You are on page 1of 130

ANTİK

NÜMİZMATİĞE
ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARI
Antik Nümismatik Dizisi: 3

ANTİK NÜMİZMATİĞE GİRİŞ


, Stefaıı Kanoiese

Yayımlayan ve Yöneten
Nezih BAŞCELEN

1. Baskı: İstanbul 1995


2. Baskı: İstanbul 2004
Baskı: Kanaat Matbaası, İstanbul 2004

ISBN: 975-7538-29-9

©Arkeoloji ve Sanat Yayınlan


Her türlü yayın hakkı saklıdır / Ali rights reserved.
Yayınevinin ve yazarın yazılı izni olmaksızın elektronik mekanik,
fotokopi ve benzeri araçlarla ya da diğer kaydedici cihazlarla
kopyalanamaz, aktanlamaz ve çoğaltılamaz.

Hayriye Cad. Çorlu Apt. 3/4, Galatasaray, 80060, İstanbul


Tel.: 0 212 293 03 78 (pbx) Fax: 0 212 245 68 77
www.arkeolojisanat.com /arkeolojisanat@superonlinc.com
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ......................................................................................... 7
GİRİŞ............................................................................................. 9
I. Genel Esaslar........................................................................... 12
1. Nümizmatik Kelimesinin Anlamı.................................... 12
2. Metrolojik Temeller............................................................. 12
a. Mezopotamya Ağırlık Sistemi...................................... 13
b. Mısır Ağırlık Sistemi...................................................... 14
c. Mezopotamya'daki Farklı Normlar............................... 14
d. Ağırlık Biçimleri.............................................................. 16
3. Erken Sikke Tekniği............................................................ 17
a. Bilimsel Bir Nesne Olarak Sikke.................................... 18
b. Basım Tekniği.................................................................. 20
II. En Eski Sikke Basım ı........................................................... 23
1. Lydia Elektronları............................................................... 23
2. Yunan Elektronları............................................................. 30
3. Kroisos Basımları............................................... 32
4. Pers Basımları...................................................................... 33
III. Arkaik Evre........................................................................... 34
1. Yeni Basım Tekniği.............................................................. 36
2. Yunan Ağırlık Sistemi........................................................ 38
IV. Klasik Evre............................................................................ 40
V. Etrüsk Sikkeleri.....................................................................-^47
VI. Geç Klasik Evre................................................................... 48
VII. Helenistik Evre................................................................... 55
VIII. Roma Sikke Basım ı.......................................................... 67
1. Roma Ağırlık Sistemi..................... 67
2. Roma Cumhuriyeti............................... 68
3. Roma İmparatorluğu.......................................................... ~-77
a. Metrolojik Gelişim..............................................................78
b. Ön Yüzün Yeni Rolü.......................................................... 80
4. Tiberius'dan Caracalla'ya Kadar.......................................... 81
5. Caracalla'dan Constantinus I'e Kadar............................. 100
6. Constantinus I'den M.S. 5. yy'a Kadar.............................. 110
a. Geç Sikke Birimleri......................... 111
b. Geç Roma ve Bizans Darphane Sistemi........................114
IX. Bizans Dönemi.....................................................................117
IX. Nümizmatiğin Teknik ve Bilimsel Esasları......................122
Kaynakça ve Yardımcı Kitaplar.................................................. 127
Dipnotlar........................................................................................ 128
ÖNSÖZ

Dostum Erol Atalay'ın 1985 yılının sonbaharında, Ege Üniver­


sitesi Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümünde
Antik Nümizmatiğe Giriş dersleri verme teklifi bana çok çekici
bir fikir geldi. Ben de, Erol Atalay'ın önerisi üzerine gönüllü ola­
rak 1987 kışında ders vermek üzere Sn. Dekan Prof. Dr. Gönül
Öney tarafından İzmir'e davet edildim.
Böylece bu amaca yönelik Türkçe bir metin oluştu ve biz daha
sonra bu çalışmayı yayınlanacak bir metin haline getirmeyi dıi-
şündük.Yazım işi oldukça ileri bir aşamadayken Erol Atalay'ın
1988 yılı Eylül 'ünde zamansız ölümü, az kalsın bu plandan vaz­
geçmeme neden olacaktı. Ancak "Nümizmatiğe Giriş"in başlatı­
cısı olan rahmetli dostumun anısını sürdürmek ve öğrencileri bu
yayından yoksun bırakmamak düşüncesiyle bu çalışmayı tamam­
lamaya karar verdim.
Vefakar dostuma ithaf ettiğim bu kitabı, Antikçağ kültürü ders­
leri okuyan Türk öğrenciler için kaleme aldım; çünkü kendi sağ­
lığında, öğrencilerin yararlanabileceği bu tür bir çalışmayı basıl­
mış olarak görmeği çok istemişti. Erol Atalay, bilimin çeşitli yol­
larla yayılmasına gönül vermiş bir kişiydi. Bu anlamda, amacım,
verdiğim dersler ve elinizdeki bu kitap yardımıyla nümizmatik
eğitiminin yaygınlaşmasına, Türk öğrencileri arasında nümiz­
matik eğitimi görme isteğinin artmasına ve böylece bu alandaki
boşluğun doldurulmasına katkıda bulunmaktır. Çünkü toprağın­
da milyonlarca sikke gömülü bulunan ve kültür mirası bakımın­
dan dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Türkiye'de ne ya­
zık ki nümizmat sayısı çok yetersiz kalmaktadır. İncelenmeden
miize depolarına kaldırılan sikkeler üzerinde vakit geçirilmeden
gerekli araştırmalar yapılmalıdır. Sikkelerin, daima aç olan bir
pazarı doyurmak amacıyla karanlık yollardan yurtdışına kaçırıl­

7
masını yalnızca güvenlik önlemlerini arttırarak ya da daha katı
yasal düzenlemeler ile önlemek olanaksızdır. Nümizmat sayısı­
nın artmasıyla yeterli biçimde incelenebilecek olan sikkelere, yal­
nız maddi değerlerinin değil, aynı zamanda geçmişin kültür mi­
rası olarak da daha fazla ilgi duyulacaktır. Bence birkaç "outsi-
der" yerine daha fazla insanın sikkenin ne olduğunu gerçekten
bilmesi en büyük ve en etkili korumadır. Nümizmatlar sikkeleri
yalnızca bir ödeme vasıtası olarak değil, bunları tarihi konuştu­
ran önemli belgeler olarak da değerlendirirler ve korumasını üst­
lenirler. Böylece olayın büyük kitlelere duyurulması ile sikkele­
rin yurt içinde kalması sağlanacaktır.
Diğer ülkelerin aksine, Türkiye toprakları, özellikle niimizmati-
ğin büyük bir çoğunluğunu da kapsayan, eşsiz bir kültür potan­
siyeli barındırdığı için, sayısız bilimsel araştırmaya yetecek de­
recede kaynağa sahiptir. Bu konuda gereksinimi duyulan büyük
yayınlar, uluslararası bir çerçevede düşünülmektedir. Türk mes­
lektaşlarımız da bu alanda sürekli var olmalıdırlar, bunun aksi
düşünüldüğünde yeri doldurulamayacak bir boşluk olacaktır.
Nümizmatiği tanıtma ve yaygınlaştırma çabalarıma yardımcı
olan Sn. Dekan Prof. Öney'e, Ege Ü., Edebiyat Fak. 'ne ve ders­
lerim için hazırlamış olduğum metnin düzeltilmesine değerli kat­
kılarından dolayı olan Sn. Sevim Ortaç'a, Sn. Mustafa Sayar'a,
Sn. Şehrazat Karagöz'e, Sn. Aksel Tibet'e, Sn. Feriştah Soykal'a
ve kitap haline gelmesi konusunda Arkeoloji ve Sanat Yayınlan'mn
gösterdiği çabaya teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Ayrıca ders­
lerime katılanlara da, nümizmatiğe ilginin artması ile ilgili ümit­
lerimi kuvvetlendirdiklerinden ötürü çok teşekkür ederim.
Önsözü bitirirken, yetkililerin, nümizmatik biliminin üniversi­
telerde öğrenim programlarına alınması için, ellerindeki tüm
olanakları kullanmalarını dilerim. Hele Türk meslektaşlarımın
nümizmat olarak uluslararası değer kazanıp, bu alanda Anado­
lu nümizmatiğini temsil etmeleri en büyük arzumdur.

Stefan K an oiese
8
GİRİŞ

Son zamanlarda, antik nümizmatiği çok iyi sunan modern (ör­


neğin; RobertGöbl1 ve Maria Alföldi'nin2) ders kitapları çık­
mıştır. Belli konulara geniş bir bakış sağlayan monografiler ise
zaten daha önceden vardı3. Bu kitaplar ayrıca, mükemmel re­
simleri ile de değer kazanmışlardır. Nümizmatiğin tümünü
kapsayan bol resimli iyi bir kitap da, Martin J. Price tarafın­
dan yazılmıştır*. Tüm bu araştırmacılar, Joseph Hilarius Eck-
hel5 ve E. Babelon6 gibi ünlü nümizmatların halefleridir.
Yunan ve Roma sikke koleksiyonları üzerinde British Muse-
um tarafından hazırlanan katalog ciltleri ile (o günden beri Vi-
yana’daki tanzim ve tasnif çalışmalarına7 da kısmen yer ve­
ren) Roman Imperial Coinage8 tasnif katalogları, bilimsel ça­
lışmalar için çok önemli kaynaklardır. Late Roman Bronze Co­
inage9adlı tasnif kitabının da özel bir anlamı vardır. VVolfgang
Hahn tarafından yazılan Moneta İmperii Byzantini10, bu ko­
nuda daha önce yapılmış tüm çalışmaları aşan mükemmel sis­
temi ile eşsizdir. Sayıları giderek artmakta olan sikkeler için
yol gösterici nitelikte olan Sylloge Nummorum Graecorum un
geniş kapsamlı malzemesi büyük bir hazinedir. Sikke bulun­
tuları12 ve büyük koleksiyonların13 yayınları, birbirine koşut
olarak çoğalmaktadır. Ancak bu kataloglarda yer alan malze­
menin büyük bir bölümünü, buluntu yeri bilinmeyen ya da
belirtilmeyen sikkeler oluşturmaktadır. Buna rağmen, sayıla­
rı oldukça fazla olan bu tür müzayede katalogları, içerdikleri
sikkelerin gerektiği gibi betimlenip resmedilmiş olmaları ba­
kımından, nümizmatlar için büyük önem taşımaktadır.

9
Yeni ama küçük boyutlu birkaç nümizmatik sözlüğünün dı­
şında14, Friedrich Schrötter'in çok kullanışlı olan eseri15 halen
vazgeçilemeyecek bir el kitabıdır.
Sabahat Atlan’ın Side kazılarında bulunan sikkeler üzerinde
yazdığı kitabı mükemmeldir, ancak bu çok kısa ve resimsiz
bölümleri ile, yalnızca Türkçe konuşan ve nümizmatiğin ya­
bancısı olan uzmanların yararlanabileceği bir eserdir'6. Diğer
çeşitli kitaplardan da bibliyografik ekte söz edeceğim. Bu ki­
tap özellikle Roma İmparatorluğu döneminde, Küçük Asya'da­
ki sikke dünyası ile Yunan ve Roma sikke basımlarının gelişi­
mini aydınlatmayı amaçlamaktadır. Etrüsk, Kelt ve Acheme-
nid gibi öteki araştırma alanlarına yalnız kısaca değinilmek­
te, diğerlerinden ise (örneğin Sasani ve Kuşan sikkeleri) hiç
bahsedilmemektedir. Anadolu topraklarında yer alan darp­
hanelerin varlığına ne kadar önem verdiğim bu eserde gözle­
nebilir: 1964 yılından beri Ephesos kazılarına bizzat katılıp,
özellikle Asya eyaletinin bu antik başkentindeki darphanenin
emisyonlarıyla uğraştığımdan, bunları bu kitapta tercihan
kullandım; çünkü Ephesos'taki gelişim, Küçük Asya'nın diğer
kentleri için de bir ayna teşkil etmektedir.
Buradaki amacım, kendi düşünce ve varsayımlarımdan -bun­
lar çoğu kez yalnızca Ephesos ile ilgili değildir- bahsetmenin
dışında, tanıtılan sikkeleri tarihsel, kültürel, ekonomik ve sos­
yolojik bir belge olarak sunmaktır. Öte yandan konunun met-
rolojik temelleriyle de ilgilendiğimden, bu tür verilere de za­
man zaman değinilmiştir.
Antik nümizmatikle uğraşanların aynı zamanda, eski Yunan
diline de hakim olmaları gerekmektedir. Bugünkü Türkiye'nin,
Roma İmparatorluğu devrinde ve daha sonra da Bizans dö­
neminde Yunanca konuşulan kentleri kapsaması nedeniyle,
bu kentlerin sikkelerindeki harfleri yalnızca okuyabilmek ye­
terli değildir; yazıtlar bazen de yalnız kısaltmalarla ifade edil­
diğinden, daha büyük bilgiye ihtiyaç vardır.

10
Kitabımı okuyan, antik nümizmatiğin gelişimi, temelleri ve
anlamı hakkında belli bir fikir edinecektir. Fakat bu, tıpkı yal­
nızca temel ders kitaplarının okunmasının yeterli olamayaca­
ğı gibi, bir nümizmat olmak için de yeterli değildir. Her bilim
dalının öğreniminde olduğu gibi, nümizmatikte de önce bir
giriş ve bir genel bakış, onun ardından da bilginin derinleşti­
rilmesi aşaması gelir. Ancak, bu şekilde kazanılan bilgi, ne ka­
dar geniş kapsamlı olursa olsun, buna deneyim eklenmezse,
boş bir teori olarak kalacaktır. Nümizmatikte de yeterli bilgi,
ası'l malzemeyle uğraşmakla ve uzmanlık bilgisi altında yapı­
lacak yoğun tasnif alıştırmalarından sonra edinilecektir.
Nümizmatiğin, sadece sikkeleri bir araya toplamak demek ol­
madığı, ancak onun yardımıyla yeni bilgilerin edinilmesi, es­
ki bilgilerin ise tekrar yorumlanabilmesine yarayan önemli bir
bilim dalı olduğunun bu kitapta görülebileceğini umut etmek­
teyim.

11
- I -
/

GENEL ESASLAR

I I- NÜMİZMATİK SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI


İlk önce "Nümizmatik" sözcüğünün ne anlama geldiğini araş­
tıralım: Aslen Yunanca olan nömos "kanun” ve nömisma "ge­
lenek, ölçü ve sikke" den gelen sözcük, sikke bilimi anlamına
gelmektedir. Sikkenin her türü ve biçimiyle uğraşmaktadır.
Sikke, belli bir ölçüye göre basılan madeni bir paradır ve ilkel
devirlerden beri geçerli olan trampa yöntemleri yerine, daha
kullanışlı bir değişim aracı olarak icad edilmiştir. Sikke, üs­
tündeki resim, işaret ve diğer sembollerin yardımıyla belli bir
değer taşır. Böylece damgalanmamış ağırlıkların aksine, sik­
ke ağırlığının devamlı kontrol edilmesi gerekmemiştir. Ağır­
lığından gelen değeri, damgalar yardımıyla garanti edilmiş­
tir. Sikkedeki damgalar, sikkenin kaynağını göstererek, şika­
yet olduğu zaman, en azından bu kaynağa müracaat yolunu
belirtmektedir.

1.2. METROLOJİK TEMELLER


Sikkenin kullanılmasından önce tüm ticaret, trampa yöntem­
leriyle yapılıyordu. Örneğin, bir inek satın almak isteyen, onun
yerine belki birkaç tane kuzu veya belli bir miktarda, tam tar­
tılmış maden vermek zorundaydı. Gümüş ya da altına sahip
olanlar ise, bunları belirli ağırlıklarda cepte taşımak zorun­
daydılar. Bu, çok erken devirlerden beri tam bir ağırlık siste-

12
minin gelişmesine yol açmıştır ve bu sistemle yüzyıllarca bü­
yük ve küçük çapta her türlü ticaret yapılabilmiştir. Ticaretin
daha iyi bir biçimde yapılması için, en erken devirlerden beri
kullanılan madeni parçaların, varlıklarının sikkenin ortaya çı­
kışında doğrudan etkili olup olmadıkları bilinmemektedir. Fa­
kat sikkenin icadı çok değişik tarihsel, ekonomik ve sosyolo­
jik koşullar gerektirmiştir. Öyle ki bu koşulların gerçekleşme­
sinden önce, sikkeye ihtiyaç duyulmadığını bir varsayım ola­
rak kabul etmek zorundayız. Bu, sikkenin ortaya çıkış tarihi
ile ilgili düşünceler bakımından gerçekten çok önemli bir çı­
kış noktasıdır.

I.2.a. MEZOPOTAMYA AĞIRLIK SİSTEMİ


Sikkenin temeli maden ağırlıkları olduğu için, dünyanın en
eski sistemlerine bakmamız gerekmektedir:
Tarih öncesi dönem Mezopotamya sında tüccarlar, arpa ve
buğday tanelerine dayalı ilk sistemi kurmuşlardır. 180 tane­
den bir siqlu, 60 siqlu’dan bir manu ve 60 manudan bir biltu
yapılmıştır.

1 biltu
60 1 manu
3600 60 1 siqlu

108000 180 3 1 gin-tur (küçük siqlu)

648000 10800 180 60 se (çekirdek-tane)

Bu sayılardan anlaşıldığı gibi, bu sistem seksagesimal basa­


maklarla yaratılmıştır. Adı geçen ağırlık adları, tümüyle as­
mak, tartmak" fiillerinden alınmıştır.

13
1.2. b. MISIR AĞIRLIK SİSTEMİ
Mısır sisteminin, ne çekirdekler ne de başka toprak mahsûlle­
rinden fakat yalnızca matematiksel kavramlara göre oluştu­
rulduğu anlaşılmaktadır. 10 kite veya 12 scty'den bir deben
ve 10 debenden bir sep elde edilmiştir. Bu yüzden deben, iki
anlamlı bir ünite olarak iki farklı ölçüyü kapsamıştır.

1 sep
10 1 deben
100 10 1 kite
120 12 1 scty

1.2. c. MEZOPOTAMYA'DAKİ FARKLI NORMLAR


Mezopotamya’daki ağırlık sistemi, hiç basit değildi. Arpa ve
buğday çekirdeklerinin, doğal yapılarından dolayı birbirleri­
ne olan oranları 6/5 dir. Böylece tek bir sistem içinde 2 farklı
ölçü vardır. Tüccarlar bunun dışında bazı gıda mahsûllerin­
de, arpa ve buğday gibi birbirleriyle belli oranlarda eşit olduk­
larını görmüşlerdir. Böylece, zeytinyağı, yumurta ve bal, son­
radan altın ve su bile sistem içine konmuştur. Bu karmaşık sis­
teme belki de -şimdiye kadar bilinmeyen- diğer doğal mah­
sûller de dahildiler. Başka bir ölçü de Mezopotamyalı tüccar­
lar tarafından bulunmuştur: 1 arpa manusunun hacmi, su ola­
rak tam 100 siqlu’nun ağırlığını vermektedir. 1 buğday manu­
sunun hacmi, su olarak aynen 100 siqlu arpa veya 83+1 /3 siq-
lu buğday vermektedir.Bu miktarın su hacmi, 100 siqlu buğ­
day ve bunların su hacmi, 138+ 8/9 siqlu buğday karşılığıdır.
(Tüm bu kurallar, tek kollu terazi yardımıyla bulunmuştur.)
Bu son sayı çok garip gelse de, antik kaynaklarda gerçekten
bahsedilmiştir: M.S. 400 yılı civarında yazan Priscianus, eski

14
A tina'da 1 0 0 :1 3 8 + 8/9 oranında bulunan iki talanton'un m ev­
cut olduğunu söylüyor. Bu kaynak, yeni çıkan m etrolojik b u l­
gular ü zerine hazırladığım yayınım için de çok önem li olup,
yukarıda bahsettiğim tezim i de desteklem ektedir.

D iğer doğal m ahsûller ile birlikte, liste şekline sokulabilen ve


kolayca anlaşılıp uygulanabilen bir ağırlık sistem i yaratılm ış­
tır. Ö rneğin; belli bir m iktarda bal ölçm ek isteyen biri, bilm e­
diği kendi bal ağırlığını bulm ak için listeye göre gerekli arpa
veya buğdayın çekirdek sayılarının yardım ıyla isteğini yeri­
ne getirebilm iştir.

Su2 Bal Yumurta Su 1 Yağ Altın Buğday Arpa

1161.3 1045.1 716.6 696.7 627.0 557.4 501.6 418.0 manu


19.3 17.4 11.9 11.6 10.4 9.2 8.3 6.9 siqlu

14.9 13.4 9.2 8.9 8.0 7.1 6.4 5.3 kite

Bu doğal sistemin, ilk önce Mezopotamya'da mı yoksa Mı­


sır'da mı geliştiği belli değildir. Fakat Mısır'da Mezopotamya
ağırlık ölçüleri kabul edilmemiş, yalnızca sistemin özü esas
alınmıştır; Mısır'daki gibi matematiksel ve entellektüel bir ev­
rime sahip olmayan Mezopotamyalı tüccarların, sistemin ge­
lişiminde alıcı olarak değil, verici olarak varsayılmaları gerek­
mektedir. Mezopotamya ve Mısır’daki ağırlıklar birbirlerinin
karşıtı bir oran göstermektedir. Ortak ticaretin böylece biraz
zorlaşmasına karşın bu gerçek, özel bir nedenden de kaynak­
lanmış olabilir. Ne de olsa, 1 Mezopotamya buğday manusu,
70 Mısır altın külçesi karşılığıdır. Genelde her 35 Mısır ağırlık
birimi, her 27 Mezopotamya birimine eşittir.
M.S. 2. yy. yazarlarından Pollux, eski Atina talanton’u ile di­
ğer sistemler arasındaki oranları bize bildirmektedir: ona gö­
re, bir Mezopotamya biltu'suna 70, Mısır büyük sep'e 15, Su­

15
riye birimine 45 ve Kilikya (= belki Hitit?) birimine 30 tane
Attik mna eşdeğer gelmiştir. 1 mna 430 g. olarak kabul edilir­
se, diğer birimler bu temelden hesap edilecektir. Pollux'un ifa­
desinden anlaşıldığına göre, bunların buğdaya ait olması ge­
rekir. Buğday en önemli gıda maddesi olduğu için, bu doğal­
dır. Yukarıdaki listede gösterilen değerler, Pollux'un hesabına
göre elde edilmiştir:
15 Attik mna = 1 Mısır sepi = 6.450 g. (=gerçekten 10 sep; kite 6.45)

70 Attik mna = 1 Babil biltusu = 30.100 g. (manu 501.66 g.)

I.2.d. AĞIRLIK BİÇİMLERİ


Mezopotamya ağırlıkları genelde çekirdek veya fıçıcık biçi­
minde, bazen de ördek şeklinde yapılmıştır. Kullanılan başlı­
ca madenler, hematit ve granit idi. Mısır ağırlıkları, mantara
benzerler ve çoğunlukla da bazalt ve dioritten yapılmıştır.
Prehistorik devirlerde diğer maddeler de belli biçimlerde ve
belli ağırlıklarda üretilmiştir. Örneğin; demir, mızrak şeklin­
de. Dökülen, kesilen veya başka bir yöntemle işlenen her mad­
denin, belli bir ağırlığa göre imal edildiği tarafımdan saptan­
mıştır. Almanca'da Hacksilber olarak adlandırılan "yarılan gü­
müş", bu alanda çok önemlidir: biçimli bir üretim için öngö­
rülen ham maden, keser ile küçük ve kullanışlı parçalara bö­
lünerek belli ağırlık birimleri elde edilmiştir.
Kıbrıs'ta bulunan birkaç Elektron (altın ve gümüş karışımı)
nuggeti (topağı) sikkeleri erken dönemlerde de varmış gibi
göstermektedir. Enkomi'de çıkan ve M.Ö. 1100 yılı civarına ta­
rihilenen topaklar, yüzyıllar sonra Küçük Asya'nın batısında
bulunan Elektron sikkelerine benzemektedir. Fakat bunun gi­
bi örnekler Kıbrıs'ta ve diğer yerlerde sikke olarak değil, sırf
ağırlık birimleri olarak kullanılmışlardır. Daha önce de anlat­
tığım gibi, sikke gereksinimi duyulmamış, bunun yerine iyi

16
ayarlanmış elektron ve ona benzeyen diğer madenler yeterli
bulunmuştur. Para yerine kullanılabilecek maddeye ise daima
ihtiyaç duyulmuştur.

1.3. ERKEN SİKKE TEKNİĞİ


Şimdiye dek ağırlıkların gelişimini gözden geçirdik. Bundan
sonra, esas konumuz olan nümizmatiği incelemeye başlaya­
lım. Bu konuya Kıbrıs'taki elektronlar, ideal bir köprü oluştur­
maktadır: çünkü Küçük Asya’da ve özellikle Lydia'da bulu­
nan doğal elektron yataklarının zenginliğinin yanı sıra, bu ma­
denin kolayca ayarlanabilmesi, doğal olarak, yapay üretime
yol açmıştır.
Antik ham sikkelerin üretilmesi ile ilgili pek çok şeyi bilme­
diğimiz için, nadir buluntulara ve varsayımlara bağlıyız. Ele
geçen döküm tablalarından (Çizim 1) belli bir fikir edinmiş ol­
mamıza rağmen bu, yeterli değildir. Sikkelere şekil verecek
delikli kil tablada, eritilmiş madenden dökülen ham sikkeler,
iyi ayarlanmış olamazlar. Resimde gösterilen yöntem, daha
geç bir evreye ait olmalıdır. Erken devirlerde ise başka bir yön­
tem kullanılmış olmalıydı. (Çizim 2) Tek tek tartılan ve eriti-

DÖKÜM B A C A L A R I

Çizim 2. Tek tek dökiim yöntemi: Her sikke


için belli bir metal miktarı tartıldıktan sonra
eritilip dökülür.

17
ÖN Y Ü Z Ü ARKA YÜ ZÜ

KENAR

Çizim 3. Sikkenin bilimsel bölümleri

len maden, kil çukurlarına dökülmüş ve böylece bu yöntem­


le her ham sikkeye istenilen ağırlık verilebilmişti. Erken dö­
nemden elimize ulaşan sikkelerin çoğu oldukça iyi ayarlan­
dıklarından, çizimde gösterildiği gibi bir yöntem kullanılmış
olmalıydı.

