Professional Documents
Culture Documents
CELÂL ŞENGÖR
zümrüt
A
name
ZÜMRÜTN ÂME
ZÜMRÜTN ÂME
Yapı K ie d i Y a y ın la r ı 1279
C o g it c 88
Z ü m r iitn â m e / A M C e lâ l Ş e n g ö r
K it a p E d it ö r ü : V e d a t Ç o r lu
D ü z e lt i: A le v Ö z g ü n e r
K a p a k T a s a r ım ı N a h i d e D ik e l
H asla A lla n M a t b a a c ılık L fd Ş ti.
Y a p ı K r e d i K ü l t ü r S a n a t Y a y ın c ılık T ic a re t v e S a n a y i A Ş- 1999
Y ap ı K ie d i K ü l t ü r S a n a t Y a y ın c ılık T ic a r e t v e S a n a y i A Ş.
Yapı K re d i K ü lt ü r M e rk e z i
is t ik la l C a d d e s i N o . 28 5 B e y o ğ lu 8 0 0 5 0 İ s t a n b u l
T e le fo n : (0 2 1 2 ) 2 5 2 4 7 0 0 ( p b x ) F ak s: (0 2 1 2 ) 29 3 0 7 23
h t t p : / / w w w . y k y k u l t u r . c o m tr
h t t p : / / w w w .s lio p .s u p e r o n lin e .c o m / y k y
e - p o sta : y k k u l t u ı @ y k y k u l t u r . c o m . t r
iç in d e k il e r
duktan sonra büyük bir heyecanla dışa vurmaya can atan bir
insandır.
O yazamayacaktı da kim yazacaktı!
Yerbilimlerinde, kendi alanında dünyanın en usta az sayı
da bilim insanları arasında yer alır. Önde gelen bütün yerbilim
cileriyle tam bir bilimsel ilişki içindedir. Dünyanın en zengin
yerbilimleri yazılı kaynaklarına sahiptir. Amerikalı bilim insan
ları bile gelirler ve onun evini bir kütüphane gibi kullanırlar.
Kendi alanını çok iyi izler. Yerbilimleri tarihini, bütün çevre bi
limleriyle birlikte çok iyi bilir. Mesleki dergilerde yayımlanan
verilere bakar, onları yeniden yorumlayarak değerlendirir ve
yeni bilimsel sonuçlara vararak makaleler çıkartır.
Celâl, merakının peşinde koşar.
Bakmışsınız, Hasan-ÂIi Yücel'e dalmış. Yücel üzerine ne
yayımlanmışsa toplamış, evine kapanmış onları okuyor.
Veya Mustafa Kemal'e dalmış.
Veya, hiç okumadığı, ancak ideolojik olarak sinirlendi
ği Kari Marx'ın Kapital'i ve diğer kitaplarıyla odasına kapan
mış.
Bir gün gazetede sohbet ederken, çeşitli konular arasında
daldan dala sıçramalarına söz dokundurdum ve "Kendi dalın
dan çok fazla uzaklara gitme" dedim. Niyetim, bazen beni si
nirlendiren yorum ve değerlendirmelerine taş atmaktı.
"Bilim adamı, neye ihtiyaç duyarsa onun peşinden gider'
dedi.
Haklıydı. Uzun zaman uzmanlık alanının sınırları içine zo
runlu olarak kapanıp kalan ve bunun semeresini de, Nature gi
bi, dünyada makalesini yayımlayabilmek için herkesin can attı
ğı bir dergide kapak konusu olabilecek araştırmalara imza at
makla toplayan Celâl Şengör, bu süre içinde uzak kaldığı konu
lara aç kurtlar gibi saldırmış, son iiç-beş yıl içinde Türkiye
Cumhuriyeti'ni, Mustafa Kemal'i, bugünün Türkiyesi'nin ger
çeklerini, politikayı -bu konuda hâlâ emekleme aşamasında!-
vb. keşfetmeye girişmişti!
Sözü uzatmadan bitirmeliyim. Çünkü bu sadece bir önsöz,
bir Celâl Şengör biyografisi değil.
Celâl, kendisine emanet edilen köşeyi, ortak amaçlar doğ
14 Zümrütnâme
Orhan Bursalı
Zümrütten Aksedenler
Zümrüt'ten akisler
a m c oı
Uygarlık nedir?
44 I L.y.. | ,^
jı»*»ı4 » t*w ıi t-Iü«i mo*
« M # flj»V r««* j U« İM
* U .W . ^ ^ < İ -*
• i'—« * •* . ı •
yfiN K «/*•< P H / ‘ rf-> - t t t ^
< M m V (ı/9hKl|<^N4uıw< >J j i h
« "» * * W « ) • * jh * / “ * > •* J N a rw^<M
f « . W « lifi'* « la l« > - • - « «r ,
>• * ' I *" « ■ *. ı t ı a l ^ g ^
t * » - - h i i A l r i « ı M M İİM W - i ,
A l AutLkU <JfLhW • ->jj t * » ım * r * i) e Ig H
*Tr«lffHIWJ»aW«İM ^ , , 1^ , ,
/•«*<».>HN«— —Jn *tf *.
cada 17. hatta 16. y üzy ıld a basılm ış kitapları rahatlıkla -göz bir
kere yer yer g ü n ü m ü z d e k in d e n farklılıklar gi>steren imlaya
alıştıktan sonra- o kuyabiliyorum .
Ancak, yukarıda söylenenler b enim k u lla nd ığım dilin eleş-
tirilcmeyecek bir m ük e m m e llik te o ld u ğ u iddiasını içermez. Şe
kil l'd e k i tıpkıbasım , sayın dostum felsefeci ve sahaf Arslan
K aynardağ Beyefendi'nin "U ygarlık nedir?" başlıklı yazım'
üzerinde yapm ış o ld u ğ u düzeltm eleri göstermektedir. Bunlar
arasında benim kabul edemeyeceğim tek bir düzeltm e dahi
yoktur. Bu sayfa, Arslan Bey'in benim yazılarım ın pek çoğu
üzerinde b ü y ü k bir dikkat ve özveriyle yaptığı düzeltmelerden
yalnızca biridir. Ben Arslan Bey'in düzeltm elerinden pek çok
şey öğrendim . Fakat belki de öğrendiğim en önem li şey, yaş1
benden bir hayli b ü y ü k olan Arslan Bey ile aram ızda kelime
hâzinesi k u llanım ınd ak i farklılıklardır. Arslan Bey benim kul
lan d ığ ım kelimelerin tü m ü n ü tabiî ki biliyor, ama daha sonra
yaratılm ış olan öztürkçe veya öyle o ld u ğ u iddia edilen kelime
leri tercih ediyor. Bu bir eğitim in sonucudur —Arslan Bey'in be
ni hayrette bırakan bir kişisel d isiplin sonucu çoğunu uzun yıl"
lar boyunca kendi kendine verdiği bir eğitim in! Ben ise evimde
ve o k u lu m d a öğrendiğim Türkçeyi hiç zorlam adan, tüm zen
ginlik ve elastikiyetiyle kullanm ayı yeğliyorum . Arslan Bey fel
sefeci ve edebiyatçıdır. Dil, on u n esas meşgalelerindendir. Ben
ise doğabilim ciyim . Dil b enim için yalnızca bir araçtır.
Ben, üstelik 14 yaşım dan beri b ild iğim ve en az 25 yıld>r
profesyonel olarak kulland ığım İngilizcenin m u azzam g ü cü n ü n
önem li bir kısmını, kelime hâzinesini kaynağına hiç m i hiç ald ır
m adan, hatta yerli dillerinden bile kelime devşirerek, genişlet
mesinden aldığını gördüm . Amerikalı şair ve filozof Ralph Wal"
do Emerson ne diyor? "İngiliz dili g ök y ü zün ü n kapladığı her ci
hetten gelen nehirlerin boşaldığı bir u m m a n d ır"8 Ben işte u m
mana akan nehirlerin hiçbiri üzerine baraj çekmemek taraftarı
yım. Mesela küçük yaşımdan beri bildiğim Almanca aynı liberal
tutum u sergileyememiştir. Hele Fransızca, kelime hâzinesi açı
sından İngilizceyle kıyaslanırsa iyice fakirdir.
