You are on page 1of 145

A NJA M EU LEN B EL T

A nja M eulenbelı 1945 yılında U trech'tc dünyaya geldi. 16 ya­


şın d a h am ile kalınca evlenip liseyi terk etm ek zorunda kaldı.
B ir oğ lu oldu. 19 yaşında boşandı. Y eniden eğitim e başladı
v e sosyal bilim ler okudu.
A n ja M eulenbelı ikinci kadın hareketinin yükseldiği 70'li yıl­
lard a H o llanda'da hareketin gelişm esine ak tif bir fem inist o la­
rak katk ıd a bulundu. B ağım sız özdeneyim gruplarından baş­
layarak uluslararası kongrelere, kitlesel kam panyalara, sosyal
alan d a kadın çalışm asına kadar uzanan farklı etkinlikler için­
d e hem kendi fem inist politikasını oluşturdu hem de bütün bu
alan lard a fem inist anlayışın g elişm e sürecinde yer aldı. Y az­
m ay a d iğ e r kadınlara aktaracak deneyim leri, söyleyecek sözü
o la n b ir fem inist olarak başladı. Y azm a uğraşı sürekli bir üre­
tim e dönüşünce yazarlığı m eslek olarak benim sedi. 70’li y ıl­
la rın ilk y an sın d a çeşitli dergilerde pek çok m akalesi ve kitap
o larak d a “Fem inizm ve Sosyalizm ” adlı incelem esi yayım lan­
d ı. Bu kitabı Yazın Y ayıncılık tarafından T ü rk iy e 'd e d e ba­
sıld ı. (Ç ev: Erm an D em irci, 1987) 1976 yılında yazarın ilk
ro m an ı “U tanç B itti’ yayım landığında kitap fem inist çevreler­
d e büyük b ir yankı uyandırdı. S ekiz dile çevrilen bu otobiyog­
rafik rom an, kısa zam anda kadın hareketinin tem el kitaplan
a rasın a k atıldı.
A n ja M eulenbelı daha sonra "A yrım Ç iz g ile r i’, "K adın C in­
s e ll iğ i’, “K endim iz İçin”, “Ö fkeden de Ö te”. “B ir Soğanın K a­
b u kla rı GibiI", “Küçiik Ayaklar’’ - “Büyük A yaklar” b aşlık ları
altın d a incelem e kitaplan yayınlandı. 1985 yılında basılan
G ü n d elik M utluluğa A lışm a adlı ikinci rom anı fem inist çevre-
e rd e farklı tepkiler karşılandı. “Utanç B i tti 'û t lezbiyenliği
tercin ea ış sürecini anlatan yazar, ikinci rom anında yeniden
b ir erkekle beraber olm aya karar verdiğini anlatınca lezbiyen
k an ad ın ağır eleştirilerine hedef oldu ve harekete lanetle suç­
landı. A nja M eulenbelı 1991'de yayım lanan son kitabında ise
k edilerini anlatıyor.
A ynntı: %
Edebiyat dizisi: 34

Gündelik M utluluğa Alışma


Anja Meıılenbelt

Almancadan çeviren
İlknur tgan

Yayıma hazırlayan
Zeynep Atayman

Kitabın özgiin adı


Die Gewöhnung ans alltägliche Glück

Rowohlt /1985
basım ından çevrilm iştir.

Kapak fotoğrafı
Jean -Francois Jonvelle

Kapak düzeni
Arslan Kahraman

Basıma hazırlık
Renk Yapımevi (0212)5169415

Baskı
Renk Basımevi (0212) 518 54 36

Birinci basım
Haziran 1994

ISBN 975-539-072-3

AYRINTI YAYINLARI
P iyerL oti Cad. 17/2 34 40 0 Çcm berlitaş-lsıanbul Tel: (0 2 1 2 )5 1 8 76 19 F a x :(0 2 1 2 )5 1 6 4 5 7 7
Anja Meıılenbelt
GÜNDELİK
MUTLULUĞA ALIŞMA

J if
AYUNTI
E D E B İ Y A T i z i s ı

GÜLÜNESİ AŞKLAR MÖSYÖ


GÜLÜN GÜNLÜĞÜ Jron-Phsfrrjpe Toussaim
Milıtı Kundera/Z basım Ursula K. UGıtm
DUYGUSALBİRYOLCULUK
KALECİNİN PENALTI HOTEL D U U C Lmırcntıc Slcme
ANINDAKİ ENDİŞESİ Amta Brookner
ftte t Haodkeß. basmVTıAcrıdt
KİMERA
AZİZLER « Â L İM L E R Rıha Batlı
YÜZBAŞI « KADINLAR TABURU Tory F a°klw
Mario Vaıjıas UosaO. hasım
BEYAZ OTEL
l ’EOA YEMEĞİ D.M.Thoıms
BİZ M M Toeraicr
Yevycni Zamyınn/Tlikendi MYRA
ORLANDO CoreVidal
KESİK BİR BAŞ V bpnia Woolf
lm M unhcW 2.b sam ZEN YE MOTOSİKLET BAKISI
UTANÇ BİTTİ SANATI
YENİ TANRILAR Anja Mchlcnbell 12. basım Rnbcrt M. Pirsiy
A lboto Vasqoez-Fisiitroii
YAKIN GELECEĞİN MİTOSLAR! SU İN SA N U R I
İNFAZA ÇAĞRI C ralam Saift
İ.G .B ıB anl
VladimirNabokov
MİNYATÜRDEVRİM:
EVETAM A. BİR LOKOMOTİF KARANLIĞIN SOL ELİ SCHWARZENBERC
BUNU YAYABİLİR M İ BAKALIM? Ursula K, LcGtıin Sttfan ifcym
Woody Allen/L basım

ÇALI HOROZU Iris Murdoch
Michcl T a m u n
W ATT
Samuel Rccktu
BANYO
lon-Philıppe Toussaım
EKOTOPYA
BALKON EmestCailaıbııch
laaGeael
G ECEYİ A N U T BANA
CÜNEŞ İMPARATORLUĞU DjUM Bamrs
J.C. Bidlınl
İNSAN POSTUNA BÜRÜNMÜŞ KÖPEK
BEYA7. ZEN CİLER IngnrAınbjömscrı
tn r a r NnAvjbrosenIL Basım
CUMA
SİYAH MADONNA ya da Pasifik Aralı
DonsLcssing Michcl T aırnitr

KAPANDA ÜÇ K A P U N AFRODİT’İN BAŞKALDIRISI


C. Ca&rcra ûıfante Tunc/NımRuam
U m cn cc Ourrcll

ZAMANIN KIYISINDAKİ Ka MN CÛNDELİK MUTLULUĞA ALIŞMA


Marge Picrcy Anja Mnılcntcll
ANARŞİNİN KISA YAZI HAZIRLANAN KİTAPLA
Burıu>ti}!ar9 Durruti'ßin
Yaşamı ve Ölümü FRANSIZ TEĞMENİN KADINI
Ham Magnus E/racroberger iohn F o » te
FOTOĞRAF MAKİNESİ MÜRPHV
Jatı-Philippe Tousttim SnımelB fd a ı
/

tik fo to ğ rafta bir lavabonun Önünde duruyorsun, çıplaksın^. Otel


penceresindeki tozlarda kın lan sabah ışığı, sen tıraş olurken tenin­
de d esen ler çiziyor. Sırtındaki ve bacak lan n d ak i kıllar pırıldıyor.
Sol tarafta, aşağıda büyük yatağın uçuk pem be örtüsü belli belirsiz
seçiliyor. Fotoğrafı ben çektim . A m a varlığım yalnızca aynanın
yanında d u ran Eau S auvage şişesinden fark ediliyor. Şişeyi yanı­
ma alm ıştım , am a bir keresinde D o rian ’a da aynı parfüm ü hediye
ettiğini ö ğ ren in ce kullanm adım . Ö bür sevgilin gibi kokm ak iste­
medim. F otoğrafa baktığım da d u yabildiklerim , uyanan V enedik’in
gürültü leri, ilk turistlerin sesleri ve suyun yum uşak şıpırtısı.
İkinci fo to ğ raf renkli değil. Siyah pantolonun ve beyaz göm le­
ğinle b an a doğru gelirken seni gösteriyor. E ski Yahudi mahallesi

5
G etto N u o v o ’nun dar, yüksek evlerinin gölgesinde hareket ediyor­
sun. Ç evren bom boş. Ö ğle zam anı, fazla turist gelen bir yer değil.
K eskin ışık, g ü n eşin altındaki alınlıkları so lg u n laştırıy o r ve za-
m an la'd ağ ılm ay a başlayan büyük taş p lak alar üzerinde konturları-
nı çizdikten sonra pul pul kalkan renklerin ve ufalanan taşların
üzerinden kayıp gidiyon, Solda yukarıda görünen küçük tabelanın
üzerinde B anco R osso yazıyor. Bu fotoğrafta uzaklara gitm iş, dü­
şü n celere dalm ış görü n ü y o rsun. Bu öğle sonrasında daracık so­
kak ları, ev lerin ü st üste y ığılm ış k atlarını, sayısız adların yazılı
o lduğu kapıları, küçük sinagogu incelerken sessizdik. F otoğrafa
bak tığım da duy d u ğ u m , sessizlik. Suyun şıpırtısı, güvercinlerin
gurultusu ve b ir to p u duvara fırlatan çocukların sesleri bile çok
uzaklarda gibi.
Ü çüncü fotoğrafta, G etto’dan fazla uzak olm ayan bir açık hava
restoranının küçük m asasının ardından b ana bakıyorsun. T oprak
testideki şarabı, yed iğ im iz balığı, dilenm eye gelen dum an renkli
k edileri hatırlıyorurh. b ard ağ ın ın üzerinden bana bakıyorsun, bir
elin çenene dayalı. Y üzün rahatlam ış ve açık. B ana böyle baktı­
ğ ında hâlâ karnım ın içinde bir sıcaklık yayılıyor. G österm eyi pek
istem ediğim b ir fotoğraf bu, çünkü diğer hiçbirinde böylesine çıp­
lak, böylesine savunm asız değilsin, içine böylesine kolayca bak­
m ak m üm kün değil.

Şim di biz C en o v a’ya giden oto-trende otururken fotoğraflar çan­


tam da. S açm alık aslında, çünkü sen, aşkım ın nesnesi, cism en ya-
nım dasın ve yine aynı görünüm ü sunuyorsun: İkim iz ve küçük
oğlun D avid için ay ırttığım ız yataklı vagonun küçücük lavabo­
sunun ö n ün d e çıp lak duruyorsun. Büyük oğlun E lias çoktan İtal­
y a ’da. Bu birlik te üçüncü yazım ız artık, am a sen, fazlasıyla küçük
m ek ân d a şarap k ırm ızısı p elü şler ve koyu renkli ahşabın arasında
ıslık çalarak, su sıçratarak durduğunda seni seyretm ek hâlâ aynı
şekilde h oşum a g idiyor. D avid koridorda h ay lazca dolanıyor, pen­
cereden dışarısını seyrediyor. D aim a seni isteyen ellerim i özgür
bırakm ak için bu fırsattan yararlanıyorum . En a k ranzadan ancak
b acak ların a, p o p o n a u laşabiliyorum . T ıraş olurken ıslık çalm aya

6
devam ediyorsun ve sana daha kolay ulaşabileyim diye dönüyorsun.
En ü sttek in d e D av id ’in yattığı üst üste duran daracık üç yatakta
fazla b ir şey yapm am ız m üm kün değildi. Bu hiç dinm eyen sana
d okunm a isteği seks olarak adlandırılam az, seksten daha sade,
daha ilkel bir şey bu. Uyurken sana sokulduğum da kendim i iyi
hissediyorum , kaygılarım kayboluyor, her şey düzene giriyor,
huzur duyuyorum .
D uvid kapıyı çalıy o r ve kahvaltıyı içeri getiriyor. Yatakları ka­
patıyoruz. İtaly a’nın görünüm ü henüz düzlük, güneş artık ısıtıyor.
D izlerim izin üzerinde açılm ış bir harita, düşünüyoruz. Ö nce nere­
ye gideceğiz, sahile mi? D avid, sen ne istersin? Benim için fark
etm ez, d iy o r D avid, yeter ki hep güneşte pineklem ek zorunda kal­
m ayayım . R ap allo 'd a karar kılıyoruz. Y ola devam etm eden önce
biraz d inlenm ek. Z am anım ız var. P aram ız tükenene kadar kalabili­
riz. B irk aç hafta içinde D avid’i annesine ve onun sevgilisine devre­
deceğiz'; sonra ikim iz devam edebiliriz, yalnız. Artık dönüşünü
bekleyen bir sevgilin yok ve artık beni bekleyen biri de yok. Y az­
m am ız gerekm iyor kim seye. K im in kim in için ne hissettiği ve
nasıl d ev am etm em iz gerektiği üzerine konuşm alar, acı verici
anlar artık yok. Artık ona telefon etm ek için en uygun anın ne
zam an olduğunu inceden inceye düşünm ene gerek yok. Ee, nasıl­
sın. gibisin d en öylesine sorulm uş am a acıtıcı bir soruya cevap
-verm ek için girdiğin bir telefon kulübesinden dönm ek zorunda de­
ğilsin. Bu bir lüks.
T ek d ü ze değil mi böyle, diye sana soruyorum . S ıkılm ıyor
m usun diye bana soruyorsun. Ç ok acı çekiyoruz, diyoruz, suçum u­
zun bilin cin d e, bu güzellikte devam edem ez, bunca hak edilm em iş
m utluluk. Bu duygu bende uzun süre kalıyor, gerçek olabilm ek
için fazla güzel olduğu duygusu. A z sonra gün doğacak ve eski
aşk şa rk ıların d a olduğu g ibi, bize bu aşkın m üm kün olm adığını
söyleyecekler.
B irh irim izi yıllardan beri tanıyorduk. İlk bakışta aşk değildi
bu. S en in zaten D o rian ’la yıllardan beri süren uzun bir ilişkin ve
duydu ğ u m k adarıyla yanı sıra bir başka sevgilin daha vardı. Ve
ben de y ıllardan beri M artha ile beraberdim . K elim enin klasik an­
lam ıyla ilişkim izin başladığı ve cinsel bir birlikteliğe dönüştüğü

7
anda bile kolayca geri dönebilirdik. H atta ilk kez birlikte olduğu­
m uzda sabah evinin m erdivenlerinden inerken, eğ er istersen yine
dost olarak k alab iliriz, dem em iş m iydin? B enim M a rth a’dan ayrıl­
m am a gerek yoktu, senin de D orian’dan. O ilk yazdan birbirim iz­
den uzaklaşm ak için yararlanabilirdik. Ben M arth a ile P ortekiz’e,
sen de D orian ve o ğ u lların la F ransa’ya gittiğinde seni unutm ak
için b ir ay zam anım olabilirdi. B ir ay boyunca hiçbir temas
im kânım ız yoktu. G eri dönüp birbirim izi yeniden gördüğüm üzde
ne y ap acağ ım ız üzerinde d ü şünm ek için dolu dolu bir ay. Dost
m u, sevgili m i?

Senin sevgilin daha bilm iyordu. B enim kinin haberi vardı. Ben
böyle bir şey için uygun değilim , bunun üzerine h içb ir şey kurm u­
yorum , sadece b aşk a türlü olam ıyorum . Y alan söyleyem em ,
yüzüm k ızarır ve çelişk ilere dolarım , kim se böyle b ir şey istem e­
se de ayrıntılı açıklam alar yaparım . Böyleyim diye, her duygu deği­
şim ini açıklam ak zorunluluğu hissetm eyen insanlardan daha seç­
kin bir kişiliğim olduğu duygusuna kapılm am gerekm iyor
m utlaka. A m a o ilk kezden sonra artık saklayam azdım , çünkü sen­
den d öndüğüm de h er tarafım kırm ızı lekelerle doluydu. Lanet
olası sivrisinekler. O rtay a çıkan ilk fırsatta M a rth a ’ya anlattım .

M arth a’nın evin d e b en im için pişirdiği yem eği y erken, sana Dani-
e l’den b ahsetm iştim , dedim . H em en yatm ak zorunda olm adan bir
erkekle arkadaşlık etm eyi harika bulduğum u san a söylem iştim
değil m i? Bunu sö ylediğim de bedenim e bir sıcaklık bastığını his­
settim , am a sohbet to n u n d a devam etm eye çalıştım , bir yudum
daha şarap alsana. M arth a ile beraber olduğum y ıllard a daha önce
de âşık o lm u ştu m , b jr defa başka bir kadına, b ir d efa d a bir erke­
ğe, am a hiçbir zam an işi büyütm edim , M artha da eğlendi ve benim
duyguları terapik açıdan yorum layarak zararsız hale getirm e dene­
m elerim i ve an lattık larım ı h afif bir alay cılık la karşıladı. H er sefe­
rinde olay bittikten sonra, durum u abartm adığım için hoşnutluk
duydum . M arth a'n ın d a benim de o kadar değer verdiğim iz huzuru
bozm adığım , ağır ağ ır sevm eye b aşlad ığ ım ız alışkanlıkları altüsi
etm ediğim için m utlu oldum . A m a bu kez duygulardan fazla bir
şey için g ünah çıkarm alıyım . B ir edim .
Geçen pazartesi, diyorum , geçen pazartesi toplantıdan sonra
D aniel’e takılıp kaldım , biraz daha sohbet etm ek istiyorduk, sonra
öpüşüp k o k laşm a y a b aşladık ve b irdenbire, aram ızda h içb ir şey
geçm ediğini söyleyebilm ek için işi bu kadarla bırakm ayı çok ço ­
cukça buldum ... Y ani orada kaldım ve onunla yattım .
M artha’ya bakıyorum , yutkunuyor. Ve sonra, senin için güzel
bir şey, diy o r. B iliyor m usun, bunu önceden düşünm üştüm . S on­
radan, bu n u n olacağını herkesin görm üş olduğu anlaşıldı. M artha,
Daniel’in sevgilisi D orian. D an iel’in kendisi. H içbir şeyi fark et­
meyen tek kişi bendim .

Martha olay çıkarm ıyor, k ızm ıy o r ve ü zülm üyor da. H oşgörm ez


tavırlar bile takınm ıyor. G özüm ü ondan ayırm ıyorum , çünkü onun
ne yapacağ ı, kırlaşm ış kısa saçlarının, k ara gözlerinin ardında
neler kurduğu asla bilinm ez. F akat P ortekiz’e hareket etm em izden
önceki on gün içinde üstü kapalı bir suçlam a bile gelm iyor. D ani-
el’i bir kere daha ve sonra bir kere daha görüyorum . Y atm am ızın
ne anlam a geldiği ya da b ir anlam ı olup olm adığı üzerine konuş­
muyoruz. Ö n ce birbirim izi g örm eyeceğim iz bir yaz, bütün bir ay
olacak.
Yola çık acağ ım ız gün günah çık arm a sırası M a rth a’da. A raba­
yı k apım ın ö n ü n e çek m iş, eşy alarım ı d ışa rıy a taşıy o ru m ; çad ır,
kitap çantası. Y ola çıkm adan önce b ir kahve ister m isin, diye soru­
yorum. E v et, diy o r M artha, sana anlatm am gereken bir şey var.
Kızardığını ve sıkıldığını görüyorum . E vvelsi gün P au l’e bende
kalm asını rica ettim . G ülüyor, yarı sıkılgan, yarı m eydan okur
gibi. Paul eski kocası. Paul bir b aşka sevgilisinin yanında olduğu
için, ağlayarak kapısını çalıp kendisini uyandıran öteki sevgililerin
bitmez tükenm ez hikâyelerinden sonra, kapının önüne koyduğu ve
on beş yıl evli k alm ış olduğu eski kocası. Sanki bütün karm aşayı
kendisi y aratm am ış, her şey k en d iliğinden başına geliverm iş gibi
dainva şaşkın yüz ifadesi ve suçsuz suçsuz bakan gözleriyle alça­

9
ğın biri o lsa dahi ben bile P a u l’den hoşlanıyorum . Kadınların
on d a ne bulduğunu çok iyi tahm in edebiliyorum , sonradan yıkıl­
m alarına neden o lan şeyi de gayet iyi düşünebiliyorum . Onun
güzel, mavi g ö zlerine kapılm adığım ortay a çıkınca, Paul bana
karşı daim a çok dikkatli davrandı, bir kadına. M arth a’ya. üstelik
kendi M a rth a’sına öncelik tanıdığım ı anlam ıyorm uş gibi yaptı.
F akat bu du ru m la uzlaştı da. T abii ancak, benim on beş yıllık bir
ev liliğ in b itm iş sa n cılarıy la u ğ raşm aya ve onların yıkıntılardan
do stlu ğ a b en zer bir şeyler k urtarm a çabalarına burnum u sokm aya
n iyetim olm adığı an laşılınca tam am en rahatladı. Ve dem ek ki
şim di tek rar M a rth a ’da kalm ış. M artha, bunu seni D aniel yüzün­
den cezalandırm ak için yapm adım , anlıyor m usun, diyor. Fakat
seni böyle g örünce, ben de rahatlıkla biraz d ah a riskli yaşayabili­
rim d iy e düşü n d ü m .
M arth a’nın öç alabileceği gibi bir düşünce dahi aklım a gelm e­
m işti. Y aptığı açık lam a k arşısın d a bu k ad ar az şey hissetm em
beni şaşırtıyor. B irk aç yıl ö nce olsaydı kesin altüst olm uştum ,
kendim i itilm iş, tehdit altında hissetm iştim . H aklı y a da haksız, o
an kıskançlık can av arın ın pençelerini bana uzatıp tırnaklarını ru­
hum a geçirdiği an olurdu. İşte b ir erkeği bana tercih ediyor. Bir
k ad ın la b irlik te yaşam an ın baskısı çok ağır. B unu arlık taşıyam ı-
yor, beni kabul etm ek istem eyen ailesi ile yaşadığı sorunlar artık
m utlaka fazla büyüdü. B enim le ilişkisinin bir şım arıklık, P au l’ün
k açam ak lan k arşısın d a bir intikam , erkekleri inkâr, geçip gidecek
b ir dönem o ld u ğ u n a inanan çevresinin baskısı. Fakat hiçbir şey ol­
m uyor. H em en hem en hiçbir şey hissetm iyorum . H ayır, hayır. Ra­
hatlam a duyuyorum . Ö zgürlük.
G ülm eye başlıyorum , M artha da rah atlayarak benim le birlikte
gülüyor. Bu kadar olgunluk gösterdiğim iz için kendim izi kutluyo­
ruz, artık altından k alkabiliyoruz. H em niye olm asın. A ğırlıklar ta­
m am en eşit d ağ ılm ış, onun bir erk ek arkadaşı var, benim bir
erk ek arkadaşım . A rabada yatılı okul öğrencileri gibiyiz, kıkırda-
şıyoruz. F akat F ra n sa'y ı ve sonra Ispanya’yı geçtiğim iz uzun yol­
cu lu k b o y u n ca M a rth a’nın sin i ağrım ay a başlıyor. Ö nceleri hafif,
sonradan ağırlaşıy o r. İkinci akşam Isp an y a’d a arabadan neredey­

10
se kam bur b ir şekilde iniyor, sırtını ağır ağır yeniden doğrultana
kadar ban a dayanm ak zorunda kalıyor. T eşhisim iz çok fazla araba
kullandığı. Ve tatile zam an ın d a çık abilm ek için çok sıkı çalıştığı.
Arabada M a rth a’nın yanında oturup düşüncelerim D aniel çevre­
sinde dö n m ey e başlayınca ben de kendim i rahat hissetm iyorum .
T enlerim izin birbirine değm ediği uzun bir ay. İlk birlikle oluşu­
muzun film ini tekrar geri sarıyorum ve bir kez daha aklım dan ge­
çiriyorum . B ir daha ve bir daha. N ihayet birbirim ize doğru hareke­
te geçtiğ im iz an. O f T anrım , insan bu kararı nasıl alır, oluşan
gerginliği d o kunm a anında çözm ek. D udaklar. A ğzının tadı. K o­
kusu, öylesi bir sürpriz. E lim sırtında, göm leği ve pantolonu ara­
sında b ir açıklık arayarak giysilerini çekiştiriyorum . Bedeni son
yıllarda alıştığım bedenden ö y lesin e farklı. D aha köşeli, daha
kıllı, d ah a sert. Şim di D an icl'in değil de M arth a'm n yanında o tu ­
rurken nefesim in nasıl hızlan d ığ ın ı, tenim in kızıştığını fark ed in ­
ce biraz utanıyorum . Sadakatsizlik bu, bir başkasıyla yatm aktan
daha fazla sadakatsiz-lik. bu düşüncelerin ve duygularınla, birlikte
olduğun kişinin y anında olam am a beceriksizliği. F akat D an iel'in
görüntülerini kovalam ak m üm kün değil. N eredeyse hiç konuşm a­
dan g ittiğ im iz uzun yol boyunca erotik parçacıklar arasına yavaş
yavaş ilk karanlık sezg iler karışıyor. N e yaptım ben? İyi olacak
mı? Y ine birbirim ize acı vereceğim iz bir durum , ve ben şim diye
kadar o k ad ar çok'yaralandım ki. Nasıl bir riske giriyorum . M artlıa
ile ilişkim iz bunu kaldırır m ı? D orian öğrendiğinde neler olabilir?
D orian, sık sık b aşk a kız ark ad aşlar bulan b ir D a n ie l'e alışm ış
olm ası g erçeğ in e karşın, aralarındaki b ü tün anlaşm alara karşın
bunu hoş karşılam ayacaktır. E ğer durum u onaylam azsa ne y ap a­
cağız? Y ine mi bana yol görünecek?^,
S usk u n lu k içinde arabayı kullanan M a rth a’ya bakıyorum . Belli
ki o da d ü şü n c elere dalm ış. D ışarıyı seyrediyorum . Ç ıplak, kaya­
lık bir bölge. G ökyüzü gri. Ve yine gözüm ün önündeler. D aniel’in
görüntüleri. B ütün giysilerini çık arm ış, toplantılardaki yüzü şim di
daha yab an ıl, daha çıplak, ehlileşm em iş bir hal alan D aniel. G ö z­
lüğünü b u rn u n u n üzerinden alıp yatağın yanına yere bırakışınn,
onun tenim i çizm em ek için saatini çıkarışını hatırlıyorum , çıkara­


cak başka şey kaldı mı, bundan daha çıplak o lab ilir m iyiz? O f
T an rım , bütün b ir ayı böyle kızışm ış bir şekilde nasıl g eçirece­
ğim ? V e M a rth a’nın sırt ağrıları daha da kötüleşiyor.

