You are on page 1of 478

Fatma Taşdemir

Uluslararası Terörizme
Karsı Devletlerin Kuvvete
/

Başvurma Yetkisi

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU


Telif hakkı olan materyal
ULUSLARARASI TERÖRİZME KARŞI
DEVLETLERİN KUVVETE
BAŞVURMA YETKİSİ

Fatma Taşdemir

Thi s on®

LOGX-JHX-PÎ>^'

Telif hakkı olan materyal


UŞAK Yayınları: 10 Uluslararası Hukuk Serisi: 3

Genel Yayın Editörü Arzu CELALİFER


Sekreterya Derya
Uluslararsı Hukuk Serisi Editörü
ACIMERT
İbrahim KAYA

IT Editörü Barış SANLI Teknik İşler Sorumlusu


Ahmet ÜNAL
Kütüphane Katalog Bilgileri:
Kitap Adı: Uluslararası Terörizme Karşı
Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi. Yazar: Fatma Taşdemir
Eserin sonunda kaynakça mevcuttur. Sayfa sayısı: 296 ISBN: 975-98280-6-5
Uluslararası Terörizm, Terörizm, Kuvvet Kullanma, 11 Eylül Saldınlan, Lockerbie Olayı, BM
Antlaşması 51. md., Zararla Karşılık, Meşru Müdafa Hakkı, Önleyici Savaş Doktirini.
©Nisan 2006, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu / UŞAK Yayınları. Tüm yayın haklan
USAK’a aittir. Yayıncının yazılı izni olmaksızın kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik,
mekanik ya da fotokopi yoluyla, veya başka herhangi bir yöntem ile izinsiz basımı, yayını,
çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. ___________ Eğitim
amaçlı sınırlı çoğaltmalar için USAK'tan yazılı izin alınması gerekir. __________________

1. Baskı : Ankara, Nisan 2006


Düzeltme : Şerikan Kara
Mizanpaj-Ofset Hazırlık : Asuman Köse Kapak Tasarımı : Sadullah Hatam
Baskı & Cilt : Cem Web Ofset

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU (UŞAK)


Süslü Sokak, No: 2, Mebusevleri
Tandoğan, Ankara Tel:+90312 2122886-87 Faks:++90312
2122584 http+://www.usak.org.uk info@usak.org.uk

Genel Dağıtım: Siyasal Basın Yayın Dağıtım


Tel: 312 424 03 08 (pbx) Faks: 312 424 01 08 h t
tp://www. siyasa İki tap. com e-posta:
info@siyasalkitap. com

Telif hakkı olan materyal


Anneme ve Babama...

Telrf hakkı olan materyal


İçindekiler

ÖNSÖZ ...............................................................................................xi
KISALTMALAR ............................................................................ xiii
GİRİŞ .................................................................................................. 1
Birinci Bolüm
ULUSLARARASI HUKUK VE ULUSLARARASI TERÖRİZM
I. TERÖRİZMİN TANIMLANMASI SORUNU. KARAKTERİSTİK
UNSURLARI VE TERÖRİZM TÜRLERİ .................................. 9
A. Terörizmi Tanımlama Sorunu ........................................................ 9
B. Terörizmin Genel Kabul Görmüş Bir Tanımının Yapılamamasının
Siyasal ve Hukuksal Nedenleri: Self-determinasyon Hakkı ve Ulusal
Kurtuluş Hareketleri .............................................................. 11
C. Terörizmin İşlevsel Tanımları ...................................................... 22
D. Terörizmin Karakteristik Unsurları ve Diğer Şiddet Eylemleri .. 29
E. Terörizmin Türleri ........................................................................ 34
1. Ülke İçi Terörizm .................................................................... 34
2. Devlet Terörizmi ..................................................................... 34
3. Uluslarötesi Terörizm.............................................................. 35
4. Terörizmin Uluslararasılaşmasmın Nedenleri......................... 37
5. Uluslararası Terörizm.............................................................. 44
II. ULUSLARARASI TERÖRİZME DEVLETLERİN KARIŞMA
DÜZEYLERİ .............................................................. ZZZ ........ 45
A. Devletin Terörizme Sponsor Olması ............................................ 46
B. Devletin Terörizme Destekte Bulunması ..................................... 53
1. İdeolojik Destek ....................................................................... 54
2. Mali Destek ............................................................................. 54
3. Askeri Destek .......................................................................... 55
4. Operasyonel Destek ................................................................ 55
C. Devletin Terörist Faaliyetlere Tolerans Göstermesi .................... 56
D. Devletin Terörist Faaliyetlerle Mücadele Etme Konusunda
Yetersiz Kalması.......................................................................... 57

v
İkinci Bölüm

Telif hakkı olan materyal


ULUSLARARASI TERÖRİZMLE MÜCADELEDE
ULUSLARARASI HUKUK YAKLAŞIMLARI

I. Hukuk Kurallarının Uygulanmasına Dayalı Yaklaşım ................. 62


A. Lockerbie Olayı ............................................................................ 67
B. Hukuk Kurallarının Uygulanmasına Dayalı Yaklaşım ve
••

Devletlerin Ülke Dışında Kuvvet Kullanması .............................. 71


II. Silahlı Çatışmalar Hukuku
(Uluslararası İnsani Hukuk)Yaklaşımı ......................................... 73
A. Uluslararası Olmayan Silahlı Çatışmalar ve Terörizm................. 75
B. Uluslararası Nitelikteki Silahlı Çatışmalar ve Terörizm .............. 78
C. Ulusal Kurtuluş Savaşlarının İnsani Hukuka Etkisi ..................... 82
D. Devletlerin Uluslararası İnsani Hukuku Uygulama İsteksizliği ... 86
E. 11 Eylül Sonrası Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku
(Jus In Bello) Yaklaşımı ............................................................... 89

Üçüncü Bölüm
ULUSLARARASI TERÖRİZME KARŞI KUVVET
KULLANMA
VE ULUSLARARASI HUKUK

I. KUVVETE KULLANMAYA İLİŞKİN ULUSLARARASI


HUKUK KURALLARININ TARİHİ GELİŞİMİ ....................... 95
II. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ANTLAŞMASI ÇERÇEVESİNDE
KUVVET KULLANMA ............................................................ 100
A. Genel Olarak BM Antlaşması’nm Kuvvet Kullanmaya
İlişkin Sistemi ........................................................................... 100
••

B. BM Antlaşmasında Öngörülen Kuvvet Kullanma Yasağının


Normatif Statüsü......................................................................... 103
••
C. BM Antlaşmasında Öngörülen Kuvvet Kullanma Sistemine
İlişkin Sorunlar ........................................................................... 106
D. BM Antlaşması Md. 2/4’teki Kuvvet Kullanma Yasağı ve
Uluslararası Terörizm .................................................................................... 112

Telif hakkı olan materyal


III. TERÖRİZME KARŞI KUVVET KULLANMA VE
ULUSLARARASI HUKUK NORMLARININ
ESNEKLEŞTİRİLMESİ ..................................................... 114
A. Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma Çerçevesinde Md.
2/4’û Tahdit Eden Yaklaşım ...................................................... 114
B. BM Antlaşmasında Öngörülmeyen Sınırlı Bir İstisna
Lehine Argümanlar .................................................................... 118
1. Zararla Karşılık ...................................................................... 118
a. Terörizme Karşı Silahlı Zararla Karşılık ......................... 120
b. Devlet Uygulamaları ........................................................ 123
i. ABD 'nin 1986 ’da Libya 'ya Yönelik Saldırısı ............ 123
aa. Olay ................................................................................ 123
bb. ABD’nin ve Libya’nın İddiaları ..................................... 124
cc. Diğer Devletlerin Görüşleri ............................................ 125
dd. Yazarların Görüşleri ....................................................... 126
ii. İsrail’in 1985 'te Tunus 'ta Bulunan FKO
Karargahına Yönelik Hava Saldırısı .............................. 128
aa. Olay ................................................................................ 128
bb. İsrail’in ve Tunus’un Görüşleri ...................................... 128
cc. Uluslararası Toplumun Tepkisi ...................................... 129
2. Deniz Haydutluğu Benzetmesi .............................................. 130
IV. BM KOLEKTİF GÜVENLİK SİSTEMİ VE TERÖRİZM ..... 132

Dördüncü Bölüm
BM ANTLASMASI’NIN 51. MADDESİ ÇERÇEVESİNDE MEŞRU
MÜDAFAA HAKKI VE ULUSLARARASI TERÖRİZM

I. MADDE Sİ. ÇERÇEVESİNDE MEŞRU MÜDAFAA HAKKI VE


ULUSLARARASI TERÖRİZM .................................................. 137
II. TERÖRİZME KARŞI KUVVET KULLANMANIN MD 51
ÇERÇEVESİNDE MEŞRU MÜDAFAA HAKKININ
KOŞULLARI BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ .......... 140
A^-D-gvleLDestekli Terörizmin “Silahlı Saldın” Kavramı
Çerçevesinde Değerlendirilmesi ................................................ 140
1. BM Genel Kurulu Kararlan ................................................... 142

••
vıı
2. 1986 Nicaragua v. United States of America Davası ve

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Adalet Divanı’nın “Ölçü ve Etki” Testi .................146
B. Md. 51 Çerçevesinde Silahlı Saldın Koşulu ve Devlet Dışı
Aktörlerin Gerçekleştirdiği Eylemler ......................................... 151
C. 11 Eylül 2001 Tarihinde Amerika Birleşik Devletlerin’de Meydana
Gelen Terörist Saldırılar ve Afganistan’a Yönelik Müdahale....153
1.11 Eylül Saldırılan ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Sonsuz
Özgürlük Harekatı .................................................................. 153
2. 11 Eylül 2001 Terörist Saldınlannın BM Antlaşması Md. 51
Çerçevesinde “Silahlı Saldın” Şartı
Bakımından Değerlendirilmesi ...... . .....................................158
a. BM Güvenlik Konseyi ’nin 11 Eylül Terörist Saldınlannı
“Silahlı Saldın” Olarak Kabul Edip Etmediği .................. 158
b. Uluslararası Toplumun 11 Eylül Saldmlanna ve Sonsuz
Özgürlük Operasyonuna Yönelik Tepkileri...................... 165
3. 11 Eylül Saldınlannın Md. 51 Çerçevesinde “Silahlı Saldın”
Kavramının Yorumlanması Üzerinde Doğurduğu Etkiler ..... 168
a. Md. S1 ve Ağırlık Koşulu................................................. 168
b. Md. 51 ve Devlet Dışı Aktörlerin Eylemleri ....................170
/, Devlet Dışı Aktörler Tarafından Gerçekleştirilen Silahlı
Saldırıların Devlete İzafe Edilmesinin Gerekip Gerekmediği
Hususu ............................................................................. 170
ii. Terörist Eylemler Nedeniyle Devletlerin Sorumluluğunun
Doğması Hakkında Kabul Edilen Ölçütler...................... 174
iii. Etkin Denetim Testinden Barındırma Doktrinine Geçiş....
179
c. .................................................................................. Md.
51 ve “Silahlı” Kuvvet Kullanma .........................................184
d. .................................................................................. Md.
51 ve Silahlı Saldınnın Mağduru ..........................................185
i. Devletin Kendisine Yönelik Silahlı Saldırılar ............. 186
aa. Doktrinde İleri Sürülen Görüşler .................................... 186
bb.Uygulamada Durum: ABD’nin 1998’de Afganistan ve
Sudan’a Yönelik Saldmları .................................
ii. Md. 51 ve Dışardaki Vatandaşlara Yönelik
Terörist Saldırılar ........................................................... 190
aa Doktrinde İleri Sürülen Görüşler ..................................... 190

vııı

Telif hakkı olan materyal


bb. Uygulama: ABD ’nin Irak İstihbarat Merkezine 1993
e. 11 Eylül: Meşru Müdafaa Hukukun Sınırlı Berraklaşması -195
D. Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma ve Meşru Müdafaa Hakkının
Diğer Koşullan: Gereklilik, Aciliyet ve Orantılılık Koşullan ... 199
1. ..................................................................................
Terörizm, Gereklilik ve Aciliyet tikeleri ............................. 200
2. Terörizm ve Orantılılık İlkesi ......................................... 202
E. Terörizme Karşı Kollektif Meşru Müdafaa Hakkı ..................... 206
Beşinci Bölüm
SİLAHLI SALDIRI SEVİYESİNE ULAŞMAYAN TERÖRİST
SALDIRILAR KARŞISINDA KUVVET KULLANILMASINI
İÇEREN KARŞI TEDBİRLERE VE ÖNLEYİCİ MEŞRU
MÜDAFAA HAKKINA BAŞVURMA SORUNU
I. KUVVET KULLANILMASINI İÇEREN KARŞI TEDBİRLER...210
A. Sıcak Takip Hakkı ...................................................................... 211
B. Zorunluluk Hali Doktrini ........................................................... 212
C. Md. 51 ve Kuvvet Kullanılmasını İçeren Karşı Tedbirler.......... 216
1. Bir Başka Ülkedeki Terör Üslerine Karşı Kuvvet Kullanma 216
__ __________ ••______________________________________________••

a. Bir Başka Ülkedeki Terör Üslerine Karşı Kuvvet Kullanma


Meselesi Üzerine Genel Bir Değerlendirme ....................... 216
b. Devlet Uygulamaları ............................................................. 218
2. Md. S1 ve Şüpheli Teröristlerin Zorla Ele Geçirilmesi
ve Öldürülmeleri.................................................................... 223
a. Şüpheli Teröristlerin Zorla Ele Geçirilmesi .......................... 223
b. Bir Başka Ülkede Teröristlere Karşı Suikast Düzenlenmesi 226
II. TERÖRİZM, KİTLE İMHA SİLAHLARI VE ÖNLEYİCİ
MEŞRU MÜDAFAA ................................................................ 228
••••

A. Md.51 ve Orf ve Adet Hukukunda Önleyici


Meşru Müdafaa Hakkı............................................................... 229
1. Doktrinde İleri Sürülen Görüşler ........................................... 229
2. Devlet Uygulamaları ............................................................. 234
a. Küba Füze Krizi (1962-1963) ............................................... 235
b. 1967 Arap-İsrail Savaşı ........................................................ 235
c. Osirak Reaktörünün Bombalanması (1981).......................... 236

Telif hakkı olan materyal


B. 11 Eylül Sonrası Dönemde Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı ..... 237
1. Uluslararası Hukuk Açısından Amerika Birleşik Devletleri’nin
Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi ............................................ 238
2. “Önleyici Savaş/Preventive War” ve “Önleyici Vuruş/Preemptive
Strike” Kavranılan Arasındaki Fark ..................................... 240
3. Amerika Birleşik Devletlerinin Irak’a Yönelik Müdahalesinin
Uluslararası Hukuk Açısından Değerlendirilmesi ................ 242
a. ABD’nin 20 Mart 2003’te Irak’a Yönelik Müdahalesi ............................. 242
••
b. Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu ve
“Önleyici Savaş” Doktrini ................................................ 244
c. Irak Sonrası Jus Ad Bellum ve BM Kolektif Güvenlik
Sisteminin Gelecefei......................................................... 251
/, Md, 2/4'ün Yeniden Alevlenen Yorum Sorunları ........ 251
ii. Irak Sonrası BM Kolektif Güvenlik Sisteminin Geleceği
ve Güvenlik Konseyi’nin Rolü ........................................ 254
aa. BM Kolektif Güvenlik Sisteminin Yükselişi Çöküşü ..... 254
bb. Kolektif Güvenlik Sisteminin Geleceği .......................... 257

SONUÇ ............................................................................................ 261


ÖZFT ............................................................................................... 273
SUMMARY ..................................................................................... 275
KAYNAKÇA................................................................................... 277

Telif hakkı olan materyal


Önsöz

Bu kitap, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası


İlişkiler Doktora Programı kapsamında hazırlanmış olan “Ulusla-
••

rarası Terörizme Karşı Devletlerin Ülkeleri Dışında Münferiden Kuvvete


Başvurma Yetkisi” başlıklı tezdir. Söz konusu tezin danışmanlığını
Ankara Üniversitesi SBF öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Sertaç H Başeren
yapmıştır. Tezin hazırlanması aşamasında Sayın Prof. Dr. Serap Akipek,
Sayın Prof. Dr. Sertaç H Başeren ve Sayın Yrd. Doç. Dr. Funda Keskin
Tez İzleme Komitesi olarak altı aylık periyotlarla mevcut çalışmalarımı
değerlendirip eleştiri ve önerileriyle katkıda bulunmuşlardır.
Söz konusu tez, değerli öğretim üyeleri Prof. Dr. A Füsun Arsava,
Prof. Dr. Serap Akipek, Prof. Dr. Sertaç H Başeren, Doç Dr Canan Ateş
Ekşi ve Yrd Doç Dr. Funda Keskin’den oluşan tez jürisi önünde
savunulmuştur. Tez pekiyi dereceyle derecelendirilmiştir.
Bu tezin ve dolayısıyla kitabın hazırlanmasında emeği bulunan başta
tez danışmanım olmak üzere, Tez İzleme Komitesi ve Tez Sınav Jürisi
üyelerine sonsuz teşekkür ve şükranlarımı sunarım. Ayrıca bu çalışmayı
manevi katkılarıyla destekleyen Prof. Dr. Mümtazer Türköne, Prof. Dr.
Haydar Çakmak, Doç Dr Hakan Taşdemir ve ismini sayamadığım diğer
kişilere de teşekkürü bir borç bilirim.

Telif hakkı olan materyal


Kısaltmalar

AB : Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
a.g.e. : Adı geçen eser
a.g.m. : Adı geçen makale
a.g.b. : Adı geçen belge
AJIL : American Journal of International Law
Bkz. : bakınız
BM : Birleşmiş Milletler
Çev. : Çeviren
dn. : dipnot
der. : derleyen
Doc. : document
Ed. : editör/editörler
EJIL : European Journal of International Law
EOKA : National Organization of Cypriot Fighters
ETA : Euskadi ta Askatasuna( Freedom for the Basqu
FBI Homeland)
: Federal Bureau of Investigation
FKÖ : Filistin Kurtuluş Örgütü
FLN : National Liberation Front
FMLN : Farabundo Marti de Liberacion Nacional
FRETILIN : The Revolutionary Front for the Independence of East
G.A. Timor
: General Assembly
G.A.O.R. : General Assembly Offical Records
IMRO : Inner Macedonian Revolutionary Organization
İKÖ : İslam Konferansı Örgütü
I.C.J. : International Court of Justice
ILC : International Law Commission
ILM : International Legal Materials
IRA : Irish Republican Army
MC : Milletler Cemiyeti
md. : madde
NATO : North Atlantic Treaty Organization

xııı

Telif hakkı olan materyal


Nav. L. Rev Naval Law Review numara
No OAS Organization of American States paragraf
parag. Popular Front for the Liberation of Palestine Provisional
PFLP Wing of the Irish Republican Army Palestine Liberation
PIRA Organization People’s Liberation Front of Saguia El
PLO Hamra and Rio de Oro Prisoner of War Resmi Gazete
POLISARIO Resolution sayfa sayı
POW Security Council Resolution Supplement
RG The South West Africa People’s Organization
Res Uluslararası Adalet Divanı Uluslararası Hukuk
s.
Komisyonu United Nations
Union Nacional Par La Independancee Totale De Angola
S
versus
SCOR
Supp. ve bunun gibi ve devamı yüz yıl
SWAPO
UAD
UHK
UN
UNITA
V.
vb
vd.
y-y-

XIV

Telif hakkı olan materyal


Giriş

Uluslararası terörizm ulus devletlerin ve uluslararası toplumun is-


tikrarına yönelik 21.y.y.ın en önemli “güvenlik” sorunlarından birisidir.
Günümüzde belirli bir bölge ya da belirli bir devletle sınırlı olmayan,
belirli bir alanın ötesinde etki ve sonuçlar doğuran terörizm; “küresel” bir
problem ve fenomeni temsil etmekte ve yeni çağın vebası olarak tüm
insanlığı tehdit etmektedir.
Soğuk Savaşın sona ermesi ve Berlin duvarının yıkılmasının yarattığı
iyimser ortam yerini herkesin savunmasız yakalanabileceği “Kimyasal
Terörizm”, “Biyolojik Terörizm”, “Nükleer Terörizm” ve “Siber
Terörizm” olarak isimlendirilen, geleneksel olmayan terörizm
tehlikesine bırakmıştır. Küreselleşmenin yükselen değeri, kitle imha
silahlan elde etme ve üretme konusundaki teknik engelleri azaltmış,bu
tür silahlar yarının teröristlerinin adeta birer oyuncağı haline gelmiştir.
20 Mart 1995’te Aum Shinriko (Adalet Kurulu/Yüce Gerçek) Tari-
katı’nın Tokyo metrosuna yönelik saldınsında sinir gazı Sarin kullanmış
olması bu tür silahlann terörist örgütlerin ellerinde nedenli tehlikeli hale
gelebileceğini göstermiştir.
Teröristler için kişisel bilgisayar ve internet gibi küresel araçlar bir
çeşit terör aracı haline gelmiştir. Nitekim, Dünya Ticaret Merkezi’ni usta
bir şekilde bombalayan Remzi Ahmed Yusuf, mesajlarını göndermek
için interneti kullanmıştır.
Modem toplumlar birbirlerine daha bağımlı ve daha katılımcı hale
gelirken, yüksek teknolojik sistemler ve bunların getirdiği yenilikler, si-
ber terörizm gibi teknolojik terörü bir varsayım olmaktan çıkarmıştır.
Çağımızda bir siber teröristin hava trafik kontrol sistemine saldırarak iki
sivil uçağı çarpıştırması, ilaç üreticilerinin tıbbi formüllerini uzaktan de-
ğiştirmesi, acil servislerden, havaalanlarına, hastanelere yönelik ölümcül
siber saldırılarda bulunması teorik olarak mümkün hale gelmiştir.1 2

1
Lake, Anthony, Altı Kabus, (çev. Cem Küçük), Bilge Karınca Yayınlan, İstanbul, 2003, s.
26, 36-54.
2

Telrf hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

Küreselleşme; terörist saldırıların sayısı ve tahribat gücünde de


önemli değişikliklere yol açmıştır. 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika
Birleşik Devletleri’nin (ABD) ekonomik ve askeri gücünü simgeleyen
Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’u hedef alan ve binlerce sivilin
hayatını kaybettiği saldırılar, insanlık tarihinin kaydettiği en büyük terör
olayı olarak tarihe geçmiştir. 11 Eylül sonrasında bir kısmı doğrudan El
Kaide ile bağlantılı, bir kısmı ise El Kaide’ye organik bağı olmayan,
ancak El Kaide’nin gündemini, amacını ve psikolojisini paylaşan yerel
örgütler tarafından dünyanın bir çok yerinde benzer saldırılar
gerçekleştirilmiştir. Zincirin parçasını oluşturan bu eylemler Mart ve
Mayıs 2003’te Filipinler’de, Mayıs ve Kasım 2003’te Riyad’da, Mayıs
2003’te Karaçi ve Ka- zablanka’da, Ağustos 2003’te Cakarta ve
Bombay’da, 15 ve 20 Kasım 2003’te İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. 15
ve 20 Kasım 2003’te Musevilere ait iki kutsal mekanı (Beth Sinagogu ve
Neve Şalom Sinagogu), İngiltere Konsolosluğu ile uluslararası özelliğe
sahip HSBC bankasını hedef alan ve İslam dininin imajını da zedeleyen
saldırılarda toplam 57 kişi ölmüş, 753 kişi ise yaralanmıştır. Saldırıları El
Kaide çatısı altındaki Ebu Hafs el Mısri Tugayı ve Ensar El İslam
Örgütü'nün üstlenmiş olması; küresel terörün Türkiye’ye kadar
uzandığını göstermektedir.3 Son yirmi yılını ağır bir terör saldırısı altında
mücadeleyle geçiren ve örnek sayılabilecek bir başarı elde eden Türkiye;
küresel terör dalgasının hedefi haline gelmiştir. 12 Mart 2004’te
Madrid’deki üç trende gerçekleştirilen eş zamanlı patlamalarda ise 190
kişi ölmüş, 1450 kişi ise yaralanmıştır. “Ölüm Trenleri Operasyonları”
olarak isimlendirilen saldırının sorumluluğunu da El Kaide çatısı
altındaki Ebu Hafs el Mısri Tugayı üstlenmiştir.4

:
Kohen, Sami, “Saldırılar Sonrası Durum”, Milliyet, 29 Kasım 2003; Bila, Fikret, “Terörün
Boyutları", Milliyet, 6 Aralık 2003; Akyol, Taha, “Terörü Kim Yaptı?", Milliyet, 28 Kasım
2003; Çongar, Yasemin, ‘Terör ve İnkar", Milliyet, 24 Kasım 2003; “Terör Evine Dön",
Aksiyon, Sayı 468, 24 Kasım 2003, s. 41-66.
4
http://www.haberevi.com/bugun/kategori_haberi php?ID=2662, 12 Mart 2004, (10 Aralık
2004).

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

1990’larda Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, devlet destekli terö-


rizmin düşüş trendine girdiği argümanı isabetsizliğini kanıtlamıştır.
Dünyadaki halihazır askeri ve politik dengeler devletlerin birbirine
doğrudan güç kullanmalarını güçleştirmekte, stratejik ve politik hedeflere
ulaşabilmek için, daha etkili, maliyeti düşük ve savaşın getireceği olumsuz
sonuçlardan sakınma imkanı sağlayan terörizmi örtülü bir mücadele
yöntemi olarak tercihe şayan bırakmaktadır. Teorik açıdan psikolojik bir
savaş metodu olarak kabul edilen terörizm bu sayede elde etmiş olduğu
devlet desteği neticesinde uluslararası barış ve güvenliğe yönelik ciddi bir
tehdit olmaya devam etmektedir. Günümüzde niteliği ve boyutları
itibariyle küresel bir tehdit haline gelmiş olan terörizm, her ülkeyi kendi
sınırlarının ve ulusal çıkarlarının ötesine bakmaya ve kendi politikalarını
diğer ülkelerin politikalarıyla uyumlu hale getirmeye ve onlarla işbirliği
yapmaya zorlamaktadır. Ülkeler bu global tehditle bir taraftan bireysel
olarak mücadelelerine devam ederken; diğer taraftan terörizmin bu global
niteliği daha ileri düzeyde bir “bütünleşme”, “tekbiçimlilik” ve
“uyumluluk” gerektirmektedir.5
Terörizmin ulusal sınırlan aşan etki ve boyutlannın olması meseleyi
Uluslararası Hukuk çerçevesinde değerlendirmeyi gerektirmektedir.
Uluslararası Hukuk terörizmin önlenmesinde nasıl bir rol oynamaktadır?
Uluslararası Hukuk terörizmin önlenmesi konusunda başa- nsız mıdır?
Kimi yazarlann6 savunduğu gibi, başta terörizmi algılama konusundaki
karmaşıklık olmak üzere Uluslararası Hukukun terörizmi
hukukileştirmeye, yasal bir statü sağlamaya ve hatta tabiatı itibariyle suç
olan niteliğini gölgelemeye kadar götürdüğünden bahsedilebilir mi?
Uluslararası Hukuk terörizmle mücadelede iki tür yaklaşım ön-
görmektedir. Bu yaklaşımlardan ilki banşçıl yollardır. Barışçıl yollar
arasında iç hukuk ve Uluslararası Hukuk yollarının kullanılmasına da-
yanan yaklaşım yer almaktadır. İç hukuk açısından meseleyi değer-
lendirdiğimizde, terörizmi diğer suç türleri gibi bir “suç” ve teröristleri

5
Beşe, Ertan, Terörizm, Avrupa Birliği ve İnsan Haklan, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2002, s.
249.
6
Örneğin Walter Laqueur, terörizmin bir tür ekstra-legal faaliyet olduğuna ve bu nedenle
hukuk uzmanlarının konuya katkılarının sınırlı olabileceğine inanmaktadır. Bkz. Laqueur,
Walter, The Age of Terrorism, Weidenfeld & Nicholson, Londra, 1987, s. 309.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

de “suçlu” olarak gören “Ceza Adalet Modeli” yaklaşımı ön plana


çıkmaktadır.6 Uluslararası Hukuk yollarının kullanılması açısından
meseleyi değerlendirdiğimizde, terörizmle mücadelede en etkin yol te-
rörizm eylemlerinin tüm şekil ve tecellilerini suç sayan ve bu amaçla
terörizmi tanımlayan, taraf devletleri teröristleri yargılamak ya da bu
amaçla ilgili devletlere iade etmekle yükümlü kılan evrensel nitelikte bir
sözleşmenin yapılması ve uluslararası terörizmle ilgili suçlan
yargılamak üzere uluslararası nitelikte bir mahkemenin kurulmasıdır.
Ancak, devletler arasındaki siyasal görüş aynlıkları şimdiye kadar
uluslararası alanda terörizmin önlenmesi ve cezalandırılması amacıyla
terörizmin kapsamlı bir tanımının yapılmasına imkan vermediği gibi
terörizmle ilgili suçlan yargılamak üzere uluslararası nitelikte bir
mahkemenin kurulmasını da engelleşmiştir. Terörizmin önlenmesine
yönelik etkin bir mücadele sisteminin kurulamaması devletleri
terörizmle sektörel bazda mücadele stratejisine yöneltmiş; devletler
terörizmin genel tanımını yapmaktan vazgeçip kendilerini en çok
rahatsız eden fiilleri önlemeye çalışmışlardır. Bu doğrultuda gerek BM
bünyesinde gerekse diğer uluslararası örgütler bünyesinde bir takım çok
taraflı antiterörizm sözleşmeleri kabul edilmiştir. BM bünyesinde
gerçekleştirilen söz konusu çok taraflı anti-terörizm sözleşmeleri
terörizmle mücadelede uluslararası işbirliği için genel bir çerçeve
oluşturmaktadır.
Uluslararası Hukukun terörizmle mücadelede öngördüğü ikinci
yaklaşım kuvvet kullanmaya dayalı yaklaşımdır. Silahlı Çatışmalar
Hukuku yaklaşımı olarak da isimlendirilebilecek olan bu yaklaşımın
birbirinden ayrı iki cephesi vardır. İlki terörizme karşı kuvvete
başvurmanın hukukiliğinin araştırıldığı jus ad bellum yönüdür. İkincisi
ise silahlı çatışmalar sırasında tarafların davranışlarını düzenleyen
kurallarla ilgili olan İnsani Hukuk /Savaş Hukuku kısmı yani jus in bello
dur. İnsani Hukuk yaklaşımının teröristlerin siyasi 7 8
rollerini üstü kapalı da olsa kabul etmiş olma ve dolayısıyla eylemlerini
meşrulaştırma risk ve ihtimali vardır. Dolayısıyla, terörizmle mücadelede
bu yaklaşım, liberal demokrasilerin çoğunun benimsemekten kaçındıkları

6
Beşe, Ertan, a.g.e., s. 120.

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

bir yaklaşımdır. Terörizme karşı devletlerin ülkeleri dışında münferiden


kuvvet kullanmasının meşrulu- luğunun araştırıldığı jus ad bellum ise bu
çalışmanın ana temasını oluşturmaktadır.
Terörizmin önlenmesi konusunda uluslararası işbirliğinin sağla-
namaması geçmişte olduğu gibi günümüzde de terörizmin mağduru
durumunda olan devletlere, terörist örgütler ile terörizmi destekleyen
devletlere karşı münferiden kuvvet kullanma seçeneğini etkili bir alternatif
olarak bırakmaktadır. Bu çerçevede örneğin, 1968’de Beyrut’a, 1985’de
Tunus’a karşı İsrail; 1986’da Libya’ya, 1993’te Irak’a, 1998’ de
Afganistan ve Sudan’a, 2001’ de Afganistan’a ve 2003’te Irak’a karşı
ABD ve 1995’de Türkiye terörizme karşı kuvvet kullanmıştır. Söz konusu
devletlerin çoğu geçmişteki terörist saldırılara yanıt olarak ve gelecekteki
saldırıları caydırmak amacıyla kuvvet kullandıklarını iddia ederek,
eylemlerini BM Antlaş- ması’nın md. 51’de yer alan doğal olan bireysel
ve kolektif meşru müdafaa hakkına dayandırarak meşrulaştırmışlardır. 11
Eylül terörist saldırılarına yönelik tepkileri bir yana bırakırsak,
uluslararası toplumun bu olaylara tepkisi birbirinden farklı olmuştur.
Olayların bir kısmı BM Güvenlik Konseyi tarafından kınanmış, bir kısmı
ise Güvenlik Konseyi’nin sempatisini kazanmıştır. Devletlerin ülkeleri
dışında terörizme karşı münferiden kuvvet kullandığı ve BM Ant-
laşması’nın md. 2/4 ve md. 51 ile sıkı bir şekilde bağlantılı olan bu olaylar
doktrinde de farklı yorumlara neden olmuştur. Akademisyenlerin bir kısmı
bu olayları Uluslararası Hukuk tarafından yasaklanan bir “zararla karşılık”
olarak nitelendirmiş; bir başka kısım meşru müdafaa hakkı ile zararla
karşılık kurumlan arasındaki farkı ortadan kaldıran yeni bir hukuksal
doktrinin doğuşu olarak yorumlamış; bir başka kısım ise, 51. maddenin
mümkün olduğu kadar dar yorumlanması gerektiğini ve meşru müdafaa
hakkı dışında yeni normatif kurallann geliştirilmesi gerektiğini
savunmuşlardır.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

11 Eylül terörist saldırılan, sadece uluslararası toplumun terörizmle


mücadele çabalannın gelişimi açısından değil aynı zamanda genel olarak
Uluslararası Hukukun gelişimi açısından da bir dönüm noktası teşkil
etmektedir. 11 Eylül terörist saldınlan devlet merkezli bir hukuk olan
Uluslararası Hukuku, devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen
eylemlerle etkin şekilde ilgilenmek durumunda bırakmış; bu alanda farklı
metodolojik yaklaşımlann geliştirilmesine yol açmıştır. Klasik anlamdaki
“silahlı saldın” kavramım değiştiren 11 Eylül saldırılanna yanıt olarak
ABD Afganistan’a müdahale etmiş ve bu müdahaleyi BM Antlaşması md.
51 çerçevesinde meşru müdafaa hakkına dayandırmıştır. ABD’nin bu
meşrulaştırmasının uluslararası toplum tarafından kabul edilmiş olması
terörizme karşı kuvvet kullanılma hukukunun gelişiminde devrimsel
nitelikte bir gelişmedir. Bu gelişmeler, geçmiş yıllarda terörizme karşı
ülkesi dışında da kuvvet kullanmak zorunda kalan ve bu alandaki
mücadelesini sürdürmek zorunda olan Türkiye açısından büyük önem
taşımaktadır.
Uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını ön plana çıkaran “klasik
okulun” öğretisini benimseyen bu çalışma; Uluslararası Hukukun son
derece güncel ve önemli bir konusunu hem teorik hem de pratik açıdan ele
almaktadır. Çalışma beş ana bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümde, terörizm olgusunun kavramsal bir değerlendirilmesi
yapılmakta, terörizm türleri üzerinde durulmakta, devletlerin uluslararası
terörizme karışma düzeyleri belirlenmektedir.
İkinci bölümde, uluslararası terörizmin önlenmesi konusunda
Uluslararası Hukukun öngördüğü yaklaşımlar detaylı bir şekilde ele
alınmaktadır. Hukuk kurallarının uygulanmasına dayanan yaklaşım ile
Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku/ İnsani Hukuk/Savaş Hukuku
yaklaşımı olarak sınıflandırılan söz konusu yaklaşımlann terörizmle
mücadelede devletler tarafından ne derece tercih edilen etkin ve faydalı
yaklaşımlar olduklan ortaya konmaktadır.
Üçüncü bölümde, kuvvet kullanmaya ilişkin Uluslararası Hukuk
kurallannın tarihi gelişimi kısaca gözden geçirilmekte, BM Antlaş-
ması’nın kuvvet kullanmaya ilişkin sistemi ele alınmakta ve bu çerçevede
BM Antlaşması md. 2/4’te yeralan kuvvet kullanma yasağının kapsam ve
niteliği üzerinde durulmakta, md. 2/4’te yeralan kuvvet

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

kullanma yasağının devlet destekli ve devlet destekli olmayan terö-


rizm türlerini kapsayacak şekilde yorumlanıp yorumlanamayacağı tar-
tışılmakta, terörizme karşı kuvvet kullanılmasını meşrulaştırmak için
meşru müdafaa hakkı dışında ileri sürülen md. 2/4’teki kuvvet kullanma
yasağını tahdit eden yaklaşım, terörizme karşı silahlı zararla karşılık ve
deniz haydutluğu benzetmesi yaklaşımları ele alınmaktadır. Ayrıca, bu
bölümde terörizme karşı BM kolektif güvenlik sisteminin işlerliği ve
etkinliği meselesi üzerinde de durulmaktadır.
Terörist saldırıların kimi koşullarda “silahlı saldın” boyutuna ula-
şabileceğini ve silahlı saldınnın mağduru durumunda olan devlete BM
Antlaşması md. 51 ’de somutlaşan doğal olan bireysel ya da kolektif
meşru müdafaa hakkını verebileceğini ele alan dördüncü bölüm, tezin ana
varsayımını oluşturmaktadır. Bu çerçevede, devlet destekli terörizm ve
devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen eylemlerin hangi koşullar
altında “silahlı saldın” teşkil edebileceği meselesi, BM Genel Kurul
kararlan ve Uluslararası Adalet Divanfnın 1986 Nicaragua v. United
States Davası çerçevesinde yargı karan ışığında değerlendirilmekte,
Uluslararası Hukukun gelişimi açısından bir dönüm noktası olarak görülen
11 Eylül 2001 terörist saldınlannın BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde
“silahlı saldın” kavramının yorumu üzerinde ne gibi etkiler doğurduğu,
Uluslararası Hukuk açısından terörist saldınların devlete isnat edilmesinin
zorunlu olup olmadığı, terörist eylemler nedeniyle devletlerin
sorumluluğunun doğması hakkında kabul edilen ölçütlerin neler olduğu
üzerinde önemle durulmaktadır. Aynca, terörizme karşı kuvvet kullanma
meselesi meşru müdafaa hakkının gereklilik, aciliyet ve orantılılık gibi
diğer koşullan bakımından da değerlendirilmektedir.
Beşinci bölümde ilk olarak, silahlı saldın boyutuna ulaşmayan terörist
saldınlara karşı kuvvet kullanılmasını içeren karşı tedbirlere başvurma
meselesi ele alınmakta ve bu çerçevede silahlı saldın seviyesine
ulaşmayan terörist saldınlara kuvvet kullanılmasını meşrulaştırmak için
ileri sürülen “Karada Sıcak Takip Hakkı” ve “Zorunluluk Hali Doktrini”
İncelenmekte, kuvvet kullanılmasını içeren karşı tedbirlerle, BM
Antlaşması md. 51 çerçevesindeki meşru müdafaa hakkı arasındaki ilişki
devlet uygulamalan ışığında tetkik edilmektedir.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

Bu bölümde tartışılan ikinci önemli konu terörizme karşı önleyici


meşru müdafaa hakkının mümkün olup olmadığıdır. Bu çerçevede BM
Antlaşması md. 51 ve uluslararası örf ve adet hukukundaki meşru müdafaa
hakkı arasındaki ilişki, md. 51 ’in uluslararası örf ve adet hukukunda yer
alan önleyici faaliyetleri de içeren meşru müdafaa hakkını saklı tutup
tutmayacağı doktrinde ileri sürülen görüşler ve fiili devlet uygulamaları
çerçevesinde İncelenmekte, 11 Eylül sonrası dönemde kitle imha
silahlarının sorumsuz devletler ya da terörist örgütler tarafından
kullanılma olasılığı karşısında ileri sürülen ve herhangi bir saldırı veya
saldın tehdidi olmaksızın harekete geçme imkanı veren ve böylece
önleyici meşru müdafaa kavramının da ötesine geçen “ Bush Doktrini”
Uluslararası Hukuk açısından değerlendirilmekte,
ABD’nin 20 Mart 2003’teki Irak müdahalesinin “Bush Doktrininin”
••

ilk somut uygulaması olup olmadığı irdelenmekte, “Irak’ı Özgürleştirme


Operasyonu” sonrası ivme kazanan md. 2/4’deki kuvvet kullanma
yasağının ortadan kalkıp kalkmadığına ve BM kolektif güvenlik
sisteminin geleceğine ilişkin güncel tartışmalar üzerinde durulmaktadır.

Telif hakkı olan materyal


Birinci Bölüm

Uluslararası Hukuk ve Uluslararası


Terörizm

I. TERÖRİZMİN TANIMLANMASI SORUNU, KARAK-


TERİSTİK UNSURLARI VE TERÖRİZM TÜRLERİ

A. Terörizmi Tanımlama Sorunu


Terörizmin ne Uluslararası Hukuk biliminde ne de Uluslararası
Hukukun en önemli sujesi olan devletler arasında genel kabul görmüş tek
bir tanımı yoktur. Hatta, aynı devletin farklı kurum ve organlarının bile
terörizm hakkında yaptığı tanımların değiştiği görülmektedir.9 10 11 Tek bir
tanım üzerinde uzlaşmaya varamayanlar sadece bireysel devletlerin faklı
kurumlan değildir. Bu alanda çalışan uluslararası hukukçular ve yazarlar
da ortak bir tanım üzerinde konsensüse ulaşmada aynı ölçüde
başansızdırlar. Daha da ötesi, Uluslararası Hukukun terörizmin
önlenmesinde, beklenenin aksine, sınırlı bir rol oynadığı ve ol

9
Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve FBI terö
rizmi farklı şekillerde tanımlamaktadır. ABD Dışişleri Bakanlığı terörizmi “genellikle bir
kitleyi etkilemek için ulus altı gruplar veya gizli devlet kurumlan tarafından savaşan olmayan
hedeflere karşı gerçekleştirilen önceden tasarlanmış, siyasal amaçlı şiddet” eylemi olarak
tanımlamaktadır. ABD Savunma Bakanlığı terörizmi “...devrimci örgütler tarafından siyasal ya
da ideolojik amaçlarla hükümetleri ya da toplulukları sindirmek veya baskı altında tutmak
niyetiyle bireylere ya da bireylerin mallarına karşı hukuk dışı kuvvet kullanımı veya kullanma
tehdidi veya şiddet kullanmak” olarak tanımlamaktadır. Adalet Bakanlığı ise, “...sivil toplumu
korkutmak veya zorlamak, korku veya sindirmeyle ya da adam kaçırma veya suikast yoluyla
hükümetin davranışlarını etkilemek niyetiyle şiddet eyleminde bulunulması” olarak
tanımlamaktadır. Bu tanımlar için bkz. Johnson, Larry C., “The Future of TerTorism”,
American Behavioral Scientist, Cilt 44, Sayı 6,2001, s. 895.
11

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

dukça yetersiz kaldığını iddia eden kimi yazarlar, terörizmin bir tür
ekstra-legal faaliyet olduğunu ve bu nedenle hukuk uzmanlarının konuya
katkılarının sınırlı olabileceğini ileri sürmektedirler.12
Uluslararası Hukuk doktrininde terörizmin genel kabul görmüş tek bir
tanımının yapılmasının gerekli olup olmadığı konusunda yazarların iki
ayrı kampa bölünmüş oldukları görülmektedir. Terörizmin genel kabul
görmüş tek bir tanımının yapılamamış olmasını uluslararası toplumun
terörizmle mücadelede en büyük engellerinden biri olarak gören yazarlar,
terörizme karşı etkin bir mücadele stratejisi geliştirmek için genel kabul
görmüş tek bir tanımın yapılması gerektiğini savunmaktadır. Bu hususta
örneğin, Christopher J. Joyner “Siyasal olarak, akademik olarak ve
hukuksal olarak terörizm fenomeni açık ve kesin tanım gerektiriyor.
Gerçek bir duygu içinde terörizm pornografi gibidir: gördüğünüzde onu
bilirisiniz fakat evrensel olarak üzerinde uzlaşılmış bir tanım öne sürmek
imkansızdır" demektedir.9 Uluslararası terörizmle mücadelede en büyük
engelin bütün dünya devletlerinin ya da en azından terörizm niteliğinde
suçlan işleyen kimselerin etkin bir şekilde adalet önüne çıkanlmasını
sağlayacak kadar çok sayıda devletin üzerinde anlaşmaya vardıktan ortak
bir terörizm tanımının yapılamaması olduğuna işaret eden Başeren ise, bu
sorunun aşılması halinde terörizmle mücadelenin sorun olmaktan
çıkacağına işaret etmektedir. 13 14 15 Ne var ki, terörizmin

rizmi farklı şekillerde tanımlamaktadır. ABD Dışişleri Bakanlığı terörizmi “genellikle bir
kitleyi etkilemek için ulus altı gruplar veya gizli devlet kurumlan tarafından savaşan olmayan
hedeflere karşı gerçekleştirilen önceden tasarlanmış, siyasal amaçlı şiddet” eylemi olarak
tanımlamaktadır. ABD Savunma Bakanlığı terörizmi “...devrimci örgütler tarafından siyasal ya
da ideolojik amaçlarla hükümetleri ya da toplulukları sindirmek veya baskı altında tutmak
niyetiyle bireylere ya da bireylerin mallarına karşı hukuk dışı kuvvet kullanımı veya kullanma
tehdidi veya şiddet kullanmak” olarak tanımlamaktadır. Adalet Bakanlığı ise, “...sivil toplumu
korkutmak veya zorlamak, korku veya sindirmeyle ya da adam kaçırma veya suikast yoluyla
hükümetin davranışlarını etkilemek niyetiyle şiddet eyleminde bulunulması” olarak
tanımlamaktadır. Bu tanımlar için bkz. Johnson, Larry C., “The Future of TerTorism”,
American Behavioral Scientist, Cilt 44, Sayı 6,2001, s. 895.
13
Bu görüş için bkz. Laqueur, Walter, a.g.e., s. 309.
14
Kegley, Charles W„ “The Characteristics of Contemporary International Terrorism”,
International Terrorism: Characteristics, Causes, Controls içinde, Charles W. Kegley,
(der.), University of South Carolina, St. Martin’s Press Inc., New York, 1990, s. 11-12’den
naklen; Joyner, Christopher C., “In Search of an Anti-Terrorism Policy: Lessons of the Reagan
Era”, Terrorism: An International Journal, Cilt 11, Sayı 1, 1988, s. 30.
15
Başeren, Sertaç H., “İnsan Haklan ve Terörizm”, İnsan Hakları ve Güvenlik içinde,
Türkiye Barolar Birliği İnsan Haklan Araştırma ve Uygulama Merkezi, No 1, Ankara, 2001, s.
200.

10

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

tanımlanamamasını bir ikilem, bir açmaz olarak gören Başeren, bunun


kısa zamanda, görülebilen, tahmin edilebilen zaman dilimi içerisinde
değişmeyeceği, belirsizliğin terö

11

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

rizmin bir özelliği haline dönüştüğüne ilişkin son derece yerinde bir
saptama yapmaktadır.11
Buna karşın literatürde, terörizmin tanımının yapılmamasının daha iyi
ve daha uygun olduğunu iddia eden görüşler de vardır. Bu görüşü paylaşan
yazarlar ise, uluslararası terörizmi tanımlamak için harcanan çabalan
zaman kaybı olarak görmektedirler; Bu yazarlar, tanımın yapılmasının
imkansızlığına işaret ederek, çözümün terörizmi tanımlamak üzerinde
yoğunlaşmakla değil çocuklan öldürme, rehine alma ve uçak kaçırma gibi
suç unsurlan üzerinde yoğunlaşmakla mümkün olduğuna işaret
etmektedirler. Bu çerçevede örneğin, UAD yargıçlann- dan Richard R.
Baxter “Terörizmin hukuksal bir tanımının bize nüfuz ettiğini reddetmeye
daima bir nedenimiz var. Terim, kesin değildir, müphemdir ve hepsinden
ötesi bu işlevsel bir hukuksal amaca hizmet etmemekledir” demektedir.12
Doktrindeki mevcut görüş aynlıklan aslında tıpkı “saldın” kavramı
gibi terörizm kavramının da siyasal politikalar içinde giriftleşmiş ve
sübjektif bir kavram olduğunu ortaya koymaktadır.

B. Terörizmin Genel Kabul Görmüş Bir Tanımının


Yapılamamasının Siyasal ve Hukuksal Nedenleri: Self-
determinasyon Hakkı ve Ulusal Kurtuluş Hareketleri
Terörizmi tanımlamada ortaya çıkan temel problemler, genel olarak,
olayın dilbilimsel olarak tanımlanmasından değil; terörizmin siyasal,
sosyolojik, ekonomik, hukuksal, felsefi, ahlaki ve uluslararası boyudan
olan karmaşık niteliği ve sübjektif tabiatından kaynaklanmaktadır.13
Gerçekten, uluslararası toplumun terörizmin genel kabul görmüş tek bir
tanımına ulaşamamış olmasının, devletler arasındaki mev-

11
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, Dünyada ve Tür- kiye’de
Terör içinde, T.C. Merkez Bankası Yay., Ankara, 2002, s. 184.
12
Erickson, Richard J., Legitimate Use of Force Against State-Sponsored Terrorism, Air
University Press, Washington D.C., 1989, s. 23’den naklen; Baxter, Richard R., “A Skeptical
Look at the Concept of Terorism”, Akron Law Rewiev, Cilt 7, 1974, s. 380.
13
Beşe, Ertan, a.g.e., s. 30.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

cut güç eşitsizliklerinden, siyasal sistemlerinin, ideolojilerinin, siyasal


çıkar ve önceliklerinin farklı olmasına kadar uzanan bir çok sebebi
vardır.16 Bu durum belki de Alex Schmid’in, 1936-1981 tarihleri arasında
neden terörizmin 109 farklı tanımının yapılmış olduğunu tespit etmiş
olmasını da açıklamaktadır.17 Terörizmi tanımlama konusundaki birincil
problem “terörist” ve “terörizm” kavramlarının son derece ideolojik
kavramlar olması ve bu kavramların farklı ideolojik ve politik değer
yargılarını yansıtmasıdır.18 19 Bu durum kavramların analiz edilmek için
değil saldırmak ve suçlamak için kullanılmasına yol açmaktadır. Öte
yandan, medya çağında terörizm pejoratif bir terim haline gelmiştir. Hiç
kimse, hiç bir örgüt ya da devlet kendisinin terörist olarak görülmesini
istememektedir.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de tanım sorununun özünde yatan
asıl mesele devletlerin “halkların” self-determinasyon hakkına yönelik
tutumlarıdır. Siyasal ve ideolojik bir ilke olarak self-determinasyon
hakkının kökleri, 18.y.y.’daki bireylerin eşitliğini ve yönetenlerle
yönetilenler arasında sosyal sözleşme olması gerektiğini savunan felsefi
görüşe kadar gitmektedir.20 I. Dünya Savaşı sonrasında Lenin ve Wilson
gibi devlet adamları tarafından savunulan bu ilke, Milletler Cemiyeti
(MC) Misakı’nda yer almamıştır.21 Bu dönemde ilke, siyasi bir önerme
olarak revaçta kalmış, devlet egemenliği ve ülkesel bütünlük ilkelerine
büyük bir üstünlük tanınmıştır.22 Self-determinasyon

16
Koechler, Hans, “The United Nations, the International Rule of Law and Terrorism”,
Fourteenth Centennial Lecture Supreme Court of the Philippines& Philippine Judicial
Academy, Manila, 2002, s. 13-14.
17
Schmid, Alex P. ve Albert J. Jongman, Political Terrorism: A New Guide to Actors,
Authors, Concepts, Data Bases, Theories, and Litareture, Transaction Books, New
Brunswick, 1988, s. 5-6.
18
Beşe, Ertan, a.g.e., s. 30.
19
Kegley, Charles W., “The Characteristics of...”, a.g.m., s. 18.
20
Cassese, Antonio, Self-determination of Peoples: A Legal Reappraisal, A Grotius
Publication, Cambridge University Press, Cambridge, 1995, s. 11.
21
Chadwick, Elizabeth, Self-Determination, Terrorism And The international
Humanitarian Law of Armed Conflict, Martinus Nijhoff Publishers, La Haye, 1996, s. 18.
22
Pomerance, Michla, Self-Determination in Law and Practice, Martinus Nijhoff
Publishers, La Haye, Boston, Londra, 1982, s. 7.

12

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuwete Başvurma Yetkisi

ilkesi, MC Misakı’ndan farklı olarak, Birleşmiş Milletler (BM) Ant-


laşmasının 1. madde 2. fıkrası ve 55. maddesinde yer almıştır.“1 Ayrıca,
BM Antlaşması’nın XI ve XII. bölümlerinde muhtar olmayan ülkeler ve
vesayet rejimi altındaki ülkeler halkının kendi kendini idare kabiliyetine
veya bağımsızlığa doğru tedrici gelişimlerini kolaylaştırmak için
sömürgeci devletlere oldukça belirsiz sorumluluklar yüklen- miştir/
Böylece, self-determinasyon hakkı, BM Antlaşması’nda “işlevsel” bir hak
olarak değil sadece BM’nin gerçekleştirmeyi hedeflediği amaçlardan
birisi olarak tanınmıştır.23
1960 yılı self-determinasyon ilkesinin Uluslararası Hukuktaki anlam
ve kapsamının belirlenmesinde bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. BM
Genel Kurulu, 14 Aralık 1960 tarihinde 1514 (XV) sayılı “Sömürge
Yönetimi Altındaki Ülkeler ve Halklara Bağımsızlık Verilmesine İlişkin
Bildiri”de bütün halkların self-determinasyon hakkını tanımıştır.24 BM
Genel Kurulu tarafından oybirliği ile kabul edilen 24 Ekim 1970 tarihli
2625(XXV) sayılı “BM Antlaşması’na Uygun Olarak Devletler Arasında
İşbirliğine ve Dostça İlişkilere İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri
Bildirisi” de bütün halkların self-determinasyon hakkını teyit etmiş;
devletlere halkları self-determinasyon hakkından mahrum bırakacak
zorlama eylemlerinden kaçınma yükümlülüğü getirmiş; halklara,
self-determinasyon hakkını tatbik etme arayışı içinde, zorlayıcı güce karşı
direnişlerinde BM Antlaşması’nın amaç ve ilkelerine uygun şekilde destek
almak ve arama hakkı vermiş ve temsili bir

21
BM Antlaşması*nın amaçlannın sayıldığı md. 1/2, “Milletlerarasında eşit haklar ve halklann
self-determinasyon ilkesine dayalı olarak, dostane ilişkiler geliştirmek ve evrensel banşı
güçlendirmek için diğer uygun tedbirleri almak” şeklindedir. BM Antlaşması md. 55 ise
milletlerarasında banşçıl ve dostane ilişkilerin gerçekleştirilmesi için, “milletlerarasında eşit
haklar ve halklann self-determinasyon ilkesine saygıya dayalı olarak, uluslararası ekonomik ve
sosyal işbirliğini geliştirmeyi” taahhüt etmektedir.
22
Gardam, J. Gail, Non-Combatant Immunity As a Norm of International Humanitarian
Law, Londra, 1993, s. 46.
23
Pomerance, Michla, a.g.e., s. 9.
24
The Declaration on the Granting of Independence to Colonial Countries and Peoples;
G.A. Resolution 1514 (XV), December 14, 1960; G.A.O.R. 15th Sess., Supp. No. 16, U.N.
Doc. A/4684. Türkçe metni için bkz. Gündüz, Aslan, Milletlerarası Hukuk Temel Belgeler
Örnek Kararlar, Beta Yayınlan, 3. Baskı, İstanbul, 1998, s. 274-277.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

hükümete sahip olan egemen ve bağımsız devletlerin ülkesel bütünlük ve


siyasal bağımsızlık hakkını koruma altına almıştır.23
Self-determinasyon hakkı, BM Antlaşması ve BM kararlan dışında
1948 İnsan Haklan Evrensel Beyannamesi, 1966 Medeni ve Siyasi
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme24, 1975 Helsinki Nihai Senedi, 25
Haziran 1993 Viyana Bildirisi gibi önemli insan haklan belgelerinde de
yer almıştır. Bununla birlikte, mevcut belgelerde de self- determinasyon
hakkının hukuksal anlamı, içeriği ve özellikle bu hakka sahip olma
yeteneğine sahip olan “halklar/people” kavramının hangi birimleri
kapsadığı tam olarak düzenlenmemiştir.25
Bu durum self-determinasyon ilkesinin evrensel bir ilke olduğuna
işaret edilerek ilkenin sömürgecilik bağlamı dışında, örneğin ulusal
azınlıkları ve yerli/indigenous gruplan da kapsayacak şekilde yorum-
lanmasına yol açmaktadır. 26

23
The Déclaration on Prindples of International Law Concerning Friendly Relations
and Coopération Among States in Accordance With the Charter of the United Nations;
G.A. Resolution 2625(XXV) October 24, 1970, U.N. G.A.O.R, 26th Sess., Supp. No. 28, U.N.
Doc. A/8028 (1970). Söz konusu bildiri bundan sonra kısaca “Dostça İlişkiler Bildirisi”
şeklinde kullanılacaktır. Genel Kurul’un 24 Ekim 1970 tarihli, 2625 (XXV) Sayılı “Birleşmiş
Milletler Antlaşması’na Uygun Olarak Devletler Arasında Dostane ilişkiler Kurmaya ve
işbirliği Yapmaya Dair Milletlerarası Hukuk İlkeleri Bildirisi” metni için bkz. Gündüz, Aslan,
a.g.e., s. 106-113.
24
Bu sözleşmeler BM Genel Kurulu’nun 16 Aralık 1966 tarih ve 2200 A(XXI) sayılı karan ile
kabul edilmiş ve 23 Mart 1976’da yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeleri şu ana kadar 139 ülke
imzalamıştır. Türkiye, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’yi
18.06 2003 tarih ve 4867 sayılı Kanunla; Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası
Sözleşme’yi ise 18.06 2003 tarih ve 4868 sayılı Kanunla onaylayarak taraf olmuştur. Bkz.
Resmi Gazete (R.G.), 18 Haziran 2003, Sayı 25142. Sözleşmelerin Türkçe metni için bkz.
Soysal, İsmail, Türkiye’nin Uluslararası Siyasal Bağıtlan Cilt II (1945-1990), Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, s. 214-244.
25
Bu konuda aynntılı bilgi için bkz. Taşdemir, Fatma, Yeni Dünya Düzeninde Self-
Determinasyon (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 1999, s. 26-65.
26
Örneğin Liechtenstein, BM Genel Kurulu’nun 49. dönem toplantısında self-determinasyon
doktrininin sömürge çerçevesi dışında azınlıkları da kapsayacak şekilde gelişmesine izin
verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bkz. UN Doc. A/51/392,414 ve

14

Telif hakkı olan materyal


i Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

II. Dünya Savaşı’ndan sonra imparatorlukların çözülmesinin ivme


kazanmasıyla birlikte, sömürgeci güçlere karşı bağımsızlık mücadelesi
veren ve bu amaçla terörizm dahil her tür şiddet yöntemlerini kullanan
Ulusal Kurtuluş Hareketleri ortaya çıkmıştır. Söz konusu hareketlerin
ortaya çıkışı, bunların “hukuki statüleri”, “bu oluşumların belirli halkları
hangi temelde temsil ettikleri” ve “ hangi şartlarda kuvvet kullanma
haklan olduğu” gibi konularda önemli problemler çıkarmıştır. Bu
sorunlardan konumuz açısından en önemli olanı, Ulusal Kurtuluş
Hareketleri’nin kuvvet kullanma yetkisi meselesine ilişkin olanıdır. Zira,
Cezayir’de FLN (National Liberation Front); Kıbns’ta EOKA (National
Organization of Cypriot), Angola’da UNITA (Union Nacional Par La
Independancee Totale De Angola); Namibya’da SWAPO (The
South-west Africa People’s Organisation) ; Batı Sahra’da POLISARIO
(People’s Liberation Front of Saguia el Hamra and Rio de Oro / Frente
Popular de Liberación de Saguia el Hamyray Rio de Oro); Filistin’de
PLO/ FKÖ (Palestine Liberation Organization/ Filistin Kurtuluş Örgütü) ;
Doğu Timor’da FRETILIN (The Revolutionary Front for the
Independence of East Timor); Güney Vietnam’da FNLV (Frente Nacional
de Liberación de Vietnam); Kuzey İrlanda’da Official IRA/PIRA
(Provisional Wing of the Irish Republican Army) gibi hareketlerin29
terörizm ve self-determinasyon hakkı arasında tehlikeli bir bağ kurmuş
olmaları neticesinde, aşağıdan

A/51/532- S1996/864. Azınlıkların “halk” olduğu ve dolayısıyla self-determinasyon hakkına


sahip olduklan yaklaşımını savunan yazarlann bir kısmı için bkz. Thomberry, Patrick,
International Law and the Rights of Minorities, Oxford University Press, Oxford, 1991, s.
214-218; Welhengama, Gnanapala, “The Legitimacy of Minorities’ Claim for Autonomy
Through the Right to Self-determination”, Nordic Journal of International Law, Cilt 68,
1999, s. 430-432; Preda, Adina, “The Principle of Self- Determination and National
Minorities”, Dialectical Anthropology, Cilt 27, 2003, s. 206, 210, 214; Castellino, Joshua,
“Order and Justice: National Minorities' and the Right of Secession”, International Journal
on Minority and Group Rights, Cilt 6, 1999, s. 396-401.
29
Ulusal Bağımsızlık Hareketleri konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Quaye, Christopher O.,
Liberation Struggles in International Law, Temple University Press, 1991, s. 9-10.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir 4
yukarıya terör ve yukarıdan aşağıya bastıncı terör silsilesi dünyanın bir
çok yerinde yaşanmıştır ve yaşanmaya da devam etmektedir.
Geçmişte, Sovyetler Birliği başta olmak üzere Sosyalist Blok ve
Üçüncü Dünya Ülkeleri self-determinasyon hakkını gerçekleştirmek için
Ulusal Kurutuluş Hareketleri tarafından kuvvet kullanılmasının
meşruluğunu savunmuşlardır. 27 28 Bu görüşlerini BM Antlaşması ile
uyumlu hale getirmek için söz konusu devletler tarafından ileri sürülen
hukuki argümanlardan birisi, BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde “meşru
müdafaa” hakkı olmuştur. 29 Zira, bu devletlere göre, sömürgecilik
“devamlı silahlı saldın” teşkil etmektedir. Nitekim, Hindistan, 450 yıl
sonra Ocak 1961’de Goa’yı ilhakım gecikmiş bir meşru müdafaa hakkının
yerine getirilmesi olarak savunmuş ve BM Antlaşması md. 2/4’deki
kuvvet kullanma yasağını ihlal etmediğini ileri sürmüştür.30 Hindistan’ın
bu iddiası uluslararası toplum tarafından kabul edilmemiş fakat BM
Güvenlik Konseyi tarafından Hindistan'ı takbih eden bir karar da
Sovyetler Birliği’nin vetosu nedeniyle alınamamıştır. 31 Söz konusu
devletler Ulusal Kurutuluş Hareketleri tarafından kuvvet kullanılmasını
başka hukuksal esaslarda da meşrulaştırmaya çalışmış ve bu çerçevede;
BM Antlaşması md. 2/4’deki kuvvet kullanma yasağının yalnızca
devletleri bağladığını ancak Ulusal Kurtuluş Hareketleri’ni kapsamadığını
ileri sürmüşlerdir. 32 Öte yandan, Latin Amerika devletleri dahil Batılı
devletler Ulusal Kurutuluş Hareket- leri’nin kuvvet kullanma haklarının
olduğuna ve bu hakkın meşru müdafaa hakkı esasında
hukuksallaştırılmasına istikrarlı bir şekilde karşı çıkmışlardır. Bu
devletlere göre, meşru müdafaa hakkı silahlı bir saldırıyı bertaraf etmek
için “halklara” değil yalnızca devletlere tanınmış bir haktır.33

50
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 192.
28
Cassese, Antonio, a.g.e., s. 151.
29
Cassese, Antonio, a.g.e., s. 151.
30
Pomerance, Michla, a.g.e., s. 49.
31
Quaye, Christopher O., a.g.e., s. 12.
32
Wilson, Heather A., International Law and the Use of Force by National Liberation
Movements, Clarendon Press, Oxford, 1988, s. 91.
33
Wilson, Heather A., a.g.e., s. 97.
16

Telif hakkı olan fnaîerya)


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin kuvvet kullanmasının meşnılu-


•• ________________________ ••

ğunu savunan Sosyalist Blok ve Üçüncü Dünya Ülkelerinin bu desteği


BM Genel Kurul kararlarına da yansımıştır. Söz konusu devletlerin büyük
çoğunluğu, sık sık, belli ülkeler ve hareketlere özel referanslarla, ulusal
bağımsızlık hareketlerinin kuvvet kullanmasının meşruluğunu kabul eden
kararlar lehine düzenli olarak oy kullanmışlardır. 34 Bu bağlamda, BM
Genel Kurulu tarafından 20 Aralık 1965’de kabul edilen 2015(XX) sayılı
karar, ilk kez sömürge yönetimi altındaki halkların self-determinasyon
hakkım kullanmak ve bağımsızlıklarını elde etmek için mücadelelerinin
meşruluğunu tanıyarak; tüm devletleri sömürge ülkelerindeki Ulusal
Kurtuluş Hareketleri’ne maddi ve manevi yardım sağlamaya davet
etmiştir. Kararda kullanılan belirsiz mücadele/struggle kelimesi, üçüncü
dünya ülkeleri tarafından “silahlı mücadele” olarak yorumlamasına
rağmen bu görüş evrensel bir görüş değildir.35
Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin kuvvet kullanmalarının meşru ol-
duğunu savunanlar için 24 Ekim 1970 tarihli Genel Kurul’un 2625( XXV)
sayılı “Dostça İlişkiler Bildirisi” muazzam bir başan olmuştur.
Self-determinasyon hakkını oybirliği ile kabul eden ilk BM belgesi olması
nedeniyle büyük önem taşıyan Dostça İlişkiler Bildirisi’nde yer alan
ilkeler teamül kuralı niteliğine ulaşmış olup bu durum Uluslararası Adalet
Divanı (UAD) tarafından 1986 tarihindeki Nikaragua davasında teyit
edilmiştir.36 Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin mücadele meselesini de ele
alan Dostça İlişkiler Bildirisi’nin dördüncü paragrafı şu şekildedir: “Bütün
devletler, halkları bağımsızlık, özgürlük ve self- determinasyon hakkından
mahrum edecek şekilde kuvvet kullanılmasını içeren hareketlerden
kaçınmakla yükümlüdür. Bu halklar, self- determinasyon haklarını
kullanmak için bu tür kuvvet içeren fiillere

34
Örneğin, Filistinlilerin haklarına ilişkin olarak BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen 7
Kasım 1977 tarihli 32/14 sayılı, Namibya sorununa ilişkin olarak 12 Aralık 1984 tarihli 39/50A
sayılı ve Güney Rodezya konusunda 3 Aralık 1970 tarihli 2652 (XXV) sayılı kararlarda Ulusal
Kurtuluş Hareketleri’nin her türlü araçla mücadele etme haklan tanınmıştır.
35
Wilson, Heather A., a.g.e., s. 95-96.
36
Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 61.

17

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

karşı hareket ve direnişlerinde, BM Antlaşması 'nın amaç ve ilkelerine


uygun olarak destek aramak ve almak hakkına sahiptirler.” Sovyetler
___ H ___•«

Birliği başta olmak üzere Sosyalist Blok ve Üçüncü Dünya Ülkeleri,


Bildirinin gerçek içeriğini göz ardı ederek, bu paragrafı, Uluslararası
Hukukta Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin kuvvet kullanma yetkisinin
onaylanması olarak yorumlamışlardır. 37 Ancak, Dostça İlişkiler Bildi-
risi’nin söz konusu geniş yorumuna katılmak mümkün değildir. İlk olarak,
yukarıdaki paragraf self-determinasyon hakkını gerçekleştirmek için
halkların kuvvet kullanabileceğini belirtmemekte, sadece
self-determinasyon hakkını bastırmak için kuvvet kullanıldığında, bu
gayri meşru kuvvet kullanımına karşı direnişlerinde destek istemeye ve
almaya yetkilendirmektedir. Söz konusu paragrafta geçen “direnme
hakkı”, halklara karşı kuvvet kullanıldığında savunma amaçlı olarak söz
konusu olup, self-determinasyon hakkının sadece reddedilmesi halinde
böyle bir hak tanınmamaktadır. İkinci olarak, Üçüncü Dünya Ülkeleri’nin
“direniş” kelimesini “silahlı direniş” olarak yorumlamasına rağmen,
paragrafta spesifik olarak “silahlı direniş” kavramı yer almamaktadır.
Üçüncü olarak, paragrafın son cümlesinde halklar BM Antlaşması’nın
amaçlarına ve ilkelerine uygun olarak destek isteme ve almaya
yetkilendirilmektedirler ki; bu durum Bildiri’nin muğlaklığını daha da
artırmaktadır. 38 Sonuç olarak, Dostça İlişkiler Bildirisi, Uluslararası
Hukukta self-determinasyon hakkını oybirliği ile tesis etmekte fakat ulusal
bağımsızlık hareketlerinin kuvvet kullanma yetkisini onaylamamaktadır.
30 Kasım 1973 tarihinde Genel Kurul tarafından kabul edilen 3070
(XXVIII) sayılı karar, sömürge hakimiyetinden ve yabancı boyundu-
ruğundan kurtulmak için, silahlı mücadele dahil tüm kullanılabilir va-
sıtalarla halkların mücadelesinin meşruluğunu açıkça tanımıştır. Ne var ki,
kararın 97 olumlu, 5 olumsuz, 28 çekimser oyla kabul edilmiş olması
Dostça İlişkiler Bildirisi’nden farklı olarak derin bölünmeleri ve bu
konuda konsensüsün olmadığını göstermektedir.39

37
Wilson, Heather A., a.g.e., s. 98.
38
Wilson, Heather A., a.g.e., s. 99.
39
Wilson, Heather A., a.g.e., s. 100.

18

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuv\<ete Başvurma Yetkisi

12 Aralık 1973 tarihinde Genel Kurul tarafından kabul edilen


3103(XXVIII) sayılı “Sömürge ve Yabancı Üstünlüğüne ve Irkçı Re-
jimlere Karşı Mücadele Veren Savaşçıların Hukuksal Statüsüne İlişkin
Temel İlkeler” isimli karar oldukça önemli bir gelişmeyi yansıtmaktadır.
Kararın birinci paragrafı, “Sömürge, yabancı üstünlüğü ve ırkçı rejim
altındaki halkların, self-determinasyon hakkının kullanılması ve
bağımsızlık için mücadelesi meşrudur ve uluslararası hukuk ilklerine
tamamen uygundur" şeklindedir. Bununla birlikte, kararda halkların
“silahlı” mücadelesine atıfta bulunulmaması bu konuda bir uzlaşmanın
olmadığını göstermektedir.
Genel Kurul tarafından 14 Aralık 1974 tarihinde kabul edilen
“Saldırının Tanımı” isimli 3314 (XXIX) sayılı kararın 7. maddesi şu
şekildedir: “Bu tanımdaki hiçbir şey, özellikle madde 3, BM Antlaşması
'ndan doğan BM Antlaşması 'na uygun olarak Devletlerarasında Dostça
İlişkiler ve İşbirliği Hakkında Uluslararası Hukuk İlkeleri
Deklarasyonunda işaret edilen bu haktan kuvvet kullanarak mahrum
edilen halkların özellikle sömürge ve ırkçı rejimler ya da başka şekil-
lerdeki yabancı üstünlükleri altındaki halkların self-determinasyon,
özgürlük ve bağımsızlık haklarına ya da bu halkların bu sonuç için
mücadele etme ve BM Antlaşması 'mn ilkelerine ve yukarıda belirtilen
Deklarasyona uygun olarak destek arama ve alma haklarına zarar
vermez"Üçüncü Dünya Ülkeleri bu maddeyi, self-determinasyon için
mücadele eden halkların kuvvet kullanmasına ve üçüncü devletlerin
bunlara yardım etmesine müsaade eden bir “ruhsat” olarak yorumlamış ve
tam bir siyasi zafer olarak görmüşlerdir.44
Sonuç olarak, BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen 2625( XXV)
sayılı “Dostça İlişkiler Bildirisi, 30 Kasım 1973 tarihli 3070 (XXVIII)
sayılı karar, 12 Aralık 1973 tarihli 3103(XXVIII) sayılı karar ve 14 Aralık
1974 tarihli 3314 (XXIX) sayılı “Saldırının Tanımı Karan”,
self-determinasyon için mücadele eden halkiann kuvvet kullanmasına ve
üçüncü devletlerin bunlara yardım etmesine bir “ruhsat”

43
G.A. Res. 3314, U.N. G.A.O.R., 29th Sess., Supp. No. 31, U.N. Doc. A/9631 (1974). Türkçe
metin için bkz. Gündüz, Aslan, a.g.e., s. 118-120. Söz konusu karar çalışmada bundan sonra
“Saldırının Tanımı Karan” şeklinde kullanılacaktır.
44
Pomerance, Michla, a.g.e., s. 58; Wilson, Heather A., a.g.e., s. 100-101.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
vermiştir.40 Bununla birlikte, çoğunluğu Batılı olan devletlerin güçlü bir
azınlığının BM forumlarında, Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin kuvvet
kullanma yetkisine istikrarlı bir şekilde itiraz etmiş olmaları neticesinde,
Ulusal Kurtuluş Hareketlerine meşru kuvvet kullanma yetkisi veren bir
uluslararası örf ve adet hukuku kuralının oluştuğundan söz etmek
imkansızdır.41
1960’lardan 1990’a kadarki dönemde dekolonizasyon self-deter-
minasyonun hakim şekli olmuştur. Ancak, Soğuk Savaş’m sona erdiği
1990’lardan itibaren hakim sömürgecilik modeline meydan okuyan
self-determinasyonun alternatif modelleri ortaya çıkmıştır. Bu modeller,
milliyetçi/etnik self-determinasyon, demokratik self-determinas- yon,
miras kalan/devolutionary self-determinasyon ve ayrılıkçılıktır. 42
Günümüzde bu farklı modeller altında etnik ve dini gruplar, azınlıklar ve
işgal altındaki halklar bağımsızlık, federasyon ve özerklik talepleri
çerçevesinde mücadelelerini sürdürmekteler ve araç olarak sık sık te-
rörizme başvurmaktadırlar. Bu tür taleplerde bulunan hareketlerle kar-
şılaşan mevcut ulus devletler ise söz konusu radikal hareketleri bastırmak
için yukardan aşağıya bastıncı tedbirler uygulamak durumunda
kalmaktadırlar.43
Ulusal Kurtuluş Hareketleri tarafından dışsal self-determinasyon
hakkını gerçekleştirmek için verilen mücadeleler sırasında işlenen ve
“meşru direniş” olarak isimlendirilen terörist eylemler “adi” bir suç olarak
mı değerlendirilmeli yoksa Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hu-

40
Wilson, Heather A., a.g.e., s. 94-103.
41
Cassese, Antonio, a.g.e., s. 69-70.
42
Simpson, Gerry J., “The Diffusion of Sovereignty: Seifdetermination in the Post Colonial
Age", Self-Determination in International Law içinde, Robert McCorquodale (der.),
Ashagate Publishing Company, 2000, s. 605.
IO

Bu konudaki en güncel örnek, 1991’den beri devam eden Çeçenistan sorunudur. 1 Kasım
1991’de, bağımsızlığını ilan eden Çeçenistan, bu tarihten beri Rusya’ya karşı bağımsızlık
mücadelesi yürütmektedir. Çeçenler, davalarını dünyaya duyurmak için sık sık terörizme
başvurmaktadırlar. Örneğin, Çeçenler 6 Kasım 2002’de Moskova Tiyatro Binası Baskını ve 3
Eylül 2004*te de Kuzey Osetya’da Beslan Okul Baskını gibi eylemler gerçekleştirmişlerdir.
Öte yandan, Rusya da, uzun süreden beri Çeçenistan’ı kendisine bağlamak için yukardan
aşağıya bastıncı tedbirler uygulamaya devam etmektedir. Bu amaçla Rusya, Çeçenistan’a 11
Aralık 1994’te ve Ağustos 1999’da iki kez askeri müdahale gerçekleştirmiştir.
20

Telif h olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

kukunun/İnsani Hukukun “ağır ihlalleri”, “savaş suçlan” olarak mı


değerlendirilmelidir? Bir başka ifade ile terörizmle mücadelede, terö-
rizmi diğer suç türleri gibi bir “suç” ve teröristleri de “suçlu” olarak gören
“Ceza Adalet Modeli” yaklaşımı mı benimsenmeli yoksa bir ülkedeki
silahlı çatışmaların terörizm olarak algılanması yerine uluslararası veya
uluslararası olmayan nitelikte bir çatışma olarak görülme tehlikesini
içeren Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku/İnsani Hukuk/ Savaş
Hukuku yaklaşımı mı tercih edilmelidir? 49 Uluslararası toplumun
yaşadığı bu ikilem meselenin özünü oluşturmaktadır. Uluslararası
ilişkilerde daha fazla ağırlığa ve etkinliğe sahip olan Batılı devletler
grubu bir bağımsızlık savaşı sırasında işlenen terörist eylemleri “ağır
ihlal”, “savaş suçu” olarak saymakta oldukça isteksizdir. Çünkü, bir
bağımsızlık savaşı sırasında işlenen terörist eylemleri “ağır ihlal”,
“savaş suçu” sayma bu hareketlere jus in bello'dan yararlanma hakkı
verecektir. Diğer taraftan, bu durum, bir ön-hükümet/proto- govemment
modeli olarak faaliyette bulunmak için bunlara bir statü kazanma şansı
sunacaktır.50 Bu nedenle liberal devletler bu tür eylemleri suç saymayı
ve bunları kendi egemen ulusal ceza hukukları içinde yargılamayı tercih
etmektedir. Oysa, self-determinasyon hakkı çerçevesinde bağımsızlık
mücadelesi veren Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin kuvvet kullanmalarını
meşru kabul eden gelişmekte olan ülkeler, self- determinasyon amacıyla
sömürge hakimiyetine, yabancı işgaline ve ırkçı rejimlere karşı
yürütülen bağımsızlık mücadelelerini uluslararası nitelikte bir çatışma
olarak görmekteler ve bu mücadele sırasında işlenen şiddet eylemlerinin
terörizm olarak nitelendirilemeyeceğini savunmaktadırlar.51 Terörizme
karşı Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun uygulanmasını
savunan böyle bir yaklaşım, milli bir devletin sınırlan içerisinde;
sömürge hakimiyetine, yabancı işgaline ve ırkçı rejimlere ya da herhangi
bir diğer etnik sebebe bağlı olarak silahlı mücadele verdiğini iddia eden
radikal gruplann, bunlann müca-

4
’ Bu yaklaşımlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. ileride II. Bölüm, s. 59-93.
50
Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 2,93.
51
Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 8.

Telrf hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

dele ettikleri ülkelerin katı anti-terörizm yasalarından kaçarak “Savaş


Hukukunun” koruması altına girmelerine olanak verecektir.44
Soğuk Savaş döneminde terörizmi tanımlama konusunda yaşanan bu
ikilem çok iyi bilindiği üzere, “birinin teröristi ötekisinin özgürlük
savaşçısı” klişesine neden olmuştur. 45 Günümüzde de İsrail işgali
altındaki topraklan kurtarmak amacıyla mücadele veren Filistinli gruplar
ve Çeçenistan’ın bağımsızlığı için mücadele eden Çeçen direnişçiler için
bu söylem geçerliliğini korumaktadır ve terörizmin hiçbir objektif
tanımının olmayacağını vurgulamaktadır.46
Sonuç olarak, self-determinasyon hakkının tanınmış olmasının
mücadele yöntemi olarak terörizmi meşrulaştınp meşrulaştırmayacağı
konusunda devletler arasında yaşanan söz konusu siyasal uzlaşmazlık
günümüzde de sürmekte ve BM çerçevesinde terörizmin genel kabul
gören tek bir tanımının yapılmasını engellemeye devam etmektedir.
Terörizmin genel kabul edilmiş bir tanımının yapılamamış olması
terörizmin hiçbir tanımının olmadığı anlamına gelmemektedir. BM üyesi
devletler arasında gerek terörist eylemleri tanımlayan temel kriterler
üzerinde gerekse terörist eylemleri ulusal bağımsızlık eylemlerinden
ayıran özellikler hususunda konsensüsün olmaması terörizmin sadece
zımni ya da işlevsel tanımlarının yapılmasına neden olmuştur.47

C. Terörizmin İşlevsel Tanımları


Uluslararası Hukukta terörizm kavramını tanımlamaya yönelik ilk
girişim II. Dünya Savaşı öncesi dönemde Milletler Cemiyeti tarafından
yapılmıştır. 10 Aralık 1934’te Yugoslavya Kralı I. Alexander ve Fransa
Dışişleri Bakanı Louis Barthou’nun Marsilya’da bir terörist örgüt
tarafından öldürülmesinin de etkisiyle “Terörizmin Önlenmesi ve

Beşe, Ertan, a.g.e.. s. 46.


45
Khan, Ali, “A Legal Theory of International Terrorism”, Connecticut Law Rewiew. Cilt
19, 1987, s. 945.
46
Jenkins, Brian M., “International Terrorism: The Other World War”, International
Terrorism: Characteristics, Causes, Controls içinde, Charles W. Kegly, (der.), University of
South Carolina, St. Martin’s Pres Inc., New York, 1990, s. 28.
47
Hans, Koechler, a.g.m.. s. 15.

22

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Cezalandırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme/ 1937 Convention for the


International Prévention and Punishment of Terrorism” 16 Kasım 1937
tarihinde imzaya açılmış ve yirmi devlet tarafından imzalanmıştır.56
Sözleşme, en az üç devlet tarafından onaylandıktan sonra 90 gün içinde
yürürlüğe girecekti. Sözleşme 20 devlet tarafından imzalanmış olmasına
rağmen yalnızca bir devlet tarafından (1 Ocak 1941 ’de Hindistan)
onaylanmış ve hiç uygulamaya konulamamıştır.57
1937 tarihli Terörizmin Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin
Uluslararası Sözleşme md. 1/1 ’de devletlerin bir başka devlete karşı
yöneltilen terörist faaliyetleri teşvik etmekten kaçınma ve bu tür
faaliyetleri önleme konusundaki Uluslararası Hukuk yükümlülüğü yeniden
teyit edilmekte; md. 1/2’de terörizm “Bireylerin ya da bir bireyler
grubunun ya da umumi halkın zihninde bir terör hali yaratmak için
tasarlanmış ya da planlanmış, bir devlete karşı yöneltilen kriminal
eylemler” olarak tanımlanmakta; md. 2’de ise kriminal suç teşkil edecek
eylemler ayrıntılarıyla sayılmaktadır.58
BM Antlaşması öncesi dönemde terörizmin tanımını yapan ve ulusal
ceza hukuklarının standartlaşmasını sağlayacak nitelikte açık hükümler
içeren Sözleşme’nin önemini yadsımak mümkün değildir. Bununla
birlikte, Sözleşme’de yer alan terörizm tanımının dar kapsamlı olması; md.
2’de suç teşkil eden eylemlerin devlet başkanları gibi sadece kamu
görevlilerine ve kamu mülkiyetine karşı işlenmiş eylemlere
sınırlandırılmış olması; terörist eylemler ve terör suçlarına teşebbüs
eylemleri nedeniyle yalnızca bireysel kriminal sorumluluk doğması fakat
devlet sorumluluğunun öngörülmemiş olması, Sözleşme’nin ye-
tersizliklerini ortaya koymaktadır. Üstelik, Sözleşme uyarınca, Sözleşme
yürürlüğe girmiş olsa bile taraf devletlerin Sözleşme’yi yorum-

56
1937 Draft Convention for the International Prevention and Punishment of Terrorism (Report
Adopted by the Committee on April 26th, 1937, League of Nations, Committee for the
International Repression of Terrorism. Cenevre; (n.p) 1937, 13 p.). Sözleşme metni için bkz.
Hudson, Manley O. (der.), International Legislation VII, A Collection of the Texts of
Multipartite International Instrumens of General Interest: 1935-1937, (1941), s. 865;
Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 97-101.
57
Hudson, Manley O., (ed.), a.g.e., s. 862, 878; Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 97.
58
Ayrıntılı bilgi için bkz. Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 98.
59
Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 99.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

lama konusunda egemen yetkilerinin korunmuş olması devletlerara- sında


etkin işbirliği yapılmasını engelleyecek önemli bir unsurdu.60
Uluslararası toplumun terörizmi tanımlamaya yönelik çabalan BM
Antlaşmasının imzalanmasından sonra da devam etmiştir. Terörizmin
önlenmesi konusunda BM bünyesinde gerçekleştirilen kimi uluslararası
sözleşmelerde terörizm dolaylı olarak tanımlanmıştır. Bu çerçevede
örneğin 23 Mayıs 2001 tarihinde yürürlüğe giren Terörist Bom-
balamalann Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin 5. maddesinde
ve 9 Aralık 1999 tarihli Terörizmin Finanse Edilmesinin Önlenmesine Dair
Uluslararası Sözleşme’nin 2. maddesinde terörizmin farklı işlevsel
tanımlan yapılmıştır.61 Bu gelişmelere ilaveten, halen BM platformlannda
görüşülen “Terörizmin Önlenmesi Konusunda Kapsamlı Taslak
Sözleşmenin” 62 kabul edilmesi halinde terörizmin tanım sorunu alanında
devrimsel bir gelişme kaydedilecektir.63
BM Genel Kurulu uluslararası terörizmin önlenmesi sorununa ilişkin
olarak sistematik ve uzun dönemli bir yaklaşım benimsemiştir. Bu
çerçevede, BM Genel Kurulu terörizm meselesinin tüm yönlerini içeren
kapsamlı bir hukuksal çerçeve oluşturmak amacıyla 9 Aralık 1994
tarihinde 49/60 sayılı “Uluslararası Terörizmin Yok Edilmesine İlişkin
Önlemler Deklarasyonunu” kabul etmiştir.64 Bu amaçla BM Genel Kurulu,
17 Aralık 1996 tarihli ve 51/210 sayılı karan ile görevi, inter alia,
terörizmin önlenmesi konusunda kapsamlı bir sözleşme hazırlamak olan
bir Ad Hoc Komite kurmuş ve söz konusu Komite bu amaçla çalışmalannı
sürdürmüştür. BM Genel Kurulu, 2001 Eylül- Aralık 56. dönem
toplantısında, uluslararası terörizmin önlenmesi ko-

60
Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 101.
61
Sözleşmelere ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. ileride dipnot 217, s. 63-65.
62
Fifty-fifth Session, Sixth Committee, Measures to Eliminate International Terrorism
Report of the Working Group (19 October 2000), “Working Document Submitted By India
on the Draft Comprehensive Convention on International Terrorism”, A/C.6/55/L.2.
63
Weiss, Peter, “Terrorism, Counterterrorism and International Law”, Arab Studies
Quarterly, Cilt 24, Sayı 2-3,2002, s. 11
64
“Measures to Eliminate International Terrorism”, A/RES/49/60, 9 Aralık 1994. Kararın
metni için bkz. http://www.un.org/documents/ga/res/49/a49r060.htm, (9 Aralık 2001).

nusunda kapsamlı bir sözleşme hazırlama görevini 6. Komite’ye vermiştir.


6. Komite ise bu amaçla bir “Çalışma Grubu” oluşturmuş ve Sri Lankalı

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Rohan Perera’yı başkan seçmiştir. 8 Ekim 2001’deki toplantısında 6.


Komite Çalışma Grubu’nu bütün BM üyesi devletlere açmaya karar
vermiştir.65 Çalışma Grubu’nun toplantılarında Uluslararası Terörizm
Konusunda Kapsamlı Taslak Sözleşme hükümleri üzerinde kapsamlı ve
ayrıntılı tartışmalar gerçekleşmiştir. 66 Müzakereler özellikle Hindistan
tarafından Çalışma Grubuna sunulan Taslak Sözleşme metni üzerinde
yoğunlaşmıştır.67 Çalışma Grubu, BM üyesi devletler arasındaki görüş
ayrılıklarını gidermek için çok sayıda gayri resmi toplantı yapmış; Taslak
Sözleşme metninin tamamlanması doğrultusunda önemli gelişmeler
kaydetmiştir. Bu çerçevede Taslak 3-17 ve 20-27. maddeler üzerinde
devletler görüş birliğine varmışlardır.68 Bununla birlikte, Çalışma
Grubu’nda halen üzerinde anlaşmaya yanlamayan önemli maddeler
bulunmaktadır. Bu çerçevede özellikle, terörizmin tanımına ilişkin taslak
2. madde ve silahlı güçlerin faaliyetleri için istisnalan içeren taslak 18.
madde, Uluslararası Terörizm Konusunda Kapsamlı Taslak Sözleşme’nin
kabul edilmesini engellemeye devam etmektedir.
Kapsamlı Terörizm Sözleşmesi’nin 2. maddesi “terörizm” ve “terörist
suç” konusundadır.69 Ancak, bu madde tıpkı 18. madde gibi üze- 65 Report of
the Ad Hoc Committee Established by General Assembly Resolution 51/210 of 17
December 1996 Fifth Session (12-13 February 2001), G.A.O.R., 56th Sess., Supp. No. 37
(A/56/37). w Bkz. U.N. Doc., A/C.6/56/WG.1/CRP.3.
67
Bkz. U.N. Doc., A/C.6/55/L/2.
68
Fifty-Sixth Session, Sixth Committee, Measures to Eliminate International Terrorism
Report of the Working Group (29 October 2001), A/C.6/56/L.9.
69
Kapsamlı Sözleşme’nin 2. maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:
1) Herhangi bir kimse bu sözleşmenin bağlamı içinde herhangi araçla, hukuk dışı olarak ve
kasten
a) Herhangi bir kişiyi öldürme ya da fiziksel olarak ağır bir şekilde yaralamaya; ya da
b) Kamunun kullanımındaki bir yer ya da hükümet binası, bir umumi ulaştırma sistemi, bir
altyapı imkanı ya da çevre dahil kamu ya da özel mülkiyete ciddi zarara sebep olursa; ya da

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

rinde derin görüş ayrılıklarının olduğu 6. Komite’nin ve Ad Hoc Çalışma


Grubu’nun çalışmalarını engelleyen bir maddedir. Özellikle İslam
Konferansı Örgütü (İKÖ) üyesi 52 devletin yabancı işgaline karşı
gerçekleştirilen eylemleri tanımdan muaf tutmak istemesi 2. maddeyi
ihtilaflı hale getirmiştir.70 Bu bağlamda, İKÖ adına Malezya,
'‘'‘Uluslararası Hukuk ilkelerine uygun olarak bağımsızlık ve self-de-
terminasyon amaçlayan yabancı işgaline, saldırısına, sömürgeciliğe ve
hegemonyaya karşı silahlı mücadele dahil halkların mücadeleleri “
terörist suç" sayılmayacaktır" şeklinde bir paragrafın 2. maddeye
eklenmesini teklif etmiştir. Aslında, Malezya tarafından IKO adına 48 49

c) Bu maddenin 1(b) paragrafında belirtilen mülkiyet, yerler, imkanlar ya da sistemlere


zarar verme büyük ekonomik kayıplarla sonuçlanırsa ya da sonuçlanması olasıysa,
Eylemin amacı, doğası ve içeriği itibariyle, bir halkı korkutmak ya da bir hükümeti ya da bir
uluslararası örgütü herhangi eylemi yapmaya ya da yapmaktan alıkoymaya zorlamak
olduğunda, bir suç işler.
2) Herhangi bir kimse, bu maddenin birinci paragrafında belirtildiği şekilde bir şuç işlemek için
inandıncı ve ciddi bir tehditte bulunursa da bir suç işlemiş sayılır.
3) Herhangi bir kimse bu maddenin 1. paragrafında belirtildiği şekilde bir suç işlemeye
teşebbüs ederse de suç işlemiş sayılır.
4) Herhangi bir kimse, bu maddenin 1, 2 ya da 3. paragraflarında belirtilen bir suça “suç ortağı"
olarak katılmışsa ya da;
a) Bu maddenin 1, 2 ya da 3. paragraflarında belirtilen bir suçu işlemek için diğerlerini
organize eder ve yönlendirirse ya da;
b) Ortak bir amaçla hareket eden bir grubun mensupları tarafından bu maddenin 1,
49 ya da 3. paragrafında belirtildiği şekilde bir ya da daha fazla suçun işlenmesine yardım etme.
Böyle yardım kasıtlı olacak veya;
i) Böyle bir yardım, grubun kriminal faaliyet ve kriminal amaçlarını artırma gayesiyle
yapılacak, böyle faaliyet ve amacın bu maddenin birinci paragrafında belirtilen bir suçun
işlenmesini gerektirdiği yerde; ya da
ii) Böyle bir yardım, grubun bu maddenin birinci paragrafında belirtildiği şekilde bir suç
işleme kastı dahilinde yapılacak.
Bkz. Measures to Eliminate International Terrorism Report of the Working Group,
A/C.6/56/L.9, 29 Ekim 2001, s. 16.
0
Subedi, Surya P., “The UN Response to International Terrorism in the Aftermath of the
Terrorist Attacks in America and the Problem of the Definition of Terrorism in International
Law", International Law Forum du droit international, Cilt 4, 2002, s. 163.
1
2. maddeye ilişkin olarak İKÖ adına Malezya tarafından 6. Komitenin Çalışma Grubuna
sunulan öneri (A/C.6/55/W.G.1/CRP.30) için bkz. Measures to Eliminate

26

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Baktırma Yetkisi

2. maddede yer alması teklif edilen söz konusu paragraf, 1 Temmuz 1999
tarihli Uluslararası Terörizmle Mücadeleye Dair İslam Konferansı Örgütü
Sözleşmesi’nin 2. maddesinde yer almaktadır.72 Malezya’nın bu teklifi
Çalışma Grubunda yer alan heyetler tarafından özellikle Kapsamlı Taslak
Sözleşmede terörizmin tanımına gerek olmadığı; ulusal bağımsızlık
mücadelesi veren halkların mücadelelerinin meşru kabul edilse bile her
türlü vasıta ile gerçekleştirilemeyeceği
71
esasında eleştirilere maruz kalmış ve kabul edilmemiştir.
••

Üzerinde derin görüş ayrılıklarının bulunduğu Kapsamlı Söz-


leşme’nin 18. maddesi Koordinatör tarafından Çalışma Grubu’nun Ekim
2001’de gerçekleşen toplantısında önerilmiştir. Ad Hoc Komite
bünyesinde Ocak-Şubat 2002’de gerçekleştirilen gayri resmi mü-
zakerelerde tartışmalar özellikle 18. maddenin 2 ve 3. paragrafları üzerinde
yoğunlaşmıştır. Koordinatör’ün önerisinde 18/2 ve 3. paragraflar şu
şekilde düzenlenmiştir: 18/2. madde; “Silahlı bir çatışma sırasında silahlı
güçlerin eylemleri. Uluslararası Hukuk çerçevesinde değerlendirilmekte
ve düzenlenmekte olduğu için bu sözleşme tarafından kapsanmayacaktır"
şeklindedir. 18/3. madde ise, “Bir devletin askeri güçleri tarafından resmi
görevlerinin icrası sırasında yerine getirilen faaliyetler, uluslararası
hukukun diğer kuralları tarafından düzenlendiği sürece, bu sözleşme
tarafından düzenlenmemekte-

International Terrorism Report of Working Group, A/C.6/55/L.2, s. 37-38. Bu konuda


aynca bkz. Mitta, Monaj, “Why This Quibble Over Terrorism?“,
http://www.indianaexpress.com, (18 Ekim 2002); http://www.palestine-un.org/news/
TerrorismConvention.htlm, (18 Ekim 2002).
'2 1 Temmuz 1999 tarihli “Uluslararası Terörizmle Mücadeleye Dair İslam Konferansı Örgütü
Sözleşmesi“ (Ouagadougou), İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri’nin öncülüğünde
gerçekleştirilmiştir. Bkz. Convention of the Organization of the Islamic Conference on
Combating International Terrorism, Resolution No. 59/26-P. Sözleşmenin İngilizce metni
için bkz. http://www.oic-un.Org/26icfm/c.html, (20 Aralık 2001).
73
G.A.OR. 56th Sess. Supp. No. 37 (A/56/37).
74
Kordinatör’ün 18. maddeye ilişkin önerisi (A/57/37, Annex IV) için bkz. Measures to
Eliminate International Terrorism Report of the Working Group, 16 October 2002,
A/C.6/57/L.9; Report of the Ad Hoc Committee Established by General Assembly
Resolution 51/210 of 17 December 1996, G.A.O.R., 57th Sess., Supp. No. 37 (A/57/37), s. 17.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

¿//-’’şeklindedir. İslam Konferansı Örgütü, bu paragrafların da alternatif


versiyonlarım düzenleyerek Çalışma Grubuna sunmuştur. İKÖ’nün 18/2.
maddeye ilişkin önerisinde “silahlı güçler” terimi yerine “taraflar" terimi
kullanılmış ve “silahlı çatışma" kavramından sonra “yabancı işgali
durumları dahi?' ibaresi eklenmiştir. 18/3. maddeye ilişkin önerisinde ise
“Uluslararası Hukukun diğer kuralları tarafından düzenlendiği sürece
ibaresi", “Uluslararası Hukuka uygun olduğu sürece” ibaresiyle
değiştirilmiştir.50 İslam Konferansı Örgütü’nün 18/2. maddeye ilişkin söz
konusu değişiklik önerisinin en önemli etkisi, Filistin halkının
mücadelesine destek vermek adına Hamas, İslami Cihad, El Aksa Tugayı
ve Hizbullah gibi terör örgütlerini Kapsamlı Sözleşme’nin dışında
bırakabilecek olmasıdır. 51 İKÖ’nün 18/3. maddeye ilişkin değişiklik
önerisinin en önemli etkisi ise, örneğin İsrail gibi, bir devletin silahlı
kuvvet mensuplarının resmi görevlerinin ifası sırasında işledikleri
Uluslararası Hukuka uygun olmayan eylemlerin “terörist suç” sayılacak
olması ve böylece devlet destekli terörizm gibi devlet terörizminin de
Sözleşme tarafından kapsanacak olmasıdır. 52 Ad Hoc Komite’nin 57.
dönem toplantısına ilişkin resmi kayıtlarında, 53 hangi devletlerin 18.
maddenin mevcut versiyonunu, hangi devletlerin ise İKÖ tarafından
önerilen versiyonu desteklediğine ilişkin bilgi bulunmamaktadır. 54
Sonuç olarak, 11 Eylül trajik olayına rağmen, devletlerin farklı siyasal
çıkarları ve çatışan normatif algılamaları BM’nin terörizm karşıtı 12
sözleşmesinin normatif yaklaşımını birleştirecek ve tamamlayacak olan
Kapsamlı Terörizm Sözleşmesi’nin kabul edilmesini engellemeye devam
etmektedir. Terörizmi tanımlamanın mümkün olmaması, en azından bunu
diğer şiddet türlerinden ayırt etmek için, onun karakteristik unsurlarım
ortaya koymayı elzem hale getirmektedir.

50
İKÖ’nün 18. maddeye ilişkin önerisi (A/57/37 Annex IV) için bkz. G.A.O.R., 57th Sess.,
Supp. No.37 (A/57/37), s. 17.
51
Subedi, Surya P., a.g.m., s. 164; Weiss, Peter, a.g.m., s. 3-4.
52
Weiss, Peter, a.g.m., s. 4.
53
G.A.OR., 56th Sess., Supp. No. 37 (A/56/37).
n
Bkz. M C.6/57/L.9.

28

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

D. Terörizmin Karakteristik Unsurları ve Diğer Şiddet Eylemleri


Etimolojik köken itibariyle Latince “terrere” sözcüğünden türeyen
terör, korkutmak, korku salmak, dehşete düşürmek, yıldırmak anlamına
gelmektedir. 55 Kavramın içeriğine bakıldığında birbirinden farklı terör
türleri bulunduğu görülmektedir. 56 Burada bizi ilgilendiren siyasal
terördür. Bu noktada siyasal terör ve siyasal terörizm arasında önemli
farklılık vardır. Siyasal terör, çoğu zaman denetim dışı olup, organize ya da
sistematik değildir. Bu nedenle ne izole edilmiş bir eylem ne de rasgele bir
kitle şiddet hareketi terörizmdir. 57 58 Bu bağlamda bir tanım vermek
gerekirse “siyasal terörizm, siyasal amaçlar için örgütlü, sistemli ve sürekli
terör kullanmayı yöntem olarak be-
Ol

nimseyen bir strateji anlayışıdır.” Bu tanımdan yola çıkarak siyasal


terörizmin karakteristik unsurları üzerinde durmak yararlı olacaktır.
Siyasal terörizmde fail siyasal bir saikle harekete geçmektedir. Ancak,
Başeren ve Jenkins’ın işaret ettiği gibi, terörizm objektif şekilde failin
kimliği ve siyasal olan saikin içeriği tarafından değil eylemin niteliği
tarafından tarif edilmelidir. 59 Ancak, bu değerlendirme, üzerinde
uzlaşmaya varılmış bir hususu temsil etmemektedir.

55
Wilkinson, Paul, Political Terrorism, Londra, 1974, s. 9; Başeren, Sertaç H., “Terörizm ve
Uluslararası İlişkiler", Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 1, 2003, s. 51.
O|
Wilkinson, Paul, a.g.e. , s. 9; Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”,
a.g.m., s. 183.
fi4)
Wilkinson, Paul, “Pathways out of Terrorism for Democratic Societies”, Contemporary
Research on Terrorism içinde, Paul Wilkinson ve Alasdair M. Stewart, (der.), Aberdeen
University Press, 1989, s. 456; Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”,
a.g.m. , s. 183; Başeren, Sertaç H., “Terörizm ve Uluslararası İlişkiler”, a.g.m., s. 51.
58
Hoffman, Bruce, inside Terrorism, Columbia University Press, New York, 1998, s. 43;
Başeren, Sertaç H., “Terörizm ve Uluslararası İlişkiler”, a.g.m. , s. 51; Başeren, Sertaç H.,
“Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 184.
59
Bu görüşü paylaşan yazarlar için bkz. Jenkins, Brian M., “International Terrorism: The Other
World War”, a.g.e., s. 29; Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”,
a.g.m., s. 184; Falk, Richard A., “Revolutionaries and Functionaries: The Dual Face of
Terrorism”, International Terrorism: Characteristics, Causes,

29
Controls içinde, Charles W. Kegley, (der.), University of South Carolina, St. Martin’s Press
Inc., New York, 1990, s. 42.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

Siyasal saikle harekete geçen fail, araç olarak “şiddeti” kullan-


oc

maktadır. Ancak, hareketin doğrudan doğruya doğurduğu netice önemli


değildir. Bu neticenin ötesinde, yaratılmak istenen etki önem
taşımaktadır. 60 61 Siyasi olarak motive edilen teröristler için hedef;
genellikle; vukuu muhakkak şiddetin kurbanlarından ziyade daha geniş bir
hedef kitle arasında bir korku iklimi yaratmaktır.62 Yani etki için şiddet
kullanılmakta ve propaganda yapılmaktadır. 63 Bu etki harekete bakarak
son derece büyüktür. Terörizmin etkiye yönelik olmasını fiilin
sembolikliği ile açıklayan Başeren, “ Terörizmde fiil semboliktir. Yani
terörizm, bir kişiyi öldürüp milyonları korkutarak onların siyasal
tercihlerini etkilemektir” demektedir. 64 65 Bu özellikler teröristleri adi
suçlulardan ayırmaktadır. Adi suçlular da spesifik bir amaca ulaşmak için
teröristler gibi bir araç olarak şiddeti kullanmaktadır. Ancak, kaçırma,
öldürme, bombalama gibi şiddet eylemlerinin kendisi benzer olabilirken
amaç ya da saik açıkça aynı değildir. Adi suçlular, şahsi maddi çıkarları
için şiddet kullanmaktadır. Üstelik terörizmden farklı
olarak, adi suçluların eylemin ötesinde iletilmek istenen hiçbir mesaj-
00
ları yoktur.

60
Başeren, Sertaç H., “Terörizm ve Uluslararası İlişkiler”, a.g.m., s. 52.
o»r

Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 186.


fi T
Bkz. Wilkinson, Paul, “Trends in International Terrorism and the American Response”,
Terrorism and International Order içinde, Lawrence Freedman, Christopher Hill, Adam
Roberts, R. J. Vincent, Paul Wilkinson ve Philip Windsor, (der.), The Royal Institute of
International Affairs, Routledge, 1988, s. 38; Jenkins, Brian M., International Terrorism: A
New Mode of Conflict, Crescent Publications, Los Angeles, 1975, s. 1. Bu konuda Richard
Shultz, “Korkunun aşılanması tüm terörist eylemlerin ana amacı değildir. Böyle eylemler,
korku aşılamadan uzak belli taktiksel ve stratejik amaçlara sahip olabilir. Terörist eylemler
mantıklı tercihin bir sonucudur.” diyerek bu iki yazarın korku iklimi yaratma hususunda
paylaştıkları psikolojik yaklaşımdan ayrılmaktadır. Bkz. Shultz, Richard, “Conceptualizing
Political Terrorism”, International Terrorism: Characteristics, Causes, Controls içinde,
Charles W. Kegley, (der.). University of South Carolina, St. Martin’s Press Inc., New York,
1990, s. 45.
Jenkins, Brian M./‘International Terrorism: The Other World War”, a.g.m., s. 29.
64
Başeren, Sertaç H., “Terörizm ve Uluslararası İlişkiler”, a.g.m., s. 53.
65
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 41.

