. îşin araştırma ve buluş evresinden daha zor
olan yönüyse, bunları kadın diline çevirerek, onlar
için çekici hale getirmek oluyor. Çünkü artık, bütün
dünyaca bilinen imgelem güçlerinin eksikliği nede
niyle kadınların kendiliklerinden bu işlerle hiç ilgi
lenmeyecekleri ortadadır. Yoksa geçmişte hiç değilse
tek bir kadın mucit veya kaşif ortaya çıkardı.
Dolaylı da olsa erkeklerin yaptıkları her işi ka
dınlar için yaptığına insanlık öylesine inanmıştır ki,
42
bugün artık, bunun günün birinde başka türlü olabi
leceğini düşünmek olanaksız hale gelmiştir. Örnekse,
bestecilerin aşk (yani tutsaklık) şarkılarından başka
birşey besteleyebileceklerini düşünebiliyor musunuz?
Ya yazarlarm aşk (yani kölelik) romanlarından baş
ka türde bir eser verebileceklerine inanıyor musunuz?
Bu durum artık o haldedir ki, ressamların bizlere çıp
lak kadm resimlerini sanat diye yutturmalarından
artık insana gına gelmektedir. Galiba başka türlü re
sim yapmak ellerinden gelmiyor.
Bize artık, bilim adamları eserlerini -tek kelime
sinden çakmayan- hanımlarına ithaf etmeseler de olur
gibi geliyor. Peki film yapımcılarının her filmde dol
gun göğüslü kadm artistleri seçmeleri sanat açısın
dan gerekli midir, dersiniz? ,
Hatta uzayda dolaşan astronotların karılarına
gönderdikleri onlan ne çok sevdiklerine dair sözleri
ni gazetelerin yazmasmı sizler de artık büsbütün ge
reksiz bulmuyor musunuz?
Şurası bir gerçektir ki, erkekler eğer sürekli ola
rak düdüklü tencere, daha beyaz yıkayan temizlik to
zu, solmayan halı, öpülünce çıkmayan dudak boyası
için kafa yormak yerine, insanlığın temel meseleleri
ile uğraşmış olsalardı, dünyamız muhakkak ki tah
minimizden çok değişik olurdu. Boyuna çocuk doğur
mak yerine (bu işe gelecekte de devam edeceklerdir),
kendi hayatlarını yaşasalardı daha iyi olmaz mıydı
dersiniz? Durmadan kadının «gizemli» psikoloji
sini araştırmak yerine (işin asıl gizemli olan tara
fı kadiri ruhunda gizemli hiçbir şeyin bulunma
masıdır) kendi psikolojilerini veya başka yıldızlarda
ki canlıların ruhsal dünyaları hakkında araştırma
yapsalar, insanlığa daha yararlı olmazlar mıydı aca
43
ba? Devamlı olarak ulusların (sadece kadınların işi
ne yarayan) mal mülklerini korumak için silah üret
mek yerine, örneğin çok hızlı uzay kapsülleri yapa
rak, başka yıldızlardaki canlılarla ilişki kursalar, da
ha yararlı olmazlar mıydı?
Erkeklerin her şeyi düşünmeleri mümkün olduğu
halde, kadınların bu yönlerini düşünmeleri ne yazık
ki tabu olarak kabul edilmiştir. Bu o kadar katı bir
kuraldır ki, hiç kimse dönen dolapların farkına vara
mamaktadır. Bu nedenle erkekler -farkında olmadan-
hep kadınlar için savaşmakta, onların çocukları için
didinip durmakta ve kadınlar için şehirler imar et
mektedirler. Bu arada kadınların da gün geçtikçe, da
ha da aptallaşıp tembelleşmelerine karşın, maddi is
tekleri de daha çok artmaktadır. Bunun yanında her
geçen gün, daha da zenginleşmektedirler. Basit olma
sına karşılık etkin bir sömürü sistemiyle -evlenerek
veya boşanarak, miras yoluyla, yaşlılık ve hayat si
gortalarıyla- maddi durumları daha da düzelmekte
dir. A.B.D.’de kişiye ait gayrı menkullerin yarısından
fazlası kadınların olup, durum Batı Avrupa ülkeleri
için de pek farklı değildir. Bu böyle giderse kadınlar
günün birinde erkeklere, yalnızca psikolojik değil, ay
nı zamanda mali yönden de egemen olacaklar ve on
ları yöneteceklerdir.
Bütün bu gerçekleri bir kenara iten erkekler, mut
luluğu ne yazık ki tutsaklıkta aramaya devam etmek
tedirler. Kadınlarda bari bu tahmin edilen özellikler
bulunsa, erkekleri belki zaman zaman haklı görmek
mümkün olacaktır. Yani kadın denen varlık -onla
rın zannettiği gibi- şefkatli, zarif ve merhametli bir
peri, yahut da daha iyi dünyalardan gelmiş ve bu dün
ya için çok ince bir melek olsa bari içim yanmaz.
44
Peki, her konuyu anlayıp öğrenmek isteyen er
kekler, neden bu olaylara gözlerini kapıyorlar? Neden
kadmlarda bir vagina, iki göğüs ve birkaç kaset do
lusu boş laftan başka birşeyin olmadığını anlamıyor
lar? Sadece insan derisiyle kaplı bir hücre yığını ol
malarına karşın düşünebildiklerini ileri süren (!) bîr
varlık olduklarını, nasıl oluyor da göremiyorlar.
Eğer erkekler durup dinlenmeden koşuşturmayı
biraz yavaşlatarak şöyle bir düşünecek olsalar -hiç
bir taraflarında bir özgünlük olmaması nedeniyle-,
kadınların yerine geçebilecek kadın şeklindeki bir ma
keti geliştirmeleri işten bile değildir. Doğrusu onların
gerçekleri görmekten neden bu kadar korktuklarını
anlayamıyorum.
45
KADININ APTALLIĞI
ONU KUTSALLAŞTIRIYOR
46
sanlar soyut düşünemediklerinden alıştıkları dünyayı
zihnen bile terkedemezler. Dolayısıyla ölümden de
korkmazlar (tabii bunun nasıl bir şey olduğunu ta
savvur edemediklerinden). Ayrıca hayatın anlam ve
amacını aramak gibi bir meseleleri de yoktur. Bütün
faaliyetleri rahat ve konforlu yaşamak gibi doğrudan
bir amaca hizmet etmektedir. Kadınların dinsel ihti
yaçları da yoktur. Arada bir böyle bir duyguya kapıl-
salar bile, bunu kendileriyle uğraşarak doyuma erdi
rirler. Çünkü aptal insanların kendilerine olan hay
ranlığına sınır yoktur. Bir kadın eğer dindarsa, cen
nete girebilmek için inanıyordun Çünkü onun için
tanrı, kadına bu işi sağlayan bir erkekten başka bir
şey değildir.
Akıllı insanın (yani erkeğin) durumu ise bütü
nüyle değişiktir. O da ilk önce özgür yaşamakla ol
dukça rahatlığa kavuşur. Bağımsızlığın getirdiği yep
yeni olanaklar kendisini adeta sarhoş eder. Ancak bu
olanaklardan yararlandığı andan başlayarak kendi
sini bir korku alır. Çünkü soyut düşünebildiğinden,
yaptığı her işin hiç beklemediği sonuçları da berabe
rinde getirebileceğini ve sonuçtan da bütünüyle ken
disinin sorumlu olduğunu bilmektedir.
Ortaya çıkacak sonuçlardan korktuğundan en iyi
si hiç bir şey yapmamayı arzu etmektedir artık. An
cak bu mümkün olmadığından (zira erkektir ve ça
lışmak zorundadır), çocukluğundaki kesin kuralların
egemen olduğu dünyanın özlemini ^çekmeye başlar.
Etrafında, neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendi
sine söyleyecek ve böylece yaptığı anlamsız işlere bir
anlam kazandırarak üzerine almış olduğu sorumlulu
ğu hafifletecek birini aramaya başlar. Zira bütün bu
yapılan işlerin büyük bir ideale hizmet ettiği de söy
47
lenemez. Diğer bir deyişle erkek, kayıtsız şartsız tes
lim olduğu çocukluğunun tanrısı (yani annesi) yeri
ne, yetişkin döneminde bağlanacağı bir tanrı arar.
Bu aralık en kabul edebileceği tanrı da, Yahudi
Hıristiyan ve Müslümanların inandığı türden hakta
nır, bilge ve egemen bir tanrıdır. Ancak zeki oldu
ğundan böyle bir tanrının da bulunamayacağını bil
mesi nedeniyle insanların uydurduğu kuralları ve
normları uygulayarak, çocukluğundaki rahat hayatı
gerçekleştirmeye çalışır. Dolayısıyla başlıbaşma ken
disi bunları uydurmaya, diğer bir deyişle kendine yap
ma tanrılar aramaya koyulur.
Erkek, bütün bunları diğer hemcinsleriyle birlik
te ve de farkmda olmadan yapar. Zamanla da ortak
noktalar yavaş yavaş geliştirilerek «anlamlı» (yani
başka insanlar için yararlı) bir hayat için kurallar
ortaya çıkar. Bu yolla geliştirilmiş olan normların
oluşturduğu sistem hem ortaklaşa, hem de kişisel ola
rak adım adım kurulmuş olup, sonunda da kimsenin
meseleyi açıklayamayacağı kadar karmaşık bir hal
alır. Sonuçta bağımsız ve kutsal töreler, kurallar bi
rikimi ortaya çıkar. Bu kurallar artık herkes için gü
vene değerdir. Tıpkı çocukken, büyüklerin söyledik
leri bazan anlamlı, bazan da aptalca kurallara insan
ların güvenmesi gibi. Zaten denetim altmda tutmak
da olanaksız olup, itiraz halinde insan, toplumun dı
şına itilmekle tehdit edilir. Dolayısıyla o kişinin ra
hat ve huzurlu yaşamı elinden gider. Marksizm, Irk
çılık, Milliyetçilik ve Altrüizm,... v.s. hep bu çeşit yap
ma sistemler olup, din ihtiyacını bunlardan birini
kutsallaştırarak karşılayan erkekler de, tek bir in
sanın (yani kadının) boyunduruğu altma girmekten
kurtulurlar.
48
Erkeklerin büyük bir çoğunluğu ise bilinçli bir
şekilde, lüks tanrıçaları olan karılarının boyunduruğu
altına girmeyi (zavallılar buna AŞK derler) tercih
ederler. Zira kadınlar, erkeklerin dinsel duygularını
tatmin konusunda en ideal şartlara sahiptir. Her şey
den önce, erkeğin elinin altında herzaman hazır bu
lunmasına karşın, başlıbaşma dine ihtiyaçları olma
dığından, gerçekten de sanki tanrıymış gibi «ilahi»
bir özelliğe sahiptirler. Ayrıca istek ve talepleri de
bitip tükenme bilmediğinden, sürekli erkeği denetim
leri altında tutarlar. Bu nedenle erkekler de hiçbir
zaman kendilerini tanrıçaları tarafından terkedilmiş
hissine kapılmazlar. Yani kadın da erkek için, tıpkı
tanrı gibi, her yerde hazır ve nazırdır. Bütün bunla
ra karşın erkek kadına oldukça güvenmektedir. Çün
kü annelerinin de bir kadın olması nedeniyle, çocuk
larının «tanrıçasına» benzemektedir. Kadın, erkeğin
boş ve anlamsız hayatına, yapma bir yaşama ideali
vermektedir. Böylece erkeğin yaptığı bütün işler, so
nuç olarak başlıbaşma kendine bir yararı olmayıp,
kadının (ve sonra da çocuklarının) rahat bir yaşam
sürmesine yaramaktadır. Dolayısıyla kadm, isterse er
keği, hem bu anlamlı (!) hayattan yoksun bırakarak
cezalandırabilir, hem de seks yoluyla ödüllendirebi
lir.
Ancak bu ilahi özellikleri için asıl önemli şart
lar, kadınların akıl almaz ilginç davranışlara eğilim
li olmaları ve aptalıklarıdır. Çünkü yukanda sözünü
ettiğimiz türden bir sistem, kendi taraftarlarını bil
gice üstünlüğü, veya anlaşılmazlığı ile etkileyebilir.
Kadınların bilimsel üstünlükleri de söz konusu olma
dığından, ikinci olanaktan yararlanırlar. Kılık kıya
fet ve davranışlarıyla ilgili anlamsız hareketleri er
kek için biraz ilginç ve biraz da gizemlidir. Budalalık-
49
lan ise erkeğin, her türlü denetimini etkisiz hale ge
tirir. Çünkü zeka kendini anlaşılır ve mantıksal ha
reketlerle ortaya koyduğundan, ölçülüp, hesaplana-
bilen ve dolayısıyla denetimi yapılabilen birşeydir.
Ancak ahmakların yaptıkları işlerde zekanm kırın
tısı bile olmadığından, ne önceden tahmin edilebilen,
ne de denetimi yapılabilen davranışlardır. Bu bakım
dan, papalar ve diktatörlerde olduğu gibi kadınların
bir sürü gösterişli davranışları, akıl almaz, gereksiz
ve ilginç hareketleri büyük bir gizlilikle yürütebil-
meleri, onların foyalarının açığa çıkmasına engel olur.
Dolayısıyla sürekli olarak söz geçirmeleri ve etkinlik
lerini arttırarak, erkeklerin dine olan ihtiyaçlarını bu
yolla gidermiş olurlar.
50
ERKEĞİ EHLÎLEŞTİRMEKTEKİ
BAZI EVRELER
51
şeyden önce kendi ihtiyacı olan maddi değerleri üre
tip kendisine sunacak şekilde terbiye ederek şartlan-
dıracaktır. Bunu da, erkek çocuğunu daha ilk yaşın
dan başlayarak kadmın kişisel değer ölçülerine göre
eğitmekle sağlar. Sonuçta delikanlı büyüdüğünde, yap
tığı işlerin doğruluğunu, kadmlara yararlı olmakla bir
tutar, ve ancak onlara yararlı olduğu oranda doğru
olduğuna inanır.
Sonuçta kadın, erkek için, yaptığı işlerin yararlı
mı, veya değersiz mi olduğunu gösteren bir ölçüt, ve
ya başlıbaşma bir ölçüm aleti haline gelir. Ve eğer
erkek, hazan futbol maçı seyretmek gibi -kadınlar açı
sından yararsız- bir işle uğraşırsa, ölçüm aletinin ya
rarsız olarak gösterdiği bu faaliyeti daha sonra çok
çalışarak elde edeceği yararlı bir işle yerine getirme
ye çalışacaktır. (Sonuçta elde edilecek bu çıkarlar ne
deniyle kadınlar, erkeklerin maça gitme veya televiz
yondaki sportif faaliyetleri seyretmelerine göz yumar
lar) .
Kadının erkeği evcilleştirmesinde kullandığı yön
temlerin en etkininin «takdir ve övgü» olduğu görül
müştür. Uygulaması ancak kısa bir süre olanaklı olan
seks yönteminin aksine, bu metoda çok küçük yaşlar
dan başlayarak başvurulup ölene kadar sürdürmek
olasıdır. Ölçüsü kaçırılmadığı takdirde, -zaman zaman
eleştiriye ihtiyaç duymaksızın-, salt övücü sözlerle de
hedefe ulaşmak olasıdır. Zira övülmeye alışmış bir
insana bu yönde hoşuna gidecek komplimanlar yapıl
mazsa, o kendisini, sanki eleştiriliyormuş gibi hisse
der.
Erkeği bu yöntemle şartlandırarak hizaya getir
menin şu yararlan vardır: önce, bu övgü sözcükleri,
52
övgü yöneltileni bağımlı hale getirir. Övgü ancak da
ha yüksek mevkideki kişiden veya kurumdan geldi
ğinde bir değer taşır. Bu şekilde övülen kişinin mev-
kisi yükseltilmiş olur. Sonuçta bunun tiryakisi hali
ne gelen erkek, bu sözleri duymadan kendi değerini
anlayamaz olur. Kadının erkeği pohpohlaması, ken
disi için yararh çalışma yönündeki verimini arttırm a
sına yol açar. Zira ancak gittikçe artan bu başarıyı
olumlamanın gerçek bir anlamı olabilir.
Erkek çocuğun bebekken süt şişesini bitirdiği ve
ya lazımlığa oturmayı öğrendiği zaman, büyüklere
aptalca gelen sözlerle takdir edilmesiyle, bu evcilleş
tirme başlar. Sonunda o da tam bir fasit daire içerisi
ne girmiş olur. Çocuk yeniden takdir görme ümidiy
le, aynı şeyleri yeniden tekrarlayacaktır. Pohpohlan
madığı zaman da husursuz olacağmdan, -artık tirya
kisi olduğu bu sözler uğruna- elinden geleni yapacağı
muhakkaktır.
Aslmda kız çocuklar da bebekken, böyle bir şart
landırma eğitiminden geçerler. İlk iki yılda zaten kız
ve erkek çocuğun evcilleştirilme işleminde bir fark,
yoktur. Ancak sağlık ve temizlik kuralları öğretilir
öğretilmez, yollar ayrılmaya başlar ve gittikçe' de b ir
birinden uzaklaşır. Sonunda kız çocuğu sömürücü, er
kek çocuk da sömürülen insanın yapacağı işlere gö
re hayata hazırlanır.
Bu işlerin gerçekleşmesinde çocuk oyuncakları da
önemli bir rol oynar. Bu sırada kadm, çocuklarının
oyun arzusunu destekler. Daha sonra da bilinçli bir
şekilde -fakat farkettirmeden- istenilen yöne yöneltir.
Kız çocuğun eline bebek .oyuncak mutfak eşyası, kü
çük bebek arabası verilirken, erkek çocuğun elektrik
53
li oyuncak tren, yarış arabası, kamyon ,uçak... v.s. gi
bi -kızlara verilmeyen- oyuncaklarla oynamasına izin
verilir. Bu şekilde kız çocuğun annesini taklit etme
si ve daha sonraki hayattaki kadın rolüne hazırlan
ması sağlanmış olur. Böylece o da, aynen annesinin
kendisine yaptıklarını taklit ederek -bebeklerini ba
zen takdir edip bazan da azarlarken-, daha sonraki
hayatta kendisi için gerekli olan insanları yönetme ve
kendi istediği yöne yönlendirme sanatının temel ilke
lerini yavaş yavaş öğrenmeye başlar. Ancak kız ço
cukları, devamlı takdir ve komplimana alıştırılarak
yetiştirilmeleri ve bunu da büyüyünceye kadar an
cak kadın rolünü benimsemeleriyle elde edebilmeleri
mümkün olacağından, daha sonra bu rolü cam gö
nülden oynamaya devam edeceklerdir. Dolayısıyla on
ların yaptıkları işlerin doğru veya yanlış olduğunu
belirleyebilecek tek kurum yalnızca «kadınlar» dır.
(Erkeklere ise kadınların yaptıkları işlerin, -sıradan
ve basit olduğu zihinlerine yerleştirilerek-, nazarı dik
kate alınmayacak kadar sıradanmış gibi görmeleri
sağlanır.)
Erkek çocukların, bebeklerle oynamalarının dı
şında yaptıkları her iş takdir edilir. Dolayısıyla oyun
cak köprüler ve kanallar yapmaları, oyuncak otomo
billeri bozup yeniden takmaları veya plastik taban
calarla oynamaları sağlanarak daha sonraki hayat
ta kadının işine yarayacak ve geçimini temin edecek
aktif çalışmanın zemini atılmış olur. Bu nedenden
günümüzde erkek çocuklar okula artık, mekanik, bi
yoloji ve elektroniğin en temel kurallarından haber
dar olarak başlamaktadır. Zira tahtalarla ev yapımı
ve harp oyunlarından savunmanın nasıl olacağı ko
nusunda bir fikir edinmişlerdir. Bu sırada kendi ya
ratıcı güçlerini ve girişimciliklerini geliştirdikleri oran
54
da anneleri tarafından takdir edilirler. Kadın için bu
arada önemli olan konu, oğlunun kısa sürede öğren
diği bilgilerle kendisini geçmesi (zaten kadınların bu
dünyada erkeklerin yardımı olmadan yaşayıp ayakta
kalmaları mümkün değildir) ve çalışıp kazanma ko
nusunda hemen bağımsız bir hale gelmesidir. Kadın
için erkek, aslmda bir iş makinası olmakla birlikte,
sıradan bir iş makinası da değildir. Böyle bir makina-
nm bir anlayan tarafından kullanılması veya en azın
dan programlanması gerekir. Kadınlar açısından er
kekleri, kendi kendine program yapıp geliştiren ve
her yeni ortama uyabilen «bilinçli bir robot» olarak
görmek olasıdır. Nitekim bilim adamları da kendile
ri için düşünüp çalışarak elde ettikleri ürünleri in
sanlara sunan cansız malzemeden yapılmış bir robot
üzerinde halen çalışmaktadırlar.
Böylece erkek, daha yaşam biçimi ile ilgili seçi
mini yapmadan çok önceleri övülmeye ve pohpohlan
maya alıştırılması nedeniyle, gelecekte kendini ancak
çevrenin takdirini sağlayan iş alanlarında rahat his
sedecektir. Zamanla da bu işin tiryakisi olacağından,
kadın tarafından onaylanan ve gittikçe daha fazla ya
rar sağlayan konularda faaliyet gösterecektir. Takdi
rin erkekler tarafından da gelebileceği söylenebilir.
Ancak erkeklerin sürekli çalışma içinde ve birbirle-
riyle rekabet halinde olmaları bunu engeller. Bütün
bu nedenlerden erkekler, cepleri para görür görmez
kendilerine yaptığı işlerin doğru veya yanlış olduğu
nu ve ne oranda durumun iyiye gittiğini söyleyen özel
bir pohpohlayıcı tutarlar. Tesadüfen de kadın, bu iş
için biçilmiş kaftandır. Ancak kadın bütün bunları
taa başmdan başlayarak ustaca tertiplemiş olup, şim
di de uslu uslu kenarda beklemektedir.
Çok nadiren bir sanatçı veya bilim adamı bu fa
55
sit dairenin dışına çıkarak, ihtiyacı olan alkışı erkek
lerden alabilir. Gerçi böylece kadınlardan kurtulma
sına karşın, yine de takdir görmeye su ve ekmek gibi
ihtiyacı vardır. Zira, belirli bir alanda başarı kazana
rak bu yoldan hayatını maddi yönden garanti altına
almış erkeklerin hiçbiri, başka bir alana, -ne merak
itkisiyle, ne de o alandaki yeteneğini getiştirmek için-
geçmemektedir. Mesela, İspanyol ressamı Miro’nun
nokta-çizgi tekniği, Strauss’un valsleri veya Tennes-
see Williams’m kadınlarla ilgili dramlarında da açık
ça görüldüğü gibi, belli bir konuda meşhur olup s a y
g ın lık kazanmış bir erkek, hep aynı alanda kalmak
tadır. Zira aksi halde kendisinin değer ölçüsü olacak
tır ki, bu riske girmeyi göze alamamaktadır.
Bir sanatçının seyirciyi nazan dikkate almadan
kafasına estiği gibi, kendi tarzını ortaya koymasının
doğru olmayacağı konusundaki ileri sürülenler, insa
nın aklına oldukça yatkın gelmektedir. Beckett gibi
zeki bir yazarın, her halde salt eğlence olsun diye 20
yıldan beri hep Godot tipinde eserler ortaya koydu
ğu söylenemez. Çünkü yazar takdir ve övülmeye o
derecede alışmıştır ki, yeni ve riskli bir işe girmekten,
bir alkoliğin tedavi olmaktan korktuğu gibi korkmak
tadır. Eğer alıştığı bu ölçülü ve şartlanmış durumun
dan bir kurtulabilse, belki de zevk için -eserlerindeki
yapının iyi bir mekanik zemine oturtulmuş olması
nedeniyle- uçak dizaynında çalışır, yahut ender bit
kiler yetiştirir, veyahut da hiç değilse bir komedi ya
zardı. Bunun, «Mutlu Günler»de dişfırçasım arayan,
beline kadar toprağa gömülmüş kadını konu alan bir
komedi olması olasıdır. Hatta bu yoldan büyük bir
başarı kazanması da ihtimal dahilindedir. Ancak böy
le bir denemeye girişmek, taaa başmdan başlayarak
56
hayattaki başarının tek değer olduğu gösterilerek şart
landırılmış bir erkek için çok risklidir. Bu nedenden
Beckett gibi bir yazar bile, eskisi gibi hep hayatın an
lamsızlığını konu alan eserler vermektedir. Çünkü
aynı konuyu işleyerek eskiden olduğu gibi okuyucu
nun beğenisini yine kazanacağı muhakkaktır.
57
KENDİLERİNİ AŞAĞILAYARAK
KADINLARIN ERKEKLERİ
EVCİLLEŞTİRMELERİ
58
başlarlar. Erkek çocuğun büyüdüğünde kendisinden
başka kimselere de bakmasını isteyen kadın, onu ter
biye ederken, «kendine güven duygusunu» geliştir
meye özellikle önem verecektir. (*) Hayatın tehlikele
rini (bizzat kendisi farkedebilirse eğer) önemsizmiş
gibi göstererek, ona ölüm gibi faciaların bile etkisi
ni, (kendi koyduğu dürüstlük normlarına uyması ha
linde cennete gireceğini vaadederek ikinci plana at
masını sağlayacaktır. Böylece de erkekte hayat için
lazım olan -aslında aptalca bir zeminin üzerine otur
tulmuş- iyimserlik duygusunu arttırm a yollarından
birincisi, onu sürekli olarak pohpohlayarak başarısı
nı yükseltmektir. Bir ikinci yöntem ise, kadının asıl
olarak kendi yaptığı işleri, erkeğe kalitesiz ve değer
sizmiş gibi göstermesidir.
Eğer kadınlar, kendi doğurdukları çocukları ilk
yaşlarındayken onlardan daha zeki olmasalardı, bu
dünya üzerindeki toplumsal hayat kısa sürede sona
ererdi. Ancak kadınlar anne olarak bunun uzun süre
devam etmemesini sağlayarak, çocuklarının lüzumun
dan fazla dizlerinin dibinde kalmasını önlemektedir
ler. Bu sırada özellikle erkek çocuğa, kısa bir süre
sonra üstünlük duygusu aşılamaya çalışılarak, aktif
hayata hazırlanır. Bu erkeğin daha sonraki hayatta
elde edeceği başarılarının karşılığının ufak bir avan
sı olarak görülebilir. Sözü edilen şartlandırma olayı
sırasında kadın, sık sık belirli bir hileye başvurur.
59
Kendisini olduğundan daha budala göstererek, oğ
lunda hayat mücadelesinde geride kalarak yenilme
mesi gerektiği duygusunu (bir yarış içersinde) aşı
lamaya çalışır.
Kadının toplum içerisindeki yeri zekasının dışın
daki özelliklerine göre belirlendiğinden (aslında bu
anlamda kadınlar için hiç bir ölçü yoktur. Erkeğin
kadma ihtiyacı vardır. Bu da yeterlidir.) İşlerine gel
diği kadar aptal rolü oynamakta serbesttirler. Bu ne
denle kadınları zenginlere benzetebiliriz. Çünkü zen
ginlerin de zeki olmaları değil, paralarının olması
önemlidir. Örnekse, ünlü dolar milyarderi Henri Ford
sadece Tiffanys kuyumcusunun sürekli müşterilerin
den herhangi bir kadın kadar düşük zekaya bile sa
hip olsa, yine de toplum içersinde itibar görecektir.
Ancak bu milyarderin şoförü için bu şart tabii ki ge
çerli olamaz. Kadınlar da tıpkı zenginler gibi -herhan
gi bir zarar görmeden ve eleştiriye uğramadan- her
türlü zayıf taraflarını göstermekte serbesttirler. Hat
ta kadının her fırsatta bunu yaptığı da söylenebilir.
