You are on page 1of 17

Türkiye’de Medya

ve Demokrasi

BİLAL KARAKUŞ
TÜRKİYE’DE MEDYA VE DEMOKRASİ

Giriş

Demokrasi geniş anlamda ele alınırsa, birçok kavram, kurum ve sorunun demokrasi
kavramıyla ilişkili olduğu ortaya çıkacaktır. Günümüzde modern ve gelişmiş toplumların
vazgeçilmezlerinden biri olan demokrasi sadece ülkelerin yönetim rejimleriyle alakalı bir
kavram olarak değil, ülkedeki siyasal ve toplumsal yaşamla ilgili birçok konuyla
ilişkilendirilen bir kavram haline gelmiştir. Makalemizin de konusu olan ve demokrasilerde
dördüncü kuvvet olarak nitelendirilen medya ise demokrasiyle doğrudan alakalı bir kurumdur.

“Medya, klasik tanımıyla demokrasilerde yasama, yürütme ve yargıdan


sonra, kamuoyunu yönlendirme ve etkileme gücünden dolayı dördüncü gücü
oluşturur. Ama kitle iletişim teknolojilerinin baş döndürücü bir hızla geliştiği
günümüzde medya çok daha büyük bir güce sahip görünmektedir. Elinde
bulundurduğu imkânlarla insanları çok daha fazla etkileme ve yönlendirme
gücüne sahip olan medya, bu büyük gücün demokrasilerdeki sıralamasını zaman
zaman kendileri lehine değiştirmeye çalışmaktadır.”1

Medya görevleri, fonksiyonları ve yaygın olarak kullanılması itibariyle demokrasi


açısından çok önemli bir rol üstlenmektedir. Yani medya demokrasinin sağlanması ve
muhafazasında asli bir görev üstlenmektedir. Ayrıca bu noktada sadece medyanın demokrasi
üzerindeki etkilerinden bahsetmek yeterli olmayacaktır. Bunun yanında, demokratik yapının
da medya üzerinde etkileri vardır. Medyanın faaliyetleri bulunduğu ortamın demokratik
olduğu ölçüsünde yararlı olurken, demokrasinin de medyanın olumlu işlevleri sayesinde
gelişmesi söz konusudur. Yani iki kavram arasında tek taraflı bir etkiden ziyade, karşılıklı bir
etkileşimin hâkim olduğunu söylemek mümkündür.

Yazılan makalede yukarıda da bahsettiğimiz gibi öncelikle medya ve demokrasi


kavramları ve bunlar arasındaki ilişki ele alınacaktır. Sonrasında ise, Türkiye’de batıdan daha
farklı olarak ortaya çıkan medyanın gelişim süreci ele alınacak ve ülkedeki medya-demokrasi
ilişkisine değinilecektir. Değişen ülke demokrasisinin oluşturduğu farklı koşullarda medyanın
ne kadar demokrat bir duruş sergilediği gözler önüne serilecektir.

Medya

Medya çok geniş iletişim araçlarının oluşturduğu bütünü tanımlamak için kullanılan bir
kavramdır. Bu kavram ulusal, yerel, ulus ötesi TV kanalları, her türlü yazılı haber kaynakları,
gazeteler, dergiler, kitaplar, medya kurumları gibi birçok iletişim araçlarını kapsayan
karmaşık bir yapıdan ibarettir. Günümüzde basının internet, TV gibi araçlarla daha karmaşık
bir yapıya bürünmesiyle birlikte medya deyimi daha çok kullanılan bir kavram olmuştur.

1
Özdemir, Ufuk, Medya Ne Kadar Demokrat?, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=80
“Medya, basitçe ve sadece teknoloji, araç, kurum ya da kültürel ürün
anlamına gelmemekte, bunların hepsini kapsayan ve kullanıcıları/ katılımcıları
olarak izleyicileri/ okurları da içine alan devasa ve karmaşık bir yapıdan ve
ilişkiler ağından oluşmaktadır.”2

Medya, demokratik sürecin vazgeçilmez unsurlarından birisidir. Çünkü halkın birer


vatandaş olarak haklarını kullanabilmesi için gerekli olan bilginin sağlamasından dolayı,
yurttaşlar, medya vasıtasıyla olayların yorumlanmasına ve tartışmalara katılabilirler,
toplumun gelişimini ve siyasal tercihlerini etkileyen tutumlar edinebilirler ve faaliyetlerde
bulunabilirler.3

Üstlendiği görevler, sahip olduğu roller itibarıyla kamuoyu oluşturmak medyanın


elindedir. Davis(2006) bu gücü şöyle açıklar; "Medya, bir bütün olarak enformasyonun temel
kaynağıdır. Bilgi güç olduğu için elinde büyük bir güç vardır.”(242) medyanın kamuoyu
oluşturmasına en güzel örnek onun gündemi belirlemesidir. Yani medyanın görüşlerinin ne
yönde olduğu ve hangi konular üzerinde durduğu, insanların hangi konularla ilgileneceğini
belirlemektedir. İnsanların düşüncelerini değiştiremese bile en kötü ihtimalle insanların ne
hakkında düşüneceklerini belirlemektedir.

“İzleyiciler kamusal ve diğer konuları kitle iletişim kanalıyla öğrenmekle


kalmaz, bir konuya ne kadar önem vereceklerini kitle iletişim araçlarına bunlara
verdiği önemden öğrenirler. Örneğin bir kampanya arasında adayların ne dediğini
yansıtırken kitle iletişim araçları kampanyanın gündemini belirler. Bireylerin
arasında bilişsel değişime etki yapabilme yeteneği kitle iletişimin gücünün en
önemli yönlerinden biridir.” 4

Medyanın kamuoyu belirleme özelliğinin yanında insanların davranışlarını


belirlemesinde model olma özelliği de vardır. “Medya normal olanı temsil ediyor. Bu da
ahlak gibi konularda büyük etki sahibi olmasına sebep oluyor. İnsanlar kendi davranışlarını
belirlemek için referans noktası olarak medyanın onlara kabul edilebilir sunduklarını
alıyorlar.”5

Sonuç olarak, medya insanların düşüncelerine kadar etki etme, toplumun kültür
değerleri üzerinde hâkim olduğu belirleyicilik özelliği, kamuoyu oluşturma, bilinmesi gereken
ancak bilinmeyen gerçekleri ortaya çıkarma gibi birçok fonksiyona sahiptir. Dolayısıyla
medya çok önemli ve kritik bir işleve sahiptir. Eğer gücünü doğru ve yerinde kullanırsa,
sunduğu ürünleri, bilgileri ve haberleri formatına uygun olarak hazırlarsa ve de hiçbir baskı
altında kalmadan tarafsız bir şekilde faaliyette bulunursa demokratik toplumlarda medyanın
yerine getirmesi gereken asli işlevlerini yerine getirmiş olacaktır.