30

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Siyasi rejime karşı normal dışı şiddete dayalı mücadelenin başla-


masından yeni siyasi rejimin tesis edilmesine kadar geçen süreç içerisinde,
her aşamada terörizme başvurulabilmektedir. Buna çoğu zaman diğer
siyasal şiddet biçimleri olan gerilla savaşı ve savaş da eşlik ede-
bilmektedir.91 Bu durum tüm siyasal saikli şiddet eylemlerinin terörizm
olmadığına ve söz konusu faaliyetleri birbirlerinden ayırt etmenin
zorluğuna işaret etmektedir. Bu zorluğa rağmen, terörizmi, gerilla savaşı
ve savaştan ayırt edecek bazı ölçütlerin varlığından bahsedebiliriz.
Terörizm, gerilla savaşı ya da savaşın herhangi bir türü ile eşanlamlı
değildir.92 Zira, terörizm ile gerilla savaşı ve savaş arasındaki en önemli
fark, terörizm niteliğindeki fiillerin sembolik olmasıdır. Terörizmin
simgeselliğine kareılık gerilla savaşında ve savaşta fiil öncelikle neticeye
yöneliktir.93 Gerilla savaşının düzensiz olması ise onu savaştan da
ayırmaktadır. Bununla birlikte, Fransız ihtilalinden bu yana terörizmi
gerilla savaşından ayırt etmek her zaman kolay olmamıştır.94 Teröristler,
sık sık gerilla savaşçıları ile karıştırılmıştır. Aslında bu durum çok da
şaşırtıcı değildir. Çünkü, gerilla savaşçıları da benzer amaçlar için benzer
taktikleri kullanmaktadırlar. Üstelik hem teröristler hem de gerilla
savaşçıları genellikle ne üniforma giymekte ne de tanınmalarını sağlayacak
işaret taşımakta ve böylece savaşçı olmayanlardan ayırt
edilememektedirler. Ancak, hem teröristleri hem de gerilla savaşçılarını
“düzensizler” kategorisinin aynı sınıfına koyma eğilimlerine rağmen her
ikisi arasında esaslı farklılıklar vardır. Gerilla savaşı, esas itibariyle, seçici
şiddet vasıtasıyla uygulanan is- gI Başeren, Sertaç H., “Terörizm ve Uluslararası
İlişkiler", a.g.m., s. 55.
Jenkins, Brian M., “International Terrorism: The Other World War", a.g.m., s. 30.
93
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm", a.g.m. , s. 186; Başeren,
Sertaç H., “Terörizm, Kavramsal Bir Değerlendirme ve Mücadele", Avrasya Dosyası, Cilt 1,
Sayı 4, 1995, s. 166.
g4
Gerilla Savaşı, bir çatışma türü değil, uluslararası olduğu kadar iç çatışmalarda da başvurulan
bir özel savaş yapma yöntemidir. Buna bağlı olarak gerilla savaşçısı; çok değişik biçimlerde
ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle uygulanan Uluslararası Hukukta “gerilla savaşçısı", bir tek
kavram içinde ele alınarak savaşçı statüsünden yararlanıp yararlanmayacağı konusu açıkça
değerlendirilmemiştir. Bkz. Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, IV. Kitap,
Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, s. 204.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

yancı, ayaklanmacı bir silahlı protestodur. 66 Gerilla savaşçısı ise en yaygın


kabul gören kullanımı içinde, askeri birim gibi çalışan, düşman askeri
güçlerine saldıran ve toprak ele geçiren ve elinde tutan, tanımlanmış bir
coğrafi bölge ve bu bölgenin nüfusu üzerinde bazı egemen yetkiler ya da
kontrol de icra eden silahlı bireylerin sayısal olarak daha büyük bir
grubunu ifade etmek için kullanılmaktadır.67
Teröristler ise, gerillalar gibi eylemlerini açıkça yapmazlar, genel
olarak tanımlanmış bir coğrafi bölgeyi işgal etmeye ya da elde tutmaya
teşebbüs etmezler, düşman askeri güçleri ile çatışmaya girmekten hususi
olarak kaçınırlar ve toprak, halk üzerinde herhangi doğrudan denetim ya da
egemenliği nadiren icra ederler. Teröristlerin genel amacı şiddeti sivillere
ve sivil hedeflere yöneltmektir; gerilla savaşçısının genel amacı ise şiddeti
askeri hedeflere yöneltmektir. Askeri hedeflere terörist saldırılar istisnadır;
kural değildir. Oysa, askeri hedeflere gerilla saldırılan kuraldır; istisna
değildir.68
Sonuç olarak, organize bir şekilde hükümet kuvvetlerine karşı savaşan
ve ayırt edici işaretlere sahip gerilla hareketleri terörist metotlara
başvurmadıklan ve sivillerden ziyade askeri birimleri hedefleyerek hedef
seçimlerinde seçici kaldıklan ölçüde, terörist ve gerilla savaşçısı arasında
ayınm yapmak mümkündür.
Terörizm bir savaş şekli midir? Bu soruya verilecek yanıt, terörizm
türlerine, algılanan tehdidin ciddiliğine, devletlerin ve yazarların de-
ğerlendirmelerine bağlı olarak değişiklikler gösteren ve dolayısıyla belli
ölçüde sübjektiflikten kurtulamayan bir yanıttır. Terörist eylemlerin yıkıcı
sonuçlan ve ulusal güvenliğe ve bölgesel istikrara yönelttiği tehdit
nedeniyle, kimi yazarlar terörizmin bir savaş şekli olduğunu ileri
sürmekte;69 bir başka grup yazar ise bu görüşe katılmamaktadır.70

66
Combs, Cindy C., Terrorism in the Twenty-First Century, University of North Carolina-
Charlotte, New Jersey, 1997, s. 25.
QX
Bruce, Hoffman, a.g.e., s. 43.
68
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 63.
69
Bu konuda, örneğin Brian M. Jenkins, “Terörizm gerçekten savaşın yeni bir modeli
haline gelmiştir” demektedir. Bkz. Jenkins, Brian M., Combatting Terrorism Becomes a
War, Rand 6988, Rand Corp., Santa Monica, California, Mayıs 1984, s. 7. Paul Wilkinson da
benzer şekilde, “Uluslararası terörist saldırlar savaşa bir alternatif

32

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Geleneksel anlamda savaşın, düzenli ordular arasında veya devletle


gerilla gibi tanımlanabilir bir kuvvet arasında yapılan silahlı mücadeleyi
ifade ettiği göz önünde bulundurulursa, devletlerin çok fazla tercihe sahip
olmadıkları ortaya çıkmaktadır. Uluslararası terörizm açısından meseleyi
değerlendirdiğimizde ilk olarak devlet destekli terörizmin “yeni bir savaş
şekli” olarak nitelendirilmesi ve Uluslararası Hukukun savaşa yüklediği
teknik içerikleri kapsayabilmesi mümkünken; ideolojik, etnik veya dini
kimlikler üzerinde şekillenmiş devlet dışı terörist örgütler tarafından
gerçekleştirilen uluslararası terörizmin
bir savaş şekli olması mümkün değildir.
••

Üstelik, yaşayan Uluslararası Hukukun BM Antlaşması’nın md. 2/4’te


somutlaşan savaş dahil devletlerarası ilişkilerde herhangi kuvvet
kullanılmasını yasaklamış olduğu ve bu yasağın jus cogens doğada olduğu
göz önünde bulundurulursa devletlerin terörizmi bir savaş olarak
nitelendirmekten kaçınmaları gereği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, ABD
Başkanı George W. Bush’un 11 Eylül terörist saldırılarına ilişkin olarak
gerek 15 Eylül 2001’de yaptığı “ulusa sesleniş” konuşmasında, gerekse
teröristleri yargılamak için Askeri Komisyonlar kuran 13 Kasım 2001’deki
emri çerçevesinde, terörist eylemleri savaş eylemi olarak nitelendiren
ifadelerini, Uluslararası Hukukun bunlara yüklediği teknik içerikleri
kapsayacak şekilde yorumlamak doğru görünmemektedir.100 Bu koşullar
içinde devletlerin terörizmi savaş olarak isimlendirmeleri ve terörizme
karşı savaş ifadelerini kullanmaları siyasi koşullar içinde anlayışla
karşılanabilir. Terim, algılanan tehdidin ciddiliğini vurgulamak için
yoksullukla, cehaletle AIDS lle savaş gibi genel anlamda kullanılmaktadır.
Savaş olarak isimlendirmenin hukuksal sonuçlarını takip etmesi
amaçlanmamaktadır.101 değil, savaşın farklı bir modelidir” demektedir. Bkz. Wilkinson,
Paul, “Trends in International Terrorism and the American Response”, a.g.m., s. 38.
99
Greenwood, Christopher, “International Law and the War Against Terrorism”,
International Affairs, Cilt 78, Sayı 2,2002, s. 305.
100
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Amerika Birleşik Devletlerinde
Gerçekleştirilen Terörist Saldırılar ve Yol Açtığı Gelişmeler Üzerine Bir Değerlendirme”, Prof.
Dr. Vecdi Aral’a Armağan, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 2001, s. 70.
101
Greenwood, Christopher, a.g.m., s. 305.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

. Terörizmin Türleri
Terörizmi sınıflandırmak amacıyla doktrinde pek çok çalışma yapılmış
olmasına karşın bu alanda geliştirilmiş ortak bir tipolojiden bahsetmek
mümkün değildir. Bu nedenle çalışmanın amacı açısından terörizmi,
faaliyette bulunduğu ve etkilediği coğrafi alan, eylemleri
gerçekleştirenlerin tabiiyeti, eylemlerin doğurduğu sonuç, açığa vurulmuş
somut amacı ve yabancı bir unsur içerip içermemesi gibi unsurlardan yola
çıkarak ulusal/ülke içi terörizm, devlet terörizmi, uluslarötesi/
transnasyonel terörizm ve uluslararası terörizm olarak sı- nıflandırabiliriz.
Bu sınıflandırma hem devletler arasındaki uluslararası politika ilişkilerinde
hem de uluslar ötesi ilişkilerde ve devletin kendi iç siyasetinde terörizme
başvurulabileceğini göstermektedir.

1. Ülke tçi Terörizm


Ulusal terörizm tek bir devlet içinde sınırlı kalan ve yabancı bir unsur,
ilişki veya katılımın söz konusu olmadığı sistematik şiddettir.102 Bu yönü
ile ulusal terörizm uluslarötesi terörizme çok benzemektedir. Bu ikisi
arasındaki en önemli farklılık, ulusal teröristlerin eylemlerini bir ulusun
vatandaşlarına karşı yöneltmeleridir.101 Uluslarötesi terörizm gibi ülke içi
terörizm de herhangi bir hükümet tarafından doğrudan desteklenmez.
Ancak, tarihsel olarak ülke içi terörizmi pür bir durumda bulmak çok
zordur. Böyle bir durum ancak teorik olarak mümkündür.

2. Devlet Terörizmi
Devlet terörizmi, bir devletin kendi ülke sınırlan içinde kendi va-
tandaşlanna karşı uyguladığı sistematik şiddet eylemlerinden oluş- 71 72

Wilkinson, Paul, “Trends in International Terrorism and the American Response", a.^.e., s.
38.
72
Mullins, Wayman C., A Sourcebook on Domestic and International Terrorism: An Analysis
of Issues, Organizations, Tactics and Responses. Charles C. Thomas Publisher Ltd.,
Springfield, Illinois, 1997, s. 36-37.

34

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

maktadır.104 Devlet terörizmini, devlet sponsorlu terörizmden ayırt etmek


gereklidir. Devlet sponsorlu terörizmde terörist eylemlerin faili bir
devletin açık ya da örtülü desteği ile hareket eden devlet dışı aktördür.
Devlet terörizmi ise, devlet aktörleri tarafından Uluslararası İnsani Hukuk
ve İnsan Haklan Hukukunun ihlali içinde gerçekleştirilen, kapsamlı,
yaygın ve sistematik şiddet kullanmasıdır/05 Bu tür terörizm devlet
politikasının bir parçası olarak işlenen soykınm/jenosit, insanlığa karşı
suç, savaş suçu ve işkenceyi kapsamaktadır. Devlet terörizmi uygulayan
devletlerin amaçlan siyasi muhalifleri ya da etnik bir grubu bastırarak
mevcut rejimi idame ettirmektir. Bu amaçla, gerekirse sosyal ya da politik
bir grup toptan yok edilebilmektedir.106 Totaliter sistemlerin başvurduğu
devlet terörizmi olarak nitelendirilen bu olgunun örnekleri Sovyetler
Birliği’nde Lenin ve Stalin, İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler,
Çin’de Mao Zedong, Kamboçya’da Pol Pot liderliğindeki Kızıl Khmer’ler
ve Irak’ta Saddam Hüseyin rejimi olup, bunlar ırkı, dini ve siyasi görüşleri
nedeniyle kendi halklanna karşı kapsamlı devlet terörizmi
uygulamışlardır.

3. Uluslarötesi Terörizm
Devlet dışı aktörlerin uluslararası düzeyde şiddet eylemlerine ka-
nşması 1970’lerdeki analizlerin ana odağı olmuş ve bu durum
“Uluslarötesi Terörizm” kavramı ile ifade edilmiştir. 7
Devletlerin ve hükümetlerin yetkilerinin ve denetimlerinin tartışılır
hale geldiği 1960’lann sonu ve 1970’lerin başından itibaren uluslararası
sistemin temel yapısı tekrar sorgulanmaya başlanmıştır. Yeni konuların ve
yeni aktörlerin ortaya çıkması ve artan karşılıklı bağımlılık, geleneksel
devlet merkezli paradigmaları uluslararası sistemin analizinde yetersiz
bırakmıştır. Bu çerçevede uluslarötesi ilişkileri ve ku- utl Başeren, Sertaç H.,
“Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 187.
105
Bassiouni, M. Cherif, “Legal Control of International Terrorism: A Policy-Oriented
Assessment”, Harvard International Law Journal, Cilt 43, Sayı 1, 2002, s. 84; Mullins,
Wayman C, a.g.c., s. 37.
I (i/
’ Bassiouni, M. Cherif, a.g.m., s. 85.
107
Richardson, Louise, “Global Rebels: Terrorist Organization as Trans-national Actors”,
Harvard International Review, Cilt 20, Sayı 4, 1998, s. 52.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

ramlan dikkate alarak, devletin dışında uluslararası siyasal süreci etkileyen


ve bu süreçte önemli rol oynayan, bağımsız eylemlerde bulunarak devletin
mutlak otorite ve güç olma durumunu zorlayan başka aktörlerin de
varlığından yola çıkarak uluslararası ilişkileri analiz eden
Transnasyonalizm/Uluslarötesilik, devlet merkezli paradigmalara karşı
yeni bir paradigmatik çıkışı temsil etmiştir.73
Geleneksel yaklaşımlarda uluslararası ilişkiler sadece egemen devletler
arasındaki ilişkileri ifade ederken, Uluslarötesi/Transnas- yonal İlişkiler,
egemen ulus devletler arasındaki ilişkilerin yanında uluslararası örgütler,
uluslaraşın örgütlenmeler, çok uluslu şirketler ve ulus altı gruplar
arasındaki ilişkileri; ayrıca halklar arasındaki karşılıklı toplumsal, kültürel
ve fınansal ilişkileri ve diğer tüm ilişki ve etkileşimleri de içeren ulusal
sınırlarını aşan faaliyetleri tarif etmek için kullanılmıştır. 74 Devletten
bağımsız sosyal ilişkilerin ulusal sınırlar ötesindeki artan hacmi,
devletlerin birbirine olan artan bağımlılığının bir kanıtı olarak ilgi
çekmiştir. Ancak, beklenilenin tersine, karşılıklı bağımlılık, ulusal ve
uluslararası politika arasındaki farkı tamamen yok etmemiş; özellikle ulus
devletler demode olmamıştır. Bununla birlikte, ekonomik alanda devlet
otonomisi aşınmıştır. 75 Bu süreç içinde, uluslar arasında artan birbirine
bağımlılığın bir ürünü olarak ortaya çıkan ve bir toplumdan diğerine
devletleriyle ilişkisi olmadan uzanan “Uluslarötesi Terörizm” kavramı ile
“Uluslararası Terörizm” kavramı arasında bir ayrım yapılmıştır. Bu
ayrımda uluslarötesi terörizm, herhangi bir şekilde devletin bir müdahalesi
olmaksızın, devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen terörist ey-
lemleri ifade ederken; uluslararası terörizm, devletin desteği, sponsorluğu
veya kontrolü altında, bireyler veya gruplar tarafından gerçekleştirilen
terörist eylemleri ifade etmek için kullanılmıştır. 76 Bu çerçevede
uluslarötesi terörizmi uluslararası terörizmden ayıran temel

73
Richardson, Louise, a.g.m. , s. 52; An, Tayyar, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa
Yayınlan, İstanbul, 2002, s. 357-358.
74
An, Tayyar, a.g.e., s. 361,373-374.
75
Guel Ke, Adrian, The Age of Terrorism and the International Political System, I. B.
Tauris Publishers, Londra, 1995, s. 146.
76
Richardson, Louise, a.g.m., s. 53.

36

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

nokta; terörist örgütler tarafından gerçekleştirilen operasyonların her-


hangi bir devlet tarafından yönetilmemesi ya da kontrol edilmemesi
olmuştur.112
1980’lerden sonra uluslarötesi terörizm kavramı daha az kullanılır hale
gelmiştir. Bunun nedeni, devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen
terörist eylemlerin desteklenmesinde devletlerin oynadığı role önem
verilmesidir.113 Bu durum, uluslararası terörizmi ve özellikle de devlet
sponsorlu terörizmi önemli hale getirmiştir. Günümüzde, uluslararası
terörizm ve uluslarötesi terörizm arasında bir ayırım yapılmamakta ve
kavramlar dönüşümlü olarak birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu
bağlamda örneğin, Walter Enders ve Todd Sandler, devlet sponsorlu
terörizmi uluslarötesi terörizmin bir örneği olarak nitelendirmektedirler.114
Sonuç olarak, uluslarötesi terörizm, devlet dışı terörist gruplar tara-
fından, kendilerine sempati duyan hükümetlerden herhangi bir destek alıp
almamalarına bakmaksızın, siyasi amaçlar için normal dışı şiddet
kullanımı ya da tehdidi olarak tarif edilebilir."5

4. Terörizmin Uluslararasılaşmasınm Nedenleri


Terörizm, yeni ve modem bir fenomen değildir. Siyasi düzeni yıkmak
ve geniş bir izleyici kitlesini etkilemek için tasarlanan iyi düşünülmüş,
kasıtlı terörist eylemler tarihin kaydetmiş olduğu süreç içinde değişik
şekillerde pek çok toplumda var olmuştur. Terör eylemlerinin bilinen en
eski örneklerinden birisi Filistin’deki (M.Ö.73- 66) kutsal savaşçı
Zealot/Siccari’lerin Roma vatandaşlarına ve Roma İmparatorluğu
yönetimini destekleyenlere karşı yapmış olduğu ey-

112
Mullins, Wayman C, a.g.e., s. 35.
113
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 27.
114
Enders, Walter ve Todd Sandler, “Transnational Terrorism in the Post Cold War Era”,
International Studies Quarterly, Cilt 43, 1999, s. 149; Benzer yaklaşım için bkz. Kartha,
Tara, “Countering Transnational Terrorism”, Strategic Analysis: A Monthly Journal of the
IDSA, Cilt 23, Sayı 11,2000, s. 1.
115
Mullins, Wayman C., a.g.e., s. 35.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
temlerdir.77 1090-1275 yıllan arasında İsmaililer mezhebine bağlı, Haşan
Sabbah’ın liderliğindeki Haşişi/Assassins tarikatı tarafından İslam’ın
güncel yaşam etkilerinden anndınlması ve sadeleştirilmesi amaçlanarak
yürütülen eylemler siyasal teröre spesifik bir örnek oluşturmaktadır. 78
Yine, Julius Caesar’m (M.Ö.44) öldürülmesi modem siyasi suikast
terörizm olarak tanımlandığı sürece bir terörizm eylemidir. Zira, modem
politika bilimi devlet başkanlan ve diğer devlet memurlannın
öldürülmesini bir terörist eylem olarak sayma eğilimindedir.79
Bununla birlikte, kutsal değerlerden anndınlmış siyasal terörizm, ilk
kez Fransız ihtilali sırasında popülerleşmiştir. Çağdaş kullanımının aksine,
bu dönemde terörizm pozitif bir anlama sahip olmuştur. 1793- 1794
sistemi ya da régime de la terreur ,1789’un ulusal ayaklanmalarını takip
eden geçici anarşik dönem sırasında, düzen tesis etmenin ve devrim
değerlerini korumanın bir aracı olarak kabul edilmiştir.80 İronik olarak, bu
dönemde terörizm kavramı, fazilet ve demokrasi fikirleriyle
bağlantılandınlmış; terörizmin amacı, demokratik olmayan siyasi sistemin
kökten şekilde değiştirilmesi ve yerine demokratik yeni bir düzenin
kurulması olmuştur.81“0
Endüstri Devrimi ite meydana gelen kapsamlı sosyo-ekonomik de-
ğişiklikler, Marksizm ve Komünizm gibi yeni ideolojiler yaratmıştır. Bu
ortamda terörizm, ihtilalci ve devlet karşıtı bir anlam kazanmış, 1. Dünya
Savaşı öncesi döneme kadar da bu anlamını muhafaza etmiştir. Bu
dönemde özellikte Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaris- tan
İmparatorluğu gibi büyük devletlere karşı etnik-milliyetçi/aynlıkçı
hareketler tarafından terörizme başvurulmuştur.82 1880 ve 1890’larda

77
Vogelson, Jay M., “Multinational Approaches to Eradicating International Terrorism”, The
International Lawyer, Cilt 36, Sayi 1, 2002, s. 67.
111
Bu konuda aynntth bilgi için bkz. Rapoport, David C„ “Religion and Terror: Thugs,
Assassins, and Zealots", International Terrorism: Characteristics, Causes, Controls içinde,
Charles W. Kegley, (der.), University of South Carolina, St. Martin’s Press Inc., New York,
1990, s. 147-150.
79
Combs, Cindy C., a.g.e., s. 21.
80
Hoffman, Bruce, a.g.e.. s. 15.
1:0
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 16.
I2
' Hoffman, Bruce, a.g.e.. s. 17.
38

Telit hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

uluslararası sempati kazanmak ve destek elde etmek için, militan Er-


meni milliyetçi hareketler, Türkiye’nin doğusunda terörist bir strateji
izlerken aynı dönemlerde IMRO (Inner Macedonian Revolutionary
Organization), günümüz Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan toprak-
larıyla örtüşen bölgede bağımsızlık adı altında terörizme başvurmuştur. 2
Gavrilo Princip tarafından, 28 Haziran 1914’de Avusturya- Macaristan
İmparatorluğu Veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da
öldürülmesi ise I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olmuştur. Arşidük
Franz Ferdinand’ın öldürülmesi, Sırp hükümeti tarafından emredilmemiş
ve onaylanmamıştır. Ancak, 191 l’de Narodna Obrana’dan ayrılan “Kara
El” olarak bilinen radikal fraksiyon ve Genç Bosnalılar ile Sırbistan
hükümeti arasındaki yakın bağlantılar, günümüzde devlet sponsorlu
terörizm olarak bilinen çağdaş fenomene uygun bir tarihsel paralellik
sağlamaktadır. 123
1930’larla birlikte terörizm, totaliter devletler ve bunların diktatör
liderleri tarafından kendi sınırlan içindeki vatandaşlanna karşı ger-
çekleştirilen kapsamlı bastırma eylemlerini tarif etmek için kullanılmıştır.
124
Hükümetler tarafından gücün ve iktidarın suiistimalini ifade eden bu
olgu çerçevesinde Vladimir Lenin, Joseph Stalin, Mao Tse Tung ve
Adolph Hitler devlet teröristi olarak nitelendirilmişlerdir.125 Günümüzde,
devlet terörizmi olarak isimlendirilen bu olgunun yakın zamanlardaki
örnekleri ise Vietnam, Kamboçya, Brezilya, Libya, İran, Irak, Nikaragua
ve Küba’da yaşanan gelişmelerdir.
II. Dünya Savaşı’m takiben, “terörizm”, ihtilalci anlamını yeniden
kazanmıştır. 1950’lerde Asya, Afrika ve Orta-Doğu’da çeşitli milliyetçi ve
sömürgecilik karşıtı gruplar doğmuş Kenya, Cezayir ve Kıbrıs gibi ülkeler,
kısmen de olsa, koloni güçlerine karşı terörizm kullanan milliyetçi siyasi
hareketler sayesinde bağımsızlıklarını kazanmışlardır.126 Bu durum
terörizmin artmasına katkıda bulunan bir dinamik yaratmıştır.

122
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 20.
123
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 22- 23.
124
Mullins, Wayman C, a.g.e., s. 43.
125
Mullins, Wayman C., a.g.e., s .43.
126
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 25.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

1960’lann sonu ve 1970’lerin başlarında terörizmin uluslar arası-


laşmasında Filistin sorununun etkisinin büyük olduğu görülmektedir. Arap
ülkeleri, 1967 savaşında yenilmiştir. Bu yenilginin sonucu olarak Filistinli
militanlar, konvansiyonel bir savaşla ya da diplomasi ile Batı Şeria, Gazze
Şeridi ve Sina Yanmada’smı kapsayan İsrail işgalini kaldırmanın ve
Kudüs’ü yeniden ele geçirme yollarının kendilerine kapatıldığı sonucuna
varmışlardır. Arap ülkelerinin bölünmüşlüğü ve İsrail’in askeri olarak daha
da güçlenmesi İsrail’e ve onun destekçilerine karşı kuralsız bir siyasal
şiddetin uygulanmasını gerektirmiştir. Devletsiz bir ulus olan Filistinlilerin
çıkmazına dünyanın dikkatini çekmenin tek yolu, şiddeti uluslararası
hedeflere yöneltmek olmuştur.83 Bu bağlamda; 2 Haziran 1968’de Filistin
Kurtuluş Halk Cephesi’ne (PFLP) dahil üç silahlı Filistinli teröristin, bir
İsrail El-Al ticari uçağını Roma’dan Tel Aviv’e gidiş rotasında kaçırması,
terörizmin uluslararasılaştığının ilk habercisi olmuştur. Bunu, 1972 Münih
Olimpiyat Oyunları trajedisi izlemiştir. 84 Modem haberleşme sistemi
sayesinde bütün dünya gelişmeleri anında ve en ince ayrıntısına kadar
izlemiş, medeni alemde derin bir şok ve dehşet dalgası esmiştir. Hem rehin
alma hem de kurtarma operasyonunun olağanüstü başarısız olduğu
“Olimpiyat Trajedisi” bir yandan dünyanın gözünde Filistinlilerin
davalarının haklılığına zarar vermiş öte yandan da uluslararası terörizm
tehdidinin ne denli ciddi olduğunu kanıtlamıştır.85 Yalnızca, 1967 -1974
yıllan arasında gerçekleştirilen uluslararası terörist saldınlann % 15’inin
Filistinli gruplar tarafından gerçekleştiril

83
Guel Ke, Adnan, a.g.e., s. 147.
" Olay kısaca şu şekilde gelişmiştir: 1972 yılının Eylül ayında 20. Münih Olimpiyat Oyunları
sırasında, Filistinli “Karar Eylül“ Örgütü’ne mensup sekiz Filistinli terörist tarafından, İsrailli
sporcuların ikametlerine aynlan yere yapılan saldın sonucu, bu teröristler 9 kişiyi rehin almışlar,
İsrail cezaevlerinde tutuklu bulunan 236 Filistinli mahpusun salıverilmesini istemişlerdir. Batı
Alman hükümeti; görünüşte isteklerini kabul etmiş, bu kişilere Mısır’a gidebilmeleri için hava
ulaşımı temin etmiştir. Bununla beraber, Feurstenfeldbruck Havaalanında, Alman keskin
nişancılan teröristlere ateş açmışlar, çatışmada tüm rehineler, dört terörist, bir polis memuru ve
bir helikopter pilotu ölmüştür.
85
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 72-73.

40

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

miş olması, Filistin sorununun terörizmin uluslararasılaşmasındaki


payını göstermek açısından oldukça çarpıcıdır.86
Terörizmin uluslararasılaşmasınm bir başka nedeni gelişmiş ülkelerde,
özellikle öğrenci gruplan arasında, Neo-Marksist ve Troçki solculuğunun
doğmasıdır. Bunlann ortak noktası ABD’nin Vietnam politikasına ve genel
olarak neo-emperyalizm olarak tarif ettikleri ABD’nin üçüncü dünya
ülkelerine yönelik politikalanna karşı katı muhalif tutumlanydı. Nitekim,
Baader-Meinhof, Kızıl Tugaylar ve Japon Kızıl Ordusu gibi terör örgütleri,
bu eğilimin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu örgütler dünya sathında
devrimci mücadele için kendi aralarında olduğu kadar, FKÖ gibi,
dışandaki hareketlerle uluslararası bağlantılar kurarak evrensel bir iletişim
ağına sahip olmuşlardır.87 88 Ancak, bu ağın kesişme noktası olan ideolojik
özdeşlik zamanla aşınırken, 1980’li yıllarda terör örgütlerinin temel
motivasyonu artık devrimci ideoloji olmaktan çıkmış ve dinsel ya da etnik
motivasyon-
1oo

lara yönelen gruplar ağırlık kazanmıştır. Nitekim, 1991’de Sovyet- ler


Birliği’nin yıkılmasını takiben, uluslararası terörist saldın gerçekleştiren
Marksist- Leninist gruplann sayısı %50 azalmış fakat 1992- 1998 dönemi
arasında terörist saldınlara kanşan ulusal bağımsızlık ya da aynlıkçı
gruplann sayısı iki katına çıkmıştır.89
1980’lerde Orta-Doğu’da özellikle Amerikalı diplomatlara ve askeri
hedeflere karşı gerçekleştirilen bir dizi intihar saldırısı, dikkatleri devlet
sponsorlu terörizmin artan tehdidine çekmiştir. Böylece, terörizm, bedel
ödeme riski olmaksızın, zayıf devletler tarafından daha güçlü hedef
devletleri yıpratmak ve bunlardan taviz kopartmak için başvurulan örtülü
bir savaş şekli ile ilişkili hale gelmiştir.90
1990’lann başında ise terörizm “narko-terörizm” ve “belirsiz bölge
fenomeni/gray area phenomenon” olarak isimlendirilen iki yeni kavramla

86
Wilkinson, Paul, “Trends in International Terrorism and the American Response”, a.g.m., s.
43.
l3r
Wilkinson, Paul, “Trends in International Terrorism and the American Response”, a.g.m., s.
43-44; Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 73.
88
Kavun, Baki, “Uluslararası ve Uluslarüstü Terörizm”, Uluslararası Terörizm ve Dış
Politika, (der.) Osman Metin Öztürk, Biltek Yayınlan, Ankara, 2002, s. 48
89
Johnson, Larry C, a.g.m., s. 899.
90
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 27.

41
i

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

daha ilişkili hale gelmiştir. Narko-terörizm çerçevesinde, terörizmin çok


maliyetli bir iş haline gelmesi, dünya piyasalarında en çok kar getiren
uyuşturucu ticaretine terörist örgütlerin ve kimi hükümetlerin dahil
olmaları sonucunu doğurmuştur.135 “Belirsiz bölge fenomeni” ise
denetimin meşru hükümetlerden yan siyasi, yan suçlu yeni güçlere geçtiği
geniş alanlan etkileyen şiddeti tarif etmek ya da geleneksel savaşa
uymayan düzensiz kuvvetlerin karıştığı çatışmalan nitelendirmek ya da
devlet dışı aktörler ve hükümet dışı yöntemler ve örgütlenmeler tarafından
ulus devletlerin istikrarına yönelik tehditleri göstermek için kullanılır hale
gelmiştir.136
1990’lı ve 2000’li yıllar, uluslararası terörizm eylemlerinin biçim-
lerinde farklılaşmalar olduğu kadar eylemlerin sayısı ve tahribat gücünde
de bazı değişikliklerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Brian Jenkins’ın
“Teröristler bir çok insanın izlemesini ve dinlemesini istiyor; bir çok
insanın ölmesini değir önermesi artık geçerliliğini yitirmiştir.137 Zira,
1990’larda uluslararası terör olayları ve terörist gruplar; sayı itibariyle
azalmış, paradoksal olarak, terörist saldırılarda ölenlerin sayısı artmıştır.138
Japonya’da Aum Shinriko (Adalet Kurulu/Yüce Gerçek) Tari- katı’nın
20 Mart 1995 tarihinde Tokyo metrosunda gerçekleştirdiği sarin gazı
saldırısında 6 kişi hayatını kaybetmiş, 121 kişi ağır yaralan-

Örneğin KolombiyalI uyuşturucu örgütleri ile Peru’daki Sendero Luminoso (Aydın- lık
Yol) Örgütü arasındaki ilişkiye dikkat çeken Anthony Lake, uyuşturucu kaçakçıları, teröristler
ve organize suç örgütleri arasındaki ilişkileri “ölümcül bağ” olarak isimlendirmektedir. Bkz.
Lake, Anthony, a.g.e., s. 61-62. Bu konuda aynca bkz. Çaycı, Sadi, Düşük Yoğunlukta
Çatışma, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara, 1989, s. 13-14.
136
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 28.
13
Laqueur, Walter, “The New Face of Terrorism”, The Washington Quarterly, 1998, s. 171.
138
1987’de dünya ölçeğinde 60’dan fazla farklı terörist örgüt terörist saldırılar
gerçekleştirirken, 1998 yılı itibariyle terörist örgütlerin sayısı 40’a inmiştir. Bkz. Johnson, Larry
C., a.g.m., s. 899.

mış, toplam 4695 kişi bu olaydan etkilenmiştir.139 11 Eylül 2001’de


ABD’de meydana gelen konvansiyonel terörist saldırılarda ise 2795 kişi
hayatını kaybetmiştir.140 Bu olaylar, terörizmin şiddet ve kan dökmeyi
artırdığı yeni bir döneme girildiğini göstermektedir. Kayıpların

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

artmasındaki en önemli sebep, kuşkusuz, telekomünikasyon, silah ve


yardımcı ekipman teknolojisinin her geçen gün daha da hız kazanarak
gelişmesi ve “sosyal küreselleşme” sonucu gelişen bu teknolojinin El
Kaide ve diğer bir dizi terörist aktörün eline geçmesidir.141
Sovyetler Birliği ’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi küresel
nükleer savaş tehdidini azaltmış ancak nükleer terörizmi olası kılmıştır.142
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu bu ülkede yaşanan otorite boşluğu
ve ekonomik kriz, nükleer imkanların kontrol dışı kullanılma riskini ortaya
çıkarmış; zenginleştirilmiş Uranyum ve Plütonyum gibi nükleer
maddelerin Rusya’dan çalınma vakaları artmıştır.143 Terör örgütlerinin,
nükleer teknolojiye sahip ve terörizme destek veren ülkeler adına bu tür
silahları kullanma olasılığı ise “devlet destekli nükleer terörizm” olgusunu
gündeme getirmiştir144 Küreselleşmenin etkisiyle gelecekte El Kaide ya da
diğer terörist grupların katastropik terörizm olarak isimlendirilen bu tür
terörist saldırılan

139
Ayrıntılı bilgi için bkz. Pangi, Robyn, “Consequence Management in the 1995 Sarin Attacks
on the Japanese Subway System”, Studies in Conflict & Terrorism, Cilt 25, Sayı 5, 2002, s.
421-447.
140
Hills, Alice, “Responding to Catastrophic Terrorism”, Studies in Conflict & Terrorism,
Cilt 25, Sayı 4, 2002, s. 245.
141
Murphy, Jfcon F., “The Impact of Terrorism on Globalization and Vice-Versa“, The
International Lawyer, Cilt 36, Sayı 1, 2002, s. 78.
142
Jenkins, Brian M., “Will Terrorists Go Nuclear? A Reappraisal”, The Future of
Terrorism: Violence in the New Millennium içinde, Harvey W. Kushner, (der.), Sage
Publications, Thousand Oaks, Londra, New Delhi, 1998, s. 233-234.
143
Lindley, Daniel A., “The Campaign Against Terrorism”, Kroch Institute Occasional
Paper 22, University of Notre Dame, Nisan 2002, s. 5; Jenkins, Brian M., “Will Terrorists Go
Nuclear? A Reappraisal”, a.g.m., s. 236.
144
Terör örgütlerinin bu yönde bazı girişimlerinin olduğu bilinmektedir. Örneğin, 1992’den
beri nükleer silah elde etmek isteyen El Kaide, bu amaçla Güney Afrika’dan uranyum, eski
Sovyetler Birliği’nden de nükleer madde ve malzemeler satın almayı denemiştir. Bu konuda
bkz. Allison, Graham, “Could Worse be yet to Come?”, Economist, 1 Kasim 2001.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

gerçekleştirmeyi başarması halinde özgür ve demokratik toplumlann temel


değerleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.91 92

5. Uluslararası Terörizm
Uluslararası terörizm, Uluslararası Hukukun ilgi alanına giren bir
meseledir. Uluslararası terörist eylemler, uluslararası diplomasi ya da
savaş kurallarının kabul edilen normları dışında kalan şiddet eylemleridir.
Bu meyanda bir tanım vermek gerekirse, uluslararası terörizm,
Uluslararası Hukukun temsil ettiği değerlere yönelik bir mücadeledir. 146
Bir başka tanım vermek gerekirse, uluslararası terörizm, “Bir yabancı ülke
veya kuruluşun desteği ile yürütülen ve/veya bir yabancı ülke
vatandaşlarına, kurumlanna ya da hükümetlerine karşı yöneltilen
terörizmdir.” 93 Bu tanımdan yola çıkarak uluslararası terörizm, bir
yabancı ülke vatandaşlarına, kurumlanna ya da hükümetlerine karşı
yöneltilen doğrudan terörist eylemleri kapsayabileceği gibi, uluslararası
boyutun daha dolaylı bir şekil aldığı terörizmi de içerebilmektedir.
Uluslararası gerçekler ışığında, uluslararası boyut daha dolaylı bir şekil
almaktadır. Şöyle ki; bir terörist grup, yabancı ülkelerden nakit para, silah,
lojistik destek ya da siyasi destek temin etmeye çalışabilmekte; terör
örgütünün mensuplan ve liderleri ülke dışında güvenli bölgeler
bulabilmekte ya da dost yabancı devletler ve terörist gruplarla ad hoc
işbirliği tesis edebilmektedir.94
Sonuç olarak, devlet sponsorluğu ya da desteği, uluslararası terörizm
için bir ön koşul teşkil etmemektedir. 95 Bu çerçevede uluslararası
terörizmi, devlet destekli uluslararası terörizm ve devlet destekli olmayan
uluslararası terörizm olarak sınıflandırmak mümkündür. Devletlerin
terörizme kanşma düzeyleri ve türleri bundan zarar gören

91
Murphy, Jhon F., a.g.m., s. 89. Terörizmin küreselleşmesi konusunda ayrıca ayrıntılı bilgi
için bkz. Anboğan, Deniz Ülke, “Terörizmin Küreselleşmesi”, Dünyada ve Türkiye’de Terör
içinde, T.C. Merkez Bankası Yay., Ankara, 2002, s. 223-232.
92
Jenkins, Brian M., International Terrorism: A New Mode of Conflict, a.g.e., s. 2.
93
Çaycı, Sadi, a.g.e., s. 8.
140 _
Wilkinson, Paul, “Trends in International Terrorism and the American Response”, a.g.m., s.
38.
,4
’Erickson, Richard J., a.g.e., s. 25.

44

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

devletlere açık hukuksal çareleri belirleyen esaslı faktör olması


nedeniyle bu tasnif önem taşımaktadır. Bu çerçevede terörist örgütlerle
devlet arasındaki ilişkinin açık bir şekilde ortaya konması gerekmektedir.

II. ULUSLARARASI TERÖRİZME DEVLETLERİN


KARIŞMA DÜZEYLERİ
Devletler, terörist gruplara maddi destekte bulunmaktan, silah ve
gerekli diğer malzeme sağlamaya, ülkelerini terörist gruplara açarak
bunlara güvenli bölgeler, eğitim ve istihbarat sağlamaya, terörizmle
mücadele konusunda isteksiz ya da yetersiz kalmaya, bir terörist örgütün
faaliyetlerini yönetmeye ve resmi devlet kurumlan tarafından işlenen
doğrudan terörist saldınlara kadar sıralanan bir dizi yollarla uluslararası
terörizme karışabilmektedirler. Günümüzde, pek çok terör örgütü varlığını
ve etkinliğini, devletlerin vermiş olduğu bu destek sayesinde devam
ettirebilmektedirler.150 Bu kanşmalann bir kısmı teröristlere olduğu kadar
bu devletlere karşı da devletlerin kuvvet kullanmasına meşru bir zemin
hazırlayabilecektir.151 Dolayısıyla, devletlerin uluslararası terörizme
karışma düzeylerini belirlemek; mağdur devletlerin alacaklan tedbirlerin
meşruluğu açısından son derece önem taşımaktadır.
Uluslararası terörizme devletlerin karışma düzeylerini göstermek için
muhtelif yazarlar tarafından muhtelif tipolojiler önerilmektedir. Örneğin,
Antonio Cassese, devletler ve terörist aktörler arasındaki ilişkinin altı farklı
türünden söz etmektedir: Bu altı sınıf şunlardır: Fiili resmi devlet
görevlileri tarafından ülke dışında işlenen terörist eylemler; terörist
eylemler için devletin kendi organlannı değil fakat devlet tarafından
örgütlenen, teçhizatlandırılan, komuta ve kontrol edilen gayri resmi
birimleri, paralı askerleri, silahlı çeteleri kullanması; bir devlet tarafından
bağımsız terörist gruplara finansal yardımda 150 Yakın zamanlara kadar
devletlerden bir kısmının hangi terör örgütlerini desteklediğine ilişkin bilgi için bkz. ileride
dipnot 176, s. 51-53.
51
Topal, Ahmet Hamdi, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı
••
Kuvvet Kullanma, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 2004, s. 61.

bulunulması ya da silah sağlanması; bir devlet tarafından terörist gruplara


lojistik destek sağlanması; devletin ülkesi içinde terörist üslerin varlığını
kabul etmesi; bir devletten aktif ya da pasif hiçbir yardım almayan bir

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

terörist grubun uluslararası sularda ya da uluslararası hava sahasında bir ya


da daha fazla devletin vatandaşlarına karşı saldın gerçekleştirdiği
durumlardır.96 Jhon Murphy ise, uluslararası terörizme devlet karışmasını
12 farklı düzeyde ele almaktadır. Bu kategoriler devletin, terörist eylemi
bizzat gerçekleştirmesi; doğrudan destek vermesi; istihbarat sağlaması;
terörist eylemlere yönelik özel eğitim sağlaması veya teröristleri
uzmanlaştırması; diplomatik ayncalıklardan yararlandırması; yüksek
teknoloji sağlaması; silah ve patlayıcılar sağlaması; ulaşım imkanları
sağlaması; teröristlerin ülkesini kullanmasına izin vermesi; fınansal destek
sağlaması; zımni ve sözlü destek vermesinden, oluşmaktadır. Murphy, bu
on iki faklı kategorinin; devletin destek vermesi ve sponsor olması şeklinde
iki ana başlık altında toplanabileceğini de ileri sürmektedir. 97 Devlet-
terörist aktör ilişkisinin farklılık ve karışıklığını ortaya koymak
bakımından Cassese ve Murphy tarafından önerilen bu tipolojiler oldukça
dikkate değerdir. Ancak tezin amacı bakımından devletlerin uluslararası
terörizme karışma düzeylerini, devlet sponsorluğu, devlet desteği, devlet
toleransı ve devlet hareketsizliği olarak dört temel noktaya indirgeyerek ele
almak yerinde olacaktır.98

A. Devletin Terörizme Sponsor Olması


“Savaş diplomasinin devamıdır. Terörizm ise, savaş ve diplomasi ile
elde edilemeyen sonuçlar elde etmek için yapılan eylem veya eylemlerdir".
99

1980’lerin başından beri çeşitli ülkeler terörizmi dış politikanın bir


aracı olarak benimsemişlerdir. Bu dönemde terörizm sadece azınlık
gruplan ve bağımsızlık hareketleri gibi zayıfların bir silahı yerine
devletlerin hatta süper güçlerin bile bir aracı haline gelmiştir. Bu genellikle
devletin açık kanşması olmaksızın “örtülü” terörizm şeklini ••
almıştır. Örtülü terörist davranış “gizli devlet terörizmi/clandestine State
terrorism” ve “devlet sponsorlu terörizm” olarak iki kategoriye
aynlmaktadır.156 Bununla birlikte, devlet dışı aktörleri destekleyen
96
Cassese, Antonio, "The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,
International and Comparative Law Quarterly, Cilt 38, 1989, s. 598.
97
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, International Law and the Use of Force,
Routledge, New York, 1993, s. 142’den naklen; Murphy, Jhon F„ State Support of
International Terrorism: Legal, Political, and Economic Dimensions. 1989. s. 32-33
98
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 32-34.

99
Jenkins, Brian M., International Terrorism, A New Mode of Conflict, a.g.e., s. 20. 46

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

devletlerle, doğrudan kendileri örtülü savaşa katılan ya da işbirliği yapan


devletler arasındaki ayınm, sadece teorik düzeyde yapılabilmektedir.
Uygulamada bu fark bulanıklaşmaktadır.157
“Gizli devlet terörizminde”, devlet kurumlarının terörist faaliyetlere
doğrudan fakat açık olmayan katılımı söz konusudur ve potansiyel olarak
dost olmayan rejimleri istikrarsızlaştırmak için başvurulmaktadır.
1970’lerde CIA’nin Şili’deki faaliyetleri ve San- dinista rejimini yıkmak
için Nikaragua’daki örtülü operasyonları, bu türdendir.158
Bir devletin karışabileceği terörizmin bir başka türü devlet sponsorlu
terörizmdir. Bir devletin konvansiyonel silahlı güçlerini kullanmasının
uygun olmadığına, etkin olmayacağına ya da çok riskli olacağına karar
verdiği koşullarda, stratejik sonuçlar elde etmek için, uluslararası terörizmi
doğrudan bir mücadele aracı olarak kullanıyor olduğunda, devlet sponsorlu
terörizm söz konusu olmaktadır.159 Bir başka ifade ile, devletin terörist
operasyonlann aktif planlamasına, yönlendirmesine ve kontrolüne katkıda
bulunduğu durumlar, devlet sponsorluğunu teşkil etmektedir.160 Bu
durumda devlet bizzat kendi organları vasıtasıyla terörist eylemlerde
bulunmakta ya da örgütlediği, teçhiz ettiği veya kontrol altında
bulundurduğu gayri resmi devlet ajanla-

156
Comb, Cindy, a.g.e., s. 85.
157
Guel Ke, Adrian, a.g.e., s. 148.
158
Comb, Cindy C, a.g.e., s. 86.
159
Ganor, Boaz, “Countering State-Sponsored Terrorism”, http://www.ict.org.il/
articledet.cfm? articleid, (2 Nisan 2003); Erickson, Richard J., a.g.e., s. 26.
160
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e.. s. 142.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

nnı, paralı askerleri veya silahlı çeteleri kullanmak suretiyle terörist


eylemlerin gerçekleştirilmesini sağlamaktadır.100
Soğuk Savaş’ın iki kutuplu yapısı terörizmin sponsorluğuna izin
vermiştir. Özellikle süper güçler arasındaki nükleer savaş çıkma olasılığı
doğrudan çatışmayı çok riskli ve maliyetli yapmıştır. Bu ortamda süper
güçler, dolaylı çıkış yollan aramışlar ve devlet sponsorlu terörizm de bu
yollardan birisi olmuştur. Nitekim, Sovyetler Birliği doğrudan ya da uydu
devletleri aracılığıyla uluslararası terörizmin sponsorluğuna kanşan ve bir
uluslararası terörist ağ organize etmiş olduğuna inanılan ilk devlettir.101
Devlet sponsorlu terörizmin devletin bir silahı ve dış politikanın bir aracı
olarak doğuşundaki önemli bir olay şüphesiz, bir grup İranlı militan
öğrencinin Tahran’daki ABD elçiliğini basıp elçilik personelinden 52
kişiyi rehin almasıdır. Hükümet desteği olmaksızın bağımsız şekilde eylem
yaptıklarını iddia eden bu öğrenciler 444 gün dünyanın en güçlü devletini
zor durumda bırakmıştır. Bu olay, İran’daki Humeyni rejimi tarafından
ABD ve Batıya karşı yöneltilen ciddi ve kapsamlı devlet sponsorlu terörist
mücadelenin bir başlangıcı olmuştur/102
Modem silahların yüksek maliyetine kıyasla hükümetler için gizli bir
biçimde faaliyet gösteren teröristler tarafından gerçekleştirilen şiddet
eylemleri göreceli olarak maliyetli değildir ve yerinde gerçekleştirilmesi
halinde kuvvetli düşmanlara “anonim” biçimde saldırmanın
••

potansiyel olarak risksiz aracıdır. Üstelik, saldırgan olarak görülme


riskinin olmaması, uluslararası cezalandırma ya da zararla karşılık görme
tehdidini bertaraf etmektedir. Uluslararası gerçekler ışığında, sayılan bu
avantajlar, terörizmi devletin çıkarlarını sağlamanın verimli, güvenilir ve
ayrı bir silahına dönüştürmüştür.103

100
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,
a.g.m., s. 598.
101
Comb, Cindy C., a.g.e., s. 87.
102
Friedlander, Robert A., “Terrorism and the World Community”, Terrorism & Political
Violence: Limits& Possibilities of Legal Control içinde, Henry H. Han, (der.), Oceana
Publications Inc., New York, 1993, s. 450.
103
Hoffman, Bruce, a.g.e. , s. 186; Ganor, Boaz, “Countering State-Sponsored Terrorism”,
http://www.ict.org.il/articledet.cfm? articleid, (2 Nisan 2003).

48

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Bununla birlikte, devlet sponsorluğunun faydalarının terörist örgütler


için daha fazla olduğu söylenebilir. Zira, terörist örgütler biyolojik bir
organizma gibi doğar, büyür ve ölürler. Hiçbir terörist örgüt uzun süre
total yalıtılmıştık içinde var olamaz. Kimileri mali bakımdan az ya da
çok bağımsız hale gelmiş olabilir ve kimileri eylemlerini bir siyasi
bağımsızlık ölçüsüne dahi ulaştırmış olabilir; fakat hepsi yaşamak ve
faaliyetlerini gerçekleştirmek için dış mali, lojistik, siyasi, hukuksal ve
hatta moral desteğe ihtiyaç duyarlar. Bir terörist örgütün çökmesinin
yegane nedeni, bu tür devlet desteklerinden mahrum kalmasıdır. 104
Devlet sponsorluğu, terörist örgütlerin operasyonel kapasitelerini dikkate
değer şekilde artırmıştır.105 Kurulu bir ulus devletin istihbarat, diplomasi
ve askeri kurumlannın kaynaklarını terörist örgütlerin emrine vermesi
planlama ve gizli haberleşmeyi kolaylaştırmış; devletler tarafından
sağlanan lojistik destek, silah ve patlayıcı maddelerin taşınması için
diplomatik çantaların kullanılması, elçilik binalarının güvenli evler ya da
üsler olarak kullandırılması, teröristlerin başka türlü elde etmeleri
imkansız olan lüksleri olmuştur. 106 Ayrıca, devlet sponsorluğu
teröristlere daha geniş eğitim olanaktan da sunmuştur. Örneğin, Japon
Kızıl Ordusu, HAMAS, PKK dahil en az 16 farklı uluslararası terörist
örgüt Suriye’nin kontrolü altındaki Lübnan’daki Bekaa Vadisi’nde
eğitim almışlardır.107 108
Devlet sponsorlu terörizm, terörizmin diğer modelleri üzerinde daha
geniş bir etkiye neden olmuştur. Zira, bir devletin sponsorluğu,
teröristlerin kendileri adına savaştıklan varsayılan halkın sürekli des-
teğine olan ihtiyaçlarını ortadan kaldırmakta ve yalnızca bu sponsor
devletin menfaatine hizmet etmelerini gerekli ve yeterli kılmaktadır. 169
Devlet sponsorlu terörist örgüt ve bu örgütün patron devleti, bağımsız
olarak hareket eden terörist örgütler tarafından gerçekleşti-

104
Long, David E., The Anatomy of Terrorism, The Free Press, A Division of Macmillian
Inc., New York, 1990, s. 105.
105
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 186. -
106
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 186.
107
Comb, Cindy C., a.g.e., s. 93; Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 195.
108
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 189.

49

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

rilenden daha kanlı ve yıkıcı şiddet eylemleri gerçekleştirebilmekte-


dirler.109
Soğuk Savaşın sona ermesine ve uluslararası sistemin iki kutuplu
yapıdan tek kutuplu yapıya dönüşmüş olmasına rağmen, terörizm dış
politikanın faydalı bir aracı olarak kalmaya devam etmektedir. Bu silahın,
şartlar elverişliyken ve çıkarlar barizken, örtülü ve başarılı bir şekilde
kullanılması halinde, sponsor devlet teşhir edilmekten kurtularak,
uluslararası yaptırımın veya askeri yanıtın hedefi haline gelmeyecektir.110
Devlet sponsorlu terörizmin ortaya çıkardığı tehdidin boyutları son
derece büyük ve önemli olmasına rağmen uluslararası toplum devlet
sponsorlu terörizmle mücadelede etkin tedbirler almada başarısız
olmuştur. Hangi devletlerin sponsor devlet ve/veya terörist devlet
olduğunu belirlemek için uluslararası düzeyde kabul edilmiş kriterler
geliştirilememiştir. Bu durum doğal olarak sorunun siyasallaşmasına ve
devletlerin tek başlarına bireysel politikalar geliştirmesine yol açmıştır.111
Oysa, sorunun politize edilmesini engellemek için terörizmin sponsor
devletlerine yönelik çabaların tek başına devletlerin takdirine
bırakılmaması ve devletlerin bireysel karar alma kapasitelerinin sınır-
landırılmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda sorunu siyasilikten kurtarma
görevi BM Örgütü’ne düşmektedir. BM’nin, devletlerin terörizme karışma
düzeylerini incelemesi ve bu incelemeler sonucu sponsor devletleri tespit
ederek yıllık bir listede yayınlaması ve terörizme karışma düzeylerine göre
listede yer alan devletlere karşı ne tür uluslararası önlemlerin alınacağına
karar vermesi gerekmektedir. Bu

109
1980’lerde gerçekleştirilen devlet destekli terörist saldırılar, devlet desteği ya da yardımı
olmaksızın gerçekleştirilen saldırılardan sekiz kat daha öldürücü olmuştur. Bu tür saldırılara
verilebilecek en çarpıcı iki ömek, toplam 270 kişinin öldüğü 1988 Pan AM 103 uçağı olayı ve
toplam 171 kişinin öldüğü 1989 Fransız UTA yolcu uçağı olayıdır. Diğer ömek olaylar için bkz.
Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 189-190.
71
Selvi, İsmail, Countering State-Supported Terrorism: The PICK and Turkish Foreign
Policy Towards the Middle East, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Bilkent Üniversitesi,
Ankara, 2003, s. 29.
111
Long, David E., a.g.e., s. 109.

50

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

görev, öncelikle terörizmin sponsorluğunun farklı düzeylerini tespit


etmeyi gerektiren zor bir iştir fakat imkansız değildir.112 113
Günümüzde fiilen her devlet zaman zaman bu belirlemeyi kendisi
••

yapmaktadır. Örneğin, ABD Dışişleri Bakanlığı, terörist devlet olarak


isimlendirilen ülkeleri, 1978’den beri yıllık olarak listelemekte ve
Kongre’ye sunmaktadır. Bu yöntem; terörist devletleri teşhir ederek
onları izole etmeye ve onlara kimi yaptırımlar uygulamaya yönelik bir
mekanizmadır. 21 Mayıs 2001’de ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından
yayınlanan “Patterns of Global Terrorism 2001” de terörist devlet olarak
yedi ülke sayılmıştır. 114 Bu ülkeler, İran, Irak, Libya, Suriye, Sudan,
Küba ve Kuzey Kore’dir.115 11 Eylül saldırılarının tahmin edil-
“Overview of State-Sponsored Terrorism”, Patterns of Global Terrorism-2001, 21 Mayıs
2002., http:// 64.21.33.164/ref/dis/o521020 l.htlm, (1 Nisan 2003).
Libya, 1979'dan beri, terörist devlet olarak listede yer almaktadır. 1986’da La Bell

112
Ganor, Boaz, “Countering State-Sponsored Terrorism”, http://www.ict.org.il/
articledet.cfm? articleid, (2 Nisan 2003).
113
Guel Ke, Adrian, a.g.e., s. 148.
114
Patterns of Global Terrorism-2001, 21 Mayıs 2002, http://64.21.33.164/ref/dis/
o5210201.htlm (1 Nisan 2003).
115
Sayılan bu devletlerden İran, terörizmin en aktif sponsor devletlerinden birisi olmuştur.
Ancak, İran’ı diğer sponsor devletlerden ayıran husus devrim ihraç etmenin faydalı bir aracı
olarak terörizme sponsorluk yapmasıdır. 1979 Devriminin başarıya ulaşmasından başlayarak
İran ülke dışına devrim ihraç etme çabalarına girmiştir. Ancak, İran’ın terörizm sponsorluğu,
öncelikle Batıya karşı yöneltilmemiş, daha ziyade Bahreyn, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Irak
gibi Körfez ülkelerine karşı yöneltilmiştir. Bkz. Comb, Cindy, a.g.e. , s. 87; Richardson,
Louise, a.g.m. , s. 53-56. Ayrıca, İran, Hamas, Hizbullah, Islami Cihad ve PKK gibi terör
örgütlerine eğitim ve barınak sağlamıştır. Bkz. Hoffman, Bruce, a.g.e., s. 194. 11 Eylül
saldırılarını kınayan İran, “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” sırasında ve Bonn Zirvesi’nde
ABD ile işbirliği yapmıştır. El Kaide ve Taliban’la savaş konusunda ABD ve İran arasındaki
bu kısa süreli işbirliği, İsrail komandolarının Ocak 2002’de Filistin yönetimine ulaştırılmak
üzere 50 ton silah taşıyan Karine-A gemisini Kızıl Deniz’de durdurması ile son bulmuştur.
Zira, olay, İran’ın hamiliğini yaptığı Hizbullah tarafından koordine edilrpiştir. ABD, İran ile
Filistin yönetimi arasında doğan bu yeni işbirliğinden ve İran’ın terörist örgütleri des-
teklemesinden rahatsızlık duymaktadır. Aynca, ABD İran'ı kitle imha silahlan elde etmeye ve
geliştirmeye çalışmakla da itham etmektedir. Sonuç olarak, ABD Dışişleri Bakanlığı Mayıs
2002’de, İran’ın terörizmin en aktif sponsor devleti olarak kalmaya devam ettiğini
yinelemiştir. İran yönetimi ise; Amerikan yönetiminin suçlamalannı reddederek, İran’ın
uluslararası terörizmin sponsoru değil Bağdat merkezli MEK (Mujahideen-e Khalq)
dolayısıyla terörizmin mağduru durumunda olan bir devlet olduğunu iddia etmiştir. Bkz.
Bahgat, Gawdat, “Iran, the United States and the War on Terrorism”, Studies in Conflict &
Terrorism, Cilt 26, Sayı 2, 2003, s.93-98;

51

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

Diskoteği’nin bombalanmasındaki rolü nedeniyle Nisan 1986’da ABD’nin hava saldırılarına


maruz kalan Libya, 1988*de Pan Am 103 uçağının Iskoçya’nın Lockerbie kasabası üzerinde
patlaması sonucu 270 kişinin hayatını kaybettiği olay nedeniyle de BM’nin kuvvet
kullanılmasını içermeyen zorlama tedbirlerine maruz kalmıştır. Libya lideri Kaddafı oldukça
pragmatik bir liderdir ve uluslararası baskılara tamamen pervasız kalmamıştır. Libya’nın
uluslararası yalnızlığını azaltmak ve Batıya karşı imajını düzeltmek için Filistinli ve diğer
terörist gruplara desteğini frenlemiş fakat son vermemiştir. 11 Eylül saldırılarını takiben
Kaddafı saldırılan kınayan bir mesaj yayınlamış ve bu tarihten beri de terörizmi kınamaya
devam etmektedir. Bkz. Long, David E., a.g.e. , s. 109; Patterns of Global Terrorism-2001,
21 Mayıs 2002, http:// 64.21.33.164/ref/dis/o5210201 .htlm, (1 Nisan 2003).
Listede adı geçen Suriye’nin, Hamas, Hizbullah, Islami Cihad, PKK dahil en az 16 farklı
terörist örgüte Suriye ve Suriye kontrolündeki Bekaa vadisinde eğitim imkanlan sağlamış
olmasına karşın, 1986’dan beri uluslararası terörist saldınlann planlamasına veya
gerçekleştirilmesine doğrudan kanştığını gösteren hiçbir delil yoktur. Bkz. Hoffman, Bruce,
a.g.e. , s. 196. Bunun nedeni, eski Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Esad’ın Suriye dış politikasının
bir aracı olarak terörizmi kullanma konusunda son de-
__ _ ___________ m*
rece pragmatik olmasıdır. Nitekim, Esad 1987’de Ebu Nidal Orgütü’nü desteklemenin Batı
Avrupa ile ilişkilerini kötüleştireceğini düşünerek bu örgütten desteğini çekmiştir. Bkz. Long,
David E., a.g.e., s. 109. Son yıllarda Suriye terörizmi desteklememe yönünde önemli adımlar
atmıştır. Bu çerçevede 1998 Adana Mutabakatı çerçevesinde PKK’yı desteklememe sözü
vermiş; daha sonra Türkiye ile Eylül 2000’de terörizm karşıtı bir anlaşma imzalamış ve 11 Eylül
saldırılarını kınamıştır. Bkz. Patterns of Global Terrorism-2001, 21 Mayıs 2002., http://
64.21.33.164/ref/dis/o521020l.htlm, (1 Nisan 2003).
11 Eylül saldırılarını kınayan listede yer alan bir diğer devlet Sudan olmuş ve ABD ile bu
alanda işbirliği yapmaya söz vermiştir. Ancak, Sudan El Kaide, Mısır’lı Islami Cihad, Mısır’lı
Al- Gama’a al-İslamiye, Filistin’li Islami Cihad ve Hamas dahil pek çok terörist örgüt
tarafından güvenli bölge olarak kullanılmaya devam etmektedir. Bkz. Patterns of Global
Terrorism-2001, 21 Mayıs 2002, http:// 64.21.33.164/ref/ dis/o521020 l.htlm, (1 Nisan 2003).
Listede yer alan ve 11 Eylül saldırılarını kınamayan tek devlet Irak olmuştur. 11 Eylül
saldırılarına ilişkin olarak yayınlanan bir İrak resmi açıklamasında, Amerika’nın insanlığa karşı
işlediği suçlarının meyvelerini topladığı belirtilmiştir. İrak; Filistin Kurtuluş Cephesi, PKK,
Ebu Nidal, MEK gibi pek çok terörist örgütü desteklemiştir. Bununla birlikte, Irak, 1993’de eski
ABD Başkanı George Bush’a yönelik başarısız suikast girişiminden beri Batı karşıtı bir terörist
saldırıya karışmamıştır. Bkz. Patterns of Global Terrorism-2001, 21 Mayıs 2002, http://
64.21.33.164/ref/dis/ o5210201. htlm, (1 Nisan 2003).

meyen yıkımı, ABD’yi, terörizmi kontrol altına almak ve terörist saldırılan


önlemek için politika ve uygulamalannı yerli yerine koymadığı sonucuna
götürmüştür. Yeni ABD dış politikasına göre bundan böyle teröristlerin
banndmlmasına ve devletlerin terörist örgütleri desteklemesine izin
verilmeyecektir.177 Bu çerçevede Başkan Bush 20 Ekim 2001’de
Kongre’ye hitaben yaptığı konuşmada “Her bölgedeki her ulus şimdi bir
karar vermek durumundadır. Ya bizimlesiniz ya da teröristlerle” diyerek

kkı olan mater


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

terörizme sponsorluk yaptığı ilan edilen devletleri ikaz etmiştir. Sayılan


yedi devletten bazılan Başkan’m mesajını almış ve mevcut süreci yeniden
değerlendirme yoluna gitmiştir. Bu çerçevede örneğin, 23 Aralık 2003’te
Libya Lideri Kaddafı, ülkesindeki tüm kitle imha silahları programlanna
son vermeye, sınırlannı her türlü denetime açmaya ve ABD başta olmak
üzere uluslararası camia ile işbirliği yapmaya karar verdiğini
açıklamıştır.178 Kaddafı’nin terörizmle mücadele bağlamında attığı bu
olumlu adımlar, Uluslararası camiada Kuzey Kore, İran ve Suriye gibi
diğer ülkeleri de terörizmle mücadele işbirliğine teşvik ederek Libya
örneğinin bir “domino” etkisi yapması yönündeki beklentileri artırmıştır.

B. Devletin Terörizme Destekte Bulunması


Bir devletin terörist örgütlere silah, patlayıcı, teçhizat, eğitim, fi-
nansman, istihbarat, güvenli bölge, iletişim, ulaşım belgeleri ya da di-

11 Eylül sonrası Fidel Castro yönetimindeki Küba, terörizme karşı savaş konusunda
kararsız bir tavır sergilemiştir. Castro, ABD liderliğindeki terörizme karşı yürütülen savaşı
“orijinal saldırıdan daha kötü, daha militarist vc daha faşist” olarak nitelendirmiştir. Ancak, uluslararası
tepkiler sonucu tavırlarını değiştirme gereksinimi duyan Küba, terörizme karşı yürütülen savaşa
yönelik desteğini kanıtlama çabasına girmiştir. Bu çerçevede, BM’nin terörizm karşıtı 12
sözleşmesinin tümünü birden imzalamıştır. Bkz. Patterns of Global Terrorism-2001, 21
Mayıs 2002, http:// 64.21.33.164/ref/dis/o5210201 .htlm, (1 Nisan 2003).
Listede adı geçen Kuzey Kore, 11 Eylül terörist saldırılarını kınamış; 1999 tarihli Te-
rörizmin Finanse Edilmesinin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’yi ve 1979 tarihli
Rehine Almaya Karşı Uluslararası Sözleşme’yi imzalamıştır. Bkz. Patterns of Global Ter-
rorism-2001,21 Mayıs 2002, http://64.21.33.164/ref/dis/o5210201.htlm, (1 Nisan 2003).
177
Vogelson, Jay M., a.g.m., s. 69.
178
Kohen, Sami, “Libya Örneği...“, Milliyet, 24 Aralık 2003.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

ğer lojistik destekler sağlamak için kaynaklarını seferber ettiği fakat


terörist eylemleri yönlendirmediği veya devletin teröristler üzerinde fiili
kontrole sahip olmadığı durumlarda devlet destekli uluslararası terörizm
söz konusu olmaktadır.116 Devletler bu tür destekleri terörist eylemlerin
sorumluluğunu veya kontrolünü üzerlerine almaksızın vermektedirler. Bu
destek türlerini piramitsel bir yapı içinde en düşükten en yükseğe doğru
sınıflandırmak mümkündür.

1. İdeolojik Destek
Terörizm için devlet desteğinin en düşük düzeyi “ideolojik destektir”.
Terörist örgütler, ideolojik doktrinlerin özellikle de devrimci ideolojilerin
yayılması için uygun enstrümanlardır. Nitekim, komünizm ve köktenci
İslam’ı yaymanın işlevsel stratejilerini tesis eden Sovyet- ler Birliği ve
İran, terörist örgütler içinde kendilerine uygun müttefikler bulmuşlardır.
Bu devletler, teröristlerin metotlarını olmasa da saiklerini açıkça
desteklemiştir.117 İdeolojik olarak destekleyici devletlerin bu tür eylemleri
pasif destek niteliğindedir. Medya ve uluslararası örgütlerde teröristlere
propaganda/retoriksel destek sağlamak; ulusal topraklarda terörist örgütün
büro açmasına izin vermek; terörist liderlerin ziyaretini devlet başkanı
düzeyinde kabul etmek gibi eylemler, bu destek türüne örnektir.118

2. Mali Destek
Bir terörist örgüt için devlet desteğinin daha üst düzeyi “finansman”
sağlamaktır. Terörist örgütler faaliyetlerine devam etmek ve daha ileri
düzeyde gelişmek için kendi bağımsız kaynaklarıyla elde etmeleri
imkansız olan daha büyük parasal gelirlere ihtiyaç duymaktadır. Böyle
durumlarda, terörist örgütler devletlerin cömert mali deste-

1 11
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 26.
117 _i~ , m

Ganor, Boaz, “Countering State-Sponsored Terrorism”, http://www.ict.org.il/


articledet.cfm? articleid, (2 Nisan 2003).
118
Mickolus, Edward F., “How Do We Know We’re Winning the War Against Terrrorist?
Issues in Measurement”, Studies in Conflict & Terrorism, Cilt 25, Sayi 3, 2002, s. 157.

54

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

18?
ğine dayanmaktadır. Patron devletlerin terör örgütlerine yönelik
mali destekleri bu örgütlerin amaçlarına ve ideolojilerine bağlı olarak
değişiklik gösterebilmektedir. Nitekim, geçmiş yıllarda, hem Libya
_ ••

hem de Suudi Arabistan FKO’ye mali destek sağlamış olmalarına karşın


aralarında niteliksel farklılıklar olmuştur. Libya, İsrail ve müttefiklerine
karşı terörist taktiklere başvuran FKÖ içindeki sert çizgideki küçük
gurupları desteklemeyi tercih ederken; Suudi Arabistan ise bu grupların
Marksist ideolojilerine karşı çıkarak mali desteğini El Fetih ve Yaser
Arafat’ın denetimindeki bürokratik yapıya yönlendirmiş- tir.
Günümüzde, özellikle İran, terörist örgütlerin finansman kaynağı olarak
görülmektedir. İran’ın terörist yardım bütçesinin, 60-70 milyon dolan
Hizbullah’a olmak üzere, yıllık 100 milyon dolara ulaştığı ileri
sürülmektedir.184

3. Askeri Destek
Devlet desteğinin daha yüksek bir düzeyini “askeri destek” oluş-
turmaktadır. Bu çerçevede, devletler terörist örgütlere yüksek teknolojiye
sahip bir dizi silah ve patlayıcı maddeler sağlamakta; ülkesindeki terörist
örgütlere gönderilen üçüncü taraf silah transferini engellememekte ya da
gevşek bir biçimde denetlemekte ya da ülke toprak- |Oc

larında terör örgütlerine askeri eğitim imkanları sağlamaktadır.

4. Operasyonel Destek
Devlet desteğinin en yüksek düzeyini “operasyonel" destek oluş-
turmaktadır. Operasyonel destek düzeyinde devlet, spesifik saldırıların
gerçekleştirilmesinde fiilen ve doğrudan yardımlar sağlamaktadır.
Operasyonel destek, sahte dokümanlar düzenlemek, pasaport gibi bel-

182
Ganor, Boaz, “Countering State-Sponsored Terrorism”, http://www.ict.org.il/
articledet.cfm? articleid, (2 Nisan 2003).
183
Long, David E., a.g.e., s. 107.
184
Ganor, Boaz, “Countering State-Sponsored Terrorism”, http://www.ict.org.il/
articledet.cfm? articleid, (2 Nisan 2003).
185
Ganor, Boaz, “Countering State-Sponsored Terrorism”, http://www.ict.org.il/
articledet.cfm? articleid, (2 Nisan 2003).

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

geler vermek; terörist eşyaları taşımak için diplomatik çantalar vermek;


harita, güvenli bölge, iletişim gibi operasyonel imkanlar sağlamak ve özel
operasyonlar için özel silahlar ve patlayıcılar temin etmek gibi çeşitli
şekillerde olmaktadır.186
Ekim 1998’de Suriye’den ayrılmak zorunda kaldıktan sonra hiçbir
••

Avrupa ülkesi tarafından kabul edilmeyen Abdullah Ocalan’ın 16 Şubat


1999’da güvenlik güçlerince düzenlenen bir operasyonla Kenya’nın
başkenti Nairobi’deki “Yunan Büyükelçiliği’nde” yakalanmış olması ve
Türkiye’ye getirilişi sırasında Öcalan’ın üzerinden Güney Kıbrıs Rum
Kesimi tarafından bir Rum gazeteci adına tanzim edilmiş diplomatik bir
kırmızı pasaportun çıkması, devletin terörizme operasyonel destek
vermesine gösterilebilecek en çarpıcı örnektir.187

C. Devletin Terörist Faaliyetlere Tolerans Göstermesi


Devletin ülkesindeki terörist örgütleri aktif bir şekilde destekle-
memesine rağmen ülkesi içinde faaliyet gösteren teröristlere engel ol-
maması; bunları ülke dışına çıkarmak için bir gayret göstermemesi ya da
devletin; ülkesi içinde faaliyet gösteren terörist örgütlerin faaliyetlerinin
sona erdirilmesine yönelik talepleri reddetmesi halinde, devlet toleransı
söz konusu olmaktadır.188 Bir devlet tarafından tolere edilen terörist
gruplar kendi kendine yeterli (self-supporting) olabilecekleri gibi dış
sponsorlara ya da destekçilere de sahip olabilmektedir. Böy- lece terörist
örgütler, bir başka devlete yönelik terörist faaliyetlerini

186
Mickolus, Edward F., a.g.e., s. 157.
187
1959 Kıbrıs Anayasası gereği Rumca, Türkçe ve İngilizce olarak düzenlenmiş C015918
No’lu pasaportun basılış tarihi 7 Ekim 1995’tir. Pasaportun geçerlilik tarihi ise 7 Ekim
2005’tir. Pasaport, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki “Kürdistan ile Dayanışma Demeği” nin
başkanlığını yapan Lazaros Mavros isimli PKK sempatizanı bir Rum gazeteciye aittir.
Ayrıntılı bilgi için bkz. “Öcalan Çabuk Çözüldü”, http://www.radical.com.tr,!
999/02/187turkiye/0 loca.html, (20.10.2004); http://www. varakpare.8m.com/subat’99.html,
(20.10.2004); http://www.teror.gm.tr/turkce/ uluslararasi/bm.html, (21.10.2003 ve
20.10.2004); “Apo’nun Uzun Yolculuğu", http:www.radikal.com.try 1999/02/17/
turkiye/ao.html, (20.10.2004); “Akbabanın 12 Günü",
http://www.radical.com.tr/1999/02/17/turkiye/ akb.html, (20.10.2004).
188
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 142.

Telit hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

kendilerini tolere eden devletlerin zımni rızası altında gerçekleştir-


mektedirler.189 Ancak, bu durum bir terörist grubun ülkesine yerleştiği
devletin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Uluslararası Hukuk
altında bu devlet “kendi ülkesini başka devletlerin haklarına aykırı
nitelikteki faaliyetler için kullanılmasına izin vermeme mükellefiyeti”
altındadır.190 Bu mükellefiyet altında olan ülkesine terörist örgütün
yerleşmiş bulunduğu devlet, bu terörist örgütün faaliyetlerini bütün
"mahir 91 tedbirleri alarak engellemekle mükelleftir. 92

D. Devletin Terörist Faaliyetlerle Mücadele Etme Konusunda


Yetersiz Kalması
Devletin ülkesi içinde teröristlerin bulunduğunun farkında olmasına
ve bunu istememesine karşın ya ulusal politikasının bir gereği olarak ya
da askeri kuvvetlerinin yetersiz olması ve teknolojik imkanlara sahip
olmaması gibi nedenlerle teröristlere karşı etkin önlemler almaması
halinde devlet hareketsizliği söz konusu olmaktadır. 193 Böyle bir
durumda da teröristlerle mücadele etme açısından devletin sorumluluğu
devam etmektedir. Devlet bu sorumluluğu ancak kendisine yardım etmek
için başka devlet ya da bölgesel örgütü davet ederek ortadan
kaldırabilecektir. 1977’de Mogadişu uçak kaçırma olayı buna iyi bir
örnektir. Eylemde bulunma yeteneği olmayan Somali hükümeti Batı
Almanya’dan yardım istemiştir.194 Bir devlet uluslararası

189
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 26.
190
Rubin, Alfred, “CuiTent Legal Approaches to International Terrorism: Alternative Legal
Approaches'*, Terrorism & Political Violence: Limlts& Possibilities of Legal Control
içinde, Henry H. Han, (der.), Oceana Publications Inc., New York, 1993, s. 380*den naklen;
Lillich, Richard B. ve Jhon M. Paxman, “State Responsibility for Injuries to Aliens
Ocassioned by Terrorist Activities”, American University Law Review, Cilt 26, 1977, s.
217-313. Ayrıca bu konuda bkz. Friedlander, Robert A., “Terrorism and the World
Community”, Terrorism & Political Violence: Limits& Possibilities of Legal Control
içinde, Henry H. Han, (der.), Oceana Publications Inc., New York, 1993, s. 449.
191
Makul kelimesi eklenmiştir.
192
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 200-201.
193
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 26.
194
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 27.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

terörizme yanıt verme yeteneğinde değilse ve dışardan da yardım is-


temezse, bu durumda bir davet olmaksızın yardım yapılabileceği ileri
sürülmekte ve Entebbe rehine kurtarma operasyonu19' buna bir örnek
olarak gösterilmektedir.196 Entebbe kurtarma operasyonu ile somutlaşan
ülke devletinin ölüm tehlikesine maruz kalan kişileri kurtarmak
istememesi ya da kurtaracak gücünün olmaması nedeniyle gerçekleşti-
rilen kurtarma operasyonları, Uluslararası Hukuka aykırıdır. Bununla
birlikte, ülke devletinin rızasına dayanmayan bu tür operasyonların, jus
cogens nitelikteki kuvvet kullanma yasağını ihlal etmediği kabul
görmektedir.197
Sonuç olarak, devlet sponsorlu ya da destekli uluslararası terörizm
“yeni bir savaş şekli”, “düşük yoğunluktaki savaşın bir aracı", “bir saldırı
ve/veya dolaylı saldın” ve “vekiller savaşı” dır. Devlet destekli terörizm
sadece buna maruz kalan devletlerin güvenliğine değil aynı zamanda
uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdittir. Bu tehdidi
karşılamanın en etkin yolu sadece teröristlerle ve terörist örgütlerle
mücadele etmek değildir; fakat hem terörist örgütlerin kendi aralarındaki
hem de bunlarla sponsor ve destekçi devletler arasındaki bağlantıları
zayıflatmak ve kopartmaktır.

195
1976 Entebbe olayı şu şekilde gerçekleşmiştir: Tel Aviv'den Paris’e giden Air France’a ait
bir yolcu uçağı. 27 Haziran 1976’da Filistinli dört militan tarafından kaçırılmıştır. Libya’da
kısa bir duraklamadan sonra uçak Uganda’ya inmiş, burada uçağı kaçıranlara altı kişi daha
katılmıştır. Hava korsanlan, İsrail vatandaşı olmayan yolcula- nn tamamını serbest bırakmış,
96 rehinenin serbest bırakılması için de değişik devletlerde tutuklu, mahkum ya da göz altında
bulunan bazı militanların salıverilmesini istemişlerdir. Bunun üzerine, 3 Temmuz’da İsrail’in
Uganda Hükümeti’nden izin alınmadan Entebbe Havaalanına indirdiği komando birlikleri,
rehineleri kurtararak İsrail’e geri götürmüştür. Harekat sırasında çıkan çatışmada üç rehine,
yedi terörist, bir İsrail ve yirmi Uganda askeri öldürülmüş, on kadar Uganda uçağı da tahrip
edilmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Başeren, Sertaç H., Uluslararası Hukukta
Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara Üniversitesi Basımevi,
Ankara, 2003, s. 166-172.
196
Örneğin Richard J. Enckson, 1976 Entebbe Olayını ömek olarak göstermektedir. Bkz.
Erickson, Richard J.. a.g.e., s. 27.
19
Başeren . Sertaç H., a.g.e., s. 172-174.

İkinci Bölüm

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizmle Mücadelede
Uluslararası Hukuk Yaklaşımları

Terörizmle mücadelede anti-terörizm ve kontr-terörizm seçenekle-


rinin sınıflandırılmasına yönelik olarak doktrinde benimsenen bir ta- kim
seçenek ve yaklaşımlar söz konusudur. Örneğin Alex Schmid, terörizmle
mücadelede politikaları “uzlaşmacı” ve “bastına” politikalar olarak tasnif
etmektedir. “Uzlaşmacı” politikalann en genel iki şekli; teröristlerle
mücadele etmek yerine onlarla doğrudan görüşme yoluyla spesifik
taleplerine yönelik bir takım ödünler vermek ve teröristler tarafından ileri
sürülen şikayetlere yönelik iyileştirme ve reformlarda bulunmaktır.
Bastıncı politikalann en yaygın iki şekli ise “Ceza Adalet Modeli” olarak
da isimlendirilen “Yasal Bastırma” ve “Savaş Modeli” olarak da
isimlendirilen “Askeri Bastırmadır”. 199 “Ceza Adalet Modeli’nde
terörizm diğer suç türleri gibi bir “suç” ve teröristler de “suçlu” olarak
görülürler. Ceza Adalet Modeli’nde terörizmle mücadele, hukukun
üstünlüğü anlayışı çerçevesinde “suçlama”, “yargılama” ve
“cezalandırma” prosedürü çerçevesinde olmaktadır. Bu modelde, askeri
kaynakların kullanılabilme imkanına rağmen, te- 198 Terörizmle mücadelede
anti-terörizm yaklaşımı savunmacı tedbirleri ifade ederken; kontr-terörizm yaklaşımı,
terörizmi önlemek, caydırmak ve yanıt vermek için tercih edilen saldırgan/ offensive tedbirleri
ifade etmektedir. Bkz. Vöneky, Silja “The Fight Against Terrorism and the Rules of the Law
of Warfare”, Terrorism as a Challenge for National and International Law: Security
Versus Liberty? içinde, Christian Walter, Silja Vöneky, Volker Röben, Frank Schorkof,
(der.), Berlin/Heidelberg, 2003, s. 2,
http://edoc.mpil.de/conference-On-terrorism/index.cfm.
IW
Crelinsten, Ronald vc Alex Schmid, “Western Responses to Terrorism: ATwenty- Five
Year Balance Sheet”, Western Responses To Terrorism içinde, Ronald Crelinsten ve Alex
Schimd, (der.), Londra, 1993, s. 309-313, Beşe, Ertan, a.g.e. , s. 118’den naklen.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
rörizmle mücadelenin ağırlıklı yük ve sorumluluğu “koruyucu” ve so-
ruşturmacı” hizmetleri ile polise verilmektedir?00 Savaş modelinde ise,
kontr-terörizm, savaş kurallarına uygun olarak yürütülmekte ve terörizm,
düşük yoğunlukta çatışma olarak algılanmaktadır. Bu durumda terörizmle
mücadelenin yetki ve sorumluluğu, ağırlıklı olarak ordunun
üzerindedir.201
Richard J. Ericson da Uluslararası Hukuk açısından terörizmle mü-
cadele politikalarını karakterize etmek için iki tür yaklaşım ortaya
koymaktadır. Bu yaklaşımlardan ilki, iç hukuk ve Uluslararası Hukuk
kurallarının uygulanmasına dayanan hukuku uygulama yaklaşımı;
İkincisi ise Silahlı Çatışmalar Hukuku/Însani Hukuk yaklaşımdır.202
Uluslararası terörizme potansiyel olarak hem hukuku uygulama
yaklaşımının hem de Silahlı Çatışmalar Hukuku/Savaş Hukuku yakla-
şımının uygulanabileceğini savunan Richard J. Ericson, hukuku uy-
gulama yaklaşımının devlet destekli olmayan terörizmle mücadelede en
iyi yol olduğunu, devlet destekli terörizme karşı ise her iki yaklaşımın da
makul şekilde uygulanabileceğini ileri sürmektedir.203
Antonio Cassese ise Uluslararası Hukukun terörizmle mücadele
kapsamında sunduğu yaklaşımları, barışçıl yollar ve kuvvet kullanmaya
dayalı yollar olarak iki üst başlık altında toplamaktadır.204 Cassese,
terörizmle mücadelede barışçıl yollar için öngörülen mekanizmaların,
uluslararası toplumun kabul ettiği bir takım çok taraflı anti-terörizm
sözleşmelerinde ve suçluların iadesine ilişkin iki taraflı sözleşmelerde yer
aldığını ve tüm bu sözleşmelerin amacının teröristleri adalet önüne
çıkartmak için ulusal yargısal tedbirlerini koordine etmek olduğunu ileri
sürmektedir.205 Barışçıl yollar arasında, terörizmin uluslararası bir suç
olarak kabul edilerek sorumlularının uluslara- 119 120 121 122

119
Beşe, Ertan, a.g.e., s. 120.
120
Beşe, Ertan, a.g.e., s. 118.
303
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 53.
122
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 53.
* Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”, a.g.m.,
s. 589.
205
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,
a.g.m., s. 592.
60

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

rası bir mahkemede yargılanmasını sağlamayı hedefleyen hukuki


yollar ile terörizmi destekleyen devletlerin verdikleri bu destekten vaz-
geçmelerini sağlamak amacıyla söz konusu devletlere karşı siyasi,
ekonomik ve diplomatik yolların kullanılması da yer almaktadır. 206 Bu
noktada, barışçıl yollar ve zorlayıcı yollar arasında bir hiyerarşinin olup
olmadığı sorusu karşımıza çıkmaktadır. BM Antlaşmasında ve diğer
uluslararası temel belgelerde yer alan uluslararası toplumun temel ilkeleri
böyle bir hiyerarşinin olduğuna ve barışçıl yanıtların önce olması
gerektiğine işaret etmektedir.207 BM Antlaşması md. 2/3’de, '‘'’Teşkilatın
üyeleri, uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını uluslararası barış ve
güvenlik ve adaleti tehlikeye koymayacak şekilde barışçıl yollarla çözecektir"
demektedir. BM Antlaşması 33. madde ise, “Uzaması milletlerarası barış
ve güvenliğin muhafazasını tehdit edebilecek mahiyette bir uyuşmazlığa taraf
olanlar, bu uyuşmazlığın çözülmesini, her şeyden önce görüşme, soruşturma,
arabuluculuk, uzlaşma, tahkim veya yargı yollarıyla veya bölge teşkiatl veya
Antlaşmalarına başvurarak veyahut kendi seçecekleri başka barış yollarıyla
aramalıdır” şeklindedir. Bu düzenleme 1970 tarihli Dostça İlişkiler
Bildirisinde de aynen tekrar edilmektedir. Bu çerçevede, söz konusu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde devletlerin, terörizme karşı
mücadelede öncelikle barışçıl yollan tükettikten sonra kuvvete dayalı
tedbirlere başvurması gerekmektedir.208 Ancak bu görüş, evrensel olarak
kabul edilen bir görüş değildir. Uygulamada devletler ideolojik, siyasi ya
da askeri terörist faaliyetlere karşı banşçıl yollan tüketmeden kuvvete
dayalı tedbirlere başvurmaktadırlar. Bununla birlikte, uygulamada
görülen bu “sapmalar” banşçıl çözüm yollannın öncelikle tüketilmesi
gerektiği genel kuralını ortadan kaldırmamakta ve kuralın
^AQ

değerini azaltmamaktadır.

‘ Topal, Ahmet Hamdi, a.g.e., s. 66.


Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to
Terrorism”, a.g.m., s. 590.
208
Khan, Ali, a.g.m., s. 953.
209
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to
Terrorism”, a.g.m., s. 591.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Bu çalışmada, Uluslararası Hukukun terörizmle mücadele kapsa-
mında sunduğu yaklaşımlar, Richard J. Ericson’un tasnifi göz önünde
bulundurularak, Hukuk ( iç hukuk ve Uluslararası Hukuk) Kurallarının
Uygulanmasına Dayalı Yaklaşım ve Uluslararası Silahlı Çatışmalar
Hukuku Yaklaşımı olarak iki başlık altında sınıflandırılmıştır.2111

I. Hukuk Kurallarının Uygulanmasına Dayalı Yaklaşım


Hukuku uygulama yaklaşımı, uluslararası terörizmi sıradan bir gü-
venlik sorunu olarak kabul ederek, terörizm diğer suç türleri gibi bir “suç”
ve teröristleri de “suçlu” olarak görmektedir. Bu modelde, terörizmle
mücadele, hukukun üstünlüğü anlayışı çerçevesinde “suçlama”,
“yargılama” ve “cezalandırma” prosedürü çerçevesinde olmakta ve te-
rörizmle mücadelenin ağırlıklı yük ve sorumluluğu “koruyucu” ve
“soruşturmacı” hizmetleri ile polise verilmektedir. 1 Bu yaklaşımın amacı
teröristleri caydırmaktır; ancak bunun başarılamaması halinde, yakalama,
yargılama ve cezalandırma yoluyla teröristlerin yasal yöntemlerle
bastırılmasını öngörmektedir.123 124 125 Terörizmi yalnızca krimi- nolojik
bir hadise olarak ele alan bu yaklaşım doğası itibariyle oldukça
tekniktir.126 Temel hareket noktası, teröriste yargılanmaktan kurtulacağı
alan bırakmamaktır. Yani bu yaklaşımın işlerliği devletler arasında
özellikle, adli yardımlaşma, iade ve istihbarat bilgilerinin paylaşılması
gibi alanlarda sıkı bir uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Ne var ki,
devletlerin çeşitli bürokratik kurumlan arasındaki yetkileri paylaşma
konusundaki isteksizlikleri ve örtülü rekabetleri göz önünde
bulundurulduğunda, bir hukuk sisteminin yetkilerini ulusal sınırların
ötesine genişletme girişimleri kaçınılmaz olarak egemen

123
Bkz. Erickson, Richard J„ a.g.e., s. 53.
124
Beşe, Ertan, a.g.e., s. 120.
Roberts, Adam, “Terrorism and International Order”, Terrorism and International
Order içinde, Lawrence Freedman, Christopher Hill. Adam Roberts. R. J. Vincent, Paul
Wilkinson ve Philip Windsor, (der.), The Royal Institute of International Affairs, Routledge,
1988, s. 20.
126
Flory, Maurice, “International Law: An Instrument to Combat Terrorism”, Terrorism
and International Law içinde, Rosalyn Higgins ve Maurice Flaury Flory, (der.), Routledge,
Londra, New York, 1997. s. 31.
62

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

devlet sisteminin unsurlarıyla çatışmalara girmekte ve yargısal engel-


lemelerle karşılaşmaktadır.214
Öte yandan, bu yaklaşımın işlerliği terörizmin evrensel düzeyde kabul
edilmiş bir tanımının yapılmasını gerektirmektedir. Oysa, işbirliğinin ön
koşulunu oluşturan terörizmin evrensel düzeyde kabul edilebilir bir
tanımının yapılmasına yönelik çabalar günümüze kadar başarısız
olmuştur. Bu başarısızlık, teknik nedenlerden değil siyasi nedenlerden
kaynaklanmıştır. Devletlerin bir kısmı terörizmin kapsamlı olarak
tanımlanmasına yönelik çabalan self-determinasyon hakkı karşıtı bir çaba
olarak görmüş, bir başka kısmı, terörizmin tanımlanmasından ziyade
nedenlerinin ele alınması gerektiğini savunmuştur. Üstelik İsrail ve ABD
gibi kimi devletler de terörizme karşı tek taraflı eylem yapma siyasi
gücünü kısıtlayacak mutlak bir tanımla kendilerini bağlamak
istememiştir.215
Terörizmi genel olarak tanımlayıp, terörist olan herkese karşı mü-
cadele yapabilmenin mümkün olmaması, buna karşın terörizmle mü-
cadele ihtiyacının kendisini her geçen gün daha kesin bir şekilde his-
settirmesi karşısında devletler, terörizmle sektörel bazda mücadele etme
stratejisini tercih etmişlerdir.216 Yani, devletler genel tanım yapmaktan
vazgeçip uçak kaçırma, rehin alma, diplomatların öldürülmesi gibi
kendilerini en çok rahatsız eden belirli fiilleri önlemeye çalışmışlardır. Bu
doğrultuda terörizmle mücadele konusunda BM bünyesinde, 1969-2002
arası 33 yıllık süre içinde 12 tane terörizm karşıtı sözleşme
gerçekleştirilmiştir.217 Ayrıca, başka uluslararası örgütler bünyelerinde

214
Kroncnwettcr, Michael, The War On Terrorism. Julian Messner, 1989. s. 74.
215
Bassiouni, M. Cherif, a.g.m. , s. 92; Flory, Maurice, “International Law: An Instrument to
Combat Terrorism”, a.g.m., s. 33.
' Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 201.
2 b
217
BM bünyesinde gerçekleştirilen anti-terörist sözleşmeler şunlardır:
1) 14 Eylül 1963 tarihli Uçaklarda işlenen Suçlar ve Diğer Bazı Eylemlere İlişkin Sözleşme
(1963 Tokyo Sözleşmesi). Terörizmle mücadele amacıyla BM’nin himayesi altında atılan ilk
ciddi adım olan Tokyo Sözleşmesi’ne Türkiye 17 Nisan 1975 tarih ve 1889 sayılı Kanun’la
taraf olmuştur. Bkz. R.G. , 8 Aralık 1975, Sayı 15436. Söz- leşme’nin Türkçe metni için
ayrıca bkz. Yenisey, Ferudun, Milletlerarası Ceza Hukuku: Ceza Yargılarının
Milletlerarası Değeri ve Mevzuatı, Beta Yayınlan, İstanbul, 1988, s.387-395.

2) 16 Aralık 1970 tarihli Uçakların Hukuk Dışı Yollarla Ele Geçirilmesinin Önlenmesi
Hakkında Sözleşme (La Haye Sözleşmesi). Bu Sözleşme’ye Türkiye 30 Kasım 1972 tarih ve

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

1634 sayılı Kanun’la taraf olmuştur. Bkz. R.G. , 31 Mart 1973, Sayı 14493. Sözleşme’nin
Türkçe metni için aynca bkz. Yenisey, Ferudun, a.g.e., 8.395-401.
3) 23 Eylül 1971 tarihli Sivil Havacılığın Güvenliğine Karşı Kanun Dışı Eylemlerin
Önlenmesine İlişkin Sözleşme (Montreal Sözleşmesi). Bu Sözleşme’ye Türkiye, 17 Mart 1975
tarih ve 1888 sayılı Kanun’la taraf olmuştur. Bkz. R.G., 29 Kasım 1975, Sayı 15427.
Sözleşme’nin Türkçe metni için aynca bkz. Yenisey, Ferudun, a.g.e. , s.401-409.
4)14 Aralık 1973 tarihli Diplomasi Ajanlan da Dahil Olmak Üzere Uluslararası Korunan
Kişilere Karşı İşlenen Suçlann Önlenmesi ve Cezalandmlması Hakkında Sözleşme (New York
Sözleşmesi). Bu Sözleşme’ye Türkiye 21 Ocak 1981 tarih ve 2324 sayılı Kanun’la taraf
olmuştur. Sözleşme’nin 1 Mayıs 1981 tarihli R.G.’de yayımlanan Türkçe metni için bkz.
Yenisey, Ferudun, a.g.e., s.380-386.
5) 17 Aralık 1979 tarihli Rehin Alımma Karşı Uluslararası Sözleşme (Rehine Sözleş-
mesi-New York). Bu Sözleşme’ye Türkiye taraftır. Sözleşme’nin Türkçe metni için bkz. R.G.,
6 Haziran 1989, Sayı 20217.
6) 3 Mart 1980 tarihli Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunmasına Dair Sözleşme (Vi-
yana&New York Sözleşmesi).
7) 24 Şubat 1988 tarihli Uluslararası Sivil Havacılığa Hizmet Veren Havaalanlarında Kanun
Dışı Şiddet Eylemlerinin Önlenmesi Protokolü (Montreal Sözleşmesi’ne Ek Montreal
Protokolü).
8) 10 Mart 1988 tarihli Deniz Seferleri Güvenliğine Karşı Yasa Dışı Eylemlerin Önlenmesi
Sözleşmesi (IMO Sözleşmesi-Roma). Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’nin Türkçe metni
için bkz. R.G., 26 Ocak 1998, Sayı 23242.
9) 10 Mart 1988 tarihli Kıta Sahanlığı Üzerinde Kurulu Sabit Platformların Güvenliğine
Karşı Yasa Dışı Eylemlerin Önlenmesi Protokolü (IMO Protokolü-Roma). Türkiye’nin taraf
olduğu Sözleşme’nin Türkçe metni için bkz. R.G., 26 Ocak 1998, Sayı 23242.
10) 1 Mart 1991 tarihli Keşif Amaçlı Plastik Patlayıcıların Markalanmasına Dair Sözleşme
(Montreal Sözleşmesi).
11) 15 Aralık 1997 tarihli Terörist Bombalamalann Önlenmesine Dair Uluslararası
Sözleşme (New York). Bu Sözleşme; BM Genel Kurulu tarafından 15 Aralık 1997 tarihinde
52/164 sayılı kararla kabul edilmiş, 23 Mayıs 2001’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye
Sözleşme’yi 20 Mayıs 1999’da imzalamış fakat henüz onaylamamıştır. Sözleşme’nin
İngilizce metni için bkz. http://www.untreaty. un.org/English/Terrorism/ Convl 1,(26 Eylül
2001).
12) 9 Aralık 1999 tarihli Terörizmin Finanse Edilmesinin Önlenmesine Dair Uluslararası
Sözleşme (New York). BM Genel Kurulu tarafından 9 Aralık 1999 tarihinde, 54/109 sayılı
kararla kabul edilmiş, 10 Nisan 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, 27 Eylül 2001
tarihinde Sözleşme’yi imzalamış, 4738 sayılı kanunla, 10 Ocak

de anti-terörizm amaçlı çeşitli bölgesel uluslararası sözleşmeler


^|o

yapılmıştır.
BM bünyesindeki sözleşmelerin hepsindeki ortak mekanizma, faili
siyasal suçlu saymama ve siyasal sığınma hakkı vermemeyi ve bu suçlan
işleyen kimselerin ilgili devlet tarafından yargılanmasını ya da isteyen
ilgili devlete iade edilmelerini öngörmektedir. Yani, bu mekanizma da

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

“aut judicare aut dedere ” ilkesi kutsal kabul edilmekte ve böylece


evrensel ve/veya yan evrensel bir yargı yetkisi tesis edilmektedir.219 Ne
var ki, bu mekanizma kendi içinde bazı zafiyetler taşımaktadır. İlk olarak,
bu sözleşmelere yeteri kadar devlet taraf değildir. Kimi devletler
terörizmi sadece bir “ulusal mesele” olarak görmekte ve özellikle
terörizme sponsorluk yapan veya destekleyen devletler bu sözleşmelere
taraf olmamaktadır. İkinci olarak, bu sözleşme- 2002 tarihinde de onaylamış ve
Onay Kanunu 17 Ocak 2002’de Resmi Gazetemde yayınlanmıştır.
“,8 Bölgesel sözleşmelerin bazı lan şunlardır
2 Şubat 1971 tarihli Kişilere Karşı Suç Formunu Alan Terörizm Eylemleri ve
Uluslararası Alanda Önem Arz Eden İlgili Zorbalıklann Önlenmesi ve Cezalandırması
Sözleşmesi (Washington Sözleşmesi). [OAS Convention to Prevent and Punish the Acts of
Terrorism Taking the Form of Crimes Against Persons and Related Extortion That Are of
International Significance ( Washington Convention)]. Bu Sözleşme Amerikan Devletleri
Örgütü’nün Genel Kurulu öncülüğünde hazırlanmış ve Örgüte üye devletler tarafından
imzalanmıştır. Bkz. OAS Document, AG/doc., 88 rev. lcorr., (1971).
27 Ocak 1977 tarihli Terörizmin Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi (Strasbourg).
Terörizmle mücadele amacıyla yapılmış sözleşmeler arasında en anlamlısı olan Sözleşme
1978 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Avrupa Konseyi üyesi 20 ülke Sözleşme’ye taraf
olmuştur. Bu Sözleşme’ye Türkiye 27 Ekim 1980 tarih ve 2327 sayılı Kanun’la taraf olmuştur.
Sözleşme’nin 26 Mart 1981 tarihli R.G.’de yayımlanan Türkçe metni için bkz. Yenisey,
Fenıdun, a.g.e., s. 375-380.
14 Temmuz 1999 tarihli Terörizmin Önlenmesi ve Terörizmle Mücadeleye Dair Afrika
Birliği Örgütü Sözleşmesi (Algiers). Bu Sözleşme, Afrika Birliği Örgütü Genel Sekreteri’nin
öncülüğünde gerçekleştirilmiştir.
1 Temmuz 1999 tarihli Uluslararası Terörizmle Mücadeleye Dair İslam Konferansı
Örgütü Sözleşmesi (Ouagadougou). Ayrıntılı bilgi için bkz. geride dipnot 71, s. 29.
219
Freestone, David, “International Cooperation Against Terrorism and the Development of
International Law Principles of Jurisdiction“, Terrorism and International Law içinde,
Rosalyn Higgins ve Maurice Flaury Flory, (der.), Routledge, Londra, New York, 1997, s. 59.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
ler etkin bir zorlama mekanizması içermemektedir. Achille Laııro olayında
Mısır’ın 1979 tarihli Rehine Alımına Karşı Uluslararası Söz- leşme’ye
uymaması gibi, bir devletin sözleşmelerden birisine uymaması halinde,
sözleşmeye taraf diğer devletler uymayan taraf devlete karşı geleneksel
barışçıl yaptırımları uygulamaktan daha fazlasını ya- pamamaktadır.
Üçüncü mesele, terörizm ve siyasi suç kavramlarının kesin bir şekilde
ayrıştınlamamış olmasıdır. “Suçluların iadesi" ve “sınır dışı etme",
terörizmle mücadelenin uluslararası işbirliği boyutunda en önemli
analitik çerçeveyi oluşturmaktadır. 127 128 “Suçluların iadesi" konusunda
en ciddi anlaşmazlık “siyasi suçların iadeye istisna teşkil etmesi"dir.
Terörizmle suçlanan kişiler genellikle faaliyetlerinin siyasal nitelikli
politik aktiviteler olduğunu ve bu nedenle iade edilmemeleri gerektiğini
iddia etmektedirler. Bu husus “siyasi suçların istisnası ya da siyasi istisna
doktrini” olarak bilinmektedir.129
“Siyasi” suç kavramının Uluslararası Hukukta tanımı yoktur. Fiilin
siyasal suç olup olmadığına karar verme hususunda devletler siyasal
tercihleri doğrultusunda bir takdir hakkına sahiptir.130 Devletlere tanınan
bu takdir hakkı, BM bünyesinde gerçekleştirilen anti-terörizm
sözleşmelerinin önemli bir zafiyetini teşkil etmektedir.131 Zira, 1988

127
Cassese, Antonio, a.g.m., s. 593.
128
Beşe, Ertan, a.g.e., s. 61.
129
Bayraktar, Koksal, Siyasal Suç, İstanbul, 1982, s. 193-194; Beşe, Ertan, a.g.e., s. 61.
130
Bayraktar, Koksal, a.g.e., s. 197-198.
131
Bu alanda 27 Ocak 1977’de imzalanıp 1978’de yürürlüğe giren Avrupa Sözleşmesi önemli
bir adım teşkil etmektedir. Sözleşme’nin 1. maddesinde taraf devletler arasında iade amacı için
bir siyasal suç ya da siyasal suçla bağlı bir suç sayılmayacak terörist eylem biçimleri olarak
şunlar sayılmaktadır: a) La Haye ve Montreal Sözleşmesinde yer alan filler; b) Uluslararası
himayeye tabi olan şahısların hayatı, fiziki bütünlük ve hürriyetlerine karşı saldırlar; c) Adam
kaçırma, rehine alma veya hürriyeti tahdit suçları; d) Bomba, el bombası, roket, ateşli silah
gibi aletlerin kullanıldığı suçlar; e) Şiddet hareketlerini içeren vahim suçlar; 0 Mülkiyet
aleyhine işlenen bir suç içeren ve şahıslar için tehlike teşkil eden vahim suçlar. Sözleşme’nin
2. maddesi ise taraf devletlere 1. maddede sayılan suçlan genişletme yetkisini vermektedir.
Ancak, Sözleşme’nin 5 ve 13. maddeleri siyasal sığınma hakkını tanımakta ve taraf devletlerin
iadeyi reddetme hakkını saklı tutmaktadır. Bu hükümler Sözleşme’nin gücünü
zayıflatmaktadır. Bkz. Freestone, David, “International Cooperation Against Terrorism and
the Development of International Law Principles of Jurisdiction”, a.g.m., s. 54.
66

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

IMO Sözleşmesi225 hariç, sözleşmelerin hiçbirisinde terörist eylemlerin


siyasi suç sayılmayacağı ve bu suretle iadeden muaf tutulmayacağına
ilişkin hükümler yer almamaktadır.226 Bu durum uluslararası işbirliğinin
önemli bir parçası olan teröristlerin iadesini engellemektedir.