Diğer bir deyişle kadın istediği kadar aptallık edebi
lir veya enayice işler yapabilir. Bütün bunlara kar
şın erkeklerden yine de hürmet görecek ve onlar ta
rafından her zaman aranacaktır.
Kadınların yönetimi, çalışmanın «erkeksi» ve de
yan gelip yatmanın da «kadınca» faaliyetler olduğu
şeklinde özetlenebilir. Erkeklerin güçlü ve bağımsız
olmalarına karşılık kendilerinin zayıf olduklarını ve
ayrıca çocuk doğurma gibi kutsal (!) bir vazife do
layısıyla eve kapanıp kaldıklarını ve bedence kalite
li bir iş yapmaya uygun olmadıklarım sürekli telkin
etmeye çalışular.
60
Erkek de bu masalları yutar ve yapılan iltifat
tan gururlanmaya başlar. Aslında, örneğin fillerin
kendilerinden daha güçlü olduğu halde bizzat erkek
lerin birçok işleri fillerden daha iyi yaptığını düşün
mek akima gelmez.
Tabii ki kadın, bu arada, erkeğin yaptığı bunca
işe karşılık, kendisinin hemen hemen hiç bir şey yap
madığını söylemez. Gerçekten de bütün gün birşey-
ierle uğraşmaktadır. Ancak, kendi yaptığı işlerin er
kek işlerine oranla değersiz olduğunu belirtmesine
karşın, kendisi için aptalca bir eğlenceden başka
birşey olmayan ütüleme, pasta yapma, evi düzene
sokmanm, ailenin rahat ve mutluluğu için gerekli
olduğunu erkeğe yutturmaya çalışır. Bu arada ona,
böyle basit fakat gerekli işleri yapan bir karısının
olduğunu belirterek kendisini mutlu hissetmesi ge
rektiğini söyler. Tabii ki erkek de kendisi için basit
ve ilkel olan bu işlerin karısı için bir eğlence olduğu
nu düşünemez ve mutlu olur.
61
işler olarak tasnif edilebileceğini, hemen anlayabilir.
Çünkü erkeklerin yaptıkları işler genellikle zor ve
yorucu olmasına karşılık, ev işleri herzaman kolay
dır. Yine erkeklerin geliştirmiş oldukları ev aletleri
ile dört kişilik bir evin bütün işleri, yalnızca iki saat
süresinde bitirilebilir. Kadınların daha sonra evde
yaptıkları bütün işler, aslında erkekler için gereksiz
şeylerdir. Bu anlamda süslü perdeler, çiçekler ve gı
cır gıcır parlatılmış ev eşyaları ile uğraşmaları, bir
çeşit hobi veya eğlence olup, aslında kadınların ken
di aralarındaki statü sembolleridir. Bunların da iş ol
duğunu ileri süren kadınlar, hiç utanmadan bir de
yalan söylemektedirler (*).
Ev işlerinin ne derece kolay olduğunu psikiyat
ri kliniklerinde başka iş yapamayan geri zekalı has
talara uğraşı olsun diye aynı türden işlerin verilme
si de açıkça göstermektedir. Bu arada bazı kadınlar
bu işler için kocalarından, hiç değilse bir araba ta
mircisi kadar ücret almaları gerektiğini söylerken,
farkına varmadan EV ÎŞLERÎ’nin kendileri için aslın
da ne derecede çekici ve kolay olduğunu ortaya koy
maktadır. Ancak böyle bir talep kısa görüşlü, ve ap
talcadır. Çünkü günün birinde kadınlar, işgücü ola
rak kabul edilerek, yaptıkları işlerde ölçülüp değer
lendirilir ve bundan alacakları parayla geçinmek zo
runda bırakılırsa, bu bütünüyle kendi aleyhlerine
olur. Zira sonunda erkeğin sırtından nasıl geçindik
leri ortaya .çıkar.
Ancak kadınların kullandıkları bu terminoloji
ye erkeğin, -çocukluktan beri alışarak benimsemiş
02
olması sebebiyle- deşifre etmesi için hiçbir makul ne
den yoktur. Karısı için para kazanırken erkeğin, her
zaman çok büyük ve önemli bir iş yaptığı inancında
olması gerekmektedir; Zaten bu üstünlük duygusu ol
masa, yaptığı işlerin monoton oluşu ve anlamsızlığı
nedeniyle, günün birinde onun her şeyden şüphe et
mesi mümkündür. Zaman zaman kadının bile a lto
dan kalkabileceği bir işi yaptığı kanısma vardığı za
man erkek-kadmlar erkekte arasıra bu imgeyi uyan
dırmayı elverişli bulurlar-, iş verimini arttırarak, ken
disiyle «cinsîyatif» arasındaki meseleyi korumaya ça
lışır. Zira kendi kendine güvenebilmesi için, buna ih
tiyacı vardır.
Bu fasit dairenin analizini yapmak oldukça ko
laydır. Kadınlar sosyal normları bizzat kendileri ge
liştirerek, erkekleri bu kurallara göre evcilleştirir ye
sonunda da onlara hükmederler. Ancak kendileri er
keklerin normlarına ise hiç mi hiç uymazlar. Mese
la «erkeklik şerefi» de kadınların koyduğu bir norm
dur. Ancak şeref konusu kendilerinin hiç önemli bul
madıkları bir mesele olduğundan bu suretle erkekle
ri istediği şekilde etkileme olanağma sahiptirler. Te
levizyonda gösterilen ve İngiliz film yıldızı Emma Pe-
el’in de rol aldığı, polisiye filmin bir sahnesinde,
iki erkek bir bilardo masasının yanında karşılıklı ola
rak ayakta durmaktadır. Masanın üzerinde, onlara
yakın yerlerde, iki dolu tabanca bulunmakta olup üçe
kadar sayıldıktan sonra tabancalar alınıp ateşlene-
cekti. Ancak filmin kahramanı üçe kadar bekleme
den ikiden sonra tabancaya sarılarak karşısındaki
ne ateş eder. O da -kadınlar gibi- öngörülen kurala
uymadığından, kârlı çıkmıştır. Buna mukabil diğeri
hayatsal tehlike içinde olmasına karşın, akla yatkın
olanı yapmak yerine, konulan norma uymuştur.
63
Anne olarak erkeği terbiye edebilme olanağına
sahip olması nedeniyle toplumsal normları önceden
belirleyen kadın, bu yoldan bütün sistemi altüst edip
gülünç bir hale getirmekte ve ikinci sınıf insanmış
gibi hissetmektedir. Hatta birçok erkek bu işleri ya
parken, kasten beceriksizmiş gibi bir havaya girer.
Sonunda da bu halleri daima kadın tarafından övü
lerek, onun ne büyük bir erkek olduğu (!) dolaylı
yoldan onaylanmış olur. Bu bakımdan kendi düğ
mesini diken bir erkek, tam erkek değildir. Yahut
elektrik süpürgesiyle ortalığı süpüren bir erkeğin,
-sözü edilen normlara göre-, durumunda bir tuhaf
lık olması gerekir. Bu ve benzeri (sözümona) man
tıksal delillerle erkek, asıl olarak kendini kısıtlaya
rak -elinden her iş gelen erkek nedense bir çorba pi
şirmeyi beceremez-, kolay işlerden uzak durur. An
cak bu evcilleştirme işleminin belirli bir safhasından
sonra, erkeğin ev işlerine yardım etmesine müsaade
edilir. Tabii bu durumda bile, asıl olarak kendisi -sö
zümona- zor ev işlerinden birşey anlamadığından, ka
dının buyruğuna tam olarak uyması gerekmektedir.
Bütün bu sebeplerden dolayı erkek, -kolaylığın far
kına varmadan-, ev işini her zaman ikinci sınıf ve
kalitesiz bir işmiş gibi görecektir.
Arada bir işinden şikayet etmesi, kadmm her
türlü problemini kolaylaştırmaktadır. Hatta zaman
zaman başkalarının da yanında kocasının kendisin
den daha iyi araba kullandığını söylemek suretiyle,
kendine ömür boyu şoförlük yapacak birini bul
ma olanağını elde eder. Otoyollar kadınlara şo
förlük yapan erkeklerin kullandıkları arabalarla
doludur. Gerçi arasıra tiyatro, konser ve sinemaya
yalnız gidemediklerinden şikayetçi olmalarına rağ-
64
men, bu şikayetlerine akla yatkın bir açıklama ge
tirememektedirler. Aslında lokantaya yalnız giden
kadınlara da, aynı hizmet sunulmaktadır. Eğer ra
hatsız edilmek istemiyorlarsa, bunun için göz alıcı
ve erkekleri tahrik edici biçimde giyinmemeleri ye-
terlidir. Ancak bu şikayetleri sayesinde kadın, ken
disini bir devlet misafiriymiş gibi lokantanın kapısı
na kadar arabasıyla götürüp içeride boş bir masa te
min eden ve sonunda da hesabı ödeyen bir uşak bul
muş olur. Yahut politikadan hiç anlamadığını söyle
yerek kendisi için, erkeğin gazeteleri inceleyerek te
levizyondaki açık oturumları izleyerek önemli mese
lelerle, ilgili genel bir hüküm çıkarmasını ve seçim
günü hangi partiyi seçeceğini belirlemesini sağlamış
olur. Sonuç olarak erkeğin, uzun araştırmalardan
sonra, seçtiği partiye oyunu vererek, siyasetten an
lamayışı yüzünden yapabileceği yanlış bir seçim ne
deniyle ortaya çıkabilecek problemleri önlemiş olur.
65
yarak evcilleştirme işeminin açık bir örneğidir (*).
Her halde bu ilk defa bir kadın bulmuştur. Ancak
kadınlar eskiden okuma yazma bilmediklerinden, ta
bii ki încil’i de bir erkek yazmıştır.
66
BÎR SÖZLÜK
ŞİFRE ANLAMI
69
her derdime koşuyor. Ona karşılık bu kadarcık bir
iyilik yapmamda hiçbir sakınca yok», şeklini alır.
Beğendikleri ve evlenebilecekleri bir erkekten
kadınlar kendi aralarında söz ederken, muhakkak
ki, yukarıdaki gibi, erkeğin onu koruyabilmesi veya
onda saygı duygusu uyandırması yahut da erkeğin
yanında kendini güven içinde hissetmesinden söz et
mezler. Çünkü, -onların açısmdan- bu gibi boş ve
saçma laflar, yalnızca diğer kadınları güldürmeye
yarayan bir eğlence konusu olabilir. Sadece falan ve
ya filan meslek sahibi biriyle evlenmek istediklerini
söylerler. Tabii, burada mesleğin, asıl olarak kendisi
değil, fakat erkeğin alacağı maaş, emekli maaşı, dul
aylığı, hayat sigortası, primleri... v.s. gibi şeyler kas
tedilmektedir. Yahut da, aynı konudaki görüşlerini,
«evleneceğim erkek benden bir yaş daha büyük, boy
ca biraz daha uzun, daha zeki olmalı», diye ifade ede
bilirler. Bu da, «daha güçlü, daha zeki ve yaşlı biri
nin, kendisinden genç ve bedence kendisi kadar güç
lü olmayan normal zekadaki birine bakması, etraf
ta normal ve doğal bir izlenim bırakacağından sö
mürme olayı göze batmaz», anlamına gelir.
70
KADINLAR DUYGUSUZDUR
71
Şüphesiz her kadın zengin olan her erkekle ev
lenir. Ancak kaba bir zengin erkekle, görgülü bir zen
gin erkek arasında bir seçim yapmak zorunda ka
lırsa; muhakkak ki, ikinci erkeğin iliklerine kadar iş-
liyerek tesirini göstermiş olduğundan, kadın bir gün
yaşlanıp eski çekiciliğini yitirdiği zaman bile erkek
ona değer verecektir. Psikologlar arasında «İnsan gül
düğünde aynı zamanda neşelenir» veya «İnanç dua
ile birlikte gelir» sözleri ünlüdür. Ancak bunlar yal
nızca erkekler için geçerlidir. Erkek, sürekli olarak
kadına daha üstün bir varlıkmış gibi davrandığın
dan, zamanla da gerçekten öyle olduğuna inanacak
tır. Ancak kadınların erkeklere oranla gerçekliği yap
macık dış görünüşten daha iyi ayırdedebildikleri de
bir gerçektir.
Evcilleştirme işleminin diğer alanlarında olduğu
gibi, adabı muaşerette kökleri ruhun derinliklerine
inen bir şartlandırm a,söz konusu değildir. Bu kural
lar çocuklara oranla ileri yaşlarda öğretilmekte olup
kadınların erkekleri sömürme yöntemlerinden bir
kısmım kapsarlar. Geçmişi çok eskilere dayanan bü
tün bu üçkağıtçılık düzeninin, nasıl olup da bugün
bile, geçerliliğini koruduğunu açıklayabilmek olası
değildir.
Örnekse bir anne ne derecede katı kalpli ve piş
kin olmalıdır ki kız arkadaşıyla ilk kez tiyatroya gi
den lise çağındaki oğluna «giderken taksinin parası
nı sen vereceksin tabii. Oraya geldiğinizde taksiden
inip kapıyı açarak kız arkadaşının inmesini yardım
edersin. Daha sonra merdivenleri çıkarken düşmesi
ni önlemek için bir adım geriden gitmeyi unutma,
îçeri girerken kapıları sen açacaksın. Mantosunu
gardoraba götürürken tiyatro eserinin bir de prog
72
ramını satın al ayrıca. Antrakta da büfeden soğuk
bir içecek almayı ihmal etme... v.s.», tarzındaki tav
siyelerde bulunmakta hiç çekinmemektedir. Bu ara
da tiyatronun modası geçmiş bir sanat türü olması
ve kültürel hayatın büyük bir bölümünde görüldüğü
gibi birçok tiyatro eserinde kadının zeka seviyesine
inilmesi nedeniyle bütün bunların erkek için zaten
çok sıkıcı olduğunu göz önüne almak gerekir. Bu ara
da genç hanımı •tiyatroya götüren delikanlı, asıl ola
rak kendisiyle birlikte sanatçı, yönetmen ve rejisör
takımıyla tiyatro binasının, kız arkadaşı ve anlaşmış
grubu olan diğer kadınlar için, -aslında figüran ro
lünden başka bir işlevleri olmayan fraklı ve smokin
li erkekler arasında-, kendi suni ve aptalca gösteri
lerini sunabilecekleri yalnızca bir film setinden baş
ka birşey oluşturmadıklarını farkeder.
Adabı muaşeret kurallarının en adi yönü, erke
ği koruyucu rolünü oynamaya zorlamasıdır. Bu pro
ses, erkeğin kadınla birlikte merdiven çıkarken düş
mesini önlemek için bir adım geriden gelmesi veya
onunla giderken kaldırımın cadde tarafından yürü
mesi kuralıyla başlar ve erkeğin askere veya savaşa
çağrılmasıyla son bulur. Bu anlamdaki adabı mua
şeret kuralı, «Gerektiğinde erkek kendi hayatmı teh
likeye atarak kadmı her türlü bela ve tehlikelerden
kurtarması gerekir» şeklindedir. Erkek de daha çok
küçük yaşta bunu öğrendiğinden, bir tehlike anın
da, kendinden önce çevredeki kadın ve çocukları dü
şünecektir. Hatta asıl kendi hayatı tehlikeye girse
bile.
Aslında, kadın ve erkeğin bu konudaki rolleri
nin değiştirilmemesini gerektiren hiç bir geçerli ne
den de yoktur. Kadın, erkeğe kıyasla daha az hassas
73
olduğundan, savaş yüzünden birçok hallerde ömür
boyu ruh hastası olarak yaşama zorunda erkeğe
oranla savaşın vahşetine daha fazla dayanabilir. Her
şeyden önce adet görmesi dolayısıyla kan görmeye
zaten alışmıştır. Ayrıca günümüzdeki savaşlarda ne
beden gücü, ne de zekâ gerekli olmayıp, yalnızca da
yanıklılık gereklidir. İstatistikler, kadınların daha da
yanıklı -olmaları nedeniyle daha uzun yaşadıklarını
açıkça ortaya koymaktadır. Okul sıralarında spor
yapmış bir Amerikalı kadının, bedence kendisinden
daha ufak yapılı sıradan bir VietnamlIdan daha az
güçlü olduğu ileri sürülemez. Dolayısıyla Vietnam’
da savaşan bir Amerikan askeri, aslında kolejdeki
kız arkadaşlarından daha kuvvetli olmayan düşman
askerlerine karşı savaşmaktadır.
Yukarıda sözü edilen kadın duygusuzluğu, onun
her yerde elinden geldiğince erkeğin duygularını kont
rol altında tutmasma karşın, kendini duygulu ve has
sasmış gibi lanse etmesiyle de ortaya çıkmaktadır.
Gözyaşı bezleri aslında ufak sıvı torbacıkları
olup, tıpkı mesanede olduğu, egzersizle kontrol altı
na alınabilir. Mesela yetişkin insanlar ağlamayı ve
yataklarını ıslatmayı bu yoldan kontrol etmektedir.
Erkek çocuk evcilleşmeye şartlandırılırken, kadın yi
ne kendini «sen kız değilsin! Erkekler ağlamaz!» di
yerek aşağılar. Kız çocuğu' şartlandırılmadığmdan,
zamanla bu avantajı kendi lehine kullanmayı öğre
nir. Ağlayan bir kadını gören her erkek, onun yal
nızca gözyaşı bezlerini kontrol edemediğini düşün
mez. Tersine gözyaşlarının miktarına bakarak aşın
derecede hassas olduğunu zanneder.
Tabii ki bu yorum bütünüyle yanlıştır. Zira duy
gusal olması kendi çıkanna olmadığından, kadın bü
74
tünüyle duygusuzdur. Eğer duygularına göre hare
ket edecek olursa, kendi işine yaramayacak -yani kö
lesi olmayacak- bir erkekle evlenebilir veya erkekle
rin dünyası çok ters düştüğünden, yalnız başına ka
dınlar arasında yaşamak zorunda kalabilir. (Gerçek
hayatta cinsi sapık kadınların oranı erkeklerinkin-
den çok daha düşük olup, sözü edilen tiplere daha
ziyade sosyetik çevrelerde raslanır.)
•Bütün bunlar ise kadın için, asıl olarak kendi
gerçeğini düşünmek zorunda kalmak, çalışıp didin
mek ve hoşlandığı her şeyden vazgeçmek anlamına
gelir. Tabii bunu da hiçbir kadın istemez. Sonunda,
erkek onun nasıl duygusuz ve çıkarcı olduğunu an
lamasın diye, sürekli olarak hassasmış gibi görün
meye çalışır. Ancak bu hissi davranışlar yapmacık
olduğundan, bütün yaptığı işlerde soğukkanlılığını
korur ve erkeğin ona karşı olan duygularını kendi
menfaati için kullanır. Tabii kadının bu anlamda er
keğe ,onun kadar hayat mücadelesinde başarılı ola
bileceği izlenimini vermemesi gerekir. Aksine erke
ğin daha baştan, kadının kendisinden daha kararsız
daha hassas, daha az mantıklı ve duygu yönü ağır
basmakta olduğunu kabul etmesi gerekmektedir. Çün
kü ancak bu yoldan bütün şüpheleri üzerinden ata
bilir. Çevirdiği dalavereler için gerekli olan ise sö
zü edilen evcilleştirme olayındaki şartlandırmalardır.
Gerçek bir erkek ağlamaz ve kahkahayla gül
mez. (Yüzündeki gülümsemeyle etrafmda daha sem
patik bir izlenim bıraktığından karşısındakiler onu
daha takdire şayan bulur.) Ayrıca ağzından hiçbir
hayret ifadesi çıkmaz (mesela ışıklar gidince «ahhh»
veya soğuk suyla ani temasta «hihihi...!» demez.)
Bundan başka, çalışıp çabalarken de zorlandığını dı
75
şarıya karşı göstermez, örneğin ağır kasaları bile
taşısa «off...!» demez.) Tabii neşelendiğinde de, bir
şarkı tutturmaz.
Bütün bu davranışları kadınlarda gören erkek,
yine bir kadın olan annesi tarafından, be
k e n d isin in
lirli bir yönde şartlandırılması sebebiyle böyle hare
ket ettiğini düşünemez. Kadınların çok daha hassas
ve duygusal olmaları nedeniyle duygularını açığa
vurduklarını zanneder.
Yalnızca, ölüm gibi büyük felaketlerde ağlayan
bir erkek, karısının tatile gidemediğinden ağladığını
görünce, aynı derece acı ve üzüntü duyduğunu zan
neder. Ve aynı derecede duygusal olmadığmdan ken
dini azarlar. Erkekler gözleri yaşlarla dolu bir ka
dının o sırada ne derecede esenlikli bir kafayla ince
hesaplar peşinde olduğunu, ah bir bilseler.
76
ÖDÜL OLARAK SUNULAN SEKS
77
tun biricik nedenidir (*). Hatta belki de, yukarıda
sözünü ettiğimiz erkekteki «bağımlı olmanın verdiği
haz» için bile yalnızca bir bahanedir, demek olasıdır.
Erkek her hal ve şartta seks ihtiyacını gidermek
zorundadır, bu iş de, ekonomide olduğu gibi, müba
dele yoluyla olur. Yani bir hizmet talebinde bulunan
kimse, bunun karşılığını ödemek zorundadır. Ancak
burada erkek, kadının vaginasmın şahsen kullanım
fiatmı kendiliğinden çok muazzam tutarlara yükselt
miştir. Dolayısıyla, kadına bu yoldan erkeği alabil
diğine sömürme fırsatmı vermektedir.
öyle ki, bunun yanında en adi kapitalist siste
min bile çok insani kaldığını görürüz. Sonuç olarak
hiçbir erkek bu tehlikeden kaçınamaz hale gelmek
tedir. Hatta kadınla ilgili hemen her şeyde, sosyo
lojik unsur biyolojik unsurdan çok daha fazla rol oy
naması nedeniyle, homoseksüeller bile bu sömürüden
kurtulamamaktadır. Neticede içgüdülerini daha iyi
denetim altına alabilen çiftlerden biri diğerini etkisi
altına alarak sömürmektedir. Tabii daha sonra da
bu. rolüne uygun olarak toplum içinde davranışları
nı ayarlar. Yani sonuçta kadın demek, cinsel içgüdü
lerini daha iyi kontrol altına almış insan demektir.
Kadınlar, tıpkı duygularını kontrol altmda tut
tukları gibi, cinsel arzularını da frenlemesini bilmek
tedirler. Eğer durum böyle olmasaydı, genç bir kı
zın hem aşktan sözedip, hem de erkek arkadaşına
teslim olmayı reddetmesi nasıl açıklanabilinir aca
ba? Kadınlar daha ergenlik çağmdayken annelerinin
78
öğütlerine uyarak, cinsel isteklerini frenleyip, sonun
da kârlı çıkmaktadırlar. Eskiden bir genç kızın de
ğeri bekâretiyle ölçülürdü. Bugün de az sevgili de
ğiştirmiş olmak olumlu bir özelliktir. Kadmlar açı
sından, erkeklerin evlilik öncesinde namuslu bir ha
yat sürmüş olmaları ise, hiç bir zaman bir değer ifa
de etmemiştir. Çünkü erkeğin biyolojik yönü değil,
yaptığı iş ve çalışması herzaman daha önemli olarak
görülmektedir. Aynı şekilde, bir kadının genç bir
erkek çocuğu «baştan çıkardığından» söz edilmesi
ne rağmen kimse buna bir «ırza geçme» olayı olarak
bakmaz. Buna karşılık bir erkek, reşit olmayan bir
kızla aynı şeyi -zor kullanmadan- yaparsa, adı cin
sel suçluya çıkar ve bir sürü kadmda utanmadan or
taya atılıp, adamm hapse mahkum edilmesini ister
ler.
Küçük yaşlarda başlamak şartıyla erkek de, tıp
kı kadın gibi, cinsel isteklerini denetim altına alma
yı öğrenebilir. Tabii burada örnek olarak kilise ra
hiplerini verebiliriz. Burada rahiplerin hadım edil
miş olduğunu düşünmekten daha gülünç birşey ola
maz. Erkek daha baştan, cinsel içgüdülerini baskı al
tında tutmak yerine daha da geliştirmeye çalışır. Bu
nu da ençok kadmlar istemektedir zaten.
Hangi şartlar altında olursa olsun, erkek kıyafe
tinin, kadını seks yönünden tahrik edici bir tarafı
yoktur. Buna karşılık kadın 12 yaşından başlayarak
kendini cinsel yönden çekici bir yem olarak sunma
gayreti, içine girer. Dar elbiselerle göğüs ve kalçala
rına, naylon çoraplarla bacaklarına, makyajla dudak
ve gözlerini boyayarak da saçlarınla erkeğin dikka
tini çekmeye çalışır. Bütün bunlar erkeğin cinsel ar-
zularmı tahrik etmeye yöneliktir. Kadm erkeğe ken
79
di malını, açık bir şekilde, -sanki bir vitrinde sergi-
leniyormuş ve elde edilmek için yalnızca birkaç met
relik mesafeyi aşmak yeterliymiş gibi- sunar. Sonuç
olarak ta, bu açık satış teklifi karşısında sürekli ola
rak seksüel baskı altında yaşamak zorunda kalan er
keğin, sunulan çekici malı satın alabilmek için ye
terli parayı kazanmaktan başka birşey düşünmek is
tememesine şaşmamak gerekir.
Zira para olmadan, veya en azından gelecekte
para kazanma ihtimali, bulunmadan, hiçbir erkeğin
kadını (ve dolayısıyla seksi) elde edebilmesi olası
değildir. Söylemek gerekirse bu konuda, kadınla er
kek arasında bir çeşit avans sistemi bulunmaktadır.
Yani erkeğin henüz eğitim yaptığı dönemde kadın,
gerekirse kendi parasını kazanabilir, ve erkeğin ge
lecekte yapacağı çalışma ve fedakarlıkların karşılığı
olarak ona vücudunu, -bir tü r avans olarak- sunabi
lir. Tabii böyle hallerde kadının talep edeceği faiz
oranı da daha yüksektir. Yani erkeğin gelecekteki
mesleğinin, kadının şimdiden yatırım yapmasına ne
den olacak kadar, kazançlı olması gerekir. Bu konu
da genellikle, «kadının fiyatı, göğüsleri ile kalçaları
nın çekiciliği ve endamının seksi görünümüyle doğ
ru orantılı olarak artar» kuralı geçerlidir. Dolayısıy
la erkek, çok güzel karısı olan başka bir erkeği gör
düğü zaman, üzülüp hayata kahredeceğine, bu lüks
yaratığın o zavallıya ne kadar pahalıya malolduğunu
düşünse, kendisi için herhalde daha hayırlı olur (#).
Erkekler gözü kapalı evleneceğine, cinsel ihtiyaç
larını orospularla giderseler, muhakkak ki, daha eko-(*)
(*) (Güzel bir kadın ihtişamsız bir hayata tahammül edemez. -A.
Maurois-) -Ç.N.-
«0
nomik hareket etmiş olurlar. (Burada «orospu» keli
mesini alışagelmiş anlamıyla kullanıyorum. Yoksa ey-
lemsel olarak kadınların büyük bir bölümünü bu gru
ba dahil etmemiz gerekecektir.). Ancak erkek her za
man şartlandırılmış olarak hareket ettiğinden, ucuz
seksüel doyumunu kalitesizmiş gibi görmektedir. Ya
ni ona göre, yattığı kadın ne kadar pahalıysa, alaca
ğı zevk o kadar fazla olacaktır. Bu derecede arzula
dığı bir kadını da başka yoldan elde edemediği za
man zavallı, en yüksek fiatı ödemeye razı olur ve tu
tup onunla evlenir.