Ancak söylediklerimden üstü kapalı bir şekilde Osmanhca-
yı savunduğum izlenimi asla edinilmemelidir. Osmanhca bir
Zümrütten Aksedenler 19
bak, bu var ya, hakikaten dediğini yapardı ha! O fabrika ilk mah
sulü işleyemeseydi, Kâzım gitmişti!"
Orhan Bursalı'ya olan şükran borcum ise çok özeldir. Kendisi
bu yazıların yazılmasına sebep olan köşenin yaratılmasını istediği
gibi, yazılarımın vücut bulması esnasında da benim için en güve
nilir eleştirmen, en faydalı danışman da olmuştur. Orhan'ın bili
m in halka sunulması konusundaki çabalan burada anlatılamaya
cak kadar bol, ülkemizde bugüne değin yapılamadığı kadar yük
sek düzeyli ve bütün dünyada ender rastlanılacak kadar fedakar
cadır. Beni popüler bilime eğilmeye zorlayan Orhan olmuştur.
Sosyal bilim, hele politika bilimi kökenli olması, geniş gazetecilik
tecrübesi ve doğa bilimlerine olan hayranlığı ve hakimiyeti, Or
han'ın çeşitli konulara alışılmışın dışında geniş bir perspektiften
bakmasını sağlamış, beni sosyal tecrübesizliğim ve politik safdil
liğim nedeniyle bazı çukurlara düşmekten kurtarmıştır. Sosyal bi
limle politikanın o sisli ve sarp engebeli sınır bölgesinde Orhan ın
emin kılavuzluğu olmasaydı bir gazete eki köşesinin rahatlığ*
içinde bilim dışına sapıvermek işten bile değildi. Hele bir doğnbi-
limci için nice tuzaklarla dolu bu bölgeye her yaklaştığımda Or
han bana büyük bilgin Fuad K öprülü'nün o sınırın ötesine geçti
ğinde başına gelenleri hatırlatır, kendisine İsrail c u m h u rb a şk a n lı
ğı teklif edildiğinde "Yapamam, çünkü objektif düşünmeye çok
alıştım" cevabını veren Einstein'ın izinden ayrılmamamı tavsiye
ederdi. Bu kitap, bir yerde benim kadar onun da çabalarının ve
katkısının sonucudur (ama bu onu benim fikirlerimden sorumlu
kılmaz). Orhan ayrıca bu kitaba bir önsöz yazmak nezaketini gös
termekle beni bir defa daha kendisine borçlu bırakmıştır.
Nihayet bu kitabı Yapı Kredi Yayınları arasına büyük bir
hızla kabul eden Enis Batur'a da en içten hislerle teşekkür et
mek isterim. O n u n bilgi düzeyinde bir entelektüelin ve onun
tecrübesine sahip bir yayımcının kitabımı yayıma değer bulm a
sı benim için çok ciddî bir taltif olmuştur.
A. M. C. Şengör
A n a d o lu h is a rı, 8 Nisan 1999
I
NeH
Çakıltaşları ve Konglomera 12
16 A ra lık 1995 tarih i tü m T ürk ve d ü n y a jeologlarının bü
y ü k bir acıyla hatırlay acak ları bir tarihtir. 16 A ralık 1995 Cu
m artesi g ü n ü sabaha karşı saat ikiye d o ğ ru y irm in ci yüzyıl en
ö n d e gelen je o lo g la rın d a n b irin i, T ürkiye b ü y ü k bir evlâdını,
in s a n lık da b a ş d ö n d ü r ü c ü başarıyla e n g in teva zuu bir bedende
birleştirebilen n a d ir ce n tilm e n le rin d e n birin i, ITÜ jeoloji profe
sörü İhsan K e tin'i kaybetti. İhsan H oca ö lü m s ü z olalı iki koca
yıl geçti. İki k ü s u r asırlık İTÜ, b u iki y ıld a iki d evin i daha yitir
di: K e tin 'in k e n d ile rin e b ü y ü k bir sevgi ve saygıyla bağlı o ldu
ğ u m eslektaşları, dostları, b ü y ü k b ilim a d a m la rı K â z ım Çeçen
ve R a tip Berker de her İT Ü 'lü n ü n son d u ra ğ ı olan Taşkışla dan
dost ve ö ğre n cilerinin elleri ü ze rin d e ebedî istirahatgahlarına
u ğ u rla n d ıla r.
R a tip H o c a 'n ın cenazesine y u rt d ış ın d a g örevli o ld u ğ u m
d a n k a tıla m a d ım , a m a y o ld a göreve g id erk en h e p o n u ve yol
d a ş la rın ı d ü ş ü n d ü m : Bir R a tip Berker, b ir Bekir D iz io ğ lu , bir
M u s ta fa İn a n , b ir E m in O n a t, b ir İhsan K etin, bir K â z ım Çe
çen; d a h a gerilere g id e lim : b ir K ari v o n Terzaghi, b ir P h ilip p
Forchheim er, b ir H ü s e y in Tevfik Paşa; d ah a d a geriye g id e lim
b ir H o ca İshak E f e n d i ve d a h a niceleri. H er biri, z a m a n ı n d a
T ü rk iy e 'n in en b ilg ili, en zeki insanları arasında. H ele hele Ra-
tipler, Bekirler, M ustafalar, E m inler, İhsanlar, K âzım lar, k e n d i
lerine d ü n y a d a saygı d u y u la n adlar. B u g ü n IT Ü 'd e hatta daha
iyileri b ile var: O n la r ın öğrencileri, IT Ü 'ye m irasları, Y Ö K baş
k a n ı Prof. K e m a l G ü r ü z 'ü n saygıyla "IT Ü 'n ü n v ırtü o z la rı" de-
Çakıltaşları ve Konglom era 29
cc
LU
Kaya parçaları J ’
UJ
ı/y
LU
—t
0Q M ineral parçaları
Doğal
çimento
/
KONGLOMERA (=ÇAKILTAŞI)
Ş e k il 2 .A. B ir kttnglomera ııın olu cum u. K ayaç kırıntıları ve m inem i parçaları ("çak ıllar") kum,
kil voy.ı kireçtaşındnn uluşnn doğal bir çim ento ile tutturuluraa ortaya ç ık a n yeni kayaca k o n
glom era (L atin ce coıı, rım ı'dan birlik te ve ghıııııs=top haline g e lin i; iplik, sözcüklerinden, "b ir
likte b ir top lıalin e g elm ek " anlam ında) adı verilir. Türkçe'de buna çakıltaşı da denm ektedir
<rak ıltaşları, d olay ısıy la, çak ılların doğnl b ir çim entoyla tultu ru lınalarından oluşan taştır.
30 Züm rücııâm c
Aklın Vekili13
Cahit'in Vasiyeti14
Ş c k il4 .c > rd l ‘ro< Ur A ı! <1910, Selanik -1 9 9 7 , İstan bu l). T Ü BİT A K /lifim t>r
ıcKiıık dorgısı c 31 (1998), no. ile v ıtılc n Cahit Ari Anıtına b.r-lıklı ek t cm.
Cahit’in Vasiyeti 37
Rün ^arteım
ızru^unu
cuk Wln^ an kazı^arımız konuşacağız! Konuştukça da senin o ço
Şad edeceğiz. Belki, kim bilir, belki bir
İece *T ^ 1I7!I ve ilimcileri sana olan şükran borçlarını boy-
ruIT)0, ey0bİ,eceklerdir! Sana rahat uyuyabilirsin demek istiyo-
/ ama, bilmem ki, seni inandırabilir miyim?