I.3.a. BİLİMSEL BİR NESNE OLARAK SİKKE


Genel bir giriş içinde sikkenin bölümlerinin tek tek tanıtılma­
sı gerekir. Sikke genelde yuvarlak bir madeni disk olduğun­
dan, iki yüzü vardır: ön ve arka yüz (Çizim 3.) Ana yüz, her
zaman ön yüzdür; burada sikkenin tek (ya da) en önemli ka­
rakteristik ifadeleri yer almaktadır. Ön yüzde en azından bir
resim bulunur. Bunun yanında veya etrafında bir yazı da (le-
jand) bulunabilir. Ön yüzde diğer işaret ve semboller de gö­
rülebilir, ama buna nadiren rastlanmaktadır.
Arka yüzde ilk önce -biraz sonra göreceğimiz gibi- yalnız bir
çukur vardı. Bu çukurun içine resim veya benzeri semboller

18
oyulabiliyordu. Daha sonra, çukurun yerini, ön yüzdeki gibi
ikinci bir resim almaya başladı. Bu resim, ön yüzdeki tasvire
ek olarak anlaşılmalıdır. Resmin etrafında onu açıklayan bir
yazı, (ön yüzdeki tasvir ile ilişkilidir) arka yüzde de diğer tüm
işaretler bulunmaktadır. Bunların açıklanması için (ki bu, ön
yüz için de geçerlidir) sikkenin yüzeyi, sağ ve sol alanlara bö­
lünmektedir. Genelde yalnız arka yüzde mevcut olan alt kı­
sımdaki bölüm, adlar (yani hükümdarların, memurların ad­
ları), darphaneler ya da değer sayıları için kullanılmıştır.
Sikkenin dış kenarı, antik nümizmatikte büyük rol oynamış­
tır. Helenistik dönemlerden itibaren, bazen darphanede çen-
tiklenmiş kenar, özellikle madenin aşınmasına karşı bir önlem
olarak görülmüştür.
Sikkenin tanımında bir ayrıntı daha önem kazanmaktadır: Sik­
ke basımı, yüzyıllar boyu aynı yoğunlukta yapılmıştır. (Çi­
zim 4). Bu bakımdan arka yüzler çapraz konumdadır. Ön yüz
saat gibi kabul edilirse, sikke iki parmak arasında tutularak,

ÖN Y Ü Z Ü AR KA YÜZÜ
12 12

Çizim 4. Sikkedeki yüzlerin "Saat konumu" (İ.Ö. 4. yy ’ın bir Ephesos örneğine
göre): Arka yüzdeki damganın konumu ön yüze göre tarif edilir.

19
çevirildikten sonra arka yüzün yönü, ona göre (yani ön yüz­
deki saat konumuna göre) tespit edilmektedir.

1.3.b. BASIM TEKNİĞİ


Erken basım tekniğinin şöyle bir gelişme gösterdiği düşünül­
mektedir: İlk önce doğal maden külçesi (elektron), normal ağır­
lığına göre kullanılmıştır. (Çizim 5) Her örneğin, teker teker
ve tekrar tekrar tartılması gerekmiştir; sonradan bu doğal to­
paklar eritilip, belli bir ağırlığa göre ayarlanmıştır. İnsan eli
karıştığı andan itibaren şüpheli basımlar yapılmaya başlan­
mıştır - özellikle doğal elektronun yerine, metalürji teknikle­
riyle elde edilen gümüş ve altın kullanarak sikke basıldıktan
sonra, bunları herkes kontrol etmeye başlamış ve bunun için
de antik çağda ünlü olan Lapis Lydius taşı kullanılmıştır, fa­
kat bu da yetmemiştir. Bu nedenle sivri bir çivi ile sikkede bir
çukurluk oluşturulmuştur. Bu kontrol vuruşu, aslında sadece
özel bir yöntem olarak kral ve soyluların hâzinelerinde uygu­
lanmıştır. Böyle bir kontrol vuruşu sırasında maden külçesi,
vuruşun etkisiyle fırlayacaktır. Bunun engellenmesi için bir
altlığa temas etmesi gerekmektedir. Sikkenin altına bu iş için
konan demir levhadaki izler sikkeye de çıkıyordu. Belki lev-

Çizitn 5. Erken elektron basımlarının biçimleri: ti) Doğal veya dökülmüş topak,
b) Çekiçle vurulmuş topak, c) Çiviyle vurulmuş topak, d-f) Çeşitli altlıklarda
basılan topaklar.

20
haya ilk önceleri basit hatlar oyul­
muş daha sonra belirli tasarımlar,
kazınmış ve sonunda gerçek an­
lamda resimler çizilmeye başlan­
mıştır. Fakat bu son aşamada res­
min fonunda yine ağ gibi çizgiler
bulunmaktadır; herhalde bunu ge­
leneğe bağlılıkla açıklamak gereke­
cektir. DAMGA
ÇİVİSİ
İlk basımlarda yalnızca üç temel
öğe rol oynamaktadır: ham sikke,
damga çivisi ve çekiç. (Çizim 6)
Sert bir altlıkta duran maden topa­
ğına ucu törpülenmiş çiviyle bir vu­
ruşta çukurluk oluşturulmuş, topa- Çizjm 6 m (fgk kişm) basım
ğm içine gömülen çivi ucu, made­
nin saf olup olmadığını göstermeye yaramıştır. Öte yandan,
çivi ucunun biçimi, "darphane' nin tanımlanabilmesi için de
kullanılabilmiştir. Çok küçük maden topaklarının dışında da­
ha büyük olanlarda iki ya da üç vuruş izi görülmektedir. Bun­
lar bazen bir tek çiviyle vurulduğu için tek aşamada basılma-
dıkları belli olmaktadır. Birçok örnekte iki (genelde kare bi­
çimli çivi izleri, modern bilim tarafından Quadratum İncusum
olarak adlandırılmaktadır.) çukur (Çizim 7) birbiri üzerine bin­
dirilmiştir.
Resim 1. Lydia'da basılan elektron­
larda görülebilen incusum’lar, hem
kullanılan çivi uçlarının iz ve şekil­
lerini, hem de her iki vuruşun konu­
mu ve sonucunu oldukça iyi göster­
mektedir. Diğer elektronlarda görü­
f len incusum’lar ise, daha az derin
3
olabilmektedir. Ama çivinin amacı­
Çizim 7. Çifte damga basımı: İki
çivi birbiri ardınca basılır. nın, topakta daha derin bir çukur aç-

21
mak olduğu anlaşılmaktadır. Böy-

O lece kontrol çivisi olarak da adlan-


dırılabilen damga ya da damgalar
vurulduktan sonra, elektron topa­

O ğı çevrilip ön yüz için seçilen dam­


ga basılmıştır. (Çizim 8) Bu iki aşa­
malı basım yönteminde, daha ön­
ce basılan yüze, ikinci aşamada ba­
zen biraz dokunulmuş olması, bu
varsayımı desteklemektedir. Ama
bu temas, yalnızca topak sert bir
Resim İ altlıkla basıldığı taktirde oluşmakta­
dır: yumuşak bir altlık ise (örneğin, kumla dolu bir deri yas­
tık) böyle bir değişime yol açmamaktadır.

Çizim 8. İki aşamalı basım yöntemi (Elektron ve Kroiseios ’larda): Arka yüzdeki
damga vurulduktan sonra sikke çevrilir ve ön yüzdeki damga vurulur.

22
-II-

EN ESKİ SİKKE BASIMI

II.I. LYDİA ELEKTRONLARI


Yukarıda sözü edilen tekniği Lydia sikkelerinin çoğunda gör­
m ekteyiz. Bunlarda in cu su m 'lar birbiri ardınca vurulduktan
sonra, sikke çevrilerek ön yüze arslan başı figürü basılm ıştır.
R esim 2.

Ön yüz Arka yüz

Sert olmayan bir altlık kullanılarak gerçekleştirilen bu işlem,


genellikle arka yüzde hiçbir değişikliğe yol açmamıştır.
İlk ortaya çıkan sikkelerde, ön yüzde yer alan işaret ya da re­
simler büyük bir olasılıkla klan, kral, hanedan ya da bey ar­
malarıydı. (Çizim 9) Çünkü İ.Ö. 600 yılı civarında sikke bas­
ma hakkı, yalnızca yöneticilerin tekelindeydi ve kentlere öz­
gü bir simge yoktu. Kent simgeleri, ancak aristokrasilerin ye­
rini demokrasilere bırakmasından sonra kullamlabilmiştir.
Elektronlarda mevcut olan işaret, arma ve resimlerin sayısı o

23
O. Y. A . Y.

Çizim 9. Elektron sikke basımı: Önyüzde, KlanlHanedan/Kral/Beyvb. arması;


arka yüzde, çivi izleri (örneğin iki farklı çividen üç vuruş).

dönemde sikke basabilecek olan kentlerin sayısından fazladır.


Arslan resmi ya da en azından protomu (ön kısmı) ve başı,
Lydia krallığına özgüdür. Lydia kralı, aynı zamanda bir ars­
lan klanının şefi idi. Öte yandan, erken elektronlarda görülen
arı motiflerini Ephesos ile ilişkili saymak çoğu zaman doğru
değildir.
Arka yüzdeki vuruşlar tek, çift ve üçlü olabilmektedir: böyle­
likle sikkenin değeri anlaşılabilmiştir. Stater adındaki büyük
birimde ve onun yarısında üç çukur, trite (üçte bir) ve hek-
te de (altıda bir) iki çukur, daha küçük birimlerde ise tek çu­
kur bulunmaktadır.
Sikkenin ortaya çıkışı için kesin bir tarih vermek mümkün de­
ğildir. Çünkü sikke (yukarıda gördüğümüz gibi), ağırlıklar­
dan gelişmiş ve uzun zaman ağırlık olarak kullanılmıştır. Bu
tez, nümizmatlar tarafından kolay kolay kabul edilmemekle
birlikte, bir gerçek olarak görülmelidir. Geleneksel kanıya gö­
re metal diskin sikke niteliği, ham maden topağına birinci vu­
ruşla başlamaktadır. Ama bu vuruş, salt bir kontrol işlemi ola­
rak düşünülürse, söz konusu örneklerin klasik sikke olarak

24
kabul edilmemeleri güçleşir. Öte yandan, gerçek sikke aşama­
sına götüren yöntemlerin, nereden kaynaklandığını kesin bir
şekilde söyleyebiliriz. Antik bir kaynağa (Pollux) göre ilk sik­
ke, kral Midas’la evli olan Kyme’li Hermodike tarafından ba­
sılmıştır: tarih olarak bu kişilerin bizi İ.Ö. 7. yy.'m başına gö­
türmesi yüzünden bunu asıl sikke ile bağlantılı görmek müm­
kün değildir. Bu olayın arkasında bence çok değişik bir ger­
çek yatmaktadır: Phrygia krallığı, en parlak döneminde, batı­
sındaki denize kadar uzanmak istediğinden, Kyme gibi önem­
li limanlar, bu krallığın dikkatini çekmiş olmalıdır. Paktolos
çayında geçen ünlü banyo öyküsünde altından bedenini yıka­
yan Midas mythosu, Hermos (Gediz) bölgesindeki altın ma­
denlerinin kesinlikle Phrygia Krallarına ait olduğunu göster­
mektedir. Phrygia ran Kyme ile "evlenme" öyküsü ise zengin­
liğin dışarıdan gelen belirli bir etken ile birleştiği anlamını ver­
mektedir. Bu etken yalnızca dışarıdan, yani deniz üzerinden
gelen doğudaki bir ağırlık sistemi (1.2) olabilir. Bu yüzden dam­
gasız olan basit elektron topakları, 7. yy.'m başlarına tarihlen-
melidir. Onlardan sonra ilk basılan örneklere dek uzun bir sü­
renin geçtiğini söyleyebiliriz.
Bu yüzyılın başında, Ephesos'da Artemision'un erken yapı
katlarında bulunan elektron sikkeler, burasının, sikkenin be­
şiği olmasa bile en azından ilk sikke basımlarının gerçekleşti­
rildiği çok önemli bir merkez olduğunu göstermektedir.
Artemision'da İngiliz hafirleri tarafından ortaya çıkarılan sik­
kelerin kazı raporunda verilen kesin buluntu yerlerine bakıl­
dığında, bu elektronların kasıtlı bir biçimde buraya gömüldü­
ğü belli olmaktadır. Ele geçen sikkeler çok çeşitli tiplerden
oluşmaktadır. Gömme işleminin aynı anda yapılmış olması­
na karşın aralarında damgası olmayanlardan ("Hermodike to­
pakları") çok gelişmişlere dek birçok değişik tipler vardır.
Daha önce gördüğümüz gibi, gelişmenin belli bir noktasında,
taramalı olan alana asıl resimler konmuştur.

25
Resim 3 (Bazı örneklerde, karşı kar­
şıya duran horozlar, taramalı fonda
görülmektedir.) Büyük boyutlu sik­
kelerde resmin tümü görünürken, da­
ha küçük olanlarda yalnız bir kısmı
görülebilmektedir: Bu bütün basım­
lar için tek bir damganın kullanıldı­
ğını gösterir. Böylece çok küçük sik­
kelerde, tüm resmin yerine -örneğin,
yalnızca bir horoz başı- yer almakta­
dır. Bu örnekler erken basım tekniğinin önemli özelliğine ışık
tutmaktadır. Artemision'da çok sayıda Lydia sikkesi de bu­
lunmuştur:
Resim 4. Her tipten yeterli örnekleri
mevcut olup bunların hem ilk hem de
sonraki arslan tasvirli serilere ait örnek­
ler vardır. İlk serilerde arslanın burnu­
nun üstünde dört ışınlı, siğil gibi bir çı­
kıntı bulunmaktadır. Bu, gerçekte, ars-
lanın kükremesi sırasında kalkan kaşla­
rının üsluplaştırılmış şeklidir. İkinci seride bu siğil küçülüp,
ışınlı bir topa dönüşmüştür. Bazı sikkelerde arslan başının
önünde bir yazı görülür: yazı, Lydia alfabesi ile yazılmıştır ve
bilim adamlarını çok uğraştırmaktadır.
Resim 5. Yukarıdan aşağıya doğru okunması gereken harfler,
FALFET olarak anlaşılmalıdır. Bu ibarenin Lydia kralı Alyat-
tes ile ilişkili olduğu sanılmaktadır. Bu yazılı tip, esasen, çifte
arslan başını içeren bir damga idi. Ho­
roz örneğinde de belirttiğimiz gibi, tek
bir damga, daha küçük topaklara da vu­
rulmuştur: Böylece Lydia sikkelerinde
adı geçen isim, bir sikkede sağ, öbür sik­
kede sol kenarda bulunmaktadır. Tam
bir örneğin (stater'in) şimdiye dek eli-

26
mize geçmemiş olması yüzünden, yazının tümünü bileme­
mekteyiz.

Lydia sikkelerindeki arslan başlarına bakarak, bu sikkelerin


gelişim sürecindeki çeşitli aşamaları saptayabiliriz. Dört ışın­
lı siğilli tipi, en küçük ayrıntılarına dek Orta Asur çağındaki
arslanlara benzetebiliriz.

Resim 6. Özellikle aşağıya sarkan ye­


le, ayırtedici bir öğedir. İkinci Lydia
serisinde ise yele, yukarıya kalkıktır
ve bunun benzerleri Babil’deki İştar
kapısında bulunmaktadır. FALFET'li
sikkelerde hem aşağıya sarkık hem
de yukarıya kalkık yeleyi görmekte-
yiz: yazıtlı tip, böylece birinci seriden
ikinci seriye bir geçiş olarak kabul edilmelidir. En geç örnek­
lerde, arka yüzdeki vuruşlarla birbirine bağlanan başka bir ya­
zı görülmektedir. Elimizde bulunan iki örnekte yalnız -RKA-
LIM yazısı okunabilmektedir. Lydia krallarının arasında böy­
le bir ismin bulunmamasından dolayı, FALFET’i bile Alyat-
tes’e bağlamak istemeyen meslekdaşlarımız vardır. Elimde hiç­
bir kanıtın bulunmamasına karşın, -RKALIM ibaresinin arka­
sında Kroisos ( Rkas ’?) adının saklı olduğunu uygun bir var­
sayım olarak düşünüyorum.
Genelde Kroisos a bağlanan arslan protomunu gösteren sik­
keler, Lydia sikkelerinin sonunda yer almaktadır. Fakat bun­
ların hiçbirinde yazı yoktur.
Resim 7. Artemision'da çok ilkel -bir anlam­
da barbarca" denilebilecek- bazı örnekler
ele geçmiştir. Bu tip, çok kaba bir arslan pen­
çesini göstermektedir. Çok küçük ve çok sa­
yıda olan sikkeler, nümizmatik biliminde
geçerli bir kurala göre, yani kaynağından
daha uzağa götürülmemesi nedeniyle, Ep-

27
hesos'a ait olmalıdırlar. Küçük topaklarda yer alan arslan pen­
çesi biçimini diğer örneklerle karşılaştırırsak Malatya’daki ka­
bartmalarla da çok yakın bir benzerlik buluruz.
Pençeli sikkelerdeki incusum'lardan biri, Lydia sikkelerinde
de görülmektedir.
Resim 8. Bu vuruş erken dönem serisinden beri vardır. Bövle

bir bağlantı, pençeli tiplerin de Sardes’te basılmış olduğunu


göstermektedir. Buna karşın yukarıda bahsedilen nümizma-
tik kuralını düşünerek başka bir gerçeği de hesaba katmamız
gerekir.
Çoktan beri Lydia'nın etki alanında bulunan Ephesos bölge­
sinde, I.O. 7. yy.'ın sonunda yönetimi ele geçirilen tiran, Sar-
des yanlısı bir politika izlemiştir. O zamanki tiran Meles, Lydia
kralı Alyattes'in damadıydı. Bu bakımdan Ephesos için bası­
lan sikkelerin, Sardes’te darbedilmiş olmaları bizi şaşırtma-
maktadır. Bu kanıt daha önce de gördüğümüz bir gerçeği des­
teklemektedir. Buna göre, Ephesos'un simgesi olan arı, erken
devir sikkelerinde yoktur. Çünkü Meles, kendi hanedanı adı­
na sikke bastırmış olup tanrıçanın simgesini kullanmamıştır.
Üstelik Meles'in akropolisi, Artemision'un çevresinde değil,
Koressos olarak adlandırılan bir tepede yer almıştır. Öte yan­
dan Meles, ayrı bir arma yerine, Alyattes'in damadı olarak
Lydia armasının bir parçasını (yani yalnızca arslanın pençesi­
ni) kullanmak için izin almıştır.
1986 yılında Artemision’da yapılan kazı sırasında küçük bir
sansasyon olarak 7 tane elektron daha elimize geçmiştir. Ara­
larında pençe figürlü bir örnek de vardır. Ama ben, üzerinde

28
karşılıklı iki erkek domuz başının görüldüğü bir örneği özel­
likle vurgulamak istiyorum : başlarının arasındaki harf ka­
lıntıları -FETA- olarak okunabilecektir. Başka bir örnekle bir­
likte şimdiye dek, -FETAL- belli olmuştur. Bu isim parçasının
önüne FAL- koyarsak, FALFETAL(im?) ile yine Alyattes orta­
ya çıkmaktadır, "-lim-" son hecesinin Lydia dilinde mülkiyeti
ifade etmesi, bu tür yazıtlar taşıyan sikkelerin belli bir kişiye
ait olarak darpedildiklerini belgelemektedir. Bu alanda son
söz kesinlikle söylenmemiştir. Çifte domuz başlı sikkeyi de
Alyattes e ait olarak görürsek, bu, onun, aynı zamanda domuz
klanının şefi olarak görülmesi gerektiğini gösterir. Ephesos’un
kuruluş öyküsünde rol oynayan erkek domuz motifi bu ko­
nuda çok önemli bir ipucu olarak görülebilmektedir.
Bilindiği gibi Artemision da her tür altın gümüş ve kıymetli
objeler bulunmuştur. Bunlar arasında küçük bir altın tanrıça
heykeli, özellikle dikkatimizi çeker: çünkü bu, tam 1 + 1/2 sta-
terin ağırlığında (21 g.) olup, binlerce diğer örnekle birlikte,
bu tür eserlerin, her zaman belli bir ağırlığa göre üretilmiş ol­
duklarını göstermektedir.
Elimizde birkaç örneği bulunan çok ünlü ve aynı zaman son
erece tartışmalı bir sikke tipinde sağa doğru bakan bir geyik
bulunur. Üstünde sağdan sola doğru, PHANOS EMİ SEMA
yazılıdır.

Resim 9. Bu, bugüne dek "ben Phanos’un işaretiyim" diye an­


laşılmıştır. Böylece Lydia sikkelerinde olduğu gibi burada da
bir mülkiyet biçimi, yani sikke­
nin sahibi veya sikkeyi yaptıran
söz konusudur. Çok kısa bir sü­
re önce yayımlanan bir makale­
ye göre Phanos, Phanai kenti ol­
malıdır. Daha önce geyikten
dolayı Ephesos'a, şimdi ise filo­
lojik nedenlerle Phanai'ye ait ol-

29
duğu düşünülen tipin yorumunu henüz daha tam olarak ya­
pamadık. Phanai'ye aitse bir kentin adına basıldığı için sikke
daha geç bir döneme (İ.Ö. 500 yılına doğru) tarihlendirilme-
liydi. Fakat geyik motifi bir şehir arması olarak ortaya çıkma­
dığı için, bu açıklama yeterli değildir. Phanos basımının, ya­
zılı Lydia sikkeleri gibi bir aristokrat tarafından yaptırıldığı
daha olası görünmektedir. Phanos sikkesinin arka yüzünde
üç tane farklı in cu su m vardır. Bunların kafes biçiminde tara­
malı olması, eskiden tanmabilmeleri için rol oynamıştır.

II. 2. YUNAN ELEKTRONLARI


Elektonlarda yüzlerce tipe rastlanır. Gün geçtikçe yeni yeni
tipler ortaya çıktığından, gelecekte daha zengin bir tip dağar­
cığıyla karşı karşıya kalınacağı düşünülebilir.
R esim 10 a-b. Genelde İ.Ö. 7. yy.'m son çeyreği ile Kroisos ça­
ğı arasına tarihlendirilen erken elektronlarla, genel sanatın ge­
lişimi de takip edilebilmektedir. Böylece iki örnekte, tam ar-

30
kaik bir teke protomu ve sola doğru bakan arslan başı görül­
mektedir: bu son tip, nümizmatlar tarafından Phokaia basımı
olarak kabul edilmektedir. Fakat ağırlığından dolayı bu sik­
kenin Eski Smyrna'ya ait olabileceğini de düşünebiliriz.
Genellikle elektron sikkeler ağırlık açısından, üç grupta sınıf­
landırılabilir: Lydia-İonia (Miletos, Fenike ya da Babil), Pho­
kaia ve Samos sistemi olarak adlandırılan sistemlerin, aslında
tek bir sistem olduğu görülmektedir. Svvastika (gamalı haç:
arslan gibi bir güneş sembolü) tipinde hem Lydia hem de Pho­
kaia ağırlıklarına uyan örneklerin çok sayıda bulunması ne­
deniyle, bu bütünü başka bir açıdan yorumlamamız gerek­
mektedir. Tek bir sistem olarak kabul edilirse, ilginç bir sonuç
ortaya çıkar; çünkü böylece tam birimden 1/144'e kadar 22 ta­
ne ağırlık basamağı ortaya çıkmaktadır. Araştırmalarıma gö­
re, adı geçen "farklı" sistemler, aslında Mısır sisteminden kay­
naklanmaktadırlar. "Lydia" grubundaki stater, 14.333 g.'dır;
"Phokaia" grubundaki birim ise 16.12 g. ağırlığında olduğun­
dan, bunların Mısır altın ve yağ birimleriyle bağlantılı olma­
sı gerekmektedir. Diğer ürün birimleri de mevcut olabilece­
ğinden Mısır sisteminin elektronlar için tümüyle kullanıldığı
bir gerçek olarak görülmektedir. Erken basımlarda, her arının
Ephesos kaynaklı olduğunu düşünmemek gerektiğini öğren­
miştik. Fakat bazı (genelde saf olmayan, yani altını az, gümü­
şü çok olan) elektronlarda görülen basit arı tipini, Ephesos ba­
sımı olarak kabul edebiliriz.

Resim 11. Arıyı yana doğru yürür


biçimde gösteren diğer bir tip ise ola­
sılıkla kente ait değildir. Buna göre
resimdeki basit arı tipinin elektron
basımı döneminin sonunda, yani
Kroisos zamanında basılmış olduğu
ortaya çıkmaktadır.

31
II.3. KROİSOS BASIMLARI
Eski Lydia derebeylik sistemini tümüyle değiştiren Kroisos,
yerel aristokratik hükümetlerin yerlerini demokratik yöneti­
me bırakmalarını kolaylaştırmıştır. Buna bağlı olarak da, kent
armaları yaygın bir biçimde sikkelerde yer almıştır. Özellikle
Kroisos tarafından kuşatılan Koressos, savunma hareketi ola­
rak akropolisi bir halatla Artemis tapınağına bağlandıktan son­
ra, ancak Ephesos adı altında tanrıçanın kutsal şehri olmuş­
tur.
Sırtları birbirine dönmüş biçimdeki boğa ve arslan protomla-
rını gösteren elektron bir stater böylece iki klan hayvanını bir­
leştirmektedir. Boğanın eski Phrygia'ya ait olduğunu tespit
edebiliriz; Mezopotamya kaynaklarına göre Muşki olarak ad­
landırılan Mita'nın (Midas) halkı, Yunanca möschos ile "boğa
halkı" anlamına gelmektedir. Lydia arslanı ile birlikte duran
boğa da öyle görülebilmektedir: Kimmer saldırısı sırasında or­
tadan kalkan Phrygia Krallığı (Midas o zaman boğa kanı içe­
rek intihar etmişti) daha sonra Lydia’nın egemenliği altına gir­
miştir. Ve iki klan artık birleşmiştir.
Resim 12. Ünlü Kroiseios sikkelerinde bu iki hayvan, yeni bir
duruşta karşımıza çıkmaktadır, karşı karşıya duran arma hay­
vanları, soldan sağa bakan arslanın, boğaya hakim olduğunu
göstermektedir. Kroisos çağma tarihlenebilen sikke basımın­
da, elektrondan vazgeçildikten sonra, hem altın hem de gü­
müş ayrı ayrı kullanılmıştır.
Bu olgu, Lydialılar'ın altın ve
gümüşten ayrı ayrı sikke bas­
tırdığını yazan Herodotos ta­
rafından da doğrulanmada­
dır.
Kroiseioi, ağırlıklarıyla yine
Mısır sistemine uymaktadır.
10.75 g.'lık sikke, Mısırlı çifte

32
arpa biriminin karşıtıdır. İkinci bir aşamada Kroisos, altın sik­
kelerini 8.06 g.'a düşürüp Atina'da kullanılan ağırlıklara uya­
bilecek bir orana getirmiştir.

II.4. PERS BASIMLARI


Kroisos'un ağırlık reformu, Kroiseioi’e göre basılan Pers da-
rik'lerine bile etki etmiştir. Diz çökmüş, ellerinde mızrak ve
yay tutan kralı gösteren sikkeler, batı ile yapılan ticaret için
basılmıştır.