Aynı nedenle kadınlar, gönül rahatlığıyla fahi
şelik kurumuna göz yummaktadırlar. Erkeğin anla
dığı tipten kıskançlık duygusu onlar için yabancı ol
duğundan (ama arasıra erkeklerin gururunu okşa
mak için kıskanç görünmekten de çekinmezler), ge
neleve gitmelerine izin verirler. Aynı şekilde kocala
rının arasıra yaptığı kaçamaklara ses çıkarmazlar
ve bu mesele ortaya çıktığında pek sorun yarat
mazlar. Kocalarının ihanetine uğrayan kadınların
çok az bir bölümünün boşanmak istemesine karşılık,
ihanete uğramış erkeklerin genelde boşanma yolu
nu seçmeleri de, bizim tezimizi doğrulamaktadır. As
lında her kadın, erkeğin zaman zaman ihanet etme
sini içinden ister. Çünkü vicdan azabı çeken erkek,
sonunda bu suçunu birtakım özverilerle kadına af
fettirmeye çalışacaktır. Tabii en iyisi, bu ihanetlerin
denetim altında gerçekleşmesidir. Erkeklerin cinsel
alandaki tasarım ve hayallerini nötrleştirme konu
sunda birçok kadın için en ideal çözüm, eş değiştir
me ve grup seksidir. Evvela fahişelere ödenen para
cepte kalacağından, bu iş bedavaya gelir. Ayrıca has
talık getirme tehlikesi de söz konusu değildir. Çün
kü, genellikle herkes birbirini tanımaktadır. Erkek
81
lerin ihaneti konusunda kadınların çekindikleri' tek
konu hastalık getirme tehlikesidir zaten.
İşin tuhafı, erkeklerin fahişelere hor bakmaları
ve onları küçük görmeleridir. Ama, aile kadınlarının
aksine, özellikle bunlar, vücutlarındaki bir açıklığı
erkeklere kiralayarak yaşamlarını sağladıklarını dü
rüstçe itiraf etmektedirler. Kadın artist, şarkıcı, fo
tomodel ve dansözler de aynı biçimde çalışmalarına
karşm, onların arkalarında güvenecekleri ve çalış
mak istemedikleri zaman kendilerini baktıracakları
bir erkek bulunmaktadır. Hayat kadınlarının ise böy
le bir sigortası yoktur. Bizim toplumumuzda, eskiden
fotomodellik yapmış kadınların evlenerek sömürdük
leri erkeklere sıkça rastlanmasma karşın, eski bir
orospuya bir ömür boyu bakacak tek bir erkek bile
bulmak mümkün değildir.
Kadınlar da, erkekler gibi hayat kadınlarını ha
kir görürler. Ama, bir başka nedenden.. Çünkü onla
rın değer ölçülerine göre bu zavallılar, aptallıkları
yüzünden, bedenlerini çok ucuza satmaktadırlar. Bu
nedenden kadınlar, ancak Ağa Han, Rockefeller ve
ya Rotschild’ler kadar zengin biriyle evlenerek ken
dilerini fahiş fiatlara satabilen kadınlara hayran ola
bilirler. Kendileriyle hayat kadınları arasında eylem
de bir fark olmadığını erkeklerin anlamalarını önle
mek için de, her zaman fahişelik mesleğini yerin di
bine batırarak erkekleri bugüne kadar uyutmayı be
cermişlerdir..
Sonuç olarak «Ödül Olarak Seks» ilkesi bü
tün kadınlar için aynıdır. Kadınlar cazip taraflarını
daha göz alıcı bir hale getirerek önce erkeği tahrik
ederler ve onun da, evcilleştirme işlemi sırasmda ken
dine öğretilen şartlandırılmanın kurallarına uyması
82
halinde, teslim olurlar. Bu tahrik sürekli olduğundan,
erkeğin her zaman hu «ödül» e ihtiyacı vardır. Yal
nızca seks gücü az olan erkekler, hu sömürüden az
da olsa kurtulabilirler. Dolayısıyla cinsel isteği faz
la olan erkeğin, seks sebebiyle kadınlara daha fazla
boyun eğmesi gerekmektedir. Sonuç olarak ekono
mik alanda başarılı olan «dinamik, atılgan, azimli ve
enerjik genç bir yönetici» gerçekte lüks kadmları el
de etmek istediğinden, dalgaya düşmüş seks müpte
lası bir psikopattan başka birşey değildir. Eğer so
nuçta güzel bir kadını elde etmek gibi bir motivas
yonu olmasa, bu genç yöneticinin kendi rah at haya
tını yaşamak yerine, gece gündüz didinerek belirli
bir malı satmaya çalışması için hiçbir geçerli gerek
çe yoktur. Ancak aşırı libidosu nedeniyle bütün bun
lardan vazgeçip, kanter içinde kazandığı parayla, gi
dip bir kadın satınalmaktadır. Her şeye karşm bu iş
ona göre yalnızca bir macera’dan başka birşey de
ğildir. Aslında burada da, ekonomideki «arz ve ta
lep» kuralları geçerli olup, hoş sürprizler yok denecek
kadar azdır.
«Kadının kaderi anatomisine bağlıdır» sözü ger
çekten doğrudur. Ama burada «kader» kelimesini
olumlu anlamda anlamamız gerekir. «Kader» olum
suz anlamda ancak günümüzün erkekleri için ge
çerli olabilir. Çünkü kadın kendi anatomisi sayesin
de her yerden kârlı çıkarken, erkek herzaman be
deninin esiri olmaktadır. Erkek cinsellik organının
ereksiyonu kadın için o kadar garip ve tuhaf bir olay
dır ki, ilk defa bu konuyu öğrendiğinde inanmak iste
mez. Hatta, (âdele gerilmesini andıran) bu işin ger
çekleşmesinde erkeğin çıplak bir kadın bile görmesi
gerekmediğini ve film veya fotoğrafın da aynı gö
revi gördüğünü öğrendiğinde, hayretten donakalır.
83
Bu dünyada Freud’un ortaya attığı «penis kıs
kançlığı» kavramından daha saçma bir iddiaya ras-
lanmamıştır. Kadınlara göre, husyelerle birlikte er
kek cinsellik organı, -düzgün ve biçimli erkek vücu
du için-, yalnızca düzensizlik yaratan bir fazlalıktan
ibarettir. (Bu nedenle her kadın, neden kullandıktan
sonra, -tıpkı bir transistörlü rasyo anteninden oldu
ğu gibi-, içeriye çekilmediğini kendi kendine sorup
hayret eder.) Dolayısıyla, -bilinçaltının en derinlikle
rin de bile olsa-, hiçbir kız çocuğu bu nedenden bir
erkek çocuğu kıskanma fikrini akima getirmemiştir.
Daha iyi davranış gördüğünden de hiçbir zaman hak
sızlığa uğradığı anlayışında değildir.
Burada Freud, önce annesi, daha sonra kansı (ve
belki de kızı) tarafından kendilerini aşağılayarak ona
yaptıkları şartlandırma işleminin kurbanı olmuş ve
sebep ile sonucu birbirine karıştırmıştır. Kadm erke
ğin kendinden daha değerli olduğuna inanmaz; ama
öyle söyler. Aslmda kadının bu güç ve kudreti, onun
erkek tarafından kıskanılması için mantıksal bir ge
rekçedir. Ancak erkek asıl olarak bu acizliğinden bü
yük bir zevk almaktadır.
84
KADININ CİNSEL GÜCÜ
85
sonuca varabilmek için de, daha kurnazca düşünül
müş soruları içeren soru kağıtlarını kadınlardan, -sırf
bilime hizmet için- titiz ve doğru bir şekilde doldur
masını isterler. Ancak burada da ellerine birşey g e ç
m e y e c e k tir .
86
udelaire, Balzac, Montherlant’m romanlarında; Strind-
berg, Tennessee Williams, O’Neill’in dramlarmda bu
korkuya hep raslanmıştır. Ancak, d o ğ u m kontrol hap
larının bulunmasından sonra bu korku akıl almaz
boyutlara ulaşmıştır. Son yıllarda Batı’da, kadının
cinsel alandaki üstünlüğü konusunu işleyen yüzler
ce kitap yaymlamakta ve erkeğin yataktan başarılı
olarak ayrılabilmesi için öğütlerde bulunulmaktadır.
Doğum kontrol haplarının bulunmasıyla erkek
(tabii bu hapların bile yine bir erkek icadı olduğunu
gözönünde bulundurmak gerekir) seksüel alanda
elinde bulunan son kozunu da kaybetmiştir. Çünkü
daha önce kadın, doğum kontrolü sırasında, kısmen
de olsa erkeğe bağımlıydı. Ama şimdi bu alanda da
egemenlik kadma geçmiş durumdadır. Artık kadın
istediği kadar ve kimden isterse (tabii mümkün ol
duğu kadar zengin birinden), çocuk sahibi olabilir,
çocuk sahibi olmadan da kadınlığını çeşitli amaçlar
la kullanabilir.
Ama erkeğin elinde böyle kozları yoktur. Bu hap
ların bulunmasından önce erkek hep, cinsel gücü
nün sınırsız olmasına karşın, kadının çekingenliği
nedeniyle kanıtlayamadığı izlenimini bırakmaya ça
lışmıştır. Ancak bugün herşeyi itiraf ederek açık ko
nuşmak zorunda kalmaktadır. Çünkü piyasada, er
keğin cinsel gücü hakkında yazılmış yığınla dergi ve
kitap bulunmaktadır. Dolayısıyla kadın, erkeğin han
gi yaşta cinsel gücünün ne dürümda olduğunu, veya
öğleden sonra mı, yoksa gece mi daha fazla arttığı
nı, yahut da deniz havasının mı, yoksa dağ havası
nın mı daha iyi geldiğini artık bilmektedir. Bu ko
nuda yapılan deneylere katılan erkekler de yalan söy
lemeyeceklerinden (bir zayıflık olarak görüldüğün
87
den erkek tabii ki yalan söylemeyecektir), verilen is
tatistik sonuçlarına tam olarak güvenilebilir. Dolayı
sıyla kadın, elinde bulunan cetveller yardımıyla ister
se, erkeğinin cinsel gücünü kesin olarak değerlendi
rebilir, veya daha önceki sevgililerinin bu konudaki
başarılarıyla karşılaştırabilir. Ancak, erkeğin bütün
endişe ve korkusuna karşın o, böyle bir karşılaştır
ma yaparak daha güçlü erkeği seçme yoluna gitmez.
Hatta seks delisi olmadığından, -beğendiği erkeklerin
diğer vasıflarının aynı olması durumunda-, daha güç
süzünü seçer ve ona gözdağı verip şantaj yaparak,
istediği her iş için erkeğin koşuşturmasını sağlar. (*)
Zira erkek için, seks alanındaki başarı diğer bü
tün başarılardan daha önemlidir. Hatta bu alanda
kendi kendine şöyle bir değerlendirme de yapar.- Üç
kere arka arkasına.- Pekiyi, iki kere: İyi, bir kere-. Or
ta. Tabii bu konudaki başarısızlık erkek için her alan
da bir hiç oluş anlamına gelecektir (Hatta çok başa
rılı bir bilim adamı bile seks konusundaki başarısız
lığı nedeniyle, kendini mutsuz hissedecektir.) Bu du
rumu bilen ve yararlanmak isteyen kadın için şu im
kânlar vardır:
a) Kocasının iktidarsız olduğunu bilmiyormuş gi
bi davranır. (Her halde en yaygın olan yöntem de
budur.)
b) Kocasma bunun büyük bir kusur olmadığı iz
lenimini vererek, onu ikna etmeye çalışır ve bunu
kusur olarak görmeyip yanında kaldığından, koca-
sının mutlu olması gerektiğini,söyler.
88
c) İstediklerini yapmaması halinde kocasının hu
kusurunu herkese açıklayacağı tehdidinde buluna
rak, onun her arzusuna «evet» demesini sağlamaya
çalışır. Hırsızlık ve cinayet suçundan toplum tarafın
dan ayıplanıp, hor görülmek bile erkeğe, bu zulüm
den daha kolay geleceğinden, o da ister istemez şan
taja boyun eğmek zorunda kalacaktır.
Diğer organların faaliyetlerinin aksine erkekte
cinsel güç ve enerji, haleti ruhiyeye daha çok bağlı
dır. Bu unsurun neden olduğu iktidarsızlık bir kez
başlamaya görsün, arkası kolayca gelir. Çocukluğun
da kadmla beraberliğin yalnızca cinsel yönden ola
cağı şeklinde şartlandırılmış olduğundan erkeğin, ka
dına ihtiyacı olmayacağı düşüncesiyle gelişen iktidar
sızlık korkusu, her geçen gün biraz daha artar. Bü
tün bu olan biten işlerdeki- saçmalığı, bir kere gözü
müzün önüne getirmeye çalışalım. Bu durum karşı
sında bir erkek tamamen bağımsız olmak yerine, ka
dının kölesi olmaya devam edebilmek için, elinden
gelen her çareye baş vurur. Mesela, eskiden attar-
lar tarafından yapılıp, -ayıp olur düşüncesiyle-, gizli
gizli satılan ve şimdilerde ilaç sanayinin ençok üre
tilen ilaçlan araşm a giren afrodizyak preparatlar-
den medet ummaya başlar. Ciddi birçok dergi, git
tikçe artan bir oranda, bu konuyu işlemektedir. Ço
ğunlukla hiçbir espri unsuru ihtiva etmemesinin ya
nında, bir çeşit maskulin kastrasyon kompleksinden
kaynaklanan erkek fıkraları da, gittikçe daha popü
ler olmaya başlamaktadır. Aslmda bir sürü pornog
rafik dergiyi erkekler boşuna almamaktadır. Gelge-
lelim, mesele eğlenmekse, bu olasıdır. Ancak burada
asıl amaç, sürekli olarak tahrik olarak, eskiden ka
dınlara yutturmuş olduğu «sonsuz cinsel güç masa
lı»nın gereklerini yerine getirebilmektir.
89
Zavallı burada da, çocukluğundaki şartlandırıl
manın kurbanı olduğundan, kendi değer ölçülerinin
kadın için de geçerli olduğu görüşüne göre hareket
eder. Dolayısıyla kadının, doğum kontrol haplarının
getirdiği avantajlar sayesinde, bugüne kadar seks yö
nünden kaybettiği herşeyi telafi etmekten başka bir-
şey düşünmediğini zanneder. Tabii yine büyük bir
yanılgı içerisindedir. Seks kadın için de önemli ol
makla, verdiği haz yönünden, muhakkak ki ilk sıra
lan işgal etmez. Bu anlamda, mesela bir kokteyl par
tiye gitmek veya beğendiği bir rugan çizmeyi satın
almak kadın açısından daha ön sıralarda gelir.
Ele geçen bu yeni özgürlük nedeniyle kadınların
alabildiğine cinsel serbestliklerini yaşayacaklarını,
veya kocalarının yatakta pestilini çıkaracaklarını dü
şünerek erkeklerin endişelenmesinden daha saçma
bir şey olamaz. Çünkü ertesi günü çalışarak ailesini
geçindirmek zorunda olan erkeği, karısmın yatakta
canma okuması, tabii ki kendi lehine olmayacaktır.
Ayrıca bu konuda her hangi bir riske girerek ileri
gitmesi içinde hiçbir geçerli neden yoktur. Mesleksel
çalışmasına ve kariyerine verebileceği zararları ön
lemek için, çok ateşli bir kadın bile, sabahlara ka
dar kocasını takatsiz bir duruma düşürmemeye gay
ret eder. Bu bakımdan yalnızca filmlerde ve tiyatro
eserlerinde erkek delisi kadınlara raslamak mümkün
dür. Gerçek hayatta bu kadar ender olmaları nede
niyle de, halkın merakını çekerler. Aynı derecede en
der oluşları nedeniyle de, birçok filmde multimilyar-
derlerin hayatları konu edilmektedir.
Kadınlar için erkeğin cinsel gücü ilk planda do
ğacak çocuklar açısından bir önem gösterir. Daha
sonra da göreceğimiz gibi kadının, kişisel planlarını
90
gerçekleştirebilmesi için, çocuklara ihtiyacı vardır.
Birçok kadın her halde daha sonra ortaya her hangi
bir sorun çıkmaması için, 2-4 çocuktan sonra kocala
rının iktidarsız kalmalarını tercih edecektir.
Bazı kadınların, zengin -ama yaşlı olması halin
de bile iktidarsız- bir erkekle evlenmesi bu tezimizi
doğrulamaktadır. (Buna mukabil normal bir erkeğin,
vaginası olmayan bir kadınla evlenebileceğini düşün
mek bile olanaksızdır.)
-/
9İ
BLÖF YAPARAK ERKEĞİ
EVCİLLEŞTİRMEK
92
ne dayanmaktadır. Çünkü hepsinde de, yapılması ve
ya tatbik edilmemesi, günah veya sevapla sonuçla
nan bir sürü kural ve yasa bulunmaktadır. Sistemle
rin gerçek ve mantıksal bir zemini olmadığından, bu
cezalar da tabii hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.
Zira hiç bir kimse, ne kimin hangi günahı işlediğini
bilebilir, ne de cezalandırabilir. Bu nedenle, isteğiniz
dışında zaten gerçekleşecek olan zelzele, bir yakının
ölümü (hatta bilimin gelişmediği eski devirlerde sal
gın hastalıklar, kıtlık veya yıldırım düşmesi bile) hep,
işlenen günahlara verilen ceza olarak görülmekte ve
haramlardan kaçınarak tövbe etmekle önlenebilece
ği zannedilmektedir. Ancak insan, zeka ve bilgisini
gerçekleştirmedikçe, bu palavraları yutmayıp, sonun
da cezaların gerçekleşmemesinden de gerçeği anla
yacaktır. Bütün bunlara karşın çocuklukta bilinçal
tına yerleştirilmiş olan günah korkusu, yetişkin in
sanın da «kötü» hareketlerini önlemektedir. Yapsa
bile sonunda en azından vicdan azabı çeker (#)
Her yerde raslanan bu tür günahlardan birisi de,
çocuk yapmaya yönelik olmayan cinsel birleşmedir.
Kadınlar tarafından sürekli olarak uyarılmaları ne
deniyle erkekler, daima seksi düşünmekte ve de, -ta
bii çocuk yapmadan- onlarla ilişki kurmak istemek
tedirler. Asıl olarak ilişki sırasında da erkek hiçbir
zaman yapacağı çocuğu düşünmediğinden, orgazm
kadının erkeği en fazla aldatarak kafese koyduğu an
dır. Tabii çocuk yapmadan zevk aldığından erkek de,
sürekli olarak günahkar olduğu hissiyle yaşayacak
tır. Kadmlarsa cinsel isteklerini denetim altına aldık-(*)
(*) (Yazar burada yalnızca Batı kültürüne mahsus bir fenomen üze
rine görüşlerini açıklamaktadır. -Ç.N.-
93
larmdan, geçimlerini sağlamak, çocuk doğurmak ve
ya erkeğin cinsel ihtiyaçlarını doyuma ulaştırmak gi
bi hayırseverlik motifiyle hareket ettiklerinden (ya
ni bu işi zevk için yapmadıklarından), günaha gir
meleri söz konusu değildir. Seksten hoşlandıkları za
manlarda bile, diğer unsurlar nedeniyle, vicdan aza
bı çekmemektedirler. Sürekli olarak tövbe sözü ver
mesine karşın sözünde duramayan erkeğin aksine,
kadın için aslmda kendi icat ettiği sistemde günah
kâr olmak zaten olası değildir. Kendilerini aşağılama
eğilimi, cinsel isteklerini baskı altına almaları ve baş
kalarını kendileri için çalıştırarak yaşamaları yüzün
den kadınları, Hint’li lider Gandi’ye benzetebiliriz.
Aslmda ne kadın ne de onun namına polislik ya
pan yukarıda sözünü ettiğimiz kimseler için, erkeğin
cinsel içgüdüsü ilk planda önemli değildir. Ancak
seks, erkeğin belki de gerçekten zevk aldığı tek şey
olduğundan, denetim altma alınması önem kazan
maktadır. Yoksa erkek pirzola yemekten veya sigara
içmekten aynı derecede veya daha fazla zevk almış
olsaydı, kadın da onda pirzola veya sigara ile ilgili
günah duygusunu çocukluktan başlayarak yerleştir
meye başlayacaktı. Asıl önemli olan, erkeği günah
duygusu ve korku içinde yaşatarak, etki altma ala
bilmektir. Çocuklar için yalan söylemek, başkasmm
malına göz dikmek veya anaya babaya saygısızlığın
günah olmasına karşılık, yetişkin erkekler için seks
ve «başkasmm karısına sulanmak» günah kabul edil
miştir.
Erkeklerden daha, ne kadınların ortaya koyduğu
ahlak sistemini ne de bu sistemin normlarını bilemi-
yecekleri kadar küçük yaşlardayken günahın ne ol
duğunu bilmelerini, tabii ki bekleyemeyiz. însan na
sıl olurda, mevcut olmayan bir şeye inanabilir veya
94
kimseye zarar vermeyen bir zevkten utanabilir, di
ye bir soru akla gelebilir. Dinsel inançla ilgili her şe
yin son derece mantıksız olması nedeniyle, bu konu
daki şartlandırma, ancak insanın mantıksal düşüne
mediği çocukluk yaşlarında olasıdır. Tabii bu şart
landırma işleminin, en az anlatılanlar kadar saçma
ve abes bir mimariye sahip olan kiliselerde gerçekleş
tirilmesi, asıl öğretilen şeylerin daha az abesmiş gi
bi görünmesine yardımcı olmaktadır. Ayrıca bu man
tıksız eğitimi yapan kimselerin kıyafetlerinin de nor
mal insanlarınkinden farklı olması işin başarısmda
yarar sağlamaktadır. Mesela kadınlar gibi giyinmiş
olan papazlar bu halleriyle çocukları şaşırtmakta ve
bir tü r hürmet duygusu uyandırtmaktadır. İnsan bü
yüdüğünde de bu hissi tamamiyle üzerinden atama-
maktadır.
Daha işin başından beri kadınlar, kendilerine bu
anlamda yardımcı olan din görevlilerinin erkekler
arasından seçilmesine, ayrı bir özen göstermişlerdir.
Çünkü rahibeler arasından seçilmesi kadınların bu
işte bir çıkarları olduğu (!) izlenimini uyandırabilir.
Ayrıca rahibelerin kadın olmaları nedeniyle bir ba
kıma «aklı kısa» kabul edilmeleri yüzünden, papaz
ların duygulara seslenen konuşmaları daha yararlı
olmaktadır. Çocukluğundan beri hürmet hissi duydu
ğu bir papazı dinlerken de, tabii ki daha kolay inana
cak ve öğütlerine uyacaktır. Papazların erkeklere, ka
nlarını sevmeseler de boşamamalarını ve sırf karıla
rının istemiş olduğu, çocuklara da bakmalarını tav
siye etmeleri, bu erkeklere düşmanlıklanndan olmar
yıp kilisenin mali yönden doğrudan kadınlara bağım
lı oluşunun bir sonucudur.
Daha önce de söylediğimiz gibi kadınların ne di
ne, ne de kiliseye ihtiyacı yoktur. Ancak çocukların
95
ve erkeklerin evcilleştirilmesi sırasında yapılacak
şartlandırma işlemi için kilisenin desteği kadınlara
çok yardımcı olur. Bir de özel dinsel toplantılarıyla,
kadınların birbirleriyle kıyafet konusunda yanş et
melerini sağlar. Buna karşılık kilise teşkilatının,, ka
dınların yardımı olmaksızın ayakta kalması olanak
sızdır. Eğer kadınlar, —zaman zaman görüldüğü
gibi— çocuklarının evcilleştirilmesini kilisenin yardı
mına ihtiyaç duymadan gerçekleştirse ve de evlen
mede nikah memuruna «evet» demekle yetinerek, as
tında yalnızca damadın gözünü boyayıp hizaya gel
mesine yardımcı olan kilisedeki dinî nikahı, sanki ge
linliklerinin bir parçasıymış gibi görmese, bütün ki
liseler bomboş kalıp iflas ederdi. Nitekim Sovyetler
Birliği’nde kiliselerin yerini «Evlendirme Sarayları»
almıştır. Bu durumda kilisenin gerçek yüzünün (ya
ni geçmişe ait modası geçmiş kurumlar olduğunun)
kolayca ortaya çıkması işten bile değildir. Sonuç ola
rak da kiliseye, devlet, özel kuruluş ve şahısların yap
tıkları yardımların durması yüzünden, bizzat kendi
lerini üç kağıda bağlayan papazlara, erkeklerin mad
di destek sağlamaları sona erecektir. Bu nedenle ba
zılarının öne sürdüğü «binlerce seneden beri kilise
nin ayakta kalabilmesi bu sihirli havası yüzünden-
dir» iddiası aslında sadece bir yanlış yorumdan iba
rettir. Çünkü burada sihirli olan kilise olmayıp, ka
dınların çevirdikleri dolaplardır. Aslmda uzun za
mandan beri bu dinî müesseseler, reel olarak sadece
kadınların isteklerini gerçekleştiren kuruluşlar hali
ne gelmiştir.
. Bu arada sözü edilen dinî kuruluş temsilcileri de,
bu işten zararlı çıkmaktadırlar. Çünkü onlar da, as
lmda, (tıpkı kadmlar gibi erkeklerin sırtından geçi
nerek), zararsız ziyansız, kendi hallerinde ve hayat
96
mücadelesinin bizzat içine girmeden yaşamlarını sür
dürmekten başka birşey istememektedirler. Bu an
lamda yetişen çocukların gözlerini korkutma, erkek
ler tutsaklığının sürüp gitmesi ve bilimsel ilerleme
nin engellenmesi konusunda kadınlara bir tü r «Ma-
fia» gibi hizmet etmektedirler. Kadınların boykot et
me tehdidinden korkan kilise mensupları, onların işi
ne gelecek şekilde ayinlere acayip kıyafetlerle çıka
rak gülünç ilahiler söylemekte ve hatta —bazan ol
dukça kültürlü bir dinleyici kitlesi önünde bile—
aslen kendi ilahiyat fakültlerinde yaptıkları araştır
malara ters düşünen gerçek dışı dinî menkibeler an
latarak gülünç duruma düşmektedirler.
Çünkü şeker ve kamçı yönteminden çoktan vaz
geçen çağdaş Hıristiyan teolojisiyle, kimseyi korkut
mak ve çalışmaya zorlamak günümüzde artık olası
değildir. Ama kadınların eski Hıristiyan ilahiyatın
daki, cennet, cehennem, melek, şeytan ve kıyamet
günüyle ilgili menkibelere yine de ihtiyaçları vardır.
Zira ancak, onların işine gelecek şekilde dünyevî ha
yatı yorumlayarak, insanı ahirette cennete veya ce
henneme gönderen bir din, kadınlar için uygun bir
baskı ve şantaj aracı olabilir. Ve sonsuz bir yaşam
için kadınların sözünden çıkmamayı ve onların bo
yunduruğu altında yaşamayı emreden bu sistem, on
lar için, erkeklerin —belki de birkaç nesil araştırm a
yaparak— bu dünyada ölümsüz bir hayatı sağlama
larından tabii daha yararlıdır.