A. Lockerbie Olayı
Hukuku uygulama yaklaşımının başarılı bir örneği, 21 Aralık 1988’de
Londra’nın Heathrow havaalanından kalktıktan kısa bir süre sonra
İskoçya’nın Lockerbie kasabası üzerinde havada infilak eden, 189’u
Amerikalı olmak üzere toplam 259 yolcu ve mürettebatın yanı sıra yerde
11 kişinin öldüğü PAN AM 103 uçağı olayıdır.227 Mağdur devletlerden
Ingiltere ve Amerika, üç yıllık bir soruşturma sonucunda; olaya ilişkin
olarak Libya Dış İstihbarat Servisi mensubu olan Abdelbasset Ali
Mohmed Al Megrahi ve Al Amin Khalifa Fhimah’ı suçlamış ve
Libya’dan bu kişileri iade etmesini ve uygun bir tazminat ödemesini talep
etmişlerdir.228 Libya, böyle bir eylemin doğrudan Libya’nın iç işlerine
karışma teşkil ettiğini ileri sürerek iki vatandaşının iadesi yönündeki
istekleri reddetmiştir. ABD ve İngiltere’nin 23 Eylül 1971 tarihli Sivil
Havacılığın Güvenliğine Karşı Hukuk Dışı Eylemlerin Önlenmesine
ilişkin Sözleşme’ye taraf olduklarına işaret eden Libya, failleri ulusal
hukukuna ve ülkesinde suçlunun bulunduğu ve onu iade etmeyen taraf
devletlerin yargı yetkisini tesis eden Montreal Sözleşmesi md. 5/2’ye
uygun olarak yargıladığını iddia etmiştir. Montreal Sözleşmesi md.
5/3’ün ulusal hukuka uygun olarak gerçekleştirilen yargılamayı kapsam
dışında tutmadığını ileri süren Libya, Sözleşme md.l 1/1’e göre iki
ülkenin yargısal işbirliği yapmak

225
Sözleşme’ye ilişkin aynntılı bilgi için bkz. geride dipnot 217, s. 63-65.
226
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,
a.g.m., s. 593.
22
' Tucker, David, “Responding to Terrrorism”, The Washington Quarterly, 1998, s. 107.
228
Kash, Douglas, “Libyan Involvement and Legal Obligations in Connection with the
Bombing of Pan Am Flight 103”, Studies in Conflict & Terrorism, Cilt 17, 1994, s. 23.
229
Sözleşme’ye ilişkin aynntılı bilgi için bkz. geride dipnot 217, s. 63-65.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
yerine kendisini tehdit ettiğini iddia etmiştir.132 133 Böylece Libya, Mont-
real Sözleşmesi’nin 7. maddesinde yer alan aut dedere aut judicare
ilkesine dayanırken ve iç hukukunun kendi vatandaşlarının iade edil-
mesini yasakladığını iddia ederken ABD ve İngiltere faillerin iadesini
talep etmişlerdir.
Devletler arasında karşılıklı suçlamalar devam ederken, ABD, İn-
giltere ve Fransa’nın girişimleriyle sorun BM Güvenlik Konseyi’nin
önüne getirilmiştir. 23rBM Güvenlik Konseyi, ABD ve İngiltere’nin
taleplerinin tam olarak yerine getirilmesini öngören 21 Ocak 1992 tarihli
731 sayılı, BM Antlaşması’mn VII. bölümüne dayanmayan kararı kabul
etmiştir.134 Bu karar, Güvenlik Konseyi’nin bir ülkenin vatandaşlarının
diğer ülkede yargılanması için iadesini öngören ya da zımni olarak bir
BM üyesi devleti terörizme karışmakla suçlayan ilk karan olması
açısından önem taşımaktadır.135 31 Mart 1992’de Güvenlik Konseyi VII.
Bölüme dayanarak Libya’ya yönelik ticari uçuş yasağı, sildi ambargosu,
teknik bilgi transferine sınırlandırma, hava ablukası gibi bir dizi yaptınm
uygulanmasını öngören 748 sayılı karan kabul etmiştir. 136 Kararda,
terörizmi desteklediği kabul edilen Libya’nın, zanlılan teslim etme
dışında, terörizmi desteklemekten vazgeçtiğini tüm dünyaya kanıtlamak
için somut adımlar atması gerektiği; aksi taktirde yaptınmlann devam
edeceği belirtilmektedir. 748 sayılı Konsey karannın bu üç devletin
istekleri doğrultusunda alındığını; dolayısıyla Uluslararası Hukuka aykm
olduğunu iddia eden Libya, her iki devletin kendisine karşı kuvvet
kullanma olasılığına karşı koruma önlemleri alması için UAD’a
başvurarak ABD ve İngiltere aleyhine iki ayn dava açmıştır.137 1 4 Nisan
1992’de UAD,

132
Plachta, Michael, “The Lockerbie Case: The Role of the Security Council in Enforcing the
Principle Aut Dedere Aut Judicare”, European Journal Of International Law (EJIL), Cilt
12, No 1,2001, s. 126-127.
133
Bkz. U.N. Doc. A/46/825, S/23306,31 Aralık 1991.
134
S.C. Res. 731 (1992), 21 Ocak 1992.
135
Kash, Douglas, a.g.m., s. 24.
136
S.C. Res. 748 (1992), 31 Mart 1992.
137
Questions of Interpretation and Application of the 1971 Montreal Convention
Arising from the Aerial Incident at Lockerbie (Libyan Arab Jamahiriya v. United States
of America), Provisional Measures, Order of 14 April 1992, ICJ Reports
68

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Libya’nın koruma önlemleri alınmasına ilişkin isteğini, BM Antlaş-


ması’nın 25. maddesinin Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanmasına
öncelik verdiği temelinde reddetmiştir.236 Yine, UAD, BM Antlaşmasının
103. maddesine dayanarak Montreal Sözleşmesi dahil, herhangi bir
sözleşmeden doğan yükümlülük ile BM Antlaşmasından doğan bir
yükümlülük çatıştığında BM Antlaşmasından doğan yükümlülüklerin
üstün olacağına karar vermiştir. 237 UAD’nın söz konusu karan iki
bakımdan önem taşımaktadır. İlk olarak, UAD bu karan ile BM Güvenlik
Konseyi kararlan üzerinde bir denetim yapma fırsatını eliyle itmiştir.238
İkinci olarak, Divan’ın Libya’nın isteğini reddetmesi, uluslararası
terörizmle mücadelede uluslararası kurumlar arasında yapılabilecek
işbirliğinin güzel bir örneğini teşkil etmektedir.239 •
Kasım 1993’de BM Güvenlik Konseyi, Libya aleyhine, 883 sayılı
^ i A

ilave bir yaptırım karan daha almıştır. Libya’nın ekonomik varlıkla- nna
el konulmasını ve sondaj aletlerinin satılmasını yasaklayan karar, söz
konusu kararlardaki talepleri Libya’nın yerine getirmesi halinde
yaptınmlann askıya alınmasını da öngörmekteydi.
24 Ağustos 1998’de ABD ve İngiltere, iki zanlının Hollanda’da İskoç
yargıçlar tarafından İskoç kanunlanna göre yargılanmasına ilişkin

(1992), s. 114. Questions of Interpretation and Application of the 1971 Montreal


Convention Arising from the Aerial Incident at Lockerbie (Libyan Arab Jamahiriya v.
United Kingdom), Provisional Measures, Order of 14 April 1992, ICJ Reports (1992), s. 3.
236
Questions of Interpretation and Application of the 1971 Montreal Convention Arising from
the Aerial Incident at Lockerbie (Libyan Arab Jamahiriya v. United States of America),
Provisional Measures, Order of 14 April 1992, ICJ Reports (1992), parag. 39.
237
Plachta, Micheál, a.g.m., s. 129; Daudet, Yves, “International Action Against State
Terrorism“, Terrorism and International Law içinde, Rosalyn Higgins ve Maurice Flaury
Flory, (der.), Routledge, Londra, New York, 1997, s. 211; Flory, Maurice, “International Law:
An Instrument to Combat Terrorism”, a.g.m. , s.37; Kash, Douglas, a.g.m., s. 31.
238
Daudet, Yves, “ International Action Against State Terrorism”, a.g.m., s. 212.
239
Tucker, David, a.g.m., s. 107.
240
S.C. Res. 883 (1993), 11 Kasim 1993.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
bir öneriyi BM Genel Sekreteri’ne iletmişlerdir.138 BM Güvenlik Kon-
seyi, İngiltere ve ABD tarafından teklif edilen bu planı; 27 Ağustos
1998’de 1192 sayılı kararla kabul etmiştir. 139 Böylece, BM Güvenlik
Konseyi’nin iade sürecine müdahale etmiş olması; Konsey’in aut dedere
aut judicare ilkesinin uygulatıcısı olarak yeni bir rol üstlenmiş olduğuna
işaret etmektedir.140
Sonunda yaptırımlar etkisini göstermiş ve Libya; bu ağır yaptı-
rımlardan kurtulmak için iki Libyalıyı, Hollanda’da kurulan bir İskoç
Mahkemesi’nde yargılanmaları için iade etmeyi 19 Mart 1999’da kabul
etmiştir.141 5 Nisan 1999’da iki zanlı BM’ye teslim edilmiş ve yaptırımlar
da askıya alınmıştır. 142 Ancak, ABD’nin uyguladığı yaptırımların
tamamen kalkması için Libya’nın Pan AM 103 uçağı mağdurlarına
tazminat ödemesi ve Pan AM 103 uçağının bombalanmasında
sorumluluğunun olduğunu kabul etmesi gerekmektedir.143 Söz

konusu Mahkeme, Libya Dış istihbarat Servisi’nde görevli Abdel- basset


Ali Mohmed Al Megrahi’yi , Libya İstihbarat Servisi’nin amaçlarına
hizmet etmek gayesiyle eylem yapmış olduğuna karar vererek suçlu
bulmuştur. 144 14 Mart 2002’de ise bir İskoç Temyiz Mahkemesi
Megrahi’nin mahkumiyetini onaylamıştır.145 Yargısal süreç, diplomatik
ve ekonomik yaptırımların maliyeti; ABD ve mütte-

138
Letter Dated 24 August 1998 from the Acting Permanent Representatives of the
United Kingdom of Great Britain and Northhern Ireland and the United States of
America to the United Nations Addressed to the Secretary-General, U.N. Doc. S/l998/795
(1998).
139
S.C. Res. 1192 (1998), 27 Ağustos 1998.
24}
Plachta, Micheál, a.g.m., s. 136.
141
Hollanda'da kurulan İskoçya Mahkemesi'nin kuruluş anlaşması için bkz. Agreement
between the Government of the Kingdom of the Netherlands and the Govrenment of the
United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland Concerning a Scottish Trial in the
Netherlands, International Legal Materails, Cilt 38, Sayı 926, 1999.
142
Plachta, Micheál, a.g.m., s. 135.
143
Warner, Mary Beth, “Post-Lockerbie, Libya Plays Along", National Journal, 27 Ekim
2001, s. 1-3.
144
HM Advocate v. Megrahi and Fhimah (1999) ScotHC 248 (Lockerbie Case).
145
Megrahi v. HM Advocate (2002) ScotCS 68.
70

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi
Q

fıklerine yöneltilen Libya terörizmini etkin şekilde engellemiştir. Libya,


13 Ağustos 2003’de 1988 Pan AM uçağının 270 mağdur ailesine 2.7
milyar dolar ödemeyi taahhüt eden bir anlaşmayı BM’de imzalamıştır.250
Bu gelişme devlet destekli terörizme karşı yargısal, ekonomik ve
diplomatik araçlarla sürdürülen zorlu mücadelenin başarıya
ulaşabileceğini kanıtlamaktadır.

B. Hukuk Kurallarının Uygulanmasına Dayalı Yaklaşım ve


Devletlerin Ülke Dışında Kuvvet Kullanması
Bir terörist tehdidi caydırmak ya da ortadan kaldırmak için ülke dı-
şında kuvvet kullanılması söz konusu olduğunda hukuku uygulama
yaklaşımı bu yanıtı nasıl kavramlaştırmaktadır?
Dışarıda kuvvet kullanılması ve kuvvet kullanma tehdidini düzen-
leyen geleneksel Uluslararası Hukukta üç olasılık kabul edilmektedir:
Banş zamanı bir krize yanıt, silahlı çatışma ve savaş. Bu tercihler çatışma
tayfını ölçmekte ve her birisi Uluslararası Hukukun ayrı bir branşını
oluşturmaktadır: Barış zamanı yanıt hukuku, silahlı çatışmalar hukuku ve
savaş hukuku. Olgusal koşulların bir dizisiyle karşılaşan devletler kendi
yanıtının çerçevesini seçmek durumundadır. Terörizm, çatışma tayfının
tanımlanabilir bir bölgesine özgü değildir. Çatışma tayfının en
düşüğünden en yükseğine doğru sıralanabilen şiddet uygulamasının kabul
edilmeyen bir metodudur.251 Sonuç olarak, terörizme yanıt veren
devletler, çatışma tayfı içinde, tehdide orantılı gördükleri kendi yanıtlarını
nitelendirmek için bir serbestiye sahiptirler. Ancak hukuku uygulama
yaklaşımı devletlere seçim olanağı bırakmaz. Dışanda kuvvet
kullanılması için tercih edilecek tek çerçeve bir banş zamanı kriz
çerçevesidir. Bunun nedeni, yaşayan Uluslararası Hukukun savaşı artık
bir tercih olarak görmemesi ve Silahlı Çatışma-

249
Tucker, David, a.g.m., s. 107.
250
Goodwin, Brent Stuart, “Libya is a Case Study in Fighting State-Sponsored Terrorism”,
http:// www.brown.edu/Administration/News-Bureau/2003-04/03- 007html, (30 Ekim 2003).
251
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 57; Aynntılı bilgi için bkz. Keskin, Funda, Uluslararası
Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve Birleşmiş Milletler, Mülkiyeliler Birliği
Vakfı Yayınlan Tezler Dizisi: 4, Ankara, 1998, s. 63-82.

Telit hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
lar Hukuku çerçevesinin hukuku uygulama yaklaşımının kabul etme-
^ cj
diği bir seçim olmasıdır.
Bir barış zamanı krizine yanıt vermek için dışarıda askeri kuvvet
kullanan ya da kuvvet kullanma tehdidinde bulunan bir devlet, ilk olarak,
eylemlerinin bir barış zamanı çerçevesi içinde vukuu buluyor olarak
görülmesini amaçlar. Bu amaçla kuvvet kullanan devlet ne savaş ilan eder
ne de eylemlerinin bir silahlı çatışma durumu yaratıyor olarak
görülmesini arzular. Dışarıda kuvvet kullanan devlet; eyleminin barış
zamanı içinde meydana geldiği nitelendirmesine sadece diğer devletin
bunu zımni olarak ya da başka türlü kabul etmesi halinde ulaşır. Krize
karışan herhangi bir devletin gelişen olayları silahlı çatışma olarak
değerlendirmesi halinde, devletin bu değerlendirmeyi reddetmesi
zordur. 146 147 Bir banş zamanı çerçevesi içinde askeri eyleme vurgu
yapmakla tırmanma riski azaltılabilir. Bu bağlamda hukuku uygulama
yaklaşımının Silahlı Çatışmalar Hukuku yaklaşımı üzerinde bir avantaja
sahip olduğu söylenebilir.148
İkinci olarak, Uluslararası Hukuk kuralları kuvvetin bir barış zamanı
krizi çerçevesinde ya da bir silahlı çatışma çerçevesinde kullanılıp
kullanılmadığına bağlı olarak farklılaşmaktadır. Modem silahlı çatışmalar
hukuku çerçevesinde uluslararası ilişkilerin gerçekleştirilmesinde kuvvet
kullanma iki ana branşa ayrılmaktadır. Kuvvete başvurmanın legalliğinin
araştırıldığı jus ad bellum ve silahlı çatışmalar sırasında tarafların
davranışlarını düzenleyen jus in bello (savaş içinde hukuk). Bu iki
hukuksal rejimin işlemesi, ilke olarak, birbirinden farklıdır ve bu ikisi
arasında açık ve geçerli ayırım yapılmaktadır. 149 Ancak, uygulamada
bunların birbirlerini etkilediği alanlar vardır. Terörizme karşı olsun ya da
olmasın, tüm askeri operasyonlarda jus in bello'ya uymak, bir devlet ya da
bir koalisyonun kuvvet kullanmasının

146
Erickson, Richard J„ a.g.e., s. 57.
147
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 57.
148
Erickson, Richard J„ a.g.e., s. 58.
149
McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White, International Law and Armed Conflict,
Darthmouth Publishing Company, Darthmouth, 1992, s. 189.
72

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

meşruluğuna hizmet eder ve diğer devletlerin bu devlet ya da koalis-


yona olan desteğini artırır.256
Jus in bello açısından, silahlı çatışmalar hukukunun pek çok kuralı
barış zamanında da uygulanmasına karşın (sivil kaybı en aza indirme,
sadece askeri hedefleri vurma, tüm taraflara insani muamelede bulunma
gibi); kimi kuralları bir barış zamanı çerçevesinde kuvvete başvurma
vukuu bulduğu zaman uygulanmaz; çünkü bu kurallar sadece savaş ya da
silahlı çatışmanın varlığı halinde uygulanabilir. Tarafsızlık hukuku
kuralları bu çerçevededir. Ancak, uluslararası ilişkiler alanında yaşanan
gelişmeler bu kurumun değişmesine ve hatta aşınmasına neden olmuştur.
Özellikle bir koalisyon tarafından düşman bir devlete ya da El Kaide gibi
devlet dışı aktöre karşı kuvvet kullanılmasının BM kararlarıyla birleşmiş
olduğu durumlarda geleneksel tarafsızlık hukukunun uygulanması
mümkün değildir.257 Yine, 1949 tarihli Savaş Tutsaklarının Statüsüne
İlişkin III. Cenevre Sözleşmesi hükümlerinin barış zamanında
uygulanması söz konusu değildir.258
Sonuç olarak, hukuku uygulama yaklaşımı açısından terörizm barış
zamanı kullanılan çarelerle üstesinden gelinmesi gereken bir barış zamanı
problemidir.

II. Silahlı Çatışmalar Hukuku (Uluslararası İnsani Hukuk)


Yaklaşımı
Uluslararası Silahlı çatışmalar Hukuku/Savaş Hukuku yaklaşımı
terörizmi önlemede bir yanıt sağlamakta mıdır? Uluslararası Silahlı
Çatışmalar Hukuku, terörizmin ortaya çıkardığı bir çok soruna doğrudan
bir yanıt sağlamamaktadır. Zira, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku;
sadece uluslararası ve uluslararası olmayan nitelikteki silahlı çatışmalara
ve savaş durumuna uygulanmakta ve silahlı çatışmanın kurbanlarını
(çatışma dışı kalmış kişileri/Aors de combat ve sivilleri)

256
Roberts, Adam, “Counter-Terrorism, Armed Force and the Laws of War”, Survival, Cilt
44, Sayı 1,2002, s. 9.
257
Roberts, Adam, a.g.m., s. 10.
258
III Sayılı Harb Esirleri Hakkında Tatbik Edilecek Muameleye Dair 12 Ağustos 1949
Tarihli Cenevre Sözleşmesi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. ileride dipnot 263, s.75.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
korumaktadır. Oysa, terörizm sıklıkla silahlı çatışmalar dışında, yani barış
zamanı olarak nitelendirilen dönemlerde ortaya çıkan ve sorunlar doğuran
bir fenomendir. 150 151 Bu çerçevede Uluslararası Silahlı Çatışmalar
Hukukunun bilinen bazı kurallarının barış zamanı olarak nitelendirilen
dönemlerde uygulanmasının faydalı olacağını ileri süren öneriler
vardır. 152 Bu görüşü savunan yazarlar, terörizmin tanımı konusunda
yapılmaya çalışılan, ancak gerçekleştirilmesi mümkün olmayan
Antlaşmaların yerine, tüm devletlerin görüş birliği içinde bulunduğu
Silahlı Çatışmalar Hukukunun uygulanmasının sorunun çözümü
açısından daha uygun bir yaklaşım olacağını ileri sürmektedirler.
Silahlı Çatışmalar Hukuku “silahlı çatışma" sırasında işlenen terö-
rizme bir yanıt sağlamaktadır. Bu hukuku, bir silahlı çatışma sırasında
terörist eylemlere başvurulmasını koşulsuz bir biçimde yasaklamakta ve
teröristlerin bastırılmasını temin etmektedir. Bir silahlı çatışma için
öngörülen kriterlerin karşılanmaması halinde ise Silahlı Çatışmalar

150
Jus in bello, genel olarak, La Haye Hukuku ve Cenevre Hukuku/Uluslararası İnsani Hukuk
olarak iki sektöre ayrılmaktadır. Bkz. McCoubrey, Hilaire ve Nigcl D. White, a.g.e. , s. 189.
Bu çalışmada, böyle bir ayırım benimsenmemekte olup Silahlı Çatışmalar Hukuku ve İnsani
Hukuk terminolojileri dönüşümlü olarak birbirlerinin yerine kullanılacaktır.
151
Sassoli, M., “International Humanitarian Law and Terrorism”, Contemporary Research
on Terrorism içinde, Paul Wilkinson ve Alasdair M. Stewart, (der.), Aberdeen University
Press, 1989, s. 467.
152
Bu öneri, ilk defa. Uluslararası Hukuk Demeğinin Uluslararası Terörizm Komitesinin 2
Eylül 1982 tarihli dördüncü ara raporunda ortaya konulmuştur. Söz konusu öneri, terörizmi
zımnen, Savaş Hukuku rejiminde savaş suçu veya 1949 Cenevre Sözleşmeleri’nin veyahutta
Savaş Hukuku’yla ilgili diğer anlaşmaların, örf ve adet hukuku kurallarının “ağır ihlalleri”
olan barış zamanında işlenmiş fiiller olarak tanımlamaktadır. Bu görüşün yasal dayanağı, 1949
Cenevre Sözleşmelerine ve 1977 tarihli I numaralı Ek Protokoie taraf olan devletlerin, I.
Sözleşme, md. 49 (2); II. Sözleşme md. 50 (2); III. Sözleşme md. 129 (1); IV. Sözleşme md. 46
(1) ve I numaralı EK Protokol md. 85 (1) çerçevesinde, resmi olarak savaş suçlularını
yargılamayı ya da iade etmeyi üstlenmiş olmalarıdır. Bkz. Rubin, Alfred, “Current Legal
Approaches to International Terrorism: Alternative Legal Approaches”, a.g.m., s. 377-378.
Uluslararası terörizmi önlemede Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku’nun yasal bir rehber
olarak hizmet edebileceğini savunan yazarlardan bir kısmı için bkz. Chadwick, Elizabeth,
a.g.e., s. 127-128; Sassoli , M., “International Humanitarian Law and Terrorism”, a.g.m. , s.
469-470; Vöneky, Silja, a.g.m., s. 1-12.
74

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Hukuku uygulanmamaktadır. Bu çerçevede Silahlı Çatışmalar Hukuku


yaklaşımını uluslararası olmayan ve uluslararası silahlı çatışmalar ba-
kımından ayrıntılı olarak ele almak yararlı olacaktır.

A. Uluslararası Olmayan Silahlı Çatışmalar ve Terörizm


Tarihsel olarak, uluslararası olmayan silahlı çatışma, bir devlet
içindeki ayaklananların bir devlete karşı ya da diğer ayaklananlara karşı
yürüttüğü çatışma olarak düşünülmektedir.262 Bu tür çatışmalara
uygulanabilir kurallar 1949 tarihli dört Cenevre Sözleşmesi’nin263 ortak 3.
maddesi ve 1977 tarihli II numaralı Ek Protokol’de264 bulunmaktadır. Bu
kavram daha sonra 1954 tarihli Silahlı Bir Çatışma Halinde Kültür
Mallarının Korunmasına Dair Sözleşme’nin265 (La Haye Sözleşmesi ) 4.
ve 19. maddelerinde yer almıştır. 1949 Cenevre ve 1954 La Haye
Sözleşmeleri’nde uluslararası olmayan silahlı çatışma kavramı
tanımlanmamıştır. 1949 Cenevre Sözleşmeleri’nin or-

~ Rona, Gabor, “Interesting Times For International Humanitarian Law: Challenges From
the “War on Terror“ , The Fletcher Forum of World Affairs, Cilt 27, Sayı 2, 2003, s. 58-59.
263
12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri şunlardır:
I Sayılı Harp Halindeki Silahlı Kuvvetlerin Hasta ve Yaralıların Vaziyetlerinin Islahı
Sözleşmesi;
II Sayılı Silahlı Kuvvetlerin Denizdeki Hasta, Yaralı ve Kazazedelelerinin Vaziyetlerinin
Islahı Sözleşmesi;
III Sayılı Harb Esirleri Hakkında Tatbik Edilecek Muameleye Dair Sözleşme;
IV Sayılı Harb Zamanında Sivillerin Korunmasına Dair Sözleşme.
Türkiye bu sözleşmeleri 21 Ocak 1953 tarih ve 6020 sayılı Kanun’la onaylayarak, 10 Şubat
1954 tarihinden itibaren Sözleşmelere taraf olmuştur. Sözleşmelerin Türkçe metni için bkz.
R.G., 30 Ocak 1953, Sayı 8322.
264
Protocol Additional to the Geneva Conventions of 12 August 1949 and Relating to
the Protections of Victims of Non-International Armed Conflicts (Protocol II),
8 June 1977. Uluslararası Olmayan Silahlı Çatışmalarda Mağdurların Korunmasına Dair II
numaralı Ek Protokol’e Türkiye taraf değildir. Protokol metni için bkz. http ://w ww. icrc
.org/ihl. nsf/ff3.../
aa0c5bcbab5c4a85cl2563cd002d6d09?openDocumen, (7 Ağustos 2002).
2ft5
Türkiye’nin onaylayarak taraf olduğu anılan Sözleşme metni için bkz. R.G., 8 Kasım 1965,
Sayı 12145.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
tak 3. maddesi153 kapsamına giren uluslararası olmayan silahlı çatışmadan
söz edebilmek için; başkaldırı eyleminin kolektif nitelikte olması ve
asgari bir örgütlenmeyi sağlaması gerekmektedir. Bu nitelikte bir silahlı
çatışmanın varlığına karar verebilmek için çatışmaların süresi,
çatışmalara katılan başkaldıran grup elemanlarının sayısı, ülkenin bir
bölümünde yerleşme ya da eylemde bulunma durumları, güvensizlik
ortamının derecesi, mağdurların varlığı, hükümetçe düzeni sağlamaya
yönelik başvurulan önlemlerin değerlendirilmesi gerekmektedir154 Öğreti
belirtilen bu hareketlere uymayan sokak hareketleri, terörizm, eşkıyalık
vb. iç gerginliklerin ve iç karışıklıkların, anı

153
1949 Cenevre Sözleşmelerinin ortak 3. maddesi şu şekildedir: “Milletlerarası mahiyette
olmayan bir silahlı anlaşmazlığın Yüksek Akid Taraflardan birinin topraklan üzerinde çıkması
halinde, anlaşmazlığa taraf teşkil edenlerden her biri, en az olarak, aşağıdaki hükümleri
uygulamakla mükellef olacaktır:
1. Muhasamata doğrudan doğruya iştirak etmeyen kimseler, silahlannı terk edenler ve
hastalık, yaralılık, mevkufluk veya herhangi bir sebeple muharebe dışı kalanlar, ırk, renk, din
ve akide, cinsiyet, doğum ve servet veya buna benzer herhangi bir kıstasa dayanan ve aleyhte
görülen hiçbir tefrik yapılmadan insani suretle muamele göreceklerdir.
Bu sebeple, yukanda bahis konusu kimselere, aşağıdaki muamelelerin yapılması, nerede ve ne
zaman olursa olsun memnudur ve memnu kalacaktır.
a) Hayata, vücut bütünlüğüne ve şahsa tecavüz, her nevi katil, sakatlama, vahşice muamele,
işkence ve eziyet;
b) Rehine almak;
c) Şahısların izzeti nefislerine tecavüz, bilhassa hakaretamiz ve haysiyet kinci muameleler;
d) Medeni milletlerce elzem olarak tanınan adli teminatı haiz nizamı bir mahkeme tarafından
önceden bir yargılama olmaksızın verilen mahkumiyet kararlan ile idam cezala- nnın infazı.
2. Yaralı ve hastalar toplanacak ve tedavi edilecektir. Milletlerarası Kızılhaç Komitesi gibi
tarafsız insani bir teşkilat, anlaşmazlık halindeki taraflara hizmetlerini arz edecektir.
Anlaşmazlık halindeki Taraflar, bundan başka, hususi Antlaşmalar yolu ile işbu Sözleşmenin
diğer hükümlerinin tamamı veya bir kısmını yürürlüğe getirmeye çalışacaklardır.
Yukardaki hükümlerin uygulanması anlaşmazlık halinde bulunan taraflann hukuki du- rumlan
üzerinde bir tesir icra etmeyecektir”. Metin için bkz. R.G., 8 Kasım 1965, Sayı 12145.
154
Başeren, Sertaç H., 44 İnsan Haklan ve Terörizm”, a.g.m. , s. 213; Rona, Gabor, a.g.m., s.
59.
76

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

lan 3. maddedeki uluslararası olmayan silahlı çatışmalar kavramının


dışında kaldığı konusunda görüş birliği içindedir.26
Uluslararası olmayan silahlı çatışmalara uygulanacak silahlı çatışma
kurallarını ayrıntılarıyla düzenleyen 1977 Ek II numaralı Proto- kol’ün 1.
maddesi uluslararası olmayan silahlı çatışma kavramını tanımlamaktadır.
Buna göre, uluslararası olmayan silahlı çatışma, “Bir yüksek akit tarafın
ülkesinde bu tarafın silahlı kuvvetleri ile sorumlu bir komutanın yönetiminde
ülkesinin bir bölümünde sürekli ve düzenli askeri harekat yürütmeye izin
verecek ve bu Protokol u uygulayacak düzeyde denetim sağlayan ayrılıkçı
silahlı kuvvetler ya da örgütlenmiş silahlı gruplar arasında geçen silahlı
çatışmalardır." Bu Protokol’ün 1. madde 2. paragrafına göre ise "Bu
Protokol, silahlı çatışma olarak değerlendirilmeyen, sokak hareketleri, ayrı
ayrı ve öngörülmeyen bir biçimde şiddet eylemleri ve benzeri öteki eylemler
gibi iç gerginlikler ve iç karışıklıklar durumlarında uygulanmayacaktır"
şeklindedir.
Sonuç olarak, terörizm tek başına hem 1949 Cenevre Sözleşme-
leri’nin ortak 3. maddesinde hem de 1977 Ek II numaralı Protokol’ün 1.
maddesinde belirtilen çatışmaların yoğunluğu, çatışmaların süresi,
ülkenin bir bölümünde denetim sağlama gibi kriterleri karşılamamakta ve
dolayısıyla, uluslararası olmayan nitelikte bir silahlı çatışma oluş-
turmamaktadır. 269 Buna karşılık bir iç mücadelede uluslararası nitelikte
olmayan bir silahlı çatışmanın varlığına neden olan hususların yanında
aynca terörizm de eş zamanlı olarak var olabilir.270 Eğer uluslararası
olmayan silahlı çatışmalar söz konusu olmuş ise, 1949 Cenevre
Sözleşmeleri ve 1977 tarihli II numaralı Ek Protokol, insan haklarının
uluslararası düzeyde korunmasına ilişkin kurallar ve ilgili devletin insan
haklarına ilişkin düzenlemeler aynı anda uygulanır?71 Belirtilmesi
gereken önemli nokta, terörizmin, Uluslararası Hukukun, uluslararası
nitelikte olmayan silahlı çatışmalarda da başvurulmasını yasakladığı
yöntemler arasında olduğudur. Gerçekten, hem 1977 ta-

268
Pazarcı, Hüseyin, a.g.e., s. 149; Başeren, Sertaç H., “ İnsan Haklan ve Terörizm”, a.g.m., s.
214.
26
’Rona, Gabor, a.g.m., s. 63; Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 128.
270
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 190
271
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 190

if hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
rihli II. numaralı Ek Protokol hem de 1949 Cenevre Sözleşmelerinin ortak
3. maddesi, terörizmi yasaklamaktadır. Söz konusu Protokol’ün 4/2, d
maddesi terörizmi; 4/2, h maddesi terörizm tehdidini ve 13. maddesi sivil
halka karşı terör eylemlerini yasaklamaktadır. 1949 Cenevre
Sözleşmelerinin ortak 3. maddesi çerçevesinde uluslararası olmayan
silahlı çatışmalarda terörist fiillerin yasaklanması, anılan maddedeki
“insancıllık ilkesi” ile açıklanmaktadır.272

B. Uluslararası Nitelikteki Silahlı Çatışmalar ve Terörizm

Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun uluslararası nitelikteki


silahlı çatışmalara uygulanabilir kuralları, 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve
1977 tarihli I numaralı Ek Protokol’de273 somutlaşmaktadır. Uluslararası
nitelikteki silahlı çatışmalar, savaş ve savaşa varmayan sınırlı silahlı
çatışmaları içeren devletlerarası silahlı çatışmaları ile uluslararalılaşmış
silahlı çatışmaları kapsamaktadır. Bu çerçevede devlet sponsorlu ve/veya
devlet destekli terörizmin uluslararası nitelikte bir silahlı çatışma veya bir
savaş olarak değerlendirilmesi mümkündür. Böyle bir değerlendirme,
ulusal güvenliğe yönelik algılanan tehdidin ne denli ciddi olduğunu
vurgular.27 Bununla birlikte, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun
eylemlerinin bir devlete izafe edilemeyen uluslarötesi/transnasyonel bir
aktöre uygulanıp uygulanmayacağı veya üçüncü devletlerde
gerçekleştirilen kontr-terörist askeri operasyonları kapsayıp
kapsamayacağı tartışmalıdır. Zira, 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve 1977
tarihli I numaralı Ek Protokol’de somutlaşan Uluslararası Silahlı
Çatışmalar Hukuku, bir devletle bir ya da daha fazla uluslarötesi silahlı
grup arasındaki “modem terörizm” kapsamındaki
uluslarötesi/transnasyonel silahlı çatışmaları düzenle- 155 156

2,2
Başeren, Sertaç H., “İnsan Haklan ve Terörizm”, a.g.m., s. 221.
23
Protocol Additional to the Geneva Conventions of 12 August 1949 and Relating to the
Protection of Victims of International Armed Conflicts (Protocol I), 8 June 1977. Türkiye,
8 Haziran 1977 tarihli I numaralı Ek Protokol’e taraf değildir. Protokol metni için bkz.
http://www.icrc. org/ihl.nsf/ff3.../ aa0c5bcbab5c4a85cl2563cd002d6d09? openDocumen, (7
Ağustos 2002).
156 4
Erickson, Richard, a.g.e., s. 59.
78

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

memektedir.2'5 Uluslararası insani hukukun, “yeni çatışma şekilleri” olarak


isimlendirilen uluslarötesi türlerini düzenlememesi, hukukun bu branşının
artık demode olduğu ve bu nedenle revize edilmesi gerektiğine ilişkin
görüşlerin ileri sürülmesine neden olmaktadır. Uluslararası Silahlı
Çatışmalar Hukukunun/lnsani Hukukun silahlı çatışmaların değişen
doğasına ayak uydurmada başarısız olduğuna inananlar ya silahlı çatışma
kavramının genişletilmesini ya da Uluslararası Silahlı Çatışmalar
Hukukunun uygulama alanının bu tür çatışmaları içerecek şekilde geniş
yorumlanması gerektiğini savunmaktadırlar.276 Bu bağlamda örneğin Jhon
C. Yoo "Bir ulusun askeri gücünü eline geçiren transnasyonel terörist örgütler
savaş hukukundan bağışık tutulmamalıdır. Uluslararası hukuk, böyle bir
yoldan çıkmışlığa izin vermemelidir" demektedir.277 Kimi yazarlar ise, bu
alanda yaşanan boşluğun, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun örfi
kuralları ile doldurulabileceğini ileri sürerken;278 bu görüşü benimsemeyen
bir başka grup yazar ise, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun örfi
kurallarının çatışma dışı kalmış kişilerin ve sivillerin silahlı çatışmanın et-
kilerinden korunmasında önemli rol oynayarak sözleşme hukukunun
içeriğine katkıda bulunduğunu kabul etmekle birlikte, Uluslararası Silahlı
Çatışmalar Hukukunun örfi kurallarının silahlı çatışma kavramını Cenevre
Sözleşmeleri ve Ek Protokolleri’nde yer alan düzenlemelerin ötesine
genişlemekte olduğu görüşüne katılmamaktadır.279
Eylemleri bir devlete izafe edilemeyen uluslarötesi/transnasyonel bir aktöre
Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun uygulanıp uy- 275 Rona, Gabor,
a.g.nı., s. 56-57.
2,6
Bu görüşü savunan yazarlardan bir kısmı için bkz. Yoo, John C. ve James C. Ho, “International
Law and the War on Terrorism”, www.law.berkeley.edu/cenpro/ ils,/papers/yoonyu combatants,
(1 Ağustos 2003); Ratner, Steven R., “Rethinking the Geneva Conventions”, Crimes of War
Project, http://www.crimsofwar.org/ expert/genevaConventions/gc-ratner.html. (30 Ocak
2003).
27,
Yoo, John C. ve James C. Ho, “International Law and the War on Terrorism”,
www.law.berkeley. edu/cenpro/ils,/papers/yoonyu combatants, (1 Ağustos 2003).
278
Bu görüş için bkz. Ratner, Steven R„ “Rethinking the Geneva Conventions”, Crimes of War
Project, http://www.crimsofwar.org/expert/genevaConventions/gc- ratner.html. (30 Ocak
2003).
2
Bu görüş için bkz. Rona, Gabor, a.g.m., s. 69.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
gulanmayacağına ilişkin tartışmalı meseleyi değerlendirdiğimizde, devlet
dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen terörist saldırıların, uluslararası
nitelikteki bir silahlı çatışma teşkil etmek için gereken kriterleri karşılaması
mümkün değildir. İlk olarak, 1949 Cenevre Sözleşmelerinin ortak 2/1.
maddesi ve 1977 tarihli I numaralı Ek Protokol’ün 1/3.maddesine göre, bir
silahlı çatışmanın varlığından bahsedebilmek için savaş ilanına gerek
yoktur; fiili bir silahlı güç kullanımının belli bir yoğunluk düzeyine
ulaşması yeterlidir. Ancak, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku
bakımından; bir silahlı çatışma teşkil etmek için gereken somut yoğunluk
eşiğini belirlemek her zaman kolay değildir. Devletlerarasındaki düşük
yoğunluktaki çatışmalarda da kendisini hissettiren bu sorun terörist
eylemler bakımından daha çok önem arz eder. İkinci olarak, Uluslararası
Silahlı Çatışmalar Hukukunun uygulanabilmesi için silahlı gücün,
Uluslararası Hukukun bir sjesi tarafından Uluslararası Hukukun diğer bir
sujesine karşı kullanılmış olması gerekmektedir. Devlet dışı bir karaktere
sahip olan terörist örgütler, genel bir kural olarak, Uluslararası Hukukun bir
sujesi değildirler.157 Bu görüş iki istisna açısından da doğrudur. İlk istisna I
numaralı Ek Protokol md. 1/4’te yer almaktadır. I numaralı Ek Protokol md.
1/4 altında, terörist örgütlerin, “bağımsızlık savaşçısı” olarak
nitelendirilmeleri pratikte mümkün olmadığı gibi md. 1/4’de yer alan
kriterlerin terörist örgütler tarafından karşılanması da imkansızdır. İkinci
istisna, devlet dışı aktörlerin uluslararası nitelikte bir çatışmaya taraf
olabilmesi için; bir devlet tarafından grupsal bazda savaşan /belligerent
olarak tanınması gereklidir. Fakat devletler tarafından böyle bir tanımanın
bir terörist örgüte verilmesi imkansızdır. 158 Dolayısıyla, devlet dışı aktörler
olarak teröristlerin ve terör örgütlerinin uluslararası nitelikte bir çatışmaya
taraf olamayacakları tartışma konusu yapılamaz. Bununla birlikte, devlet
dışı aktörler olarak teröristlerin ve terör örgütlerinin uluslararası nitelikte bir
çatışmaya taraf olamayacakları olgusu, bunların eylemlerinin Uluslararası
Silahlı Çatışmalar Hukuku tarafından kapsanmayacağı anlamına gelmez.
Terörist örgütlerin belli bir yoğunluk düzeyine ulaşan terörist eylemlerinin

157
Roberts, Adam, a.g.m., s. 11.
158
Vöneky, Silja, a.g.m., s. 8-9.
80

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

bir devlete izafe edilmesi halinde, terörist örgütlerin eylemleri Uluslararası


Silahlı Çatışmalar Hukuku tarafından kapsanır.282
Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku, uluslararası nitelikte silahlı
çatışmalar söz konusu olduğunda, terörizmi açıkça yasaklamaktadır. I
numaralı Ek Protokol’ün 51. maddesi, “Sivil Halkın Korunması” başlığını
taşımakta ve askeri operasyonlarda saygı gösterilmesi gereken temel
kuralları kanunlaştırmaktadır. 51. maddenin 2. paragrafı “Sivil bireyler gibi
sivil halk saldırı hedefi olmayacaktır. Başlıca amacı sivil halk arasında terörü
yaymak olan şiddet eylemleri ya da tehdidi yasaktır" şeklindedir. Terörizm
eylemleri, sivillere yönelik ayrım gözetmeyen saldırılardır. Uluslararası
nitelikteki silahlı çatışmaları düzenleyen Uluslararası Silahlı Çatışmalar
Hukuku, sadece sivillere ya da sivil mülkiyete zarar veren terörist eylemleri
değil amacı sivil halk arasında terörü yaymak olan şiddet tehdidini de açıkça
yasaklamaktadır.283 I numaralı Ek Protokol’ün 85. madde 3. paragrafına
göre, bu yasağın ağır ihlalleri bir “savaş suçu” teşkil etmektedir. Do-
layısıyla, I numaralı Ek Protokol, sivillerin korunmasına yönelik
uluslararası standartlan güçlendirmektedir.
IV. Cenevre Sözleşmesi’nin 33. maddesi de sivillere ve sivil hedeflere
karşı terörizmin tüm türlerini yasaklamaktadır. 33. madde şu şekildedir:
“Himaye gören hiçbir şahıs, bizzat işlemediği bir cürümden dolayı tecziye
edilmez. Kolektif cezaların tatbiki, ve keza diğer bilcümle tehdit ve tedhiş
tedbirlerinin ittihazı memnudur. Yağma memnudur. Himaye gören şahıslara ve
mallarına karşı misilleme tedbirleri memnudur". Bu yasak, sivil mülkiyetin
yağmalanması ve sivil halkı terörize etmenin bir şekli olan kolektif
cezalandırmayı da kapsamaktadır.
Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun söz konusu düzenle-
melerinden uluslararası nitelikteki silahlı çatışmalarda terörist eylemlerin
istisnasız bir şekilde yasaklanmış olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu noktada I
numaralı Ek Protokol’de yer alan ulusal bağımsızlık savaş-

282
Erickson, a.g.e., s. 76; Roberts, Adam, a.g.m., s. 27; Vöneky, Silja, a.g.m., s. 11.
283
Gasser, Hans-Peter, “Acts of Terör “Terrorism” and International Humanitarian Law”,
International Review of the Red Cross, Cilt 84, Sayı 847, 2002, s. 555.

lanna ilişkin düzenlemenin uluslararası nitelikteki silahlı çatışmalarda


terörist eylemlere başvurulmasını yasaklayan bu maddelerin önemini

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

azaltıp azaltmadığı, cevaplanması gereken önemli bir soru olarak karşımıza


çıkmaktadır.

C. Ulusal Kurtuluş Savaşlarının İnsani Hukuka Etkisi


Geleneksel Uluslararası Hukukta “Ulusal Kurtuluş Savaşları”, iç
savaş ya da iç çatışmalar olarak sayılmakta ve devletlerin “ulusal
yetki” alanı içinde değerlendirilmekteydi.159 160 Ancak, 1960 ve
••

1970’lerin ortalarında Üçüncü Dünya ve Sosyalist Bloktan ülkeler, ulusal


bağımsızlık savaşlarının uluslararası nitelikteki silahlı çatışmalar düzeyine
çıkartılması için BM platformlarında yoğun çaba harca-
••

mışlardır. Doğu Bloku ve Üçüncü Dünyı ülkeleri bu konuda ilk başarılarım,


Genel Kururun 12 Aralık 1973 tarihinde 3103 (XXVIII) sa- yılı “Sömürge
ve Yabancı Üstünlüğüne ve İrkçı Rejimlere Karşı Mücadele Veren
Savaşçıların Hukuksal Statüsüne İlişkin Temel İlkeler” ismini taşıyan bir
kararı kabul etmesiyle elde etmişlerdir. Kararın üçüncü paragrafı, sömürge
ve yabancı üstünlüğü ve ırkçı rejimlere karşı halkların mücadelesini içeren
silahlı çatışmaları, 1949 Cenevre Sözleşmelerinin anlamı içinde,
uluslararası silahlı çatışmalar olarak saymakta; 4. paragrafta ise, sömürge,
yabancı üstünlüğüne ve ırkçı rejimlere karşı mücadele veren savaşçıların
savaş tutsağı olarak ele geçirileceği ve bunlara savaş esiri statüsü
verileceğini belirtilmekteydi. Bu karar ile Genel Kurul, 1949 Cenevre
Sözleşmelerinin kapsamına girmesi için ulusal kurtuluş savaşlarını
uluslararası karakterde kabul etmiştir. Bir süre sonra, ulusal kurtuluş
savaşlarının uluslararası nitelik kazanmasını isteyen devletler için 1949
Cenevre Sözleşmelerinin dü-
70 C

zenlemeleri de tatmin edici olmamıştır. ‘ Ulusal kurtuluş savaşlarına


uluslararası silahlı çatışma kurallarının uygulanması ilk kez 1949 Cenevre
Sözleşmelerine ek 1977 tarihli Uluslararası Çatışmalarda Mağdurların
Korunması Konusuna İlişkin I numaralı Protokol ile kabul edilmiştir. I
numaralı Ek Protokol’ün 1/4. maddesi, uluslararası silahlı çatışmalara dair
159
Kawakwa, Edward, The International Law of Armed Conflict: Personal and Material
Fields of Application, Martinus Nijhoff Publishers, 1992, s. 49.
160
Cenevre Sözleşmelerinin ortak 3. maddesi, Cenevre Sözleşmelerine taraf bir devletin
ülkesinde meydana gelen, uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalarda uygulanmakta ve
içerdiği hükümlerle bir “güvenlik ağı rejimi” oluşturmaktadır. Bu konuda
bkz. Taşdemir, Hakan, Uluslararası İnsani Hukukta Sivillerin Korunması (Yayınlan-
••

mamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1999, s. 32. 82

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

hukuku, self-determinasyon amacıyla sömürge hakimiyetine, yabancı


işgaline ve ırkçı rejimlere karşı mücadele veren halkların içinde
bulundukları çatışmalara uygulanabilir hale getirmektedir. Protokol, 43 ve
44. maddelerde “savaşçı” olarak kabul edilmesi gerekenleri geniş olarak
tanımlamak suretiyle, onlara “savaş esiri/prisoner of war (POW)” statüsü
kazandırarak koruma altına almaktadır. Bu maddeler Protokol’ün en
tartışmalı hükümlerini oluşturmaktadır.
I numaralı Ek Protokol’e md. 1/4’ün dahil edilmesine yöneltilen temel
eleştirilerden birisi, maddede kullanılan “yabancı işgali” ve “ırkçı rejim”
terimlerinden kaynaklanmaktadır. Bu terimlerin oldukça belirsiz ve siyasi
yorumlara açık olduğu ileri sürülmektedir. Üstelik, devletlerin bu etiketleri
kabul ederek yükümlülüklerini yerine getireceklerini beklemenin mantıksız
olacağına işaret edilmekte ve bu düzenleme, Silahlı Çatışmalar Hukukunu
politize etme teşebbüsü olarak görülmektedir.28h Bu maddeye yöneltilen bir
başka eleştiri, olgusal bir mesele olarak, ulusal kurtuluş Hareketleri’nin,
Sözleşmeler ve Protokol çerçevesindeki yükümlülüklerini yerine
getiremeyeceklerine ilişkindir. İtirazlar, çatışmadaki tarafların hukuksal
statüsünde temel bir
eşitsizliğin varlığı üzerinde odaklaşmaktadır.
••

Örneğin I numaralı Ek Protokol’ün 44/3. maddesi, çatışmanın mahiyeti


öyle gerektiriyorsa, ulusal bağımsızlık savaşlarında, bir savaşçının
kendisini sivillerden ayırt etmeyebileceği ve böyle bir durumda silahını
açıkça taşıma koşulu ile savaş esiri statüsünü kaybetmeyeceğini
belirtmektedir. Düzenli ordu mensuplarının böyle bir ayrıcalığının
olmaması nedeni ile “karşılıklık ilkesinin” anlamsızlaşmakta olduğu ileri
sürülmektedir.287 Uygulamada karşılıklılığın olmaması ise, bir tarafın tüm
haklara sahip olduğu, diğerinin ise sadece yükümlülüklere
286
Kawakwa, Edward, a.g.e., s. 56.
287
Fleck, Dieter, (der.), The Handbook of Humanitarian Law in Armed Conflicts,
Oxford University Press, Oxford, 1995, s. 78-79.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
sahip olduğu bir durum yaratacağı böyle bir durumda ise hukuka
uyulmasının mümkün olmayacağına işaret edilmektedir. 161 Ancak, I
numaralı Ek Protokol md. 96/3 yukarıdaki iddianın savunulmasını oldukça
zorlaştırmaktadır. Zira md. 96/3 altında, bir ulusal kurtuluş hareketi tek
yanlı bir bildirimle Sözleşmeleri ve Protokolü uygulamayı üstelendiğini
depozitör devlete bildirerek, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukun
faydalarından yaralanma hakkı olduğunu kolaylıkla iddia edebilmektedir.162
I numaralı Ek Protokol’de yer alan ulusal kurtuluş savaşına ilişkin söz
konusu düzenlemenin terörizm konusunda getirilen yasaklamalar
üzerindeki etkisinin de ne olacağı hususunda hem devletler arasında hem de
yazarlar arasında önemli görüş ayrılıkları vardır. Örneğin, 29 Ocak 1987
tarihinde Başkan Reagan, 1949 Cenevre Sözleşmelerine ek 1977 tarihli I
numaralı Protokolü İnsani Hukuk gibi maskelenen terörist taraftan bir
sözleşme olarak nitelendirmiştir. 163 Kimi yazarlar da benzer şekilde
Protokol’ü terörist taraftan bir sözleşme olarak görmektedir. Bu çerçevede
örneğin, Uluslararası Hukukun, siyasal amaçlannı gerçekleştirmek için
“şiddet kullananlan cezalandırmak” ve “terörizme karşı caydıncılık
sağlamak” konusunda başarısızlığa uğradığını iddia eden Abraham Sofaer’e
göre: “Çağdaş milletler terörizmi kınayarak, korsanlık muamelesi yaparak,
faillerini, eylemden etkilenen ülkelerin hukuk sistemlerine göre yargılayarak,
nerede işlenirse işlensin belirli eylemleri suç sayan uluslararası normlar
yaratarak ve “suçluların iadesi ” ve diğer yöntemlerle işbirliği yaparak kontrol
etmeyi denediler. Bütün bu çabaların değerlendirmesi, bizi acı bir sonuca
götürmektedir: terörizme uygulanabilecek uluslararası hukuk, sadece eksik
değil, aynı zamanda ters etkili sonuçlar doğurmaktadır. Görünüşte terörizmi
önlemek amacıyla düzenlenmiş kural ve deklarasyonlar, sürekli olarak, terörist
faaliyetlerin neler olduğunun düzenlenmesine yönelik uluslararası bir
uzlaşmanın olmadığını gösteren hükümler ihtiva etmiştir. Özellikle bazı
konularda hukuk, siyasal şid

161
Kawakwa, Edward, a.g.e., s. 60; Pomerance, Michla, a.g.e., s. 55.
162
Kawakwa, Edward, a.g.e., s. 60.
Roberts, Adam, a.g.m. , s. 13; Sassoli, M., “International Humanitarian Law and Terrorism“,
a.g.m., s. 467; Gasser, Hans-Peter, a.g.m., s. 563.
84

Telif lakkı olan matöryal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

deti düzenlenmemiş bir halde bırakmaktadır. Diğer konularda da hukuk,


birbiriyle çatışan argümanların amaçlarına hizmet edecek şekilde çelişik
durumdadır. En kötüsü de hukuk, uluslararası terörü meşrulaştıracak ve
teröristleri "suçlular" olarak cezalandırmaktan koruyacak önemli bir araç
olarak hizmet etmiştir. Bütün bu kusur ve eksiklikler, ihmal ya da hata eseri
değil, kasıtlıdır”. Uluslararası Hukukun terörizmin önlenmesi konusundaki
291

başarısızlığının kasıtlı olup olmadığı tartışmasını bir yana bırakacak


olursak, I. numaralı Ek Pro- tokol’ün söz konusu hükümleri dikkate
alındığında, Abraham Sofaer argümanlarında haklı görünmektedir.
I. numaralı Ek Protokol’e ilişkin söz konusu negatif değerlendirmeler
yanında farklı bir bakış açısıyla pozitif değerlendirmeler de söz konusudur.
Bu çerçevede, I numaralı Ek ProtokoPün 1/4 ve 96/3. maddesi
çerçevesinde; bir kurtuluş hareketi olduğunu iddia eden herhangi bir
grubun, terörizme başvurma konusunda getirilen yasaklamalar dahil olmak
üzere, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku kurallarına saygı gösteımesi
gerekmektedir. Aksi taktirde, bunlar Uluslararası Silahlı Çatışmalar
Hukukunun kendilerine sağlamış olduğu olanaklardan
yararlanamayacaklardır. Tam tersine, silahlı çatışmalar sırasında işlenen
terörizm eylemleri “ağır ihlaller” ya da “savaş suçlan” teşkil ederek bu
fiilleri işleyenlerin yargılanmalan gerekecektir. Bu yargı yetkisi ise
evrenseldir. Böylece, bütün bu yeni düzenlemelerin ulusal kurtuluş
hareketlerinin eylemlerini etkileyerek, yönlendirebilecek nitelikte getirmiş
olduğu kurallar sayesinde Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun
ilerleme kaydettiği ve terörizmle mücadelede yasal enstrümanlann daha
güçlü hale geldiği ileri sürülmektedir.292
1977 yılında kabul edilen I numaralı Ek ProtokoPün yaşayan
Uluslararası Hukuk açısından değerini incelediğimizde, söz konusu
Protokol ile ulusal kurtuluş mücadelelerinin; teorik olarak ulus-
lararasılaşmış olduğu ortaya çıkmaktadır. I numaralı Ek ProtokoPün 1/4.
maddesinin teamül kuralı değerinde olduğunu meşrulaştıracak

291
Sofaer, Abraham D., “Terrorism and the Law”, Foreign Affairs, Cilt 64, 1986, s. 901-903.
292
Bu görüşleri paylaşan yazarlar için bkz. Chadwick, Elizabeth, a.g.e. , s. 126-127; Gasser,
Hans-Peter, a.g.m., s. 563; Vöneky, Silja, a.g.m., s. 18-20.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
devlet uygulamaları unsuru yetersizdir. Çünkü anılan Protokol’e taraf
olmayan ve Genel Kurul’un 3103 sayılı kararına karşı oy veren devletler
vardır ve bunlar ulusal bağımsızlık savaşlarını, uluslararası nitelikte bir
çatışma olarak görmemektedir.164 Dolayısıyla, yaşayan Uluslararası Hukuk
çerçevesinde ulusal bağımsızlık savaşlarının uluslararası bir silahlı çatışma
niteliği konusunda genel bir kuraldan söz etmek olanaklı değildir.
Devletlerin aldıkları tutuma göre bir ayrıma gidilmesi gerekmektedir. Fakat,
ulusal bağımsızlık savaşlarının uluslararası bir çatışma biçiminde
nitelendirilmesi her haliyle yalnız sömürge yönetimi altındaki halklar için
söz konusudur. Sömürgecilik sona erdiğine göre, İnsani Hukuka ilişkin bu
kuralların, örneğin bir devletin bölücü güçlerle yürüttüğü silahlı
mücadelede, bu güçlere yasal hükümetçe savaşan statüsü tanınmadıkça
geçerli olması olası değildir.165

D. Devletlerin Uluslararası İnsani Hukuku Uygulama İsteksizliği


Uluslararası terörizmle mücadelede Uluslararası Silahlı Çatışmalar
Hukuku/İnsani Hukuk yaklaşımı, özellikle liberal devletler tarafından
en az tercih edilen yaklaşımdır. ABD ve İsrail başta olmak üzere; bir
çok devlet bu yaklaşımı benimsememektedir. Bunun ardında kimi
••

haklı nedenler vardır. Öncelikle, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku,


siviller ve sivil hedefleri yasaklanan hedefler yaparken, askeri hedefleri
meşru hedefler yapmaktadır. Haklar ve yükümlülükler doğuran böyle bir
yaklaşıma başvurma, herhangi bir radikal grubun, en azından askeri
hedeflere karşı şiddet eylemlerine başvurma hakkının etik olarak kabulünü
vurgulamaktadır. 166 İkinci olarak, Uluslararası Silahlı Çatışmalar
Hukukunun terörist eylemlerden sorumlu radikal gruplara uygulanması, bu
gruplara “savaşçı” statüsü kazandırarak, ele geçirildiklerinde haksız bir
biçimde savaş tutsaklan statüsünden yara-

2,3
Cassese, Antonio, a.g.e., s. 204.
Pazarcı, Hüseyin, a.g.e., s. 145-146.
166
Roberts, Adam, “Terrorism and International Order”, a.gm., s. 4-5; Roberts, Adam, a.g.m., s.
\2.
86

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

lanmalanna yol açacaktır. Bu durumda, bir ülkedeki silahlı çatışma


“terörizm” sayılacağı yerde, “uluslararası” veya “uluslararası olmayan”
nitelikte silahlı çatışma sayılma tehlikesi içermektedir. Üçüncü oiarak,
Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun terörist eylemlerden sorumlu
radikal gruplara uygulanması, teröristlerin siyasal amaçlarının ve
uyguladıkları metotların, kimi devletler tarafından anlayışla karşılanmasına
neden olabilir ve I. Protokol’ün istismar edilmesine yol açar.296
İronik olarak, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku, uluslararası
teröristlerle mücadelede hukuku uygulama yaklaşımının gerçekleştir-
diğinden daha etkin bir yargı mekanizması sağlamaktadır. Uluslararası
Silahlı Çatışmalar Hukuku, silahlı çatışma sırasında işlenen terörist
eylemleri savaş suçu, insanlığa karşı suç ve Cenevre Sözleşmelerinin ağır
ihlalleri olarak nitelendirmektedir.297 Bu tür ihlaller için hem kişisel hem de
devlet sorumluluğunu temin etmektedir. Devletlere, bu tür suçlan işleyen
kişileri yargılamak ya da ilgili devlete iade etmek hususunda evrensel bir
yükümlülük getirmektedir. Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku, “ağır
ihlaller” gibi şiddet eylemlerini siyasal suç saymamaktadır. Dolayısıyla bu
tür suçlar devletler arasında mevcut olan iki veya çok taraflı iade
anlaşmalannın kapsamı dışında kalmaktadır.298 Bu çerçevede, Roma’da
toplanan diplomatik Konferans sonunda 17.7.1998 tarihinde imzalanan ve 1
Temmuz 2002’de yürürlüğe giren Roma Statüsü ile daimi bir Uluslararası
Ceza Mahkemesi kurulmuş olması, teröristleri adalet önüne getirmek
açısından önemli bir gelişmedir.

‘ Bu görüşler için bkz. Roberts, Adam, a.g.m., s. 13; Erickson, Richard J., a.g.e., s. 61-63;
Sassoli, M., “International Humanitarian Law and Terrorism”, a.g.m., s. 471. Aksi yöndeki
görüşler için bkz.Vöneky, Silja, a.g.m., s. 11-18; Beşe, Ertan, a.g.e., s. 44. ’ 297 Bkz. 1949 tarihli
I. Cenevre Sözleşmesi md. 49; II. Cenevre Sözleşmesi md. 50; III. Cenevre Sözleşmesi md. 129;
IV. Cenevre Sözleşmesi md. 146 ve 1977 tarihli I numaralı Ek Protokol md. 85/1.
“ Solf, Waldemar A., “International Terrorism in Armed Conflict”, Terrorism & Political
Violence: Limits & Possibilities of Legal Control içinde, Henry H. Han, (der.), Oceana
Publications Inc., New York, 1993, s. 323; Chadwick, Elizabeth, a.g.e., s. 132-133.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
ABD’nin taraf olmadığı Mahkeme Statüsü, terörizm odak alınarak
hazırlanmamıştır. Dolayısıyla, Mahkeme’nin şu an teröristleri
yargılamak için açık bir yetkisi yoktur. Bununla birlikte terörist ey-
lemlerin Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 5. maddesinde dü-
zenlenen soykınm/jenosit, insanlığa karşı suç, savaş suçlan ve saldın
suçu kapsamına girdiğine kuşku yoktur. Bu suçlardan, soykınm suçu ve
insanlığa karşı suçların barış zamanı ya da savaş zamanı işlenmesi
olanaklıdır.167 168 169 Dar anlamdaki savaş suçlan ise uluslararası silahlı
çatışmalan ve uluslararası olmayan silahlı çatışmalan kapsamaktadır.
Her iki tür silahlı çatışma sırasında işlenen terörist eylemler savaş suçu
oluşturmaktadır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 7. maddesinde yer alan
“insanlığa karşı suçlar” bakımından durumu değerlendirirsek, Statü’nün
7. maddesi; bir sivil halka karşı yaygm-genel ya da sistematik bir
biçimde girişilen saldınlara bağlı ve bu saldmların bilincinde olarak
işlenen adam öldürme; toplu yok etme, köleleştirme, nüfusun sürgünü
veya zorla nakli, işkence, fizik bütünlüğüne ya da fizik ya da ruh
sağlığına ağır kayıplara ya da büyük acılara bilinçli olarak neden olacak
nitelikteki öteki insanlık dışı muameleler gibi benzeri fiilleri
içermektedir. Bu madde çerçevesinde, terörist saldırıların “insanlığa
karşı bir suç” teşkil etmesi için, terörist eylemlerin “yaygın- genel ya da
sistematik bir saldırının” parçası olması ve suç faillerinin eylemlerinin
genel ya da sistematik bir saldırının bir parçasını oluşturduğunun
bilincinde olmaları gerekmektedir.170 7. maddenin 2. paragrafı, insanlığa
karşı suçu, teröristler gibi devlet dışı aktörlerin de işle-

‘ Terörizm suçunun Mahkemenin yargı yetkisine giren suçların içine dahil edilmemesi
Konferans sırasında bu suçun Statüye dahil edilmesi için büyük uğraş veren Türkiye’nin
Statüyü imzalamamasının temel gerekçelerinden birini teşkil etmiştir. Bkz. Ateş Ekşi, Canan,
Uluslararası Ceza Mahkemesinin İnsanlığa Karşı Suçlar Üzerindeki Vargı yetkisi,
Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 44.
168
Vogelson, Jay M., a.g.m., s. 75.
169
Ateş Ekşi, Canan, a.g.e., s. 112.
170
İnsanlığa karşı suçun genel unsurları konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Ateş Ekşi, Canan,
a.g.e. , s. 110-125; Banchik, Mira, “The International Criminal Court & Terrorism“,
www.peacestudiess Joumal.org.uk/docs/ıcc. %20 ana %20.terrorism, (1 Ekim 2003).
88

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

yebileceğini öngörmektedir. Bu bağlamda, yaygm-genel ve sistematik


bir politikanın sonucu olan 11 Eylül saldırılan, insanlığa karşı bir suç
teşkil etmektedir.303 Ancak, 1995’de Suudi Arabistan’daki bomba-
lamalar, 12 Ekim 2000’deki U.S.S Cole’un bombalanması 304 gibi daha
düşük yoğunluktaki küçük çaplı terörist saldınlar; çok sayıda mağdur
olmasını gerektiren “yüksek eşik testini” geçememekte ve dolayısıyla
insanlığa karşı suç oluşturmamaktadır. 5 Bu çerçevede, mevcut Roma
Statüsü’nün terörizm suçlannı yargılamak için bazı eksiklikleri vardır.
Ancak, 2009 yılında gerçekleştirilecek bir gözden geçirme
konferansında Roma Statüsü, 5. madde de dahil olmak üzere, kimi
değişikliklere konu olacaktır. Bu gözden geçirme konferansında Roma
Statüsü’nün, terörist eylemleri içerecek şekilde değiştirilmesi ihtimal
dahilindedir. Mahkeme’nin tarafsız bir yapıda olduğu göz önünde
bulundurulursa, böyle bir değişiklik, teröristlerin daha etkin ve objektif
bir şekilde yargılanmasına katkıda bulunabilecektir.

E. 11 Eylül Sonrası Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku


(Jus İn Bello) Yaklaşımı
11 Eylül terörist saldırılarından sonra, Uluslararası Silahlı Çatış-
malar Hukukunun, terörizmle mücadele görevini üstlenmesi gerektiği
yeniden gündeme gelmiştir. Ancak Afganistan tecrübesi, kontr-terörist
operasyonlarda, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunu uygulamanın
özel zorluklarının olduğunu ziyadesiyle kanıtlamıştır.
ABD hükümeti, 11 Eylül saldırılarının, ABD’yi, Savaş Hukukunun
uygulanacağı bir silahlı çatışma durumuna sokan bir saldın teşkil

503
Greenwood, Christopher, a.g.m., s. 305.
304
12 Ekim 2000’de Yemen’in Aden limanında demirli ABD donanmasına ait USS Cole
isimli destroyere bir intihar saldırısı düzenlenmiştir. Saldın sonucu meydana gelen
patlamada 17 Amerikan askeri ölmüş, 31 asker ise yaralanmıştır. Bkz. “ABD Gemisine
Kamikaze” http://www.radical.com.tr/2000/10/13dis/06abd.shtml, (20 Kasım 2003).
305
Banchik, Mira, “The International Criminal Court & Terrorism”, www.peacestudiess
Joumal.org.uk/docs/icc. %20 ana %20.terrorism, (1 Ekim 2003).

Telif-hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
ettiğine karar vermiştir. Gerçekten de bir silahlı çatışma teşkil etmek için
gereken yoğunluk düzeyi ne olursa olsun, 11 Eylül’de, ABD’nin maruz
kaldığı şiddetin yoğunluğu ve derecesi bu eşiği geçmiştir.171 172 7 Ekim
2001’den itibaren de ABD, El Kaide ve kendisini barındıran Taliban’a
karşı kapsamlı bir askeri operasyon gerçekleştirmeyi tercih etmiş ve
Uluslararası Silahlı Çatışma Hukuku kurallarına bağlı kalacağını
bildirmiştir.173 174
Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun kontr-terörist operas-
yonlara uygulanması, özel asimetrik problemler doğurmaktadır. Bu
sorunlardan ilki, ilke olarak teröristlerin Silahlı Çatışmalar Hukuku
kurallarına uymamaları nedeniyle, bir üçüncü devlette kontr-terörist
operasyon gerçekleştiren devletin bu normlara uymak zorunda olup
\r\ç\
olmadığına ilişkindir. Bir başka sorun, örfi Silahlı Çatışmalar Huku-
kunun bir parçasını oluşturan “ayrım gözetme” ilkesine ilişkindir.175 176
Teröristler, genel olarak, sivillerden ayırt edilemezler ve eylemlerini
sivil nesneler arasında gizlenerek gerçekleştirmeyi tercih ederler. Oysa,
Silahlı Çatışmalar Hukukuna göre, saldırıların sadece askeri hedeflere
yöneltilmesi; siviller ve sivil nesnelerle askeri hedefler arasında ayrım
yapılması bir yükümlülüktür.3" Bununla birlikte, ABD’nin Uluslararası
Silahlı Çatışmalar Hukukunun uygulanması konusunda Afganistan’da
karşılaştığı başlıca sorun, sivillerin korunmasıyla ilgili normlar olmamış
fakat savaş tutsaklan hakkında tatbik edilecek muameleye ilişkin
normlar olmuştur.
1949 Cenevre Savaş Tutsaklan Sözleşmesinin 4. maddesine göre,
savaş tutsağı statüsünden yararlanacak kişiler, inter alia, i) çatışan bir
tarafın milis kuvvetleri ve gönüllü birlikleri dahil silahlı kuvvetleri

171
President’s Military Order of November 13. 2001, Detention.Treatment and Trial of
Certain Non-Citizens in the War Against Terrorism, http/Avww. whitehouse.gov/
news/releases/20011113-27. htlm(Millitary Order), (20 Aralık 2002).
172
Yoo, John C. ve James C. Ho, a.g.m., s. 6.
30S
Letter Dated 7 October 2001 From the Permanent Representative of the United
States of America to the Untited Nations Addressed to the President of the Security
Council, http://www.un.int, (7 Mart 2002).
174
Vöneky, Silja, a.g.m., s. 22.
175
Vöneky, Silja, a.g.m., s. 23.
176
Bkz. I numaralı Ek Protokol md. 51.
90

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

mensuplan; ii)çatışan taraflara bağlı öteki milis kuvvetleri ve direniş


örgütleri dahil gönüllü birlikleridir. Bu ikinci gruptakilerin bu statüye
sahip olabilmeleri için; aynca sorumlu bir komutanın yönetiminde
olmak; ayırt edici bir işaret taşımak; silahlarını açıkça taşımak; ope-
rasyonlannı savaş hukuku kurallanna göre gerçekleştirme koşullannı da
yerine getirmeleri gerekmektedir. Savaş tutsağı statüsü kriterlerinin
karşılanıp karşılanmadığı hususunda bir şüphe doğması halinde, Söz-
leşme’nin 5/2. maddesinde öngörülen “şüphe kuralının” uygulanması
gerekmektedir.
ABD Afganistan’da yürüttüğü terörizme karşı savaşı, bir “uluslara-
rası silahlı çatışma” olarak nitelendirmesine karşın, ele geçirilen Taliban
mensuplarına III. Cenevre Sözleşmesi çerçevesinde savaş tutsağı statüsü
vermemiş; bunları “ yasa dışı savaşçılar/non-privileged com- batants” ya
da “saldırgan siviller/offensive civilians” olarak nitelendirmiştir. Yasa
dışı savaşçı kategorisi, Cenevre Sözleşmelerinde düzenlenmeyen ancak
devlet uygulamalarında ve doktrinde yer alan bir kavramdır.313
Anne-Marie Slaughter ve William Burke White’a göre, bu kavram,
siviller ile askerler arasında yer alan yeni bir kategoriyi temsil etmekte
olup, 21. y.y.ın hukuk düzeninde, bunlar en iyi şekilde, "küresel
suçlular” olarak tarif edilmelidir.314 Yasal savaşçıların tersine, yasa dışı
savaşçıların çatışmalara doğrudan taraf olma hakkı yoktur. Bunlar
sivillerden farklı olarak askeri saldırıların yasal hedefleridir. Aynca,
uygulanan hukukun savaş tutsaklan için oluşturduğu özel koruma
rejiminden yararlanmalan da söz konusu değildir.315 III. Cenevre
Sözleşmesi md. 5/2, “ Şayet bir muhariplik fiili işleyip düşman hükmüne
düşen şahısların 4 üncü maddede sayılan zümrelerden birine mensubiyetleri
hakkında şüphe olursa, bu şahıslar, vaziyetleri salahiyetli bir mahkemece
tayin olununcaya kadar işbu Sözleşmenin himayesine mazhar olur” demek
suretiyle, yakalanan kişilerin savaş

312
Slaughter, Anne-Marie ve William Burke-White, “An International Constitutional
Moment”, Harvard International Law Journal. Cilt 43, Sayt 1,2002. s. 13.
313
Goldstone, Richard J., “International Law and Justice of America’s War on Terrorism”,
Social Research. Cilt 69, Sayi 4, 2002, s. 1051.
314
Slaughter, Anne-Marie ve William Burke-White, a.g.m., s. 13.
315
Yoo, John C. ve James C. Ho, a.g.m., s. 14.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

tutsağı olup olmadığına ilişkin bir şüphe doğması halinde, bu kişilerin


yetkili bir mahkeme tarafından statüleri kesinleşinceye kadar Sözleşmenin
korumasından faydalanacağına ilişkin bir istisna içermektedir. Uygulamada
bu şüphe, 2001’de Afganistan’da ABD birliklerine karşı savaşırken
yakalanıp Guantanoma’ya götürülen El Kaide ve Taliban mensuplan
hakkında doğmuştur. Ancak, ABD, Cenevre Sözleşmesi md. 5/2
çerçevesinde herhangi yetkili bir mahkeme kurma yoluna gitmeyerek,
Guantanoma’daki tutsaklann statüsünün şüpheli olmadığına zımnen karar
vermiştir.316 Yani, ABD, md. 5/2’de öngörülen “şüphe kuralını”
uygulamamıştır. ABD’nin 1949 Cenevre Sözleşmeleri çerçevesinde El
Kaide Örgütü mensuplannı sivil ya da savaş tutsağı saymaması yerinde bir
uygulama olmakla birlikte, yakalanan Taliban savaşçılannı,
III. Cenevre Sözleşmesi çerçevesinde çatışmaya taraf devletlerden
Afganistan devletinin silahlı kuvvet mensuplarına dahil olmaları nedeniyle
savaş tutsağı statüsüne yetkilendirmesi gerekmekteydi.317
ABD’nin Taliban mensuplannı, III. Cenevre Sözleşmesi çerçevesinde
savaş tutsaklan statüsüne yetkilendirmemesinin önemli bazı nedenleri
vardır. İlk olarak, ABD, Taliban’ı Afganistan’ın düzenli askeri birlikleri
olarak görmemiştir. İkinci olarak, ABD’ye göre, Taliban mensuplan
kendilerini etkin şekilde Afgan sivil halkından ayırmamış ve
operasyonlannı savaş hukuku kurallanna göre gerçekleştirmemiştir.3^
Dolayısıyla ABD’ye göre, Taliban 1949 Cenevre Savaş Tutsaklan
Sözleşmesinin 4. maddesine göre savaş tutsağı statüsünden yaralanmak için
gereken kriterleri karşılamamıştır. ABD’nin Guantanoma’daki tutsaklara
savaş tutsağı statüsü vermemesinde bazı endişeler rol oynamıştır, ilk olarak,
bu kişilere savaş tutsağı statüsü vermek; örneğin Pentagon’u meşru bir
askeri hedef yapabilecekti. İkinci olarak, III. Cenevre Sözleşmesi’nin 17.
maddesine göre, savaş tutsaklan, sorulduğunda, kimlikleriyle ilgili olarak
ad, soyadı, doğum tarihi ve kayıt numarasını bildirme yükümlülüğü dışında
daha fazla

316
Ratner, Steven R., “Jus Ad Bellum and Jus In Bello After September 11”, The American
Journal of International Law (AJIL), Cilt 96, Sayı 4, 2002, s. 911.
317
Rowe, Peter, “Responses To Terror: The New “War” ” , Melbourr* Journal of
International Law, Cilt 3, 2002, s. 317.
3,8
Ratner, Steven R., a.g.m., s. 912.

bilgi vermek zorunda değildir. Bu durum ABD’nin etkin sorgulama

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

yapmasını engelleyecektir.319 Bu amaçla, Bin Ladin dahil Taliban ve El


Kaide mensuplarını yargılamak için Başkan Bush, 13 Kasım 200l’de, özel
kurallar altında çalışan Askeri Komisyonlar kurulmasını emretmiştir.320
Üçüncü olarak, 1949 Cenevre Savaş Tutsaklan Sözleş- mesi’nin 118/1.
maddesi, savaş tutsaklannın çatışan taraflar arasında bir banş Antlaşması
yapılması ya da aktif çatışmalann son bulması durumunda, en kısa sürede
ülkelerine gönderilmesinin sağlanmasını gerektirmektedir. Normal savaş
tutsaklanndan farklı olarak; El Kaide ve Taliban mensuplannın terörist
eylemler gerçekleştirme kapasiteleri düşünüldüğünde, bunlar serbest
bırakıldıktan sonra da ABD’nin ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak
kalmaya devam edeceklerdi.321 Ancak, ABD’nin El Kaide mensuplan ile
Taliban mensuplan arasında aynm yapmaksızın 1949 tarihli III. Cenevre
Sözleşmesi’nde öngörülen rejimi uygulamadaki isteksizliği, başta İngiltere
ve Fransa olmak üzere, bir çok Batı devleti tarafından, Uluslararası Kızıl
Haç Teşkilatı gibi birçok hükümet dışı örgütler (NGO’lar) tarafından ve
yazarlar ta- rafından kınanmıştır. Bu alanda çalışan yazarlann bir kısmı,
terörizmle savaş adı altında ABD’nin söz konusu uygulamasının, 1949 ta-
rihli III Cenevre Sözleşmesi’nde öngörülen rejimi zayıflattığını ve yeni
doğan demokrasiler için talihsiz bir emsal oluşturduğunu ileri
sürmüşlerdir.323 Söz konusu yazarlardan örneğin Steven R. Ratner, Cenevre
Sözleşmelerinin, tıpkı BM Antlaşması gibi evrensel ya da evrensele yakın
bir onay elde etmiş “pozitif hukuk/hard law” olması nedeni ile,
Sözleşmelerin lafzının, devletlere bu alanda yaratıcı yorum yapma yönünde
herhangi bir takdir yetkisi vermediğini ileri sürmektedir.3'4 319 Rona,
Gabor,a.g.m., s. 65.
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Wedgwood, Ruth, “Al Qaeda, Millitary Commissions,
ND American Self-Defense”, Political Science Quarterly, Cilt 117, Sayı 3, 2002, s. 369-372.
321
Roberts, Adam, a.g.m., s. 25.
322
Ratner, Steven R., a.g.m., s. 912-913.
323
Bu görüş paylaşan yazarlar için bkz. Goldstone, Richard J., a.g.m., s. 1053; Ratner, Steven R.,
a.g.m., s. 915; Vöneky, Silja, a.g.m., s. 24-25.
324
Ratner, Steven R., a.g.m., s. 915.

Telif hakkı olan materyal


Üçüncü Bölüm

Uluslararası Terörizme Karşı Kuvvet


Kullanma ve Uluslararası Hukuk

11 Eylül 2001’de, Amerika Birleşik Devletlerinde, Dünya Ticaret


Merkezine ve Pentagon’a terörist saldırıların gerçekleştirilmiş olması hem
uluslararası toplumun terörizmle mücadele çabalan açısından hem de genel
olarak Uluslararası Hukukun gelişimi açısından önemli bir dönüm
noktasıdır.325 1 1 Eylül saldınlan savaşlann artık toprak kazanmak,
ekonomik kazanç sağlamak ya da diğer devletleri işgal etmek için
yapılmadığı fakat devlet dışı örgütlenmiş grupların terörist faaliyetlerinden
kaynaklanan “uluslararası banş ve güvenliğe yönelik tehditleri” önlemek,
teröristleri adalet önüne getirmek ve bunlan banndıran devletleri
cezalandırmak amacıyla gerçekleştirildiği yeni bir dönemin başlamasına
işaret etmektedir. Uluslararası toplum, terörist şiddetin yeni paradigması
altında beliren meydan okumalara etkin şekilde yanıt vermek için yeterli
hukuksal normlara sahip mi dir yoksa yeni Uluslararası Hukuk normlarına
mı ihtiyaç duymaktadır?

L KUVVET KULLANMAYA İLİŞKİN ULUSLARARASI


HUKUK KURALLARININ TARİHİ GELİŞİMİ
Kuvvet kullanma, tarihin başlangıcından beri, küresel sistemin devamlı
bir özelliği olmuştur. İnsanoğlu gerek kendisini korumak gerekse
ihtiyaçlarını gidermek için, tarihin ilk çağlarından beri, tabiatın bütün
unsurlarına karşı güç kullanmak durumunda kalmıştır. Hiçbir

325
Cassese, Antonio, “ Terrorism Is Also Distrupting Some Crucial Legal Categories of
International Law", EJIL, Cilt 12 , No. 5, 2001, s. 993. Aynca, aynı makale için bkz. http:
www.ejil.org7forumm-WTC/ny- Cassese.html, (26 Kasim 2001).

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
kuralın olmadığı dönemlerden başlayan bu özellik, bir kez insan fıtratına
girmiş, dünya siyasal toplumlar olarak örgütlenmeye başladığında da
kuvvet, toplumlar arasındaki etkileşimin önemli bir aracı olarak cazibesini
korumaya devam etmiştir.
Savaşın düzenlenmesi ve savaşa başvurmak için yasal meşrulaştırmalar
geliştirme ihtiyacı, yüksek derecede medenileşmiş kadim toplumlara kadar
götürülebilir. Nitekim hem Antik Yunan hem de Antik Roma’da “haklı
savaş/bellum just" ve "'haksız savaş/bellum injustum" arasındaki ayrım, çok
önemli bir sorun olmuştu.177
Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, "haklı savaş” doktrini,
Hıristiyan kilisesi tarafından kabul edilmiştir. Bu dönüşüm için teolojik
esaslar, Saint Augustine tarafından bulunmuş; Kilisenin temsilcisi olan
Thomas Aquinas (MS. 1225-1274) tarafından daha ileri düzeyde
geliştirilmiştir.178
Orta Çağ’m kapanması ve ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla eş zamanlı
olarak, modem Uluslararası Hukuk ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, haklı
savaş doktrini, büyük ölçüde laikleşmiş ve daha ileri düzeyde gelişmeler
göstermiştir.179 Haklı savaş doktrininde, meşru müdafaa kavramı “doğal”
bir hak olarak tanınmış ancak meşru müdafaa tedbirlerinin yöneltildiği
devletin işlemiş olduğu kusura vurgu yapılarak sınırsız bir meşru müdafaa
hakkı kabul edilmemiştir. Bu husus, Gentili, Victoria, Ayala, Suarez Wolff
ve Vattel gibi önceki klasik yazarların meşru müdafaa kavramına yaptıkları
önemli bir katkıdır.180
Eski haliyle haklı savaş doktrini devlet uygulamalarındaki etkisini,
XVI. y.y. dan itibaren tamamen yitirmiştir. Bundan sonraki dönemde savaş,
egemenliğin gereği olarak, doğal bir hak olarak nitelendirilmiştir. Bunun
sonucu olarak, devletler bu dönemde tam bir kuvvete başvurma
özgürlüğüne sahip olmuşlardır. Kuvvete başvurmanın devletler

177
Dinstein, Yoram, War, Aggression And Self-Defence, Grotius Publications Limited,
Cambridge, 1988, s. 61.
178
Alexandrov, Stanimir A., Self -Defense Against the Use of Force in International Law,
Kluwer Law International, La Haye, 1996, s. 1-3.
179
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 5-6.
180
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 8.
96

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

için bir hak olduğu yaklaşımı XIX. y.y. başına kadar geçerliliğini ko-
rumuştur. Devletler, yüzyıllardır sahip oldukları bu haktan hemen ve
kolaylıkla vazgeçememişler ve savaşa başvurduklarında “haklılık”
retoriğini başka adlar altında kullanmaya devam etmişlerdir.3j0 Egemenliğin
bir tezahür şekli olan savaş yapma hakkı varlığını ko-
ruma/self-protection/self-preservation, meşru müdafaa hakkı, zorunluluk
hali/necessity, hayati çıkarların korunması/protection of vital interest,
hakların ihlali, ulusal onurun ya da şerefin zedelenmesi gibi klişeleşmiş
iddialara dayandırılmıştır. Bunun sonucu olarak, kuvvet kullanılmasını
haklı kılan ve net olarak tarif edilmemiş esaslara dayalı bir uygulama ortaya
çıkmıştır. 181 182 Kısacası, devletler kuvvete başvurma haklarından
vazgeçmeden, bunu savaş adı altında değil, başka adlar vererek yapmaya
başlamışlardır.183
I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan büyük kayıplar, insanoğlunun barışı
koruma yolunda ciddi ve büyük adımlar atmasına neden olmuştur. Bu
maksatla ilk olarak 1920 yılında Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Milletler
Cemiyeti Misakı çerçevesinde, Cemiyetin genel amacı, uluslararası barış ve
güvenliği muhafaza etmek ve uluslararası işbirliğini ilerletmekti.184 Daha
spesifik olarak, Misak devletlere uyuşmazlıkları barışçıl yollarla çözme ve
bu yollar tüketilinceye kadar savaşa başvurmama konusunda yükümlülükler
getirmiştir.185 Ancak,

181
Yoram, Dinstein, a.g.e., s. 66, 74.
182
Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 21.
183
Keskin, Funda, a.g.e., s. 29.
184
De Lupis, Ingrid Detter, The Law of War, Cambridge University Press, New York, 1989, s.
54.
185
Misak’ın 10. maddesi: “Cemiyet üyeleri, bütün Cemiyet üyelerinin ülke bütünlüklerine ve
halen mevcut siyasi bağımsızlıklarına riayet etmeyi ve bunları dışarıdan gelecek herhangi bir
tecavüze karşı korumayı taahhüt ederler. Tecavüz, tecavüz tehdidi veya tehlikesi halinde Meclis
işbu vecibenin yerine getirilmesini sağlayacak vasıtaları teemmül eder” demekteydi. Bu oldukça
soyut maddenin savaş konusunda temel madde olan 11. maddeyle bağlantılı olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir. 11. maddeye göre, her türlü savaş ya da savaşa başvurma
tehdidi, MC’yi bir bütün olarak ilgilendirmekteydi ve MC, uluslararası banşı korumak için etkin
önlemleri alabilecekti. 12. maddeye göre ise, Cemiyet’e üye iki devlet arasında uyuşmazlık
çıktığında uyuşmazlık, hakemliğe, mahkemeye veya MC Konseyi’ne sunulacaktı. Üye devletler,
hakem kararından veya mahkeme kararından veya Meclis raporundan itibaren üç aylık bir sü-

97
renin dolmasından önce, hiçbir surette savaşa başvurmamayı taahhüt etmekteydi. Madde 15/7’ye
göre ise, bu yola başvuran ancak hiçbir sonuç alamayan devletler, gerekli gördükleri tedbirleri
almakla özgürdü.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Misak savaşı bir bütün olarak yasaklamamış sadece meşru ve meşru
olmayan savaş arasındaki ayırımı ortaya koymuştur. 186 Bu çerçevede
Misak’ta “savaşa başvurma” teriminin kullanılmış olması, Misak hü-
kümlerinin etkinliğini zayıflatan önemli bir unsur olmuştur. Devletler,
resmi bir savaş ilan olmaksızın gerçekleştirdikleri “savaşa varmayan
kuvvete dayalı tedbirlerinin” bu tedbirlerin “uyuşmazlıkları barışçıl yollarla
çözme yöntemleri” arasında yer aldığını iddia ederek, Misak çerçevesindeki
yükümlülüklerinden kurtulmaya çalışmışlardır. 187 Sonuç olarak, MC
Misakı, kuvvet kullanılmasını kısıtlama konusunda evrensel planda bazı
düzenlemeler getirmiş, ancak devletlerin savaşa başvurma hakkını
tamamıyla ellerinden almamıştır.
MC Misakı’nın yürürlüğe girmesinden sonra, savaşın kesin olarak
yasaklanması konusundaki boşluk, “Savaşı Ulusal Politikanın Bir Aracı
Olarak Yasaklayan” “Kellogg-Briand Paktı’nın” 27 Ağustos 1928 tarihinde
imzalanmasıyla doldurulmuştur. 188 Ulusal politikanın bir aracı olarak
kuvvet kullanılmasını yasaklayan Pakt, 1928-1945 arası dönemde savaşı
yasaklayan bir örf ve adet hukuku kuralının

186
De Lupis, Ingrid Detter, a.g.e., s. 55.
187
McCorMack, Timothy L. H., Self-Defense in International Law, The Israel Raid on the
Iraq Nuclear Reactor, St. Martin’s Press, New York, the Magnes Press, The Hebrew
University, Kudüs, 19%, s. 114.
188
Kellogg-Briand Paktı ABD Dışişleri Bakanı Kellogg ile Fransa Dışişleri Bakanı Briand
arasında Paris’te 27 Ağustos 1928 tarihinde imzalanmış ve 24 Temmuz 1929’da yürürlüğe
girmiştir. Paris Paktı olarak da isimlendirilen Kellogg-Briand Pakt’ı başlangıçta ABD ve Fransa
arasında iki taraflı bir Antlaşma olarak tasarlanmış olmasına rağmen, daha sonra devletlere
önerilmiş ve 63 devlet tarafından imzalanmıştır. Kellogg-Briand Pakt’ı bir başlangıç ile üç
maddeden oluşmaktadır. Kellogg-Briand Paktı’nın 1. maddesi şu şekildedir: “Bağıtlı taraflar,
kendi ulusları adına, uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için savaşa başvurmayı reddederler ve
ayıplarlar ve karşılıklı ilişkilerinde savaşı ulusal politika için araç olarak kullanmaktan
vazgeçtiklerini kesinlikle ve en başta açıklarlar. Kellogg-Briand Paktfnın 2. maddesi ise, “Bağıtlı
taraflar, kökeni ya da niteliği ne olursa olsun, bütün uyuşmazlıklarının düzeltilmesini ya da çö-
zülmesini, yalnızca banşçı yollardan arayacaklarını yükümlenirler” şeklindedir. Halen yürürlükte
olan Pakt, BM Antlaşması md. 2/4 ile birlikte uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanma yasağını
düzenlemeye devam etmektedir.
98

Telif kkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

doğmasında önemli bir role sahiptir. Bununla birlikte, “Kellogg- Briand


Paktı’nın öngördüğü kuvvet kullanma yasağının yorumlanması ve
uygulanmasıyla bağlantılı kimi sorunlar doğmuştur. İlk olarak, Paktın 1.
maddesinde, MC Misakı’nda olduğu gibi, “savaşa başvurma” şeklindeki
aynı sorunsal terminolojinin kullanılmış olması, Pakt’ın savaşı yasakladığı
fakat savaşa varmayan kuvvete dayalı tedbirleri yasaklamakta yetersiz
kaldığı görüşünün ileri sürülmesine neden olmuştur.338 Bu görüşü
savunanlar, Pakt’ın 2. maddesinin savaşa varmayan münferit kuvvet
kullanmalara karşı genel bir yasak tesis ettiği argümanına karşı çıkararak,
geleneksel savaşa varmayan kuvvete dayalı tedbirleri uyuşmazlıkların
“barışçıl” yollarla çözme yöntemleri arasında sayarak, 2. maddenin 1.
maddeden daha geniş yorumlanamayacağını ileri sürmüşlerdir.339 Ancak,
Pakt’ın girişinde amaçlara verilen geniş anlam ve genel olarak metnin güçlü
terminolojisi ışığında, Antlaşmaların yorumuna ilişkin etkilililik ilkesinin
tatbiki ve Pakt’a taraf olan devletlerin takip eden uygulamaları, Pakt’ın her
türlü önemli kuvvet kullanmayı yasakladığını göstermektedir.340
İkinci olarak, Kellog-Briand Paktı’mn sadece savaşı yasaklamakla
yetinmesi, Misak’a aykırı davranan devletlere karşı nasıl ve hangi yollarla
zorlama tedbirleri alınacağını öngörmemesi, Pakt’ın önemli bir eksikliği
olmuştur. Bu durum Pakt’m, MC Misakı ile bağdaştırılmasını
gerektirmiştir. Bu doğrultuda kimi girişimler gerçekleştirilmişse de
Cemiyet üyelerinin yükümlülüklerinin artması kaygısı yüzünden, bu
çalışmalar olumlu sonuçlar vermemiştir.341 Son olarak, Pakt’ta meşru
müdafaa hakkının açıkça düzenlenmemiş ve parametrelerinin net bir
biçimde ortaya konulmamış olması, Pakt’ın bir başka önemli eksik
yönüdür.342 538 Bowett, Derek W., Self-Defence in International Law, Manchester
University Press, Manchester, 1958, s. 136; McCorMack, Timothy L. H„ a.g.e.. s. 117.
339
McCorMack, Timothy L. H., a.g.e., s. 117.
340
Başeren, Sertaç H„ a.g.e., s. 29.
341
Meray, Seha L., Devletler Hukukuna Giriş: Il.Cilt, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara,
1975, s. 460-461.
342
Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 81-82.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
II. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ANTLAŞMASI ÇERÇEVESİNDE
KUVVET KULLANMA

A. Genel Olarak BM Antlaşmasının Kuvvet Kullanmaya İlişkin


Sistemi
1933’te yargıç Hersch Lauterpact “The Function of Law in the
International Communtiy” adlı eserinde, dünya hukuk sisteminin mutlak
bir kurala dayanması gerektiğini ve bu mutlak kuralın, dünyada devletler
tarafından hiçbir şiddet eyleminin gerçekleştirilmeme- sini öngörmesi’
gerektiğini savunmuştur/43 Bu “Lauterpactian grand norm ”, zaferini, altmış
milyondan fazla insanın öldüğü ve tüm kültürel değerlerin zarar gördüğü iki
yıkıcı dünya savaşı sonrasında, 1945’te, San Francisco Konferansında BM
Antlaşmasfnın imzalanmasıyla elde etmiştir.189 190
1945’de San Francisco’da tasarlandığı zaman amaçlardan bir tanesi
Kellogg-Briand Paktı’nın eksikliklerini tamamlamak olan 191 BM
Antlaşması sadece kurum yaratan bir belge değildir bu ayrıca norm yaratan
bir belgedir. 192 Kuvvet kullanma konusundaki temel norm da BM
Antlaşması md. 2/4’te somutlaşan kuvvet kullanma yasağıdır. Uluslararası
ilişkilerde kuvvet kullanılmasını ve kuvvet kullanma tehdidinde
bulunulmasını açıkça yasaklayan söz konusu hüküm şu şekildedir:
'‘'’Teşkilatın üyeleri, milletlerarası münasebetlerinde gerek bir başka devletin
toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş
Milletlerin amaçları ile telif edilemeyecek herhangi bir surette, tehdide veya
kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar. ”

543
Franck, Thomas M., Recours to Force, State Action Against Threats and Armed
Attacks, Cambridge University Press, Cambridge, 2003, s. l’den naklen; Hersch Lauterpacht,
The Function of Law in the International Communtiy, 1933, s. 64.
190
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 20.
191
Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 83.
192
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 29.
100

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını ve kuvvet kullanma


tehdidinde bulunulmasını yasaklayan md. 2/4’de “savaş” terimi kulla-
nılmaktan kaçınılmıştır. Böylece, savaş hali doktrini dışlanıp, barış zamanı
askeri zararla karşılık gibi savaşa varmayan kuvvete dayalı tedbirler dahil
her türlü transnasyonel silahlı çatışmalar yasağın kapsamına girmiştir.347
BM Antlaşmasının mimarlarının amacı daha mükemmel ve etkin bir
kolektif güvenlik sistemi kurmaktı. Bu amaçla, uluslararası barış ve
güvenliğin muhafazasında başlıca sorumluk sahibi olan Güvenlik
Konseyi,348^ sadece BM Antlaşması’nın VI. Bölümünde düzenlenen
barışçıl çözüm yollarını tavsiye etmek için değil aynı zamanda VII. Bölüm
altında “barışın tehdit edildiği, bozulduğu ya da bir saldırı fiilinin meydana
geldiğini” saptadıktan sonra uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya
da yeniden kurulması için gerekli tavsiyelerde bulunma ya da 41. ve 42.
maddeler gereğince alınacak zorlama tedbirlerine karar vermek için
kapsamlı yetkilerle donatılmıştır.349 Güvenlik Konseyi’nin md. 42 uyarınca
silahlı kuvvet kullanılmasını gerektiren tedbirlere başvurması, md. 43’de
öngörülen şartların yerine getirilmesine ve md. 47’de öngörülen Askeri
Kurmay Komitesi’nin etkin çalışmasına bağlanmıştır.330 Ne var ki, 43.
madde de öngörülen özel anlaşmaların yapılamaması ve Askeri Kurmay
Komitesi’nin BM Antlaşması’nda öngörüldüğü şekilde çalışamaması
sonucu BM Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması
amacıyla ad hoc çözümler arama yoluna gitmiş ve üye devletlere, BM adına

347
Murphy, Sean D., “Terrorism and the Concept of “Armed Attack" in Article 51 of the U.N.
Charter”, Harvard International Law Journal, Cilt 43, Sayı 1, 2002, s. 42; Arend, Anthony
Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 31.
348
BM Antlaşması md. 24 /1 şu şekildedir: “Birleşmiş Milletlerin çabuk ve etkin biçimde
hareketini sağlamak için, örgüt üyeleri, uluslararası banş ve güvenliğin korunmasında başlıca
sorumluluğu Güvenlik Konseyi’ne bırakırlar ve bu sorumlulukla görevlerini yerine getirirken,
Güvenlik Konseyi’nin kendi adlarına davrandığını kabul ederler.”
349
McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White, a.g.e., s. 23.
350
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Ateş, Canan, Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Banş ve
Güvenliğin Korunmasındaki Rolü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1997, s. 240-248.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdenıir
veya BM izniyle, silahlı kuvvet kullanılmasını gerektiren tedbirlere
başvurma yetkisi tanımıştır.193 Bunun dışında, BM Antlaşması VIII. Bölüm
md. 52-54 çerçevesinde, bölgesel örgütlere, BM Güvenlik Konseyi’nin izni
ile zorlama tedbirleri uygulama yetkisi verilmiştir. Bu çerçevede kuvvet
kullanma normal usuldekinden daha az merkezileşmekle birlikte, Güvenlik
Konseyi’nin kuvvet kullanımını kontrol etmeye devam etmesi sonucu
BM’nin kuvvet kullanma tekeline bir istisna oluşturmamıştır.194
BM sistemi, belli koşullar altında kuvvet kullanmanın meşruluğunu
kabul etmektedir. Bu çerçevede BM Adlaşması ile kuvvet kullanma
yasağına dört tane istisna getirildiği görülmektedir.195 Kuşkusuz, md. 2/4’de
ifadesini bulan “uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanma yasağının” en
önemli istisnası md. 51 ’de yer alan meşru müdafaa hakkıdır. 51. maddede
yer alan hüküm şöyledir:
“5u Antlaşma'nın hiçbir hükmü. Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin
silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış
ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri
alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da kolektif meşru mü-
••

dafaa hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken


aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi'ne bildirilir ve Konsey'in işbu
Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden
kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini
hiçbir biçimde etkilemez.”
Sonuç olarak, jus ad bellum konusunda, San Francisco Konferansında
formüle edilen BM Anılaşması paradigmasının parametrelerini üç unsur
oluşturmuştur. Bu unsurlardan ilki, BM Adlaşması md.

193
Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, III. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara, 1994,
s. 215-216.
194
Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 48-49.
195
Bu istisnalar şunlardır: 1) II. Dünya Savaşı’nda düşman olan devletlere karşı girişilecek
eylemeler. Bu istisna BM Antlaşmasfnın 107 ve 53. maddelerinde düzenlenmektedir. 2)
Güvenlik Konseyi çalışmaya başlayıncaya kadar geçerli olan istisnalar. Bu istisna 106. maddede
düzenlenmiştir. 3) BM Antlaşmasfnın 51. maddesine uygun olarak gerçekleştirilen meşru
müdafaa hakkı. 4) Güvenlik Konseyi kararı ile uygulanan zorlama tedbirleridir. Ayrıntılı bilgi
için bkz. Keskin, Funda, a.g.e., s. 41.
102

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

2/4’de somut ifadesini bulan hukuksal bir yükümlülüktür. Bu çerçevede md.


2/4’te yer alan kuvvet kullanma yasağı, çok geniş kapsamlı ve kesin bir
yasak olarak tasarlanmıştır. Bu sonuç BM Antlaşması’nın hazırlık
çalışmaları tarafından da teyit edilmektedir.354 İkinci unsur, bu hukuksal
yükümlülüğü uygulamak için oluşturulan uluslararası ku- rumlardır.
Üçüncü unsur ise, bu yükümlülüğün felsefi temelini oluşturan bir değerler
hiyerarşisidir. Bu değerler hiyerarşinin en üstünde uluslararası barış ve
güvenliğin korunması yer almaktadır. Örgütün, self-determinasyonun
teşvik edilmesi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı gösterilmesi,
ekonomik ve sosyal ve kültürel gelişmenin sağlanması, adalet ve adil bir
uluslararası düzen gibi, gerçekleştirilmesi gereken başka amaçlan da vardır.
Bununla beraber, hiyerarşik bir yapı içinde olan bu değerler arasında,
uluslararası banş ve güvenliğin korunması ilk sırayı almaktadır. Adaletin
sağlanması, istenilen bir şeydir fakat banşın pahasına değil. Adaleti temin
etmek için kuvvet kullanmak, uluslararası sisteme, kısmi bir adaletsizlikle
yaşamaktan daha büyük zarar verecektir. Sonuç olarak, banşın muhafazası;
adaletin yerine getirilmesine tercih edilmiştir. Banş adaletten ve
ilerlemeden daha önemli görülmüştür.355

B. BM Antlaşmasında Öngörülen Kuvvet Kullanma Yasağının


Normatif Statüsü
BM Antlaşması md. 2/4’de öngörülen kuvvet kullanma yasağı sadece
BM üyesi devletleri bağlamakta üye olmayan devletlere doğru-

354
Bu konuda örneğin Ian Brownlie, BM Antlaşması’nı hazırlamak için toplanan San Francisco
Konferansında “Self-help" doktrini karşıtı bir anlayışın hakim olduğunu; öyle ki, Konferans’ta
md. 51 çerçevesindeki meşru müdafaa hakkı kapsamındaki eylemlerin bile Güvenlik
Konseyi’nin denetimine tabi tutulmasına yönelik bir istekliliğin olduğuna işaret etmektedir. Bkz.
Brownlie, Ian, “The Use of Force in Self-Defence”, British Year Book of International Law,
Cilt 37, 1961, s. 242.
355
Henkin, Louis, “Use of Force; Law and US Policy”, Riht v. Might International Law and
the Use of Force içinde, Louis Henkin, Stanley Hoffmann, Jeane J. Kirkpatrick & Allan Gerson,
William D. Rogers, David J. Scheffer, (der.). Council on Foreign Relations Press, New York,
1991, s. 38-39.