Resim 13. Bu nedenle Achemenid çağında kullanılan Mezo­


potamya sistemi yerine, batıda geçerli olan Mısır sistemi ter­
cih edilmiştir.
Dareikos adı, ya Darius ya da Pers altını sözünden gelmekte­
dir. Fakat yeni bir yorumumda, darik ile drahmi arasındaki
benzerliği (d-r-k) tartışmalı olarak görmekteyim.
Darik'teki kral biçimi zamanla değişmiştir. Kral artık okçu ola­
rak gösterilmiştir. Bunun dışında hiç başka bir tip kullanılma­
mıştır. Böyle tutucu basımlar, hemen tanınabilmesinden dola­
yı dış ticarette çok rağbet görmüştür.

33
/
-III-

ARKAİK DEVRE

Attika'da İ.Ö. 6. yy.’da görülen Küçük Asya sikkelerine ben­


zeyen örneklerin (yani değişik armalar taşıyan tipler) ardın­
dan, demokrasi çağı ile birlikte, özellikle gümüş sikkeler de
basılmaya başlanmıştır.
Genellikle, artık ön yüzde şehrin arması, bazen de kent ismi­
nin baş harfi (inisyali) yer almaktadır. (Çizim 10) Örneğin, Ke-
os adasındaki Koressia'nın sikkelerinde -K- harfi yerine arka­
ik koppa ve mürekkep balığı motifi görülmektedir. Arka yüz­
de basit çivi yerine, muntazam bir şekilde oyulan incusum

Ö.Y. A.Y.

M .Ö
6.yy

Çizim 10. Arkaikpimiiş sikke biçimi (Keos Adası'ndaki Korcssia'da basılmış


bir örneğe göre): Ö.y'de kentim simgesi ve adının ilk harfi, a.y. 'de quadrum
incusum (oyulmuş kare).

34
damgası yer almaktadır. Bunun gibi yel değirmeninin kolla­
rına benzeyen kareler, gerçekte swastika ve güneş sembolünü
göstermekte olup, Aigina adasında bulunmaktadır. Bunu ar­
kaik Ephesos sikkelerinde de görebilmekteyiz: ön yüzdeki arı
motifi yanındaki E $ harfleri, kentin adını göstermektedir.
R esim 14. Daha sonra Ep-
h esio n yazısı ile tüm ad or­
taya çıkmaktadır: adın ge-
netif hali, daha önce Alyat-
tes ve Phanos sikkelerinde
olduğu gibi Ephesos halkı­
nın sahipliğini bildirmekte­
dir. Kent adları, genelde kı­
saltılmış halde yazılmıştır ve
Roma çağından önce olduk­
ça enderdir.
Ünlü Atina sikkelerinde önceleri arkaik Athena başı kentin
kutsal simgesi olarak görülmektedir. Artık arka yüzde, zaman
zaman resimsiz incusum yerine, resimli bir damga yer alabil­
mektedir: fakat geleneklere bağlılık nedeniyle bu resim, hala
çukur içerisinde bulunmaktadır. (Çizim 11) Atina’da tanrıça-

Ö.Y. A Y .

Çizim 11. Arkaik gümüş sikke biçimi (Atina 'da basılmış bir örneğe göre): Ö.y. 'de
kentin koruyucu tanrıçasının başı, a.y. 'de kareye oyulmuş onun simgesi baykuş.

35
nın kutsal hayvanı, yani baykuş, değişikliğe uğramadan kul­
lanılmaya devam edilmiştir. Bazen kentin adı, arka yüze ya­
zılmıştır.
Klasik devirde de varlığını sürdüren aynı tip, ne kadar değiş­
miş olursa olsunbasılmaya devam etmiştir. Burada şunu vur­
gulamam gerekmektedir:
Resim 15. Sikkelerde görülen
damga resimlerinin, diğer sa­
natların daima bir aynası ol­
dukları kabul edilirse de, ko­
nunun üzerinde titizlikle du­
rulmalıdır. Sikkeler, küçük bi­
rer obje oldukları için, genel­
likle hızlı bir gelişmeye ayak
uyduramamış ve sikke kalıp­
larını hazırlayanların yetenek­
leri de, her zaman büyük sa­
natın düzeyine ulaşamamış­
tır. Bu nedenle sikkeleri, ortaya koydukları sanat düzeyine gö­
re tarihlendirmeye kalkışmak, çok yanlış sonuçlara yol açabil­
mektedir.
Günümüze, Yunan dünyasından çok sayıda dört drahmilik
gümüş sikke ulaşmıştır. Bu tip büyük örneklerde bile, nümiz-
matın işi her zaman kolay olmamaktadır. Bunu silik olan ve
ince ayrıntılarım kaybeden tetra drahmilerden kolayca anla­
yabiliriz.

HI.I. YENİ BASIM TEKNİĞİ


Erken devir basımının iki aşamada yapıldığını gördükten son­
ra, İ.O. 6. yy.'da kullanılmaya başlanan yeni bir tekniği göz­
den geçirelim: (Çizim 12) Nümizmatik bilimine göre başlan­
gıçtan beri kullanıldığı kabul edilen örs basım tekniğinin, ye-

36
Çizim 12. Tek aşamalı klasik
basım yöntem i: Sikke tek
öns vuruşla basılır.

rıi araştırmalarım sonucunda çok daha geç devirlerde (İ.Ö. 500


yılına doğru) ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu yöntemde, ön
yüz için yapılan damga (ya da kalıp), sağlam duran bir örse
monte edilmiştir. Bunun üstüne konan ham sikke, yukarıdan
vurulan arka yüzün damgasını taşıyan çivi ile basılmıştır. On
yüz damgasındaki kabartmanın içbükey, arka yüzdekinin de
dışbükey oyulması nedeniyle, sikkenin yüzleri hemen fark
edilebilmektedir.
Klasik olarak adlandırılabilen bu basım yönteminin, oldukça
iyi düzenlenmiş bir darphaneye ihtiyacı vardır. Bir kişinin iki
elini kullanarak sikke basabilmesine karşın bu iş birkaç kişiy­
le daha hızlı bir tempoda yürütülecektir. (Çizim 13) Böylece
büyük bir darphanede yalnızca esas basım çalışmaları için üç
kişi gerekmektedir. Bunlardan biri daha önce hazırlanan ham

37
b asilm iş
SİKKELER

DAMGA
T UTUCU

Çizim 13. Klasik darpha­


ne, İ.Ö. 5. yy'daıı başla­
yarak iiç kişi birden
^ ^ ^ JR U C U
görevlidir.

sikkeleri örse koyacak, diğeri çiviyi elle veya pense ile ham
sikkenin üstünde tutacak, üçüncüsü de çekiçle çiviye vuracak­
tır. Böyle bir ekip, çok sayıda sikkeyi kısa bir sürede darp ede­
bilecektir.
Antik Çag dan birkaç kalıp örneği elimize geçmiştir. Bunların
tümü konik bir madeni çivinin alt yüzlerine oyulmuştur. Bu
teknik Ortaçağ'a kadar değişmemiş olup, Arap dirhem bası­
mı için bile uygulanmıştır.

III.2. YUNAN AĞIRLIK SİSTEMİ


Şimdiye dek gördüğümüz örnekleri (belki biraz aşırı olsa bi­
le) birer sikke olarak kabul etmeyip, darp edilmiş ağırlıklar
olarak görmemiz nedeniyle, Yunan ağırlık sistemine bir göz
atmamız gerekmektedir. Mezopotamya daki gibi seksagesi-
mal kademelerle yapılan sistem, bir talanton'da 60 mna'yı, bir
mna'da 100 drahmi'yi ve bir drahmide 6 obolos'u göstermek­
tedir: Mevcut olan ağırlıklara göre bu sistem, obolos üzerin­
den Mısır sistemine bağlanmaktadır: 0.716 g. lık obolos, Mısır
yağ biriminin onda birine eşittir.

38
1 talanton = 25.800 g.
60 1 mna = 430.0 g.
6000 100 1 drachmi = 4.3 g.
36000 600 6 1 obolos = 0.7166 g.
Talanton sözü, taşımak anlamında olup, Mezopotamya'da­
ki biltu ile aynı anlama gelmektedir. Mna, doğudaki manu dan
kaynaklanmaktadır. Antik çağda başlanan ve günümüzde de
kabul edilmiş olan geleneğe göre, drahmi "kavramak" mana­
sına gelip, bir elin altı tane demir obolosu (çubuk) kavrayabi­
leceğini belirtmektedir. Bu çubuklardan gerçekten Olympia’da
bulunmuş olmalarına karşın, bu düşünceye ihtiyatla yaklaş­
malıyız. Daha önce de söylediğim gibi, drahmi sözünün bu­
na çok benzeyen darik'le karşılaştırılması gerekmektedir.
Yunan ağırlık sistemi, seksagesimal olarak görünüp bu şekil­
de Mezopotamya'daki sistemden kaynaklanmış olmasına kar­
şın, yüz drahmilik mna, burada bir değişimin olduğunu gös­
termektedir. Mısır sep'inin yüz kite'ye eşit olması bize her iki
sistemin arasında olasılıkla bir karışım olduğunu belirtmek­
tedir.

39
/ - IV-

KLASİK DEVRE

Sikke veya sikke biçimindeki ağırlıklar, İ.Ö. 6. yy.'da çok hız­


lı bir şekilde tüm Yunan dünyasına yayılmıştır.
Resim 16. Özellikle Büyük Yunanistan olarak adlandırılan
Güney İtalya ve Sicilya'da,
bu yeni kavram büyük il­
gi görmüştür. Poseido-
nia'da İ.Ö. 530 - 490 tarih­
leri arasında basılan bir sta-
ter'de (şim di, didrahm i
olarak geçerli birim ), üç
dişli zıpkın atan Poseidon
görülmektedir. Figür bü­
yük bir ustalıkla işlenmiş­
tir. Burada, kent adı kısalt­
ması aşağıdan yukarıya
doğru ve ters yazılmıştır.
Genel olarak Büyük Yunanistan, o dönemin uygarlık dünya­
sını sikke alanında büyük ölçüde etkilemiştir. Batıdaki yük­
sek sanata bağlı yapılan damga resimlerinin, Ege’de paralel­
lerine rastlanmıştır.
Resim 17. Thasos adasında İ.Ö. 500 civarında basılan stater'de,
Nymphe'yi kaçıran bir Silenos görülmektedir. Bu hareketli sah­
ne, sikkenin dairesine büyük bir ustalıkla yerleştirilmiştir. Bu

40
gibi gelişmiş örnekler ka­
lıpların hazırlanması için
gerçek sanatkarların gö­
revlendirildiğini göster­
mektedir. Elektron sikke­
ler, Kroisos'tan sonra bi­
le basılmaya devam edil­
miştir. Böylece İ.Ö. 6.
yy.’da Khios adasında
sfenks'i, İ.Ö. 500 civarın­
da Kyzikos'ta okçu He-
rakles'i; İ.Ö. 480'de Les-
bos adasında domuz
protomunu betimleyen
örnekler yaratılmıştır. Kyzikos'taki elektronlarda çok sayıda
değişik (bazen yüksek bir sanatla işlenmiş) tiplere rastlanmak-
tadır; söz konusu sikkelerin bu kentte basılmış olduğunu be­
lirtmek amacıyla, yan işaret olarak kentin arması, yani ton ba­
lığı motifi eklenmiştir.
Atina'da İ. Ö. 5. yy. başlarında bir d ekad rakm on'd a (on drakh-
milik) süslü miğferli bir Athena başı görmekteyiz. (Çizim 14)

O.Y. A.Y.

Çizim 14. Klasik gümüş sikke biçimi (Atina'da basılmış bir örneğe göre).

41
Bu erken basımların tarihlendirilmesinin özellikle sanat tari­
hi yöntemleri ile mümkün olacağını vurgulamak gerekmek­
tedir. Mevcut olan en ince ayrıntılar bile, çok önem kazanmak­
tadır. Örneğin, miğferde bulunan üç zeytin yaprağının, Ma-
rathon'daki zaferin simgesi olduğu öne sürülmektedir.
Resim 18. Syrakusa'da ay­
nı dönemde basılan bir de-
kadrakhmon'da Artemis
Arethusa'nm klasik baş bi­
çimi görülmektedir. Sikke
kenarındaki yüzen yunus
balığı figürleri Syraku-
sa'nın deniz kenarında bu-
lunduğuna işaret eder.
Yukarıdan aşağıya (ret-
rograt) yazıtta SYRAKO-
SİON sözcüğü görülmek­
tedir.
Resim 19. Etna kentinde İ.Ö 476'da basılan bir tetradrakh-
mon'da bir Silenos başı görülmektedir. Silenos' un içtiği şarap­
tan biraz sarhoş olduğu,
yüz ifadesine bakıldığın­
da anlaşılmaktadır. Boy­
nunun altındaki böcek,
yan işaret olarak eklen­
miştir. AITNION yazısı
yine retrograttır.
İ.Ö. 5. yy'da Korinthos'ta
ünlü Pegasos staterleri
basılmıştır.
Resim 20. İ. Ö. 460'a ta-
rihlenen bir örnekte, ön
yüzde kanatlı at Pegasos

42
ve koppa harfi (Korint-
hos'un inisiyali), arka yüz­
deki incusum'da miğferli
Athena başı yer almıştır.
Ön yüzdeki at motifi dola­
yısıyla, bu sikkeler Antik-
çağ'da poloi yani "taylar"
olarak adlandırılmıştır.
Naksos adasında aynı dö­
nemde (İ.Ö. 460’ta) basılan
tetradrahmilerde, Diony-
sos başı ve arka yüzde
kyliks’ten şarap içen Sile-
nos karşımıza çıkmaktadır. Dionysos başı, hala arkaik karak­
ter gösterirken, oturan Silenos gelişmiş bir pozda çizilmiştir.
NAXION yazıtı soldan sağa yazılmıştır.
Bu gibi örneklerde, sikkenin iki yüzünün aynı şekilde işlen­
mediği belli olmaktadır; ön yüzdeki resim geleneksel biçim­
de eskiye bağlı kalırken, arka yüzdeki sahne ise bunun aksi­
ne yeni gelişimlere uğramıştır.
İ. Ö. 5. yy'ın ortasında Atina’da basılan sikkelerdeki baykuş­
lar, hala derin bir çukur içerisinde bulunmaktadır.
Resim 21. Kuşun kendisi ise
geleneksel tutuculuğa karşın
biraz daha canlı işlenmiştir.
Genelde Atina'nın basımları,
yavaş bir gelişim göstermek­
tedir; eskiden bulunmuş şek­
lin değiştirilmesi düşünülme­
miştir.
Klasik sikke biçim inde, ön
yüzde yine kent simgesi, yani

43
Ö .Y. A .Y

Çizim 15. Klasik gümüş sikke biçimi (Khalkidik Birliği'ne ait bir örneğe göre.

özellikle tanrı başı, arka yüzde ise -incusum'dan tamamen


vazgeçildikten sonra- oldukça düz bir alanda kentin ya da tan­
rısının işareti bulunmaktadır. (Çizim 15) Bir örnekte, Apollon
başı yanında lir görülmektedir. Bu basım, İ.Ö. 400'den önce
Khalkideon adı altında kurulan bir kent birliği için yapılmış­
tır. Bunun gibi bazı birlikler, Attika Deniz Birliğinden sonra
zaman zaman bir araya gelmişler ve birkaç kent için, tek ve­
ya özdeş sikke basımına gitmişlerdir.
Resim 22. Trakya'daki
Mende'de İ. Ö. 5. yy’m
ikinci yarısında basılan bir
tetradrahmide, bir katınn
üstünde yatan Dionysos,
şaraptan ağırlaşan başıy­
la baygın düşmüş, sanki
boş boş bakmaktadır. Son
derece ustaca işlenmiş
olan sahne, yüksek sana­
tın örneklerine benzemek­
tedir.

44
Arka yüz

Resim 23. Syrakusa'da İ. Ö. 5. yy'ın sonunda basılan yüz leit-


ra'lık altın biriminde, Artemis’in başı genç bir kız olarak res­
medilmiş ve önünde SYRAKOSION ile EYAI sözcükleri yazıl­
mıştır. Euainetos olarak okunabilen isim, sikke kalıpçısının
imzasıdır. Böylece ünlü bir sanatkar, bu sikkenin kendi elin­
den çıktığını dünyaya duyurmak istemiştir. Klasik evrenin so­
nuna doğru sikke, artık belli bir ağırlıkta ve belli değerde bir
değiş tokuş aracı olmanın ötesinde, estetik kaygının ağır bas­
tığı bir tür sanat eserine dönüşmüştür. Syrakusa'da basılmış
olan sikke bu yeni anlayışa iyi bir örnektir: Arka yüzünde He-
rakles, Nemea arslanıyla mücadele ederken gösterilmektedir.
Yiğitçe mücadele eden bu iki rakibi sikkenin dairesel yüzeyi­
ne büyük bir ustalıkla yerleştirmeyi başaran sanatçı, gerçek­
ten ön yüze imzasını koymakta çok haklıdır.
Buna benzeyen çeşitli örnekler vardır. Akragas'ta İ.Ö. 411'de
basılan bir tetradrahmide, iki kartal, yakaladıkları tavşanı ye­
mektedirler. Çok doğal bir üslupta çizilen bu sahne, kalıpçı­
nın yüksek sanat gücü karşısında bizi hayrete düşürmektedir.
Aynı dönemde Syrakusa'da basılan bir dekadrahmide bir Ar-
temis başı ve yunus balıkları görülmektedir. Tanrıçanın yüzü,
tam bir klasik ifade taşımaktadır. Saçları da son derece şeyta­
ni bir biçim almıştır.

45
Yine aynı dönemde ve aynı şehirde basılan diğer bir tetrad-
rahmide, Athena'nın miğferli başını cepheden görmek müm­
kündür.
Resim 24. Saçlar klasik yü­
zünün yanaklarından, bir
nehir gibi aşağıya akmak­
tadır. Süslü püslü olan miğ­
ferin, alın kısmında kalıp­
çı Eukleides'in adı okun­
maktadır. Yüksek sanatta­
ki gibi, sikkelerde de yeni
gelişmeler kullanılmıştır;
böylece tanrıçanın yüzü,
profilden değil de cephe­
den gösterilmiştir.
Aynı yıllarda Syrakusa'da basılan bir başka dekadrakhmide
cepheden gösterilen Arethusa yüzü büyütüldüğünde (bu tip
kabartmalar küçük objeler için tasarlanmış olsa da) onun yük­
sek sanat eserlerindeki kadar detaylı ve muntazam işlendiği
görülür. Gerçekten de, duvar kabartması olarak büyütülse bi­
le, bu küçük sikkedeki figür, niteliğinden hiçbir şey kaybet­
meyecektir.
O dönemde Büyük Yunanistan'ın sikke sanatı alanında, heye­
can verici birçok örnek yaratılmıştır. Çok daha geç olan Ba­
rok çağındaki gibi, olağanüstü başarılar birbirini izlemiştir. İ.
Ö. 410'da Katane şehrinde basılan bir tetradrahmide, Apollon
başı cepheden görülebilir. Yüz ifadesi, bir erkekten çok neşe­
li bir kızmkini andırmaktadır. Sikke böylelikle sanatçıların us­
talıklarını ortaya koydukları özgür bir uygulama alanı olmuş­
tur.

46
- V-

ETRÜSK SİKKELERİ

İtalya topraklarında ortaya çıkan Etrüsk kültürü de, sikke ba­


sımına katılmıştır. Bu sikkelerin biraz ayrı bir konuma sahip
olmalarından ötürü burada yalnızca tek bir örneği gözden ge­
çirmek yeterli olacaktır: İ. Ö. 5. ve 4. yy'da İtalya'da basılan
sikkeler, aynı yıllarda Yunan ülkelerinde görülen sikke biçim­
lerinden çok farklı damga resimleri taşımaktadır.
Resim 25. Bunlardaki arslan ba­
şı figürü, çoktan beri kaybolan
Lydia elektronlarınkine benze­
mektedir. Arslan başının altında
yer alan rakamlar, sikkelerin de­
ğerini 50 ve 25'lik olarak bildir­
mektedir: bunlar, litra (libra)
ağırlık birimine işaret etmekte­
dir; rakamlar, altın ve gümüş sik­
kelerin değerini bakır oranında
göstermektedir: 1.6 g'lık altın, 25
litra değerindedir. Etrüsk sikkelerinin arka yüzlerinin boş bı­
rakılmış olması, bunların daha çok birer ağırlık olarak düşü­
nüldüğünü ortaya koymaktadır.
Sikke ağırlıkları, Mısır yarım sep'inin (322.5 g) kullanıldığını
göstermektedir. Bu, libra olarak Roma'daki temel ağırlık biri-
nıi olmuştur. Bu alanda da, Etrüsk uygarlığı köprü olarak hiz-
naet vermiştir.

47
/ -V I-

GEÇ KLASİK EVRE

İ. Ö. 5. yy'ın son yıllarında Peloponnesos savaşından sonra,


Küçük Asya'nın batısındaki bir birlik basımı çıkarılmıştır.
Resim 26. Byzantion, Kyzikos,
Ephesos, Samos, İasos, Knidos,
Rhodos ve belki de Lampsakos'ta
basılan sikkelerin ön yüzünde,
yılanları boğan çocuk Herakles
ve SYN yazısına rastlanmaktadır.
Syn, savaş birliği anlamına gelen
symmakhia sözcüğünün kısaltıl­
masıdır. Arka yüzlerde ise kent
simgeleri (Ephesos'ta arı vb.) yer
almaktadır.
Bu tip genelde, İ. Ö. 394'te yapılan deniz savaşma bağlanmış­
tı: O zaman Atinalılar, Spartalıları Knidos'ta yenmişlerdi. Ama,
üç drahmi (bence iki Pers siglos'u) değerindeki sikkelerin ba­
sılması için gereken paranın, yani gümüşün nereden geldiği
açıklığa kavuşamamıştır. Spartalılarm sevilmediği düşüncesi
ise yalnız Atina tarafından yayılmış olan ve modern tarih bi­
limince de kabul edilen propaganda aracıdır. Aslında olaya
başka bir açıdan bakmamız gerekmektedir: Atina Deniz Bir­
liği sırasında, Atmalıların dost şehirlere karşı kötü davranma­
larından kaynaklanan savaşta, Sparta, Ege ülkeleri için büyük
bir kurtarıcı olmuştur; Spartalı Amiral Lysandros, günün kah-

48
ramanı olarak kutlanmıştır: Küçük Asya’da o dönemde hala
varlığını sürdüren Persler ile dostluk kuran ve Sardes'teki
Kyros'tan büyük miktarda para alan Lysandros, Atina'dan ay­
rılmak isteyen kentleri desteklemiş; örneğin, Ephesos'ta bü­
yük bir savaş limanı kurmuştur. İ.Ö. 405'te son zaferi kazanan
Lysandros, verdiği paraların yardımıyla zengin olan kentler
tarafından bir Herakles gibi yücelmiştir. Herakles özellikle Pe-
loponnesos baş kahramanı olduğu için, bu tipin seçilmesin­
deki mantık belli olmaktadır: Herakles'in boğduğu yılanlar as­
lında Athena'nm yılanını simgelemektedir.
O döneme ait Ephesos sikkelerinde yer alan arı figürünün al­
tında iki harf görülmektedir. Bu harfler (PE-), bir ad kısaltma­
sı olarak kabul edilmelidir. Daha sonraları ortaya çıkan "gö­
revli" adları göz önünde tutulursa, bu adın da bir görevli adı
olduğu düşünülebilir. Sikkelere adların konması, Sparta'da
kullanılan modele göre bir yıllık görevlileri kapsamaktadır.
Kanıtlar bizi yanıltmıyorsa, Ephesos'ta ünlü tetradrakhmon
serisine Lysandros'tan sonra başlanmıştır. Ayrıca bu dönem­
de hemen her kentte dört drakhmilik sikke darbına başlan­
mıştır: Samos, Khios ve diğer adalarda, Smyma ve diğer kent­
lerde de bu büyük gümüş birim basılmıştır. Bu serilerin arka­
sında büyük bir zenginlik yatmaktadır. Atina Deniz Birliği sı­
rasında ödedikleri borçlar ve giriştikleri savaşlarla zayıf dü­
şüp yıpranan kentler, böyle pahalı bir basım için yeterli ser­
vete sahip değildiler. Maddi olanaklar dışarıdan, yani Pers-
ler'den sağlanıyordu.
Ephesos’taki örneklerde ön yüzdeki arı, çok canlı bir biçimde
görülmektedir.
Resim 27. Arka yüzde bir palmiye, önünde bir geyik proto­
n u ve birkaç isme rastlanmaktadır. Bu basım yüz yıldan faz­
la bir süreyi kapsadığından, sikkelerde görülen "görevli" ad­
ları bir yıllık memurlara ait olmadığı ortadadır. Yılda üç ya da
dört görevlinin birlikte görev yapması olasılığının dışında,

49
başka bir şey de akla gelmekte­
dir: darphanelerin tapınaklarda
bulunması nedeniyle bu isimleri
belki görevli olan rahiplere bağ-
layabilmekteyiz. Ephesos sikke­
lerinde, ilk önce tabu olarak ka­
bul edilen Artemis kült heykeli­
nin yerine, tanrıçanın kutsal sim­
gelerinin yer alması, bu düşün­
ceyi pekiştirmektedir. Öte yan­
dan, Artemision temenos'unda
korunan hâzineleri hesaba katarsak, şehrin tüm altın ve gü­
müşlerinin de bu yerde saklanmış olduğu düşünülmelidir.
Başka bir teze göre, bu isimler, basımı finanse edenlere aitti.
Fakat bu adlar, tek bir sikke yardımıyla tapınakta görevli olan
rahiplere de bağlanabilirdi. Söz konusu sikkedeki isim, ...erost-
rator olarak okunmaktadır. Ephesos tarihinde Herostratos'un
çok kötü bir şöhreti vardır: söylentiye göre İ. Ö. 356'da Arte-
mision'u yakmıştır, ama ismi belki, o gün görevli olduğu için
tarihe geçmiştir.
Resim 28. Lampsakos'ta İ. Ö. 380'lerde basılan bir starterde,
kurban kesen bir Nike
görülmektedir, bu sah­
ne, daha önce görüldü­
ğü gibi sikkenin daire­
sine uygun bir şekilde
yerleştirilmiştir. Sikke­
nin arka yüzünde hala
quadratum incusum
bulunmaktadır: Lamp-
sakos ve Kyzikos'da ya­
pılan elektron basımı,
adeta sikke ile ilgisiz gi­
bi görülmektedir.