2
Kejanlıoğlu, B., (2003) Medya-Toplum İlişkisi ve Küreselleşmenin Yerel Medyaya
Sunduğu Olanaklar Medya ve Toplum, İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları, s.34.
3
Özdemir,Ufuk, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=80
4
McQuail, D., Windahl, S., (2005) İletişim Donanımları, (2.baskı), Ankara:İmge Kitabevi,
s.132.
5
Davis, A., (2006) Halkla İlişkilerin abc’ si , İstanbul: MediaCat, s.242.
Demokrasi Kavramı Ve Medyanın Demokrasi Açısından Önemi

Demokrasi temel anlamıyla vatandaşların siyasal katılımını gerektiren bir anlayıştan


oluşur. Ancak bu açıklamaya rağmen demokrasinin uygulamada tamamıyla bu teorik
açıklamayı yansıtmadığını söylemek mümkündür. Ayrıca günümüz demokrasilerinin çoğunda
vatandaşların doğrudan katılımı söz konusu değildir. Demokrasi temsili demokrasi şeklinde
sağlanmaktadır. Yani egemenlik halkın seçtiği yönetenlere aittir.

“Modern demokratik toplumlarda vatandaşların karşısına çıkan sorunlar


gittikçe daha teknik ve karmaşık bir nitelik kazanmaktadır. Zaten artık onlar da
bilgi ve kavrayışlarını aşan bu sorunlar üzerinde doğrudan doğruya karar almaya
çağrılmamakta, sadece karar alacak olanları seçmekle yetinmektedir.”6

“ Farklılıkları içeren demokrasinin bizzat kendisi, siyasal iktidarın, serbest


ve özgür tartışmanın geçerli olduğu toplumlarda esenliği sağlamak, geliştirmek ve
kalıcı olmasını sağlama misyonunu üstlendiği, bireylerin asgari müştereklerde
birleşebilme düşüncesini içeren siyasal düzenin adıdır.”7

Demokrasinin, siyasal katılımın yanında farklılık, düşünce ve basın-yayın özgürlüğü


gibi üzerinde durulması gereken birçok unsuru vardır. Demokrasiler iktidarların değişimi ile
farklılaşabilen bir düzendir. Burada bireylerin bir karar etrafında birleşmeleri herhangi bir
baskı altında kalmadan, özgür iradeleriyle sağlanması, üzerinde durulması gereken önemli bir
konudur. Yani farklılığı barındırması, her farklı fikre saygı ve bireyin düşünce farklılıklarında
özgür olması demokrasilerin devamı için gerekli koşullardır.

Daha önce de değinildiği gibi demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan basın-
yayın özgürlüğü üzerinde durulması gereken diğer bir konudur. Bu yönüyle demokratik
rejimlerde medyanın serbest ve bağımsız faaliyet yürütmesi gerekir. Bununla birlikte bu
serbestlik ve özgürlük çoğu zaman yanlış yorumlanabilmektedir. Serbestlikten anlaşılması
gereken medyanın istediğini yapması değil, hiçbir baskı altında kalmadan, iktidarın
propaganda aracı olmadan görevlerini yerine getirmesidir. Ayrıca bu serbestliği medyanın
devletin diğer tüm kurum ve kuruluşlarından bağımsız ve denetimden uzak faaliyette
bulunması şeklinde yorumlamak da doğru bir düşünce olmayacaktır.

Medya demokrasi açısından çok kritik bir öneme sahiptir. Demokrasilerde kamuoyunun
bilgilendirilmesi, farklı düşüncelerin ve görüşlerin paylaşılması demokrasinin sürdürülmesi
açısından önemli gerekliliklerdir. Bu noktada karşımıza medya çıkmaktadır. Bu gerekliliklerin
karşılanmasında medya büyük bir rol oynamaktadır.

Medyanın temel görevlerinden biri kamuoyunu bilgilendirmek ve gerektiğinde halk


adına eleştiride bulunmaktır. Medyanın iktidarlar hakkında halkın bilmesinin gerekli olduğu
bilinmeyenleri ortaya çıkarması ve bu konularda eleştiride bulunması iktidarlar açısından

6
Kapani, M., (2004) Politika Bilimine Giriş, (16.baskı), Ankara:Bilgi Yayınevi, s.138.
7
Öztürk, A., (2004) Modern Siyasal Sistemlerde Medyanın İşlev ve Sorunları, Yönetim ve
Ekonomi Dergisi Cilt:11 Sayı:1, Manisa:Celal Bayar Üniversitesi Yayınları, s.2.
rahatsız edici olsa da iktidarın halk tarafından denetimine ve demokrasinin işlemesine olumlu
katkılar sağladığı aşikârdır.

Gerçek demokrasinin uygulamasının en önemli şartlarından biri eğitimli, haklarını bile


bir halkın varlığıdır. Eğitimli, bilgili halkın yaratılmasında ise medyanın rolü önemlidir.
Halka yeterli ve kaliteli bir bilgi gönderilmelidir. Günümüzde bu bilgi akışının yetersiz
olduğu söylenebilir. Daha önce de belirtildiği gibi halkın demokrasinin uygulanışını takip
etme eleştirme hakkına sahiptir ve bunu da ancak medya yardımıyla gerçekleştirebilir.8

“ Yurttaşların dillerinin, beyinlerinin ve gözlerinin yönetilmesi kabul


edilemez. Basın özgürlüğü Tanrı tarafından ihsan olunmuş, değiştirilemez bir
doğal haktır. Dünyasal hiçbir güç ona tecavüz edemez... Özgür bir basına sahip
olmak, bireylerin hükümete karşı kullanabilecekleri bir kozdur.”9

Keane’in de dediği gibi basın özgürlüğü bireylerin vazgeçilmez en doğal haklarından


biridir. Hükümetlerin amaçları doğrultusunda medya üzerinde kurmaya çalıştıkları etki ve onu
propaganda aracı olarak kullanması doğal olarak bireylerin hükümeti denetlemesinin
sağlanması noktasında medyanın görevini kısıtlamaktadır. Bu da basın özgürlüğünün
kısıtlanması demektir. Medyanın böyle bir ortamda faaliyette bulunması demek ise halkın
yanlış bilgilendirilmesi ya da eksik bilgilendirilmesi demektir. Dolayısıyla tüm bu faaliyetler
göstermektedir ki demokrasinin işlemesinde bazı engeller bulunmaktadır.