Telit hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
dan doğruya yükümlülük getirmemektedir. 196 BM üyesi olmayan dev-
letlerin BM Antlaşması’nda öngörülen kuvvet kullanma yasağına uy-
malarını sağlayacak yegane şey, md. 2/4’de yer alan kuvvet kullanma
yasağının evrensel bir uluslararası örf ve adet hukuk kuralı haline gelmiş
olmasıdır. Bu çerçevede örfi hukuk, sadece taraf devletler için haklar ve
yükümlülükler tesis eden Antlaşma esaslı hukukdan ayrılmaktadır. 197
Uluslararası örf ve adet hukuku, hukuk olarak kabul edilen genel bir
uygulamanın varlığı halinde söz konusu olmaktadır. Devletlerin bir
uygulamasının örf ve adet hukuku kuralı haline gelmesi için bu uygulamayı
-opinio juris şive necessitatis- hukuk kuralı olduğuna inanarak yapmış
olmaları gerekmektedir. 198 Günümüzde, BM Antlaşması md. 2/4’de
yeralan kuvvet kullanma yasağı, uluslararası örf ve adet hukukunun
bütünleyici bir parçası haline gelmiştir. Böylece, söz konusu yasak, BM
üyesi olsun ya da olmasın bütün devletleri bağlamaktadır.199 Bu alandaki
mevcut uluslararası örfi hukukun durumu, 1986 Nikaragua Davasında,
UAD tarafından etkin

196
BM Antlaşması, “Örgüt, BM üyesi olmayan devletlerin, uluslararası barış ve güvenliğin
korunmasının gerektirdiği ölçüde, bu ilkelere uygun hareket etmesini sağlayacaktır“ şeklindeki
md. 2/6 hükmü, BM üyesi olmayan devletlere özel olarak md. 2/4’deki kuvvet kullanma yasağına
uyma yükümlülüğü getirmemektedir. Md. 2/6 üye olmayan devletlerin dolaylı olarak md.
2/4’deki kuvvet kullanma yasağına uymalarını amaçlasaydı, bu, gerçekten “devrimsel“ bir şey
olurdu. Ancak, md. 2/6’yı Antlaşma yükümlülükleri ve üçüncü devletlerle ilgili temel hükümden
bir istisna olarak saymaya gerek yoktur. Md. 2/6’nm metninden burada tesis edilen
yükümlülüğün üye olmayan devletlere değil Örgütün kendisine havale edildiği açıktır. Bkz.
Dinstein, Yoram, a.e.e., s. 90.
35
~23 Mayıs 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 35. maddesi “Bir uluslararası
anlaşma üçüncü devletler bakımından nzalan olmaksızın ne yükümlülükler ne de haklar doğurur“
şeklindedir.
198
Uluslararası Hukukun biçimsel kaynaklarını belirten en önemli belge UAD Sta- tüsü’nün 38.
maddesidir. Söz konusu maddenin (1) (b) paragrafında hukuk olarak kabul edilmiş genel bir
uygulamanın beyyinesi olarak uluslararası örf ve adet hukuku yer almaktadır. Ayrıntılı bilgi için
bkz. Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, I. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara, 1994,
s. 209-218; Çelik, Edip, Milletlerarası Hukuk, Birinci Kitap, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1987, s.
55, 157-164.
199
Yoram, Dinstein, a.g.e., s. 91.
104

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

şekilde tetkik edilmiştir.200 Kuvvet kullanma konusunda devletlerin fiilen


ne şekilde davrandıklarını araştırmaksızın bunların opinio juris'ini
vurgulayan UAD,201 yasağa referans yapan çeşitli Genel Kurul kararlarına
dayanarak, kuvvet kullanma yasağının örfi uluslararası hukukun bir ilkesi
olarak sayılması gerektiğine karar vermiştir.202
Uluslararası Hukuk Komisyonu (UHK) Viyana Antlaşmalar Hukuku
Sözleşme tasarısının 1966 tarihli şerhinde, BM Antlaşması’nda yer alan
“devletler arasındaki kuvvet kullanma yasağını”, önemli bir jus cogens
örneği olarak tanımlayarak203 daha ileri bir adım atmıştır. Daha sonra UAD
da Nikaragua Davasında UHK’nun bu değerlendirmesine yer vermişir.204 205
Günümüzde devletlerin ve yazarların çoğunluğu uluslararası ilişkilerde
kuvvet kullanma yasağını sadece bir Antlaşma ve uluslararası örfi hukuk
kuralı olarak değil aynı zamanda aksine bir düzenlemeye izin vermeyen bir
jus cogens kural olarak kabul etmektedirler.36

200
MiIIitary and Paramilitary Activities in and Against Nicaragua (Nicaragua v. United
States of America) Merits, Judgment, I.C.J. Reports 1986, p. 14. Aynca bkz.
www.studiperlapace.H-centrol @studiperlapace.it (dal 1999), (24 Mart 2004); Gündüz, Aslan,
a.g.e. , s. 59-61. Söz konusu dava çalışmada bundan sonra kısaca “Nikaragua Davası” olarak
isimlendirilecektir.
201
Yoram, Dinstein, a.g.e,, s. 92.
202
UAD Nikaragua Davası 188. paragrafta, özel olarak 1970 tarihli 2625 sayılı “Dostça
İlişkiler Bildirisini” anımsatarak, “Her devletin uluslararası ilişkilerinde herhangi devletin
ülkesel bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı ya da BM amaçlarıyla bağdaşmaz şekilde
kuvvet kullanmaktan ya da tehdidinden kaçınma görevi vardır. Böyle kuvvet kullanma ya da
tehdidiUluslararası Hukuku ve BM Ant- laşması’nın bir ihlalini teşkil eder” demektedir. Bkz.
I.C.J. Reports 1986, s. 100, parag. 188.
63
Report of the International Law Commission, 18th, Session, 1966 Yearbook of I.L.C. II, s.
247, Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 75’den iktibas edilmiştir.
204
Bkz. I.C.J. Reports 1986, s. 100, parag. 188.
205
Bu görüşü paylaşan yazarlann bir kısmı için bkz. Schmitt, Michael N., “Preemptive
Strategies in International Law”, Michigan Journal of International Law, Cilt 24, Sayı 513,
2003, s. 525; Gray, Christine, International Law and the Use of Force, Oxford University
Press, Oxford, 2000, s. 24; McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White, a.g.e., s. 27; Denk, Erdem,
“Uluslararası Antlaşmalar Hukukunda Jus Cogens Kurallar”, Ankara Üniversitesi S.B.F.
Dergisi, Cilt 56, No 2,2001, s. 52.

105

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
C. BM Antlaşmasında Öngörülen Kuvvet Kullanma Sistemine
İlişkin Sorunlar
BM Antlaşmasının daha mürekkebi kurumadan, görünüşte açık olan
md. 2/4 ve md. 51 ’in yorumuna ilişkin önemli sorunlar doğmuştur.
Gerçekten bu hükümler, halen BM Antlaşması’nm en tartışmalı
hükümlerini oluşturmaktadır.
BM Antlaşmasfnın md. 2/4 ve md. 51 hükümleri, II. Dünya Sa- vaşı’na
bir yanıttır ve devletlerarası büyük çaplı çatışmaları düzenlemektedir. Ne
var ki, Soğuk Savaş ve dekolonizasyon sürecinde büyük çaplı çatışmalar
istisnai nitelikte olduklarını kanıtlamıştır. Dışardan kanşma olsun ya da
olmasın, iç savaşlar, geleneksel devletler arası savaşlara sayıca üstün
gelmiş; küçük çaplı sınır çatışmaları ve gerilla akınlan yaygın hale
gelmiştir. Dekolonizasyon sürecinde ulusal bağımsızlık hareketlerinin
bağımsızlık mücadeleleri; BM Adlaşması md. 2/4 ve md. 51’e kolaylıkla
uymamıştır.
Md. 2/4’ün kuvvet kullanma ya da kuvvet kullanma tehdidini sadece
üye devletlerin “uluslararası ilişkilerinde” yasaklamış olması, devletlerin
bir iç isyanı bastırmak için kuvvet kullanmasının yasağa aykırılık teşkil
etmeyeceği anlamına gelmiştir. Devletlerin egemenlik ve ülkesel bütünlük
ilkelerine uygun düşen ve yaygın şekilde kabul edilen bu yorum,
self-determinasyon savaşları söz konusu olduğunda önemli sorunlar ortaya
çıkarmıştır. 206 Batılı devletler, bu tür savaşların iç savaş hukukunu
düzenleyen kurallara tabii olması gerektiğini savunurken; üçüncü dünya
ülkeleri ve sosyalist devletler bu tür savaşların uluslararası karakterde
olduğunu iddia ederek ya haklı savaş doktrini altında ya da md. 51
çerçevesinde, Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin kuvvet kullanmasının meşru
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Böylece, bu devletler, meşru müdafaa hakkının
kapsamını, self-determinasyon hakkını gerçekleştirmek için kuvvet
kullanılmasını içerecek şekilde genişletmek istemişlerdir.207
Kuvvet kullanma yasağının ekonomik ve siyasi baskıyı içerip
içermediği de önemli görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Md. 2/4’de

206
Quaye, Chirstopher O., a.g.e., s. 268.
207
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. geride s. 12-22 ve 82-86.
106

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

“savaş” terimi kullanılmaktan kaçınılmış, “savaş” terimi yerine kulla-


nılan tehdit ya da kuvvet kullanma kavramlarının tanımı ise yapılmamıştır.
Bu durum kuvvet kullanma yasağının yalnızca silahlı kuvvet
kullanılmasıyla sınırlı kalıp kalmadığı yani kimi zorlayıcı ekonomik ve
diplomatik tedbirlerin de bu yasağın kapsamına girip girmediği konusunda
tartışmaları gündeme getirmiştir. Yaygın kabul edilen görüşe göre, gerek
BM Antlaşması’nın giriş kısmında gerekse 41 ve 46. maddelerde “silahlı
kuvvet” kavramının kullanılmış olması ve yine 1970 tarihli Dostça İlişkiler
Bildirisi’nde de sadece silahlı kuvvet kullanılması üzerinde durulması, bu
tür siyasi ve ekonomik baskıların md. 2/4 kapsamında olmadığını teyit
etmektedir.208
Kuvvet kullanma yasağına ilişkin bir başka sorun, hangi eylemlerin
kuvvet kullanma tehdidi oluşturduğu meselesine ilişkin olarak ortaya
çıkmıştır. Hangi eylemlerin kuvvet kullanma tehdidi oluşturduğunu
saptamak Güvenlik Konseyi ’nin yetkisindedir. 209 Ancak, Güvenlik
Konseyi’nin bu saptamayı yaparken neleri kriter alacağı açık değildir. 1974
tarihli Saldırının Tanım konusundaki 3314 sayılı kararda kuvvet kullanma
ve kuvvet kullanma tehdidi kavramlarına yer verilmediği için bu konuda yol
gösterici veriler de bulunmamaktadır. Bu konuda emsal teşkil edebilecek bir
olay, 1949 Korfu Boğazı Da- vası’nda Divan’ın verdiği karardır. UAD,
daha önce Amavutluk’un geçen İngiliz gemilerinin ateş etmesi nedeniyle
İngiliz gemilerinin ateşe hazır hale gelmesini hukuka aykırı bir kuvvet
kullanma tehdidi olarak kabul etmemiştir.210 Bununla birlikte, sınıra asker

208
Başercn, Sertaç H., a.g.e., s . 61-62; Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 84; Keskin, Funda, a.s.e., s. 36.
36
*Soğuk Savaş döneminde Güvenlik Konseyi, “uluslararası banşa yönelik tehditlere” yanıt
vermekte yeteneksizdi. Sadece, bir kez, o da Rodezya olayında, Güvenlik Konseyi, 9 Nisan 1966
tarihli 221 sayılı karan ile “banşa yönelik bir tehdit” olduğunu tespit etmiştir. Soğuk Savaş
bittikten sonra Güvenlik Konseyi; bu konudaki takdir yetkisini daha fazla kullanmaya
başlamıştır. Bkz. Schmitt, Michael N., a.g.m., s. 527-528.
210
Korfu Boğazı Davası’nda UAD, devletlerin bilerek ülkelerini diğer devletlerin haklanna aykın
şekilde kullanılmasına izin vermeme yükümlülüğü altında olduklanna karar vermiştir. 1946’da
İki İngiliz destroyeri, Korfu Boğazı’nı geçerken Arnavutluk karasulannda mayına çarpmıştır.
Mayınlan Amavutluk’un döşediğini gösteren kanıtla- nn yetersiz olmasına rağmen Divan,
Amavutluk’un mayınlann neden olduğu ulaşım tehlikesini bildirme yükümlülüğü altında
olduğuna, Amavutluk’un söz konusu yü-

107
kümlülüğünü yerine getirmemiş olmasının uluslararası sorumluluğunu doğuran uluslararası
nitelikte kusurlu bir fiil oluşturduğuna karar vermiştir. Bkz. Corfu Channel (Albania v. U.K.)
Case, Judgement on Merits, LC.J. Reports 1949.

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

yığma veya

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
sınırda askeri manevralar yapma kuvvet kullanma tehdidi olarak de-
ğerlendirilmektedir.211
Kabul etmek gerekir ki; bir devletin özel bir davranış stratejisinden
vazgeçmemesi kuvvet kullanma tehdidini gerektirebilir. Ancak, kuvvet
kullanma tehdidinin hukuksallığı; 1996 yılında UAD’ın danışma görüşünde
belirttiği gibi, "Bir devletin kuvvet kullanmak için ilan edilen hazırlığı BM
Antlaşması 'yla uygunluk içinde bir kuvvet kullanma olmak zorundadır Yani .” 212

devletin, ortada kuvvet kullanılmasını haklı kılacak herhangi bir neden


yokken, taleplerinin kabul edilmemesi halinde kuvvet kullanacağını açıkça
ya da zımnen ifade etmesi, hukuka aykırı bir kuvvet kullanma tehdidi
olacaktır. Bu bağlamda, örneğin ABD’nin Irak’ın kitle imha silah
programım yok etmek için 20 Mart 2003 saldırısı öncesinde sık sık
tekrarladığı Irak’a yönelik kuvvet kullanma tehditlerini anımsarsak, burada
mesele, Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olması ya da bunları geliştirmek
istemesinin meşru olup olmadığı değildir. Bu tür eylemler Uluslararası
Hukuk altında kusurlu bir fiil olabilir ve bu suretle devlet sorumluluğuna
ilişkin yükümlülüklerin bir ihlalini teşkil edebilir. Uluslararası Hukuk
Komisyonu’nun hazırladığı Uluslararası Nitelikteki Kusurlu Fiillere İlişkin
Devletlerin Sorumluluğu Konusundaki Hükümler (ILC’S Articles On
Responsibility of States For Internationally Wrongful Acts) 213
çerçevesinde meseleyi değerlendirdiğimizde,

211
Keskin, Funda, a.g.e., s. 37.
32
Legality of the Threat or Use of Nuclear Weapons (Advisory Opinion), I.C.J. Reports
1996, s. 225, parag. 47, (8 Temmuz 1996).
213
BM Genel Kurulu tarafından 1947’de kurulan Uluslararası Hukuk Komisyonu BM Genel
Kurulu tarafından 5 yıllık süre için seçilen üstün nitelikli 34 uluslararası hukukçudan
oluşmaktadır. Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun “Devletlerin Uluslararası Nitelikteki Kusurlu
Fiilleri Nedeniyle Sorumluluğuna İlişkin Taslak Maddeleri’nin" gelişimi iki aşamada olmuştur.
İlk aşama, 1955-1996 tarihleri arasında kaydedilmiştir. Bu aşama özel raportörlerden Robert
Ago, Willem Riphagen ve Gaetano Aringio- Ruiz’ın uzun süren ve başarılı çalışmalarının
ürünüdür. Bu konuda ikinci aşama ise, 1998-2001 arasında kaydedilmiştir. Ayrıntılı bilgi için
bkz. Crawford, James, “The ILC’s Articles on Responsibility of States for Internationally
Wrongful Acts: A
108

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

uluslararası nitelikteki kusurlu bir fiil için öngörülen düzeltmeler, ge-


leneksel olarak iade/restitution, tazmin/compensation ya da tarzi-
yeyi/satisfaction kapsayacaktır 214; silahlı kuvvet kullanılmasını değil.
Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun Uluslararası Nitelikteki Kusurlu

Retrospect ” AJIL, Cilt 96, 2002, s. 874-877; JQrgensen, Nina H. B., The Responsibility of
States For International Crimes, Oxford University Press, New York, 2003, s. xi.
BM Genel Kurulu 53. dönem toplantısında, Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun söz
konusu taslak maddelerini kabul edilmiştir. Böylece, bu maddeler taslak olmaktan çıkmıştır.
Bkz. U.N. Report of the International Law Commission, U.N. Doc. A/56/10 (2001), s.45;
Offıcal Records of the General Assemly, Fifty-sixth Sess., Supp. No. 10 (A/56/10 and
Corr.l). Ardından, Genel Kurul 21 Aralık 2001’de 56/83 sayılı Karan kabul etmiş ve bu
maddeler Genel KuruPun 56/83 sayılı Karanna eklenmiştir. Bkz. U.N. Doc. A /RES/56/83,
28 Ocak 2002. Uluslararası Hukuk Komisyonu 56/83 sayılı Karara ekli söz konusu
maddelerin uluslararası bir konferansta bir Antlaşma olarak kabul edilmesi suretiyle
gelecekteki hukuki statüsünün kesinleşmesi yönünde Genel Ku- nıPa tavsiyede
bulunmuştur. Genel Kurul, bu tavsiye çerçevesinde konuya ilişkin ça- lışmalannı 59. dönem
toplantısında, 6. Komite bünyesinde sürdürme karan almıştır. Bkz. U.N. Doc. A /59/ 505, 22
Kasım 2004. Altıncı Komite, 28-29 Ekim 2004 ve 9-17 Kasım 2004 tarihleri arasında
meseleyi ele almıştır. Hollanda, Brezilya, Japonya, Çin, ABD, Belarus, İsrail, Birleşik
Krallık, İskandinav ülkeleri adına Finlandiya, Portekiz, Yunanistan, Slovakya, Kanada ve
Yeni Zelanda adına Avusturalya, Avusturya, Ispanya, Uruguay, Venezuela, Guatemala,
Tayland, Kıbns, Fransa, Ürdün, Almanya, Rusya Federasyonu, İsviçre, Meksika, İtalya ve
Küba temsilcileri konuya ilişkin görüşlerini açıklamışlardır. Temsilcilerin bir kısmı
uluslararası nitelikte bir konferansın derhal toplanması için gerekli hazırlıkları başlatacak bir
Ad Hoc Komite ya da bir Çalışma Grubunun kurulmasını önerirken temsilcilerin bir başka
kısmı ise, maddelerin uluslararası ilişkiler üzerindeki etkilerini daha iyi değerlendirebilmek
amacıyla meselenin Genel KuruPun 64. dönem toplantısında tekrar ele alınmak üzere
ertelenmesini tavsiye etmişlerdir. Bkz. “Summaries of the Work of the Sixth Committee“,
http://www.un.org/law/cod/sixth/69/summary.htm, (7 Ocak 2005). Farklı görüş ve öneriler
karşısında BM Genel Kurulu, meselenin 62. dönem toplantısında tekrar ele alınmasına karar
vermiştir. Bkz. U.N. Doc. A /59/ 505, 22 Kasım 2004.
374
Söz konusu maddelere göre lade/Restitution, “kusurlu fiilin işlenmesinden önceki
durumu” yeniden tesis etmeyi (md.35); Tazmin/Compensation, önceki durumun yeniden
tefeis edilmesiyle onarılması mümkün olmayan zararların maddi olarak tazmin edilmesini
(md. 36); Tarziye/Satisfaction, yapılan bir ihlalin açıkça kabul edilmesini, pişmanlık
duyulduğunun ifade edilmesini ya da resmi bir özür gibi şeyleri içermektedir (md. 37). Söz
konusu maddeler için bkz. Draft Articles on Responsibility of States for Internationally
Wrongful Acts, U.N. G.A.O.R., 56th Sess., Agenda Item 162, s.8; U.N.Doc. A/RES/56/83
(2002).

109

ter
Fatma Taşdemir

Fiillere İlişkin Devletlerin Sorumluluğu Konusundaki Hükümler’in 50.


maddesi de bu yargıyı destekleyici niteliktedir. Söz konusu madde,
“Karşı tedbirler; BM Antlaşmasında somutlaştığı gib,i kuvvet kullanma ya
da kuvvet kullanma tehdidinden kaçınma yükümlülüğünü etkilemeyecektir”
şeklindedir. Bu bağlamda, ABD’nin Irak’a karşı kuvvet kullanma
tehdidinin meşruluğu, md. 2/4’ün meşru istisnasına dayanılarak yapılıp
yapılmadığına bağlı olacaktır.215
Bu meselelere ilave olarak uluslararası çatışmaların doğasında
meydana gelen iki önemli değişim; BM Antlaşmasında öngörülmeyen
daha önemli sorunlar ortaya çıkarmıştır. Uluslararası çatışmaların
doğasında meydana gelen ilk değişim, mantıksal olarak, önleyici meşru
müdafa hakkını gündeme getiren kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlar
ve taşıma sistemlerinde yaşanan teknolojik devrimdir. Gerçekten, John
Foster Dulles’m ifade ettiği gibi, “BM Antlaşması, atom çağı öncesi bir
belgedir ve nükleer bir dünyayı öngörmemiştir’’} 216 Söz konusu
gelişmeler, uzun vadeli kaleme alman diğer önemli belgeler gibi, BM
Antlaşması’nı da, imzalandığı andan itibaren demode olma tehlikesiyle
karşı karşıya bırakmıştır.217
İkinci değişim, terörist tehdidin farklılaşan doğası ve bunun ulusla-
rarası toplum tarafından algılanmasıdır. Terörizm, artık anlamlı bir şe-
kilde, ülkesel kategorilere atıfla tanımlanamamaktadır. 218 1 1 Eylül
olaylarının kanıtlamış olduğu gibi, terör ağlan günümüzde küresel öl-
çekte örgütlenebilmekte, oldukça otonom terör hücreleri ve gruplan,
eşzamanlı olarak değişik ülkelerde operasyonlar gerçekleştirebilmek-
tedir. Daha da önemlisi, küresel terörizmin özellikle amaçladığı, si-
villere yönelik yıkıcı şiddet had safhaya ulaşmıştır. New York’tâki İkiz
Kulelere yönelik saldınlann kanıtladığı gibi, günümüzde terörist gruplar
büyük ölçekli şiddet eylemleri gerçekleştirme kapasitesinde- dirler.
Daha da önemli olan, terörist gruplann kitle imha silahlan elde

215
Schmitt, Michael N., a.g.m., s. 524.
3,6
Dulles, Jhon Foster “Adress Before the American Bar Association”, State Dept. Release,
No. 458, s. 6, 1953, Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e. , s. 39’dan naklen.
217
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 5.
218
Bassiouni, M. Cherif, a.g.m., s. 83.
110

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

etmeleri halinde şiddet eylemleri gerçekleştirme kapasitelerinin daha da


artabilecek olmasıdır.
Bu gelişmeler, uluslararası terörizmle etkin şekilde mücadele etmek
için sadece BM Antlaşması ve mevcut anti-terörizm sözleşmeleri çerçe-
vesindeki araçların faydalı ve etkin olup olmadıkları sorusunu doğur-
mamaktadır. Bu gelişmeler, aynı zamanda, kavramsal düzeyde devlet
merkezli bir hukuk olan Uluslararası Hukuk hakkındaki geleneksel yar-
gılara da meydan okumaktadır.219 Devletler tarafından kuvvet kullanıl-
masını sınırlandırmak için tasarlanmış BM sistemi, devlet dışı aktörler
tarafından gerçekleştirilen kuvvet kullanma sorunuyla etkin şekilde il-
gilenmede dikkate değer zorluklarla karşılaşmaktadır. Bu bağlamda
üzerinde durulması gereken önemli sorular arasında şunlar
bulunmaktadır:
Devletlerin terörizme karşı kuvvet kullanması meselesine ilişkin
olarak BM Antlaşması nasıl yorumlanmalıdır? BM Antlaşması’nda ön-
görülen kolektif güvenlik sistemi, bu sismik gelişmeleri ele almada ba-
şarısız mıdır? Terörizmin açık eylemleri silahlı saldırıya eşdeğer midir
ve böylece 51. madde altında meşru müdafaa hakkının doğmasına yol
açabilir mi? Devletler silahlı saldın seviyesine varmayan terörist saldı-
nlara karşı ne gibi yasal tedbirlere başvurulabilir? Terörizme karşı kuv-
vet kullanma konusunda BM Antlaşması’nm etkin bir yorumuna ulaş-
mak için fiili devlet uygulamalanna mı bakılmalıdır? Terörizme karşı
kuvvet kullanılmasını içeren devlet uygulamalan karşısında BM Gü-
venlik Konseyi’nin kınamalan gayri meşruluğun kanıtı ise; kınamaması
hukuksallığın kanıtı olarak mı değerlendirilmelidir? BM Adlaşması,
terörizme karşı kuvvet kullanma konusunda sonraki devlet uygulamalan
temelinde dinamik ve farklı yorumlara açık görülmeli midir?
BM Antlaşması’nın devletler merkezli bir Antlaşma olduğu göz
önününde bulundurulursa, terörist şiddetin yeni paradigması altında
beliren sorunlara etkin şekilde yanıt vermek için kuvvet kullanma ko-
nusunda Uluslararası Hukukun yeniden gözden geçirilmesi gerekli
midir? Terörist grup bir devletin siyasal bağımsızlığını ve ülkesel bü-
tünlüğünü tehdit etmek amacıyla bir başka devlet tarafından destekle-
nirse söz konusu devlet nasıl yanıt vermelidir?
219
Stahn, Carsten, “International Law at a Crossroads? ”, EJIL. Cilt 62,2002, s. 255.

111

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
D. BM Antlaşması Md. 2/4’teki Kuvvet Kullanma Yasağı ve
Uluslararası Terörizm
BM Antlaşması md. 2/4, "...üye devletler diğer, devletlerin toprak
bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına karşı kuvvet kullanma ve tehdidinden
kaçınacaklar" şeklindedir. Uluslararası örf ve adet hukukunun da bir
parçası olan bu yasak, BM üyesi olmayan devletleri de bağlamakla
birlikte, teröristler gibi devlet dışı aktörlerin davranışlarını düzenleyen bir
ilke değildir.220 Kuvvet kullanma yasağının devletlere getirilmiş olması
nedeniyle, bir devletin, bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da
siyasi bağımsızlığına karşı bir terörist eylemden sorumlu olması halinde
md. 2/4’teki kuvvet kullanma yasağını ihlal etmiş olacaktır. Ancak, söz
konusu terörist eylem devlet karışmasından yoksunsa, bu eylem, kendi
başına BM Antlaşması md. 2/4’ü ihlal etmiş olmayacaktır. Böylece,
terörist eylemlere karşı md. 2/4’de yer verilmiş olan tek yasaklama; açık
devlet karışması ile icra edilen eylemlere uygulanır görülmektedir.221 Bu
durum, terörist şiddet nedeniyle devlete sorumluluk izafe etmeyi ve bu
bağlamda terörist aktivitelere devlet karışmasının düzeyini belirlemeyi
gerektirmektedir. Çalışmanın I. bölümünde belirtildiği gibi, devletler
terörist aktivitelere farklı düzeylerde karışmaktadır. İlk olarak, devletler
terörist eylemlerin hazırlanmasına ya terörist faaliyetleri yönlendirerek
ya da kontrol ederek ya da eğitim, teçhizat, silah, mali yardım ve ulaşım
gibi destekler sağlayarak aktif şekilde katılabilirler. Yani bu durumda
devlet sponsorlu ve devlet destekli terörizm söz konusu olmaktadır.
İkinci olarak, devletler terörizme çeşitli şekillerde pasif yardımlarda
bulunabilirler. Bu pasif yardımlardan bir tanesi, devletin terörizmi tolere
etmesi ve terörist faaliyetlere müsamaha göstermesidir. Diğer bir pasif
karışma düzeyi devletin terörist faaliyetlerle mücadele etme konusunda
yetersiz kalmasıdır. Bu durum devletin terörizme en zayıf karışma
düzeyi olup, kısaca devlet hareketsizliği, olarak da isimlendirilebilir.222
Bu bağlamda bir devlet, bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da si-

220
Arend , Anthony Clark ve Robeıt J. Beck, a.g.e., s. 146.
221
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 146.
222
Bkz. geride I. Bölüm s.57-58.
112

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

yasi bağımsızlığına karşı bir terörist kuvvet kullanmaya doğrudan


sponsorluk yapar ve terörizmi desteklerse, sponsorluk yapan ve des-
tekleyen devletin eylemi açıkça md. 2/4 yasağını ihlal etmiş olacaktır.
Ancak, yalnızca devletin terörist faaliyetlerle mücadele etme konusunda
yetersiz kalması yani devlet hareketsizliği, md. 2/4 çerçevesinde devlet
sorumluluğunu tesis etmek için yeterli görülmemektedir. 223 Terörist
kuvvet kullanma nedeniyle devlet sorumluluğuna karar vermekte en zor
sorunlar doğuran durum, devletin sadece ülkesindeki terörist grupların
faaliyetlerini tolere etmesi ve müsamaha göstermesidir. BM
organlarının uygulamaları devletin sadece ülkesindeki terörist grupların
faaliyetlerini tolere etmesi ve müsamaha göstermesinin de md. 2/4’deki
kuvvet kullanma yasağını ihlal ettiğini ortaya koymaktadır. Nitekim,
Dostça İlişkiler Bildirisi’nin 1. maddesinde, devletlere “Bir başka
devletin ülkesine girmek üzere özellikle paralı askerlerden olmak üzere
silahlı grupların ya da düzensiz kuvvetlerin örgütlenmesi " ve “Bir başka
devletin ülkesinde iç savaş ya da terörist eylemleri örgütleme, kışkırtma,
yardım etme veya bunlara katılma ya da ülkesinde bu gibi eylemlerin
yapılmasına yönelik örgütlenmiş faaliyetlere rıza göstermekten kaçınma ”
yükümlülüğü getirilmiştir. Böylece, Bildiri devletlerin sadece diğer bir
devletteki bir iç savaşı veya terörist hareketleri örgütlemekten, tahrik
etmekten, onlara yardım etmekten veya bu hareketlere katılmaktan
kaçınma görevini değil fakat aynı zamanda kendi ülkesinde böyle
hareketlerin yapılmasına yönelik organize faaliyetlere göz yummaktan
da kaçınma yükümlülüğü altında olduklarını hatırlatmaktadır. BM
Güvenlik Konseyi de, devletlerin terörist eylemleri bastırma ve önleme
konusundaki yükümlülüklerini hatırlatmak için, Lockerbie olayı
nedeniyle Libya’ya ekonomik yaptırımlar koyan 31 Mart 1992 tarihli
748 sayılı kararından başlayarak 1373 (2001) sayılı karara kadar, sürekli
bir biçimde Dostça İlişkiler

223
Grote, Rainer, “ Between Crime Prevention and the Laws of War: Are the Traditional
Categories of International Law Adequate for Assessing the Use of Force Against
International Terrorism? ”, Terrorism as a Challenge for National and International
Law: Security Versus Liberty? içinde , Christian Walter, Vôneky Silja, Volker Rôben ve
Frank Schorkopf, (der.), Berlin/Heidelberg, 2003, s. 7,
http://edoc.mpil.de/conference-on-teiTorism/index.cfin.

113

felif hakkı o ntA

alö
Fatma Taşdemir

Ijji

Bildirisi’ndeki bu düzenlemeyi tekrarlamıştır. Bir devlet, teröristleri


yargılayarak cezalandırmak ya da bu amaçla iade etmek için gerekli
araçlara sahipse fakat yükümlülüklerini yerine getirmiyorsa, bu durum,
devletin teröristlerin operasyonlarını zımnen kabul ettiği anlamına
gelecektir. Sonuç olarak, BM Güvenlik Konseyi, açıkça md. 2/4 yasağını
terörizme devlet sponsorluğunu, devlet desteğini ve hatta devlet
toleransını kapsayacak şekilde yorumlamıştır.224 225

III. TERÖRİZME KARŞI KUVVET KULLANMA VE


ULUSLARARASI HUKUK NORMLARININ
ESNEKLEŞTİRİLMESİ
BM Antlaşması md. 2/4’te, uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanma
hakkının kesin ve geniş kapsamlı bir biçinde yasaklanmış olması ve ya-
sağın genel olarak sadece bir Antlaşma ve uluslararası örf ve adet
hukuku normu olarak değil, aynı zamanda, aksine bir düzenlemeye izin
vermeyen jus cogens bir kural olarak kabul edilmesi, terörizme karşı
kuvvete dayalı devlet yanıtlarının meşruluğunu değerlendirmede
Uluslararası Hukukun geleneksel kategorilerinin yeterliliği hakkında
şüpheler doğurmuştur. Bu husus, terörizm karşıtı tedbirler açısından md.
2/4’te öngörülen yasağın niteliğini esnekleştiren ya da BM
Antlaşmasında öngörülmeyen istisnalara dayanan çeşitli stratejilerin
geliştirilmesine neden olmuştur.

A. Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma Çerçevesinde Md. 2/4’ü


Tahdit Eden Yaklaşım
Terörizme karşı kuvvet kullanma hakkının meşruluğunun savunan
en geniş kapsamlı yaklaşım, BM Antlaşması md. 2/4’teki kuvvet kul-
lanma yasağının kapsamını sınırlandırmaya çalışan yaklaşımdır. Bu
yaklaşımı benimseyen yazarlar, 2/4. maddenin " ... bir başka devletin
toprak bütünlüğüne veya siyasal bağımsızlığına karşı..." ve "...Birleşmiş
Milletlerin amaçları ile bağdaşmaz herhangi bir surette...”, tehdide veya

224
iûe
Grote, Rainer, a.g.m., s. 9

Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 146.

114

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçına-


caklardır şeklindeki iki niteliksel özelliğini, md. 2/4’deki yasağı kayda tabi
tutmak için kullanmaktadırlar. 385 Böylece, bir terörist tehdidi ortadan
kaldırmak için sınırlı ve geçici kuvvet kullanmalar, teröristlerin yerleşmiş
olduğu devletin toprak bütünlüğünü ve siyasal bağımsızlığını ihlal
etmediği için, BM Antlaşmasında yer alan genel kuvvet kullanma yasağını
ihlal etmiş olmayacaktır. Bu yaklaşım çerçevesinde, terörizme karşı
kuvvet kullanılmasının, meşru müdafaa hakkı
0-7 ■>

esasında meşrulaştırılması da zorunlu değildir. Zira, terörizme karşı


kuvvet kullanmak toprak kazanmayı, devlet ülkesini işgal etmeyi, si- ••

yasi süreci etkilemeyi, hükümeti devirmeyi amaçlamamaktadır. Üstelik,


uluslararası terörizm, resmi olarak BM Genel Kurulu tarafından bir çok
olayda kınanmış olması nedeniyle ve Güvenlik Konseyi tarafından, sürekli
olarak, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir teh- dit olan terörizmle
“tüm araçlarla” mücadele etme gereğinin tanımış olması nedeniyle,
terörizme karşı kuvvet kullanmak, BM’nin amaçlarına da aykırılık teşkil
etmeyecektir.389 Bu ihtilaflı teori399 artan şe- ,S6 Terörizmle ilişkilendirilmeksizin
genel olarak md. 2/4’teki kuvvet kullanma yasa- ğını kayda tabi tutan bu teori, orijinal olarak
vatandaşları dışarıda koruma ve kurtarma operasyonları çerçevesinde geliştirilmiştir. Md.
2/4’te sınırsız bir kuvvet kullanma yasağı getirilmediğini savunan çok sayıda yazar vardır.
Bunlar arasında örneğin, J. Stone, sadece belli niteliklerde, yani diğer devletlerin toprak
bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına karşı kuvvet kullanılmasının yasaklanmış olduğunu; bu
kayıtlara uyulduğu taktirde, meşnı müdafaa dışında kuvvet kullanılmasının md. 2/4’e uygun
olacağım savunmaktadır. Bkz. Stone, Julius, Legal Controls of International Conflict,
London, 1954, s. 235; Başeren, Sertaç H, a.g.e. , s. 56'dan iktibas edilmiştir. Yine, Anthony
D'Amatto, İsrail'in Irak'ın nükleer silahlar geliştirmesini önlemek için ,1981’de Osirak Nükleer
Reaktörüne yönelik saldırısını bu esasta meşrulaştırmıştır. D’Amatto’ya göre, İsrail'in saldırısı
Irak’ın ülkesel bütünlüğünü ya da siyasal bağımsızlığını tehlikeye atmadığı için md. 2/4’deki
kuvvet kullanma yasağım ihlal etmemiştir. Bkz. D'Amato, Anthony, “Israil’s Air Strike Upon
the Iraqi Nuclear Reactor”, AJIL, Cilt 77,1983, s. 584-588.
387
Travalio, Gregory M., “Terrorism, International Law ,and the Use of Millitary Force”,
Wisconsin International Law Journal, Cilt 18, Sayı 1, 2002, s. 145-166.
388
Güvenlik Konseyi kararlarından 12 Eylül 2001 tarihli 1368 sayılı Kararın önsözünün 2.
paragrafında ve 28 Eylül 2001 tarihli 1373 sayılı Kararın önsözünün 5. paragrafında, terörizme
karşı her tür araçla mücadele etme gereksinimi belirtilmektedir. Bkz. U.N. S/RES/1368 (2001);
U.N. S/RES/1373 (2001).
389
D’Amato, Anthony, a.g.m., s. 584.

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
kilde, terörist saldırıya yol açan faaliyetleri destekleyen, teröristlere
müsamaha gösteren ve bunları barındıran devletlere yönelik operasyonları
meşrulaştırmak için kullanılmaktadır.226 227 ••

Ancak bu yaklaşım bir çok bakımdan eleştirilere açıktır. Öncelikle md.


2/4’ü tahdit eden bu yorum, terörizme karşı tüm kuvvet kullanma
durumlarını kapsamamaktadır. Bu yaklaşım, ülke dışındaki belli teröristlerin
ele geçirilmesini ve öldürülmesini ve başka ülkedeki terörist üslere karşı
askeri saldırılan kapsayabilirken, devlet destekli terörist saldınlara
genişletilemez. 228 Terörizme karşı kuvvet kullanma, bir terörist dostu
hükümeti devirmeyi ve yerine uluslararası terörizmle savaşta işbirliği
yapmaya daha istekli bir hükümeti getirmeyi amaçlarsa, bu durum devletin
“siyasal bağımsızlığını ” etkileyecektir.229 Bu spesifik argüman dışında ileri
sürülebilecek daha genel düzeyde başka argümanlar da vardır. İlk olarak,
md. 2/4’ü tahdit eden bu yaklaşım, md. 2/4’te öngörülen “BM amaçlanyla
bağdaşmaz herhangi şekilde” kuvvet kullanma yasağını ihmal etmektedir.
Bu amaçlar arasındaki en temel amaç, BM Antlaşması md. 1/1 ’de yer alan
“uluslararası barış ve güvenliğin muhafazası” dır.230 Adaleti temin etmek
için kuvvet kullanmak, uluslararası sisteme (terörizmin neden olduğu) kısmi
bir adaletsizlikle yaşamaktan daha büyük zarar verecektir.231 İkinci olarak,
BM Antlaşması’nın hazırlık çalışmalannda//rava«x prépara-

Md. 2/4’ü tahdit eden yaklaşımları eleştiren çok sayıda yazar vardır. Bu yazarlar arasında
bulunan Oscar Schachter, “Bir devletin, tehlike altındaki kişileri kurtarmak amacıyla ya da insani
amaçlarla, rızası olmaksızın bir başka devletin ülke topraklarında kuvvet kullanması, devletin
toprak bütünlüğüne aykırıdır. Müdahalenin amaçlan ya da sonuçlan itibariyle yasağa bir istisna
oluşturmaya çalışmak, md. 2/4’ün amaçlanan etkisini ortadan kaldıracaktır” demektedir. Bkz.
Schachter, Oscar, “The Lawftil Use of Force by a State Against Terrorist in Another Country”,
Terrrorism & Political Violence: Limits & Possibilities of Legal Countrol içinde, Henry H.
Han, (der.), Oceana Publications Inc., New York, Londra, Rome, 1993, s. 246.
227
Sthan, Carsten, “International Law Under Fire: Terrorist Acts as “Armed Attack”: The Right
to Self-Defense, Article 51(l/2)of the UN Charter, and International Terrorism”, Fletcher F.
World Affairs, Cilt 27, Sayı 2, 2003, s. 16-17.
228
Grote, Rainer, a.g.m., s. 12.
229
Grote, Rainer, a.g.m., s. 12.
230
Schmitt, Michael N., a.g.m., s. 522.
231
Henkin, Louis, “Use of Force: Law and US Policy”, a.g.m., s. 38.
116

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

toires, metne ülkesel bütünlük ve siyasal bağımsızlık ifadelerinin eklenmesi,


sadece bu koşullara önem veren küçük devletlere daha kesin garantiler
vermek için dahil edilmiş; hiçbir zaman kuvvet kullanma yasağına
sınırlamalar getirmek amaçlanmamıştır.232
Son olarak, devlet uygulamalarına baktığımızda devletlerin md. 2/4’ü
çok nadiren dar bir şekilde yorumlamış oldukları görülmektedir. Gerçekten,
İngiltere’nin Korfu Boğazı Uyuşmazlığımdaki iddiası, halen farklı bir örnek
olarak kalmaya devam etmektedir. İngiltere, Korfiı Boğazı
Uyuşmazlığı’nda, İngiliz donanmasının Arnavutluk karasularında
gerçekleştirdiği mayın tarama eyleminin Amavutluk’un ülke bütünlüğünü
veya siyasi bağımsızlığını tehdit etmediğini, dolayısıyla Amavutluk’un bir
toprak kaybına uğramadığını ve siyasi bağımsızlığına bir halel gelmediğini
belirterek harekatın meşru olduğunu iddia etmiştir.233 Ancak, Uluslararası
Adalet Divanı, İngiltere’nin iddiasını reddederek, harekatın Amavutluk’un
egemenliğini ihlal ettiğine karar vermiştir. Divan tarafından İngiltere’nin
iddiasının reddedilmiş olması, md. 2/4’ün dar yorumunun tam bir reddi
olarak yorumlanmaktadır.234 Benzer şekilde, İsrail’in de md. 2/4’ün dar bir
yorumunu benimsediğine ilişkin işaretler vardır. Nitekim, 1981 ’de Osirak
Nükleer Reaktörüne saldırısını meşrulaştırırken İsrail’in dayandığı argü-
manlardan bir tanesi de md. 2/4’ün dar yorumu olmuştur. 235 Ancak,
Güvenlik Konseyi, İsrail saldırısını, md. 2/4’ün bir ihlali olarak takbih eden
bir karan oybirliğiyle kabul etmiştir. 236 Güvenlik Konseyi’nin İsrail’i
kınayan söz konusu karan, md. 2/4’ün geniş kapsamlı bir yasak olduğuna
ilişkin genel anlayışı güçlendirmiştir.237

232
Brownlie, Ian, “The Principle of Non-Use of Force in Contemporary International Law”, The
Non-Use of Force in Internatioanal Law içinde, William E. Butler (der.), Martinus Nijhoff
Publishers, Dordrecht, 1989, s. 22.
3,7
Bkz. Corfu Channel (Albania v. U.K.) Case, Judgement on Merits, I.C.J. Reports 1949, s. 35.
234
Gray, Christine, a.g.e., s. 25.
235
Gray, Christine, a.g.e., s. 26.
236
U.N. Doc. S /RES/487 (1981).
237
O’Connell, Mary Ellen, “The Myth of Preemptive Self-Defense,” 2002,
http://www.asil.org./taskforce/oconnell.pdf, (12 Şubat 2003).

117

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
B. BM Antlaşmasfnda Öngörülmeyen Sınırlı Bir İstisna Lehine
Argümanlar
Geçmiş dönemlerde, devletlere terörizme karşı yasal kuvvet kullanma
hakkı tanınmak için, BM Antlaşması md. 2/4’deki kuvvet kullanma yasağı
çerçevesinde öngörülmeyen sınırlı bir istisna yaratılmaya çalışılmıştır. Bu
çerçevede devlet destekli terörizme proaktif bir yanıt olarak “silahlı zararla
karşılık” kurumu, yasal bir dayanak olarak ileri sürülmüştür. 238 239
Günümüzde de silahlı zararla karşılık kavramı uluslararası terörizm
çerçevesinde yeniden canlandırılmaya çalışılmaktadır.

1. Zararla Karşılık
Zararla karşılık kurumunun kökleri Orta Çağ’a kadar gitmektedir.
Nitekim, 14.y.y. dan 18.y.y a kadar bu sisteme özel bir hak olarak
başvurulmuştur. 19.y.y. ve 20.y.y.m başlarında sömürgecilikle bağlantılı
olarak sık sık meydana gelen askeri kuvvet kullanılmasını içeren zararla
karşılıklar, bu hakka başvurmak için gereken koşullarının açıklığa
kavuşturulması gereksinimine işaret etmiştir.401 Hukuki bir zararla karşılığın
temel koşullan, Portekiz Angolası’ndaki 1914 tarihli Naulila olayına 240
ilişkin olarak, 1928 tarihli Portekiz-Alman Hakemlik Mahkemesi’nin kararı
tarafından ortaya konmuştur.241

238
Livingstone, Neil C., “Proactive Responses to Terrorism: Reprisals, Preemption and
Retribution”, International Terrorism: Characteristics, Causes, Controls içinde, Charles W.
Kegley, (der.), University of South Carolina, St. Martin’s Press, Inc., New York, 1990, s. 219.
239
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 136
240
Ekim 1914'de, I. Dünya Savaşı sırasında Portekiz’ in henüz tarafsız olduğu bir dönemde,
Güney Afrika sömürgesinde görevli olan üç Alman vatandaşı, Portekiz sömürgesi olan Angola’da
öldürülmüş; diğer ikisi ise, bir Portekiz sınır karakolunda enterne edilmiştir. Güney Batı
Afrika’nın Alman koloni komutanı, bir zararla karşılık hakkına dayanarak, Portekiz kolonisi
Angola’ya saldırıp bazı yerlerin imha edilmesi emrini vermiştir. Akabinde, Portekiz geri çekilmek
zorunda kalmış ve küçük çaplı yerli ayaklanmaları ve yağmalama olaylan meydana gelmiştir.
Daha sonra iki ülke, meseleyi bir hakemlik mahkemesine götürme konusunda anlaşmışlardır.
Ayrıntılı bilgi için bkz. Keskin, Funda, a.g.e., s. 96; Erickson, Richard J., a.g.e., s. 136.
41)5
Grote, Rainer, a.g.m., s. 12.
118

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

“Zararla karşılık” bir devletin, diğer bir devlete karşı, Uluslararası


Hukuka aykırı kendi kusurlu fiili ile yarattığı uyuşmazlığın tatminkar bir
çözümüne rıza göstermesi için bu ikinci devleti zorlamak amacıyla istisnaen
izin verilen, aksi halde illegal olan haksız bir fiildir”. 242 243 244 Bu tanım
çerçevesinde herhangi bir hukuki zararla karşılığın doğasında olması
gereken ilk koşul, zararla karşılık, devletin önceki kusurlu bir fiiline yanıt
olarak gerçekleştirilmiş olmalıdır. Önceki kusurlu bir fiil olmaksızın zararla
karşılık meşrulaştınlamaz. Önceki kusurlu fiil, diğer türlü illegal bir eylem
olacak zararla karşılığı hukuki hale getir- mektedir. Meşru müdafaa hakkının
amacı korunmaktır; zararla karşılığın amacı ise cezalandırmaktır40* Bu
koşul zararla karşılığı meşru müdafaa hakkından da ayırmaktadır. Bu fark
yeterince açık görünmesine rağmen, uygulamada daima bu kadar açık
olmayabilmekte- dir.245 Zararla karşılık vukuu muhakkak bir saldırıya yanıt
olarak gerçekleştirilemez. Zararla karşılığa başvuran devlet, haklarını ihlal
eden devleti cezalandırarak mevcut ihlalden dönmeye ya da gelecekteki ih-
lallerinden kaçınmaya zorlar. İkinci olarak, zararla karşılık, kusurun
düzeltilmesi için bir isteğin yapılmasından sonra gerçekleştirilmek zo-
rundadır. Haklan ihlal edilen devlet, kusurun düzeltilmesi için haksız fiil
işleyen devletten tazminat ya da davranış değişikliğinde bulunması için
taleplerde bulunmalı ve söz konusu devlete taleplerinin yerine getirilmesi
için makul bir süre tanımalıdır. 246 Üçüncü olarak, zararla karşılık fiili
orantılı olmalıdır yani zararla karşılık eylemi; buna yol açan fiille tamamen
orantısız olmamalıdır. 247 Bu bağlamda zararla karşılık, önemsiz haklann
düzeltilmesi için uygun bir araç değildir.248

242
Tanım için bkz. Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 151; McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White,
a.g.e., s. 111.
243
Bowett, Derek W., a.g.e. , s. 13; Falk, Richard A., “The Beirut Raid and International Law of
Retaliation“, AJIL, Cilt 63, Sayı 3, 1969, s. 431; Erickson, Richard J., a.g.e., s. 136.
244
Livingstone, Neil C., a.g.m., s. 220.
245
Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 158; Erickson, Richard J., a.g.e., s. 137.
246
Falk, Richard A., “The Beirut Raid and International Law of Retaliation“, a.g.m., s. 431.
247
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 137.
248
Falk, Richard A., “The Beirut Raid and International Law of Retaliation“, a.g.m., s. 431.

119

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Naulila davasına ilişkin olarak Hakemlik Mahkemesi tarafından ortaya
konan bu koşullara, uluslararası örf ve adet hukuku tarafından, hukuki
zararla karşılığın doğasında olması gereken başka koşullar ilave edilmiştir.
Bu koşullar arasında eylemin bir son çare olarak gerçekleştirilmek zorunda
olması;249 zararla karşılığın tazminat ya da davranış değişikliği şeklindeki
istekler karşılandığında sona ermek zorunda olması; eylemin üçüncü
devletlere kasıtlı olarak zarar verecek şekilde gerçekleştirilmemesi; 250
zararla karşılığa bir önceki yasal zararla karşılığa yanıt olarak
başvurulamayacak olması yer almaktadır.

a. Terörizme Karşı Silahlı Zararla Karşılık


Günümüzde, silahlı zararla karşılık kavramı uluslararası terörizm
çerçevesinde yeniden canlandırılmaya çalışılmaktadır. 251 Zira, yeniden
canlandırılmaya çalışılan askeri zararla karşılık kurumu, devletleri, te-
rörizme karşı kuvvete dayalı yanıtlarında BM Antlaşması md. 51 çer-
çevesinde meşru müdafaa hakkı tarafından getirilen aciliyet /timeliness ve
orantılılık gibi sınırlamalara uyma yükümlülüğünden bağışık tutarak;
terörizme karşı savaşta etkin bir askeri caydırıcılık sağlayacaktır.252
BM Antlaşması’nın uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesini
düzenleyen md. 2/3 ve kuvvet kullanılmasını yasaklayan md. 2/4 hü-
kümlerinin askeri zararla karşılılığı yasakladığı genel olarak kabul
edilmektedir. Bununla birlikte, yazarların bir kısmı, 253 terörizme karşı
kuvvet kullanma konusunda zararla karşılık fiilini hukuka uygun görmeye
devam etmektedirler. Bir başka grup yazar ise, BM Antlaş- ması’nın
yürürlüğe girmesinden bu yana tekrarlanan askeri zararla

249
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 137.
250
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 138.
251
Grote, Rainer, a.g.m., s. 13.
252
Grote, Rainer, a.g.m., s. 13.
253
Bu görüşü savunan yazarların bir kısmı için bkz. O’Brien, William, “Reprisals. Deterrence
and Self-Defence in Counterterror Operations”. Virginia Journal of International Law, Cilt 30,
1990 s. 476; Seymour, Philip A., “The Legitimacy of Peacetime Reprisals as a Tool Against
State-Sponsored Terrorism”, Nav. L. Rev, Cilt 39, 1990, s. 235,240; Arend, Anthony Clark ve
Robert J. Beck, a.g.e., s. 171.
120

Telit hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

AlO

karşılık eylemlerinden endişe etmektedirler. Bu çerçevede örneğin, yaptığı


bir çalışmada, 1953-1970 arası dönemde 22 ayrı zararla karşılık eylemini
tespit eden Bowett4I9, devletlerin özellikle terör üslerine yönelik fiili
eylemleri ile BM Antlaşması’nda öngörülen kuvvet kullanma yasağı
arasında bir “güven açığı/credibility gap” oluştuğunu ileri sürmekte, bu
trendin devam etmesi halinde, zararla karşılığın de jure illegal kaldığı fakat
de facto kabul edildiği bir duruma ulaşılacağı konusunda uluslararası
toplumu ikaz etmektedir.420
Askeri zararla karşılıkla meşru müdafaa arasındaki ayırımdan ve zararla
karşılığın illegal olduğu yargısından vazgeçilmesi gerektiğini ileri süren
O’Brian ise, “meşru müdafaa ve zararla karşılık arasında çok az fark vardır.
Meşru müdafaanın geleneksel pozitif görüşü ve zararla karşılığın negatif
görüşü pratik değildir ve yararsızdır. Bunun yerine, hem zararla karşılık
hem de meşru müdafaa tek bir makullük /reasonableness kriteri altında
analiz edilmelidir. Silahlı zararla karşılık yasal meşru müdafaa hakkı içinde
asimle edilmelidir" demektedir.421 Seymour ise tam tersine, mağdur devletin
terörizmi caydırmak için teröristlere ya da terörizme sponsorluk yapan
devletlere karşı kuvvete dayalı yanıtlarını meşru müdafaadan ziyade zararla
karşılık olarak nitelendirilmesinin daha uygun olacağını savunarak “...daha
gerçekçi ve daha onurlu bir şekilde zararla karşılık olarak tanımlanabilecek
olan eylemler için yasal bir dayanak olarak hizmet etmesi için meşru
müdafaa kavramı genişletilmemelidir" demektedir.422 Arend ve Beck ise,
1969 Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Uyuşmazlığı423 sonucu ortaya çıkmış
olan, “çıkarları açıkça etkilenmiş olan devletlerin uygulamalarına daha fazla
önem verilmesi gerektiğine ilişkin ilkeden” 4l8Askeri zararla karşılığın Uluslararası
Hukuka aykırı olduğunu kabul eden Derek W. Bowett, askeri zararla karşılığın de facto olarak
hukuksallaşmasından kaygılanmaktadır. Bkz. Bowett, Derek W., a.g.e., s. 13.
419
Bkz. Bowett, Derek W., “Reprisals Involving Recourse to Armed Force”, AJIL, Cilt 66, Sayı
1,1972, s.33-34.
420
Bowett, Derek W., “Reprisals Involving Recourse to Armed Force”, a.g.m., s. 30-31.
421
O’Brien.William, a.g.m., s. 476.
422
Seymour, Philip A., a.g.m., s. 235, 240.
423
Bkz. North Sea Continental Shelf Cases, I.C.J. Reports, 1969, p. 3.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
424
yola çıkarak, terörizmden çıkarları açıkça ve spesifik olarak etkilenen
İsrail ve ABD’nin uygulamalarına daha büyük önem vermekte ve hukukun
fiili uygulamadan kopması nedeniyle, terörizme karşı zararla karşılık
yasağının, normatif niteliğinin sorgulanacak kadar hızla yoz-
J ^ ^

laşmakta olduğunu iddia etmektedir. Bu çerçevede Arend ve Beck, “Hukuk,


etkin devlet uygulaması olarak tanımlanırsa ve çıkarları açıkça etkilenmiş
İsrail ve ABD gibi devletlerin uygulamalarına önemli ağırlık verilirse,
terörizme karşı silahlı zararla karşılık yasak- lanmayocaktır. Jus ad bellum
konusunda böyle bir sonuç çok tatmin edici olmayabilir fakat bu doğrudur."
demektedir.254 255 256
Silahlı zararla karşılık fiilini, özel olarak terörizme karşı savaşta hukuka
uygun gören görüşlere katılmak, bir çok nedenden dolayı mümkün değildir.
İlk olarak, hem BM Antlaşması silahlı zararla karşılık fiilini yasaklamakta
hem de BM organlarının çeşitli deklarasyon ve kararlan, silahlı zararla
karşılık kurumunu yeniden canlandırma girişimlerini istikrarlı bir şekilde
reddetmektedirler. Nitekim, BM Genel Kurulu, çeşitli kararlannda,
devletlere zararla karşılığa başvurmama- lan konusunda çağırda
bulunmuştur.257 Aynca Güvenlik Konseyi de, bir çok kez, meşru müdafaa
esasında haklılaştınlmaya çalışılan ancak amaçlan itibariyle zararla karşılık
olarak nitelenebilecek askeri kuvvet kullanma fiilerini kınamıştır.258
Diğer taraftan terörizme sponsorluk yapan ve destekleyen devletlere
karşı zararla karşılık esasında kuvvet kullanmak, intikam amaçlı misilleme
niteliğindeki terörist saldmlan artırma ve devletler arasında çatışmalan
tırmandırma riski taşımaktadır. Zararla karşılıkta amaç ce

254
Bkz. I.C.J. Reports 1969, s. 43, parag. 73 ve s. 44, parag. 74.
4:5
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 171.
256
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 171.
257
Örneğin 24 Ekim 1970 tarihli 2625 sayılı Dostça İlişkiler Bildirisinde, “Devletler kuvvet
kullanılmasını içeren zararla karşılık eylemlerinden kaçınma yükümlülüğündedir” şeklinde bir
paragraf yer almaktadır.
258
Topraklarına yönelik bir dizi saldırının gerçekleştirilmesinde bir üs olarak kullanılan Yemen’e
karşı Güney Arabistan Federasyonu İngiltere’den yardım istemiştir. Bunu üzerine, İngiltere bir
hava saldırısı düzenleyerek Yemen'de bulunan bir kaleyi imha etmiştir. Bu olay üzerine, BM
Güvenlik Konseyi, 9 Nisan 1964 tarihinde 188 sayılı karan ile İngiltere’nin söz konusu eylemini
zararla karşılık olarak kınamıştır.
122

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

zalandırmak olduğu için, ayırım gözetmeyen bir zararla karşılık poli-


tikası benimsemek, teröristlerin bozulmuş değer sistemlerini kabul etmek
anlamına gelecektir.429 Bu bağlamda, terörizme karşı zararla karşılığın
uygun bir fiil olmadığını göstermek açısından, terörizme karıştığı iddia
edilen Libya’ya karşı gerçekleştirilen 1986 ABD hava saldırısı ve İsrail’in
1985’te Tunus’ta bulunan FKÖ karargahına yönelik hava saldırısı üzerinde
durmak yararlı olacaktır.

b. Devlet Uygulamaları L ABD'nin 1986’da

Libya'ya Yönelik Saldırısı aa. Olay


5 Nisan 1986 tarihinde, Batı Berlin’de “La Belle” isimli bir gece
kulübünde patlama olmuş, iki ABD askeri ve bir Türk ölmüş, 77’si
Amerikalı 229 kişi yaralanmıştır.430 Olayın sorumluluğunu; başka örgütler
yanında, Anti Amerikan Arap Kurtuluş Cephesi üstlenmiştir.431
Bu olaydan on gün sonra ABD, 15 Nisan 1986 tarihinde, Libya’ya karşı
bir hava saldırısı gerçekleştirmiştir. Hava saldırısında Trablus- garp’ta üç
askeri hedef - Askeri Havaalanı, Aziziye Kışlası ve Sid Balal Deniz Eğitim
Merkezi - ve Bingazi’de iki askeri hedef - Benina Hava Üssü ve Jamahiya
Kışlası - bombalanarak ağır şekilde tahrip edilmiş ve Trablusgarp’taki
Fransız elçilik binası dahil askeri olmayan bazı bölgelere de zarar
verilmiştir. “El Dorado Kanyon” isimli operasyon 11 dakika sürmüş ve
aralarında Libya lideri Kaddaffnin bir kızının da olduğu 37 kişi ölmüş, 93
kişi yaralanmıştır.432

429
Livingstone, Neil C., a.g.m., s. 221-222.
430
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 90.
431
Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 156.
432
Singer, Eric H., “Terörist Attacks on Nationals: The Lawful Use of Force Against Terrorist
Bases on Foreign Soil”, Terrorism and Political Violence, Cilt 1, Sayı 4, 1989, s. 438.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
bb. ABD’nin ve Libya'nın İddiaları
ABD, hava saldırısını savunmak için bir çok iddiada bulunmuştur. İlk
olarak ABD, Trablusgarp ve Doğu Berlin’deki Libya Büyükelçiliği arasında
yapılan görüşmelerin deşifre edilmiş kayıtlarına dayanarak. Batı Berlin
saldırısından Libya’nın sorumlu olduğuna ilişkin kesin kanıtlara sahip
olduklarını, saldırının Libya hükümeti tarafından ABD vatandaşlarına ve
binalarına karşı gerçekleştirilen devam eden saldın örnekleri arasında
sonuncusu olduğunu; Libya’nın davranışlannı değiştirmek için banşçıl
çabalar, ardından yaptınmlar gibi diğer tedbirlere başvurduğunu fakat
bunlann başarısız olmasından sonra operasyonu gerçekleştirdiğini; Libya
tarafından ABD hedeflerine karşı yakın gelecekte gerçekleştirilecek
saldınlann açık kanıtlanna sahip oldukla- nm ve hava saldınsınm Libya’nın
Amerikan vatandaşlarına karşı gelecekte gerçekleştirebileceği muhtemel
saldırılan önlemek ve caydırmak için önleyici bir eylemin gerekliliği
esasında gerçekleştirilmiş olduğunu; hava saldınsınm amacının terörist
bağlantılı binaları yok etmekle sınırlandınldığı ve sivillere zarar vermekten
kaçınıldığını ve son olarak, Libya’nın BM Antlaşması md. 2/4’ü ihlal etmiş
olduğunu; ABD eyleminin BM Antlaşması md. 51 ’e tamamen uygun
olduğunu zira; BM Antlaşması md. 51’de tanınan doğal olan meşru müdafaa
hakkının, bir devletin vatandaşlarını ve gemilerini koruma hakkını
kapsadığını, bir devletin “silahlı saldırıya” maruz kalan vatandaşlarının
hayatını korumak istediği için kınanmasının çok anlamsız olacağını ileri
sürmüştür.259
ABD’nin operasyonu meşrulaştırmak için ileri sürdüğü bu argümanlar,
en az iki ihtilaflı unsura dayanmaktadır. İlk olarak, ABD; bir bütün olarak
ele alındığında; devam eden terörist eylemlerin bir “silahlı saldırıya”
ulaşacağını iddia etmiştir. İkinci olarak, ABD’ye göre, meşru müdafaa hakkı
önleyici/preemptive bir tedbir hakkını da kapsamaktadır. 260 Başkan
Reagan’ın yaptığı bir konuşmada söylediği gibi, bu önleyici tedbir,
“Kaddafı ’nin sadece terörizmi ihraç etme kapasitesini ortadan
kaldırmayacak fakat bu aynı zamanda Kaddafı 'yi

259
Singer, Eric H., a.g.m., s. 439.
260
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 184-185.
124

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

bu tür davranışlarını değiştirmesi için zorlayacak ve ona bir düşünme


fırsatı verecektir". 5
Saldın ile hiçbir şekilde ilişkisi olmadığını ileri süren Libya ise, asıl
terörizmin, ABD yönetimine hayır diyen Libyalı çocuklan öldüren ABD
tarafından gerçekleştirilen eylemler olduğunu, gerçekte ABD’nin, md. 51
çerçevesinde Libya’ya meşru müdafaa hakkı veren bir silahlı saldın
gerçekleştirmiş olduğunu iddia etmiştir.261 262

ca Diğer Devletlerin Görüşleri


ABD’nin Libya’ya yönelik saldınsı, BM Güvenlik Konseyi’nde
tartışmalara konu olmuştur. İngiltere, İsrail, Güney Afrika ve Kanada hariç,
ABD’nin pek çok müttefiki saldınyı onaylamamış ve saldınnın meşruluğu
hususunda kararsız kalmıştır. Yunanistan, Hollanda, Batı Almanya,
Belçika, Fransa, İspanya ve İtalya gibi ABD’nin müttefiki olan devletler
saldınyı eleştirmişlerdir. Sovyetler Birliği, Doğu Bloku devletleri, Arap
devletleri, Çin, Afrika Birliği ve Bağlantısızlar Hareketi de ABD’yi
kınamıştır. 263
Uganda, Tayland, Cezayir gibi bazı bağlantısız ülkeler, ABD saldı-
nsını “zorbaca, tahrik edilmemiş bariz bir saldın” olarak nitelendirerek,
Libya’nın bombalanmasını “uluslararası banş ve güvenliğe yönelik bir
tehdit” olarak kınayan bir karar tasansı hazırlamışlardır. ABD saldmsını
kınayan bu karar tasansı Bulgaristan, Çin, Kongo, Gana, Madagaskar,
Tayland, Trinidad, Tobago ve SSCB dahil 9 devlet tarafından
desteklenmiştir. 264 Ancak, BM’deki ABD müttefiklerinin ABD’nin
kınanmasına izin vermekte isteksiz olmalan sonucu, oylamada Venezüella
çekimser kalmış, Avusturya ve Danimarka karşı oy kullanmıştır. Sonuç
olarak, ABD’yi kınayan bir karar tasansımn çıkması İngiltere, Fransa ve
ABD’nin vetolarıyla engellenmiştir.265 Buna

261
Henkin, Louis, “Use of Force: Law and US Policy”, a.g.m., s. 46.
262
Singer, Eric H., a.g.m., s. 439-440.
263
Başeren , Sertaç H., a.g.e., s. 157-158.
264
Karar tasarısının metni için bkz. U.N. Doc. S/18016/Rev.l, 21 Nisan 1986; oylar için bkz.
U.N. Doc. S/PV.2682, (1986).
265
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 90.

125

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
karşılık, veto mekanizmasının olmadığı BM Genel Kurulu’nda, ABD’nin
eylemi açıkça kınanmıştır.266 267

dd. Yazarların Görüşleri


ABD’nin Libya’ya yönelik saldırısını meşrulaştırmak için ileri sürdüğü
argümanlar ve Güvenlik Konseyi’nin tutumu yazarlar tarafından farklı
şekilde değerlendirilmiştir. Bir grup yazar, ABD’nin iddialarını eleştirmiştir.
Örneğin, BM rejiminin barışçıl tedbirler vasıtasıyla münferiden self-help ve
karşı tedbirlere başvurmayı yasaklamadığını ve genel Uluslararası Hukukun
belli koşullar altında ve gereklilik ve orantılılık sınırlan içinde karşı
tedbirlere izin verdiğini savunan Oscar Schachter “...devam eden saldırılar
dizisi, gelecekte gerçekleşmesi mümkün saldırıların bir belirtisi olabilir.
Ancak ABD, Libya yi bombalamasını geçmişteki bir dizi saldırı esasında
meşrulaştırmaz. Çünkü burada çok sayıda ABD birliğinin koruduğu Berlin
'deki bir gece kulübüne yönelik sadece tek bir saldırı vardı. ABD, Libya ’nın
dünyanın değişik bölgelerindeki Amerikan hedeflerine karşı yeni terörist
saldırı hazırlıkları içinde olduğunu iddia etmesine rağmen, söz konusu
iddiayı kanıtlayan somut deliller ortaya koyamamıştır. ABD; kendisine
yönelik terörist bir saldırı düzenleneceğine dair kesin bir kanıta sahip olmuş
olsa bile; kendisinden beklenilen şey, saldırılara karıştığı ileri sürülen
devletin başkentini bombalamak değil; gerçekleşmesi beklenen saldırılara
karşı savunma amaçlı tedbirler almasıdır ” 441 şeklindeki sözleriyle
eleştirmiştir. Bir başka açıdan olayı değerlendiren Jhon
F. Murphy ise, ABD’nin 1986’da Libya’ya karşı kuvvet kullanmadan önce
tüm banşçıl yollan tükettiği argümanının inandmcı olmadığını, zira, BM
Antlaşması md. 37/1 ’e göre, “uzaması uluslararası banş ve güvenliğin
muhafazasını tehdit edebilecek mahiyette bir uyuşmazlığa taraf olanlar bu
uyuşmazlığı 33. maddede anılan yollarla çözmeye muvaffak olamazlarsa
bunu Güvenlik Konseyi’ne sunarlar” şeklindeki yükümlülüğe rağmen
ABD’nin, Libya ile olan Sirte Körfezi ve

266
Bkz. G.A. Res./41/3841 (1986).
267
Schachter, Oscar, International Law in Theory and Practice, Martinus NijhofT Publishers,
Dordrecht, Boston , Londra , 1991, s. 167-168.
126

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Libya’nın terörizmi desteklemesi gibi uyuşmazlıklarını, askeri tedbir


almadan önce; BM Güvenlik Konseyi’ne sunmamış olduğuna işaret ederek;
burada ABD’ye karşı ne “silahlı saldırı” ne de “vukuu muhakkak bir silahlı
saldın” tehdidi olduğunu ve dolayısıyla ABD’nin meşru müdafaa esasında
münferiden kuvvet kullanması için “gereklilik” koşulunun yerine
getirilmediğini ileri sürmüştür.268
Bir başka grup yazar ise, ABD hava saldınsma yönelik uluslararası
toplumun tepkisini, ABD’nin kuvvete başvurmasına yönelik bir toleransa
işaret ediyor olarak yorumlamıştır. Bu argümanı destekleyen Eric Singer, ilk
olarak; hava saldınsını Uluslararası Hukukun bir ihlali olarak kınayan karar
tasansının uluslararası ilişkilerde daha fazla güce sahip olan ve vatandaşları
ülke dışı ya da uluslararası şiddetin daha büyük bir çoğunluğuna maruz
kalan devletler - Avusturya, Belçika, Kanada, Kosta Rika, Danimarka,
Fransa, Federal Almanya, İsrail, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda,
Norveç, Portekiz, İspanya, ABD ve İngiltere - tarafından reddedilmiş
olduğuna işaret ederek, bu devletlerin görüş ve uygulamalarının daha fazla
önem taşıdığını iddia etmektedir, ikinci olarak Singer, hava saldınsını
“siyasi” olarak kabul edilmez bulan devletlerin hiçbirisinin, mevcut
koşullarda, meşru müdafaa hakkının uygulanmayacağını ileri sürmemiş
olmalarını esas almaktadır. 269
Thomas Franck ise, Libya örneğinin, hem devlet destekli terörist
saldmlann bir modeline yanıt olarak “kuvvet kullanılmasının” uygun olacağı
ve buna itiraz edilmeyeceğini gösteren hipotetik bir görüşün varlığını
kanıtlaması açısından, hem de devlet yanıtına şekil vermesi gereken
orantılılık kriterinin önemini göstermesi açısından büyük önem taşıdığına
işaret etmektedir.270
ABD’nin Libya’ya yönelik hava saldırısı, Güvenlik Konseyi tarafından
kınanmamış olmasına rağmen, md. 51 çerçevesinde meşru mü

268
Murphy, Jhon F„ “Commentary on Intervention to Combat Terrorism and Drug Trafficking”,
Law And Force in the New International Order içinde, Lori Fisler Damrosch & David J.
Scheffer, (der.), Westview Press. Boulder, San Francisco, Oxford, 1991, s. 242.
44:(
Singer, Eric H., a.g.m., s. 442.
270
Franck.Thomas M., a.g.e., s. 91.

127

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
dafaa hakkının kullanılmasından ziyade zararla karşılığa daha çok
benzemektedir. 271 Zira, Libya’ya isnat edilen Berlin’deki bombalı saldın,
md. 51 çerçevesindeki bir silahlı saldın koşulunu karşılamaktan uzaktır. Öte
yandan, ABD saldınsında vurulan hedefler ve gözetilen amaçlar dikkate
alındığında, ABD eyleminin savunma amaçlı bir eylemden ziyade
cezalandıncı nitelikte, gereklilik, orantılılık ve aciliyet şartlan bakımından
tartışmalı bir eylem olduğu görülmektedir.

İL İsrail'in 1985'te Tunus'ta Bulunan FKÖ Karargahına Yönelik


Hava Saldırısı

aa. Olay
Kıbns’m Lamaka limanında “the fırst” adlı bir yatta 3 İsraillinin
öldürülmesinden bir hafta sonra, 1 Ekim 1985’te İsrail güçleri,başkent
Tunus’un 21 mil güneyindeki Borj Cedria’daki FKÖ’nün karargahını
bombalamıştır. Bombalamada FKÖ merkezi yerle bir edilmiş; 60 Filistinli
ve 12 Tunuslu ölmüş, 40’dan fazla kişi ise yaralanmıştır. 272

bb. İsrail'in ve Tunus'un Görüşleri


Hava saldınsınm gerçekleştirilmesinden sonra; dönemin İsrail Sa-
_ ••

vunma Bakanı Yitzak Rabin, Lamaka olayını, Tunus’taki FKO karar-


gahından planlanan ve örgütlenen geçmiş yıllardaki yüzlerce saldırının en
sonuncusu olduğunu; İsrail hedeflerine karşı artan saldırıların İsrail’e;
Tunus’taki FKÖ karargahını yok etmekten başka bir seçenek bırakmadığını
söylemiştir. 273 Güvenlik Konseyi’ndeki tartışmalarda ise; İsrail’in BM
temsilcisi Netanyahu; Tunus’un ülkesinden kaynaklanan terörist saldırıları
önlemek yükümlülüğü altında olduğuna dikkat çekerek, Tunus’u, ülkesini
teröristlere bir üs olarak kullandırmakla suçlamıştır. Netanyahu, İsrail’in,
vatandaşlarını korumak için doğal

271
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e. , s. 185; Gray, Christine, a.g.e. , s. 118; Başeren. Sertaç H„
a.g.e., s. 155-158.
272
Arend, Anthony Clark ve Beck, Robert J„ a.g.e., s. 152.
AA*J * °

Gray, Christine, a.g.e., s. 116.


128

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

olan meşru müdafaa hakkı esasında hareket ettiğini, operasyonun ge-


lecekteki tehditleri önlemek için nokta operasyonu şeklinde gerçek-
leştirildiğini ve İsrail’in maruz kaldığı zararla orantılı olduğunu iddia
etmiştir. 8
Tunus ise, İsrail eylemini bir “devlet terörizmi” ve kasıtlı bir saldın
eylemi olarak nitelendirmiştir. Ülkesini teröristlere bir üs olarak
kullandırdığı argümanına şiddetle karşı çıkan Tunus, FKÖ’nün Tunus’ta
bulunmasının nedeninin; “Ortadoğu Banş Çerçevesinin” bir parçası
olduğunu iddia etmiştir.274 275
cc. Uluslararası Toplumun Tepkisi
İsrail hava saldınsı ve meşru müdafaa argümanı uluslararası toplum
tarafından çok az sempatiyle karşılanmıştır. Güvenlik Kon- sey’inde
cereyan eden tartışmalarda sadece ABD, İsrail’in meşru müdafaa
argümanım desteklemiştir. Nitekim, dönemin ABD’nin o dönemdeki BM
daimi temsilcisi Vernon Walters “ABD, devam eden terörist saldırılara
maruz kalan bir devletin, gelecekteki saldırılara karşı kendisini korumak
için uygun gördüğü kuvvete dayalı tedbirlere başvurarak yanıt verebileceği
ilkesini tanımakta ve desteklemektedir. Böyle bir eylem, BM Antlaşması 'nda
tanınan; doğal olan meşru müdafaa hakkının bir yönüdür..." demiştir.276
Walters’m açıklamasından bir hafta sonra, 7 Ekim 1985’de ise dört Filistinli,
İsrail’in Tunus saldırısına misilleme olarak, yolucu gemisi Achille Lauro’yu
kaçırmıştır.277
BM Güvenlik Konseyi 14 lehte, 1 çekimser oyla İsrail’in “aktif silahlı
saldırısını” kınayan ve Tunus’un tazminat hakkını hüküm altına alan 573
sayılı (1985) karan kabul etmiştir. Konsey’deki oylamada; karar tasarısının
FKÖ terörizmini anmaması nedeniyle, ABD çekimser kalmıştır. 278
Konsey’in diğer üyeleri ise, bölgede şiddetin rutinleşme

274
U.N. Doc. S/PV.2611, 1985, s. 87.
275
U.N. Doc. S/P.2610, 1985, s. 11.
276
U.N. S.C.O.R., 2615th mtg. 40:111-112, U.N. Doc. S/1NF/41 (1985).
277
Arend, Anthony Clark ve Beck , Robert J., a.g.e., s. 153.
4i2
Gray, Christine, a.g.e., s. 116; Singer, Eric H., a.g.m., s. 444.

129

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
sini kabul ederek, hava saldırısını; “göze göz” ilkesinin yeni ve orantısız
bir uygulaması olarak nitelendirmişlerdir. Hava saldırısı; bir “zararla
karşılık” ya da “yan zararla karşılık” olarak kınanmamış olmasına rağmen;
Türkiye ve İngiltere dahil pek çok devlet eylemi bu nitelikte görmüştür.279

2. Deniz Haydutluğu Benzetmesi


Uluslararası terörizme yanıt olarak kuvvet kullanmak için alternatif bir
yaklaşım, terörizme karşı savaşta devletlerin fedakar/altruistic bir saikini
aramaktadır. Bu görüşe göre, terörizme karşı BM kolektif güvenlik
sisteminin çalışmaması halinde devletler, terörist eylemleri; yalnızca
münferiden kendilerine yönelik bir tehdit olarak algılamamakta fakat bir
bütün olarak dünya düzeninin istikrarına yönelik bir tehdit olarak
görmektedirler. Meseleye bu perspektiften bakan devletler, geçmişteki
terörist saldırıların sorumlularını adalet önüne çıkartmak için ve daha ileri
düzeydeki terörist saldırılan önlemek için kuvvet kullanma hakkına sahip
olmaktadırlar.280 Böylece, devletler, uluslararası toplumun çıkarına olarak
hukuku uygulamaktadır. 281 Bu yaklaşım, terörizmin deniz haydutluğu ve
köle ticareti gibi evrensel nitelikte bir suç statüsü282 kazanmış olduğunu ve
teröristlerin de '‘'‘insanlığın düşmanı/humani generis" olduklarını kabul
etmeyi gerektirmektedir. Ancak söz konusu yaklaşım eleştirilere açıktır.

279
Singer, Eric H., a.g.m., s. 445.
280
Grote, Rainer, a.g.m., s. 13.
281
1 1 Eylül saldırılarının bu perspektiften yorumlayan W. Michael Reisman. İkiz Kulelere
yönelik saldırılan, sadece ABD’ye yönelik bir saldın olarak değil fakat dünya kamu düzenine
yöneltilmiş bir saldın olarak görmekte ve Uluslararası Hukukun terörizme karşı savaşta ABD’ye
bir “yürütme komitesi/executive committee” rolü verdiğini iddia etmektedir. Bkz. Reisman. W.
Michael, “In Defence of World Public Order, AJIL, Cilt 95, 2001, s. 833.
IiiM

' Örneğin Cherif Bassiouni, saldın, jenosid, insanlığa karşı suç. savaş suçlan, deniz haydutluğu,
kölelik ve işkence gibi uluslararası nitelikteki suçların jus cogens nitelikte suçlar olduğunu ve jus
cogens suçlardan kaynaklanan “yargıla ya da iade et ilkesi" gibi yükümlülüklerin erga omnes
nitelikte olduğunu ileri sürmektedir. Bkz. Bassiouni, Cherif, “International Crimes Jus Cogens
and Obligatio Erga Omnes", Law & Contemporary Problems. Cilt 59, Sayı 4, 1996, s. 68,
73-74.
130

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Deniz haydutluğu (piracy) benzetmesi; ilk bakışta yerinde görülebilir.


Ancak birkaç nedenden dolayı bu benzetme kabul edilemez bir yaklaşımdır.
İlk olarak, hem teröristler hem de deniz haydutları şiddet yöntemlerini
kullanmalarına karşın, teröristler maddi çıkar sağlamak için değil, “siyasal”
sebeplerle şiddete başvurmaktadır.457 İkinci olarak, uluslararası örf ve adet
hukuku altında ve bunun 20.yy’daki kodi- fıkasyonu çerçevesindeki deniz
haydutluğu kurumunda devletler sadece korsan (pirate) gemilerini ve
uçaklarını elegeçirebilir. Oysa, terörizme karşı kuvvete dayalı yanıtın
savunucusu olan devletler yetkilerini, yabancı gemi ve uçaklarda bulunan
teröristlerden hariç tutmakta isteksizdirler. Üçüncü olarak, Oscar Schächter
tarafından belirtildiği gibi, devletler deniz haydutlarını sadece açık denizde
yakalayabilirler; devletlerin deniz haydutlarını ele geçirmek için bir başka
devletin ülkesine izinsiz bir biçimde girme haklan yoktur. 459 Bu nedenler-
den dolayı, deniz haydutluğu benzetmesi, şüpheli teröristlere karşı ülke dışı
zorlama tedbirlerinin uygulanması sorununun çözümüne yardımcı
olmamaktadır. Bu konuda Cassese’nin tespitine katılmamak mümkün
değildir. Cassese, “Teröristlerin deniz haydutu (pirates) olarak kabul
edilmemiş olmasından memnun olmalıyız. Böyle bir yaklaşım “evrensel
yargı yetkisini" kullandığını iddia eden herhangi bir devletin, ideolojik ve
siyasi olarak hasım olduğu devletlere karşı yasal kuvvet kullanmasına
hizmet edecektir. Ve dünyada şiddetin yayılmasını hızlandıracaktır.
Teröristlerin "insanlığın modern düşmanı ” olduğu doğrudur ve her devlet,
bunları kendi ülkesinde yargılamak ve cezlandırmak için çaba sarf
etmelidir. Ancak, bu diğer devletlerin ülkelerine ya da diğer devletlerin
gemilerine ve uçaklarına karşı kuvvet kullanmak için bir ruhsat vermemelidir”
demektedir. 460 457 Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 144.
I/O

Arend, Anthony Clark ve, Robert J.Beck, a.g.e., s. 144.


459
Schachtcr, Oscar, “The Extraterritorial Use of Force Against Terrorist Bases”, Houston
Journal of International Law, Cilt 11, Sayi 2, 1989, s. 311.
460
Casscse, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”, s. 606.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
IV. BM KOLEKTİF GÜVENLİK SİSTEMİ VE TERÖRİZM
BM Antlaşması’nın “Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldın Durumunda
Yapılacak Hareket” başlığını taşıyan VII. Bölümünde öngörülen kolektif
güvenlik sistemi, devlet destekli terörizmle mücadelede etkin bir
mekanizma sağlamaktadır. Bu mekanizmanın harekete geçebilmesi için,
öncelikle Güvenlik Konseyi’nin, md. 39 çerçevesinde; devlet destekli
terörizm eylemleri nedeniyle “banşın tehdit edildiği, bozulduğu veya bir
saldın eyleminin gerçekleştiğini tespit etmesi gerekmektedir.” Güvenlik
Konseyi bu saptamayı yaptıktan sonra, md. 40 çerçevesinde, uluslararası
banş ve güvenliğin korunması veya yeniden kurulması için tavsiyelerde
bulunabilecek ya da md. 41 ve 42 çerçevesinde, hangi tedbirlerin alınacağını
kararlaştırabilecektir. Güvenlik Konseyi; 41. madde çerçevesinde, kuvvet
kullanılmasını gerektirmeyen ekonomik ve diplomatik yaptırımlar
uygulanmasına karar verebileceği gibi, bu tür yaptırımların uygun olmadığı
veya olmayacağına kanaat getirmesi halinde; 42. madde çerçevesinde, kara,
hava ve deniz kuvvetleri aracılığıyla; gerekli gördüğü kuvvet kullanılmasını
içeren tedbirlerin alınmasına da karar verebilecektir.
Günümüze kadar BM Güvenlik Konseyi, defalarca devlet sponsorlu ve
devlet destekli terörizmi, md. 39 çerçevesinde, “uluslararası barış ve
güvenliğe yönelik bir tehdit” olarak nitelendirmiştir.46' Bir çok olayda
Güvenlik Konseyi bireysel üye devletlere karşı şüpheli teröristlerin iadesini
sağlamak için ya da terörizme devlet desteğinin sona erdirilmesini sağlamak
için 41. madde çerçevesindeki yetkilerini kullanmıştır.283 284

283
Baker, Mark B., “Terrorism and the Inherent Right of Self-Defence: A Call to Amend Article
SI of the United Nations Charter”, Houston Journal of International Law, Cilt 10, Sayı 1, 1987,
s. 27.
284
Libya’nın Pan AM 103 uçağı faillerinin yargılanmasında işbirliği yapmaktan kaçınmasını,
1992 tarihli 748 sayılı Kararıyla “barışa yönelik bir tehdit" olarak nitelendirmesiyle başlayan
süreç içinde Güvenlik Konseyi, örneğin, S/RES/1054 (1996); S/RES/1189 (1998); S/RES/1267
(1999); S/RES/1368 (2001); S/RES/1373 (2001); S/RES/1377 (2001); S/RES/1435 (2002) gibi
çok sayıdaki kararlarında terörizmi, “uluslararası banş ve güvenliğe yönelik bir tehdit” olarak
nitelendirmiştir. 11 Eylül sonrası dönemde. Güvenlik Konseyi’nin, terörizmi uluslararası banş ve
güvenliğe yö-
132

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Md. 39’da tehdidin yalnızca devletlerden kaynaklanabileceğine ilişkin


bir hüküm olmaması nedeniyle, Güvenlik Konseyi’nin terörist örgütlerden
kaynaklanan eylemleri de “uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit
olarak” nitelendirerek devlet dışı aktörlere karşı kuvvet kullanılmasına izin
vermesi mümkündür. Nitekim, Güvenlik Konseyi; 11 Eylül sonrası
dönemde kabul ettiği 1373 (2001) sayılı kararda; “uluslararası terörizm
eylemlerinin bütün türlerini uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir
tehdit” olarak nitelendirerek bu yönde somut adım atmıştır. Güvenlik
Konseyi’nin devlet dışı aktörlerden kaynaklanan tehdide karşı önleyici
nitelikte kuvvet kullanılmasına izin vermesi de mümkündür.463 Bu durum
kolektif güvenlik sistemi içinde terörizmle mücadeleyi md. 51’den daha
avantajlı yapmaktadır. Ancak, Güvenlik Konseyi, terörizmden kaynaklanan
uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehdidi ortadan kaldırmak için; hiçbir
zaman kolektif güvenlik mekanizması çerçevesinde kuvvet kullanmamış ya
da kendi adına kuvvet kullanılması için üye devletlere izin vermemiştir.464
Bu realite Uluslararası Hukuk altında kolektif güvenlik sisteminin çalışıp
çalışmamasına bağlı olmayan md. 2/4’deki kuvvet kullanma yasağı ile bağlı
olan devletlerin terörizme karşı kuvvet kullanma politikalarının meşruluk
sorununu ortadan kaldırmamıştır.465 Terörizmi önlemede hukuka aykırı
kuvvet kullanmanın son derece maliyetli bir davranış olacağı yargısı,
devletleri, Uluslararası Hukuka uygun meşru bir dayanak nelik biç,tehdit olarak
nitelendiren ve açıkça kınayan kararlannın sayısında çarpıcı bir artış olduğu görülmektedir.
Nitekim, yalnızca Ocak-Kasım 2002 arası dönemde Güvenlik Konseyi resmi olarak on ayn
olayda barışı tehdit eden durum tespit etmiştir. Bunlar arasında, Güvenlik Konseyi’nin 1440
(2002) sayılı Karan ile Ekim 2002’de Moskova Tiyatro Binasındaki rehine alma olayını; 1438
sayılı Karan ile 12 Ekim 2002’deki Bali’deki bombalama olayını; 8 Kasım 2002 tarihli 1441 sayılı
Karar ile özel olarak, Irak’ın Konsey kararlanna uymamasını “uluslararası banş ve güvenliğe
yönelik bir tehdit” olarak nitelendiren kararlan bulunmaktadır. Bkz. Schmitt, Michael N., a.g.m. ,
s. 527-528; Greenwood, Christopher, “International Law and the War Against Terorism”, a.g.m.,
s. 303.
46
Schmitt, Michael N., a.g.m., s. 528.
464
Grote, Rainer, a.g.m., s. 9
465
Maogoto, Jackson Nyamuya, “War on the Enemy: Self-Defence and State-Sponsored
Terrorism”, Melbourne Journal of International Law, Cilt 4, 2003, s. 423.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
aramaya sevk etmiştir. 285 286 Bu arayış terörizme karşı kuvvet kullanılmasını
meşrulaştırmada, BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa
hakkının sık sık kullanılmasına yol açmıştır. Bunun sonucu olarak,
devletlerin terörizme karşı münferiden kuvvet kul-
i / *»

lanma sistemi; md. 51 çerçevesinde merkezileşmiştir.


Devletlerin terörist faaliyetlere karşı kuvvete dayalı yanıtları, devletin
tehlike içindeki vatandaşlarını kurtarması, teröristleri taşıdığı iddia edilen
kara, hava ve deniz taşıtlarının durdurularak veya başka bir surette
teröristlerin yakalanması, açık ya da örtülü operasyonlarla teröristlerin
öldürülmesi, terör üslerine veya terörizme destek veren devletin askeri
tesislerine saldınlması dahil çeşitli şekiller almıştır. 287 Uygulamada,
Portekiz, Güney Afrika, Türkiye, Senegal, Tayland, ve Tacikistan gibi
devletler; zaman zaman komşu ülkelerde faaliyet gösteren terörist gruplara
karşı kuvvet kullanmışlardır. ABD ve İsrail ise; 1990’lardan beri sık sık
terörizmi barındıran, destekleyen ve tolere eden devletlere karşı kuvvet
kullanmaktadırlar. Bu devletler terörizme karşı kuvvet kullandıklarında
eylemlerini, BM Antlaşması md. 51’de somutlaşan meşru müdafaa hakkına
dayandırmışlar ve terörizme karşı meşru müdafaa hakkının en sistematik ve
ısrarlı savunucuları olmuşlardır.288
Söz konusu devletlerin terör üslerine ya da terörizme karıştığı iddia
edilen devletlere karşı meşru müdafaa esasında askeri kuvvet kullanmaları,
çalışmanın ilerleyen kısımlarında görülebileceği gibi, uluslararası toplum
tarafından zaman zaman kınanmış zaman zaman ise desteklenmiştir.
Uluslararası toplumun onaylamadağı devlet uygulamalarına yönelik
eleştiriler, belli hususlarda toplanmaktadır. Bunlar, bir terörist saldırının
“silahlı saldın” koşulunu karşılamadığı ve/veya karşılamayacağı; bir terörist
örgütle sponsor devlet arasındaki bağlantının kanıtlanamamış olması ya da
kanıtlann yetersiz olması; kuvvete da

285
Maogoto, Jackson Nyamuya, a.g.m., s. 425.
286
Maogoto, Jackson Nyamuya, a.g.m., s. 437.
287
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 173.
4t,l)
Sthan, Carsten, “International Law Under Fire: Terrorist Acts as "Armed Attack”: The Right to
Self-Defence, Article 51 (1/2) of the UN Charter, and International Terrorism, Fletcher F. World
Affairs, Cilt 27, Sayt 2, 2003, s. 35-37.
134

Telit hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

yalı yanıtın gereklilik, aciliyeti ve orantılılık kriterlerini karşılamaması


gibi hususlardır. Ancak, uluslararası toplumun tepki gösterdiği devlet
uygulamaları yanında sempati gösterdiği hatta onayladığı fiili devlet
uygulamaları da vardır. Doğal olarak, devlet uygulamalarına gösterilen
uluslararası tepkilerin uyumsuz bir yapı arz etmesi, terörizme karşı meşru
müdafa esaslı kuvvet kullanmaların meşruluğu hakkında Pragmatik tespitler
yapmayı engellemektedir. Bununla birlikte, md. 51 esasında meşrulaştırılan
fiili devlet uygulamaları ve bu uygulamalara yönelik uluslararası toplumun
tepkileri, md. 51’de öngörülen meşru müdafaa hakkının terörizm
bağlamında şekillenmesinde önemli ve dinamik bir rol oynamaktadır.
Dördüncü Bölüm

BM Antlaşmasının 51. Maddesi


Çerçevesinde Meşru Müdafaa Hakkı ve
Uluslararası Terörizm

I. MADDE 51. ÇERÇEVESİNDE MEŞRU MÜDAFAA HAKKI VE


ULUSLARARASI TERÖRİZM
Devletlerin kendi güvenliklerini koruma haklan, her zaman Uluslararası
Hukukun en temel ilkelerinden birisi olagelmiştir.289 Meşru müdafaa hakkı
ise, bu güvenliğin, kuvvet kullanma yoluyla garanti altına alınmasıdır. İşlevi
ve kapsamı, içinde yer aldığı hukuk sisteminin gelişmişlik düzeyine yani,
hukukun uygulanmasının merkezileşip merkezileşmediğine bağlı olan
meşru müdafaa hakkı,290 291 devletlerin savaş yapma haklannın herhangi bir
sınırlamaya maruz kalmadığı dönemlerde mevcut değildi. Ne zaman ki,
devletlerin savaş yapma hürriyetleri ortadan kalkmıştır, o zaman meşru

289
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 100.
290
Bowett, Derek W., a.g.e., s. 3.
291
Meşru müdafaa hakkı, 1919’dan sonra, hukuki bir kavram olarak şekillenmiştir. Meşru
müdafaa hakkının tarihi gelişimi için bkz. Başeren, Sertaç H., a.g.e. , s. 22-25 ve 37-46; Aral,
Berdal, Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Siyasal Kitabeyi, Ankara, 1999, s. 2.

Telif hakkı olan materyal


müdafaa hakkı pozitif
A ^ ^

Uluslararası Hukukça düzenlenen bir hak niteliğine kavuşmuştur.


BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde meşru müdafa hakkı, orijinal
olarak bölgesel düzenlemelerin (özellikle, Amerikalılar Arası Sistemin)292
meşruluğunu teyit etmek için 1945’de BM Antlaşmasfna ek

' Dumbarton Oaks önerilerinde BM Antlaşmasında bölgesel Antlaşmaları ya da kurumlan


43

ortadan kaldıracak hiçbir kaydın olmadığı belirtilerek, bölgesel örgütlerin sadece Güvenlik
Konseyi’nin verdiği yetkiye dayanarak tasarrufta bulunabileceği hüküm

137
altına alınmıştır. Bu durum, özellikle, Amerikalılar Arası Güvenlik Sistemi’nin Güvenlik
Konseyi’nin izninden bağımsız olmasını isteyen Latin Amerika ülkelerini endişelendirmiştir.
Zira, söz konusu devletler, 8 Mart 1945’de, bir Amerikan devletine karşı gerçekleştirilebilecek
saldın fiilini ya da saldın tehdidini karşılamak için silahlı kuvvet kullanılması dahil kolektif
tedbirler alınmasını öngören “Chapultepec Senedi’ni” imzalamışlardır. Söz konusu devletler,
Chapultepec Senedi’nin BM Antlaşması’na aykın düşeceği için kaygılanmalardır. Aynntılı bilgi
için bkz. Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 81-90.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
lenmiştir.293 294 Bununla birlikte, San Francisco Konferansı sonrasında,
meşru müdafaa hakkı, bu amacın çok ötesinde gelişmiştir. BM Ant-
laşmasfnın 51. maddesi, özel olarak devletlerin terörizme karşı kuvvet
kullanma eylemlerini meşrulaştırmak için başvurdukları önemli bir
A H ^

dayanak haline gelmiştir.


1945’de BM Antlaşmasfnı hazırlayanların, uluslararası terörizmle
mücadelede meşru müdafaa hakkını bir seçenek olarak önceden tasarlamış
oldukları söylenemez. 295 Bununla birlikte, 1945’de BM Antlaşmasını
hazırlayanlar, uluslararası terörizmle mücadelede meşru müdafaa hakkını
bir seçenek olarak önceden tasarlayabilirlerdi. Zira, özellikle devlet
sponsorlu terörizm, BM Antlaşması’nın kabul edildiği dönemde, çok iyi
bilinen bir paradigma idi.296 Uluslararası Hukukta, devletlerin ülkelerini bir
başka devlete karşı saldırıların bir üssü olarak kullandırmama
yükümlülüğünün tanınması; MC dönemine kadar gerilere götürülebilir.297
10 Aralık 1934’de Marsilya’da, Macaristan topraklarında faaliyet gösteren
bir terörist grup tarafından Yugoslavya Kralının öldürülmesini takiben MC
Konseyi, devletlerin siyasal bir amaçla, herhangi bir terörist faaliyeti
ülkesinde teşvik ve tolere etmeme yükümlülüğünde olduğunu belirten bir
karar kabul etmiştir.298

293
Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 166.
294
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 182.
295
Franck,Thomas M., a.g.e., s. 51.
296
Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead, long live Nicaragua - the Right to self-defence under Art.
51 of UN Charter and International Terrorism”, Terrorism as a Challenge for National and
International Law: Security Versus Liberty? içinde, Christian Walter, Vöneky Silja, Volker
Röben, ve Frank Schorkopf, (der.), Berlin/Heidelberg, 2003, s. 3;
http://edoc.mpil.de/conference-on-terrorism/index.cfm.
297
Sthan, Carsten, a.g.m., s. 3.
4/9
Bkz. League of Nations, Official Journal, 1934, s. 1759, Sthan, Carsten, a.g.m., s. 3 ’den
iktibas edilmiştir.

138
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Benzer şekilde, “Terörizmin Önlenmesi ve Cezalandırılması Hususunda


1937 tarihli Sözleşme” md. 1/1, devletlerin diğer ülkelerdeki terörist
eylemleri organize ve teşvik etmekten kaçınma ve ülkelerinde bu tür
eylemleri önleme yükümlülüğüne ilişkin temel Uluslararası Hukuk ilkesini
düzenlemekteydi. 299 Ancak, ne bu belgelerde ne de BM Antlaşmasında
devletlerin söz konusu yükümlülükleri doğrudan doğruya meşru müdafaa
hakkıyla ilişkilendirilmiştir. 23 Ağustos 1944’de, Dumbarton Oaks
Konferansı’na sunulan bir Çin önerisinde, “Bir devlet tarafından, bir başka
devletin ülkesine akınlar düzenleyen silahlı gruplara destek sağlanması ya
da mağdur devletin taleplerini dikkate almaksızın, böyle gruplan her tür
yardım ya da korumadan mahrum bırakacak kendi ülkesi içinde yetkisi
dahilindeki tüm tedbirleri almayı reddetmesinin” saldırının tanımına dahil
edilmiş olması; bu yönde önemli bir girişimdi.300’Ancak, söz konusu öneri
kabul edilmemiştir. Çin önerisinde yeralan eylemlerin zamanla
yaygınlaşması sonucu, doğal olan meşru müdafaa hakkının yeniden
şekillenmesi; gelecek devlet uygulamalarına bırakılmıştır.
Meşru müdafaa hakkına ilişkin 51. maddenin metinsel yorumuna ilişkin
mevcut doktrinel tartışmalar; 11 Eylül 2001 sonrası dönemde ivme
kazanmıştır. 301 Bu ortamda şu soruyu kendimize sormamız elzem
olmaktadır: Md. 51 ’in son derece esnek bir şekilde düzenlenmiş olmasını,
BM Antlaşmasfnın büyük bir bilgeliği olarak mı yorumla- malıyız? Yoksa
müdafaa hakkının arzulanmayan geniş yorumlarına

299
Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. geride s. 22-24.
300
Tentative Chinese Proposals for a General International Organization. 23 Ağustos 1944,
Foreign Relations of the United States, 1944, Cilt 1, s. 718-715, Franck, Thomas M., a.g.e., s.
51’den iktibas edilmiştir.
¿O'} M

Örneğin, Neo-Realist okulun temsilcilerinden Michael J. Glennon, uluslararası sistemin birisi


de jure diğeri de facto olmak üzere iki farklı sistemin paralel bir evreninde yaşamaya başladığını, de
jure sistem içinde md. 2/4’deki kuvvet kullanma yasağının kalktığını ve bunun doğal sonucu
olarak da md. 51’in hiç bir pratik değere sahip olmadığını ileri sürmektedir. Glennon, etkin bir
kuvvet kullanma yasağı yoksa terörizme karşı savaşta bu yasağın istisnasını geniş yorumlamanın
anlamlı olmayacağını ileri sürmektedir. Bkz. Glennon, Michael J., “Millitary Action Against
Terrorist Under International Law: The Fog of Law: Self- Defense, Inherence, and Incoherence in
Article 51 of the United Nations Charter ”, Harvard Journal of International Law & Public
Policy, Cilt 25, No 2, 2002, s. 540-541 ve 544.

139

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
kapı açabilecek olması nedeniyle bir uyarı olarak mı değerlendirmeli-
yiz? Bir yandan yazarların, bir devlete meşru müdafaa esasında kuvvet
kullanma hakkını veren terörist silahlı saldırının parametreleri konusunda,
md. 51 esasındaki yanıtın gereklilik, orantılılık ve aciliyet kriterlerini
değerlendirmede derin görüş ayrılıkları içinde olmaları ve bunun bir sonucu
olarak, terörizm sorununu ele almada ortak bir analitik çerçeve
geliştirememiş olmaları, diğer yandan da farklılaşan uluslararası
uygulamalar, bu soruya yanıt vermeyi son derece güçleştirmektedir. Bu
güçlüğe rağmen, devlet sponsorlu ve/veya destekli terörizmin ve devlet dışı
aktörlerin gerçekleştirdikleri terörist saldırıların; hangi koşullar altında BM
Antlaşması md. 51 çerçevesinde bir “silahlı saldın” teşkil edebileceği
meselesini incelemek büyük önem arz etmektedir.

II. TERÖRİZME KARŞI KUVVET KULLANMANIN MD. 51


ÇERÇEVESİNDE MEŞRU MÜDAFAA HAKKININ KOŞULLARI
BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

A. Devlet Destekli Terörizmin “Silahlı Saldırı” Kavramı


Çerçevesinde Değerlendirilmesi
MC Misakı’nda meşru müdafaa hakkını başlatan eylem “saldın” olarak
kabul edilmiş ancak ne MC Misakı’nda ne de MC sonrası dö-
İÛ n

nemde kavramın tanımı yapılmıştır. BM Antlaşması md. 51 ’de ise, meşru


müdafaa hakkının kullanılabilmesinin ön şartı olarak “saldırının” değil bir
“silahlı saldınnın” gerçekleştirilmiş olması kabul edilmiştir. Ancak, silahlı
saldın kavramının tanımına ne bu maddede ne
de diğer madde hükümlerinde yer verilmiştir.
••

Üstelik, bir yandan BM Antlaşması’nm Fransızca metninde armed


attack yerine aggression armée terminolojisinin kullanılmış olması öte
yandan da BM Antlaşması md. 2/4’te kuvvet kullanma ve tehdidi; md. 39’da
“banşın tehdidi, banşm bozulması ve saldın” fiili gibi farklı terminolojilerin
kullanılmış olması ve BM Antlaşması hükümle- 302 303

302
Baker, Mark B„ a.g.m., s. 33.
303
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 112, 114.

140
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuv\'ete Başvurma Yetkisi

rinin bu özel terminolojilerle ne kast edildiğini pek açık bir biçimde ortaya
koyamaması, söz konusu kavramlar arasında, özellikle de “saldın” ve
“silahlı saldın” kavramlan arasında bir farkın olup olmadığı hususunda
doktrinde ve uygulamada görüş aynlıklanna neden olmuştur. Oysa, bu
kavramlar, belli ölçüde birbiriyle örtüşen kavramlar olmalanna rağmen; tam
olarak aynı şey değildirler. Daha da önemlisi bunlann hukuksal anlamları
farklı olup pratikte farklı sonuçlar doğurmaktadırlar. Bu çerçevede, silahlı
bir saldırının aynı zamanda bir saldın olduğu söylenebilir fakat her saldın bir
silahlı saldın değildir. Çünkü silahlı saldın kavramı saldırı kavramından
daha dar bir anlam ifade etmektedir. Bir silahlı saldın, saldınnın bir alt
kategorisidir. Ayrıca, bu iki kavram, doğurduğu sonuçlar itibariyle de
birbirinden farklıdır. Silahlı saldın, doğurduğu sonuçlar itibariyle, kabul
edilmeyecek ölçülerde olduğu için; mağdur devlete; meşru müdafaa hakkına
dayanarak münferiden kuvvet kullanma yetkisi verir. Bu husus silahlı sal-
dmnın ayırt edici nitelik ve fonksiyonunu ortaya koymaktadır. Saldın
kavramına giren diğer fiillerde ise bu nitelik yoktur; kolektif güvenlik
sisteminin devreye girmesini sağlayan başka fonksiyona sahiptir. BM
Antlaşması’nın Fransızca metninde “armed attack" yerine
“aggression armée " sözcüklerine yer verilmesi nedeniyle ortaya çıkan
kanşıklık, bu fonksiyon farklılığını ortadan kaldıracak espiriye sahip
değildir.485
Terörizme karşı kuvvet kullanılmasını öngören yaklaşımın temelinde;
terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin; 51.
madde bağlamında silahlı bir saldırı olarak kabul edilmesi yatmaktadır.
Dolayısıyla, teröristlere karşı gerçekleştirilecek askeri bir harekatın meşru
olabilmesi için, terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet
desteğinin silahlı saldırı boyutuna ulaşmış olması zorunludur. Ancak, silahlı
saldın kavramının BM Antlaşmasında tanımlanmamış olması nedeniyle,
hangi koşullarda devlet sponsorlu

485
Başeren, Sertaç H., a.g.e. , s. 90- 93; Mullerson, Rein, “Self-Defence in the Contemporary
World”, Law and Force in the New International Order içinde, Lori Fişler Damrosch ve David
J. Scheffer, (der.), Westview Press, 1991, s. 16, 18; Maogoto, Jackson Nyamuya, a.g.m., 426;
Gaja, Giorgio, “In What Sense Was There an “Armed Attack” ?”,
http://.ejil.org/forum_WTC/ny-gaja.htmI, (4 Haziran 2004).

Telrf hakkı olan materyal


\
Fatma Taşdemir
ve/veya destekli terörizmin ve terör hareketlerinin bir “silahlı saldırı” ya da
“dolaylı silahlı saldın” boyutuna ulaşacağı meselesi muğlaktır. Bu nedenle
meselenin BM organlannın müteakip kararlan ve uygula- malan ışığında
değerlendirilmesi gerekmektedir.

1. BM Genel Kurulu Kararları


Bu konuda ilk önemli belge, silahlı müdahalenin, saldırı ve silahlı
saldınyla aynı şey olup olmadığını açıklığa kavuşturan, Genel Kurulun 21
Aralık 1965 tarihli ve 2131 (XX) sayılı “ Devletlerin İç İşlerine Kanşmanın
Yasaklanması ve Bağımsızlık ve Egemenliklerinin Korunması
Bildirisi”dir. 304 Bildiri’nin önsöz ve 4. paragrafında “devirme ve dolaylı
müdahalelerin tüm şekillerinin BM Antlaşması’nın bir ihlalini teşkil ettiği”
ve “uluslararası banş ve güvenliğe yönelik tehdit” oluşturduğu yer
almaktadır. Bildiri md. 1/1’de, "Her devlet bir başka devletin rejimini şiddet
kullanarak devirmeye yönelik ayaklanmacı, terörist ya da silahlı faaliyetleri
örgütlemekten, yardım etmekten, finanse etmekten, teşvik, tahrik etmekten ya
da tolere etmekten ya da bir başka devletteki iç karışıklıklara karışmaktan
kaçınacaklardır" şeklinde bir hüküm bulunmaktadır. Bu hüküm, silahlı
grupların ve terörist örgütlerin örgütlenmesi ve gönderilmesi şeklindeki
dolaylı kuvvet kullanma eylemlerini yasaklamakta ve bu tür eylemlerin bir
“saldın” teşkil edebileceğini kabul etmektedir. Bildiri’de, bu tür eylemlerin
“uluslararası banş ve güvenliğe yönelik bir tehdit ve bir saldırı olabi-
leceğinin” belirtilmiş olması; bu tür müdahalelere maruz kalan devletleri,
ilke olarak, Güvenlik Konseyi tarafından takdir edilen VII. Bölüm altındaki
kolektif tedbirlerinden faydalanmaya yetkilendirmektedir.305
Bu konuda bir başka önemli belge, md. 2/4’ün resmi bir yorumu olarak
değerlendirilen “Dostça İlişkiler Bildirisi”dir. Bildiri, “Her devletin, diğer
herhangi bir devletin ülkesine akın düzenlemek üzere, düzenli kuvvetlerin
veya paralı askerler de dahil, silahlı çetelerin ör-

304
G.A. RES/2131, U.N. G.A.O.R., 20th Sess., Supp. No. 14, UN. Doc. A/6221(1965).
305
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 54.