50
R esim 29. K lazom e-
nai'de İ. Ö. 380'de bası­
lan dört drahmilikler-
de, Büyük Yunanis­
tan'ın kesin etkisinin se-
zildiği bir Apollon ba­
şı görülm ektedir. Sol
yanda okunan SOLON
ismi, yine sikke kalıp­
çısının imzasıdır.
İ. Ö. 370 civarında Rho-
dos'ta basılan tetrad-
rakhmon serisinde, ön yüzde aynı geleneğe ait Helios başı, ar­
ka yüzde ise Rhodos adasının ismini açık bir şekilde gösteren
ünlü gül motifi görülmektedir. Bu seri diğer serilerden gül mo­
tifinin yanında bulunan ve yan işaret olarak kullanılan başak
motifi ile ayrılır. Aynı dönemde Klazomenai'de basılan bir sta-
ter'in arka yüzünde, bir kuğu figürünün yanında kentin adı
ve ATHENAGORAS yazıtı okunmaktadır -bu da yine sikke
kalıpçısının ismidir. Kuğunun altındaki kanatlı domuz, şeh­
rin ismi mevcut olmasa bile sikkenin menşeini göstermekte­
dir.
Resim 30. İ. Ö. 4. yy'ın orta­
sında Elis'te çıkartılan stater-
lerde, bir Zeus başı görülmek­
tedir. Kentin adı FALEION
olarak yazılmıştır. Böylece ar­
kaik bir biçim gösterilmekte­
dir. Hatta Zeus'un yüz ifade­
si çok gelenekseldir. Sikkede­
ki Zeus başı O lym pia'daki
kült heykeline göre işlenmiş­
tir. Elis'in bu kutsal yerin bek­
çisi olduğu düşünülürse bu

51
gerçek çok doğaldır.
Aynı dönemde Makedonya Kralı Phillippos'un bastırdığı bir
altın staterde genç İskender'in yüz hatlarını taşıyan bir Apol-
lon başı görülmektedir.
Resim 31. Arka yüzde ise ge­
leneksel tip olarak kral, bi-
ga'ya (yani iki atlı arabaya)
binmiş olarak betimlenmiştir.
Sikkenin kesiminde kralın is­
mi genetif şekilde okunmak­
tadır ve böylece sikkenin sa­
hibinin ya da sipariş verenini
kim olduğu anlaşılmaktadır.
Atların altındaki kantharos,
darphanenin işaretidir. Bu dö­
nemde, sikkelerde yer alan re­
simler artık yavaş yavaş portre niteliği kazanmaya başlamış­
tır.
Resim 32. Karadeniz’deki Pantikapaion'da I. O. 4. yy'ın ikin­
ci yansında basılan bir altın stater'in ön yüzünde, Pan'ın yü­
zü cepheden ve çok canlı bir ifadeyle sanki bir portre gibi ser­
gilenmektedir.
Aynı devirde Syrakus'da
bronzdan dökülen leitra ola­
rak adlandırılan ve sikke ye­
rine geçen bir ağırlık olarak
kabul edilmesi gereken birim­
ler Athena ve Zeus başlarıyla
süslenmiştir. Genelde, bronz
sikkeler, İ.Ö. 400 civarında or­
taya çıkmıştır. Bu tarihten iti­
baren gerçek bir sikke ekono
misinden bahsedebiliriz. Yal-

52
nız altın ve gümüş parçalarıyla gerçekleştirilen bir ticaret dün­
yası, en ufak gümüş parçalarıyla bile gerektiği gibi idare edi­
lemez. Metal değerine göre kullanılmayan bronz sikkelerin
yardımıyla, hem küçük çapta ticaret yapılabilmektedir, hem
de dolaşımı kolay ve çok kullanışlı bir para birimi ortaya çık­
maktadır. Belli bir anlaşmaya göre üretilen bronz sikkenin ti­
cari değeri, maddenin kıymeti ile çok az bağlantılıdır. Buna
rağmen bronz sikkeler, başlangıçta ağırlığında gösterilen de­
ğere göre değerlenmiştir. Ancak daha geç bir gelişim basama­
ğında bunların değeri ağırlıktan ayrılmıştır.
Resim 33. Güney İtalya'daki
Taranton’da basılan bir altın
staterin ön yüzünde Dodona
Zeus başı yer almaktadır; ar­
ka yüzdeki sahnede ise Küçük
Taraş ile Poseidon oynuyor-
larmış gibi görülmektedir: Ta­
raş, dedesine kollarını uzat­
mıştır; buna karşılık dedesi ço­
cuğa lütufkâr bir ifadeyle bak­
makla yetinmektedir. Tanrının
yanındaki işaretlerin darpha­
ne ya da şubelerin sembolleri olduğu saptanmıştır.
İskender doğuya gelmeden önce Babil'de çıkarılan bir Dare-
ikos’ta, geleneksel biçimde bir Pers kralı resmedilmiştir.
Resim 34. Batıdaki örneklerin ak­
sine bu bölgedeki sikkelerde,
önemli bir gelişme meydana gel­
memiştir. Bu gibi basımlar, klasik
dünyadaki gelişimin aksine rast-
gele yapılmıştır; fakat Dareikos'lar
Doğudaki ticarette önemli bir rol
oynamıştır.

53
Resim 35. Pantikapaion’da İ. Ö. 320 civarında basılan bir al­
tın staterde Pan başı bu kez daha durgun bir ifade ile görül­
mekte, arka yüzde ise gururlu bir grifon gösterilmektedir. PAN
yazısının yanı sıra Pantikapaion'un buğday zenginliği, grifo-
nun altında görülen bir başakla vurgulanmaktadır.

54
-VII-

HELLENİSTİK EVRE

İskender ile birlikte antik dünyada tamamen yeni bir devir


başlamıştır. Kendisine bir tanrı gözüyle bakılan İskender, böy-
lece yeni bir kral tipi yaratmıştır. (Çizim 16). Onun sikkeleri­
nin ön yüzlerinde görülen Herakles başı, yavaş yavaş İsken­
der'in yüz çizgilerini almıştır. İskender'in bastırdığı Aleksand-
reios olarak adlandırılan tetradrakhmonların arka yüzünde
tahtta oturan ve elinde bir kartal tutan Zeus vardır. Yan işaret­
ler, daphaneleri gösterir. Örneğin gül İskenderiye'yi göster­
mektedir.

o.Y. A.Y.

Çizim 16. Giimiiş İskender sikkesi biçimi: Û.y.'de Herakles başı, a.y.'de taht­
la Zeus; darphane işareti: gül = İskenderiye.

55
Resim 36. Amphipolis'te basılan
bir çift staterin arka yüzünde, Ze-
us'un yerine Nike figürü görül­
mektedir. İskender’in dünyasın­
da, zaferler çok büyük bir rol oy­
nadığı için, Nike çok anlamladır.
İskender'in sikkelerinde yalnızca
kralın ismi (ünvansız) bulunmak
tadır.
Resim 37. İ. Ö. 300'den sonra Aleksandreia Troas'ta basılan
staterin arka yüzünde, küçük bir
Nike tutan Athena, oturmuş hal­
de görülmektedir. Bu basımın İs­
kender'in haleflerinden biri olan
Lysimakhos'a ait olduğu, bundan
böyle her zaman sol boşlukta bu­
lunan isimden belli olmaktadır.
Diadok diye adlandırılan halef­
ler, "kral" ünvanmı sikkenin sağ
boşluğuna yazdırmıştır.
Dünyanın en güzel sikkeleri, genellikle kazılardan ele geçme­
miş olup, uluslararası müzelerde korunmaktadırlar.
Resim 38. Güzel bir istisna olarak Selçuk Müzesi'nde bulunan
bir Aleksandreios'un arka yü­
zündeki yan işaretler, darpha­
ne olarak Amphipolis'i göster­
mektedir. Tahtın altında yer
alan arının Ephesoso ile ilgisi
yoktur. Ne yazık ki, kazıdan ge­
len ve aynı müzede bulunan di­
ğer örneklerin çoğu, silik du­
rumdadırlar. Nümizmatm ço­
ğunlukla iyi durumda bulun-

56
mayan sikkeler ile uğraşması gerektiğinden doğru bilimsel
saptamayı gerçekleştirebilmesi için mesleğini çok iyi bilmesi
gerekmektedir.
Resim 39. İ.Ö. 315'te Taran-
ton’da basılan bir staterin ar­
ka yüzünde iki atlı dioskur
kardeşler, isimlerini de göste­
ren bir yazı ile birlikte yer al­
maktadırlar. Dioskurlar, daha
sonra basılan Roma sikkele­
rinde popüler bir tema olmuş­
lardır. Batıdaki basımlarda
Doğu etkisi ancak daha geç
devirlerde görülmeye başlan­
mıştır.
Resim 40. Mısır'da İ. Ö. 300 yıllarında İskender'in halefi Pto-
lemaios I tarafından bastırılan sekiz drakhmilik bir altın sik­
kenin ön yüzünde, kralın tipik portresi işlenmiştir. Bu tarih­
ten itibaren Helenistik dünyadaki bütün sikkelerde, hüküm­
darların karateristik portreleri yer alır. İ. Ö. 290 civarında çı­
karılan drakhmi ve tetradrakhmonlarda, çok kurnaz bir asker
olan ünlü Demetrios Poliorketes'in başı görülmektedir: fakat
serilerin incelenmesi sonucun­
da bunun her zaman tam an­
lamıyla uygulanamamış oldu­
ğu anlaşılmaktadır. Sikkeler­
deki portre sanatı, henüz en
üst seviyeye ulaşmamıştır. Öte
yandan, örneğin kral Perse-
us’un portresi, bazı örnekler­
de son derece doğal bir şekil­
de işlenmiştir.
Batıda ve özellikle güney İtal­

57
ya'da, büyük tehlike yaratan kral Pyrrhos'un İ.Ö. 278'de Syra-
kusa'da bastırdığı bir altın staterin arka yüzünde, çok iyi iş­
lenmiş bir Nike figürüne rastlamaktayız.
Resim 41. Nike,, sağ elinde bir
defne çelengi tutmakta, sol ko­
lunda ise ganimet olarak bir tro-
paion'u taşımaktadır. Pyrrhos’un
zaferlerinin ilginç bir öyküsü var­
dır: Kral savaşı kazanmıştır ama
savaşlarda orduları çok yıpran­
dığından geriye zaferi kutlaya­
cak kimse kalmamıştır. Bu yüz­
den sikkedeki Nike, büyük bir te­
zattır. Bu örnekle, aynı zamanda
antik nümizmatikte çok yaygın olan bir gerçeği de öğrenmek­
teyiz: belli bir sebebi olmayan ya da tümüyle değişik bir ne­
denden kaynaklanan olaylar, bazen propaganda amacıyla sik­
kelerde kullanılmıştır.
Resim 42. Aynı dönemde Kartaca'da
basılmış olan üç staterlik bir elektron
sikenini arka yüzünde, bir palmiye
ağacının önünde dört nala giden bir at
görülmekteri.
Atın altındaki harfler, bir Sami alfabe­
si olan Pön alfabesinin harfleridir.
Resim 43. Ephesos'daki kazılarda bu­
lunan bir gümüş sikke İ. Ö. 275’te Kelt
ülkelerinde basılan serilerdendir. Sik­
kede yer alan çok stilize edilmiş bir at
figürü, bu kültürün karakterini açıkça
ortaya koymaktadır. Kelt sikkelerinin
basımına, Büyük Yunanistan ve Marsil­
ya üzerinden o zamaki Kelt merkez ül-

58
kelerine gelen örneklerin kopya edilmeleri ile başlanmıştır. Bu
denli uzak bir yerden gelen bir sikkenini (daha yukarıda söy­
lediğimiz gibi sikkeler genelde kaynağından çok uzağa yayı­
lm am ıştır) Ephesos’ta bulunmuş olması ticarete dayalı bir
dolaşımdan çok, İ. Ö. 3. yy da Küçük Asya'ya kadar uzanan
Kelt saldırısıyla ilişkili olmalıdır.

İ. Ö. 246 yılından sonra Aleksandreia Troas’ta basılan sikke­


lerde Omphalos üstünde oturan Apollon görülmekte ve Kral
Antiokhos lin in adı okunmaktadır. Sikkenin kesiminde bulu­
nan ad ve monogramlar, darphaneyi göstermektedir. Yan işa­
retler yavaş yavaş sikkelerde devamlı yer almaya başlamıştır.
Helenistik dönem şehir sikkelerinde, ön yüzde eskisi gibi ken­
tin simgesi, arka yüzde de ona eklenen bir işaret bulunmak­
tadır. (Çizim 17) Ön yüzünde bir atlının, arka yüzünde de tos
vuran bir boğanın görüldüğü bir sikkede, arka yüzdeki tipin
üstünde yer alan MAGNETON ve kesimdeki DIONYSIOS DE-
METRIOU yazıları bu tipin Menderes Magnesia'sında basıl­
dığını göstermektedir. Arka yüzdeki resim, bir Menderes da-

0. Y. A.Y.

Çizim 17. Hellenistik dönem giimiiş sikke biçimi (Menderes Magnesia'sında


basılmış bir örneğe göre): A.y. 'deki kesimde sikke basım görevlisinin adı.

59
iresi içinde bulunduğu için, Sipylos'daki Magnesia (Manisa)
ile ilgili olmayıp aynı adı taşıyan Menderes nehri kıyısındaki
Magnesia olduğuna işaret etmektedir. Kesimde, Dionysios oğ­
lu Demetrios yazısı okunmaktadır; bu kişinin bir belediye me­
muru mu yoksa Magnesia Artemision'undaki darphanede gö­
revli bir rahip mi olduğu kesin olarak bilinmemektedir.
Resim 44. İ.Ö. 3. yy'da Ephesos'ta basılan bir didrakhmon (iki
drahmi) serisinde, ön yüzde bir Artemis başı görülmektedir.
Artemis'in omzunun arkasında yay
ve sadak (oktanlık) bulunmaktadır.
Bundan, ünlü kült heykelin yerine
orman ve av tanrıçasının resmedil­
diği belli olmaktadır. Arka yüzde
ise, tetradrakhmon serisindeki gi­
bi geyik protomu yer almaktadır.
Yanında birer isim, EO harfleri ve
küçük bir arı bulunmaktadır.
Bu isimleri, sikke basımını idare
edenlere bağlamamız gerekmektedir. Yeni bir varsayıma gö­
re bunların, sikke basımı için gereken parayı -yani ham ma­
deni- karşılayanların isimleri olduğudur. Ancak bundan, o ki­
şilerin yararlarının ne olduğu anlaşılamamaktadır. Sikke ba­
sımının özel adaklar için yapıldığını söylemek, olayı kutsal
nedenlere bağlamak da pek açıklayıcı değildir. Bu isimlerin
genelde görevli kişilere ait olduğu kanısı, başka güçlü kanıt­
lar olmaksızın kolay kolay yok edilemez (Çizim 18). İ. Ö. 3. ve
2. yy'da Ephesos'ta, çok sayıda basılan bir drahmi serinin üre­
timine geçilmiştir. Arka yüzdeki geyik; bir palmiye önünde
ayakta durmaktadır. Bu tip aynı zamanda Palestina'daki Ara-
dos'ta da tekrarlanmıştır. Böyle bir kopya, iki şehrin arasında
belirli bir bağlantının -herhalde ticaret alanında- mevcut ol­
duğunu göstermektedir. Tipin Arados'ta kullanılması, bu ken­
tin parasını, daha önemli bir merkez olan Ephesos'a aitmiş gi­
bi göstererek bu paranın yüksek kurundan yararlanmak iste-

60
Çizim 18. Hellenistik dönem gümüş sikke biçimi (Ephesos'ta basılmış bir ör­
neğe göre).

diğini düşündürtmektedir. Palmiye önünde duran hayvan


hayvan figürü, Ephesos tetradrakhmi serisinde ve Kartaca'da
kullanılan tipi hatırlatmaktadır. Bu yüzden, Ephesos'taki se­
rilerin doğudaki bir örneğe göre yapıldığı tahmin edilmekte­
dir. I.O. 3. yy'ın 2. yarısında Mısır'da basılan sikkeler üzerin­
de, ilk önce klasik bir biçimde işlenen Zeus başı görülmekte­
dir.
Resim 45. Bunun aksine, Pto-
lemaios III tarafından Ptole-
maios II ve eşi Arsinoe II anı­
sına çıkarılan oktodrakhmilik
bir altın basımda iki hüküm­
darın portreleri çok gerçekçi
ve dikkat çekici bir işçilik gös­
termektedir. Ölümünden son­
ra basıldığı için, başların üs­
tünde THEON, yani "tanrıla­
rın ^rahm etlilerin)" deyimi
okunmaktadır.

61
Resim 46. Ptolemaios IlI'ün karısı
Berenike II için basılan bir altın ok-
todrakhmon’da, kraliçenin mükem­
mel portresi hayret uyandıracak dü­
zeydedir.
O zamanın geleneğine göre, diğer
hanedan kadınları gibi başı örtülü­
dür. Berenike'nin başı açıkça portre
karakteristiğini gösterse de, klasik
idealleştirme biçimine yakındır.
Resim. 47. O dönemde Kelt dünya­
sında basılan sikkeler, çok dekoratif
ama gerçekçi olmayan bir üslup gös­
termektedir. Yunan basımlarını tak­
lit etmelerine karşın, çok ayrı ve özel
bir biçime ulaşmışlardır. En büyük
rol oynayan dekor ve soyutlamadır.
Biraz daha doğal olan biçimler de
bunu göstermektedir. Kelt sanatkâ­
rının becerisi inkâr edilemez olsa bi­
le, resimleri her zaman ilkel gibi görünmektedir. Ama tüm Kelt
sanatı ilkel bir aşamada kalmak bir yana ne kadar tutucu olur­
sa olsun, çok özel ve konusunu son derece iyi bilen bir stili ol­
duğunu göstermektedir.
Diadokik sikke biçimi, Aleksandreios dışında da özel tipleri
kapsamaktadır. (Çizim 19) Ön yüzde daima kral portreleri yer
alır; arka yüzde kralların armaları görülür. Bir örnekte, Ân-
tiokhos IlI’ün karakteristik portresi ve bu hükümdarın arması
olan savaş fili bulunmaktadır. Bu sikke, bizi İ. Ö. 2. yy'a götür­
mektedir.
Mısır'da İ.Ö. 180-145 arasında basılan bir altın oktodrakhminin
ön yüzünde Arsinoe Il'nin portresi, arka yüzünde de bereket
boynuzu görülmektedir. Kraliçenin ismi bu kez ARSINOES

62
Çizim 19. Diadokik gümüş sikke biçimi örneği: Ö.y. 'de Anliokhos IlI'ün port­
resi, a.y. 'de kralın arması; darphane: Ekbatana.

I HILADELPHCH, yani kardeş seven" olarak yazılmıştır.


Hanedanlığın korunması amacıyla yapılan kardeşler arasın­
daki evlilikler p h ilad elp h o s ünvanınm kullanılmasına neden
olmuştur. Gerçekte bu tür evlilikler sadece kâğıt üzerinde kal­
mıştır. Kral zaman zaman bir tanrı olarak da resmedilmiştir.
İskender den kaynaklanan hükümdar kültü, kralların tanrı
görünümünde betimlenmelerine yol açmıştır.
R esim 48. Bir örnekte Ptole-
maios, başında ışınlı taçla He-
lios olarak betim lenm iştir.
Hellenistik devletlerde, klasik
demokrasi bir yana bırakılmış
ve Doğu örneği izlenerek mut-
lakiyetçi hükümdarlar ortaya
çıkmıştır. Bunlara bir tanrı gibi
saygı gösterilmesinde ısrar
edilmiştir.
I O. 2. yy da Pergamon'da kurulan Attaloslar krallığına bağlı
Şehirlerde, özel bir birlik basımına başlanmıştır. (Çizim 20).
Ristophoros olarak adlandıralan üç drakhmi değerindeki bu

63
Çizim 20. Tarihli Kistophorik gümüş sikke (Aİtalid imparatorluk basım birli­
ği): Ö.y. 'de sarmaşık çelerıgi içinde kutsal sepet (Cista Mystica), a.y. 'de iki yı­
lan arasında okluk, alanda kent adı kısaltması ve simgesi, üstte yıl rakamı.

sikkelerin ön yüzünde sarmaşık çelengi içinde sihirli bir sepet


resmedilmiştir. Bu resim, basımın Dionysos’a bağlı olduğunu
göstermektedir. Arka yüzünde ise, bir okluk etrafında birbirine
sarılan iki yılan betimlenmiş tir. Sol boşlukta şehir ismi kısal­
tılmış halde, sağ boşlukta şehir ile ilgili bir simge vardır. Yılan
başlarının arasında ise ilk önce işaretler, daha sonra da rakam­
lar görülmektedir. Bu rakamlar bize basım yılını göstererek
tam bir tarihleme olanağı sağlamaktadır. Bu sikkeleri İ. Ö.
133'ten itibaren, yıllara verilen bu sayılar yardımıyla, tarihlen-
dirmek mümkündür.
İ. Ö. 133, Pergamon Krallığının Roma Cumhuriyetine vasiyet­
name ile geçtiği yıldır. Bu tarihten önceki sikkeler hiç bir yıl
sayısı taşımadığından, ancak kabaca İ.Ö. 200-133 arasına tarih-
lenebilmektedir. Ephesos'taki gibi bu basım, Pergamon ken­
tinden Tralles’e dek tüm krallıkta uygulanmıştır. Böylece Ege
bölgesinde ikinci kez tek bir simge altında ortak bir sikke basımı
yapılmıştır.
Resim 49. Mithridates Eupator'un Romalılara başkaldırışıyla
ilişkili görülen Ephesos'un güzel altın basımında, ön yüzde

64
Ön yüz Arka yüz

avcı tanrıça Artemis'in başı, arka yüzde de ilk kez olarak kült
heykeli görülmektedir. Kistophoros'larda yalnız yan işaret
olarak yer alan Ephesia heykeli, böylece dünyaya tanıtılmış­
tır. Bu altın serisi, E. Akurgaİ'ın anı kitabı için K. Jenkins tarafın­
dan yazılan bir makaleye göre belirli kanıtlar yardımıyla İ. Ö.
120'ye tarihlendirilmektedir. Tüm Helenistik dönem nümiz-
matik çalışmaları için son derece önemli olan bu belge, Kis-
tophoros'lar dışında şehirlerin özel basımlarına da devam edil­
diğini göstermektedir. Ama önce bunları bulmamız gerekmek­
tedir. Şimdiye dek daha geç bir döneme tarihlenen bazı seriler,
bana göre daha erken bir döneme tarihlendirilmelidir.
Resim 50. Mithridates'in asıl
sikkeleri İ. Ö. 86/5 yılında Per-
gamon'da basılmış olup, arka
yüzlerinde Kistophoros’larda-
kine benzeyen bir çelenk için­
de otlayan geyik bulunmak­
tadır. Geyiğin bu pozda Ephe-
sos'taki sikkelerde de bulun­
ması Mithradates ile Ephesos
arasındaki ilişkiyi gündeme
getirmektedir. Belki de bu se-

65
rinin tamamı Ephesos'ta basılmıştır.
Bu sikke türü ile Yunan nümizmatiğini terk ederek Roma ba­
sımlarına gelmekteyiz. Başlangıçta pek büyük bir fark görül­
mese de (çünkü Roma sikkelerinin başlangıcı ve ondan son­
raki gelişimi de uzun zaman Yunan etkisi altında kaldı), Ro­
ma imparatorluğu döneminden itibaren büyük farklar göz­
lemlenmektedir.

66
- V III -

ROMA SİKKE BASIMI

V III.I. R O M A A Ğ IR L IK S İS T E M İ
Roma sikkelerine bakmadan önce, Roma ağırlık sistemini kı­
saca gözden geçirelim. Bu sistem, veriler yanıltmıyorsa, mısır
yarım buğday sep'inden kaynaklanmaktadır. Böylece 322 g.lık
(Türk parasındaki gibi Lira olarak bütün dünyayı etkileyen)
LİBRA ’dan, genelde duodesimal olan bir sistemde, (İ. S. 4.
yy’dan itibaren kullanılan Siliq u a’ya kadar askatlarına iniyo­
ruz. Bu siliqua, Mısır sistemindeki su biriminin 1 /80’i olmak­
tadır, fakat diğer basamaklar nümerik bölümler olarak adlan­
dırılmıştır; obolus Yunan sisteminden alınmıştır. Aşağıdaki
çizelgede gösterildiği gibi, Roma sistemi diğer sistemlerden
çok farklıdır. En önemli bölümü, Uncia olmuştur (bu birim,
bugüne dek bazı ağırlık sistemlerinde mevcuttur). Uncia'ya
kadar duodesimal yapı çok açıkken, daha küçük ağırlıklarda
da saklanıyor.
1 Libra (322.5 g.)
2 1 Semis (161.25 g.)
3 1.1/2 1 Triens (107.5 g.)
4 2 1.1/3 1 Quadrans (80.625 g.)
12 6 4 3 1 Uncia (26.875 g.)
288 144 96 72 24 1 Scripulum (1.1198 g.)
576 288 192 144 48 2 1 Obolus (0.56 g.)
1728 864 576 432 144 6 3 1 Siliqua (0.1866 g.)

Yunan paralarında böyle bir sistematik bulunmazken, Roma’da

67
bütün sikkeler belli ölçülere (kıymet derecelerine) göre bölün­
müştür. Bu sistemde altın, gümüş, sarı pirinç ve bakır arasın­
daki oranlar, baştan beri önemli bir rol oynamıştır. Aşağıdaki
çizelge, Augustus devrinde geçerli olan oranları göstermek­
tedir; bunlar, sonra -değişen ekonomik esaslar ile birlikte- de­
ğiştirilmiştir.
1 Aureus (altın)
25 1 Denarius (gümüş)
50 2 1 ÇHıinarius (gümüş)
100 4 2 1 Sestertius (sarı pirinç)
8 4 2 1 Dupondius (sarı pirinç)
250 10 5 2.1/2 1.1/4 1 As (bakır)
20 10 5 2.1/2 2 1 Semis
30 15 7.1/2 3.3/4 3 1.1/2 1 Triens
40 20 10 8 4 2 1.1/3 1 Quadrans

Böylece altından yapılan aureus’a 25 gümüş denarius, 1 dena-


riusa 4 sarı pirinç Sestertius (semis tertius: "üçüncü yarım ola­
rak" yani 2.1 /2), ve 1 sestertius’a 2.1 /2 bakır as denk düşmek­
tedir (250 as ya da 100 sestertius, 1 aureus yapmaktadır). Ro­
ma nümizmatiğinde en önemli nominaller (kıymet derecele­
ri) sestertius ve as olmuştur, çünkü değerli madenler halk ara­
sında pek fazla yayılmamıştır. Fakat sonra artan askeri faali­
yetlerle birlikte yükselen ücret miktarlarından dolayı denari­
us, asıl sikke olmuştur. As’ın bölümleri (örneğin; en küçüğü
olan quadrans) nadir olarak basılmıştır.