Ç adırım ızı n ehir ken arın a k urduğum uz A m aran te’da kızgın kum ­
ların ü zerinde uzanıyoruz, her birim iz kendi düşüncelerine göm ül­
m üş. Y arı uyanık o ld u ğ u m , yarı düş gördüğüm b ir uyku halinden
sıy rıld ığ ım d a m elankolik görünüşlü iki P o rtek izli’nin biraz uza­
ğ ım da oturup istekle beni seyrettiklerini görüyorum . H alim i görü­
y o rlar, diye d ü şü n ü y o ru m , ne kadar kızışm ış olduğum gözle gö­
rülüyor. H eteroseksiielliğin kokusunu alıyorlar. M arth a’yla tatil
y ap tığ ım zam an d an beri böyle b ir şey b aşım a gelm em işti, daha
güneydeki ülkelerde, İtalya ve Y u n an istan 'd a bile, oysa kadın ar­
kadaşlarım b u ralard a y anım da bir erkek olm adan fazla bir şey ya-
p ay am acağ ım k o n u su n d a beni uyarm ışlardı. A rtık kırkım a m erdi­
ven day ad ım ve y arışta d eğilim , dem iştim , artık toz yutm aya
b aşlam ış ö ğ retm en lerle kim se ilgilenm ez. O n lar genç, uzun ba­
caklı ve sarışın k ad ın lard an ya da yüksek ölçeli ayakkabıları ve
en sıcak günlerde bile v azgeçm edikleri bir savaşçı m askesi gibi
m aky ajlarıy la b izlerden daha gösterişli olan kendi karılarından
h oşlanırlar. E skim iş erkek göm leğim , m akyajsız halim ve dü zen ­
siz b ir atkuyruğu h alin d e top lanm ış saçlarım la ben göze görünm ez
biriyim . Fakat b en im u nuttuğum , erk ek ler karşısında alıcılarım ı
tam am en dev re dışı b ırakm ış, tüm ero tizm im le kadınlara, M art-
h a ’ya yön elm iş o lduğum du.

G eze dolaşa b ir restorana gittik. O rada başka P ortekizli erkekler


gördüm , bazıları b an a D an iel’i hatırlattı, aynı kuvvetli yapı, kara
saçlı yuvarlağım sı başlar. B oyu benim kadar. B ir seferinde Dani-
e l’e, görüş hâkim iyetinden hoşlanıyorum , dem iştim , yürürken ba­
kışların aynı se v iy ed e k arşılaşm asın d an h o şlan ıy o ru m . B ir D ani-
e l’e daha rastlıyorum , ve bir tanesine daha.

M a rth a'y la nehrin üst tarafında taraçada yem ek yiyoruz. Az konu­

12
ş u y o r u z . M a rth a ’nın elini tutuyorum . Şarabı fazla kaçırdım .
Güneş eflatu n , turuncu, pem be renklerin şiddetiyle batarken bu ra­
da D a n ie l’Ie böyle oturm ak istediğim düşüncesini kovm aya çalışı­
yorum. B ir g ü n b atım ında zırlam ay a başlayacak kadar d a olm adım
daha, d iy e düşünüyorum . N eyse ki sıcak kum M arth a’nın sırt ağ­
rısını hafifletti.

13
II

İtalyan riv y erasın ın geçm işte kalan parıltısı. P alm iyeler. Kan k ır­
m ızısı ve p arlak m o r çiçeklerle bezeli çitler. R a p allo ’da güneş
şem siyeleri altın d a sağlıklı göğüs y ap ısın a sah ip yaşlıca bayanlar
o turuyor, likör ve capp u cin o içiyorlar. D aniel ve ben bu insanlara
k ıy asla g en ciz. K o y u m avi su dav etk âr bir şek ild e p arıldayıp ışıl­
dıyor. D an iel su y u n k ıy ısın d a san d aly esin e g ö m ülm üş hoşnutluk­
la iç çek iy o r ve h er zam anki şekerlem elerinden birine dalm aya
hazır gözlerini yum uyor. Bunu gören D avid durduğu yerde kurtla­
nıyor, g itm ek istiyor. B en de huzursuzum . D aha bir kam p yeri ara­
m am ız gerek iy o r. R a p a llo ’nun dışına çık ıy o ru z ve bir yer buluyo­
ruz. Ben sad ece hayalim de bir serseri, bir m aceracıyım . Bedenim se
nerede uy u y acağ ın ı bilm ek istiyor. Bol ve nem li yeşillik. Çadırı

14
kuruyorum , çarşa flan yayıyorum , yaslık kılıflarını geçiriyorum ,
kitapları d ü zenli b ir sıra halinde çadırın b ir köşesine diziyorum .
Yerleştim . A rtık çev re turlarına başlam aya hazin in .
D aniel, çadırını kurm ası için hâlâ D av id ’e yardım ediyor.
David on altısında ve keyifsiz. A slında çadırda kalm ak istem iyor­
du. Zaten bizim le b irlikte İtaly a’ya gelm ek de istem iyordu, am a
annesi ev d e yalnız kalm asına izin verm edi. Bu durum da, acı çek­
meye kesin kararlı olarak, bizim le geldi. H aşerelerden yakınıyor.
Fazla g ü n eşten şikâyetçi. E rtesi giin küçük çadırını bir karınca
yuvası ü zerin d e k u rd u k ları, şişm e yatağının gece hava kaçırdığı
ve D an iel’in kedilerinden birinin işem iş olduğu örtüsünün çiş
koktuğu o rtay a çıkıyor. Bundan sonra arabada uyuyabileceği öne­
risi bile o n u yum uşatm aya yetm iyor. B iz çoktan soyunup dökünüp
tenimizin kışlık beyazlığını sergilerken o hâlâ lacivert giysileri
içinde gö lg ed e bir sandalyede oturuyor, daha önce beş kere oku­
muş olduğu çizgi rom anları bir kere daha okuyor ve karanlık hu­
zursuzluk bulutları yayıyor.
P atates kızartm ası ve dondurm a önerilerinin de yararı olm ayın­
ca onu rah at bırakıyoruz. K endim ize yeni alışkanlıklar edinm ekle
fazlasıyla m eşgulüz. B ir keresinde bir fem inist, tatil ev düzeninin
daha ilkel bir o rtam a kaydırılm asıdır, dem işti ve biz ilk kez birlik­
te bir ev düzeni kuruyoruz. D an iel’in bedenini en küçük kırışıklı­
ğına k ad ar tanıy o ru m , alışk an lık larının çoğunu tanıyorum , am a
ikimiz de kendi evlerim izde oturuyoruz. İkim iz de başına buyruk
insanlarız ve artık o kadar genç değiliz. D aniel on iki yıl önce bo­
şanmış, ben on sekiz yıl. O n d a kaldığım zam an lar D an iel'in
düzen gereksinm esine uyum gösteriyorum , kirli çoraplarım ı hem en
çam aşır se p etin e atıyorum ve kitaplarım ı ayrı bir yerde topluyo­
rum. O b en d e kaldığı zam an benim dağınıklığım onu kızdırm ıyor,
hâlâ ortad a duran geçen günden kalm a bulaşıklara bir şey dem i­
yor, bütün zem ini kaplayan kitapların ve dergilerin arasından ken­
dine yol açıyor ve faturayı Ödemeyi unuttuğum için telefonun
kesik olduğu anlaşılınca biraz olsun öfkelenm iyor. Son tatiller kı­
saydı ve o tellerd e kaldık. A m a şim di b ir ay boyunca birbirim izin
yakasınd ay ız ve d ikkatle nasıl d av ranacağım ızı b ulm aya çalışıyo­
ruz. M utfak eşyalarını şeftali ağacının altın a y erleştirirsek , yem e­
ğim izi çadırın arkasında gölgede yiyebiliriz. Sen de yem eği asm a­
ların altın d a pişirm en in daha p ratik olacağını düşünm üyor
m usun? Su g etirm ek için plastik bidonu kullanıyorum . Y anım ızda­
ki çad ırd a iki kad ın ın kaldığını anlıyoruz. C am larına atom bom ­
bası karşıtı çık a rtm a la r y ap ıştırılm ış, ezik içindeki A lm an plaka­
lı altern atif arabalarını daha önce keşfetm iştik. A z önce yanla­
rından geçip o nları selam layan D aniel, senin okuyucuların olduk­
larını tahm in ediyorum , diyor. V e A llah kahretsin, elim de plastik
bidonla su getirm ek için yanlarından geçerken, çim enlere serdikle­
ri örtünün üzerindeki d iğer kitaplar arasında D e T w eede Z o ıu te’nin
A lm anca b ask ısın ın eflatun kapağını fark ediyorum . K adınlar ben­
den biraz d ah a g en ç, yukarı doğru b ak ıy o rlar ve bakışlarını
hem en k açırıyorlar. Belki de B erlin ’de lezbiyenler ve heteroseksü-
el kad ın lar arasındaki ilişkiler üzerine bir konferans verdiğim de
d in ley iciler arasın d a o n lar da vardı, am a burada yanım da Daniel
ve D av id ’le b ir ailenin parçası olarak görünm ez biriyim . Aynı
M artha ile y o la çıktığım ızda, seyahat eden iki öğretm en gibi giyin­
m işken, erk ek ler için görünm ez olduğum gibi. M artha ile ikim iz
b ir resto ran d a boş b ir m asa ararken garson yalnız m ısınız, diye
sorm uştu. Y a da: B ak ışların ı arkam ızda erk ek lerim izin ortaya çı­
kacağını tah m in ettiğ i noktaya dikerek, dört kişi m isiniz? Martha
ile, h eteroseksistlerin ikiye kadar sayam adıklarını tespit ettik. K al­
d ığım ız k am pingin m üdürü, kardeş m isiniz, diye sordu ve bunun
gerçeğin sadece yarısı olduğunu on a açıklam ayı denem edik bile.

B ir aile o larak alg ılan m ay a alışkın değilim , fakat şim di üç kişi


aynı arab ay la gelip de eşy alarım ızı şeftali ağacının altında açtığı­
m ızda, o tom atikm an aile olarak görülüyoruz. B ir erkek, bir kadın,
büyük bir oğlan. V e durum u daha da berbatlaştıran, bu rollere ta­
m am en sardırm ış görünm em iz. Ben yem eği yapıyorum . Daniel
kendi m utfağında elinde y em ek tarifleri kitabıyla harika şeyler p i­
şirebiliyor. Ben p azardan ya da kam pingin bakkalından aldığım
birkaç şeyle küçük bir ocağın arkasına tabureye oturup doğaçla­
m adan b ir şey ler u y d u rm ay a daha yatkınım . Y abancı balıklar ve
taze reyhanla herhangi bir yem ek uydurm ayı seviyorum . B una kar­

16
şılık D aniel araba kullanabiliyor. A rtık benim de ehliyetim var, ni­
hayet. M arth a ile P ortekiz’de geçirdiğim iz o korkunç yazdan
sonra. F akat C en o v a’mn yoğun trafiği içinde debelenm ek -sü rek li
yanlış taraftan ortaya çıkan ya da yolum u kesm eye çalışan durm a­
dan kom a çalan m iniçjk F iat’la r- benim için hâlâ büyük bir özveri.
Bu durum d a tatil için bir anlaşm a y aptık. Y em ekleri ben pişirece­
ğim, arabayı D aniel kullanacak. K endim i ezdirm eyeceğim i ve
kendi başım ın çaresine m ükem m el biçim de bakabileceğim i gün­
begün kan ıtlam am gereken dönem ler çoktan geride kaldı. Böylece
kaldığım ız kam pingde, eskiden o kadar nefret etm iş olduğum aile­
lerden pek farkım ız yok ve kom şum uz bay an lar da beni küçüm ser
bakışlarla süzüyorlar.
Bu seni rahatsız ediyor mu, diye soruyor D aniel.
H ayır, ben de bir kere hareketin sim gesi olarak görülm e baskı­
sından uzak tatil yapm ak istiyorum . D e T w eede Z o n d e'm n yay ım ­
lanm asından so n ra gelen onca m ektup, nasıl yaşam alan gerektiği­
ni bana so ran kadınlar. Sanki ben biliyorm uşum gibi. Beklenti
dolu bin tan e yüz gördüğünde, seni görm ek ve dinlem ek isteyen
yüzlercesinin de dışarıda bekleştiğini bildiğinde, olağanüstü bir
duyguya kapılıyorsun elbette. K endim e m ikrofona ulaşm ak için
zor yol açtım . B unu öne geçm ek için yaptığım ı düşünen kadınlar
kızdılar, b en ise, eğer öylece oturm aya ve benim ortaya çıkm am
gereken y ö n e aynı şekilde beklenti içinde bakm aya devam eder­
sem h içb ir şey olm ayacağını d ü şü nüyordum . M ikrofona u laştı­
ğım ve elim i uzatarak salona b aktığım an bekledikleri kişinin ben
olduğum u kav rad ılar. A lkış patladığı anda ben im le beni alkışla­
yan insanların arasına bir şey ler girdi. H ayalleri, yakıştırm aları,
beklentileri. P aris’te bir kitapçıda yanım da Sim one de B eauvoir’a
benzeyen b ir kadın gördüğüm de ben de donup kalm am ış m ıydım
sanki. K ad ın gri saçlarına leylak rengi tülden bir bant takm ıştı,
üzerinde b ir bluz ve leylak rengi bir etek vardı. H ay lanet, o Sim o­
ne de B eau v o ir’dı, bir kitabı p ak etlettirişini, parasını ödeyişini ve
kapıya g id erk en m erdivenlerden zahm etle adım adım inişini, bu
arada tırab zan lara tutunuşunu büyük bir saygı içinde izledim .
Artık öy lesin e yaşlı, öylesine narin ve kırılgan. Ö ncü olarak gö­
rülmek insanın egosunu okşuyor. A ma bazen de çok sinir bozucu.

r « Gundclıfc Mutluluğu Alışmu 17


K adınlar bazen kendilerinin beni oturttukları m evkiden rahatsız
oluyorlar. B azen b ir söyleşi yaptığım da ve yanı sıra bir resmim
b asıld ığ ın d a eleştiriliy o ru m . İnsanların bende hareketin kişileşti-
rilm esini g ö receklerini söyleyerek beni suçlayan bir kadına odasın­
da asılı olan E m m a G oldm an posterini g ö ste jtre k , ya o, diye soru­
yorum . O başka. Çünkü E m m a G oldm an öldü. Ve ben hâlâ
y aşıy o ru m .

K endim i kısırlaştırm ak için birkaç gün izin alacağım ı söyleyince


gruptaki kadınlardan biri öfke krizi geçiriyor. N için bu kadar kız­
dığım sord u ğ u m d a, Allah kahretsin, diyor. A llah kahretsin, insan­
ların birb irleriy le başk a türlü de yatabileceklerini söyleyen şendin.
A m a başka türlü y atm ak zorunda olduklarını söylem edim , diyo­
rum . T esad ü f bu y a, düzüşm ekten epeyce hoşlanıyorum . T ek ba­
şım a bunu asla akıl edem ezdim , am a bence iyi bir buluş. Hem
senin de bundan h o şlanm ak zorunda olduğunu söylem iyorum ki.
O zam an d ay an am ıy o r ve gözyaşlarını koyveriyor. A ylardan beri,
frijit old u ğ u n u sö yleyip terslenen erkek arkadaşıyla kavgalı ve o
elin d e benim k itab ım erk ek arkadaşını eğitm ey e çalışıyor.
B ak g ö rü y o r m usun, işte burada yazıyor, pek çok kadın erkek­
lerle yatm ak tan hoşlanır, am a sokturm aktan hoşlanm az, bu gayet
n orm aldir. Beni ö rn ek alarak ona karşı direnm iş ve ben şim di,
şim di k alkm ış anlatıy o ru m ki, bu ara d a B ana çılgınca öfk ele­
niyor.
S onsuza kadar D e Tw eede Z o ııd e 'de tanıdıkları halim le kalaca­
ğım ı sanan in san ların beklentilerinin katılığıyla baş etm esini öğ­
reniyorum . Sanki geçirdiğim her yeni gelişim le onları ortada bıra-
kıyorm uşum gibi, sanki kendi yaşam ım daki bir değişiklik bir
ihanetm iş gibi. B an a telefon açıp eşcin seller ve lezbiyenler hafta­
sında konuşm ak istey ip istem ediğim i soran kadına, beni istediğin­
den em in m isin, diye soruyorum . Ben politik lezbiyenliğin norm la­
rına uygun d eğilim . E lbette M artha yıllarca sevgilim di, başka
kadınları da sevdim ve bundan sonra ne olursa olsun önem li değil
o n lan hâlâ seviyorum , bisiklet kullanm asını nasıl unutam azsanız,
bir kadın beden in d en hoşlanm ak da unutulm az. A m a sadece ba-
yanlar to p lan tıların d a d o laşm ay a ve aşk hayatım ı ataerkilliğe
(çarşı m ücad eley e bağım lı kılm aya hiç niyetim yok. A ndreas Bur-
nier, zekâ düzeyi 120 IQ ’nun üzerinde olan her kadının zorunlu
olarak lezbiyen olduğunu istediği kadar iddia etsin. 140 lQ ’dan
sonra buna kendim izin karar verm esine izin var m ı? Bana telefon
eden kadına, sizler için yeterince lezbiyen olm adığım kesin, diyo­
rum, san a gerçekten bu çevreden kadınların adreslerini vereyim
tni? H ayır, hayır diyor biz seni istiyoruz, D e T w e e d e Z o n d e 'm n y a­
zarını istiyoruz. O halde kendileri bilir. F akat toplantıya gittiğim de
pek de işlerin e yaram ıyorum .
Bana kalacak yer sağlayan iki kadın arkadaşın benim için bol
sevgi katarak hazırladıkları kahvaltı sırasında nihayet sorun ortaya
çıkıyor. B iri, burada, A lm an y a’da senin hakkında söylentiler var,
diyerek, tem kinle söze başlıyor. Bir A lm an lezbiyen seni Am ster-
dam ’da b ir lokantada bir erkekle görm üş. U zun boylu, sarışın b i­
riyle, diyor. O labilir, diyorum , o oğlum olm alı, safkan bir Alm an
gibi görünür. Rahat bir nefes alıyorlar. Ç ünkü, diyorum , sevgilim
esmer ve k ısa boylu. A ğır bir sessizlik oluşuyor. K adınlardan d i­
ğeri, kah v e ister m isin, diye soruyor.

Burada, R a p allo ’da kendi im ajım dan da izne çıkm ış durum dayım .
D aniePin k arısı, D av id 'in annesi olarak kılık değiştirm iş, göze
görünm üyorum . B ütün bu karm aşadan biraz olsun etkilenm eyen,
aksine bunu benim işim olarak gören D an iel’in yam ndayken aslın­
da her zam an tatilde olduğum gibi. İlgi uyandırırsam güzel, insan­
lar, beklentilerini yerine getirm ediğim ortaya çıkınca saldırganla­
şırlarsa, tatsız olduğunu düşünüyor. D aniel. ünlü bir kadının
sevgilisi olduğu o rtay a çıkınca çevresi üzerinde bıraktığı etkiyi eğ ­
lenerek gözlem liy o r. E rkeğin statüsünün parlaklığından yansıyan
Wr parça p ırıltının tadını çıkarm ak hep k adınların rolü olm uştur
ve şimdi D aniel, bunun nasıl olduğunu düşünüyor. Bazı öğrenci­
lerin gözü n d e değerinin arttığını fark ediyor, bazı erkekler yanına
gelip soru y o rlar, ah söylesene, aslında o nasıl biri? Eşsiz, diyor
Daniel. E şsiz biri.

19
III

C e n o v a’da P a g a n in i’nin kem anının peşine düşüyoruz. Yani Dani-


el kem anın peşine d ü şüyor, ben de on u n la birlikte gidiyorum . K e­
m an lar onun u zm an lık alanı. B elediye binasını buluyoruz. Yol
gösteren tabelalar yok. S orduğum uzda, evet, evet, diyorlar, P agani­
n i’nin k em anı, bir kat yukarı gönderiliyoruz. Bu katta tam o sırada
nikâh törenleri var, ancak törenler sona erince içeri girebiliyoruz.
P arm aklığa y aslan ıp büyük palm iye saksılarının durduğu m erm er
içav lu y a b ak ıy o ru z. B urada kuşlar uçuşuyor, dam açık. N ikâh sa­
lonundan renksiz, duygusal bir m üzik duyuluyor. Bu işin sonu gel­
m ez, diye katı bir y arg îd a bulunuyorum . K onukların giysilerinden
anlaşıldığı k ad arıy la iyi bir aileden gelm e genç bir kadınla ev le­
nen yaşlıca, şık b ir bey. M üstakbel dam at daha şim diden gelinin

20
kıkırduşm aları ve öpücüklerinden rahatsız. G elin daha sonra tadı­
na bakılabilecek bir pasta kadar süslii. Bir yıl geçm eden ikinci bir
kadın dah a bulur, diye tahm in ediyorum . K arısı da sadece surat as­
mayı öğ ren ir, m ücadele etm eyi ve kendi ayakları üzerinde durm a­
yı değil-

Daniel k em anlardan bahsediyor. Ben bu konuda fazla bir şey bil­


m iyorum . A ilem e yönelttiğim suçlam alardan biri, piyano dersleri
ve binicilik k u rslarına elveren bir yaşam tarzına yetecek param ız
olm asına karşın h içb ir şeyi doğru dürüst ö ğrenm em iş olm am dır.
D aniel’in durum uysa farklı, hiç p aralan yokm uş, değil ki bir k e­
mana ve kem an dersine yetsin.
E vlenen bir çift daha. K onuklar geniş basam aklarda renkli bir
kuş sürüsü gibi aşağı doğru salın ıyorlar. S alona girebiliriz. Bir
kapı açılıy o r, kristal avizeler ve kalın halılarla bezeli bir salon, bir
kapı daha. Bir dolap. Salon bekçisi yeni bir anahtar çıkarıyor, do­
labı açıy o r ve ışığı yakıyor. K em an cam ın ardında, kadifeler üze­
rinde. D aniel daha iyi görebilm ek için sessizce dizlerinin üzerine
çöküyor. K em anı seyrediyor. A m sterd am ’m yoksul işçi m ahallele­
rinde b ü y ü m ü ş bir çocuk için kem an sevgisinin nasıl geliştiğini
soruyorum . O n bir-on iki yaşlarındayken sınıfından m üzik o kulu­
na giden çocukları, kendisi de o k u la başvurm a izni alıncaya kadar
bir yıl b o y u n ca izlem iş. O zam anlar okuldaki enstrüm anlar sadece
kendi getird ik leri flütler ve öğretm enin kem anıym ış. O sırada
okulun b ir piyanoya yetecek parası yokm uş. İyi notlar alınca bir
enstrüm an seçm esine izin verilm iş ve o kem an istem iş. Evde an­
nesi derh al onu işlem eye başlam ış, onu çok beceriksiz buluyor­
muş, her şeyi bozd u ğ u n u , elinin yatkın olm adığını söylüyorm uş.
Babası ise parası olm adığını söylem iş. Y oksa babası izin verir­
m iş.