142
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Baş\nırma Yetkisi

gütlenmesini yapmaktan veya örgütlenmesini teşvik etmekten kaçınma


görevi vardır.
Her devletin, diğer bir devletteki bir iç savaşı veya terörist hare-
ketleri örgütlemekten, tahrik etmekten veya bu hareketlere katılmaktan
veya kendi ülkesinde böyle hareketlerin yapılmasına yönelik organize
faaliyetlere (bu paragrafta zikredilen hareketler; kuvvet kullanma tehdidi
veya kuvvet kullanmayı içerdiği zaman) göz yummaktan ka-
i QO

çınma görevi vardır” demektedir.


1970 tarihli “Dostça İlişkiler Bildirisi” 1965 tarihli 2131 (XX) sayılı
Bildiri gibi silahlı çeteleri gönderme, terörist hareketleri örgütleme, tahrik
etme ve iç savaş başlatma şeklindeki müdahaleleri kuvvet kullanma
yasağına dahil etmektedir. Fakat, bu tür eylemlerin bir “silahlı saldırı”
teşkil edip etmediği ve hangi koşullarda bir silahlı saldın 4Û A

teşkil edeceği sorusuna yanıt vermemektedir. Bu sorun. Genel Ku- rul’un


1981 tarihli 36/103 sayılı “Müdahalenin ve İç İşlerine Kanş- manın Kabul
Edilemezliği Bildirisi” tarafından da yanıtlanmamıştır. Bildin’de
devletlerin, müdahale etmeme ilkesi tarafından kapsanan diğer
devletlerdeki aynlıkçı faaliyetleri desteklemekten, teşvik etmekten,
terörist yöntemleri bir başka devlete karşı devlet politikası olarak
kullanmaktan kaçınmak gibi yükümlülüklerinden bahsedilmektedir.306 307
308

Konuya ilişkin çok önemli bir hüküm ve resmi bir tanıma en yakın
olanı, BM Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1974 tarih ve A/3314(XXIX)
sayılı “Saldırının Tanımı” kararında yer almıştır.309

306
Gene! Kurul’un 24 Ekim 1970 tarihli, 2625 (XXV) Sayılı “Dostça İlişkiler Bildi- risi”
hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. geride dipnot 25, s. 14.
307
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 64.
400
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 119.
JA | ^

Saldırının Tanımı Kararma ilişkin olarak ayrıntılı bilgi için bkz. geride dipnot 43, s. 19.
Saldırının Tanımı Kararında, “kuvvet kullanma tehdidi4’ tanıma dahil edilmemiş fakat
Kararın 2. maddesinde “... BM Antlaşması’na aykırı olarak devletin ilk kez kuvvet
kullanmasının prima facie bir saldırya delalet edeceği” kabul edilmiştir. Tanım’da, kuvvet
kullanma tehdidinin ihmal edilmiş olması, “saldırının” sadece fiili silahlı kuvvet kullanıldığı
zaman mevcut olacağı; siyasi, ekonomik, kültürel ya da ideolojik baskı türlerinin ya da silahlı
kuvvet kullanılmasını içermeyen müdahalelerin “saldın” teşkil
etmeyeceği anlamına gelmektedir. Tanım Karannm önsözünde de “...saldınnın en
%
143

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Baş\nırma Yetkisi

ciddi ve tehlikeli illegal kuvvet kullanma şekli” olduğuna vurgu yapılması, BM Antlaşmasına
aykırı herhangi kuvvet kullanmanın saldırı sayılamayacağına işaret etmektedir.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Saldırının Tanımı Kararının 3. maddesinde saldırının yedi türü sa-
yılmıştır.310 Bunlardan ilk beş tanesi doğrudan kuvvet kullanmayla ilgili
iken; (f) ve (g) paragraflarında yer alan son iki saldın türü ise, “dolaylı
saldın” örneklerini somutlaştırmaktadır. Saldınnın Tanımı Karan md. 3/f
’de “Ülkesini başka bir devletin emrine veren bir devletin, ülkesinin o
devlet tarafından üçüncü bir devlete karşı saldırı amacıyla
kullanılmasına izin vermesini’, md. 3/g’de ise, " Bir devlet tarafından
veya bir devlet adına diğer bir devlete karşı yukarda listesi verilen fiillere
varan veya o ölçekte olan silahlı kuvvet fiillerini icra eden silahlı
çetelerin, grupların, gayri nizami askerlerin veya paralı askerlerin
gönderilmesi veya bu gibi fiillere önemli ölçüde karışılması" (dolaylı)
saldın olarak nitelendirilmektedir.
Saldınnın Tanımına ilişkin karann önsözünde, saldınnın “silahlı
kuvvet kullanmak” olarak tanımlanması ve en ciddi ve tehlikeli illegal

310
14 Aralık 1974 tarihli A/3314 (XXIX) Sayılı Karann 3. maddesi şu şekildedir “Savaş ilan
edilmiş olsun olmasın, aşağıdaki fiillerin herhangi birisi, 2. madde hükümlerine tabi ve ona
uygun şekilde bir saldın fiili niteliğini taşır:
a) Bir devletin silahlı kuvvetlerinin diğer bir devleti istila etmesi veya ona hücum etmesi veya
ne kadar geçici olursa olsun, böyle bir istila veya kuvvet yoluyla başka bir devletin ülkesinin
veya bir bölümünün ilhakı;
b) Bir devletin silahlı kuvvetlerinin, başka bir devletin ülkesini bombardıman etmesi veya bir
devletin diğer bir devletin ülkesine karşı herhangi bir şekilde silah kullanması;
c) Bir devletin liman veya kıyılarının, diğer bir devletin silahlı kuvvetleri tarafından abluka
altına alınması;
d) Bir devletin silahlı kuvvetleriyle başka bir devletin kara, deniz veya hava kuvvetlerine
veya deniz veya hava filolarına saldırması;
e) Bir devletin başka bir devletle yapılan bir anlaşmaya göre bulunan silahlı kuvvetlerinin o
anlaşmada öngörülen hükümlere aykın şekilde kullanılması veya bu silahlı kuvvetlerin
varlığının bu ülkede anlaşmanın sona ermesinden sonra da sürdürülmesi;
0 Ülkesini başka bir devletin emrine veren bir devletin, ülkesinin o devlet tarafından üçüncü
bir devlete karşı saldın amacıyla kullanılmasına izin vermesi; g) Bir devlet tarafından veya bir
devlet adına diğer bir devlete karşı yukarda listesi verilen fiillere varan veya o ölçekte olan
silahlı kuvvet fiillerini icra eden silahlı çetelerin, gnıplann, gayri nizami askerlerin veya paralı
askerlerin gönderilmesi veya bu gibi fiillere önemli ölçüde kanşılması (müdahil olunması).
Bkz. Gündüz, Aslan, a.g.e., s. 119.

144
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

kuvvet kullanma şekli olduğuna vurgu yapılması, 3. maddede tek tek


sayılan saldın türlerinin aynca bir “silahlı saldın” teşkil edip etmediği
konusunda yazarlar arasında görüş aynlıklanna yol açmıştır. Yazarla- nn
bir kısmı, 3. maddede tek tek sayılan saldın türlerinin aynca bir “silahlı
saldın” teşkil etmediğini iddia etmenin hiçbir zaman kolay olmayacağını
savunarak, “saldın” kavramını “silahlı saldın” kavramıyla eşitlemek
istemişlerdir.493 Tam tersine, yazarlann bir başka kısmı ise; “saldırgan”
fıilere ilişkin üzerinde uzlaşmaya varılan formülün aynı zamanda “silahlı
saldınnın” da dolaylı bir tarifini yaptığını iddia etmenin kolay
olmayacağını ileri sürmüşlerdir.494 Bu görüşü savunana yazarlar,
Saldınnın Tanımı Karan md. 3/g’yi, suiistimallere açık tuzaklarla dolu
görmekte495 ve dolaylı saldın halinde devlet ile bu devlet adına eylemde
bulunan silahlı çeteler, gruplar, gayri nizami askerler ve paralı askerler
arasında bağlantı kurmanın ve bunlann kuvvet kullanma eyleminin
“yeteri kadar ciddi” olduğunu kanıtlamanın her zaman kolay
olmayacağına işaret etmektedirler.
3314 sayılı Saldınnın Tanımı Karan md. 3/g çerçevesinde, sadece
devlet destekli terörizmin bir “saldın” teşkil edebileceği, devlet dışı
aktörler tarafından gerçekleştirilen münferit terörist eylemlerin ise
“saldın” olarak sayılmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu durum devlet dışı
aktörlerin; Uluslararası Hukukun sujesi olmamalan nedeniyle BM sistemi
içinde düşünülmediklerini göstermektedir.496 Bununla birlikte, m Bu görüşü
savunan yazarlann bir kısmı için bkz. Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 1 1 4 ; Franck,
Thomas M., a.g.e., s. 65.
4M
Bu görüşü savunan yazarlann bir kısmı için bkz. Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 91- 93 ; Gaja,
Giorgio, “In Wahat Sense Was There an “Armed Attack" ? ",
http://www.ejil.org/forum-WTC/ny-gaja.htmI, (6 Haziran 2004); Keskin Funda, a.g.e., s. 48 ;
Mullerson, Rein, a.g.m., s. 18.
495
Mullerson, Rein, a.g.m., s. 18-19.
496
Son on yılda, Güvenlik Konseyi, çok sayıdaki kararında, devlet destekli terörizmi
“uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit” olarak nitelendirmiştir. Bununla birlikte,
“barışa yönelik tehdit” olarak nitelendirilen husus, terörizm eylemleri değil; fakat bunlann
devletler tarafından desteklenmesi olmuştur. Güvenlik Konseyi, genel olarak, kararlannda
doğrudan terörist örgütlere hitap etmekten, haklı olarak kaçınmıştır; çünkü terör örgütleri
Uluslararası Hukukun sujesi değildirler. Bkz. Portela, Clara, “Terrorism and the Use of
Force”, BITS Research Note, Haziran 2002,
http://www.bits.de/public/reasarchnote/m02-2.htm, (18 Ekim 2002).

Telrf hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Saldırının Tanımı Karan’nın 4. maddesinde, burada sayılan fiillerin
tüketici olmadığının belirtilmiş olması ve Güvenlik Konseyi’ne, BM
Antlaşması hükümlerine göre, başka fiillerin de saldın teşkil ettiğini
tespit etme yetkisinin tanınmış olması, belirtilen kategoriler içine gir-
meyen herhangi bir fiilin de saldın olarak nitelendirilebileceğini gös-
termektedir.
BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen söz konusu kararlar, bir
başka açıdan da büyük önem taşımaktadırlar. Devletlerin kendi ülke
sınırları içinde başka devletleri hedef alan terörist hareketlen örgütle-
mekten, desteklemekten, teşvik etmekten, bu eylemlere katılmaktan ve
ülkesinin bu tür eylemler için kullanılmasına nza göstermekten ka-
çınmalan konusunda devletlere doğrudan yükümlülükler getiren söz
konusu kararlar,uluslararası terörizmin önlenmesi konusunda bir örf ve
adet hukuku kuralının oluşması doğıultusunda gerekli olan “genel
inancı/opinio juris” sağlamaktadırlar.4

2. 1986 Nicaragua v. United States of America Davası ve


Uluslararası Adalet Divanı’nın “Ölçü ve Etki” Testi
Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua 'va Karşı Askeri ve Benzeri Âti O

Faaliyetler Davası ’nda (Nicaragua v. United States of America) , meşru


müdafaa hakkının farklı yönlerini tartışmak için geniş fırsatlara
i AA

sahip olmuştur. “Silahlı saldın” kavramının anlamı, söz konusu da- 311 312
313

311
IQA
Topal, Ahmet Hamdi, a.g.e., s. 136.
UAD’ın Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası’ndaki 27 Haziran 1986
tarihli yargısı için bkz. geride dipnot 360, s. 105
313
1980-1986 arası dönemde. El Salvador’daki iç savaşta, Sandinist Nikaragua Hükümeti, El
Salvador’da faaliyet gösteren asileri desteklemek için bu ülkeye müdahale etmiştir. Bu
müdahale karşısında ABD, meşru Nikaragua hükümetini yıkmaya çalışan Kontra’lan
destekleyerek Nikaragua’ya müdahale etmiş; bir anlamda ateşe ateşle karşılık vermiştir.
Mesele, BM Güvenlik Konseyi, Genel Kurul ve UAD gibi BM organlarının önüne
getirilmiştir, ilk defa Mart 1982’de Nikaragua, ABD’nin “örtülü saldırısına’’ ilişkin
şikayetlerini Güvenlik Konseyi’nde dile getirmiş; Managua’nın ithamlarını “asılsız” olarak
reddeden ABD ise, Nikaragua’yı, EL Salvador’daki asilere (FMLN) silah sağlamakla ve
bunları eğitmekle itham etmiştir. Nikaragua’nın ABD eylemlerinden duyduğu rahatsızlık
1983 yılında daha da artmış; 12 Eylül 1983’de limanlarının ve petrol tesislerinin
bombalanması olaylarının görüşülmesi için Güvenlik

146
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

vada Divan’ın ilgi odağı olmuş ve silahlı saldın teşkil eden davranışın
niteliği açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, Divan ilk
olarak bir silahlı saldırının düzenli silahlı kuvvetler tarafından ger-
çekleştirilmesinin zorunlu olup olmadığını değerlendirmiştir. Divan,
uluslararası örf ve adet hukukunun bir ifadesi olarak değerlendirdiği 3314
(XXIX) sayılı Genel Kurul kararma ekli Saldırının Tanımı Kararının md.
3/g paragraf hükmünü tekrarlayarak, “silahlı saldırTnın yalnız muntazam
ordu birlikleriyle yürütülen sınır ötesi harekatı değil, bunun yanında “ Bir
devletin aleyhine düzenli güçlerin ika edebileceği ağırlıkta silahlı
harekat ika eden silahlı çeteler, grupların, gayri nizami askerlerin veya
paralı askerlerin başka bir devlet tarafından veya onun adına
gönderilmesini veya bu gibi fiillere önemli ölçüde müdahil olunmasını"
ihtiva ettiğini belirtmiştir.314 315 Divan, düzenli silahlı güçler tarafından
ika edildiği taktirde, böyle bir harekatın, basit bir sınır çatışmasından
ziyade, silahlı bir saldın olarak sınıflandırılması halinde; örf ve adet
hukukundaki silahlı saldırı yasağının, bir devletçe başka bir devletin
ülkesine silahlı gruplann gönderilmesini de kapsayabileceğini inkar
etmek için bir neden görmemiştir. Bunu izleyen cümlede ise Divan şöyle
bir değerlendirme yapmıştır: “Ancak, Mahkeme. "silahlı saldırı"
kavramının yalnız silahlı gruplarca yürütülen eylemleri, eğer bunlar
önemli boyutlara ulaşmışsa (signifıcanl scale), değil ve fakat, asilere
silah sağlama veya lojistik veya diğer destek verme biçimindeki yardımı
da kapsadığı görüşünde değildir. Bu tür yardımlar; kuvvet kullanma ve
tehdidinde bulunma olarak görülebilir veya diğer devletlerin iç ve dış
işlerine karışma olarak de

Konseyi’nin yeniden toplanmasını istemiştir. Mart 1984’te ise, ABD kuvvetlerinin Nikaragua
limanlarım mayınlamış olduğunu bildirmiştir. Ne var ki, BM Güvenlik Kon- seyi’ndeki sert
tepkilere rağmen, ABD’nin söz konusu eylemlerini kınayan bir karar tasarısı, ABD tarafından
veto edilmiştir. Sorun, Nikaragua tarafından. Divan’ın önüne getirilmiştir. UAD, 27 Haziran
1986’da meseleyi karara bağlamıştır. UAD Statüsü'nün 59. maddesi çerçevesinde UAD’m
karan bağlayıcı değildir. Bununla birlikte, genel olarak yargı kararlan, UAD Statüsü’nün 38.
maddesi çerçevesinde hukuk kurallannın belirlenmesinde yardımcı “kaynak” teşkil ettikleri
için, UAD karan,Uluslararası Hukuk açısından son derece önem arz etmektedir. Aynntılı bilgi
için bkz. Franck,Thomas M., a.g.c., s. 60-61.
500
Schmitt, Michael N., a.g.m., s. 541-542.
501
1.C.J. Rcports 1986, s. 103, parag. 195.
147

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
ğerlendirilebilir",316 317 Böylece, Divan, silahlı saldın kavramının; sadece
silahlı birliklerce ika edilen önemli kapsam ve etkilere sahip eylemlerden
ibaret olmadığı, asilere silah veya lojistik yahut başka tür destekler
sağlanmayı da kapsadığı yolundaki görüşleri kabul etmemiştir. Bu tür
yardımlann kuvvet kullanma, kuvvet kullanma tehdidi veya diğer
devletlerin iç ya da dış işlerine müdahale olarak kabul edilebilir olmasına
rağmen bir silahlı saldmya ulaşmadığına karar vermiştir. Divan bu kararı
ile meşru müdafaa hakkını kazandıran hukuka aykın- lıklar ile diğer
hukuka aykmlıklan yani “silahlı saldın” ile diğer kuvvet kullanma ve
yasaklanmış kanşma eylemlerini açıkça birbirinden farklılaştırmıştır.
Böylece Divan, bir devletin başka bir devletin topraklanna silahlı
çeteler göndermesi halinde, bu çetelerin silahlı saldmlannın düzenli
ordulann saldınlan ile aynı şiddet ve ölçekte olması şartıyla, BM
Antlaşması md. 51 çerçevesinde bir “silahlı saldın” olabileceğini kabul
ederek, “silahlı saldınnın” tanımlanmasında bir “ ölçü ve etki ” testi
ortaya koymuş; “yeterli ağırlık/sufficiant gravity” koşulu getirmiştir.318
Yani, Divan; dolaylı saldırganlığın silahlı saldın boyutuna ulaşabilmesi
için yüksek bir eşik tesis etmiştir.
Divan’m silahlı saldınya ilişkin söz konusu yargısı gerek muhalefet
mütalaalannda ve gerekse doktrinde bir çok bakımdan eleştirilere hedef
olmuştur. Eleştirilerin bir kısmı, Divan tarafından geliştirilen söz konusu
hukuk teorisinin, zımni olarak,“silahlı saldırı” düzeyine ulaşmayan düşük
yoğunluktaki ve küçük ölçekli çeşitli çatışma türlerini tolere etmeye
yönelik olduğu konusunda yoğunlaşmaktadır. Nitekim bu görüşü
paylaşan W. Michael Reisman, Divan’m geliştirdiği teoriyi; düşük
yoğunlukta şiddete başvurmak için bir teşvik olarak yorumlamakta ve
bunun uluslararası politikada şiddet ağının artmasına

316
1.C.J. Reports 1986, s. 104, parag. 195.
317
Toluner, Sevin, “Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası’ndaki Yargı ve
Meşru Müdafaa Hakkı”, Milletlerarası Hukuk Açısından Türkiye’nin Bazı Dış Politika
Sorunları içinde, Beta Yayınlan, Birinci Baskı, İstanbul, 2000, s. 364 ve 385-386.
318
Sthan, Carsten, a.g.m., s. 36.

148
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

neden olacağına işaret etmektedir.505 Yoram Dinstein ise Divan’ın, "ölçü


ve etkileri" itibariyle; silahlı saldın ile sınır olaylan arasında ay- nra
yapmış olmasını eleştirerek, silahlı saldınnın kapsamından küçük ölçekli
silahlı saldınlan çıkartmanın gerekli olmadığını, çünkü 51. maddenin
hiçbir şekilde kendisini büyük, doğrudan ya da önemli silahlı saldınlara
sınırlandırmadığını ileri sürmekte ve küçük çaplı bir sınır olayının bile
silahlı saldın teşkil edebileceğini iddia etmektedir.506
Eleştirilerin bir başka kısmı ise, Divan’ın, asilere silah veya lojistik
yahut başka tür destekler sağlanmasının silahlı saldın teşkil etmediği
yönündeki görüşü üzerinde yoğunlaşmıştır. Divan’ın bu yargısı, özellikle
Yargıç Stephen Schwebel (ABD) ve Robert Jennings (İngiltere)
tarafından gerçekçi bulunmamış; muhalefet mütalaalannda kuvvetli
şekilde eleştirilmiştir.507 Bu yazarlar, sadece silah temin etmenin bir
silahlı saldın teşkil edeceğini söylememekle birlikte, finansman ve lojistik
destekle birleşen silah sağlamanın, ilke olarak; bir silahlı saldın
olabileceğini iddia etmişlerdir.508 Benzer şekilde J. Norton Moore ve
Oscar Schachter da, terörist örgütlere lojistik ve diğer desteklerle birleşen
silah sağlamanın “silahlı saldın” olabileceği, yani meşru müdafaa
hakkının “silahlı saldın” durumuna hasredilemeyeceği görüşünü
r AA

paylaşmaktadırlar. Bununla birlikte, Divan’ın, silah veya lojistik yahut


başka tür destek sağlamanın bir silahlı saldın oluşturmayacağına ilişkin
görüşü yeterince açık değildir. Zira, Divan’ın bu görüşü genel olarak mı
benimsediği yoksa sadece bu özel durumdaki silah, lojistik,

505
Reisman, W. Michael, “Allocating Competences to Use Coercion in the Post-Cold War
Wold: Practices, Conditions and Prospects”, Law and Force in the New International
Order içinde, Lori Fishier Damrosch & David J. Scheffer, (der.), Westview Press, 1991 s. 38-40.
506
Yoram, Dinstein, a.g.e., s. 182.
507
Schwebel, Stephen, “Agression, Intervention and Self-defence in Modem International
Law“, RCADI ( I972-II), Cilt 136, s. 463, Gray, Christine, a.g.e. , s. 98’den iktibas edilmiştir.
Jennings, Robert, Case Concerning Military and Paramilitary Activities and Against
Nicararagua (Merits), I.C.J. Reports, 1986, s. 543, Toluner, Sevin, a.g.e., s. 369-370’den
iktibas edilmiştir.
508
Bkz. I.C.J. Reports 1986, s. 543-544.
509
Bkz. Moore, J. Norton, “Appraisals of Nicaragua v. US ”, AJIL, Cilt 81, 1987, s. 154; bkz.
Schachter, Oscar, “The Lawful Use of Force by a State Against Terrorist in Another Country“,
a.g.m., s. 249- 250.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
finansman yahut diğer destek düzeylerinin kendi başına bir silahlı sal-
dırıya ulaşmadığını mı kast ettiği, tam olarak açık değildir.319 Bu noktada
Cassese önemli bir uyarıda bulunmaktadır: “...Asilere silah veya lojistik
yahut başka tür destekler sağlanmanın bir silahlı saldırıyı teşkil edip
etmediği konusunda Uluslararası Hukuk kurallarının açık olmaması,
devletlere kuvvet kullanmak için yeterli bir boşluk bırakmaktadır. Ancak,
bu esneklik unsuru bir avantaj olarak görülebilirken; bu sadece kısa
vadeli kazançlar sağlamaktadır. Uzun dönemde, kuvvet kullanma
konusunda açık ve sınırlı hukuk kurallarına gereksinim vardır; aksi
taktirde dünyanın şu an ki "göreceli anarşi ” ortamı "mutlak anarşi "
ortamına dönüşme riski taşıyacaktır”320 demektedir. Christine Gray ise,
Güvenlik Konseyi’nin, Afganistan, Yugoslavya ve Ruanda’da muhalif
güçlere silah ya da diğer destek türlerinin sağlanmasına son verilmesi için
yaptığı çağrılarda, böyle müdahaleleri asla bir silahlı saldırı olarak
nitelendirmemiş olduğuna işaret ederek, Divan’in söz konusu yargısının
devlet uygulamasıyla uyumluluk arz ettiğini belirtmektedir.321'
Divan’ın Nikaragua davasındaki kararının analizi, Divan’ın silahlı
saldırının ve buna uygun olarak da meşru müdafaa hakkının dar bir
yorumunu desteklediğine, silahlı saldırının tanımlanmasında yüksek bir
eşik tesis ettiğine şüphe bırakmamaktadır.322 Divan’m tesis ettiği

319
Portela, Clara, “Terrorism and the Use of Force”, BITS Research Note, Haziran 2002,
http://www.bils.de/public/reasarchnote/m02-2.htm, (18 Ekim 2002).
320
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,
a.g.m., s. 606.
321
Gray, Christine, a.g.e., s. 99.
322
Uluslararası Adalet Divanfnın kararını destekleyen yazarlar arasında bulunan lan Brownlie
“Silahlı saldın kavramı kuvvetli bir şekilde ağır bir ihlali ifade etmesi nedeniyle kavramın
devrimci gruplara destek olaylannı ve bir devletin silahlı kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen
saldırgan fiilleri kapsamayan eylem şekillerini kapsaması şüphelidir. Silahlı çeteler tarafından
gerçekleştirilen münferit eylemler de “silahlı saldın” kavramının kapsamı dışında
tutulmalıdır” demektedir. Bkz. Brownlie, lan, International Law and the Use of Force By
States, Londra, 1968, s. 278-79. Louis Henkin de benzer şekilde, “Sınırlı, izole edilmiş bir
terörist saldırıyı ya da birkaç münferit eylemi bir silahlı saldın olarak saymak mümkün
değildir. Genel bir bombalamayı, bir terörist saldınya gerekli ve orantılı yanıt olarak kabul
etmek zordur. Hatta bu saldı- nlardan ilki devlet çıkarlannı ya da insani değerleri dengelese
dahi böyle bir yanıtı

150
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

“ölçü ve etki” kriterine dayanarak, kendi terminolojimiz


çerçevesinde, devlet sponsorlu ve/veya devlet destekli terörizmin, md.
51.altında, meşru müdafaa hakkının herhangi bir genişlemesi söz konusu
olmaksızın bir silahlı saldın teşkil edebileceğini kolaylıkla söyleyebiliriz.
Ne var ki, Nikaragua davasında Divan’m tesis ettiği söz konusu “etki ve
ölçü” testinin hala geçerli olup olmadığını ve küresel terörizm çağında
bunun nasıl uygulanması gerektiğini ve md. 51 çerçevesinde meşru
müdafaa hakkını hala dar yorumlamanın mümkün olup olmadığını;
••

11 Eylül saldmları ve Sonsuz Özgürlük Harekatı ışığında ve doktrinde


ileri sürülen görüşler çerçevesinde, yeniden gözden geçirmek gerek-
tirmektedir.

B. Md. 51 Çerçevesinde Silahlı Saldırı Koşulu ve Devlet Dışı


Aktörlerin Gerçekleştirdiği Eylemler
I ve II. Dünya Savaşlarının da somutlaştırdığı gibi, 1945’lerde “si-
lahlı saldın” kavramı, sınır aşan ordularla ilişkiliydi. Dolayısıyla, BM
Antlaşması md. 51 *i hazırlayanlar, “silahlı saldın” kavramını, geleneksel
olarak devletler tarafından gerçekleştirilen saldınlan düşünerek
hazırlamışlardı.514 Bu durum; devlet merkezli bir norm olarak md. 51
bağlamında meşru müdafaa hakkının yalnızca devletten devlete çatış-
malan varsaydığının ve bu nedenle de terörist örgütlere karşı uygula-
namayacağının ileri sürülmesine neden olmuştur.15 Ne var ki, terörizmin
modem terörizm şeklini almasıyla birlikte, devlet dışı aktörler tarafından
gerçekleştirilen terörist eylemlerin neden olduğu can ve mal kaybı düzenli
silahlı kuvvetler tarafından gerçekleştirilen saldırılarla eşdeğer olmuştur.
Terörizmin, modem terörizm şeklini almasıyla başgösteren bu gelişme,
devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen terörist tehdit sorunu ile
ilgilenmek için farklı metodolojik yaklaşımlar geliştirmeyi
gerektirmektedir. Bu çerçevede, sorunun çözümüne iliş- meşnılaştırmak çok
zordur” demektedir. Bkz. Henkin, Louis, International Law: Politics And Values, Martinus
NijhofT Publishers, Dordrecht, Boston, Londra, 1995, s. 126.
514
Sthan, Carsten a.g.m., s. 4.
515
Cassese, Antonio, “Terrorism Is Also Distrupting Some Crucial Legal Categories of
International Law”, a.g.m., s. 993.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

kin iki farklı muhtemel metodolojik yaklaşım kabul edilebilir. Kabul


edilebilecek birinci yaklaşım, md. 51 ’i, devlet dışı aktörler tarafından
gerçekleştirilen eylemleri silahlı saldırı olarak kapsayacak şekilde geniş
yorumlamak olacaktır. Zira, BM Antlaşması’nı hazırlayanlar, md. 51’in
lafzını; meşru müdafaa hakkının devlet dışı aktörler tarafından
gerçekleştirilen eylemlere karşı da kullanılabilmesine olanak verecek
kadar esnek düzenlemişlerdir. Gerçekten, md. 51, sadece BM üyesi
devletlerden birine karşı bir “silahlı saldırının” gerçekleştirilmiş olmasını
gerektirmektedir; bir devlet tarafından gerçekleştirilen bir silahlı saldırıyı
değil. Md. 51’de bu terminolojilerin kullanılmış olması, açıkça BM
Antlaşması’nı hazırlayanların, “silahlı” olduğu sürece bütün saldın
şekillerini kapsamayı amaçlamış olduklannı ortaya koymaktadır.516
Birinci yaklaşımın benimsenmesi; doğal olarak, devlet dışı aktörler
tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri bakımından devletin
sorumluluğu konusundaki kurallann netleştirilmesini ya da yeniden
düzenlenmesini gerektirecektir.
Alternatif ikinci yaklaşım ise, terörist faaliyetlere kanşan devlet dışı
aktörleri doğrudan ele alan yeni kurallar dizisinin oluşturulması olacaktır.
Bu yaklaşımın kabul edilmesi halinde, devlet dışı aktörler tarafından
işlenen şiddet eylemlerinin bir devlete izafe edilmesi gerekmeyecektir.
Bu nedenle söz konusu yaklaşım, devlet dışı aktörlerin eylemlerinin bir
devlete izafe edilebilmesi için devlet sorumluluğu konusunda daha
ayrıntılı kurallar geliştirme ihtiyacını azaltacaktır. Ote yandan, bu
yaklaşım İnsan Haklan Hukuku, Uluslararası İnsani Hukuk gibi
Uluslararası Hukukun diğer alanlannda, uluslararası kurallann tedricen
bireyselleşmesine işaret edecektir. Ne var ki, çağdaş uluslararası ilişkileri
şekillendiren siyasi ve sosyal faktörlerin çeşitliliğini daha yeterli bir
şekilde yansıtmak adına bu yaklaşımın benimsenmesi halinde,
devlet-merkezli bir hukuk olan geleneksel Uluslararası Hukuk
anlayışından vazgeçmek gerekecektir. Böyle bir sonuç, 1945’de tesis
edilen BM Antlaşması’nm kuvvet kullanma konusundaki paradigmasında
köklü bir değişime işaret edecektir.517

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

516
517

Sthan, Carsten, a.g.m., s. 4. Grote,


Rainer, a.g.m., s. 5-6.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

Devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen terörist saldırıların md.


51 çerçevesinde silahlı saldırı teşkile edip etmediğini ve devlet dışı
aktörler tarafından gerçekleştirilen terörist saldırılara ilişkin olarak bu iki
farklı metodolojik yaklaşımdan hangisinin tercih edilmesinin Uluslararası
Hukukun gelişimi açısından daha yararlı olacağını, 11 Eylül 2001
olaylarını da göz önünde bulundurarak değerlendirmek yerinde olacaktır.

C. 11 Eylül 2001 Tarihinde Amerika Birleşik Devletlerinde


Meydana Gelen Terörist Saldırılar ve Afganistan’a Yönelik
Müdahale

1. 11 Eylül Saldırıları ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Sonsuz


Özgürlük Harekatı
11 Eylül 2001’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde, tarihin en büyük
terörist saldırılan gerçekleştirilmiştir. 518 ABD Başkanı George
CIO

11 Eylül 200l’de, Boston -Los Angeles seferini yapan American Airlines’a ait Boeing
767 tipi bir yolcu uçağı, 81 yolcu ve 11 mürettebatı ile kaçırılmış; hava korsanları, kaçırılan
uçakla New York, Manhattan *da Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerinden kuzey kulesine
çarparak saldırıyı başlatmışlardır. Kısa bir süre sonra, Washington’dan Los Angeles’a
giderken kaçırılan, yine Amerikan Airlenes’a ait Boeing 757 tipi ikinci bir uçak, hava
korsanlan tarafından Dünya Ticaret Merkezi’nin diğer kulesine çakılmıştır. Her iki kule de
birbiri ardına çökmüştür. Olay bununla sona ermemiş, aynı gün, 56 yolcu ve 9 mürettebatı ile
Boston-Los Angeles seferini yaparken kaçınlan United Airlines’a ait Boing 767 tipi üçüncü bir
uçak, Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı’nm merkezi Pentagon’a çakılmış, bina
kısmen çökmüştür. Pentagon’a yapılan saldınnm hemen ardından, Dışişleri Bakanlığı
binasının önüne park edilen bir kamyonda patlama meydana gelmiş, kısa bir süre sonra, bir
bombalı saldın da Washington’un en önemli alış veriş merkezi olan Washington Mall’da ve
ABD Kongre binası Capitol Hill’de meydana gelmiştir. 38 yolcu ve 7 mürettebatıyla
NewYork-San Francisco seferini yaparken kaçınlan dördüncü bir uçak ise Pennsylvania’nın
Pitsburg kenti yakınlannda düşmüştür. Olaylarda toplam 2795 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu
rakam, Amerikan iç savaşından bu yana ABD’nin bir günde uğradığı en büyük insan kayıbıdır.
Bunun yanı sıra, ABD çok büyük maddi hasara da uğramıştır. Saldın sonucunda meydana
gelen can ve mal kaybının, neredeyse bir devletin ABD’ye karşı düzenli askeri birlikleri ile
gerçekleştireceği orta büyüklükte bir silahlı saldın neticesinde ortaya çıkabilecek boyutlara
ulaştığı söylenebilir. Aynntılı bilgi için bkz. Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk
Açısından Amerika Birleşik

153

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
W. Bush, saldırılardan dört gün sonra, 15 Eylül 2001 tarihinde yaptığı
“ulusa sesleniş” konuşmasında; “Savaştayız, teröristler tarafından
Amerika ya açılmış bir savaş var ve buna cevap vereceğiz. Bunları
kimlerin yaptığını bulacağız ve onları saklandıkları delikten çıkartarak
adalete teslim edeceğiz” cümlelerine yer vermiştir. Olayı takip eden
günlerde, Bush yönetimi, saldırıların arkasında Suudi terörist Usame Bin
Ladin ve El Kaide örgütünün olduğuna dair şüphe olmadığını belirterek;
saldırılardan, Afganistan’daki de facto Taliban hükümetini sorumlu
tutmuştur. Başkan George W. Bush, 20 Eylül 2001 ’de Kongre’ye hitaben
yaptığı konuşmada; Taliban’dan bazı isteklerden bulunduktan sonra51;, “
....Her bölgedeki her ulus şimdi bir karar vermek zorundadır. Ya bizimle
birliktesiniz ya da teröristlerle. Bıığiinden itibaren terörizmi barındırmaya ya
da desteklemeye devam edecek herhangi bir ulus ABD tarafından bir düşman
rejim sayılacaktır” diyerek, teröristlerle teröristleri barındıran ve
destekleyen devletler arasında ayırım yapılmayacağının sinyalini
vermiştir.323 324 325 4 Ekim 2001’de İngiliz hükümeti, “11 Eylül 2001 ’de
ABD’deki Terörist Vahşetler için Sorumluluk” başlığı ile bir belge
yayınlamıştır. Belgede, Bin Ladin ve El Kaide’nin özgeçmişine ve
bunların Taliban ile olan ilişkilerine yer

Devletlerinde Gerçekleştirilen Terörist Saldırılar ve Yol Açtığı Gelişmeler Üzerine Bir


Değerlendirme”, a.g.m. ,s. 67-68. Murphy, Sean D., “Contemporary Practice of the United
States Relating to International Law”, AJIL, Cilt 96, Sayı 4, 2002, s. 237-238; Franck, Justin
N.B. ve Javaid Rehman, “Assesing the Legality of the Attacks By the International Coalition
Against Terrorism Against Al-Qaeda and the Taleban in Afghanistan: An Inquiry into the
Self-Defence Argument under Article 51 of the UN Charter”, Journal of Criminal Law,
2004, s. 415.
324
ABD Taliban Rejimini hiçbir zaman Afganistan’ın meşru hükümeti olarak tanımamış
olması nedeniyle ABD talepleri Taliban’a Pakistan aracılığı ile iletilmiştir. Taliban, 11 Eylül
saldırılarına Bin Ladin’in karıştığının kanıtlanması gerektiği hususunda ısrar ederek ABD’nin
isteklerini yerine getirmeyi reddetmiştir. Bkz. Haris, Jhon F. ve Mike Allen, “President Details
Global war on Terrorists and Supporters”, Washington Post. 21 Eylül 2001, s. Al.
325
Address Before a Joint Session of the Congress on the United States Response to the
Terrorist Attacks of September 11, Weekly Comp. Pres. Doc., Cilt 37, s. 1349, 20 Eylül
2001; http://www.whitehouse.gov/news/releases/2001/0920-8.html, (10.05.2002).

154
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

verilmiştir.326 Daha sonra, söz konusu belge ABD tarafından onaylan-


mıştır. 327 328 Taliban’ın ABD’nin isteklerini reddetmesinin ardından, 7
Ekim 200l’de (11 Eylül saldırılarından tam 26 gün sonra), ABD, İngiltere
ile birlikte, egemen bir devlet olan Afganistan’a karşı kapsamlı bir askeri
operasyon başlatmıştır. Aynı gün, ABD, BM Antlaşması’nın 51.
maddesine uygun olarak, doğal olan bireysel ve kolektif meşru müdafaa
hakkı esasında Afganistan’daki El Kaide Örgütü’ne ait terörist eğitim
kamplarına ve Taliban yönetimine ait askeri tesislere karşı
gerçekleştirdiği operasyonlara ilişkin olarak, BM Güvenlik Konseyi’ni
bilgilendirmiştir. 3 İngiltere de benzer argümanları dile getiren ve Af

326
U.K. Release, 10 Downing Street Newsroom, Responsibility for the Terrorist Atrocities in
the United States, http://www.number-10.gov.uk7news.asp?NewsId- 2686, (14 Kasim 2001).
327
Sanger, David E., “White House Approved Data Blair Released", New York Times, 6
Ekim 2001, s. B6.
328
Amerika Birleşik Devletleri’nin BM Daimi Temsilcisi Jhon D. Ncgroponte tarafından 7
Ekim 2001 tarihinde BM Güvenlik Konseyi Başkam’na gönderilen mektupta. ABD’nin 11
Eylül 2001'de, 81 ülkenin vatandaşları dahil yaklaşık beş bin insanın hayatını kaybettiği, dört
sivil havaalanı, Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin ve Pentagondun bir kısmının yıkıldığı New
York, Pennsylvania ve Virginia şehirlerindeki geniş çaplı ve kanlı saldırıların kurbanı olduğu;
Afganistan'daki Taliban rejimi tarafından desteklenen El Kaide Örgütü'nün olayın sorumlusu
olduğuna ilişkin ellerinde ciddi
delillerin bulunduğu; Taliban rejimi tarafından desteklenen ve Afganistan’ı bir üs ola-
••

rak kullanan El Kaide Orgütü’nün 11 Eylül saldırısının sorumlusu olduğu; ABD ve


vatandaşlarına karşı devamlı bir tehdit oluşturduğu; ABD ve uluslararası toplumun tüm
çabalarına rağmen Taliban rejiminin politikasını değiştirmeyi reddettiği; El Kaide Orgütü’nün
Afganistan topraklarından dünya çapında masum insanlara saldıran ve ABD’nin ve
vatandaşlarının çıkarlarını içerde ve dışarıda hedef alan terör birimlerini eğitmeye ve
desteklemeye devam ettiği vurgulanmakta ve'ardından bu saldırılara yanıt olarak ve daha
başka saldırıların gerçekleştirlmesini önlemek ve caydırmak amacıyla ABD’nin, diğer
devletlerle birlikte, BM Antlaşmasfnın 51. maddesine uygun olarak doğal olan bireysel ve
kolektif meşru müdafaa hakkı çerçevesinde operasyonlarını başlattığı bildirilmektedir.
Mektupta, operasyonun El Kaide’nin eğitim kamplarını ve Taliban rejiminin askeri tesislerini
kapsadığı belirtilmekte; sivillerin korunmasına özen gösterileceği ve sivil mülkiyete en az
zarar verileceği taahhüt edilmekte ve ABD’nin, Afgan halkının sıkıntılarını hafifletebilmek
için insani yardım çabalarına devam edeceği belirtilmektedir. Bkz. Letter Dated 7 October
2001 From the Permanent Representative of the United States of America to the United
Nations Addressed to the President of the Security Council, U.N. Doc. S/2001/1946, 7 Ekim
2001, http://www.un.int/usa/s-2001-946htm, (7 Mart 2002).

155

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
ganistan’a yönelik operasyona katıldığım bildiren bir mektubu BM
Güvenlik Konsey’ine sunmuştur.329 Böylece, ABD, Afganistan’a yönelik
askeri müdahalesini, BM Antlaşması’nın 51. maddesine dayanarak, doğal
olan bireysel ya da kolektif meşru müdafaa hakkı esasında
meşrulaştırmıştır.330 Devlet sponsorlu terörizme karşı meşru

329
Bkz. U.N. Doc. S/2001/1947,7 Ekim 2001.
330
ABD, 11 Eylül saldırılarına yanıt olarak Afganistan’a yönelik müdahalesini meş-
nılaştırmak için, ilk olarak, “davetle müdahale“ argümanına dayanabilirdi. Zira, bir devlet
tarafından, ülke devletinin rızasıyla bu devlete müdahale edildiği zaman, BM Antlaşması md.
2/4’deki kuvvet kullanma yasağı ihlal edilmemektedir. Bu müdahale, ülke devletinin toprak
bütünlüğü ya da siyasal bağımsızlığına aykırılık teşkil etmemektedir. Geçmiş yıllarda,
verilmiş bu tür rıza örnekleri vardır. Örneğin Federal Almanya, 1977*dc Mogadişu'ya, bu esasta
müdahale etmiştir. Ancak, bu tür rızanın de jure hükümet tarafından ya da etkin kontrole sahip de
facto hükümet tarafından verilmiş olması gerekmektedir. Aksi taktirde, müdahalede bulunana
devlet md. 2/4’deki kuvvet kullanma yasağını ihlal etmiş olur. Davetle müdahale konusunda
ayrıntılı bilgi için bkz. Schachter, Oscar, “Lawful Use of Force By a State Aganist Terrorist in
Another Country”,a.g.m. , s. 247. Afganistan olayında müdahale daveti, “Kuzey İtti-
fakı’ndan” gelmiştir. Bu davetin kabul edilmesi, Kuzey Ittifakı’nı “meşru” hükümet olarak
tanımayı gerektirecekti. Oysa, ABD, müdahale davetinin geldiği Kuzey İtti- fakı’nı meşru
hükümet olarak tanımak istemiyordu. Bu nedenle, ABD meşru müdafaa argümanını
zayıflatabilecek davetle müdahale argümanına dayanmayı tercih etmemiştir. Bkz. Byers,
Michael, “Terrorism, The Use of Force and International Law After 11 September”,
International Law and Comparative Law Quarterly, Cilt 51, No 2, 2002, s. 404.
İkinci olarak, ABD, 11 Eylül saldırılarına yanıt olarak Afganistan’a yönelik müda-
halesini meşrulaştırmak için insani müdahale argümanına dayanabilirdi. Ko- sova’dakinden
daha kapsamlı ve genel olabilecek bir emsal yaratma kaygısı, insani müdahale” argümanına da
dayanmaktan ABD’yi alıkoymuştur. ABD, “insani müdahale” doktrinine başvurma
konusunda, daima temkinli bir tutum benimsemiştir. Nitekim, 26 Haziran 1999’da ABD
Dışişleri Bakanı Madeleine Albright yaptığı bir açıklamada, Kosova’nın Balkanlar’daki sui
generis bir durum olduğunu ve bu olaydan kaynaklanan dersleri abartmamak gerektiğini
vurgulamıştır. Bkz. US Secretary of State Madeleine Albright, Press Conference With Russian
Foreign Minister Igor Ivanov, Singapur, 26 Haziran 1999,
http://secretary.state.gov/www/statements/1999/9907 26b.html, (12 Mart 2003). Üstelik,
Güvenlik Konseyi, Afganistan’daki yiyecek sıkıntısını da “barışa yönelik bir tehdit” olarak
nitelendirmemiştir. Her halükarda, terörist saldırılara yanıt vermede “insani müdahale”
argümanına başvurmanın açık uyumsuzluğu ABD’yi temkinli bir tutum takınmaya sevk etmiş
ve ABD’yi söz konusu meşrulaştırmaya başvurmaktan engellemiştir. Bkz. Byers, Michael,
a.g.m., s. 405.

156
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

müdafaa hakkı esasında kuvvet kullanma argümanının ileri sürülmesi


ABD için yeni bir şey değildir. 1986’da ABD Dışişleri Bakanı George P.
Shultz’un; “Uluslararası Hukukun bizi teröristleri uluslararası sularda
ya da hava sahasında yakalamaktan; rehinleri kurtarmak için diğer
ulusların topraklarında bunlara saldırmaktan ya da terörist ya da
gerillaları destekleyen, eğiten ve barındıran devletlere karşı kuvvet
kullanmaktan yasakladığını ileri sürmek anlamsızdır" 526 şeklindeki
sözleriyle somutlaşan bu argüman, uluslararası terörizme karşı nasıl yanıt
verilmesi gerektiği konusunda Reagan yönetiminin dış politikasına şekil
vermiş ve “Shultz Doktrini” olarak isimlendirilmiştir.527 1 1 Eylül 2001
ve sonrası dönemde yaşanan gelişmeler, ABD’ye, devlet destekli
terörizme karşı Shultz Doktrini benzeri bir doktrini uygulama fırsatı
vermiştir.
11 Eylül saldırılarına yanıt olarak ABD, meşru müdafaa iddiasını,
birbiriyle ilişkili iki önermeye dayandırmıştır. İlk olarak, ABD, 11 Eylül
terörist saldırılarını, BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde bir “silahlı
saldın” olarak nitelendirmiştir. İkinci olarak, El Kaide tarafından
gerçekleştirilen ABD’ye yönelik “silahlı saldınlann”, kontrol ettiği
Afganistan topraklannın bu örgüt tarafından bir operasyon üssü olarak
kullanılmasına izin veren Taliban rejimine izafe edilmesi gerektiği ve
Uluslararası Hukukun, teröristler tarafından saldınya uğramış bir devlete,
bunlan banndıran devletlere karşı meşru müdafaa esasında kuvvet
kullanma hakkı verdiği önermesine dayanmıştır.528 Nite- 331 332

ABD’nin izlediği meşru müdafaa argümanına dayanma stratejisi, sonuçlan itibariyle, çok
önemlidir. ABD, davetle müdahale ya da insani müdahale argümanlanna dayanmış olsaydı, bir
çok devlet buna itiraz etmeyecekti. Fakat, bir başka sefer, tek başına ya da 11 Eylül
koşullannın olmadığı durumlarda kuvvet kullanması gerektiğinde münferiden askeri kuvvet
kullanması çok daha zor olacaktı. Bkz. Byers, Michael, a.g.m., s. 410.
332
^ Shultz, George P., Low-Intensity Warfare : The Challenge of Ambiguity, Remarks by
George P. Shultz, Secretary of State, before the Low-Intensity Warfare Conference, National
Defence University, Washington, 25 Ocak 1986, s. 7 ve 11-12. Benzer görüş için bkz. Shultz,
Richard H., “Can Democratic Governments Use Millitary Force in the War Against
Terrorism?’’, World Affairs, Cilt 148, No 4, 1986, s. 210,212-213.
527
Maogoto, Jackson Nyamuya, a.g.m., s. 422-423.
528
Ratner, Steven R., a.g.m., s. 906-907.

157

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
kim, Afganistan’a yönelik hava saldırılarının başlatılmasından hemen
sonra yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Başkan George W. Bush,
“Taliban rejimi, teröristleri destekleyerek ve barındırarak cinayetleri
bizzat kendisi işlemiştir” diyerek; 11 Eylül saldırılan için doğrudan
Afganistan hükümetini sorumlu tutmuştur.333 Böylece, ABD’nin terörizm
karşıtı mücadelesinde bundan sonra teröristlerle teröristleri destekleyen
ya da barındıran devletler arasında ayınm yapmayacağı ve bunlan denk
sayacağı açık hale gelmiştir.334

2 . 1 1 Eylül 2001 Terörist Saldırılarının BM Antlaşması Md. 51


Çerçevesinde “Silahlı Saldırı” Şartı Bakımından Değerlendirilmesi

a. BM Güvenlik Konseyi’nin 11 Eylül Terörist Saldırılarını “Silahlı


Saldırı ” Olarak Kabul Edip Etmediği
11 Eylül saldırılannı takiben Güvenlik Konseyi, 12 Eylül 2001 tarih
ve 4370 sayılı toplantısında, 1368 (2001) sayılı kararı kabul etmiştir.
Güvenlik Konseyi, Kararın önsözünde, BM Antlaşmasfnm amaç ve
ilkelerini tekrar teyit ederek, terörizmin neden olduğu uluslararası barış ve
güvenliğe yönelik tehditlerle her türlü araçla mücadele etmeye karar
vermiş ve BM Antlaşması’na uygun olarak, bireysel ya da kolektif
nitelikli doğal olan meşru müdafaa hakkını tanımıştır. Güvenlik Konseyi,
Kararın işlevsel 1. paragrafında ise, 11 Eylül 2001 tarihinde New York,
Washington D.C. ve Pennsylvania’da meydana gelen dehşet verici
terörist saldırılan açıkça ve en sert şekilde kınamış ve herhangi bir
terörizm fiili gibi bu tür fiileri, uluslararası banş ve güvenliğe yönelik bir
tehdit olarak nitelendirmiştir. Kararın 5. ve 6. paragraflannda ise Konsey,
11 Eylül 2001’de meydana gelen terörist saldınlara yanıt vermek için
gerekli tüm tedbirleri almaya ve BM

333
“Bush’s Remark on U.S. Military Strikes in Afghanistan”, New York Times. 8 Ekim
2001, s. B6.
334
Jinks, Derek, “State Responsibility for Sponsorship of Terrorist and Insurgent Groups:
State Responsibility for the Acts of Private Armed Groups”, Chicago Journal of
International Law, Cilt 4, Sayi 1,2003, s. 85.

158
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Antlaşması’ndan doğan sorumluluklarına uygun olarak her türlü terörizm


ile mücadele etmeye hazır olduğunu bildirmiş ve meseleyi, elde tutumaya
devam etmeye karar vermiştir. 335 Bu noktada Konsey, gerekli tüm
tedbirleri almaya hazır olduğunu belirterek, zımnen ABD’yi, askeri
hazırlıklarını tamamladıktan sonra kuvvet kullanmak için kendisinden
izin istemeye teşvik etmiştir.
Güvenlik Konseyi, 28 Eylül 2001’de 4385 sayılı toplantısında ise,
VII. Bölüm altında, 1373 (2001) sayılı Kararı kabul etmiştir. Güvenlik
Konseyi’nin 1373 (2001) sayılı Kararın önsözünde, 1368 (2001) sayılı
Kararda da tekrar edildiği gibi, BM Antlaşması’na uygun olarak, bireysel
ya da kolektif doğal olan meşru müdafaa hakkını yeniden onaylamış;
terörizmin finansmanın önlenmesi, terörist örgütlerin mal varlıklarının
dondurulması, teröristlerin desteklenmemesi ve bunlara güvenli bölgeler
sağlanmaması gibi konularda üye devletlere bağlayıcı yükümlülük
getirmiş; üye devletlere; aralarında kapsamlı bilgi değişiminde
bulunmaları için işbirliği çağrısı yapmış ve bu gibi tedbirlerin devletler
tarafından yerine getirilmesini gözetlemek üzere ve devamlı faaliyette
bulunacak bir Güvenlik Konseyi Komitesi kurulmasına karar vermiştir.336
Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı Kararı incelendiğinde, Güvenlik
Konseyi’nin söz konusu Kararda; ABD’ye kuvvet kullanması için izin
vermekte olduğu ileri sürülebilecek bir üslup kullanılmış olması dikkat
çekmektedir. Bu üslup, “terörist varlıkların” dondurulmasına ilişkin çok
sayıdaki hüküm arasına gizlenmiş olup; anahtar pasaj, 2(b) paragrafında;
şu şekilde yer almaktadır: “Güvenlik Konseyi... BM Antlaşması VII.
Bölüm altında hareket ederek... ayrıca ... dahil her devletin terörist
eylemlerin işlenmesini önlemek için gerekli adımlan atmalarına da karar
verir.” Bu üslup, örneğin Güvenlik Konseyi’nin 678 sayılı Kararda
kuvvet kullanılmasına izin veren “tüm gerekli vasıtaları kullanma”, 1999
Kosova müdahalesini meşrulaştırmak için kullanılan

335
U.N. Doc. S/RES/1368 (2001). 12 Eylül 2001’de BM Genel Kumlu da saldırılan kınayan
56/1 (2001) sayılı Karan kabul etmiştir. Genel Kurul, Güvenlik Konseyi’nin aksine, 56/1
(2001) sayılı Kararda meşru müdafaa hakkına hiç atıf yapmamıştır. Bkz. U.N. Doc.
A/RES/56/1.
336
U.N.Doc. S/RES/ 1373(2001).

159

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
“zımni yetkilendirme” ya da Irak’daki uçuşa yasak bölgeleri meşru-
laştırmak için kullanılan “somut ihlal” argümanlarından birazcık farklılık
göstermesine karşın; bunlardan daha iyi bir VII. Bölüm yetkilendirmesi
sağlamaktadır. 337 Karan; kuvvet kullanılmasına izin veriyor olarak
yorumlamak zorunlu olmamakla birlikte,338 1 3 73 sayılı Karann geniş
yorumuna dayanan bu argüman, ABD’ye, en azından makul bir hukuksal
gerekçe sağlayabilirdi. Fakat bundan yararlanacak tek devlet ABD
değildi. 1373 sayılı Karann terörizme karşı kuvvet kullanılmasına izin
vermekte olduğu argümanının Çin ve Rusya gibi devletler tarafından ileri
sürülebilme olasılığı; ABD’nin neden bu Karara dayanmadığını izah
etmektedir. Washington; açıkça bu devletlerin yararına olabilecek bir
emsal yaratmayı çıkarlanna aykın bulmuştur. 339 ABD, Afganistan
harekatı için Güvenlik Konseyi’nden gerekli izni alabilecek bir
pozisyonda olmasına rağmen, bu yönde hiçbir teşebbüste bulunmaksızın,
Afganistan’a yönelik müdahalesini meşru müdafaa hakkına dayanarak
gerçekleştirmeyi tercih etmiştir. ABD’nin, kolektif güvenlik
mekanizmasını devre dışı bırakan yaklaşımı, ABD’nin Kyoto Protokolü,
Uluslararası Ceza Mahkemesi ve diğer çok taraflı Antlaşmaları
reddetmesiyle somutlaştığı gibi, artan tek taraflılık politikasıyla izah
edilebilir.340 ABD’nin bu tutumu, örneğin Jonathan I. Chamey tarafından,
BM kolektif güvenlik sistemine zarar veren ve arzulanmayan bir emsal
oluşturduğu ve bunun uzun vadeli ABD çıkaralannı zayıflatacağı
esasında, eleştirilmiştir. 341 Öte yandan, Güvenlik Kon- seyi’nin olaya
ilişkin uygulamaları da olağan dışı bulunmuştur. BM Güvenlik
Konseyi’nin, 1368 (2001) ve 1373 (2001) sayılı Kararlarında, terörist
saldırılan, meşru müdafaa hakkını hukuksal olarak ve mantıksal olarak
etkinleştirmeyen “uluslararası banş ve güvenliğe yöne

337
Byers, Michael, a.g.m., s. 402.
338
Örneğin Christopher Greenwood, 1373 (2001) sayılı Güvenlik Konseyi Kararının,
terörizme karşı kuvvet kullanmaya izin veren bir karar olduğu görüşünü kesinlikle kabul
etmemektedir. Bkz. Greenwood, Christopher, a.g.m., s. 309.
339
Michael Byers, a.g.m., s. 403.
5,6
Ulfstein, Geir, “Terrorism and Use of Force”, Security Dialogue, Cilt 34, No 2, 2003, s.
157.
341
Bkz. Chamey, Jonathan I., “The Use of Force Against Terrorism and International Law”,
AJIL, Cilt 95, Sayı 4, 2001, s. 835 ve 838-839.

160
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

lik bir tehdit “olarak nitelendirmiş olması; saldırganı ve bir silahlı


saldırının varlığını tespit etmeksizin meşru müdafaa hakkını teslim etmiş
olması; VII. Bölüm altında kabul edilen ve dolayısıyla üye devletlere
bağlayıcı yükümlülükler getiren 1373 sayılı Kararda terörizmin finans-
manının önlenmesi ve terörist varlıkların dondurulması gibi konularda W
C'JO

tedbirleri uygulamaya koymuş olması nedeniyle eleştirilmiştir.


Bu bağlamda belirtilmesi gereken ilk husus, 11 Eylül saldırılarının
hem ABD ceza hukuku hem de Uluslararası Hukuk342 343 çerçevesinde
suç olduğudur. Ancak, 11 Eylül olaylarının “uluslararası suç” olarak tarif
edilmesi, bu saldırıların ayrıca “uluslararası barış ve güvenliğe yönelik
tehdit veya silahlı saldın” sayılmayacağı anlamına gelmemektedir.
Güvenlik Konseyi, “uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit” ve
“silahlı saldın” kavramlannı, hiçbir zaman birbirlerini dışlayacak şekilde
değerlendirmemiştir. 344 Nitekim, 1990 Körfez Krizi sırasındaki Güvenlik
Konseyi uygulaması bu durumu kanıtlamaktadır. Güvenlik Konseyi, 6
Ağustos 1990 tarihli 661 sayılı Kara- nnda Irak’ın Kuveyt’i işgalini
“uluslararası banş ve güvenliğe yönelik bir tehdit” olarak nitelendirerek,
VII. Bölüm altındaki md. 41 çerçevesinde, Irak’a kapsamlı ekonomik
müeyyideler koymuştur. Güvenlik Konseyi aynı Karann önsözünde ise,
Kuveyt’in bireysel ya da kolektif

Eleştiriler için bkz. Cassese, Antonio, “Terrorism Is Also Distrupting Some Crucial Legal
342

Categories of International Law”, a.g.m., s. 996; Portela, Clara , “Terrorism and the Use of
Force”, BITS Research Note, Haziran 2002, http://www.bits.de/
public/reasarchnote/m02-2.htm, (18 Ekim 2002).
? M

Örneğin Antonio Cassese, 11 Eylül saldırılarının “barışa yönelik tehdit" yerine “insanlığa
karşı suç" olarak karakterize edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Cassese Cezayir, Türkiye,
Hindistan ve Sri Lanka tarafından iletilen terörizmin “insanlığa karşı suçlar" olarak Uluslar
arası Ceza Mahkemesinin yetkisi altına girmesi gerektiğine ilişkin bir önerinin, başta ABD
olmak üzere pek çok devlet tarafından reddedilmiş olduğunu hatırlatarak, söz konusu
yaklaşımın benimsenmesi halinde, terörizmin hem Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü ‘nün
7. maddesi altında hem de Uluslararası Örf ve Adet Hukuk çerçevesinde suç teşkil edeceğine
işaret etmektedir. Bkz. Cassese, Antonio, “Terrorism Is Also Distrupting Some Crucial Legal
Categories of International Law", a.g.m., s. 993- 994.
344
Murphy, Sean D.,“Terrorism and the Concept of “Armed Attack" in Article 51 of the UN
Charter", a.g.m., s. 49; Greenwood, Christopher, a.g.m., s. 307.

161

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
meşru müdafaa hakkının varlığını da teyit ederek işgale, aynı
zamanda bir silahlı saldırı muamelesi yapmıştır.345
Belirtilmesi gereken ikinci önemli husus ise, 51. madde altında meşru
müdafaa hakkının “doğal” bir hak olduğu ve bu hakkın kullanılmasının
Güvenlik Konseyi’nin hiçbir ön iznini gerektirmeyeceğidir. 346 Aksi
taktirde, Thomas M. Franck’ın da işaret ettiği gibi, devletler, Güvenlik
Konseyi izin verinceye kadar, kendilerini savunma hakkından mahrum
bırakılmış olsalardı, hiçbir devlet BM Orgütü'nde kalmazdı.347 Bununla
birlikte, Güvenlik Konseyi, BM Antlaşması çerçevesinde; dört temel
unsurla karekterize edilen bir mahkeme fonksiyonuna sahiptir. Bu
özelliklerden ilki, md. 51 çerçevesinde, devletlerin bildirim
yükümlülüğüdür. Bu yükümlülük, BM üyesi devletleri, aldıkları
tedbirlerin şeffaf ve uyumlu bir meşrulaştırmasını Güvenlik Konseyi’ne
sunmaya zorlamaktadır.348 İkinci özellik, Güvenlik Kon
345
S/RES/661(1990).
346
Ulfstein,Geir, a.g.m., s. 154; Chamey, Jonathan I., a.g.m., s. 835.
347
Franck, Thomas M., “Terrorisnı and Right to Self-Defence”, AJIL, Cilt 95, Sayı 4, 2001, s.
840.
348
BM Antlaşmasfnın 51. maddesinin devamı gereği, meşru müdafaa esasında kuvvet
kullanan üye devletler, aldıkları tedbirleri derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirmekle yü-
kümlüdürler. Bilgi vermek, meşru müdafaa hakkını kullandığını iddia eden tarafın yü-
kümlülüğündedir. Nitekim, UAD, Nikaragua Davasfna ilişkin olarak verdiği kararın 105.
paragrafında bu hususun önemine işaret etmiştir. Divan’a göre, ABD’nin Nikaragua’ya karşı
gerçekleştirdiği eylemler meşru müdafaa tedbirleri olsaydı, BM Antlaş- ması’nın 51.
maddesine uygun olarak, bu durumu BM Güvenlik Konseyi’ne bir raporla bildirmesi
gerekirdi. Oysa, Washington’u saldın ile suçlayan Nikaragua böyle bir bildirimde
bulunmuştur. Yargıç Schwebel, ABD’nin Konsey’e bildirimde bulunmamış olmasını, “doğası
itibariyle gizli savunma tedbirlerinin” Konsey’e bildirilmesinin zorunlu olmadığı şeklinde
meşrulaştırmak istemiştir. Yargıç Schvvebel’in söz konusu girişimini eleştiren Rain
Mullerson, Schvvebel’in söz konusu argümanın Uluslararası Hukukta daha önce hiç
duyulmamış bir “gizli meşru müdafaa" kavramını gündeme getirdiğine işaret ederek,
uluslararası toplumun devlet destekli terörizmi onaylayan meşru örtülü operasyonları kabul
etmeye henüz hazır olmadığını; saldırganın tersine savunma durumunda olan bir devletin
eylemlerini gizlemesi için bir nedenin olmayacağını belirtmiştir. Bkz. Mullerson, Rain,
a.g.m., s. 19.
BM Antlaşması’na göre, meşru müdafaa hakkı kapsamında alınan tedbirlerin Güvenlik
Konseyi’ne bildirilmesine ilişkin yükümlülüğün ihmali halinde bunun hak düşürücü bir
niteliğe sahip olmadığı görülmektedir. Nitekim Nikaragua Davası’nda UAD, 51. maddeye
uygun olarak. Güvenlik Konseyi'ne durumu bildirme yükümlülüğünün uluslararası teamül
hukukunun bir parçasını da teşkil etmekle birlikte, bu yükümlülüğün esasa ilişkin değil fakat
prosedürel bir zorunluluk olduğunu ifade etmiştir. Yani, Divan’a göre bu yükümlülüğün
ihmali halinde, meşru müdafaa hakkı ortadan kalkmamaktadır. İlgili devletin durumu
Konsey'e bildirmesi, bir bakıma, o devletin haklı bir konumda olduğuna dair inancı

162
Telif hakkı olan materyal
Fatma Taşdemir

göstermektedir. Aksi bir durumda ise, ilgili devletin, haklılığı hususunda kuşkularının
olduğuna işaret etmektedir. Ancak, bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, meşru
müdafaa kapsamındaki eylemlerin yasallığının bir karinesi değildir. Ayrıntılı bilgi için bkz.
Aral, Berdal, a.g.e., s. 39-40. Üstelik, bildirim koşulu, meşru müdafaa tedbirleri alan BM üyesi
bir devleti meşru müdafaa iddiasını desteklemek içim kanıt sunmak zorunda bırakmaktadır.
Nitekim, Nikaragua Davası'nda Divan, 230-234 ve 248-249. paragraflarda, meşru müdafaa
esasında kuvvet kullanıldığına ilişkin iddianın, mutlaka bir silahlı saldırının ve saldırganın
kimliğinin güvenilir bir kanıtla desteklenmesi gerektiğini benimsemiştir.

163
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

seyi’nin meşru müdafaa hakkını askıya alma yetkisidir.349 Bu çerçe-


vede Güvenlik Konseyi’nin VII. Bölüm altında hareket ederek kabul
ettiği 1373 (2001) sayılı Kararda aldığı tedbirlerin, meşru müdafaa
hakkının yerine geçeçek nitelikte zorlama tedbirleri olduğunu söylemek
mümkün değildir. Güvenlik Konseyi’nin 11 Eylül saldırılarına ilişkin
olarak kolektif güvenlik mekanizmasını işletmemiş olması, iz

349
BM Antlaşması'nın 51. maddesi çerçevesinde meşru müdafaa eylemine, sadece Güvenlik
Konseyi uluslararası barış ve güvenliği sağlamak için harekete geçene kadar izin
verilmektedir. Bu bağlamda Güvenlik Konseyi, olayın arka planını dikkatli bir şekilde
incelesin ya da incelemesin, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak veya muhafaza etmek
için uygun gördüğü eylemleri alma hakkına yetkilendirilmektedir. Konsey, uluslararası barış
ve güvenliği sağlamak için gerekli önlemleri aldığı anda da bu hak sona ermektedir. Konsey'in
alabileceği eylem türleri çok çeşitlidir. Konsey, interalia,
Meşru müdafaa hakkını kullandığını iddia eden devletin haklılığına hükmedebilir; Meşru
müdafaa hakkının devamına karar verebilir; Taraflara genel bir ateşkes çağrısında bulunabilir;
Tarafların askeri kuvvetlerinin başlangıçtaki mevzilerine çekilmesini isteyebilir; Meşru
müdafaa hakkını kullanan devleti gerçekte “saldırgan” ilan edebilir; Meşru müdafaa hakkını
kullandığını ilan eden devletin kendi başına gerçekleştirdiği eylemine, müşterek güvenlik
tedbirlerine yol vermek maksadıyla, son vermesini isteyebilir.
Her halükarda. Güvenlik Konseyi’nin bu hususta alacağı karar, etkili bir sonuç üretmesi
kaydıyla, tüm BM üyesi devletler için bağlayıcıdır. Yani Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararın,
saldırgan devletin kazanımlarmı etkisiz kılacak nitelikte olması gerekmektedir. Aksi taktirde,
mağdur devletin meşru müdafaa hakkının devam ettiği kabul edilmektedir. Meşru müdafaa
hakkı kapsamında bir devletin, aldığı silahlı tedbirlere hukuksal bir zorunluluk olarak son
vermesi için. Güvenlik Konseyi'nin bu yönde somut ve bağlayıcı bir kararının olması
gerekmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Aral, Berdal, a.g.e., s. 37-38.

163

kkı olan mater


Fatma Taşdemir
lemeyi tercih ettiği yolun hukuksal olmadığı anlamına
gelmemektedir. Uluslararası barış ve güvenliğin korunması ve
sağlanmasından öncelikle sorumlu bir organ olarak Güvenlik Konseyi,
gerekli gördüğü adımlan atmakta fiilen serbesttir. BM Antlaşması
tarafından Güvenlik Konseyi’nin eylemlerine getirilen tek sınır, BM
Antlaşmasının amaçlanna ve ilkelerine uygun davranmasıdır. Bu olayda,
Güvenlik Konseyi, uluslararası banş ve güvenliğin korunması ve
sağlanması konusundaki görevlerini yerine getirmekte aktif bir rol
almayarak, uluslararası banş ve güvenliğin korunması ve sağlanmasından
öncelikle sorumlu bir organ olma rolünün zaranna davranmıştır.350
BM Antlaşması’nı hazırlayanlar tarafından doğrudan öngörülmeyen
üçüncü özellik, VII. Bölüm altında Güvenlik Konseyi’nin meşru müdafaa
hakkının kullanılmasına izin vermedeki rolü ve bu yöntemle meşru
müdafaa hakkının sınırlarını aşacak eylemleri meşrulaştırmasıdır.
Güvenlik Konseyi’nin üçüncü rolü Konsey adına ya da Konsey’in izni ile
gerçekleştirilen meşru müdafaa tedbirlerini kolektif güvenlik
mekanizmasına dahil edebilmektedir. Bu durum meşru müdafaa hakkının
sınırlarını, “silahlı saldırının” geleneksel parametrelerine girmeyen yeni
saldın türlerine doğru genişletebilecektir.351 Meşru müdafaa kavramının
kontrollü genişlemesini ifade eden bu uygulamanın, ilk bakışta, BM
Antlaşması sisteminin esnekliğini koruyacağı söylenebilir.352 Ancak, söz
konusu uygulama, meşru müdafaa esaslı kuvvet kullanmaları teşvik
ederek, BM Antlaşması’nda öngörülen kolektif güvenlik mekanizmasını
zayıflatma riski taşımaktadır.353
BM Antlaşması’m hazılayanlar tarafından doğrudan öngörülmeyen
son özellik ise, Güvenlik Konseyi’nin; meşru müdafaa esasında ger-
çekleştirilen eylemlerin bu esasta olup olmadığına ilişkin şüpheleri
ortadan kaldıncak ex post/sonradan ya da ex ante/erken uygun bulma
olasılığıdır. Ex ante meşru müdafaa hakkına başvurmak, Güvenlik
Konseyi’nin 11 Eylül saldırılarına yasal reaksiyonunun en çarpıcı

350
Pórtela, Clara, “Terrorism and the Use of Force”, BITS Research Note, Haziran 2002,
http://www.bits.de/public/reasarchnote/m02-2.htm, (18 Ekim 2002).
351
Stahn, Carsten, a.g.m., s. 21.
352
Stahn, Carsten, a.g.m., s. 21.
353
Chamey, Jonathan I., a.g.m., s. 839.

164
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

özelliklerinden birisidir. Bununla birlikte, Güvenlik Konseyi’nin,


1368 ve 1373 sayılı Kararlarda, özel olarak meşru müdafaa tedbirlerini
alacak olan devleti ve bu tedbirlere maruz kalacak olan hedef birimi
belirtmeksizin meşru müdafaa hakkını teslim etmiş olmasını, terörist
saldırılara karşı Güvenlik Konseyi’nin izniyle meşru müdafaa hakkının
kullanılması şeklinde yeni bir yasal dayanak olarak yorumlamak mümkün
değildir. Güvenlik Konseyi’nin bu uygulaması, meşru müdafaa hakkının
kullanılmasına yol açan “ silahlı saldın” koşulunun gerçekleşmiş olduğu
argümanını güçlendirmeye hizmet etmektedir.550 Güvenlik Konseyi, 11
Eylül olaylannı, henüz ex post olarak “silahlı saldın” olarak nitelendiren
bir karar kabul etmemiş ve dolayısıyla “Sonsuz Özgürlük Operasyonunu”
meşru müdafaa olarak onaylamamış olmasına rağmen,55111 Eylül
saldınlannda gerçekleştirilen şiddet düzeyinin md. 51 çerçevesinde
“silahlı saldın” niteliğinde olduğu konusunda yaygın bir konsensüs
vardır.

b. Uluslararası Toplumun 11 Eylül Saldırılarına ve Sonsuz


Özgürlük Operasyonuna Yönelik Tepkileri
12 Eylül 2001’de, NATO’nun karar organı olan Kuzey Atlantik
Konseyi, almış olduğu bir kararda, saldınlan kınayarak, bu saldınlann
Amerika Birleşik Devletleri’ne dışardan yöneltildiğine karar verilmesi
halinde, Washington Antlaşması’mn, Avrupa ya da Kuzey Amerika’da
bir ya da daha fazla müttefike karşı gerçekleştirilen bir silahlı saldınnm
tüm müttefiklere karşı gerçekleştirilmiş sayılacağını belirten
5. maddesinin kapsamında bir fiil olarak kabul edileceğine karar ver-
miştir.552 2 Ekim 2001’de NATO Genel Sekreteri Lord Robertson, 11
Eylül saldırılarının sorumlusunun, Taliban tarafından barındırılan El

550
Greenwood, Christopher, a.g.m., s. 310.
551
Güvenlik Konseyi, 4413 sayılı toplantısında kabul ettiği 12 Kasım 2001 tarih ve 1377
(2001) sayılı Kararında; 4415 sayılı toplantısında kabul ettiği 14 Kasım 2001 tarih ve 1378
sayılı (2001) Kararında ve 4452 sayılı toplantısında kabul ettiği 16 Ocak 2002 tarih ve 1390
(2002) sayılı Kararında “Sonsuz Özgürlük Harekatını”, md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa
hakkı olarak onaylamamıştır.
Bkz. NATO Press Release, No. 124, Statement by the North Atlantic Council, 12 Eylül
2001; http://www. nato.int/docu/pr/2001 /p01.124e htm, (3 Nisan 2004).

Telit hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Kaide Örgütü olduğuna ilişkin kanıtların “açık ve ikna edici” olduğuna ve
11 Eylül saldırılarının ABD’ye dışardan yöneltildiğine ve bu nedenle;
Washington Antlaşmasının 5. maddesi tarafından kapsanan bir fiil olarak
sayıldığına karar vermiştir.354 Böylece, NATO’nun söz konusu karan ile,
meşru müdafaa esasında kuvvet kullanmanın hukuki olabilmesi için
öngörülen, uluslararası sistemin uygun kurumlan tarafından kanıtlann
yeterli bulunması koşulu, bir başka ifade ile “kanıtsal test /evidentiary
test” kriteri karşılanmıştır.355
Benzer şekilde, Amerikan Devletleri Örgütü (OAS), 21 Eylül 2001’de
almış olduğu bir kararla, Rio Anlaşması’nın ilgili hükümlerine uygun
olarak, 11 Eylül saldırılarını bütün Amerikan devletlerine karşı yapılmış
bir saldın olarak nitelendirmiş, Rio Anlaşmasına taraf tüm devletlerin
kıtada barış ve güvenliği sağlamak için etkin karşılıklı yardım
sağlayacaklarını açıklamıştır.356 Ayrıca, Avnıpa Birliği (AB) bünyesinde
gerçekleştirilen 21 Eylül 2001 tarihli Olağanüstü Brüksel Zirevesi’nde de
ABD’ye destek kararı çıkmıştır.357
ABD, Afganistan’a yönelik “Sonsuz Özgürlük Harekatını” başlattığı
zaman ABD’nin bu harekatı, bir silahlı saldırıya karşı meşru müdafaa
hakkının yerinde bir icrası olarak dünyanın çeşitli kompartmanlarından
destek almış; ABD’nin 11 Eylül olaylarını silahlı saldırı olarak
değerlendirmesi diğer devletler tarafından kabul edilmiştir.358
İngiltere, Afganistan’a yönelik hava saldırılarına doğrudan katıl-
mıştır. NATO üyesi devletler yanında Gürcistan, Umman, Pakistan,
••

Filipinler, Katar, Suudi Arabistan, Tacikistan ve Özbekistan, ABD'ye,


hava sahasını kullandırma ve diğer askeri kolaylıklar sağlamak için

354
http://www.nato.inl/docu/speech/200l/s0l002a.htni, (3 Nisan 2004).
355
Franck, Thomas M., a.g.m., s. 842-843.
356
Bkz. O.A.S. RES. RC. 24/RES.1/0İ; http://www.oas.org/OASpage/crisis/ RC. 24e. htm,
(3Nisan 2004).
357
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Amerika Birleşik Devletlerinde...”,
a.g.m., s. 74-75.
358
Murphy, Sean D., “Terrorism and the Concept of “Armed Attack” in Article 51 of the UN
Charter”, a.g.m., s. 49.

166
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

çeşitli yardım tekliflerinde bulunmuşlardır.359 Çin, Rusya Federasyonu,


Mısır ve Meksika gibi diğer lider devletler de ABD’nin Afganistan’a
yönelik harekatını desteklemişlerdir. 56 üyeli İslam Konfe- •• • ••
ransı Örgütü (IKO), ABD’ye, askeri yanıtını Afganistan dışına geniş-
letmeme çağrısında bulunmuş fakat Afganistan’a karşı gerçekleştirilen
askeri eylemleri kmamamıştır. 21 üyeli Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği
Forumu, 11 Eylül saldırılarını kınayan bir açıklama yayınlamış fakat
ABD liderliğindeki saldırılar konusunda sessiz kalmıştır. İKÖ’nün ve
Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu’nun ABD’nin meşru müdafaa
esasında hukukileştirilen Afganistan’a yönelik harekatına sessiz kalmış
olmalarını, UAD’m 1951 tarihli İngiltere-Norveç Balıkçılık Davası
Karan’nın 116 ve 139. paragraftan çerçevesinde, ABD’nin eylemini kabul
ettikleri şeklinde ya da en azından buna tolerans gösterdikleri şeklinde
yorumlamak mümkündür.360
Yine, Avusturalya, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Almanya, İtalya,
Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Türkiye ve İngiltere, Afganistan’da
askeri konuşlandırma olduğunda kara birliklerini kullandırma
taahhüdünde bulunmuşlardır.361 Çok az sayıda devlet ABD’nin •

askeri harekatını kınamıştır. Bu devletlerden Küba, Malezya ve Iran


ABD’nin Afganistan’a yönelik müdahalesini oldukça nezaketli bir
üslupla; Irak, Sudan ve Kuzey Kore ise sert bir uslupla kınamıştır. 362
Sonuç olarak, 11 Eylül olaylarına ve Sonsuz Özgürlük Harekatı’na
yönelik uluslararası toplumun gösterdiği tepkiler birlikte değer-
lendirildiğinde, 11 Eylül saldırılarının büyüklüğünün etkisiyle; bir “silahlı
saldın” olarak kabul edildiği ve dolayısıyla ABD’nin Afganistan’a
yönelik meşru müdafaa esaslı müdahalesinin meşru kabul edildiği
söylenebilir.

359
Murph, Sean D., “Contemporaray Practice of the ....”, a.g.m., s. 248.
360
Ratner, Steven R„ a.g.m., s. 910.
361
Murph, Sean D., “Contemporaray Practice of the ....”, a.g.m. , s. 248; Ratner, Steven R.,
a.g.m., s. 909.
362
Ratner, Steven R., a.g.m., s. 909.

167

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
3. 11 Eylül Saldırılarının Md. 51 Çerçevesinde ^Silahlı
M

Saldın” Kavramının Yorumlanması Üzerinde Doğurduğu Etkiler a.

M d. 51 ve Ağırlık Koşulu
11 Eylül saldırılarının ölçüsü ve bunların insan hayatına ve mülkiyete
verdiği zarar, kuşkusuz NATO, OAS, AB gibi örgütlerin ve münferit
devletlerin bu saldırılan, BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde bir “silahlı
saldın” olarak nitelendirmelerinde rol oynayan önemli faktörlerden birisi
olmuştur. Gerçekten, saldınlann etkisi, bir devletin hava kuvvetleri
tarafından gerçekleştirilebilecek büyük ölçekli bir saldınya eşdeğerdi.363
Bu durum, Nikaragua davasında UAD’ın md. 51 çerçevesinde “silahlı
saldınnın” tanımlanmasında bir “ölçü ve etki” testi ortaya koyarak tesis
ettiği “önemli ölçü” koşulunun sonraki devlet uygulaması tarafından
ortadan kaldırlmadığını, “ağırlık” koşulunun terörist eylemler
bakımından hala önemini koruduğunu göstermektedir.364
11 Eylül saldırılarının “silahlı saldırı” olarak nitelendirilmesinde rol
oynayan bir başka önemli faktör ise, uluslararası toplumun El Kaide
tarafından gerçekleştirilen 11 Eylül saldırılarının, 1993’te Dünya Ticaret
Merkezi’nin bombalanması, 1998’de Nairobi ve Kenya’daki ABD
elçiliklerinin bombalanması, 2000’de Yemen’de “USS Cole” gemisine
düzenlenen terörist saldırılar gibi ABD’ye yönelik devam eden bir saldırı
kampanyasının bir parçası olduğuna ve aynı seride gerçekleştirilmek
üzere daha fazla saldırının planlanmakta olduğuna ikna olmalarıdır.365
Nitekim, 11 Eylül saldırılarını takiben; ABD ve birkaç Avrupa ülkesinde
gerçekleştirilmek üzere daha fazla saldırının planlanmakta olduğunu itiraf
eden kişiler yakalanmıştır. Sonsuz Özgürlük Harekatı başladıktan sonra
da ABD birlikleri, Afganistan’da, El Kaide Örgütü tarafından ABD’ye
yönelik yeni saldırıların planlandığını teyit eden kanıtsal belgeler ele
geçirmiştir.366

363
Rowe, Peter, a.g.m., s. 308.
364
Sthan, Carsten, a.g.m., s. 37.
5M
Rowe, Peter, a.g.m., s. 309.
366
O’Connell, Mary Ellen, “The Myth of Preemptive Self-Defense”, 2002,
http://www.asil.org./ taskforce/oconnell.pdf, (12 Şubat 2003).

168
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Bu durum, terörizm bağlamında, md. 51 altında, silahlı saldırıya


ilişkin “ağırlık” koşulunun bir başka boyut daha kazanmış olduğunu
göstermektedir. 11 Eylül saldırılarıyla birlikte silahlı saldın, terörist
eylemlerin devamlılığı ve terörist eylemler nedeniyle devletin uğradığı
zarann ciddiliği gibi iki farklı kriter esasında belirlenen bir “ağırlık eşiği”
temelinde tanımlanmaktadır. Terörist saldınlann silahlı saldın şartını
karşılayıp karşılamadığını belirlemede başvurulan “kümülatif etki
-olaylann toplamı teorisine/accumulation of events” dayanan bu
yaklaşım, doktrinde geliştirilmiş yeni bir yaklaşım değildir. 367 Örneğin
terörist eylemlere ilişkin olarak meşru müdafaa hakkının yorumunda orta
yol benimseyen James Rowles, büyük ölçekli ve devam eden terörist
saldınlann; koşullara bağlı olarak; meşru müdafaa hakkına yol
açabileceğini savunmuştur. 368 James Rowles gibi terörizm bağlamında
meşru müdafaa hakkının yorumunda orta yol benimseyen Cassese’nin
silahlı saldınya ilişkin tanımı, “... “Silahlı saldırı ” demek ya zarar gören
devletin ülkesi içinde ya da ülkede ya da dışarda (bir başka devlette ya da
uluslararası hava sahası ya da uluslararası sularda) kurumlarına ya da
vatandaşlarına yönelik çok ciddi bir saldırıdır" şeklinde olup dikkate
değerdir. Bu çok ciddi saldın kriterine Cas- sese, ikinci bir kriter daha
ekleyerek "...terörist eylemler izole edilmiş ya da münferit bir saldırıdan
ziyade devam eden terörist saldırı kampanyasının bir parçasını teşkil
etmek zorundadır" demektedir.369
Kümülatif etki -olaylann toplamı- teorisi altında, her birisi izolasyon
içinde küçük bir kuvvet kullanma olarak değerlendirilebilecek bir dizi
terörist saldmyla karşılaşan bir devlet, geriye doğru bir zaman periyodu
içinde bu hareketin takip ettiği seyri dikkate alarak, fiilen bunlara,
kendisine yönelik devam eden bir silahlı saldın olarak muamele
yapacaktır.370 Md. 51 ’in geniş yorumlanmasına imkan veren bu yakla

367
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 162.
368
Rowles, James, “Millitary Responses to Terrorism: Substantive and Procedural Constraint
in International Law”, Proceedings of the American Society of International Law, Cilt 81,
1987, s. 314.
369
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,
a.g.m., s. 596.
370
Baker, Mark B., a.g.m., s. 42; Grote, Rainer, a.g.m., s. 17.

169

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
şım, terörist saldırılar arasındaki kesintileri, saldırıların sona erdiği
şeklinde değil, eylemleri gerçekleştirenlerin yeni bir eylem için uygun
zamanı bekledikleri bir taktik meselesi olarak algılamakta dolayısıyla
saldırıya karşı meşru müdafaa gerekliliği de devam etmektedir.371
Olayların toplamı teorisi, sanılanın aksine, Divan tarafından kate-
gorik olarak dışlanmamış; Divan, tek ya da kolektif olarak gerçekleşti-
rilen sınır ötesi akınları, bir silahlı saldırı oluşturabilir olarak telaffuz
etmiştir.372 Sonuç olarak, 11 Eylül terörist saldırılan ışığında, devam eden
terörist eylemler zincirinin bir halkasını oluşturan daha küçük ölçekli
terörist saldırıların, Divan’ın Nikaragua davasındaki yargısını ortadan
kaldırmadan, bir “silahlı saldın” teşkil edebileceği ileri sürülebilir. 373
Ancak, burada temel mesele, sınınn nerede çizileceğidir. Bu çerçevede
kuralın, münferit ya da küçük ölçekli terörist saldmlann bir silahlı saldın
teşkil etmeyeceği yönünde belirginleşmekte olduğu söylenebilir.

b. Md. 51 ve Devlet Dışı Aktörlerin Eylemleri

L Devlet Dışı Aktörler Tarafından Gerçekleştirilen Silahlı Saldı-


rıların Devlete İzafe Edilmesinin Gerekip Gerekmediği Hususu
11 Eylül 2001’de İkiz Kulelerin yıkılması, Uluslararası Hukukta
devlet dışı aktörlerden kaynaklanan terörist eylemlerin bir silahlı sal-
dmya ulaşabileceğini kabul etme yönünde ani bir değişim mi başlat-
mıştır? Uluslararası Hukuk sistemi, “yeni bir anayasal an” olarak ya

371
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 162.
372
UAD, Nikaragua Davası’ndaki kararının 231. paragrafında, Honduras ve Kosta Rika’ya
ilişkin olarak; bu devletlerin ülkelerine 1982, 1983 ve 1984 yıllarında vaki olan birtakım sınır
ihlallerinin Nikaragua hükümetine kabil-i isnat olduğunu kabul etmektedir. Divan, “...ancak,
bu ihlallerin koşullan ve saikleri ile ilgili elde pek az bilgi mevcuttur. Bu nedenle, fiillerin,
hukuken tek başına veya hep birlikte Nikaragua'nın bu devletlere karşı “silahlı saldınsı” sayılıp
sayılmayacağına karar vermek güçleşmektedir.” diyor. Divan, sözü edilen sınır ihlallerinin ya
da El Salvador’daki muhalefete silah sağlanması iddiasının, kolektif meşru müdafaa hakkının
kullanımını haklı göstermeye yetmeyeceğini saptarken, bunu haklı kılacak başka
mülahazalara da dayanmaktadır. Bkz. I.C.J.Reports 1986, s. 120, parag. 231.
7:
Sthan, Carsten, a.g.m., s. 38.

170
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

da bir “ani örfi hukukun” yaratılması işlemi olarak isimlendirilen bir


olguyla mı karşılaşmaktadır?
Daha önce de ifade edildiği gibi, 1945’lerde, “silahlı saldın” kavramı,
sınır aşan ordularla ilişkiliydi. BM Antlaşmasını hazırlayanlar, “silahlı
saldın” kavramını, geleneksel olarak devletler tarafından gerçekleştirilen
saldırılan düşünerek hazırlamışlardı. Bu durum, doktrinde, meşru
müdafaa hukukunun devletten devlete çatışmalan kapsadığı ve bu nedenle
de devlet dışı aktörlerden kaynaklanan terörist sal- dınlara
uygulanamayacağı yönünde genel bir anlayışın doğmasına neden
olmuştur.573 Ancak, bu yöndeki dogmatik görüşler, 11 Eylül saldı- nlan
sonrasında gerçekleşen devlet uygulaması ile son bulmuştur.5,4
Günümüzde, devletler devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen
asimetrik eylemlerin bir silahlı saldın seviyesine ulaşabileceğini ve
dolayısıyla, md. 51 çerçevesinde, meşru müdafaa hukukunun uygula-
nabilirliğini kabul etmişlerdir.575 Bu yorum, BM Antlaşması’nın lafzı ile
uyumludur. Gerçekten, BM Antlaşması md. 2/4’ün “bir üye devlet
tarafından herhangi bir başka devlete karşı kuvvet kullanılmasından”
bahseden ifade tarzı, 51. maddede tekrar edilmemiştir. Madde 51, meşru
müdafaayı hukukileştiren bir silahlı saldırıyı gerçekleştirebilecek kaynak
konusunda sessizdir.576
Benzer şekilde, meşru müdafaa konusunda klasik bir örnek olan 1837
Caroline Olayı577 da meşru müdafaa hakkına devlet dışı aktörler
tarafından gerçekleştirilen saldırılara yanıt olarak izin verildiği yö-

573
Söz konusu geleneksel görüş, 3314 sayılı Saldırının Tanımı Kararı md. 1 'de somut-
laşmakta olup şu şekildedir: “Saldın, bir devletin diğer bir devletin egemenliğine, ülke
bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı veya işbu Tanımda belirtildiği üzere, Birleşmiş
Milletler Antlaşması ile bağdaşmayan diğer herhangi bir tarzda silahlı kuvvet
kullanılmasıdır.” Bkz. Gündüz, Aslan, a.g.e., s. 119. 11 Eylül sonrası dönemde de bu görüşü
muhafaza eden yazarlar vardır; Antonio Cassese bunlardan birisidir. Bkz. Cassese, Antonio,
“Terrorism Is Also Distmpting Some Crucial Legal Categories of International Law”, a.g.m.,
s. 997.
574
Franck, Thomas M„ a.g.e., s. 67.
575
Schmitt, Michael N., a.g.m., s. 538.
576
Schmitt, Michael N., a.g.m., s. 539; Murphy, Sean D., “Terrorism and the Concept of
“Armed Attack” in Article 51 of the UN Charter”, a.g.m., s. 50.
577
Caroline Olayına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. ileride s. 199-200.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
nündeki önermeyi desteklemektedir. 374 Caroline Olayında tehditin bir
devletten değil fakat günümüzde teröristler olarak isimlendirilmesi
mümkün olan devlet dışı aktörlerden kaynaklanmış olması önemlidir.375
Bu bağlamda, devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen terörist
eylemlerin, md. 51 çerçevesinde, bir silahlı saldın teşkil edeceğine ilişkin
bir ani örfi kuralın doğduğundan bahsedebiliriz. Zira, Caroline Olayı ile
ortaya konduğu gibi, zaten kuvvede olan bir kural, kolektif bir irade
açıklaması yoluyla etkinleştirilmiştir.
Doğal olarak, günümüzde sıkça gündeme gelen ve ani örfi kural la- nn
oluşabileceğine ilişkin görüşlerin karşılaştığı haklı bir eleştiri, örf ve adet
hukuku kurallannın devletlerin davranışlanyla yarattıklan hukuk
olmaktan çıkarak; onlann sözleriyle, beyanlanyla veya oylanyla ortaya
koyduktan irade açıklamalan halini alacak olmasıdır. 376 377 Ani örfi
kurallann varlığının tartışmalı olduğu görüşünü paylaşmama karşın banş
ve güvenliğini etkileyen 11 Eylül olaylanna ilişkin olarak uluslararası
toplumun ortaya koyduğu kolektif irade açıklaması, hukuk kuralı
oluşturma yönünde güçlü bir irade açıklamasıdır ve 11 Eylül saldınlan, bu
alanda su i generis bir durum ortaya çıkarmıştır.
Silahlı saldınnın devlet dışı aktörler tarafından da gerçekleştirile-
bileceğinin kabul edilmesiyle birlikte ortaya önemli bir mesele çık-
maktadır. Bu temel mesele, meşru müdafaa hakkının doğması için devlet
dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen terörist silahlı saldınla- nn yine de
bir devlete izafe edilmesinin gerekli olup olmadığıdır. Bu hususta
Divan’ın Nikaragua Davasına ilişkin kararı yol gösterici niteliktedir.
Divan, Nikaragua Davasına ilişkin kararının, “...Silahlı bir saldırı, sadece
düzenli silahlı kuvvetlerin sınır ötesi harekatını değil, ayrıca, "bir devletin
aleyhine düzenli güçlerin ika edebileceği ağırlıkta silahlı harekat ika
eden silahlı grupların, düzensiz kuvvetlerin, paralı askerlerin başka bir
devlet tarafından veya onun adına gönderilmesini veya bu olaylara
önemli ölçüde müdahil olmasını ihtiva ettiği genellikle kabul
edilmektedir” 581 şeklindeki 195. paragrafında, bir

374
Greenwood, Christopher, a.g.m., s. 308.
375
Sthan, Carsten, a.g.m., s. 34.
376
Gündüz, Aslan, a.g.e., s. 24.
377
1.C.J. Reports 1986, s. 103, parag. 195.

172
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

“silahlı saldırının” sadece devlet ve devlet dışı aktör arasındaki bağ-


lantının çok yakın olması halinde mevcut olacağını kabul etmiştir.
11 Eylül saldırılarım takiben NATO ise bu saldırıların “silahlı sal-
dırıya” ulaşıp ulaşmadığını belirlemek için yeni bir formül ortaya
koymuştur. NATO, açıkça saldırıların Taliban ya da Afganistan’a izafe
edilebilir olup olmadığını araştırmaksızın, 11 Eylül saldırılarının
ABD’ye “dışarıdan” yöneltilip yöneltilmediğini araştırarak farklı bir test
ortaya koymuş ve saldırıların dışardan gerçekleştirilmiş olması halinde
Washington Anlaşması’nın 5. maddesi tarafından kapsanan bir eylem
olarak sayılacağına karar vermiştir.
NATO’nun ortaya koyduğu bu yeni formül değerlendirildiğinde,
devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen terörist eylemlerin bir
“silahlı saldın” olarak nitelendirilebilmesi için eylemin gerçekleştiril-
mesinde bir başka devletin illiyet bağının olması gerektiği ortaya çık-
maktadır. Bir başka ifadeyle, NATO uygulaması ile, terörist eylemlerin
spesifik bir devlete izafe edilmesi koşulundan vazgeçilmediği gö-
rülmektedir.582 Bununla birlikte, bu yaklaşım, açık denizden, devlet
yapısının çökmüş olduğu ülkelerden ya da de facto hükümetler tarafından
idare edilen ülkelerden başlatılan terörist saldmlann spesifik bir devlete
izafe edilmesi meselesini yeterince ele almamaktadır.583 Bu durum, “silahlı
saldınnın” tanımlanmasında izafe etme koşulunun bir rol oynamaması
gerektiği önermesini kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olmayacak mı?
sorusunu da beraberinde getirmektedir. An- . cak, silahlı saldınnın
tanımlanmasında izafe etme koşulunun bir rol oynamaması gerektiği
şeklindeki bir yaklaşımın kabul edilmesi, Sİ. maddenin uygulanma
alanında niteliksel bir değişime işaret edecektir. Böyle bir yaklaşımın
benimsenmesi halinde, meşru müdafaa hakkının; bir devletin ülkesel
sınırlan içinde yaşayan yabancı uyruklu kişilerden kaynaklanan saldınlara
ya da devletin kendi vatandaşlan tarafından gerçekleştirilen terörist
saldınlara karşı meşru müdafaa hakkına başvurup vuramayacağı gibi
meseleler doğuracak olması nedeniyle, 51. maddenin devlet merkezli bir
norm olma özelliğini ortadan kaldırarak,

582
Sthan, Carsten, a.g.m., s. 27.
583
Bu görüş için bkz. Grote, Rainer, a.g.m., s. 5.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
COA

meşru müdafaa hakkının uygulama alanını bulanık hale getirecektir.'


Uluslararası güvenlik mimarisinin yapısını etkileyecek böylesi radikal bir
değişimin uluslararası toplumun onayını alması mümkün görün-
memektedir. 378 379
Sonuç olarak, meşru müdafaa hakkının kullanılmasında silahlı bir
saldırının spesifik bir devlete izafe edilmesi koşulundan vazgeçilmesi
halinde meşru müdafaa hakkının uygulama alanı bulanık hale gelecektir.380
Bu bağlamda, md. 51. çerçevesinde bir silahlı saldırının izafe edilebilme
kriterinin, “silahlı saldırının” tanımıyla alakalı olmasa da meşru müdafaa
tedbirlerinin yöneltilebileceği hedeflerin belirlenmesi açısından önemli bir
rol oynadığını kabul etmek yerinde bir yaklaşım olacaktır.381

İL Terörist Eylemler Nedeniyle Devletlerin Sorumluluğunun


Doğması Hakkında Kabul Edilen Ölçütler
Hangi koşullar altında Uluslararası Hukuk devlet dışı aktörlerin
eylemlerinden devletleri sorumlu tutmaktadır? 11 Eylül saldırıları ve
bunu takip eden uluslararası siyasal gelişmeler, bu meselenin önemini
_ ••

göstermiştir. Gerçekten, “Sonsuz Özgürlük Harekatının” hukuki meş-


ruluğu, Afganistan’daki Taliban rejiminin resmen El Kaide’nin ey-
lemlerinden sorumlu olduğu iddiası üzerine dayandırılmış ve bu meş-
rulaştırma, uluslararası toplum içinde yaygın ve genel destek elde etmiştir.
Terörist saldırılara karşı verilen uluslararası hukuksal yanıt, devletlerin
sorumluluğu konusunda önemli bir değişime işaret etmektedir.382
Uluslararası Hukuk altında geleneksel kural, özel şahısların ya da
birimlerin/entities eylemlerinin devletlere izafe edilmeyeceği ve devletin
bunların eylemlerinden sorumlu olmayacağı şeklindedir. Ancak, özel
aktörlerin eylemleri kamu yetkisinin kullanılmasıyla bağlantı-

378
Sthan, Carsten, a.g.m., s. 27.
379
Grote, Rainer, a.g.m., s. 5-6.
380
Ulfstein, Geir, a.g.m., s. 158.
381
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 167-169.
382
Jinks, Derek, a.g.m., s. 83.

174
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

landınlırsa, özel aktörlerin eylemlerinden devlet sorumlu tutulacak ve


cog
bu eylemler devletin eylemi sayılacaktır.
11 Eylül olaylarından önce, özel aktörlerin eylemlerinin devlete izafe
edilmesi ve devletlerin özel aktörlerin eylemlerinden sorumlu tutulması
için öngörülen kural, özel aktörlerin eylemlerini gerçekleştirmelerinde
devletlerin karışma düzeyi ya da; bir başka ifade ile, devletin özel aktörler
üzerindeki denetim düzeyi üzerinde yoğunlaşmıştır.
Klasik düzenlemede kural, devlet ya da devletlerin, kusurlu fiili
gerçekleştiren birim üzerinde “etkin kontrol-denetim/effective cont- rol”
sağlamış olmasını gerektirmektedir.383 384 Nitekim, Nikaragua Davasında
UAD, “İsyancı Kontralar, ABD'nin de facto organları/agents değildi....
Kontraların finansmanına, örgütlenmesi, eğitilmesi, desteklenmesi ve
teçhiz edilmesine katılım hakim ya da kararlı hile olsa hedeflerin
seçilmesi... ve onun operasyonunun tamamen planlanması. Kontralar
tarafından işlenmiş eylemlerin ABD ye izafe edilmesi amacı için hala kendi
içinde yetersizdir. Bu eylemin ABD’nin hukuksal sorumluluğuma neden
olması için, prensip olarak, devletin, ileri sürülen ihlallerin işlenmiş olma
sürecinde askeri ya da paramiliter operasyonların etkin kontrolüne sahip
olmuş olduğu kanıtlanmak zorundadır” görüşünü benimsemiştir. 385
Böylece, Nikaragua Davasında Divan, ABD’nin Kontraların
örgütlenmesine, eğitilmesine, teçhiz edilmesine yardımcı olmasına ve
Kontraları yönlendirerek bazı operasyonların planlanmasında rol
oynamasına rağmen, Kontraların gerçekleştirdiği eylemlerin ABD’ye izafe
edilmesi için gerekli sının oldukça yüksek tutmuş, ABD’nin Kontralar
üzerinde etkin kontrole sahip olmadığına ve Kontralann ABD’nin de facto
organı haline gelmediğine karar vererek, ABD açısından dolaylı bir
saldınnın gerçekleşmediğine hükmetmiştir. 386 Aynca, ABD’nin,
Nikaragua’nın El Salvador'daki isyancı FMLN Örgütüne verdiği desteğin,
kendisinin Nikaragua karasulannı mayınlamasını ve diğer askeri
eylemlerde bu

383
Jinks, Derek, a.g.m., s. 88.
384
Duffy, Helen “Responding to September 11: The Framework of International Law”, 2001”,
http://www.spr-consilio.com, (20 Mart 2002), s. 19.
385
Bkz. l.C.J. Reports 1986, parag. 110 ve 115.
386
Duffy, Helen, a.g.m., s. 19; Jinks, Derek, a.g.m., s. 89.

175

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
lunmasını meşru kıldığı iddiasını da değerlendiren Divan, “ Asilere
silah ya da lojistik ya da diğer destek şekillerinin sağlanmasının, silahlı
saldırı sayılamayacağını” tespit ederek, Nikaragua açısından da dolaylı
saldırganlığın gerçekleşmediğine karar vermiştir.387
Klasik ifadesiyle, devletin, hukuka aykırı fiili gerçekleştiren şahıslar
veya gruplar üzerinde etkin denetime sahip olmasını öngören kuralın bu
katı formülasyonu, Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi
Temyiz Dairesi tarafından, “Prosecutor v. Tadic Davası ’nda", bir ölçüde
yumuşatılmıştır.388
Bosnalı Sırplar tarafından Bosna’da gerçekleştirilen eylemlerden
Sırbistan’ın sorumlu olup olmadığını ve Bosna’daki olayların bir
uluslararası çatışma teşkil edip etmediğini inceleyen Eski Yugoslavya için
Uluslararası Ceza Mahkemesi Yargılama Dairesi, Divan’ın Nikaragua
Davasında kabul ettiği “etkin kontrol/denetim ’’ ölçütünü uygulayarak,
Sırbistan’ın Bosna Sırp Ordusuna verdiği desteğin ve mali yardımların, söz
konusu kuvvetlerin gerçekleştirdiği eylemlerin Sırbistan’a izafe edilmesi
için yeterli olmadığına karar vermiştir. 389 Eski Yugoslavya için
Uluslararası Ceza Mahkemesi Temyiz Dairesi ise, UAD’ın kabul ettiği
“etkin denetim” ölçütünün ne devlet sorumluluğuna ilişkin hükümlerle ne
de devlet ve yargısal uygulama ile uyum içinde olduğuna karar vererek,
Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi Yargılama Dairesi
tarafından verilen karan bozmuştur. Temyiz Dairesi, özel silahlı gruplann
gerçekleştirdiği hukuka aykın eylemlerin devletin sorumluluğuna neden
olması için etkin denetime gerek olmadığına, devletin özel silahlı gruplar
üzerinde “bü- tünsel-tam denetime/overall control ” sahip olmasının
yeterli olduğuna karar vermiştir. 390 Böylece, bütünsel denetim ölçütünü
söz konusu da

5,3
1.C.J. Reports 1986, parag. 126, 127.
388
Jinks, Derek, a.g.m., s. 89.
389
Prosecutor v. Dusko Tadic, Case, No. IT-94-1-A (I.C.T.Y. 1999),
http://www.un.org/icty/tadic/ appeal/judgment/tad-aj990715e.pdf., (8 Mart 2003); Meron,
Theodor, “Classification of Armed Conflict in the Former Yugoslavia: Nicaragua’s Fallout”,
AJIL, Cilt 92, Sayi 2, s. 236; Ulfstein, Geir, a.g.m., s. 158.
Prosecutor v. Dusko Tadic, Judgment, 15 Temmuz 1999, http:www.un.
org.icty/tadic/appeal/judgment/tad-aj990715e.htm, (8 Mart 2003); Prosecutor v. Tadic,
International Legal Materials, Cilt 38,1999, s. 1540-1546.