Her hangi bir şeye inanmadıklarından kadmlar,
hiçbir duygusal etki altında kalmadan, işlerine geldi
ği zaman kiliseye gitmekte, istedikleri zaman da vaz
geçip evde oturmaktadırlar. Perde arkasından kadın
lar tarafından yönetilmesine karşın, şekil olarak pa
97
pazlar tarafından organize edilen kilise törenleri için
de kadınlar, bir sürü gelinlik, vaftiz elbisesi, matem
ve konfirmasyon ve kıyafetleri satın almakla kalma
yıp, kendilerine eşlik eden erkeklerin de pahalı koyu
renkli elbiseler giyerek kiliseye gelmelerini istemek
tedirler. Bütün bu işler sırasmda göstermelik olarak
inanmış veya batıl inançlara sahip insan rolünü oy
namalarına karşın, asıl olarak inanç konusunda en
ufak bir kafa yorduklarını görmüyoruz. Kilisede an
latılan deniz üzerinde yürüme, suyun şaraba dönüş
ülesi veya bir bakirenin çocuk doğurması gibi olay
ların fiziksel yönden nasıl gerçekleşebileceği konu
sunda erkekler kafa yorarlarken, vaazlarda anlatı
lan şeylerin asıl içeriği kadınlan hiç ilgilendirmemek
tedir. Her zaman olduğu gibi burada da onların, işin
kendilerine sağlayacağı, pratik yararlarla ilgilendik
lerini başka din mensubu erkeklerin, din değiştirmek
şartıyla, yapacağı evlenme teklifini hiç ikirciklenme
den kabul edebilmektedir. Çünkü işin ucunda, evle
nerek bir ömür boyu dertsiz bir şekilde yaşamak var
dır.
98
TİCARİLEŞTİRİLMİŞ DUALAR
99
«yalan dediğimiz lüks tüketim maddesini» rahatça
kullanma şansına sahiptirler.
Bütün önemli işlerin zaten erkekler tarafından
yapıldığı modem toplumların ayakta kalabilmesinin
ilk şartlarından birisi de, erkeklerin dürüst olması
dır. Gerçekten de, yalana dayanarak çalışan bir top
lum düzeni kurmak olanaksızdır. Zira gelişmiş sana
yi ülkelerinde işbölümü ve birlikte çalışma söz ko
nusu olduğundan, sistemin işleyebilmesi, ancak bir
üyenin diğerine vereceği bilginin doğru olmasıyla
olasıdır. Sırf o anda belirli yararlar sağlayacağı dü
şüncesiyle erkekler, mesela trenlerin kalkış saatleri,
gemilerin yük alabilme kapasiteleri, uçakların ben
zin depolarında ne kadar benzin olduğu konusunda,
meslektaşlarına yanlış bilgi vermiş olsalar, kısa bir
süre içersinde bütün ekonomik sistem altüst olur ve
toplum hayatı tam bir karmaşaya dönüşürdü.
Buna karşılık kadın, her istediği zaman yalan
söyleyebilmektedir. Çünkü, genellikle çalışmadığın
dan, söylediği yalan da sonuçta, yalnızca bir kişiye
(yani kocasına) zarar verir. Yalanı yakalanınca da
kadm, «yalan» veya «hile» yerine basit bir «kadınca
kurnazlıktan» söz eder. İhanet gibi kocasının affet
meyeceği türden «fiziksel bir yalan» söz konusu ol
madığı sürece de, toplum bu işi doğal karşılar. Ken
dini aşağılama yoluyla kadının erkeği daha çocuklu
ğunda şartlandırmış olması nedeniyle erkek de, as
lında zayıf ve bağımlı kabul ettiği kadmın böyle hi
lelere başvurarak, kendisi gibi cinsel duygularının
esiri olan güçlü bir devi (ve korkunç hayvanı) hiza
ya getirmesini normal görür. Aynı sebepten, bu ko
nuda elde edilen başarıların, kadm sohbetlerinde sık
sık konuşulup tartışılmasına ve kendi dergilerinde
100
şaşmamak gerekir. Kadmlar kızları
y a y ın la n m a s ın a
na bu bilgileri aktarırken, onlar da daha sonra ken
di kızlarına aynı konuda geniş bilgi verirler ve bü
tün bunları, gayrimeşru bir iş yaptıkları duygusuna
kapılmadan yaparlar. Kadınla kızı önce evin reisini,
sonra da damadı birlikte çeşitli şekillerde sömürdük
lerinden, rahat yaşamaları bu erkeklerin ne derece
de itaatli ve iyi şartlandırılmış olduğuna bağlıdır.
Tabii hiç bir kadın, yetişkin bir erkeğe yalan söy
lememesi gerektiğini açıktan açığa dile getirmez. An
cak erkeklerin yalan söyledikten sonra içten içe hu
zursuzluk duymalarını sağlar. Bu, iş te ya hayali ce
zaların verildiği inanç sistemleriyle dolaylı yoldan,
ya da doğrudan çocuk terbiye edilirken gerçekleştiri
lir. Bir kadın oğluna «yalan söylemek kötü bir şey
dir. Annelere yalan söylenmez» diye telkinde bulun
duktan sonra, çocuk her yalanda kendini huzursuz
hissetmeye başlayacaktır. Küçük yaşlarda zaten her
şeye inanıldığından, ayrıca bir açıklamaya da gerek
duyulmaz. Ancak çocuk da annesinin kendine yalan
söylemeyeceğini ümit etmesine rağmen, kadın bu ku
rala hiçbir zaman uymaz.
«Sadakatsizlik çok adi bir şeydir. Bu balcımdan
bana hiç yalan söyleme, olmaz mı?» sözlerinin ifade
ettiği sihirli formülle kadın, daha sonraları da, ko
casını ikna etmeye ve hizaya getirmeye çalışır. Hat
ta bazı aşırı «müsamahakâr» kadmlar daha da ileri
giderek «beni aldatmana razıyım. Ama sakın terket-
me» gibi sözlerle aynı hedefe varma konusunda de
ğişik bir yöntem kullanırlar. Tabii «müsamahakâr»
kadının kocası da bu emre uyarak (çünkü bu bir tür
emirdir) arasıra kaçamak yapar. Lâkin, zavallı, bu
sözün aslında, «sen şahsen benim umurumda bile de
101
ğilsin, ama hayatta ayakta kalabilmem için senin
gibi bir enayiye ihtiyacım var», anlamına geldiğini
anlayamadığından kuzu kuzu yerinde oturur.
Genellikle erkek, çok sevdiği karısına ihanet et
tiği zaman yalan söylemek zorunda kalır. Böyle bir
durumda da karısmm kendisini aynı şekilde cezalan
dırmasından korkarak, gerçeği söylemez ve de büyük
bir huzursuzluk içinde yaşamını sürdürür. Ama, ör
neğin bir araba kazası yapsa veya iş konusunda dü
rüst davranmasa yahut da birgün işine gitmeyecek
olsa, her şeyi göze alarak çekinmeden karışma söy
ler.
Kadınlar ise aynı olaylar karşısında 180 derece
farklı davranırlar. Böyle bir durumda kadın kocası-
-na, yalnızca başka bir erkeğin kendisiyle ilgilendiği
ni ve kendisinin de onu beğendiğini söyler. Bunun dı
şında hiçbir şey anlatmaz. Zira piyasanın kızıştırıla
rak kâr’a dönüştürülmesi söz konusudur. Kocasının,
başka erkeklerin de kendisine bakmaya hazır olduk
larını anlaması gerekmektedir. Tabii kıskanan koca
da sonuç olarak, daha büyük özverilerle karısını elin
de tutmaya çalışacaktır.
Kitabımızın daha önceki bölümlerinde, erkeğin
bağımlı yaşamaktan mutlu olduğunu söylemiştik. Er
kekte erişkin yaşlarda bu görüş bir tür din şekline
bürünerek, kendine has dualarıyla ortaya çıkar. Ço
cukluktaki tanrı inancının yerini yetişkin erkekte,
bir çeşit tanrıça olan «kadın» alır. (Gerçekten de er
keğin bütün mutluluğu kadma bağlıdır.) Küçükken
dini eğitimle öğretilen tanrıya teslimiyet, yalvarıp ya
karma, tanrıdan m erham et. ve rahmet dileme veya
tanrıyı idealize etme, daha sonra öz olarak aynı kal
makla birlikte yalnızca şekil değiştirerek tanrıça için
102'
yapılır. Hafif Batı Müziği şarkılarında rastlanan
«You’re driving me crazy», «Ne istiyorsan emret...»,
«Fly me to moon...», «Ellerimi avuçlarına al...» tabir
leri bu görüşü tam olarak yansıtmaktadırlar. Hatta
bazı modem pop müziği parçalarında «Bütün dünya
mı sen yarattın», gibi sözlerde dinsel ifadelerle do
laylı yoldan kadın anlatılmaktadır.
Dualarla ve bestelenmiş dua olarak kabul ede
bileceğimiz ilahilerle, her şeye kadir bir yaratandan
bir takım isteklerde bulunulduğundan, yaşam korku
su da bir dereceye kadar yenilmiş olur. Artık olayla
rın tapılanın denetiminde olduğunu düşünen insan,
kısmen rahatlamış olarak hareket edebilecektir. So
nuçta, yaşlanma nedeniyle yaşam korkusu zamanla
gittikçe artacağından erkek de —hiç değilse kısa bir
süre bu dertten kurtulabilmek için— özel tanrıçası
nın kollarına sığınır. Eskiden şair ruhlu gençler, biz
zat kendilerine dua gibi huzur veren aşk şiirleri ya
zarlardı. Günümüzde bu yolla kadına tapınmanın
modası geçmiştir. Erkeklerin duygulan çeşitli şekilde
dile getirilerek tecimsel kazanç sağlanan bir sürü ha
fif batı müziği parçası piyasayı doldurmaktadır. Bu
anlamda Beatles’larm okudukları parçalar, en zor
seven kimseleri bile tatmin edecek niteliktedir.
Ancak erkekler için de bestelenmiş aşk şarkıla
rı vardır. Tabii şarkı bir erkek tarafmdan bestelen
miş olup, bir kadın şarkıcı tarafından da sunulur.
Ama kadın da okurken, erkeğin yerine bizzat aşkı
göklere çıkarır. Erkek de aşka inandığından, sonuç
ta yine kadın kârlı çıkar. Zamanla kadınların bizzat
kendilerini övdükleri şarkılar da yazılmaya başlamış
tır. O zamandan beri bu tür parçalarda kadınlar, ken
di kutsallıklarını, bir dakikalarının diğerine uyma-
103
yışlanm, merhametsizliklerini veya kaç erkeği mut
lu ettiklerini yahut kaçının hayatını mahvettiklerini
göklere çıkararak dile getirmektedirler.
Baştan aşağı aşk için ayarlanmışım.
Çünkü benim dünyam bu,
Başkası değil.
Ne yapayım, tabiatım böyle,
Tıpkı pervanelerin ateşe koşuşmaları gibi,
Erkekler de bana koşuyor.
Tabii bu arada yanarlarsa,
Kabahat benim değil.
Marlene Diefcrich «Mavi Melek» filminde bu şar
kıyı söylemiştir. Bizzat kadınlar kendilerini böyle gök
lere çıkarırlarsa, erkeklerin kadınlara ilahmış gibi
tapınmalarına hiç şaşmamak gerek. Ancak gerçek
hayatta, kadınlar erkekleri bu filmdekinden çok da
ha ustaca sömürmektedirler. Her şeyden önce, erkek
lerin hayatlarını hemen mahvetmek işlerine gelmez.
Çünkü kimse altın yumurtlayan tavuktan bir ömür
boyu yararlanmak varken, tutup da onu eti için kes
mez. Bu nedenle erkekler hep o filmdeki lise hocası
na acıyarak alay etmişlerdir. îşin tuhafı kendilerinin
durumu da aynıdır. Günümüzde de Naney Sinatra,
These boots are made for walking
and that’s what they’re going to do
—one of these days these boots
will walk on över you.
Şarkısıyla aynı duyguları dile getirmektedir. Böy
le bir pop müizği çarpası, hem erkeklerin merhamet
siz bir tanrıçaya karşı özlemlerini, hem de kadınların
esrarengiz bir güce sahip olma arzularmı tatmin et
mektedir.
104
KENDÎ KENDİNÎ EVCİLLEŞTİRME
105
li olarak sömüren kadının, sunduğu ürünü satın ala
bilmek için yeterli zamanı ve parası vardır. Zengin
girişimci, karısının lüks ihtiyaçlarını sağlayabilmesi
için, diğer hali vakti yerinde olan kesime mensup
kadınların kendi ürününü satın almaya teşvik etmesi
gerekmektedir. Ancak bu yolla da, gittikçe daha bü
yük bir çıkmaza götüren fasit bir dairenin içinde ken
dini bulur. Sonunda, zamana ve şartlara ayak uydu
ramadığından, nefes nefese kalıp bir köşeye yığılır.
Tabii piyasadaki yeri de, aynı akibete uğrayacak baş
ka bir uyanık (!) tarafından doldurulur. Yani bu oyu
nun dışma çıkmak olası değildir.
Nitekim piyasa araştırmaları yapan enstitüler,
daha fazla mal satabilmek için, kadınların bilinç al
tında gizli kalmış, arzulan belirlemeye çalışmakta
(tüketim ile ilgili bütün istedikleri doyurulmuş oldu
ğundan) ve tüketim maddeleri üreten firmalara sat
maktadırlar. Onlar da piyasadaki bu açığı son sü
ratle kapamaya çalışmaktadırlar. Ancak zaman za
man bu yolun tersi bir yönteme de başvurulduğunu
görüyoruz. Üreticiler arasıra, iyi bir reklam kam
panyasından sonra, kadınlann satın alacaklarını um
dukları bir malı piyasaya sürmektedirler. Daha son
ra da tabii bir reklam ajansı, malın sürümünü arttır
makla vazifelendirilmektedir. Ama bu konuda he
men başarı elde etmek de şart değildir. Nitekim hiç
bir Avrupa ülkesinde, Amerika’da olduğu kadar, pre
fabrik ev satılamamıştır. Ancak, kadınlarda yeni tü
ketim arzularım geliştirmenin, bu derece de masraf
lı ve zahmetli reklam kampanyasından sonra da is
tenilen noktaya varamaması, üreticileri hayal kırık
lığına uğratmaktadır. Zira erkek milleti bilinci altın
da o derecede kadınların sömürüldüğüne inanmıştır
ki, ortada görülen yüzlerce aksi delile rağmen, asıl
106
kendilerinin dalgaya düştüklerini anlayamazlar. Hat
ta reklam yoluyla zavallı (!) kadınların saflık ve iyi-
niyetlerinin (aslmda budalalıklarının demek gere
kir) sırf satışları artırmak amacıyla kötüye kullanıl
dığını bile ileri sürmeye başlarlar. Ah erkekler, bi
linç altında gizli kalmış arzuları ortaya çıkarılarak
doyuma ulaştırılıp şımartılan kadınların mı, yoksa
bütün bunlar için didinip duran kendilerinin mi, as
lmda sömürüldüğünü bir anlayabilseler! Piyasa ro
manlarında da sık sık görüldüğü gibi erkekler, as
lmda her devirde kadınların en gizli arzularını «göz
lerinden okuyarak» doyuma ulaştırmaya çalışmışlar
dır. Ama günümüzün teknolojisi sayesinde artık,
hem kadınların en gizli arzuları ortaya çıkarılmış,
hem de yeni buluşlar yardımıyla hepsi tatmin edil
miştir.
Ancak bütün bu çalışıp didinme sonucunda, er
keklerin zekalarının daha artmasma karşılık, kadın
ların da yan gelip yatmaları nedeniyle sürekli olarak
aptallaştıkları ve bu yüzden de birbirleriyle diyalog
kurabilmelerinin gittikçe olanaksızlaştığı konusu da
herkesin gözünden kaçmaktadır. Zekanın ancak ça
lışma yoluyla geliştiği ile ilgili biyoloji kanunu, eski
den beri bilinmektedir. Ancak zekasını çalıştırmaya
rak rahat ve konforlu bir ortam içerisinde uyuşuk
bir yaşam süren kadm, zamanla beyninin çalışabilen
bölgelerini de yavaş yavaş dumura uğratır. Sonuç
olarak erkek, kadını rahat yaşatabilmek için sürekli
olarak para kazanıp, yeni başarılar ve buluşlar pe
şinde koşarken, gittikçe daha fazla lüks içinde yaşa
yan kadının zekası da yavaş yavaş körleşmeye baş
lar. Sonuçta da şimdiye kadar «Doğum yapabilen sa
tılık bir insan» anlamına gelen «Kadm» kelimesi de,
gittikçe daha fazla bir oranda «Doğum yapabilen sa
107
t ılık ve geri zekâlı bir insan» anlamına gelmeye baş
lamaktadır.
108
Erkeklerin ise, bu düzenin işleyebilmesi için, gerçek
lerin farkına varamaması gerekmektedir.
Bu düzende, kadın alıcı, erkek ise üretim yapa
rak piyasaya malını sunan satıcı durumundadır. Bir
mal da satılırken alıcıya «Bu mal iyidir. O bakım
dan malımı alırsan iyi olur!» diyerek reklamı yapıl
mayacağı ortadadır. Reklamlarda müşteriye Hep,
daha iyi şeylere layık olduğu ve dolayısıyla şu veya
bu malı almasının kendi lehine olacağı, çeşitli yol
lardan verilir. Sonuçta, erkek kadını, müşteri olarak
da, ayrıca övmek zorunda kalmaktadır. Burada da
maalesef, kadın tarafından evcilleştirilirken uygula
nan numaralardan birinin, yeniden kurbanı olur. An
cak şimdi, başka bir erkeğin oyununa gelir. Bu fasit
dairede, kadın erkeği çalışmaya, o da karısını, kazan
dığı parayı sarfetmeye teşvik etmektedir. Mesela bir
satıcı komşusunun karısına bir taban halısı satarsa,
garanti komşusu da, onun karısına ısıtılabilen bir
küvet satacaktır. Zira taban halısının parasım bir
yerden Çıkarması gereklidir.
Bütün bu işlerde erkek, aslında kendi yaptığı ka
pana sıkışıp kalmıştır. Evin dışındaki ekonomi dün
yasında para kazanma mücadelesinde hergün biraz
daha da ahmaklaşan kadın, evini bir sürü gereksiz
ıvır zıvır eşya ile doldurarak, kocasının rakiplerinin
aslında aptalca sürdürdükleri yaşamlarını dolaylı
yoldan finanse etmektedir. Aslmda sade bir yaşam
dan ve işe yarar eşyalardan hoşlanan erkek de so
nunda, gittikçe daha fazla dalgaya düşerek, anlam
sız süslerle süslenerek bir sürü saçma eşya ile
döşenmiş bir evde yaşamak zorunda kalır. Artık otur
ma odasmı bir sürü porselenden yapılmış kedi, kö
pek... v.s. şeklindeki figürler, Amerikan bar tabure
109
leri, camlı masa, şamdan, ipekli yastıklar süslemek
te, yatak odasının duvarları görülen lüzum üzerine
çiçekli duvar kağıtları kaplanmakta, dolaplarda 12
çeşit içki bardağı takımı servis için hazır bulunmak
tadır. Banyoda ise her taraf, en son modaya göre
makyajmı yapan karısının bir sürü krem, ruj, far ve
benzeri makyaj malzemesiyle dolu olduğundan, za
vallı erkek elekrikli traş makinesini koyacak ufacık
bir yer bile bulamamaktadır.
İşin garip tarafı, bugün artık erkeklerin de biz
zat kendileri için satın aldığı (ve dolaylı yoldan yine
kadına yarayan) bir sürü lüks eşyanın piyasada bu
lunmasıdır. Evin fiilen kadına ait olduğu düşünüle
cek olursa, erkeğin evde kullandığı lüks sayılabile
cek bir kaç eşya da evin genel görünümünü düzelt
tiğinden, sonuç olarak yine kadına yaramaktadır.
Günümüzün erkeği bu bakımdan, evi ile bürosu ara
sından ömür tüketen yersiz yurtsuz bir zavallıdan
başka birşey değildir. Kocalarım zaman zaman hedi
ye alarak memnun etmeye çalışırlar. Bu konuda kra
vat, gömlek, sigaralık, sigara tablası, para cüzdanı...
v.s. söylenebilir. Ancak işin sorunlu yönü, erkeğin
fazla bir şeye ihtiyacı olmayışıdır. Erkek elbiseleri
normlaştırılmış olduğundan ucuzdur. Çalışması ne
deniyle istediği gibi yiyip içemez. Başka bir eşyayı
da kullanmaya vakti yoktur. Sanayiinin, erkekleri
parfüm, kolonya, saç spreyi, rengarenk elbiseler sa
tın almaya teşvik için verdiği reklam paralan hemen
hemen bütünüyle boşa gitmiştir. Yalnızca, kadınların
arzu ettiği kadar para kazanamayan bazı delikanlı
lar, zengin olduklarından zaten kadmlar tarafmdan
beğenilen bir kısım varlıklı erkekler, kadınların eğ
lence ihtiyacını gideren birtakım sanatkarlar ve cin
sî sapıklar, bu tip zıpırca modayı takip edebilmek
110
tedirler. Anneler günü dolayısıyla her sene piyasa
nın oldukça canlanmasına karşılık babalar günü, rek
lamcıların bütün gayretlerine rağmen bir türlü tu
tunamamıştır. Aslmda büyük bir şekilde kutlanması
beklenne babalar gününde erkeklerin çoğu, yalnızca
bir lokale giderek birkaç bardak birayla vakit öldür
mektedirler.
ııi
da çeşitli yollardan kadınlara da yardımcı olunmak
tadır. Çünkü cinsel konuların işlendiği kitap, film
veya dergilerde dolaylı yoldan bir dünya seyahati
veya deniz kenarındaki bir yazlıkta geçirilen tatil
yahut da bir spor arabanın kadın erkek ilişkilerinde
oynadığı olumlu rolden de söz edildiğinden, erkeğin
bu çeşit tüketime yönelmesi sağlanmakta, bu da yine
kadına yaramaktadır.
Erkeklerin kendi kendilerini evcilleştirirken kul
landıkları değişik ürünlerden birisi de, dolgun göğüs
lü artist resimleriyle erkek oyuncuları coşturduktan
sonra oldukça entellektüel ve ilginç makalelerle zihin
olarak dinlendiren ve bu arada birçok araba, içki,
sigara v.s. reklamı ile yazıları süsleyerek güzel bir
görünüm sağlayan Amerikan dergisi Playboy’dur. Bu
tip dergileri kadınlar iğrenç ve tüyler ürpertici bul
malarına karşın, erkeklerin dolgun göğüs hayranlığı
kendilerinin yaşadıkları dramatik durumu anlama
larım önlemektedir. Çünkü «seks» sanayi, kadın gö
ğüslerinin gerçek hayatta ne işe yaradıklarını erkek
lere unutturacak kadar, zavallıların cinsel duygula
rını istismar ederek sömürmektedir. Buna da şaşma
mak gerekir. Zira anne sütü yerine geçen sütün bu
lunmasından sonra, erkeklerin çocuk emziren bir ka
dına raslaması neredeyse olanaksız hale gelmiştir.
112
REHİNE OLARAK KULLANILAN
ÇOCUKLAR
113
Aslında dünya y an aç ve kimsesiz çocuklarla
dolu olmasına karşın, her evli çift kendi çocuklarını
istemektedir. Zira kadının cinsel çekiciliği azaldıktan
sonra da, erkeğin (çocuklarının annesinin) kölesi ol
maya devam edebilmesi için, elinde geçerli bir neden
bulunması gerekmektedir. Erkek aslında bağımsız
olarak yaşamaktan korktuğundan, hayatına bir an
lam verebilmesi için kadına ihtiyacı vardır. îşlerin
karışmaması için de daima tek bir kadının olması
gereklidir. (Yani, sanayileşmiş ülkelerde erkeklerin
tek tanrılı bir inançları vardır. Diğer bir deyişle mo
nogamdırlar.) Çok tanrı (yani çok kadınlı) bir inanç
sistemi erkeğin kafasını karıştırıp hayatını altüst et
mesi nedeniyle uygun değildir.
Kadının ise böyle sorunları yoktur. Soyut düşü
nemediğinden zaten yaşam korkusu diye bir mesele
si bulunmamaktadır. Dolayısıyla hayatma bir anlam
verecek bir tanrıya inanması için hiçbir neden bulun
mamaktadır. Bu bakımdan kendisiyle artık yatmak
bile istemeyen kocasının bir ömür boyu buyrukları
na hazır olmasını sağlamak için geçerli, gözüken bir
bahane icat etmesi gerekmektedir. Bunu da kocasın
dan birkaç çocuk yapmakla sağlar. Mesela yeryüzün
de bir kadına üç erkek düşmüş olsaydı, kadın her
üç kocasından da bir çocuk yaparak üçünü de çocuk
ları için (aslında bizzat kendisi için) çalışmaya zor
lar, aralarında rekabete girmelerini de sağlayarak,
kendine oldukça poligam bir hayat sürmesi gayet an
lamlı görülebilirdi.
Bir kadından çocukları olan erkek, eline teslim
ettiği bu «rehineler» yardımıyla kadının kendisine
bir ömür boyu şantaj yapmasını bekler. Çünkü an
cak bu yolla,-anlamsız yaşamını ve aptalca bir ömür
114
boyu çektiği tutsaklığını hoş gösterebilecek bir delil
bulmuş olur. Karısıyla çocuğu için çalışan bir erke
ğin, yalnızca biri «kadın» olduğundan çalışmak iste
meyen, diğeri de küçük olduğundan henüz çalışama
yan iki insanın geçimini sağladığını ileri sürmek, ger
çeği tam olarak yansıtmamaktadır. Zira erkek, zaval
lı, kimsesiz ve yardıma muhtaç olanlara yardım elini
uzatan ve dünyanın her tarafında var olan bir siste
me, davasında yardımcı olduğu inancındadır. Ama
kulağa hoş gelen bütün bu bahanelere karşın aslın
da o, kendi anlamsız ve ümitsiz bir tutsaklık demek
olan yaşamma, mantıksal ve insansal bir zemin ara
maktadır. Sonuç olarak erkek, yapay olarak meyda
na getirdiği bu «kutsal grup» a artık «kendi ailesi»
gözüyle bakmaya başlar. Kadın da —son derece mem
nun bir vaziyette— ailedeki yerini alarak, kendisine
teslim edilen «rehineler» yardımıyla erkeğin beklen
tilerini (yani şantaj yoluyla aile için bir ömür boyu
çalışıp didinmesini) sağlar ve bu yoldan hayat sağ
lamış olur.
Sonuç olarak hem kadm hem de erkek, çocuklar
sayesinde kendilerine bazı yararlar sağlamış olurlar.
(Aksi halde çocuk yapmaları için hiçbir mantıksal
neden yoktur.) Erkek, ömür boyunca koşuşturacağı
bir ideal (!) bularak bundan hayatına bir anlam ka
zandırmakla yararlanır. Bunun dışındaki bütün ya
rarlar kadına aittir. Görünüşe bakılırsa her iki taraf
ta hayatından oldukça memnundur. Zira her şeye
karşın her aile, çalışıp hayatını yaşamak yerine, ço
cuk yaparak sıkıntısını çekmeyi yeğlemektedir.