Savaştan ö n ce babam eczacıydı. F akat bütün parasını ortadan kay­


bolm ak için kullan d ı. Savaştan sonra azıcık bir tazm inattan başka
bir şeyi yoktu. Gerçi yoksul bir m ahalleden geliyorum , am a

21
babam işçilerin e lit tabakasına dahil olduğum uza kesin bir biçim ­
de inanıyordu. B üyükbabam ı hatırlıyorum , çok esm er olduğu için
ona k ara dede derd im : bıyıklı, yakışıklı bir adam dı. E lm as usta­
sıydı, so syalistti, am a biraz da serseriydi. A rkadaşları arasında
pek çok sanatçı vardı. A ilenin elinde birkaç tablo bile vardı. Savaş
sırasında b u n lar çalındı. H ayır, A lm anlar değil, HollandalIlar
çaldı. Benim kara dedem 62 ya da 63 yaşındaydı ve artık saklan­
mak istem iyordu. V au g h t’daki dağıtım kam pına gönderildi, orada
hem en g azlan arak öldürülm üş olm alı. A ilede m üzisyenler de
vardı. B irisi d ah a savaş başlam adan ülke d ışın a çık m ıştı, bir di­
ğeri intihar etti. Z am an zam an babam da konserlere giderdi.

D aniel bir kem an alınm ası için ısrarlarını sürdürm üş. Okul onay­
lam ış ve m üzik aletleri satan dükkândan okul fonundan ödenm ek
üzere küçük bir k em an alm asına izin çıkm ış. D ükkâna vardığında
kim senin duru m d an haberi yokm uş, okuldan telefon etm eyi unut­
m uşlar, am a D an iel artık geri g önderilm esine fırsat verm em iş,
kem an çalm ayı m u tlak a öğrenm ek istiyorm uş.
Bu, çevrem in duvarları içinde keşfedebildiğim yegâne delikti,
dedi, başk a b ir yaşum için tek açılım . D ükkândakilerin neler dü­
şünm üş olabilecek lerin i gayet iyi tahm in edebiliyorum . B ir sokak
çocuğu gibi kon u şu y o rd u m , görünüşüm bir sokak çocuğu gibiydi.
H intlilerin m ahallesinden geliyordum , bir sokak .çocuğuydum . Ke­
m anım ı aldım . B an a arşeyi yağlam am gerektiğini söylem eyi unut­
m uşlardı. E vde kem anı huşu içinde k utusundan çıkardığım da tek
bir ses bile çıkaram adım . T er içinde, bu çok zo r olm alı diye dü­
şündüm ve kem anı m üzik o kuluna götürdüm .
Ç ok o k uduğum için m üzik konusunda bazı şeyler biliyordum ,
notaiarı hiç okuyam ıy o rd u m . A slında artık çok geçti, yaşım geç­
m işti, eğ er g erçek ten iyi olm ak istiyorsan gerekli tem ele sahip ol­
m alısın, d ah a on yaşın d ay k en b ir şeyler yapabilecek durum da ol­
m alısın. A m a ben devam ettim , alıştırm a kitaplarım ı âdeta
yuttum . K onservatuvara gitm ek istiyordum , am a daha önce ortao­
kulu b itirm eliy d im , bu bana daha m antıklı geliyordu. B aşarabile­
ceğim e kim se gerçekten inanm ıyordu. O zam anlar öğretm en bana.

22
eğer gerçekten biraz yeteneğin varsa kem an çalm ayı okulun yanı
sıra da sürdürebilirsin dediğinde korkum u hâlâ hatırlıyorum . G er­
çekten b ir şeyler yapab ileceğ im e inanm ıyorm uş gibiydiler.
A skerliğim sırasında günboyu tarlalarda sürünüyor, akşam lan
da benim için koşulları ayarlayan bir subayın odasında saatlerce
gam lan ve etütleri çalışıyordum . Fakat sonuçta yine de üniversite­
ye gittim . H ata yapm a şansını kendim e tanım ayacağım ı hissedi­
yordum, m üzikle kuru ekm ek bile k azanılam ayacağını herkes söy­
lüyordu. V e ben yeterince iyi olup olm adığım ı bilm iyordum ,
ortalama b ir kem ancı olm aktansa, ortalam a bir sosyolog olm ak
daha iyidir, diye düşündüm .

Daniel ellerin e bakıyor, parm aklan gergin. G üçlü parm aklar.


Nikâh salonundan yine duygusal bir ezgi geliyor. Şim di, geçtikten
sonra belki de başarabilecek olduğum u düşünüyorum . A m a çok
geç başlam ıştım ve gereken tem ele sahip değildim . B ir Perlm an
ya da Z ukerm an olam azdım , am a pekâlâ d a bir q u artet’e kadar ge­
lebilirdim.
tik kem anını gördüm , odasında, daha sonra gelen viyolanın ya­
nında asılı, ep ey ce kullanılm ış. B enim küçük püro sandığım ,
diyor sevgiyle. Bunu biraz hüzünle anlatıyor, acılık yok gibi. S ınıf
farkından doğan nefret geride kalm ış. A m a bazen, yeteneğini bir
yere getirm ek için her şeyi elde etm iş birisini gördüğünde içi cız
ediyor.
Ö nce suskun, neredeyse nefesini tutarak gözlerini dikm esini,
yansım alar yapan cam ın ardını daha iyi görebilm ek için oturm ası­
nı seyrediyorum . S onra anlatm aya başlıyor ve elleriyle om urgayı,
cilayı, kulak ları gösteriyor, çok şık kulaklar, görüyor m usun,
diyor, biri diğerinden daha büyük.

H am el'in ilk görüntülerinden biri, özel D an iel'in , kendisini tan ıd ı­


ğım toplantılardaki D an iel’in değil. B üyük, loş odasında, akşam
8eÇ vakit benim için viyola çalıyor. S açlarından yanağına bir
dam la ter akıyor. K em an çalm anın böylesine zorlu bir iş olduğunu

23
bilm ezdim . G iysilerini çıkardığı zam andan da çıplak, orada öyle
duruşuna n ered ey se bakam ıyorum . Y azdıklarını birisi okuduğun­
da, d iy o r D aniel, o da senin içine bakıyor. A m a bu başka bir şey,
o zam an ben ço k tan o noktayı geçm iş oluyorum . B ir keresinde De
Tw eede Zorıde yeni yayım landığı sırada raflarda nerede durduğu­
mu görm ek için gizlice kitapçıya gittiğim de, sıcağı sıcağına kasa­
nın y anındaydım , b ir adam ın elinden kitabı neredeyse çekip ala­
caktım . H o şu m a g itm em işti, elleri de hoşum a gitm em işti. 0
orada durup kitabı karıştırırken kendim i kirlenm iş hissettim ; kita­
bı açıp sırt k ısm ını biikiişündeki ben bu işleri bilirim tavrını m i­
d em de du y u m sad ım . Para çık ard ığ ın d a satıldım . Beni satın aldı,
y aşam ım ın b ir p arçasını satın aldı, tüm aşkları, çaresizlik leri, ba­
şarısızlık larıy la. P arasının üstünü cüzdanına k oyarken, hepsi bu
mu, d iy e tıslay ab ilird im , 25 gulden, bunun nam uslu bir alış veriş
o ld uğuna inanıyor m usun?
T an ın m ış bir k ad ın o lm ay a alıştım . Bu arada. De Tvveede
Z o n d e ’y i okuyan insanların bana kederli bir yüz ifadesiyle, şimdi
nasılsın, diye so rm aların a alıştım , sanki o zam anlardaki dram ların
bir p arçasını hâlâ yaşıyorm uşum gibi. Ben kitaplarım dan daha
hızlıyım . İnsanlar b ir zam anki halim in derinliklerini gördükleri
zam an ben çoktan başka b ir yere varm ış oluyorum . A m a viyola
çalan D aniel çıplak. V e P aganini’nin kem anını seyrederken de
çıplak, hayaller, ö zlem ler ve yapam adıklarından ve artık hiçbir
zam an yapam ayacaklarından duyduğu keder. N eredeyse ellisinde.
İç çekiyor. D oygun. Gel diyor, küçük b ir sokak kahvesinde otur­
m anın zam anıdır.

Y an ım ıza ald ığ ım ız y o lculuk kılavuzlarını k arıştırıyoruz. K ırm ı­


zı kaplı M ich elin ’e göre seyahat etm ek için şu an param ız çok az,
am a yan ım ıza alm ış olsak da, öğrenci kılavuzlarına göre yolculuk
için de fazla y aşlıyız. Bu d urum da ikisini birleştiriyoruz. A cele­
m iz yok, önüm üzde koca bir ay var. P reggio’daki konserlerin.
D av id ’i annesine teslim etm em izin ve D an iel’in bir arkadaşı ile
V ero n a’daki randevum uzun dışında belirli tarihlere bağım lı deği­
liz. F lo ran sa ve C rem o n a’da başka k em anlar gördük, Stradivar-

24
yus'lar, G u an n eri’ler, A m ati’ler. Can sıkıcı bulm uyor musun, diye
soruyor D aniel. Can sıkıcı değil. Y eter ki Daniel kem anlara bakar­
ken onu seyredebileyim .

Daniel’in pek çok yiizü var; artık yüzlerinden çoğunu tanıyorum .


Uyurkenki y üzü. K ahvaltı ederken ve artık iş düşünm eye başladı­
ğındaki yüzü. K em an çalarkenki yüzünden yine çok başka. Annesi
toprağa verilirkenki yüzü. O ğullarına bakarkenki yüzü. Ve orgaz­
ma vardığındaki. Y orgun olduğundaki. Ö ylece oturup düşünceli
düşünceli b an a baktığında ve ben, ne görüyor. T anrım ne görüyor,
diye düşündüğüm deki yüzü.

İki yıl ö n ce sadece toplantılardaki yüzünü ve toplantılardaki davra­


nışını tan ıy o rd u m . H em en hem en h er şeyde farklı olduğum uz dü­
şünülebilir. A kıl alm az bir çift. O bir erkek, ben bir kadınım . İyi
bir ilişki için bu bile ciddi bir engel. O A m sterd am ’m bir işçi m a­
hallesinde y etişm iş, benim çocukken d ikkatle uzak tutulduğum bir
mahallede. Ben her zam an yeterince yem ek yiyebildim , am a tadını
alamadım. O ise ender olarak yeterli besini alabildi ve askerlik dö­
neminin, h ayatında ilk kez istediği kadar yiyebildiği bir dönem ol­
duğunu söyledi. Benden on yaş daha büyük, on belirleyici yıl.
Savaş so n u n d a ben doğduğum da o çoktan M uiderpoort istasyo­
nunda, büyük gaz konteynerlerinin hem en yanındaki alanda, tel ör­
gülerin önündeki taşlara oturm uş yükleri ve bavullarıyla sürgüne
gönderilm eyi bekleyen Y ahudileri görm üştü. D aniel, evdeki baskı­
yı hissettiğini anlattı, b azılan h er şeyin tekrar yoluna gireceğini
düşünüyordu, am a insan bizim evde sanki bütün felaketlerin kendi
üzerine çörekleneceği duygusuna kapılıyordu. B ilm ek istiyordum .
Burumu görm ek için istasyona gittim . O küçük ve korkak halim le
Alman ask erlerin in peşinde koşturup ne tasarladıklarını görm eye
Çidışiım.
D aniel'in babası Yahudiydi. O da kendisini Yahudi olarak ta­
nımlıyor. H anuka ve Pesah bayram ları hakkında en az benim
kadar b ilg isiz o lsa da ve cum a akşam ları şa b b at’ını sadece tüm

25
sev d ik lerin i, dostların ı, çocuklarını, tüm aile efradını yemekte
çevresine to p lan m ış görm ek ihtiyacıyla yapsa da. D aniel, eğer
baban aileyi sav aş başlam adan önce Y ahudi cem aatinden sildir­
m iş olsa da Y ah u d i olm aya devam ediyorsun, diyor. O lm ak iste­
m esen bile. S ana n ereden çattım , diye soruyorum , onu akşam geç
vakit bir d en ey sel m üzik konserinden sonra A m stel kıyısında
horoz gibi sesler çık ararak koşarken g ördüğüm de, dördüncü kez
anlattığı b ir esp riy e güldüğüm de, S talin üzerine çok doğru bazı
şeyler yazan , am a F reu d ’da yanılan Karel van het R eve hakkında
k o nuşur ve kon u şu rk en gördüğüm de. S osyalist radyo istasyonuna
gelince, belki de ö ğ le yem eği giderlerinin bu k adar yüksek olm a­
m ası için çalışan lara o p ro leter yem ek torbalarından dağıtm alılar.
Y a A nibal, bütün o fillerle A nibal A lp ler’i nasıl aştı, hem filleri
n ereden buldu?
Anibal m i? d iy e soruyorum , A nibal’e nereden geldin, ben daha
radyo istasyonundayım . O, gözü kapalı pişirdiği elm alı kek için
elm aların yarısını soym uş, ö bür elinde b ir kadeh beyaz şarap m ut­
fak bıçağını sağa so lla sallarken, D aniel, diyorum ben sana nere­
den çattım ?

26
IV

Çadırda g ü n sıcak ve turuncu başlıyor. H erkesin kendi başına


uyuduğu v e birbirine ancak sabah k alktıktan sonra rastladığı gece­
ler oluyor. B eraber uyuduğum uz, nefesinin ensem i ısıttığı, ben
döndüğüm de bedeninin kendiliğinden benim kine uyduğu geceler
oluyor. S en in en çıkın tılı y erin k alçalarım a y u m uşak yum uşak
vurarak uyanıyor. G özlerim iz ve dudaklarım ız daha uykuyla yu-
mulu, elim seni b u luyor -b e n im sağ elim ve senin bedeninin en
dikbaşlı parçası arasın d a dolaysız, sade b ir bağlantı var, bu bağ­
lantı gerçekleştiğinde bedenim in diğer bölüm leri buna içgüdüsel
olarak katılıy o r, ıslaklık istekle, şehvetle, d izginsiz yayılıyor. Ben
sağ tarafta uyuyorum , sen solda, eğ er ters y atarsak aşkım ızın elya-
zısı bozuluyor. Sesim i senin ensene göm ülerek boğuyorum , kula­

27
ğım da n efesinin sıklaştığını duyuyorum . A ncak bittikten sonra
g erçekten u y an ıy o ru z ve gözlerim izi açıyoruz.
Ç adırın tu ru n cu renkli ışığında içerisi artık sıcak. El yorda­
m ıyla ıslak b ed en lerim ize geçirecek bir şe y ler arıyoruz, çadırın
ferm u arın ı in d iriy o ru z. D ışarısı henüz m avi ve serin. D avid güneş
şem siy esin in a ltın a o tu rm u ş bile.
Suyu ocağa koydun m u D avid?

G ünlerden pazar. K ilise çanları çaldı. T aze ekm ek aldığım küçük


dükkândan, heveslenip yüz gram da dom uz jam bonu alıyorum . Ça­
dıra d ö n d ü ğ ü m d e D aniel çayı yapm ış, yum urtaları koymuş.
B ugün pazar, diyor, yum urta ve jam b o n yem enin zam anı. Pazar
günleri baban hep bunları pişirm ez m iydi?
T erapistim H ilde, babanla ilgili iyi anıların neler, diye soruyor.
Yok, diyorum inatla. Hiç yok. B abam ı düşündüğüm de hep beni
nasıl harçlığım ı keserek cezalandırdığı aklım a geliyor. H arçlığım ­
dan her seferinde çeyrek gulden keserdi, öyle ki iki haftadır rafta
duran ve gözüm e batan l ,25 guldenlik cep kitabını bir türlü alam az­
dım . Bunun için p ara biriktirm iştim . Şim di bir hafta daha uzaya­
cak. Şim di yine tam am lam ış olduğum bir guldene dokunm am ak ve
köşedeki şek ercid en m eyan kökü şekeri ve lolipoplar alm a isteğine
karşı d iren m ek zo ru n d a kalacağım . Ç ocuk kütüphanesinin birinde­
ki kitapların tüm ünü çoktan okum uştum , diğeri ise bisikletle yarını
saatlik u zaklıktaydı. Evet, bir de sürekli yapılan bisiklet kavgaları.
K oridoru işgal ettiği için gün boyu bisikletleri apartm anın içine al­
m am ıza izin verm ezlerdi, am a yatağa girm eden önce bisikletlerim i­
zi kendim iz içeri alm ak zorundaydık ve ben bunu hep unuturdum.
O zam an babam beni ilk uykum dan uyandırır ve ben yorgunluktan
titrey ip üşüyerek bisik leti içeri alm ak için dışarı çıkm ak zorunda
kalırdım -se sim d e k i teslim iyeti duyuyorum . Ben çocuğum u uyur­
ken h içbir zam an uyandırm adım , bunu yapm adım . Bazen annem
fark ettiğ in d e bisikletim i o içeri alırdı. A m a eğ er babam a gösterm e­
den yap ab ilecek se. O na h içbir zam an karşı çıkm adı. A nnem den şn
“ B ir erk eğ e asla açık ça karşı çıkm a, y o k sa başına daha fazla bela
a!ırsm ” ı öğrendim . Bazen yem ek yem eden yatağa gönderildiğim de

28
anneni bana tereyağlı ekm ek getirirdi. Ö zür dilem ek zorunda kaldı­
ğımda - v e sık sık bana üzüntü verm eyen şeylerden dolayı özür di­
le m ek zo ru n d a k a lırd ım - kendi kendim e, hadi bırak artık böyle
yapmayı, ne olacak sanki, akıllı davran, derdim . A nnem ...

Baban, d iy o r H ilde, anneni konuştuk, bunu dostça am a kesin bir


ifadeyle söylüyor. Babanla hangi güzel anıların var? U zaklardan
bir yerden yağda yum urta ve k ızarm ış jam b o n kokusu geliyor.
Pazar sabahı. Babam m utfakta, onu o rada görebileceğiniz yegâne
an. Y um urtayı nasıl pişirm ek gerektiğini bilirdi, bol tereyağı, ja m ­
bonun yağı çıtır çıtır, sarısı y ayılm ış. Bu arada da falsolu am a ne­
şeyle E lla F itzg erald ve L ouis A rm strong’dan parçaları ıslıkla ça­
lardı. Y avaş yavaş m erdivenlerden yukarı süzülen koku, pazar
sabahlan beni, kütüphaneden aldığım bir yığın kitap ya da en son
çıkan cep kitap larıy la kendim i hayata karşı siper arkasına aldığım
yataktan çık arab ilen tek şeydi. Y um urtayı annem in tadı hiç hoşu­
ma gitm eyen y em eklerine tercih ederdim . H azırladığı balçık gibi
yeşil seb zeler beni dehşete düşürürdü, ve sadece en dibine birkaç
parça doğradığını söylese de salataya her zam an soğan koyardı.
Pazar sabahları, babam ı bir kere olsun kaygısız ve sevgi dolu ya­
şayabildiğim anlardı. B izim le p azar kahvaltısı yapm ası. D aha
başka, diye so ruyor H ilde.

Bazen, fırtınalı havalarda, Ijm u id en ’deki dalg ak ıran d a dolaşm ak


■sterdi. A nnem bundan pek hoşlanm azdı. E rkek kardeşim de öyle.
Bu durum da babam la ben giderdim . A rab ad a konuşm azdık. Sonra
fırtınaya karşı yürüm ek, bazalt kütlelere çarpan iri dalgalar, bizim
gibi dışarı çık m a cesaretini g ö sterm iş olan sarı y ağm urluklar ve
lastik çizm eler giym iş diğer ayrıksı insanlar. S uskun, karanlık tip ­
ler. Babam gibi suskun. Eve dönm eden önce küçük bir dükkânda
iz z e tli b alık lar yerdik, dil balığı, isli ringa. E vde balık sevm ez­
i m . B urada, uzun boylu suskun babam ın yanındaysa hoşum a gi-
erdi. F akat her zam an, onun beni istediği için mi, yoksa başka
ge len olm ad ığ ı için mi y anına aldığını düşünürdüm .

29
B abanı nasıl çağ ırırd ın ?
B aba diye, diyorum isteksizce.
B enim baban olduğum u hayal edip, baba benim le dalgakıranda
yürüyüşe g elir m isin, diye sorabilir m isin?
H ay ır diyorum inatla, sesim güçsüz. Ben babam ı gözden çıkar­
dım , artık ona ihtiyacım yok, ona ihtiyacım olduğunda hiçbir zaman
y an ım d a değildi. Şim di artık çok geç.
B aba, diy o r H ilde, sabırlı am a kararlı biçim de, sanki benim
için yararlı olan am a benim yutm ak istem ediğim b ir kaşık ıspana­
ğı b u rnum un ucunda tutarm ış gibi, baba benim le dalgakıranda
gezm eye gelir m isin?
Y anaklarım ıslan ıy o r, tıpkı bir zam an lar babam ın elini tutmuş
parlak siyah taşların üzerinde dengem i b ulm aya çalışırken dalga
serpintilerinin y ağm urluğum a çarptığında olduğu gibi.

E llerim i yü zü m e kapatm ış, artık bunu istem iyorum , diyorum


H ild e’ye, bu b itm ez tükenm ez yakınm aları. Ö nce bir sene annem
için ağ layıp sız la d ım ve şim di h er şey babam için tekrarlanıyor.
Bunun sonu g elm ez mi hiç?
H ilde beni sıkı sıkı tutup bir m endil u zatırken, başa gelen çeki­
lir, diyor, am a geçecek.

D uştan sonra b en im bornozum la duvarın önünde durup fotoğrafa


bakan D an iel’e, bu benim babam , diyorum . D anieF in evim e ilk ge­
lişlerinden biri. F o to ğ ra f 1946’da çekilm iş, arkasında yazıyor
A ilem . H erkes b iraz solgun ve zayıf, kim se gülüm sem iyor. Ben
babam ın k u cağ ın d a oturuyorum , bir buçuk veya iki yaşındayım,
d o ğ ru ca k am eray a bakan yaram az gözler, o kış aç kalındığı yalan­
larına inat tom bul yanaklar, ağzım ın kenarları aşağı doğru kıvrık,
bugün de olduğu gibi. Bir elim babam ın iri elinin içinde, öbür
elim i b ü y ü k an n em e doğru azatm ışım .
O nun baban olduğunu tahm in etm iştim zaten, diyor Daniel-:
K im e b en ziy o r b iliy o r m usun derken, sanki beni yasak bir şey ya­
parken y ak alam ış gibi sırıtıyor.

30
Evet, ev et, diyorum , hele duştan yeni çıkm ışsan ve saçlarını
eeriye doğru taram ışsan. Hem senin de aynı onun gibi bir gözlü­
ğün var. Ç o k doğru.

Sonradan, aslın d a her şeyi önceden görebilecek durum da olduğu­


mu düşünüyorum . D an iel’de top landığım ızda ve benden daha
uzakla o tu ran lar yola çık tıklarında gerginleşiyordum . Büyük bir
titizlikle o n u n la yalnız kalm ayıp son gidenlerle ayrılm ak için gere­
keni yapıyordum . Birkaç kez bana telefon edip onunla bir şeyler
içmeye g itm ek isteyip istem eyeceğim i sorduğunda da, hayır,
dedim. H ay ır artık erkek hikâyeleri yok, dolayısıyla yanlış anla­
malara yol açabilecek birlikte çıkm ak gibi durum lar da yok. Artık
yok. Y aşantım öyle iyiydi, M artha ile ilişkim sağlam ve sakin.
Kadın ark ad aşlarım -b e n im kabul h a v z a m - serbest zam anlarım ı
dolduruyordu, işim d e beni d estekliyorlardı. H ayır, artık erkekler
yok. Artık sinyalleri alm ıyordum , flörtler, beylerle büyük kente
özgü alaycı sohbetler, çifte anlam lılıklar yok eskisi gibi.
A yrıca, D an iel’in zaten iki hanım ı var, diye düşünüyordum ve
böyle bir şeyi artık y aşam am , g evşek bir ilişkiye girm ekle kendi­
me fazlasıyla yazık edeceğim i, eğer daha fazlası yaşanırsa da
bunun kesin lik le b ir dram olacağını düşünüyordum . B ildiğim bir
Şeydi bu. Bunu düşündüm m ü? E ğ er d üşündüysem , dem ek ki
onunla kavrayabileceğim den daha fazla ilgileniyorm uşum .

Daniel benim sevgilim . Daniei benim arkadaşım -sö z ü n klasik an­


lamında, D aniel benim tipim diyorum diğerlerine, eğer onun
benim için ne kadar önem li olduğunu bilm elerini istem iyorsam .
Daniel benim aşkım .