176
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

vaya uygulayan Temyiz Dairesi, 19 Mayıs 1992’den sonra Bosna’da


Bosnalı Sırp güçleri ile Bosna- Hersek merkezi otoriteleri arasındaki silahlı
çatışmanın uluslararası bir çatışma olduğuna karar vererek, Bosnalı Sırp
güçlerin eylemlerinin Sırbistan’a izafe edilebileceğine hükmetmiştir.
UAD’ın etkin denetim testi ile karşılaştırıldığında, Tadic Davası ’nda
kabul edilen “bütünsel denetim” testinin, özel aktörlerin eylemlerini
devlete isnat etmek için gereken eşiği düşürmüş olduğu görülmektedir.
Zira bütünsel denetim testine göre, devletin kendi adına hareket eden
grupların operasyonlarının tümünü planlaması, operasyonların hedeflerini
seçmesi ya da İnsani Hukuku ihlal eden eylemlere özel bir emir vermesi
zorunlu değildir. Bütünsel denetim ölçütünün gerektirdiği denetim,
devletin gruba finansman sağlaması, grubu eğitmesi ve teçhiz etmesi
yanında grubun eylemlerini örgütlemesi, f QT

koordine etmesi ya da planlamasıdır. Bununla birlikte, her iki yaklaşımın


mihenk taşı, devletlerin, özel aktörleri basitçe destekleme, teşvik etme ya
da bunlara müsamaha göstermekten ziyade özel aktörleri
yönlendirmek/direct ya da kontrol etmek zorunda olmasıdır.391 392 393
Uluslararası Adalet Divanı, 1980 Tahran Rehineler Davasz’nda,
devletin kusurlu fiilleri sonradan kendi fiilleri olarak onaylaması ya da
kabul etmesi halinde devletin hukuki sorumluluğunun doğacağına karar
vermiştir. Divan söz konusu davada, başlangıçta, 1979’da Tah- ran’da
Amerikan elçilik personelinin İranlı öğrenciler tarafından rehin
alınmasında İran’ın sorumluluğunun kanıtlanamaz olduğuna ve eyle

391
Temyiz Dairesi’nin ilgili karan şu şekildedir: “Uluslararası Hukuk çerçevesinde, denetleyen
otoritelerin, kendilerine bağlı birimlerin operasyonlannm tümünü planlaması, bunlann
hedeflerini seçmesi ya da askeri operasyonlann gerçekleştirilmesi ile ilgili ve Uluslararası
İnsani Hukukun herhangi ileri sürülen ihlalleri için özel emirler vermesi katiyen zorunlu
değildir. Uluslararası Hukukun gerektirdiği denetim, bir devlet (ya da bir silahlı çatışma
çerçevesinde çatışmaya taraf) askeri gruba finansman sağlar, grubu eğitir, teçhiz eder ya da
operasyonel destek sağlarsa ve bunlara ilave olarak grubun askeri eylemlerini örgütler, koordine
eder ya da planlarsa, var sayılır.” Bkz. I.C.T.Y. Appeals Chamber, Prosecutor v. Tadic,
Judgement, 15 Haziran 1999, parag.137. Ayrıca bkz. Prosecutor v. Tadic, International Legal
Materials, Cilt 38, 1999, s. 1546, parag. 145.
98
Jinks, Derek, a.g.m., s. 89.
177

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
min bu aşamada İran’a izafe edilemeyeceğine karar vermiştir. Ancak,
İran’ın, elçilik binasının işgal edilmesinden sonra olayları engellemek için
çaba sarf etmemesi ve daha sonra bu olayları destekleyen ve teşvik eden
açıklamalar yapmış olması nedeniyle hukuki sorumluluğunun doğduğuna
ve eylemin İran’a isnat edilebileceğine karar vermiştir.599 İran hükümetinin
olayları engelleme kapasitesinde olmasına rağmen olayları engellemeyi
değil de onaylamayı tercih etmiş olması, eylemlerin İran hükümetinin
kontrolü altında gerçekleştiğine işaret etmektedir. Bu durum, Uluslararası
Adalet Divanı’nın ortaya koyduğu “etkin denetim” testine uygunluk arz
etmektedir. 394
Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun Uluslararası Nitelikteki Kusurlu
Fiillere İlişkin Devletlerin Sorumluluğu Konusundaki Hükümlerinin (The
İLC’S Articles On Responsibility of States For Internationally Wrongful
Acts) 395 “Genel İ keler” başlığı altındaki md. 1 ’de, “Devletlerin
Uluslararası Hukuka aykırı her eyleminin onun sorumluluğunu
doğuracağı” belirtilmektedir. Devletin Sorumluluğuna ilişkin
hükümlerden md. 2 ise, “fiıV devletin bir eylem veya ihmali sonucu oluşan
durumun, Uluslararası Hukuk altında devlete izafe edilebilmesi ve devletin
uluslararası bir yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde, devletin uluslararası
nitelikte kusurlu bir fiili söz konusudur” demek suretiyle; devletin aktif ya
da pasif bir tutumla uluslararası nitelikteki bir yükümlülüğünü ihlal etmesi
halinde devletin uluslararası sorumluluğunun doğacağı belirtilmektedir.
Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun Uluslararası Nitelikteki Kusurlu
Fiillere İlişkin Devletlerin Sorumluluğu Konusundaki Hükümlerinden “Bir
Devlet Tarafından Yönlendirilen ve Kontrol Edilen Eylem” başlığı
altındaki md. 8 ise, Uluslararası Hukuk altında özel şahısların veya
grupların eylemlerinin devlete izafe edilebilmesi için, fiiliyatta özel
şahısların veya grupların kusurlu fiili, devletin “talima- tı/instruction”,
“yönlendirmesi /direction” ya da “kontrolü/control” al-

5g
’ Case Concerning United States Diplomatic and Consular Staff in Tahran (U.S. v. İran), 24
Mayıs 1980,1.C.J. Reports, 1980, s. 3,31-34. t,0ü Duffy, Helen, a.g.m., s. 20.
395
U.N. Doc. A/RES/56/83 (2002). Konuya ilişkin aynntılı bilgi için bkz. geride, dipnot 374, s.
109.

178
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

tında gerçekleştirmiş olmasını gerektirmektedir.396 Bu düzenleme de Di-


van’ın ortaya koyduğu “etkin denetim” testini destekler niteliktedir.397
Sonuç olarak, bu testlerin hepsi, özel aktörlerin devletin de facto
organları ya da temsilcisi olduğu durumları tanımlamak için düzen-
lenmiştir. UAD’m “etkin denetim” testinde, Eski Yugoslavya İçin
Uluslararası Ceza Mahkemesi Temyiz Dairesi’nin “bütünsel denetim”
testinde ve Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun, Devletin Sorumlulu-
ğuna İlişkin Hükümlerinden md. 8’de ortaya konan geleneksel yakla-
şımda, hukuka aykırı eylemler devletin adına işlenmişse özel aktörlerin
eylemleri devlete izafe edilmekte ve bu eylemler nedeniyle devletin
sorumluluğu doğmaktadır.

iiL Etkin Denetim Testinden Barındırma Doktrinine Geçiş


Terörist eylemler nedeniyle devletlerin sorumluluğunun doğması
hakkında yukarıda sözü edilen ölçütleri dikkate alarak, 11 Eylül saldı-
rılarına yanıt olarak Taliban hükümetine karşı kuvvet kullanılmasını
nasıl izah edebiliriz? Bu soruya yanıt verebilmek, doğal olarak, El Kaide
Örgütü ile Afganistan’ın de facto hükümeti olan Taliban arasındaki
ilişkinin gerçek niteliğinin ne olduğunu ortaya çıkarmaya bağlı olacaktır.
Öncelikle belirtilmesi gereken husus, 11 Eylül saldırılarına yanıt
olarak Afganistan’daki Taliban hükümetine karşı md. 51 esasında kuvvet
kullanılmasının, devletin terörist aktörlere silah, mali yardım, lojistik
destek ya da sadece barınak sağlaması gibi dolaylı yardımlarının bir
silahlı saldırıya ulaşmayacağını ortaya koyan UAD’ın etkin denetim testi
esasında açıklanmasının mümkün olmadığıdır.398 Hatta,

U.N. Doc. A /RES/56/83 2002.


397
Ulfstein, Geir, a.g.m., s. 158. »
398
UAD’ın Nikaragua Davası’nda ortaya koyduğu bu test ışığında, Afganistan hükümeti
teröristlere uçak biletini doğrudan sağlamış olsa; uçuş dersleri için sermaye sağlamış olsa;
Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a çarpan uçakları kaçırmada rol oynamış olsa ya da
Amerikan posta sistemini kirleten anthrax sporlarını temin etmiş bile olsa; terörist faaliyetlere
esaslı karışmadan kaçınan bu tür pasif destekler bir silahlı saldırı sayılmayacaktır. Bkz.
Schmitt, Michael N., a.g.m., s. 539.

179

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
11 Eylül sonrası yaşanan gelişmelerle UAD’ın “etkin denetim”
testinin son bulmuş olduğunu savunan görüşler bile vardır.399
El Kaide ve Afganistan’daki Taliban hükümeti arasında simbiotik
bir ilişki olduğu,400 Taliban’m, El Kaide’yi, denetimindeki topraklarda
teşvik ve tolere ettiği, ABD’ye yönelik saldınlannın planlanmasında ve
El Kaide mensuplarının ABD’ye gönderilmesinde esaslı hükümet- sel
karışmasını ima eden aktif katılımının dahi olduğunun ileri sürül-
mesine401 ve özel olarak, Tadic Davasında getirilen “bütünsel denetim”
testinin uygulanması halinde, ABD’nin El Kaide’nin eylemleri nedeniyle
sorumlu tuttuğu Taliban’a yönelik harekatını meşrulaştırmanın mümkün
olmasına rağmen 402 , El Kaide ve Taliban arasındaki gerçek ilişkinin,
kimi ölçülerde belirsiz kalmaya devam ettiği belirtilmelidir.
Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun Uluslararası Nitelikteki Ku-
surlu Fiillere İlişkin Devletlerin Sorumluluğu Konusundaki Hükümle-
rinden md. 8’e göre, Taliban’m 11 Eylül saldırılarını gerçekleştirmek
••

üzere El Kaide Örgütüne talimat verdiği, söz konusu eylemleri yön-


lendirdiği ya da kontrol ettiğini iddia etmek mümkün değildir. Yine,
Devletlerin Sorumluluğu Konusundaki Hükümlerden; de facto hükü-
metin organlarının ve görevlilerinin fiillerinin devlete izafe edileceğini
öngören 4 ve 5. maddelere göre,403 El Kaide’nin Afganistan devletinin

399
Bkz. Sthan, Carsten, a.g.m., s. 41.
Taliban, denetimi altında tuttuğu topraklarda El Kaide’ye eğitim, operasyonel destek ve
güvenli bölgeler sağladığı için, BM Güvenlik Konseyi tarafından, 15 Ocak 1999 tarihli 1267
sayılı Kararla kınanmıştır. Bkz. UN Doc. S/RES/1267 (1999). Diğer taraftan, El Kaide lideri
Usame Bin Ladin Taliban rejimine 100 milyon dolar üzerinde nakit sağlamış; Kuzey İttifakı
ile savaşta Taliban’a askeri teçhizat, eğitim ve en iyi savaşçılarından bazılarını vermiştir. Bu
simbiyotik ilişki nedeniyle, Taliban ve El Kaide, İngiltere tarafından, “aynı paranın farklı iki
yüzü” olarak nitelendirilmiştir. Bkz. Rowe, Peter, a.g.m., s. 307.
401
U.K. 10 Downning Street Newsroom, Responsibility for the Terrorist Atrocities in the
Untited States (2001), s.13, http://www.number-10.gov.uk/output/page3554.asp, (
23 Eylül 2002).
402
Sthan, Carsten, a.g.m. , s. 41; Murphy , Sean D., “Terrorism and the Concept of “Armed
Attack” in Article 51 of the UN Charter”, a.g.m., s. 50.
403
“Bir Devletin Organlarının Eylemi” başlığı altındaki 4. madde şu şekildedir:

180
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başntrma Yetkisi

bir organı olarak sayılması gerektiğini iddia etmek ya da de facto hü-


kümetin ihmalden kaynaklanan fiillerden sorumlu olacağını düzenleyen
md. 9’a göre610, Taliban’ın sorumluluğunun doğacağını kabul etmek
mümkün değildir. Başlangıçta bir devlete izafe edilemeyecek kusurlu
fiillerin, devletin daha sonra söz konusu kusurlu fiilleri onayladığı ölçüde
kendi fiili haline geleceğini düzenleyen md. 11 ’e göre de, Afgan
otoritelerinin terörist eylemleri kendi eylemleri olarak tanıdığını ya da
kabul ettiğini ileri sürmek için yeterli dayanaklar yoktur.611
Bununla birlikte, de facto Taliban hükümeti, El Kaide Örgütü’ne
Afganistan topraklarından operasyon yapmasına izin vermekle, bir
devletin ülkesini diğer devletlere yönelik saldırılar için üs olarak kul-
landırmama yükümlülüğünü ihlal etmiştir.612 Ayrıca, Taliban, 1998’de “
l) Organ yasama, yürütme, yargı ya da diğer herhangi görevi yerine getirirse getirsin, devlet
örgütlenmesi içinde her ne pozisyonda bulunursa bulunsun ve merkezi hükümetin bir organı
olarak ya da devletin ülkesel bir birimi olarak niteliği ne olursa olsun, Uluslararası Hukuk
altında herhangi devlet organının eylemi devletin bir eylemi sayılacaktır.
2) Bir organ, devletin ulusal hukukuna uygun olarak bu statüye sahip herhangi kişi ya da
birimi kapsar.”
“Hükümetsel Yetki Unsurlarını Kullanan Şahısların ya da Kurumlann Eylemi” başlığı
altındaki 5. madde şu şekildedir ”4. madde çerçevesinde, devletin bir organı olmayan fakat
hükümetsel yetkinin unsurlarını icra etmek için devletin iç hukuku tarafından yetkilendirilen
bir şahıs ya da kurumun davranışı, kişi ya da kurum özel durumda bu erkle eylem yaparsa,
Uluslararası Hukuk altında bir devletin eylemi olarak değerlendirilecektir.”
6!0
“ Resmi Otoritelerin Gıyabında ya da İhmaliyle Gerçekleştirilen Eylem” başlığı altındaki
9. madde şu şekildedir: “Kişi ya da kişi gnıbu, hükümetsel yetki unsurlarını resmi otoritelerin
yokluğunda ya da ihmali içinde ve bu yetki unsurlarını kullanılması istenen koşullarda
kullanıyorsa, bir kişi ya da kişi grubunun eylemleri,Uluslararası Hukuk altında, bir devletin
eylemi olarak değerlendirilecektir.”
6,1
“Bir Devlet Tarafından Kendi Eylemi Olarak Kabul Edilen ve Onaylanan Eylem” başlığı
altındaki 11. madde şu şekildedir: “Bundan önceki paragraflar çerçevesinde bir devlete izafe
edilmeyen bir davranış, devlet söz konusu davranışı kendi eylemi olarak kabul ettiği ve
benimsediği ölçüde, Uluslararası Hukuk altında bu devletin eylemi olarak
değerlendirilecektir”.
612
BM Genel Kurulu’nun 2625 (XXV) sayılı 1970 tarihli “Dostça İlişkiler Bildirisi”; Genel
KunıFun 1994 tarihli “Terörizmin Yok Edilmesi Konusunda” 49/60 sayılı Karan ve 1996
tarihli 51/210 sayılı Karan, devletlerin topraklannı terörist eylemler için bir “üs” olarak
kullandırmama konusundaki yükümlülüklerini hatırlatmaktadır.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Kenya ve Tanzanya’daki ABD elçilik binalarına yönelik El Kaide sal-
dırılarını takiben Güvenlik Konseyi tarafından öngörülen özel yü-
kümlülüklerini de ihlal etmiştir.404
“Devletin kendi ülkesinde başka devletlere zarar vermeme yü-
kümlülüğü” başlığı altında ele alman, bir devletin ülkesini terörist fa-
aliyetler için üs olarak kullanılmasına izin vermeme ya da ülkesinde
teröristleri barındırmama konusundaki yükümlülüğünün ihlali, genel
olarak Uluslararası Hukuka, özel olarak da BM Antlaşması md. 2/4’de
öngörülen kuvvet kullanma yasağına aykırıdır.405 Zira, devletler, başka
devletlerin ülke bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına saygı göstermekle
yükümlüdürler. 406 Ancak, burada temel mesele, bir devletin, ülkesini,
terörist faaliyetler için üs olarak kullanılmasına izin vermeme ya da
ülkesinde teröristleri barındırmama yükümlülüğünü ihlal ederek
Uluslararası Hukuka aykın bir biçimde davranmış olması, söz konusu
devlet aleyhine BM Antlaşması md. 51 esasında kuvvet kullanılmasını
haklılaştınp haklılaştırmayacağıdır. Bir başka ifade ile, terör örgütlerinin
teşvik ve tolere edilmesi ve banndınlmasının md. 51 bağlamında bir
“silahlı saldın” teşkil edip etmeyeceğidir. Ne var ki, Uluslararası Hukuk
literatüründe, terörizmi destekleyen ve banndıran bir devletin
Uluslararası Hukuk altındaki sorumluluğu ile diğer devletin kusurlu
devlete karşı kuvvet kullanma hakkı arasındaki ayınmın yeterince açık-
lığa kavuşturulamamış olması, ortaya gri bir bölge çıkartmaktadır.407
11 Eylül saldınlanna kolektif yanıt, özel aktörlerin eylemlerinin
devlete izafe edilmesi için gereken eşiği önemli ölçüde düşürmüştür.
ABD, de facto Taliban hükümetinin El Kaide Örgütü üzerinde “ etkin
denetim” ya da “bütünsel denetim” sağlayıp sağlamadığına bakmaksızın,
El Kaide Örgütünü desteklediği ve ülkesinde barındırdığı gerekçesiyle,
Örgütün gerçekleştirdiği saldırılardan de facto Taliban hükü

404
Güvenlik Konseyi, özel olarak Afganistan bağlamında kabul ettiği 1189 (1998), 1267
(1999) ve 1333 (2000) sayılı kararlarında, Afganistan’ın teröristler için bir serbest bölge
teşkil etmesine izin verilmemesi gerektiğini belirtmiştir.
405
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 200-201.
406
Başeren, Sertaç H., “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, a.g.m., s. 200-201.
407
Franck, Thomas M., a.g.m. , s. 841; Greenwood, Christopher, a.g.m. , s. 313; Dufly,
Helen, a.g.m., s. 21.

182
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

metini sorumlu tutmuştur. 408 ABD’nin bu tutumu, açıkça ya da


zımnen BM Güvenlik Konseyi, NATO ve OAS tarafından da tasvip
edilmiş; doktrinde de destek bulmuştur. 409 Bu çerçevede, örneğin,
Afganistan'daki savaşın, bireysel teröristleri adalet önüne çıkartmak ve
bunları destekleyen devletleri caydırmak ve cezalandırmak amacıyla
yapıldığını ileri süren Anne Marie Slaughter ve William Burke-White,
kusurlu bir fiili bir devlete izafe etmek için öngörülen geleneksel “etkin
denetim” testinin küresel suçlular ve bunlan barındıran devletler
tarafından ortaya çıkarılan tehditleri ele almakta yeterli olmayacağını
ileri sürmekte ve yeni paradigma içinde beliren tehditlere yeterli ve etkin
bir yanıt verebilmek için yeni kurallara ihtiyaç duyulduğunu
savunmaktadır.410
11 Eylül saldırılarına yanıtın bir neticesi olarak, ABD uygulamasıyla
ortaya çıkan “barındırma ve destekleme" kuralı, terörizme karşı savaşın
özel gereksinimlerini karşılamak adına, devlet sorumluluğuna ilişkin
geleneksel izafe rejiminin esnetilmesini öngörmektedir. Uluslararası
Hukuk çerçevesinde devletler özel olarak terörizmi desteklememe,
terörist gruplan teşvik etmeme, örgütlememe ve ülkelerinde
banndırmama yükümlülüğü altındadırlar. Ancak, ortaya çıkan “bann-
dırma ya da destekleme” doktrini çerçevesinde, bir devlet özel bir terörist
eylemi desteklemese, örgütlemese ve teşvik etmese bile, sadece terörist
eylemleri tolere etmesi nedeniyle bir silahlı saldın gerçekleştirmiş
sayılmaktadır. 411 Devlet sponsorlu silahlı saldırı kavramının terörist
faaliyetleri tolere etmeyi kapsayacak şekilde geniş yorumlanmasına
dayanan banndırma doktrinin BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde
öngörülen “silahlı saldın” kavramıyla bağdaşması mümkün değildir;
doktrin suiistimallere kapı açacak niteliktedir. 412

408
Jinks, Derek, a.g.m., s. 90; Greenwood, Christopher, a.g.m., s. 301.
6,8
ABD uygulamasını destekleyen yazarlardan bir kısmı için bkz. Murphy, Sean D., “The
Concept of “Armed Attack” in Article 51 of the UN Charter”, a.g.m. , s. 50; Greenwood,
Christopher, a.g.m., s. 301; Slaughter, Anne Marie ve William Burke - White, a.g.m., s. 1
410
Slaughter, Anne Marie ve William Burke-White,a.g.m., s. 2.
411
Baker, Mark B., a.g.m., s. 38-40; Grate, Rainer, a.g.m., s. 19.
412
Sthan, Carsten, “Security Council Resolutions 1368 (2001) and 1373 (2001): What They
Say and What They Do Not Say”, EJIL Discussion Forum, http://www.ejil.org./
forumWTC/ mesages/15html, (15 Haziran 2004).

183

Telif hakkı olan matery


Fatma Taşdentir
••

Ote yandan, devlet dışı aktörlerin eylemlerinin devlete izafe edilmesi


bağlamında ortaya konan “barındırma ve destekleme” kuralı, terörist
örgütlerin, de facto hükümet organları ya da kurumlan olarak sayılmasını
gerektirmektedir. Bu durum, özellikle, Uluslararası İnsani Hukuk
çerçevesinde önemli sorunlar yaratabilecektir. Zira, “bann- dırma ya da
destekleme” kuralı çerçevesinde terörist grupların devletin de facto organ
ya da kurumlan olarak nitelendirilmesi; bunlara; örneğin “devlet
sponsorlu savaşan kuvvet" gibi farklı bir statü kazandırarak bir yandan
bunlann itibannı gereksiz yere artıracak diğer yandan da başka türlü
savaş tutsağı statüsünden yararlanamayacak olan teröristleri savaş tutsağı
statüsüne yetkilendirebilecektir.6-2

c. M d. 51 ve “Silahlı” Kuvvet Kullanma


11 Eylül saldınlannın “konvansiyonel silahlarla” değil, sivil uçaklann
füzelere dönüştürülerek gerçekleştirilmiş olması, terörizm bağlamında
sadece md. 51de yer alan “silahlı saldın” kavramının değil aynı zamanda
“silahlı kuvvet” kullanma kavramının da evrimleş- mekte olduğunu
göstermektedir. Gerçekten, BM Antlaşmasını hazırlayanların silahlı
kuvvet kullanma konusunda akıllannda olan husus, hiç şüphesiz,
konvansiyonel nitelikte silahlarla askeri kuvvet kulla- nılmasıydı. Ancak,
küresel terörizm çağında artık konvansiyonel askeri kuvvet kullanma
kavramı pek fazla anlam ifade etmemeye başlamıştır. Nitekim
konvansiyonel silahlarla gerçekleştirilmeyen 11 Eylül terörist
saldınlannın geride bıraktığı yıkım, Japonya’nın II. Dünya Savaşı
sırasında Pearl Harbour’a yaptığı saldından, ölü sayısının çokluğu ve
vurulan hedeflerin tahribi açısından daha dramatik olmuştur.413 414
Uluslararası toplumun 11 Eylül saldınlannı bir silahlı saldın olarak
görmesi ve bu bağlamda meşru müdafaa hakkının uygulanabilirliğini
kabul etmesi, konvansiyonel olmayan savaş araçlannın kullanılmasının
51. maddenin uygulanmasını engellemeyeceğini ortaya koy-

413
Jinks, Derek, a.g.m., s. 92-94.
h2i
Kaya, İbrahim, “11 Eylül Saldırılan ve Sonrası: Uluslararası Hukukta Askeri Müdahale”,
Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 19, 2001, s. 106; Murphy, Sean D., “Terrorism and the Concept
of “Armed Attack” in Article 51 of the UN Charter”, a.g.m., s. 47.
184

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

maktadır. Ancak, bir “silahlı saldırının” konvansiyonel askeri kuvvet


kullanılmasıyla gerçekleştirilmek zorunda olmadığının kabul edilmesi,
potansiyel riskleri de beraberinde getirmektedir. Bu durum örneğin,
bilgisayar ağlarına saldırılar ve enformasyon savaşları gibi teknik an-
lamda kuvvet kullanılmasını kapsamayan siber saldırıların, 51. madde
altında bir silahlı saldın olarak nitelendirilmesine neden olarak, 51.
maddenin uygulama alanını belirsiz hale getirebilir.415 Bu risk nedeniyle
51. madde altındaki “silahlı” kuvvet kavramının, bilgisayar, sivil uçak,
araba gibi resmi olarak silah olarak nitelendirilmeyen konvansiyonel
olmayan nesnelerin kullanılmasını kapsayan yeni versiyonunda, klasik
anlamdaki “silahlı saldın” kavramının bazı unsurlannı muhafaza
etmelidir. Konvansiyonel olmayan ve dolayısıyla silah olarak ni-
telendirilmesi mümkün olmayan nesnelerin 51. maddenin kapsamına
girmesi için bunlann en azından, “silah” olarak kullanılmış olması; özel
ya da kamu mülkiyetine fiziki zarar vermiş olması; insanların ya-
ralanmasına ya da ölmelerine neden olması gereklidir. Bu unsurların yanı
sıra saldırıyı gerçekleştiren failin devlete ya da vatandaşlarına zarar
vermek için kasıtlı bir fiili olması gereklidir.416

d. Md. 51 ve Silahlı Saldırının Mağduru


Uluslararası terörizmin artan küreselleşmesinin en büyük tehlikesi,
zamanında ve yerinde hesaplanamazlığıdır. Terörist saldırılar, devletleri
ve bireyleri yalnızca ülkesel sınırlan içinde değil fakat terörist tehditle
karşılaşmayı hiç beklemedikleri yerlerde ve anlarda vurmaktadır.
BM Antlaşması md. 51 ’de kullanılan “...Birleşmiş Milletler üyele-
rinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde..." ifadesinden, bir
silahlı saldınnın BM üyesi bir devlete yöneltilmek zorunda olduğu ortaya
çıkmaktadır. Ne var ki, bu hukuksal düzenlemenin terörizmin ortaya
çıkardığı tehdidi karşılama kapasitesinde olup olmadığı açık değildir. Bu
belirsizlik kendisini, özellikle, ne tür terörist eylemlerin md. 51
bağlamında bir silahlı saldın sayılması gerektiği konu

415
Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...”, a.g.m., s. 34.
416
Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...”, a.g.m., s. 35.

185
e

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
sunda hissettirmektedir. Bu çerçevede, md. 51’de yeralan “silahlı
saldın” kavramı yalnızca devletin toprak bütünlüğü ya da siyasal bağım-
sızlığının maddi ihlaliyle mi ilişkilendirilmelidir? Devletin fiilen ken-
disine yönelik silahlı saldırılann kapsamına giren unsurlar neleredir?
Devletin ülke dışındaki vatandaşlanna ya da bunların mülkiyetlerine
yönelik terörist saldınlar, devlete yönelik saldınlar kaspamma girer mi?
gibi sorular ön plana çıkmaktadır. Bu meseleleri, doktrindeki görüşler ve
devlet uygulamalan ışığında incelemek gerekmektedir.

L Devletin Kendisine Yönelik Silahlı Saldırılar


Doktrinde ve uygulamada, hangi tür terörist saldınlar, 51. madde
altında meşru müdafaa hakkının kullanılmasına yol açan devletin ken-
disine yönelik bir “silahlı saldın” olarak sayılmaktadır?

aa. Doktrinde İleri Sürülen Görüşler


Bu konuda doktrinde bir görüş birliğinden söz etmek mümkün de-
ğildir. Yazarlann konuya ilişkin değerlendirmeleri , md. 51 çerçevesinde
meşru müdafaa hakkını nasıl yorumladıklanna bağlı olarak değişiklikler
göstermektedir.417 Nitekim, meşru müdafaa konusunda yüksek bir eşik
(high self-defence threshold) arayan yani md. 51 ’i dar yorumlayan
yazarlardan Francis Boyle, devletlerin terörist saldınlara yalnızca kendi
ülkeleri içinde yanıt verebileceğini ileri sürmekte ve böylece silahlı
saldırının kapsamından; devletin bizzat kendisine yöneltilmeyen
sözgelimi, devletin bir başka devlet ülkesinde bulunan vatandaşlarının
hayatlarına yönelik terörist saldınlar gibi, pek çok terörist saldın türünü
dışarda tutmaktadır.418
Diğer yandan, meşru müdafaa konusunda düşük bir eşik (low self-
defence threshold) arayan yani md. 51 ’i geniş yorumlayanlar yazar-
lardan Abraham D. Sofaer; meşru müdafaa hakkının sadece bir devletin
toprak bütünlüğü ya da siyasal bağımsızlığını maddi olarak tehdit eden
bir kuvvet kullanma ile ilişkilendirmenin BM Antlaşması’nın

417
Franck, Justin N.B. ve Javaid Rehman, a.g.m., s. 418.
‘ Boyle, Francis A.t “Millitary Response to Terrorism: Remarks of Francis Boyle”,
Proceedings of the American Society of International Law, Cilt 81, 1987, s. 288.

186
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

muhafaza ettiği merşu müdafaa hakkının “doğal olan” yönünü


reddedeceğini ileri sürmekte ve devletlerin geleneksel olarak toprak
bütünlüklerine ya da siyasal bağımsızlıklarına yönelik hiçbir tehdit
olmadığı zamanlarda bile askeri personelini, vatandaşlarını, ticaret ve
mülkiyet haklarını saldırılardan korumuş olduğuna işaret etmektedir.628
Benzer şekilde, O’Brien da, fiilen terörist eylemlerin tüm türlerinin
devletin meşru müdafaa hakkını başlatacağını iddia etmektedir.629
Doktrindeki görüş ayrılıklarına rağmen, bir devletin “toprak bütünlüğü
ve siyasal bağımsızlığı”, 51. madde tarafından korunan en önemli
bağımsız haktır.
3314 sayılı Saldırının Tanımı Karan md. 3(d)’de “Bir devletin silahlı
kuvvetleriyle başka bir devletin kara, deniz, veya hava kuvvetlerine veya
deniz veya hava filolarına saldırılması" “saldın” olarak ni-
telendirilmektedir. Bu tür saldırılann kapsam ve etkileri itibariyle ye-
terince ağır olması halinde aynca bir “silahlı saldın” olarak da nite-
lendirilmesi mümkündür. Söz konusu madde, kıyas yoluyla, bir devletin
ülke dışındaki resmi görevlilerine, polis ya da askeri birimlerine,
binalanna, elçilik binalanna ve mensuplarına yönelik terörist saldırılara
uygulanması halinde, bu tür hedeflere gerçekleştirilen terörist sal- dmlar
51. madde altında “silahlı saldın” kavramının kapsamına gire-
bilecektir.630 Günümüzde, özellikle bir devletin diplomasi temsil-
ciliklerine ya da devlet başkanlanna yönelik terörist saldınlann md. 51 ’in
kapsamına girdiğine işaret eden dikkate değer uygulamalar vardır. Bu
uygulamlardan ilki, Uluslararası Adalet Divanı’nın “silahlı saldın”
kavramına değindiği, 1979 Tahran Rehineler Krizine İlişkin Dava’dır.631
İkinci uygulama ise, 1998’de Kenya ve Tanzanya’daki ABD elçiliklerine
yönelik terörist saldınlara yanıt olarak ABD tarafından Afganistan ve
Sudan’a karşı gerçekleştirilen saldırılara ilişkin olarak uluslararası
toplumun tutumudur.

628
Sofaer, Abraham D., “Terrorism, the Law, and the National Defense", Millitary Law
Review, Cilt 126, 1989, s. 95-96.
629
O’Brien, William, a.g.m., s. 460-461.
630
Schachter, Oscar, “The Lawful Use of Force by a State Against Terrorist in Another
Country”, a.g.m., s. 248 ; Schachter, Oscar, “The Extraterritorial Use of Force Against
Terrorist Bases”, a.g.m., s. 311-312.
631
Dinstein.Yoram, a.g.e., s. 185.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
bb. Uygulamada Durum: ABD’nin 1998’de Afganistan ve Sudan
’a Yönelik Saldırıları
7 Ağustos 1998 tarihinde Kenya’nın Nairobi ve Tanzanya’nın
Darüsselam şehirlerinde bulunan Amerikan Büyükelçiliklerine, eş
zamanlı olarak düzenlenen terörist saldırılar sonucu, onikisi Amerikalı
olmak üzere toplam 305 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 5000 kişi
A'^ ^

ise yaralanmıştır. Olayın hemen ardından BM Güvenlik Konseyi,


saldırılan şiddetle kınamış ve suçlulann yakalanması ve derhal adalet
önüne çıkanlması için çağrıda bulunmuştur.419 420
ABD, saldınlann ardında, 1991 ’de Suudi Arabistan tarafından sınır
dışı edildikten sonra Sudan’a giden ancak ABD ve Suudi Arabistan
tarafından yapılan yoğun baskılar sonucu 1996’da Sudan tarafından da
sınır dışı edilen ve bunun üzerine Taliban yönetimi altındaki Afganistan
topraklarına yerleşmiş olan El Kaide lideri Usame bin Ladin’i görmüştür.
ABD’ye göre, Sudan, Bin Ladin’i sınır dışı etmiş olmasına karşın
terörizmi desteklemeye devam ediyordu. Sudan ve Bin Ladin; Suudi
Arabistan’daki Amerikan varlıklarını hedeflemek amacıyla kimyasal
silah üretmek için işbirliği yapıyorlardı. Benzer şekilde, Afganistan’daki
Taliban rejimi de Bin Ladin’i destekliyor ve denetimi altında tuttuğu
topraklarda El Kaide’yi barındırıyordu.421
21 Ağustos 1998’de ABD, Hartum’da (Sudan) teröristler için kim-
yasal silah ürettiği iddia edilen El Şifa (Al Shifa) ilaç fabrikasını ve El
Kaide Örgütü tarafından kullanıldığı iddia edilen, Pakistan sınırına yakın
Afganistan’daki bir eğitim kampını bombalamıştır. Böylece, ABD, ilk
kez, terörizme, hukuku uygulama sorunu olarak değil fakat bir ulusal
güvenlik sorunu olarak muamele yapmıştır. 422 ABD, BM Güvenlik
Konseyi’ne gönderdiği bir mektupla, aldığı tedbirleri bildirmiştir. Söz
konusu mektupta ABD, ABD Büyükelçilik binalarına ve vatandaşlarına
karşı gerçekleştirilen bir dizi silahlı saldırılara yanıt

419
Crenshaw, Martha, “Terrorism, Security and Power”, Prepared for Delivery at the 2002
Annual Meeting of the American Political Science Association, Boston, Massachusetts,
2002, s. 13.
420
S/Res/1189, 13 Ağustos 1998.
421
Crenshaw, Martha, a.g.m., s. 14-16.
422
Crenshaw, Martha, a.g.m., s. 18.

188
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

olarak ve bu saldırıların devam etmesini önlemek ve caydırmak


amacıyla, 51. madde çerçevesinde, meşru müdafaa hakkını kullanmış
olduğunu iddia etmiştir. Saldırıların, Sudan hükümetinin ve Afganis-
tan’daki Taliban rejiminin El Kaide ile olan işbirliğini sona erdirmeleri
için harcanan çabaların sonuç vermemesi üzerine gerçekleştirildiği ve
vurulan hedeflerin, saldırının zamanlamasının ve kullanılan yöntemlerin;
gereklilik ve orantılılık ilkeleri dahil, Uluslararası Hukuk kurallarına
uygun şekilde planlanmış olduğunu savunmuştur.423
ABD’nin Afganistan ve Sudan’a karşı meşru müdafaa temelinde
gerçekleştirdiği ve kod adı “Ebedi Menzil/lnfınite Reach”olan operas-
yon, sadece Libya, Irak ve Pakistan tarafından açıkça kınanmış, diğer
Orta Doğu devletleri tarafından sessizlikle karşılanmıştır. 424 Rusya,
Fransa ve İngiltere, ABD’yi destekleyen açıklamalar yapmışlardır.
Rusya, uluslararası terörizm eylemlerinin cezasız kalamayacağını ifade
ederken; 425 dönemin Fransa Başbakanı Lionel Jospin, nereden
gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, terörizme kararlı ve sert bir yanıt
vermek gerektiğini; 426 İngiltere Başbakanı Tony Blair ise, ABD’nin
terörizme karşı kendisini koruma hakkına sahip olduğunu söylemiştir.427
Güvenlik Konseyi ise, Sudan’ın olaya ilişkin resmi şikayetini gündemine
almamıştır. ABD’nin saldırılarından tam bir yıl sonra, Güvenlik Konseyi;
oybirliği ile, ABD’yi kınamaktan oldukça uzak, Tali- ban’ı, ülkesinde
teröristleri barındırıp eğiterek Uluslararası Hukuku ağır şekilde ihlal
etmekle suçlayan bir karar kabul etmiştir. 428 Daha sonraki dönemde,
ABD’nin Bin Ladin’e ilişkin olarak ileri sürdüğü iddialarında haklı
olduğu ortaya çıkmış olmasına karşın, Sudan’da kimyasal silah ürettiği
iddia edilen fabrikanın, aslında bir ilaç fabrikası olduğu ortaya
çıkmıştır.429

423
A Letter Dated 20 Agust 1998, U.N. Doc. S/1998/780 (1998).
424
Gray, Christine, a.g.e., s. 118; Franck, Thomas M„ a.g.e., s. 95.
425
New York Times, 22 Ağustos 1998, s. A6.
426
New York Times, 22 Ağustos 1998, s. A6.
540
New York Times, 22 Ağustos 1998, s. A6.
428
U.N. Doc. S /RES/1267 (1999), 15 Ekim 1999.
429
Gray, Christine, a.g.e., s. 118.

189

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Sonuç olarak, Güvenlik Konseyi’nin ABD’yi takbih etmemiş ol-
masını, ABD’nin kendisine karşı kullanılmasına asla razı olmayacağı
meşru müdafaa hakkı ve zararla karşılık kurumu arasındaki farkı yok
eden yeni bir hukuksal doktrinin kabul edilmesine yönelik bir adım
olarak görmek mümkün değildir. 430 Bununla birlikte, uluslararası
toplumun terörist saldırıların kapsamı ve neden olduğu zararların bo-
yutları itibariyle bir silahlı saldın oluşturabilecek kadar yeterli ağırlıkta
bulduğu bu olayın, devletin egemenliğini simgeleyen diplomasi
temsilciliklerine yönelik olarak gerçekleştirilmiş olması, söz konusu
terörist saldmlann, md. 51 çerçevesinde, bir silahlı saldın olarak ni-
telendirilmesinde önemli bir faktör olabileceğini göstermektedir.

İL M d. 51 ve Dışardaki Vatandaşlara Yönelik Terörist Saldırılar

aa. Doktrinde İleri Sürülen Görüşler


Dışandaki vatandaşlara karşı gerçekleştirilen terörist saldınlara yanıt
olarak md. 51 temelinde meşru müdafaa tedbirlerine başvurulup
vurulamayacağı konusu doktrinde tartışmalıdır. Yazarlann bir kısmı BM
Antlaşması md. 51’de öngörülen meşru müdafaa hakkının yalnızca
devlete karşı gerçekleştirilen “silahlı saldırılan” kapsadığını ve dışandaki
vatandaşlara yönelik saldmlann bir devletin kendine yönelik silahlı saldın
sayılamayacağını iddia etmektedirler.431
Bir başka kısım yazar ise, “silahlı saldın” kavramının bu şekilde dar
yorumlanmasının terörist eylemler bağlamında anlamlı olmayacağını
çünkü modem terörizmin asıl tehlikesinin sivillere yönelik tehdit
olmasından kaynaklandığını savunmaktadırlar. Nitekim bu konuda
Bowett, “devletin düşmanca saldırılardan ülkesel yetkisi altında bulunan
vatandaşlarını ya da herhangi kişileri koruyabileceğinden şüphe
duyulmaması gerektiğinC' belirtmektedir.432 Bovvett’in bu açıklaması,

M3
Gray, Christine, a.g.e., s. 119
431
Bu görüş için bkz. Ronzitti, Natalino, Rescueing Nationals Abroad Through Military
Coertion and Intervention on Grounds of Humanity, Lancaster, 1985, s. 69; Grate, Rainer,
a.g.m., s. 22.
432
Bowett, Derek W., a.g.e., s. 87.

190
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

bir devletin halkının, devlet olmak için gereken önemli kriterlerden


birini teşkil ettiği düşünüldüğünde anlam ifade etmektedir. Ancak,
Bowett, devletin dışardaki tek bir vatandaşının güvenliğinin tehlikeye
düşmesinin devletin güvenliğini tehlikeye atmayacağını da teslim et-
mektedir646 Bu görüşü paylaşan yazarlar için temel mesele, tek bir bireye
karşı gerçekleştirilen saldırıyı devlete yönelik bir silahlı saldırıya
eşitlemek için gereken eşiği belirlemenin çok zor bir mesele olmasıdır.
Gerçekten bu konuda bireylere karşı bir saldırının “silahlı saldırı” olarak
nitelendirilip nitelendirilemeyeceğini tanımlayan niceliksel bir eşik
yoktur. Bu bağlamda Oscar Schachter, vatandaşlara ve bunların “özel
mülkiyetlerine” yönelik terörist saldırıların, saldırıların ölçüsüne bağlı
olarak, çok sayıda vatandaşın ölmesine ve yaralanmasına neden olmuşsa
ve faillerin vatandaşları hedeflemelerinin amacı devleti siyasal bir eylem
yapmaya ya da yapmaktan alı koymaya zorlamak olduğunda, bireylere
yönelik saldırıların, md. 51 bağlamında, devlete yönelik bir silahlı saldın
sayılabileceğini ifade etmektedir.647 Bu konuda, Carsten Sthan ise,
Schachter’dan farklı olarak, dışandaki vatandaşla- nn özel mülkiyet
haklanna karşı gerçekleştirilen saldmlann, md. 51 çerçevesinde, devletin
kendisine yönelik dolaylı bir silahlı saldırı sayılamayacağını iddia
etmektedir. Stahn, “ Saldırı, ilgilenilen mağdurların sayısı ve hayata ya da
güvenliğe yönelik tehdidin derecesi bakımından önemli ağırlıktaysa ve meşru
müdafaanın diğer koşulları karşılanıyorsa - yani aktörlerin amacı terörü
yaymaksa ya da dolaylı olarak devleti hedeflemekse, saldırıyı sona erdirmek
için ülke devletinin yeteneksizliği ya da isteksizliği söz konusu ise ve kuvvet
kullanma dışında alternatif tedbirler yoksa - bir devletin dışarıdaki
vatandaşlarını korumak için gerçekleştireceği sınırlı kurtarma
operasyonları, md. 51 çerçevesinde meşrulaştırılabilir” demektedir.4 Bu
konuda Anthony Clark Arend ve Rober J. Beck ise “5u hususta bir yandan
devletlerin ve yazarların silahlı saldırı kavramını dar yorumlayan görüşleri
diğer yandan çıkarları doğrudan etkilenen devletlerin uygula-

646
Bowett, Derek W., a.g.e., s. 93.
647
Schachter, Oscar, “The Lawful Use of Force by a State Against Terrorist in Another
Country”, a.g.m., s. 248; Schachter, Oscar, a.g.e., s. 162-163.
648
Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...”, a.g.m., s. 34.

Telif hakkı olan mater


Fatma Taşdemir

malan arasında önemli bir çatlak vardır. Bu durum, vatandaşları korumak için
müdahaleyi yasaklayan etkin ve denetleyen bir normun varlığının
sorgulanmasına neden olmaktadır" demektedir. 433 Dolayısıyla, Anthony
Clark Arend ve Robert J. Beck vatandaşları korumak için müdahaleyi
yasaklayan etkin ve denetleyen bir normun olmadığını iddia etmektedir.
Doktrindeki görüş ayrılıklarına ilaveten belirtilmesi gereken bir başka
önemli husus ise 3314 sayılı Saldırının Tanımı KararTnda, dışarıdaki
vatandaşlara yönelik saldırıların “saldırı” teşkil edebileceğini öngören bir
paragrafın yer almamasıdır.
Bu konuda, devlet uygulamalarından da kesin bir sonuç çıkarmak
mümkün değildir. Zira, yalnızca 1945-1992 arası dönemde, özellikle Batılı
devletlerin, kuvvet kullanma ya da tehditlerini rasyonalize etmek için
“vatandaşları dışarda kurtarma” argümanına başvurduğu 18 olay
gerçekleşmiştir. 434 Ancak, 51. madde temelinde meşrulaştırıl- maya
çalışılan bu müdahalelerin çoğu, gereklilik ve orantılılık kriterlerini
karşılamadığı için, uluslararası toplum tarafından kınanmıştır. Bu
bağlamda, örneğin ABD’nin 1983’de Grenada’ya ve 1989’da Panama’ya
yönelik bu temelde meşrulaştırılan müdahaleleri Genel Kurul tarafından
kınanmıştır. 435 Yine ev sahibi devletin yabancı vatandaşların hayatını
korumada yetersiz kaldığı ya da isteksiz olduğu durumlarda bir devletin
kuvvet kullanma hakkının olup olmadığını ortaya koyan İsrail’in 1976
Entebbe Baskını Güvenlik Konseyi üyelerinin mesele hakkındaki derin
görüş ayrılıklarını ortaya koyan çarpıcı bir örnektir. Benin, Libya ve
Tanzanya, İsrail’in kurtarma operasyonunu takbih eden bir karar tasarısı
hazırlamışlar ancak bu karar tasarısını, kabul edilmeyeceğini gördükleri
için geri çekmişlerdir. Diğer yandan Fransa, İtalya, Japonya, İngiltere ve
ABD’nin desteklediği, uçak kaçırmayı terörizm eylemi olarak takbih eden
ve devletlerin toprak bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına saygı
gösterilmesini yeniden onaylayan bir karar tasarısı da kabul
edilmemiştir.436 Bununla birlikte, uluslararası toplumun kınamalarına konu
olmayan devlet uygulamaları

433
Arend, Anthony Clark ve Robert J Beck, a.g.e., s. 111.
434
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 111.
65
' G.A. RES. 38/7 (1983) ve G.A. REs. 44/240 (1989).
436
Ayrıntılı bilgi için bkz. Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 166-170.

192
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

da vardır. Bu durum, bir devletin ülkesel bütünlük hakkının, vatan-


daşlara yönelik terörist saldırılar söz konusu olduğu bazı örnek olaylarda
devletin kendisini ve vatandaşlarını koruma hakkına boyun eğmesini
gerektiren yeni bir ilkenin ortaya çıkmış olup olmadığını araştırmayı
gerektirmektedir. Bu bağlamda ABD’nin, Nisan 1993’de Kuveyt’i ziyareti
sırasında eski ABD Başkanı George Bush’a yapılması planlanan suikasttan
sorumlu tuttuğu Irak hükümetine yönelik 1993’teki füze saldırısı çarpıcı bir
örnektir.

bb. Uygulama: ABD’nin Irak İstihbarat Merkezine 1993 Yılındaki


Saldırısı
ABD, Nisan 1993’de Kuveyt’i ziyareti sırasında eski Başkan George
Bush’a yapılması planlanan suikasttan sorumlu tuttuğu Irak hükümetini
cezalandırmak maksadıyla, 26 Haziran 1993’te, Bağdat’taki İstihbarat
Merkezine füze saldırısı düzenlemiş; saldırılarda 8 kişi ölmüş; 20’ye yakın
kişi de yaralanmıştır.653
ABD’nin BM’deki Daimi Temsilcisi Madeleine K. Albright; Güvenlik
Konsey’ine yazdığı mektupta, ABD’nin aldığı tedbirleri ve ABD’nin
eyleme ilişkin hukuksal meşrulaştırmasını, usulüne uygun şekilde Güvenlik
Konseyi’ne bildirmiştir. Söz konusu mektupta, İrak rejiminden
kaynaklanan suikast girişimini ABD’ye yönelik doğrudan bir saldırı
-ABD’nin kendisine yapılan bir saldırıyla eşdeğer bir saldırı- olarak
tanımlamış ve bu nedenle de ABD’nin, BM Antlaşması md. 51
çerçevesinde, kendisini savunmak maksadıyla Irak’a karşı gereken cevabı
verme hakkı olduğunu ileri sürmüştür. Mektupta, Irak’m bu türden
saldırgan davranışlarına son vermek için yeni diplomatik ve ekonomik
yaptırımların fayda vermeyeceğine kanaat getirdikleri için “zorunlu olarak”
askeri kuvvet kullandıkları belirtilmiştir.654 Madeleine

653
Kritsiotis, Dino, “The Legality of the 1993 US Missile Strike on Iraq and the Right of
Self-Defence in International Law”, International & Comparative Law Quarterly, Cilt 45,
1996, s. 162.
654
U.N. Doc. S/26003,26 Haziran 1993.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
K. Albright, aynca suikast planına İrak’m karışmasını gösteren adli belgeler
ve fotoğraf kanıtlarını Güvenlik Konseyi’ne sunmuştur.437
Irak hükümeti; saldırıların ardından, 27 Haziran 1993’te Güvenlik
Konseyi’ne gönderdiği bir mektupta ABD’nin gerçekleştirdiği füze
saldırısını terörist eylem olarak kınamıştır.438 BM Güvenlik Konseyi ise,
ABD’nin kuvvet kullanma kararını anlayışla karşılayan bir tutum
takınmıştır. 439 ABD’nin Bağdat’taki İstihbarat Merkezine füze saldırısı
sadece Çin, Mısır, Suudi Arabistan, Türkiye, İran ve Libya tarafından
eleştirilmiş; Rusya Federasyonu ve başta İngiltere olmak üzere Batılı
ülkeler grubu ABD’nin meşru müdafaa argümanını desteklemişler; Birleşik
Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn ve Umman ise sessiz kalarak ABD’yi
anlayışla karşılamışlardır.440
ABD’nin 1986 yılında Libya’ya karşı gerçekleştirdiği hava saldırısı,
hemen hemen bütün devletlerce kınandığı halde 1993’teki Irak’a yönelik
saldırısı böyle bir tepkiyle karşılaşmamıştır. ABD ile Irak arasında vukuu
bulan bu olaya ilişkin olarak uluslararası toplumun söz konusu tutumu,
doktrinde meşru müdafaa hakkına ilişkin tartışmaları, özellikle iki konuda
yeniden alevlendirmiştir. Tartışmaların yoğunlaştığı ilk mevzu, devletlerin
bir başka ülkede terörist saldırılar sonucu ölüm tehlikesiyle karşı karşıya
kalan vatandaşlarını kurtarmak için ülkesi dışında kuvvet kullanmalarının
md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa hakkının kapsamına girip
girmeyeceğine ilişkindir. İkinci mevzu ise, bu olayda, ABD’nin, Irak’ın
kendisine karşı gelecekte gerçekleştirebileceği terörist eylemleri “önleme”
gayesinin olması nedeniyle, terörizme karşı önleyici meşru müdafaa
hakkının olup olmayacağına ilişkindir. Yazarların bir kısmı, 1993’teki
ABD eylemine gösterilen uluslararası sempatiyi; terörizme yanıt olarak md.
51 temelinde eylemlere izin veren yeni bir Uluslararası Hukuk kuralının
doğuşunun işareti olduğunu iddia etmişlerdir.441 Bir başka grup yazar ise,
ABD

437
Kritsiotis, Dino, a.g.m., s. 163.
438
U.N. Doc. S/26003, 26 Haziran 1993.
6S
' Kritsiotis, Dino, a.g.m., s. 164.
440
Franck, Thomas M., a.g.e. , s. 94; Kritsiotis, Dino, a.g.m. , s. 163-165; Gray, Christine,
a.g.e., s. 118.
441
Bu görüş için bkz. Franck, Thomas M„ a.g.e., s. 96.

194
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

eylemini; md. 51 çerçevesinde bir meşru müdafaa örneğinden çok hu-


kuk dışı bir askeri zararla karşılık örneği olarak nitelendirmişlerdir. 442
Üçüncü bir grup yazar ise, terörizmi destekleyen devletlere karşı saldı-
rıların her zaman hukuksal kaygılarla değil, siyasal, ideolojik ya da stratejik
kaygılarla gerçekleştirme olasılığına işaret ederek; terörizme karışan
devletlere karşı etkili bir yaptırım mekanizması oluşturulmadığı sürece,
devletlerin münferiden kuvvet kullanmalarını engellemenin mümkün
olmayacağını ifade etmektedir.443
Sonuç olarak, uluslararası toplumun 1993’deki ABD eylemini
sempatiyle karşılamış olmasını, dışarıdaki vatandaşları kurtarmak için
devletlerin kuvvet kullanmasının teknik olarak illegal olmasına rağmen,
belli istisnai durumlarda müsamaha gösterilebilir bir hukuka aykırılık
olarak yorumlamak mümkündür. Bununla birlikte, 11 Eylül sonrası md. 51
bağlamında “silahlı saldırı” kavramının kapsamında meydana gelen
değişimlerin, belli koşullarda, dışarıdaki vatandaşlara karşı gerçekleştirilen
terörist saldırıların devletin egemenliğine yönelik doğrudan bir silahlı
saldın sayılması yönünde bir sarmal etki yaratma riski ortaya çıkardığına
işaret etmek yerinde olacaktır.444

e. 11 Eylül: Meşru Müdafaa Hukukun Sınırlı Berraklaşması


Uluslararası toplumun 11 Eylül saldınlanna yanıt olarak gerçekleştirilen
“Sonsuz Özgürlük Harekatı’na” yönelik emsalsiz desteği, Uluslararası
Hukukta sert ve ani bir değişimin göstergesi olarak mı algılamalıyız? Bir
başka ifadeyle, Uluslararası Hukukta, teröristleri aktif bir şekilde
destekleyen, tolere eden veya banndıran devletlere karşı, md. 51 temelinde
kuvvet kullanma hakkı veren yeni bir uluslararası örf ve adet hukuku
kuralının oluştuğundan bahsedilebilir mi? Uluslararası toplumun
reaksiyonunun BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa
hakkının tüm yönlerini açıklığa kavuşturmuş olduğu söylenebilir mi?

442
Bu görüşü savunan yazarlar için bkz. Alexandrov, Stanimir A., a.g.e. , s. 188; Kritsiotis,
Dino, a.g.m., s. 175; Gray, Christine, a.g.e., s. 117.
Kritsiotis, Dino, a.g.m., s. 176-177.
444
Franck, Justin N.B. ve Javaid Rehman, a.g.m., s. 420.

195

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
İlk olarak, 11 Eylül saldırılarına yanıt olarak gerçekleştirilen “Sonsuz
Özgürlük Harekatına” yönelik uluslararası toplumun desteğini, teröristleri
aktif bir şekilde destekleyen veya barındıran devletlere karşı md. 51
esasında kuvvet kullanma hakkı veren yeni bir uluslararası örf ve adet
hukuku kuralının oluştuğu olarak değerlendiren görüşlere 445 katılmak
mümkün değildir. Uluslararası örf ve adet hukuku kurularıyla, diğer örf ve
adet hukuku kurallarının ve uluslararası Antlaşmaların değiştirilmesi
mümkündür. 446 Ancak, uluslararası örf ve adet hukuku kuralları, sadece
devletlerin yaptıklarından ibaret değildir. Uluslararası örf ve adet hukuku,
hukuk olarak kabul edilen genel bir uygulamanın varlığı halinde söz konusu
olabilir.447 Bu çerçevede, ABD’nin meşru müdafaa iddiasının uluslararası
toplum tarafından kabul görmüş olmasını bir örf ve adet hukukunun
oluşması için gereken objektif ve sübjektif unsurları karşıladığını ileri
sürmek mümkün değildir. Objektif unsur (maddi unsur) açısından meseleyi
değerlendirdiğimizde, evrensel nitelikte bir örf ve adet hukuku kuralının
oluşması için devletlerin genel, istikrarlı ve bir örnek teşkil eden
uygulamaları gerekmektedir. Bu çerçevede ABD uygulaması uluslararası
toplumdan genel bir destek elde etmiştir. Ancak, bu uygulamanın objektif
unsuru karşılaması için, ayrıca istikrarlı ve bir örnek teşkil eden bir davranış
olduğunun kanıtlanması gerekmektedir. Sübjektif unsur açısından olayı
değerlendirdiğimizde ise, uluslararası toplumun ABD uygulamasına
desteğini ifade ederken, bunun hukuk kuralı olduğuna inanarak yapmış
olmaları gerekmektedir ki; bu olayda sübjektif unsurun yerine getirilmiş
olduğunu kanıtlamak oldukça zordur. Dolayısıyla, uluslararası toplumun
emsalsiz desteğine yol açan husus Uluslararası Hukukta bir değişim değil,
daha ziyade meşru müdafaa iddiasının dayandırıldığı koşullardaki maddi
bir değişimdir.448 Bu koşullan ele aldığımızda, 11 Eylül sonrası uluslararası
hukuki uygulamayı önceki devlet uygulamalanndan bir aynlış ya da hatta
bir kmlmadan ziyade bir çok yollarla önceki devlet uygulamalannın bir
devamı niteliğinde görmek

445
Bu görüş için bkz. Slaughter, Anne-Marrie ve William Burke-White, a.g.m., s. 2.
446
Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 69-70.
447
Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 70.
448
Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...”, a.g.m., s. 9.

196
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

mümkündür. Bu bağlamda öncelikle, 11 Eylül sonrası meşru müdafaa


hakkına başvurmanın, Libya ya da Afganistan ve Sudan’ a karşı ger-
çekleştirilen saldırılar çerçevesinde ileri sürülen meşru müdafaa iddi-
alarından daha az ihtilaflı olduğu söylenebilir. Zira meşru müdafaa
hakkının kullanılmasına yol açan silahlı saldırılar, Libya örneğinde olduğu
gibi, ne dışarıdaki yabancı vatandaşlara karşı bir saldın ne de 1998’de El
Kaide saldırlannda olduğu gibi dışanda bulunan bir gemi ya da diplomatik
bir misyona karşı bir saldındır. 11 Eylül saldınlan, kolaylıkla meşru
müdafaa kapsamına girebilecek; ABD’ye yöneltilen klasik ülkesel
saldınlardır.449
İkinci olarak, 11 Eylül saldınlan; kapsam ve etkileri itibariyle ön- çeki
olaylardan büyük ölçüde farklılaşmıştır. Örneğin, 1986’da Libya’ya karşı
ileri sürülen meşru müdafaa argümanına ilişkin olarak münferit ya da küçük
ölçekli saldmlann meşru müdafaa temelinde kapsamlı ve bariz bir yanıta
izin vermeyeceğine ilişkin eleştiriler450; büyük insan kaybına neden olan ve
hem özel hem de kamu mülkiyetine ciddi zararlar vermiş olan 11 Eylül
saldınlanna ilişkin olarak öne sürülmesi mümkün değildi.451
Üçüncü olarak, 1993’te Irak’a ve 1998’de Afganistan ve Sudan’a
yönelik füze saldınlanna ilişkin olarak; kanıtlann yetersiz bir biçimde
ortaya konulmuş olması ABD’nin terörizm karşıtı operasyonlannın en
büyük eleştiri kaynaklanndan birisi olmuştu. Bu tür eleştiriler ,11 Eylül
saldınlanna yönelik yasal yanıta ilişkin olarak daha sınırlı bir biçimde ileri
sürülmüştür.
Nihayet, burada, genel olarak 1990’larda komşu devletlerde faaliyet
gösteren düzensiz güçlere karşı yanıt vermek için sınırlı kuvvete dayalı
terörizm karşıtı operasyonlara yönelik artan bir yönelim olmuştur. Senegal,
Tayland ve Tacikistan tarafından gerçekleştirilen sınır ötesi müdahaleler
büyük ölçüde itirazsız kalmıştır.452 Bu durum, uluslararası sistemin, belli
ölçülerde, yabancı ülkeden kaynaklanan

449
Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...”, a.g.m., s. 9.
i / Q

Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,


a.g.m., s. 596.
451
Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...”, a.g.m., s. 11.
452
Gray, Christine, a.g.e., s. 103.

197

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
düzensiz güçler tarafından doğrulan tehditlere yönelik md. 51 esasında
kuvvete dayalı yanıtlan kabul ettiğinin bir belirtisi olarak değerlendi-
rilebilir.453
Bu argümanlan hep birlikte değerlendirdiğimizde, uluslararası
toplumun “Sonsuz Özgürlük Harekatı’nın” hukuki meşrulaştırması olarak
md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa hakkını kabul etmiş olması, kurallann
algılanmasında meydana gelen bir değişimden kaynaklanmamış fakat daha
ziyade meşru müdafaa iddiasını esas alan koşullarda meydana gelen somut
bir değişimden kaynaklanmıştır sonucunu çıkarabiliriz. Bir başka ifade ile,
genel hukuksal matris değil, meşru müdafaa hakkını başlatan koşullar
değişmiştir.454
11 Eylül saldırılarına yönelik uluslararası yasal yanıt, kapsam ve
etkileri itibariyle büyük ölçekli şiddet içeren terörist eylemlerin devamlılık
arz eden bir modelinin bir “silahlı saldır” teşkil edebileceğine ilişkin tam bir
kanıt sağlayarak, terörist saldırılara karşı; BM Antlaşması md. 51
çerçevesinde meşru müdafaa hakkının kullanılabileceğini
somutlaştırmaktadır.455 456 Bununla birlikte, 11 Eylül saldırılarının, esaslı
şekilde, md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa hukukunu, tamamen açıklığa
kavuşturmuş olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Zira, “silahlı saldın”
kavramı, hala net bir anlam kazanamamıştır. Silahlı saldın kavramının
anlamındaki muğlaklık, özellikle küçük ölçekli terörist saldınlann bir silahlı
saldmya yol açıp açmayacağı konusunda kendisini hissettirmektedir. Yine,
11 Eylül sonrası devlet uygulaması, terörist aktörlerle sponsor devletlerin
resmi organlan arasında şeffaf hiçbir ilişkinin olmadığı durumlarda; hangi
koşullar altında bir devletin meşru müdafaa hakkına başvurabileceği
sorusuna kesin bir yanıt sağlamamaktadır.
Sonuç olarak, 11 Eylül saldırılarına yönelik hukuksal yanıt, md. SVi
kısmen açıklığa kavuşturmuştur.

453
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 64.
454
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 67; Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...“, a.g.m., s. 11.
455
Murphy, Sean D., “The Concept of “Armed Attack“ in Article 51 of the UN Charter“, a.g.m.,
s. 42-49.
456
Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...“, a.g.m., s. 11.

198
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

D. Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma ve Meşru Müdafaa Hak-


kının Diğer Koşullan: Gereklilik, AcUiyet ve Orantılılık Koşullan
Günümüzde, bütün devletler, gereklilik, aciliyet ve orantılılık kri-
terlerinin, BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde, yasal meşru müdafaa
hakkının parametrelerini oluşturduğu konusunda mutabıktır. 457 Gereklilik
ve orantılılık koşullan, ABD Dışişleri Bakanı Webster’in, Uluslararası
Hukukta kuvvet kullanma yasağının söz konusu olmadığı bir dönemde
meydana gelen 1837 Caroline olayıyla ilgili olarak kullandığı formülle
şekillenmiştir. Olay, ABD ile İngiltere’nin banş halinde olduğu bir
dönemde meydana gelmiştir. 1837’de Kanada’da İngiltere’ye karşı bir
isyan sürerken, Caroline isimli bir geminin isyancılara yardım etmesi ve
hükümet kuvvetlerine zayiat verdirmesi nedeniyle İngilizler gemiye
saldırmış ve gemiyi ateşe vererek Niagara Şelalesinden aşağı atmışlardır.
İki Amerikan vatandaşının öldüğü ve bazılarının da yaralanmış olduğu
olay, ABD ile İngiltere arasında bir uyuşmazlığa ve diplomatik yazışmalara
yol açmıştır.458 O zamanki ABD Dışişleri Bakanı Daniel Webster, Lord
Ashburton’a yazdığı notada, meşru müdafaadan bahsedebilmek için, “ani,
karşı konulmaz, başka bir araç seçimine ve düşünmeye imkan bırakmayan bir
meşru müdafaa zaruretinin olduğunun" kanıtlanması gerektiğini bildirmiş-
tir.459 Daniel Webster, Fox’a gönderdiği notada ise, “Kanada ’nın eyleminin
izin verilir olması için, “Kanada yerel makamlarının, durumun vahametinin
Amerikan topraklarına girmelerini gerektirecek olması halinde dahi makul
olmayan ve aşırı olan bir şey yapmadıklarını ispatlamak gerekmekte bu da
Britanya makamlarına düşmektedir; zira meşru müdafaa zarureti ile haklı
görülebilecek bir eylem, bu zaruret

457
Gardam, Judith, “Necessity and Proportionality in Jus Ad Bellum and Jus in Bello”,
International Law, the International Court Of Justice and Nuclear Weapons
içinde, Laurence Boisson de Chazoumess ve Philippe Sands, (der.), Cambridge University Press,
Cambridge, 1999, s. 277.
458
Arend, Anthony Clark, “International Law and the Preemptive Use of Military Force”, The
Washington Quarterly, Cilt 26, Sayı 2, 2003, s. 91; Schmitt, Michael N., a.e.m., s. S29.
459
Letter from Secretary of State Daniel Webster to Lord Ashburton of August 6, 1842, Gündüz
Aslan, a.g.e., s.S 6’dan iktibas edilmiştir.

199

Telit hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
(necessity) ile sınırlı olmalı ve kesinlikle bu kapsam dahilinde kalmalıdır. ”
demekteydi.'57* Bu diplomatik yazışmalar sonucunda İngiliz hükümeti özür
dilemiş ve ABD ve İngiltere, önleyici meşru müdafaa dahil hukuki meşru
müdafaa için üç kriter üzerinde mutabakata varmışlardır. Bu kriterler
gereklilik ve aciliyet/imminence ve orantılılıktır.
Günümüzde bu koşullar, uluslararası örf ve adet hukukundan kay-
naklanan bir sınırlama olarak meşru müdafaa hakkının kullanılmasında
geçerliliklerini korumaktadırlar. 460 461 Nitekim, UAD’ın Nikaragua
Davasında462 ve Nükleer Silahlar Kullanma ya da Tehdidinin Meşruluğu
Konusundaki Danışma Görüşü’nde 463 gereklilik ve orantılılık koşullarının
bireysel ya da kollektif meşru müdafaa hakkı konusunda sınırlamalar
olduğunu yeniden teyit etmiştir. Bu koşullar BM Antlaşması md. 51 ’de yer
almamasına rağmen örfi hukukun parçası olarak devletleri bağlamaktadır.
464
Terörizme karşı devletlerin meşru müdafaa temelinde kuvvet
kullanmalarında da bu ilkelere uyulması büyük önem taşımaktadır. Aksi
taktirde terörizme yönelik meşru müdafaa temelindeki yanıtların illegal
zararla karşılığa dönüşme riski vardır.

1. Terörizm, Gereklilik ve Aciliyet İlkeleri


Bir terörist saldırıya uğrayan devlet hangi noktada kendisini sa-
vunmalıdır? Devlet, devam eden bir terörist saldırıya “olay anında” mı
tepki vermeli, yoksa kuvvete başvurmadan önce barışçıl yollan tüketmeli
midir? Bir terörist saldmmn sona ermesinden çok uzun bir süre geçtikten
sonra yanıt verebilir mi? Bu sorulann tamamı meşru müdafaanın gereklilik
ve aciliyet ilkeleriyle ilgilidir.
Gerekliliğin değerlendirmesi kuvvete başvurma konusunda karann
verildiği anda meydana gelir. Bu karar verildiğinde ise gereklilik kri-

460
Letter from Mr. Webster to Mr. Fox of April 24, 1841, (Gündüz, Aslan, a.g.e., s. 56’dan
iktibas edilmiştir).
461
Gray, Christine, a.g.e., s. 105.
462
1.C.J. Reports 1986, parag. 176.
463
Advisory Opinion on the Legality of the Thrat of Nuclear Weapons, I.C.J. Reports 1996, s.
226, parag. 141.
464
Arend, Anthony Clark, a.g.m., s. 91.

200
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

teri işlevini tamamlar. Ancak, meşru müdafaanın gerekliliği, bir silahlı


saldırının meydana gelmesiyle otomatik olarak karşılanmaz. Devam
eden silahlı saldırılara maruz kalan bir devletin, uyuşmazlığı barışçıl
yollarla çözmeyi denemesi rasyonel olmayacaktır. Dolayısıyla bu
durumda gereklilik kriteri otomatik olarak karşılanmış olur. Ancak, bu
durum her zaman vaki değildir. Dolayısıyla, silahlı bir saldırıya uğrayan
mağdur devletin, kendisini silahla savunma dışında bir seçeneğinin
olmadığını kanıtlaması gerekir. 465 466 Bu bağlamda, gereklilik hali,
alternatif bir davranış seçeneğinin bulunmadığı “sıcak bir tehdit” du-
rumunda söz konusu olmaktadır. 467 “Olay anında tepki/on-the-spot
reaction” niteliğindeki karşı tedbirler, gereklilik haline iyi bir ömek teşkil
etmektedir. Olay anında verilen silahlı karşılığın, meşru müdafaa hakkı
olarak Uluslararası Hukuka uygun sayılması için, alternatif bir davranış
biçiminin, mağdur tarafın zararını telafi etme imkanının bulunmaması
gerekmektedir. Şayet, saldırgan eylemle ilgili olarak taraflar arasında
görüşmeler başlamışsa, olay mahallinde verilecek silahla karşılık meşru
müdafaa olmaktan çıkmaktadır.468 Acillik (immediacy) ilkesine göre ise,
silahlı saldın ile meşru müdafaa tedbirleri arasında süre açısından bir
kopukluluk olmamalıdır. Bu çerçevede saldın, olay anında verilecek bir
tepkiyle bertaraf edilmelidir. Aksi taktirde, herhangi gecikme, mukabil
tedbirleri meşru müdafaa olmaktan çıkararak bir askeri zararla karşılık
niteliği kazanmasına neden olacaktır. 469 Bununla birlikte, bir silahlı
saldırıyla uğrayan devletin derhal yanıt vermesi her zaman mümkün
olmamaktadır. Bu bağlamda, Cassese’nin bu ilkeye ilişkin olarak
önerdiği, mağdur devletin banşçıl bir çözüme ulaşma girişimlerinin
sonuçsuz kaldığı anlaşılana kadar kuvvete başvurmama yaklaşımı daha
esnek ve mantıklı bir “aciliyet” kavramını vurgulamaktadır. 470 Bu
yaklaşım, spesifik bir terörist saldırının meydana gelmesi ile mağdur
devlet tarafından kuv-

465
Gardam, Judith, a.g.m., s. 278.
466
Gardam, Judith, a.g.m., s. 278.
467
Aral, Berdal, a.g.e., s. 26.
468
Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 202.
469
McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White, a.g.e., s. 96-97.
470
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,
a.g.m., s. 594.

201
w

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
vete dayalı bir yanıt verilmesi arasında makul bir zamansal kopukluk
olabileceğini öngörmektedir.471
Geçmişte, orijinal saldın ile savunmacı yanıt arasında zaman bağ-
lantısının koptuğu ve dolayısıyla meşru müdafaa olarak nitelendirilmeyen
örnek olaylar vardır. Portekiz’in sömürge rejimini devamlı bir silahlı saldın
sayarak Hindistan’ın 450 yıl sonra yani 1961’de Goa’yı işgal etmesi, 6
Ocak 1973’te Mısır ve Suriye’nin İsrail’e sürpriz bir saldın başlatttığı Yom
Kippur Savaşı bu örnek olaylar arasındadır. Buna karşılık saldınya uğrayan
devletin hemen yanıt vermemekle birlikte karşılık vereceğini göstererek
önemli bir ara vermeksizin gerçekleştirdiği ve silahlı saldın ile mukabil
eylem arasında zaman bağlantısının kopmadığı örnek olaylar da vardır.472
Bu konuda somut ömek Falkland Savaşıdır. 2 Nisan 1986’da Aıjantin
Falkland/Malvinas Adalannı işgal ettiği zaman, İngiltere bir yandan
meseleyi banşçıl yollarla çözmeye çabalamış diğer yandan da kuvvet
gönderme hazırlıklanna girişmiştir. Bu kuvvetler 29 Nisan’da adalara
ulaşmış ve savaş, 14 Haziran’da Aıjan- tin’in teslim olmasıyla sona
ermiştir. Uluslararası toplum, İngiltere’nin mukabil yanıtının meşruluğunu
tartışma konusu yapmamıştır.473
ABD’nin 11 Eylül saldınlanna yanıt olarak gereçekleştirdiği Sonsuz
Özgürlük Harekatını; meşru müdafaa hakkının gereklilik ve aciliyet
koşulları bakımından değerlendirdiğimizde, harekatın saldırıların
gerçekleştirilmesinden tam 26 gün sonra; yani 7 Ekim 2001’de başlamış
olmasını, zaman bağlantısının koptuğu şeklinde yorumlamak mümkün
değildir. Bununla birlikte, ABD, Ladin’in iadesi yönünde gerekli
girişimlerde bulunmadığı ve sorunu barışçıl yollarla çözme yükümlülüğünü
yerine getirmeksizin kuvvet kullanmayı tercih etmiş olması nedeniyle,
gereklilik kriteri açısından eleştirilere açıktır.
2. Terörizm ve Orantılılık İlkesi
Orantılılık ilkesinin tarihsel geçmişi, Ortaçağ’m “haklı savaş”
doktrinine kadar eskilere dayanmakta olup, kabaca kullanılan kuvvetin

m
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,a.g.m. , s.
596.
6.0
Ba$eren, Serta9 H., a.g.e., s. 134.
6.1
McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White, a.g.e., s. 97-98.

202
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

tehdide oranlı olması gerektiği ilkesine dayanmaktadır. 474 Amaç, bir


silahlı saldırıyı bertaraf etmek olup kullanılan kuvvet; cezalandırıcı bir
nitelikte olmamalıdır. 475 Bu özellik, hukuki meşru müdafaa hakkı ile
hukuka aykırı olan silahlı zararla karşılığı birbirinden ayırmada önemli
bir rol oynamaktadır. Orantılılık ilkesi, savunma amaçlı tedbirlerin yol
açtığı hasarın, başlangıçtaki silahlı saldırının yol açtığı maddi ve beşeri
zarar ile orantılı olmasını ya da savunma tedbirlerine başvuran devletin
saldırgan devletin kullandığı silahların aynısını ve aynı sayıda silahlı
kuvveti kullanması gerektiği anlamına gelmemektedir. Bu çerçevede söz
konusu ilke, silahlı bir saldırıyı bertaraf etmek için kullanılabilecek karşı
güce belli sınırlamalar getirdiği için silahlı çatışmaların tırmanmasını da
önlemiş olmaktadır. 476
Uluslararası Hukuk doktrininde, terörist saldırılara karşı yanıtların
orantılı olması gerektiği konusunda görüş birliği vardır. Ancak, doktrinde
üzerinde uzlaşmaya varılamayan husus; terörist saldırılara karşı mukabil
yanıtın orantılı olup olmadığının nasıl belirleneceği ve oran- tılılığın ne
tür davranışları zorunlu kılacağıdır.477 Bu konuda doktrinde geliştirilmiş
üç temel yaklaşım bulunmaktadır. İlk yaklaşım, göze göz/ eye-for-an eye
ya da kısasa ¿/sas/tit-for-tat yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, mağdur devletin
önceki spesifik terörist saldırıya orantılı bir yanıt vermesini öngörmekte
olup kullanılan kuvvetin nitelik ve miktarı tehdidi bertaraf etmek için
gerekenden aşın olmamalıdır. Güvenlik Konseyi, çoğunda İsrail’in
müdahil olduğu, bir çok olayda orantılılığa bu esasta karar vermiştir.478
479

İkinci yaklaşım, “kümülatif orantılılık” yaklaşımıdır. Bu yaklaşım,


mağdur devletin kuvvete dayalı tedbirlerinin terör hareketlerinin kü-
mülatif etkilerini dikkate alarak, sadece son terörist saldırı değil geç-
mişteki illegal eylemlerin toplamına mütenasip bir kuvvet kullanmasının
orantılı olacağını varsayar. Bu bağlamda önleyici faaliyetler,

6.2
Gardam, Judith, a.g.m., s. 278-279.
6.3
Chamey, Jonathan I., a.g.m. , s. 836; Başeren, Sertaç H., a.g.e. , s. 137; Gray, Christine,
a.g.e., s. 106; Aral, Berdal, a.g.e., s. 29.
ım
Aral, Berdal, a.g.e., s. 29.
477
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 165.
69(1
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 165.
203

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
orantılılık ilkesine aykırı düşmektedir.697 Kümülatif orantılılık dokt-
rini, ABD, İsrail, Güney Afrika ve Portekiz tarafından ileri sürülmüştür.
Bu devletler, Güvenlik Konseyi’nin kümülatif orantılılık doktrinini
reddettiğini ileri sürerek Konseyi eleştirmişlerdir. Ancak hakikatte
Güvenlik Konseyi İsrail, Güney Afrika ve Portekiz tarafından orantısız
kuvvet kullanılmasını kınamış olmasına rağmen, kınamalar, doktrinel bir
mesele olarak meşru müdafaa hakkının kapsamını ele almamıştır. 480
Nikaragua Davasında UAD ise, olayların kümülatif toplamının bir silahlı
saldırıya ulaşabileceğini kabul eden bir yaklaşım benimsemiştir.481 482
Üçüncü yaklaşım ise, “dişe-karşı-göz ya da caydırıcı orantılılık”
yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, mağdur devletlerin kuvvete dayalı tedbir-
lerinin bu devletin kaşılaştığı terörist tehdidin tamamına orantılı olma-
sini öngörmekte olup önleyici faaliyetleri de kapsamaktadır. Bu
bağlamda, meşru müdafaa hukuku içindeki orantılılık “göze göz, dişe
diş” konusu olmamaktadır. Bu yaklaşım, kapsamlı bir barışı muhafaza
etme anlayışına ters düşen ve kötü düşünülmüş bir stratejidir.483 Kulla-
nılan kuvvetin tehditle orantılı olup olmadığı testi, sadece geçmişteki
tehdidin derecesine bakmamakta, bu aynı zamanda gelecekteki tehditin
derecesini belirlemede de rol oynamaktadır. 484 Meşru müdafaa hakkı
açısından kuvvet kullanılmasının savunmacı amacı, gelecekteki saldırılan
önlemeyi ve caydırmayı kapsamaktadır. Bu çerçevede bir saldın dizisinin
varlığı gelecek saldınlann beklenilebilirliğine ilişkin ikna edici belirtileri
teşkil etmektedir.485 Böylece bu yaklaşım çerçevesinde, caydmcı amaca
hizmet etmek için, orijinal saldmyı aşan misilleme kabilinden bir yanıt
orantısız sayılmamakta; orantılılığa karar vermede tehlikenin
itelenmesinden ziyade ortadan kaldınlması

6.7
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 165.
6.8
Gray, Christine, a.g.e., s. 108.
481
I.C.J. Reports 1986, s. 120, parag. 231.
482
Bkz. Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 166.
483
Glennon, Michael J., a.g.m., s. 552.
484
Greenwood, Christopher, a.g.m., s. 314.
705
Schächter, Oscar, “The Lawful Use of Force by a State Against Terrorist in Another
Country”, a.g.m., s. 252.

204
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

*J Aİ

kriter olmaktadır. Ne var ki, bu yaklaşım, kendi içinde, amaçlar araçları


meşrulaştırır şeklindeki bir yaklaşımı barındırmaktadır; uluslararası barış
ve güvenliğe yönelik taşıdığı tehlikeler ise son bölümde ayrıntılı olarak
ele alınacaktır.
Uluslararası Adalet Divanı Nikaragua Davasında, "...Nikaragua 'nın
El Salvador 'daki silahlı muhalefete yaptığı yardımın derecesi konusunda
belirsizlik her ne olursa olsun, ABD’nin Nikaragua’nın limanlarım
mayınlanmasının, limanları ve petrol tesislerinin bombalanmasının bu
yardımla orantılı olduğu düşünülemez...'’' kararına varmıştır. 486 487
Divan’ın söz konusu kararının, ABD’nin, gelecek saldırılan önlemek ve
caydırmak amacıyla md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa hakkına
dayanarak Afganistan’a yönelik gerçekleştirdiği müdahaleye yansıması
açıktır. Bu mantık çerçevesinde “orantılı- lık” teröristlere güvenli bölge
sağladığı için bir hükümetin devrilmesine asla izin vermeyecektir.488 Bu
nedenle, Taliban rejiminin askeri kuvvet kullanılarak devrilip yeni bir
hükümetin işbaşına getirilmiş olması, BM Antlaşması md. 51
çerçevesinde meşru müdafaa hakkının kapsamına nasıl girebileceği
tartışmalı bir husustur. Zira, bir ülkenin hükümet yapısının
dönüştürülmesini amaçlayan eylemler md. 51 tarafından kapsanmaz. Bu
tür tedbirlere yalnızca BM Güvenlik Konseyi karar verebilir.489 490
Orantılılık ilkesine ilişkin olarak belirtilmesi gereken bir başka
önemli husus ise bu ilkenin İnsani Hukukun önemli bir kuralını teşkil
etmekte olduğudur. 1949 Cenevre Sözleşmelerine ek 1977 tarihli I.
Protokol’ün kabul edilmesinden beri orantılık ilkesi, İnsani Hukukun
hem bir sözleşme hem de örfî nitelikte bir ilkesi haline gelmiştir.
Sözleşme kuralı olarak ilke, “ayınm gözetmeyen saldın lar

486
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e. , s. 166; Schächter, Oscar, “The Lawful
Use of Force by a State Against Terrorist in Another Country”, a.g.m., s. 254; Singer, Eric H.,
a.g.m., s. 453-454.
487
1.C.J. Reports 1986, parag. 237.
488
Glennon, Michael J., a.g.m., s. 546.
489
Sthan, Carsten, “Security Council Resolutions 1368 (2001) and 1373 (2001): What They
Say and What They Do Not Say”, EJIL Discussion Forum, http://www.ejil.
org./forumWTC/mesages/15html, (15 Haziran 2004).
490
Gardam, Judith, a.g.m., s. 284.

205

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
/indiscriminate attack” başlığı altında, 1977 tarihli I numaralı Ek
Protokol hükümlerinde yer almaktadır.491 Bu çerçevede, siviller ve sivil
nesneler ile savaşanlar ve askeri nesneler arasında dikkatlice ayırım
yapılması gerekmektedir. Diğer taraftan, La Haye Hukuku çerçevesinde,
çatışmalarda belli metot ve araçların kullanılması yasaklanmaktadır.
ABD’nin 11 Eylül saldırılarına yanıt olarak gerçekleştirdiği Afga-
nistan’a yönelik müdahalede çok sayıda sivil yerleşim yerlerinin vu-
rulmuş olması, bunun sonucunda yaklaşık 3767 sivilin hayatını kay-
betmiş olması ve harekatta tahrip gücü yüksek spesifik silahların ve
bombaların kullanılmış olması (Napalm roketleri, ısı basınçlı bombalar,
CBU87 salkım bombalan, vb.); müdahalenin meşruluğu ve oran- tılılığı
hakkında şüpheler doğurmuştur. 492 Bu durum, ABD ve İngiltere’nin
uluslararası terörizme yönelik kuvvet kullanma yaklaşımlan- nın negatif
bir yönüdür.

E. Terörizme Karşı Kolektif Meşru Müdafaa Hakkı


Kolektif meşru müdafaa hakkı, BM Antlaşması md. 51 ’in meşru
müdafaa hakkını geliştirdiği yönlerden birisidir. 493 494 Kolektif meşru
müdafaa hakkının kullanılmasında da bireysel meşru müdafaa hakkının
kullanılmasında aranan, doğrudan ya da dolaylı bir silahlı saldırının
gerçekleşmiş olması, alınan meşru müdafaa tedbirlerinin BM Güvenlik
Konseyi’ne bildirilmesi, Güvenlik Konseyi harekete geçinceye kadar
başvurulan geçici nitelikte istisnai bir hak olması ve örfi hukuktan
kaynaklanan gereklilik, aciliyet ve orantılılık kriterlerine uygun olarak
gerçekleştirilmesi koşullarının hepsi aranmaktadır. Bireysel meşru
müdafaa hakkından farklı olarak kolektif meşru müdafaa hakkının
kullanılması için, saldırıya uğrayan devletin bunu ilan edip açıkça yardım
istemesi gerekmektedir.7'2 Bu çerçevede, Güvenlik Konseyi,

w
1977 tarihli I numaralı Ek Protokol md. 51 (5) b ve md. 57 (2) (a) (iii) açıkça orantılılık
terimini kullanmamakla birlikte bu ilkeyi kapsamaktadır.
492
Ayrıntılı bilgi için bkz. Franck, Justin N. B. ve Javaid Rehman, a.g.m., s. 425-429.
493
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 95.
494
Keskin, Funda, a.g.e., s. 56-59.

206
Telif hakkı olan materyal
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

ilk defa, 661 sayılı karan ile özel bir olayda, kolektif meşru müdafaa
••

hakkının uygulanabileceğini kabul etmiştir. Sonsuz Özgürlük Harekatı da


ABD’nin yardım istemesi sonucu kolektif meşru müdafaa hakkı şeklinde
gerçekleşmiştir. Ancak, bu olayın ayırt edici özelliği, saldm- larda
ölenlerin farklı tabiyetteki vatandaşlar olmasına karşın mağdur devletin
ABD olmasıdır.495
Besinci Bölüm

Silahlı Saldın Seviyesine Ulaşmayan Terörist


Saldırılar Karşısında Kuvvet Kullanılmasını
İçeren Karşı Tedbirlere ve Önleyici Meşru
Müdafaa Hakkına Başvurma Sorunu

Bu bölümde ilk olarak ele alacağımız mesele, silahlı saldın seviyesine


varmayan terörist saldınlara maruz kalan devletlerin ülke dışında kuvvet
kullanıp kullanamayacağıdır. Bir devletin ülkesine yerleşen bir terörist
örgüt mensuplannın sınırdaş bir başka devletin ülkesinde terörist
faaliyetler gerçekleştirdikten sonra geri kaçtığı durumlarda tehdidin
kaynağı durumundaki ülke devletinin bir devletin ülkesini başka
devletlerin haklarına aykm nitelikteki faaliyetler için kullanılmasına izin
vermeme mükellefiyeti altında olduğu ve bu mükellefiyetin hem örf ve
adet hukukunda hem de BM Antlaşması md. 2/4’ten doğan yü-
kümlülükleri içinde zımnen yer aldığı ve kaynak devletin kendi ülkesi
içinde yerleşip bir başka devlet ülkesinde faaliyet gösteren terörist ör-
gütün faaliyetlerinin bütün makul tedbirleri alarak engellemekle mükellef
olduğu ifade edilmiştir. Ancak, kaynak devleti, kendi ülkesi içinde
yerleşip bir başka devlet ülkesinde faaliyet gösteren terörist örgütün
faaliyetlerini bütün makul tedbirleri alarak engelleme mükellefiyetini
yerine getirmezse ve ülke devletinin bu tür terörist faaliyetleri
495
Franck, Justin N. B. vc Javaid Rehman, a.g.m., s. 423.

207

Telif hakkı olan materyal


engellemek için ülke içinde aldığı tedbirler tehdidi ortadan kaldırmaya
yeterli olmazsa ne olacaktır? Silahlı saldın seviyesine varmayan bu tür
terörist saldınlara maruz kalan devletler kendilerini korumak için ne gibi
tedbirler alabilecektir? Bu tür fiillerin mağduru olan devletlerin, kuvvet
kullanılmasını içeren orantılı karşı tedbirlere başvurma hakkı var mıdır?

209

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

Bu bölümde ele alacağımız ikinci mesele ise, terörizmin değişen


niteliği ve kitle imha silahlan tarafından karakterize edilen 21.yy.in
potansiyel tehditleri karşısında, devletler, fiili bir silahlı saldın olmadan
bu tür tehditleri ortadan kaldırmak için önleyici ilk darbeyi vurmak
hakkına sahip midir? Bu tür tehditlere karşı BM Antlaşması md. 51
çerçevesinde ya da mevcut uluslararası örf ve adet hukuku çerçevesinde
önleyici meşru müdafaa hakkına başvurulabilir mi?

I. KUVVET KULLANILMASINI İÇEREN KARŞI


TEDBİRLER
Silahlı saldın seviyesine varmayan kuvvet kullanımına maruz kalan
devletlerin kuvvet kullanılmasını içeren orantılı karşı tedbirlere başvurma
hakkı olduğu; Nikaragua Dav.ısmda UAD tarafından kabul edilmiştir.496
Bununla birlikte, UAD, kuvvet kullanılmasını içeren karşı tedbirlerin md.
2/4’ü ne zaman ihlal edeceğini belirlememiştir.497
Uygulamada devletler kuvvet kullanılmasını içeren karşı tedbirlere,
genellikle sınır olayları, bir silahlı saldırı seviyesine ulaşmayan dolaylı
kuvvet kullanımları ve kuvvet kullanılmasını içeren müdahalelere yanıt
olarak başvurabilmektedirler.498 Doktrinde, kuvvet kullanılmasını içeren
karşı tedbirlerin uygulanmasında bazı sınırlamalar getirilmiş olduğu
görülmektedir. Bu sınırlamaların ilki, silahlı saldın seviyesine varmayan
doğrudan ve dolaylı kuvvet kullanımına maruz kalan devletler, kuvvet
kullanılmasını içeren karşı tedbirleri, ancak kendi ülkesi sınırlan içinde
uygulayabilmektedirler. Bu nedenle söz konusu tedbirler, silahlı bir
ayaklanmanın bastınlması ya da başka bir

496
UAD’ın Nikaragua Davası’na ilişkin kararının 249. paragrafı şu şekildedir: “...Bir silahlı
saldın, kolektif meşru müdafaa hakkı verirken, daha az ağırlığa sahip bir kuvvet kullanımını
içeren kolektif karşı tedbirlere haklılık kazandırmaz. Nikaragua’nın işlemekle itham edildiği
fiiller,...ancak bu fiillerin mağduru olan devletler yani ismen El Salvador, Kosta Rika ve
Honduras tarafından alınan orantılı karşı tedbirleri haklı gösterebilir. Üçüncü bir devlet, yani
ABD tarafından alman karşı tedbirleri haklı kılmazlar; özellikle kuvvet kullanımını içeren
müdahaleyi haklı göstermez”. Bkz. l.C.J. Reports 1986, s. 127, parag. 249.
497
Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 147.
498
McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White, a.g.e., s. 107.
210
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

devletin tecavüzünün kuvvet kullanılarak önlenmesi şeklinde ortaya


çıkmaktadır. Düzenin içeride sağlanmasını amaçlayan bu polisiye
tedbirlerin esası ülke içi/intra-territorial olmasıdır.7 7
Kuvvet kullanılmasını içeren karşı tedbirlere getirilen ikinci sınır-
lama ise, bu tür tedbirlerin kolektif bir şekilde yerine getirilemeyecek
olmasıdır. Bu nedenle bu tür tedbirler, meşru müdafaa hakkına bakarak,
devletlere çok daha sınırlı bir savunma hakkı vermektedir.499 500 Kuvvet
kullanılmasını içeren karşı tedbirlerin bir başka özelliği ise, devletlerin
yalnızca bir tehdit durumunda bu hakkı sahip olmadıklarıdır. Tehdit
aşamasında bir devlet, bu ihlale, yalnızca kuvvet kullanılmasını
içermeyen karşı tedbirlerle yanıt verebilmektedir.501
Bununla birlikte, dolaylı olarak kullanılan kuvvete maruz kalan
devletlerin düzensiz birliklerle mücadele ettiği hallerde kuvvet kulla-
nılmasını içeren karşı tedbirlere ülke dışında da başvurulabileceğine
ilişkin iddialar vardır. Bu durum, özellikle terörist saldırılar için bir
merhale/üs olarak kullanılmayan fakat saldırıyı gerçekleştiren terörist
grup mensuplan için bir sığınak olarak hizmet eden bir devletteki terörist
hedeflere karşı kuvvet kullanılmasında önem kazanmaktadır. Bu tür sınır
ötesi operasyonlann farklı esaslarda meşrulaştınlmaya çalışıldığı
görülmektedir. Bu tür meşrulaştırmaların ilki “karada sıcak takip hakkı,
İkincisi ise “zorunluluk hali” doktrinidir.

A. Sıcak Takip Hakkı


Doktrinde, XIX. y.y. da işlenmeye başlayan “Sıcak takip hakkı-ke-
sintisiz izleme hakkı/hot pursuit”, uluslararası örf ve adet hukukunun bir
parçasıdır ve genellikle, kendini koruma/self-protection ve meşru
müdafaa hakkının hukuksal kategorilerinden bağımsız bir hak olarak
kabul edilmektedir.502 Günümüzde, örf ve adet hukukundan kaynaklanan
bu hakkın kullanılması için gereken koşullar ve kullanılması sıra-

499
Barren, Sertag H., a.g.e., s. 147.
500
Ba$eren, Sertag H., a.g.e. , s. 149-151; McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White, a.g.e. ,s.
110-111.
501
McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White, a.g.e., s. 107-108.
502
Brownlie, Ian, a.g.m., s. 248.

211

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
smda izlenecek usul 1958 tarihli Açık Deniz Sözleşmesi’nin 23.
maddesinde ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 111. maddesinde
ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Ancak, deniz hukukunda yerleşmiş olan
bu hakkın, terörizmle mücadele kapsamında karada da uygulanabileceği
ileri sürülmektedir.503 504 Böylece, “sıcak takip hakkı” ile meşru müdafaa
hakkı arasında doğru olmayan bir ilişki kurularak, uluslararası terörizmle
mücadele kapsamında sınırlı koşullar içinde kuvvet kullanılması
meşrulaştınlmaya çalışılmaktadır.505 Genel anlamda, “sıcak takip hakkı”
gereğince, bir devlet, egemenlik sahası içerisinde kendisine karşı haksız
bir eylemde bulunan kişi veya gruplan sınırlarının dışında da takip
edebilir. Deniz hukuku açısından değerlendirildiğinde, “sıcak takip
hakkı”, takip edilen geminin başka bir devletin kara sularına girmesiyle
birlikte sona ermesi gerekir. Karada izleme hakkı durumunda ise, tüm
devletlere açık uluslararası bir bölgenin bulunmayışı nedeniyle izlemenin
başka bir devletin ülkesinde sürdürülmesi gerekmektedir. Bu durumda,
izlemenin gerçekleştirilebilmesi için, izlemenin ülkesinde devam ettiği
devletin açık rızası şarttır.506

B. Zorunluluk Hali Doktrini


Kaynak devlet tarafından kontrol edilmeyen terörist gruplarca ger-
çekleştirilen saldırıların mağduru olan bir devletin alacağı tedbirleri,
‘‘‘'Zorunluluk Hali/Necessity" doktrini esasında meşrulaştınlabileceğini
savunan görüşler de vardır. Bu görüşü savunan yazarlar, Uluslararası
Hukuk Komisyonu’nun Uluslararası Nitelikteki Kusurlu Fiillere İlişkin
Devletlerin Sorumluluğu Konusundaki Hükümleri’nden md. 25’de

503
İzleme hakkı konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk
Dersleri, II. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara, 1993, s. 364-365; Toluner, Sevin,
Milletlerarası Hukuk Dersleri (Devletin Yetkisi), Beta Basım-Yayım, İstanbul, 1989, s.
301-304.
504
Bu görüş için bkz. Reçber, Kamuran, “Uluslararası Hukuk Açısından Türkiye’nin Irak’m
Kuzeyinde Sıcak Takip Hakkı”, Fırat Üniversitesi’nin 25. Kuruluş Yıl Dönümünde I.
Milletlerarası Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu içinde,
2000, s. 639-653.
23
Erickson, Richard J., a.g.e., s. 147.
506
Keskin, Funda, a.g.e., s. 86.
212
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

öngörülen “zorunluluk hali” 507 doktrinin bir yorumuna 508 dayan-


maktadırlar.
Uluslararası Hukuk Komisyonu, “zorunluluk haline” ilişkin yoru-
munda, “zorunluluk halini” “meşru müdafaa” hakkından ayırmış ve
meşru müdafaa hakkının bir “silahlı saldırıya” karşı hukuksal bir yanıt
olduğunu, “zorunluluk haline” ise, zorunluluk haline neden olan tehlike
yaratan olayın meşruluğuna bakılmaksızın başvurulabileceğini kabul
etmiştir. Komisyon ayrıca meşru müdafaanın sadece bir devlete karşı
gerçekleştirilebileceğine oysa “zorunluluk halinin” yalnızca devlet dışı
aktörler ve şahıslardan kaynaklanan tehditlere karşı bir yanıt
olabileceğine karar vermiştir. Komisyon, bir devletin askeri kuv-
vetlerinin, ülke devletindeki şahıslara ve mülkiyete zarar verip ardından
sınırın öte tarafına geçen kişileri yakalamak için bir başka devletin
ülkesine girdiği olaylara dikkat sarf ederek, “Caroline Olayı”, ABD’nin
“Pancho Villa” ya karşı Meksika’ya girmesi ve Entebbe Kurtarma
Operasyonu gibi olaylara atıf yapmıştır.509
Uluslararası Hukuk Komisyonu, madde 25 çerçevesinde, “zorunluluk
halini” bir takım sınırlamalara tabi tutmuştur. Madde 25. çerçevesindeki
“zorunluluk haline”, yalnızca ağır ve yakın bir tehlike halinde bir devletin
esaslı bir çıkannı korumanın başka bir yolu olmadı

507
Zorunluluk/Necessity başlığı altındaki md. 25 şu şekilde düzenlenmektedir:
I) “Zorunluluğa, bir devletin uluslararası bir yükümlülüğüne uygun olmayan bir fiilinin
kusurluluğunu ortadan kaldırmak için bir dayanak olarak başvurulamaz: Şayet eylem,
(a) Ağır ve yakın bir tehlikeye karşı, esaslı bir çıkan korumak, devlet için tek çıkar yol
ise; ve
(b) Yükümlülüğün olduğu devlet ya da devletlerin ya da bir bütün olarak uluslararası
toplumun esaslı bir çıkanna ciddi şekilde zarar vermiyorsa (zorunluluğa başvurulabilir).
II) Her durumda, bir devlet tarafından kusuru engellemek için bir dayanak olarak zorunluluğa
başvurulamaz. Şayet:
(a) Söz konusu uluslararası yükümlülük zorunluluğa başvurmayı gerektirmiyorsa; ya da
(b) Zorunluluk durumunun ortaya çıkmasında devletin katkısı varsa. Bkz.. UN. Doc. A
/RES/56/83,28 Ocak 2002.
508
Ago, Robert, “Addendum To Eighth Report on State Responsibility”, 1980 II (1), I.L.C.
Yearbook, s. 39-40 ve 61-62.
509
Ago, Robert, a.g.b., s. 39-40 ve 61-62.

213

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

ğında; illegal bir eylemin haksızlığını önlemek için başvurulabilmek-


tedir. İkinci olarak, eylem, yükümlülüklerin olduğu devlet veya dev-
letlerin ya da bir bütün olarak uluslararası toplumun esaslı bir çıkarına
ciddi şekilde zarar veriyorsa başvurulabilmektedir. Üçüncü olarak, zo-
runluluk halinin doğmasına devletin kendi eylemleriyle katkıda bu-
lunmamış olması gerekmektedir. Bu sınırlamalara ilave olarak, md.
26’da, "Bu bölümdeki hiçbir şey, bir devletin genel Uluslararası Hukukun
bir buyruk kuralından doğan bir yükümlülüğüne uygun olmayan herhangi
eyleminin kusurluluğunu ortadan kaldırmavcaktır" şeklinde
* 77o

bir sınırlama içermektedir. Md. 2/4’te öngörülen kuvvet kullanma


yasağını jus cogens nitelikli bir yasak olarak değerlendiren UHK,
“saldırı”, “işgal” ve “ilhak” gibi çok vahim kuvvet kullanmalar ile geçici
sınır ötesi akınlar, suçluları yakalamak için müdahale gibi daha az vahim
kuvvet kullanmalar arasında bir ayırım yapmıştır. Böylece, saldın ve işgal
gibi eylemlerin bir buyruk kuralın ihlalini oluşturacağını kabul ederken,
daha az vahim olan kuvvet kullanımlannın bu kapsama girmeyeceğini
kabul etmiştir. Bu çerçevede, teröristleri zorla ele geçirmek, öldürmek ya
da rehineleri kurtarmak için gerçekleştirilebilecek sınırlı ve kısa süreli bir
müdahale, Komisyon’un görüşü çerçevesinde, md. 2/4’teki kuvvet
kullanma yasağını ihlal etmiş olsa bile, ihlal edilen kural "jus cogens"
nitelikte bir kural değildir.510 511
Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından önerilen “zorunluluk hali”
konusunda doktrinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu çerçevede, söz
konusu doktrini destekleyen yazarlardan Oscar Schachter, Uluslararası
Hukuk Komisyonu’nun “silahlı çetelere karşı sınır ötesi operasyonlarım”
meşrulaştırmak için öngörmüş olduğu “zorunluluk hali” doktrinini;
terörizme karşı ülke dışı kuvvet kullanma sorununun kalbi olarak
görmektedir. Schachter, UHK tarafından “zorunluluk hali” doktrini
altında, özel bir kuvvet kullanımının, meşru olmasa damazur görülebilir
bir hukuka aykırılık olarak tanınmış olmasının, hukuk ilmihaline
katlanılamaz maliyetler getirmenin kaçınılmaz kötü sonuçlarını
yumuşatacak bir emniyet supabı sağlayacağını ileri sür-

510
Bkz. U.N. Doc. A/RES/56/83, 28 Ocak 2002.
Schachter, Oscar .“The Lawful Use of Force by a State Against Terrorist in Another
511

Country”, a.g.m., s. 258.


214
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

mektedir. 512 Benzer şekilde, Ja’nos Bo’ka da sınır ötesi terörizme karşı
savaşın ortaya çıkardığı sorunlara modem ve yeterli bir yanıtın
“zorunluluk hali doktrinin” tedrici gelişimiyle sağlanabileceğini ileri
sürmektedir. Bo’ka, terörizme karşı savaşın meşruluğunun “zorunluluk
hali ” standartlan çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini ileri
sürmekle birlikte, söz konusu yaklaşımın önleyici meşru müdafaa ko-
nusunda devam eden tartışmalan da yeni bir perspektife çekeceğini kabul
etmektedir. Bununla birlikte Bo’ka, zorunluluk hali esasında
gerçekleştirilen eylemlerin meşru müdafaa hakkı çerçevesinde ger-
çekleştirilen eylemlerle karşılaştırdığında daha sınırlı kapsam ve ölçüde
olacağı; örneğin bir rejim değişikliğini kesinlikle içermeyeceği için sınır
ötesi terörizme karşı “zorunluluk halinin” faydalı bir yaklaşım olacağını
ileri sürmektedir.513
Buna karşın, Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun, silahlı çetelere
karşı sınır ötesi operasyonları meşrulaştırmak için öngörmüş olduğu
“zorunluluk hali” doktrini ile “meşru müdafaa” hakkı arasında ayrım
yapmış olmasını eleştiren yazarlardan Yoram Dinstein, Uluslararası
Hukuk Komisyonu’nun “zorunluluk hali” ve meşru müdafaa arasında
kavramsal bir ayırım yaparak, bir devletin bir başka devletten (bir başka
devlet tarafından değil) kaynaklanan bir saldırıya maruz kalması
sorununa “yetersiz bir çözüm” bulmuş olduğunu ileri sürerek; bu ikisi
arasında yapılan ayrımın “yapay” bir ayrım olduğunu ileri sürmektedir.514
Dinstein, silahlı çetelere karşı sınır ötesi operasyonların tarihsel olarak
meşru müdafaa hakkına dayandırılmış olduğunu belirterek, “kordon
bağını” kesmek için hiçbir neden olmadığını iddia etmektedir. 515
Dinstein’in söz konusu argümanına Schachter ise, “kordon bağı", iki
yetkili Uluslararası Hukuk kurumu tarafından yani Uluslararası Adalet
Divanı ve Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafın

512
Schachter, Oscar, “The Lawful Use of Force by a State Against Terrorist in Another
Country”, a.g.m., s. 260.
7,1
Bo’ka, Ja’nos, “Forcible Measures Against International Terrorism and the Rule of Law”,
mhtml:file://F: FORCIBLE%20 MEASURES%20AGAINST%20 INTERNATONAL, (18
Agustos 2004).
514
Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 225.
515
Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 225.