Kadınların çocukları sevmeleri nedeniyle, çalış
mayarak çocuk yapmak istedikleri söylenebilir. An
cak kadm lann çocuk sevgisi gibi derin bir duyguyu
115
hissetme yeteneklerinin olmadığını göz önünde bu
lundurmamız gerekir. Zira her kadın yalnızca ken
di çocuklarım sevmesine karşılık, başkalarının çocuk
larıyla hiç ilgilenmemektedir. Aynı sebepten kadın
lar, ancak tıp açısından doğum yapmalarına olanak
olmadığı durumda, evlat edinmeye razı olmaktadır
lar. Hatta bazıları, yabancı bir erkek spermiyle ya
pılacak yapay döllenmeye bile karşı değildir. Dünya
nın her tarafında yetimhaneler, yardıma muhtaç, se
vimli, öksüz ve yetim çocuklarla dolu olmasına ve ga
zete ile televizyonlarında her gün binlerce Afrikalı,
Hintli ve Güney Amerikalı çocuğun açlıktan öldüğü
nü söylemesine karşın, (çocukları sevdiklerini ileri
süren) birçok kadın, bu zavallılardan birini evlat
edinmek yerine, evlerinde kedi, köpek beslemektedir
ler. '
Doğan her 60 normal çocuğa karşılık kör, sağır,
geri zekalı veya hidrosefalli bir çocuğun düştüğü ko
nusu günümüzde artık sıradan dergi ve gazetelerde
bile işlenmesine karşm kadınlar, bilinç altmda bu ço
cukların sanki kötü bir büyüye uğradıklarından böy
le dünyaya geldikleri fikrini benimseyerek, düşün
meden çocuk doğurmaya devam etmektedirler. Ras-
lantı sonucu bir kadın özürlü bir çocuk doğuracak
olsa, asıl kendi bencilliği nedeniyle böyle bir yavru
yu dünyaya getirdiğinden suçluluk bile duymaz.
Kimse de onun bu suçunu aklına bile getirmez za
ten. Aksine bütün toplum kadına, sanki büyük bir
evliyaymış gibi, hürmet gösterir. Geri zekalı bir ço
cuğun annesi çevresinden sonsuz saygı görür. Bu za
vallının sorunu yetmiyormuş gibi, sırf sağlıklı oldu
ğunu diğer normal çocuklu kadmlara kanıtlamak
için, aynı anne tutar, bir de normal çocuk dünyaya
getirir. (Ama bu arada bu sağlıklı çocuğun bütün
116
ömrünü, bir geri zekalının yakınında geçireceğini hiç
düşünmez.)
Hamilelik, doğum ve çocuk yetiştirmenin gerçek
ten de bazı zorlu taraflarının olması nedeniyle, ka
dınların aslında çocukları sevmeyip, yalnızca kendi,
amaçlan için erkeğe karşı kullandıklannı anlamak
zor olmaktadır. Ancak bir ömür boyu güvenlik, kon
for ve herhangi bir sorumluluk olmadan özgürce bir
yaşamanın yanında bu sorunlar, bir hiçtir. Erkeğin
aynı şeyleri elde edebilmesi için, kimbilir neleri göze
alması gereklidir acaba? Orasını Allah bilir!?
Günümüzde artık erkekler bile, hamileliğin dış
tan göründüğü kadar rahatsız edici ve sorunlu ol
madığını bilmektedirler. Hatta bazı kadmlar kendi
lerini bu dönemde oldukça rahat hissetmekte ve his
lerini de açıkça ,itiraf etmekten çekinmemektedir. De
rilerindeki lekeler, kınlan saçlar, yüz ve bacakların
şişmesi ise, onları fazlaca endişelendirmemektedir.
Çünkü zaten evli olduklarmdan, koca aram ak gibi bir
dertleri yoktur. Ayrıca bütün bunlara da kocaları se
bep olmuştur. Dolayısıyla erkeklerin şikayet etmeye
haklan olmaz. Doğacak çocuksa onun çocuğu olup
kendisi de erkeğe «gençliğini» feda etmektedir.
Doğumun korkunç zor bir olay olduğu hakkında
son derece palavra söylenti ve öykülerin ortaya atıl
mış olması yüzünden hiç bir erkek, kadının çocuğu
kendi çıkan için dünyaya getirdiğini anlayamamak
tadır. Günümüzün romanlarında artık, «kadın ko
casına bir çocuk hediye etti», gibi tabirlere raslamak
olası değildir. Ancak bu görüşün bugün bile erkek
lerin bilinçaltında bulunması, doğumdan sonra bir
tü r suçluluk duygusuna kapılmaları için yeterli ol
117
maktadır. (Bu arada işin garip tarafı beyefendilerin
kendilerini çocuklarına karşı değil de, k an la n önün
de suçlu hissetmeleridir.)
Altı saatlik bir diş tedavisinden sonra bir hayat
sigortası kazanacakları söylense, hangi aklı başın
da erkek, böyle bir sıkıntıya girmeye tereddüt eder
dersiniz? Günümüzde artık narkoz kullanılması ne
deniyle zor doğumlar bile pek o derecede ağn ver
memektedir. Buna karşın erkeklerin kadınlardan bu
konuda duydukları, utanmadan abartmalı bir biçim
de anlatılan boş masal ve palavralardan ibarettir.
Doğumevleri ve jinekoloji koğuşlarında erkeklerin
sık sık duydukları çığlıklar da, aslında kadınların
küçüklükten başlayarak böyle hallerde kendilerine
hâkim olmayı öğrenmemiş olmaları ve gurursuz ye
tiştirilmelerinden kaynaklanmaktadır. (Bu konulan
kitabımızın başka bir yerinde daha geniş bir şekilde
ele almıştık). Ayrıca yıllardan beri birçok kadının,
gerekli jimnastik çalışmalan ve otojen egzersizler
yardımıyla narkoza ihtiyaç kalmadan doğum yaptık
ları da herkesçe bilinmektedir. Bütün bu gerçeklerden
sonra kadm lann artık oturup bir karara varmaları
ve bu konudaki gerçekleri kamuoyuna açıklamalan
zamanmın çoktan gelmiş olduğu görüşündeyim. Çün
kü doğum konusundaki farklı açıklamaların, sonun
da bizzat kendi davalarına zarar verdiği ve kadınla
rın toplum içerisindeki yerini sarstığı da ortadadır.
Ancak kadın, kendine yardıma ihtiyacı varmış
süsü vererek, çalışıp didinmeksizin ve amirlerinin
kahrını çekmeden bir hayat sürme gibi hedeflerin
dışında başka nedenlerle de çocuk dünyaya getir
mektedir. Nitekim her kadın, belirli bir yaştan son
ra kendi vücudunun, içine ufacık bir şey sokulduk-
İİÖ
tan dokuz ay sonra canlı bir varlık çıkaran bir oto
mat gibi çalıştığını keşfeder ve bu makinayla oyna
ma arzusu duyar. Bu oyunu bir kere deneyen her ka
dın sürekli olarak otomatla oynamak isteğinde bulu
nur. Ancak böyle biyolojik bir otomatı sorumsuzca kul
lanmak aslında (sırf biyolojik yönden neler olacağmı
görmek için) birinin kafasına sopa indirerek öldür
mek kadar kanuna ve vicdana aykırı bir harekettir.
Bütün bunlara karşın kadının kendi biyolojik otoma
tıyla oyunu sonunda biraz pahalıya mal olmasa, ha
nımefendimiz bu oyunu sonsuza kadar deneyecek
tir. Dolayısıyla kendine bir sınır çizmek zorunda ka
lır. Yani, yeni bir çocuğun, yalnızca işleri artırması
ve bunun yanında konfor içerisinde garantili bir ha
yat sağlayamaması halinde, bu işin kendisi için hiç
bir esprisi kalmaz.
Sözü edilen sınırın nereden geçeceği ise kolaylık
la evde kullanılan aletlerin modernlik derecesiyle be
lirlenebilir. Sanayileşmiş ülkelerde kadınlar, genellik
le 2-3 çocuk sahibi olmak isterler. Evinde en modern
alet ve mobilyaları bulunan Amerikan kadını, genel
likle üç çocuk arzu ederken, bu konuda biraz daha
kısıtlı imkana sahip olan Batı Avrupa’lı kadın için
bu sayı, 2’nin biraz üzerindedir. Genellikle çocuğun
tek başma büyümesi istenmez ve üçten fazla çocuk
sahibi olmak da neredeyse toplumdışı bir davranış
olarak kabul edilmektedir. Tek çocuk, kadına pra
tik yönden bir yarar sağlamaz. Yalnızca zaran do
kunur. Çünkü tek çocuklu bir kadın hiçbir zaman,
sorunlarının çokluğu nedeniyle başkalarının yardı
mına muhtaçmış izlenimini bırakmaz. Ayrıca, —özel
likle kadının çocuk yapamayacağı bir dönemde— bu
tek çocuğun başma bir iş gelmesi halinde, kadının
bir kenara çekilip rahatına bakarak, kocasını daha
119'
çok koşuşturmaya zorlaması için hiçbir bahane kal
mayacaktır. Bunun yanında, çocuğun oynayacak ar
kadaşı olmayacağından, annesi meşgul olmak zorun
da kalacaktır. Bu da kadınların en nefret ettiği işler
arasındadır. Çünkü çocuklar her şeyle ilgilenir ve so
ru sorarlar. Kadınlarsa, ev işleri ve süsleriyle ilgili
aptalca eğlenceleri dışında, hiçbir konuyla ciddi bir
şekilde ilgilenmezler. Dolayısıyla, samimi olarak il
gi duyan bir kadının bile, çocuğun tuhaf dünyasına
girmesi oldukça zordur. Gerçi her kadın çok küçük
çocukların hoşuna giden bazı salakça lafları ezbere
bilir. Ancak çocuk iki yaşını geçip de kendi kendine
düşünmeye başlamasından sonra, her türlü diyalog
olanağı artık bitmiş demektir. Babayla oğlu arasın
da, sözgelimi elektrikli oyuncaklarla oynamak gibi,
ortak ilgi alanlarını bulmak olasıdır. Ama bir anne
nin ne kızı, ne de oğluyla birlikte severek uğraştıkla
rı tek bir konu yoktur. Zaten büyük bir gayretle ken
dini yenip de çocuğuyla hergün yarım saat oynaya
cak olsa faslında çocuğun bu derecede kıt akıllı bi
risiyle daha uzun bir süre oyun oynaması zekasmm
gelişmesi bakımından çok zararlı olurdu, bunu bü
yük bir marifetmiş gibi her yerde anlatır (ama as
lında böyle bir şeyi onun gibi biri için, gerçekten de
büyük bir olay olarak görmek gerekir.)
2 veya 3 çocuklu bir kadının evinde yeteri dere
cede uğraşısı vardır. Dolayısıyla ancak böyle birisi
kendisi için erkeğin bir ömür boyu her türlü yardı
mını ve dış dünyayla ilgili ne varsa bütün işleri üst
lenmesini garanti altına alabilir. Aynca yaşlandığı
zaman da, kendisine yardım edecek çocuk ve torun
ları, her zaman yakınında olacak demektir. Bunun
yanında, çocuklar birbirleriyle oynarken, hanımefen
dimize boş vakit kalacağından, örgü örmek veya pas
120
ta yapmak gibi, kendi düzeyli (!) hobileriyle de uğra
şabilir. Böyle hallerde annenin yapacağı, yalnızca
çocuklarını bir odaya oynamaları için hapsetmek ve
biri bağırdığı veya ağladığı zaman içeri girerek or
talığı yatıştırmaktan ibarettir.
Ayrıca 2 veya 3 çocuğun terbiye ve eğitimi (ve
de evcilleştirilmesi), tabii ki tek çocuğunkinden daha
kolay olacaktır. Yalnız yetişen çocuğa söz dinletebil
mek için, insanın karmaşık yol, yöntem ve zaman
zaman da dayağa başvurması gerekebilir. Cansıkıcı
olan bu işi kadm, her zaman olduğu gibi tabii, yine
kocasına havale eder. Buna karşılık çok çocuklu aile
lerde terbiye konusunda, bir tür şantaj yöntemi kul
lanılır. Çocuklar hep anneleri tarafından takdir edil
mek isterler. Bu nedenle, onlardan birini biraz daha
fazla seviyor görünerek, diğerlerinin annelerinin is
tediği yönde hareket etmelerini sağlamak mümkün
dür. Annelerine olan bağlılıkları ve onun sevgisini
kaybetme korkusu, çocukları otomatik olarak bir ya
rış ortamına sokar. Bu da onların istenilen yönde ha
reket etmelerini kolaylaştırır. Kardeşler arasındaki
bu yarış, büyüdükleri zaman da kendi aralarmda sü
rüp gider. Erkekler diğer kardeşlerinden daha yük
sek mevkilere gelmek isterlerken, kızlar da kardeş
lerinden daha lüks ortamlarda yaşamak dileğindedir-
ler. Zaten zaman zaman da, annelerini beraberce zi
yaret ettiklerinde, herkes birbirine kendi alanındaki
en son başarılarını anlatıp durur.
Ancak, kadın için yukarıda sözünü ettiğimiz bu
avantajlar, yalnızca 2-3 çocuk için geçerlidir. Şu veya
bu nedenden çocuk sayısı üçü geçecek olursa, gerçek
ten' de kadının işi, epey bir- süre başmdan aşacaktır.
Gelgelelim burada bile hanımefendimiz, belirli iş sa
atlerine uymak zorunda kalmaksızın, çocuklarının
121
geçim derdini omuzlarında hissetmeden ve şefinin
ağız kokusuna katlanmadan, kendi tarzında yaşama
olanağına sahiptir. Aslmda bu sıkıntılı süre bile, en
küçük çocuğun kreşe gidebilecek yaşa gelmesiyle so
na erer. Ayrıca, canından bezmiş kocanın her şeyi
bırakıp kaçmasını da önlemek gibi bir avantajı da,
beraberinde getirir. Çünkü, dünyada en nefret etti
ği insan karısı bile olsa, dört veya daha fazla çocu
ğa sahip bir kadını terkeden bir erkek, bu toplumda
gangsterlerden ve eşkiyalardan daha adî bir konuma
sahiptir.
Her hal ve şartta çocukları kreş yaşını geçmiş bir
kadın için, işlerin büyük bir kısmı bitmiş demektir.
Dolayısıyla, artık hayatını kendi istediği şekilde ya
şamak için daha çok zamana (ve.de paraya) sahip
tir. Hanımefendimiz kuaföre gitme, çiçek yetiştirme
kadın dergilerinin tavsiyelerine uyarak evini ve mo
bilyalarını düzenleme ve tabii o güzelim endamına
daha fazla özen gösterme gibi, super-entellektüel ko
nularla ilgilenme olanağına o andan başlayarak da
im fazla sahip olur. Batılı ülkelerin büyük bir bölü
münde okul bütün gün devam eder. Olmayan yöre
lere de, bu sistem getirilmeye çalışılmaktadır. Bilim
adamları zaten, annelerinden uzakta bütün gününü
okulda geçiren çocukların, daha başarılı olduklarını
ortaya koymuştur. Zaten kadınlar da, erkeklerdeki gi
bi şeref ve izzetinefis duygusuna sahip olmadıkların
dan, bu iş hem kendilerinin, hem de çocuklarının ya
rarınadır.
122
KADINCA TUTKULAR
123
Bu nedenle dışarıdan, hep çalışıyormuş izlenimi
ni bırakır. Çalışmak istemeyen kadın, bir kenara çe
kilip dinlenmez (Aslında hiçbir şeyden yorulmadı
ğından, dinlenmeye de ihtiyacı yoktur.) Ancak eğ
lenceye son derece düşkün olduğundan, bu sefer
de pasta yapma, çamaşır ütüleme, dikiş, pencere sil
me, saçlarını bigudilere sarma, ayak tırnaklarını oje-
leme ve (kültür seviyesi çok gelişmiş (!) kadınların
yaptığı) daktilo ve steno öğrenme gibi kendisi için
eğlenceli uğraşlarla vakit geçirir. Buna karşın, kim
senin gözüne batmaması için, bunları yapılması ge
rekli «işler» olarak lanse eder. Vücut bakımına özen
göstermesi zaten, sevgilisine veya kocasına daha gü
zel görünmek içindir. Hazırlanmış yazı veya metinle
ri yahut da şefinin sözlerini daktiloya çekmek, onun
gözünde korkunç bir entellektüel (!) faaliyettir. So
nuç olarak hanımefendimiz, bürodaki diğer hemcins
leriyle birlikte vaktini, —erkeğin ancak hipilerde ve
Güney Denizi adalarmdaki yerlilerde olacağım tah
min edebileceği— bir sorumsuzluk, serbestlik ve bay
ram havası içerisinde eğlenerek geçirir. (*)
Erkekler, eğer kadınların kendilerinden daha zor
bir yaşam sürdüklerine inanarak hayatlarını heder
etmeselerdi, kimsenin bu ucuz eğlencelere bir itira
zı olamazdı. Çünkü erkeklerin kendiliklerinden, bu
işlerin kadınlar için bir çeşit eğlence olabileceğini an
lamaları, olanaksızdır. Bunun için erkeklerin hiç de
ğilse, kadınların aptal olduklarını ve bir ömür boyu
epeyce düzeysiz bir şekilde bu eğlencelerini sürdüre-
124
bileceklerini tasavvur edebilmeleri gerekir. Ancak er
keklerin, bu enayilik düzeyine inebilmeleri mümkün
değildir. Kadm zekasıyla uğraşan psikologlar bile (er
kek olduklarından bu işle bile ciddî bir biçimde ilgi
lenmektedirler), kadınların salaklığı yüzünden «ka
dın ruhu»nun kendilerinde biraz garip ve esrarengiz
bir izlenim bıraktığını, maalesef anlayamamışlardır.
Kadınlar kadar aptal olmadıklarmdan, onların yap
tıkları işleri neden bu derecede itici bulduklarını, bey
lerimiz bir türlü farkedememektedirler. Bu mütehas
sıslar, kız öğrencilerin yalnızca yabancı dil v.s.
gibi ezbere dayanan derslerle, matematik gibi katı ku-
. ralları olan derslerde iyi olmalarına karşılık, asıl dü
şünme gerektiren fizik, kimya ve biyoloji gibi konu
larda döküldüklerini gördüklerinde, bu kızların ap
tal olduklarını açıkça itiraf etmek yerine, maalesef
«kadınlara mahsus bir zeka» dan söz etmeyi tercih
ederler. Bu araştırmacı beyefendiler, bu tip bir «ze
ka» nın doğuştan olmayıp sonradan —tamamen ap
tallaşmış bir annenin kontrolunda— geliştirildiğini ve
bir kız çocuğun en son olarak beş yaşlarında kendine
mahsus orijinal bir fikre sahip olduğunu anlayamaz
lar.
Diğer mesleklerdeki erkekler de, kanlarının «sı
nırsız» aptallıklarını açıkça itiraf etmekten çekinir
ler. Çok akıllı sayılamayacaklarını; ama kadınlara
mahsus (hayvanlara mahsus değil) bir sezişe sahip
olduklarını söylerler. Sık sık dile getirilen bu seziş
ise, aslında olasılıklar hesabına dayanmaktadır. Sa
laklıklarını ve kendilerini rezil ettiklerini farketme-
den, kadınlar her işe burunlarını sokarak fikir ileri
sürdüklerinden zaman zaman tahminlerinin doğru
çıkması doğaldır. Ancak bu tahminlerin hem büyük
125
bir çoğunluğu gerçekleşmez, hem de «ben oisam o işe
girmem», veya «arkadaşlarına pek güvenme» sözle
rinde görüldüğü üzere, çok genel bir şekilde ifade
edilmiştir. Görüldüğü gibi herkes her ortamda rahat
ça bu şekilde tahminlerde bulunabilir. Ancak kadın
lar zaman zaman gerçekten de —erkeklere göre— me
seleleri daha objektif bir şekilde değerlendirirler. Bu
da duygusuz olmaları ve işe hislerini karıştırmama
ları nedeniyledir.
Kadınların aptallıkları, aslında hayat görüşleri
nin doğal bir sonucudur. Çünkü daha beş yaşında ev
lenip çoluk çocuğa karışarak erkeğin sırtından geçin
meye karar veren ve büyüdüğünde de bu görüşünde,
ısrar eden bir kız çocuğunun ilerki yaşlarda hiçbir
alanda zekaya ihtiyaç duymaması doğaldır. Daha
sonra evleneceği erkeğin merak, zaaf ve isteklerine
uyum sağlaması (ve hatta bunları övmesi) gereke
cektir. Ayrıca başlangıçta nasıl biriyle evleneceği de
belli değildir. Bu nedenle daha sonra, belki de bir
fabrikatörle evlenecek bir kız öğrencinin, üniversite
yıllarında sosyalizm taraftarı olmasının, kendisine
hiçbir yarar sağlamayacağı ortadadır. (Aslmda sos
yalist kızların, çoğu zaman sosyalist erkek arkadaş
ları vardır.) Aynı şekilde, vejetaryen bir yaşam biçi
minin daha sağlıklı olduğuna inanan bir genç kız, da
ha sonra Avustralya’lı bir koyun tüccarıyla evlenecek
olursa, bu görüşü kendine yalnızca fazladan sorun
getirir. Sonunda belki de bir papazla evlenecek genç
bir hanıma, ateist dünya görüşü sadece zarar verir.
Daha sonra John F. Kennedy ile evlenen Jacque-
line Bouvier, gençliğinde şu veya bu ideoloji ile de
rinden uğraşmış olsaydı, yalnızca kendi kendine za
rar vermiş olurdu. Demokratik bir görüş ilk kocası
126
ile ortak hayatında, faşizm taraftan olmak ise ikin
ci kocası olan Onasis’le evliliklerinde kendisine bir
bir yarar sağlayabilirdi. Ancak kendisi oldukça fe-
minin bir kadın olduğundan, erkeklerin ne düşün
dükleri zaten umurunda değildir. Onun için önemli
olan kadınlan kıskandırmak ve onlar tarafından be
ğenilmektir.
Bu nedenle bir kadın için biraz sanat, edebiyat
ve görgü kurallarından anlamak ve bir parça da ya
bancı dil bilmek, toplum hayatında yerini koruyabil
mek için yeterlidir. Nitekim yüksek mevki sahibi er
keklerin hanımlan, daraldıkları yerde, bütün hayat
larım, kocalarına ve çocuklarına adadıklarını belirte
rek durumu idare etmekte ve hatta herkesin takdi
rini bile toplamaktadırlar.
Kadınların aptallıkları, sanki her şeyin içine iş
leyecek ve etkisi altında bırakacak izlenimini vere
cek- kadar büyük boyutlardadır. Ancak insan doğdu
ğu günden başlayarak kadınların yakınında olması
ve alışması nedeniyle, bu nokta göze batmamaktadır.
Bugüne kadar erkekler, kadınların salaklıklarım ya
görmezlikten gelmişler, ya da salaklık olmayıp ka
dınlara ait tipik ve zararsız bir özellik olarak gör
müşlerdir. Ancak hayat standardının yükselmesi so
nucunda insanların hem boş zamanı, hem de maddî
olanakları arttığından, kadınların eğlenceye düşkün
lüğü de çoğalmıştır. Sonuç olarak aptallıkları da bü
tün toplumsal hayatı etkilemeye başlamıştır. Bu ko
nu yalnızca yer vazoları, yatak odası resim ve perde
leri veya kokteyl partiler gibi önemsiz eşya ve mese
lelerle ilgili olarak kendini göstermekle kalmayıp,
gittikçe artan bir oranda kitle haberleşme araçları
nı da etkisi altına almaktadır. Radyo ve televizyon-
12?
larda kadınlarla ilgili programlar ciddî gazetelerde
dedikodu, cinayet, moda, yıldızfalı ve yemek tarifle
ri gibi, kadınların ilgi duydukları konulan işleyen ya
zıların sayı ve adedi gittikçe artm akta ve kadın dergi
lerinin sayı ve kalınlıkları da sürekli olarak artm akta
dır. Eskiden yalnızca erkeklerin özel hayatını berbat
eden kadınlann aptallıkları, gittikçe artan bir oranda
toplum hayatım da bu yollarla zehirlemektedir.
Gazete bayilerini ve kitapçıları dolaştığımızda po
litika, felsefe, doğal bilimler, iktisat, psikolojinin yanın
da, givim-kuşam, kozmetik, ev dekorasyonu, sosyete de
dikoduları, yemek pişirme, cinayet, aşk ve gönül ilişki
leri konusunda çeşitli yayma raslanz. îlk gruba giren
kitap ve dergilerin hemen hemen yalnızca erkekler ta
rafından okunmasına karşılık ikinci tip yayın büyük
bir çoğunlukla kadmlar tarafından tercih edilmektedir.
Her iki cins de diğerlerinin okuduğu dergi, kitap ve ga
zeteleri oldukça sıkıcı bulmakta ve karşı tarafın ilgi
duyduğu bir yazıyı veya dergiyi okumaktansa, saatler
ce can sıkıntısından patlayarak köşelerinde oturmayı
tercih etmektedirler. Erkeklerin severek okudukları
Mars gezegeninde canlı varlıkların yaşayıp yaşama
dığı veya Çin-Rus sınırındaki çatışmada hangi tara
fın haklı olduğu konusundaki yazılara, kadınlar en
ufak bir ilgi göstermemektedirler. Kadınların seve
rek okudukları konularsa, nakış, dikiş, örgü ve ye
mek gibi alanlarla, falan film yıldızının boşanıp bo
şanmayacağı ile ilgili yazılan içermektedir. Bu ne
denle herkes birbirinden habersiz kdndi aleminde ya
şamaktadır. Ortak olan tek konu ise «kadın» ile ilgi
li yazılardır. ,
Ancak bütün bunlara karşm bazı erkekler,. yine
de kadınların ilgilendikleri konularla uğraşmak zo
runda kalmaktadırlar. Moda, kadiri dergileri ...v.s.
128
5
hep erkeklerin yönetimindedir. Ancak kadın dergi
lerinde çıkan yazılarda erkek yazarların meseleleri
kadınların zekâ seviyesine inerek anlatmaları gerek
mektedir. Bu da oldukça zor bir iş olduğundan, sözü
edilen gazete ve dergilerde bir sürü kadın yazar ve
gazeteci çalıştırılır. Buna karşın derginin yönetim,
satış ve dizaynı ile ilgili meseleler, yine de erkekler
tarafından çözülmektedir.
Bu tip dergilerden Ladies Home Journal ve Mc-
Call’s kadınların hoş vakit geçirmeleri; Gente, Movic
Life dedikodu yönünden tatmin olmaları; Vogue, Ba-
zaar giyim, kuşam ve makyaj alanındaki ihtiyaçları
nı karşılamak üzere yayınlanırlar. Elle, Brigitte ve
Grazia gibi dergilerde ise hepsinden bir parça bul
mak mümkündür. Bütün bu dergilerin ortak tarafı,
«erkek» konusunun en son plana itilmiş olmasıdır.
(Buna karşılık erkek dergilerinin temel konusu hep
kadm’dır.) Arasıra bir makale yayınlansa bile, bu
rada da kadınlara olan ilgileri ön plandadır. Bu an
lamda «Bu Yaz Ten Renginde îç Çamaşırı Kullanın.
Erkekler Bundan Hoşlanır» «Yeni Buluşacağınız Bir
Erkeği Etkileyecek Makyaj Nasıl Olmalıdır?», «Bu
Akşam Mum Işığında Yemek Yeyin, Onu Daha Da
Romantikleştirirsiniz», «Kocanızı Size Yeniden Aşık
Edecek Üç Yeni Yemek Türü» ...v.s. başlıklı makale
leri ortaya getirmek olasıdır. Böyle yazılar da hep,
erkekleri tavlayarak daha uzun bir süre esaretleri
ni sağlamaya yönelik olduğundan (söz konusu der
gilerin okurları ya bir erkek işgücü (!) aram akta
olan bekar genç kızlar, ya da eline düşmüş bu tip bir
garibanı (!) ömrü boyunca sömürmek isteyen evli
kadınlardır), dolayısıyla bir tür teknik «kullanım ta
limatname» lerinden başka bir şey değildir. Yani bu
modem çağda bile, dünyanın en güvenilir robotu olan
129
erkek için kaleme alınmış bir kullanım talimatname
si. Bu dergilerde sık sık «Hayatınızın Erkeğini Şöyle
Elde Edebilirsiniz», «Erkeğinizi Memnun Edecek On
Teklif» veya «Evliliğin îlk Üç Yılı İçin Tavsiyeler» tar
zında başlıklı yazılara raslamak olasıdır. Zaten yazı
ların kaleme almış biçim ve stilleriyle hep, araba bro
şürlerini veya sentetik bir kazağın kullanım talimat
namesini hatırlattıklarını görürüz.