Medya demokrasi açısından olumlu ve olumsuz birçok etkiye sahiptir. İletişim ve


bilgilenme özgürlüğü demokrasinin bir gerekliliğidir. Bu yönüyle medya demokrasinin
sağlanması ve sürekliliğinde asli bir görev üstlenmektedir. Diğer yandan medya, tekelleşme,
özgürlüklerini kötüye kullanma veya iktidarın pençesi altında iktidara göre şekil alma gibi
sebeplerle de demokrasiye zarar vermektedir. Talu, bu durumu şöyle dile getirmektedir:

“Medya, demokrasi sorunsalı açısından anlamlı bir ikilem sunuyor bize. Bir
yanda, iletişim ve bilgilenme özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmaz
koşullarından biri olduğu için, basın-yayın kuruluşları demokrasinin asli
kurumları arasında yer alıyor; diğer yandan ise, güçlü bir tekelleşme eğilimini
içinde barındırarak, bu özgürlüklerin kullanımının çarpıtılması, kısıtlanması ve
iktidar ilişkilerine alet edilmesine aktif biçimde katkıda bulunuyorlar.”10

Medyanın demokrasilerde “dördüncü kuvvet” olmasının bir yönü; İktidar sahipleri,


medya aracılığıyla, yönettikleri geniş halk kitlelerinin ihtiyaçlarını, taleplerini, duygularını
öğrenme imkânını elde ederler ve bunları karşılayacak siyasetler üretmeye gayret ederler. Bu
noktada medyayı, salt bir “talep aktarıcısı” olarak görmemek gerekir. Medya üzerinden
yürütülen tartışmalar, geliştirilen yeni fikirler bu siyasetlerin belirlenmesinde önemli bir rol
oynar. Medyanın “dördüncü kuvvet” olmasının ikinci yönü, esasen devletle (yönetimle)
bağlantılı olan “üç demokrasi kuvveti” (yasama, yürütme, yargı) üzerindeki denetim
fonksiyonuyla ortaya çıkar. Bu üç kuvvetin birbirlerini denetlemesi, çoğulcu demokrasi için

8
Medya ve Demokrasi, http://melezg.blogcu.com/medya-ve-demokrasi/1163651
9
Keane, J., (1999) Medya ve Demokrasi, (3.baskı), İstanbul:Ayrıntı Yayınları, s.29.
10
Talu, U., (2000) Dipsiz Medya, İstanbul:İletişim Yayınları, s.8.
yeterli bir garanti oluşturmaz. Buralarda neler olup bittiğini izleyen ve bunları halkın
dikkatine sunan bir medya yoksa çok taraflı demokratik denetimin işlemesinde ciddi
sorunlarla karşılaşılır.11

Medya, büyük sermayelerle kurulmuş amacı kar elde etmek olan faaliyetler olması
yönüyle demokrasi açısından olumsuz bir etkiye sahiptir. Çünkü medyaya sahip olanlar
amaçları kar elde etmek olduğu için medyayı kendi özgürlükleri yani çıkarları doğrultusunda
kullanmaktadırlar.

“Sermayenin özgürlüğü bizim özgürlüğümüzden alınarak, çalınarak,


koparılarak sağlanan bir karaktere sahipse, elbette bu tür özgürlüğe karşı direnmek
gerekir. Eğer sermayenin iletişim bölümünün özgürlüğü, benim özgürlüklerimin
üzerinde de pozitif potansiyel yansımalara sahipse, o zaman desteklenmesi
gerekir.”12

Medya rekabet ve kara dayanan bir pazar gibidir. Bu pazarda ayakta kalmak kolay iş
değildir. Bu platformda kalabilmek ya çok sermayeye sahip olma ya da pazar koşullarını
destekler nitelikte pazara uygun faaliyette bulunmakla mümkün olabilmektedir. Pazara göre
hareket etme ise çıkar amaçlı, yanlış haberler hazırlamak şeklinde ortaya çıkabilmektedir.

Pazar koşulları herkesin dilediği gibi pazara girememesi ve önüne engeller


çıkarılmasına sebep olmaktadır. Bu da medyada tekelleşme denen olguyu ortaya
çıkarmaktadır. Tekelleşme ise medyada farklılıkları ve rekabeti azaltmakta, dolayısıyla da
insanların sadece belirli kaynaklardan beslenmesinde, medyada çeşitliliğin azalmasında temel
faktör olmaktadır.

“Basının/ medyanın siyasal işlevlerini yerine getirebilmesi her şeyden önce,


iletişim alanının çok iyi düzenlenmiş olmasına bağlı bulunmaktadır. İfade
özgürlüğünün kapsamı ve niteliği iletişimi (basın/ medya) özgürlüğünün genişliği,
siyasal iktidar-medya ilişkilerinin şekli, sermaye- medya ilişkileri, basında/
medyada tekelleşme, medyanın profesyonelliği basının kamusal görevlerini
algılama ve yerine getirme şekli, siyasal iletişimin niteliğini ve demokratik sürece
katkısını belirleyen temel etkenlerdir.”13

Medyanın tümüyle demokratik olarak işleyebilmesinin bazı koşulları vardır. Bu


koşulları Graham Mrudock şöyle sıralamaktadır:14

1. İletişim sistemleri vatandaşların bağımsız, bireysel ve siyasal seçimlerini


yapabilmeleri için gerekli bilgiyi sağlamalıdır. Kamusal ve bireysel kurumlara ilişkin

11
Görmüş, Alper, Ana Akım Medya: Hazcı Bir Bedende Militer Bir Ruh,
http://www.anlayis.net/makalegoster.aspx?dergiid=79&makaleid=2419
12
Erdoğan, İ., http://www.findthelinks.com/irfanerdogan/search.htm
13
Öztürk, A., (2004) Modern Siyasal Sistemlerde Medyanın İşlev ve Sorunları, Yönetim ve
Ekonomi Dergisi Cilt:11 Sayı:1, Manisa:Celal Bayar Üniversitesi Yayınları, s.4.
14
Lundby, K. ve Ronning, Helge, “Media Culture Communication: Modernity Interpreted
Through Media Culture" Ed. K. Lundby, H. Ronning, Media and Communication
Oslo:Norwegian U.P.-1991, s.25-26.
problemleri, yorum ve tartışma ve değerlendirme için kullanılabilir hale getirmek özellikle
önemlidir.

2. Medya, aktüel olaylara ilgi göstermeli ve dünyada olup bitene dair çeşitli fikirleri
ihtiva eden geniş bir bilgi sunmalı ve hem bireysel, hem de kolektif görüşleri göz önünde
bulunduran bir bakış açısı oluşturmalıdır.

3. Fikir, görüş, yorum, bilgi ve tartışmalardaki çoğulculuk üçüncü ön şarttır. Bu


olabildiğince çok ve geniş bir şekilde görüşün iletişim sistemine ulaşabilmesini ifade eder.

4. Şekil, format ve kültürel ifadelerdeki çoğulculuk cesaretlendirilmelidir.

Sonuç olarak, medya demokrasinin sağlanmasında etkili ve belirleyici faktörlerden


biridir. Ancak bu etkinlik medyanın nasıl bir ortamda faaliyet gösterdiği, işlevlerini yerine ne
kadar doğru getirdiği, ne kadar tarafsız olduğu ve herhangi bir baskı altında olup olmadığı
gibi ölçütlere bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.