215

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
dan çoktan kesilmiştir” 516 şeklinde yanıt vermektedir. Ancak,
Stanimir A. Alexandrov’un yerinde bir tespitle işaret ettiği gibi,
zorunluluk hali doktrinini benimsemek Pandora’nın kutusunu açarak,
BM öncesi dönemde mevcut olan “self-protection”, “self-preservation”
ve “self-help” gibi başka doktrinlerin de yeniden canlandırılmasına neden
olabilir.517

C. Md. 51 ve Kuvvet Kullanılmasını İçeren Karşı Tedbirler


Uygulamada devletler, bir başka ülkedeki terörist üslere karşı; te-
rörizme isteyerek karışan devlete karşı, rehineleri kurtarmak için, bir
başka ülkeden veya bir yabancı bayraklı gemi ve uçaktan şüpheli terö-
ristleri zorla kaçırmak için ve bir başka ijlkede şüpheli teröristleri öl-
dürmek için kuvvet kullanmışlardır. Devletler, bu durumların tama-
mında, terörizme yönelik kuvvete dayalı yanıtlarını, md. 51 çerçevesinde
meşru müdafaa hakkına dayanarak meşrulaştırmışlardır. Ancak,
devletlerin terörizme yönelik kuvvete dayalı bu yanıt türlerinin her bi-
risini meşrulaştırmak için ileri sürdükleri md. 51 temelindeki iddiaları,
uluslararası toplumdan aynı ölçüde destek almamıştır. Bu çerçevede
devletlerin terörizme yönelik kuvvete dayalı bu yanıt türleri üzerinde
durumak yararlı olacaktır.

1. Bir Başka Ülkedeki Terör Üslerine Karşı Kuvvet Kullanma

a. Bir Başka Ülkedeki Terör Üslerine Karşı Kuvvet Kullanma


Meselesi Üzerine Genel Bir Değerlendirme
11 Eylül öncesi döneme kadar terör üslerinden kaynaklanan tehditleri
sona erdirmek için yabancı devletlere müdahalelerin meşruluğu, UAD
tarafından geliştirilen “etkin denetim” testi temelinde, saldırılara ülke
devletinin karışma düzeyi tarafından belirlenmiştir. Buna bağlı olarak da
terörist aktörler için silah, finansman, lojistik destek ya da a

516
Schachter, Oscar, “The Lawful Use of Force by a State Against Terrorist in Another
Country “, a.g.m., s. 259.
7,5
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 182.
216
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

fortiori, sığmak sağlanması bir “silahlı saldın” sayılmamıştır.7'6 Ne


var ki, 11 Eylül saldınlan, meşru müdafaa hakkının, Nikaragua Da-
vası’nda UAD tarafından yorumlandığı şekli ile durağan olmadığını
kanıtlamıştır. Mevcut trend, teröristleri destekleme, barındırma, bunlara
güvenli bölgeler sağlama ve hatta teöristlerin diğer devletlere sız-
malannı önlemede başansız olmanın, bir başka ifadeyle terörizmi tolere
etmenin bir “silahlı saldın” olarak değerlendirilmesi yönündedir.518 519
Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun 2001 tarihinde kabul ettiği
“Devletlerin Uluslararası Nitelikteki Kusurlu Fiilleri Nedeniyle So-
rumluluğuna İlişkin Hükümler” 520 incelendiğinde, ilgili belgenin II.
bölümünde “Karşı Tedbirler” mevzusuna yer vermiş olduğu görül-
mektedir. Ancak, bu bölümde özellikle dolaylı saldınlara karşı kuvvete
başvurmanın meşruluğu konusu ilgili maddelerde aynntılı bir biçimde
düzenlenmemiştir. Bu durum, söz konusu meselenin ihtilaflı kalmaya
devam edeceği anlamına gelmektedir.
Karşı tedbirler, “Devletlerin Uluslararası Nitelikteki Kusurlu Fiilleri
Nedeniyle Sorumluluğuna İlişkin Hükümler”den 50. maddede yer
almakta olup, bu 50. maddenin (a) bendi, “Karşı tedbirler, BM Ant-
laşması ’nda somutlaştığı gib,i kuvvet kullanma ya da tehdidinden ka-
çınma yükümlülüğünü etkilemeyecektir" şeklindedir.521 50. maddede yer
alan bu düzenlemede UHK tarafından hazırlanan 21. y.y. “karşı tedbirler”
rejiminin kapsamının kuvvet kullanılmasını içermeyen tedbirlere
sınırlandırılmış olduğunu göstermektedir.522 Ancak, 50. maddede kuvvet
kullanma ya da tehdidinden kaçınma yükümlülüğünün içeriğinin
aynntılandırılmamış olması, maddenin bu konuda uygulamalara çok fazla
bağlı kalabileceğine işaret etmektedir.523 Oysa, devlet uygulamaları, 11
Eylül saldırılarına yanıt olarak Afganistan’a yönelik müdahale ile
somutlaştığı gibi, md. 51 çerçevesinde “silahlı saldın”

518
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Leg^l” Response to Terrorism”,
a.g.m., s. 599.
519
Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...”, a.g.m., s. 42.
520
Bkz. U.N. Doc. A/RES/56/83, 28 Ocak 2002.
521
Bkz. U.N. Doc. A/RES/56/83,28 Ocak 2002.
522
Bederman, David J., “Counterintuiting Countermeasures”, AJIL, Cilt 96, 2002, s. 827.
523
Franck, Thomas M, a.g.e., s. 55.

217

Telif hakkı olan materyal


I
Fatma Taşdemir
kavramının kapsamının, terörizmi barındırma ve tolere etmeyi de
kapsayacak şekilde genişlemekte olduğuna işaret etmektedir.524

b. Devlet Uygulamaları
Devlet uygulamaları incelendiğinde, 1960’lardan bu yana, şüpheli
terör üslerine karşı belli düzenlilikte askeri saldırıların gerçekleştirilmiş
olduğu görülmektedir. Fiilen İsrail devleti tarafından gerçekleşti-
••

rilen bu saldırılar, başta Lübnan olmak üzere, Ürdün, Suriye ve Tu-


nus’daki hedeflere yöneltilmiştir.525 526 1968-1988 arası dönemde İsrail
Lübnan’a en az 16 büyük operasyon gerçekleştirmiş ve bu operas-
yonlarını, md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa hakkına dayanarak
meşrulaştırmıştır. Ancak İsrail eylemlerinin çoğunun önleyici, ceza-
landırıcı ve orantısız olması nedeniyle Güvenlik Konseyi, İsrail’in
Lübnan topraklarından doğan terörist tehditlere yönelik meşru müdafaa
iddialarını kabul etmeyi reddetmiş ve bunları kınamıştır. Benzer şekilde,
Güney Afrika ve Portekiz’in komşu devletlerdeki düzensiz güçlere karşı
gerçekleştirmiş olduğu kapsamlı ve uzun süreli kuvvet kullanılmasını
içeren tedbirleri de, komşu devletlerin herhangi bir silahlı saldırının
sorumlusu olmadıkları, sınır ötesi operasyonların orantısız olduğu ve
kuvvet kullanmanın gerekli olmadığı gibi farklı esaslarda kınanmış ve
hukuka aykırı bulunmuştur. 527 Bununla birlikte, komşu devletlerde
faaliyet gösteren düzensiz güçlere karşı daha doğru bir şekilde ortaya
konulmuş meşru müdafaa iddialan da vardır. Bunlar genel olarak, İsrail,
Portekiz ve Güney Afrika tarafından gerçekleştirilen uzun dönemli ve
kapsamlı eylemlerden amaçlan itibariyle daha sınırlı ve kısa süreli
operasyonlardır.528
1995’de Tayland Burma’yı, gerillalar tarafından gerçekleştirilen
dolaylı saldırılan kontrol etmesi için uyardıktan sonra, 1995’te geril-

524
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 55.
741
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 152.
526
İsrail’in Lübnan'a yönelik kuvvet kullanmaları konusunda aynntılı bilgi bkz. Alexandrov,
Stanimir A., a.g.e., s. 173-179.
527
Gray, Christine, a.g.e., s. 101.
528
Gray, Christine, a.g.e., s. 103.
218

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

T An

lalan Burma’da izlemiştir. Benzer şekilde, Senegal, 1992 ve 1995’de


Guinea-Bissau’da üslenen muhalefet güçlerine karşı operasyonlar
düzenleyerek bu ülkeye girmiştir. 1991 ’de bağımsız olduktan sonra
Tacikistan’da bir iç savaş başlamıştır. 1997 tarihinde “Tacikistan’da
Banş ve Ulusal Uyumun Kurulması Konusunda Genel An- laşma’ya”
vanlıncaya kadar devam eden bu iç savaş sırasında, hükümet karşıtı
güçler Afganistan’dan Taciksitan’a karşı sınır ötesi saldı- nlar
gerçekleştirmiştir. 1993’te Tacikistan, Afganistan’ı muhalif güçleri
desteklemekle suçlayarak; Afganistan’dan faaliyet gösteren düzensiz
güçlere karşı md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa hakkı temelinde daha
kapsamlı operasyonlar gerçekleştirmiştir. Diğer taraftan, Türkiye ve İran
da Irak’daki Kürt melcelerine sınır ötesi harekatlar gerçekleştirmiştir.
Türkiye, ulusal politikasının bir parçası olarak. 1979’dan itibaren Kuzey
Irak bölgesinde üslenen terör örgütü PKK’nın sızmasını önlemek için çok
sayıda sınır ötesi askeri operasyonlar gerçekleştirmiştir. 529 530
Türkiye’nin 1990 Körfez Savaşı’ndan önce gerçekleştirdiği 1983, 1986
ve 1987 tarihli önemli operasyonlar, Türkiye ve Irak arasında varılan bir
uzlaşma ve işbirliğine dayanılarak gerçekleştirilmiştir. 531 Dolayısıyla,
Türk askeri birliklerinin Kuzey Irak’da gerçekleştirdiği bu
operasyonların Irak’ın rızasına dayalı müdahaleler olması nedeniyle,
hukukiliğinin sorgulanması söz konusu olmamıştır.532 Ne var ki, 1984
tarihli Güvenlik Protokolü’nün süresi 1988’de sona ermiştir. Türkiye, bu
Güvenlik Protokolü sona erdiği halde, 4-18 Ağustos 1991’de, 25 Mart
1992’de ve Mart-Nisan 1995’de Kuzey Irak’ta kapsamlı sınır ötesi
operasyonlar gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin 4 Ağustos 1991 ’de Kuzey
Irak’daki PKK kamplarını ortadan kaldırmak için gerçekleştirmiş olduğu
harekat meşru mü

529
Gray, Christine, a.g.e., s. 103.
^ ın

Türkiye’nin Kuzey Irak’a karşı gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonların önemli bir
dökümü için bkz. Oran, Baskın, “Kalkık Horoz” Çekiç Güç ve Türk Devleti, Bilgi
Yayınevi, Ankara, 1996, s. 38, dipnot 26.
49
Ekim 1984 tarihli “Sıcak Takip” anlaşması, Türkiye’nin Irak sınırından beş kilometre
içeriye önceden izin almaksızın girmesine olanak tanımaktaydı.
532
Başeren, Sertaç H., “Huzur Operasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuzey Irak’ta
Gerçekleştirdiği Harekatın Hukuki Temelleri”, Avrasya Dosyası, Cilt 2, Sayı 1, 1995, s. 224.

219

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
dafaa gerekçesine dayandırılmıştır. 533 Ancak, Türkiye’nin bölgede
gerçekleştirdiği söz konusu askeri harekatın hukuksal dayanağını, ülkesi
dışında münferiden kuvvet kullanması olarak değil, tıpkı huzur
operasyonu gibi, BM Güvenlik Konseyi’nin BM Antlaşması VII. Bölüm
çerçevesinde sahip olduğu yetkiye dayanarak izin verdiği harekat olarak
da meşrulaştırmak mümkündür. Bu çerçevede, Türkiye’nin Kuzey
Irak’ta bu harekatı gerçekleştirirken kullandığı yetkinin kaynağını BM
Güvenlik Konseyi’nin 5 Nisan 1991 tarihli 688 sayılı Karan
oluşturmaktadır.534
Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu söz konusu harekat, Almanya
gibi bazı Batı Avrupa devletleri tarafından kınanmıştır. 535 İrak da,
aynlıkçı teröristleri izleme bahanesiyle Türk silahlı güçlerinin Irak
topraklarına girmesinden rahatsızlık duymuş ve Türkiye’yi BM Ant-
laşması’nı ve Uluslararası Hukuku ihlal etmekle suçlamıştır.536
Türkiye, 20 Mart 1995 tarihinde 35 bin askerle Kuzey Irak bölgesinde
gerçekleştirmiş olduğu kapsamlı sınır ötesi harekatı, meşrulaştırmak için
“Dostça İlişkiler Bildirisi’nde” yer alan, devletlerin, diğer herhangi bir
devletin ülkesine akın düzenlemek üzere, düzenli kuvvetlerin veya paralı
askerler de dahil, silahlı çetelerin örgütlenmesini yapmaktan veya
örgütlenmesini teşvik etmekten kaçınma görevine gönderme yaparak,
sınır ötesi harekatını, “zorunluluk hali/necessity” ve “self-preservation”
doktrinlerine dayanarak yasallaştırmaya çalışmıştır. Türkiye, ayrıca,
meşru ulusal güvenlik çıkarlarını, sınırlarını ve terörizme karşı
vatandaşlarını korumak için gerekli tedbirler alma yönündeki kararlığını
da ifade etmiştir.537 Türkiye’nin ileri sürdüğü söz konusu argümanlar,
meşru müdafaa iddiası ileri sürülürken kullanılan argümanlara çok
benzemektedir. Bununla birlikte, Türkiye, açıkça md. 51 çerçevesinde
meşru müdafaa hakkına dayanmamış ve aldığı tedbirleri BM Güvenlik
Konseyi’ne bildirmemiştir. Hatta, Irak’m protestolarına yanıt vermek
için Güvenlik Konseyi’ne gönderilen

533
Oran, Baskın, a.g.e., s. 38.
52
Başeren, Sertaç H., “Huzur Operasyonu ve ...”, a.g.m., s. 232.
751
Oran, Baskın, a.g.e., s. 191.
536
Bkz. S/23141 veS/23152.
537
Bkz. S/1996/479; S/1997/7 ve S/1997/552.

220
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

1996 ve 1997 tarihli mektuplarda da Türkiye 51. maddeye atıf yap-


mamıştır. 538 Türkiye’nin böyle hareket etmiş olmasının muhtemel bir
nedeni, PKK’nın eylemlerinden Irak’m ne ölçüde sorumlu olduğu ve
Irak’ın, bir silahlı saldırının sorumlusu olup olmadığına ilişkin tartış-
malardan kendisini uzak tutmak istemiş olmasıdır. 539 540 Burada ilginç
olan nokta, Türkiye’nin 1995’deki kapsamlı operasyonu meşrulaştırmak
için açıkça md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa hakkına dayanmamış
olmasına karşın, ABD’nin Türkiye’nin 1995 tarihli harekatının meşru
müdafaa hakkı temelinde gerçekleştirilmiş bir harekat olduğu görüşünü
taşımasıdır. BM’yi çifte sandartlı politika izlemekle suçlayan Irak, Kuzey
Irak’dan kaynaklanan Türkiye’ye yönelik sınır ötesi saldırılardan Irak’ın
sorumlu olmadığını, bu durumun ABD tarafından yaratılan Kuzey
Irak’daki otorite boşluğundan kaynaklandığını iddia etmiştir. Irak, söz
konusu durumun Bağdat’ın, sınır bölgelerindeki böyle terörist faaliyetleri
engelleme kapasitesini yok etmiş olduğunu iddia ederek 541 Güvenlik
Konseyi’ni hareketsizlikle suçlamıştır.542 Ancak, Irak’ın bu şikayetleri,
BM Güvenlik Konseyi’nde ya da Genel Kurul’da ele alınmamıştır. Fakat,
Almanya, Fransa, Belçika ve Norveç gibi bazı Avrupa ülkeleri,
Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğüne tecavüz ettiğini ileri sürerek
harekata tepki göstermişlerdir. Yine, Arap Ligi ve Körfez İşbirliği
Konseyi de Türkiye’yi kınanmıştır.543
Türkiye’nin 1995’deki sınır ötesi operasyonunu meşrulaştırmak için
açıkça md. 51’e dayanmamış olmasına rağmen BM Güvenlik Konseyi
tarafından kınanmamış olması, kısmen Saddam Hüseyin rejimine
sempati duyulmamasına ve ABD’nin Türkiye’yi açıkça desteklemiş
olmasına bağlanabilir. Ancak, bunun daha önemli bir başka nedeni,
uluslararası sistemin, teoride olmasa bile, en azından uygulamada,
düzensiz güçlere sınır ötesi saldırıları gerçekleştirebilmeleri için güvenli
bölgeler sağlamakta ısrarlı olan sınırdaş devletlere karşı oran

156
Gray, Christine, a.g.e., s. 104.
539
Gray, Christine, a.g.e., s. 104-105.
Franck,Thomas M., a.g.e., s. 63.
541
Bkz. S/1995/272/, 7 Nisan 1995.
542
Bkz. S/1995/556; S/1997/393/ ve S/1997/420.
543
Bkz. S/1997/461.

221

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
tılı kuvvet kullanılmasını artan şekilde kabul etmesidir.544 Nitekim,
Türkiye gibi İran da 1996’da Kürt silahlı çeteleri Irak topraklarında takip
etmiş ve saldırıların doğduğu terör üslerine karşı hava bombardımanları
gerçekleştirmiştir. 545 546 İran, Irak’ı silahlı çeteleri ve terörist grupları
desteklemesi nedeniyle doğrudan suçlamamış olmasına karşın, BM
Antlaşması md. 51’e uygun olarak, silahlı saldırıların kaynaklanmış
olduğu yerdeki terör üslerine karşı sınırlı, gerekli ve orantılı operasyon
gerçekleştirmiş olduğunu bildirmiştir.76 Böylece, İran, Türkiye’nin tam
tersine, operasyonlarını açıkça md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa
hakkına dayanarak hukukileştirmiştir. Türkiye gibi İran’ın da Güvenlik
Konseyi tarafından kınanmamış olması; uluslararası toplumun, ağır
provakasyonlar karşısında orantılı tedbirleri tolere edebildiğine işaret
etmektedir. Bununla birlikte, BM sistemi tarafından söz konusu sınır
operasyonlarının bir çoğunun uygun bulunmuş

yumulmamıştır. Örneğin, 1999’da yabancı turistlerin katledilmesinin


ardından Ruanda askeri kuvvetleri tarafından komşu devletlerden faaliyet
gösteren HUTU asilerinin “Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde
İzlenmesi” olayında, Ruanda’nın silahlı saldın iddiası, Güvenlik Konseyi
tarafından reddetmiştir. 547 548 Güvenlik Konseyi, Demokratik Kongo
Cumhuriyeti’nin egmenliğini ve ülkesel bütünlüğünü ve siyasal ba-
ğımsızlığını yeniden teyit ederek, Ruanda’nın eylemlerini takbih et-
miştir.76
ya da kınanmamış olmasına rağmen, bu nitelikteki her harekata göz
••

Sonuç olarak, mevcut uluslararası sistemde, bu tür iddialar artık

lb
~ Franck,Thomas M., a.g.e., s. 63-64.
545
Bkz. S/25843 ve S/1996/602, 29 Temmuz 1996.
546
Bkz. S/25843.
1,5
Schmitt, Michael N., a.g.m., s. 541.
76(
’ Bkz. S/RES/1291(2000), 24 Şubat 2000.

222
Fatma Taşdemir
istisnai nitelikte iddialar değildir. Uluslararası sistem, 51. madde altında
meşru müdafaa hakkının geniş yorumunu artan şekilde kabul etmeye
temayül göstermektedir. 549 Bu trend, bir devlet tarafından terörist
gruplann yalnızca tolere edilmesinin “silahlı saldın” olarak görü-
lebileceğine işaret etmektedir. Bu çerçevede, savunma tedbirlerine

549
Franck.Thomas M., a.g.e., s. 64.

223
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

başvuran devlet, öncelikle, diplomatik yollarla, terörist faaliyetlerin ve


sızmaların önlenmesi için ülke devletinden bastıncı tedbirler almasını
talep etme yükümlülüğü altında olacaktır. Ardından, ülke devletinin
eylemde bulunma yeteneğinde olmadığı ya da isteksiz olduğu açık hale
gelirse, mağdur devlet, bir ultima ratio tedbiri olarak, devam eden tehdidi
durdurmak için, md. 51 temelinde askeri tedbirler alabi- lecektir.
Doktrinel bakış açısından, böyle bir yaklaşım, elbette BM Antlaşması md.
2/4 tarafından güvence altına alman “bir devletin ülkesel bütünlük hakkı”
ile diğer devletin md. 51’de korunan “meşru müdafa hakkı” arasında bir
çatışmayı beraberinde getirecektir. Bu durum, çatışan haklar ve
yükümlülükler arasında uygun bir dengenin kurulmasını
gerektirmektedir. Bu dengenin kurulmasında BM’nin siyasi ve yargısal
organlarına önemli bir rol düşmektedir. Bu çerçevede, Güvenlik Konseyi,
Genel Kurul ve UAD ‘ın belirli olaylar karşısındaki uygulamaları önem
kazanmaktadır. Bu organların uygulamalarından çıkan sonuç ise, md. 51
çerçevesinde meşru müdafaa temelinde karşı tedbirlere başvuran
devletin; aldığı tedbirlerin, 1837 Caroline olayında tesis edilen
“orantılılık ve gereklilik” kriterlerine uygun olduğunu kanıtlaması
gerekmektedir. Bu çerçevede, md. 51 altında meşru müdafaa temelinde
karşı tedbirlere başvuran devlet, terörist saldırıların kaynaklandığı
hedefleri doğru şekilde tespit ettiğini, ülke devletinin bilerek terörist
saldırıların gerçekleştirilmesine izin vermiş olduğunu; yanıtının, orantılı
ve sivil kaybı asgariye indirmek için dikkatli bir şekilde planlanmış
olduğunu kanıtlamak zorundadır.

2. Md. 51 ve Şüpheli Teröristlerin Zorla Ele Geçirilmesi ve


Öldürülmeleri

a. Şüpheli Teröristlerin Zorla Ele Geçirilmesi


Şüpheli teröristlerin kaçırılarak zorla ele geçirilmesi, koruyucu
devletlerin teröristleri yargılamak ya da iade etmek konusunda isteksiz
olmaları durumunda, mağduru devletlerin bu kişileri ya koruyucu 550

550
Greemvood, Christopher, a.g.m. , s. 301; Sthan, Carsten, “Nicaragua is dead...”, a.g.m., s.
42.

223

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
devletin ülkesinden bu devletin rızası olmaksızın ya da teröristleri ta-
şıdığı iddia edilen yabancı bayraklı gemiler ve uçakların kuvvete dayalı
tedbirlerle durdurularak veya başka türlü yollarla ele geçirilmeleri halinde
söz konusu olmaktadır. 551 Şüpheli teröristlerin kaçırılarak zorla ele
geçirilmesindeki temel amaç, mağdur devletin bu kişiler üzerinde kendi
yargı yetkisini tesis etmesidir. 552 Bu yönteme başvuran devletler,
eylemlerini meşrulaştırmak için yasal dayanak olarak, sıklıkla md. 51
çerçevesinde meşru müdafaa hakkına başvurmaktadırlar.
BM Antlaşması sonrası dönemdeki devlet uygulamaları gözden
geçirildiğinde, bu tür olayların üç kez İsrail, bir kez de ABD tarafından
olmak üzere en az dört kez gerçekleştirilmiş olduğu görülmektedir. Bu
devletlerden İsrail, teröristlerin kaçırılmasını meşrulaştırmak için md. 51
çerçevesinde meşru müdafaa hakkına başvurmuştur.
Şüpheli teröristlerin zorla ele geçirilmesi amacıyla gerçekleştirilen
İsrail eylemlerinden ilki, 10 Ağustos 1973’de Beyrut’tan Bağdat’a
gitmekte olan bir Libya yolcu uçağının, içinde Filistin Halk Kurtuluş
Örgütü lideri George Habbash dahil çok sayıda Filistinli teröristin
bulunduğu gerekçesiyle İsrail savaş uçakları tarafından bir İsrail askeri
üssüne inmeye zorlanmasıyla gerçekleşmiştir. Toplam 90 kişilik yolcu ve
mürettebat uçaktan indirilerek sorgulanmış ancak George Habbash’ın
uçakta olmadığı anlaşılınca uçağın ayrılmasına izin verilmiştir.553 Olay,
Güvenlik Konseyi’nde görüşmelere konu olmuş, İsrail delegesi, ülkesinin
vatandaşlarını terörist saldırılardan koruma doğal hakkına sahip olduğunu
iddia ederek İsrail’in söz konusu eyleminin haklı bir meşru müdafaa
uygulaması olduğunu ileri sürmüştür. Ancak, Güvenlik Konseyi, İsrail’i
oybirliği ile takbih eden 1738 (1973) sayılı kararı kabul etmiştir.554 İsrail,
benzer gerekçelerle, 4 Şubat 1986 tarihinde, Suriye heyetini taşıyan ve
Şam’a gitmekte olan bir Libya uçağını durdurarak İsrail’deki bir askeri
üsse inmeye zorlamıştır. Ancak,

169
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 147.
552
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 147.
553
Cassese, Antonio, “The International Community’s “Legal” Response to Terrorism”,
a.g.m., s. 606.
7:
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 148.
224
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

söz konusu kişilerin uçakta olmadığı anlaşılmış ve uçağın


ayrılmasına izin verilmiştir.555
28 Temmuz 1989’da ise on iki kişilik bir İsrail timi, gizlice Lüb-
nan’m Jibchit kasabasından Hizbullah’ın dini lideri Şeyh Abdul Kerim
Obeid ve iki adamını kaçırmış ve bir kişiyi öldürmüşlerdir. Operasyon
sonrasında İsrail, Obeid’i İsrail’e karşı gerçekleştirilen saldırıların tah-
rikçisi ve planlamacısı olarak suçlayarak tutuklamıştır. Güvenlik Kon-
seyi, oybirliği ile kabul ettiği 31 Temmuz 1989 tarihli 638 sayılı kararda,
İsrail ve Şeyh Obeid’den bahsedilmeksizin, bütün rehin alma ve adam
kaçırma eylemlerini açıkça kınamıştır. Obeid’in ele geçirilmesine tepki
olarak, Şubat 1988’de Hizbullah’ın bir fraksiyonu tarafından kaçırılan
UNIFIL’ın başkanı Amerikalı William R. Higgins Lübnan’da
öldürülmüştür.556
ABD’de Achille Lauro olayında terörizme karşı kuvvete dayalı bir
yaklaşımı benimseyerek benzer bir uygulamada bulunmuştur. 7 Ekim
1985’de Filistin Kurtuluş Halk Cephesi’ne mensup dört kişinin bir İtalyan
yolcu gemisi olan Achille Lauro’yı Mısır kıyılarında ele geçirerek
kaçırmasını takip eden gelişmeler içinde ABD, 9 Ekim’de, Mısır’ın
nezaretinde dört hava korsanı ve iki Filistinli arabulucuyu taşıyan bir
Boing 736 Mısır uçağını, uçak gemisi Saratoga’dan kalkan dört savaş
uçağı ile durdurarak, Sicilya’daki NATO üssü Sigonella’ya inmeye
zorlamıştır.557 ABD’nin Mısır uçağını zorla NATO üssüne indirmesine
uluslararası toplumun tepkisi ılımlı olmuştur. Güvenlik Konseyi; 11
Ekim’deki toplantısında ABD’nin kuvvet kullanma olayına hiç
değinmemiştir.558
İsrail örneklerinde somutlaştığı gibi, devletlerin ülke bütünlüklerini
ve siyasal bağımsızlıklarını ihlal eden şüpheli teröristlerin zorla ele
geçirilmesini meşru müdafaa tedbiri olarak yasallaştırmaya çalışan
yaklaşım, BM Güvenlik Konseyi tarafından uygun bulunmamıştır.
Şüpheli teröristlerin zorla ele geçirilmesini md. 51 çerçevesinde meşru

555
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 149.
556
Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 149-150.
557
Achille Lauro olayına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Cassese, Antonio, Terrorism, Politics
and Law, Polity Press, 1989, s. 24-41.
558
Arend, Anthony Clark ve Robert J.Beck, a.g.e., s. 149.

225

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
müdafaa hakkına dayandırarak hukukileştirmeye çalışan yaklaşım,
sadece mağdur devletin güvenliğini değil fakat aynı zamanda Uluslararası
Hukuk sisteminin istikrarını ve geleceğini koruma görevini üstlenen
meşru müdafaa hakkını, bu rolü yerine getirme erdeminden mahrum
bırakacak nitelikte kabul edilmez bir yaklaşımdır.

b. Bir Başka Ülkede Teröristlere Karşı Suikast Düzenlenmesi


Şüpheli teröristlerin bir başka ülkede öldürülmesinin meşru müdafaa
hakkı esasında meşrulaştırılması ortaya çok daha ihtilaflı bir durum
çıkarmaktadır. Devlet uygulamaları incelendiğinde, İsrail ve ABD’nin
teröristlere karşı suikast düzenleyerek bunları öldürmeyi terörizmle
mücadelede etkin bir yöntem olarak gördükleri ortaya çıkmaktadır.
Ancak, devletlerin bu tür olaylara gösterdikleri sert tepkilerden,
devletlerin, spesifik terörist aktörlerin silahlı çatışmalarda savaşçıların
öldürülmesine izin veren savaş hukuku kurallarının dışında öl-
dürülmelerine olumlu yanıt vermeye isteksiz oldukları ortaya çık-
maktadır.
Uygulamada, İsrail, 16 Nisan 1988 tarihinde gerçekleştirdiği bir
operasyonla, Ebu Cihad kod adıyla bilinen Halil El Vezir’i Tunus’taki
ikametgahında öldürmüştür. Güvenlik Konseyi, 25 Nisan 1988 tarihli 611
sayılı karan ile İsrail’i takbih etmiştir. 559 560 Benzer şekilde, İsrail, 16
Şubat 1992'de Güney Lübnan’da Hizbullah lideri Şeyh Abbas Musavi’yi
öldürmüştür. Ancak, bu olay Güvenlik Konseyi’nin herhangi bir
kınamasına konu olmamıştır.561 İsrail’in Filistinli gruplara karşı suikast
düzenleme politikasının en güncel örneği ise, İsrail’in 22 Mart 2004
tarihinde Gazze kentinde bir caminin önünde gerçekleştirdiği bir füze
saldırısı sonucu Filistin direnişinin önde gelen isimlerinden Hamas’ın
dini ve siyasi lideri Şeyh Ahmet Yasin’i ve beraberindeki altı adamını
öldürüp, bir çok kişiyi ise yaralamasıdır.562 İsrail Genelkurmay Başkanı
General Moşe Yaalon; yaptığı açıklamada, Şeyh

559
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 151.
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e. ,s. 151.
561
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 152.
562
http://www.milliyet.com.tr/Print/print.asp, (23.07 2004).
226
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Yasin’in öldürülmesinin kısa sürede terörü tırmandırsa da uzun vadede


Filistinli ılımlıları güçlendireceğini ileri sürmüştür. Bu görüşü
paylaşmayan Taha Akyol, Ortadoğu’da radikallerin birbirlerini kanla
beslediğine işaret ederek, Şeyh Ahmet Yasin’in öldürmesini, ılımlı
Filistin yönetiminin tabutuna çakılan son çivi olarak görmektedir. Akyol,
Şeyh Ahmet Yasin’in öldürmesinin radikal Hamas’ı çok daha fazla
güçlendireceğine ve İsrail’e yönelik 11 Eylül benzeri “mega”
TO 1
saldırıların düzenlenebileceği tehlikesine işaret etmektedir.
Şeyh Ahmet Yasin’in öldürülmesine, başta AB olmak üzere,
uluslararası toplum sert tepki göstermiştir. Ancak, BM Güvenlik Konseyi
İsrail’in kınanmasını öngören bir karar tasarısını, ABD’nin veto etmesi
nedeniyle kabul etmemiştir. BM Güvenlik Konseyin’deki oylamada,
İngiltere, Almanya ve Romanya çekimser kalmış, Çin, Rusya, Fransa,
Angola, Şili, Pakistan, Cezayir, Benin, Brezilya, İspanya ve Filipinler
olumlu oy kullanmışlardır.563 564
ABD uygulamasına baktığımızda ise, ABD’nin, Ekim 2000’de USS
Cole destroyerine yönelik saldırının beyin takımından olduğu sanılan El
Kaide liderlerinden Ebu Ali Al-Harithi’yi ve ABD vatandaşı olan Ahmet
Hijazi dahil dört El Kaide mensubunu 5 Kasım 2002’de insansız bir hava
aracıyla Yemen’de öldürmesi, bu konuda devam eden ihtilaf ve görüş
ayrılıklarını çok daha iyi bir biçimde ortaya koymaktadır.565 ABD, söz
konusu operasyonu, ABD’ye karşı gelecek saldırıların planlanmakta
olduğu olgusuna dayanarak meşrulaştırmış- tır.566 Yani, ABD eylemini
“önleyici meşru müdafaa” hakkına dayanarak meşrulaştırmıştır. Ancak,
operasyonun önleyici meşru müdafaa hakkı temelinde meşrulaştırılması,
yasadığına ilişkin tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Yemen’in zımni
rızasına dayanmayan operasyon, bu ülkenin ülkesel bütünlüğünü ve
siyasal bağımsızlığını ihlal

563
Akyol, Taha, “Bin Ladin’ler Üretmek”, http://www.milliyet.com.tr/2004/03/04/
yazar/akyol.html, (23.07 2004).
's: http://www.un.org/News/Prcss/docs/2004/sc8039.doc.htm, (23. 07 2004).
565
Priest, Dana, “CIA Killed US Citizen in Yemen Missile Strike", http://www.
commondreams.org/headlines02/1108-05html, (15 Haziran 2004).
84
Haidon, Thomas, “The CIA’s Yemen Operation: a Legal Critique”, http://www.
counterpunch.org/haidonl 119.html, (15 Haziran 2004).

227

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
etmiştir. ABD’nin Yemen’de gerçekleştirdiği operasyonun,
Yemen’in rızası ve işbirliğine dayanarak gerçekleştirilmiş olduğu kabul
edilse bile, bu durum, “yargısız infaz” olması nedeniyle, insan hakları
sözleşmelerine aykırıdır. 85

IL TERÖRİZM, KİTLE İMHA SİLAHLARI VE ÖNLEYİCİ


MEŞRU MÜDAFAA
Soğuk Savaş döneminde tehdidin kaynağı ve niteliği bugünkü gü-
venlik ortamından farklıklar göstermekteydi. Zira tehdidin kaynağı
“devletler” ve niteliği ise konvansiyonel ve nükleer silahlardı. Ancak
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte uluslararası güvenlik ortamı hızla
farklılaşmıştır. Bu ortamda bilinen devlet kaynaklı tehdit yerini gittikçe
artan küreselleşmenin etkisiyle güç kazanan devlet dışı terör örgütlerine
bırakmıştır. Diğer taraftan, kitle imha silahlarının yayılması ve bunların
teröristler tarafından ya da endişe veren devletler tarafından kullanılması
olasılığı, uluslararası toplum için 21.y.y.ın önemli güvenlik sorunlarından
birisi haline gelmiştir.
Terörizmin değişen niteliği ve kitle imha silahlan tarafından ka-
rakterize edilen bu yeni güvenlik ortamı, kuvvet kullanma hukuku açı-
sından da üzerinde durulması gereken önemli sorunlar ortaya çıkar-
maktadır. Jus ad bellum açısından üzerinde durulması gereken temel
mesele, bir devletin yalnızca kitle imha silahlarına sahip olması, bunları
kullanma kapasite ve isteğinde olması ya da bu silahları sürpriz bir saldın
gerçekleştirmek amacıyla terörist gruplara verme riski, diğer devlete,
önleyici meşru müdafaa hakkı esasında kuvvet kullanma hakkı verir mi?
Bir başka ifade ile, bir devlet; terör örgütlerinden, sponsor devletlerden ya
da kitle imha silahlanna sahip endişe veren devletlerden kaynaklanan ve
fiili bir silahlı saldın teşkil etmeyen potansiyel tehditleri ortadan
kaldırmak için önleyici ilk darbeyi vurmak hakkına sahip midir? Bu
soruya yerinde bir yanıt vermek; BM Ant- 567

567
İnsan haklarına ilişkin sözleşmelerden, örneğin ABD’nin de taraf olduğu 1977 tarihli
Medeni ve Kişisel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme md. 6/1, “Herkesin doğuştan gelen
yaşama hakkı vardır. Bu hak yasalarla korunacaktır. Hiç kimsenin yaşamı keyfi olarak elinden
alınamaz” şeklindedir.
228
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

laşmast ve uluslararası örf ve adet hukuku çerçevesinde önleyici


meşru müdafaa hakkının değerini incelemeyi gerektirmektedir.

A. Md. 51 ve Örf ve Adet Hukukunda Önleyici Meşru Müdafaa


Hakkı
BM Antlaşması kabul edilmeden çok önce gelişen uluslararası örf ve
adet hukuku altındaki meşru müdafaanın önleyici meşru müdafaayı da
kapsadığı açıktır. Bir başka ifade ile, burada kabul edilmiş bir önleyci
meşru müdafaa doktrini vardı. Bu doktrini açıkça telaffuz eden klasik
hadise, sık sık anılan Caroline Olayıdır.786 Bu olaya ilişkin olarak o
zamanki ABD Dışişleri Bakanı Daniel Webster tarafından ortaya konan
“ani, karşı konulmaz, başka bir araç seçimine ve düşünmeye imkan
bırakmayan bir meşru müdafaa zaruretinin olduğunun ” kanıtlanması ve
“meşru müdafaa zarureti ile haklı görülebilecek bir eylem , bu
zaruret(necessity) ile sınırlı olmalı ve kesinlikle bu kapsam dahilinde
kalmalıdır" sözleri ile ifade edilen formülde, önleyici meşru müdafaa
dahil olmak üzere, izin verilir meşru müdafaanın gereklilik, orantılılık ve
acillik kriterlerine uygun olması gerekmektedir.
BM Antlaşması md. 51 “...Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin
silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, ... "doğal olan ” bireysel ya da
kolektif meşru müdafaa hakkına halel getirmez... ” şeklindedir. BM
Antlaşması md. 51 ’in düzenlendiği şekliyle meşru müdafaa kavramı
problemlidir. Bu maddenin meşru müdafaa hakkını sınırlandırıp sı-
nırlandırmadığı tartışmalıdır. Bu konuda doktrinde iki farklı yaklaşım
vardır.

1. Doktrinde İleri Sürülen Görüşler


7O7
51. maddeyi dar yorumlayanlar açısından meşru müdafaa hakkının
doğabilmesi için, hedef devletin bir “silahlı saldırıya” maruz kal- 568 569

786
Arend, Anthony Clark, a.g.m., s. 90.
87
Md. 51 ’i dar yorumlayan yazarların bir kısmı için bkz. Brownlie, lan, a.g.m. , s. 242;
O’Connell, Mary Ellen, “The Myth of Preemptive Self-Defense”, 2002,
http://www.asil.org./taskforce/oconnell. pdf, (12 Şubat 2003); Alexandrov, Stanimir A.,
a.g.e., s. 165 ; Henkin, Louis, How Nations Behave, New York, 1979, s. 140-144.
569

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
ması gerekir. Zira, md. 51 hükmündeki meşru müdafaa istisnası,
“eğer silahlı saldırı olursa ” kaydıyla tanınmıştır. Antlaşmaları
yorumlama konusundaki geleneksel yöntem, Antlaşmanın terimlerinin
olağan anlamına uygun olarak anlaşılmasını öngörmektedir. 570 Bu
perspektiften, cümlenin olağan anlamı, önleyici -meşru müdafaaya izin
vermemektedir. Dolayısıyla, devletlerin, silahlı saldın gerçekleşmeden
önce kuvvet kullanma yetkisi yoktur. Düşman silahlı kuvvetlerinin sının
geçip bir silahlı saldmya geçmesini beklemek gerekir. 571 Bu mantık
çerçevesinde, 51. maddede yer alan bu hüküm, bugün Uluslararası
Hukukta geçerli olan meşru müdafaaya ilişkin tek hükümdür. Daha önce
mevcut bulunan ve daha geniş olan meşru müdafaa hakkının bu yeni
madde karşısında uygulanma imkanı kalmamıştır. Sonuç olarak, md. 5 Pi
dar yorumlayanlar için önleyici meşru müdafaa hakkı itirazlara açıktır.
Bu bağlamda örneğin, md. 51’in dar yorumlanması gerektiğini savunan
Başeren, “Böyle bir hakkın varlığı, muhtemel saldırganın bu konudaki
niyetlerinin kesin bir şekilde ortaya çıkarılmasını gerektirir. Belki de
hiçbir zaman kesin olarak ortaya çıkarılması mümkün olmayan saldırı
niyetinin varlığına karar verilirken yapılacak bir hata, uluslararası
barış ve güvenliğin korunması bakımından kabulü imkansız tehlikeler ••
doğurur. Oıfı meşru müdafaa hakkı, kullanılan kuvvetin tehdide oranlı
olması gerektiği ilkesine dayanır. Önleyici faaliyetlerin genel olarak
oranlılık ilkesine ters olduğu söylenebilir” diyerek 51. maddenin neden
dar yorumlanması gerektiğini izah etmektedir.572 573
Bu görüşe karşılık, md. 51 *i geniş yorumlayanlar (counter- restrictionist)
için, BM Antlaşması md. 51’de yer alan hüküm, “doğal
701
olan” meşru müdafaa hakkına halel getirmeyerek, BM Antlaşması

570
"^OQ
Pazarcı, Hüseyin, I. Kitap, a.g.e., s. 184-185.
Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 115.
572
Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 109-111.
573
1986 Nikaragua Davasında UAD, “doğal bir hak olarak“ meşru müdafaaya farklı bir
anlam vermiştir. Divan, 176. paragrafta, ifadeyi, uluslararası örf ve adet hukukuna referansta
bulunarak yorumlamıştır. Divan’a göre, böylece BM Antlaşması’m hazırlayanlar, meşru
müdafaanın hiç değilse esasen saklı tutmayı arzu ettikleri daha önceden mevcut örfi nitelikte
bir hak olduğunu kabul etmiştir. Divan'in söz konusu görüşü, “doğal hak“ sıfatının
kullanılmasını rasyonalize eden ve 51. maddeye desteklenemez
230
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

öncesi dönemde mevcut olan örf ve adet hukukundaki meşru müdafaa


hakkını aynen saklı tutmaktadır. Bu görüş çerçevesinde, meşru müdafaa
hakkı sadece “silahlı saldırının” gerçekleşmesi halinde değil, saldırının
henüz gerçekleşmediği fakat gerçekleşmesi ihtimalinin yüksek olduğu
hallerde de vardır. Yani, önleyici meşru müdafaayı da kapsar. Md. 51 ’in
önleyici meşru müdafaaya izin vermeyecek şekilde dar yorumu; saldırgan
devletin ilk vuruş hakkını korur. Dolayısıyla, md. 51 ’in, önleyici meşru
müdafaaya izin veren örf ve adet hukukundaki meşru müdafaa hakkını
muhafaza etmediğini iddia etmek, reductio ad absürdüm olacaktır.574 575
Md. 51 ’i geniş yorumlayan yazarların görüşleri de kendi içinde
farklılaşmaktadır. Geniş yorumculardan yargıç Stephen Schwebel, Ni-
karagua Davası’nda Divan kararına ekli Muhalefet Mütalaası’nda, 51.
madde hükmünün, metinde “eğer ve sadece eğer silahlı bir saldırının
vukuunda" kelimeleri varmışçasına yorumlanmaması gerektiğini; bu
hükmü hazırlayanların uluslararası örf ve adetten kaynaklanan kendini
koruma hakkını bertaraf etme veya 51. maddeyi sınırlama niyetinde
olduklan görüşünün kabul edilemez olduğunu ileri sürmektedir.576 Geniş
yorumculardan Yoram Dinstein ise, md. 51 çerçevesinde izin ve-
rilmediğine inandığı “önleyici/anticipatory” meşru müdafaa ile izin
verildiğine inandığı “başlangıç halinde olan /incipient” meşru müda

sonuçlar yüklemeyen hassas bir yorumdur. Bu görüş için bkz. Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 118
ve Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 172.
Divan, BM Antlaşmasının kuvvet kullanmaya ilişkin hükümlerinin, örfi hukuk
kurallarıyla tamamen örtüşmediğini belirtmiştir. Bu bağlamda Divan, bir yandan oran- tılılık
ve gereklilik kıstaslarının diğer yandan da meşru müdafaa hakkının doğal bir hak olması
olgusunun bir örfi kural olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, 51. maddede sözü edilen “silahlı
saldın” kavramının BM Antlaşmasında tanımlanmadığı dikkate alınınca, bunun ancak
devletlerin sonraki uygulamalanyla açıklığa kavuşabileceği de Divan tarafından
vurgulanmıştır. Divan’a göre, meşru müdafaa hakkı hususunda Uluslararası Hukukun, örf ve
adet hukukundan ve BM Antlaşmasından kaynaklanan iki temel kaynağının olması tabiidir.
Bkz. l.C.J. Reports 1986, s. 95, parag. 176.
92
Bowett, Derek W., a.g.e., s. 191; Arend , Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 72-73.
93
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 98.
794
Divan Kararına ekli söz konusu mütalaa için bkz. l.C.J Reports 1986, s. 347, parag. 173.
231

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
faa arasında ilginç bir ayırım yapmaktadır. Dinstein, meşru müdafaa
hakkının kullanılması için yalnızca tehditin ve potansiyel tehlikenin
yeterli olmayacağını, fakat bir saldırının fiili olarak başlatılmakta ol-
duğuna ilişkin ikna edici kanıtların olması halinde, saldın sının geçmese
de meşru müdafaa hakkının kullanılması için gerekli koşullann yerine
gelmiş olacağını ileri sürmektedir. 577 Dinstein, bu koşullardaki
savunmayı önleyici/anticipatory meşru müdafaa olarak değil fakat
“başlangıç halinde/ incipient” meşru müdafaa olarak isimlendirmektedir.
578
Dinstein tarafından öngörülen standart, diğer tarafın geri dönülmez bir
yolla silahlı saldmya angaje olmasından sonra meşru müdafaa hakkına
başvurulabilecek olmasıdır.579 Dinstein’in bir silahlı saldırının ne zaman
başlayabileceğini öngören ölçüsünü destekleyecek pozitif bir devlet
uygulaması yoktur. Buna karşın, Dinstein’in görüşleri Caroline
doktrinine uygunluk arz etmektedir. Bu çerçevede, Dinstein, kısaca
“vukuu muhakkak” bir saldırı tehdidine karşı savunmacı kuvvet
kullanılmasının md. 51 ’e uygun olacağını ileri sürmektedir.580 Benzer
şekilde, Oscar Schachter da “vukuu muhakkak” bir saldın durumunda örfi
hukukun önleyici meşru müdafaa hakkına izin verdiğini iddia et-
mektedir.581 582 583 Bu durum, doktrinde önleyici meşru müdafaa hakkını
kabul eden yazarlar arasında “preemptive” ve “preventive” kuvvet kul-
OAA

lanma arasında bir ayınm yapıldığına işaret etmektedir. Bu çerçevede


preemptive kuvvet kullanma, tahrik edilmemiş “vukuu muhakkak” bir
tehdide karşı kuvvet kullanılmasını öngörmekte olup “meşru”
OA 1
kabul edilmektedir. Preventive kuvvet kullanma ise, “vukuu muhakkak”
bir tehditten ziyade, varsayılan potansiyel tehditlere ve risklere karşı
kuvvet kullanmayı ifade etmekte olup meşru kabul edilmemektedir. Bu
görüşe göre, devletler, potansiyel tehditlere; kuvvet

7.5
Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 179- 180.
7.6
Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 179- 180.
579
Dinstein, Yoram, a.g.e., s. 180.
■7QO

Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 165.


581
Schachter, Oscar, “Self-Defence and the Rule of Law”, AJIL, Cilt 83, Sayı 1-2, 1989, s.
273.
or\f\
Bu kavramlar için ayrıntılı bilgi için bkz. ileride s. 240-242.
583
Brown, Chris, “Self-defence in an Imperfect World”, Ethics and International Affairs,
Cilt 17, Sayı 1, 2003, s. 2.
232
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

kullanma yanında, kuvvet kullanmasını gerektirmeyen alternatif yollarla


da yanıt verme imkanına sahiptirler. 2
BM Antlaşması sonrası dönemde, önleyici meşru müdafaa hakkı
konusuyla ilgili olarak uluslararası yargı kararlan incelendiğinde UAD
tarafından karara bağlanan iki dava önem arz etmektedir. Bunlar, 1949
Korfu Boğazı Davası ve 1986 Nikaragua Davası’dır.
Korfu Boğazı Davası584 585 586 587 588 kararında UAD, “Amaç, yalnızca
Arnavutluk un tutumunu denemek değil fakat aynı zamanda geçen
gemilere tekrar ateş açmaktan kaçınmasını sağlayacak ölçüde bir kuvvet
gösterisi yapmaktır. Bununla beraber, yukarıda açıklanan olayla ilgili
bütün durumlar göz önünde tutulduğunda, Divan, Birleşik Krallık ma-
kamları tarafından alınan bu tedbirleri Arnavutluk egemenliğinin ihlali
olarak nitelendir m eyecekti804 hükmüne varmıştır. Divan kara- nnda yer
alan bu hüküm doktrinde farklı şekillerde yorumlanmıştır. Yazarlann bir
kısmı bu karan, UAD’m önleyici meşru müdafaa hak-
OAC
kının hukuka uygunluğunu kabul ettiği şeklinde yorumlamaktadır.
Görüşlerini paylaştığım bir başka grup yazara göre ise, Divan kara- nnda
yer alan bu hüküm, önleyici meşru müdafaa hakkını onaylamamaktadır.
Divan İngiltere’nin geçiş hakkını kullanmak için güç göstermesinden
bahsetmektedir; bu geçiş, hakkının kullanılması için kuv- vet
kullanılmasından tümüyle farklı bir husustur.
Nikaragua Davasfnda UAD, "...taraflar vaki olmuş bir silahlı saldırı
durumundaki meşru müdafaa hakkına dayandıkları için ve çok

584
Brown, Chris, a.g.m., s. 3.
585
Mayıs 1946’da Korfu Boğazfnda İngiliz mayın gemilerine Arnavutluk sahillerinden ateş
açılmıştır. İngilizler aynı yılın Ekim ayında geçiş hakkını kullanmak için Korfu Boğazı’na
dört savaş gemisi gönderdiler. Gemiler, önleyici bir tasarrufla sahildeki bataryalan
vurmamıştır fakat sahilden ateş açılması tehlikesine karşı hazırlıklı bulunmuşlardır.
586
Corfu Channel (Albania v.UK) Case, judgement on Merits, I.C.J. Reports 1949, s. 31.
587
Bu görüşü benimseyen yazarlann bir kısmı için bkz. Waldock, C. H. M., “The Regulation
of the Use of Force by Individual States in International Law”, 81 Recueil de Cours (1952,
II), s. 500, Başeren, Sertaç H., a.g.e. , s. 127’den iktibas edilmiştir; Toluner, Sevin, a.g.e., s.
372.
Bu görüşü paylaşan yazarlann bir kısmı için bkz. Başeren, Sertaç H., a.g.e., s. 127;
McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White, a.g.e., s. 93.

233

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
yakında gerçekleşecek bir silahlı saldırı tehdidine mukabelenin hukuka
uygunluğu meselesi ortaya atılmadığı için" demek suretiyle bu
OA*7

konuda hiçbir görüş serdetmemiştir.


Md. 51 ’in kapsamının tartışmalı olduğu ve önleyici meşru müdafa-
aya izin veren geçmişte mevcut bir uluslararası örfi kuralın olduğu göz
önünde bulundurulursa, BM Antlaşması sonrası dönemde devletler
arasında önleyici meşru müdafaa hakkına izin veren ya da bunu açıkça
yasaklayan yeni bir uluslararası örf ve adet kuralının oluşup oluşmadığını
araştırmak gerekmektedir. Bu bağlamda, BM Güvenlik Konseyi önünde
önleyici meşru müdafaa hakkına ilişkin sorunların gündeme geldiği ömek
olayları ve bu olaylara ilişkin olarak devletlerin tutumlarını
değerlendirmek faydalı olacaktır. Bu çerçevede ilk olarak, 11 Eylül
öncesi dönemde meydana gelen ömek olaylar incelenecek, ardından Bush
Doktrini ve ABD’nin Irak’a yönelik askeri müdahalesi çerçevesinde
önleyici meşru müdafaa hakkının günümüzdeki statüsü de-
ğerlendirilecektir.

2. Devlet Uygulamaları
Devletler, uygulamada, açıkça önleyici meşru müdafaa hakkını da
kapsayan uluslararası örf ve adet hukukundaki daha geniş bir meşru
müdafaa hakkına dayanmaktan ziyade md. 51 çerçevesinde silahlı saldın
kavramının geniş bir yorumunu benimsemeyi tercih etmektedirler. Bu
nedenle uygulamada önleyici meşru müdafaa hakkına başvurmak
devletler için çok ender bir durum olmuştur. Devletlerin önleyici meşru
müdafaa hakkına başvurmadaki söz konusu çekingenlikleri önleyici
meşru müdafaa hakkının şüpheli statüsüne işaret etmektedir.589 590
BM Antlaşması sonrası dönemde, önleyici meşru müdafaa hakkının
gündeme geldiği üç önemli olay söz konusu olmuştur. Bunlar 1962 Küba
Füze Krizi, 1967 Altı Gün Savaşları ve İsrail’in 1981 ’de Osirak Nükleer
Reaktörü’nü bombalamasıdır.

589
1.C.J. Reports 1986, s. 103, parag. 194.
590
Gray, Christine, a.g.e., s. 112, 115.
234
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

a. Küba Füze Krizi (1962-1963)


1961 yılında Sovyetler Birliği’nin Küba’ya orta menzilli balistik füze
rampalarını yerleştirdiğinin duyulması üzerine, 2 Ekim 1962’de ABD
Küba’yı abluka altına alarak buraya giriş ve çıkışı yasaklamıştır. ABD,
askeri eylemini meşrulaştırmak için açıkça önleyici meşru müdafaa
hakkına dayanmak istememiş ve eylemini, “savunmacı karan-
tina/defensive quarantine”, BM Antlaşması md. 52 ve Rio Anlaşması gibi
esaslarda legalize etmiştir. 591 Güvenlik Konseyi’nde yapılan
tartışmalarda Sovyetler Birliği ve yandaşlan olayı kınarken, Batılı
devletler grubu ABD’yi desteklemişlerdir.592 Bu olayda ilginç olan husus,
Gana temsilcisinin, “Caroline” olayını hatırlatarak, önleyici meşru
müdafaa hakkını reddetmeyen bir görüş benimsemiş olmasıdır. Bununla
birlikte, Gana temsilcisi, söz konusu olayda “gereklilik” kriterinin yerine
getirilmediğini belirterek olaya tepki göstermiştir.593

b. 1967 Arap-Israil Savaşı


18 Mayıs 1967’de Mısır, BM Genel Sekreteri U Thant’a, UNEF’in
geri çekilmesini isteyen bir mesaj yollamıştır. UNEF’in geri çekilmesinin
ardından Birleşik Arap Cumhuriyeti Sina’da askeri yığınak yapmaya
başlamış ve Mısır, Akabe Körfezi’ni ve Tiran Boğazı’m İsrail gemilerine
kapatmıştır. Bütün bu gelişmeleri yakın bir silahlı saldırının delili olarak
gören İsrail, 5 Haziran 1967’de Birleşik Arap Cumhuriyeti’ne karşı bir
askeri eylem başlatarak “Altı Gün Savaşları” olarak isimlendirilen savaşı
çabucak kazanmıştır. 594 İsrail, Güvenlik Konseyi’nde yapılan
tartışmalarda, eylemini, vukuu muhakkak bir Arap saldırısına karşı
önleyici meşru müdafaa hakkının kullanılması olarak meşrulaştırmıştır.
İsrail, UNEF’in Mısır’ın ısrarı üzerine Sina’dan çekilmek zorunda
kalmasının İsrail’in hayati çıkarlarına ağır zarar verdiğini ve kendisine
önleyici meşru müdafaa hakkım kullanmaktan

sı>9
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 154-155.
592
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 101.
Oil
Arend, Anthony Clark, a.g.m., s. 94.
594
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 101-102.

235

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
OI1
başka bir çıkar yol bırakmadığını iddia etmiştir. Sovyetler Birliği, Suriye
ve Fas, İsrail’i ilk kuvvet kullanan taraf olması nedeniyle saldırgan olarak
görmüşlerdir. Diğer taraftan, ABD ve İngiltere gibi İsrail’e sempati duyan
devletler de önleyici meşru müdafaa hakkına izin veren bir doktrini öne
sürmekten kaçınmışlardır.595 596
Sonuç olarak, Güvenlik Konseyi’nde yapılan tartışmalar, önleyici
meşru müdafaa hakkının kabul edilmediğini göstermekle birlikte, doktrin
özel olarak kınanmamıştır. BM Güvenlik Konseyi tarafından önleyici
meşru müdafaa doktrininin açıkça kınanmamış olması, kimi yazarlarca,
gereklilik kriterinin kanıtlanabilir olduğu koşullarda, Güvenlik
Konseyi’nin önleyici meşru müdafaa hakkının bir devletin bekasını
koruma hakkının hukuksal bir uygulaması olabileceğini kabul ettiği
şeklinde yorumlanmaktadır.597

c. Osirak Reaktörünün Bombalanması (1981)


7 Haziran 1981 ’de İsrail hava kuvvetleri, nükleer silahlar geliştire-
ceği gerekçesiyle Irak’ın Bağdat’taki Osirak nükleer reaktörünü bom-
balamıştır. BM Güvenlik Konseyi’nin derhal toplanmasını isteyen
•• •

Irak, 1968 tarihli “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine İlişkin


Sözleşme’ye taraf olduğunu ve Osirak Reaktörünün Uluslararası Atom
Enerjisi Ajansı”na kayıtlı olduğunu ve bu Ajans’ın denetimi altında
bulunduğunu belirterek, İsrail eylemini, ağır bir saldırı fiili olarak
nitelendirmiştir. 598 İsrail ise, BM Güvenlik Konseyi önünde eylemini,
tıpkı 1967’de olduğu gibi, BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde önleyici
meşru müdafaa hakkına dayandırmıştır.599 Ancak, İsrail’in önleyci meşru
müdafaa argümanı diğer devletler tarafından reddedilmiştir. Mısır,
Meksika, Suriye, Pakistan, İspanya ve Yugoslavya; açıkça önleyici meşru
müdafaa kavramını reddetmişlerdir.

595
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 102.
596
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 77.
597
Bu görüş için bkz., Arend, Anthony Clark, a.g.m., s. 95; Franck, Thomas M., a.g.e. , s. 105;
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck, a.g.e., s. 76.
598
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 105.
599
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 159.
236
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

İngiltere, Malezya, Nijer, Uganda ve Sierra Leone ise “vukuu mu-


hakkak” bir tehdit durumunda önleyici meşru müdafaanın hukukiliğini
savunmakla birlikte, İsrail’in bu olayda "ani, karşı konulamaz, başka bir
araç seçimine ve düşünmeye imkan bırakmayan bir meşru müdafaa
zaruretinin" varlığı kriterlerini karşılamadığını ileri sürmüşlerdir. 600
ABD dahil diğer devletler ise, önleyici meşru müdafaa hakkının
savunulabilir olup olmadığına ilişkin tartışmalara girmeksizin İsrail’i
takbih etmişlerdir.601 Sonuç olarak, BM Güvenlik Konseyi İsrail’i oy-
birliği ile kınamış ve Irak’ın uygun bir tazminat talep etme hakkını da
hüküm altına almıştır.602 603 Bununla birlikte, Güvenlik Konseyi önünde
yapılan tartışmaların dikkat çeken yönü, BM uygulamasında önleyici
meşru müdafaa hakkına ilişkin görüşlerin bölünmüş olduğunu, önleyici
meşru müdafaa hakkı lehinde olanlar olduğu gibi bu hakka karşı
1
çıkanların olduğunu da göstermesidir.
BM Antlaşması sonrası dönemde meydana gelen söz konusu devlet
uygulamalarının gözden geçirilmesi neticesinde, BM Antlaşması sonrası
dönemde, önleyici meşru müdafaa hakkına izin veren bir uluslararası örf
ve adet kuralının doğmuş olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Zira,
hiçbir uluslararası otorite, günümüze kadar, önleyici meşru müdafaa
hakkını bir jus cogens ilke olarak nitelendirme- miştir. UAD, Nikaragua
Davasında, meşru müdafaa hakkını değil, md. 2/4’de yer alan kuvvet
kullanma yasağını jus cogens bir ilke olarak nitelendirmiştir. 604 Bu
değerlendirmemizin haklılığını ortaya koymak açısından 11 Eylül
sonrası dönemde yaşanan gelişmeler ışığında mevzuyu değerlendirmek
yararlı olacaktır.

B. 11 Eylül Sonrası Dönemde Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı


11 Eylül 2001 terörist saldırılarından hemen sonra küresel terörizme
karşı savaş başlatan ABD, Soğuk Savaş döneminde benimsemiş

OIO
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 161.
601
Arend, Anthony Clark, a.g.m., s. 79.
602
U.N. Doc. S /RES/487 ( 1981).
603
Alexandrov, Stanimir A., a.g.e., s. 161.
604
1.C.J. Reports 1986, parag. 90.

237

Telif hakkı olan materyal


Fatma laşdemir
olduğu “çevreleme” stratejisinden vazgeçtiğini açıklayarak, teröristler ve
serseri devletlere karşı bir “önleyici savaş/preemptive war” doktrinini
kabul etmiştir. Bu gelişmeler, Mart 2003’de Irak’ın işgaliyle so-
nuçlanmıştır.

1. Uluslararası Hukuk Açısından Amerika Birleşik Devletleri’nin


Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi
11 Eylül 2001’de meydana gelen trajik olayların ve Irak’tan algılanan
tehdidin sonucu olarak, 20 Eylül 2002 tarihinde “Amerika Birleşik
Devletleri’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi’ başlıklı yeni ulusal güvenlik
stratejisi yayınlanmıştır. 605 Bush yönetiminin 20. ayında ve 11 Eylül
saldırılarından bir yıl sonra kaleme alman stratejinin amacı, dünyayı
sadece daha güvenli değil, aynı zamanda daha iyi yapmaktır. 606 Ne var
ki, Bush doktrini olarak isimlendirilen yeni Amerikan ulusal güvenlik
stratejisi uluslararası ilişkileri hem teorik hem de pratik olarak
değiştirecek radikal unsurlar içermektedir. 607 608 Doktrinin en çarpıcı
yönü, Soğuk Savaş döneminde güvenlik amacına hizmet eden
“caydırıcılık ve çevreleme politikalarının”, uluslarötesi teröristler ve kitle
imha silahlan tarafından karakterize edilen 21.y.y.ın yeni tehdit ortamında
yetersiz kaldığına işaret edilerek ; bu politikalann yetersizliğini gidermek
için Uluslararası Hukukta ihtilaflı bir doktrin olan preemptive/sezgisel
meşru müdafaa hakkına dayanmış olmasıdır.
Nitekim, Başkan Bush; 14 Eylül 2001’de The National Cat- hedral’da
yaptığı konuşmada, “ABD’nin, küresel uzantıları olan teröristlere karşı
savaş yaptığı" ve bu savaştaki “düşmanın, masum kişilere karşı yürütülen
önceden tasarlanmış siyasi amaçlı şiddet anlamında, terörizm” olduğu
belirtildikten sonra, teröristler ve bilerek

605
The National Security Strategy of the United States of America, September, 2002.
606
Coıbin, Marcus, “Bush’un Ulusal Güvenlik Stratejisi: İlk Adım...”, 2023 Dergisi, 2002, s.
10.
607
Kösebalaban, Haşan, “Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve Uluslararası İlişkiler, 2023
Dergisi, 2002, s. 34-38.
608
The National Security Strategy of the United States of America, a.g.b.,
s. 9, 10, 14.
238

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

bunlan barındıranlar veya yardım edenler arasında bir ayırım yapıl-


mayacağı ve bunlar arasından da özellikle kitle imha silahlarını edinmeye
veya kullanmaya çalışanların hedef alınacağı; ABD’nin, vatandaşlarını,
nerede olursa olsun çıkarlarını korumak için “tehdit sınırlarına
ulaşmadan teşhis ve imha ” yoluna gidileceği ve bu konuda “gerekli
olduğunda tek başına hareket etmekte” tereddüt etmeksizin “kendini
koruma hakkım kullanarak bu teröristlere karşı önceden davranıp (by
acting preemptively) ” ülke ve halka zarar vermelerinin önleneceğini
açıklamıştır.8
Başkan Bush’un, 1 Haziran 2002’de West Point’te yaptığı konuşmada
aynı siyaseti, bu kez Saddam rejimi hedef alarak şu sözlerle tekrarladığı
görülmektedir: “Haydut devletlerin ve teröristlerin amaçları göz önüne
alındığında, ABD artık geçmişte olduğu gibi tepkisel (reaktive) bir tutuma
güvenemez. Muhtemel saldırganı caydırmadaki iktidarsızlık, günümüz
tehditlerinin aciliyeti ve muhtemel basımlarımızın seçtikleri silahların
vereceği zararın büyüklüğü ”; düşman saldırısının vukuunun beklenmesi
seçeneğini ortadan kaldırmaktadır. Uluslararası Hukukun öteden beri
vukuu muhakkak bir saldırı tehdidine (imminent threat) karşı önleyici
meşru müdafaa hakkını tanıdığına değinen Bush, burada yapılması
gerekenin, “vukuu muhakkak tehdit” kavramını, “günümüz hasımlannın
imkanları ve amaçları ”, bir başka deyişle “terör eylemlerine ve
potansiyel olarak kolayca saklanan, gizlice ulaştırılan ve uyarı
olmaksızın kullanılan silahlardan olan kitle yok edici silahlara güvenen
haydut devletler ve teröristler” göz önünde bulundurularak, yeniden
yorumlamaktan ibaret olduğu anlayışında olduğunu belirtmiştir.609 610
Önleyici kuvvet kullanılmasına izin veren bu stratejiyi Uluslararası
Hukuk açısından yasal bir strateji olarak mı; yoksa küresel bir hiper gücün
Uluslararası Hukuk normlarını kendi çıkarları doğrultusunda çarpıtması
olarak mı yorumlamalıyız?

609
Toluner, Sevin, “Hukuksal Alanda Türkiye’nin Güvenlik İhtiyaçları Ne Şekilde
Karşılanabilir?”, Dünya’da Yeni Güvenlik Anlayışları, Türkiye’nin Durumu ve İh-
tiyaçları içinde, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 2003, s. 243-244; The National
Security Strategy of the United States of America, a.g.b., s. 5-6.
610
The National Security Strategy of the United States of America, a.g.b., s. 15.

239

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

2. “Önleyici Savaş/Preventive War” ve “Önleyici


Vuruş/Preemptive Strike” Kavramları Arasındaki Fark
Uluslararası Hukuk açısından önleyici meşru müdafaa hakkına ilişkin
tartışmaların yeni bir şey olmadığı göz önünde bulundurulduğunda;
önleyici meşru müdafaa hakkına ya da “ ileri caydırıcılık” stratejisine izin
veren Bush Doktrini’nin olağanüstü bir şey olmadığı aşikardır. Ancak,
Doktrini farklı kılan husus; geleneksel “gereklilik” kriterini esnetmek
istemiş olmasıdır. Bir başka ifade ile, Bush yönetimi, kitle imha silahları
ve terörizm tarafından ortaya çıkarılan yeni tehditler karşısında “ vukuu
muhakkak” tehdit kriterinin anlam ifade etmeyeceğini iddia etmektedir.
Doktrin’de, “öncelikle önleme/preventive” ve “önleyici vuruş/
preemptive strike” terminolojilerinin dönüşümlü olarak birbirlerinin
yerine kullanılmış olması dikkate değerdir. Zira, tarihsel olarak bu iki
kavram arasındaki ayırım “vukuu muhakkak-yakın tehdit/imminent
threat” kavramına referansla yapılmakta olup; preemption kavramı, tahrik
edilmemiş ve “yakın bir tehdidi” önceden yapılacak bir harekatla ortadan
kaldırmayı amaçlamakta olup, yazarların bir kısmı tarafından hukuka
uygun kabul edilmektedir. 9 Bu çerçevede, 1967 Altı Gün Savaşları;
“yakın bir tehditten kaynaklanan bir “önle- yici/preemptive” eyleme
örnek olarak gösterilmektedir. Diğer taraftan, “önleyici savaş / preventive
war” kavramı ise bir silahlı çatışma içinde, “vukuu muhakkak” değil fakat
“vukuu muhtemel” potansiyel bir tehdidi ortadan kaldırmak için önleyici
bir saldırıyı ifade etmekte olup hukuka aykırı bulunmaktadır. Bu konuda
emsal gösterilen örnek olay ise Irak’tan kaynaklanan “vukuu muhtemel”
bir tehdide karsı İsrail’in 1981 ’de Osirak Nükleer Reaktörü’ne yönelik
saldırısıdır.83
BM Antlaşması’na hiçbir göndermede bulunmayan ve 1842’ler- deki
örf ve adet hukukunda yeralan daha geniş bir meşru müdafaa hakkını
uygulanabilir hukuk olarak tanıtan Bush Doktrini eleştirilere açıktır. Bu
çerçevede, Bush Doktrini’nde çok yönlü etkileri bulunan, caydırılması
mümkün olmayan, çok kısa zamanda vukuu bulabilecek
829
Bu görüş için bkz. Brown, Chris, a.g.m.
830
Brown, Chris, a.g.m., s. 2.

240
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

ve gerçekleştiğinde felaket ölçüsünde sonuçlara yol açabilecek bir tehdit


ile karşı karşıya bulunulduğu farz edilerek, önleyicili- ğin/preemption
stratejik bir politika olarak savunulmasına karşın, Doktrin bu stratejinin
çok ötesine geçmekte ve önleyici sa- vaş/preventive düzeyine
ulaşmaktadır. Yani, Doktrin BM Antlaşması öncesi dönemde mevcut
olan örfi hukuktaki “vukuu muhakkak” tehdit koşulunun
aranmayacağının fakat “vukuu muhtemel” tehditlere münferiden kuvvet
kullanılarak yanıt verileceğinin sinyallerini vermiştir.611 Böylece, Doktrin
gelecekteki potansiyel tehditlere karşı eylem yapma hakkını dahil ederek
önleyici meşru müdafaa hakkını daha da genişletmek istemiştir. 612
Gerçekten, preeemption ve preventive kavramları arasındaki çizgi
oldukça belirsizdir. Niyetleri kapasiteden ayırmak nasıl mümkün
olacaktır? Bu belirsizlik ortamı, silahlanmanın arttıkça güvenliğin
azalacağını öngören ve “güvenlik ikilemi” olarak isimlendirilen bir
durumu davet edecektir.613 614
Bir an için preemptive/sezgisel ya da preventive/önleyici savaş
doktrinlerinin meşru olduğu bir uluslar arası ortamın oluştuğunu var-
sayarsak, böyle bir ortamda ABD’nin ya da dünyanın daha güvenilir ve
daha güvenlikte olacağını kim iddia edebilir? Başkan Bush 1 Haziran
2002’de West Point’te yaptığı konuşmada, "ABD bütün durumlarda
ortaya çıkmakta olan tehditleri önlemek için kuvvet kullanmayacaktır, ne
de milletler önlemeyi saldırı için bir bahane olarak kullan-
O^A
malıdırlar” diyerek, diğer ülkelerin kuvvet kullanmasına müsaade
edilmeyeceğinin altı çizilmiş olmasına rağmen, bu prensipleri geliştirmek
her ulusa kendi güvenlik anlayışına göre tespit ettiği tehditlere karşı
önleyici kuvvet kullanma hakkını verecektir. Zira BM Antlaşması md. 2/1
çerçevesinde Uluslararası Hukuk karşısında bütün devletler eşittirler.
Bush’un önleyici meşru müdafaa doktrinine dayana

611
Kegley Jr., Charles W., “Preemptive Wan A Prelude to Global Peril?”, USA Today
Magazine, Cilt 131, Sayı 2696, Mayıs 2003, s. 14-17, http: //search.epnet.com/
direct.asp?an=9735381&db=aph, (10 Ekim 2003).
612
Byers, Michael, “ Letting the Exception Prove The Rule”, Ethics and International
Affairs, Cilt 17, Sayı 1,2003, s. 13.
613
Kegley Jr., Charles W., “Preemptive War A Prelude to Global Peril?”, a.g.m., s. 14-17.
614
The National Security Strategy of the United States of America , s. 15.

241

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
rak, Hindistan’ın Pakistan’a; Rusya’nın Gürcistan’a, Kuzey Kore’nin
Güney Kore’ye, İsrail’in komşu Arap devletlerine ya da Çin’in Tayvan’a
saldırması halinde uluslararası barış ve güvenlikten söz edilebilir mi? Söz
konusu doktrin, ABD açısından da riskler taşımaktadır. Doktrin,
Japonya’nın Pearl Harbour’a saldırısını, ex post facto meşrulaştırmak için
bile hizmet edecektir.615 616 Bu durum, Bush yönetiminin önleyici savaş
doktrinin gelecekteki olası tüm sonuçlarını tam olarak düşünmediğini
göstermektedir. Faraziyesindeki tehdidi ortadan kaldırmak için “gerekirse
tek başına harekete geçmeyi” esasları arasına koyan Bush Doktrini esas
itibariyle hukuksal bir doktrin değildir; siyasal bir
OV
doktrin olup BM Antlaşmasının ruhuna ve lafzına aykırıdır. '

3. Amerika Birleşik Devletlerinin Irak’a Yönelik Müdahalesinin


Uluslararası Hukuk Açısından Değerli ndirilmesi

a. ABD’nin 20 Mart 2003’te Irak ’a Yönelik Müdahalesi


1991 Körfez Savaşı’nı Bağdat’a girmeden sona erdirmeyi uygun
gören ABD için Saddam Hüseyin rejimi altındaki Irak, uluslararası
toplumdan izole edilmesine ve BM yaptırımlarına maruz kalmasına
rağmen, bir tehdit olarak kalmaya devam etmiştir. ABD, bu tehdidi etkisiz
hale getirmek için, 18 Mayıs 1993 tarihinde Ulusal Güvenlik Konseyi
Yakın Doğu Bölgesi sorumlusu Martin Indyk tarafından dile getirilen ve
“çifte kuşatma” politikası olarak isimlendirilen katı bir ekonomik
ambargo uygulayarak ve Irak yönetimine alternatif oluşturabilecek
Kürtler, Şiiler ve Irak Ulusal Konseyi’nden (INC) oluşan muhalif güçleri
destekleyerek, Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesini hedefleyen bir
strateji uygulamaya koymuştur. 617 Ancak, tüm desteklere rağmen bu
gruplar Saddam Hüseyin rejimini yıkma konusunda

615
Gardner, Richard N., “Neither Bush Nor the “Jurisprudence”, Agora: Future Implications
of The Iraq Conflict, AJIL, Cilt 97, Sayı, 3, 2003, s. 588.
616
Falk, Richard, “Why International Law Matters: Pre-Emptive War Flagrantly Contradicts
the UN’s Legal Framework", Nation, Cilt 276, Sayı 9, 2003,
http://www.citation.asp?tb=l&ug...., (17 Ağustos 2003).
617
Erkmen, Serhat ve Hasan Yılmaz, “Ortadoğu Denklemi ve Dünden Bugüne ABD’nin Irak
Politikası", Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 12, Nisan 2001, s. 23.
242
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

örneğin Afganistan’daki “Kuzey İttifakı” gibi başan


kaydedememiştir. Bir yandan yaptırımlara rağmen halkın Saddam
Hüseyin çevresinde kenetlenmiş olması diğer yandan da Irak’a uygulanan
ambargonun kaldırılması konusunda, Fransa ve Rusya’nın başını çektiği
ve Arap
Q7v
dünyasının da desteklediği bir hareketin başlamış olması , ABD’ye, Irak’a
uygulanan ambargonun artık sürdürülebilir olmadığını ve katı ambargo
uygulayarak Saddam yönetiminin devrilemeyeceğini göstermiştir.618 619
11 Eylül 2001 saldırılan sonrası ABD, Irak’ı “şer ekseni” sırala-
masında ilk sıraya yerleştirmiştir. ABD, 25 Ekim 2002’de, teröre yataklık
ettiği veya edeceği ve silahsızlanma konusundaki yükümlülüklerini ihlal
ettiği ve elindeki kitle imha silahlannı sorumsuzca kullanacağı gerekçeleri
ile BM Güvenlik Konseyi izini olmaksızın oluşturulacak bir koalisyon ile
Irak’a karşı kuvvet kullanabileceğini resmen açıklamıştır. ABD ve
Güvenlik Konseyi arasında yaşanan yoğun pazarlık sahnelerinin
ardından, BM Güvenlik Konseyi 3 Nisan 1991 tarihli 687 sayılı Kararda
öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesini uluslararası denetim
altında bir takvime bağlayan ve ‘yükümlülüklerin sürekli ihlalinden ötürü
ciddi sonuçlarla karşılaşacağı" yolunda Irak’ı ısrarla uyaran 8 Kasım
2002 tarih ve 1441 (2002) sayılı karan kabul etmiştir. 620 Ne var ki,
ABD’nin, denetim rejiminin etkinliğine ve Irak’ın işbirliği derecesine
ilişkin şüpheleri devam etmiştir. 5 Şubat 2003’te, ABD Dışişleri Bakanı
Colin Powell BM’ye dönerek, denetim rejiminin işlemediğini ve Irak’ın
hala kitle imha silahlarını sakladığını ifade etmiştir. Gerilimin arttığı ve
görüş aynlıklarının derinleştiği bu dönemde, İspanya ve İtalya dahil sekiz
Avrupa ülkesi ABD’nin tavnm destekleyen bir tezkere imzalamışlardır.
Denetim re

0^0

Uygulanan yaptırımların Irak halkı üzerindeki olumsuz etkileri böyle bir hareketin
doğmasına neden olmuştur. Örneğin, UNICEF’in 1999’^ia yayınlanan bir raporuna göre
beslenme yetersizliği, kaynak eksikliği, altyapının, özellikle su ve atık su sistemlerinin harap
olması sonucu 1990-1998 döneminde yarım milyondan fazla Iraklı çocuk hayatını
kaybetmiştir. Bkz. Amove, Anthony, (der.), Kuşatma Altında Irak, Yaptırımların ve
Savaşın Ölümcül Etkileri, (çev: Mehmet Harmancı), Everest Yayınlan, İstanbul, 2001, s. 79.
619
Amove, Anthony, a.g.e., s. 36.
620
U.N. Doc. S/Res/1441 (2002), 8 Kasım 2002.

243

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

jimi işlemeye başladıktan 11 hafta sonra, 14 Şubat 2003’de denetçiler,


Irak’da kitle imha silahlan olduğuna ilişkin hiçbir kanıta ulaşamadıklarını
fakat sebebi izah edilemeyen pek çok parça ve maddelere rastladıklarını
belirten raporlarını BM Güvenlik Konseyi’ne sunmuşlardır. 841 On gün
sonra, 24 Şubat 2003’te ABD, İngiltere ve İspanya, Irak’m 1441 sayılı
karar çerçevesinde silahsızlanma konusunda kendisine tanınan son fırsatı
değerlendirmede başarısız olduğunu deklare eden bir karar tasarısı
sunmuşlar ancak Fransa, Rusya ve Çin’in bunu veto edeceklerini
açıklamaları üzerine, tasarıyı geri çekmek zorunda kalmışlardır.621 622 28
Şubat 2003’te Beyaz Saray Sözcüsü Ari Fleischer, yönetimin amacının
artık Irak’ı basitçe silahsızlandırmak olmadığını fakat amacın artık “rejim
değişikliği” haline geldiğini ifade etmiştir. 623 Tüm bu gelişmelerin
ardından, ABD, 20 Mart 2003’de Irak’da “rejim değişikliğini” amaçlayan
kapsamlı bir operasyon başlatmış ve kısa bir süre içinde de Irak’ı işgal
etmiştir.
•• M

b. Irak’t Özgürleştirme Operasyonu ve “Önleyici Savaş" Doktrini


Günümüzde, ABD ve müttefikleri tarafından gerçekleştirilen Irak’ı
Özgürleştirme Operasyonu’nun hukuksal dayanağının ne olduğu meselesi
büyük önem taşımaktadır. Zira, Irak’ın işgali bir meşru müdafaa
eyleminden başka bir şey değilse ya da sadece Güvenlik Konseyi tara-
fından önceden izin verilen bir iznin kullanılması ise, söz konusu mü-
dahale yalnızca BM Antlaşması’nda öngörülen sisteminin etkinliğinin
devam ettiğini teyit edecektir ve md. 2/4’te yer alan kuvvet kullanma
yasağı ihlal edilmiş olmayacaktır. Irak’ın işgali, Bush Doktrini’nde
öngörülen önleyici savaş doktrininin ilk somut örneği ise mesele biraz
daha farklılaşacaktır. Bu taktirde, ABD’nin Irak’ı işgali, tıpkı NATO’nun
1999 Kosova Operasyonu’nda olduğu gibi, “mazur görü

621
Bkz. Threats and Responses; Reports to Security Council by the Chief UN Weapons
Inspectors, Newyork Times, 15 Şubat 2003, s. A10.
622
Stromseth, Jane E„ “Law and Force After Iraq: A Transitional Moment”, Agora: Future
Implications of The Iraq Conflict, AJIL, Cilt 97, Sayı 3, 2003, s. 626. Ayrıca bkz.
http//:www.evrensel.net/03/02/24/dünya.html, (26 Haziran 2004).
623
Glcnnon, Michael J., “The UN Security Council in a Unipolar World”, Virginia Journal
of International Law, Cilt 44, No 1, 2003, s. 96.
244
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuv\ete Başvurma Yetkisi

lebilir bir hukuka aykırılık” olarak, Güvenlik Konseyi’nin ex post


facto icazetini alacak BM Antlaşması md. 2/4’ün jus cogens doğada
olmayan basit bir ihlali olarak mı değerlendirmelidir? Yoksa daha vahim
olarak, BM Antlaşması’nda öngörülen grund normun ebedi bir defni
olarak mı anlaşılmalıdır?
Sınırlı sayıda yazar, Güvenlik Konseyi tarafından daha önce kabul
edilmiş olan 29 Kasım 1990 tarihli 678 sayılı ve 3 Nisan 1991 tarihli
687 sayılı kararlara dayanarak, ABD ve İngiltere tarafından gerçek-

leştirilen Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’na Güvenlik Konseyi tara-


fından önceden izin verilmiş olduğunu iddia etmektedirler. Bu görüşü
savunan yazarlardan William H. Taft IV ve Toddy F. Buchwald’a göre,
687 sayılı ateşkes Karan altında Irak’a kapsamlı silahsızlanma
yükümlükleri getirilmiştir. Ancak, Irak bu silahsızlanma yükümlülük-
lerini sürekli olarak “fiilen” ihlal etmiştir.844 Nitekim, 8 Kasım 2002 tarih
ve 1441 (2002) sayılı Kararın işlevsel 1. paragrafında Güvenlik Konseyi
oybirliği ile Irak’ın yükümlülüklerini ihlal etmeye devam ettiğine karar
vermiştir. Irak’ın esaslı-somut ihlallerine/material breaches sona vermek
için kuvvet kullanma yetkisi açıktır.845 Zira, Güvenlik Konseyi, 678
sayılı Kararla, “üye devletlere, bölgede uluslararası barış ve güvenliği
yeniden tesis etmek için tüm gerekli araçları kullanmaya" izin vermiştir.
Bu yetkilendirme, “Güvenlik Konseyi’nin 687 sayılı Karan tarafından
sona erdirilmemiş fakat sadece askıya alınmıştır. 8 Kasım 2002 tarih ve
1441 (2002) sayılı Kararda yer alan “yükümlülüklerin sürekli ihlalinden
ötürü ciddi sonuçlarla karşılaşacağı yolunda Irak'in Güvenlik Konseyi
'nce ısrarla uyarıldığı ” ifadesi ise, 678 sayılı Kararda öngörülen söz
konusu yetkiyi yeniden etkinleştirmektedir. 84f> Benzer görüşler savunan
Ruth Wedgwood’a göre ise, Irak’a karşı kuvvet kullanmak için bir ikinci
ya da onsekizinci ka- 624 625

' 1998 “Çöl Tilkisi” Operasyonu’nu takiben Güvenlik Konseyi 2 Mart 1999 tarihli 1154
f 4J

sayılı Kararında, Irak’ın silahsızlanma konusundaki yükümlülüklerini devamlı ihlal ettiğini


tespit ederek, Irak’ı ciddi sonuçlarla karşılaşacağı konusunda uyarmıştır. Yine, 5 Kasım 1998
tarihli 1205 sayılı Kararında da Güvenlik Konseyi Irak’m denetçilerle işbirliği yapmamasını
“açık bir ihlal” olarak nitelendirmiştir.
625
Taft IV, William H. ve Toddy F. Buchwald, “Preemption Iraq And International Law”,
Agora: Future Implications of The Iraq Conflict, AJIL, Cilt 97, Sayı 3,2003, s. 561.
Taft IV, William H. ve Toddy F. Buchwald, a.g.m., s. 563.

245

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

rarın varlığı gerekli değildir.84' Wedgwood, İttifak başarı kazandıktan


sonra Güvenlik Konseyi’nin ya da Genel Kurul’un hiçbir üyesinin
İraklıların siyasi isteklerinin bir ifadesi olarak Saddam Hüseyin rejiminin
yeniden ihdas edilmesi gerektiğini önermemiş olduğuna işaret ederek;
Güvenlik Konseyi’nin 1483 sayılı Kararın işlevsel 4. paragrafında,
İttifak’ın işgal otoritesiyle işbirliği yapması konusundaki rolünü ve
BM’nin yeni demokratik bir Irak hükümetinin kurulmasına katkısını
kabul etmiş olduğunu ve dolayısıyla Güvenlik Konseyi tarafından 1483
sayılı Kararla ortaya konan bu sonuçların illegal kuvvet kullanılmasının
olağan neticeleri olmasının imkansız olduğunu ileri sürmektedir.626 627 628
••

Bir başka grup yazar ise Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nu Bush


Doktrini’nde öngörülen önleyici savaş doktrinin ilk somut örneği olarak
görmekte ve bunun Uluslararası Hukuka uygun olduğunu iddia
etmektedirler. Bu görüşü savunan yazarlardan Abraham D. Sofaer,
önleyici/preemptive vuruşun meşru olması için şahsına münhasır bir
standart önermektedir. Sofaer, önerdiği standart çerçevesinde, md. 51 ’in
“vukuu muhakkak” bir tehdit durumuna sınırlandırılıyor olarak
yorumlanmasının zorunlu olmadığını ileri sürmektedir. Bu bağlamda
Sofaer, kuvvet kullanma dışındaki alternatif barışçıl yollar tüketildikten
sonra, doğrudan ya da dolaylı yollarla kitle imha silahlarını kullanma
potansiyeline sahip devletlere karşı önleyici meşru müdafaa hakkına
başvurulmasının “doğal” olan meşru müdafaa hakkının bir parçası olarak
sayılması gerektiğini iddia etmektedir. Önerdiği standartları Irak olayına
uygulayan Sofaer, Saddam Hüseyin rejiminin kitle imha silahlarına sahip
olduğunu ve kendi halkına karşı kimyasal silahlar kullandığını; Saddam
Hüseyin rejiminin geçmişte Ebu Nidal ve Ebu Abbas gibi teröristleri
desteklemiş olduğuna işaret ederek; BM Güvenlik Konsey’i tarafından
konan ekonomik yaptırımlar sonucu

OA 0 )
Wedgwood, Ruth /‘The Fall of Saddam Hussein: Security Council Mandates and
Preemptive Self-Defence", Agora: Future Implications of The Iraq Conflict, AJIL. Cilt 97,
Sayi 3, 2003, s. 582.
627
Wedgwood, Ruth, a.g.m., s. 582.
628
Sofaer, Abraham D., “On the Necessity of Pre-emption", EJIL, Cilt 14, No 2, 2003, s. 220.
246
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

kuvvet kullanılmasını gerektirmeyen tedbirlerin de tüketilmiş olduğunu


iddia etmekte ve Irak’a karşı önleyici meşru müdafaa hakkının
oS0
kullanılmış olmasının hukuka uygun olduğunu savunmaktadır.
Bu konuda devam eden tartışmalara katılan üçüncü bir grup yazar
ise, BM Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden sonra geçen 50 yılı aşkın
bir süreden beri devletlerin sık sık BM paradigmasına aykırı olarak
münferiden kuvvet kullanmış olmaları nedeniyle devletlerin örfi
uygulamalarının BM Antlaşmasının lafzıyla çelişkili olduğunu dola-
yısıyla artık devlet uygulamasının herhangi bir örfi normunun kuvvet
kullanılmasını sınırlandırıyor olarak yorumlanamayacağını iddia et-
ÛC 1
mektedirler. Böylece, BM Antlaşmasında yer alan md. 2/4’deki kuvvet
kullanma yasağının ortadan kalktığını iddia eden bu yazarlara göre, BM
Antlaşması çerçevesi artık devlet uygulamasını yansıtmamakta ve
dolayısıyla önleyici/preemptive meşru müdafaa doktrini
832
Uluslararası Hukuku ihlal etmemektedir.
Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nu meşrulaştırmak için ileri sü-
rülen bu argümanların tamamı eleştiriye açıktır. İlk olarak, BM Güvenlik
Konseyi kararlarının “esaslı-somut ihlalinin” Güvenlik Kon- seyi’nin
678 sayılı Kararda öngörülen kuvvet kullanma yetkisini canlandırmış
olduğu argümanı sorunsaldır. Zira, 678 sayılı Karar. Güvenlik Konseyi
tarafından Irak’m Kuveyt’i işgalinin kınayan ve saldırgana derhal
çekilme çağrısında bulunan (2 Ağustos 1990, 660), Kuveyt’in
egemenliği tesis edilinceye kadar zorunlu yaptırımlar koyan (6 Ağustos
1990, 661) ve Irak’ın ilhakını hükümsüz (ttull and void) ilan eden ( 9
Ağustos 1990, 662) bir dizi kararın sonucu kabul edilmiştir. Söz konusu
durumların tamamında, kararların amacı yalnızca Kuveyt’i
özgürleştirmekti. Ancak, bu kararlar Irak’ın geri çekilmesini
sağlayamadığı için Güvenlik Konseyi, VII. Bölüme gönderme yaparak,
“Kuveyt hükümeti ile işbirliği yapan üye devletlere ...660 sayılı kararı ve
daha sonraki ilgili kararları desteklemek ve uygulamak için ve bölgede
uluslararası barış ve güvenliği yeniden tesis etmek için ge- 629 630 631
629
Sofaer, Abraham D., a.g.m., s. 221-226.
8?l
Bu görüş için bkz. Glennon, Michael J., “...The Fog of Law...”, a.g.m. , s. 539. Arend,
Anthony Clark, a.g.m., s. 101.
631
Arend, Anthony Clark, a.g.m., s. 101.
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

247
Telif hakkı olan materyal
Fatma Taşdemir

rekli tüm vasıtaları kullanmaya" izin veren 678 sayılı Kararı (29 Kasım
1990) kabul etmiştir. 678 sayılı Kararda kolektif tedbirlere izin verilmiş
olmasına ilave olarak, “bölgede uluslararası barış ve güvenliği tesis
etme..." ifadesine yer verilmiş olması, Irak’a karşı kapsamlı kuvvet
kullanılmak için koalisyonun istekli herhangi bir devletinin takdir
yetkisine bırakılmış daha ileri düzeyde bir izinin-yetkinin verilmiş
olduğunu düşündüremez.632
Kimi zaman “tüm ateşkeslerin anası” olarak isimlendirilen 687 sayılı
Karar ise, sadece Güvenlik Konseyi’nin bağlayıcı bir karan değil aynı
zamanda BM ve Irak arasında yapılan bir uluslararası Antlaşmadır. Irak,
3 Nisan 1991 tarihli 687 sayılı Karar uyannca, “herhangi bir uluslararası
terörist eylem gerçekleştirmeyeceğine ya da böyle eylemleri işleme
kapasitesine sahip herhangi bir terörist örgütün ülke topraklarında
faaliyette bulunmasına müsaade etmeyeceğine” ilişkin olarak Güvenlik
Konseyi’ni bilgilendirme yükümlülüğü altındaydı. 633 634 635 Yine, Irak,
687 sayılı Karann 8. paragrafı altında, Irak’m silahsızlan- dınlması için;
bütün kimyasal ve biyolojik silahlan ve bunlarla ilgili parçaları yok
etme, bütün araştırma geliştirme ve destekleme faaliyetlerini ve üretim
kolaylıklannı sona erdirme; ayrıca 150 km.den daha uzun menzile sahip
bütün balistik füzeler ve bunlarla ilgili alt sistemlerin zararsızlaştınlması
ya da yok edilmesi konularında da yükümlülük altındaydı. 55 Irak’ın BM
ve Güvenlik Konseyi’ne yönelik taahhütlerini yerine getirmemesi
halinde bu tespit, BM kolektif güvenlik mekanizmasının öngördüğü
prosedüre uygun olarak yapılmak zorundadır. Nitekim, bunu sağlamak
için, Güvenlik Konseyi, 687 sayılı Kararda öngörüldüğü gibi, "...konuyu
elde tutmaya devam edecek ve mevcut kararın uygulanması ve bölgede
güvenliğin sağlanması için gereken daha ileri düzeydeki adımları
atacaktı". Dolayısıyla, Irak’m Konsey’e yönelik taahhütlerine uyup
uymadığını tespit etmeye, bu yükümlülüklerin ne kadar yürürlükte
kalacağına ve bunların

632
Franck, Thomas M., “What Happens Now? The United Nations After Iraq”, Agora:
Future Implications of The Iraq Conflict, AJIL, Cilt 97, Sayi 3,2003, s. 612.
633
U.N. Doc. S/Res/687, parag. 32.
634
U.N. Doc. S/Res/687, parag. 32.
635
U.N. Doc. S/Res/687, parag. 34.

248
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

ihlali halinde ne yapılması gerektiğine karar vermeye, bireysel devletler


değil sadece BM Güvenlik Konseyi yetkilidir. 57 Fiili bir silahlı saldırının
yokluğunda Güvenlik Konseyi’nin, devletlere silahlı güçleri
konuşlandırmak için münferit bir takdir yetkisi verdiğini iddia etmek;
QCO
md. 2/4’ün özünden önemli bir sapma olacaktır.
Sonuç olarak, ne Mart 2003’te bölgenin mevcut barış ve güvenlik
ortamı kuvvete başvurmayı gerektirmekteydi ne de Güvenlik Konseyi,
bölgenin banş ve güvenliğinin tehdit altında olduğunu saptama yetkisini
üye devletlerin taktirine bırakmıştı. 687, 707, 715, 1154, 1194, 1205 ve
1441 sayılı kararlarda öngörülen yükümlülüklerin “esaslı-so- mut ihlali”
iddiası, Washington ya da Londra’nın hukukun içinde hareket ettikleri
argümanlarını ikna edici kılmamaktadır.
İkinci olarak, ABD’nin kitle imha silahlarına sahip olan devletler
hakkında özellikle bunların yöneticileri Saddam Hüseyin gibi bir lider
olduğunda endişe duyması anlayışla karşılanabilir. Fakat, daha fazlası
olmaksızın, sadece kitle imha silahlarına sahip olma ya da bir silah-
sızlanma koşulunun ihlali, bir silahlı saldırıya ulaşmaz. Nitekim, BM
Genel Kurulu’nun; 49/75K (1994) sayılı Karan ile, nükleer silahlann
tehdidi ya da kullanılmasına Uluslararası Hukukta izin verilip veril-
mediğine ilişkin olarak Uluslararası Adalet Divam’ndan bir danışma
görüşü istemesi üzerine, Divan bu tür silahların kullanılmasının Ulus-
lararası Hukuka uygun olup olmadığını değerlendirme yoluna gitmiştir.
Nükleer silahlar konusunda Divan’m verdiği danışma görüşü "Jus ad
bellum" ve "jus in bello” açısından önemli unsurlar içermektedir.636 637
638 639 640

Nükleer silahlann kullanılması mevzusuna jus ad bellum'u uygu-


layan Divan, “Nükleer silahlarla kuvvet kullanma ya da tehdidi BM
Antlaşması md. 2/4 hükmüne aykırıdır ve md. 51 'in koşullarını karşı-
lamayacağı için hukuk dışıdır" yargısına varmıştır. Divan’ın, kullanılan
silah türüne bakmaksızın herhangi bir kuvvet kullanımının md.

636
Franck, Thomas M., a.g.m., s. 612.
637
Franck, Thomas M., a.g.m., s. 613.
638
Greenwood, Christopher, “Jus Ad Bellum and Jus in Bello in the Nuclear Weapons
Advisory Opinion”, International Law, the International Court Of Justice and Nuclear
Weapons içinde , Laurence Boisson de Chazoumess ve Philippe Sands, (der.), Cambridge
University Press, Cambridge, 1999, s. 250.
249

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
2/4’e aykırı olacağını sonuçlandıran bu yargısı şaşırtıcı değildir.860 Di-
van’m, md. 51 altında, meşru müdafaa hakkının orantılılık ve gereklilik
kriterlerine konu olduğuna ve bu kriterlerin uluslararası örfi hukukta
meşru müdafaa hakkının parçası olduğuna karar vererek jus ad bellum ve
jus in bello'nun hukukun tamamen iki farklı kolu olduğu görüşünü kabul
etmemiş olması, jus ad bellim'un da çatışma sırasında devletlere silah,
hedef ve çatışma bölgesinin seçimi konusunda ek sınırlamalar getirdiğini
kabul etmiş olması oldukça önemlidir.861
Divan; Danışma Görüşü’nün 105 (2) E paragrafında ise, “Mevcut
Uluslararası Hukuk altında, meşru müdafaanın ekstrem koşulları içinde,
bir devletin bekası tehlike içinde olduğunda, nükleer silahların tehdidi ya
da kullanılmasının meşru ya da gayri meşru olup olmadı- ğmı kesin
şekilde sonuçlandıramayacağına" karar vermiştir. Di- van’ın,
Uluslararası Hukukta, nükleer silahların tehdidi ya da kullanılmasını
yasaklayan evrensel bir yasak olmadığı gibi; nükleer silahların tehdidi ya
da kullanılmasına da izin veren hiçbir Uluslararası Hukuku kuralının
bulunmadığını belirten bu görüşü meseleyi ihtilaflı ve karmaşık
bırakmaya devam etmektedir. Bu nedenle, yazarların bir kısmı, Divan
kararını, “hukuk boşluğu/non liquet” olarak değerlendirmektedir.86’
Günümüzde, nükleer silahlara sahip olma ve kullanma konusunda etik
olarak güçlü bir karşıtlık vardır. Dünya kamuoyu, şiddetle nükleer
silahsızlanmayı savunmaktadır. Ancak, aynı şey devletler için geçerli
değildir. Bu durum, uluslararası toplumun nükleer silahlara sahip olma
ve kullanma konusunda evrensel bir yasağa ulaşmasının hala çok uzak
olduğunu göstermektedir.641 642 643 Dolayısıyla, Di

kb0
Greenwood, Christopher, “Jus Ad Belium and Jus in Bello...”, a.g.m., s. 257.
841
Greenwood, Christopher, “Jus Ad Belium and Jus in Bello...”, a.g.m., s. 258.
642
Advisory Opinion on the Legality of the Threat or Use of Nuclear Weapons, 1996 I.C.J., s.
226, 266, 8 Haziran 1996.
Mullerson, Rein, “On the Relationship Between Jus Ad Belium and Jus in Bello in the
General Assembly Advisory Opinion”, International Law, the International Court Of
Justice and Nuclear Weapons içinde, Laurence Boisson de Chazoumess ve Philippe Sands,
(der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1999, s. 267.
643
Mullerson, Rein, “On the Relationship Between Jus Ad Belium and...”, a.g.m., s. 273.

250
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

van’ın danışma görüşü, bu konuda dünyanın içinde bulunduğu


mevcut ihtilafı yansıtmaktan öteye gitmemektedir.644
Bununla birlikte, UAD’nin söz konusu danışma görüşü belirsizlikler
içermesine rağmen, uluslararası örfi hukuk altında devletler için yalnızca
nükleer ve benzeri silahlara sahip olmak hukuka aykırı değildir. Bu
çerçevede bu tür silahların kullanılması ya da tehdidi olmaksızın
yalnızca bu tür silahlara sahip olmanın bir “silahlı saldın” sayılması
••

yonu’nu Bush Doktrini’nin öngördüğü “Önleyici Savaş Doktrini’nin” ilk


somut uygulaması olarak değerlendirmek yerinde olacaktır.
mümkün değildir. Dolayısıyla, ABD’nin Irak’ı Özgürleştirme Operas-
••

c. Irak Sonrası Jus Ad Bellum ve BM Kolektif Güvenlik Sisteminin


Geleceği

i. Md. 2/4 ’ün Yeniden Alevlenen Yorum Sorunları


Şu an md. 2/4’ün yorumlanması konusunda daha önce mevcut an-
laşmazlıklann yeniden canlandığı bir dönemde bulunuyoruz. Kaçınılmaz
olarak Neo- realist görüşü benimseyen yazarlar, devletlerin, BM
Antlaşması md. 2/4’deki yasağı devamlı olarak ihlal etmiş olmalarını
delil olarak göstererek, etkin devlet uygulamasının bu nonnu işlevsiz
kıldığını ve sonuç olarak; BM Antlaşması md. 2/4’deki kuvvet kullanma
yasağının ortadan kalktığını iddia ediyorlar. Örneğin sadece toprak ilhakı
için kuvvet kullanma konusunda örfi bir yasak olduğunu iddia eden
Anthony Clark Arend, "Bir hukuk kuralı, sadece otoriter ve
denetleyense, varsayılan bir normdur. Kuralın otoriter olması için,
devletler tarafından hukuk olarak algılanması zorunludur yani hukukun
geleneksel söylemi içinde kural opinio juris 'e sahip olmak zorundadır.
Kuralın denetleyen olması içinse devletlerin fiili uygulamaları
tarafından yansıtılması gereklidir. Md. 2/4 'deki kuvvet kullanma ya-
sağının gerçek norm sayılması için; otoriterliğini ve etkinliğini kanıt-
laması gerekir... BM Antlaşması 'nın yürürlüğe girmesinden bu yana
644
Mullerson, Rein, “On the Relationship Between Jus Ad Bellum a n d . . a . g . m . , s. 274.

251

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

geçen sürede devletlerin örfi uygulamaları BM Antlaşması ’nın lafzı ile

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
şiddetli şekilde çelişki içinde olmuştur... BM Antlaşması çerçevesi
doğru şekilde devlet uygulamasını kontrol etmemektedir. Dolayısıyla,
md. 2/4 'ün yaşayan Uluslararası Hukuku yansıtmakta olduğu söyle-
nemez” demektedir.866
Benzer şekilde, Michael J. Glennon ise, "Kuvvet kullanmaya ilişkin
uluslararası "kurallar” artık devletler tarafından bağlayıcı sayıl-
mamaktadır. (1945 -1999 yılları arasında, BM üyelerinin 3’te 2'si - 189
tanesinden 126 tanesi- 22 milyondan fazla insanın öldüğü 291
devletlerarası çatışmalara katılmıştır. Bu çatışmalar dizisi, 780 milyon
insanı temsil eden 19 NATO demokrasisinin rezalet bir şekilde BM
Antlaşması ’nı ihlal ettiği Kosova müdahalesi ile tamamlandı. Şu an
uluslararası sistem bir tanesi de jure, diğeri de facto olmak üzere, iki
sistemin paralel bir evreni içinde yaşamaktadır. De jure sistem, devletler
arasında kuvvet kullanmayı düzenleyen aldatıcı normlardan oluşan
platonik bir dünyadır. De facto sistem ise, de jure sistemin reddedildiği,
gerçek dünyada, kuralların düzenli şekilde ihmalinin ağırbaşlı şekilde
ilan edildiği fiili devlet uygulamalarından, oluşmaktadır... Sonuç olarak,
BM Antlaşması'nın kuvvet kullanma rejimi çökmüştür. Bu, önemli
şekilde, md. 2/4’te tesis edilen devletler arasında kuvvet kullanma
yasağını kapsamaktadır. Bu argümandan kaynaklanan doğal sonuç ise,
md. 51 ’in hiçbir pratik değere sahip olmadığıdır. Burada etkin bir
kuvvet kullanma yasağı yoksa muhtemel bir istisnanın geniş yorumunu
düşünmek anlamlı olmayacaktır. Aynı şeyin, meşru müdafaa içinde
kuvvet kullanılmasını sınırlayan 51. maddenin farzedilen kıstlamaları
hususunda da söylenebileceğini iddia ediyorum. Bu nedenle, 51.
maddenin Afganistan ya da başka yerlerde (Endonezya, Kuzey Kore,
İran , Irak vb.) terörizme karşı savaşta Amerikan politikacılarına
sağduyulu şekilde rehberlik yapamayacağını iddia ediyorum. ”
demektedir.867
m

Şu an içinde bulunduğumuz uluslararası ortam şüphecilerin zamanı


olmakla birlikte, bu üzücü tahminlerin yeni bir jeopolitik gerçeği doğru
şekilde yansıtıp yansıtmadığı ya da bunların sadece dünyanın 645

645
Arend, Anthony Clark, a.g.m. , s. 99; Arend, Anthony Clark ve R' ‘>ert J. Beck, a.g.e. ,s.
179-180.
,0
' Glennon, Michael J.,“...The Fog of Law...”, a.g.m., s. 540-541.