Kadınların çok az konuyla ciddî bir biçimde ilgi
lenmeleri nedeniyle, bu tip dergilerin yöneticileri, ge
nellikle değişik konu bulmakta güçlük çekerler. Bu
durumda zorunlu olarak erkeklerin ilgi duydukları
konulara el atılarak (erkekler zaten her konuyla il
gilendiklerinden seçim imkanı çok büyüktür),, olduk
ça karmaşık yöntemlerle okuyucu hanımların zeka
seviyesine indirilir. Tabii burada dikkat edilecek en
önemli nokta, bütün yazıların kadınlarla ilgiliymiş
izlenimini bırakmasıdır. Zira ancak «Kadınlar Ha
yatımı Mahfetti» gibi bir başlıkla yaşlanmış bir bok
sör hakkmdaki bir yazıyı buralarda yayımlamak ola
sıdır. Aynı şekilde ünlü bir bestekarla yapılan röpor
taj m kadınların ilgisini çekebilmesi için, üstadın «Hep
kadınlardan ilham aldım. Güzel bir kadın benim için
güzel bir melodi gibidir. Hatta ondan da güzeldir» gi
bi laflar etmesi gerekir. Bu yoldan en ilgisiz mese
leleri bile kadınlar için ilginç hale getirmek olasıdır.
Mesela bir savunma bakanlığı ile ilgili konulan bile,
ilgili bakanın aile hayatını anlatarak (bu doğrultuda
yazıyı bakanm karısı ve çocukları ile ilgili bir sürü
resimlerle süsleme yoluyla), kadın okuyuculara yut
turmak mümkün olmuştur. Aynı şekilde «Kocam Mı
sırlı, İsrailli, Japon veya Şilili» gibi bir başlık altın
da böyle bir kadmla röportaj yaparak ilgili ülkeler
hakkında geniş olarak bilgi vermek mümkündür.
130
Söz konusu yöntem her alanda geçerli olmakla
birlikte, özellikle politik konularda işe yaramakta
dır. Kadınların asıl ilgi alanı («erkekler» yerine) «ka
dınlar» olduğundan, bir kadından sözediliyormuş iz
lenimi verilerek bu dergilerin okuyucularmı politik
meselelerle ilgilendirmek de olasıdır. Nitekim ancak
esrarengiz Madam Nu’nun gazetelerde boy boy re
simleri çıktıktan sonra Vietnam Savaşı Batı’da geniş
halk kitlelerini ilgilendirmeye başlamıştır. Aynı şe
kilde Irlanda’lı Katoliklerin meselelerinin Bemadet-
te Devlin’*den sonra aktüel olduğunu görüyoruz. Her
halde, Kraliçe Süreyya’nın çocuğunun olmaması ne
deniyle basında (bu yolla) çıkan İran’la ilgili yazılar,
diğer bütün propaganda malzemesinden daha çok ül
kesinin tanıtımına yardımcı olmuştur.
Bu bakımdan politikaya atılmış her yetenekli
genç erkeğin işin başında atacağı en doğru adım, her
hal ve şartta, güzel ve fotojenik bir kadınla evlenmek
olacaktır. Golda Meir ve İndra Gandi’de kadınların
gözünde, mesela Grace Kelly, Tayland Kraliçesi Si-
rikit veya Farah Diba kadar güzel olsalardı, kimbilir
ülkeleri ne kadar kazançlı çıkardı. Bu durumda ka
dın dergilerindeki makaleler de, her halde «Golda
Meir’in Mücevherleri» veya «Erkekler indra Gandi’
nin En Çok Hangi özelliğinden Hoşlanıyor» gibi baş
lıklar taşır ve bu yoldan hanımefendilere İsrail’de
herkesin birbirini yediğini veya Hindistan’da her yıl
yüzbinlerce çocuğun açlıktan öldüğünü ve Batılı ka
dınların oje masraflarının bile bu felaketi önlemeye
yeteceği anlatılabilirdi.
131
KADINLIK MASKESİ
132
rlaha seksi bir şekilde erkeğin gözleri önüne sermek
ve kıyafet, makyaj ve davranışlarla gizemli bir hava
ya 'bürünmek gibi iki bölümden oluşur. Gizemli hava
dediğimiz, bu (bir tür) maskeyle kadın, kendisiyle
erkekler arasındaki farkı, mümkün olduğu kadar ba
riz bir biçimde ortaya koymaya çalışır.
Kalça ve göğüslerini daha gözalıcı hale sokarak
kadın, erkek için daha seksi görünüm kazanır. Kıya
fet ve makyaj ona, esrarengiz bir hava verir. Sonun
da «ikinci cins» haline gelerek, bu yoldan erkeğin,
kendine hayatının sonuna kadar köle olmasını sağ
lar. Sürekli olarak kıyafet ve davranışlarında deği
şiklik yaparak, onun ömür boyunca bu tip sürprizler
le şaşkınlıklar içerisinde yaşamasını sağlarlar. Bu
arada asıl planlan için zaman kazanmış olurlar. Za
vallı erkek, bütün bu değişiklikler arasında, kansını
yeniden tanımaya çalışırken, kadın da onu tam bir
çıkmaza sokarak güzel görünümünün bile saklaya-
madığı, çürümeye yüz tutmuş zekasının ortaya koy
duğu kokuşmuşluğu farketmemeSini sağlamaya çalı
şır.
Aslmda her kadın kendini, makyajla olacak ka
dın için bir tür hammadde olarak görür. Bu neden
le, hammaddeden fazla işlenmiş madde, onun açısın
dan önemlidir.
Makyajsız, takısız ve saçları yapılmamış bir kadın
kendini, tam kadın olarak görmez. Aynı nedenden
birçok kadın hiç çekinmeden, saçları bigudili ve yüz
leri kremli bir durumda, ortalıkta dolaşabilmektedir.
Çünkü onlara göre bu durumda, kendi asıl gerçek
leri, henüz ortaya çıkmamıştır. Diğer bir ifadeyle bu
ortalıkta dolaşanlar kendileri değil, başkalarıdır. îşin
133
kötüsü, aptal olduklarından bu saplantıya bizzat ken
dileri de kolayca inanmaktadır.
Çok eski devirlerden beri kadınlar bu konuda,
zaten hiçbir özveriden kaçınmamışlardır. Aynı dü
şünceyle, kendilerinin arzu ettiği tipte ve erkekten
oldukça farklı görünen bir varlığın ortaya çıkması,
için, her zaman ellerinden geldiği kadar para ve za
manlarım harcamışlardır. Kremli ve erkeğinkinden
daha yumuşak ciltleri ve uzun dalgalı saçları sayesin
de, erkekten farklı bir görünüm kazanırlar. Erkekle
rin gözlerinden daha güzel olmayan farklı ve rimelli
gözleri ise, onları daha meçhul, esrarengiz ve kor
kunç bir havaya sokar.
Bütün bu işler başlangıçta belirli bir düşünceye
hizmet etmekle birlikte, bugün neye yaradığı bütü
nüyle unutulmuştur. Çünkü, önceleri evde çok işi
olan bir hizmetli durumda olan kadm, teknolojinin
gelişmesi ve refahm artmasıyla bir çeşit kişiye özel
orospuluğa terfi ettiğinden, eskiden belirli bir hedefe
yönelik olan süslenme ve bakımlılık da, günümüzde
artık başlıbaşma bir uğraşı halini almıştır (*). Enda
mıyla uğraşmak da zaten kadının en tercih ettiği eğ
lencelerinden olduğundan (ve özellikle başka işi ol
mayan zengin kadınlar da ev işinin de yerini aldı
ğından) bu duygu, kozmetik madde üreticileri, terzi
ler, berberlerle, bu içten geçinen ve sürekli değişik
likler öneren kadm dergilerinin yayıncıları ile radyo
ve televizyonlarda kadınlarla ilgili 'programların ya
pımcıları tarafından alabildiğine kamçılanmakta ve
134
sömürülmektedir. Bu uğraşı zamanla kadınlar ara
sında alabildiğine serbest hareket edebildikleri ve se
viyesinin yüksekliği (aslında düşüklüğü demek la
zım) nedeniyle, asıl bu işle uğraşan erkek uşakların
dışında, hiçbir erkeğin anlayıp anlam veremediği bir
sanat dalı haline gelmiştir. Mesela, dudaklarındaki
derin kırışıklıklardan şikayet eden bir okuyucusuna
tanınmış bir kadın dergisi, «Her zaman dudaklarını
zın yumuşak kalmasmı sağlayın. Günde birkaç kere
ıslak bir diş fırçasıyla dudaklarınızı yavaş yavaş fır
çalayın. Kırışıklıklar arasına yerleşmemesi için de se-
defsiz ruj kullanın» diye öğütlerde bulunmaktadır.
Aynı dergi ayrıca, basen ölçüsünün bel çevresinden
max. 25 cm. -ve göğüs ölçüsünden en çok 80 cm. daha
fazla olması gerektiği uyarısında bulunmakta ve kaş
ların kalemle boyanırken evvela fırçalanması, sonra
bir yay çizilerek her tüyün teker teker ele alınması
gerektiğini ve bu işlemin, örneğin gri ve kahverengi
iki kalemle yapılması halinde, daha doğal görünece
ğini söylemektedir. Bir başka yazıda da kadınlara,
mutfağa bir ayna yerleştirmeleri tavsiye edilirken,
«Bu suretle yemek yaparken farkında olmadan kaş
larınızı çatıp çatmadığınızı veya zamanla kilo alıp
almadığınızı görebilirsiniz,» denmektedir.
Erdemli düşünceden yoksun olduklarından, yu
karıda sözü edilen öğüt ve kuralları geliştirmeyen
kadınlar da, çok borçlu bir durumda, her yeni öğü
dü özenle uygulamakta ve hiç üşenmeden basen ölçü
lerini almakta, dudaklarını fırçalamakta, kaşlarını
kalemle öğütlere uygun olarak boyamakta ve mut
fak köşelerini aynalarla donatmaktadırlar. Tabii bit
tikten sonra da yeni öğütleri beklemektedirler. Günü
müzde gerçekten de bu öğütlere uyarak —daha diri
leştireceği düşüncesiyle— hergün göğüslerini 10 da
135
kika soğuk duş altında tutan, sabahlan bütün vü
cutlarını kremleyen, birkaç günde bir de saçlarını bi
gudilere saran ve hergün yarım saatini makyaj için
harcayan kadmlar vardır. Aslında erkeğin açısından
saçma ve gülünç gelen bu faaliyetlerle kadmlar, er
keklere biraz daha meçhul ve anlaşılmaz (yani fe-
minin) göründüklerinden, zavallılar da, özellik bu
tiplere kölelik etmeye can atmaktadırlar.
Günümüzde bu oyun, artık inanılmaz ölçülere
ulaşmıştır. Ayrıksı kalmak ve kendi grubuyla ilişki
sini kesmek istemeyen her kadm, kitle haberleşme
araçları ve basının sunduğu yeni öğütlere daha iyi
uymak zorundadır. Bu arada erkekler de tabii bir ke
nara itilerek tamamiyle unutulmuştur. Kadınların
kendi endam ve güzellikleriyle uğraşarak eğlenceli
vakit geçirme olanakları, zamanımızda alabildiğine
çoğalmış olup her geçen gün biraz daha da artmak
tadır. Gayet tabii ki, bu arada, sözü edilen kurallara
pek uymayan ve evlerindeki diğer eğlenceli uğraşlar
la vakit geçirmek zorunda kalan bir sürü kadın var
dır. Çünkü kocalarının gelirlerindeki farklılıklar ne
deniyle kadınların arasında bir tür sınıf farkı ortaya
çıkmakta ve dergilerin öğütlerine en fazla uyan bir
bölüm sanatçı ve film yıldızı da, diğer kadınlara ör
nek olarak sunulmaktadır.
Aslına bakılırsa, pek fazla süslenip makyaj yap
mayan kadınlar için bile, bu oyunun kuralları git
tikçe karmaşık bir hale gelmektedir. Sadece yüzme
ye bile bu tip bir kadın ancak, bacak ve koltuk alt
larındaki kılları alıp, suda çıkmayan yüz makyajını
yaptıktan sonra, lastik çiçeklerle süslü bonesini de
yanma alarak gidebilmektedir. Süpermarkete alışve
rişe giderken de hiç değilse mat bir gündüz kremi,
136
sade bir ruj ve açık kahverengi rimelle belli belirsiz
bir makyaj yapması gerekmektedir. Cenazelerde ise
siyah gece elbisesini açması için, tenine beyaza
yakın bir görünüm verecek şekilde makyaj yapması
ve dudaklarının rengini pek değiştirmeyecek bir ruj
kullanması gereklidir. Belki de kısa bir süre kaldık
tan sonra terkedeceği bir kokteyl partiye hazırlık ise,
birkaç saatini alır. Çünkü bu iş için, eskiden tek renk
li far ile yetinilirken bugün artık üç farkh renkte
(mesela beyaz, altın sarısı ve yeşil) fara, dudaklar
için dudak kremi ve kaleminin yanında sedefli ruj
ve pudraya, eskiden yekpare olan takma kirpiklerin
yerine (daha doğal göründüğünden) tek tek parça
lardan oluşan takma kirpiklere ihtiyaç vardır. Yal
nızca göz ve göz kapaklarının makyajı için, bu tip
bir kadının, bir dizi takma kirpik, özel yapıştırıcı ve
tek tek takma kirpikleri birbirine tutturacak bir cım
bız, mascara (rimel) eyeliner, üç renkte far, iki renk
te kaş kalemi, yatay kesilmiş fırçası olan kaş pud
rası, kaş fırçası, makyajı silmek için yağlı pamuk
parçalarıyla özel göz kremi olması gerekmektedir.
Gizemli, çekici ve seksi tanrıçalarına ilahi bir
aşkla bağlı olmalarına karşın, tuvalet masalarında
saatlerce vakit öldürmelerine tahammül edemeyen
erkekleri, bu süreç gittikçe daha huzursuz etmeye
başlamaktadır. Tıpkı, insanlık dışı bulmalarına kar
şın, kadmlar için bir eğlence olan ev işlerinde oldu
ğu gibi tuvalet masasında saatlerce oturmanın da,
onlar için bir eğlence olabileceğini erkekler bir tü r
lü anlayamamaktadırlar. Gerçi her evde erkek, ka
dınının üç renkli far kullanmasının, evde çiçek bes
lemesinin veya pencereler için dantelli perde satın al
masının, bizzat kendisi için hiçbir değer ifade etme
diğinin farkındadır. Ancak içinde yaşadıkları cemi
137
yetin bunları karısından beklediğini düşünerek, bir
bakıma kendisini de sorumlu hisseder. Çünkü, kendi
hemcinslerinin, kadınlardı yalnızca güzelliklerine ve
(biraz makyajla elde edilen) bakımına önem' verdik
lerini bildiklerinden (zavallılar kadınların aptallığı
ve duygusuzluğu karşısmda başka hangi özellikleri
ne önem verebilirler ki zaten), bu anlayış yüzünden
karısının bu kadar didindiğini zannederek, suçluluk
duymaya başlar. Kendi ilkel duyguları ve ihtiyaçları
nın kadını bir seks objesi haline getirdiğini ve onun
çok değerli yeteneklerini (neredeyse bu yetenekler?)
geliştirmesini engellediğini düşünür. Zavallı tabii bu
sefer de dalgaya düştüğünü, hayalle gerçeği karıştır
dığını farkedemez (*). Çünkü asıl olarak kendi fel
sefesine ters düşmesi nedeniyle erkek, (yaratabildik
leri en yüksek düzeyli kültür olan bu moda ve koz
metik kültürüyle) kadınların kendilerini seks objesi
yapmadıklarını, aksine bu basit düzeydeki uğraşılar
la zaman öldürmelerinin, onların geri zekalılıklarının
bir göstergesi olduğunu, ne yazıkki anlamak istemez.
Bunun yanında erkek, kendini hergün baştan
yenileyerek gizemli bir görünüm kazanmanın, kadı
nı eğlendirmenin yanmda (daha önce de belirttiği
miz gibi geri zekalılığı nedeniyle ihtiyaç duymadığı)
din ihtiyacını da böylece giderdiğini, anlayamamak
tadır. Kadın, makyaj ve giyim kuşamla görünümün
de yaptığı bu değişiklik sırasında, kendini nötr bir
açıdan, yani başkalarının gözüyle inceler. Ve bunu
bütün gün defalarca tekrarlayarak denetimden geçi
rir. Sonuç olarak, o yabancıların gözüyle başarılı ol
muşsa kendine hayranlığı alabildiğine artar. Bu tip
138
bir hokkabazlık yoluyla da kendine tapmaya başla
dığından, ideoloji, din veya kişileri göklere çıkaran
görüşler gibi, insanlara yaptıkları işlerin doğru veya
yanlış olduğunu gösteren sistemlere, ihtiyaç duyma
maktadır.
Kadınların, güzelleşmek için yaptıkları bütün bu
işlerde yalnız kendilerini güzel bulmaları gerçeğin
den, isteseler bile erkekleri güzel bulamayacakları,
mantıksal sonucu ortaya çıkmaktadır. Demek gere
kirse, erkeklerin güzel olması gerekmeyeceği konu
sunda bir atasözü vardır ve erkekler de (hiç bir ard
niyetleri olmadan) bunu sık sık dile getirmektedir
ler. Ancak, zavallılar isteseler de, kadınların gözün
de güzel görünmeleri olanaksızdır. Çünkü, kendileri
ni yalnızca makyajlıyken güzel bulabilen kadınların,
üniformaya benzer bir elbise içindeki makyajsız bir
erkeği güzel bulmayacakları doğaldır. Bu bakımdan
erkek, onlar için, yalnızca bir «insan hammaddesi»
veya «proje halinde bir insan» dan başka birşey ola
maz. Yani kadın açısından erkek, ne yaparsa yapsın,
her zaman çirkin bir yaratıktır. Dolayısıyla, erkek
seçiminde dış görünümün hiçbir önem göstermemesi
yüzünden kadın, yalnızca kendine sunacağı maddi
olanaklara bakarak rahatça erkek seçimini yapabil
mektedir.
Hassas ve sanatçı ruhlu erkekler galiba epey za
mandan beri bu işin farkına varmış olmalılar ki, ka
dınların zevkine uygun kılık kıyafetlerle, onları et
kileme yoluna gittiklerini görüyoruz. Ancak bu giri
şim, iki nedenden şimdilerde çıkmaza girmişir. önce
bu tip erkeklerin, kısa bir süre içerisinde, kadınların
asırlar boyunca çalışmayla geliştirdikleri, kendine
has kültürün seviyesine ulaşmaları zaten olanaksız
139
dır. Çünkü erkeklerin ne kadınlarınki gibi yumuşak
ve elastiki saçları vardır, ne de tenleri onlarınki ka
dar hassastır. Ayrıca kılık kıyafetleriyle de, zıpırlık
konusunda kadmlarınkine kısa sürede ulaşmaları
olası değildir. İkinci ve daha önemli olan neden ise,
kadınlara köleliğe hazır büyük erkek ordusunun bun
lara bir tür vatan haini gözüyle bakarak toplumun
dışına itmeleri ve her türlü geçim sağlama olanakla
rını ellerinden almalarıdır.
Günümüzde yalnızca bazı şair, ressam ve pop
müzik sanatçıları ile hippiler, gazeteciler ve sanatçı
fotoğrafçıları bu tip kılık ve kıyafete büründükten
sonra, üyesi oldukları burjuva sınıfının bir çeşit soy
tarısı rolüne çıkarak, geçimlerini sağlamakta ve yan
larındaki sevgilileri de, kazandıkları paraları kemali
afiyetle yemektedirler. Şairin «ilham perim» dediği
yatak arkadaşı, ressama modellik eden lüks yaratık
ve pop müzik sanatçılarının «Groupie» adını verdik
leri manitaları, hep bu zavallıların sırtından geçinen
tiplerdir. Raslantı sonucu günün birinde erkeklerin
saçlarını uzatmaları ve kadınlar gibi kolye ve ger
danlık takmaları moda olsa bile (çalışma şartların
daki değişiklikler nedeniyle erkek modasında da her
yüz senede bir böyle ufak tefek değişikliklere izin ve
rilmektedir), erkeklerin dünya görüşleri yüzünden,
saçları herhalde hep aynı uzunlukla olacak ve kra
vat yerine takacakları kolye veya gerdanlıkları da
onun kadar sade bir görünüm sunacaktır.
140
AV ALANI OLARAK KULLANILAN
İŞYERLERİ
142
tık pek adam olmayacağı ortadadır. Zira bu süreçte
iş piyasasındaki kıran kırana rekabet içerisinde, bü
tün yeteneklerini geliştirerek ortaya koyması gerek
mektedir. Diğer bir deyişle, ılımlı ve liberal bir mes
lektaşlık ve iş arkadaşlığı maskesi altmda, sürekli
olarak pusuya yatıp fırsat kollaması gereklidir. Dola
yısıyla çalışan her erkek, meslektaşlarının başarıla
rını endişeyle izlerken, başarısızlıklarından da en
yüksek oranda yararlanmaya çalışacaktır. Buna kar
şın aslında o, kendisinden, işletmecilik ve yöneticilik
tekniğinin bütün kurallarını kullanarak yararlanan
dev bir ekonomik mekanizmanın yalnızca ufak bir
çarkından başka birşey değildir. Astlarını azarlama
sı, kendisinin de üstleri tarafından azarlanması ne
deniyledir. Verdikleri emir ve talimatların aşağıya
aktarılmasından başka birşey değildir. Şefinin za
man zaman onun için kullandığı övücü sözcükleri, as
lında daha verimli çalışmasını teşvik için, kasıtlı ola
rak söylenmiştir. Çocukluğundaki evcilleştirme süre
ci sırasında izzetinefis sahibi ve dürüst olması öğre
tilmiş olan erkek için iş hayatı aslmda bir dizi hay
siyet ve gurur kırıcı olaylarla doludur. Çalışan her
erkek, kişisel olarak hiç ilgilenmediği halde, üreti
mine katkıda bulunduğu işlenmiş maddeleri beğen
mek ve övmek veya-, üstlerinin anlattığı zevksiz fık
ralara gülmek, yahut da, inanmadığı halde sırf pat
ronları söylüyor diye, bazı fikirleri her yerde savun
mak zorunda kalmaktadır. Bütün bu işleri yaparken
de, en ufak bir yanlış hareketin kendine gelecekte,
şu veya bu biçimde, pahalıya malolacağını her zaman
anımsamak zorundadır.
Sözkonusu mücadelelerin nedeni olan kadın ise,
oturduğu yerden her şeyi sakin sakin ve ilgisizce sey
143
redip durur (*). Kendisinin çalıştığı dönem ise, onun
için, flört, randevulaşma ve dostça şakaların bol ol
duğu ve bu arada fazla sorumluluk gerektirmeyen
göstermelik ufak tefek işlerin yapıldığı bir zaman
süresidir. Çünkü günün birinde bu (sözümona) çalış
manın sona ereceğini bilmektedir. (Veya bu zaman
içerisinde en azından o duyguyla yaşayarak bir te
selli yolu bulmuş olur.) Bu arada şahit olduğu, er
kekler arasındaki kıran kırana rekabet olaylarında,
(bütünüyle ilgisizmiş gibi görünmemek için), bazen
birini eleştirir veya över veya bir diğerine moral ve
rir. Şef veya patronlarının telefon, mektup ve diğer
ufak tefek işlerinde yardımcı olurken büyük bir so
ğukkanlılıkla da kendisine uygun olan ve evlenebile
ceği erkeği arar. Ve, «Hayatının Erkeğini» bulur bul
maz, istifayı basarak yerini aynı işi yapacak genç
hanım elemanlara terkeder.
Yüksek okul ve üniversitelerde de durum aynı
dır-. Bugün Amerika’daki üniversite ve kolejlerde, II.
Dünya Savaşı öncesine göre daha çok kız öğrenci
okumakla birlikte, mezun olanların sayısı daha az
dır. Kız öğrenciler derslerde İlkbahar modasına na
sıl uyacaklarını düşünürken, teneffüsleri de erkek ar
kadaşlarıyla fingirdeşerek geçirirler. Hatta Tıp Fa-
külteleri’nde, ceset üzerindeki çalışmaları bile ojeli
ellerine lastik eldiveni geçirerek yapmaktadırlar. An
cak erkek öğrenciler için okuyup mezun olmak, ya
şamsal, bir önemdedir. Kızlar yalnızca parmakların
daki yüzükle «bitirmeyi» bile yeterli görürlerken, er
keklere çoğu zaman diploma dahi yeterli gelmemek
144
tedir. Ders ezberleyip inekleyerek diploma almak her
zaman olanak içinde olmasına karşılık (aradaki far
kı anlayabilecek hoca yok denecek kadar azdır), er
kek öğrenci ayrıca konuyu da •anlamak zorundadır.
Çünkü gelecekte başarı ve elde edeceği toplumsal et
kinliğin yanında, birçok insan hayatı, onun bu sağ
lam temellere dayalı bilgisine bağlıdır.
Kadın için «hayat mücadelesi» diye birşey yok
tur. Mesela bir doçentle evlenen güzel bir kız öğren
ci, hiç bir çaba harcamadan onun bütün olanakları
na sahip olmaktadır. Bir fabrikatör karısına ise, (ger
çekte adamın fabrikasında ancak bir band işçisi ola
bileceği noktası gözardı edilerek), fabrikatörün ken
disinden daha fazla hürmet gösterilmektedir. Çünkü
evlenen kadın, ayrıca bir çaba harcamadan kocası
nın bütün maddi imkanlarına ve toplumsal konumu
na konmaktadır. Dolayısıyla kadmlar için en kısa
yoldan başarı, başarılı bir adamla evlenilerek sağla
nır. Bu da çalışıp didinmekle değil, süslenip güzel gö
rünmekle elde edilir.
Yukarıda anlatılanlardan, iyi evcilleştirilmiş er
keklerin, kadınların dış görünümüne ve güzelliğine
ne derecede önem verdikleri, açıkça ortaya çıkmak
tadır. Bu bakımdan en güzel görünen kadmlar (hiç
bir gayret sarfetmeden) en başarılı erkeklerle evlen
mektedirler. Buradan «güzel» kadınların çocuklukla
rından başlayarak fazlaca bir hayat mücadelesi ve
rerek yeteneklerini geliştirmedikleri noktası da göz-
önüne alınacak olursa (çünkü zeka, rekabet ve mü
cadeleyle gelişir), en başarılı erkeklerin, en ahmak
kadınlarla evlendikleri mantıksal sonucu ortaya çı
kar. (Tabii bu süper enayi kadınların, kendilerini ca
zip bir «yem» olarak sunmalarını, bir zeka belirtisi
olarak görmezsek.)