Türk Medyasının Dönüşümü

Türkiye'de gazetenin tarihi, ilk devlet gazetesi Takvim-i Vekayi sayılmazsa, 150 yılı
bile bulmamaktadır. Öncelikle, Türkiye'de basının ortaya çıkış biçimi ve bunu hazırlayan
süreçler Batıdan çok farklı gelişmiştir. Gazete, Batıda, o ülkelerdeki ekonomik, politik ve
sosyal şartların bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle ticari kapitalizmin gelişimi ve
ortaya çıkan sosyal yapının bir gereği olarak malların serbest dolaşımı, haberin de serbest
dolaşımını beraberinde getirmiştir. Türkiye'deki durum ise farklı bir seyir izlemiştir. Bu
açıdan basının gelişimi de toplumsal dinamiklerle değil, siyasal dinamiklerle, devlet desteği
ve yönlendirmesiyle olmuştur. Türk basını daha çok devlet desteği ve buna bağlı olarak devlet
güdümünde bir görünüm sergilemiştir.15

Türk basın tarihinin başlangıcında yaşanan bu devletçi ve otoriter anlayışın, ileriki


dönemlerde de bu kadar şiddetli olmasa da etkisini sürdürdüğü kabul edilmektedir.

Medya gerçek fonksiyonu itibariyle halkın sesi olmasına rağmen, çıkışından itibaren
Türkiye'de farklı bir seyir izleyerek, devletin ve son dönemde de çıkar gruplarının sesi olma
yolunu seçmiştir. Dolayısıyla Türk medyası resmi ideoloji tarafından oluşturulmuş
Türkiye'deki diğer kurumlardan çok farklı bir yapı sergilememektedir.16

Görmüş Türk basınının Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar dört kırılma


dönemi yaşadığını savunmaktadır.17

Birinci dönem, medyanın “devlet”in neredeyse dolaysız bir uzantısı olduğu 1923-1950
dönemi (tek parti iktidarı): Böyle bir yapıda iktidarla medyanın çatışması eşyanın tabiatına

15
Özdemir, Ufuk, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=80
16
Özdemir, Ufuk, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=80
17
Görmüş, Alper, age, http://www.anlayis.net/makalegoster.aspx?
dergiid=79&makaleid=2419
aykırıydı ve hiçbir zaman böyle bir şey olmamıştır. Bu dönemde devlet en fazla, medya
“yaramaz çocukluk” ettiğinde onun kulağını bükmekle yetinmiştir.

İkinci dönem, medya’nın 1950’lerden itibaren(Hürriyet’in kurulması: 1948) görece bir


bağımsızlıktan yararlanmaya başladığı dönemdir. Artık devletin dolaysız bir parçası değildi
ama iktidarların elinde hâlâ önemli manipülasyon araçları vardı: Teşvikler, kağıt ithali ve
tahsisi, devlete bağlı fabrikalarda üretilen kağıdın fiyatlarını belirleme tekeli, sahip olduğu
büyük iktisadi kurumların (Kamu İktisadi Teşebbüsleri-KİT’ler) reklamlarından gazeteleri
yararlandırma keyfiyeti vb. Çok partili sisteme paralel bir süreç izleyen bu dönemde, medya
sermayesi, sadece medya sermayesiydi. Bir başka deyişle “patronları gazeteciler olan
gazeteler” dönemiydi bu ve sektörün sınırlı yapısı nedeniyle patronların, iktidarlardan büyük
iktisadi beklentileri yoktu; biraz kâğıt, biraz reklam, dolayısıyla pek az çatışma.

Üçüncü dönemde, 1980’lerden itibaren medya patronlarının “başka işleri” de olmaya


başladı. Başlangıçta (1990’ların sonlarına kadar) medya patronlarının tamamı, iktidarların
zaten sürekli para akıttığı “İstanbul Sermayesi”ne bağlı oldukları için sorun çıkmadı. Bu
dönemde medya sermayeleri, çeşitli devlet ihalelerini alarak ve başka bazı imkânlardan
faydalanarak ülkenin en güçlü sektörlerinden birini oluşturdular. Dönemin belirleyici
karakteri, iktidarların, alternatifsiz olan medyaya bağımlı olmasıydı (“kartel” dönemi). O
nedenle iktidarlar medyanın önündeki molozları ayıklıyor, arada bir mırın kırın ettiklerinde de
medyadan gelen “kafamı kızdırma” kampanyalarına maruz kalıyorlardı.

Dördüncü dönemde ise, ne zaman ki “başka işleri de olan” medya patronlarının


“Anadolu kaplanı” modelleri çıktı ortaya, işte o zaman çatışma kaçınılmaz oldu. (Bu değişimi
bütün netliğiyle gösteren sembol olay, Aydın Doğan’ın Ceyhan’da rafineri talebine karşılık,
Tayyip Erdoğan’ın “Onu Çalık’a verdik” cevabıydı.)

Görmüş’ün Türk medyasının kırılma dönemlerine dair bu görüşleri gerçekten de Türk


medyasının gelişim sürecini ana hatlarıyla özetlemektedir. Türkiye’de medyanın gelişim
süreci ile ilgili söylenebilecek genel sonuç; Türk medyası devlet demokrasisinin ilerlemesi ile
paralel bir gelişme göstermiştir. Yani ülkede demokrasi baskın yaşandığı dönemlerde medya
büyük gelişmeler göstermiştir. Dolayısıyla biz de Türkiye’deki medyanın gelişim sürecini ele
alırken Tek Partili Dönem, Çok Partili Dönem ve sonrası gibi bir sınıflandırmaya gideceğiz.

Tek Partili Dönem

Cumhuriyetle başlayıp 1946’ya kadar süren dönemdir. Bu dönemde, basın tamamıyla


devletin çıkarları doğrultusunda hareket etmiş, daha doğrusu basın devlet kontrolünde
işletilmiş ve muhalif basına ayakta kalma şansı verilmemiştir. Bu dönem, basının devlet
denetiminde olmasını sağlamak amacıyla basın özgürlüğünü ortadan kaldıran kanunların ve
uygulamaların yapıldığı bir dönemdir. Örneğin gazetecilik mesleğini ifa edebilmek devlet
izniyle mümkün hale geliyordu. Ayrıca bu dönemin bir diğer özelliği de yazarların ve gazete
sahiplerinin çoğunun parlamentoda vekil olmasıdır.18

18
Özdemir, Ufuk, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=80
Yukarıda sayılan özellikleriyle, bu dönem basınının demokratik bir yapıya sahip
olmadığını söylemek doğru olacaktır. Buna ek olarak bu dönem basınının, iktidarın yani
CHP’nin sözcüsü olduğunu söylemek mümkündür.

Çok Partili Dönem

Bu dönem tek partili döneme nazaran basın özgürlüğünün daha rahat yaşanabildiği bir
dönem olmuştur. Bununla birlikte basın hala devletin veya küçük bir azınlığın elindedir.
1980’lere gelindiğinde basının nitelikleri arasına ticari çıkarların aracı haline gelmesi de
eklenmiştir. Ülke bu tarihlere aile şirketlerinin hakim olduğu ve gazetelerin başka ticari
alanlarda yatırımlara girişmeye başladıkları bir yapıyla girmiştir. 1990’lı yıllarda özel
televizyonların faaliyete geçmesi ve oluşan gruplaşmalar sonucu basında tekelleşme denen
durum ortaya çıktı. Tüm bu gelişmeler medyada holdingleşme ve başka sektörlerde etkinlik
gösteren sermaye sahiplerinin medya alanına müdahale etmesiyle sonuçlandı. Medyanın
gücünün farkında varan sermaye grupları dışarıdan reklam veren olarak etili olma yerine
bizzat kendileri medya sektörüne girmeye başladılar. Reklam ve ilanlarla siyaseti
etkilemektense; gazete, televizyon, vs… sahibi olarak siyasette daha aktif rol almak ve
yönlendirmek sermayenin tercih ettiği bir yöntem haline geldi.19

Türk medyasının 1980’lerden sonra aldığı bu durum göstermektedir ki; medya ancak
büyük sermaye sahiplerinin yürütebileceği bir faaliyet haline gelmiştir. Ani gazete, dergi
çıkarmak yada televizyon yayıncılığı yapmak işe küçük sermayeyle başlayanların altından
kalkamayacağı bir faaliyet olmuştur.