Dna ilk k ez rastladığım toplantıyı hâlâ hatırlıyorum , onu ilk kez


orada bilinçli olarak algılam ıştım . O ise benim le daha önceden bir
ere bir barda sohbet ettiğini iddia ediyor, am a bu benim erkeklere
Sormeden baktığım dönem de olm alı. O toplantıda hem en, beni çi-

31
leclen çık aracak b ir tarzd a k onuşm aya b aşlam ıştı. K adın hareketi
olarak ne y ap m an ız gerekir biliyor m usun, dem işti, bir kadınlar
sendikası k u rm alısınız. M evcut sendikalardan biri içinde kadın-
g ru p larıy la çalışm ayı strateji olarak daha anlam lı bulduğumu,
çünkü zaten bu g ru p larla tartışm am ız gerekeceğini on a açıklaya­
m ayacak k ad ar şa şırm ıştım . B unun yerin e ne söylediğim i şimdi
h atırlam ıyorum . Y azı kurulundaki arkadaşlardan birine fısıldaya­
rak, bu burada ne arıyor, onu kim davet etti, diye sorm uştum . Ve,
bu nasıl b ir h erif, diye d ü şünm üştüm , gelm iş bana, bana kadın:
hareketinin ne yapm ası gerekliğini açıklam aya çalışıyor.

İki yıl to p lan tılard a birbirim izi gördükten so n ra benim için bir ar­
kadaş olab ileceğ in sonucuna vardım.- Ö ylesine bir arkadaş. Sen­
den hoşlan ıy o rd u m . G etirdiğin önerilerin gerçek öneriler olduğu­
nu, saklam adan aktardığın düşünceleri bir kural gibi görmediğini,!
hele örtülü b ir eleştiri gibi kesinlikle düşünm ediğini fark ettim.
D iğ er erkeklere o lan tavrını, karşılarken onları öpm eni gördüm,
doğal b ir bedensel yakınlık, erkeklerle, kadınlarla. F ools Festiva-
li’nde sana rastladım , ben M artha ile, sen oğulların ve Dorian'la.
B unlar benim çocuklarım , dedin, bu büyüğü, oradaki küçüğü. Ve
bu D orian. T am o sırada tram bolinin yüzeyindeki plastik canava­
rın üzerinde ord an o raya-zıplıyorlardı. O ğullarının peşinden gidip
neredeyse bu nesnenin üzerinden düşecek gibi olduğunda seni
gözden yitirdim . D orian bana karşı biraz tersti. O zam anlar bunu
herhangi bir şeye yorm adım . Ben niçin olduğunu bilm eden pek
çok kadın b an a ters davranır, yazdığım bir şey yüzünden, feminist
olarak y aptığım b ir şey y üzünden, buna alıştım . A m a D orian ben­
den kurnazm ış, d ah a ben kendim kabul etm ek istem ezken o olaıt
biteni görm üş.
O ndan h o şlanıyorum , dedim M a rth a’ya, anında seni yatağa
atm ak istem eyen, arkadaşlık edebileceğin erkeklerin de olması,
güzel değil mi?
.Artık o k ad ar kuşkucu o lm am aya karar verdim .

32
V

Bir keresinde yazı kurulundaki d iğer arkadaşlarla birlikte İtalyan


lokantasına giderken beni kenara çektin. H ollandse Schouw -
burg’un parm ak lık ları önünde el ele duruyorduk, Y ahudileri topla­
dıkları alanda. İçeri doğru b ak n k , hoş alana, çim lere, çiçeklere.
Ailenden, sa v aşla ilgili anılarından söz ettin. Bu, benden on yaş
büyük o lduğunu ve bunun ne anlam a geldiğini kavradığım andı.

Savaşa d a ir bilinçli anılarım yok. K arabasanlar var am a. D aha


2ençken g ö rdüğüm , beni alm ak üzere patırtıyla m erdivenleri
Çıkan, üniform aları içinde başsız, düzgün adım yürüyen adam larla

f3 ,QllnıHk. Mutlulytj Alıîmu 33


doiu pek çok karabasan. M offen. N aziler. A m a ben aile tarihimi
çok kısa zam andan beri ve bölük pörçük biliyorum .

Bak, diyorum D a n ie l’e, hâlâ el ele, şim di sırtlarım ız H ollandse


S ch o u w b u rg ’a dönük, orada karşıda diğer tarafta yetim hane vardı,
ve savaş sırasın d a bir k eresin d e gözden kaçırıp g eride bıraktıkları
birkaç Y ahudi çocuk o ralard a dolaşıyordu. B ir üniversite öğrencisi
onları yanına aldı ve U trech t’te annesinin yanında sakladı. Amcam.
Büyükannem . O zam an lar bu olaydan sonra bir örgüt oluştu. Ço­
cuk tan bir adresten diğ erin e götüren kadınlardan biri de annem di,
bazen trenle gidiyorlardı. A m cam ın evinde birkaç çocuk hep olur­
du, bazen on çocuk, saklanan çocuklar. Ben bu evde doğdum . O sı­
ralar babam kendisini zorunlu çalışm aya alm ak istedikleri için or­
tadan kaybolm uştu, annem de yüzü artık çok tanındığı ve
kendisini aram ay a başlad ık ları için çocukları nakletm e işinden
vazgeçm ek zorunda kalm ıştı. O sırada bana ham ileydi. Bu
hikâyeyi ilk k ez du y d u ğ u m d a ve daha fazla şey öğrenm ek istedi­
ğim de, evin on üç d efa arandığını söyledi. Siz savaş hakkında bir
şey duym ak istem ezd in iz ki, dedi.

D an iel’e bakıyorum . Bunu terapistim H ilde dışında daha önce hiç


kim seye an latm ad ım . S avaştan bir şeylerin b an a d a ulaştığını
iddia etm ek b iraz ab artılı geliyor. Savaşın son kışı doğdum . Sava­
şı g örm em iş o la n la ra bunu anlatm ıyorum . Savaşı g örüp de biz­
den çok daha kötü o lan lara da. A nneleri, babaları bir daha geri
dönm eyenlere, k ard eşleri olu p da hiç tanım am ış olan lara anlatm ı­
yorum . B enim ailem den ölen olm adı. A m a tuhaf değil mi1?
M o ffe'lerin ne o lduğunu bile bilm ediğim zam anlarda eski karaba­
sanlarım ın hepsinde beni alm aya gelen adam lar var. O nları hiç
görm edim . Y ine dc m erd iv en lerde çizm elerinin takırtısını duyuyo­
rum . B ir keresinde H ilde ile benim eski korkularım üzerinde durur­
ken, onun k arşısın d a o turduğum yerde gözyaşları yanaklarım dan
yuvarlanm aya başlayınca, kendini bu kadar tutm ak zorunda değil­
sin, dem işti sezgisel olarak, b ağır rahatça. A rtık saklanm ıyorsun.

34
Ve derinlerden, çok derinlerden kanım ı donduran uzun bir çığlık
leoptu ve ben titrem eye başladım . S arsılarak H ild e 'y e sarıldığım ­
da. artık kim se seni alm aya gelm eyecek, diyordu. G eçti. Bunları
tuhaf b u lm u y o r m usun, diye D an iel’e soruyorum . A m a Daniel pek
çok şeyi delilik olarak görm üyor. Z am an zam an kendim e eğer an­
nemi ele geçirm iş olsalard ı benim b aşım a n eler gelm iş o labilece­
ğini soru y o ru m , diyorum . O zam anlar hâlâ illegal yaşayan insanla­
rı öldü rü y o rlar m ıydı? Y a da onu, bir yeraltı örgütüne üye olan
erkeklere yaptıkları gibi Buchenvvald’e mi götürürlerdi? Y oksa bir
kadın ve ham ile olduğu için bunu yapm azlar m ıydı? E ğer orada
dünyaya g elm iş o lsaydım benim başım a neler gelirdi? Bu yüzden
mi tesad ü fen y aşad ığ ım , y aşam ım ın kılpayı b ir uçurum un k ıyı­
sında kurulduğu duygusundan kurtulam ıyorum ?

Daniel başın ı sallıyor. D iğer insanların kesinlikle sahipm iş gibi


göründüğü yaşam a hakkı duygusunun eksikliği hakkında ona bir
şey an latm am a gerek yok. K işinin hiçbir şeye güvenem eyeceğini
o tarihten öğrenm iş. Y arın h er şey bitm iş olabilir. S onraları,
M artha’y la, D orian ’la, benim le, onunla her şeyin ne kadar zahm et­
li olduğu ü zerinde tartıştığım ızda bu konuda d aha da zorlanacak­
tık. E ğer senin için uygun değilse, diyor, hâlâ vazgeçebilirsin.
Bunu y an sızlık , öylesine bir d eğinm e olarak alıyorum , ancak son­
radan, onu daha iyi tanıdığım da, birine güvenebilnıenin, ilk fırsat­
ta pılıpırtım ı toplayıp çekip gitm eyeceğim e inanm anın onun için,
benim için o lduğundan daha çok zor olduğunu kavnyorum .

Daniel’e b en küçükken yanında oturduğum uz am cam dan söz edi­


yorum. Ü niversite öğrencisiydi, Y ahudi çocukları ortalıkta koştu­
rurken gö rm ü ş, alıp annem e getirm işti. A m a çocukken bunları da
bilm iyordum . O zam anlar yem ek yem em e sorunum vardı, tadın­
dan h o şlandığım hem en hem en hiçbir şey yoktu. B ir keresinde
°nüm de fazla ekşim si bulduğum bir bardak süt duruyordu ve
amcam m ızm ızlanm adan sütü bitirm em gerektiğini söyledi. İnat
ederek direndim , aniden öfkeden kıpkırm ızı kesilerek bana bir

35
şaplak indirdi. S av aşta yiyecek hiçbir şey bulam ayan insanlar için
bir bardak sütün döküldüğünü görm enin ne anlam a geldiğini bile­
bilir m iydim . Fakat am cam özür dileyecek biri değildi. B aşka türlü
davrandı. Beni bisik letin in arkasına oturtarak ben hırçınlık ve inat­
la ağlam am ak için direnirken kum ullara doğru sürdü. O rada bana
anlam adığım ve sadece bölük pörçük aklım da kalan bir hikâye an­
lattı. H ikâyeyi b an a hiç bakm adan anlattı ve sanki ben bir çocuk
değilm işim gibi d av ran arak kavrayam adığım şeyler söyledi. Nasıl
y ak alan d ığ ın ı, tek b aşın a bir hücrede kaldığını ve artık öldürüle­
ceğinden tam am en em in olduğunu. V e birden sesini yükselterek
A lm anca k o n u şm a y a b aşladı, g ardiyanların ona nasıl bağırdığını
duym ak beni ko rk u ttu . “ H aydi! M arş! M arş!” S onra sustu, başla­
m ış olduğu gibi aniden ve gözlerini kum ullara dikti, hâlâ bana
b akm ıyordu. Beni tekrar bisikletin arkasına oturttu ve aynı suskun­
luk içinde geri döndük. Süt konusu ise bir daha hiç açılm adı.

Y ürüm eye devam ederken D aniel’e, benim doğduğum sıralar sen


n eredeydin, diye soruyorum . E llerim izi hâlâ ayırm am ıştık.
K öyde çiftçilerin yanında kalıyordum , diye anlatıyor Daniel,
y an Y ahudi olarak k o lay kolay dışarıda oynayam azdım , 1946 için
hazırlanan listeye g eçm iştim . A m a babam ı m utlaka ele geçirm ek
istiyorlardı. K öye gönderilm eden önce eve benim de katkım olu­
yordu, elim de bir kü rek ve çuvalla m anevra istasyonunun yakınla­
rında köm ür top lu y o rd u m . B ir keresinde babam karşım a çıktı,
üzerinde Y ahudi yıldızı takm adığı siyah ceketi, bir trenden patates
çalm ak için. B una cesaret edebildiği için onunla m üthiş gururlan-
ınıştım . O sıralar ço k sık ateş açılıyordu.
A nnem de o n u n la birlikte gizlenm eye başlayınca beni gönder­
diler. O sıralar felak et k ar yağm ıştı, kar o k adar yüksekti ki, üze­
rinden bir şey g örm ek m üm kün değildi. O büs parçalan ve mermi
kovanları toplam ak hobilerim den biriydi. N akliye gem ilerinin dur­
duğu O verijsel k analının hem en yanında kalıyorduk. Ü stüm üzden
uçan avcı uçakları gem ilere ateş açm ak için sık sık pike yapıyor­
lardı, okul ateş hattın ın çok yakınındaydı, artık o k u la gitmeme
izin verilm iyordu. A m a çiftlik evi de buradan pek uzakta değildi-

36
Bazen burn u m u zu n d ibinde ateş açıldığında duvara yapışm ak zo­
runda kalıy o rd u m . O ğullarım a ilk ö ğrettiğim şey ateş etm ek. Sa­
vunmasız olm aların ı, alıp götürdükleri bütün insanlar gibi savun­
masız olm alarını istem iyorum .

Orada, O v erjisel’de kendini terk edilm iş hissetm edin m i, diye so­


ruyorum. -B a b a m ı çok arıyordum . A m a onunla gurur da duyuyor­
dum. Benim kaldığım bölge A m sterdam ’dan daha önce kurtarıldı.
Orada kaldım ve o beni alm aya gelinceye kadar bekledim . O za­
manlar kom ik bir ufaklık olsam gerek, Hint m ahallesinin Am ster-
dam şivesiy le O verijsel d iyalektini karıştırarak konuşuyordum .
Sonra günün birinde yoldan babam ın geldiğini gördüm . Yahudi
yıldızı yoktu. O n a doğru koştum ve sordum , sen benim babam
mısın? 30 yıl so nra bu sorunun onu korkunç yaraladığım öğren­
dim, am a ben gelenin ikiz kardeşi olup olm adığını anlam ak iste­
miştim, ikisi de hep birb irin e k arıştırılırdı.
Onu koşarken görüyorum , küçük bir D aniel, tahta ayakkabı la-
nyla küçük bir Y ahudi çocuğu.

Bütün bu hikâyenin buruk yanı ne biliyor m usun, diyor, babam


daha savaştan önce adını Y ahudi cem aatinin üye listesinden sildir-
mişıi. S osyalistti, inançlı bir Yahudi değildi. A m a tutup cem aatten
ayrılanların ayrı b ir listesini yap m ışlar ve bu liste de resm i listeyle
birlikte A lm anlara verilm iş. B öylece kim in Y ahudi olduğunu
^ s i n olarak b iliyorlardı. Bizim şu lanet olası her şeyi kaydetm ek
alışkanlığım ız yüzünden. Son nüfus sayım ında Y ahudiler için ka­
tılma zorunluluğu yoktu. K atılm am am sadece başka b ir listeye ge­
çirilm em an lam ın a gelecek, diye düşündüm . G ülüyor. B uruk. Bu
yüzden listeler, k ayıtlar bana göre değil, bu yüzden hiçbir zam an
ır örgüte ü y e olm ayacağım . E ğer babam kurallara uym uş olsaydı,
ölmüştü. D ah a sonra bir keresinde P aris'in Y ahudi m ahallesi Ma-
mıs de Rue des R o siers’de yürürken aynalarla dolu bir dükkânda
'Ş veriş sırasın d a, bir kavanoz bayırturpu ezm esi ve ham ursuz
P>Şirilen und an bir paket satın aldığım ızda, ve D aniel tezgâhtan al­

37
dığı fişle bir adam ın itin ay la d efter tuttuğu kasaya gidip sonra ge­
risin geri d ö n d ü ğ ü n d e, paketini kapıp, fişi bırakıp, dönüp bana
bile bakm adan dışarı fırlad ığ ın ı gördüm . A ncak caddenin sonun­
da ona yetişebildim . R enginin bem beyaz olduğunu ve alnındaki
teri gördüm .
F enalaştım , dedi. H er şeyi yine nasıl kaydettiklerini gördün
m ü?

H ollandse Schouvvburg’un önünde el ele durm am ızdan kısa bir


süre sonra D aniel sev g ilim oldu.

38
VI

Rapallo’da y av aş yavaş ev düzenim izi kuruyoruz. K endim izi ikli­


me uydurduk. "Hâlâ çok m utlu olm ayan D avid günü atlatabilm ek
■Çin kendi stilini buldu. Ara sıra D aniel’le yalnız yola çıkıyor. Ara
sıra iri etli d o m atesler aram aya ya d a olgun olup olm adıklarını an­
lamak için kavunları k oklam aya gittiğim de benim le geliyor, ölü
m ürekkep balık ların a gelince, hay şeytan çarpsın, diyor ve ben bir
5‘Şe şarap se çerk en alkol tüketim i ve yaşam beklentileri arasında­
ki ilişki ü z e rin e b ir nutuk çekiyor. A m a alışv e riş torbalarını taşı­
yor. V e pişird ik lerim i yiyor. H atta, ben m ürekkep balıklarını göz­
leri ve dokunaçları olm ayan ne olduğu belirsiz halkalar haline
dönüştürdükten sonra, leziz, diyor. Ü stelik D an iel’le ikim iz bir sa­
f ç ı k b ir c â fe ’nin terasında oturup A kdeniz’i seyrettiğim izde buna

39
karşı çıkm ıyor. Y aşlı insanlar arasında. D an iel'i seyrediyorum .
T eninin olağanüstü b ir rengi var, yüzü uzun süredir geldiğim izde
olduğu gibi gri ve yıp ran m ış değil. T uhaf olan ne biliyor musun,
diyorum ona, y aşlılık günlerim e sevinm eye başlam am . D aha önce
hiç bu kav ram larla dü şü n m em iştim , birlikte yaşlanm ayı güzel bu­
lacağım ı d ü şü n m em iştim . Bu yaşam tarzı, uzun süre dayanm ak
bu. S eninle ne kadar mutlu olduğum u sana daha önce söylemiş
m iydim D aniel?
En son dün, diyor D aniel.
Nasıl başladığını h âlâ h atırlıyor m usun sevgilim ?
Ç ok o lağan b ir pazartesi akşam ıydı, yazı kurulu toplantısı.
B ana birkaç d akika d ah a zam anım olup olm adığını sordun. Ve
bunun için harika bir b ahanen de vardı, benim önerim üzerine gitti­
ğin Y ahudilerin d ü zenlediği buluşm adan bana henüz söz etm em iş­
tin, annesi ya da babası Yahudi olan başka insanlarla karşılaşabi­
leceğin bir haftasonu, O rtodoks Y ahudilikle b ir ilişkisi olm ayan ve
bu yüzden Yahudi olm anın kendileri için hâlâ nasıl bir anlam ı ol­
duğunu anlam ak isteyen pek çok insan. E lbette anlatacaklarını din­
lem ek istiyordum . E lbette elini tuttum . Tabii ki birbirim izden
uzağa değil, yan y an a kanepenin üzerine oturduk. Bana tekrar
şarap doldurdun. S ad ece yarım bardak, dedim , uzun kalm am ak ni­
yetiyle. Ve sonra b ir kere daha bir yarım . Ve konuşm am ızı kese­
medik.
O kadar yak ın ım d a oturuyordun ki, kokunu alabiliyordum .
T ehlikeli, çünkü ben ilk kokuda âşık olan biriyim . Senin bir bede­
nin olduğunun bilin cin e varm aya başladım . G özlüklerinin ardın­
daki yeşil gözlerini elb ette tanıyordum , kimi zam an alaycı, kimi
zam an küstah, kim i zam an yorgun, hüzünlü ve içe dönük, am a ço­
ğunlukla sıcak. Ş ak ak ların d ak i kır düşm üş saç k ıvrım larını, te­
pendeki açıklığı tanıy o ru m . Y anım da yürüdüğün ve birbirim ize,
yem eğe karşı olan tutkum uzu ve bedenlerim izi m akul sınırlar için­
de tutabilm ek için harcadığım ız çabayı itiraf ettiğim iz zam anlar­
dan beri boyunun benden pek uzun olm adığını biliyorum .
Yazın kıvrılan göm lek kollarıyla, açılan yakalarla ortaya çıkan
her ten parçasında k ıllar gördüm , kara kıllar, kır k ıllar ve yıllardır
kaygan kadın b ed en in e alışm ış olm am a rağm en bunu itici bulrna-

40
jıeim ı fark ettim . Ve am an A llahım , şu anda bu k adar yakınım -
dayken o kadar güzel kokuyorsun ki, taptaze, ot ve pam ukludan
oluşan bir karışım , ardında bir parça kösnüllük var: H afiften sıcak
bir hayvan kokusu. D aha da yakınım a gelm ene hiç karşı değilim ,
üçüncü yarım bardak şarabı da reddetm iyorum ve zevkle o anda
söylediğini dinliyorum : Seni çok çekici buluyorum . K atıksız zev­
kin içim de patlayan ve beni güldüren baloncuklarıyla birlikte baş­
tan çıkarıldığım düşüncesi beliriyor. Bir erkek bana böyle bir şey
söylemeye en son ne zam an cesaret etm işti. Ben orada öyle oturur
ve az ö n ce söylediklerini değerlendirm eye çalışırken sen aram ız­
daki son santim etreleri de kapatm ıştın. V e ah, dudaklarının enfes
tadı, tenin tene değişindeki m uhteşem gerilim . Seni hangi harika
malzem eden yap m ışlar böyle, diye sonradan sana soruyorum , nes­
nel bakıldığında senin tenin de diğer bütün tenler gibi aynı m adde­
den, aynı ısı, aynı yağ ve su oranından oluşsa da.

Kurtuluşu olm ayan bir kayboluş içindeyim . B ir kez d aha zahm etle
doğruluyorum ve beni hem en bırakıyorsun. B ir an daha, sadece bir
an daha ne y aptığım üzerinde düşünm ek istiyorum . Ç ünkü kararlı
olduğum b ir şey var, bir daha asla ertesi gün üzüleceğim durum la­
ra girm eyeceğim ve daha sonra M a rth a’ya anlatm aktan hoşlanm a­
yacağım b ir şey de yapm ak istem iyorum . M odası geçm iş belki,
ama o kadar çok yalan, belirsizlik, çift anlam lılık gördüm ki, artık
bunlar için hiç hevesim yok. Bugün yaptığım her şeyi bilerek yap-
mak istiyorum . E ğer şim di v azgeçersem “ hiçbir şey” olm am ış sa­
ydır. Cinsel birleşm e olm adı. Hay A llah, ne saçm alık. S adakatsiz­
liğin eski tanım lam aları. H ollandse Schouvvburg’un önünde el ele
durup y etim h aney e b aktığım ızda çoklan olan olm am ış m ıydı?
Ber> istediğim için bu zaten ço k tan dır olm am ış m ıydı? Seni evine
goıürmemi ister m isin, diye soruyorsun. Y üzüm ü inceleyerek du­
raksamamı yo ru m lam ay a çalışıyorsun. B unu düşünüyorsun ve
bunu dostça söylüyorsun, insanı zorlayan biri değilsin, sonuçta du­
rumu hazırlayan ben olduğum halde sonunu getirm ek istem ediğim
'Çuı beni terslem eye başlayacak biri değilsin. Evet, bunu daha
°nce y aşam ıştım .

41
H ayır, diyorum , ev e gitm ek istem iyorum , am a kısacası Mart-
h a ’yı d üşünüyorum . İstersen sadece uyuyabilirsin, yatm am ız şart
değil, diyorsun. S ana inanıyorum , am a sorun benim istem eyişim
ya da san a güvenm eyişim değil ki. Sorun benim kendim i çok iyi
tanım am da, k arn ım d ak i tırm alanışta, şim di içim de hızla yayılan
güçlü duyguda. A m a duraksam am ve ne yaptığım ı bilip bilm ediği­
mi düşünm em sadece birkaç d akika sürüyor.
Gel, diyorum , gel, hangi düğm e ve ferm uarlarda kalm ıştık, son
düğm eni de el y o rd am ıy la açtığım da ve daha fazla ten ortaya çık­
tığında zev k balo n cu k ları yeniden yükselip p atlam aya başlıyor,
ten ve harika k okularla dolu devasa bir zevk bahçesi. Gel, diyo­
rum , burada divanın üzerin d e çok sıkışık ve yatağa geçiyoruz, son
giysi p arçalan ayak bileklerim izden sarkıyor, dum an rengi kediler
geldiğim izi görünce yataktan kaçıyorlar, yayılıyoruz ve sonra sen
oradasın, tüm üyle.
D üşünm ekten v azgeçm eden önce aklım a son bir düşünce geli­
yor: D aniel, d iyorum , benim yaşım da belki biraz kom ik, sevişm e­
yi çok istiyorum , am a ham ile k alabileceğim i yıllardan beri düşün­
m edim . B iraz dikkatli o lm am ız lazım .
İyi, diyorsun.
S onra düşünm eyi tam am en bırakıyorum , artık sadece sonsuz
bir haz var. K albim deli gibi çarpıyor ve, evet, diyorum , evet isti­
yorum , evet.