252
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

tek süper gücünün engellenemeyen davranışları nedeniyle hissedilen


geçici hoşnutsuzlukların işaretleri olup olmadığı açık değildir. Bununla
birlikte, yine de bu tür argümanlar eleştiriye açık argümanlardır.
Düzenlenen yasak ile uygulama arasındaki “açığı”, bu alanda hukukun
etkin olmadığı ya da anlamsız kaldığı şeklinde yorumlamak zorunlu
değildir.646 647 Nitekim, UAD’ın Nikaragua Davasında, kuvvet kullanma
yasağının örfi uluslararası hukuku temsil edip etmediğine ilişkin tar-
tışmasında çok iyi bilinen pasajda belirttiği gibi, “Divan, bir kuralın
“örf" olarak tesis edilmesi için mukabil uygulamanın kural ile mutlak
şekilde katı uyum içinde olması gerektiğini düşünmüyor. Örfi kuralların
varlığını ortaya çıkarmak için Divan, devlet davranışının böyle ku-
rallarla, genel olarak, uyumlu olmasını yeterli sayıyor ve verilen bir
kuralla uyumlu olmayan devlet davranış örneklerinin yeni bir kuralın
tanınmasının belirtileri olarak değil; genel olarak bu kuralın ihlalleri
olarak davranılması gerektiğini düşünüyor. Bir devlet prima facie bir yol
içinde tanınmış bir kurala aykırı davranırsa fakat eylemini kuralın içinde
bulunan istisnalara ya da meşrulaştırmalara başvurarak savunuyorsa,
ardından devletin eylemi bu esasta meşrulaştırılabilir olsun ya da
olmasın, bu davranışın önemi kuralı zayıflatmaktan ziyade kuralı teyit
eder."m Tutarsız devlet uygulamaları, yeni bir uluslararası örf ve adet
hukukunun doğuşu istikametinde hareket eden uygulamalar olarak değil;
hukukun ihlalleri olarak değerlendirildiği sürece, BM Antlaşması’nda
somut ifadesini bulan kuvvet kullanma yasağına ilişkin kural ayakta
kalacaktır. Bu çerçevede uluslararası toplumun kurallar için desteğini
ifade etmeye devam etmesi gerekmektedir. Zira bu davranış da devlet
uygulamasının bir başka şekli olup, mevcut normun varlığını teyit edecek
ve onu yaşatacaktır.
ABD’nin şimdiye kadar yeni bir hukuk kuralı geliştirmeyi amaçla-
dığını beyan etmemesi, aleni olarak BM hukukunun ortadan kalktığını
ya da ABD’nin Uluslararası Hukukla bağlı olmadığını ilan etmemiş
olması oldukça önemlidir. Bu durum, md. 2/4’de öngörülen kuvvet
kullanma yasağının; ABD’nin güvenliğini güvenliğini ve değerlerini

646
Gray, Christine, a.g.e., s. 19.
647
1.C.J. Report 1986, parag. 186.

253

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
korumak için de önemli olduğuna işaret etmektedir.*70 Diğer
taraftan, bir yandan başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa
ülkeleri ve ABD arasında oluşan derin Trans-Atlantik çatlak, diğer
yandan da Rusya ve Çin’in savaş karşıtı tutumları, md. 2/4’deki kuvvet
kullanma yasağını ortadan kaldıran yeni bir uluslararası örf ve adet
hukuku kuralının oluşmadığını kanıtlamaktadır. 648 649 650 651 Sonuç
olarak, md. 2/4’te öngörülen kuvvet kullanma yasağının 2003 Irak
olayından sonra orta- dan kalktığım iddia etmek prematüre bir
değerlendirmedir.
Kolektif güvenlik sisteminin, öngörüldüğü biçimiyle hiçbir zaman
işlememiş olduğu bir gerçektir. Bununla birlikte, BM Antlaşması md.
2/4’deki yasak, BM kolektif güvenlik sisteminin çalışmasına bağlı bir
yasak değildir. BM Antlaşması, Milletler Cemiyeti Misakı’nın tersine,
kuvvet kullanma yasağını, kolektif güvenlik mekanizmasının etkili
olarak işlemesine bağlamamıştır. Md. 2/4 BM Antlaşması’nın Güvenlik
Konseyi’nin kolektif güvenlik sistemiyle ilgili yetkilerini düzenleyen
VII. Bölümündeki hükümlerden tümüyle bağımsızdır.877

İL Irak Sonrası BM Kolektif Güvenlik Sisteminin Geleceği ve


Güvenlik Konseyi'ilin Rolü

aa. BM Kolektif Güvenlik Sisteminin Yükselişi ve Çöküşü


1945 tarihli Birleşmiş Milletler Antlaşması, milletlerarası toplumda
ilk kez ortak bir güvenlik sistemi getirmeyi amaçlamıştır. Kuvvet
kullanma veya kullanma tehdidinde bulunma devletlere yasaklanmış ve
yasağı ihlal eden devletlere karşı harekete geçme yetki ve sorumluluğu,
savaşın galibi beş büyük devletin sürekli temsil edildiği Güvenlik
Koııseyi’ne verilmiştir. Fakat bu sistem, öngörüldüğü biçimiyle hiçbir
zaman işlememiştir. Milletlerarası barış ve güvenliğin sağlanması
bozulmuşsa, iadesi için gerekli maddi güç teşkilatın emrinde
bulundurulamamış ve bundan ötürü Güvenlik Konseyi, hiçbir

' Henkin, Louise, “Use of Force: Law and U.S. Policy”, a.g.m., s. 69.
l 70
649
Byers, Michael, a.g.m., s. 16.
650
Stromseth, Jane E., a.g.m., s. 629.
875
Ba$eren, Sertag H„ a.g.e., s. 54.

254
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

olayda, 42. maddeyi işleterek silahlı kuvvet kullanımını içeren


zorlayıcı önlemler uygulanması yolunda üye devletler için bağlayıcı bir
karar alamamıştır. Barış ve güvenliğin sağlanmasında büyük devletlerin
işbirliğinin gerekliliği ve bunun hukuki vasıtası olarak beş büyüklere
tanınan veto hakkı, amaçlananın aksine, Konsey’in zorlayıcı önlemler
almasına imkan veren VII. Bölüm hükümleri çerçevesinde karar alın-
masını engellemiştir. Karar alınabildiği durumlarda da bunun icrası
yetkisinin, yerine göre, bir grup üye devlete veya bir teşkilata devre-
dilmesi gerekmiştir. Bunun gibi, barış ve güvenliğin korunmasında
Güvenlik Konseyi hareketsiz kaldığında Genel Kurulu devreye sokan 3
Kasım 1950 tarihli 377 A sayılı “Barış İçin Birlik Kararı" ve yine hazır
bir Birleşmiş Milletler gücünün oluşturulamamasından kaynaklanan
boşluğu doldurmak için üye devletin rızasıyla işlev görecek barış gücü
uygulamaları; BM Antlaşmasında öngörülmeyen ve fakat meşruiyeti
artık tartışmalı olmayan uygulamalar haline gelmiştir.874
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve iki kutuplu dünya düzenin Sovyet- ler
Birliği tarafının yıkılmasının ardından; 1970’lerin normatif güç dengesi
sistemi, ikna ediciliğini kaybetmiştir. ABD’nin tek süper güç olarak
kaldığı Soğuk Savaş sonrası dönemde, kolektif güvenlik sistemi yeniden
keşfedilmiştir. Yaklaşık on yıl süren bu dönemde Kolektif güvenlik
sistemi, adeta yeniden doğmuştur. Bu taşkın dönem: Güvenlik
Konseyi’nin Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yönelik terörist
saldırılara tepki olarak 1368 ve 1373 sayılı kararları kabul ettiği 11 Eylül
2001’ de en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bu kararlar, sadece küresel bir
karar verici forum olarak Konsey’in iyiniyet ve kolektif bilgeliğini değil
aynı zamanda eski Antlaşma metnini yeni ivediliklere adaçtc etmedeki
BM Antlaşması sisteminin esnekliğini de kanıtlamıştır. Çabucak değişen
bir dünyada, Güvenlik Konseyi 1373 (2001) sayılı Kararı kabul ederek
sadece “uluslararası terörizmin herhangi eylemini uluslararası barış ve
güvenliğe yönelik bir tehdit’’ olarak ilan etmekle kalmamış; aynı
zamanda. 11 Eylül ile bağlantılı olup olmadığına bakmaksızın, terörizme
karşı savaşta genel bir rejim 652 653 654 655

652
Toluner, Sevin, a.g.m., s. 245.
87$
Stromseth, Janc E., a.g.m., s. 640 ; Franck,Thomas M., a.g.m., s. 609-610.
255

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
R7A

ihdas etmiştir. Bu rejim, terörizmin finansmanının önlenmesini, fonların


dondurulmasını, istihbarat bilgilerinin paylaşımım, teröristlerin
cezalandırılmasını ve etkin sınır kontrollerini kapsamaktadır. Kararda
öngörülen tedbirler dizisi oldukça geniştir. Nico Krisch’e göre, 1373
sayılı Karar BM Antlaşmasının VII. Bölümü altında gerçek bir
yasama/legislative niteliğindeki bir karardır. Bu yasama yetkisi, Gü-
venlik Konseyi’nin BM Antlaşması altındaki genel zorlama yetkisi ile
bağdaşmamakla birlikte; BM üyesi devletler 1373 (2001) sayılı Karara
itiraz etmemişler ve Kararda öngörülen yükümlülükleri yerine getirmeyi
kabul etmişlerdir. Böylece, uygulama ile daha önce bir çok kez olduğu
gibi, BM Antlaşması normları değiştirilmiştir. Uluslararası terörizmle
mücadele, barış ve güvenlik alanında Güvenlik Konseyi’ni bir
uluslararası “yasama organı” haline dönüştürmüştür.656 657 1 3 73 (2001)
sayılı Karar sadece yasama etkisi nedeniyle önemli değildir fakat aynı
zamanda Konsey’in yürütme yetkilerini de güçlendirmiştir. Güvenlik
Konseyi, 1373 (2001) sayılı Karara dayanarak, aktif bir Terörizm Karşıtı
Komite (Counter-Terrorism Committe) kurarak etkin bir uygulama
mekanizması oluşturmuştur.658 659 Böylece, terörizme karşı savaş sadece
geleneksel kolektif güvenlik tedbirlerini güçlendirmemiş fakat aynı
zamanda Güvenlik Konseyi’nin yasama, yürütme ve düzenleme
mekanizmalarını güçlendirerek bu siyasi organı yapısal bir dönüşüme
uğratmıştır. Bu gelişmeler, BM Antlaşması’mn statik bir düzenleme
olmadığını fakat organik gelişme kapasitesine sahip yarı
Ü7Q

anayasal karekterde kurucu bir belge olduğunu teyit etmektedir.'


Kolektif güvenlik sisteminin canlanmasına sadece terörizmin doğası
ya da Güvenlik Konseyi’nin yapısal esnekliği neden olmamıştır.
Kolektif güvenlik sisteminin, Konsey’in, güçlü üyelerinin, özellikle de
son yıllarda bir hegemon güç olarak beliren ABD’nin devam eden çı

656
Krisch, Nico, “The Rise and Fall of Collective Security: Terrorism, US Hegemony,
and the Plight of the Security Council”, Terrorism as a Challenge for National and
International Law: Security Versus Liberty içinde, Christian Walter, Silja Vöneky,
Volker Roben, Franck Schorkopf, (der.), Berlin/Heidelberg, 2003, s. 6,
(http://edoc.mpil.de/conference-on-terrorism/index.cfm).
Krisch, Nico, a.g.m., s. 7. s7s Krisch, Nico, a.g.m., s. 7-13.
659
Franck,Thomas M., a.g.e., s. 6.

256
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

karlarına hizmet etmiş olması, bu sonucu doğurmuştur. Hegemon


bir güç olarak ABD’nin Uluslararası Hukukdaki rolüne işaret eden
Detlev F. Vagt, bu konuda, "ABD Uluslararası Hukukun yalnızca bir
sujesi değildir. Dünyada hakim güçtür. Roma İmparatorluğu ’ndan beri
herhangi bir devletten daha hakim bir güçtür. Dolayısıyla, amansız ve
acımasız niyetini göstererek, ABD normları yeniden şekillendirecek,
beklentileri değiştirecek ve yeni realite oluşturabilecek bir pozisyon-
dadır" demektedir.660
Hukuksal incelikleri bir kenara bırakan Bush Doktrini ve Mart
2003’te gerçekleştirilen Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu ile kolektif
güvenlik sistemi yeniden “maıjinalleştirilmiş” , “araçsallaşttınlmış ve
“ikincilleştirilmiştir”.661' ABD hegemonyası ve terörist tehdidin karşı-
lıklı olarak birbirlerini beslemesi sonucu, bu iki etki arasında kalan
kolektif güvenlik sistemi, hegemon tarafından gerçekleştirilen terörizme
karşı savaştaki desteğini azalttığı anda, zorlama sistemindeki rolünü
kaybetmiştir.662

bb. Kolektif Güvenlik Sisteminin Geleceği


Michael J. Glennon, “.. .Devletler arasındaki büyük güç eşitsizlikleri,
kültürel farklılıklar ve kuvvet kullanma konusunda farklılaşan gö-
rüşlerin bir sonucu olarak BM kolektif güvenlik sistemi çökmüştür...
Sistemin fonksiyonsıızluğu bir hukuk meselesi değil fakat bir jeopolitik
meseledir. Yeni normlar güç ve kültür dinamiklerini ve güvenlik ihti-
yaçlarını yansıtmazsa tekrar kağıt üzerindeki normlara dönüşecektir"
demektedir.663 Kolektif güvenlik sisteminin çöktüğünü savunan bu tür
görüşlere katılmak mümkün değildir. Bununla birlikte, günümüzde
Güvenlik Konseyi’nin kuvvet kullanma üzerindeki tekeli aşınmıştır ve
Güvenlik Konseyi yapısal bir dönüşüm içindedir.

8S0
Vagts, Detlev F., “ Hegemonic International Law”. AJ1L, Cilt 95, Sayi 4, 2001, s. 843,
661
Sthan, Carsten, “Enforcement of Collective Will After Iraq”, Agora (Continued): Future
Implications of The Iraq Conflict, AJIL, Cilt 97, No 4, 2003, s. 808.
662
Krisch, Nico, a.g.m., s. 25.
ooi

Glennon, Michael J., “The UN Securtiy Council in a Unipolar World”, a.g.m., s. 107-108.

257

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Kolektif güvenlik sisteminin aşınması hem tek taraflı hem çok taraflı
eylem düzeylerinde olmuştur. Irak operasyonuna kadar, başta ABD
olmak üzere, güçlü devletlerin hegemonik politikalarını hukukun
dışında değil içinde meşrulaştırdıkları görülmektedir. Gerçekten,
devletler Konsey izni olmaksızın dışardaki vatandaşları kurtarmak için
müdahalelerini ya da terörist eylemlere karşı kuvvete dayalı yanıtlarını
savunmak için; md. 2/4’ü sınırlandıran yaklaşımlara ya da md. 51 ’in
geniş yorumuna dayanmışlardır. Bu uygulamalar, mevcut BM Ant-
laşması normlarını hükümsüz kılmamış fakat söz konusu normların 004

örf ve adet hukuku normu haline gelme etkilerini zayıflatmıştır.


Bölgesel zorlama eylemlerinin sorgulanmaz şekilde BM Antlaşması
lafzından sapmış olması da sistemin tam bir yıkılışına neden olmamıştır.
BM Antlaşması md. 53/1 açıkça “BM Güvenlik Konseyi ’nin izni
olmaksızın bölge Antlaşmaları gereğince ve bölge teşkilatları tarafından
hiçbir zorlayıcı harekete teşebbüs edilmeyecektir” ^ demesine rağmen,
BM Güvenlik Konseyi’nin eylem yapmakta isteksiz olduğu durumlarda
devletler Güvenlik Konseyi’nin izni olmaksızın kimi olaylara müdahale
etmişlerdir. Nitekim, 1990’da Batı Afrika Devletleri Ekonomik
Topluluğu (ECOWAS ve ECOWAS İzleme Grubu ECOMOG),
Konsey’in iznini aramaksızın Liberya’ya ve 1997’de ECOWAS adına
hareket eden Nijerya, Sierra Leone’ye müdahale ederek, md. 53/1’de
somutlaşan “bölgesel örgütler Güvenlik Konseyi’nin izni olmaksızın
kuvvet kullanamaz” ilkesine ciddi bir darbe indirmiştir. 664 665 666
Güvenlik Konseyi’nin izini olmaksızın Mart 1999’da gerçekleştirilen
Kosova müdahalesi ise kolektif güvenlik sisteminin işlevselliği
hakkında küresel bir tartışma başlatmıştır. NATO’nun bazı üyeleri,
1160, 1199 ve 1203 sayılı Güvenlik Konseyi Kararlarına dayanarak
müdahaleyi, Konsey’in “zımni yetkilendirmesi” argümanına
dayandırırken; NATO üyesi devletlerin bir başka kısmı ise müdaha

664
Sthan, Carsten, “Enforcement of Collective Will After Iraq”, a.g.m., s. 811.
665
Bkz. BM Antlaşması md. 53 (1).
8SA
Franck, Thomas M., a.g.e.. s. 155-162.

258
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

leyi, “İnsani Zorunluluk/humanitarian necessity” ilkesine dayandır-


mışlardır. 667 668 669 670
Bununla birlikte, Güvenlik Konseyi 20 Ağustos 1991 tarihli ve 1260
sayılı Kararı ile ECOWAS ve ECOMOG’un Liberya’ya müdahalesini;
19 Kasım 1999 tarih ve 788 sayılı Karan ile 1997’de ECOVVAS adına
hareket eden Nijerya’nın Sierra Leone’ye müdahalesini geriye dönük/ex
post facto bir şekilde onaylamıştır. Kosova’ya yönelik NATO
müdahalesini ex post facto onaylamış olmamakla birlikte, Güvenlik
Konseyi, müdahalenin sonuçlarını kabul ederek, müdahaleyi; “mazur
görülebilir bir hukuka aykınlık” olarak kabul etmiştir.
Sonuç olarak, bu olaylar, Güvenlik Konseyi’nin, Konsey izni ol-
maksızın gerçekleştirilen kuvvet kullanma olaylarıyla ilgilenmek için
alternatif mekanizmalar geliştirme yoluna gittiğini somutlaştırmaktadır.
Olayların bir kısmında, belli ihlalleri kabul edilebilir bir davranış modeli
olarak tolere etme eğilimi gösteren Güvenlik Konseyi, “yatış-
tırma/mitigation” teorisi olarak isimlendirilen ihlalin sonuçlarını
Uluslararası Hukuk sistemi içinde daha kabul edilebilir kılmaya teşeb-
büs eden bir yöntemle Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nu tolere
ÜOÛ

etme yoluna gitmiştir. Hukuka aykırı kuvvet kullanma ile çatışma


sonrası ABD ve İngiliz güçlerinin Irak’taki yasal varlıkları arasındaki
açığı kapatmak için Konsey, 22 Mayıs 2003 tarihli 1483 sayılı Kararı
QÛQ

kabul etmiştir. Güvenlik Konseyi, 1483 sayılı Kararda, Irak’m işgalini


zımni olarak uygun bulduğu şeklinde yorumlanabilecek herhangi
üsluptan kaçınarak, sadece ABD’nin ve İngiltere’nin işgal gücü olarak
Irak’taki devanı eden varlıklarını onaylamıştır.
2003 İrak Harekatı ile ivme kazanan gelişmeler, kuvvet kullanma ve
zorlama eylemleri konusunda ademi merkezileşmenin arttığını;
Güvenlik Konseyimin bir zorlama organı olarak rolünün azaldığını ve
otorite kaybına uğradığını göstermektedir. Paradoksal olarak, Güvenlik
Konseyi’nin, bir zorlama organı olarak rolündeki söz konusu aza-

667
Gray, Christine. “From Untiy to Polarization: International Law and Use of Force Against
Iraq”, EJIL,Cilt 13, Sayı 1, 2002, s. 17-18.
88
Sthan, Carsten, “Enforcement of Collective Will After Iraq”, a.g.ni., s. 817.
669
U.N. Doc. S/RES/1483, 22 Mayıs 2003.
8go
U.N. Doc. S/RES/1483(2003), parag. 4.

259

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
lış, normatif otoritesindeki bir artışla gerçekleşmektedir. Bu gelişmeler,
Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu sonrasında; BM Güvenlik Kon-
seyi’nin iznine başvurmanın “seçimlik” hale gelip gelmediği sorusunu
sormayı elzem hale getirmektedir. Bu soruya verilecek yanıt hayır ol-
malıdır. Çünkü ilk olarak, BM Antlaşması’nm “özünü” oluşturan md.
2/4’deki kuvvet kullanma yasağının jus cogens bir kural olduğu göz
önünde bulundurulursa, devlet uygulamaları vasıtasıyla jus cogens
doğadaki bu kuraldan bir sapmaya izin veren aynı normatif statüde li-
beral bir kuralın oluştuğundan söz etmek imkansızdır. Diğer taraftan,
md. 2/4’deki yasağın normatif statüsünün jus cogens nitelikte olmadığı
kabul edilse bile, Güvenlik Konseyi’ne başvurma yine de seçimlik hale
gelmemiştir. Zira, Konsey iznine başvurmaksızın bölgesel örgütler
vasıtasıyla kolektif kuvvet kullanılmasına izin veren bir uluslararası örf
ve adet hukukunun oluşması için gerekli olan devlet uygulamaları ne
genel ne de istikrarlıdır. Nitekim, devletlerin ve yazarların Kosova
müdahalesi konusundaki hakim görüşlerinin müdahalenin meşru
olmadığı yönünde olması, benzer şekilde Irak’ı Özgürleştirme
Operasyonu’nun da hem devletlerin çoğunluğu tarafından hu-
oç2
kuka aykın bulunmuş olması, hem de önde gelen Avrupalı , ABD’li 89’
ve dünyanın diğer ülkelerine mensup yazarlar 671 672 673 674 tarafından
hukukun ihlali olarak kınanmakta olması, böyle bir sonuca ulaşmaya
yardımcı olmaktadır.
ABD’nin terörizme karşı uzun vadeli mücadelesinin kısır bir döngü
içine girmemesi, dünyanın geri kalan devletlerinin özellikle de
müslüman devletlerin ve dünya kamuoyunun sempatisini ve desteğini
kazanmasına bağlıdır. Yani, terörizme karşı savaş meşruluk gerektir-
mektedir. Bu meşruluğu ise ancak araçsallaştırılmayan ve marjinalleş-
tirilmeyen uluslararası kurumlar ve özellikle de BM Güvenlik Konseyi
sağlayabilir.

671
Franck, Thomas M., a.g.e., s. 180-181.
S9:
Wedgwood, Ruth, a.g.m., s. 576, 582.
673
Franck. Thomas M.., a.g.m., s. 614.
674
Tarhanlı, Turgut, “Kuvvet Kullanma, Hukuk ve Türkiye”, http://www. gunisigihukuk.com/
kuwetkullanma.html, ( 27 Haziran 2004).

260
Sonuç

Etkiye dayalı bir mücadele yöntemi olan terörizm, bir çok bakımdan
Uluslararası Hukukun ilgi alanına girmektedir. Uluslararası Hukukun
terörizme karşı devletlerin ülkeleri dışında münferiden kuvvet
kullanması konusuyla ilgisi ise özel önem taşıyan güncel bir inceleme
konusudur.
Uluslararası Hukuk doktrininde terörizmin genel kabul görmüş tek
bir tanımı yoktur. Terörizmin genel kabul görmüş tek bir tanımının
yapılamamış olması, uluslararası toplumun terörizmle mücadeledeki en
büyük engellerinden birisidir. Terörizmin genel kabul görmüş tek bir
tanımının yapılması, terörizme karşı etkin bir mücadele stratejisi
geliştirmek için elzemdir. Zira terörizmin genel ve kapsamlı bir tanı-
mının yapılması halinde, terörizmle mücadelede uluslararası toplumun
karşılaştığı en büyük zaafıyet olan işbirliği sağlanacak ve barışçıl çözüm
yollarının uygulanması daha da kolaylaşacaktır. Bu bağlamda,
••

BM Genel Kurulu tarafından hazırlanan “Terörizmin Önlenmesi Ko-


nusunda Kapsamlı Taslak Sözleşme” büyük önem taşımaktadır. Zira,
Kapsamlı Taslak Sözleşme’nin kabul edilmesi halinde terörizmle mü-
cadele sorun olmaktan çıkacaktır. Bununla birlikte, Kapsamlı Taslak
Sözleşme’nin 2 ve 18. maddeler gibi bazı önemli maddeleri üzerinde
devam eden derin görüş ayrılıkları; Kapsamlı Taslak Sözleşme’nin
kabul edilmesini engellemektedir. Bu durum, terörizmin tanımlana-
maması sorununun, kısa zamanda, görülebilir ve tahmin edilebilir bir
zaman dilimi içerisinde aşılmasının mümkün olmayacağına işaret
etmektedir.
Uluslararası toplumun terörizmin genel kabul görmüş tek bir tanı-
mına ulaşamamış olmasının, devletler arasındaki mevcut güç eşitsiz-
liklerinden ve siyasal sistemlerinin, ideolojilerinin, siyasal çıkar ve
önceliklerinin farklı olmasına kadar uzanan bir çok sebebi vardır. Fakat,
terörizmin tanım sorununun özünde yatan asıl mesele, self-deter-
minasyon hakkı ve Ulusal Kurtuluş Hareketleridir. Self-determinas-

261

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
yon hakkı, yalnızca sömürge yönetimi altındaki halklara tanınmış bir
haktır. Self-determinasyon hakkının tanınmış olması, mücadele yöntemi
olarak terörizmi meşrulaştırmamalı ve terör eylemlerini haklı
kılmamalıdır. Ulusal Kurtuluş hareketleri tarafından yürütülen müca-
deleler, amaçlan ve kullandığı yöntemler bakımından Uluslararası
Hukuka uygun olmalıdır. Uluslararası terörizm, kim tarafından ve ne-
rede işlenirse işlensin; bir “suç” olarak kabul edilmeli ve cezalandı-
nlmalıdır.
Devletlerin uluslararası terörizme karışma düzeylerini belirlemek,
mağdur devletlerin alacaklan tedbirlerin meşruluğu açısından son derece
önem taşımaktadır. Bu çerçevede, devlet sponsorlu ve devlet destekli
uluslararası terörizm, “yeni bir savaş şekli”, “düşük yoğunlukta bir
savaş”, “bir saldırı ve/veya dolaylı saldın” ve “bir silahlı saldın ve/veya
dolaylı silahlı saldın” dır. Devlet destekli terörizm sadece buna maruz
kalan devletlerin güvenliğine değil aynı zamanda uluslararası barış ve
güvenliğe yönelik bir tehdittir. Bu tehdidi karşılamanın en etkin yolu ise.
sadece teröristlerle ve terörist örgütlerle mücadele etmek değildir; fakat
hem terörist örgütlerin kendi aralanndaki hem de bunlarla sponsor ve
destekçi devletler arasındaki bağlantıları zayıflatmak ve kopartmaktır.
Uluslararası Hukukun terörizmle mücadelede öngördüğü yakla-
şımlardan ilki olan banşçıl yollann işlerliği uluslararası alanda işbirliğini
gerektirmektedir. “Suçlulann iadesi” ve “sınır dışı etme”, terörizmle
mücadelenin uluslararası işbirliği boyutunda en önemli analitik
çerçeveyi oluşturmaktadır. “Suçluların iadesi” konusundaki en ciddi
anlaşmazlık “siyasi suçların iadeye istisna teşkil etmesi”dir. Terörizmle
suçlanan kişiler, genellikle faaliyetlerinin siyasal nitelikli politik
aktiviteler olduğunu ve bu nedenle iade edilmemeleri gerektiğini iddia
etmektedirler. Uluslararası kamu düzenini koruyabilmek ve uluslararası
suçlarla mücadele edebilmek için terör suçları siyasi suç sayılmamalı ve
terör suçlan siyasi suç istisnasına dahil edilmemelidir.
Uluslararası Hukukun terörizmle mücadelede öngördüğü yakla-
şımlardan İkincisi olan Silahlı Çatışmalar Hukuku yaklaşımı; devletler
tarafından tercih edilmemesi gereken riskli bir yaklaşımdır. Zira,
Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku, sivilleri ve sivil hedefleri ya

262
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

saklanan hedefler yaparken, askeri hedefleri meşru hedefler


yapmaktadır. Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun terörist
eylemlerden sorumlu radikal gruplara uygulanması, bu gruplara
“savaşçı” statüsü kazandırarak, ele geçirildiklerinde haksız bir biçimde
savaş tutsaklan statüsünden yaralanmalarına yol açacaktır. Bu durumda,
bir ülkedeki silahlı çatışma “terörizm” sayılacağı yerde, “uluslararası”
veya “uluslararası olmayan” nitelikte silahlı çatışma sayılmak tehlikesi
içermektedir. Bu nedenlerden dolayı, terörizm, barış zamanı kullanılan
çarelerle üstesinden gelinmesi gereken bir barış zamanı problemi olarak
görülmelidir.
Terörizmle mücadelede teröristleri yargılama yetkisine sahip ulus-
lararası bir mahkeme kurulmalıdır. Teröristlerin böyle bir tarafsız bir
mahkemede yargılanması, meşruiyet tartışmalanm bertaraf edecektir.
Bu mahkeme, ad hoc nitelikte bir mahkeme olabileceği gibi, 1 Temmuz
2002’de kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi bir mahkeme de
olabilir. Bu çerçevede, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin teröristleri
yargılamak için açık bir yetkisi olmamakla birlikte, terörist eylemlerin
Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 5. maddesinde düzenlenen
“jenosit”, “insanlığa karşı suç”, “savaş suçlan” ve “saldın suçu”
kapsamına girdiğine kuşku yoktur.
BM Antlaşması, md. 2/4’de, açık bir dille, geniş kapsamlı kuvvet
kullanma yasağını hüküm altına almıştır. BM Antlaşması md. 2/4’deki
kuvvet kullanma yasağı Uluslararası Hukukun jus cogens nitelikli bir
kuralıdır. Bununla beraber jus cogens kuvvet kullanma yasağının kap-
samı, md. 2/4’den ve örf ve adet hukukundaki kuvvet kullanma yasa-
ğından dardır.
Uluslararası örf ve adet hukukunun da bir parçası olan BM Ant-
laşması md. 2/4’te yer alan kuvvet kullanma yasağı, BM üyesi olmayan
devletleri de bağlamakla birlikte, teröristler gibi, Uluslararası Hukukun
sujesi olmayan devlet dışı aktörlerin davranışlarını düzenleyen bir ilke
değildir. Md. 2/4’de yer alan kuvvet kullanma yasağı yalnızca devlet
destekli terörist eylemlere uygulanabilir. Bu bağlamda bir devlet, bir
başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı bir
terörist saldırıya doğrudan sponsorluk yapar ve terörizmi desteklerse ve
ülkesindeki terörist grupların faaliyetlerine müsamaha

263

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
gösterirse; sponsorluk yapan, destekleyen ve müsamaha gösteren
devletin eylemi açıkça; md. 2/4’deki kuvvet kullanma yasağını ihlal
etmiş olur. Ancak, yalnızca devletin terörist faaliyetlerle mücadele etme
konusunda yetersiz kalması yani devlet hareketsizliği, md. 2/4 çer-
çevesinde devlet sorumluluğunu tesis etmek için yeterli olmamalıdır.
Devletler diğer bir devletteki bir iç savaşı veya terörist hareketleri
örgütlemekten, tahrik etmekten, onlara yardım etmekten veya bu ha-
reketlere katılmaktan kaçınma görevi altında değil fakat aynı zamanda
kendi ülkesinde böyle hareketlerin yapılmasına yönelik organize faa-
liyetlere göz yummaktan da kaçınma yükümlülüğü altındadırlar. Bu
yükümlülük, sadece BM Antlaşması md. 2/4’den kaynaklanan bir yü-
kümlülük değil aynı zamanda örf ve adet hukukundan kaynaklanan bir
yükümlülüktür.
Terörizme karşı ülke dışında kuvvet kullanılmasını, md. 2/4’deki
kuvvet kullanma yasağının kapsamını sınırlandırarak meşrulaştırmaya
çalışan yaklaşım; kabul edilemez. Md. 2/4’de yer alan kayıtlar; kuvvet
kullanma yasağını sınırlandırmak için değil, aksine güçlendirmek için
metne alınmıştır.
Çağdaş Uluslararası Hukukta askeri kuvvet kullanılmasını gerektiren
zararla karşılık fiili, md. 2/4’deki kuvvet kullanma yasağı karşısında,
hukuka aykırıdır. Terörizme sponsorluk yapan ve destekleyen devletlere
karşı zararla karşılık temelinde kuvvet kullanmak, intikam amaçlı
misilleme niteliğindeki terörist saldırılan artırma ve devletler arasında
çatışmalan tırmandırma riski taşımaktadır. Zararla karşılıkta amaç
cezalandırmak olduğu için, ayınm gözetmeyen bir zararla karşılık
politikası benimsemek; teröristlerin bozulmuş değer sistemlerini kabul
etmek anlamına gelir.
Teröristlerin “insanlığın modem düşmanı” olduklan doğrudur ve her
devlet bunlan kendi ülkesinde yargılamak ve cezalandırmak için çaba
sarfetmelidir. Bununla birlikte, teröristlerin deniz haydutu olarak kabul
edilmesi yönündeki yaklaşım kabul edilemez. Zira, teröristleri deniz
haydutu olarak kabul eden yaklaşım, devletlerin “evrensel yargı yetkisi”
bahanesi altında, diğer devletlere karşı meşru kuvvet kullanmalarına
hizmet edecek ve dünyada şiddetin yayılmasını hızlandıracaktır.

264
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

BM Antlaşması VII. Bölümde öngörülen kolektif güvenlik sistemi,


devlet destekli ve devlet destekli olmayan terörizmle mücadelede etkin
bir mekanizma sağlamaktadır. Ancak, Güvenlik Konseyi, terörizmden
kaynaklanan uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehdidi ortadan
kaldırmak için, hiçbir zaman 42. madde çerçevesinde kuvvet
kullanmamış ya da kendi adına kuvvet kullanılması için üye devletlere
izin vermemiştir. Terörizmle mücadelede bir yandan barışçıl yolların
etkin olmaması diğer yandan da hiçbir zaman kolektif güvenlik meka-
nizmasının işletilememesi, terörist saldırılara karşı devletleri ülkeleri
dışında münferiden kuvvet kullanmaya sevk etmiştir. Terörizme karşı
mücadelede barışçıl yollar etkin olmadığı ve kolektif güvenlik sistemi
çalıştırılmadığı sürece de devletler, tehlike içindeki vatandaşlarını
kurtarmak için; teröristleri taşıdığı iddia edilen kara, hava ve deniz ta-
şıtlarının durdurularak veya başka bir surette teröristleri yakalamak için
ya da açık ya da örtülü operasyonlarla teröristleri öldürmek için; terör
üslerini ortadan kaldırmak için; ülke dışında münferiden kuvvet
kullanma seçeneğine başvurmaya devam edecektir.
Terörizme karşı kuvvet kullanılmasını öngören yaklaşımın teme-
linde, terörist eylemin ya da terörist saldınlara yol açan devlet desteğinin
51. madde bağlamında silahlı bir saldın olarak kabul edilmesi
yatmaktadır. Dolayısıyla teröristlere karşı gerçekleştirilecek askeri bir
harekatın meşru olabilmesi için terörist eylemin ya da terörist saldırılara
yol açan devlet desteğinin silahlı saldırı boyutuna ulaşmış olması
gereklidir. Ancak, silahlı saldırı kavramının tıpkı saldırı kavramı gibi
BM Antlaşmasında tanımlanmamış olması nedeniyle, hangi koşullarda
devlet sponsorlu ve destekli terörizmin ve terör hareketlerinin bir
“silahlı saldın” ya da “dolaylı silahlı saldın” boyutuna ulaşacağı me-
selesi, doktrinde ve uygulamada tartışmalıdır.
BM Antlaşmasında, silahlı saldırıya karşı meşru müdafaa hakkı, md.
2/4’deki kuvvet kullanma yasağının tek istisnası olarak düzenlenmiştir.
Buna bağlı olarak da dar yorumlanması gerekir. “Terörist eylemlerin”
“silahlı saldın” niteliğinde olup olmadığının belirlenmesinde genel ve
kapsamlı bir ölçüt, UAD’m Nikaragua Davası’nda tesis ettiği “ölçü ve
etki” testidir. Bu ölçüte dayanarak, devlet sponsorlu ve destekli
terörizm; md. 51 çerçevesinde; meşru müdafaa hakkının her-

265

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
hangi bir genişlemesi söz konusu olmaksızın bir “silahlı saldın” teşkil eder.
11 Eylül 2001’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Dünya Ticaret
Merkezi’ne ve Pentagon’a yönelik gerçekleştirilen trajik terörist saldı-
nlar ve sonrası dönemde yaşanan gelişmeler hem uluslararası toplumun
terörizmle mücadele çabaları açısından hem de genel olarak Uluslararası
Hukukun gelişimi açısından önemli bir dönüm noktasıdır.
Devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen terörist saldırıların
silahlı saldın olup olamayacağı meselesi farklı metodolojik yaklaşımlar
geliştirmeyi gerektirmektedir. BM Antlaşması’nı hazırlayanlar; md. 51
’in lafzını, meşru müdafaa hakkının devlet dışı aktörler tarafından
gerçekleştirilen eylemlere karşı da kullanılabilmesine olanak verecek
kadar esnek düzenlemişlerdir. Terörist faaliyetlere kanşan devlet dışı
aktörleri doğrudan ele alan yeni kurallar dizisi oluşturulmasını öngören
alternatif metodolojik yaklaşım ise kabul edilemez. Çağdaş uluslararası
ilişkileri şekillendiren siyasi ve sosyal faktörlerin çeşitliliğini daha
yeterli bir şekilde yansıtmak adına bu yaklaşımın benimsenmesi halinde,
devlet merkezli geleneksel Uluslararası Hukuk anlayışından vazgeçmek
gerekecektir. 1945’de tesis edilen BM Antlaşması’nın kuvvet kullanma
konusundaki paradigmasında köklü bir değişime işaret eden böyle bir
yaklaşım kabul edilemez.
11 Eylül saldırılarına yanıt olarak ABD’nin md. 51 temelinde meşru
müdafaa argümanına dayanma stratejisi, sonuçlan itibariyle çok
önemlidir. Zira, ABD; BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde doğal olan
bireysel ya da kolektif meşru müdafaa hakkına dayanarak; kuvvet
kullanmaya ilişkin Uluslararası Hukuk kurallanna bağlı kaldığını ve bu
kurallara saygı gösterdiğini kanıtlamıştır.
BM Güvenlik Konseyi henüz, ex post olarak, 11 Eylül olaylarını
“silahlı saldın” olarak nitelendiren bir karar kabul etmemiş ve dolayı-
sıyla “Sonsuz Özgürlük Operasyonunu” meşru müdafaa olarak onay-
lamamış olmasına rağmen, 11 Eylül saldırıları tarafından harekete ge-
çirilen şiddet düzeyi, md. 51 çerçevesinde “silahlı saldın” koşulunu
sağlamaktadır.
11 Eylül saldınlannm NATO, OAS, AB gibi örgütler ve münferit
devletler tarafından. BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde, bir “silahlı

266
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

saldın” olarak nitelendirilmesinde “ağırlık” koşulu ve 11 Eylül saldı-


nlanmn ABD’ye yönelik devam eden bir saldırı kampanyasının parçası
olması yani “olaylann toplamı teorisi” önemli rol oynamıştır. 11 Eylül
saldınlanyla birlikte, artık “silahlı saldın”, terörist eylemlerin
devamlılığı ve terörist eylemler nedeniyle devletin uğradığı zarann
ciddiliği gibi iki farklı esasta belirlenen bir ağırlık eşiği temelinde ta-
nımlanmaktadır.
“Silahlı saldın” kavramının tanımlanmasında izafe etme koşulunun
bir rol oynamaması gerektiği şeklindeki bir yaklaşım kabul edilemez.
Meşru müdafaa hakkının kullanılmasında silahlı bir saldırının belli bir
devlete izafe edilmesi koşulundan vazgeçilmesi, 51. maddenin devlet
merkezli bir norm olma özelliğini ortadan kaldırarak, meşru müdafaa
hakkının uygulama alanını bulanık hale getirecektir. Uluslararası gü-
venlik mimarisinin yapısını etkileyecek böylesi radikal bir değişimin
uluslararası toplumun onayını alması mümkün değildir. Md. 51 çerçe-
vesinde bir silahlı saldırının izafe edilebilme kriteri, “silahlı saldırının”
tanımıyla alakalı olmasa da meşru müdafaa tedbirlerinin yönelti-
lebileceği hedeflerin belirlenmesi açısından önemli bir rol oynamaya
devam etmelidir.
11 Eylül saldırılarına kolektif yanıt, özel aktörlerin eylemlerinin
devlete izafe edilmesi için gereken eşiği önemli ölçüde düşürmüştür.
ABD, de facto Taliban hükümetinin El Kaide Örgütü üzerinde “ etkin
denetim” ya da “bütünsel denetim” sağlayıp sağlamadığına bakmaksı-
zın, El Kaide Örgütü’nü desteklediği ve ülkesinde barındırdığı gerek-
çesiyle, söz konusu Örgüt’ün gerçekleştirdiği saldırılardan de facto
Taliban hükümetini sorumlu tutmuştur. 11 Eylül saldırılarına yanıt
olarak ABD uygulamasıyla ortaya çıkan “barındırma ve destekleme”
kuralı, terörizme karşı savaşın özel gereksinimlerini karşılamak adına,
devlet sorumluluğuna ilişkin geleneksel izafe rejimini esnetilmesi an-
lamına gelmektedir. “Barındırma ya da destekleme” doktrini çerçeve-
sinde, bir devlet özel bir terörist eylemi desteklemese, örgütlemese ve
teşvik etmese bile, sadece terörist eylemleri tolere etmesi nedeniyle bir
“silahlı saldın” gerçekleştirmiş sayılmaktadır. Söz konusu doktrinin,
BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde öngörülen “silahlı saldırı” kav-
ramıyla bağdaşması mümkün değildir.

267

Telif hakkı olan materyal


Fatma Tasdemir
11 Eylül saldın lanna vanıt olarak eercekleştirilen “Sonsuz Özgürlük
Operasvonu”na vönelik uluslararası toDİumun desteğini, teröristleri
aktif bir şekilde destekleyen veva banndıran devletlere karşı md. 51
temelinde kuvvet kullanma hakkı veren yeni bir uluslararası örf ve adet
hukuku kuralının oluştuğu şeklinde yorumlamak mümkün değildir.
Uluslararası toplumun emsalsiz desteğine yol açan husus, Uluslararası
Hukuk kurallarında algılanan ani bir değişim değil, daha ziyade meşru
müdafaa iddiasının dayandınldığı koşullardaki esaslı bir değişimdir
11 Eylül saldınlanna yönelik uluslararası yasal yanıt, kapsam ve
etkileri itibariyle büyük ölçekli şiddet içeren terörist eylemlerin de-
vamlılık arz eden bir modelinin, bir “silahlı saldın” teşkil edebileceğini
kanıtlayarak, terörist saldınlara karşı BM Antlaşması md. 51 çer-
çevesinde meşru müdafaa hakkının kullanılabileceğini somutlaştır-
maktadır. Bununla birlikte, 11 Eylül saldınlannın, esaslı şekilde md. 51
çerçevesinde meşru müdafaa hukukunu tamamen açıklığa kavuşturmuş
olduğunu düşünmek mümkün değildir. Zira, içinde bulunduğumuz
zaman dilimi içinde, “silahlı saldın” kavramının tanımının net bir biçim
kazanmış olduğunu ileri «ütmek mümkün değildir. Dolayısıyla, 11 Eylül
saldınlanna yasal yanıt; sadece md. 51 ’in yorumlanmasında kısmi bir
açıklık getirmiştir.
Silahlı saldın seviyesine varmayan, md. 2/4 kapsamına giren, kuvvet
kullanılmasını içeren diğer fiillerle karşı karşıya kalan devletlerin,
kuvvet kullanılmasını içeren orantılı karşı tedbirlere başvurma hakkı
vardır. Kuvvet kullanılmasını içeren karşı tedbirler, devletin kendi ülkesi
dışına taşmaz. Dolaylı kuvvet kullanımına maruz kalan devletlerin
düzensiz birliklerle mücadele ettiği hallerde, kuvvet kullanılmasını
içeren karşı tedbirlere ülke dışında da başvurulabileceğine ilişkin iddi-
alar vardır. Bu tür sınır ötesi operasyonları “karada sıcak takip hakkı”
esasında meşrulaştıran yaklaşım, karada izleme, izlemenin ülkesinde
devam ettiği devletin açık onayı ile gerçekleştirilmişse; Uluslararası
Hukuka aykırı düşmez. Ancak, izleme, ülke devletinin rızasına da-
yanmıyorsa, izlemenin ülkesinde sürdürüldüğü devletin ülke bütünlüğü
ve egemenliği ihlal edilmiş olur. Dolayısıyla, Uluslararası Hukuka
aykırıdır. Bu tür operasyonları “Zorunluluk HalT doktrini esa-

268

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

sında meşrulaştırmaya çalışan görüşler de kabul edilemez. “Zorunluluk


Half' doktrinine başvurmak, BM öncesi dönemde mevcut olan
“self-protection”, “self-preservation” ve “self-help” gibi teorileri ye-
niden canlandırma riski taşımaktadır. Kuvvet kullanılmasını içeren
orantılı karşı tedbirlere ülke dışında da başvurulabileceğine ilişkin id-
diaları md. 51 temelinde meşrulaştırmaya çalışan iddialar, teoride ol-
masa bile uygulamada artan şekilde uluslararası toplum tarafından kabul
görmektedir. Doktrinel bakış açısından, böyle bir yaklaşım, elbette BM
Antlaşması md. 2/4 tarafından güvence altına alınan “bir devletin ülkesel
bütünlük hakkı” ile diğer devletin md. 51’de korunan “meşru müdafa
hakkı” arasında bir çatışmayı da beraberinde getirmektedir. Bu durum,
çatışan haklar ve yükümlülükler arasında uygun bir dengenin
kurulmasını gerektirmektedir. Bu dengenin kurulmasında BM’nin siyasi
ve yargısal organlarına önemli bir rol düşmektedir.
BM Antlaşması md. 51 ’de düzenlenen meşru müdafaa hakkı, kuvvet
kullanma yasağının tek istisnası olarak, bir “silahlı saldırıya” karşı
düzenlenmiştir. Md. 51 ’de meşru müdafaa hakkından “doğal” bir hak
olarak söz edilmesi, BM Antlaşması’ndan hemen önce örf ve adet hu-
kukundaki meşru müdafaa hakkının saklı tutulduğu anlamına gelmez.
Böyle düşünülse bile, BM Antlaşması’ndan hemen önce örf ve adet
hukukundaki meşru müdafaa hakkı, BM Antlaşmasında düzenlenen
meşru müdafaa hakkından farklı değildir. BM Antlaşması sonrası dö-
nemde de önleyici meşru müdafaa hakkına izin veren bir uluslararası örf
ve adet kuralının doğmuş olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
11 Eylül 2001’de meydana gelen trajik olayların ve Irak’tan algıla-
nan tehdidin sonucu olarak, 20 Eylül 2002 tarihinde yayınlanan Bush
doktrini olarak isimlendirilen Amerika Birleşik Devletleri’nin Ulusal
Güvenlik Stratejisi’nin en çarpıcı yönü, Soğuk Savaş döneminde gü-
venlik amacına hizmet eden “caydırıcılık ve çevreleme politikalarının”,
uluslarötesi teröristler ve kitle imha silahları tarafından karakte- rize
edilen 21. y.y.ın yeni tehdit ortamında yetersiz kaldığına işaret edilerek,
bu politikaların yetersizliğini gidermek için, Uluslararası Hukukta
ihtilaflı bir doktrin olan önleyici-sezgisel/preemptive meşru müdafaa
hakkına dayanmakta olmasıdır.

269

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

Uluslararası Hukuk açısından önleyici meşru müdafaa hakkına


ilişkin tartışmaların yeni bir şey olmadığı göz önünde bulunduruldu-
ğunda, önleyici meşru müdafaa hakkına ya da “İleri Caydırıcılık”
stratejisine izin veren Bush Doktrini’nin olağanüstü bir şey olmadığı
açıktır. Zira, 1980’lerde kuvvet kullanmaya ilişkin Uluslararası Hukuk
kurallarıyla ilgili tartışmaların merkezinde yer alan “Reagan Doktrini”
olarak bilinen doktrinin özünde de bu tür görüşler vardır. “Reagan
Doktrini” açısından sadece müdahaleye karşı müdahale hukuka uygun
değil aynı zamanda terörizme karşı, BM Antlaşmasıyla bütünleştiğine
inandıkları self determinasyon, insan haklan ve en önemlisi demokra-
sinin gerçekleştirilmesi için kuvvet kullanılması da BM Antlaşması’na
uygun bir araçtı. Yani, Reagan doktrini de ABD’yi münferiden, Ulus-
lararası Hukuku zorla icra etmesi için serbest bırakmakta; daha açık bir
ifadeyle hukuku yürütmesi için; ABD’yi hukuka hakim kılmaktaydı.
Ancak, Bush Doktrini’ni Reagan Doktrini’nden farklı yapan husus,
Bush Doktrini’nin önleyici meşru müdafaa hakkının hukuka uy-
gunluğunu iddia ederken geleneksel “gereklilik” kriterini esnetmesidir.
Bir başka ifade ile, Uluslararası Hukukun öteden beri “vukuu mu-
hakkak” bir silahlı saldın tehdidine karşı önleyici meşru müdafaa
hakkını tanıdığını iddia eden ve yapılması gerekenin “vukuu muhakkak
tehdit” kavramını terör eylemlerine ve potansiyel olarak kolayca
saklanan, gizlice ulaştırılan ve uyarı olmaksızın kullanılabilen kitle imha
silahlarına güvenen haydut devletler ve teröristler göz önünde
bulundurularak yeniden yorumlamak olduğunu belirten Bush Doktrini,
Reagan Doktrini’nden farklı olarak, “vukuu muhakkak” bir silahlı saldın
tehdidine karşı önleyici meşru müdafaa hakkını değil yalnızca bir saldırı
varsayımına, potansiyel bir tehdide, kısaca, “vukuu muhtemel” bir
silahlı saldırı tehdidine karşı önleyici tedbirleri hukuka uygun
görmektedir. Böylece Bush Doktrini açısından sadece bir saldın var-
sayımı, potansiyel bir tehdit, bir risk “silahlı saldın” teşkil etmektedir.
Devletlere açıkça ihkak-ı hak niteliğinde olan tasarrufları haklı kılma
imkanı veren Bush Doktrini, Uluslararası Hukuka aykırıdır. Yalnızca
nükleer ve benzeri silahlara sahip olmak uluslararası örfi hukuk altında
hukuka aykın olmadığı açıktır. Bu çerçevede bu tür silahların
kullanılması ya da tehdidi olmaksızın; yalnızca bu tür silahlara

270
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

sahip olmanın bir “silahlı saldın" sayılması mümkün değidir. Dolayı-


••

sıyla, ABD’nin Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu; Bush Doktrini’nin


M

öngördüğü “Önleyici Savaş Doktrininin” ilk somut uygulaması olup


Uluslararası Hukuka aykırıdır.
Hukuksal incelikleri bir kenara bırakan Bush Doktrini ve Mart
••

2003’te gerçekleştirilen Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu ile kolektif


güvenlik sistemi yeniden “marjinalleştirilmiş” , “araçsallaşttırılmış” ve
“ikincilleştirilmiştir”.

Telif hakkı olan materyal


271
Özet

Terörizme karşı devletlerin ülkeleri dışında münferiden kuvvet


kullanması konusu Uluslararası Hukukun önemli bir inceleme konu-
sudur.
Terörizme karşı kuvvet kullanılmasını öngören yaklaşımın teme-
linde terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin
BM Antlaşması md. 51 bağlamında silahlı bir saldın olarak kabul
edilmesi yatmaktadır.. Dolayısıyla teröristlere karşı gerçekleştirilecek
askeri bir harekatın meşru olabilmesi için terörist eylemin ya da terörist
saldırılara yol açan devlet desteğinin silahlı bir saldın boyutuna ulaşmış
olması gereklidir.
11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen terörist saldınlara
yönelik hukuksal yanıtın önemli yönü, kapsam ve etkileri itibariyle
büyük ölçekli şiddet içeren terörist eylemlerin devamlılık arz eden
modelinin bir “silahlı saldın” teşkil edebileceğinin ve dolayısıyla terörist
saldınlara karşı BM Antlaşması md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa
hakkının kullanılabileceğinin kabul edilmiş olmasıdır. 11 Eylül olay lan
meşru müdafaa hukuku üzerinde derin başka etkilere de sahip olmuştur.
Bu çerçevede BM Antlaşması md. 51’de yer alan meşru müdafaa hakkı
terörizme karşı savaşta devletlerin münferiden kuvvet kullanmasını
düzenleyen bir “büyük norm” olarak güçlenmiştir. Devletlerin terörizme
karşı münferiden kuvvet kullanma sisteminin md. 51 çerçevesinde artan
merkezileşmesi arzulanılan bir gelişmedir.
Uluslararası terörizm ve kitle imha silahlannın birleşmesi netice-
sinde doğabilecek potansiyel tehdidi önlemek için gerçekleştirilen
müdahaleler önemli meşruluk sorunları doğurmaktadır. Silahlı saldın
kavramını potansiyel saldın tehdidini içerecek şekilde geniş ve ucu açık
yorumlamak uluslararası toplumun yaranna olmayacaktır.

Telif hakkı olan materyal


273
Summary

The extra-territorial and unilateral use of force against terrorism by


states is an important topic of interest of international law. This thesis
aims to examine the legitimate use of force in counter-acting
international terrorism.
In the context of article 51 of the UN Charter, admittance as an armed
attack of terrorist act or state support which cause terrorist attacks takes
place at the base of the view which accepts the use of force against
terrorism. For that reason, in order to be accepted legal of a military
operation against terrorists it is necessary that the terrorist act or the state
support which cause terrorist attacks must reach to the level of an armed
attack.
The significant aspect of 11 September 2001 lies the recognition of
by states that acts of terrorism carried out by independent private actors
fit, albeit somewhat uneasily, within the parameters of article 51.
However, the events of 11 September, have another more profound
impact on the law of self-defence. In this context, the effect of 11
September is likely to be a strengthening of the article 51 as a
“Grundnorm” governing the unilateral use of force against terrorism. In
principle, the growing centralisation of the system around article 51 is a
desirable development.
Interventions to prevent the sinister marriage of international
terrorism and weapons of mass destruction raises serious questions of
legitimacy. It is not necessarily in the interest of the international
community to make the category of “armed attack” under article 51 so
broad and potentially open-ended.

Telif hakkı olan materyal


275
Kaynakça

KİTAPLAR
Alexandrov, Stanimir A.: Self-Defense Against the Use of Force in
International Law, Kluwer Law International, La Haye, 1996.
Aral, Berdal: Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Siyasal
Kitabevi, Ankara, 1999.
Arend, Anthony Clark ve Robert J. Beck: International Law and the
Use of Force, Routledge, New York, 1993.
An, Tayyar: Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa Yayınlan, İstanbul, 2002.
Amove, Anthony, (der.): Kuşatma Altında Irak, Yaptırımların ve
Savaşın Ölümcül Etkileri, (çev: Mehmet Harmancı), Everest
Yayınlan, İstanbul, 2001.
Ateş, Canan: Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Banş ve Güvenliğin
Korunmasındaki Rolü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1997.
Ateş Ekşi, Canan: Uluslararası Ceza Mahkemesinin İnsanlığa Karşı
Suçlar Üzerindeki Yargı Yetkisi, Seçkin Yayıncılık, Ankara,
2004.
Başeren, Sertaç H.: Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuv-
••

vet Kullanmalarının Sınırlan, Ankara Üniversitesi Basımevi,


Ankara, 2003.
Bayraktar, Koksal: Siyasal Suç, İstanbul Fakültesi Matbaası, İstanbul,
1982.
Beşe, Ertan: Terörizm, Avrupa Birliği ve İnsan Haklan, Seçkin
Yayınlan, Ankara, 2002.
Bowett, Derek W.: Self-Defence in International Law, Manchester
University Press, 1958.
Brownlie, Ian: International Law and the Use of Force By States,
London, 1968.

277

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir

Cassese, Antonio: Self-determination of Peopies: A Legal Reappraisal,


A Grotius Publication, Cambridge University Press, Cambridge, 1995.
Cassese, Antonio: Terrorism, Politics and Law, Polity Press, 1989.
Chadwick, Elizabeth: Self-Determination, Terrorism And The
International Humanitarian Law Of Armed Conflict,
Martinus Nijhoff Publishers, La Haye, 1996.
Combs, Cindy C.: Terrorism in the Twenty-First Century, University
of North Carolina-Charlotte, New Jersey, 1997.
Çaycı, Sadi: Düşük Yoğunlukta Çatışma, (Yayınlanmamış Yüksek Li-
sans Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1989.
Çelik, Edip: Milletlerarası Hukuk, Birinci Kitap, Filiz Kitabevi,
İstanbul, 1987.
De Lupis, Ingrid Detter: The Law of War, Cambridge University Press,
New York, 1989.
Dinstein, Yoram: War, Aggression And Self-Defence, Grotius
Publications Limited, Cambridge, 1988.
Erickson, Richard J.: Legitimate Use of Force Against
State-Sponsored Terrorism, Air University Press, Washington
D.C., 1989.
Fleck, Dieter, (der.): The Handbook of Humanitarian Law in Armed
Conflicts, Oxford University Press, 1995.
Franck, Thomas M.: Recourse to Force, State Action Against Threats
and Armed Attacks, Cambridge University Press, Cambridge, 2003.
Gardam, J. Gail: Non- Combatant Immunity As a Norm of Interna-
tional Humanitarian Law, Londra, 1993.
Gray, Christine: International Law and the Use of Force, Oxford
University Press, Oxford, 2000.
Guel Ke, Adrian: The Age of Terrosim and the International
Political System, I.B. Tauris Publishers, Londra, 1995.
Gündüz, Aslan: Milletlerarası Hukuk Temel Belgeler Örnek Kararlar,
Beta Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1998.
Henkin, Louis: International Law: Politics And Values, Martinus
Nijhoff Publishers, Dordrecht, Boston, Londra, 1995.
Henkin, Louis: How Nations Behave, New York, 1979.

278

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Hoffman, Bruce: inside Terrorism, Columbia University Press, New


York, 1998.
Hudson, Manley O., (der.): International Legislation VII, A
Collection of the Texts of Multipartite International
Instrumens of General Interest: 1935-1937,(1941).
Jenkins, Brian M.: International Terrorism: A New Mode of Conflict,
Crescent Publicatioans, Los Anegles, 1975.
Jenkins, Brian M.: Combatting Terrorism Becomes a War, Rand
6988, Rand Corp., Santa Monica, California, Mayıs 1984.
JQrgensen, Nina H. B.: The Responsibility of States For
International Crimes, Oxford University Press, New York,
2003.
Keskin, Funda: Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş,
Karışma ve Birleşmiş Milletler, Mülkiyeliler Birliği Vakfı
Yayınlan Tezler Dizisi: 4, Ankara, 1998.
Kronenwetter, Michael: The War on Terrorism, Julian Messner, 1989.
Lake, Anthony: Altı Kabus, (çev.Cem Küçük), Bilge Kannca Yayınlan,
İstanbul, 2003.
Laqueur, Walter: The Age of Terrorism, Weidenfeld & Nicholson,
Londra, 1987.
Long, David E.: The Anatomy of Terrorism, The Free Press, A
Division of Macmillian, Inc., New York, 1990.
McCorMack, Timothy L. H.: Self-Defense in International Law, The
Israel Raid on the Iraq Nuclear Reactor, St. Martin’s Press,
New York, the Magnes Press, The Hebrew University,
Jerusalem, 1996.
McCoubrey, Hilaire ve Nigel D. White: International Law and Armed
Conflict, Darthmouth Publishing Company, Darthmouth, 1992.
••

Meray, Seha L.: Devletler Hukukuna Giriş: n. Cilt, Ankara


Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1975.
Mullins, Wayman C.: A Sourcebook on Domestic and International
Terrorism: An Analysis of Issues, Organizations, Tactics,
and Responses, Charles C. Thomas Publisher, LTD.,
Springfield, Illinois, 1997.
Oran, Baskın: “Kalkık Horoz” Çekiç Güç ve Türk Devleti, Bilgi Ya-
yınevi, Ankara, 1996.
Pazarcı, Hüseyin: Uluslararası Hukuk Dersleri, I. Kitap, Turhan Ki-
tabevi, Ankara, 1994.

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

279

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Pazarcı, Hüseyin: Uluslararası Hukuk Dersleri, II. Kitap, Turhan
Kitabeyi, Ankara, 1993.
Pazarcı, Hüseyin: Uluslararası Hukuk Dersleri, III.Kitap, Turhan
Kita- bevi, Ankara, 1994.
Pazarcı, Hüseyin: Uluslararası Hukuk Dersleri, IV. Kitap, Turhan
Kitabeyi, Ankara, 2000.
Pomerance, Michla: Self-Determination in Law and Practice, La
Haye, Boston, Londra, 1982.
Quaye, Christopher O.: Liberation Struggles in International Law,
Temple University Press, 1991.
Ronzitti, Natalino: Rescueing Nationals Abroad Through Military
Coer- tion and Intervention on Grounds of Humanity,
Lancaster, 1985.
Schachter, Oscar: International Law in Theory and Practice,
Martinus Nijhoff Publishers, Dordrecht, Boston, Londra, 1991.
Schmid, Alex P. ve Albert J. Jongman: Political Terrorism: A New
Guide to Actors, Authors, Concepts, Data Bases, Theories,
and Lita- reture, Transaction Books, New Brunswick, 1988.
Selvi, İsmail: Countering State-Supported Terrorism: The PKK
and Turkish Foreign Policy Towards the Middle East,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Bilkent Üniversitesi,
Ankara, 2003.
Soysal, İsmail: Türkiye’nin Uluslararası Siyasal Bağıtları Cilt n
(1945- 1990), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991.
Taşdemir, Hakan: Uluslararası İnsani Hukukta Sivillerin Korunması,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Ankara, 1999.
Taşdemir, Fatma: Yeni Dünya Düzeninde Self Determinasyon,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ), Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Ankara, 1999.
Thomberry, Patrick:International Law and the Rights of Minorities,
Oxford University Press, Oxford, 1991.
Toluner, Sevin: Milletlerarası Hukuk Dersleri (Devletin Yetkisi),
Beta Basım-Yayım, İstanbul, 1989.
Topal, Ahmet Hamdi: Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme
Karşı Kuvvet Kullanma, (Yayınlanmamış Doktora Tezi),
Ankara •+

280

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004.

281

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Yenisey, Ferudun: Milletlerarası Ceza Hukuku: Ceza Yargılarının


Milletlerarası Değeri ve Mevzuatı, Beta Yayınlan, İstanbul,
1988.
Wilkinson, Paul: Political Terrorism, London, 1974.
Wilson, Heather A.: International Law and the Use of Force by
National Liberation Movements, Clarendon Press, Oxford,
1988.

MAKALELER
Allison, Graham: “Could Worse be yet to Come?”, Economist, 1 Kasim 2001.
Akyol, Taha: “Terörü Kim Yaptı?”, Milliyet, 28 Kasım 2003.
Akyol,Taha: “Bin Ladin’ler Üretmek”, Milliyet, 23 Temmuz 2004.
Arend, Anthony Clark: “International Law and the Preemptive Use of
Military Force”, The Washington Quarterly, Cilt 26, No 2,
2003, s. 89-103.
••

Anboğan, Deniz Ülke: “Terörizmin Küreselleşmesi”, Dünyada ve


Türkiye’de Terör içinde, T.C. Merkez Bankası Yay., Ankara,
2002, s. 223-232.
Bahgat, Gawdat: “Iran, the United States, and the War on Terrorism”,
Studies in Conflict & Terrorism, Cilt 26, Sayı 2, 2003, s.
93-104.
Baker, Mark B.: “Terrorism and the Inherent Right of Self-Defence: A
Call to Amend Article 51 of the United Nations Charter”,
Houston Journal of International Law, Cilt 10, Sayı 1, 1987, s.
25-49.
Banchik, Mira: “The International Criminal Court & Terrorism”, http://
www.peacestudiessJoumal.org.uk/docs/icc.%20ana%20.terroris
m, (1 Ekim 2003), s. 12.
Bassiouni, M. Cherif: “Legal Control of International Terrorism: A
Policy- Oriented Assessment”, Harvard International Law
Journal, Cilt 43, Sayı 1, Kış 2002, s. 83-103.
Bassiouni, Cherif: “International Crimes, Jus Cogens and Obligatio Erga
Omnes”, Law & Contemporary Problems, Cilt 59, Sayı 4, s.
63-74.
Başeren, Sertaç H.: “Huzur Operasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
Kuzey Irak’ta Gerçekleştirdiği Harekatın Hukuki Temelleri”,
Avrasya Dosyası, Cilt 2, Sayı 1, 1995, s. 224-233.
Başeren, Sertaç H.: “İnsan Haklan ve Terörizm”, İnsan Hakları ve

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Güvenlik içinde, Türkiye Barolar Birliği İnsan Haklan


Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, No. 1, Ankara, 2001, s.
195-224.

281

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Başeren, Sertaç H.: “Uluslararası Hukuk Açısından Amerika Birleşik
Devletlerinde Gerçekleştirilen Terörist Saldırılar ve Yol Açtığı
Gelişmeler Üzerine Bir Değerlendirme”, Prof. Dr. Vecdi Aral’a
Armağan, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 2001, s.
69-78.
Başeren, Sertaç H.: “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”,
Dünyada ve Türkiye’de Terör içinde, T.C. Merkez Bankası
Yay., Ankara, 2002, s. 183-206.
Başeren, Sertaç H.: “Terörizm ve Uluslararası İlişkiler”, Stratejik
Araştırmalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 1, 2003, s. 51-58.
Bederman, David J.: “Counterintuiting Countermeasures”, American
Journal of International Law, Cilt 96, 2002, s. 817-831.
Bila, Fikret: “ Terörün Boyutları”, Milliyet, 6 Aralık 2003.
Bo’ka, Ja’nos: “ Forcible Measures Against International Terrorism and
the Rule of Law”, mhtml:file://F:FORCIBLE%20MEASURES
%20 AGAIN ST%20 INTERN ATONAL..., (18. Ağustos 2004.)
Boyle, Francis A.: “Millitary Response to Terrorism: Remarks of
Francis Boyle”, Proceedings of the American Society of
International Law, Cilt 81, 1987, s. 288-297.
Bowett, Derek W.: “Reprisals Involving Recourse to Armed Force”
American Journal of International Law, Cilt 66, Sayı 1, 1972,
s. 20-36.
Brilmayer, Lea: “Secession and Self-determination: A Territorial Inter-
pretation”, Self-Determination in International Law içinde,
Robert, McCorquodale, (der.), Ashgate Publishing Company,
2000.
Brown, Chris: “Self-defense in an Imperfect World”, Ethics and
International Affairs, Cilt 17, Sayı 1, 2003, s. 2-8.
Brownlie, Ian: “The Principle of Non-Use of Force in Contemporary
International Law”, The Non-Use of Force in International
Law içinde, William E. Butler, (der.), Martinus Nijhoff
Publishers, Dordrecht, 1989, s. 17-27.
Brownlie, Ian: “The Use of Force in Self-Defence”, British Year Book
of International Law, Cilt 37, 1961, s. 183-265.
Byers, Michael: “Terrorism, The Use of Force and International Law
After 11 September”, International Law and Comparative
Law Quarterly, Cilt 51, No 2, 2002, s. 401-414.

282

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Byers, Michael: “Letting the Exception Prove The Rule”, Ethics and
International Affairs, Cilt 17, Sayı 1, 2003, s. 9-16.
Cassese, Antonio: “The International Community’s “Legal” Response
to Terrorism”, International and Comparative Law
Quarterly,
Cilt 38, 1989, s. 589-608.
Cassese, Antonio: “Terrorism is Also Disrupting Some Crucial Legal
Categories of International Law”, EJIL, Cilt 12, No 5, 2001, s.
933-1001.
Castellino, Joshua: “Order and Justice: National Minorities and the
Right of Secession”, International Journal on Minority and
Group Rights, Cilt 6, 1999, s. 389-415.
Chamey, Jonathan I.: “The Use of Force Against Terrorism and Inter-
national Law”, American Journal of International Law, Cilt
95, Sayı 4, 2001, s. 835-839.
Corbin, Marcus: “Bush’un Ulusal Güvenlik Stratejisi: İlk Adım...”,
2023 Dergisi, 2002, s. 10-13..
Crawford, James: “The ILC’s Articles on Responsibility of States for
Internationally Wrongful Acts: A Retrospect”, American
Journal of International Law, Cilt 96, 2002, s. 874-877.
Crenshaw, Martha: “Terrorism, Security and Power”, Prepared for
Delivery at the 2002 Annual Meeting of the American
Political Science Association, Boston, Massachusetts, 2002.
Çongar, Yasemin: “Terör ve İnkar”, Milliyet, 24 Kasım 2003.
Daudet, Yves: “International Action Against State Terrorism”,
Terrorism and International Law içinde, Rosalyn Higgins ve
Maurice Flory, (der.), Routledge, Londra, New York, 1997, s.
200-216.
Denk, Erdem: “Uluslararası Antlaşmalar Hukukunda Jus Cogens Kural-
lar”, Ankara Üniversitesi S.B.F. Dergisi, Cilt 56, No 2, 2001, s.
44-70.
Duffy, Helen: “Responding to September 11: The Framework of Inter-
national Law”, 2001, http://www.spr-consilio.com, (20 Mart
2002).
Enders, Walter ve Todd Sandler: “Transnational Terrorism in the Post
Cold War Era”, International Studies Quarterly, Cilt 43,1999,
s. 145-167.
Erkmen, Serhat ve Hasan Yılmaz: “Ortadoğu Denklemi ve Dünden
Bugüne ABD’nin Irak Politikası”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı
12, 2001.

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

283

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Faik, Richard A.: “Revolutionaries and Functionaries: The Dual Face of
Terrorism”, International Terrorism: Characteristics, Causes,
Controls içinde, Charles W. Kegley, (der.), University of South
Carolina, St. Martin’s Press Inc., New York, 1990, s. 39-44.
Falk, Richard A.: “Why International Law Matters: Pre-Emptive War
Flagrantly Contradicts the UN’s Legal Framework”, Nation, Cilt
276, Sayı 9, 2003, http://www.citation.asp?tb= 1
&ug=dbs+0+fic+ 5+In+en
%2Dus+sid+691F891B%2D5ADF%2D46BC%2DBD, (17
Ağustos 2003).
Falk, Richard A.: “The Beirut Raid and International Law of
Retaliation”, AJIL, Cilt 63, Sayı 3, 1969, s. 415-431.
Flory, Maurice: “International Law: An Instrument to Combat
Terrorism”, Terrorism and International Law içinde, Rosalyn
Higgins ve Maurice Flory, (der.), Routledge, Londra, New York,
1997, s.30-39.
Franck, Justin N.B. ve Javaid Rehman,: “Assesing the Legality of the
Attacks By the International Coalition Against Terrorism Against
Al-Qaeda and the Taleban in Afghanistan: An Inquiry into the
Self-Defence Argument under Article 51 of the UN Charter”,
Journal of Criminal Law, 2004, s. 415-430.
Franck, Thomas M.: “Terrorism and Right to Self-Defence”, AJIL, Cilt
95, Sayı 4, 2001, s. 839-843.
Franck, Thomas M.: “What Happens Now? The United Nations After
Iraq”, Agora.F uture Implications of The Iraq Conflict,
American Journal of International Law, Cilt 97, Sayı 3,2003,
s. 607-621.
Freestone, David: “International Cooperation Against Terrorism and the
Development of International Law Principles of Jurisdiction”,
Terrorism and International Law içinde, Rosalyn Higgins ve
Maurice Flory, (der.), Routledge, Londra, New York, 1997, s.
43-67.
Friedlander, Robert A.: “Terrorism and the World Community”,
Terrorism & Political Violence: Limits & Possibilities of
Legal Control içinde, Henry H. Han, (der.), Oceana Publications
Inc., New York, 1993, s. 447-452.
Gaja, Giorgio: “In What Sense Was There an “Armed Attack”?”,
http://www.ejil.org/forum_WTC/ny-gaja.html, (4 Haziran 2004).

284

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Ganor, Boaz: “Countering State-Sponsored Terrorism”, http://www.ict.


org.il/ articledet.cfm?articleid, (2 Nisan 2003).
Gardam, Judith Gail: “Necessity and Proportionality in Jus Ad Bellum
and Jus In Bello”, International Law, the International Court
of Justice and Nuclear Weapons içinde, Laurence Boisson de
Chazoumess ve Philippe Sands, (der.), Cambridge University
Press, Cambridge, 1999, s. 275-292.
Gardner, Richard N.: “Neither Bush Nor the “Jurisprudence”, Agora:
Future Implications of The Iraq Conflict”, American Journal of
International Law, Cilt 97, Sayı 3, 2003, s. 576-590.
Gasser, Hans-Peter: “Acts of Teror “Terrorism” and International
Humanitarian Law”, International Review of the Red Cross.
Cilt 84, Sayı 847,2002, s. 547-570.
Glennon, Michael J., “Millitary Action Against Terrorist Under
International Law: The Fog of Law: Self- Defense, Inherence,
and Incoherence in Article 51 of the United Nations Charter ”,
Harvard Journal of International Law & Public Policy, Cilt
25, No 2, 2002, s. 539-558.
Glennon, Michael J.: “The UN Security Council in a Unipolar World”,
Virginia Journal of International Law, Cilt 44, Nol, 2003, s.
91-107.
Goldstone, Richard J.: “International Law and Justice of America’s War
on Terrorism”, Social Research, Cilt 69, Sayı 4, Kış 2002, s.
1045-1054.
Goodwin, Brent Stuart: “Libya is a Case Study in Fighting State-
Sponsored Terrorism”, http://w.w.w.brown.edu/Administration/
News-Bureau/2003-04/03.007 .html, (30 Ekim 2003).
Gray, Christine: “From Unity to Polarization: international Law and Use
of Force Against Iraq”, EJIL.Cilt 13, Sayı 1, 2002, s. 1-18.
Greenwood, Christopher: “International Law and the War Against
Terrorism”, International Affairs, Cilt 78, Sayı 2,2002, s.
301-317.
Greenwood, Christopher: “Jus Ad Bellum and Jus in Bello in the
Nuclear Weapons Advisory Opinion”, International Law, the
International Court Of Justice and Nuclear Weapons içinde,
Laurence Boisson de Chazoumess ve Philippe Sands, (der.),
Cambridge University Press, Cambridge, 1999, s. 247-266.

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

285

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Grote, Rainer: “Between Crime Prevention and the Laws of War: Are
the Traditional Categories of International Law Adequate for
Assessing the Use of Force Against International Terrorism?”,
Terrorism as a Challenge for National and International
Law: Security Versus Liberty? içinde, Christian Walter,
Vöneky Silja, Volker Röben ve Frank Schorkopf, (der.),
Berlin/Heidelberg, 2003, http://edoc.mpil.de/
conference-on-terrorism/index.cfm.
Haidon, Thomas: “The CIA’s Yemen Operation: a Legal Critique”,
http:// www.counterpunch.org/haidonl 119.html, (15 Haziran
2004).
Haris, Jhon F. ve Mike Allen: “President Details Global war on
Terrorists and Supporters”, Washington Post, 21 Eylül 2001, s.
Al.
Henkin, Louis: “Use of Force: Law and US Policy”, Right v. Might
International Law and the Use of Force içinde, Louis Henkin,
Stanley Hoffmann, Jeane J. Kirkpatrick & Allan Gerson, William
D. Rogers, David J. Scheffer, (der.), Council on Foreign Relations
Press, New York, 1991, s. 37-70.
Hills, Alice: “Responding to Catastrophic Terrorism”, Studies in
Conflict & Terrorism, Cilt 25, Sayı 4, 2002, s. 245-261.
Jenkins, Brian M.: “International Terrorism: The Other World War”,
International Terrorism: Characteristics, Causes, Controls
içinde, Charles W. Kegley, (der.), University of South Carolina, St.
Martin’s Press Inc., New York, 1990, s. 27-38.
Jenkins, Brian M.: “Will Terrorists Go Nuclear? A Reappraisal”, The
Future of Terrorism: Violence in the New Millennium içinde,
Harvey W. Kushner (der.), Sage Publications, Thousand Oaks,
Londra, New Delhi, 1998, s. 225-249.
Jinks, Derek: “State Responsibility for the Acts of Private Armed
Groups”, Chicago Journal of International Law, Cilt 4, Nol,
2003, s. 83-95.
Jhonson, Larry, C.: “The Future of Terrorism”, American Behavioral
Scientist, Cilt 44, Sayı 6, 2001, s. 894-913.
Kartha, Tara: “Countering Transnational Terrorism”, Strategic
Analysis: A Monthly Journal of the IDSA, Cilt 23, No 11,
2000.

286

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Kash, Douglas: “Libyan Involvement and Legal Obligations in


Connection with the Bombing of Pan Am Flight 103”, Studies in
Conflict & Terrorism, Ciltl 7 , 1994, s. 23-38.
Kavun, Baki: “Uluslararası ve Uluslarüstü Terörizm”, Uluslararası
Terörizm ve Dış Politika, (der.) Osman Metin Öztürk ,Biltek
Yayınlan, Ankara, 2002, s. 43-65.
Kaya, İbrahim: “11 Eylül Saldınlan ve Sonrası: Uluslararası Hukukta
Askeri Müdahale”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 19,2001, s.
102-106.
Kegley Jr., Charles W.: “ Preemptive War: A Prelude to Global
Peril?”,USA Today Magazine, Cilt 131, Sayı 2696, Mayıs 2003,
s. 14-17, http: //search.epnet.com/direct.asp?an=9735381&db=
aph, (10 Ekim 2003).
Kegley, Charles W.: “The Characteristics of Contemporary
International Terrorism”, International Terrorism:
Characteristics, Causes, Controls içinde, Charles W. Kegley,
(der.), University of South Carolina, St. Martin’s Press Inc., New
York, 1990, s. 1-26.
Khan, Ali, “A Legal Theory of International Terrorism”, Connecticut
Law Rewiew, Cilt 19, 1987, s. 945-972.
Kohen, Sami, “Saldınlar Sonrası Durum”, Milliyet, 29 Kasım 2003.
Kohen, Sami, “Libya Örneği...”, Milliyet, 24 Aralık 2003.
Koskenniemi, Martti: “National Self-Determination Today: Problems of
Legal Theory and Practice”, Self-Determination in
International Law içinde, Robert, McCorquodale, (der.),
Ashgate Publishing Company, 2000.
Kösebalaban, Hasan: “ Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve
Uluslararası İlişkiler”, 2023 Dergisi, 2002, s. 34-38.
Krisch, Nico: “The Rise and Fall of Collective Security: Terrorism, US
Hegemony, and the Plight of the Security Council”, Terrorism
as a Challenge for National and International Law: Security
Versus Liberty? içinde, Christian Walter, Vöneky Silja, Volker
Röben ve Frank Schorkopf, (der.), Berlin/Heidelberg, 2003,
(http://edoc.mpil.de/ conference-on-terrorism/index.cfm).
Kritsiotis, Dino: “The Legality of the 1993 US Missile Strike on Iraq
and the Right of Self-Defence in International Law”,
International & Comparative Law Quarterly, Cilt 45, 1996, s.
162-177.

Telif hakkı olan materyal


I
Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

287

Telif hakkı olan materyal


I
Fatma Taşdemir
Laqueur, Walter: “The New Face of Terrorism”, The Washington
Quarterly, 1998, s. 169-178.
Lindley, Daniel A.: The Campaign Against Terrorism, Kroch
Institute Occasional Paper 22, University of Notre Dame, Nisan
2002, s. 1-45.
Livingstone, Neil C.: “Proactive Responses to Terrorism: Reprisals,
Preemption and Retribution”, International Terrorism:
Characteristics, Causes, Controls içinde, Charles W. Kegley,
(der.), University of South Carolina, St. Martin’s Press Inc., New
York, 1990, s. 219-227.
Maogoto, Jackson Nyamuya: “War on the Enemy: Self-Defence and
State-Sponsored Terrorism”, Melbourne Journal of Interna-
tional Law, Cilt 4, 2003, s. 406-438.
Meron, Theodor: “Classification of Armed Conflict in the Former Yu-
goslavia: Nicaragua’s Fallout”, http://www.asil.org/ajil/meron.
htm, (15.06 2004).
Mickolus, Edward F.: “ How Do We Know We’re Winning the War
Against Terrrorist? Issues in Measurement”, Studies in Conflict
& Terrorism, Cilt 25, Sayı 3,2002, s. 151-160.
Mitta, Monaj: “Why This Quibble Over Terrorism?”, http://www.
indianaexpress.com., (18 Ekim 2002).
Moore, J. Norton: “Appraisals of Nicaragua v. US ”, AJIL, Cilt 81, 1987.
Mullerson, Rein: “Self-Defence in the Contemporary World”, Law And
Force in the New International Order içinde, Lori Fişler
Damrosch & David J. Scheffer (der.), Westview Press, Boulder,
San Francisco, Oxford, 1991, s. 13-25.
Mullerson, Rein: “On the Relationship Between Jus Ad Bellum and Jus
in Bello in the General Assembly Advisory Opinion”,
International Law, the International Court of Justice and
Nuclear Weapons içinde, Laurence Boisson de Chazoumess ve
Philippe Sands, (der.), Cambridge University Press, Cambridge,
1999, s. 267-274.
Murphy, Jhon F.: “The Impact of Terrorism on Globalization and Vice-
Versa”, The International Lawyer, Cilt 36, Sayı 1,2002, s.
77-89.
Murphy, Jhon F.: “Commentary on Intervention to Combat Terrorism
and Drug Trafficking”, Law And Force in the New
International Order içinde, Lori Fişler Damrosch & David J.
Scheffer, (der.), Westview Press, Boulder, San Francisco,
Oxford, 1991, s. 241-243.
288

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Murphy, Sean D.: “Terrorism and the Concept of “Armed Attack” in


Article 51 of the U.N. Charter”, Harvard International Law
Journal, Cilt 43, Sayı 1,2002, s. 42-51.
Murphy, Sean D.: “Contemporary Practice of the United States Relating
to International Law”, American Journal of International
Law,
Cilt 96, Sayı 4, 2002, s. 237-258.
O’Brien,William: “Reprisals, Deterrence and Self-Defence in
Counterterror Operations”, Virginia Journal of International Law,
Cilt 30, 1990, s. 421-478.
O’Connell, Mary Ellen: “The Myth of Preemptive Self-Defense”, 2002,
http://www.asil.org./taskforce/oconnell.pdf., (10 Ekim 2003).
Pangi, Robyn: “Consequence Management in the 1995 Sarin Attacks on
the Japanese Subway System”, Studies in Conflict &
Terrorism, Cilt 25, Sayı 5, 2002, s. 421-447.
Plachta, Michael: “The Lockerbie Case: The Role of the Security
Council in Enforcing the Principle Aut Dedere Aut Judicare”,
EJIL, Cilt 12, No l,s. 125-140.
Portela, Clara: “Terrorism and the Use of Force”, BITS Research Note,
Haziran 2002,
http://www.bits.de/public/reasarchnote/m02-2.htm, (18 Ekim
2002).
Preda, Adina: “The Principle of Self-Determination and National
Minorities”, Dialectical Anthropology, Cilt 27, 2003, s.
205-226.
Priest, Dana: “CIA Killed US Citizen in Yemen Missile Strike”,
http://www. commondreams.org/headlines02/1108-05html, (15
Haziran 2004).
Rapoport, David C.: “Religion and Terror: Thugs, Assassins, and
Zealots” International Terrorism: Characteristics, Causes,
Controls
içinde, Charles W. Kegley, (der.), University of South Carolina, St.
Martin’s Press Inc. New York, 1990, s. 146-157.
Ratner, Steven R.: “Jus Ad Bellum and Jus In Bello After September
11”, American Journal of International Law, Cilt 96, Sayı 4,
2002, s. 905-921.
Ratner, Steven R.: “Rethinking the Geneva Conventions”, http://www.
crimesofwar.org/expert/genevaConventions/gc-ratner.html.,

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

(3
0
Ocak 2003).

289

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Reçber, Kamuran: “Uluslararası Hukuk Açısından Türkiye’nin Irak’ın
••

Kuzeyinde Sıcak Takip Hakkı”, Fırat Universitesi’nin 25.


Kuruluş Yıl Dönümünde I. Milletlerarası Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, 2000, s.
639-653.
Reisman, W. Michael: “Allocating Competences to Use Coercion in the
Post-Cold War Wold: Practices, Conditions and Prospects”, Law
And Force in the New International Order içinde, Lori Fişler
Damrosch & David J. Scheffer, (der.), Westview Press, Boulder,
San Francisco, Oxford, 1991, s. 26-48.
Reisman, W. Michael.: “In Defence of World Public Order, American
Journal of International Law, Cilt 95, 2001, s. 833-835.
Richardson, Louise: “Global Rebels: Terrorist Organization as Trans-
national Actors”, Harvard International Review, Cilt 20, Sayı
4, 1998, s.52-56.
Roberts, Adam: “Counter-Terrorism, Armed Force and the Laws of
War”, Survival, Cilt 44, Sayı 1, 2002, s. 7-32..
Roberts, Adam: “Terrorism and International Order”, Terrorism and
International Order içinde, Lawrence Freedman, Christopher
Hill, Adam Roberts, R. J. Vincent., Paul Wilkinson ve Philip
Windsor, (der.). The Royal Institute of International Affairs,
Routledge, 1988, s. 7-25.
Rona, Gabor: “Interesting Times for International Humanitarian Law:
Challenges from the War on Terror”, The Fletcher Forum of
World Affairs, Cilt 27, Sayı 2,2003, s. 55-74.
Rowe, Peter: “Responses To Terror: The New “War” ” , Melbourne
Journal of International Law”, Cilt 3,2002, s. 301-319.
Rowles, James: “Millitary Responses to Terrorism: Substantive and
Procedural Constraint in International Law”, Proceedings of the
American Society of International Law, Cilt 81, 1987.
Rubin, Alfred: “Current Legal Approaches to International Terrorism:
Alternative Legal Approaches”, Terrorism & Political
Violence: Limits& Possibilities of Legal Control içinde, Henry
H. Han, (der.), Oceana Publications, Inc., New York, 1993, s.
377-393.
Rubin, Alfred P.: “Legal Response to Terror: An International Criminal
Court”, Harvard International Law Journal, Cilt 43, Sayı 1,
2002, s. 65-70.

290

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Sanger, David E.: “White House Approved Data Blair Released”, New
York Times, 6 Ekim 2001, s. B6.
Sassoli, M: “Intematioanal Humanitarian Law and Terrorism Con-
temporary Research on Terrorism içinde, Paul Wilkinson ve
Alasdair M. Stewart, (der.), Aberdeen University Press, İngiltere,
1989, s .466-474.
Schachter, Oscar: “The Extraterritorial Use of ForceAgainst Terrorist
Bases”, Houston Journal of International Law, Cilt 11, Sayı 2,
1989, s. 309-330.
Schachter, Oscar: “Self-Defence and the Rule of Law”, American
Journal of International Law, Cilt 83, No 1-2,1989, s. 2S9-277.
Schachter, Oscar: “ The Lawful Use of Force by a State Against
Terrorist in Another Country”, Terrorism & Political Violence:
Limits& Possibilities of Legal Control içinde, Henry H. Han,
(der.), Oceana Publications Inc., New York, 1993, s. 243-265.
Schmitt, Michael N.: “Preemptive Strategies in International Law”,
Michigan Journal of International Law, Cilt 24, Sayı 513,
2003, s. 515-548.
Seymour, Philip A.: “The Legitimacy of Peacetime Reprisals as a Tool
Against State-Sponsored Terrorism”, Nav. L. Rev., Cilt 39, 1990,
s. 221-240.
Shultz, George P.: Low-Intensity Warfare : The Challenge of
Ambiguity, Remarks by George P. Shultz, Secretary of State,
before the Low-Intensity Warfare Conference, National Defence
University, Washington, 25 Ocak 1986.
Shultz, Richard H.: “Can Democratic Governments Use Military Force
in the War Against Terrorism?”, World Affairs, Cilt 148, No 4,
1986, s. 205-215.
Shultz, Richard: “Conceptualizing Political Terrorism”, International
Terrorism: Characteristics, Causes, Controls içinde, Charles
W. Kegley, (der.), University of South Carolina, St. Martin’s Pres
Inc., New York, 1990, s. 45-50.
Simpson, Gerry J.: “The Diffusion of Sovereignty: Self-Determination
in the Post Colonial Age”, Self-Determination in International
Law içinde, Robert, McCorquodale, (der.), Ashgate Publishing
Company, 2000.

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Singer, Eric H.: “Terörist Attacks on Nationals: The Lawful Use of Force
Against Terrorist Bases on Foreign Soil”, Terrorism and Political ,
Violence, 1989, Cilt 1, Sayı 4, s. 435-465.
Slaughter, Anne-Marie ve William Burke White: “An International
Constitutional Moment”, Harvard International Law Journal,
Cilt 43, Sayı 1,2002, s. 1-21.
Sofaer, Abraham D.: “Terrorism, the Law, and the National Defense”, I
'Millitary Law Review, Cilt 126, 1989, s. 89-123.
Sofaer, Abraham D.: “Terrorism and the Law”, Foreign Affairs, Cilt 64,
Kt.ii-1986, s. 901-922.
Sofaer, Abraham D.: “On the Necessity of Pre-emption”, EJIL, Cilt 14,
No 2,2003, s. 209-226.
Solf, Waldemar A.: “International Terrorism in Armed Conflict”,
Terrorism & Political Violence: Limits & Possibilities of Legal
Control içinde, Henry H. Han, (der.), Oceana Publications Inc., ."'•i I New
York, 1993, s. 317-331.
Sthan, Carsten: “Nicaragua is dead, long live Nicaragua-the Right to
Self- defence under Art. 51 of UN Charter and International Terrorism”,
Terrorism as a Challenge for National and Internationa] Law:
Security Versus Liberty? içinde, Christian Walter, Vöneky Silja,
Volker Röben ve Frank Schorkopf, (der.), Berlin/Heidelberg, if i-2003,
http://edoc.mpil.de/conference-on-terrorism/index.cfm.
Sthan, Carsten: “International Law Under Fire: Terrorist Acts as “Armed
Attack”: The Right to Self-Defense, Article 51(1 /2)of the UN Charter, and
International Terrorism”, Fletcher Forum for World •< Affairs, Cilt 27,
Sayı 2, 2003, s. 35-51.
Sthan, Carsten: “Enforcement of Collective Will After Irak”, Agora
(Continued): Future Implications of The Iraq Conflict, American L-i ■
Journal of International Law, Cilt 97, No 4, 2003, s. 803-821.
Stahn, Carsten: “International Law at a Crossroads?”, http:www.ejil.org/ ;
',',i forumWTC, ( 10 Ekim 2003).
Stahn, Carsten: “Security Council Resolutions 1368 (2001) and 1373
(2001): What they Say and What they do not Say?”, EJIL
Discussion Forum, http://www. ejil.org/forumWTC/mesages/
15html., (10 Ekim 2003).

292

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

Stromseth, Jane E.: “Law and Force After Iraq: A Transitional Moment”,
Agora: Future Implications of The Iraq Conflict, American
Journal of International Law, Cilt 97, Sayı 3, 2003, s. 628-642.
Subedi, Surya P.: “The UN Response to International Terrorism in the
Aftermath of the Terrorist Attacks in America and the Problem of
the Definition of Terrorism in International Law”, International
Law Forum du droit international, Cilt 4, 2002, s. 159-169.
Taft IV, William H. ve Toddy F. Buchwald: “Preemption Iraq And
International Law”, Agora:Future Implications of The Iraq
Conflict, American Journal of International Law, Cilt 97, Sayı
3, 2003, s. 557-563.
Tarhanlı, Turgut: “Kuvvet Kullanma, Hukuk ve Türkiye”, http://www.
gunisigihukuk.com/kuvvetkuullanma.html, (27 Haziran 2004).
Toluner, Sevin: “Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler
Davası’ndaki Yargı ve Meşru Müdafaa Hakkı”, Milletlerarası
Hukuk Açısından Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları,
Beta Yayınlan, Birinci Baskı, İstanbul, 2000, s. 347-388.
Toluner, Sevin: “Hukuksal Alanda Türkiye’nin Güvenlik İhtiyaçları Ne
Şekilde Karşılanabilir?”, Dünya’da Yeni Güvenlik Anlayışları,
Türkiye’nin Durumu ve İhtiyaçları içinde, Harp Akademileri
Basımevi, İstanbul, 2003, s. 243-261.
Travalio, Gregory M.: “Terrorism, International Law and the Use of
Millitary Force”, Wisconsin International Law Journal, Cilt
18, Sayı 1,2002, s. 145-192.
Tucker, David: “Responding to Terrrorism”, The Washington
Quarterly, Kış 1998, s. 103-117.
Ulfstein, Geir: “Terrorism and Use of Force”, Security Dialogue, Cilt
34, No 2,2003, s. 153-168.
Vagts, Detlev F.: “Hegemonic International Law”, American Journal
of International Law, Cilt 95, Sayı 4, 2001, s. 843-848.
Vogelson, Jay M.: “Multinational Approaches to Eradicating
International Terrorism”, The International Lawyer, Cilt 36,
Sayı 1, 2002, s. 67-75.
Vöneky, Silja: “The Fight Against Terrorism and the Rules of the Law of
Warfare”, Terrorism as a Challenge for National and

293

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
International Law: Security Versus Liberty? içinde, Christian
Walter, Vöneky Silja, Volker Röben ve Frank Schorkopf, (der.),
Berlin/Heidelberg, 2003, http://edoc.mpil.de/conference-on-
terrorism/index.cfm.
Yoo, John C. ve James C. Ho: “International Law and the War on
Terrorism”,http://www.law .berkeley.edu/cenpro/ilsypapers/
yoonyucombatant, (1 Ağustos 2003).
Warner, Mary Beth: “Post-Lockerbie, Libya Plays Along”, National
Journal, 27 Ekim 2001, s. 1-3.
Wedgwood, Ruth: “A1 Qaeda, Millitary Commissions, ND American
Self-Defense”, Political Science Quarterly, Cilt 117, Sayı 3,
2002, s. 369-372.

Wedgwood, Ruth: “The Fall of Saddam Hussein: Security Council


Mandates and Preemptive Self-Defence”, American Journal of
International Law, Cilt 97, Sayı 3,2003, s. 576-585.
Weiss, Peter: “Terrorism, Counterterrorism and International Law”, Arab
Studies Quarterly, Cilt 24, Sayı 2-3, 2002, http:search.epnet.
com/direct.asp?an= 9248880&db=aph, (31 Ekim 2003).
Welhengama, Gnanapala: “The Legitimacy of Minorities’ Claim for
Autonomy Through the Right to Self-determination”, Nordic
Journal of International Law, Cilt 68,1999, s. 413-438.
Wilkinson, Paul: “Trends in International Terrorism and the American
Response”, Terrorism and International Order içinde,
Lawrence Freedman, Christopher Hill, Adam Roberts, R. J.
Vincent, Paul Wilkinson ve Philip Windsor, (der.), The Royal
Institute of International Affairs, Routledge, 1988, s. 37-55.
Wilkinson, Paul: “Pathways out of Terrorism for Democratic Societies”,
Contemporary Research on Terrorism içinde, Paul Wilkinson
ve Alasdair M. Stewart, (der.), Aberdeen University Press,
İngiltere, 1989, s. 453-465.
Wurst, Jim: “International Response: Negotiations Stall on Anti- Terrorism
Treaties”, http://www.nti.org/d_newswire/issues.htlm., (18 Ekim
2002).

294

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

RAPORLAR
Ago, Robert, “ Addendum To Eighth Report on State Responsibility”,
1980 11(1), ILC Yearbook.
Draft Articles on Responsibility of States for Internationally
Wrongful Acts, UN G.A.O.R., 56th Sess., Agenda Item 162, s.
8; UN.Doc. A/RES/56/83 (2002).
Fifty-fifth Session, Sixth Committee, Measures to Eliminate
International Terrorism Report of the Working Group (19
October 2000), Working Document Submitted By India on
the Draft Comprehensive Convention on International
Terrorism,
Annex II, A/C.6/55/L.2.
Report of the Ad Hoc Committee Established by General Assembly
Resolution 51/210 of 17 December 1996 Fifth Session (12-13
February 2001), General Assembly Official Records, Fifty-sixth
Session, Supplement No 37 (A/56/37).
Measures to Eliminate International Terrorism Report of the
Working Group, 16 October 2002, A/ C.6/57/L.9
Report of the Ad Hoc Committee Established by General Assembly
Resolution 51/210 of 17 December 1996, G.A.O.R., 57th Sess.,
Supp., No. 37 (A/57/37).
U.N. General Assembly, Fifty-Sixth Session Sixth Committee,
Measures to Eliminate International Terrorism Report of the
Working Group, A/C.6/56/L.9.

DİĞER BELGELER
Letter Dated 7 October 2001 From the Permanent Representative
of the United States of America to the Untited Nations
Addressed to the President of the Security Council,
http://www.un.int, (7 Mart 2002).
President’s Military Order of November 13, 2001, Deten-
tion,Treatment and Trial of Certain Non-Citizens in the War
Against Terrorism, http://www. whitehouse.gov/news/releases/
20011113- 27.htlm, ( 1 Nisan 2003).

Telif hakkı olan materyal


Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi

295

Telif hakkı olan materyal


Fatma Taşdemir
Terrorism, Patterns of Global Terrorism-2001, 21 Mayıs 2002.,
http:// 64.21.33.164/ref/dis/o521020l.htlm, ( 1 Nisan 2003).
NATO Press Release, No. 124, Statement by the North Atlantic
Council (12 Eylül 2001); http://www.nato.int/docu/pr/2001/ pO
1.124e htm, (03.05.2004).
The National Securtiy Strategy of the United States of America,
September 2002.

YARGI KARARLARI
Case Concerning United States Diplomatic and Consular Staff in
Tahran (U.S. v. Iran), I.C.J. Reports (1980).
Corfu Channel (Albania v. UK) Case, Judgement on Merits, I.C.J.
Reports 1949.
Legality of the Threat or Use of Nuclear Weapons (Advisory Opinion),
I.C.J. Reports 1996.
Millitary and Paramilitafy Activities in and against Nicaragua
(Nicaragua v. United States of America), Judgment on Merits,
I.C.J. Reports 1986, p. 14, http://
www.studiperlapace.H-centrol@ studiperlapace.it (dal 1999), (4
Mart 2001).
North Sea Continental Shelf Cases (F.R.G. v.Den.) (F.R.G.v.Neth),
I.C.J. Reports 1969, p. 3.
Prosecutor v. Dusko Tadic Case, No IT-94-1-A (I.C.T.Y. 1999),
http://www.
un.org/icty/tadic/appeal/judgment/tad-aj990715e.pdf, (8 Mart
2003).

296

Telif hakkı olan materyal


••

TERÖRİZM
Terör, Terörizm ve Küresel Terörle
Mücadelede Ulusal ve Bölgesel
Deneyimler
Derleyen: İhsan Bal

Terörizm kitabı, özellikle 21. y.y’da etkisini fazlasıyla gösteren


küresel terörizm ve terör olaylarının genel perspektifini vermesi ve
terör olaylarına maruz kalmış ülkelerin konuya yaklaşımlarını
incelemesi açısından oldukça önemli bir çalışma niteliğindedir.
Terör, terörizm ve küresel terörle mücadelenin farklılığına vurgu
yapan eser, terörün tarihsel gelişimine ışık tuttuktan sonra
kavramsal çerçeveyi net bir şekilde ortaya koymuştur. Tüm
dünyayı ve insanlığı hedef alan terörizm ve terör olayları
konusundaki yaklaşımlarda, peşin fikirlilik ve kolaycı genellemelerden
uzaklaşmanın yararına değinen bu çalışma, en çok merak edilenleri en
çıplak gerçekleriyle ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu bağlamda, yaşanmış
deneyimleri birebir irdeleyerek rasyonel genellemelere ulaşmaya çalışmıştır.
Bu küresel sorunun çözümünde küresel ortak bir dil kullanılması ve ortak bir
işbirliği cephesinin oluşturulmasının gerekliğinin altını çizen bu kitap, t bu
kürede yaşayanların hiçbirinin ‘ötekiler’ tanımlamasına ^ muhatap
edilmemesiyle ve tüm yardımcı ulusların tecrübelerinin ve katılımının sağlanmasıyla
İ*7Î1

çözümün mümkün olabileceğini tartışmıştır.

A.

i ın

Telif hakkı olan materyal


ULUSLARARASI
HUKUK
&
POLİTİKA

ULUSLARARASI TERÖRİZM VE
I HUKUK
I ••

Özel Sayısı
CİLT 2 SAYI 7 2006

Özel Sayı Editörü: Dr. İbrahim Kaya

İletişim: Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu


Editörlük Ofisi
Mebusevleri Süslü Sokak No:2 Tandoğan Ankara
Tel: 0 312 212 2886 Faks: 0 312 212 2584

Telif hakkı olan materyal


E-mail: arzu.celalifer@turkishweekly.net

Telif hakkı olan materyal


"T
I erörizm bir çeşit suçtur; bir çeşit tiyatrodur; ve bir çeşit savaştır". 11
Eylül terörist saldırıları, sadece uluslararası toplumun terörizmle mücadele
çabalarının gelişimi açısından değil aynı zamanda devlet merkezli bir hukuk
olan Uluslararası Hukukun gelişimi açısından da bir dönüm noktası teşkil
etmektedir. (...)
Klasik anlamdaki "silahlı saldırı" kavramını değiştiren 11 Eylül saldırılarına
yanıt olarak ABD Afganistan'a müdahale etmiş ve bu müdahaleyi BM
Andlaşması md. 51 çerçevesinde meşru müdafaa hakkına
dayandırmıştır. ABD'nin bu meşrulaştırmasının uluslararası toplum
tarafından kabul edilmiş olması terörizme karşı kuvvet kullanılma
hukukunun gelişiminde devrimsel nitelikte bir gelişmedir. (...) Bu
gelişmeler, geçmiş yıllarda terörizme karşı ülkesi dışında da kuvvet
kullanmak zorunda kalan ve bu alandaki mücadelesini sürdürmek
zorunda olan Türkiye açısından büyük önem taşımaktadır. Yalnızca
nükleer ve benzeri silahlara sahip olmak uluslararası örfi hukuk altında
hukuka aykırı olmadığı açıktır. Bu çerçevede bu tür silahların kullanılması
ya da tehdidi olmaksızın; yalnızca bu tür silahlara sahip olmanın bir "silahlı
saldırı" sayılması mümkün değildir. Devletlere açıkça ihkak-ı hak
niteliğinde olan tasarrufları haklı kılma imkanı veren Bush Doktrini,
Uluslararası Hukuka aykırıdır.
Hukuksal incelikleri bir kenara bırakan Bush Doktrini ve Mart 2003'te
gerçekleştirilen Irak'ı Özgürleştirme Operasyonu ile kolektif güvenlik sistemi
yeniden “marjinalleştirilmiş", "araçsallaşttırılmış" ve "ikincilleştirilmiştir".
Uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını ön plana çıkaran "klasik
okulun" öğretisi doğrultusunda hazırlanan bu kitap; Uluslararası Hukukun
son derece güncel ve önemli bir konusunu hem teorik hem de pratik
açıdan ele almakta; kitlesel şiddet ve çatışma riskine en açık ülkeler
grubunda yer alan Türkiye'nin de güvenlik ihtiyaçlarına hizmet

V
etmektedir.

1 ıaBfio-
ISBN 97S- C b -5

1 İl I
9 7 '9759 82806:
9

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU il I


I

You might also like