V
Şcl.ıl i A 12 Ekim 1-192. Kristof Kulom b ym undakileıle birlikte yerlilerin C u.ıııalıani ndııu
verdıl 'o n ad<ıy<ı ayak basarak yalnızca yeni bir kara parçası keşfetmiş olmakla kalmıyor, son
b u zu l çagm ın sona erm esinden ı* y hem en 10.000 yıldır birbiri eriyle hiç teması olm am ış
iki ınsaıı to p lu lu ğu n u «i ı 1 "■■■un ■ l'i K ültürel farklılıklar ve çevre koşullarının
yaşam üzerine y«ıpiigi etki 1onu I bilgisizlik bu ilk temasın çok acı bazı sonuçlar
« ıırm.v.nı.ı neden tltıı.ıl l.« beraber, uygarlık b u y iik coğrafî keşifler sayesinde tu m insanlığın
m.ılı «ılı m i-*, her köşesine uzanabılmiştir.
Büyük Coğrafî Keşifler Bitti mi? 41
birinden neredeyse 500 yıl uzak bu her iki olayda da, ne acıdır
ki, çocuklarına ne o zaman ne de şimdi doğru dürüst bir coğ
rafya eğitimi ve anlayışı verebilen Türkiye'nin katkısı veya
herhangi bir şekilde katılımı yoktu!
Ş e k il 7. S ir Isa ac N e w to n (1642-1727).
C h a r le s Je r v a s 'ın tu v a l ü z e r in e
y a ğ lıb o y a ta b lo s u . 1717 y ılın d a S ir
Isa ac t a r a f ın d a n 1703'ten be ri
b a ş k a n lığ ın ı y a p m a k ta o ld u ğ u R o y a l
S o c ie ty 'y e h e d iy e e d ilm iş tir .
nerek i n s a n l a r c a k u l l a n ı l a b i l i r b i r n e s n e o l m a s ı n ı s a ğ la '
m ı ş t r B u G o e t h e 'y e g ö r e , d ü r ü s t b i r y a k l a ş ı m d e ğ i l d i . Iş ık , ış ık
o la r a k a n la ş ılm a lıy d ı.
Şekil 11. K ang X i im paratoru (1645 1722). Bu resim Peder D u H alde'ın Şekil 10 da bahsedilen
eserirıin T. çild ir d endir
Tiyatro'nurı Hegel'i 20
Bu başlık benim değil. Edebiyat uzmanı olmadığım için,
20. yüzyılın en çok tartışılan, kendisi hakkındaki görüşlerin ona
adeta tapanlarla ondan nefret edenler arasında kutuplaştığı Al
man şairi ve tiyatro yazarı Eugen Berthold Friedrich Brecht'in
(Bertolt veya Bert Brecht) doğumunun 100. yılı nedeniyle yaza
cağım eleştirel bir yazının başlığını kendim atmaya cesaret ede
medim Buna karşılık bir Brecht uzmanının, T. Hürlimann'ın,
kendi amacıma en uygun bulduğum bir başlığını aldım21. He-
gel ve Brecht! Bu iki ismi bir köşede tartışıp karşılaştırmak ne
mümkün? Onun için derhal sadede gelmeliyim.
Bilindiği gibi Brecht, bilhassa Kari Korsch'un yanındaki
etütlerinden sonra tiyatroda politik bir tutuma yönelmiş, "bi
limsel çağın tiyatrosu"nun temsilcisi olarak giderek artan doz
da, ilk şekli daha 1918'de kaleme alınan Baal'de bile karşımıza
Çıkan "soğuk", bir yoruma göre "nesnel" eserler vermiş bir
edebiyatçı, bir toplum eleştirmeni olarak görülmüştür. Şiirlerin
de dahi lirizmi adeta yeniden tanımlamış, kahramanlara ve öz
nel öğelere değil, nesnel düşüncelerle toplumsal, gerçekçi me
sajlara yer vermiş bir şair olarak betimlenegelmiştir. Ancak son
yıllarda giderek artan Brecht eleştirisi, felsefede Hegel'inkine
benzer bir çizgi boyunca, onun ne sanıldığı kadar nesnel, ne de
iddia edildiği gibi bilimsel çağın temel öğesi olan bilimin ger
çekten etkisinde olduğunu belgelemeye başlamıştır.
Benim Brecht ile karşılaşmam Robert Kolej yıllarıma rast-
£ ii m riiın â m e
56
S e k il 12 E u g e n B e r th o ld
F rie d ric h B ıc c ^ l in
1£Î56) 1<33 1 y ılın d a B e r lin 'd e
P a u l H a m a n n tn ra f« n d a n
ç e k ilm iş b ir r e s m i.
i' İT îb p k ap ı Saray ıH azine Dairesi'nde sergilenmekte olan am orf züm rütler. Roma
im paı morlarının ku llandık ları zü m rü t aynalar m uhtem elen b u tür züm rütle rde n yapılıyordu
Ortak ve Gerçek 2
4
Bir zamanlar Efes'te kral sülâlesinden gelen ve dolayısıyla
krallık unvanını taşıması gereken bir adam, bu şerefi ve ayrıca
lığı kardeşine terk ederek daha önemli gördüğü bir işle uğraş
maya karar vermişti. Herakleitos, doğanın gizemleriyle ve in
sanoğlunun bu gizemleri anlamak için gösterdiği çabayla ilgi
liydi. M.Ö. 500 gibi bir tarihte, filozofluğu krallığa bu yüzden
tercih etmişti. Fakat ne çağdaşları, ne de ondan sonra gelenle
rin büyük bir çoğunluğu bu garip Efesliyi anlayabildiler. He
rakleitos çağdaşlan olan Efeslilere o kadar kızmıştı ki "Hepsini
aşmalı" diyordu. “Doğa Üzerine" olduğu rivayet edilen kitabı
nı yayımlatacak yerde bu yüzden gitti Artemis tapınağına sak
ladı.
Kendinden sonra gelenler, hele meşhur Alman filozofu He-
gel'in öğrencileri, Herakleitos'un öğretilerinde diyalektiği bul
duklarını sandılar; büyük Efesliyi Hegel'in, Marx'ın, hatta Hit-
ler’in öncüsü sayanlar bile oldu - ta ki Herakleitos'un bir ger
çek meslektaşı, bir büyük doğabilimcisi onu ele alana kadar.
Kuantum fiziğinin babası Ervvin Schrödinger, 1954 yılında
Londra'da University College'da verdiği Shearman konferans
larında Herakleitos'un derdini kısmen de olsa anlayabildiğini
gösterdi: Herakleitos duyularımızın gerçeğin anlaşılmasında
yeteri kadar güvenli olmadıklarını görmüştü. Dış dünya ile du
yularımız dışında da bir temasımız olmadığına göre, gerçeğe
nasıl ulaşabilecektik?
62 Züm rücnâm e
**k|*ıs. Mı.-™* T . ,
KctS'lı, (!,jp s , e n Bu z U,1 (1875-1950) f ır ç a s ın d a n S e y d î A l i
y ılın d a . ” " j İ0 k u Z k ild lr sas'ylî> A r a p D e n i z i 'n d e 1554
^ahriv T u f â n ı F îl ( H ü s n ü T e n g ü z , 1995, O s m a n lt
■skondcTP^|' KUİ,Ur Y n y m la r l. S a n a t D iz is i, N o . 3, H a z ır la y a n
eotirj /. * * h l7> 05111311,1 d o n a n m a s ın ı b ir e n k a z h a lin e
O sm ül ■ S a h i,le rin e V u ra n b u fe la k e t, c o ğ r a f y a c a h ili
J ls in L>' 111 n d U n y il l n lp a ra t o r lu ğ u id d i a s ın ı f i z ik o la r a k ken-
terk rt ° ^ d aH a 8ÜÇSÜZ a m a c o 8 ra f y a b i lg i n i ü lk e le r e
fi m e s m ın h a z in a d ım la r ın d a n b ir id ir . N e M ıs ır K a p t a n ı
• 'y r u d d in H ı z ır B e y 'in 1568 y ılm d a k u z e y S u m a t r a 'd a k i
Ç»n u lt n m A l â ü d d m ın y a r d ım ç a ğ ır ış ın a c e v a b e n 22 g e m i
* B M ışi. n e d e M u r a t R e is 'in 17. y ü z y ıld a ta İ z la n d a 'y a v e
■"<-‘W lo u n d la n d 'a k a d a r y a p t ığ ı d e n iz a k ı n l a n O s m a n l I 'n ı n
Kalıcı b ilg i h â z in e s in e te k b ir d a m la ilâ v e e d e b ilm iş t ir . S o n
o k y a n u s a ş ır ı O s m a n lı seferi d e M u r a t R e is v e g e m ile r in in
■İ2H .le N e v v fo u n d la n d d ö n ü ş ü b ir f ır tın a y a t u t u la r a k k a y
b o lm a la r ıy la n o k ta la n m ış tı.