Y anım da yatıyor ve uyuyorsun, uykuya dalarken hafifçe horladığı­


nı sevecenlikle izled im , şim di sessizsin. S ırtına yatıyorum , kolla­
rım sana dolalı, burnum u kaburgalarının arasında bir noktaya bas­
tırm ış, büyük, sev g ili, uyu y an hayvan. S oluk alışını ve kanının
atışını h issediyorum . E ğ er b urada uyum ak istem ezsen seni eve gö­
türebilirim , dem iştin sonradan, am a ben hiç gitm ek istemiyorum-
sana daha hiç d o y m ad ım , şim di doym adım ve gelecek yıllarda d3
doym ayacağım , am a gelecek yılların sırası değil şim di. Sivrisi­
nekler üzerim izd e v ızıldıyor. S adece ara sıra, yeni bir saldırı baş­
lattık ların d a se ssizleşiy o rlar. S evişirken onları unutm uştum , anın
ortalık ay d ınlandıkça, h e r tarafım ı, m ahrem yerlerim i de soktukla­

42
rını göreceğim . B enim tadım ı seninkinden daha fazla beğendikleri
açık. U yum uyorum . Senin tadını çıkarıyorum , seni kokluyorum ,
uyuyan bedeninden yayılan ısı iyi geliyor. Sabahın ilk güm üş
rengi ışıkları çizgili perdelerin arkasından yükseliyor, sonra daha
sıcak p em b e ve sarı, güneş, h aziranda bir yaz sabahı başlıyor.

Sana b ak ıy o ru m , yüzün rahatlam ış, gözlükle olduğundan daha


çıplak. Seni kaygılıyken gördüm ve daha da kaygılı halini yaşaya­
cağım, am a şim di alnın kırışık değil. S ana bakarken aklım a tu h af
düşünceler geliyor, eğer içinde bulunduğum bu erotizm patlam ası
ve uykusuzluk yüzünden tüm tutukluklarım silinip süprülm üş gibi
olmasaydı hem en sansür edeceğim düşünceler. İçim de yükselen
duyguların şifresini çözdüğüm anda, bunları asla kim seye anlata­
mam, diye düşünüyorum , birisiyle tek bir kerecik yattın diye
böyle şey ler düşü n ü lm ez ki, sen herhalde delisin. D üşüncelerden
biri, şim di y an ım d a hissettiğim bu bedene hiç kim senin acı verm e­
sini istem ediğim di. Sanki çocuğum u tehlikeden korum ak zorunda
kalmışım gibi hayvansı bir duygu. H ayır, diyorum , ben olduğum
sürece bu bedenin incitilm esini istem iyorum . D iğer düşünce de
aynı tuhaflıkta, sen ölürken yan ın d a olm ak istiyorum .
Bunlar, so nuçlan hakkında herhangi bir fikir yürütm ediğim ,
bundan so n ra gelecek olan 'sorunlar ve gerginlikleri düşünm eden
hissettiklerim . H enüz kuralları tanım ıyorum , bu düş ve gerçeklik
arasındaki pratik engelleri bilm iyorum . D o rian ’ı, M artha’yı aklı­
ma getirm iyorum .
Bu geceden sonra beni hâlâ isteyip istem ediğin de benim için
bütünüyle önem siz. D önüyor ve gözlerini açıyorsun.
G ünaydın, diyorsun, iyi uyudun m u?

Sınama ertesi sabahtır her zam an. S ıkıntılı m ıyız, beceriksiz


jm.vız? B enden kurtulm ak istiyor m usun, en kısa zam anda ortadan
aybolm alı m ıyım ? Hayır, her şey sanki kendiliğinden oluyor,
anyoya b irlik le giriyoruz, duşun altında seni sabunluyorum , ve

43
sen çişini yaparken eskiden oğlum a yaptığım gibi son dam layı sil­
kelerken sana yardım etm ek için ilgiyle arkanda duruyorum.
Yapm a, diyorsun, b öyle olm az, hayır, böyle hiç olm az, ve gülüyo­
ruz, sanki yıllardan beri aynı banyoyu pay laşıy o rm u şu z gibi kay­
gısızca.

B irbirim izin alışk an lık ların ı henüz bilm iyoruz. B ana kahvaltıda
ne yem ek istediğim i soruyorsun ve benim için b ir yum urta pişirip
portakal suyu sıkıy o rsu n . Şim di değişik görünen o d an d a etrafa ba­
k ıyorum . M ekânı sad ece güneş ışığında dans eden tozların olm a­
dığı toplantı yeri o larak tanıdığım için d eğişik, duvarlar şim di es­
kisinden farklı du y g u ları barındırdığı için değişik.

K arşım da oturup b an a çay koyarken, ne zam andan beri beni b a ş ­


lan çıkarm ayı ak lın a koym uştun, diye soruyorum . B iraz saf ve
biraz da yak alan m ış gibi bir ifadeyle bana bakıyorsun. Eh, diyor­
sun çekinerek, uzun b ir zam andan beri senden hoşlanıyordum .
Seni rahatsız ed iy o r mu bu, hiçbir şeyi zorlam adım am a. Hayır,
diyorum , hiç rah atsız etm iyor, am a geriye dönüp düşündüğüm de
ve her şeyi, şarap dold u rm ak , kanepede bana b iraz daha yaklaş­
mak gibi klasik je stle re tam am en uygun yaptığını görünce bunu
esprili buluyorum . Bunları pek iyi bilm iyorum , çünkü hemen
hem en h er zam an inisiyatifi ele alan ben olm u şu m d u r ve bana
böyle d av ran m ay a y ıllard ır kim se cesaret etm em işti. Y oksa oldu
da çek in g en ce girişim leri ben mi algılam adım ? İyi ki olm uş diye­
bilirim sadece, çün k ü beni beklem iş olsaydın kıyam et gününe
kadar sürebilirdi. A klım a gelm ezdi ki.

İşe gitm em iz gerek iy o r. M erdivenlerden iniyoruz ve sen, bak, di­


yorsun, istersen sadece arkadaş olarak kalabiliriz. Peki, diyorum ve
şim di nasıl devam ed ecek , devam etm esinin bir gereği var mı ya da
acaba devam ed er mi gibi sorulara y er bırakm ayan katıksız m utlu­
luğun sarhoşluğu içinde henüz bunun üzerinde düşünm üyorum .

44
Peki, diy o ru m ve yollarım ızın ayrıldığı köşede sana son öpü-
cüeü verirken hiçbir şey k ararlaştırm ıyoruz. N e söylem iş o lduğu­
nu" istersen sadece arkadaş olarak kalabilirizle ne kastettiğini
ancak so nradan düşünüyorum , bu bana tanıdığın özgürlük m ü,
y o k sa kaygı duyduğun kendi özgürlüğün mü, düşündüğün Dorian
mı? Bu b ir uyarı m ı?

O gün ve sonraki günler sarhoşluk devam ediyor. Y erin on santi­


metre ü zerin d e d algalanıyorum , y ü züm de güneşi bir okşayış gibi
hissediyorum , am ım sıcak ve kedi gibi m ırlıyor. Y anaklarım da
tahriş o lm a duygusu var, tıraş olm ak zorundaki yaratıklara uzun
zamandır alışık değilim , uyluklarım daki h afif ezilm işlik duygusu
da hoşum a gidiyor, bana senin daha sert ve köşeli olan bedenini
anım satıyor. İşyerindeki bir toplantı sırasında da yüzüm deki ha­
yalci gülüm sem eyi silm ek m üm kün o lm u y o r ve iş arkadaşlarım ın
bana yadırgayarak bakıp öğrenciler için öngörülen program hak­
kında ne d ü şü n d ü ğ ü m ü sorduklarını fark ediyorum . N e, evet, evet,
diyorum, h arik a b ir program gibi g eliyor bana, ve ağzım ın köşesi­
ni m ünasip görünecek bir durum a getirm eye çalışıyorum . O gün
öğleden so n ra, kanserden ölm üş olan kantin şefini toprağa verdik.
Sıcakkanlı, çirkin bir adam dı, onu severdim , sevim li bir seksist,
bana klişelere uygun davranm asına izin verdiğim yegâne kişi.
Kahve alm aya gittiğim de, ben güzel bir kadın için her şeyi yapa­
rım, derdi. O toprağa verilirken ağlıyorum . B ütün duygularım uya­
rılmış, bir ço cu k m ezarı görünce ağlıyorum , A uschw itz anıtının
kırık aynaları önünden geçerken aklım a yine D an iel’in bedeni gel­
diğinde ağlıyorum . H ayır, bu bedene zarar verm elerini istem iyo­
rum. Ben y aşad ığ ım sürece, hayır.

Birkaç gün so n ra D aniel telefon ettiğinde, bu arada düşüncelerim


tamamen o n u n la dolu olarak geçirdiğim zam anı unutm uş gibi
onun g erçek ten var o ld uğuna handiyse şaşırıyorum . D aniel, evet,
ITlerhaba, h ayır, harika. B iraz şaşkın.
Aslında seni tekrar görm ek istiyorum , diyor D aniel.

45
B uluşalım m ı? B irk aç gün sonra ben M a rth a ’dan döndüğüm de
buluşm ak için sö zleşiy o ru z. B irlikte olm a fırsatı çıkan her saati
değerlendirm e ve birlik te olduğum uz bütün zam an lan da çok kısa
ve değerli, M artha ve D o rian ’a verdiğim iz sözlerle sınırlı çalın­
m ış saatler o larak g ö rm e alışk anlığında değilim henüz. A rtık ilk
karanlık d ü şü n celer b eliriy o r, korkulu önseziler.
Beni biraz solgun ve dengesiz, işim e konsantre olam az durum ­
da gören akıllı oğlu m , ne yaptığını biliyorsun değil m i, diye soru­
yor. Sanki çocuğum değil de m üstakbel kayınpederim m iş gibi,
senin için gerçekten iyi olacak mı, diyor. A m a o, m utsuz aşklar­
dan sonraki b u n alım lan m ı benim le yaşadı, beni herhangi bir
b aşk a kişiden çok d a h a uzun sü red ir ve yakından tan ıy o r ve
hem en anladı: D urum ciddi.

46
VII

David gelm ek istem iyor. San F ruttuoso’ya giden tekneye binip


öğle yem eğini, orada yem eyi önerdiğim izde, siz gidin, diyor. Sıcak
her yerde aynı değil mi. Siz de zaten hep aynı şeyi istiyorsunuz.
Cafe’lerde oturm ak. O kum ak. H er m üzeye girm ek. İyisi m i siz
beni burada bırakın.
G idiyoruz. T ekne kayalık sahili takip ediyor, küçük kum sallar
güneşin altın d a kızaran insanlarla dolu, kayalıkların üzerinde vil­
lalar, d em irlem iş y atlar. San F ruttuoso kayaların arasına sı kıştın 1-
mı5 ya d a o ra y a k azınm ış k üçük bir köy. K aradan ulaşm ak çok
z°r. H iç cad d e yok, kıyıdan köye giden yol bir m anastırın önün­
ü n geçerek evlerin arasından dolanıyor, karanlık bir geçit, eski
bır tnezar tüm seğ i, hoş b ir şekilde üst üste yığ ılm ış koyu renkli

47
ve beyaz taşlar. Burası büyüleyici bir yer. T uristlerin bozabileceği
gibi değil. G el şu rad a bir şeyler yiyelim , koyu turkuvaz rengi
suyun yakınındaki birkaç küçük m asayı gösteriyorum , üzerinde
dam alı örtüler, yanda ters çevrilm iş bir kayık, her şey tam olması
gerekliği gibi, İyi, d iy o r D aniel, am a çok hoşnut görünm üyor. Kal­
çasını okşııyorum , am a o uzaklardaym ış gibi. M asada önüm üzde
duran balıkların fiy atların d an , şarabın kalitesinden şikâyet ediyor,
bu paraya iyi bir şarap içm em iz gerekirdi, diyor.
O na bakıyorum , nesi var, am a o fiyatlar ve şarabın kalitesi üze­
rine uzun b ir söyleve sığın ıy o r. N eşem azalıyor. T abağım daki son
balığı etrafım ıza ü şüşen k edilerden birine yediriyorum .
D aniel servis h akkında, yaptığı diğer y olculuklar hakkında ko­
nuşm aya d evam ediy o r. Belki de ben çad ır kurm ak ve ayaklan
sallanan m asalarda y em ek yem ek için fazla yaşlıyım , diyor, Dori-
a n ’dan nasıl seyahat edileceğini öğrendim . D orian bunu ailesinden
ö ğ ren m iş.
İncinm iş ve susk u n u m . O halde niçin burada D o ria n 'la birlikte
değilsin, dem ek istiyorum , am a çenem i tutuyorum . O halde bu ge­
ziyi birlikte niye b öyle o rganize ettik, şu sırad a fazla param ız ol­
madığı ve D avid yanım ızda olduğu sürece otellerde kalam ayacağı­
m ız ortadaydı. O halde ne istediğini niçin söylem edin. F akat hiçbir
şey söylem iyorum , b ir kavgaya girişem eyecek k ad ar moralim
bozuk.
D an iel’in k aram sar ruh hallerini daha önce de yaşadım . A m a o
zam an lar kendi ü stü m e alınm ıyordum , geçm işim izin m ayın tarla­
ları üzerinde yürü d ü ğ ü m ü z duygusunda değildim .

D epresyonların. B irbirim izi daha norm al yazı kurulu üyeleri ola­


rak tanırken d epresyonlarını öğrendim . T oplantıdan sonra ikimiz
m utfaktayız, diğerleri gitm iş. Artık neredeyse kapının önündeyiz.
A rkandan kapıyı k apatm ak için ben de seninle geliyorum . B a ş k a
konyağım olup o lm adığını soruyorsun. H âlâ elinde tuttuğun barda­
ğa biraz daha dolduruyorum . Yazı kurulundaki diğer arkadaşların
unuttuğu kâğıtlar ve kahve fincanları arasında duran kendi barda­
ğım ı alıyorum . T ezg âh a yaslanıyorsun. Seni sonraları böyle daha

48
sık göreceğim , tezg âh a yaslanm ış elinde bardak, aklına gelen şey­
ler üzerinde, Ju n g ’un sevgililerinden biri olan ve ondan, adını Si-
ecrfried koym ak istediği ve aslında F reud’un da çocuğu sayılacak
bir çocuk doğ u rm ak isteyen Sabina S pielrein hakkında konuşur,
konuşurken. Senin kadar geveze bir başka erkek görm edim diyo­
rum. Ya da çaresizlik içinde üniversitedeki yapılanm a değişiklik­
lerinden, o rad a acaba daha ne kadar çalışabileceğini, senden önce
başka m eslek taşların ın da başına geldiği gibi seni de ne zam an
kapı dışar ıedeceklerini bilm ediğinden bahsediyorsun. O sıralar,
mutfakta, b en im arkadaşım olm a yolundaydın, henüz sevgilim
değil ama.

Işığı yak m ad ım . S okak lam basının ve karşıdaki kafenin pem be


ve sarı neon ların ın ışığı içeri vuruyor. Y orgun görünüyorsun. Kız
arkadaşının seni bıraktığını anlatıyorsun. Bunu yapan kız arkadaş­
larından sadece biri ve şu sıra diğerleriyle de iyi gitm iyor. Bir
başka k ad ın a âşık olm uş, eh, g ünüm üzde bu işler böyle. A slında
o kadar da kötü değil, diyorsun, eskiden de sık sık benden başka­
ları olurdu, am a bu kez beni hem en sepetlem eyi kafasına koym uş.
Hayır, b itirm ek benim fikrim değildi, diyorsun, öfkeli olm aktan
Çok şaşkınsın. B en im fikrim değildi.
Sen nasıl yapıyorsun, diye soruyorsun, nereden dayanak bulu­
yorsun? S en de y aln ız yaşıyorsun.
Kadın ark ad aşlarım , diyorum , hayatım da sağlam bir nokta
olan M artha, b ir hafta sonu evliliği. Ve diğerleri, birlikte yazı yaz­
dığım H eleen , çalışm a arkadaşım M atti. T erapistim H ilde. K oca
bir ağ, hem en hem en hepsi birbirleriyle de tanışıyor, eğer biri ol­
masa diğeri m utlaka vardır, herifin biri yatak odam ın penceresine
llrm anm aya çalıştığ ı için korkuya k apıldığım da y a da küçücük bir
sebepten b eklenm edik bir çaresizliğe düştüğüm de, geceyarısı da
plsa onlara telefon edebilirim . Ve onları arayabileceğim i bildiğim
’Çin de bunu y apm a gereğini duym am . Iş ve arkadaşlık bir arada.
t0Pİantılar ve çalışm a gruplarına katılm aktan sevinç duyabiliyo-
çünkü gelen lerin hepsi beni yıllardan beri tanıyan, karşıların-
a görünüşü kurtarm ak zorunda o lm adığım , iyi olup olm adığım ı

Oltodîiji; Mutluluğa Alışma 49


daha ben bir şey söylem eden anlayan kadınlar. A ralarından bazı­
ları gidecek ya da yenileri gelecek, diyorum , am a onlar benim bir­
likte yaşlan acağ ım , so n raları, fem inistlerin kaldığı y aşlılar evinde
üniversiteli kızlar bizim le söyleşi yapm aya geldiğinde eskiden
kadın h areketinde gerçek durum un ne olduğu konusunda tartışabi­
leceğim kadınlar. S enin için güzel bir şey, diyor D aniel ve sanki
fıkra anlatır gibi geçen hafta arabasıyla bir direğe çarptığını, ken­
disine h içb ir şey olm ad ığ ın ı, arabanın hurdaya döndüğünü anlatı­
yor. Belki de tersi d ah a ak ıllıca olacaktı, diyor, daha ucuza gelirdi.
S onraları, sevgilim o ld u ğ u n d a arabayla yola çıktığın zamanlar
kaygılanacağım ve yorgun y a da gergin olduğunda anlayacağım.
E sprilerinle, enerjinle ve devam etm edeki becerinle dizginlediğin
derinlere uzanan bir um utsuzluk tabakası. K em an çalm aktan, ye­
m ekten, N ew Y o rk ’a, K u düs’e ve M aputu’ya gitm e planları yap­
m aktan duyduğun sevinçle dizginlenen. M utfakta, elinde şimdi
boş olan k o nyak b ard ağ ıy la dururken bu um utsuzluğu ancak bir an
görm em e fırsat veriyorsun. Sonraları, sevgilim olduğunda, karam­
sar ruh halin beni de etkiliyor, istem eden bana da bulaşıyor. San
F ruttu o so ’da olduğu g ibi, ve ikim iz de kendi geçm işine dönüyor,
birbirim iz için u laşılm az oluyoruz. A m a şim di, hadi, diyorsun,
ben artık kaçayım ve bardağı tezgâhın üzerine bırakıyorsun. Eğeı
o zam an sana doğru b ir adım atm ış olsaydım , y anağına bir çalış­
m a arkadaşının uçucu öpücü ğ ü nü kondurm ak yerine seni evde alı­
koym uş olsay d ım , belki de başka türlü olurdu.

Ç ocukken, bisikletim i içeri alayım diye beni yatağım dan çıkaran


aptal babam a, buna izin veren aptal annem e ve bütün dünyaya kız­
dığım zam anlar, ö fkeden bütün uykum açılm ış, hâlâ sıcak olan
yatağım da oturup, kendi cenaze törenim i hayal eder, kim lerin gele­
ceğini ve acaba kim lerin ağlayacağını düşünürdüm . Y azık, ben ora­
da olam ay acağ ım . G elen kız ve erkek arkadaşlarım ı sayardın'
E ğer ölürsem cen azem e çok kişi gelecekti. Bunu H an n a’nın cena-
zesinde yaşadım , o da en başından beri işin içinde olan bir feıtıi'
nist. A m a gerçekten haneye yazabileceğim kaç kişi, kaç arkadai
var, gecenin y arısın d a telefon açabileceğim kaç kişi?

50
M artha g itm işti ve hiç o lm azsa arkadaş kalabileceğim ize dair
düşüncelerimin hem en uçup gitm esine yol açan upuzun bir eski
suçlamalar listesi bırakm ıştı. G ruptaki her çatışkı bana birkaç ar­
kadaşıma m al o lm u ştu r. O n ca zam andır birlikte çalıştığım H ele-
en, şimdi h e r seferinde benim projelerim i engellem eye çalışıyor,
aetirdiği sözüm ona nesnel gerekçelerin ardında bir kez onsuz ça­
lışmak istem em k arşısın d a duyduğu hayal kırıklığı ve öfkeyi sak­
ladığını tah m in edebiliyorum . H eleeıı’le yenilik üzerine konuşu-
yo-ruz, ifad em iz dostça, am a hayır, artık aynı yaşlılar evine
gidemeyiz. Lori ise benim M artha’dan ayrılm am yüzünden grup­
tan kopuyor. H er ayrılıkta, taraf tutm ayı gerekli gören bazı kişiler
kaybedilir. A m a ben L o ri’yi ısrarla taraf tutm ak istem ediği için
kaybettim, M a rth a’yla ilgili olarak benim le konuşm adı, benim le
ilgili olarak da M a rth a’yla. Büyük bir dikkatle M a rth a’yı akşam
yaşgününe d av et ederken beni kahve içm eye çağırdı, sabahleyin
de D aniel'i gördü ve bu arada bu çözüm ü bulm ak için ne kadar
zaman harcadığından hiç bahsetm eden çok rahatm ış gibi davran­
dı, sonunda b u nların onun için h içbir anlam ı olm adığına ve etkile­
mediğine inandım . B ir keresinde D aniel’in üstüne çok fazla düş­
memem için beni uyarınca bir daha L o ri’ye D an iel’le ilgili hiçbir
şey anlatm adım . V e ark ad aşlığ ım ız on yılı d o ld u ru n ca ona yine
de küçük bir hediye götürdüğüm de o bunu unutm uştu.
Kadın hareketi sıcak bir yataktır. A m a aynı zam anda da biri
kaçmak istediğinde hepsi birbirini aşağı doğru çeken yengeçlerle
dolu bir kovadır. A rtık tesadüfen yazan bir fem inist değil, aynı za­
manda tesadüfen fem inist de olan bir yazar olm a kararım da bana
arkadaşlara m al olm uştu. Ben hareketin m alı değilim . K im seye
hesap verm ek gibi bir yüküm lülüğüm yok. O nay görm ek için di­
lenmek ihtiyacını duym uyorum . Y oksa ben kendim i bir evlilikten
Ve ataerkil gelen ek ten , nasıl davranm am gerektiğini bana yeni baş-
tan dikte etsin ler diye mi kurtardım ?
Şimdi ro lle r d eğişti. A y n lık larla dolu bir yıldan sonra şim di
en D aniel’e arkadaşlarıyla durum un nasıl olduğunu sorabilirim ,
f a l a n n d a y ıllardan beri benim sedikleri var. D ostlar, diyor, bir
yddır gö rü şm esen de akşam ın geç saatinde habersiz gidebileceğin
'asanlardır ve kapıyı açtıklarında da. bu kadar zam andır nerdey-
"t, değil, içeri gir, seni görm ek ne güzel, derler.

51
D aniel, sessizleştiğ im i ve şu anda um utsuzluğa düşenin ben oldu­
ğum u fark elti. Beni neşelendirm eye çalışıyor, dondurm a al iyot,
boynum u öpüyor. A m a canavarı o kadar çabuk yatıştırm ak müm­
kün değil. B enim verdiklerim ona yetm iyor, diye düşünüyorum .
G örülen o ki, otel rezervasyonları yaptırm asını bilen, harika araba
kullanan D o nan"la d ah a iyi. A m a bunları ona söylem iyorum , bu
tür sığ düşü n celerd en çok utanıyorum .

îk im iz de karm ak arışığ ız. T ekneden indikten sonra, R apalio’da


değil de S anta M arg h arita'd a indiğim izi anlayıncaya kadar, araba­
mızı ararken, d aracık sokaklardan, pizzacı dükkânla-rının önün­
den geçerek lim anda y an m saat ordan oraya dolanıyoruz. Rapul-
lo 'y a giden otobüsü arıy o ru z ve otobüste yan yana sallanarak kıyı
boyunca g iderken don u k lu ğ u m u z çö zülm eye başlıyor.
G erçekten o k ad ar keyifsiz m iyim , diye soruyor D aniel. Bunun
seninle bir ilgisi yok k i. G ereken parayı kazanabilm ek için yaptı­
ğım onca işin stresini duyuyorum , ölü gibi yorgunum . Bu halim
çok norm al. Şu an d a tüm giderleri senin karşılam ak zorunda
olm an sinirlerim i bozuyor. D avid için kaygılanıyorum , fazla dep-
resif, o kulda da durum u pek iyi değil. B enden daha genç bir iş ar­
kadaşım aklım a g eliy o r, çalışm aktan öldü. K alp krizi. Sorunla­
rım la sürekli san a y ü k olm ak istem iyorum , zaten yeterince şey
y apıy o rsu n . Z am an zam an ne yapacağım ı şaşırd ığ ım d a bunu
kendi üzerine çek m en e gerek yok. Am a, diyorum D o rian ’la yaptı­
ğın tatillerden söz ederken ne söylediğini kulağın duym uyor mu?
Bunu b enim le çad ırd a kalm aya tercih ettiğini düşünebileceğim i
aklına g etirm iy o r m usun? Son yılın benim için ne kadar zorlu ol­
duğunu b iliy o r m u su n , sen zaten D o rian 'ın sorunlarıyla, aşırı has­
saslığıyla bütün gücünü harcadığın için sana yük etm ek istem edi­
ğim onca gerilim . Bu k ad ar sorunu ben yaraısam beni bırakacağım
düşünüyorum , hep D o ria n ’ı dikkate alm ak zorundayım , hep senin
artık d ay an am ay acağ ın ve benden ayrılacağın korkusu.
Seni bırakm adım ki, d iy o r D aniel.