VIII.2. ROMA CUMHURİYETİ


Roma’da esas sikkeler gerçekleştirilmeden önce, sadece ma­
den ağırlıkları para olarak kullanılmıştır.
Res. 51. Örneğin, İ. Ö. 3.yy.'m başında fil tasvirli dökme bir
ağırlık külçesi, Romanın dış ilişkilerindeki en büyük sorunu­

68
na yani Kartaca
savaşına gönder­
mede bulunmak­
tadır. Bu tür kül­
çe, Latince aes
signatum "işaret­
lenm iş bronz"
olarak adlandırıl­
mıştır. Bu külçe­
lerden önce, aes
rude denen külçeye benzer ham bronzdan ağırlıklar, ilkel pa-
ra olarak kullanılmıştı.
Asıl Roma basımlarına İ. Ö. 5.yy.'dan itibaren, özellikle Büyük
Yunanistan'da yaygın olan bir tipin kopyası örnek alınarak
başlanmıştır. (Çizim 21) Bu tip, Syrakusa sikkelerinde sıkça
rastlanan dört atla çekilen araba betimli sikkelerden oluşmak­
tadır. Latince quadriga olarak tanımlanan bu arabadan dola­
yı sikkeler quadrigatus adını almıştır. Bu gümüş paraların ön
yüzünde, Dioskurlarm Janus tipinde çifte başı, arka yüzünde

Çizim 21. Roma Cumhuriyeti gümüş sikke biçimi: Ö.y. 'de Jüpiter başı, a.y. 'de
(juadriga'ya binmiş Jüpiter (bu nedenle bu tür sikkelere Quadrigatııs denmiş­
tir).

69
de quadrigaya binmiş Zeus görülmektedir. Kesimde ROMA
yazısıyla darphane belirtilmiştir.
İ. Ö. 3.yy.'ın sonuna doğru çıkarılan basımlar, Roma'nın zafer­
lerini ortaya koymaktadır.
Resim 52. Bu tarihlerde aes grave
yani "ağır bronz" olarak adlandırı­
lan ağırlık serisine ait bir as'ın ön
yüzünde Janus'un çifte başı görü­
lür. Bu tanrı, ilk önce çevresine ve
daha sonra bütün dünyaya saldıran
Roma için çok önemli bir simge ha­
line gelmiştir. Çünkü Janus tapına­
ğının kapıları açıldığı andan itiba­
ren savaş başlamıştır (ve bu savaş­
lar, genelde zafere ulaştırmıştır).
I. Ö. 213'te ilk kez basılan ve 400 yıl kadar yerini koruyan de-
narius'un ön yüzünde tanrıça Roma'nın başı ve onluk değe­
rini gösteren X rakamı bulunmaktadır. (Çizim 22) Etrüsk sik-

ö A

Çizim 22. Roma Cumhuriyeti gümüş sikke biçimi: Ö.y. 'de Roma başı, a.y. ’de
Dioskurlar. Denarius.

70
Çizim 23. Roma Cumhuriyeti gümüş sikke biçimi: Û.y. 'de Jüpiter başı, a.y. 'de
Victoria ve silahlık; bu nedenle bu tür sikkelere Vicloriatus denmiştir.

kelerinde var olan bu gelenek, Roma sikkelerine de geçmiş,


ancak sürekli olmamıştır. Arka yüzde ata binen Dioskurlar ve
kesimde ayrı bir levha içinde ROMA yazıtı yer almaktadır.
İ. Ö. 200 civarında başka bir tip, daha belli bir sürede basılmış­
tır. (Çizim 23) Bu yeri tipin ön yüzünde Jüpiter başı, arka yü­
zünde de silahlı bir kişiye çelenk uzatan Victoria görülmekte­
dir. Bu sahneden ötürü bu sikkelere Victoriatus denmiştir.
Resim 53. İ. Ö. 200'den önce
Roma'da çıkarılan bir sikke­
nin arka yüzünde, bu tür er­
ken basımlarda farkedilen Yu­
nan etkisine rağmen yine de
Roma özelliklerini görmek
mümkündür. Solda Vulcanus,
sağda Mars ayakta durmakta,
iki tanrının arasında ise diz
çökmüş bir genç kız görül­
mektedir. Tanrılar kılıçlarıyla
kızın elinde tuttuğu sepeti

71
göstermektedirler. Bu grup, Yunan sikkelerindeki gibi, çok iyi
işlenmiştir ve sikkenin yuvarlak yüzeyi içine ustalıklı bir bi­
çimde yerleştirilmiştir. Fakat bu sahne, Roma dünyasına ait­
tir: Sikkede gösterilen ant içme sahnesinden ötürü bu sikke se­
risi, nümizmatlar tarafından "ant sahnesi altını" olarak adlan­
dırılmıştır.
İ. Ö. 2. yy.’da Pannonia, yani bugünkü Macaristan'da basılan
bir Kelt tetradrakhmonunda, geleneksel süvari çok karışık bir
şekilde görülmektedir. Özellikle adamın konturları, doğal bir
vücuda benzememektedir. Geç Kelt sikkelerinde, boncuk gi­
bi noktalara çok önem verilmiştir. Böylece bu halkların sikke
sanatı, güneydeki gelişimlerinden çok uzakta kalmıştır.
Resim 54. Roma’da 82/1 yılında Ön yüz
Sulla tarafından bastırılan bir aure-
us’ta ön yüzde miğferli ve zırhlı Ro­
ma büstünün yanında, "PROQU-
AESTOR LUCIUS MANLIUS" ya­
zıtı görülmektedir. Eski Romalılar
çıkardıkları sikkelere, bugünkü Ma­
liye Bakanlığına denk düşen bu ma­
kamda bulunan görevlilerin adla­
Arka yüz
rını koyarak tarih vermişlerdir. Eli­
mizdeki listelere göre biz de, quaestor, konsül ya da başka bir
makamda bulunan kişiler yoluyla sikkenin hangi yılda basıl­
dığını saptayabilmekteyiz.
Aynı sikkenin arka yüzünde, bir Victoria figürü tarafından ba­
şına çelenk takılan Sulla, bir quadrigayı sürerken görülür. Sü­
rücünün kim olduğunu belirtmek amacıyla büyük generalin
adı arabanın altına yazılmıştır.
Resim 55. Caesar tarafından İ. Ö. 49/8'de bastırılan bir aure-
us'a gens Iulia'nın kökeninin Venüs'e uzandığını belirtmek
amacıyla tanrıçanın çok canlı bir portresi konulmuştur. Arka
yüzde ise ünlü fatihin kazandığı zaferlere işaret eden bir pa-

72
noplia ve komutanın adı görülmektedir.
Çizim 24. İ. Ö. 47 yılında Caesar tarafından bastırılan bir de-
nariusun ön yüzünde yine Venüs başı, arka yüzünde ise çok
ünlü bir sahne yer almaktadır. Özellikle geleneklerle ve aile­
sinin tarihiyle ilgilenen Caesar, bu konuyla ilgili resimleri sik­
kelerine koymuştur. Örneğin söz konusu sikkenin arka yü­
zünde bir elinde Athena heykelini, bir elinde de Ankhises'i tu­
tarak Troia'dan kaçak Aineas resmedilmiştir.

ö A

Çizim 24. Roma Cumhuriyetigiimiiş sikke biçimi: Ö.y. 'de Veııiis başı, a.y. 'de
Ankhises 'i ve Pnladioıı iı taşıyan Aineas; alanda sikke sahibi ismi. Denarius.

73
Çizim 25. Cumhuriyeti gümüş sikke biçimi: (Caesar dönemine ait bir örneğe
göre): Ö.y. 'de Juno Moneta başı; a.y. 'de basım aletleri, üstte darphane başka-
nıııın adı. Denarius.

Bunun gibi siyasal ve geleneksel ifadeler taşıyan sikke resim­


leri dışında, ilk defa esas sikke konusuyla ilgili açıklamalar da
ortaya çıkmıştır. (Çizim 25) Roma'da İ. Ö. 46’da basılan bir de-
nariusun ön yüzünde, bir Juno başı ve MONETA yazıtı bu­
lunmaktadır. Juno Moneta, nümizmatik bilimi için çok önem­
lidir. Bu ad latince "uyandırmak", "ikaz etmek" anlamına ge­
len monere fiilinden üretilmiş olduğundan sikkelerle hiç bir
ilgisi yokmuş gibi görünmektedir. Ancak, Roma darphanesi­
nin Moneta tapmağında yer almasından ötürü orada basılan
tüm sikkelere tanrıçanın adı verilmiştir. Bu nedenle birçok dil­
de "para" anlamında moneta'dan türetilmiş sözcükler kulla­
nılmaktadır. Örneğin, İngilizce'de money, Fransızca’da mon-
naie, İtalyanca’da moneta ve Almanca’da Münze (ve hırsız ar­
gosunda Moneten).
Aynı denariusun arka yüzünde, söz konusu darphanede kul­
lanılan aletler görülmektedir. Bunlar, bir örs, bir pense ve bir
çekiçtir. Alet resimlerinin üstünde ise darphanede o yıl görev­
li olan başkanın adı yazılıdır. (Çizim 26) Roma'da İ. Ö. 44’de
yine Caesar’ın emri üzerine basılan bir denariusta, ön yüzde

74
Çizim 26. Roma Cumhuriyeti gümiif sikke, biçimi: Caesar dönemine ait bir ur
neğc g ö r e): O.y. de Caesar portresi; saat 10 konumunda başlayan yazıt, sikke
sahibinin hükümdarlığını belirtmektedir; A.y.'de Biga'da Juno Sospita, altın­
da sikke basım görevlisinin adı. Denarius.

diktatörün yaşlılık dönemine ait bir portresi, portrenin çevre­


sinde Caesar ın 4. kez diktatör olduğunu anlatan bir yazıt
(DİCT. QVART), yan işaret olarak da Caesar'ın Augur görevi­
ni üstlendiğini belgeleyen bir rahip asası görülmektedir. Böy-
lece diktatörlüğün tekrarlanma sayılarına bakarak, sikkenin
tarihini kesin olarak saptamak mümkün olmaktadır.
Burada bir şeye de ilk defa rastlamaktayız: yazı, saat yönün­
de, soldan sağa doğru yazılmıştır. Başlangıcı saat konumuna
göre, saat 10'da başlamaktadır. Sikkenin arka yüzünde, biga
yani iki atla çekilen arabada Juno
Sospito (koruyucu Juno) görülmek­
te ve darphane başkanının ismi
okunmaktadır.
Resim 56. İ. Ö. l.yy.’da bugünkü Bel­
çika'da Ambiani halkı tarafından ba­
sılan bir sikkede resmedilmiş olan
süvari figürü şimdi tümüyle çözen­
miş olduğundan, neredeyse hiç far-

75
.kedilememektedir. At, kısmen anlaşılırken, geri kalan boşluk,
bir takım garip noktalarla doldurulmuştur. Evrimin bu aşa­
masına sikke boşluğunun doldurulması, tek amaç olmuştur.
Kelt ülkelerinin işgal edilmesi ve Roma eyaletlerine dönüşme­
siyle birlikte, bu özel basımlar da kaybolmuştur.
Roma iç savaşı sırasında Marcus Antonius, Ephesos ta Kistop-
horos geleneğini sürdüren gümüş sikkeler bastırmıştır.
Resim 57. Bunların ön yüzünde Antonius ile karısı Octavia nın
portreleri görülmektedir. Saat 7 konumunda başlayan lejand-
da Marcus ANTONIVS, IMPerator ve COnSul DESIGnatus,
yani yeni atanmış konsül olarak belirtilmiştir; ünvanlardan

sonra gelen İTER ET TERT sözleri bu görevlerin 2 ve 3 kez tek­


rarlandığını göstererek, bizi belli bir tarihe götürmektedir: 2.
ve 3. kez atanması: İ. Ö. 39-34. Arka yüzde, yılanların arasın­
da okluk yerine, sihirli sepet üstünde Octavia görülür. Sol boş­
lukta III VIR yazıtıyla Antonius'un İ. Ö. 43’te ünlü üçlüye ya­
ni triumvirliğe katıldığı belirtilmektedir.
Resim 58. Caesar’m katili Brutus, imperator olduğu sırada,
portresinin yer aldığı bir aureus bastırmıştır. Kalıpçıların, bu
portreleri ne büyük bir gerçekçilikle işledikleri, bu sikkeye ba­
kıldığında anlaşılmaktadır. Roma Cumhuriyet Dönemi port­
releri, doğallıkları ve çok az idealize edilmiş olmalarıyla ayırt
edilirler.

76
İ. Ö. 40'tan az önce Sicilya’da, Pom-
peius'un oğlu Sextus tarafından ba­
sılan aureuslarda, onun portresi ka­
rakteristik biçimde resmedilmiştir.
Yazının IMPerator İTER olarak oku­
nan ikinci yarısı, Sextus'un o zaman
ikinci kez imperator -yani senato ta­
rafından belli ve özel yetkilerle do­
natılmış- olduğunu göstermektedir.

VIII.3. ROMA İMPARATORLUĞU


(Çizim 27) Roma iç savaşını kazanan Augustus, İ. Ö. 22'de
portresini taşıyan bir as bastırmıştır. Saat yönüne göre 12'de
başlayan lejand üzerindeki CAESAR AUGUSTUS TRIBUNI-

Çizirn 27. Roma Cumhuriyeti gümüş sikke biçimi: Caesar dönemine ait bir ör­
neğe göre) : Ö.y. 'de Augustus portresi; saat 12 konumunda başlayan yazıt, hü­
kümdarlık ve tribunus görevlerini anlatmaktadır. A.y. 'de SC (Semt us Coıısul-
tu: Senatonun yetkisiyle); yazıt, altın, gümüş ve bakırın döküm ve basımından
sorumlu üç komisyonun bir üyesinin adını vermektedir. As.

77
CIA POTESTATE yazısı Augustus'un Caesar adını bir ünvan
olarak aldığı, ayrıca tribunus görevini üstlendiğini göstermek­
tedir. Arka yüzde büyük harflerle yazılan SC, senatus consul-
to olarak bu basımın, senato yetkisiyle yapıldığını göstermek­
tedir. Cumhuriyet devrinde oluşturulan senato kurumu, İ. S.
330 yılına kadar etkinlik göstermiştir. Bu kurum imparatorluk
döneminde de bronz sikke basımının hemen hemen tümünü
üstlenmiştir. Altın ve gümüş sikkeler ise, tamamen imparato­
run emriyle basılmıştır.
Aynı sikkede, SC etrafında okunan yazı, bize Roma darpha­
nesinin çalışması hakkında çok önemli bilgiler vermektedir:
saat 12 yönünden başlayan lejand, Gaius GALLIVS LUPER-
CVS'u, Auro, Argento, Aere Flando, Feriundo III VIR olarak,
yani "altın, gümüş ve bakırın dökümü ve basımı ile görevlen­
dirilen üçlü komisyonun" bir üyesi olarak göstermektedir.

VI1I.3.CI. METROLOJİK GELİŞİM


Roma İmparatorluğu zamanında basılan sikkelerin standardı
(yani libra'dan yapılan sikke sayısı), İ. S. 4.yy.'a dek devamlı
küçültülmüştür: örneğin, Augustus çağında yalnız 84 adet de-
narius veren libra, artık 162 denarius'a bölünmüş ve bu nomi­
nal değer böylece 3.84 g.dan 1.99 g.a düşmüştür.

1 denarius: 1/84-1/ 90 1b. Augustus dönemi- İ. S. 64


3.84- 1/96-1/108 İ. S. 64 - İ. S. 264
1.99 g. 1/144-1/162 İ. S. 264 - İ. S. 4. yy.

1 Sestertius: 1/12 Ib. Augustus dönemi - İ. S. 217


26.87 - 1/16 İ. S. 247
1 Aureus: 1/40-1/45 lb. Augustus dönemi - İ. S. 193
8.06- 1/50 İ. S. 2 1 5 -İ. S. 238
4.6 1/70 İ. S. 284

VIII. I'deki değer çizelgesine göre, Augustus zamanındaki me-

78
tal değer oranları hesaplanabilmektedir. Fakat bu oranlar, son­
ra değişmiştir. Mevcut olan ağırlık sistemine dokunmanın­
ken, değişmeyen ağırlık biriminden basılan sikke sayısı, sü­
rekli çoğalarak, ekonomik gelişimin yozlaştığının bir aynası
olmuştur. Böylece Yunan sikkelerindeki Standard yerine sade­
ce bir ağırlık sistemine (yani sikkelerin ağırlık birimlerinin bel­
li birimlere göre basılması) rastlamaktayız. Roma sikkeleri ise,
ağırlık birimi sistemindeki bölümlere göre değil, siyasal ve
ekonomik zorunluluklara göre birimlere ayrılmıştır.
Bu bakımdan madenler arasındaki oran da her zaman aynı
değildi. Yalnız çoktan beri geleneksel olan sikke birimleri ara­
sındaki oran değişmemiştir.
1 Sestertius: 26.875 g. x 4 = 107.5: 28 x 100= 2687.5 g.
1 Denarius: 3.8393 g. x 25 = 95.892 g.
1 Aureus: 8.0625 g.
Augustus devrinde kullanılan standarda göre, daima 4 ses­
tertius değeri taşıyan denarius ile sestertius arasındaki oran,
1/28'i ve 100 sestertius değerindeki aureus ile denarius ara­
sındaki oran, 333.1 /3 u vermektedir. Aureus ile denarius ara­
sındaki oran ise, tam bir rakam vermemektedir (11.19/21). Ba­
sımların amacı, düz bir ağırlık ve buna bağlı maden değer ora­
nı olarak anlaşılmıştır. Düşen standardlar, sonradan daha dü­
zensiz bir orana gelmiştir. Çünkü libradan alınan birim sayı­
sı, üç maden cinsinde aynı zamanda aynı oranda gerçekleşti­
rilememiştir.
Roma metal değer oranları, önceleri şöyle olmuştur:

Altın 3 21
Gümüş 250 1
Sarı pirinç 1000 28

İ.S. 3. yy.'ın başında, bu tablo önemli ölçüde değişmiştir:

79
Altın 3 48
Gümüş 625 1
Sarı pirinç 1250 32
I

VIII.3.b. ÖNYÜZÜN YENİ ROLÜ


Roma nümizmatiğinde, ön yüzlerde rastlanan imparator baş­
larının betimi çok önemli bir rol oynamaktadır. Başın sağa ya
da sola bakan konumu dışında, giysiler ve başa takılan süsler
sikkelerin tanımı için önemlidir.
Çizim 28. Burada her ayrıntının incelenmesi gerekmektedir.
Çünkü, serilerin karakteristik özellikleri, bunlardan kaynak­
lanmaktadır. İlk önceleri süssüz açık başlara rastlanmaktadır.

Çizim 28. Roma imparatorluğu sikkelerinde bulunan hükümdar büst ve baş­


larındaki giysi ve süsler:
a-b) büst sağa, sola
c) iki bantlı defne çelengi
d) iki bantlı defne çelengi, sol omuzda giyim
e) iki bantlı defne çelengi, giyimli
f) iki bantlı defne çelengi, giyimli zırh
g) iiç bantlı şualı taç, sakallı
lı) üç uçlu boncuk zinciri, giyimli zırh
i) iki uçlu boncuk zinciri, giyimli zırh
k) miğfer, zırh, kalkan ve mızrak.

80
Bir imparatorun portresinin baş mı yoksa büst mü olduğu, bo­
yun kısmına bakılarak anlaşılır. Boyunda bir giyim eşyası gö­
rülüyorsa bu, kesinlikle büst olarak anlaşılmalıdır. Baş ve büst­
ler genelde sağa doğru bakmaktadır, fakat zaman zaman so­
la da yönelmektedirler. Erken Roma imparatorluk çağından
itibaren, açık başlar dışında özellikle defne çelengi taşıyan baş­
lara da rastlamaktayız. Çelengin arka kısmından genellikle iki
şerit aşağıya doğru sallanır. Bu şeritler, daha sonraları yuka­
rıya doğru kıvrılmıştır. Giysiler bazen omuzlardan yalnız bi­
rini örter. Ama birçok örnekte büstün tümü giyimlidir. Giysi­
lerin dışında ya da onlarla birlikte bazen bir zırhın üst kısmı
da resmedilebilmektedir. Ayrıca başlık ya da çelenk yerine bir
taç da görülmektedir. Erken basımlarda, taç her zaman ışınlı­
dır ve dupondius birimini belirtmektedir.

VIII.4. TİBERİUS'TAN CARACALLA'YA KADAR

Resim 59. Tiberius'un emriyle Augustus'un anısına basılan bir


dupondius'ta (çift as), ön yüzde Augustus'un sola bakan port­
resi, ışınlı bir taç giymiş olarak resmedilmiştir. Saat 7 konu­
munda başlayan yazıdaki, D İW S AVGVSTVS PATER ibaresi

Ön yüz Arka yüz

81
baba Augustus'un ölmüş olduğunu göstermektedir: Latince-
de ölmüş kelimesi anlamına gelen divus yani "tanrısal" deyi­
mi kullanılmıştır. Arka yüzde yer alan tapmak kabartması,
Augustus'un mezar anıtının örneğidir. Boşlukta bulunan SC
harfleri ise, bu basımın senato yetkisi ile basıldığını göster­
mektedir. /
Resim 60. İ. S. 33 yılında Tiberi-
us tarafından çıkarılan bir ses-
tertius’un arka yüzünde, iki ka­
tırla çekil.en kapalı bir araba gö­
rülmektedir. Üst kısmında yazı­
lı olan MEMORIAE AGRIPPI-
NAE, bu sikkenin tanrılaştırıl­
mış Agrippina'nın hatırası için
basıldığım göstermektedir. Ara­
ba, carpentum olarak saray ka­
dınlarına ayrılmış idi. Üst kısım­
da yer alan SPQR harfleri, Senatus Populusque Romanorum
sözcüklerinin kısaltmasıdır ve sikkenin, hem senato hem de
Roma halkının yetkisiyle (cumhuriyet zamanındaki gibi) ba­
sıldığını belirtmektedir.
Resim 61. Caligula hükümeti zamanında basılan bir sesterti-
us’ta, Agrippina, Drusilla ve
Lucia adlı üç kadın, tannça bi­
çiminde görünmektedir. Bu
yolla sempatik bir prenses ti­
pi yaratılmak istenmektedir.
Üç kadın, Securitas (emniyet),
Concordia (uyum) ve Pax (ba­
rış) olarak tanıtılmaktadırlar.
Bu tür propaganda ile Julia
hanedanı kendini halka, en
büyük güvence olarak tanıt­
maktadır.

82
Ön yüz Arka yüz

Resim 62. Claudius devrinde olasılıkla Ephesos'ta basılmış


olan üç denarius değerindeki bir sikkede Claudius ve Agrip-
pina'nın portreleri sola doğru bakmaktadır. Kenardaki lejand,
Tİberius CLAVDius CAESar AVGustus AGRİPPina AVCVS-
TA olarak okunmaktadır. Arka yüzde ise Artemis’in tipik kült
heykeli ile DİANA EPHES1A ismi görülmektedir. Bu tür gü­
müş serileri, eski Kistophoros’lar örnek alınarak İ. S. 2. yy’a
dek özellikle Küçük Asya'da imparatorlara bağlı özel bir seri
olarak basılmışlardır.
Resim 63. Nero zamanında
basılan bir sestertius'un ön
yüzünde, bu hükümdarın
karakteristik portresini gör­
mekteyiz. Saat 6 konumun­
da başlayan yazıt, NERO
CLAVDİUS CAESAR AU-
Gustus GERManicus PON-
Tifex Maximus TRİbunicia
Potestate İM Perator Pater
Patriae olarak okunmaktadır.
İm paratorlar için genelde

83
kullanılan isim ve iinvan sıralaması bu örnekte toplu olarak
görülmektedir. "Nero" isminden sonra gelen "Claudius Caesar
Augustus”, onun bu hükümdarların halefi olduğunu göster­
mektedir. "Germanicus" ünvanı, Nero'nun ordularının Alman­
ya’da kazandığı zaferi, "Pontifex Maximus", imparatorun ay­
nı zamanda en yüksek rahip ve "Tribunicia Potestas" da tri-
bunluk görevinde olduğunu açıklamaktadır. İmparator ünva-
nından sonra gelen "Pater Patriae" ise hükümdarı "vatanın ba­
bası" olarak belirtmektedir.
Resim 64. Nero döneminde çı­
karılan bir sestertius'uıı arka yü­
zünde, hareketli bir sahne görül­
mektedir; bir podyum üstünde
ayakta duran ve sağ elini kaldı­
ran imparator, önüne gelen üç su­
bayla konuşmaktadır. İmparato­
run burada ne yaptığı, kesimde­
ki ADLOCVTio COHortum yani
"Kohortlara Nutuk" yazısıyla an­
latmaktadır.
Resim 65. Aynı imparator zamanında Gallia’daki Lugdu-
num'da basılan bir sestertius'un arka yüzünde, Romanın ün­
lü Janus tapınağı işlenmiştir.
Saat 8 konumunda başlayan
yazıda PACE PRo TERRA
MARIQue PORTA IANUM
CLVSIT, yani "kara ve deniz­
de barış yapıldıktan sonra Ja­
nus tapınağı kapılarının ka­
pandığı" yazılmıştır. Çok es­
ki zamanlardan beri, Roma'da
savaş kararı alındığında, bu
tapınağın kapıları açılır ve sa­
vaş bitene dek öyle kalırdı.