66 Züm rütnâm e
Tıp gibi, hukuk gibi, uygar ülkelerde dört yıllık bir eğitimin ken
disine yetmediği, ancak temel kavramlarının daha ilkokul, orta
okul sıralarında çocuklara en iyi bir şekilde verilmesi gereken bir
"süper-bilim", bir "yaşam kılavuzu", hatta "ya^am felsefesi" oldu
Ne yazık ki Türkiye'de bilimlerin bu kraliçesi, bu ilk tem
silcisi, uygarlıkların ve imparatorlukların bu besin kaynağı
şim dilik sürgüne gönderilmiştir. Ne üniversitelerimizin her
hangi birinde ona lâyık tek bir bölüm , ne de ilk ve ortaöğretim
de ona lâyık bir eğitim kalmıştır. Bazı başbakanlar, bırakın coğ
rafyanın modern kavramlarını anlamayı, kendi ülkelerinin şe
hirlerinin yerini unutacak kadar coğrafya bilmez olmuşlardır-
Her g ün karşımıza çıkan ve binlerce vatandaşımızın hayatına
m al olan heyelan, sel, çığ gibi doğal afetler, Kardak kayalıkları
krizinde karşılaştığımız temel kartografya eksiklikleri, şu anda
pislikten ölmekte olan ve üzerindeki ilk çalışma geçen yüzyılda
b ü y ü k Rus jeologu Andrusov tarafından Sultan II. A b d ülha m ıt
tarafından tahsis edilen Selanik adlı gemide yapılan Marmara
Denizi hakkında süregelen bilgisizliğimiz ve umursamazlığı'
m ız, bizlere coğrafya bilgisizliğinin ne kadar pahalıya patlaya
bileceğini her gün gösteren canlı örneklerdir.
Bunun muhakkak ticaretimizde de benim bilemediğim
yansımaları vardır. Doğan Kuban'm büyük şehirler için geliştir
diği ve İstanbul'a uyguladığı "âni çöküş" kuramının temel teti
ği coğrafya cehaletidir.26 T ü m uygar dünyanın, insanlığın ük'
çağdan beri ideali olan bütün kâinatın bilimsel kavranmasını
kendine konu edinmiş olan coğrafyayı -değişik adlar altında
olsa bile- tekrar ilgi odağı yaptığı şu günlerde Türkiye'nin her
düzeyde coğrafya eğitimini çok ciddî olarak gözden geçirmesi
nin zamanı gelmiştir ve ne yazık ki hızla da geçmektedir.
XIV
T ü r k i y e ' d e y e t iş e n in s a n la r ın o r ta la m a tartışına b e c e r is in i n
d ü ş ü k o l m a s ı n ı n b a ş lıc a s e b e b i, k a n ım c a , b iz e p e k küçük te n iti
b a r e n a ş ı l a n a n n i h a î b ir gerçeğin o ld u ğ u ve o n u n insanlar tarafın'
elan b ilin e b ile c e ğ i in a n c ıd ı r . N i h a î g e rç e k —h e r ne k o n u d a olursa
o ls u n i n s a n l a r t a r a f ı n d a n b ilin e b iliy o r s a , k im s e o n u bilem em e
k ü ç ü k l ü ğ ü n ü k e n d i n e y a k ış t ır a m a z . Ya o g erçeği gerçekten bil"
d i ğ i n i s a n a r v e y a e n a z ı n d a n b i l d i ğ i n u m a r a s ın ı yapar. B ir laf'
t ı ş m a e s n a s ı n d a , k a r ş ıs ın d a k i b i l d iğ i n i id d ia ettiği g e r ç e ğ i n
d o ğ r u o l m a d ı ğ ı n ı is p a t e d e c e k g ib iy s e , o to rite k a y b ın ı ö n l e m e k
i ç i n t a r t ı ş m a y ı o v e y a b u ş e k ild e k e s m e k z o r u n lu lu ğ u hasıl
o lu r . B u y a S e n n e a n l a r s ın ? " ş e k lin d e b ir k ü ç ü m s e m e veya
" O n u b e n b i l i r i m " ş e k li n d e b ir o to r ite id d ia s ı veya " S e n .... 'd a n
i y i m i b i l e c e k s i n " d i y e b ir ü s t o to r ite y e m ü r a c a a t h a lin d e orta
y a ç ı k a r . B u ş e k i l d e k e s ile n ta r tış m a la r la h e r h a n g i bir sonuca
v a r ı l a m a y a c a ğ ı g i b i , t a r t ış a n k iş ile r a r a s ın d a d iy a lo g da geçici
o l a r a k v e y a s ık s ık t a m a m e n k o p a r . Y a n i in s a n ın en ö n e m li vas
f ı o l a n a k ı l c ı m u h a v e r e s o n b u lu r .
Tartışam am ak: N e d e n ve Sonuçları
69
İ
- BU NE CEHALET YAHU; PROFESÖR MÜSÜN YOKSA SEN?..
Şekil 18. Turhan Selçuk'un Milliyet gazetesinde doksanlı yılların başında yayımlanmış !>!»
karikatürü. Her profesörün m utlaka b ilim adam ı ve/veya bilg in olmayacağının en g ü /fl
ifadelerinden biri.
Bilim Adamları ve Profesörler 73
Bugün, iki hafta önce yayımlammış (14 Mart 1998; CBT no.
573) bir yazıma30 CBT yayın yönetiminin eklediği bir öz cümle
de yapılan bir yanlışı31 tartışmak niyetindeydim. Eyvah ki
m ümkün değilmiş! Eyvah ki 17 Mart Salı sabahı gazetelerde
halkbilimlerindeki büyük bilginimiz Pertev Naili Boratav'ın
ölüm haberini okudum! O Boratav ki, insanoğlunun bilimsel
yöntem kullanmadan veya, en azından, bunu bilinçli bir biçim
de yapmadan ürettiği akıl ve el ürünlerininin bulunması, top
lanması, sınıflanması ve yorumlanmasına bir omur vermiş bir
insanoğluydu. O Boratav ki, insanoğlunun fikir ve zevk zen
ginliğinin ortaya dökülmesi için taban tepmiş, dirsek çürüt
müştü. O Boratav ki, Atatürk'ün zindandan çıkardığı halkının
unutulmuş akıl ve el emeklerini bilimin korumacılığına almak
için didinmişti. O Boratav ki, Atatürk ve Hasan-Âli Yücel ay
dınlığından sonra ülkemize çöken o meş'um gecenin ikiz zeba
nileri aptallık ve cahillik tarafından yerinden, yurdundan, kür
süsünden edildiği halde, elleri tuttukça, gözleri gördükçe, ku
lakları duydukça, insanın yarattıklarının peşinden koşmaktan
geri kalmamıştı - yetişemediği, sokulmadığı yerlere sadık ha
yat arkadaşıyla ulaşmıştı. O Boratav ki, insan olma onurunun
insana saygı duymakla başladığını anlatmak için nefes tüket
mişti. Az Gittik Uz Gittik'in yazarı, Zaman Zaman içinde çalışan
Boratav'a kuşkusuz pek çok gerçek ağıt, pek çok da tekerleme
d üzülecektir. Ben ne birini ne de diğerini yapabilirim. Kaldı ki
Ş e k i l 19. B ü y ü k f o lk lo r b i l g i n i m i z P e rte v N a i l i
B o r a ta v (1 90 7 16 M a r t 1998). C u m h u r i y e t
G a z e te s i A r ş iv i.