52
V lîi

Donan. D o rian D an iel’den benim le ilişki kurduğunu öğrendiğin­


de, bu hiç h o şu n a gitm edi. Bunu çok iyi anlayabiliyorum . E lbette
Daniel’in b aşk a k ız arkadaşları o lm asın a alışk ın d ı, h içb ir zam an
başka tü rlü sü n ü y aşam am ıştı. Bu h içb ir zam an h o şu n a gitm em iş-
h, ama anlaşm aları böyleydi ve bu gerçeği değiştirem ezdi, ayrıca
bu durum kendisi için de istediği özgürlüğü ve hareket serbestliği-
n' «ağlam ıyor m uydu?
Fakat b enim le bir ilişki? D an iel’in son kız arkadaşı evli idi, bu
zaten sın ırlan belirliyordu, yatıyorlar, am a geceyi birlikte geçirm i­
yorlardı ve kadın hiçbir zam an onunla tatile çıkm ıyordu. Gerçi
a§ka k ad ın lar da olm uştu ve bazen D aniel bunlardan bahsetm e-
m*Şti bile. Bu haberi başk aların dan duym asındansa kendisinin

53
söylem esinin daha iyi olacağını anlayıncaya kadar Daniel Dorj-
a n ’a benden b ah setm ek için de beklem işti. Ben kolay kolay saklı
tutulabilecek bir kadın değilim ve yolda birlikte yürürken Dani-
e k d en u zak laşm ay a y a da ona dokunm am ak için kasıtlı bir çaba
gösterm eye de n iy etim yok.
D o rian ’ı hayal m eyal tanıyordum . A dını biliyordum , bilinçal­
tım d a bir yerlerde y üzü de beliriyordu, bir keresinde fem inist bir
sem in erd e o n u n la aynı çalışm a grubunda değil m iydik? O na karşı
özel bir şey hissetm ed im , ne onu sevim siz buldum ne de daha ya­
kından tanım ak için b ir sebep gördüm . G erçi, D anieF le daha sev­
gili değil arkadaş old u ğ u m u z sıralarda F ools F estiv ali’nde çocuk­
larla ortalık ta ho p lay ıp zıplarken onu b an a gösterdiğinde D orian’t
ta n ım ıştım .
D o rian ’ın D an iel’den benim le bir ilişkiye girdiğini öğrenme­
sinden ve, bu b an a hiç de iyi b ir fikir gibi görünm üyor, diye yanıt
verm esinden sonra onu ilk kez gördüğüm de H an n a’nın cenaze tö-
renindeydik.

H anna, bu kadar kad ın ın bir arada olm asından gerçekten hoşlanıp


hoşlan m ay acağ ım ı h en ü z b ilm ediğim ilk günlerden beri tanıdığım
önem li bir fem inistti. C enaze töreninin bir yıl öncesinden öleceğini
biliy o rd u m . A rtık b aşın d a b ir perukla yatarken onu son b ir kez zi­
y aret ettim . B irb irim ize hiçbir zam an çok yakın olm am ıştık, poli­
tik açıdan da çoğu k o n u d a aynı görüşte değildik, çevrelerim iz ara­
sındaki tem as da şu y a da bu şekilde hep yüzeyde kaldı. V e ikimiz
de çok a k tif o lm am ıza, sürekli akla gelebilecek her türlü çalışma
grubu, gösteri ve ey lem arasında gidip gelm em ize rağm en hiçb'r
zam an aynı grupta olm adık. H anna’nın öleceğini duym ak beııiıf
için bir şok oldu, o n u n la daha uzun y ıllar kavga edebileceğim iz1
sanıyordum .

Onu ziyarete gittiğ im d e artık veda için gerekli olan şeyleri organi'
ze ediyordu. D aha y azm ak istediği bir m akale, giderken kadınlaf'
dan isteyeceği son şe y ler vardı.

54
Onu ziyarete etm ekten ürküyordum ve giderken ona ne götüre­
bilirim diye kafa patlattım . Ç içek? Şim di çevresi büyük olasılıkla
mezarlığa dönm üştür. Y iyecek bir şeyler? A rtık hem en hem en hiç­
bir şey yem iyordu ve artık hangi yiyecek sağlıklı diye düşünm em
de gerekm iyordu. B ir kitap? S onuna kadar okuyabilecek mi acaba?
Bu yılın sonunu getirem eyecek de olsa yeni kadın ajandası?

Benim için durum u kolaylaştıran H anna oldu, hem en hastalığın­


dan, ölüm ünden, daha yapm ak istediği şeylerden, annesine duru­
mun zor g eld iğinden söz etm eye başladı, hatta benim nasıl oldu­
ğumla ilgilendi. H içbir zam an fazla kilolu olm am ıştı, am a şimdi
artık gerçekten b ir deri b ir kem ikti. Ö lüm ünden birkaç gün önce,
aylarca ö n ce yazıldığı belli olan bir m ektup aldım , daktilo edil­
miş, altında titrek im zası. C enaze töreni için bir planı vardı. D eği­
şik politik çizgilerdeki bütün k ad ınlan bir ö rg ü tte toplam ayı her
zaman d üşünm üştü. B en bu fik re pek yakın değildim ve o da bunu
biliyordu, fak at son nefesine kadar bir politika neferi olarak kalan
Hanna, kendi cenaze töreninden bile isteklerini gerçekleştirm ek
için faydalanıyordu. M ektupta, tabutunu m ezara taşıyacak çeşitli
akımları tem sil eden altı kadından biri olup olam ayacağım ı soru­
yordu. A rtık pek ağır olm adığım biliyordu, am a tabut ağırdı, ve o
bunu da düşü n m ü ştü . A rtık altına küçük tekerlekler takıyorlar,
diye y azm ıştı. O nun için bunu yapıp yapm ayacağım ı telefonla bil­
direbilir m iydim .

Öfkeden köpürdüm , bana nasıl böyle baskı yapabilirdi, böylesi bir


oyun daha oynayabilirdi, artık o nunla kavga edem eyeceğim için
aŞİadım. F akat kabul etm eye karar verdim ve cenaze törenini orga­
nize edecek olan arkadaşına telefon ederek, H an n a’ya, tabutunu
taşıyacağım ı, onu sevdiğim i ve ço k cesur bulduğum u söylem esini
rica ettim.

Senin için anlam taşıyan biri öldüğünde b ir şeyler yapm ak iyi olu­

55
yor. B ir taşıyıcı ü z e rin e y erleştirilen tabutu taşıdık. Y üzlerce kişi
gelm işti. A rabayı k u llan an k adına kadar her şey H anna tarafından
m ükem m el şekilde o rg an ize edilm işti. Serem oniyi yöneten kadını
da kendisi seçm işti. S o n ra tabutu arabadan m ezara aldık, bu basit
bir jestti, ve bedensel o larak zorlanm ak, eğilm ek, ağır tabutu meza­
ra indirm ek iyi geldi. T ab u t aşağı bırakıldığında herkes sessizdi.
Pek çok kişi ağ lıy o rd u .

H er şey bittiğinde y ak ın lard a bir yerde olm ası gereken M artha'yı


aram ak için etrafım a bakıyorum ve D orian’ı fark ediyorum . Elbet­
te o da burada. F akat so n ra H an n a’nın hareketi, ailesi olarak kabul
ettiği kadınlar ve ailesiyle kahve içerken D orian’ı yine gözden
kaybediyorum . Ben M a rth a’yı bulduğum da D orian çoktan ortadan
kayb o lm u ş.

K endisi de D o rian ’ı gö rm ü ş olan M artha’ya, on a hem en telefon


edeceğim , diyorum , o n a bir selam bile verem em ek kom ik geliyor
bana. Sanki ondan k açm ak istiyorm uşum gibi.
Aşırı sıcağ a rağ m en , birin in ardında bıraktığı boşluğun soğuk­
luğu y la üşürm üş gibi görü n en d iğer kadınlarla biraz daha beraber
olabilm ek için A m stel kıyısında bir sokak kahvesine oturduğu­
m uzda D o rian ’ı d iğer tarafta kadın arkadaşlarıyla otururken görü­
yorum . O na doğru yürüyorum , am a bu arada o da ayağa kalkıyor
ve ikim iz de biraz çek in g en , yarı yolda buluşuyoruz. D o rian ’ı gör­
düğüm de ondan nefret etm ek elim den gelm iyor.
Aynı erkeği seven iki kadın arasında tu h af b ir ilişki oluşur,
çok çiftanlam lı b ir ilişki. E skiden birbirim ize pek bakm azdık, ama
şim di, k a rşıla ştık la rın d a anlam dolu olan b ak ışla rım ız nerede?
Bu yüz onun yıllardan beri tanıdığı yüz, bu beden onun sık sık ya­
tağını paylaştığı b ed en . D orian benden biraz daha genç, d ah a ince.
O na bak tığ ım d a y aşım ın bilincine varıyorum . M a rth a’yla yalnız
olduğum sürece buna dikkat etm eyi unutm uştum .

56
D oriarûn ince yüzü yorgun görünüyor, kaygılı. Belki de cenaze­
den dolayı. A m a belki de benim yüzüm den. Y an y ana duruyoruz,
tik jesti yapan D orian m ıydı, ben m iydim artık hatırlam ıyorum ,
bununla b irlikte b ir anda birbirim izi sıkıca tuttuğum uzu fark edi­
yorum, o n u n soğuk eli benim kinin içinde. B ir şeyler konuşuyoruz,
a m a S özcükler neredeyse anlam sız. B ir kere buluşm alıyız gerçek­

ten. Seni m utlak a ararım . S onra ikim iz de m utlu, kaçıyoruz, ben


Martha’ya, o kendi arkadaşlarına. H epsi bizi gözlüyor, çünkü el­
bette hepsi uzun süredir durum u biliyor ve herkesin bir kanaati var.
Biz bu köyün, fem inist hareketin tavuk küm esinin yenilikleriyiz.

57
IX

E vim izi tek rar arab ay a yığıp yola devam ediyoruz, V o lterra’ya gi­
diyoruz. Yeni b ir kam ping, kayalık bölgede yüksek bir yerde. Üze­
rinde fazla tartışm ak zo ru n d a kalm adan tek rar eşyalarım ızı çıka­
rıyoruz, çad ır için uygun bir y er arıyoruz, giriş rüzgârsız tarafta,
V o lterra’nın uzandığı vadiyi görecek bir noktada. Ç ekici ve takoz­
ları birb irim ize uzatıyoruz. G üneş şem siyesini D av id ’in istediğ1
yere açıyoruz. M u tfak eşyaları zeytin ağacının altına. K itaplar bit
sıra halin d e çadıra. Y arım saat içinde tekrar yerleşik durumdayız.
S on ra b ir koşu, ek m ek , m ozarella, dom ates, şeftali ve b ir şişe so­
ğutulm uş Spum anti alm ak için kam pingin m arketine.
U ykum var. O y u n d a D av id ’e yenildiğim de, nihayet yatm aya g1'
debileceğim için m üteşekkirim . B ir çekicin takozları sert toprag3

58
çakan bildik sesi. Sonradan gelenler. İnsanlar dişlerini fırçalam ak,
vada ço cuklarını bir kere daha işetm ek için karanlıkta tuvalete g i­
derken ferm u arlar açılıp kapanıyor. H oşnut bir şekilde D aniel’in
sırtına d oğru y uvarlanıyorum . Burası geceleri birb irin e sıkı sıkı
yapışarak u y u y ab ilecek kad ar serin. K om şu çadırda genç bir
adanı gitar çalıy o r ve ince bir sesle B ob D ylan’ın şarkılarını söy­
lüyor. N e k ad ar m odası geçm iş. T anrım , neredeyse yirm i yıl geç­
miş. Belki ben de artık çadırda kalm ak için fazla yaşlıyım . G ece­
leri D an iel’in çocuklarını doğurduğum u hayal ediyorum .
Uykumda y ak laşan aylık kan am aların kasılm alarını hissettiğim de
hep rüyam da doğum sancısı çektiğim i görüyorum . R üyalarım ken­
dimi k ısırlaştırm ış olduğum gerçeğini görm em ezliğe geliyor.
Martha, y ıllar önce kendisini de kısırlaştırdığı aynı hastaneye be­
nimle birlikte geliyor. N arkozdan kendim e gelirken elim i tutuyor.
Kendileri d e kısırlaştırılm ış olan odadaki d iğ er kadınların n ere­
deyse gözleri yuvalarından fırlayacak. E ğer bir başka kadınla ele-
leyse bu k ad ın kendisini niçin k ısırlaştırıy o r ki, diye düşündükle­
rini duyar g ibi oluyorum . N eyse ki, öğleden sonra ziyaret saatinde
Daniel elin d e çiçek lerle o rtay a çık tığ ın d a her şey yine bilinen şe­
maya uygun hale geliyor.

K ısırla ş tırd ığ ım d a D aniel k ay g ılandı. K am ım ı açacakları dü­


şüncesi h o şu n a g itm iyordu, her şeyin iyi gitm esi onu rahatlattı.
Eğer biraz d a h a beklersen, dem işti, ben kendim i kısırlaştırırım , o
zaman senin bunu yapm ana gerek kalm az. A m a kendi bedenim in
sorum luluğum u kendim taşıyorum , ve bu olasılığın tüm üyle orta­
dan kalkm asını istiyorum . D an iel’den b ir çocuk sahibi olm anın
nasıl bir şey olacağını hayal etm ek güzeldi. Y eter ki gerçeğe dön­
mesin. Y irm i iki yaşında bir oğlanın annesi olarak ben sınavım ı
' ’erdim, sıram ı savdım . H iç de hiç pişm an değilim , b ir kez daha
u konuda karar verm em gerekseydi, yine aynı şekilde davranır-
'm. Am a hayır, bir tane daha istem iyorum . Ö zgürlüğüm ün tadını
Çıkarıyorum. V e bu zorlu yılda, D orianT a D an iel’in, benim le
nrdıa’nın, D anileT e benim aram daki onca karm aşıklık ve kim ­
i y i m utsuz etm em ek için gösterdiğim iz bütün o çabaların yanı

50
sıra en azından bir de ev eşyası ve çocukları paylaşm ak zorunda
kalm am ak ne m utluluktu.

Benim oğlum ve D a n ie l’in iki oğlu durum a önce belli bir mesafe­
den b aktılar, ara sıra bizi çok az uyku ve aşırı duygudan yıpran­
m ış ve solgun bir y ü zle yem eğe oturm uş gördüklerinde kibarca
neler olduğunu sordular. Kim in hangi yatakta yattığını ilgiyle izle­
diler, am a bir y o ru m d a bulunm aktan kaçındılar. Ve D avid, ben
D aniel’deyken D orian telefon ettiğinde durum u sessizce idare et­
m ekte tam bir ustaiık gösteriyordu. A m a çocukların neler düşün­
düklerini hallerinden anlayabiliyordunuz, ihtiyarların yarattığı
bunca sık ın tıy a b u laşm a k istem iyorlardı.

K arnım da ağrı v ar ve k anam am başlıyor. B ugün için yaptığım ız


program dan vazgeçiyoruz. D aniel D a v id 'le dolaşm aya gidiyor,
ben içim d ek ilerin rah atça boşalm ası için çad ırd a kalıyorum . Uzak­
laşan arabanın sesini d u y duktan sonra ortalık sessiz ve sıcak.
K endim e bir esp resso yapıyorum , bir sigarillo any o ru m ve ki­
tabım ı alıy o ru m , F reu d an d his F ollow ers. F reud d a işlerini gayet
iyi dü zen e koym uş. K endisini sadece karısına değil, kız kardeşi­
ne, d ah a so n ra d a k ızın a baktırm ış, tabii d iğ er hizm etçiler, aşçılar
da cabası. H atta diş m acununu bile her sabah diş fırçasının üzeri­
ne hazır sık ılm ış bulu y o rm u ş. Bu durum da eseri olan çocuk psi­
kolojisini sadece y etişk in h astalarının anlattıklarından geliştirm e­
si şaşılacak bir durum değil. K endi çocuklarıyla d a a n c a k
yürüm eyi ö ğ ren m elerin d en sonra ilgilenirm iş. Bu koşullarda bir
Toplu E s e r le r e ulaşm ak zor o lm asa gerek.

N için b ir d ah a ev lenm edin, diye soruyorum D an iel’e, çünkii pek


çok kadının bir d ah a evlenm ek istem em esini anlıyorum , am a belki
de D aniel için ark asın d a gündelik hayatın sıradan gerekliliklerini
h alledecek b ir kadının bulunm ası daha iyiydi. Bunu yapan kadın­
lar hâlâ var, değil mi? F akat D aniel yakınında bağım lı yaratıklar

60
„örmek istem iy or, bir hedefi olan kadınlardan hoşlanıyor. En ka­
tıksız lüksüm zorlu b ir işgününden sonra D an iel’e gittiğim de ye­
n iği hazır bulm ak. G ünüm üzde L A T -ilişkiler (living apart to­
gether) denen en kolay yolu seçm edik biz. Kendi evini kendi çekip
çeviren o k a d a r fazla erkek yok, en azından böyle bir şeyi uzun
süre yapm ıyorlar. H em D aniel evcim en bir adam . D aha evli oldu­
ğu zamanki fotoğraflarını gördüm , etrafı çocuklarla çevrili, kendi
çocukları, k o m şu ların ın ve ark ad aşlarının çocukları. Eve dağlar
eibi yiyecek taşıy o rd u m , diyor D aniel, karınları yine acıktığı için
sabahın y ed isin d e yatağım ın b aşında biterlerdi ve sonra bu bütün
gün böyle d evam ederdi. K oca tencereler dolusu m akarna, yağlı
ekmekler ve ek m ekler. Ev işlerini yapm ayı hiç de sıkıcı bulm uyo­
rum. Ama hayır, tekrar evlenm ek için bir denem eye bir daha hiç
eğilim gösterm ed im . Boşandıktan sonra çatlay ın cay a kadar flört
ettim ve bun d an çok da zevk aldım . Hem ite ile de evlenem ezdim ,
o zaten ev liy d i, kocasını bırakm asını da beklem iyordum . Bu pek
de iyi bir fik ir o lm azdı, diye düşünüyorum .
Hayır, b ir şeylerden yoksun kaldığım d u y gusunda değilim .
Yalnızlık, e v e t zam an zam an yaşadım , bazen kışın ortasın d a yeni
kurulan m ah allelerd en birinde henüz taşın ılm am ış bir blo k ta boş
bir dairenin içinde betonda uğuldayan rüzgâr - b u pek tavsiye edi­
lecek bir şey değil, eğ er tek başına yaşam ayı öğrenm ek istiy o r­
san. Ama bu m azoşizm den vazgeçtim ben. A rtık asla zevk için acı
Çekmiyorum.

On sekiz yıl y aln ız y aşadım , diye hesaplıyorum , eğer biriyle bir­


likte oturduğum bir buçuk yıllık süreyi saym azsak. Evli sevgililer,
yabancı sev g ililer, bunlardan bir şey olacağı yoktu. O ğlum la bir­
likte yalnız y aşam ak için bir karar aldığım ı hatırlam ıyorum , am a
u 8'derek h o şu m a g itm eye başladı ve y aln ız yaşam ayı b ir kader-
en çok bir seçim olarak algıladım .

E§er İstem iş olsay d ın bir kez daha evlenirdin, diyor D aniel. Am a


' enı tanıdığım k adarıyla istem iyorsun. O na hayretle bakıyorum .

61
M üm kün değildi, diyorum , M aurits zaten evliydi, M aurits benim
büyük aşklarım d an biriydi ve R ichard’ın işi L o n d ra’daydı. İste­
seydin M aurits senin olabilirdi, eğer hayatında karısının yerini
alm ak istem iş o lsay d ın M aurits senin için m uhakkak boşanırdı.
Bence sen bunu istem edin.
Bu dönem i biraz sık ın tıy la düşünüyorum . Bu dönem anılarım ­
da, söyleyecek sözüm ün olm adığı, hiçbir konuda karar alam adı­
ğım bir trajedi o larak yerleşm iş. R akibem olm ası ve M aurits’i
benden vazgeçirm ek için m ücadele etm esi gerçeğine rağm en hoş-
lanm aktan kendim i alam adığım M a rja’yı düşünüyorum . Marja
para kazanıp M au rits'iıı eğitim ini desteklem ek için kendi eğitim in­
den vazgeçm iş, sonraları da ona avukatlık bürosunda destek ver­
miş. M aurits, artık n ey le uğraştığım ı b ile anlam ıyor, diye bana
yakınırdı, peşim sıra sen d eley ip duruyor, ona eğitim ini tam am la­
yabilm esi için d ah a az çalışm asını önerdim . M a rja ’nın aptallaşma
sürecinde kendisinin de suçlu olduğunu gösterm ek için, ne kadar
da büyük bir day an ışm a, diyorum , kırkından sonra. Beni niçin çe­
kici ve ilginç bulduğunu çok iyi biliyorum , ben öyle sürekli bir
başkası için kaygı d u y m ak tan , bir başkasını desteklem ekten, ba­
baları çalıştığ ı için ço cu k ları sessiz tutm aktan yıpranm ış değilim.
Belki de kendim e bir o d a tutm alıyım , dem işti M aurits, yarı dürüst,
yan içten p azarlıklı, bu M arja için de daha iyi. F akat bunu hiçbir
zam an yapm adı. S onradan, en küçükleri de ortaokula başladığın­
da, dedi. M arja y eniden eğ itim ine başladığında, dedi. A m a en
küçük oğlan on üçüne geldi, on dördüne geldi ve M aurits olduğu
yerde kaldı. M arja, onun benim le olan ilişkisine hiçbir zam an alı­
şam adı. İşte oldu ğ u n zam an lar çocuklara seve seve bakarım , ama
ille de sevgiline g itm ek istediğin zam anlar değil. V e buna ben de
alışam adım , h afta so n ların ın ve tatillerin hep ailesi için ayrılmış
olm ası. H içbir zam an o n a telefon edem em em , hiçbir şeye güvene-
m em em , çalınm ış bir hafta sonu için bahane edilen bir konferan­
sın tam o sırada büyük oğlan kabakulak olduğu için iptal edilmesi-
Bir keresinde yine g ü n lerce ortadan kaybolduğunda tek başıma
yolculuğa çıktım , T ersch ellin g ’e gidip bir hafta boyunca k ed eri
kum m u llard a d o laştım , akşam ları şarabı fazla kaçırıp iki k iş ili
yatağ ım a h ıçk ırarak tek başım a sığındım . G eri döndüğüm de oğlu"

62
ma M au rits'in arayıp aram adığını sordum . A m a ondan da hiç ses
seda çık m am ıştı. Şim di b o şanm ış ve yeniden evlenm işti.

Görüyor m u su n , diy o r D aniel, eğer istem iş olsaydın onunla sen


evlenebilirdin, am a istem edin. Bu benim hikâyem in bir başka
açısı. M aurits ayrılm anın kendisine neye mal olacağını çok iyi bi­
liyordu, d iy o r D an iel, avukatlık bürosunda karısının yardım ı o l­
madan, bir odanın içinde nasıl bir yaşam süreceğini biliyordu.
Onun için ran d evu ların ı ayarlayıp, telefon konuşm alarını halledip,
çocukları se ssiz tu tar m iydin? H ayır, diyorum , benim kendi işim
vardı. H ayır, M arj ahım yerini alm ak istem ezdim . M arja benden
daha aptal değ ild i, sadece kendisi için daha az şey yaptığından za­
manla co şk u su n u yitirdi.
Erkek o la ra k iş h ayatının yanı sıra kendi işini de kendi görm e­
nin ne k ad ar g ayrete mal olduğunu biliyorum , diyor Daniel. Eğer
klasik bir ev liliğ im , evde bir evkadını olsaydı nelere ulaşm ış o la­
bileceğimi d ü şü n e b iliy o r m usun? Sen kendi yazarlık uğraşından
Maurits için vazgeçm ek ister m iydin?
Hayır, d iyorum , istem ezdim elbet. Onun için ne kadar deli
olsam da fark etm ezdi. Ya M artha?
M artha ile birlikte oturabilirdim , am a bunu ikim iz de istem edik.
0 , Paul’le o lan evliliğinden sonra nihayet yalnız kalm ak istiyordu.
Ve ben de k en d i bencil y aşam ım a fazla alışm ıştım , eve istediğim
kadar geç d ö n m e, canım istem ediği sürece bulaşıkları yığm a lük­
süne. Hayır, evlilik istem iyordum , M arth a’yla da.