Türkiye'de medyanın doğrudan doğruya büyük sermaye gruplarının denetimi altına


girmesi Görgülü’ye göre iki biçimde ortaya çıkmıştır.20

1. Var olan basın işletmelerinin zaman içinde büyüyüp gelişerek 'basın grubu' haline
gelmeleri. Bu süreç içinde de basın dışı işlere girerek, çok değişik alanlarda çıkar sahibi
olmaları, böylece yayınlarını sürdürebilecek ve yeni yayın çıkartabilecek bir ekonomik güç
haline gelmeleri,

2. Yayınını sürdüren gazetelerin artan maliyetlere ve ekonomik güçlüklere


dayanamayarak, basın piyasasına yeni giren sermaye gruplarına satılmaları. Basın
işletmelerinin el değiştirmesi.

1980'ler Türkiye'sinde sermayenin medyada etkin hale gelmeye çalışmasının sebeplerini


Sönmez (77), "dördüncü güç'ü paylaşma; siyasi çevrelerde itibar görme ve elindeki silahla
korkutma; bu sayede diğer sektörlerdeki yatırımların etkinliğini arttırma (devlet ihaleleri
alma, devlet bankası kredilerinden faydalanma vb.); devlet teşviklerinden ve diğer rantlardan
öncelik kapma, medyayı diğer banka ve şirketlerin reklamlarında kullanma; medyayı

19
Özdemir, Ufuk, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=80
20
Görgülü, Güventürk, Basında Ekonomik Bağımlılık, Gazeteciler Cemiyeti Yayını, İstanbul
1991, s.36-37.
kullanarak pazarlama faaliyetini artırma; finans sektörünün gözde olduğu 80 sonrası dönemde
itibar ve güven isteyen finansçılıkta medyadan yararlanma" olarak sıralamaktadır.21

Türk basını başlangıcından itibaren, devletin kısıtlama ve müdahaleleriyle mücadele


etmek zorunda kalmıştır. Çoğu kere çıkarılan kanunlar veya basın hürriyetini ihlal eden
uygulamalar Türk basın tarihinin önemli bir bölümünü oluşturur. Bu konudaki problemler
demokrasinin nispeten de olsa uygulanabildiği dönemlerde azalmakta, demokrasinin kesintiye
ve zaafa uğradığı dönemlerde de artmaktadır. Fakat yapılan gözlemler, basın hürriyetinin
önündeki en önemli problemin yasalardan ve hükümetin uygulamalarından çok, millete
yabancı, halkı, halkın değerlerini küçük gören, bütün ülkeyi kendi yaşam biçimi çerçevesinde
değerlendiren her zaman devletçi ideolojinin emrinde hazır olda bekleyen, antidemokratik
uygulamalar karşısında refleks gösteremeyen, muhalif bir duruşu bulunmayan gazetecilerin
etkin olduğu, sermayenin denetimindeki bir medya yapısının olduğunu göstermektedir.22

Türkiye’de devletin basın özgürlüğünü kısıtlayan müdahaleleri karşılıksız da


kalmamaktadır. Yani büyük medya grupları yapılan bu müdahale ve kısıtlamalardan zarar
görmüşse bunun karşılığında iktidar aleyhine tavır almaktadır ve iktidar aleyhine faaliyetlere
girişmektedir. Bu faaliyetler karşısında kalmak istemeyen iktidar ise bu kısıtlamalara her
zaman kolayca başvuramamaktadır. Diğer yandan büyük medya kuruluşları, iktidar aleyhine
aldığı bu tavrı, kendileriyle alakasız olarak küçük medya kuruluşlarına müdahale edildiği
durumlarda sergilemekten uzak durmaktadırlar.

Anlatılan durumdan önemli ölçüde, gerçek manada fikir gazeteciliği yapan bağımsız
medya etkilenmektedirler. Çünkü büyük medya grupları zaten devletle ve iktidarlarla ters
düşecek tutumlardan kaçınmaktadır. Ayrıca kanunlar ihlal edildiğinde de bağımsız medyaya
uygulanan müeyyide ve cezalarla, büyük medya gruplarına uygulanan müeyyide ve cezalar
farklı olmaktadır.23

"Medya, hükümet politikasını sorgular ve karşı çıkar, ama bunu, hemen


hemen yalnızca, devlet-şirket iktidarının özünde ortak olan çıkarlarıyla belirlenen
çerçevesi içinde kalarak yapar, (daha çok) elit kesimler arasındaki ayrılıklar
medyadaki tartışmalara yansır."24

Chomsky’nin medya hakkında bu düşünceleri Türkiye için de geçerli bir durumdur.


Türk medyası görünürde iktidarı eleştirmektedir, ancak bu eleştiriler halkın istek ve
şikâyetlerini yansıtmak yerine medyaya sahip kimselerin çıkarlarına hizmet eden bir görüntü
çizmektedir. Ancak medya genellikle mevcut devlet yapısıyla iç içe ilişkiler içinde olduğu
için bu yapıya muhalefet olmaktan çoğunlukla kaçınmaktadır.

Türkiye’de Medya ve Demokrasi


21
Sönmez, Mustafa, "Türk Medya Sektöründe Yoğunlaşma ve Sonuçları", Birikim, Sayı: 92,
Aralık 1996, s.77.
22
Özdemir, Ufuk, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=80
23
Özdemir, Ufuk, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=80
24
Chomsky, Noam, Medya Gerçeği, Çev. Abdullah Yılmaz, Tümzamanlar Yayıncılık,
İstanbul 1993, s.119.
Batı’da totaliter yönetimlerin iktidarda olduğu 1930’lu yıllar Türkiye’de de tek parti
döneminin katı ideolojik tatbikatlarının; liberal demokrasinin hâkim olduğu 1950’li yıllar ve
sonrası ise daha özgürlükçü düzenleme ve uygulamaların müşahede edildiği zaman
dilimlerine denk gelmiştir. Basın özgürlüğü de bu çerçevede zaman zaman farklı görünümler
sergilemiştir. Yeni muhafazakâr politikaların ABD ve Avrupa’da uygulanmaya başladığı ve
sosyalizmin çöktüğü 1980 ve 1990’lı yıllar Türkiye’de de bu değişimin siyasî, ekonomik ve
sosyal etkilerinin gözlemlendiği, medyada ticarîleşmenin kuvvet kazandığı bir döneme
tekabül etmiştir. 2000’li yıllar ise Türkiye’de gene Batı etkisiyle meydana gelen değişimlere
ve çatışmalara sahne olmaktadır. Daha henüz tekemmül etmemiş bu süreçte, Avrupa Birliği
rüzgârıyla demokrasi ve iletişim özgürlüğü alanında kat edilen önemli mesafenin yanında,
medyaya hâkim olan büyük sermaye ile medya ve sivil toplum kuruluşlarına dolaylı yollardan
etki eden uluslararası güçlerin menfaatleri doğrultusunda çok sesliliği yok eden bir medya
yapısının oluşumuna şahitlik edilmektedir.25