F u a t S e z g in 'in b aşta n
k u r a b ild iğ i 9. y ü z y ılın
m e ş h u r M a 'm u n h a r ita
s ın d a b ile b u b ilg ile r
y o k tu r. K a ş g a r lı'n ın h a
ritası O r ta ve K u z e y A s
ya h a k k ın d a şaşılacak
derecede d o ğ r u b ilg ile r
le d o lu d u r . Bu b ilg ile ri
in sa n Ç in k a y n a k la r ın
d a d a b u la m a z . Kaşgar-
lı, D iv â ıı'd a ne y a z ık ki
b u h a r ita n ın k a y n a k la n
h a k k ın d a h iç b ir şey
y a z m a m ış tır. Kaşgar-
lı'n ın k a y n a k la n O rta
A s y a 'd a 11. y ü z y ıld a
—ve h iç k u ş k u s u z b u n
d a n ö n c e d e- c id d î b ir
c o ğ ra fî b ilg i h a v u z u
nun v a r lığ ın ı g öster
m e k te d ir. B u ta h m in ,
p e k kabaca d a olsa,
o n u n m e m le k e tlis i ve
çağ d a şı Y u s u f H a s Ha-
c ib 'in Kııtııdgu Bilik'ince d e d o ğ r u la n m a k ta d ır . E ld e başka y.ızılı
k a y n a k o lm a d ığ ın a g ö re b u c o ğrafî h â z in e y e n asıl ulaşılacaktır?
İşte b u r a d a m a s a lla r im d a d ım ız a y e tişm e k te d ir. B oratav'ııı
s ö y le y ip y a z m a k ta n u s a n m a d ığ ı g ib i, m a s a lla r k â ğ ıd a d ö k ü l
m e m iş h a lk b ilg is in in en z e n g in a n o n im arşiv id ir. Bu nedenle
b ü y ü k b ilg in y a y ın la r ın d a " H e m genel o la ra k m a sa l o k u r u n u n ,
h e m d e h a lk b ilim i in c e le m e le rin d e T ü rk m a s a lın ın s o m u t, yeri
y u r d u b e lirli b e lg e le rin e b a ş v u r m a k isteyeceklerin y a ra rla n a
b ilm e le rin i s a ğ la m a k a m a c ın ı" g ü tm ü ş tü r . Bu yeri y u r d u belli
m asallar, b izle re d a ğ la r, ovalar, n e h ir ve g ö lle r g ib i yerci c o ğra f
ya, h a tta v o lk a n iz m a , sel, d e p r e m g ib i jeoloji v e rile rin in h a lk
b ilin c in e g e ç m iş ş e k ille rin i s u n m a k ta , artık k a y n a k la rı kaybol-
Masal Deyip Geçme! 77
i
XV II
Üç hafta önce (14 M art 1998; CBT no. 573; bu kitapta s. 65)
"Z üm rü t'te n Akisler" köşem de yayım lanan 'T a r t ı ş a m a m a k :
N eden ve Sonuçları" başlıklı y azım için CBT yayın yönetiminin
k o y duğu öz cüm le '"N ih a î gerçeklerin olm adığını ve gerçeklere
sadece tartışarak yaklaşabileceğimizi öğrenm eliyiz" şeklindeydi
(27. dipnota bkz.). Bu köşedeki öz cümlelerin yazar dışında ko
yulm asının bir faydası, yazarın m eram ını tam anlatamadığı du
rum larda b u n u n pek çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmasıdır, iki
hafta önce de böyle olm uş. Ö z cüm le -aslında kendi içinde çeliş
kili olm asının yanı sıra- benim anlatm ak istediğim in yalnız ya'
rısını doğru ifade ediyor. D o ğru ifade ettiği yarı, öz cümlenin
ikinci kısmı: gerçeklere yalnız tartışarak yaklaşabileceğimizi ög'
renmeliyiz (tabiî bu da aslında "gözlem sonuçları ışığında tartı-
şarak" olmalı). Yanlış olan kısmı ise "n ih a î gerçeklerin olm ad1'
ğı" iması. Eğer nihaî gerçeğin peşindeysek, onun olm adığını ön
ceden iddia etmek, o ld u ğ u n u id dia etmek kadar yanlış bir dav
ranıştır. N ihaî gerçeğin o lup olm ad ığını bilm iyoruz. Üstelik, kâ
inat içinde sonsuz olgu b u lu n d u ğ u n a , en azından bizim gözle
yebileceğimizden çok fazlası o ld u ğ u n a göre, kâinatın t a m a m ı n ı
içermek zorunda olan nihaî gerçeği bilebilm em iz de ihtim al d ı
şıdır (benim 13 Aralık 1997, CBT no. 560'taki " B i l e m e y e c e ğ i n i
Bilmek" başlıklı köşe yazım a bkz.; bu kitabın I. bölüm ü).
Bu du ru m d a iki hareket tarzından biri seçilebilir: Ya nihaî
gerçeği nasılsa bilemeyeceğiz deyip, kâinatın sırlarını aram ak
tan vazgeçmek - ki bu daha rahat, daha emin, daha verimli, da-
'N ihaî Gerçek’’ Meselesi 79
Klasiklerin Tercümesi™
iJ r & O J L O G Î S
l*OI>l I. VlKi;
' ' ' '"/»/< . r*. , (/
\ı*r1.1<>ı 11
&
F A R I M.
Ş e k i I 21. A P a ris 'te b ir m i n e m i vtî fosil d ü k k a n ı s jlu b ı n ln n iim .ılo r jeolog ve lis«? ogreHtı*’111
N e r e e U c u b e e 'n in Genlogie Ulementatre Applûftıee n İ A g ricu ltıııv ut tı 11m ilis in e autıc un '
rfc’s Terme* Geolu^itjıu’ft, ou M nnııel tte Geolngie' iid lı e se rinin 1. baskısı
•* tp<>
/V r
t* . <, t . î- Î
*J lJ.1M- »A» Y * t
'* • #
. -p C\ .4
r / . 4 j .w
J j- t ' f s« , . -j»
• - * ( •-âl'1 * .U . - * 1
• J 1 J■ ^ * u s > * <* *
•
•• j - ,* i» . r ' " 1'-- .
> r
P i/P V a S - M V i’ SCtf" J J if * :*
tu ., > - . . » p » * **( ■ - r— < ) •
«4*4 f S j l . » J ' l
j'ui '1-î u) .
■ .:ü
£.» •
w* .1
y*-. - j- j/ 1 ,* 1, * .J j ■»*-
.=» i 1' i I V
/n i • ^ M# —
m 1
•* . *. , • . ‘r
jLt-'sl tcjl^î u »jTH J» * - y - ’y - jU S 'Jİ
İJİ -*Jl-j a» - • * . .. .
«1.1«İM -L . D * . J1
JWi .
- • * ' *
i
ft Î IL îIi r N e T / ° UbeC' nj İ” kİtablnln İlk b a s k ls ll’ ı n Kahirr-dc /II A , , a l M u r d i y a f î 'U m
Bunyat al K ura al A rdıyya, a d . a ltın d a 1841 ^ 2 y .lm d n y a p ,la n A r a p ç a te r c ü m e s i.