84
Tek ve esas olan Roma'daki merkez darphanenin yanısıra, im­
paratorluğun erken devrinde eyaletlerde de darphaneler ça­
lıştırılmıştır. Daha sık ve doğrudan ödemelerle büyüyen ihti­
yaçla birlikte, darphanelerin sayısı da çoğalmıştır.
Resim 66. Roma'da Nero'nun
son yıllarında basılan bir ses-
tertius'un arka yüzünde, ge­
milerle dolu olan ve çevresin­
de çeşitli tesislerin görüldü­
ğü Ostia limanı dikkati çek­
mektedir. Bu sikkenin deniz­
le ilişkili olduğu, alt kesimde
yer alan Okeanus figürü ile
anlatılmak istenmiştir. Sikke­
de betimlenen yerin neresi ol­
duğunun anlaşılm ası için,
SPQR kısaltmasının hemen
yanında, OSTİA yazıtı eklenmiştir. Limanın girişinde yer alan
heykelli deniz fenerinin üzerinde yazılı olan AUGUSTI ifade­
si, bu tesislerin, doğrudan imparatorun emriyle yapıldığına
işaret etmektedir.
Syrakusa'da basılan güzel sikkelerde olduğu gibi bu tür Ro­
ma basımlarında da en ince ayrıntılar büyük bir ustalıkla ve­
rilmiştir; öyle ki fotoğrafik büyültmeler yapıldığında, gemile­
rin donanımları ve gemilerde görevli olan denizciler bile far-
kedilebilmektedir.
I.S. 69'da Roma'da kısa bir süre imparator olan Vitellius döne­
minde basılan bir sestertius'ta, onun şişman yapılı olduğunu
görmekteyiz. Yazı, hükümdarın isim ve ünvanlarını Vitellius
GerManicus CAESar AVGustus Pontifex Maximus TRibu-
nicia Potestate olarak açıklamaktadır.
Resim 67. İmparator Titus'un İ.S. 80'de Yahudilere karşı ka­
zandığı zaferden sonra, bu olayı kutlamak için bastırdığı bir

85
kullanılan isim ve ünvan sıralaması bu örnekte toplu olarak
görülmektedir. "Nero" isminden sonra gelen "Claudius Caesar
Augustus", onun bu hükümdarların halefi olduğunu göster­
mektedir. "Germanicus" ünvam, Nero'nun ordularının Alman­
ya’da kazandığı zaferi, "Pontifex Maximus”, imparatorun ay­
nı zamanda en yüksek rahip ve "Tribunicia Potestas" da tri-
bunluk görevinde olduğunu açıklamaktadır. İmparator ünva-
nından sonra gelen "Pater Patriae" ise hükümdarı "vatanın ba­
bası" olarak belirtmektedir.
Resim 64. Nero döneminde çı­
karılan bir sestertius'un arka yü­
zünde, hareketli bir sahne görül­
mektedir; bir podyum üstünde
ayakta duran ve sağ elini kaldı­
ran imparator, önüne gelen üç su­
bayla konuşmaktadır. İmparato­
run burada ne yaptığı, kesimde­
ki ADLOCVTio COHortum yani
"Kohortlara Nutuk" yazısıyla an­
latmaktadır.
Resim 65. Aynı imparator zamanında Gallia'daki Lugdu-
num'da basılan bir sestertius’un arka yüzünde, Roma'nın ün­
lü Janus tapınağı işlenmiştir.
Saat 8 konumunda başlayan
yazıda PACE PRo TERRA
MARIQue PORTA IANUM
CLVSIT, yani "kara ve deniz­
de barış yapıldıktan sonra Ja­
nus tapınağı kapılarının ka­
pandığı" yazılmıştır. Çok es­
ki zamanlardan beri, Roma'da
savaş kararı alındığında, bu
tapınağın kapıları açılır ve sa­
vaş bitene dek öyle kalırdı.

84
Tek ve esas olan Roma'daki merkez darphanenin yanısıra, im­
paratorluğun erken devrinde eyaletlerde de darphaneler ça­
lıştırılmıştır. Daha sık ve doğrudan ödemelerle büyüyen ihti­
yaçla birlikte, darphanelerin sayısı da çoğalmıştır.
Resim 66. Roma'da Nero'nun
son yıllarında basılan bir ses-
tertius’un arka yüzünde, ge­
milerle dolu olan ve çevresin­
de çeşitli tesislerin görüldü­
ğü Ostia limanı dikkati çek­
mektedir. Bu sikkenin deniz­
le ilişkili olduğu, alt kesimde
yer alan Okeanus figürü ile
anlatılmak istenmiştir. Sikke­
de betimlenen yerin neresi ol­
duğunun anlaşılm ası için,
SPQR kısaltmasının hemen
yanında, OSTİA yazıtı eklenmiştir. Limanın girişinde yer alan
heykelli deniz fenerinin üzerinde yazılı olan AUGUSTI ifade­
si, bu tesislerin, doğrudan imparatorun emriyle yapıldığına
işaret etmektedir.
Syrakusa'da basılan güzel sikkelerde olduğu gibi bu tür Ro­
ma basımlarında da en ince ayrıntılar büyük bir ustalıkla ve­
rilmiştir; öyle ki fotoğrafik büyültmeler yapıldığında, gemile­
rin donanımları ve gemilerde görevli olan denizciler bile far-
kedilebilmektedir.
I S. 69'da Roma'da kısa bir süre imparator olan Vitellius döne­
minde basılan bir sestertius'ta, onun şişman yapılı olduğunu
görmekteyiz. Yazı, hükümdarın isim ve ünvanlarını Vitellius
GerManicus CAESar AVGustus Pontifex Maximus TRibu-
nicia Potestate olarak açıklamaktadır.
Resim 67. İmparator Titus'un İ.S. 80'de Yahudilere karşı ka­
zandığı zaferden sonra, bu olayı kutlamak için bastırdığı bir

85
sestertius'un arka yüzün­
de, hüzünlü bir sahne yer
alır. Bir palmiye altında ke­
derli bir pozda oturan Ju-
daea figürünün arkasında,
ayakta duran bir savaş esi­
ri görülmektedir. Alanda
yer alan IUDAEA ÇAPTA
yani "işgal edilen Judaea"
yazısı olayı tam olarak
açıklar.
Roma sikkeleri, bu şekille­
riyle dünyanın en önemli
(bazen de -biraz sonra görüleceği gibi- önemli olmayan) ha­
berlerini bildiren birer gazete niteliğindedir. Bunları Latince
"biblia pauperum", yani "fakirlerin İncil’i" olarak nitelendire­
biliriz. Roma sikkelerindeki resimler, kimi zaman bazı yanılt­
malar söz konusu olsa dahi, özellikle siyasal alanda daima be­
lirli bir anlam taşımaktadırlar.
Resim 68. Domitianus'un hükümdarlık döneminde İ.S. 88'de
Roma’da basılan bir aureus'ta, imparator portresinin yanında
basit bir ünvan lejandı görülür: DOMITIANVS AVGVSTVS
(daha çok haleflerinde kullanılan şekil). Arka yüzde Germa-

86
nia'nın kederli durumu canlandırılmaktadır. Germania figü­
rünün altında görülen kırık bir mızrak, Roma ordularının za­
ferini anlatmaktadır. GERMANİCVS COnSul XIII yazıtı, Do-
mitianus'un bu zaferi 13. defa konsül olduğu zaman kazandı­
ğını bildirmektedir.
Resim 69. Nerva zamanında,
İ.S. 97'de çıkarılan bir sester-
tius’un arka yüzünde, otlayan
iki at ile bunların arkalarında
5 adet mızrak yer alır. VE-
HICVLA MONTes ITALIAE
REMİSSA, yani "araçlar İtal­
ya dağlarına geri gönderil­
miştir" lejandı ile, savaş araç­
larının o anda İtalya'da bulun­
madığı vurgulanmaktadır.
Otlayan atlar, İtalya'da iç ba­
rışın var olduğunu simgeler.
Resim 70. İ.S. 104'te Traianus
adına gerçekleştirilen bir ses-
tertius basımının arka yüzün­
de, kemerli bir köprü yer alır.
Roma sikkelerindeki bina ve
anıt biçimlerinin, Roma anla­
yışına uygun bir biçimde açık
seçik ve düzenli bir tarzda çi­
zildiği dikkat çekmektedir.
Köprü altında halat gibi bir
çizgi, nehrin yüzeyini göster­
mektedir. Nehrin üzerindeki
kayık, bir gondola benzediğinden tüm resim bir Venedik kart­
postalını anımsatmaktadır. SPQR OPTIMO PRINCIPI olarak
okunan yazı, bu basımın senato ve halk yetkisiyle, en saygı­
değer başkan adına yapıldığını bildirmektedir.

87
Ön yüz Arka yüz

Resim 71. Roma’da Traianus'un emriyle basılan bir aureus'ta


bu büyük hükümdarın askeri portresi görülür. Saat 6 konu­
munda başlayan "IMPeratori TRAIANO AVGusto GERmani-
co DACico Pontifici Maximo TRibunicia Potestate COnSuli VI
Patri Patrisae" yazısı imparatoru, daha önce gördüğümüz ün-
vanların dışında Dacicus yani imparatoru Dacia (yani bugün­
kü Romanya'yı) işgal eden kişi olarak tanıtmaktadır. İmpara­
torun isminin datif biçimiyle yazılmasından, bu basımın ona
bir armağan olarak 112 -177 yılları arasında sunulduğu anla­
şılmaktadır. Sikkenin arka yüzünde, Jüpiter ile Traianus gö­
rülmektedir: sikke incelendiğinde, iki figürün aynı boyda res-
medilmediği hemen dikkati çeker; Jüpiter gerçekten "tanrısal"
büyüklüktedir ve yıldırımını yanında çocuk gibi küçük olan
imparatora doğru yöneltmiş, böylece onu koruması altına al­
mıştır. Genellikle bu gibi örneklerde imparator ve tanrı aynı
boyda, izokefalik halde gösterilmektedir. Sikke üzerindeki
CONSERVATORIPATRIS PATRIAE yazısı ile bu boy farkı an­
laşılmaktadır: çünkü "vatanın babasının koruyucusuna" su­
nuşu zaten tanrısal büyüklükte olmasıyla da vurgulanmış ol­
maktadır.
Roma imparatorları içinde en etkili olanlardan biri, Hadrianus
idi.

88
Resim 72. Roma’da basılan
bir sestertius'ta onu filozof
olarak gösteren bir portreye
rastlamaktayız. Büstten anla­
şıldığı kadarıyla imparator
hem zırhlı hem de giyimlidir.
IMPerator CAEsar TRAIA-
Nus HADRIANVS AVGus-
tus olarak okunan yazıda yal­
nızca imparator ünvanlan be­
lirtilmiştir.
Şimdiye kadar yalnız ana im­
paratorluk basımlarına, yani Roma'da saraydaki merkeze bağ­
lı ve senato yetkisiyle çıkarılan sikkeleri incelemiş bulunuyo­
ruz. Fakat bunların yanı sıra, Yunanca konuşulan doğu bölge­
lerinde, özerk basım serileri de çıkarılmıştır. Roma imparator­
luğu, işgal ettiği ülkelere ve bunların arasında özellikle Yu­
nanca konuşulan kentlere belli bir özerklik tanımıştır. Kentin
kendi sikkesini basma hakkına sahip olması, bu özerkliğin en
önemli halkalarından birini oluşturmuştur.
Resim 73. Ephesos'ta basılan bir örnekte, Hadrianus'un port­
resi, Roma basımlarındaki
gibi güzel bir biçimdedir.
En küçük ayrıntısına dek
resmi portreye benzeyen
zırhlı büstten kopyaların
imparatorluk darphane­
sinden her tarafa yollandı­
ğı anlaşılm aktadır. Bu
özerk basımlar, bazen yal­
nız Yunanca lejandları yar­
dım ıyla diğerlerinden
ay ırd edilebilmektedir. Söz
konusu örnekte, KAISAR

89
OLYMPIOS ADRIANOS okunmaktadır. Roma basımlarında-
' ki geleneğin aksine, imparator ünvanları bazen Caesar ile sı­
nırlandırılmıştır. Sikkemizdeki Olympıos, özellikle Kuçuk As­
ya'daki şehirlerde çok önemli bir kurumu göstermektedir s-
kender çağından itibaren ilk önce onun halefleri tarafından
gerçekleştirilen ve Augustus devrinde Roma imparatorluğun­
da benimsenen hükümdar kültü, özellikle bazı Batı Anadolu
kentlerinde aşırı derecede gelişmiştir. Kentler arasında bu ko­
nuda büyük bir rekabet oluşmuş ve her kent imparatordan sur
duvarlarının içerisinde imparator kültü için bir tapınağın in­
şa edilmesine izin vermesini istemiştir. Ephesos bu alanda çok
hırslı olup, tüm diplomatik güçlerini kullanarak, her istediği­
ni elde etmiştir: İkinci imparator kült tapınağını Hadnanus
için inşa etmiş ve ona burada (başka kentlerde o dugu gibi)
"Zeus Olympios" olarak tapınmıştır. Özerk basımlar, belli bir
şekilde kendi kurallarını koymuştur. Şöyle ki, bunlar impara­
torluk darplarına ilave olmadan, yerel gereksinimim karşı a-
mak için üretilmiştir. Bu sikkelerin ön yüzlerinde Roma ba­
sımları kopya edilirken, arka yüzlerinde gunun politikası çok
nadir olarak yansıtılmıştır.
İskenderiye'de Hadrianus adına basılan bir sikkede, onun büs­
bütün güzel bir örneği yer almaktadır, imparatorluğun uzak
eyaletlerinde bile, hükümdar portreleri, resmi örneğe son de­
rece yakındır. Yazıt, AYTokrator KAISar TRAIANos ADRI-
ANÖS SEBastos olarak okunmaktadır. İmparator yerine au-
tokrator, Augustus yerine de Sebastos ünvanları artık Yunan
paralelleri olarak bu örnekte yer almaktadır.
Resim 74. Diğer bir Ephesos basımında, yine KAISAR OLYM-
PIOS ADRIANOS lejandma rastlanmaktadır. imparatorun büs­
tü doğal bir şekilde biçimlendirilmiştir. Bu gibi emisyonlar,
resmi gümüş üç denarlık basımların yanında çıkarıldığından
aynı kaliteyi göstermektedir: Böyle bir örneğin arka yüzünde,
ünlü Artemis Ephesia tapınağı çok basitleştirilmiş bir şekilde
çizilmiştir. 4 sütuna indirgenmiş olan tapınak cephesinin or­

90
tasında kült heykeli ayakta gös­
terilmiştir. Yazı, DİANA EPHE-
SIA olarak okunmaktadır.
Özerk basımlar, genellikle yal­
nızca bakırla sınırlı kalmıştır. Öz­
gür bir kentte gümüş sikke dar­
bıyla karşılaşıldığı zaman bunun
imparatorun doğrudan emriyle
çıkarılmış olduğu anlaşılmalıdır.
Claudius zamanında gördüğü­
müz gibi, Hadrianus zamanın­
da da Kistophoros basımları çıkarılmıştır. Ephesos kazıların­
da bulunan örneğimizin ön yüzünde, bu hükümdarın portre­
sinin yanında, HADRIANVS AVGVSTVS şeklinde onun en
basit ve aynı zamanda en çok kullanılan ünvanı okunmakta­
dır. Kistophoros basımlarının özerk kentlerde icra edilip edil­
mediği, kısmen belli olmaktadır. Bir işaret veya formül gibi bi-
çimleştirilen Artemision'un, aynı şekilde özerk sikkelerde de
görülmesi, bu basımın yerel darphanede gerçekleştirilmiş ol­
duğunu kanıtlamaktadır.
Daha önce gördüğümüz gibi, Roma imparatorlarının ünvan-
ları sikkelere genellikle kısaltılmış olarak yazılmıştır. Çoğun­
lukla isimden önce gelen İMP CAES'in İmperator Caesar ola­
rak, isimden sonra gelen AVG'un Augustus olarak okunması
çok kolaydır. Lejandların son kısmında yer alan PP, Pater Pat-
riae, "vatanın babası" anlamına gelmektedir. İmparatorluğun
geç döneminde kural haline gelen yazı başındaki DN, Domi-
nus Noster yani "efendimiz" olarak, sonda yer alan (AVG'tan
önce) PF ise Pius Felix yani "dindar ve mutlu" olarak anlaşıl­
maktadır. Yalnız Gallienus zamanına kadar süren özerk ba­
sımlarda, çok benzer kısaltmalar bulmaktayız: IMP CAES ye­
rine AYT KAIC yani Autokrator Kaisar ve AVG yerine CEB'e
(ya da C veya CE) yani Sebastos'a rastlamaktayız.

91
Resim 75. Aelius Caesar adı­
na İ.S. 137'de basılan bir ma­
dalyonun arka yüzünde,
dört atla çekilen bir quadri-
ga üzerinde Sol görülmekte­
dir: Güneşin sürekli hareke­
ti, bu sahnede çok açık ola­
rak anlatılmıştır. Bu basım,
kesimdeki yazıya göre tarih-
lenebilmektedir.
Çizim 29. Bundan kısa bir sü­
re sonra Roma'da basılan
Antoninus Pius’a ait bir sestertius'ta, Pius'un portresi ve AN-
TONINVS AVGustus Pater Patriae yazısı görülmektedir. Ar­
ka yüzde İskenderiye’yi canlandıran bir figür yer almaktadır.
Aslında bütün bir ülkeyi (yani Mısır'ı) temsil eden bu kadın
figürünün yanına, anlamı güçlendirmek amacıyla üç lotus çi­
çeği ve bir timsah figürü konmuştur. Ayrıca resmin herkes ta-

ö A

Çizim 29. Roma İmparatorluğu sarı pirinç sikke biçimi (Antoninus Pius dö­
nemine ait bir örneğe göre): Ö.y. 'de Antoninus Pius portresi: saat 7 konumun­
da başlayan yazıtta, ad ve Unvanlar. A.y. 'de İskenderiye'yi canlandıran figür
(elinde taç; alanda, başaklar ve timsah), kesimde tarih. Sestertius.

92
rafından tam olarak anlaşılabilmesi için, ALEXANDRIA le-
jandı eklenmiştir. Daha önceki örneklerde olduğu gibi, bu sik­
kenin tarihi, kesimdeki COnSul II yazısı ile verilmiştir: İ.S. 139.
Resim 76. Roma'da basılan büyük
bir madalyonda, Antoninus’un
sikkelerinde yer alan ve en mü­
kemmel portrelerinden biri görül­
mektedir. İ.S. 2. yy.'da basılan dev
bronzlar, antik sikke darbından
elimize geçen seçkin örnekler ara­
sında yer alır. Bunlarda, kalıbı ha­
zırlayan sanatkarların yeteneği­
nin hala tükenmediği açıkça gö­
rülmektedir.
Resim 77. İ.S. 147'de basılan bü­
yük bir bakır madalyonun arka
yüzünde, o yıl için çok önemli bir
sahneyi görmek mümkündür: Romanın 900. yıldönümü do­
layısıyla basılan bu özel sikke, imparatoru pontifex maximus
olarak bir kurban sahnesinde göstermektedir. Bu olayın res­
mi açıdan, yani devlet tarafından son derece kutsal sayıldığı
madalyonun üst kenarında yer alan VOTA SVSCEPTA yani
"adakların tanrılar tarafından
kabul edilmiştir" yazısından
anlaşılmaktadır. Törenin ikin­
ci önemli nedenini, sağ kenar­
daki DECennalia III, yani "30.
yıldönümü" ibaresinin yardı­
mıyla öğrenmekteyiz: Ayrıca
kesimdeki COSIII1yazısı, bu
törenin Pius'un 4. konsüllü-
ğü sırasında yapıldığını gös­
termektedir. Fakat bunun gi­
bi görev tarihleri, belli bir yıl

93
bildirmek yerine, yalnızca imparatorun konsüllük sayısını ver­
mektedir; ancak bazı imparatorların konsüllüğü her yıl kabul
etmemiş olmaları yüzünden, bu sayı çoğu kez yalnızca bir ter-
minus post quem olarak kullanılabilmektedir. Sikkemizde SC
harflerinin bulunmaması, bu basımın imparatorun doğrudan
emriyle gerçekleştirildiğini göstermektedir.
Resim 78. Bir başka madalyo­
nun arka yüzünde ise, Neptu-
nus görülmektedir. Sağ ayağı­
nı bir gemi pruvasının üstüne
koyan deniz tanrısı büyük bir
olasılıkla liman yapılarına ait
olan bir duvarın önünde dur­
maktadır. Sağ tarafta okunan
yazıda, görev tekrarlanması
şeklinde yer alan kayıt, bu ba­
sımın tarihini İ.S. 158/9 ola­
rak göstermektedir.
Resim 79. Ephesos'ta basılan büyük bir sikkede, Antoninus'un
portresinin etrafında Titos AILIOS KAİSAR ANTONEINOS
yazısı okunmaktadır. Burada Pius'un tüm adlarının verilmiş
olmasına karşın iinvan olarak yalnız Caesar mevcuttur: bu da

Ön yüz Arka yüz

94
sikkenin, 136 -138 arasındaki yıllarda basıldığını akla getirt­
mektedir. Arka yüzündeki sahne, dikkatimizi çeker: iki ebe
arasında bir tahtta oturan doğum tanrıçası Leto, her ne kadar
yerel bir konu olarak görünse de aslında, Caesar'm kızı Faus-
tina H'nin doğuşuna gösterdiği ilgiyi ortaya koymaktadır.
Resim 80. Annesi Faustina
I'in ölüm ünden sonra Ro-
ma'da basılan bir sestertius’ta,
onun tanrılaştırılmış bir port­
resi görülmektedir. Bunun
posthumum yani imparatori-
çenin ölümünden sonra ger­
çekleştirilmiş bir basım oldu­
ğu DIVA sözcüğünden anla­
şılmaktadır. "Tanrısal" anla­
mına gelen bu sözcük, Au-
gustus zamanından beri kul­
lanılmakta olup, ölenin Olympos'a kabul edildiğini göster­
mektedir. Faustina'nın saç biçimi, o zamanın modasını yansıt­
maktadır. Dünyada her zaman olduğu gibi, Antikçağda da
özellikle saç biçimi çok sık olarak değişmiştir. Bu sayede, çok
aşınmış sikkelerde, saç şekli bir siluet olarak korunmuş olsa
dahi buna bakılarak sikkenin ait olduğu dönemi saptama ola­
nağı vardır. Hatta bazı sikkeler, yalnızca saç şekline göre smıf-
landırılabilmektedir.
Resim 81. 171 yılında Roma'da çıkartılan bir aureus tipinde,
Marcus Aurelius'un zırhlı ve sakallı karakteristik portresi gö­
rülmektedir. Portrenin çevresinde yer alan Marcus ANTO-
NINVS AVGustus TRibunicia Potestae XXVI yazıtından sik­
kelerin tarihi tam olarak'anlaşılamamaktadır. Burada hüküm­
darın ismi, kendinin ait olduğu hanedanın adından oluşmak­
tadır. Arka yüzde, Victoria Germaniae sözcüklerini bir kalka­
na yazan Victoria ile sikke, Marcus'un Almanya'da kazandığı
zaferi kutlamaktadır. Etraftaki yazı, IMPerator VI Cos III ile
ön yüzdeki tarihe eklenmektedir.
Resim 82. İ.S. 192'de Commodus
döneminde Roma'da basılan bir
sestertius'un ön yüzünde, bu gü­
- u
reşçi imparatorun portresi, aslan
başlığıyla Hercules olarak çizilmiş­
tir. Yazı, IMPerator Lucius AVRE-
m
Lius COMModus AVGustus Pius
Felix biçiminde okunmaktadır. Se­
fih bir hayat süren bu hükümdar
gerçekten ne pius (dindar) ne de felix (mutlu) değildi, çünkü
en sonunda öldürülmüştür. Onun akıbeti bu ünvanların ba­
zen ne kadar boş olduğunu ortaya koymaktadır.
Resim 83. Septimius Severus zamanında Roma'da basılan bir
denarius serisinde, impara­
torun portresi tipik sakal bi­
çimiyle gösterilmektedir. SE-
VERVS AVGustus PARTHi-
cus MAXimus yazısı impara­
torun Persia'da büyük bir za­
fer kazandığını anlatmakta­
dır. Arka yüzde ise bunu vur­
gulayan Victoria figürü gö­
rülmektedir. PMTRP VIII
COSIIPP yazıtı, imparatorun
8. tribünlüğü ve 2. konsüllü-

96
ğü ile sikkenin tarihini vermektedir.
Resim 84. İ.S. 194'te Severus için Roma’da bastırılan bir ses-
tertius'ta, Lucius SEPTımius SEVerus PERTinax AVGustus IM-

Ön yüz Arka yüz

Perator III yazısını okumaktayız. Septimus'un tüm isimlerini


veren yazı (Severus, öldürülen selefi Pertinax'ın ismini de onun
öç alıcısı olarak almıştı), onun üçüncü kez imparator (yani za­
man zaman hükümdara yeniden bahşedilen hükümet) oldu­
ğunu belirtmesi basımından sikkenin kabaca tarihini vermek-
tedir. Arka yüzde, Hercules ile Liber (Bacchus) yanyana ayak­
ta durmaktadır. DIS AVSPICIBus TRPII COSIIPP lejandı adı
geçen tanrıları bilici ilahları olarak belirtmekte ve sikkeyi ta-
rihlendirmektedir. Roma resmi hayatında çok önemli bir rol
oynayan bu tanrılara, her büyük kurumun kurulmasından ön­
ce başvurulmuştur.
Resim 85. Roma'da İ.S. 194/5'te S.
Severus için çıkarılan bir bronz ma­
dalyonda, hükümdarın vücudunun
üst kısmı arkadan görülmektedir.
Severus, bu kusursuz örnekte sa­
vaşçı olarak kalkan ve mızrakla be-
timlenmiştir. Bu sikke, yüksek ni­
teliği nedeniyle Pius zamanındaki

97
• madalyonların yanma konulabilir.
Resim 86. Severus'un karısı Julia Domna için 198’de basılan
bir Roma aureus'unda, bu imparatoriçenin saç modelinden ta­
nınan bir portresi görülmektedir. Yazıda yalnız IVLIA AVGVS-

TA yazılıdır. Arka yüzde, iki prensin yani Caracalla ve Ge-


ta’nm büstleri, yüz yüze gösterilmekle birlikte AETERNITas
IMPER1I diye okunan lejand, imparatorun oğullarına duydu­
ğu güvenden kaynaklanan, Roma imparatorluğunun sonsu­
za dek süreceğine ilişkin ümididir.
Resim 87. Aynı imparatoriçe için çıkarılan gümüş bir madal­
yonda, onun bedeninin bel­
den yukarısı giyimli olarak,
cepheden görülmektedir. Yi­
ne Julia Augusta olarak be­
lirtilen Domna, sol kolunda
bereket boynuzunu, sağ elin­
de ise küçük bir Fortuna fi­
gürünü, yani bereket tanrı­
çasının simgelerini taşırken
resmedilmiştir. Çok zeki olan
ve yavaş yavaş hükümet bü­
rosunu idare etmeye başla-
yan Domna’n ın .... boyutlu bu sikke resminde bile keskin ba­
kışı ve kuvvetli iradesi belli olmaktadır.
Resim 88. Severus yöneti­
mindeki Roma’da basılan bir
gümüş madalyonun arka yü­
zünde, Roma'daki devlet kül­
tünde önemli bir rol oynayan
başka bir kuruma rastlamak­
tayız. Burada, yuvarlak bir
tapmağın önünde duran bir
grup Vesta rahibesi betimlen-
miştir. Kutsal ateşi bekleyen
bu bakireler, manastırdakine
benzer bir yaşam sürüyorlar­
dı. Bu tür kutsal kurumlara
her kentte rastlamak mümkündü (Eski Yunan kentlerinde de
Prytaneion yani "ateş evi"nde Hestia rahibeleri vardı). Hiç bir
şekilde kibrit vb. gibi kullanışlı gereçlere sahip olamayan bir
toplulukta, belli bir yerde emin bir ateşin beklenmesi, büyük
önem kazanmıştır. Bir sunakta kutsal alevi besleyen kadınla­
rın sahneyi yeterince anlaşılır hale getirmesine rağmen, sik­
kede VESTIA MATER (anne) yazıtı ile olay bir kez daha vur­
gulanmıştır.