145
Firma yöneticiliği, mali müşavirlik, armatörlük
veya orkeatra şefliği gibi toplum içinde saygın bir
yeri olan ve para getiren mevkilere gelmiş erkekle
rin, başarılarının zirvelerindeyken kanlarından (bel
ki de İkincilerinden) boşanarak, manken veya foto
model gibi çekici, genç ve güzel kadınlarla evlenme
leri, günümüzde neredeyse bir kural haline gelmiş
tir. Babadan zengin bazı şanslı erkeklerse, daha ilk
evliliklerini böyle bir «süper karı» ile yapma şansına
sahiptirler. Tabii onlar da aynı kurala uyarak, za
man zaman bir İkincisi (veya üçüncüsü) ile eskisini
değiştirirler (*). Genellikle bu tip kadınlar doğru dü
rüst bir öğrenim görmemiş olup, evlenene kadar da,
yeni elbise modellerini sunmak ve fotoğraf makinesi
karşısında seksi ve cilveli pozlar vermekten başka
birşey de yapmamışlardır. Ancak «güzel» olmaları
yüzünden geleceğin zenginleri araşma girecekleri ke
sindir.
Bütün bu kadın ve kız öğrencilerin evlenirken,
sevdikleri erkek nedeniyle meslek ve kariyerlerinden
vazgeçtiklerini söylemelerine bizim zavallı gariban
lar da gönülden inanır. Çünkü, evlenme teklif etti
ği kızın bir sürü sınav derdinden kurtularak erkeğin
kendisine sunduğu rahat hayatı tercih etmiş olma
sını düşünmek, ona hoş gelmeyeceğinden, kızın ken
di ağzıyla ifade ettiği yukarıdaki bahaneyi kabul et
meyi tercih eder. Zaman zaman da kendi mantık öl
çülerine uygun olarak «'Karım okusaydı, belki de gü
nün birinde meşhur bir operatör veya tanınmış bir
primabalerin yahut da büyük bir yazar olurdu. Ba
na olan aşkı yüzünden bütün bunlardan vazgeçti»,
(*) (Kadın güzelliği çabuk kaybolan bir lavanta kokusu gibidir. Bu
run alışınca hissedilmez olur. -Mme DE LAUNBERT-) -Ç.N-
14Ü
diye düşünür. Ancak karısının, çalışıp didinip sorum
luluk almadan, bir operatör karısı olarak' onunla ay
nı maddi gelir ve sosyal konum ve etkinliğe sahip ol
mayı tercih ettiğini düşünemez. Karısının (sözüm
ona) yapmış olduğu büyük fedakarlığa karşılık ola
rak daha çok koşuşturarak, ona çok rahat bir hayat
sağlamaya çalışır.
Batı ülkelerinde okuyan kız öğrencilerin çok dü
şük bir bölümü % 10-20) evlenmeden önce okulunu
bitirmektedir. İstisnaları olmakla birlikte genellikle
bunlar, kendileri için ömür boyu çalışacak bir işgü
cü bulacak kadar güzellik ve cazibeye sahip olma
yan genç kızlardır. Ancak bunların aldıkları diplo
ma, da, dolaylı yoldan, piyasa değerlerinin artması
na sebep olur. Çünkü yüksek tahsil yapmış erkekle
rin bir bölümü, okumuş kadınların kendilerine ilgi
göstermelerini çok akıllı ve kültürlü olmalarının bir
belirtisi olarak görerek bu tip kadınlarla evlenmeyi
tercih ederler. Hele hele aldıkları akıl küpü, uzman
hanımlar biraz da güzelse, kendilerini cennette his
sederler.
Ama işler bununla da kalmaz. Evlenen doktor,
avukat, veya sosyolog hanımlar, kocaları için, ya mes
leğini «feda ederek» evlerine çekilip otururlar, ya da
yarım gün çalışmaya başlarlar. Şehrin lüks semtle
rindeki villalarında çocuk büyütme ve çiçek yetiş
tirmenin yanmda, evlerini bir sürü gereksiz eşya ile
süsleyerek vakit öldürürler. Bu ucuz ve basit eğlen
celerle geçirdiği birkaç yıl içerisinde de üniversite
de öğrendiklerini unuttuklarından, okumamış kom
şu kadınlarından bir farkları kalmaz.
147
EŞÎT HAKLAR ÎÇÎN MÜCADELE
EDEN KADIN
148
ve d) grubuna dahil olanların çalışma nedenleridir.
Aslında çirkin kadın sanki erkekle eşit haklara ka
vuşmuş gibi görünmesine karşın, bu izlenim tama-
miyle yanlıştır. Beşinci gruba mensup olup da, bilim
sel ve kültürel merakı yüzünden (yahut da dürüst
lüğü nedeniyle) erkeğin sunacağı rahat hayatı ve
onun ömür boyu uşaklığını reddeden bir kadın bula
bilmek hemen hemen olanaksızdır.
Erkeklerin çirkin kabul ettikleri, göğüsleri fazla
gelişmemiş olan (veya yeterince gelişmiş olup da on
larla erkeklerin yüreklerini hoplatmasmı bilmeyen)
ve yüzlerinde de çocukların masumiyetini andıran
bir tatlılık bulunmayan kadmlar da, (aynen erkekler
gibi, her dergi için koşuşturacak bir enayi bulama
dıklarından) çalışmak zorunda kalırlar. Ancak çalı
şan erkek kazandığı parayla karısını ve çocuklarını
geçindirirken, çirkin kabul edilen kadın, yalnızca ken
disi için çalışır. Hiçbir zaman bu parayla, genç ve ya
kışıklı bir erkeği geçindirmeyi düşünmez.
Üçüncü gruba giren bu kadın genellikle oldukça
zekidir. Bunlar da, başlangıçta annelerini örnek ala
rak, (gelecekte nasıl olsa birisi kendisi için çalışıp
didinir düşüncesiyle), zekalarını geliştirmeyi bilinç
li bir şekilde ihmal ederler. Ancak yaşlandıkça, her
dertlerine koşuşturacak bir uşak bulma şanslarının,
hemen hemen sıfır olduğunu anlamaya başlarlar. Gü
nün birinde de zekalarının kokuşmadan sağlam kal
mış bölümünü anımsıyarak, onu en iyi şekilde kul
lanmaya karar verirler.
149
rindetı saygı görürler. Ancak, istemeyerek de olsa,
lüks semtlerde kocalarını sömürerek bir eli yağda bir
eli balda yaşayan kadınlara (dolaylı yoldan) büyük
yardımda bulunmuş olurlar. Bu lüks yaratıklarsa, is
teseler kendilerinin de çok başarılı olabileceklerini,
ancak kocaları için bundan vazgeçtiklerini ve o tip
bir yaşamın kadınları nasıl kadınlıklarından uzak
laştırdığı görüşünü erkeklerine yutturmaya çalışır
lar. Bizim gariban da bu p a la v ra la rın a inanıp yata
ğındaki geri zekalı için Allahına yüzlerce defa şük
reder. Zira ciddi ve seviyeli bir sohbet ihtiyacını, ge
rektiğinde, erkek arkadaşları ve meslektaşlarıyla da
giderebilmektedir.
İşindeki bütün başarılarına karşın çirkin kadm
da, toplumun kadınlara sunduğu ekstra hizmetlerden
vazgeçmeksizin, etrafında kendisini sanki dünyanın
sekizinci harikasıymış gibi görmelerini ve buna uy
gun olarak davranmalarını ister. Hele hele, çevresi
ne her zaman «kadınlığını» anımsatarak, özel davra
nış beklemesi, terbiye sınırlarını da aşarak, edepsiz
lik derecesine varmaktadır. Zaten böyle bir tipin iki
de birde, ya bir açık oturumda veya televizyonda (sar
kık göğüsleri için önündeki masadan destek alarak)
konuşma yaptığını ve üst düzeyde çalışan bir «ka
dın» olarak mesleğinde karşılaştığı zorluklardan ya
kındığını görmek olasıdır.
Bütün bunlara rağmen çirkin kadın, beleşçi ço
ğunluktan daha çok saygıya değerdir. Tabii, buna
mecbur olduğunu, yüzüne bakarak anlamak olasıdır.
Ancak insanın çirkin veya güzel olması, kendi elin
de olan birşey değildir.
Asıl zor ve karmaşık olan, eşitlik mücadelesi ve
ren kadının durumudur. Çünkü ilk üç gruba giren
150
kadınların mesleki planlarına ve kariyerlerine, mad
den doyum yoluyla son vermelerini sağlamak olası
ise de, (para için çalışmadığından) eşitlik isteyen ka
dın için bu olanaksızdır. Zira gençliğinden beri gü
zel olan bu grup kadının, her devirde buyruğuna ha
zır olan ve her derdine koşan bir erkek uşağı olmuş
tur. Zaten yalnızca güzel kadınlar bu yolla fazladan
haklara kavuşma şansına sahiptir. Çirkin kabul edi
len kadının durumu ise erkeğinki gibi olduğundan,
kimseden birşey isteyecek durumu yoktur.
Eşitlik nutukları atan kadının genellikle, 1-2 ço
cuğu ve güzel bir dairesiyle dost ve arkadaşlarınm
sahip olduğu bütün statü sembolleri vardır. Ancak
bu tip kadmlara, evlerindeki veya hemcinslerinin dü
zenledikleri maskeli balo diyebileceğimiz kabul gün
lerinde, sunulan eğlenceler yeterli gelmemektedir. En
hoşlarına giden ve zevkli buldukları uğraşılar ise, ge
nellikle halka seslenen ve geniş seyircisi veya okuyu
cusu olan kuruluşlarda (aslında sıradan işlerde ça
lışmaktır. Bu tip bakımlı lüks yaratıklara, yayınevi
ve gazete idarehanelerinde, (rejisör yardımcısı ola
rak) film, televizyon ve tiyatro ile ilgili kuruluşlarda,
(çevirmen) seyahat acentalannda ve de lüks kuyum
cu ve antikacı dükkanlarıyla pahalı butiklerde rasla-
mak olasıdır. Yani diğer bir deyişle hep zengin ve
makam sahibi kimselerin gelip gittikleri yerlerde. Za
ten kazandıkları para da hergün kırıtarak dolaştık
ları işyerleri için gerekli olan giyim kuşam ve mak
yaja gitmektedir.
Aslına bakılırsa eşitlik mücadelesi veren kadın
da, en az öteki hemcinsleri kadar aptalın tekidir. Ama,
aptallığı büyük bir titizlikle üstüne kondurmaz. Ey
kadınlarını horgörür ve onlardan ayaktakımından
151
bahsediyormuş gibi sözeder. Erkeklerin de çekinme
den yapabileceği bir işte çalıştığından, onlar gibi ze
ki olduğu inancındadır. Ancak hanımefendimiz bu
rada nedenle sonucu birbirine karıştırmaktadır. Çün
kü erkekler zeki olduklarından değil, zorunlu olduk
larından çalışmaktadırlar. Zaten ancak maddî yükün
(ev kadınların da olduğu gibi) omuzlarından kalk
ması halinde, bizim garibanlar zekalarmı anlamlı ve
doğru dürüst bir yönde kullanabilme olanağma sa
hip olacaklardır. Aslına bakılırsa bu eşitlik taraftarı
hanımlara oranla lüks semtlerde yaşayan ve vakti
ni nasıl geçireceğini bilmeyen ev kadınlan, zeka ve
kültürlerini geliştirme yönünden daha fazla olanağa
sahiptirler.
Eşitlik peşinde koşan kadmın işi, ne zor bir iştir,
ne de sorumluluk gerektirir. Ancak kendisi .işinin
hem zor olduğu, hem de sorumluluk istediği kuruntu
suyla avunup durur. Her yerde mesleğinin «kendisi
ni çok tatmin ettiğini» ve «ona heyecan verdiğini» ve
bu nedenle «çalışmadan yapamayacağmı» söyleyip
gezer. Aslmda çalışmaya ihtiyacı bile yoktur. Çünkü
çirkin kadının aksine, eşitlik isteyen kadın, çalışma
sı sırasında başı derde girdiğinde kurtarıcı bir meka
nizmanın (yani bir erkeğin) kendisine yardım edece
ğinin bilinciyle, işlerini yürütür.
Erkek meslektaşlarına oranla daha zor terfi
ettirildiğinden hep şikayet etmekle birlikte, onların
rekabet ortamına da girmek istemez. Eşit haklara sa
hip bir kadına bile, yükselme konusunda eşit olanak
lar sağlanmadığından ve dürüst davranılmadığından
yakınır. İşyerinde kendi aleyhine olan bu şartlan mü
cadele ederek değiştirmek yerine, bir sirk soytarısı
(down) gibi boyanıp süslenerek gittiği kabul günle
152
rinde, eşitlik üzerine nutuklar çeker. Ancak erkekle
rin değil, tersine kadınların mesleklerine ilgisizlikle
ri, aptallıkları ikiyüzlülükleri, satılık olmaları, gülünç
giyim kuşam ve makyajları ile bitmez tükenmez ha
milelikleri ve erkekleri avuçları içerisine aldıktan son
ra sürekli olarak onları, sömürmelerinin bütün bun
lara sebep olduğunu hanımefendimiz nedense bir tür
lü anlamak istemez.
Bir an, eşitlik taraftarı kadınların da sorumluluk
ları olması nedeniyle, kocalarmm daha rahat bir ya
şam sürdüklerini, düşünmek mümkündür. Ancak ger
çekte durum tamamen tersinedir. Bunların kocala
rı da, çocukluklarmdan başlayarak çevresindeki ka
dınlar tarafından hep hayatta «Başarılı Olma» ilke
sine göre şartlandırılarak evcilleştirilmiştir. Dolayı
sıyla kansı bu sınıfa giren bir erkeğin, ondan daha
başarılı olması gerekeceğinden, zavallı içine düştüğü
fasit dairede daha hızlı koşacak ve daha mutsuz bir
yaşam sürecektir. Nitekim, çevirmen hanımların meş
hur yazarlarla, sekreterlerin büro şefleriyle, Tatbikî
Güzel Sanatlar Akademisi mezunu genç kızların ka
biliyetli heykeltraşlarla ve gazetede fıkra yazan ga
zeteci hanımların da başyazarlarla evlendiklerine sık
sık tanık oluyoruz.
Görüldüğü gibi eşitlik taraftan kadın, kocasına
hiçbir yönden kolaylık ve rahatlam a getirmemekte
dir. Hatta tam tersi gerçekleşmekte ve kocasını öte
ki hemcinslerinden daha insafsızca ve daha çok sö
mürmektedir. Dolayısıyla hanımefendimiz işinde yük-'
seldiği oranda (çekici olduğundan zaman zaman böy
le biri —tabii bir erkeğin desteğiyle— önemli bir ye
re gelebilir), kocası da daha çok koşuşturmakta ve
daha huzursuz bir hayat sürmektedir. Bu nedenle ka-
153
rısmın her terfisinde adamcağız kâbuslar geçirir. Za
ten para ve makam bakımından kendisini birgün ge
çeceği endişesi içerisinde yaşamaktadır. Hatta bu yüz-.
den kadmı her yabancı erkekten kıskanmaya başlar.
Karısı için bir değeri kalmadığı düşüncesinden hare
ket ederek bütün yaşamı anlamsızmış ve boşmuş gi
bi görmektedir. Çünkü yavaş yavaş onun kendisine
ihtiyacı olmayacağını ve istemeyeceği kuruntusuna
kapümaktadır. Sonuç olarak, geçirdiği uzun evcilleş
tirme sürecinden sonra elde edebileceğini umduğu tek
mutluluk olan «uşaklık mutluluğu» da elinden gitmiş
olur.
Eşitlik peşinde koşan kadm, çocuklarını da mut
suz etmektedir. Çünkü öteki kadınlardan kesinlikle
daha iyi bir anne değildir. Yalnızca diğerlerinden
farklı bir yaşamı vardır. Nitekim zeki çocuklarıyla
uğraşıp sorunlarına koşmak ve onları yetiştirmek ye
rine, bürosunda yaptığı salakça işlerden zevk alması
da bunu göstermektedir. Buna rağmen de onları dün
yaya getirmekten çekinmez. Zira ona göre çocuksuz
bir kadın için hayatın hiç bir anlamı yoktur.
Kısacası, eşitlik peşinde koşan kadm, hiçbir ni
metten vazgeçmeden, bir eli yağda diğeri balda bir
hayat sürer. Yüksek düzeyli uğraşılarından da vaz
geçmemek için, çocuklarını ya ana okullarına ve ya
tılı okullara yerleştirerek başından uzaklaştırır, ya
da hor görüp tepeden baktığı dadı ve çocuk bakıcı
sı kadınların eline teslim eder. Hanımefendimiz ev iş^
lerini bile tek başma yapmaz. Akşam eve gelen ko
cası burada da sultanımıza yardımcı olur. Bunun kar
şılığı olarak da beyefendi, yerleri cilalayıp, gümüş
sofra takımını temizlerken veya çiçekleri suladığı sı
rada entel karısıyla derin mevzuular üzerinde fikir
154
alışverişinde bulunma nimetine kavuşur. Sonuç ola
rak eşitlik taraftan kadın, ne çocukları ile ahbabı ha
nımların hayat seviyesine uygun maddi olanaklar
dan, ne de buyruğuna bir ömür boyu hazır olacak
uşaktan vazgeçmeden hayatmı yaşamak ister.
Erkeklerin tanınmış haklarına sahip olabilmek
için (tabii ki yüksek makam sahibi erkeklerin ayrı-
calıklanna: Yoksa gariban askerin hakkına değil)
eşitlik taraftarı kadın, zaman zaman bu konuda gös
teri ve yürüyüşler tertip eder. Buralara da en son suf-
rajet modasına uygun bir kıyafet içerisinde gelip
(tam televizyon ekibinin çekim yaptıkları bir sıra
da), mesela ev pencerelerinin önüne mumlar dikme
veya civardaki inşaatlarda çalışan işçilere çimdik at
ma gibi soytarılıklar yaparak, kamuoyunun dikkati
ni üzerine çekmeye çalışır. Bu yoldan da yavaş yavaş
erkek boyunduruğundan ve baskısından kurtulduğu
nu zanneder. Kendisi için (zeka seviyesi nedeniyle)
zaten manevi baskı söz konusu olmayacağından, me
seleyi hep maddi açıdan ele alır. Nitekim çağın ba
şında yaşayan sufraj etler —ajoıı felsefeye uyarak—
kendilerini kadın korsesinin baskısından kurtarm ış
lardı. Yetmişli yılların eşitlik isteyen kadınlan ise,
sütyenlerinden kurtularak meseleyi hallettiklerini
zannettiler. (Bu yankı yaratıcı olayın kimsenin gö
zünden kaçmamasını ve unutulmamasını sağlamak
için de, sonradan erkek uşaklarına içi gözüken bluz
imal etmesini emrettiler). Bu gidişle bizim hanım
efendiler bundan sonra yapacaklan ilk gösteriyle bel
ki de eteklerinden kurtulacaklardır. Ama şimdiye ka
dar maddi yöndeki bütün baskılardan kurtulmaları
na karşın, aptallıklarından, yalancılıklarından, duy
gusuzluklarından ve boş konuşmalarmdan ne yazık
ki bir türlü kurtulamamışlardır.
155
Ne kadar çok para kazanırsa kazansın, eşitlik ta
raflısı bir kadın, (eşitlik istemesine karşın hiçbir za
man evde erkeğin yerine geçerek onun sorumluluk
larını üstlenmeyi düşünmez. Arasıra böyle birinin
mesleğini gerçekten severek çalışması olasıysa da (er
kekten daha az hassas olduğundan, işindeki tekdü
zelik onu daha çok rahatsız edecektir) kazandığı pa
rayla hanımefendinin, kocasına daha rahat bir yaşam
sağlamayı akimın ucundan bile geçirmeyeceği ke
sindir. Ne kocasının sigarasını yakmak veya bir yere
girip çıkarken kapısını açmak, ne de adına bir ha
yat sigortası yaptırmak veya boşandıklarında ona bir
aylık bağlamak, eşitlik isteyen kadının düşüneceği
konular araşm a girer. Bunu düşlemek bile, kadınla
ra yakışmaz, diye düşünür. Zaten evcilleştirilmesi sı
rasındaki şartlanmalar nedeniyle, kocasının da bu
konular aslmda aklının ucundan bile geçmemekte
dir. Dolayısıyla, beyefendi, yine sabahları evinden ay
rılırken karısını öpecek ve sonra elindeki yüzündeki
ruj, krem ve pudra lekelerini silerek, yeniden uşak
olarak koşuşturmaya devam edecektir.
156
WOMEN’S LÎBEEATÎON (#)
157
mistir Mesela bir grup Amerikalı araştırmacının en
farktüs tedavisi konusunda geliştirdiği yeni bir yön
tem, hemen bir kaç hafta içerisinde Güney Afrika
kliniklerinde uygulamaya konulmaktadır. Yahut Ame
rikalı öğrencilerin bilgisayar yardımıyla daha kolay
öğrendiği anlaşılır anlaşılmaz, Japonya’da da aynı
yöntemin kullanılmaya başlandığını görmek olasıdır.
Yahut Jesus Christ Superstar adlı pop müziği parça
sının Broodway’de meşhur olmasından birkaç gün
sonra, Alman lise öğrencilerinin de söylediklerine ta
nık oluyoruz. Eskiden Amerikalı kadınlar, kendilerini
zencilerle kıyaslayarak, ikinci sınıf insan muamelesi
gördüklerini anlatmaya çalışırlardı. Bugün ise Fransa,
İngiltere ve İskandinav ülkeleri kadınları yaptıkları
feminizmle ilgili gösterilerde, «biz zaten bu milletin
zencilerinden başka birşey değiliz.» demeye başladılar.
Bilimsel araştırma konusunda Amerika'nın diğer
ülkelere olan etkisini olumlu karşılamak bir derece
ye kadar olağandır. Ancak Amerikan feminizm hare
ketlerinin diğer ülke erkeklerine zararlı olduğu ke
sindir. Hiçbir ülkede erkeklerin durumu Amerikan
erkeğininki kadar yürekler acısı değildir. Tabii bura
da, erkeğin durumunu aynı ülkede yaşayan kadın
ların durumuyla kıyaslıyoruz. Yoksa mutlak anlam
da değil. Yani bir ülke aynı toplumsal sınıf üyesi bir
çiftin aile içindeki durumlarını kıyaslayarak. Bu an
lamda Portekiz’li ufak bir memurun İsveç’teki mes
lektaşından d ah a'zor koşullar altında yaşam müca
delesi verdiği veya aynı ülke şartlarında bir işçi ha
nımının bir mühendis hanımından daha sade bir ha
yat sürdüğü ortadadır. Ancak bu eşitsizliklerin nede
ni, bizim konumuz dışında kalmaktadır. Ancak işçi
karısının yaşamı, mühendis karısının yaşamıyla kan
şılaştırma yerine kocasınınkiyle karşılaştırılacak olur-
e*"**
158
sa, hanımefendinin lüks bir hayat sürdüğü açıkça gö
rülür.
Zaten bütün ülkede hayat standardının yüksek
olmasının yanında işsizlik tehlikesinin de büyük olu
şu Amerikan erkeğinin hayatını cehenneme çevirme
ye yeterli sebeplerdir. Aşağı yukarı aynı hayat stan
dardına sahip hiçbir ülkede işyerini yitirme korkusu
veya rahat ve modern yaşama özlemi yahut da zen
gin ile fakir arasındaki fark, Amerika’daki kadar be
lirgin değildir. Toplumun getirdiği bu unsurların ya
nında Amerikan erkeğinin evcilleştirilme süreci sıra
sında dünyanın en iyi koşullandırılmış erkeği olduğu
noktasını da gözönüne almamız gerekmektedir. Baş
ka bir deyişle, Amerikan erkeğine yaptırılmayacak
hiçbir iş yoktur. Bu nedenle Amerika’da erkek çocuk
lara anneleri, hayatta tek değerin «başan» olduğunu
kafalarına yerleştirirken, kadınlar da, erkeklerini ka
zançlarıyla ölçerek, «aşk-para» şeklinde dile getirebi
leceğimiz görüşlerini açık ve net bir biçimde ortaya
koymaktadırlar.
Ancak bütün bunlardan, Amerikalı kadının ko
casına karşı merhametsiz olduğu veya zalimce dav
randığını çıkarmamak gerekir. Çünkü kadınlar için,
erkeklerin zaten hiçbir değeri olmayacağından, onla
ra böyle davranmak için hiçbir geçerli neden bulun
mamaktadır. Dolayısıyla bu tip olaylara yalnızca
filmlerde raslamak olasıdır. Söylemek istediğimiz, öte
ki ülkelerin kadınlarıyla karşılaştırıldığında, Amerika’
lı kadının, erkeği insan olarak görme eğiliminin daha
az gelişmiş olduğudur. Belki de bu eğilim, Amerika'nın
geçmişinde erkeğe hep (kadınlara) yararlı alabildiği
ölçüde erkek gözüyle bakılmış olmasından ileri gel
mektedir. İşin garibi Amerikalı erkek de kendini bu
15ü
ölçüte göre değerlendirmektedir. Başka bir deyişle er
keğin aylık ücretinin, onun ne olduğunu açık bir şe
kilde gösterdiğine inanılmaktadır. Bu nedenle Ameri
ka, düşük ücretli bir profesörün kötü bir profesör ve
ya başarısız bir yazarm yeteneksiz bir yazar olarak
görüldüğü tek ülkedir. Güney Amerikalı erkekler, er
kekliklerini cinsel güçleriyle ölçtükleri halde, Kuzey
Amerikalı bir erkek parasıyla ölçer. Gerçekten de,
Edward Albee’nin eserlerinden tutunda, Jacqueline
Susann’ın kitaplarına kadar geniş bir alanı kapsayan
Amerikan literatüründe hep, yeterli para kazanama
dığından karısmı —toplumun uygun gördüğü şekilde-
rahat yaşatamayan bir erkeğe, erkek gözüyle bakı
lıp bakılamayacağı sorusu işlenmektedir. Tabii ki böy
le bir erkek, sözü edilen yazarlara göre erkek değil
dir.
Sonuçta Amerikalı erkek, mutluluğu ancak ka
dınlarda bulabileceğini ve bunun da bir maliyeti ol
duğunu bilmektedir. Fiyatını da tabii ödemeye hazır
dır. Gençken peşin ödemeyle hedefine ulaşır.* Evlen
diğinde sürekli ödemeye geçer, öldükten sonra da bağ
lı olduğu sigorta şirketi, onun adına karışma ödeme
yapmaya başlar. Başka ülkelerde de, Reno kentindeki
kolay boşanmayı sağlayan ve oldukça sık başvurulan
mahkemeler türünden yargı organları bulunsaydı ve
nafaka ödemeyi ihmal eden erkek de hapse girmek
zorunda kalsaydı, o ülkenin erkekleri herhalde çoktan,
kadınların çevirdikleri dolapların farkına varırlardı.
Ancak Amerika’lı bir erkek bunu bile kendisinin üs
tünlüğüne vermektedir. Çünkü ödeyecek parası oldu
ğundan, kadın tarafından tercih edilmekte ve parayı
da kendisi kazandığından, daha akıllı olduğunu orta
ya koymaktadır. Ona göre bu işin mantığı henüz, ev
lenmeye adım atarken karısının onun soyadını kabul
160
etmiş olmasıyla işlerlik kazanır; —aksi halde— açık
lamak, kesinlikle olası değildir. Bir süre önce'Ame
rika’da yapılan bir kamuoyu araştırmasında, Ame-
rika’lı kadmlardan çok, erkeklerin, kadınların baskı
altında yaşadıklarına inandıkları ve hatta erkek ka
tılımcılardan % 51’nin, kadınların durumunun, zen
ci erkeklerinki kadar kötü olduğunu tahmin ettikle
ri ortaya çıkmıştır.