17 Z
34
N isan
Ş * k ıl 23. M u s ta fa K e m a l y a r ım d a y a v e r le r in d e n C e v a t A b b a s G ü r e r , k u c a ğ ı n d a m i n i k Ü l k ü v e
k a rş ıs ın d a ik i Kışfca ',o c u k o l d u ğ u h a ld e k e y ifle b ir a s ın ı y u d u m l u y o r ! B ü y ü k le r , a r k a d a v e
u zak ta, ço cu k lar ise o n u n d i z i n d e ve d i z i n i n d ib in d e . B ü y ü k d â h i , k e n d i n i ç o k y a k ı n h is s e t t iğ i
b u k ü ç ü k “y a ş ıtla r ın a " b ır a k .ır a k g it t i C u m h u r i y e t i. G e r ç e k te n d e o " ç o c u k l a r " d e f a a t le o n u n
b u g ü v e n in e lâ y ık o ld u k la r ın ı g ö s te rd ile r . C u m h u r i y e t i v e u y g a r y a ş a m i d e a l li n , d ö n e m d ö n e m
kafa k a ld ır a n a p ta llığ a ve c a h illiğ e te s lim e tm e d ile r (B u e n fe s f o t o ğ r a f ın b ir k o p y a s ı n ı b a n a
hediye ed e n k ıy m e tli d o s t la r ım S a y ın H ü s e y in G ü r e r B e y e f e n d i'y e v e e ş i M e l ik e G ü r e r
M a n ım e fe n d i'y e te ş e k k ü r b o r ç lu y u m ) .
:N
i
Ç ocuğunu Yiyen Satürn 93
Doğu ve Batı 38
Türk biliminin insan bilgisine yaptığı en önemli katkılardan
biri ve Bitti adını taşır. Büyük arkeolog, sanat ve kültür ta
rihçimiz Ekrem Akurgal, 1966 yılında Orient und Okzident adlı
bir eser yayımlamıştı. Bu eser hızla pek çok diğer Batı diline, ba
cılarına birden fazla, çevrildi ve hâlâ da Doğu-Batı kültür alışve-
nşmin tarihi konusunda dünyada en çok atıf yapılan başvuru
kaynaklarından biri (ama daha Türkçe'ye çevrilmedi!). Bu ese
rin ana teması, Helen kültür çevresinde . yüzyıldan itibaren
8
ORIENT UND
O K ZID E N T
İMİ. r; I. H U R T d e r o r i k c i i i s c h i n k u n s t
VON
IİK K E M A K U R G A I.
39
Bilimsel Bir Kitapta Kendini Gösteren
Bilimsel Kafa
- JJ
^ AN I I J T Z Dİ U I Km
i I’I \
l'i» I I
^«■Vıl îa Elı.ştırel «ıkılcı düşünceyle ele aldık ları p roblem lerin çö z ü m şekillerini nnhıtnn iki
bilimsel ■iî.ıp M ustafa K em al'in Nuh/k'u n u n (1927) ve E dunrd Su ess'ün Düs A nt!it der
f'rrfe’sının birinci cildinin (1883) başlık snhifelerı.
, ,
Sanat Nesnellik Bilimsellik, Akılw
Yerbilimlerinin Geleceği42
Sevgili Mehmet,
College de France’ta bir aylık bir der-- vermek ü/ere Paris'e
gelişimin haftası dolmadan burada meşhur bir sahafta Barth£-
lemy Faujas-Saint-Fond'un Hıstoire Naturelle de h Monta%ne de
Saint-Pierre de Maestricht (Maastricht'de Aziz Petrus Dağı’nın
Doğa Tarihi) kitabını44 bulmayayım mı! Cuvier ile birlikte Jar-
dın des Plantes'da (şimdiki Millî Doğa Tarihi Müzesi) jeoloji
profesörü ve müzenin idarecisi olan Faujas ın 1799 yılmda ya
yımlanmış olan ve ilk defa detaylı bir şekilde bir Mozazor ıs
keletini tanıtan bu eseri zamanında ne kadar meşhur olmuştu
Gerçi zavallı Faujas karşılaştırmalı anatomiden pek anlamadı
ğı için Mozazor kafatasını bir timsah kafatası zannederek fosili
bir timsah fosili olarak tasvir etmişti. Kitapta, bildiğin gibi, da
ha pek çok denizel sürüngenin ve omurgasız hayvanın fosili
nin tasviri ve enfes gravürleri var. Kitabı satın almadığım tak
dirde beni asla affetmeyeceğini düşünerek yüklü fiyatını saha
fa takdim edip, kıymetli mal koltuğumun altında, dairem’
döndüm.
Ancak kitabı okumaya başladıktan sonra, seni tasvir edi
len ilginç fosiller ve bunları gözler önüne seren enfes gravür
lerden daha çok mutlu edecek bir nokta ile karşılaştım. Moza
zor fosili bulunduktan sonra (bulunuş tarihi tam bilinemiyor;
1770 ile 1774 arasında bir tarih tahmin ediliyor), bunu bulan
taşocağı işçileri fosili, fosillerle ilgilendiğini bildikleri Dr. Jo-
Bir Kitap, Bir Fosil, Bir Riiya 111
College de France:
Karşılıklı Güven ve Saygı Ürünü Yüce Bir Gelenek45
Ve Paris...48
ler" (kam pus: L âtince "k a m p "!!!) arasın d a otom ob ille gid ip gel
mek İstanbul'da b azen y arım g ü n e ih tiyaç göstereb iliyor! A n
kara'da ise k am p ü sler arası y ü rü m e y e k alk arsan ız arazi d e n e
yimine ihtiyaç başgösterebilir. H ele bir d e iyi bir k itap çıya ihti
yacınız varsa, genellikle işiniz u y g a r bir ü lkede y a şa y a n bir
dosta düştü dem ektir. G ü lün ç m aaşlar ve akılsızca k u ru lan y e r
leşm elerde bilim yapılsın d iye b ek liyoruz. R ahm etli d ed em
"Allah insanın önce aklını alır, son ra da h er şeyin i" d erd i. P a
ris'e bakınca bizim d erdim izin ne old u ğ u k o n u su n d ak i inan
cım bir kat d ah a ku vvetlendi.
Ş e k jl 32. A d a n a d e p r e m in d e n b ir g ö r ü n tü
a r a m a , y a n i g e ç m iş l i i i k , M a r k s iz m v e N a s y o n a l S o s y a liz m gibi
t o p lu m s a l te o r ile r in d e t e m e lle r in d e n b ir in i o lu ş tu r m a k ta d ır .
la r ıh s e l v e r ile r in a n c a k b a ğ ım s ı z b ir k u r a m ış ığ ın d a sağlık'
lı bir ş e k ild e y o r u m la n a b il e c e ğ i m u h a k k a k t ır . B u iş iç in gerekli
b a ğ ım d ı? k u r a m la r d a g ö z l e m t e m e li g ü n ü m ü z ü n d ü n y a s ı olan
te m e l b il im le r s a y e s in d e o lu ş t u r u la b ilir . B u n u n d ış ın d a k i tüm
g e ç m iş l i y o r u m la r , A n a k s i m a n d e r ö n c e s i d in s e l ö y k ü u y d u rm a
g e le n e ğ in in k a l ı n t ı l a r ı d ı r
XXXIII
Ş e k il 33. Jacqu<«» L o u is D a v id 'in "Ç o k ra le s 'in Ö lü m ü " (W alfe V ak fı, 1933-, C « ıtlır ııı« L o rlllard
W o1fe K o le k s iy o n u ) S o k r a te s ö lü m ü n d e n so n ra tan rı k a lın d a s o n s u z a d e k m u tlu o la c a ğ ın d a n
e m in o lm a s a y d ı, ö lü m k a rş ıs ın d a bu k e n d in d e n e m in ta v n o rta y a k o y a b ilir m iy d i1 Bert ra nd
R u ssell bu .sorunun c e v a b ın d a n p e k em in d e ğ ild ir Bu resim de S c k ıa t e s in p e y g a n ib r r -
ta ra fın ı, T n ü rid leıin in o rta s ın d a , ço k g ü z e l ifa d e e tm e k te d ir
Uygarlık Nedir?53
Aferin İsviçre!51
nm
alannmdah'kuşku-
nomisinın' CVIÇrenm ° nblnlerce İŞ yeri yitirebileceğim, eko-
bevinlprivi ‘
z a: şt r c: r i anlr
,
ış
n IsvıÇrelllerin midelerinden önce
Razotedler v7 Sandlklarının ba§ına gittiklerine inanıyorum,
büimcilerine^MH annda Nobel ödüllülerin de bulunduğu
si, isviçrelilerin düşünüyorum. En önemttr
bilimsel ç a lk a la r u ett,k 7 c n 7 W "" a(tamlan,u"
ğine inandıklarını görüyorum f /“ VönI^irilebılece-
n.l.m
"■»fui' ve u-kno' ,, günümüzde
etmiş 0
, yaşamımızın fıer
7“?«tıumızın her safhasına
Ş e k i 1 35. D m a r a k r l ı m m d icat e d e n ve
" İ n g i l i z C u v i e r 's f d ıy * h ılın c rı hııyııb
;ın a t n m <3lr R lc R ^ ^ İ O w « ı (1804-1895] Bu
fnlnğraf 5u esenden alınmıştır: vaı Zilld. K.