Böylece D an iel ve ben kendi L A T -ilişkim izi yaşıyoruz. 0 kendi


^vinde, ben kendi evim de. Bunun bize neye mal olduğunu gayet
'y< biliyoruz. Para olarak ifade edildiğinde m i? İki tane bulunduru-
an tüm eşy alar, o nda kaldığım geceler benim dolabım da ağırla­
şan yem ekler. T ram vaya, taksiye, benzine verilen paralar. Bunun
lasıl bir zam an ve enerjiye mal olduğunu biliyoruz. Y anına ne ala-
î^e'nı. üstüne ne giyeceğini hep önceden düşünm ek zorundasın,
32,111 olan k itap lar hep başka bir yerde, ortalıkta elinde hep nay­

63
lon torbalarla dolaşm alar. Bir yıl sonra Daniel benim için teiniz
çoraplarım ı ve k ülotlarım ı koyabileceğim , kendisinin de ortalıkta
bıraktığım bana ait eşyaları to playabileceği bir çekm ece boşalttı.
Birkaç ay sonra birbirim ize evlerim izin anahtarını verdik, birbirine
altın yüzük tak m ak la kıyaslan abilecek m odem bir jest. O tıraş bı­
çağını bende b ırak tı, ben de kullandıkları eskidikçe yenisini
aldım . En sevdiğim sabunu onda, banyodaki lavabonun kenarında
onunkinin yan ın d a bıraktım . D orian buna bozulm uyor mu, diye
soruyorum . D orian haftalard ır buraya gelm ek istem iyor artık,
diyor, burada senin kokun olduğunu söylüyor, şu sırada ben ona
gidiyorum .
Benim için çekm eceyi b o şalttığında, yıllardan beri daha fazla
evli olm am ıştım , diy o ru m D a n ie l’e.
Sen d e iyice düşü n d ü n m ü?
İki ayrı ev kolay değil, zorlayıcı. Ben D aııiel’de kaldığımda
kedilerim bundan hoşlanm ıyor. D an iel’in kedileri de kendilerine
evdeki bu yeni insanın bakm asını o n u r kırıcı buluyorlar, mama
kutularını açıyor, am a yeterin ce okşam ıyor.

B ekârlığa yem inli in san lar olarak kuşku yaratacak kadar evciliz.
Y a ben ö ylesine takılıp kalıyorum sende, ya da sen bende. Birbiri­
m ize telefon etm ek, birlikte yem eğe çıkm ak, yeterince çalıştık
artık birbirim ize gidebiliriz dem ek için bahanelere ihtiyacımız
yok.
E vim e birkaç gün uğram adığım zam anlar, evim e yeniden alış­
m am gerek iy o r, ev soğuk ve sevgisizleşm iş oluyor, yem ekler ağır­
laşm ış, çiçek ler b o zu lm ay a b aşlam ış. K ed iler gazeteleri didikle­
m iş ve k an ep elere işem iş. E vden hem en kaçm ak yerine ortalığ1
toplayabilm ek için kendim i zorlam am gerekiyor, evde tekrar otur­
m aya başlay ın cay a k ad ar m üziği açıyorum .
V e her seferinde yeniden vedalaşm a, kendim i çözm ek. Bazen
kendiliğinden o lu y o r ve kendi kendim e ıslık çalarak işe gidiyorum
y a da yalnız geçireceğim bir gece için seviniyorum . A m a bazen de
eski terk edilm e anıları yeniden canlanıyor, seni görm ediğim , tek­
rar ne zam an geleceğini bilm ediğim zam anlar sen gerçekten Vil(

64
^jsın em in olam ıyorum , ve sana telefon edip bulam adığım da
içimde eski, bildik ve çocukluk acısı yükseliyor. A rkadaşım , nere­
desin?
Ama san a gelirken m erdivenleri tırm andığım da, başlangıçtaki
o ib i, daha seni görm eden sesini, kokunu duyduğum da aynı şekilde
ç o c u k gibi sev in iy o ru m , aynı coşkuyu duyuyorum .
Aynı eskiden y aptığım gibi kendim i olm ayacak bir herifin ku­
cağına mı attığım ı anlam ak için kuruntuyla bekleyen kadınlara,
son kız arkadaşı onu harikulade hazırlam ış, diye haberi veriyo­
rum.
Bu yaşta b iriyle beraber olm anın çok rahat olduğunu anlatıyo­
rum, artık eğ itilm ey e ihtiyacı yok, bütün önem li noktalan tanıyor
ve ortayaş krizin i de atlatm ış. İştah açıcı han ım lar üstüne dü ştü ­
ğünde fırsat kaçırdığı pek olm am ış ve kırklarında, ellilerindeki
pek çok erk ek te olduğu gibi, şim di yirm i yaş küçük bir kadınla
kaybolarak y a da karısının bütün arkadaşlarına el'a ta ra k bir şeyle­
ri telafi etm ek zorunda olduğu duygusunu yaşam ıyor. Rahat, ger­
çekten çok rahat.

Kendisinden çok daha genç bir sevgilisi olan bir kadın arkadaşım ,
buna karşın, diyor, benim ki o kadar pahalıya gelm iyor, son ailesi­
nin bakım ını üstlenm ek zorunda değil. Bu doğru, diye kabul edi­
yorum, çünkü bütün sorum luluklarını yerine getirdikten sonra Da-
nıel’e bir şey k alm ıyor, henüz o k u la giden oğullarının m asrafları,
geçim p aralan . T üm geçim i üstlenen en d er babalardan biri Daniel,
sonra ay n ca ipotek ve binlerce guldene varan inşaat gideri faizleri.
Resmi y azışm alan n uzun, pencereli zarflarını açarken her seferin-
de nas>l alnının terlediğini ve bunun için ne k ad ar sıkı çalışm ak
çorunda olduğunu görüyorum . O zam an büyük oğlunun direksiyon
irslerinin parasını ve onca zorlu çalışm adan sonra dinlenebilsin
'ye y a p tığ ın ız hafta sonu Paris gezisinin giderlerini ve arabanın
'amir m asraflarım ben ödüyorum . O layları bir kere de diğer açıdan
ya§amak ilg in ç, çünkü çocuk geçim ödeneği olarak verilen m ini-
rnütr>paranın kâğıt üzerinde sürekli artm akla birlikte, asla yüzünü
ire m e y e c e ğ in i um utsuzlukla saptayan kadınlardan biri de ben

V*0 rtdt itL M utluluğa A İLjm ı


65
değil m iydim ? Şim di d iğ er tarafta bulunuyorum , çocuklarının ge-
çim ini üstlenen ve ödediği para hiç de sem bolik olm ayan bir adam­
la yaşıy o ru m . Nasıl o lu y o r da erkeklerin çoğ u n a olduğu gibi sana
da sin ir bozucu gelm iy o r bu durum , diye D aniel’e soruyorum . Da-
niel, kendisi gibi fazla parası olm ayan ve annesinden boşandıktan
sonra da z o r d u rum da b u lunan babasının, gerçekten ihtiyaçları ol­
duğunda nasıl her zam an para verdiğini anlatıyor. K endim izi gü­
vende hissetm em izi istiyordu, diyor, ve aynı şeyi ben de çocukla­
rım için istiyorum . B öylece ben de, ödem esi gereken bütün parayı
sağlay ab ilm ek için ekstrad an b ir de yarım günlük işte çalışan Da-
n iel’e yardım etm ek için k endim e ek bir iş buluyorum . Bu sana
fazla gelm eyecek m i, d iy e soruyor D aniel, altından kalkabilecek
m isin? D aniel, diyorum , bu senin için yine de gülünesi bir bedel.

66
X

Elbette sorunsuz yürüm edi. T eorik olarak durum dengedeydi: Da-


nieî’in de sağlam bir ilişkisi vardı, benim de. İkim iz de yalnız olu­
y o r d u k , yeterin ce alanım ız vardı, niçin yürüm eyecekti? Sana
ters geldiği an d a h er zam an bitirebilirsin, diyordu, D aniel. E ğer yü­
rümezse. O zam an rengim soluyor ve geri çekiliyordum . Sonra ara­
mızın düzelm esi bir saat sürüyordu.

Kendimize ay ırd ığ ım ız saatlerde dünyayı d ışa rıd a bırakm aya ça-


'Ş’yordum. G ece saatleri; bazen seni bir h afta boyunca gün ışı-
g nda görm ed iğim oluyordu. A ra sıra sıyrılm ayı başarıyorduk,
nnaıı’dan. M a rth a ’dan. K arışm ak isteyen ya da çok şey söyler-

67
cesine sessiz kalan herkesten sıyrılm ak. Seni soym ak çok hoşuma
gittiği için üzerinde h içbir zam an uzun süre kalm ayan tavus ınavjsj
b ir kim ono aldım sana. Çok fazla para harcadığım ı söyledin, ama
gerekçem hazırdı: N işan hediyesi düşünm em iz gerekmeyecekti.
Bir hafta sonu için V en ed ik ’e kaçtık, orada senin lavabonun önün,
de çıplak fotoğraflarını çektim . Antvverpen’de pazar günü Pelj.
k a n stra a t'd a y ü rü y ü p , Y idiş konuşan pastacıdan pastalar aldık.
O rada oturan insanların kapılarındaki isim leri okuduk. Ouder-
k erk 'd ek i Y ahudi m ezarlığ ın d a artık yaşam ayan in sa n la n n isimle­
rini o kuduğum uz gibi. A rabada duran siyah bir yağm urluğu kesip
Kipal yapm ana yardım ettim . Ve bir keresinde B ergen’de birkaç
gün rahatsız ed ilm ed en çalışm ak için kiraladığım odaya gecenin
bir vaktinde hab ersizce taksiyle geldin. A raban arızalanm ıştı ve
sen ertesi sabaha k ad ar beklem ek istem em iştin. Bu ilk aylardan
sonra, istediğim iz zam an bitirebileceğim izi ikim iz de bir daha söy­
lem edik.

O yıl b oyunca H ild e 'n in benim le çok uğraşm ası gerekti. Coşku
dolu dö n em ler yerini sık sık çöküntüye, korkulu önsezilere ve kıs­
kançlık krizlerin e b ırak m ay a başlayınca tek rar terapi için başvur­
dum . Şim di yine n eler yum urtlayacağım ı asla tahm in edem ezsin,
diyorum H ild e'y e. A m a Hilde çoktan biliyor tabii. Bir erkek.
T ek rar terk ed ilm e korkusu, yine yaralanm a korkusu, ortada bı­
rakılm a korkusu. Y eni baştan. Ü zerinde çalışm ak için tam ^
doğru nokta, diy o r H ilde enerjik bir tavırla.
Ben herhalde aptalını, diyorum , tekrar bütün bu durum lara yâ1
kam ı kap tırd ığ ım a, M arth a ile ilişkim i riske attığım a, her şey 11
her an bitebileceği b ir durum da bulunduğum a göre, yakında tekra*
bir başım a kalırım , nered ey se kırkına geldim , artık akıllanmam*1
zam anı değil m i?
K endine bütün eski duyguları canlandıracak heyecanda bir il'i"
ki aradın, d iy o r H ilde, bunları ayıklam aya da yetecektir mutlaka-
A ram ışım , diye, h o m urdanıyorum . Ö ylesine oldu işte.
Evet, evet, tabii, diyor H ilde ve, sanki o benim daha b ilm ^ 1
ğim bir şeyi g ö rü y o rm u şçasın a beni ö fkelendirebilen bir t a r z d a sr

68
n t ıv o r. D aniel h ak k ın d a bir şeyler anlatsana.
Onunla kavga ediyorum . Geç kalırsa ve ben de bir saat onu
b e k l e m i ş s e m . Y a da sohbetin ortasında uyuyup kalırsa. Karanlık

(jjr suratla o tu ru p durduğu ve ona yaklaşam adığım günler oluyor.


Ve en kötüsü kavga etm eye hakkım ız olm adığı duygusunda
olmam, çünkii her zam an gitm esi gerekiyor. O zam an geceleri uy­
kusuz uzanıyorum ve o benim yanım da yatıp horlarken kendi ken­
dime eziyet ed ip daha da öfkeleniyorum . S onra yarın sabah for­
munda o lm ası gerekir, diye düşünüyorum , çünkü D o rian 'a
eidecek. E skiden kızdığım zam an kendim i geri çekerdim , odam a
kapanır ve kapım ı tıklatarak dışarı çıkm ak isteyip istem ediğim i
sormalarına k ad ar içeride kalırdım . A m a D aniel’le bunun faydası
yok. Çünkü eğ er D o rian ’la sözleşm işse, nasılsa gidiyor. D orian
yanındayken o n a telefon edem iyorum . H em sorunlu olan ben
olmak istem iyorum . D orian zaten yeterince zorluk çıkarıyor. Hilde
tekrar gülüyor. Sen kızgın olduğun zam an D aniel ne yapıyor, diye
soruyor.
Olduğu yerde kalıyor, diyorum . Ya da gayet rahat yine geri ge­
liyor.
Bunu h esab a katm am ıştın, değil mi, diye soruyor H ilde.
Martha ile hem en hem en hiç kavga etm eyiz. B ir keresinde, o
ilk yıl içinde ona D an iel’den bahsettiğim de kendim i fazla bıraktı­
ğımı söyleyerek üstüm e geldi. Bundan sonra ben de on a fazla bir
Şey anlatm adım , o da sorm adı zaten.
Bu işin çab u k biteceğini um uyor m uydu M artha? Bu eskiden
Paul’le beraberken de benim sediği davranış biçim i m iydi, diğer
■lişkiyi ken d isin e fazla bir şey yansım adığı sürece olum suzla­
nmak? Paul' ü ara sıra görüyor, am a o kadar uzun süre evli kalm ış-
benim D a n ie l'le olan ilişkim deki şiddetle alakası yok.
°ksa M artha anlatm ıyor mu?

^ 0r>an farklı davranıyor. Bana yazıyor ve konuşm ak istiyor. Ran-


''ulaşıyoruz. K alabalık b ir c a fe ’de sinirli bir şekilde boş m asa
j*rıyoruz. B iraz onun işinden, biraz benim işim den söz ediyoruz,
ln hareketiyle ilgili deneyim lerim izi birbirim ize anlatıyoruz,

69
birbirim ize rastlad ığ ım ız zam anlan anım sıyoruz. T arafsız böige
O nun çay ve pasta ısm arlam asını, sonra pastanın krem asını çayma
karıştırm asını izliy o ru m . O, benim konyağım ı fazlaca hızlı jçjp
yenisini ısm arlay ışım ı gözlüyor.
D orian, bir su sk unluktan sonra. D an iel’le bir ilişkin olmasını
korkunç buluyorum , d iy o r ve doğruca yüzüm e bakıyor. A m a görü,
nüşe b ak ılırsa y ap ılacak bir şey yok. H ayır, diyorum . Bitirmeye
niyetim olduğunu sanm ıyorum . Ve m utlaka senin de yoktur. B aşı-
nı sallıyor.
B elki de b irbirim izin yoluna nasıl en az çıkabileceğim izi konu­
şabiliriz, diye ö n eriy o ru m . V e D orian’ın kendisi için düşündüğü
belli noktalar üzerinde duruyoruz. C um artesi akşam ı, pazar günü.
Ben, ara sıra bütün bir hafta sonu bir yerlere gitm ekten hoşlanaca­
ğımı söylüyorum , bunu onun da isteyip istem ediğini soruyorum .
D orian bana kötü kötü bakıyor. Onu bu k adar uzun değil, ama
daha sık görm ek benim için daha önem li, diyor, am a önceden ha­
berim olursa...
O nunla b ir haftalığ ın a kayağa gideceksin am a, diyorum . Ben
aslında iki haftalığına istiyordum , diyor ve bana yine donuk ve
buz gibi bakıyor.
B ir konyak d ah a ısm arlıyorum . D orian bir şey istem iyor. Ko­
nuşm ayı sü rd ü rü y o ru z, m antıklı, akıllı, yetişkin insanlar. Ama ne
kadar g erg in leştiğ im i an cak dışarı çık tığ ım ızd a fark ediyorum,
beceriksizce ö püşüp h er birim iz aksi yönde kaybolurken dizleri­
min nasıl türediğini fark ediyorum . D aniel nerede, D aniel’i n e re d e
bulurum .

D ördüm üz, D an iel'in , D o rian ’ın, M artha’nm ve benim hayatımı-


zın içiçe geçtiği bu yıl en büyük kriz D aniel’in kendisini kısırlaş­
tırdığı ve hastalandığı zam andı. D orian ve benim aram da kendi51'
ni kanıtlayabilm ek D aniel için tam bir ustalık gerektiriyord11.
V erilen sözlere katı b ir şek ild e uyarak bunu b aşarır gibiydi. Cunw
akşam ı bana aitti. A m a cu m artesi beşten itibaren D o ria n ’a aitti-0
zam an ben M arth a’ya gidiyordum . O rtam ne olursa olsun fark
m iyordu. C an ım ız tam ö p ü şü p koklaşm ak da istese, üzgün y a 1*3


kötü ö n seziler içinde de olsak saat beşte D orian’a gidiyordu.
Bazen bu g eçişi incelikle geçiştirm eyi, yine m utsuz ya da gözle­
rimde y aşlarla ondan ayrılm am ak için bir an göz attığım saatine
bakmasını beklem em eyi başarıyordum . V edalaşırken hiçbir
zaman güçlü o lm adım , am a şim di, artık sonsuza kadar kurtulduğu­
mu sandığını eski canavar aniden tekrar köşeden görünüveriyor.
Kıskançlık. V e D orian gerçekten silahını D an iel’e doğrultursa ne
olacak, esk id en sık sık yaşadığım gibi yine bana mı yol görüne­
cek? Bazen D orian onu pazar akşam ı sözleşilendcn erken bırakır­
sa ve ben de M a rth a’dan erken dönm üşsem Daniel telefon ediyor.
Daniel’e g iderken son tram vaya binecek kadar yum uşak değilim
kendime karşı, ne bulursam onunla gidiyorum . A m a onu nasıl bu­
lacağımdan h içb ir zam an em in o lam ıyorum , neşeli ve talepkâr ya
da düşünceli ve içine dönük, aynı şekilde benim nasıl olacağım ı
da o bilm iyor, keyfim yerinde ve d üğm eleriyle ferm uarlarına karşı
bir saldırı mı b aşlatacağ ım yo k sa bastırılm ış b ir güvensizlik için­
de, küskün ve tam am en kapalı mı olacağım . V e hep yakınm ak için
bir nedenim olm ad ığ ın ı d üşünüyorum , so n u ç ta durum u başından
beri bilm iyor m uyum .
Ama D aniel, diyorum , bana ait olan zam anın dolm asına kısa
bir süre kala arab ay la gittiğim iz su kıyısındaki kahvelerin birinde,
Daniel, bazen büyük bir sevgiyi küçük bir kafese hapsetm ek zorun­
da kaldığım d u y g u su n a k apılıyorum . H er yandan dışarı sızıyor,
sığması için bazı parçaları budam ak zorunda kalıyorum , bu acı ve­
riyor. D aniel ço k iyi anlıyor, o her şeyi anlıyor, kaybetm e korkula­
rını ve k ıskançlığı. Elim i tutuyor, bana b akıyor ve beni dinliyor.
Ama zam anı gelin ce beni tram vay durağına b ırakıyor ve D orian’a
gidiyor. E ğ er D aniel anlaşm alara bu kadar katı bir şekilde uymtı-
mı5 olsaydı, bu kadar uzun süre d ayanam azdık. Benim için D ori­
an dan vazgeçm edi, am a D orian için de beni bırakm adı. Fakat bu
direnci gösterebilm ek D aniel’e de büyük enerjiye mal oldu.

paniği kendisini kısırlaştırdı. D orian için, benim için değil, çünkü


en/aynı şeyi yap m ıştım zaten; ya da daha doğrusu, kendisinin de
s°ylediği gibi bunu kendisi için yaptı. Bu fikre hiç de karşı deği­

71
lim. D o rian ’ın ham ile kaldığını hiç mi hayal etm edim ?
D aniei, yine de harika bir baba olabilecekken bundan vazgeçi­
yor. B ence bu yeterin ce çeftrefil zaten.
C errah la g ö rü ştü k ten sonra ona D orian arkadaşlık etti ve alış­
verişlerini yaptı. E rtesi gün sıra bende. D aniei b iraz bacaklarını
açarak yürüyor, üzerin d e bir kaftan var ve onu selam larkan sık sık
y aptığım gibi fazla düşünm eden ön tarafına el atacağım dan korka­
rak bana sak ın arak y ak laşıy o r. O nun için aldığım şeyleri çıkarı­
yorum , bu k ad ar k ısıtlam a altında olduğum uz şu anda ortam ı ken­
dim iz için biraz g ü zelleştirm ek gerek. O na daha soğuk şeyleri
düşünm esi için k âğ ıttan bir penguen getirm iştim . D orian geldiğin­
de ortadan kaybolabilm esi için katlanır bir penguen aldım , çünkü
D o rian 'ı fazla ü zm em ek ve durum u daha da kritikleştirm em ek için
hâlâ dikkatle izlerim i ortadan kaldırıyorum . D üşündüğüm den de
kötüym üş, diyor D an iei, am a neyse ki iyi geçti.
F akat birkaç gün so n ra bende olduğu b ir cum artesi üşümeye
başlıyor, titreyerek örtü n ü n altına giriyor. B elki de hafif bir grip.
Benim zam anım d o lu p da D o ria n ’ınki başladığında, haftanın
d iğer y an sın ı M a rth a’d a geçirm ek üzere eşy alan m ı toplarken onu
her zam ankinden fazla bir üzüntüyle gönderiyorum . Çünkü Daniei
h astalandığında içim de kadın sosyalizasyonu olarak ne varsa yük­
seliyor, onu y atağa sokm ak, sıcak süt hazırlam ak, portakal suyu
sıkm ak ye sıcak sıcak o n a yum ulm ak istiyorum .

P azar akşam ı, h âlâ M arth a’dayım , telefon çalıyor. Senin için, diyor
M artha biraz soğuk, D orian. H içbir şey bilm ek istem ezm iş gibi
davransa da, aslında çok çetrefil duygu durum larına dolaştığım ızı
anlıyor ve bunu hoş k arşılam ıyor. M a rth a’nııı P a u l’le ilişkisi ise
çok daha sakin bir düzeyde seyrediyor. Ben D orian, diyor Dorian.
D inle, yarın D an iel'le randevun vardı değil mi, am a olmayacak.
C anavar derhal u y an ıy o r ve pençelerini ruhum a geçiriyor. Bak şu
işe, diyorum , işte tiy atro başlıyor. D orian ona bir ültim atom verdi
ve şim di benim le olan randevusuna boşverdiğini söylem eye kendi­
si cesaret edem iyor. A m a D an iel’i yanlış değerlendirm işim , Dori-
aıı'ı da. D an iel’de enfeksiyon ortaya çıktı, diyor D orian, yüksek

72
ateşj var ve b u rad a benim yatağ ım da yatıyor. K ısırlaştırm a sıra­
s ın d a hastan ed e aldığı bir enfeksiyon. Şim di penisilin alıyor, am a
oldukça kötü görünüyor, durum u hâlâ kritik. H içbir şekilde yer de­
ğ i ş t i r e m e z ve kendisi telefona gelem eyecek k ad ar da halsiz. Sana
bunları söylem em i benden rica etti. Y arın buraya gelebilirsin
b e lk i. B enim işe gitm em gerek, yani eğer D an iel’e bakabilirsen
benim için de iyi olur.
Peki, d iyorum ve sanki ikim izden birinin ilgilenm esi gereken
bir köpekten ya da okuldan alınm ası gereken bir çocuktan söz edi­
yormuşuz gibi nesnel tonda konuşuyoruz. N e zam an gelm em i isti­
yorsun? D o k u zu çeyrek geçe evden çıkıyorum , sen geldiğinde çık­
mış olursam kapıyı açık b ırakırım . V e beşi çeyrek geçe tekrar
eve dönüyorum . N erede oturduğum u biliyor m usun?

Başım u ğ u lduyor. D aniel hasta, durum kritik, ateşi var, ona gitm e­
liyim, o belki de ölürken ben burada M arth a'n ın yanında sakin
sakin kanepede oturup kalam am . Ey T anrım niçin onun evinde
devrilip k ald ı, niçin benim yatağım da değil, ya da hiç olm azsa
kendi ev in d e, tarafsız bölgede. V e, A llahım , yarın D orian’ın evine
gitmek zorundayım . M arth a’ya kısaca olanları anlatıyorum , am a
kafamın içindeki uğultudan bahsetm em eyi tercih ediyorum .
Senin için hoş değil bu, değil m i, diyor M artlıa, daha kahve
■ster misin? T ek rar telefon edip, hem en uğram ak istediğim i söyle-
mcyi düşü n ü y o ru m , am a kendim i toparlıyorum , bu M arth a’ya
karşı doğru o lm az, D o rian ’a karşı da. A ra sıra D o rian ’ın öldüğü­
nü ve bizi bu durum dan kurtardığını hayal etsem de, çok aklıba-
lında davrandığını hayretle itiraf etm em gerekir, soğuk ve hatasız.
Gözüm ü k u cağım da duran trafik işaretleri ve kurallarıyla dolu
kitaba dikiyorum . Ertesi gün bir de ehliyet sınavına gireceğim , be-
jt'Rci kez, M a rth a ’nın zorlam ası üzerine. E hliyet alm ak için ciddi
lr girişim de bulunm adığım sürece benim le bir d aha tatile çıkm a­
yacağım sö y lü y o r, P o rtek iz’deki gibi bir felaketi bir daha yaşa­
cak istem iyor.