Türk basını başlangıcı itibariyle, özellikle devletin kontrolünde ortaya çıktığı tek parti
dönemi haricinde, ülkede demokrasinin sağlanması, güçlenmesi ve muhalefet oluşturmada
ciddi anlamda pay sahibi olmuştur. Ancak ülkenin demokratik yapısı da basının faaliyetlerini
yerine getirmesinde olumlu ve olumsuz etkiler yapmıştır. Türkiye demokrasisinin sarsıntıya
uğradığı bazı dönemler maalesef medyanın da işlevlerini olumsuz yönde etkilemiş ve çok dar
kapsamlarda muhalefet rolü üstlenebilmiştir. Çok partili dönemde kısmen de olsa rahat bir
nefes alan basın, askeri müdahaleler, olağanüstü yönetim uygulandığı dönemlerde büyük
baskılara maruz kalmıştır. Öldürülen ya da hapishanelere konulan gazeteciler, durdurulan
yayınlar ve kapatılan yayın organları bunların birkaç örneğiydi.

Gazetecilere yönelik şiddet ve cinayetler olayın vahim boyutunu göstermektedir.


İttihatçı geleneğin mirası olan gazetecilerin dövülmesi, işkence görmesi ve öldürülmesi
günümüze kadar devam etmiş, Hasan Fehmi, Ahmet Samim ve Zeki’nin kurşunlanarak
öldürülmesiyle başlayan süreçte Abdi İpekçi, Uğur Mumcu ve Hrant Dink bu cinayetlerin son
kurbanları olmuştur. Failleri ve faillerin arkasındaki asıl mihraklar, meçhul kalan bu
cinayetler, aslında gazetecilere ve aydınlara da bir gözdağı niteliğindeydi. Medyanın bilhassa
askerî müdahale ve darbeler öncesindeki kışkırtıcı tavrı ile müdahale sonrası itaatkâr duruşu,
bir müdahale ortamında rahatlıkla demokrasi dışı tatbikatlara verdiği destek Türkiye’deki
siyasî yapının bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bu konuda suçu tamamen
medyaya yüklemek doğru olmaz. Basının çıkışından sonraki dönemlerde basına demokratik
bir ülkede olması gereken şekilde inkişaf fırsatının tanınmadığı da başka bir gerçektir.26

Türk medyası tarihinin büyük kısmını olağanüstü yönetimler altında geçirmek zorunda
kaldı. İstiklâl Mahkemeleri, Takrir-i Sükûn Kanunu, Sıkıyönetim idareleri, askerî
müdahalelerin uzun döneme yayılan baskıcı ve sindirici uygulama ve düzenlemeleri genelde
demokrasinin, özelde ise basın özgürlüğünün ve Türk basınının gelişimini önemli ölçüde

25
Demir, Vedat, Türk Medyası ve Demokrasi, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=956
26
Demir, Vedat, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=956
etkiledi. Bu sebeple çok partili sisteme geçilen 1946’dan beri tek parti alışkanlıklarının terk
edilememesi, hâlâ Türkiye’nin en önemli meselesi olmaya devam etmektedir.27

1980’lerde medya-siyaset ilişkisine sermayenin de katılmasıyla meydana gelen garip


medya-siyaset-ticaret ilişkisini Vedat Demir şöyle anlatmaktadır:28

“Medyadaki mülkiyet yapısı tamamen değişti. Medya ticarî çıkarların


mücadele sahası haline getirildi. Siyasî iktidarlarla olan ilişkiler tamamen ticarî
çıkarlar üzerine oturtuldu. Âdeta demokrasinin varlığının teminatı olan medya,
demokrasinin yozlaştırılmasının ve zaafa düşürülmesinin vasıtaları haline geldi.
Bu durum medyanın aslî fonksiyonu olan haber ve bilgilendirme ile kamuoyunun
sağlıklı teşekkülüne katkıda bulunma işlevlerini büyük ölçüde zaafa uğrattı. 1980
sonrasında başlayan bu sürecin meydana getirdiği problemleri Türkiye uzun
süredir yaşamaya devam etmektedir.”

Son günlerde, Türk medyasının ve medya mensuplarının demokrasiyi savunması


gereken durumlarda nasıl kolayca antidemokratik cepheye kayabildiğini görebiliyoruz.
Basının, askerin siyasete müdahalesini eleştirmek yerine aynı araçları kullanarak sivil siyasete
yüklenmesi, basının teşekkülü ve gelişimindeki sağlıksız yapıdan bağımsız düşünülemez.
Ciddi bir zihnî dönüşüm geçirmeden, medya mensuplarının demokrasi cephesinde yer alması
ve düdük çaldığında hazır ola geçmekten vazgeçmesi mümkün görülmemektedir.29 Demir’in
bu sözleri Türk medyasının demokrasi açısından önemli bir sorununu gözler önüne
sermektedir.

Medyada son zamanlarda bu olumsuzlukların yanında, Görmüş Türkiye’de son yıllarda


medyada tekelliğin kırılması ve çeşitliliğin artmasına yönelik olumlu gelişmelerin yaşandığını
dile getirmektedir:30

“2000’li yılların başına kadar medyaya İstanbul sermayesi merkezli bir yapı
egemendi. O yıllara kadar gazete ve televizyonlar, kabaca “modern, çağdaş”
olanlar ve onların “dinci” diye tanımlamayı sevdiği muhafazakâr medya olarak
ikiye ayrılıyordu. Birinci grup, “laikliği savunma” görüntüsü altında neredeyse
blok halinde devletin toplumu denetleyebilmesinin bir aracı gibi çalışıyor; ikinci
grup ise kimi eksikliklerine rağmen daha “sivil” bir çizgi izlemeye gayret
ediyordu. Fakat başta “dinci” etiketi olmak üzere, birinci grupta yer alan gazete ve
televizyonların yürüttüğü kampanya o kadar etkili olmuştu ki, bu iki “kamp”ın
okurları tamamen ayrışmıştı. Dolayısıyla muhafazakâr medyanın “laik-kentli-
çağdaş” okurlar üzerindeki “sivil” etkisi neredeyse sıfırdı. 2002 seçimlerinden
sonra medyada radikal bir değişim oldu. Yeni sermaye gruplarının medyaya

27
Demir, Vedat, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=956
28
Demir, Vedat, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=956
29
Demir, Vedat, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=956
30
Görmüş, Alper, age, http://www.anlayis.net/makalegoster.aspx?
dergiid=79&makaleid=2419
girmesiyle, Sabah ve ATV gibi öyle kolayca “dinci” diye etiketlenemeyecek, öte
yandan ana akım medya okurlarının yadırgamayacağı bir görünüm ve içerik
taşıyan yeni bir medya öbeği çıktı ortaya. Bunlar aynı anda hem laikliği hem
demokrasiyi savunarak, “çağdaşlığın” laiklikten ibaret olmadığını göstermeye
başladılar ve bir anlamda oyunu bozdular.”

Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’de meydana gelmekte olan hukukî ve yapısal


reformlar belki bu sürecin değişiminde önemli bir fırsat sunabilirdi. Ancak bunun bile uzun
bir zihnî değişim sürecini gerektirdiği açıktır. Ayrıca bu süreçte Türk medyasında ciddi bir
ikilem ortaya çıkmaktadır. Türk medyası hem geçmişten gelen ve genlerine işleyen devletçi,
otoriter bir tavrı devam ettirirken, öte yandan değişen dünya şartları ve küreselleşmeyle ortaya
çıkan sermayenin ağırlıklı olduğu bir medya yapısı ile Avrupa Birliği sürecinde özgürlükler
istikametteki değişim arasında bîkarar durumdadır.31

Bu dönemde Türk medyası değişen dengelere karşı farklı tavırlar sergilemektedir. Tam
anlamıyla ne AB sürecindeki özgürlük ve demokrasiden vazgeçmekte, ne de çıkarlarından
taviz vermek istemektedir. Yani gerektiğinde devletçi ve otoriter uygulamalara
başvurabilmektedir. Aksoy’un bu dönemle ilgili fikirleri dönemi özetlemektedir:32

“Ticarî medyada, bir taraftan demokrasi yanlısı, liberal ve devlete kafa tutar
görüşler yer bulabilmekte iken, diğer taraftan ise, resmî görüşe ilişkin korumacı
yaklaşım da hükmünü sürdürmeye devem etmektedir. Bu tür bir şizofrenik
çatışmanın niteliğinin anlaşılması için her iki tarafın da ayrıntılı olarak
incelenmesi gerekir. Demokrasi şampiyonluğu, gerçekten kişi haklarını mı konu
almaktadır, yoksa basın sadece kendi çıkarlarının sınırları ölçüsünde mi
demokrattır? Öbür taraftan, konulan resmî görüş yekpare bir nitelik arz etmeye
devam etmekte midir?”

Türkiye’de medyanın demokrasi üzerindeki önemli rolünü sadece ulusal medya çapında
değerlendirmek yeterli olmayacaktır. Bu sadece ülkemiz değil tüm dünya için böyledir. Yerel
medyanın da demokrasi açısından oldukça önemli yararları vardır. Yerel medya ulusal
medyanın ilgilenemediği ancak demokrasi açısından önemli birçok konuyu faaliyet ve
yayınlarına yansıtma özelliği vardır.

“Genel olarak yaygın medya, aynı tezgahtan çıktığı savunulan bir haber
anlayışını gündeme getirirken ve genel olarak çok daha global sorunlarla
ilgilenirken ve bazı haberleri görüp, bazı haberleri görmeme gibi bir lükse
sahipken, yerel medyanın böyle bir lüksü yoktur. Fiilen böyle bir lüksü yoktur her
şeyden önce. Ardından, bugüne kadar işleyişleri nedeniyle de bütün bu noktalarda
sesleri tek tek duyurabilme özelliğine sahiptir. Bu nedenle çoğulculuğun
koruyucusu olduğu ifade edilir.”33

31
Demir, Vedat, age, http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=956
32
Aksoy, Asu, Türk Medyasını Anlamak, Birikim, S. 61, Mayıs 1994, s.17.
33
Belovacıklı, Mete, Yerel Medya Ve Demokrasi(Seminer Konuşmaları),
http://byegmgovtr.xn--ler-1la8h.net/seminerler/tunceli_ix/tunceli_8.htm
Dolayısıyla yerel medya demokrasi açısından kritik öneme sahiptir. Yerel
medyanın yukarıdaki işlevlerinin yanında tekelleşmeyi önlemesi, bulundukları bölgenin
yönetimlerini denetlemek gibi olumlu işlevleri vardır. Ancak burada belirtilmesi
gereken önemli bir konu ise yerel medyanın bu işlevleri yerine getirirken karşılaştığı
sorunlardır. Yerel televizyonların yeterli maddi kaynağa sahip olmaması aynı zamanda
yayın yaptıkları bölgenin sınırlı olması izleyici kitlesini oldukça daraltmaktadır. Maddi
açıdan kısıtlı bir bütçeye sahip olmaları ve teknolojik alt-yapı yetersizliği de yerel
medyanın diğer önemli sorunlarından birkaçıdır.

Sonuç olarak genel olarak Türkiye’de medya-demokrasi ilişkisini ele alırsak,


demokratik bir rejimde olması gereken açısından Türkiye’de medyanın sorunlu olduğunun
geçerliliği kabul görmektedir. Türkiye’de medyanın bu sorununu anlamada M. Erdoğan’ın
aşağıdaki görüşleri okuyuculara yol göstermektedir.

“Türkiye’nin “medya sorunu”nun ortaya çıkış biçimleri fevkalâde zengin bir


çeşitlilik gösteriyor. Bunların başında da, galiba, medyanın büyükçe bir kesiminin
demokrasiye “ruhen” uzak durması ve bu arada birçok meselede silâhlı kuvvetlere
demokratik temsili kurumlara olduğundan daha “yakın” durması geliyor. Bu
tuhaflığın başka tezahür biçimleri de var tabii. Meselâ, demokratik rejim aleyhine
komplolara karışan, hatta bu gibi girişimlere “yabancı” ülkelerdeki karanlık
odaklardan destek devşirmeye çalışan gazeteciler... Bazen de, siyasi iktidarın belli
bir medya grubuna yönelik “hasmane” tutumu o grubun kimi mensuplarının bu
gibi yollara sapmalarının mazereti haline gelebiliyor. Oysa demokratik bir rejimde
siyasi iktidarlardan gelen baskılara karşı mücadele vermenin meşru yol ve
yöntemleri var.”34

Sonuç

Özgürlükler çoğulcu (klasik) demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır. Özgürlüksüz


demokrasi düşünülemez. Özgürlüklerin en önemlilerinden biri, düşüncenin açıklanması,
başkalarına duyurulması özgürlüğüdür. Demokratik toplumlarda bireylerin her konuda bilgi
edinme ve yorum ya da eleştiri yapabilme özgürlükleri vardır. Medya, bu özgürlüğü yaşama
geçirme aracıdır.35

Medya demokratik rejimlerde en alışılmış tanımıyla yasama, yürütme ve yargıdan sonra


gelen ve bu güçleri dengeleyen ve ayrıca halk adına ülkeleri yönetenleri denetleyen dördüncü
güçtür. Ülkemizde de bu durumun geçerli olduğu yaşanılan deneyimlerle pekişmektedir. Türk
medyası özellikle 1980’lerden sonra oluşan yeni düzeniyle, işlevlerini yerine getirme
noktasında büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır. Her ne kadar böyle iç ve dış
problemlerle yüz yüze gelse de, medyamız üstlendiği önemli görev ve hitap ettiği etkin
kamuoyu sayesinde demokrasinin en etkin kurumlarından biri olmaya devam etmektedir.