A , 1901, H istory of Geology and Pal ■— a10»
in t he End of the Nineteenth Century, Çeviren:
M a rta M . O g i l v i e - G o r A * , VVajtet Scott,
I o n d n n , « iii +fi 1+562 sa (B u e s e ıd e k l
fn lo ğ r a f la r le r c u u ıe e d e n ta r a fın d a n k w > ^
d v ığ u iç in k i la b i n A lm a n c a o r ijin a lin d e y ok
tu r )
Hata ve Evrim 59
Ş e k il 38. Bir b ilim a d a m ı, b ilim e nasıl a d a m tavlar? A . A s ım ve D ev rim kazı yerinde A sım
heyecanla D e v rim 'in gösterdiği yeri k a /ıy o r B. A s ım pek keyifli galiba bil ?ey bu l,m ı*! C
A s ım arkeologlarla öğ le yem eğinde. D . K arşıların da “A k h ille u s 'u n m ezar. , IV * K orlm ann
genç d o stu n a T roıa'nm -ve insan u y ga rlığın ın - ih tişa m ım anlatıyor. (Korfmann'-.n b u fotoğraf
çekilirken söy ledik lerin in b .r kısm ı için şu y azıya bkz. Şengör, A M . C , 1998, l.'çuı» u İro ıa
savaşını biz k azanalım : Cumhuriyet, 75 yıl, 266.12. sayı [6 E y lü l 1998), s. 2).
• *1
1 A - /jV
r y t - ; \»
—A » • i* J ‘
•* <1 •
ı— .r-
J U., •. .I , k
. #.• A i . « 4 •«, Al *- - *
»•,**4 * _i -
---
-|
•1 •
*
^ ^
•• * »*.-*/ s
gl» I
I *-
---^ J ‘ # i , »*
. -A tâ
... -
---
---
---
--- v».-—W .*.,",-..
% A» i- (t_
__^ «
I v l
• /l 'M‘V1y * r jC-a
Ş e k i l 3<) İb r a h im M ü t e fe r r ik a 'n ın
1733 y ılın d a b a s tığ ı
C ilıannüına'nm ilk s a h ife s i.
16ü
^ümriirnânıe
& T S * wu",
^ n s onn , ?
r en 1 ^ ... . «“ "H H-••- ...^ r
su/lu *., düşüyor).
n t , , r MD herai 1 M enm ed Efendi ile tanıştırıyor,
fin kısası C . Mh' ‘V,0ry ' toıu te rcu ^ esın e soyunuyorlar. Uzun la-
ö n p m iî ^ l o rt" * an b u ra d a n bulabildiği güvenilir bilgi ile
y a 2 m a y« başlıyor H aritalar 4 dı-
ya r a m la r la sü sle d iğ e içinHe fosillerden bile bahsettiği bu esen,
j „ l , u su z O sm an lı nrn en önem li coğrafya eserini bitireme-
d en olHu gitti Ç elebi. A rk asın d a 20 tam veya b ü y ü k ölçüde bit
m iş, J k ısm en bitm iş e se r b .rak an Ç elebi'nin ilgi alanı, tarihten
, r 1 ' rnntem atik ten astro n o m iy e, bibliyografyadan biyog-
! ? " . Y.G f ^ o ı o j ı y e k ad ar pek çok alan a yayılm ıştı. Mükrimin
11 ın aevdsjı gibi, kendi çağ d aşı A vrupalı entelektüel devlerle
vı»lrI?1 35 lri ',i,|,ecek hiçbir °e y y ap am ad ı Çelebi. A m a onu bü-
"n u tu lm a z y ap an , en büyük saygım ıza değer ya-
d ,k lan d ır, yap m ak arzusuyla öm
rü n ü feda e til terid ir
k,k . S f lebl Ç° Ide n<îm '> bir çiçek değil, verim li bir ağaçtır, çün-
htıltM yVC v ,,rdıği m eyveler u y gar dü nyad a kullanıcı
s ,,ı V4UŞ' K*‘ katkı yap m ıştır A vrupai, rakiplerinin fizik-
V1I, ,,,, ^ n; Vl ,1," k a n ,a r*mn ufacık bir kısm ına bile sahip olama-
İiciM 1 • P*-1-* J^anı' ülkesinin ve kültür çevresinin bilgi fakir-
b r e u î ^ er kl leri e,e* tırerek’ bunu yırtm ak için um utsuz
İst™ ' Vf m ü cad eleye sonunda kalbı bile
diin va ' ' vı M d ü n y ad an alıyor, ulaşm ak istediği
s vl h n ! gönüllerine, u lu slarara s, ansiklopedilerin
sayfaların a göm ü yor. Rahat uyı, Çelebi! Ülkende bilei ve akla
su sam ış olan lar senin yolun dalar, seni unutm adılar 1953'te m e
zarın tam ir e d , W dostun A r'n *n A d ,v ar kitabem yenilemişti.
Bızler d e insan bilgisine katkı yapabildikçe sen dostum uzu
şü k ran la an m ay a d ev am edeceğiz, yapabildikçe gelip seni ziya
ret ed eceğ iz, yerin hem m ezarın d a, am a dah^ çok gönülleri
m izd e olacak.
XLIII
V O Y A O E S
D yl N S l E S yl L P E S ■
r u f t t li i ı
D ' U A E S S A I
SU R L ’H I S T O I R E N A T U Z IE L L E
.. J * i ' i * •< M t
I) I- I ’ L \ F
it ıı • . ,■ - w
7 . 'i r r " t i l i r •:
40 C . Hornce-öeııediet do
Sa ııssu rc'ü n Al p jeolojisinin
temellerim .*ıtnn on önem li eser
lerden biri olan drirt ciltlik
Aiphrdc Gnnler adlı kitabının
birinci cild in in biişsayfnsı
XLV
Bilgili insan her şeyi bilen insan değildir. Bilgili insan çok
Şey bilen insan bile değildir. Bilgili insan neyi bilmediğini, neyi
nasıl öğrenebileceğini bilen insandır (bilgili insan Sokrates'in
pek böbürlendiği gibi hiçbir şey bilmediğini bilen insan da de
ğildir, zira bu ifade kendisiyle çeliştiği gibi, bu çelişki dışında
bile doğru olamaz). Bir başka yazımda da ifade ettiğim gibi,
bilginin ne olduğu sorusuna ise iki cevap verilebilir. Bu cevap
lardan biri ideal cevaptır: Bilgi, herhangi bir nesne ve/veya sürecin
tüm özelliklerinin kodlanmış halidir. Cevapların İkincisi gerçekçi ce
vaptır : Bilgi, herhangi bir nesne ve/veya sürecin gözlemcinin ilgisini
çeken özelliklerinin kodlarıabilenlerinin tamamıdır. Demek ki biz bir
nesne veya süreç hakkında bilgi edinirken onun ilgilendiğimiz
kısımlarının kodlanabilenlerinin kodlarını belleğimize aktarı
rız. Bu nedenle hiçbir nesne veya süreç hakkında tam bilgi id
dia edilemez (zira hiçbir şey tam olarak kodlanamaz). Bilgiyi
tam yapan bizim hayal gücümüzdür. Kafamızda bir kısmını
kodlayabildiğimiz nesne veya sürecin tamamının ne olması ge
rektiği konusunda oluşturduğumuz "hikâye" ışığında eksik
bilgimizi "tamamlarız". Eğer kafamızdan uydurduğumuz "hi
kâye" (bilimde buna varsayım (hipotez), kuram (teori) veya doğa
yasası denebilir) tesadüfen gerçekle uyumlu ise bir keşif yapmış
oluruz. Yok değilse yanılmış oluruz. Yanılgı genellikle bizde ye
ni ilgiler doğurarak yeni gözlem alanları açar önümüze ve bu
şekilde bilgimizi genişletmemize yardımcı olur.