99
VII.5. CARACALLA’DAN CONSTANTİNUS I'E
KADAR

Resim 89. Ephesosyta basılan büyük bir bronz sikkede, Cara-


calla'nın askeri büstü görülmektedir. Avtokrator Kaisar Mar-
kos AVRelios ANTONEINOS
olarak okunan yazıtta, Cara-
calla'nın halk arasındaki adı­
nın yerine Severus’larm hane­
dan adı bulunmaktadır. Baş­
ka bir Ephesos sikkesinde,
Domna'nın giyimli ve tipik saç
modelini taşıyan büstünün
yanında, IOYLIA DOMNA
SEBASTE (yani Augusta)
okunmaktadır. Bu gibi basım­
larda, resmi em isyonlar ve
tüm detaylar işlenmiştir.
Resim 90. Daha önce de belirtildiği gibi, Küçük Asya'daki im­
parator kültü rekabeti, bazen çok garip gelişmeler göstermiş­
tir. Ephesos'ta 218 yılında
basılan Macrinus'a ait bir
sikkenin arka yüzünde, tet-
rastylos bir tapınak cephe­
sinde kurban sunan impa­
rator görülmektedir. Tapı­
nağın önündeki bir suna­
ğın etrafında toplanan in­
sanlar, sunağa bir boğa gö­
türürken ellerini imparato­
ra doğru kaldırmaktadır­
lar. Tapınağın alınlığına ya­
zılan BOTA (vota) ibaresi

100
bu yapı ve ona bağlı imparator kültü üzerine yazdığı kibatın-
da, BOTA ibaresini her yıl başında resmi bir törende impara­
tor adına kutlanan sunu tekrarlanmasına bağlanmaktadır. Bu­
nun aksine bence, bu canlı sahne arkasında, Ephesos'a kült ta­
pmağı için izin veren ve bundan az bir süre sonra bu izni ip­
tal eden Caracalla'dan sonra tahta çıkan Macrinus'a yeniden
başvuran Ephesos’luların yeni başarısı bulunmaktadır. İstek­
leri kabul edilince Ephesos'lular hiç zaman kaybetmeden he­
men sikke bastırarak, başarılarını belgelemişlerdir. Kenarda­
ki "Ephesion proton Asias" yazısıyla Ephesos, Asya’nın birin­
cisi olarak ilan edilmektedir. Böylece, Ephesos'un, yeni sahip
olduğu imparator kültü tapmağı sayesinde tüm rakip kentle­
ri geçtiği dünyaya duyurulmak istenmiştir.
Resim 91. Özellikle 3. yy.'da rastla­
nan bir sikke tipinde, Yunanca'da Ho-
monoia adı verilen kent birliklerinin
varlığı görülür. Bu alanda, Ephesos
bir kılavuz rolü oynamıştır. Bir örnek­
te, Artemis'in kült heykeli yanında
görülen Tralles Zeus’u, iki kent ara­
sındaki ilişkiyi aydınlatmaktadır. Ep­
hesos ile bağlantılı bütün birlik ba­
sımlarının amacı, ilk önce bu şehrin dışında aranmalıdır: Ar-
lemision ve önemli limandan dolayı çok zengin olan Ephesos,
diğer kentlerle birleşme gereksinimi duymamıştır; Ephe­
sos'a göre daha önemsiz ve daha fakir kentler ise, böyle bir
birliğe çok ilgi duyuyorlardı. Asıl amaçları bilinmemekle be­
raber, üstünde Artemis heykeli bulunan Ephesos sikkelerinin
her tarafta son derece geçerli olduğunu hesaba katarsak, bu
ünlü figür başka bir kentin sikkesinde yer aldığında, onun de­
ğerini daha da arttırdığı söylenebilir. Öte yandan böyle bir bir­
liğin Ephesos'a, yani Artemis tapmağına gelir sağladığı düşü­
nülebilir; çünkü büyük bir olasılıkla tanrıça, resminin başka
kentlerin sikkelerine bedava konmasına izin vermiyordu. Ola­
sı yorumlar arasında, bu varsayım bence en kuvvetli olanıdır.

101
Buna karşılık Ephesos ile İskenderiye arasındaki Homonia, bu
iki kentin uzun zamandan beri Doğu Akdeniz ticaret yolunu
denetim altında tutmalarından ötürü sadece bir kent kardeş­
liği olarak düşünülmelidir.
3. yy.'da imparatorluk basımları yavaş yavaş değişmiştir. Ca-
racalla tarafından bastırılan ve onun hanedanlık ismine göre
Antoninianus olarak adlandırılan yeni gümüş sikke, iki ayırt
edici özelliğiyle belirginleşmektedir. Bunlardan biri, impara­
torun başında bulunan ışınlı taçtır. Diğeri ise, içi bakırdan ya­
pılan ham sikkenin gümüşle kaplanması ve bu yüzden hü­
kümdar tasvirlerinin yavaş yavaş portre niteliğini kaybetme­
sidir. Ama yine de portreler Gallienus dönemine kadar bir öl­
çüde gerçeğe uygun kalmıştır. Işınlı taç, daha önce çift sester-
tius yani dupondius'ta vardı. (Çizim 30) Gordianus IIl'ün bas­
tırdığı bir antoninianus'ta genç imparator, tipik profilden gö­
rünüşüyle resmedilmiştir. Fakat bu tasvir tam bir portre ola­
rak kabul edilmemektedir. İMPerator CAESar MARCVS AN-
Toninus GORDIANVS AVGustus yazıtındaki adlar, Gordianus
ailesinin Antoninus hanedanına ait olduğunu belirtmektedir.

ö A

Çizim 30. Roma İmparatorluğu gümüşlü bakır sikke biçimi (Gordianus III dö­
nemine ait bir örneğe göre): Ö.y. 'de Gordianus IIl'ün ışınlı taçlı portre büstü,
a.y.'dc imparatorun adaletini yansıtan Aeıjııitas figürü. Antoninianus.

102
Arka yüzde, terazi ve bereket boynuzu taşıyan Aequitas gö­
rülmektedir. AEQVITAS AVGusti lejandı, bu figürle impara­
torun adaletini vurgulamaktadır.
Bir başka denarius’ta (bu nominal, antoninianus'un yanı sıra
hala basılmaktaydı) Gordianus IH'ün portresi ve IMPerator
GORDIANVS PIVS FELix AVGustus ifadesi yer almaktadır.
Philippus I'in antoninianus'larmda ise, imparatorun portresi­
nin yanı sıra IMPerator MARCVS IVLius PHILIPPVS AVGus­
tus yazıtım bulmaktayız.
Resim 92. Roma'da İ.S. 237/8’de
çıkarılan bir sestertius’un arka yü­
zünde, o dönemde imparatorluğu
idare eden M axim inus'un oğlu
Maximus'a rastlanmaktadır. Genç
Caesar, iki savaş işareti önünde
durm aktadır. PRIN CIPI IV-
VENTVTIS yazısı, prensi gençle­
rin başkanı olarak tanıtmaktadır.
Kimi imparatorlar, halefleri olarak
düşünülen oğullarını zaten bilinen
ünvanıyla bu şekilde dünyaya tanıtmaktadır.
Ephesos’taki Artemision'da yıllarca çalışan A. Bammer tara­
fından birkaç yıl önce öne sürülen bir varsayıma göre, bura­
da bulunan kabartmalı sütun tamburları, sütun başlığının he­
men altında, rahatça görülemeyecek bir yükseklikte yer alı­
yordu; çizimlerinde de görüldüğü gibi, sütunun üst kısmın­
da yer alan kabartmalı tamburlardan çok az kalıntının var ol­
masına rağmen, buraya konmuşlardır. British Museum'da ko­
runan kabartmalı tamburdaki figürler, gerçekten aşağıdan gö­
rülmek üzere yapılmışsa da, 24 m. yükseklikte durmaları as­
lında pek olası değildir.
Resim 93. Bir Ephesos sikkesinin arka yüzünde görülen ok-
tastylos bir tapınak cephesi resmine bakılırsa başlıkların altın­

103
da hiçbir kabartmalı tam­
bur yoktur. Buna karşılık
bunlann, sütunlann alt kıs­
mında yer aldığı çok açık
bir biçimde görülmektedir.
Caesar Maximus adına ba­
sılan örnekte, bu durumu
orijinal haliyle görmek
mümkündür: İon başlıkla­
rı altında, kabartmalı tam­
burları gösteren hiçbir şiş­
kinlik yoktur. Ephesos'un
3.
ladığını gösteren (Tris Neokoron Ephesion: 3. defa tapmak
bekçisi) sikke, tapınağın cephesini adeta bir fotoğraf kesinli­
ğiyle (her ne kadar sütunları kısaltılmışsa da) göstermektedir.
Kalıbı hazırlayan şahıs kuşkusuz, Artemision'u çok iyi biliyor­
du (zaten darphane büyük bir olasılıkla Artemision'daydı). Bu
nedenle sikkedeki Artemision tasvirinin gerçeğe oldukça yak­
laştığı düşünülebilir. Sikkeyi, tapınağın rekonstrüksiyonu için
güvenilir bir kanıt olarak kabul etmemiz akla yakındır.
Resim 94. Traianus Decius
devrinde basılan bir antoni-
nianus'ta, hükümdarın üs-
luplaştırılmış portresinin
yanı sıra IMPerator CAEsar
QUINTVS TRAIANVS DE-
CIVS AVGustus yazıtı gö­
rülmektedir. Aynı impara­
tor için basılmış bir çift ses-
tertius'ta, kendisine çok
benzeyen bir portre yer al­
maktadır. imparator, du-
pondius ve antoninianus'ta

104
olduğu gibi, çift sestertius'a da ışınlı taç giymiş olarak betim-
lenmiştir; bu nominal, İ.S. 248 - 51 arasında basılmıştır.
Resim 95. İ.S. 253 - 259 ara­
sında Valerianus adına çı­
karılan bir gümüş madal­
yonda, bu imparatorun ga­
yet net olarak seçilen bir
portresi yer almaktadır. Saç
biçimi, o zamanki kısa mo­
daya göre artık yalnız ka­
zıma tekniğinde gerçekleş­
tirilmiştir. Portrenin çevre­
sinde IM Perator Caesar
Publius LİCinius VALERI-
ANVS Pius Felix AVGus-
tus yazıtı okunmaktadır. Bu talihsiz imparator Perslerin eline
esir düştükten sonra, Felix ibaresi yalnızca boş bir ünvan ola­
rak sikkelerinde kalmıştır.
Antoninianus'tan sonra ortaya çıkan gümüş kaplamalı birim­
lerin asıl adlarını bilmediğimiz için, bunlara bilimsel isimler
verilmiştir: Argenteus ("gümüşlü olan”), Miliarense ve Sili-
qua. Aşağıdaki listede, gümüş basımların niteliğinin giderek
düştüğü görülmektedir:
Antoninianus 215: 1/64 (5.039 g.) / 294 : 1/108 (2.986)
Argenteus 294: 1/96 (3.359)
Miliarense 320: 1/160 (5.375), 1/72 (4.479)
Siliqua 358: 1/144 (2.239 g.)
Başlangıçta iyi bir ağırlıkta çıkarılan yeni nominaller daha son­
raları ağırlıkları düşürülerek yozlaşmıştır.
Resim 96. İ.S. 290 - 299 yıllarında Postumus için basılan bir
aureus'ta son bir kez daha, sikke kalıbını hazırlayan kişinin

105
yüksek sanat gücü görülür.
Burada imparatorun açık ba­
şı cepheden resmedilmiş, sağ
omuz biraz yukarıya kaldırıl­
mışken, sol omuz perspektife
göre aşağıda durarak biraz da­
ha küçük yapılmıştır. Sikke­
nin alanını hemen hemen dol­
duran zırhlı portre, yalnız kı­
sa bir yazıta, yani POSTVMVS
AVGustus'a yer bırakmakta­
dır.
Resim 97. Deminki aureus'tan yal­
nızca on yıl sonra basılan bir Probus
antoninianus'unda, çok değişik bir
portre biçimi görülür. Portre benzer­
liği neredeyse hiç yok gibidir. Kulak
vb. detaylar, artık sadece birer işare­
te dönüşmüştür. Işınlı taç bile, başa
göre çok büyüktür. Kısaca, resmin
tümünde bir acemilik sezilmektedir.
Diocletianus tarafından gerçekleşti­
rilen sikke reformu sırasında, I.S.
193'ten itibaren diğer bakır ve gü­
müş kaplamalı serilerin yerine ya­
ratılan follis, en önemli nominal ol­
muştur. "Kese" anlamına gelen bu birim, ilk önce libra'nm
1/32'si olarak 10.078 g. ağırlığındaydı; fakat bu oran 340 yılı­
na dek, 1 /216'ya (1.493 g.) düşmüştür. Constans tarafından ip­
tal edilen follis, Anastasios I'den itibaren Bizans nümizmati-
ğinde yeniden rol oynamıştır.
Çizim 31. Diocletianus adına basılan bir follis'in ön yüzünde,
imparatorun vücudunun üst kısmı kollan ile birlikte resme­
dilmiştir. Çok üsluplaştırılmış olan bu tasvirde baş, dar omuz-

106
Çizim 31. Roma İmparatorluğu bronz sikke biçimi (Dioclctianus dönemine ait
bir örneğe göre): Ö.y. 'de konsül kıyafeti içinde portre benzerliğinde büst. A.y. 'de
Providentia ve Quies figürleri, alanda darphane işaretleri, kesimde darphane ve
şubesi. Follis.
lara göre oldukça büyük kalmaktadır. İmparatorun silueti bi­
le, sakalın dışında gerçek portresine benzememektedir. Doğal
yüz ifadesi yerine, artık yalnız imparatora özgü çizgiler yer
alır. Domino Nostro DIOCLETIANO BEATISSIMO SENice
AVGusto olarak okunan yazı hükümdarla ilgili bir durumu
belirtmektedir: "Efendimiz en değerli yaşlı Diocletianus'a" an­
lamına gelen bu lejand, onun tahttan çekildiğini açıklamakta­
dır. Dativus hali, bir imparatorun ya ölmüş ya da yalnızca taht­
tan çekildiğini anlatmaktadır (daha erken devirlerde ise, da­
tivus haliyle de özel bir armağan olarak tanımlanmıştı). Arka
yüzde ise, Providentia ve Quies'in kişileştirilmiş halleriyle bu­
nu açıklayan PROVİDENTİA DEORVM QUİES AVGustorum
yazıtı görülür. Böylece Diocletianus ile birlikte tahttan çekilen
Maximianus'un, tanrıların gözetiminde gerçekleştirilen görev­
den ayrılma eylemi burada harfi harfine yer almaktadır.
Kesimdeki PTR harfleri, bu sikkenin Treveri (bugünkü Trier)
darphanesinin birinci (prima) şubesinde basıldığım belirtmek­
tedir. Sikke alanındaki S/F harfleri ise, darphaneyi Sacra ve
Felix yani "aziz" ve "mutlu" olarak göstermektedir.

107
Ön yüz Arka yüz

Resim 98. Diocletianus’un yönetimi sırasında çıkarılan bir au-


reus'ta, onun üsluplaştırılmış başı ve IMPerator Caesar Gaius
VALerius DIOCLETIAN VS Pius Felix AUGustus yazısı görül­
mektedir. Bu arada, sikke basımı için üretilen ham madenler,
hakiki daire biçimini almıştır. Arka yüzde, IOVICONSERVA-
TORI yazıtıyla da açıklanan bir Koruyucu Jüpiter figürü yer
almaktadır. Jüpiter, sağ elinde, üzerinde Victoria’nın ayakta
durduğu bir yerküre, sol elinde de bir mızrak tutmaktadır.
Ayağının yanında bir kartal oturmaktadır. Bu figürlerin olduk­
ça acemice yapılmış olmalarına karşın, kalıpçının sanat gücü
henüz tümüyle kaybolmamıştır. Koruyucu Jüpiter, burada im­
paratorluğun aziz koruyucusunu canlandırmaktadır. Roma
imparatorluğu, hala egemenliğini sürdürürken dışarıdan ge­
len tehlikeler yavaş yavaş korkulara yol açmaya başlamıştır.
Kesimde okunan SMN, Sacra Moneta Nicomediae olarak an­
laşılmakta, sikkenin İzmit'ten geldiğini belgelemektedir: ' bu
sikke, İzmit'te basılmıştır". Bundan böyle darphaneler, sikke­
lerde -önceleri nadiren, sonraları daima- kısaltmalar halinde
belirtmektedir.
Resim 99. İ.S. 313’te Kuzey İtalya'daki Ticinum'da basılan 9

108
Arka yüz

solidusluk bir altın sikkede, Büyük Constantinus ve Licini-


us'un başlan görülmektedir. Son derece üsluplaştırılmış olma­
larına rağmen portreler, birinci yüzyılın sikkelerini hatırlat­
maktadır. Zırhlı olan ve mızrak taşıyan Constantinus, sol om­
zunda kabartmalı bir kalkan tutmaktadır. Kalkanın üzerinde
çok ince bir şekilde çizilmiş atlı figürleri farkedilmektedir. Ar­
ka yüzde yine hareketli bir sahne görülür. Constantinus, bir
Victoria tarafından getirilen ata binmiştir. Bir savaş işareti ta­
şıyan asker, atın arkasında hükümdarını takip etmektedir. FE-
LIX ADVENTVS AVGustorum Nostrorum yazıtı "Augustus'la-
rımızın mutlu gelişini" haber vermektedir. Böylece, düşman­
ları yendikten sonra Roma’ya gelerek, imparatorluğu arala­
rında bölüşen iki hükümdar yüceltilmektedir. Kesimdeki SMT
harfleri, darphaneyi Sacra Moneta Ticinensis olarak belirtmek­
tedir.

Resim 100. Constantinus tarafından yeni ortaya çıkan örnek­


teki solidus'un yanısıra, eski aureus ikinci bir altın darbı ola­
rak 5. yy. a kadar basılmaya devam edilmiştir. Hareketsiz ve
donuk ifadesi olan yüz, hiçbir kişiliği yansıtmaz. Kulaklar do­
ğal olmayan bir şekilde öne çevrilmiştir. Gözler şaşı bakmak­

109
tadır. Yazı, bu aşamada ar­
tık tek anlatım aracı olmuş­
tur. Bu yüzden okuma bil­
m eyenler im paratorların
belli portrelerine göre, kimin
sikkesini ellerinde tuttukla­
rını artık anlayamıyorlardı.
LICINIVS AVGustus OB DI-
Vinatione FILIISVI yazıtını
okuyabilenler Licinius'un
bu basımı oğlunun ölümü
dolayısıyla yaptırdığını öğ­
reniyorlardı.
İmparator büstlerindeki çelenk gibi süsler bu dönemde biraz
değişmeye başlamıştır. Defne yaprağı çelengi yerine, boncuk
diademi ve boncuk çelengine rastlanmaktadır. Geç Roma ve
Bizans çağlarında, özellikle boncuk çelengi ya da boncuk zin­
ciri kullanılmıştır.

VIII.6. CONSTANTİNUS I'DEN İ.S. 5. yy.'A KADAR


Resim 101. Bugünkü Hır­
vatistan sınırları içinde bu­
lunan Siscia'da basılan bir
solidus'ta, Büyük Constan-
tinus'un başı yine ideal şek­
li ile işlenmiştir. Burada im­
paratorun başı yukarıya,
sanki göğe doğru çevrilmiş­
tir. Hristiyan dinini birinci
zafere götüren Constanti-
nus'a, böyle bir yüz ifadesi
çok uymuştur. Aslında çok
dindar olmayan hükümdar,

110
düşmanlarını yenebilmek için ordusunda bulunan çok sayı­
daki hristiyan askere gereksinim duyduğundan, resmen on­
ların dinine dönmüştür. Yukarıda bahsedilen göğe doğru ba­
kış, herhalde ondan kaynaklanmaktadır.
Bu solidus'un ön yüzünde, hiçbir yazıtın bulunmadığı dikka­
ti çeker. Burada Constantinus, kendisinin "büyük" olduğunu
varsayarak, bu basımda gururlu bir şekilde tanıtıcı yazıdan
vazgeçip, sırf başının bulunmasının yeterli olduğunu düşün­
müştür. Ancak, yazıtın olmaması, orduda çok sayıda yanda­
şının bulunmasına da bağlanabilir.
Resim 102. Hristiyan dinini kısa
bir süre için terk eden Julianus
Apostata'nın bir solidos'unda,
Geç Roma devri sikkelerinde
rastlanan tipik imparator başı gö-
rülmektedir. Zırhlı ve giyimli
olan ve saçlarında yalnız boncuk
zinciri taşıyan büstün Julianus'u
gösterdiği sakalından ve FLavi-
us CLaudius IVLIANVS Pater
Patriae AVGustus yazıtından an­
laşılmaktadır. Bu solidus, 361/3 yıllarında Selanik darphane­
sinde basılmıştır.

VIlI.6.a. GEÇ DÖNEM SİKKE BİRİMLERİ


4. yy.'m ortasından itibaren eski bakır nominallerin yerine ye­
ni birimler kullanılmaya başlanmıştır. Bunların en büyüğü Ma-
iorina, onun yarısı Centenionalis ve yarım Centenionalis’tir.
Latince magnus, yani "büyük"ten gelen Maiorina, "büyük no­
minal" anlamında, latince centeni, yani "yüzer tane"den gelen
Centenionalis de "yüzer taneden biri" anlamındadır. Bu ra­
kam, olasılıkla şöyle açıklanabilir: darphanelerde basılan sik­
keler, paketlenmiş bir halde üretim yerinden çıkmıştı. Diocle-

111
tianus zamanında rastlanan follis birimi, bu ismin "kese" an­
lamına gelmesinden ötürü bizi belli bir çözüme götürmekte­
dir. Böyle bir follis içerisinde, örneğin daima yüz tane sikke
bulunursa, ondan çıkan bir tanesi "yüzer taneden b iri' olarak
bu anlama getirilmiştir. Maiorina'nın Standard ağırlığı 5.37
g.dır. Böylece (miliarense'de olduğu gibi) tekrar Eski Mısır ar­
pa ağırlık birimine rastlanmakla, onun hala mevcut ve geçer­
li olduğu anlaşılmaktadır. Bir libra'dan, 60 maiorina kazanıl­
mıştır. Yeni sistem çok basitti:

1 Maiorina
2 1 Centenionalis
4 2 1 Yarım Centenionalis
Kazılarda çıkan sikkeler arasındaki bu geç basımlar (yani cen­
tenionalis ve onun yarısı), genelde en büyük miktarı oluştur­
maktadır. Özellikle 400 yılı civarında gömülen definelerde,
çok sayıda bu tür birimlere rastlamaktayız. Örneğin; Avus­
turya’daki Aguntum kazısı sırasında ortaya çıkan defineyi
oluşturan sikkelerin arka yüzlerinde bir tek tip, yani bir esiri
sol tarafa doğru çeken Victoria görülmektedir. Geç Roma dev­
letinin durumu ve halkın ana meraklarının bir aynası olan bu
çok mantıklı resmin çevresindeki SALVS REI PVBLICAE ya­
zısı "devletin sağlığını" vurgulamaktadır. Böyle bir iyimser ifa­
de ile, devletin durumunun gerçekte kötü olmasına karşın,
herkesin barış umudu içinde olduğu belgelenmek istenmiştir.
Çizim 32. Benzer bir durum, İ.S. 378 - 83 yıllarında Gratianus
tarafından bastırılan bir maiorina'da görülmektedir. Ön yüz­
de, imparatorun üsluplaştırılmış zırhlı büstü yer almaktadır.
Arka yüzde ise, o zaman için tipik bir sahneye rastlanmakta-
dır: İmparator sol elinde bir yerküre tutmaktadır; yerkürenin
üzerinde ayakta duran Victoria imparatora doğru bir çelenk
uzatmaktadır; imparatorun önünde devleti temsil eden taçlı
bir figür diz çökmüştür. Hükümdar sağ eliyle bu kişinin aya­
ğa kalkmasına yardım etmektedir. Bu hareket REPARATIO

112
Çizim 32. Romu İmparatorluğu bronz sikke biçimi (Gratianus dönemine ait bir
örneğe göre): Ö .y'de zırhlı kuram sal biist, a.y.'de devletin yeniden
güçlendirilmesini temsil eden sahne, kesimde darphane ve şubesi. Maiorina.

REIPVBLICAE, yani "devletin onarımı" yazısıyla açıklanmak-


tadır. Gratianus zamanında böyle bir onarım için haklı ümit­
ler hala vardı, fakat daha sonraları bu ümitler yokedilmiştir.
Resim 103. Constantius III
adına Ravenna'da İ.S. 421'de
basılan bir solidus'ta bu hü­
kümdarın giyim li ve di-
ademli büstü görülmekte­
dir. Eğer sikkede ayrıca Do-
minus Noster CONSTAN-
TIVS Pius AVGustus yazıtı
bulunmasaydı, bu basımın
kime ait olduğu anlaşıla­
mazdı.
Çizim 33. Bu geç dönem ba­
sımlarında, ön yüzde şimdiye dek görüldüğü gibi, imparato­
run üsluplaştırılmış büstü, arka yüzde de bir resim yerine, ço­
ğu kez yalnızca bir monogramı görülmektedir: adının tüm
harfleriyle oluşturulan monogram, bir kısaltma olmayıp, oku-

113
Ö A

Çizim 33. Geç Roma İmparatorluğu bronz sikke biçimi (Marcianus dönemine
ait bir örneğe göre): Ö.Y. 'de giyimli kuramsal büst, a.y. 'de çelenk içinde monog-
ram, kesimde darphane. Yarım Ceutenionalis.

yabilen birisi için çok açık bir işarettir, çünkü M, R ve S harf­


leri dışında, A, N, ve V da bulunabilir; yalnız C yerine K har­
finin aranması gerekmektedir (MARKİANVS). Çelenk içinde­
ki monogram üstünde basit bir haç durmaktadır: hristiyanlı-
ğın bu temel simgesi Büyük Constantinus'un 312 yılında Ro­
ma önündeki Milvia köprüsünde kazandığı kesin zaferden
sonra resmi bir nitelik kazanmıştır. Kimi zaman haçın yanın­
da, XP harflerinden oluşan Hıristogram da bulunabilmekte­
dir. Kesimdeki CON harfleri, sikkenin Constantinopolis darp­
hanesinde basıldığını göstermektedir. Daha sonra CON kısalt­
ması, kentin büyümesi ile birlikte en önemli darphanenin işa­
reti olmuştur.