34
Erdoğan, Mustafa, “Medyanın Demokrasiyle Sorunu”,
http://dorduncukuvvetmedya.com/koselerde-medya/medyanin-demokrasiyle-sorunu
35
Centel, Nur, Dürüst Yargılama ve Medya Bakımından Demokrasi Kültürü.
Türkiye’de medya bu kadar önemli bir rol üstlenmesine rağmen başlangıcından beri
büyük problemlerin pençesinden kurtulamamıştır. Öncelikle, Türk medyası zaman zaman
toplumun değerlerine ve çıkarlarına ters yayın politikaları üretebilmektedir. Ayrıca
demokrasinin düşmanı olan, kangren haline gelmiş resmi ideoloji etkisi ve ticari çıkar
çatışmaları medyayı yönlendiren temel faktörler olmaya devam etmektedir. Buna ek olarak
varlığını sürdüren tekelci medya yapısında özgür, demokrat ve tarafsız yayın ve gazetecilik
yapmak herkesin kolayca başarabileceği bir iş olmaktan çıkmıştır. Türk medyasının sorunları
sadece bu sayılanlardan ibaret değildir. Daha birçok sorunla yüz yüze kalabilen medyamız bu
sorunları aştığı takdirde işte o zaman gerçek görevini yerine getirmiş olacaktır.

Türkiye’de demokrasinin tam olarak işleyebilmesi ve medyanın buna katkı


sağlayabilmesi için öncelikle medyanın kendi içerisindeki demokrasi sorununu halletmesi
gerekmektedir. Medya kurumlarının yapısı şeffaflık, açıklık ve hesap verebilirlik ilkelerine
göre düzenlenmelidir.

Demokratik bir sistemde medyada bulundurması gereken özelliklerinden birisi de


tarafsız olmadır. Medyamız, üstlendiği bu önemli rolün farkında olup, karşılaştığı her olaya
objektif yaklaşım sergilemelidir. Bununla birlikte görevini yerine getirirken sahip olduğu
özgürlükleri kullanma noktasında sorumluluklarının da farkında olup yetkilerini aşmamalıdır.

Türk medyasının diğer bir sorunu olan “tekelcilik ve sermaye gruplarının çıkarlarına
hizmet etmesi” nin çözümü ise demokrasi açısından vazgeçilmez bir gerekliliktir. Bu sorun
çoğulculuk ve tarafsız olma ilkelerine zarar vermektedir. Bu açıdan bakıldığında sorunun
çözümü için toplumsal sorumluluk bilincine sahip, yerelleşmiş, etkileşimci ve katılımcı bir
medya sistemi kurularak, medyanın “halkın sesi olma” özelliğini kazanması sağlanmaya
çalışılmalıdır.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Toplumun uygarlaşmasına büyük katkılar sağlayan


demokratik yönetim biçimi, günümüzde en iyi yönetim biçimi olarak kabul edilmektedir.
Medya da demokratik toplumda, sorumluluk duygusu taşıdığı ve düzeyli olduğu ölçüde
önemli bir rol üstlenmektedir. Medyanın demokrasilerde böylesine önemli bir payı olmasına
rağmen, ülkemizde medyanın hala bazı sorunları bulunmaktadır. Yukarıda bunlardan en
önemlilerine değindik. Türk medyasının demokrasiye katkı sağlayabilmesi için bu sorunların
üstesinden gelmesi gerekmektedir.
KAYNAKÇA
1. Özdemir, Ufuk, Medya Ne Kadar Demokrat?,
http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=80

2. Kejanlıoğlu, B., (2003) Medya-Toplum İlişkisi ve Küreselleşmenin Yerel


Medyaya Sunduğu Olanaklar Medya ve Toplum, İstanbul: IPS İletişim Vakfı
Yayınları, s.34.

3. McQuail, D., Windahl, S., (2005) İletişim Donanımları, (2.baskı),


Ankara:İmge Kitabevi, s.132.

4. Davis, A., (2006) Halkla İlişkilerin abc’ si , İstanbul: MediaCat, s.242.

5. Kapani, M., (2004) Politika Bilimine Giriş, (16.baskı), Ankara:Bilgi Yayınevi,


s.138.

6. Öztürk, A., (2004) Modern Siyasal Sistemlerde Medyanın İşlev ve Sorunları,


Yönetim ve Ekonomi Dergisi Cilt:11, Sayı:1, Manisa:Celal Bayar Üniversitesi
Yayınları, s.2.

7. Medya ve Demokrasi, http://melezg.blogcu.com/medya-ve-


demokrasi/1163651

8. Keane, J., (1999) Medya ve Demokrasi, (3.baskı), İstanbul:Ayrıntı Yayınları,


s.29.

9. Talu, U., (2000) Dipsiz Medya, İstanbul:İletişim Yayınları, s.8.

10.Görmüş, Alper, Ana Akım Medya: Hazcı Bir Bedende Militer Bir Ruh,
http://www.anlayis.net/makalegoster.aspx?dergiid=79&makaleid=2419

11.Erdoğan, İ., http://www.findthelinks.com/irfanerdogan/search.htm

12.Lundby, K. ve Ronning, Helge, Media Culture Communication: Modernity


Interpreted Through Media Culture Ed. K. Lundby, H. Ronning, Media and
Communication Oslo:Norwegian U.P.-1991, s.25-26.

13.Görgülü, Güventürk, Basında Ekonomik Bağımlılık, Gazeteciler Cemiyeti


Yayını, İstanbul 1991, s.36-37.

14.Sönmez, Mustafa, Türk Medya Sektöründe Yoğunlaşma ve Sonuçları,


Birikim, Sayı: 92, Aralık 1996, s.77.
15.Chomsky, Noam, Medya Gerçeği, Çev. Abdullah Yılmaz, Tümzamanlar
Yayıncılık, İstanbul 1993, s.119.

16.Demir, Vedat, Türk Medyası ve Demokrasi,


http://www.koprudergisi.com/index.asp?
Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=956

17.Aksoy, Asu, Türk Medyasını Anlamak, Birikim, S. 61, Mayıs 1994, s.17.

18.Belovacıklı, Mete, Yerel Medya Ve Demokrasi(Seminer Konuşmaları),


http://byegmgovtr.xn--ler1la8h.net/seminerler/tunceli_ix/tunceli_8.htm

19.Erdoğan, Mustafa, Medyanın Demokrasiyle Sorunu,


http://dorduncukuvvetmedya.com/koselerde-medya/medyanin-
demokrasiyle-sorunu

20.Centel, Nur, Dürüst Yargılama ve Medya Bakımından Demokrasi Kültürü.

You might also like