168 Züm rütnam e
dan türemiştir. Eksik bir halk hafızası, birkaç kalıntı, bir iki
anıt, geçmişin tamamı sanılmış, mesela Sümer ve Mısır bütün
dünyanın oluşumunu bir nehirden yükselen kil tepeciği ile
açıklamaya kalkmıştır. Hayvan doğum unun hızını gören insan,
canlıların ortaya çıkışını da benzer bir olaya bağlayarak yaratı
lış efsanesiyle açıklamaya çalışmış, dünyanın ortaya çıkışıyla
insan neslinin ortaya çıkışını bir tutmuştur. Ancak bilimin eleş
tirisiyle bu çocuk masalı türünden fikirlerden vazgeçilerek da
ha geniş, eldeki yeni verilerle daha uyumlu varsayımlara geçil
miştir.
Tarihi bir sinema filmi olarak düşünmek lâzımdır. Bunun
içinden rastgele seçilen birkaç kareyle belki bir diyapozitif gös
terisi yapılabilir, ama film oynatılamaz.
XLVI
o
Se
yoktu.
Bu yüzden milletine tek bir vasiyet bırakmaya çalıştı: "Beni
hatırlayın ki benim gibilerini, benden çok daha iyilerini yetişti
rebileceğinize olan imanınız sarsılmasın; zekânızı bileyin, aklı
nızı kullanın ve eleştirel aklın hâkim olduğu bilimden başka
hiçbir kılavuzu asla tanımayın. Benim bundan başka bir mira
sim olduğunu söyleyenlere de sakın ha inanmayın!"
10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 9'u 5 geçe büyük dâhi
son nefesini verir vermez, biz milletçe bu vasiyeti derhal çöpe
atıp onun artık bize hiçbir şey söyleyemeyecek olan fani bede
nini allayıp pullayıp görkemli bir mezara yerleştirdik, onu Ebe
dî Şef ilan ettik ve işte o an... onu katlettiğimiz gibi milletçe
kendi ölüm fermanımızı da imzalamış olduk!
XLIX
Bilimsel Dehâ 69
Ş ekil 44. Ali Polat (solda) ve İhsan Ketin 10 Ocak 1992'de, İhsan Ketin'in evinde. Aralarında
yarım yüzyıldan fazla yaş farkı bulu n an iki jeolog; genç olan, yaşlının öğrencilerinin öğrencisi.
Ortak yanları: ikisi de başarılı, adları uluslararası bilim dünyasında bilinen adlar. Bilim i, ulus
lararası düzeyde, b ilim in cephesini ilerletmek için yapm ak, yaşlının ö m ü r boyu kendine
k ılavuz ettiği prensip. Genç olan bu prensibi yaşlının “o k ulunda" öğrenm iş, dünyada
yaptıklarını hocalarının hocasıyla tartışmaya gelmiş. Bu sahneler merhum Ketin'e hayatta en
çok haz veren sahnelerdi.
188 Zümrıitnâme
H er Dağa Tırman ?”
16 Aralık! Bu yıl İhsan Ketin'in aramızı l.uı ayrıldığı 16 Ara
lığ ın ü çü n cü y ıld ön üm ü. Bir gün sonra, y.ını 17 Aralık d?. Ha-
san-Âli Yücel'in d o ğ u m u n u n 101. yıldonumıi Cumhunvei'in
k u ru lu şu n d a n sonra ülkemize gelen ay imliğin iki meşalesi.
Ketin 1914 d o ğ u m lu - demek Hasan-Alı ı ucvl'den 17 « >■kü
çük. 1932'de biri talebe müfettişi olarak Atatürk'ün eğitim se
ferberliğinin hizmetindeyken öteki o seferberliğin bir pnrç»sı
olarak A lm anya'ya doğru yola çıkıyordu, kayscri'de Türki'
ye'nin o zam an yalnızca on yedi lisesinden biri olan Kayseri ■ 1
idi
"ZümrüH<_*n Akisler" yazımın başlığı Hasan-Âli Yücel Yılı Bitme
sin 8 3 Orada cumhuriyetle birlikte başlayan büyük aydınlan
ma haroketinin Atatürk'ten sonra kuşkusuz en görkemli ismi,
hatta bu muhteşem hareketin ikinci mimarı denebilecek derece
de sorumlusu olan gelmiş geçmiş en büyük, efsanevî M illî Eği
tim Bakanı Hasan-Âli Yücel'in artık bir daha unutulmamasını
temenni etmiştim. Yücel, Atatürk'ün elinden 10 Kasım 1938
Per/ nıK- günü saat 9'u 5 geçe Dolmabahçe'de düşen, Türk'ü
avdmlatan uygarlık meş'alesini ilk kapan ve onu azîz ölünün
başının üzerinden göklere kaldıran, Türk halkının tüm uygar
'i uslar gibi pırıl pırıl bir aydınlıkta yaşaması için bütün yaşa
‘iı
mım feda eden büyük bir medeniyet önderiydi. İçten bir adam-
Yaptığı her şeyi inanarak, duyarak, yaşayarak yapmıştı. Hal
kına uygarlık yolunda hizmet etmek, yüzlerce yıldır horlanmış,
insan haysiyetinin temelini teşkil eden bağımsız düşünmeden
menedilmiş olan ulusuna eleştirel akıl yolunu göstermek ve in
sanın en yüce ürünü olan bilime onu da ortak etmek adeta tek
yaşam sebebiydi. Bu büyük ve asil idealler uğruna çalışır çaba
larken, çirkin ve kirli politikanın ayağına dolaşabileceğini, gön
lü gibi aklı da dar insanların önüne çıkabileceklerini düşüne
memişti. Bu akıl fakirlerinin oluşturduğu yığıntı önünü tıkadığı
zaman; büyük önderi ve "dava" arkadaşı Atatürk'ün ulusunu
içinden çekip çıkarmak istediği bataklığın kabardığını hissettiği
zaman bile küsmedi, işi dervişliğe vurup kalemine kâğıdına sa
196 Zum rütnâm e
Eleştiri ve Suçlamaw
K R E D İ Y A Y I N L A R I
L
Züm rütnâm e, d ü n y a n ı n ö n d e g e l e n yerbilimcilerinden biri olarak
a n ı l a n C e l â l Ş e n g ö r ’ ün, 1 9 9 7 - 1 9 9 8 yıllarında kaleme aldığı dene
m e l e r i n i bir a r a y a getiri yor.
Züm rütnâm e, bilim t ar ihi nde n bilim f el sef es ine, gündelik hayatın
yorum undan gezi n o t l a r ı n a ; A t a t ü r k ’ten Ihsan Ketin’ e, Herak-
l e i t o s ’ tan C h a r l e s Darvvin’e, Kâtip Ç e l e b i ’den Hasan-Âli Yücel ve
Ek r em A k u r g a l ’ a u z a n a n , d ü ş ü n c e c o ğ r a fy as ı nd a renkli bir yolculuk.
JO U .
T Ü R K İ Y i: Ç ö l . O l.M A S I N I
(0 2 1 2 ) 281 IO 27
IS B N 9 7 5 - 0 8 - 0 1 5 6 - 3