VHI.Ö.b. GEÇ ROMA VE BİZANS DARPHANE SİSTEMİ


Geç Roma ve Bizans sikke kesimlerinde görülen darphane kı­
saltmaları, geç dönem nümizmatiğiyle uğraşanlar için çok
önemlidir. Çünkü herhangi bir yerde bulunan sikkelerin kay­
nağı, özellikle ticari ve askeri nedenlerle büyük önem kazan-

114
maktadır. Klasik ve Hellenistik çağların aksine (o zamanki sik­
keler genelde çok uzağa yayılmamıştı), geç dönemde darpha­
nelerin yardımıyla belli yayılımların oluştuğu anlaşılabilmek-
tedir. Ephesos kazılarında ortaya çıkarılan geç dönem sikke­
leri arasında, doğudaki bütün darphaneler (yani Constan-
tinopolis, Heraclea, Nicomedia, Cyzicus, Antiochia ve Alexand-
ria), Selanik ve batıdaki kentlerden Roma ve Aquileia temsil
edilmektedir. Roma ve Aquileia sikkeleri, çok büyük basım
sayısı dolayısıyla her tarafa yayılmıştır. Ephesos’ta son yıllar­
da bol miktarda bulunan 6. yy. Kartaca sikkeleri, Justinianus'un
kuzey Afrika'daki savaş seferlerinin etkilerinden kaynaklan­
maktadır.
Bizans zamanında Theoupolis yani "tanrının kenti" olarak
tanınan Antiochia'daki sikkeler, darphane ismi olarak THEYP
kısaltmasını taşımaktadır. Diğer darphanelerin kısaltmaları,
genelde çok kolay anlaşılmaktadır. Yalnız Gallia'daki Arelate
bazen ikinci bir Constantinopolis olarak CONST (böylece baş
kentteki CON’dan farklı) harfleriyle belirtilmiştir.

ALE/AL Alexandria (İskenderiye)


AMB Ambianum (Amiens)
ANT/AN/THEYP Antiochia (Antakya)
AQU Aquileia
ARL/CONST Arelate (Arles)
CON Constantinopolis
H Heraclea
K/KYZ Cyzicus
KAR/CAR Karthago
LON Londinum (London)
LUG/LG Lugdunum (Lyon)
MD Mediolanum (Milano)
N/NIKO/NI Nicomedia (İzmit)
ROMA/R Roma
RV/RAB Ravenna

115
'SIR : Sirmium
SİS : Siscia (Sissek)
T : Tıcinum (Pavia)
TES/TS : Thessallonica (Selanik)
TR : Treveri (Trier)

Darphane adının önündeki SM harfleri, Sacra Moneta yani


"kutsal darphane" anlamındadır. Böylece tüm darphaneler, Ro-
ma'daki Moneta tapınağına bağlı olarak görünmektedir. Ge­
nelde darphane adından sonra (bazen de önce) gelen harfler,
yalnızca sayılardır: Yunanca konuşulan doğuda, rakam yeri­
ne kullanılan alfebeye göre alfa, "I" rakamını ifade eder. Latin­
ce konuşulan batıda, sayılar yazıyla fakat kısaltma olarak ya­
zılmıştır: prima yani "birinci" yerine, yalnız baştaki P görün­
mektedir. Bu rakamlar, darphaneye bağlı şube sayısını göster­
mektedir; bazı yerlerde darphane, dokuz şubeye kadar bölün­
müştür.

A B T AE S Z H 0 P(rima) S(ecunda)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 T(ertia) Q(uarta)
Kesimde yer alan SMANE harfleri, sikkenin Antakya kutsal
darphanesinin 5. şubesinde basıldığını belirtecektir. TLG harf­
leri ise sikkenin Lugdunum kutsal darphanesindeki 3. şube­
den çıktığını gösterecektir. SMCONZ ise Constantinopolis'in
7. şubesine işaret edecektir.

116
-IX-

BİZANS DÖNEMİ

Bizans bakır basımları, daha önceki basımlara göre çok deği­


şiktir. On yüzde, imparatorun büstü cepheden ya da profilden
gösterilirken, arka yüzde resim yerine çok yeni bir düzenle­
meye rastlamaktayız. Çizim 34. Bir örnekte Justinianus'un
zırhlı ve miğferli büstü bir kalkanın arkasında yer almaktadır.
Yazıt, Dominus Noster IVSTINIANVS Pater Patriae AVGus-
tus ile bir değişiklik göstermemektedir. Arka yüzde büyük bir
M harfinin yanında, solda yukarıdan aşağıya ANNO ve sağ-

? A

34. Bizans bronz sikkesi biçimi (Justinianus I dönemine ait bir örneğe göre):
Ö.y. 'de formüllü büst cepheden, a.y. ’de değer rakamı, tarih, şube ve darphane.
40 Nutnmi.

117
da sayılar, M içerisinde bir A ve kesimde KYZ yer almaktadır.
Rakam olarak 40 nummi anlamına gelen M, bir kıymet beya­
nı olarak ilk defa kapsamlı bir şekilde sikkelere girmiştir. AN-
NO "yılında" demektir; sağ alandaki "18" rakamı, imparato­
run hükümet yılını ve bununla basımın tarihini vermektedir.
Cyzicus darphanesinin kısaltması üstündeki A, onun birinci
şubesini basım yeri olarak belgelemektedir. Sikkenin tarihi,
544/5 yılıdır.
Sikkelerin tam tarihlendirme geleneği, böylece Bizans çağın­
da ortaya çıkmıştır. Kıymet beyanlarının kullanışı da, o dö­
nemde yaygınlık kazanmıştır. Bizans nummusu, Anastasios I
tarafından gerçekleştirilen reformda yeni "sestertius" olarak
(çünkü nummus, onun eski ismi olmuştu) çıkarılmıştır. 40
nummi, bir follis yapmışlardı. Nummus'larda kullanılan kıy­
met rakamları, çoğunlukla yunan harfleriyle ve bazen de La­
tince olarak yazılmıştır. Böylece 5 sayısı için yarım ay biçimin­
de olan epsilonun yanı sıra Roma rakamı V görülür; aynı şe­
kilde M'nin yanında XXXX sayısına rastlanır.

A B r E S I IB K A M/m

V/v X XX XXX xxxx

1 2 3 5 6 10 12 20 30 40

Bizans altın birimleri sisteminde, solidus'un bölümleri olarak


semissis yani yarısı ve tremissis yani üçte biri bulunur. Soli-
dus, libra'nın 1/72'i (4.479 g.) idi; solidus sistemi, Constanti-
nus I’in reformundan kaynaklanmıştır.
Resim 104. İ.S. 500 civarında Roma’da Anastasios I adına ba­
sılan bir solidus'ta, imparatorun zırhlı ve miğferli görkemli
büstü görülmektedir. Sağ elinde bir mızrak, sol elinde ise bir
kalkan tutan imparator, sanki ani bir hareketle seyirciye doğ­
ru dönmektedir. Yazıda, Dominus Noster ANASTASİVS Pius
Felix AVGustus okunmaktadır. Bizans bronz sikkeleri, özel­
likle de büyük boy 40 nummus'lar, çok iyi okunabiliyorsa da,

118
eğer bunlar kötü durumda
ele geçmişlerse bazı önemli
ayrıntılar gözden kaçabil­
mektedir.
Örneğin; yıl olarak 18 sayı­
sının ve şube olarak l'in ra­
hatlıkla okunabildiği bir 40
nummus'ta darphane işare­
ti ve ön yüz siliktir: burada
belirtilen saltanat yılı sayı­
sının epey yüksek oluşu, çok
az im paratorun bu kadar
uzun süre tahtta kalmış olması nedeniyle seçenekleri daralt­
maktadır; bu noktada, nümizmat ön yüzdeki kalıntıları tam
araştırarak en azından basım evresini bulacaktır.
Çizim 35. 685/6 yılında, Justinianus Il'nin emriyle çıkarılan
bir solidus'un ön yüzünde, bu imparatorun vücudunun üst

ö A

35. Bizans altın sikkesi biçimi (Justinianus II dönemine ait bir örneğe göre):
Ö.y. 'de formüllü büst cepheden, a.y. 'de haç, şube, tarih, darphane ve obryzum
(saflık) garantisi. Solidus.

119
kısmı görülmektedir. Sağ elinde haçlı yerküreyi taşıyan hü­
kümdarın kişiliğini saç biçiminden bile anlaşılmamaktadır.
Dikkat edildiği üzere, yazılar Bizans sikkelerinde saat 9 konu­
munda başlamaktadır. Latince lejanda, artık italik harfler de
girmiştir: IVSTINIANVS PErennis AVGustus, "hükümdarı son­
suz Augustus" olarak göstermektedir. Arka yüzde, üç basa­
mak üstünde kollu bir haç durmaktadır. Bizans dönemi soli-
dus'larmda çok sık kullanılan bu tip özellikle Avrupa'daki ba­
sımları etkilemiştir. VİCTORİA AVGusti yazıtı imparatorların
daima muzaffer olduğunu belirtmenin ötesinde, çok genel bir
formül niteliğini kazanmıştır. Kesimdeki CONOB harfleri, bu
sikkenin Constantinopolis'te basıldığını ve obryzum yani saf
madenden yapıldığını temin etmektedir. Sağ kenardaki iki
harf, theta rakamıyla 9. şubeyi ve A harfiyle Justinianus lin in
I. hükümet yılını göstermektedir.
Aynı imparator döneminde 685-95 yıllarında basılan bir soli-
dus’un arka yüzünde sağ eliyle kutsama işareti yapan bir İsa
figürü yer almaktadır.
Resim 105. IhSUS CRISTOS REX REGNANtium yazıtı "yö­
neticilerin kralı İsa"
anlamına gelmektedir.
930-40 yıllarında Sicil­
ya’da Theophilos adı­
na basılan bir gümüş
miliarense'nin ön yü­
zünde, bir yüzüğün
içerisinde İsa'nın büs­
tü ve yazı olarak Iesus
Christos Basileus yani
"kral İsa" farkedilmek-
tedir.

12U
Resim 106. Arka yüzünde, beş satırlık
bir yazıda imparatorun, tanrının lütfuy-
la Romalıların kralı olduğu açıklanmak-
tadır. 945 yılında Constantinus VU'nin
emriyle basılan bir solidus'ta sakallı im­
paratorun süslü ve miğferli büstü gö­
rülmektedir.
Resim 107. Sağ elinde, üzerinde bir pat­
rik haçı bulunan yerküreyi tutmakta­
dır. Dindar Bizans imparatorunun bu
tipik örneği, özellikle Rus hükümdar
tasvirlerini etkilemiştir. Hakiki portre
benzerliği mevcut olmasa da, bu impa­
rator ve çarlar, stereotipik sakal biçimi
ve baş süslemesinden dolayı gerçek ya­
şamlarında da sikkelerdeki resimlerden
çok farklı bir görünüme sahip olmamış­
lardır. Bizans devrinin son yüzyıllarında basılan altın sikke­
ler, çok ince ve çukur şekilli olarak (scyphati) yapılmıştır. Bu­
rada imparatorların ve İsa’mn büst ve figürlerinin dışında,
özellikle Meryem'e rastlanmaktadır.
Resim 108. 11. - 14. yy.'lar arasında çıkarılan son Bizans altın
sikkeleri, yalnız Constantinopolis'te üretilmiştir. Tarihsel ge­
lişmeler sonucu Bizanslılarm altın stoku tümüyle tükendiğin­
den, 1000 yıl süren bu büyük imparatorluğun son yıllarında
en ufak bronz sikke bile basılamıyordu.

121
' -X-

NÜMİZMATİĞİN
TEKNİK VE BİLİMSEL ESASLARI

Asıl nümizmatiğe giriş burada sona ermektedir. Şimdiye dek


çok sayıda sikkenin, 2000 yıl boyunca ne olduğunu ve nasıl
değiştiğini gördükten sonra, nümizmatların nasıl çalıştığını
incelememiz gerekmektedir.
Düzenli bir nümizmat, her sikke için (gerek bir etüd, yani bi­
limsel bir araştırma gerçekleştirirken, gerekse bir buluntu ka­
talogu hazırlarken) bir fiş doldurur. Bu fişte, her sikke ile ilgi­
li not ve teknik ayrıntılar yer alır. Çünkü bilimsel bir inceleme
yapılırken, örneğin belli bir serinin düzenlenmesi, yalnızca bu
şekilde gerçekleştirilebilir:
Ephesos kazıları için Viyana nümizmatik okuluna uygun ola­
rak düzenlediğim fişlerde, her sikkenin ön ve arka yüzünün
tarifi ve fotoğrafları bulunmaktadır. Bunun altında ön yüz ta­
rifi, yazısı ve bunun saat konumu ve başka notlarla birlikte ar­
ka yüzün tarifi yer almaktadır. Sol alt köşede basıldığı darp­
hane, sağ alt köşede literatür, yani müze katalogları vb.; bu­
nun üstüne basımın tarihi gelmektedir. Fişin üst ortasına sik­
kenin bulunduğu ve şu anda korunduğu yer yazılacaktır. En
önemli noktalar, sağ üst köşede bulunmaktadır: Envanter nu­
marası (çünkü sikkeden ona göre bahsediyoruz), hükümdar
ve buluntu yeri noktası:

122
Madde Bulunduğu yer No.
Korunduğu yer Hükümdar
Ölçüm/Ağırlık
Nominal (kıymet basamağı)
Ön yüz (Ö.Y.)
Arka yüz (A.Y.)/saat konumu Tarih
Darphane Literatür
Nümizmatiğin uluslararası bir dal olması, bu nedenle de ka­
talog ve yayınların daha çok İngilizce, Fransızca ve Almanca
olarak yazılması, bu dillerde kullanılan en önemli terimleri
bilmemizi gerektirmektedir. Burada örnek olarak ön ve arka
yüzün anlamlarını vermekteyim:
Ön yüz: Obverse (İng.), avers (Fr.) Vorderseite (Alm.)
obv. av. Vs.
Arka yüz: Reverse (İng., Fr.), Rückseite (Alm.)
rev. rv. Rs.
Sikkeler için en çok kullanılan madenler, her zaman latince kı­
saltmaların yardımıyla belirtilmektedir. Böylece altın için Au-
rum'dan AV, gümüş için Argentum'dan AR ve bakır için
Aes'den AE kullanılmaktadır.
Roma ve Bizans dönemlerinde basılan nominaller de kısalt­
ma şeklinde gösterilmektedir:
Ant : Antoninianus Q: Quinarius
Au : Aureus Qd: Quadrans
Cen : Centenionalis S: Sestertius
D : Denarius Sem: Semis(sis)
Dp : Dupondius Sol: Solidus
Fol : Follis Trem: Tremissis
Mai : Maiorina Yce: Yarım Centenionolis
Num : Nummus

123
Her nümizmat, eline geçen yeni sikkeleri, kataloglar veya tas­
nif kitaplarına göre inceleyecektir. Antik dünyanın her basım
devri ve evresi için böyle bir tasnif bulunmamakla beraber
(özellikle Klasik ve Hellenistik çağlarındaki sikkelerin tüm tas­
nifinden henüz çok uzaktayız), bu her zaman kolay bir iş de­
ğildir. Bu alanda en mükemmel örneğin W. Hahn tarafından
Bizans basımları üzerine yayınlanan kitapların olması sevinç
kaynağıdır. Nümizmat, yayınlarda bulunmayan durumlara
da rastlayacaktır. Örneğin Roma çağındaki özerk basımlarda,
çoğu kez sikkeye sonradan basılan bir damga görülmektedir.
Kontremark olarak adlandırılan damgaların anlamı bellidir,
fakat bunların araştırılmasına ancak son yıllarda başlanmış­
tır: çoğunlukla bir rakam taşıyan damgalar, nominallerin be­
lirtilmediği sikkelere yeni bir nominal değeri vermiştir. Bir A
ile mühürlenen kontremark, sikkenin artık "I (assarion : as)"
değerinde olduğunu belirtebilir. Kontremarklar belli başlı ya­
bancı kentlerde basılmıştır; bununla birlikte sikkenin basıldı­
ğı kentte de (yani darphanede) vurulup bir değer değişimini
gösterebilir.
Kazılarda ele geçen ya da rastlantısal olarak bulunan define­
ler nümizmatik ve tarih alanında, çok önemli bir rol oynamak­
tadır. Bir yerde toplu halde bulunan sikkelerin, define olarak
değerlendirilmesi için belli bir miktarı kapsaması gerekmek­
tedir; ancak sınırın nerede başladığı çok tartışmalıdır (örne­
ğin ikincil kanıtlar uygunsa bir yerde toplu halde bulunan üç
sikke bile bir define olarak tanımlanabilir). Herhangi bir yer­
de saklanan bir define (örneğin; bir döşeme altında, bir duvar
içinde, ya da genelde yer altında bir delikte), genellikle birkaç
sikke içine alacaktır.
Herhangi bir definenin asıl önemi, nümizmatik olanaklarının
dışında belli bir tarih vermesidir.
Ne kadar eski sikkeler mevcut olursa olsun, yalnız en genç
olanı, defineyi tarihlediği kabul edilmektedir. Almanca'da

124
Schlussmünze olarak adlandırılan son sikke (bu uluslararası
bir terim haline gelmiştir), terminus ad veya post quem ola­
rak definenin onun zamanında veya ondan sonra saklandığı
ya da kaybolduğunu göstermektedir. Böylece örneğin, Agun-
tum'da ele geçen yukarıda bahsedilen bir definenin sikkeleri,
çoğunlukla İ.S. 4. yy.'ın ikinci yarısında basılmışken, son sik­
keler, 400 yılı civarında üretilmiştir. Yıkıma uğramış bir kat­
manda ele geçişi, definenin İ.S. 405'te Noricum eyaleti üzerin­
den geçen Batı Ğotların saldırılarıyla ilişkili bir nedenden ötü­
rü saklanmış olduğunu akla getirmektedir.
Ephesos'taki yamaç evlerinin bir oturma biriminde, tabanda
dağınık halde bulunan yaklaşık 100 sikke, tam bir define ola­
rak adlandınlamaz. Bir kül ve yıkım tabakası altında ele ge­
çen, bu nedenle de bir afet sırasında kaybolduğu düşünülen
sikkeler, hellenistik çağdan İ.S. 3. yy.'a dek uzanan bir zaman
dilimi içine tarihlenmektedir. Basımların incelenmesi sonu­
cunda, en çok basımın 3. yy.'ın birinci yarısında gerçekleştiril­
miş olduğu anlaşılmıştır. 253 - 62 arasındaki döneme ise, yal­
nızca 8 adet sikke tarihlenmektedir. Yıllık pay hesaplanırsa, 3.
yy.'ın birinci yarısında basılan sikkelere yılda 0.5, son grup sik­
kelere ise 0.9 adet düşmektedir. Bu demektir ki mevcut olan
toplamın son yıllarında, yıl başına en az birer tüm sikke ek­
lenmiştir. Son sikkenin, tarih olarak İ.S. 262 yılını göstermesi
nedeniyle "define”, ya bu yıla ya da daha sonraki yıllara ait ol­
malıdır. Buluntu ortamı, belli bir olay sırasında bir kimsenin
koşarken kesesini kaybettiğini düşündürmektedir. Yukarıda
belirttiğim oturma birimindeki şiddetli depremin izleri açık­
ça görüldüğünden, sikkelerin düşme nedenini bu olaya bağ­
lamamız gerekmektedir. Gerçekten de 262 yılında Ephesos'ta
(ve çevredeki diğer kentlerde) bir deprem olmuştur. Böylece
bir kesede bulunan sikkeler, bir tür define olarak adlandırıla-
bilmektedir. Kısmen yanık olduklarından incelenmeleri kolay
değildir.
Nümizmat, belli bir basım serisinin doğru sıralanışını araştır­

125
mak isterse, yıllardan beri denenen bir yöntemden yararlana­
bilir. Bu yöntem, sikkelerin damgalarının incelenmesinden el­
de edilen damga (kalıp) bağlantılarıdır: çünkü bu bağlantılar,
belli bir serinin sıralanışını ortaya koymaktyadır. Yöntemin
temeli, örs basımında meydana gelen teknik bir olaydır: örs-
de bulunan ön yüz damgası (kalıbı), ham sikkeye çekiçle ba­
sılan üst, yani arka yüz damgasından (kalıbından) genelde da­
ha uzun ömürlüdür; böylece, bir basım sırasında arka yüz
damgası, belli bir noktadan itibaren değişmeye başlayacaktır
- örneğin alanda bir çatlak ortaya çıkmaktadır; bu tür bir bo­
zukluğu olan sikkeler, sağlam olanlardan daha sonra basılmış­
lardır. Arka yüz damgasının yerine yeni bir damga konduk­
tan sonra, serinin sıralanışı daha kolay olmaktadır.
1 2—2 3 4 — 4 ön yüz damgaları
1 —1 2— 2 2 — 1 arka yüz damgalan
Araştırılacak sikkeler (mümkün olduğunca çok örnek kullan­
mamız gerekmektedir), iyi durumda ise bunların incelenme­
si daha kolay olacaktır. Çünkü bu alanda her ayrıntı önemli
bir rol oynayabilir. Sıralama için ilk önce ön yüzler dizilip grup-
lanacaktır; sonra arka yüzlerin dizilmesiyle serinin sıralanma­
sına başlanacaktır. Teoride kolay gözüken yöntem, bazen bü­
yük zorlukları da beraberinde getirmektedir. Çünkü daha ön­
ce bırakılmış olan bir damga, birden yeniden kullanılmaya
başlanabilmektedir (yukarıdaki örnekte gösterildiği gibi). 4
nolu olarak sıralanmış damganın doğru yerde bulunup bu­
lunmadığı, yeniden kullanılan damganın durumuna bağlı ola­
caktır: iyice yıpranmış ise, sıralanma doğrudur.
Uluslararası nümizmatik biliminde yeni ilerlemelerin başarıl­
ması için, bu alanda çalışanların son derece titiz olması gerek­
mektedir: bilimadamları yeni bulunan sikkelerin sınıflanma­
sında kullandıkları tüm kanıtları sunmak zorundadırlar. Yal­
nız bu temel üstünde, gelecekte yeni yöntemler bulunacak ve
nümizmatik sadece bir yardımcı bilim olmaktan kurtulacaktır.

126
G İRİŞ DİPNOTLARI

1. Robert Göbl, Antike Numism atik (2 cilt), Münih 1978.


2. M. Radnoti - Alföldi, Antike Numismatik (2 cilt), Mainz 1978.
3. P.R. Franke (M. Hirmer ile birlikte), Die Griechische Mi'tnze, Münih
1973; J.P.C. Kent, Roman Coins, Londra 1978.
4. Martin J. Price, Coins. An Illııstrated Suroey 650 B.C. to the Present
Day, Londra-Nevv York 1980.
5. Doctrina Numorum Veterum, Viyana 1792-98.
6. T rai te des Monnaies Greccjııes et Romaines, Paris 1901-28.
7. K. Pink, R. Göbl, W. Szaivert, Viyana 1933.
8. H. Mattingly, E.A. Sydenham, C.H.V. Sutherland, R.A.G. Carson,
The Roman Imperial Coinage, Londra 1923-84.
9. R.A.G. Carson, P. Hill, J.P.C. Kent, The Late Roman Bronze Coinage
A.D. 324-498, Londra 1965.
10. W. Hahn, Viyana 1973.
11. Uluslarası ciltler, 1938. H.U. Aulock Koleksiyonu dizini, P.R. Fran­
ke tarafından hazırlanmıştır: Berlin 1981.
12. Örneğin Almanya ve Avusturya’da: Die Fundmiinzen der Römisc-
hen Zeit in Deutschland, Berlin 1970; Die Fundmiinzen der Römischen
Zeit in Österreich, Viyana 1970.
13. A Catalogue o f the Greek Coins in the British M useum, Londra 1883-
1927; H.A.Grueber, Coins o f the Roman Republic in the British M useum,
Londra 1910;H. Mattingly, Coins o f the Roman Empire in the British
Museum, Londra 1923-62; Thesaurus Nummorum Romanımı et Byzan-
tinorum, Viyana 1975.; S. W. Grose, Catalogue o f the McClean Collec-
tion o f Coins, Cambridge 1923-29; L. Forrer, The VVeber Collection,
Londra 1922. W.H. VVaddington, E. Babelon, Th. Reinach, Recueil
General des M onnaies Greccjues d'A sie M ineure, Paris 1904-10 ve L.
Cohen, D escription historicjue des M onnaies Frappees Sons L'Em pire
Romaine, Paris 1880-92 gibi genel tanımlama ve tasnif çalışmaları
dışında, karışık ve sayısız uluslararası müzayede katalogları, nümiz-
mat için bugün çok önemli olmaktadır. Bunların kısmi bir özeti, D.R.
Sear tarafından sunulmuştur (Greek/Roman Coins and their Values).
14. H. Fengler, G. Cierovv, W. Unger, Lexikon der Numismatik, Doğu
Berlin 1976; D. Fassbender, Lexikon fiir M ünzsammler, Roıvohlt 1983.
15. VVörterbuch der Münzkunde, 1930.
1 6 .1947-67yılıSidekazıları sırasında elde edilen sikkeler, 1967 (TTK
Yayınlan V/34: Antalya, Bölge Araşt. 9).

127
KAYNAKÇA
K. Christ, Antike Numismatik. Einführımg ıınd Bibliographie, Darm-
stadt 1967. (Çok kullanışlı bir genel giriş ve hemen hemen eksik­
siz bir kaynakça).
B.V. Head, Historia Nummorum, Oxford 1887. (Antik Yunan nümiz-
matiği için hala daha en iyi, pratik ve kapsamlı temel el kitabı).
T.E. Mionnet, Description des Medailles antiques, Grecyues et
Romaines, Paris 1806-37. (Çok önemli malzeme toplanması).

YARDIMCI KİTAPLAR VE TEŞH İS KİTAPLARI


G. Bruck, Die Spatrömische Kıtpferprdgımg. Ein Bestitnmungsbuch
filr schlecht erhaltene Münzen, Graz 1961.
S. Icard, Identification des Monnaies, Paris 1966.
R. Plant, Greek Coin Types and Their Identification, Londra 1979.
O. V. Vacano, Typenkatalog der Antiken Münzen Kleinasiens, Ber­
lin 1986.

KULLANIŞLI VE BOL RESİM Lİ DİĞER KİTAPLAR


G.K. Jenkins, Ancient Greek Coins, Londra 1972.
P.D. Wlıitting, Byzantine Coins, Londra 1973.
C.H.V. Sutherland, Roman Coins, Londra, 1974.
C.M. Kraay, Archaic and Ciassical Greek Coins, Londra 1976.

128
A N T İK
NÜM İZM ATİĞE
G İRİŞ
Mezopotamya Ağırlık Sistem i,
Mısır Ağırlık Sistem i,
Ağırlık Biçimleri,
Sikke Basım Teknikleri,
Lydia Elektronları,
Eski Yunan Elektronları,
Kroisos Basımları,
Pers Basımları,
Eski Yunan Ağırlık Sistem i,
Klasik Evre Sikkeleri,

UİIII!

You might also like