Çalışmayı erkeklere özel hak doğuran işlerden bi
ri olarak kabul ettiğinden Amerika’lı erkek, kendine
çalışma fırsatı tanıyan karısına, ayrıca da minnettar
dır. Zira bütün bu özverileri yaptığı karısı, (erkeğin
durumu ile kendi rahat yaşantısı arasında görünen
korkunç farklılıklara karşın) kendine acmdırma yo
luna giderek, dışarıda bir işte çalışmayışını kocası için
yapılan büyük bir özveriymiş gibi göstermeyi becer
miştir. Öbür ülke erkeklerinden çok daha açık bir şe
kilde Amerikalı erkek, karısının entellektüel ve düşün
sel konulara meraklı olmayışmı alçakgönüllülük ve
duygusal yaşantısının sadece (gerçek olmayan) bir gö
rüntüsü, sorumsuzluğunu ise erkeğe olan aşkı nede
niyle yaptığı büyük bir özveri olarak kabul etmekte
dir. Karısı tarafından sömürüldüğü açık bir şekilde
kanıtlanarak ortaya konduğu zaman, öteki ülke erkek
lerinin aksine Amerikalı erkek, gerçekleri elinden gel
diği oranda görmemeye çalışmaktadır.
Amerikan erkeklerinin evcilleştirilmeleri ve şart
landırılmaları, diğer ülke erkeklerinkine oranla, da
ha açık bir şekilde gerçekleştirildiğinden, Amerikan
kadınlarının çevirdiği dolapları ortaya çıkarmak çok
daha kolay olur, diye düşünebilirsiniz. Ancak bu ül
kede erkekler, ne yazık ki, ne gerçeği görmek, ne de
herhangi bir korunma almak niyetinde değildir. Ni
tekim çocuklar için gösterilen televizyon filmlerinde,
161
babanın herzaman zavallı ve enayi yerine konulma
sına karşılık, annenin hep bir kıraliçeymiş gibi göste
rilmesini, asıl olarak kendileri de doğru bulmakta
dırlar. Çünkü Amerikan erkeği de annesini hep böy
le görmüştür.
Bir çeşit mafia gibi çalışarak, kültürel hayatı bü
tünüyle denetimleri altına alan kadın demeklerinin
bu faaliyetlerini bile zavalhlar, doğru ve yerinde bu
lurlar. Çünkü eninde sonunda bu işi birinin üzerine
alarak yapması gerekecektir. Başka ülkelerin aksine
Amerika’da, kadınların saçlarında bigudilerle sokağa
çıkmalarım Amerikan erkeği ülkesinin ilginç bir tö
resi olarak kabul eder. Hatta psikiyaferistlere giden
lerinin çoğunun kadın olmasına karşılık, intihar eden
lerin çoğunun erkek olmasını bile üstadımız, psikana
lizin değerinin bir göstergesi olarak yorumlar. Daha
da ileri giderek, asırlardır ülkesinde erkeklerin sava
şa giderek sakat kalmalarına karşm, kadınların bir
elbombasının bile nasıl atılacağını bilmemelerini çok
doğal karşılarlar. Zira erkek çok daha güçlü ve kuv
vetli olduğundan savaşa gitmektedir. Öteki ülke er-
keklerinkine göre daha yıpratıcı ve aşağılayıcı bir bi
çimde uşaklık etmesine karşm, gerçek kazancı onla
rınkinden daha azdır. Çünkü ücret olarak dünyanın
en biçimsiz ve uyumsuz bir şekilde (ve en sık) mak
yaj yapan (yani en sahte ve yapmacık) kadınını al
maktadır. Ama beyefendi bunu da görmemeye ade
ta yeminlidir.
Çünkü Amerikalı evkadını bütün dünyada, sun
duklarına karşılık para bakımından en fazla doyuma
ulaşan kadındır. Bütün dünyada kozmetik maddele
rine ençok para harcayan kadın da yine Amerikan
kadınıdır. Herkesten fazla süslenen, pudralanan, bo
yanan ve kremlenen de yine odur. Zevksiz giyimiyle
162
ünlü olmasına karşın, giyim kuşam ve makyaj mas
rafı öteki ülke kadınlarmkinden çok daha fazladır.
Başka kadınlardan çok daha rahat ve konforlu
bir yaşamı vardır. Bu ülkede ev ve araba sahibi olup
bütün işlerini modem ev ve mutfak aletleriyle yapan
ve hatta her fırsatta hazır yemek ve konserve kulla
nan evkadmı oranı öbür ülkelerinkinden çok daha
fazladır. En modern ev aletlerine sahip olması ve okul
arabalarıyla evinden alman çocuklarının bütün gün
okulda okumaları nedeniyle, diğer sanayi ülkeleri ev-
kadınlarından daha fazla dışarıda çalışma olanağı
na sahip olmasına karşın, (oran olarak) en az çalışan
evkadmı yine Amerika’dadır. Lise diplomalı kız öğ
renci oranı diğer ülkelerinkinden daha yüksek olma
sına ve erkek öğrencilerin aksine askerlik zorunlu
luklarının da olmamasına karşın, üniversite mezun-
larrnın yalnızca %13’ü kızdır.
103
dır. Sonuçta her Amerikalı kadın, ömrünün sonunda,
yaşamanı ortalama olarak 11 sene yalnız başına ge
çirmektedir. Ancak kadınların evlenirken hep kendi
lerinden daha yaşlı erkekleri tercih etmeleri, bunun
bir risk veya dezavantaj olmadığını ortaya koymak
tadır. Kocasının ölümünden sonra belirli bir zengin
liğe de kavuşmuş olduğundan, hanımefendi artık her
kesten hürmet ve itibar görmektedir. Hatta maddi
yönden eski günlerindekinden daha rahat ve konfor
lu bir hayat sürer. Uçuk dudaklarını kıpkırmızı bo
yadıktan sonra, çok sevdiği çiçekli şapkasını da giye
rek zaman zaman bir dünya seyahatine çıkıp, yaban
cı ülkelerde arzı endam eder. Üç oğlu öldürülen (ve bu
arada kızları ve gelinleri havadan zenginleşen) yaş
lı Rese Kennedy televizyon kamerası önünde kırıta
rak en küçük oğlunun da seçim kampanyasını des
teklediğini söylerken, halkın gözünde adeta bir ulu
sal kahram an kesilmiştir. İnsanın içinden, «aman ne
kahram an anneymiş» diyeceği geliyor.
Amerikan kadınının, dişiliğini kullanarak elde et
tiği yararları, başka alanlarda yaptığı çalışma ve ver
diği ödüllerle karşıladığını düşünebilirsiniz. Ancak
onu yakından tanıyanlar, doğru dürüst yemek yapa
madığı ve başarısız bir yatak arkadaşı olduğu konu
sunda adeta hemfikirdirler. Diğer bir deyişle, koca
sından bu kadar yüksek bir ücret alan Amerika’lı ka
dın ona, edâ, cilve, cazibe, sevgi ve aşk konusunda he
men hiçbir şey verememektedir. Löpür löbür göğüslü
ve süper popolu HolIywood karılarına göre şartlan
dırılarak evcilleştirilmiş olan zavallı Amerikan erke
ği de bu nedenden, kadın estetiği ve güzelliğindeki
nüans farklarmı anlayabilmekten aciz kalmaktadır.
.Dolayısıyla göz alıcı göğüs ve kalçaların yanısıra,
uzun bir süre «hayır» diyebilecek kadar kuvvetli si-
164
nirlere sahip olmak Amerikan kadınının hayatta ba
şardı olması için yeterlidir. Zaten alabildiğine yalan
lık gösterdiği halde, hep «hayır» deme konusunda da,
dünyada onun üzerine hiçbir kadın yoktur. Nitekim
Petting ve Necking gibi sevişme oyunlarının Ameri
kalılar tarafından bulunmuş olması da, bunu açıkça
göstermektedir. Ama yalnızca Amerikalı kadm tak
ma kalça kullanır.
Kadınların, nesilden nesile daha mükemmelleşti
rerek aktardıkları bu üç kağıtçılık sisteminin doğal
bir sonucu olarak frijidliğin ülkede epeyce yaygınlaş
mış olmasına karşın, kendi kazdığı kuyuya kendi dü
şen Amerikan kadını bu derdiyle de, bütün ulusunu
uğraştırmaktan çekinmemektedir. Çünkü fahişeler
orgazmı düşünmeden sevişirlerken, ev kadm lan için
bu konu çok önemlidir. Dolayısıyla frijidlik ciddi bir
sorundur. Ancak frijid bir kadının sevmediği bir er
keğin yatağında ne işi var diye sormak yerine, çok
pahalı ruhsal ve psikiyatrik yollarla tedavi edilmeye
çalışılmaktadır. Tabii hanımefendi evlenerek parası
nı ödetecek bir erkek bulduktan sonra doktora git
mektedir. Zira bekârken bu işe ayırabilecek parası
yoktur.
Ama bütün bunlara bakarak Amerikalı kadının
diğer ülke kadınlarından kötü olduğunu ileri sürmek
doğru olmaz. Yalnızca daha iyi teknik olanaklara sa
hiptirler. Erkekleri sömürme teknikleri, film ve tele
vizyon yoluyla sürekli olarak, (salgın bir hastalık hı
zıyla) bütün dünyaya yayılmasa ve ülke içerisinde
kalsa, meselenin yalnızca kendilerini ilgilendirdiği
ni söyleyebilirdiniz. Ancak Amerika’lı kadının bütün
hareket ,ve davranışları, ne yazık ki Batı ülkelerinde
kısa sürede taklit edilmektedir. Dolayısıyla, hayat
165
standardının yükselmesine uyumlu olarak diğer Ba-
tı’lı erkekler de, zamanla Amerikalı erkeğin akibeti-
ne uğrayacaktır.
166
arasında dağlar kadar farklar vardır. Ayrıca Ame
rikalı evkadını çalışan kadına sanki bir vatanhainiy-
miş veya cüzzamlıymış gibi bakmaktadır. Sömürü
konusundaki bütün bu aşırılıklar, sonunda bu olay
ların çıkmasına neden olmuştur. Zira erkeği alabil
diğine sömürebilmek lüks içinde yaşayan bir kadın
için rahat yaşamdan en ufak bir taviz bile hayatını
altüst etmeye yeterlidir. Bu durumda diğer ülkelerin
kadınlardan daha çok rahatsız olacağı ortadadır. Ne
diyelim, hanımefendimiz _bu ekstra nimetlere doğru
dan konamadığı zaman, işi şamataya boğup, kadın
lığını kullanarak, dolaylı yollardan ulaşmaya çalış
ması doğaldır.
Çalışmaya mecbur olan (ve bazan da isteyerek
çalışan) kadınların Amerikan iş piyasasındaki zor
şartlar yüzünden yükselme olanaklarının, çalışan Avr
rupa’lı kadınlarmkinden daha az olması, olayların
çıkmasının bir başka nedenidir. Gerçi bunlar da iş
hayatının getirdiği zorlukların çoğuna, kadın olma
ları nedeniyle karşılaştıklarına inanmaktadırlar. Ta
bi bu da işin başka bir tarafı. Ancak boş bir işyeri
için bir erkekle çirkin bir kadın başvurdukları zaman
Amerikalı işverenin erkeği tercih ettiği de bir ger
çektir. İsviçre açısından, bunun geçerli bir açıklaması
da vardır. Çünkü evlenip çoluk çocuğa 'karışan bir
kadın işini bırakırken, aynı şartlar altındaki bir er
kek daha ciddi çalışmak zorunda kalmaktadır. İşye
ri için başvuranların arasmda evli erkek de varsa, sö
zü edilen erkeğin birçok kişiyi geçindirmek zorunda
olması nedeniyle, seçim daha da kolaylaşmaktadır.
Hatta böyle bir tercih sebebiyle işveren daha İnsanî
davrandığını da ileri sürmektedir. Çünkü iş hayatın
da, kocasını ve çocuklarını (bir ömür boyu) geçindir
mek için çalışan bir kadına raslamak olası değildir.
167
Şimdi sorarım size, bu durumda işverenler mi suç
ludur, yoksa kadınlar mı?
Haklı nedenlerle Amerika’daki Women’s Libera
tion Hareketi’ne katılmalarına karşın birçok kadının,
nasıl yanlış düşmana karşı bütün güçleriyle mücade
le ettiklerini görmek hem acaklı, hem, de komiktir.
Bu zavallıların sürekli suçlama ve olumsuz eleştiri
lerde biricik müttefikleri olan erkeklerin hayatlarını
cehenneme çevirirken, gerçek suçlulara iltifatlar yağ
dırarak şımartmalarını görmek, içler acısıdır. Tıpkı
geçmişteki bütün kadm hareketleri gibi Women’s Li-
beration’da, yanlış noktadan hareket etmiş ve tabii
sonunda da yanlış hedefe ulaşmıştır. Ancak bu ka
dınlara hedefi şaşırdıklarını anlatmak, ne yazık ki,
hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Bütün bunlar aslında entellektüellerin başının al
tından çıkmaktadır. Erkeklerin çocukluklarından baş
layarak evcilleştirilmeleri sırasında yanlış şartlandı
rılmaları nedeniyle, ileri yaşlarda erkeğin güçlü ol
duğunu ve dolayısıyla kadını sömürdüğünü düşün
melerini bir dereceye kadar normal karşılamak müm
kündür.
Ancak gerçeği bilmeleri gereken feminist görüş
lü entellektüel kadınların, üzerinde hiç düşünmeden
bu görüşü benimsemelerini anlamak ve affetmek
mümkün değildir. «Böyle düşündüğünüze memnunuz.
Ama biz aslında sizin düşündüğünüzden çok farklı
yız ve yaptığınız iltifatlara da hiç layık değiliz» di
yerek gerçeği itiraf etmek yerine, «Görüşleriniz için
teşekkürler. Fakat durumumuz erkeklerin düşünebi
leceğinden daha da feci. Sizin düşleyemeyeceğiniz ka
dar büyük bir sömürü sisteminin baskısı altında in
168
liyoruz» diye feryad ederek ortalığı şamataya boğmak
tadırlar. Dünyanın en kurnaz ve üçkağıtçı esir tüc
carları unvanına layık olan bu entel kadınlar, biz
zat kendi hemcinslerini açındıracak duruma soka
rak erkeklerin hayırseverlik duygularını kullanan
bir nesne haline getirmektedirler. Burada kadın hep
kurban, erkek ise herzaman bir despot olarak tanı
tılmaktadır. Çocukluktan başlayarak şartlandırılarak
yetiştirildiklerinden, zavallı erkekler de bu savların
doğruluğuna hemen inanmaktadırlar.
Nitekim 1949 yılında yayınladığı «ikinci cinş» ad
lı kitabıyla ilk defa kadın konusuna el atan Simone
de Beauvoir da, meseleyi yanlış bir biçimde ele ala
rak Kant, Freud, Marks... v.s.’nin kadın konusunda
ki fikirlerini barındıran bir tü r el kitabı yazmıştır.
Çünkü yazar, kadmları ciddi olarak incelemek yeri
ne, erkeklerin kadınlar hakkında yazdıkları kitap ve
yazılan incelediğinden, onların sömürüldüğü sonucu
na varmıştır. Bu nedenle, kitabın biricik özgünlüğü,
bir kadın- yazar tarafından kendi hemcinsleri üzerine
yazılmış olmasına karşın, tamamiyle erkek görüşle
rini yansıtmasıdır. Ancak kitabin yayını diğer birçok
kadın yazara örnek oluşturmuş ve Betty Friedan, Ka-
te Millett, Germaine Greer... v.s. gibi bir çok kalemşor
hanım da, asıl konuları olan «Kadın» ı bir kenara ite
rek, erkeklerin ne rezil ve vicdansız yaratıklar oldu
ğunu ileri süren yapıtlar vermeye başlamışlardır.
Bu tuhaflık ne yazık günümüze kadar süre
gelmiştir. Bütün düşünce özgürlüğüne karşın bu gü
nün kadın yazarları hem yayınladıkları gazete ve der
gilerde, hem de radyo ve televizyon programlarında,
hep bu palavraları yineleyip durmaktadırlar. Bu sö-
zümona entel hanımefendiler, taraftarlarının yüzle
169
rine açık açık, nasıl sefil yaratıklar olduklarını söy
lemek yerine, sütyen ve vajina! sprey reklamlarını
yasaklattırma yoluna giderek, kadının şeref ve hay
siyetini kurtaracaklarım zannetmektedirler. Zavallı
ların en özgün fikirleri de, sonunda kadmlar için
Playboy tipinde bir dergi yayımlamak olmuştur.
170
gibi (çünkü sonunda, ne kendi hemcinslerini yük
sek makamlara getirmişler, ne de savaşları önleye
bilmişlerdir), Women’s Liberation taraftarları da is
tedikleri her şeyi hemen elde etmişlerdir. Kadınlan
hep sinirlendiren kanun karşısındaki eşitsizlikleri, as
lında asıl olarak onları korumak için erkekler tara
fından konmuştur. Ancak kendileri eşitlik istedikle
rinden .beylerin eli kolu bağlı kalmıştır. Nitekim kısa
sürede bütün ekstra hakları da elde etmişlerdir: Lo
kantada çalışan kadınlar geceleri mesai yapma hak
kını, işçi kızlar ağır yük taşıma hakkını, boşananlar
kocalarına nafaka ödeme 'hakkını, herkes askere ve
savaşa gitme hakkmı, posta hizmetlerinde çalışan ka
dınlar da elektrik direklerine çıkma hakkını... v.s.
Hatta bizzat hükümet de meseleye el atarak, gelecek
te ancak kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yap
mayan firmalara resmi siparişlerin verebileceğini
açıklamıştır. ,
171
ten her kadın pasifisttir ve oy verme hakkını da al
mış olmalarma rağmen, savaşa herzaman erkekler
başlar.
Kendi hemcinsleri tarafından terkedilerek yüz
üstü bırakılan Women’s Liberation hareketinin teo-
risyenleri, bu sefer de, her cinsel ilişkinin bir ırza geç
me olayı sayılıp sayılamayacağı, vajinal orgazmın ka
bul edilip edilemeyeceği veya yalnızca sevici kadın
lara eşit haklara kavuşmuş gözüyle bakılıp bakıla
mayacağı yahut da kadın sorununun ırkçılık mese
lesinden daha önemli olup olmadığı meseleleri gibi,
daha derin konulara dalmaya başlamışlardır. Bu ara
da, zaten eşit haklara kavuşmuş bir sürü ta
nınmış ve güzel kadın da, sırf reklamlarını yapmak
için (çünkü güzel bir kadın çirkinler arasında daha
fazla göze çarpacaktır) davayı üstlenerek, bu işin or
ganizatörleri araşma girmeye başlamışlardır. Dava
ya sonradan katılan bu güzellerin konuştukları me
seleler hakkında hiçbir fikirleri olmamasına karşm
(zira güzel kadmlar hem özel hayatlarında hem de
çalıştıkları yerlerde herzaman, eşit hakların dışında
ekstra nimetlere sahip olmuşlardır) (*) kısa sürede
örgütün en üst kademelerine yükselerek, bütün ha
reketi Holivut tipi bir Showbusiness’a çevirmişlerdir.
Ancak bu arada lüks semtlerde bir eli yağda di
ğeri balda yaşayan birçok gerçek sömürücü de, (is
temeyerek de olsa) yavaş yavaş örgütlenmek zorun
da kalmıştır. Çünkü geniş kitlenin çalışma ve işyeri
talebinde bulunması ve erkeklerin de bu isteklerini
(*) (Güzellik, her yerde hoş karşılanan bir misafirdir. -Goethe) -Ç-N/
172
kabul etmeleri, hanımefendileri zor duruma sokmuş
tur. Örgütledikleri «Man Our Masters» ve «Pussycaf
League» gibi kuruluşlar aracılığıyla bu lüks yaratık
lar, Women’s Liberation hareketinin hedefini şaşır
dığını ve kadının asıl yerinin kocasının ve çocukları
nın yanı olduğunu, kamuoyuna yaymaya çalışmıştır.
Women’s Liberation’a karşı yapılan hareketlerin
en garibi de kendi saflarından gelmiştir. Bu gruba
mensup kadınlar, ekonomik bir karm aşa meydana
getireceğinden, erkeklerin işyerlerine talip olmadıkla
rını, yalnızca düşünsel ve cinsel yönden onların bas
kısından kurtulmak istediklerini söylemektedirler.
Bu savın gülünçlüğü, kadınların —aslında zaten
seksten zevk alan kadın isteyen— erkekler tarafın
dan cinsel yönden baskı altında tutulduklarını söyle
meleri ve her şehirdeki işyeri sayısının sabit olması
nedeniyle eşitlik isteyen kadınların çalışması halinde
kocalarının çalışmayacağı ve dolayısıyla ekonomik
bir karmaşanın ortaya çıkmayacağı gözönüne alındı
ğından açıkça görülür. Bunun yanında babaların da
çocuklarma, dadılar ve çocuk bakıcıları kadar iyi ba
kabilecekleri ve ayrıca çocuk yuvalarına gerek du
yulmayacağı noktası da dikkate alındığından, hanım-
, iarm savlarınm yersiz oluşu kendiliğinden ortaya çı
kar.
Çalışan kadın, işinin eğlenceli ve rahat olmasmı
ister. Bunun için de çalışan bir kocaya ihtiyacı vardır.
Aynca yapacağı işi, kendi seçebilmeli ve istediği an
da da istifa edebilmelidir. Dolayısıyla yaptığı işten
zevk alan bir kadm, kocasının çalışmasından vazge
çerek çocuğuna bakmasını istemek yerine, çocuğu bir
yuvaya^ gönderir. Aynı nedenle, erkeğin sunduğu ga
173
rantili hayattan vazgeçmemek için, kendisi işinden
ayrılarak evinde çocuğa bakar.
Women’s Liberation hareketi başarısızlıkla sonuç
lanmıştır. «Sömürülen kadın» düşüncesi bir hayal
ürünü olup, hayallere dayanılarak milleti isyana teş
vik etmekte, zaten mümkün değildir. Ama her zaman
olduğu gibi, burada da zarar görenler yine erkekler
olmuştur. Amerika gibi erkeklerin kadınlar tarafın
dan alabildiğine sömürüldüğü bir ülkede, daha fazla
hak talebinde bulunmak aslında yobazlıktan ve çağ-
dışılıktan başka birşey değildir. Kadınların eşitlik
yaygaraları son bulmadıkça, zavallı erkeklerin ger
çek kurbanların asıl kendileri olduklarını anlamala
rı da hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Bu olaylardan sonra da kadın, rüştüne erişerek
kendi ayakları üzerinde durmasını ne yazık ki yine
öğrenememiştir. Çünkü kadının kurtuluşu, aslmda
kadının ekstra haklarından kurtuluşu anlamına gel
mektedir. Zaten Women’s Liberation hareketiyle de
bu işin gerçekleşmesi imkansız hale gelmiştir.
Durumun böyle oluşu Psychology Today dergisi
ne yazı yazan bir kadın okuyucunun şu sözlerinden
de açıkça görülmektedir: «Bırakalım erkekleri, her
zamanki gibi evin reisi olduklarına inansınlar. Yine
koyunlarına girip, akıllarını çelerek onlan parmağı
mızda oynatmaya devam edelim.»
174
AŞK NEDİR?
Evcilleştirilme süreci sırasında erkek, kadınsız
yaşayamayacağına ve onun her istediğini yapması ge
rektiğine inandırılarak şartlandırılır. Beyefendi sü
rekli bir hayat mücadelesi verirken, bütün bunların
da «aşk» için olduğuna inanır. Hatta bazı erkekler,
sevgihlerinin kendileriyle evlenmemeleri halinde inti
har edeceklerini söyleyerek, onları tehdit bile etmek
tedirler. Ama böyle bir durumda kadınların kaybede
cekleri hiçbir şeyleri yoktur.
Ancak kadın da tek başma —bir arıbeyi kadar—
zor yaşayabileceğinden ,her yönden erkeğin yardımı
na muhtaçtır. O da kendine göre bir yaşam mücade
lesi verir ve bunu «aşk» olarak nitelendirir. Yani her
iki cins de birbirine bir anlamda muhtaçtır. Görü
nüşte de aralarında ortak bir duygusal bağ vardır.
Ama bu duyguyu yaratan nedenlerle, duygunun ka
rakteri ve sonuçlan, erkek ve kadın için farklı fark
lıdır.
Aşk sayesinde kadın maddî ve toplumsal yönden
güçlenip rahatlarken, erkek büyük bir yenilgiyle bo
yunduruk altma girer. Kadm için aşk, erkeği ekono
mik yönden sömürmeye yarayan bir araç iken, erkek
için kölelik yaşamına sözümona anlam kazandıran
boş bir palavradır. Aşk nedeniyle kadın kendine fay
dalı işler yaparken, erkek hep kendine zarar verecek
faaliyetlere girmek zorunda kalır. Aşık olup evlenen
kadın bir daha çalışmazken, erkek iki kişi için koşuş
turmak zorunda kalır. Yani aşk, her iki cinsin de ya
şam mücadelesi için oldukça önemlidir. Ancak kadm
bu mücadeleden galip çıkarken, erkek mağlup olur.
Kadınların en büyük kazançlarını en pasif durumla-
rındayken elde etmeleri ve erkeği alabildiğine mer-
175
hamctsiz bir yolla- dalgaya düşürüp aldatırken «aşk»
kelimesinin aynı zamanda büyük bir özveri görünü
mü kazanması, talihin kötü bir cilvesidir.
Aşk yüzünden sarhoş olan erkek, kendini aldattı
ğının farkına varamazken, kadın ve onun rahinelori
(yani çocukları) için sürdüğü esaretin mantıksal ve
yüce bir ideal için olduğuna kendini inandırır. Bu ro
lünde de mutlu olup, sonuçta esaret yoluyla da olsa
arzularına ulaşmıştır. Ancak kadın zaten bu işten kâr
lı çıktığından, durumdan kimse şikayetçi değildir. İki
cins arasındaki bu tip bir ortak yaşam, kadını ikiyüz
lülüğe zorlamakla birlikte, hem erkek hem de kadın
görünüşte halinden memnundur. Başka bir deyişle,
ondan «aşk» bekleyebilir. Ancak, evcilleştirme sırasın
da ileride uşak olacak şekilde yetiştirilmiş erkeğe, bü
tün bu çabaları, maalesef zarardan başka bir.şey ge
tirmemektedir. Sonuçta, erkek biraz daha fazla didi
nip koşuşturmakta ve kadın da ondan hergiin biraz
daha uzaklaşmaktadır. Zavallı ona sokulup yakın
laşmak istedikçe, kadın da müşkülpesentleşip fiyatı
nı sürekli olarak artırmaktadır. Kadının peşinden koş
tukça, onun gözünde değeri daha da azalmaktadır.
Böylece kadının masrafı ve lüksü ile birlikte aptallı
ğı ve insafsızlığı da artarken, erkek de gittikçe daha
çok yalnızlığa düşmektedir.
Evcilleştirme ile sömürme arasında sürüp giden
bu fasit daireyi ancak kadınlar kırabilir. Ancak on
ların da böyle hareket etmeleri için hiçbir mantıksal
nedenleri yoktur. Burada kadın duygusallığından
umut beklemek aptallık olur .Çünkü kadınlar zaten
duygusuz ve acımasızdır. Sonuç olarak, dünya her-
gün biraz daha fazla bu aptallığa, barbarca yaşama
ve «dişilik» denilen geri zekalılık batağına batacak ve
bizim şaşkın ve hayalperest beyefendiler de uykula
rından bir türlü uyanamayacaklardır.
Başka dünyalardan gelen bir yaratık için erkek, yeryüzünün en say
gıya değer canlısı olarak görülür. Her hal ve şartta bu yabancı onu, ka
dından çok daha çekici bulacaktır. Zira onlann iki avantajı vardır. Er
kekler her şeyden önce kendilerini geliştirmiş yaratıklardır, aynca da
zekidirler.