73
D orian benim için k ap ıy a bir kâğıt iliştirm iş, çıktığını, kapımn
kilitli olm adığını, itip girebileceğim i yazıyor. E nsem deki saçlar di-
kilm iş, burun k an atlarım gergin, bir yerlerde onun yatağında yatı-
yor olm ası gereken sevgilim i arayarak bir kedi gibi onun alanında
süzülüyorum . B oğazım kuru, ellerim buz gibi. B ir koridor, biı
kapı, geldiğim i duyan ve kısık sesle m erhaba diyen D aniel aradaki
bir odada yatıyor. T anrım , D aniel. Bu halin ne? G özleri yarı kapa-
lı, ağzı yarı açık, tam am en b itik bir şekilde beyaz çarşafların ara­
sında yatıyor. K onuşm ası çaba gerektiriyor ve on a dokunamıyo­
rum bile, her şey can ın ı yakıyor. Ü zerine eğildiğim de, D an iel’den
sağlıksız b ir ısı d algası yükseliyor, ona özgü olan norm al hayvansı
sıcak lık değil bu. Ve kokusu d a değişik. E kşim si, hasta.
G özleri yeniden kapanm adan önce, boktan bir durum , diyor.
D aha sonra sad ece b ir şey içm ek, yastığını düzeltm ek istediğinde
ya da alnındaki ıslak havluyu tazelem em gerektiğinde konuşuyor.
Y anında oturuyorum , yatağın kenarında, bu yabancı alanda, ger­
ginliğim i atacak d u rum da değilim . B uradaki kokular değişik ve
D o rian ’ın kedileri d e benden hoşlanm ıyor -m e sa fe li kalıyorlar,
A m a y av aş y avaş, sa atler g eçtikçe artık sadece D a n ie l'in çarşafın
üzerindeki hasta b aşın a bakm ıyorum , çevreyi de gözden geçiriyo­
rum . Y atağın k arşısındaki büyük antika aynada kendim i otururken
görüyorum , y atak ta D a n ie l’in yanında. K orkm uş bir tavşancağız
gibi. B akışlarım ı te k ra r çeviriyorum . A ynada başka nelerin yansı­
m ış o labileceği d üşüncesini b asiırıyorum . E lm a ezm esi aramak
için onun m utfağına giriyorum , D aniel’e yediriyorum , bir kaşık-
bir kaşık daha. K itap ların a bakıyorum , çoğu benim kitaplığım ^3
da var. H atta D e E lfd e These ve De T w eede Z o n d e ’nin de orada af
duğunu görüyorum .

S onra D orian eve dönüyor, kapının açıldığını duyuyorum , yanı11


saattir saatim e bakıyordum . Benim de sevgilim olan sevgilisin'11
yattığı kendi y atağ ın ın kenarında oturduğum u görünce ne h issede­
cek? K öşeden b ak ıy o r, yavaşça m erhaba diyor ve m utfakta kay"
boluyor. Y anına gid iy o ru m . A lışveriş paketlerini açıyor. Belk1
bazı şeyleri kararlaştvrabiliriz. diyorum . Ö nüm üzdeki günler İÇ||V

74
yine çalışm ak zo ru n d a m ısın?
Hayır, d iy o r, önüm üzdeki günler evde çalışacağım , am a rahat­
lık la uğrayabilirsin. İkim izi birden D an iel’in hasta yatağına eğil­
miş otururken düşünm ek bana pek iyi bir fikir gibi gelm iyor. Do-
lia ı ı’ ın ince, solgun yüzüne bakıyorum . D an iel'le kim in ilgilenece­
ğini sadece teknik bir sorunm uş gibi konuşuyor, yalnızca cesur
görünm eye mi çalışıy o r?
Yarın h iç çıkm an gereken bir an olm ayacak m ı, o zam an ben
gelebilirim, diyorum . O kedilerin m am a kutularını açm akla m eş­
gul.
Yarın ö ğleden önce bir saatliğine kütüphaneye gitm em gereki­
yor. belki o zam an gelebilirsin, diyor. İyi, diyorum , o halde saat on
birde gelirim , on ikide de giderim , çünkü ehliyet sınavına girm em
gerekiyor. Senin için uygun m u? Evet, elbette, diyor. Bizim le
yemek ister m isin, fazla b ir şey yok, am a istersen kal. H ayır, te­
şekkür ed erim , diyorum , ve kendi evim e kaçıyorum , tram vayda
ağlıyorum, birin in görm esi hiç um urum da değil.
Ertesi sabah gittiğim de kapı kapalı. Zili çaldığım da D orian açı­
yor. D an iel’in durum u daha iyi, diyor, ateşi daha fazla yükselm e­
di. D aniel’in y anına gidiyorum , D orian bu k adar yakınım da ense­
min dibindeyken onu öpm ekte tereddüt ediyorum . D orian onun
yanına o tu ru y o r ve telefon açtığı hastanedekilerle kavga ettiğini.
Daniel'in en feksiyon kapm asından onların sorum lu olduğunu anla­
tıyor. G elm eyi reddeden doktordan bahsediyor. Biz, diyor, biz. Biz
doktorla konu ştu k , biz karar verdik. Biz. Evli çiftlerin bizi, kötü
oluyorum. D orian sürekli y akınım ızda kalıyor, bana çay ikram
cdiyor. D an iel’in yanına oturduğum da gölgesi üzerim de, yandaki
odada h erh an g i bir şeyi y erleştirirken ya d a yerini değiştirirken
yatağın yanındaki büyük aynadan bizi görebiliyor. B una rağm en
daniel’in elini tutuyorum . D aniel çaresizlik içinde yatıyor, basit
sorulara b asit yan ıtlar verm ekten başka bir şey yapam ayacak
kadar güçsüz. Çay istem em . E vet portakal. D urm adan D aniel’e
R anm ak isteyen ellerim le bir iş yapm ak için kabuğunu soym ak
dzere bir portakal alıyorum .
Bana ver, diy o r D orian. hem en sıkarım .
Gerek yo k , diyorum , ben yapıyorum işte. O f T anrım , ortak

75
sevg ilim izin hasta y atağ ın ın başında, altındaki bütün duygulan
gizlem eye çalışan hanım hanım cık seslerim izle bir portakal içjn
kavga etm eyeceğiz herhalde, diye düşünüyorum . Bu tü r gerilinıle-
re karşı çok duyarlı o lan D aniel, sa d e c e 'g ö z le rin i kapatıyor ve
orada olm am ay a çalışıy o r. Saat on ikiye k adar kalıyorum , Dori-
a n ’a an laşm am ızı h atırlatm ay a çalışıyorum , kütüphaneye gitmen
gerekm iyor m uydu? K ütüphane kapalı; diyor, sanki m esele buy­
m uş gibi. V e y ak ın ım ızd a kalıyor, yatağın yanındaki hap kutuları­
na bakıyor, birazdan doktoru yine arayalım mı, diye D an iel’e soru­
yor. Biz. N için b ir saat ortadan kaybolm uyorsun ki, diye
düşün ü n ü y o ru m ve düşü n cen in gücüyle onun gitm esini sağlamaya
çalışıyorum . A m a y ü k sek sesle söylem iyorum , çünkü beni evine
alm ış olm ası b ile zaten fazlasıyla hoşgörülü ve m üthiş değil mi?
N ihay et, b iraz dışarı çık ıp alışveriş yapm am gerek iy o r, deyince
rahatlıyorum . Saatim e baktım gitm e zam anım a daha yirm i dakika
var. Y iyecek güzel b ir şeyler alacağım , sen de bir pasta ister
m isin? H ayır, teşek k ü r ederim , diyorum , ve daha sonra, belki de
bunu kabul etm eliy d im , belki de bir barış önerişiydi, diye düşünü­
yorum , am a hayır, k açıp gitm ek ve on a haddini bildirm ek arasında
gidip gelen bütün bu çelişik duygulardan içim kupkuru olm uş, tek
bir lokm a bile boğazım dan geçm eyecek. G idiyor ve ben rahatla­
m ış o larak b iraz D aııiel’in y anına u zanabiliyorum , başım onunki­
ne çok y ak ın . A rtık te k ra r kendisi gibi kokm aya başlam ış, şükür­
ler olsun. K olay o lm u y o r böyle değil mi, diye kısık sesle soruyor.
Hayır, diyorum , kolay değil. Ve ağlam am aya, kendim i bu durum­
da ne kadar boktan hissettiğim duygusuyla D an iel’e yük olmamaya
çalışıy o ru m . D o rian ’ la bunu k o nuşacağım , diyorum , am a sen bu­
rada yattığın sürece b u ray a b ir daha gelm em in pek akıllıca olaca­
ğını sanm ıyorum . U m arım yakında evim e gidebilirim , diyor Dani­
el. Y eter ki pes etm e.
D orian d ö n ü y o r ve pastasını yiyor, onu aynanın karşısında
otururken görüyorum . A yağa kalkıyorum , hem en gidiyor musun,
diyor Dorian, istersen d ah a kalabilirsin, ben birazdan kütüphaneye
gideceğim .
E hliyet sınavına girm em gerekiyor, diyorum .
K oridorda, ne y ap acağ ım ızı k ararlaştırm ay a çalışıyoruz. Eğer

76
Ijçpjtn de ev d e bulunm am sana ters gelm iyorsa yarın yine gelebi­
lirsin, diy o r D orian.
Böyle iyi olduğu kanısında değilim , diyorum . Bence durum bu
haliyle yeterin ce zor, senin kütüphaneye gideceğini kararlaştırdı­
ğımızı san ıy o rd u m . Benim niyetim de buydu, diyor D orian, am a
sonra D aniel sen gelm eden önce onu yıkam am ı istedi ve yatağının
çarşaflarının d eğiştirilm esi g erekiyordu, sen g eldiğinde daha işim
bitmemişti ve k ütüphane de daha açılm am ıştı, bunun için ekstra
telefon ettim .
D udaklarım ı ısırıyorum , am a, bir saatliğine bir c a fe ’ye gide­
mez m iydin, bütün zam anı çevrem izde dolanarak geçirm en şart
mıydı, dem iyorum . Bunu söylem iyorum . Bu onun evi. Onu evin­
den gönderecek değilim ya.
T ekrar telefonlaşalım , diyor, belki ertesi gün işe gitm em gere­
kir o zam an sen gelebilirsin.
İyi, d iy o ru m , D an iel’in yanına şöyle bir uğruyorum ve bir daha
ne zam an g elebilirim bakalım , diyorum , bu şekilde olm am ası daha
iyi.
T am am , diyor, görüşm ek üzere.

O öğlen e h liy et sınavını neredeyse hatasız ve hiçbir sinirlilik belir­


lisi gösterm eden veriyorum . B üyük aşkım ın ölüm döşeğinde hem
de yanlış y a ta k ta yattığı felak etiyle k arşılaştırılırsa bu ciddiye
alınacak b ir şey değil.
D orian sorunu kendi tarzında çözdü. D an iel’i bütün eşyalarıyla
birlikte bir taksiye bindirerek evine götürdü.
Onu kendi evinde görebilecek olm am beni rahatlattı. O nda ka­
labilecek olm am , onun için yem ek pişirm em . M eydanı tekrar ne
zaman boş bırakm am gerektiğini anlam ak için, D orian ne zam an
Selecek, diye soruyorum . Büyük ihtim alle şim dilik pek gelm eye-
Cek, diyor D aniel. D orian kızgın. B üyük çaba gösterdiğini, am a
benim bunu tak d ir etm ediğim i ve senin de suçlam alarda bulundu­
Ûunu düşünüyor.

77
Birkaç gün sonra D aniel biraz daha kendisine geldiğinde, Martha
ile birlikte g ittiğ im iz A m sterdam direnişini anm a toplantısından
sonra ona telefon ettiğim zam an, D o rian ’ın ilişkiyi bitirdiğini söy­
lüyor.
A h, diyorum ve y ü reğim in nasıl atm aya başladığını fark ediyo­
rum . Sen nasılsın şim di? D ah a bilm iyorum , diyor, biraz karmaşık,
biraz kederli.
A m a bir saat sonra D an iel’e gittiğim de m asasının üzerinde
koca b ir dem et lale d u ru y o r ve D aniel, D orian’ın tekrar geldiğini
söylüyor. Y eniden b aşladık, diyor. T am bir saat sürdü. B ensiz ol­
m ayı b enim le o lm aktan d ah a acı verici buluyor.
Ş im d ilik ne olacağını beklem eliyiz.
H asta o lm am ay a çalışm alıy ım . V e e ğ er hasta olursam , ne olur­
sa olsun kendi y atağ ım d a olm alıyım .

78
XI

Bazen senden n efret ediyorum . Y aşam ım ın d erinliklerine işledi­


ğin ve hiçbir ru h halim i senden saklayam adığım için, çocuklukla-
n[w, arabayı senin kullanm an için sürekli bah an eler aram am a yol
açan trafikten duyduğum beceriksizce korkuyu. H ayır, diyorsun,
arabayı bir k ere d e senin kullanm an bana d aha iyi b ir fikir gibi ge-
tyor. Söz d in ley erek , am a bisikletini içeri alm ası istenen bir çocuk
8'bi aksi, ö b ü r k oltuğa geçiyorum . Ç ünkü haklısın. Sen çoğunlukla
aklısın. K endi düzeyim in altında bulunduğum için beni utandıran
üÇük kısk an çlık nöbetleri, öylesine zorlukla elde ettiğim bağım ­
lılığ ım a uy g u n görm ediğim büyük terk ed ilm işlik korkuları,
sanki beni k endi ayaklarım ın üzerinde durabildiğim için sevm iyor-
muŞSun gibi. Beni en kırılgan n o ktalarım dan yakalıyorsun, bir

79
saat geç k aldığında ve ben artık gelm eyeceğini düşündüğümdeki
çözülm üşlüğüm . T elefo n eden birine hayır diyem ediğin, daha ke­
dilere yiyecek bir şe y ler verm en gerektiği, bankadan para çekmen
ve daha bir iş ark ad aşın a bazı belgeleri bırakm an gerektiği içjn
geç k ald ığ ın d a bunun önem i o lm adığına alışm alıyım .

Senin için k aygılanm aktan vazgeçem ediğim için bazen senden nef­
ret ediyorum . U ğ ursuzluk tabloları çizm eye eğilim gösteren üret­
ken bir düşg ü cü n e sahibim . Senin öldüğünü görüyorum . Bazen
fazla çalışm aktan ve ödediğin faizlerin yüksekliğiyle yorgun ve
biraz kararm ış u y k u y a daldığ ın da o zam an nasıl görüneceğini ta­
hayyül ed eb iliy o ru m . Ben h içbir zam an böyle saplantılı olmamış­
tım , seni k aybetm ek istem iyorum . Bazen senden ne kadar hoşlan­
dığım ı ve yerim i başk asın ın alabileceğinden ne kadar korktuğumu
fark edince senden n efret ediyorum . Senin gönül listen, diye şaka
yapıyorum , hâlâ sen in için deli olan eski kız arkadaşların, sana
sahip olm ayı benim k ad ar isteyen kadınlar. V e bazen de senin kay­
gıların için ne k ad ar kayg ılan d ığım ı, senin d epresyonlarına benim
de girdiğim i g örünce sen d en nefret ediyorum . Bu benim yaşamım
değil, onun yaşam ı, d iy e d üşünüyorum o zam an. A m a bu arada
kaderim se n in k iy le birleşti. A şın hızlı bir tem poyla. B u, yaşa­
m ım da bir zem in y aratıy o r. A m a huzursuzluk dolu düşler, terk
edilm e k o rk u lan da var. Artık hiç hesaba katm adığım eski çocuk­
luk en d işeleri. D an iel, benim le biraz den iz kıyısında dolaşır
m ısın, güneş b atan a k ad ar daha bir saatim iz var.
Basil kaybetm e k o rk u lan , diyor D aniel. G ayet norm al. Utanma­
yı gerektirecek bir şey değil. G iden bensem o kadar kötü değil,
am a ben tek başım a g erid e kalıyorsam , o an can av ar yeniden sal­
dırıya geçiyor, hele y in e d ik katsiz davranm ışsam . O nlara baktığı1'
sürece sakin duran yırtıcı hayvanlar gibi, seni görüyorum , am a ben
senden daha g ü çlü y ü m , o zam an canavar sakin kalıyor, eğer gözü­
mün önünden ay ırm azsam . A m a er ya da geç tehlikeyi unutuyo­
rum , d ik katsiz d avrandığım bir an oluyor. V e baskına uğruyorum.
B ir hafta sonu V en ed ik ’e gittik. D önüşte düşüncelerinle ben­
den nasıl uzak laşıp aklının işine gittiğini gördüm , öyle ki gözlerin

80
,,eçjı vernıez oldu. A m a kafanda yazm aya başladın mı sen çok
dalıa betersin, diy o r Daniel, o halin taham m ül edilir gibi değil. İn­
sanı dinlem iyorsun, aslında bir başka yerde oluyorsun. Bu doğru.
K e n d im i u zak laştırm am , o rtak yaşam ın tatlı sıcak lığ ın d a tem bel­
lik etm ekten, o sıcacık suyun içinde yayılm aktan vazgeçm em ge­
re k e n zam an hep geliyor. Y azm ak bir şeylerden vazgeçm ek. Bunu
deâişdrmek olası değil. V eda etm ek, çok kısa bir an için bile olsa,
birkaç gün, b ir gün, bir saat için. Bu o kadar dram atik mi? İşe git­
memiz gerektiğinde bu kendiliğinden oluyor. E ğer senin önce çık­
man gerekiyorsa ben pencerede ardından bakıyorum . K edinin ya­
nında bekliyorum , ne zam an m erdivenlerden aşağı ineceğini,
kapının çarp ışın ı duyacağım ı, ne kadar zam an sonra seni köprü­
nün üzerinde göreceğim i biliyorum . K ışın, ağ açlar çıp lak laştığ ın ­
da seni daha uzun süre görüyorum , aceleyle m etroya yürüyen yağ­
murluktu bir adam . Bazen dönüp bakıyorsun, bazen bakm ıyorsun,
ama düşüncelerinde çoktan gitm iş o luyorsun. Bazen arabayla yola
çıkıyorsun. B azen bisikletle gidiyorsun. V edalaşm a alıştırm aları
yapıyorum, d ah a çok vedalaşm am gerekecek. T ekrar geri dönece­
ğine güvenm e alıştırm aları yapıyorum . Bu k ad ar mı çok terk ed il­
dim, bu k ad ar mı yalnız kaldım ? K aybetm e korkusu, diyor Hilde.
Kaybetme korkusu, diyor D aniel. N orm al. Ve göreceksin ki, tekrar
geri geleceğim .
Çoğunlukla büyük bir özenle v edalaşıyoruz. Beni geçiriyorsun
ya da artık birbirim izi görem eyinceye kadar el sallıyorsun. B unla-
nn hepsini anlıyorum , diyorsun, ancak bunları değerlendirm ek
'Çin senden o n yıl daha fazla zam anım oldu.

Geri döndüğüm üzde canavarı gözüm ün önünde tutabilm iştim . Bir­


kaç günü bu kadar güzel, bu kadar sorunsuz geçirdikten sonra ay-
r'lnıak her zam an zor. Benim yatağım da uyuduk. Sabah sen küçük
^avulunu alıp evine gittin. B irlikte yem ek yem ek için sözleştik.
^ vime tek rar yerleştim , m ektupları topladım , gazeteleri okudum ,
etlileri sevdim , bavulum u açtım , kitapları istifledim . Sen tekrar
yetneğe geldin. B irlikte dışarıda yedik. İkim izin de aklı biraz
aşka y erlerde. Senin aklın, bej ve m avi zarflar şeklinde kanılktrı-

OündcUV. M utluluğa Altoma 81


nı bulduğun kendi y aşantında, benim aklım benim kinde, artık yaz­
m ak zorunda olduğum kitapta, ertelem ek olm az artık. Yeniden ay­
rılışım ız h an d iy se acısızd ı.
A m a birdenbire ne oldu yine? Biraz dikkat etm edim . Senin
evinde uyanıyorum , fazla uyum uşuz. Sen kahvaltı hazırlıyorsun.
G eriniyoruz, kahve suyunu koyuyoruz. B ir sigarillo. Pencere açık.
Y az kokuyor, b ir sinek vızıldıyor, uzaktan bir tur teknesinin meta­
lik sesi geliyor. Şim di kendi kendim i sürgüne gönderm ek zorunda
olduğum kendi g ü n eşsiz evim deki daktiloyu düşünüyorum . Çan­
tam da k itaplar ve not defterleri. D an iel'le A m stel kıyısında dolaş­
mayı tercih ederdim . A m a düşünm e dönem i artık bitti, şim di dak­
tilonun başına geçm e zam anı. E rtelem ek yok an ık .
H adi, ö b ü r gün için bir şeyler kararlaştıralım , diyor D aniel.
Ö nce düzenli çalışm a y a başlam am lazım bir kere. M ızıklanı-
yorum . Bu akşam birkaç saat çalıştıktan sonra seninle sahile git­
m eyi. hiç konuşm adan suyu, gökyüzünde renklerin değişmesini
seyretm eyi hayal ediyorum . Dinle, diyorum , eğer yarın da hava bu­
günkü kadar güzel o lu rsa öğleden sonra geç bir saate deniz kıyısı­
na giderim herhalde. Belki sen de gelm ek istersin?
H ayır, d iy o r D aniel. yeterin ce güneş gördüm . B ir şey kararlaş-
tırm am ayı yeğlerim , biraz da kendi işlerim le ilgilenm ek istiyorum
artık. Y arın bir başka randevusu var, diye den etim siz bir düşünce
g eçiy o r aklım dan. B astırm aya çalışıyorum , am a can av a r kurtuldu
bile. Bunu istem iyorum , dün akşam neredeydin, nereye gidiyor­
sun, kim inle, diye soran biri olm ak istem iyorum . S ana geldiğimde,
bu çiçekleri kim gönderdi, diye sorm ak istem iyorum , ortalıkta gör­
düğüm zarfların üzerindeki gönderen adlarına bakm ak istemiyo­
rum. Bu ben değilim . Bu bir canavar, eskinin yaratıklarından biri-
İyi. d iy o r ak lıb aşın d ak i benim , yetişkin olan benim , önce çalışa­
lım hadi. S onra seni cu m a günü tekrar görürüm . E şyalarım ı top­
larken D aniel, seninle biraz yürüyeceğim , diyor. V edalaşm anın er­
telenm esi. V en ed ik 'te gece San M arco m eydanında ve dar
sokaklarda d o laşırken yaptığım ız gibi el ele yürüyoruz. Ka ta nı
yoran ne, diye so ru y o r D aniel. Yarın akşam nereye gideceğini. b'r
randevusu olup olm adığım sorm ak istem iyorum , bunu istem iy0"
rum, bunu istem iyorum . Sözcükleri arıyorum . D uyguları ben de

82
p a y la ş m a kistiyorum , soruları değil. A yrılm ak, diyorum . K endim i
çözm ek . Z o r geliyor.
Bu tarz yaşam ı k endim iz seçtiğim iz için vedalaşm ak daha zor.
Evli bir çift gibi birbirim izin içinde büzülebilir, hiçbir m esafe his­
s e t m e k zo ru n d a kalm ayabilirdik, tem bel hayvanlar gibi güneşte

yatıp kalabilir ya da beraberce kış uykusuna dalabilirdik. B irbiri­


mize g aran tiler verebilirdik. Bir tek sen varsın. Birinci çoğul şa­
hısta konuşabilirdik, birbirim iz için kararlar alabilirdik. B irbirim i­
ze karşı m ülkiyetçi davranabilirdik. Bunu istem iyorum , diyorum ,
ama bu canavarların her zam an uyduğu bir karar değil.
Solgunsun, diyor D aniel, gel bir kahve içm eye gidelim . D aha
önceleri nasıl yapıyordun, diye soruyor, M artha ile nasıl yapıyor­
sun? Ama kendim i M artha’dan böyle koparıp alır gibi ayrılm am a
gerek yok. o n d a yara alm ıyorum , sinirlerim bu kadar korunm asız
değil. M artha ile asla yarın ne yapacak, kim inle diye düşünm edim ,
akşam saat o n ikide ya da sabah sekizde telefon ettiğim de açm a­
yınca nerede olduğu üzerinde hiçbir zam an düşünm edim . C anava-
n anık d ö n m em ecesin e kaçırdığım ı düşünüyordum . N ihayet bü­
yüdüğümü d üşünüyordum . A m a belki de ne yaptığı benim için
fark etm iyordu. Ve şim di burada cafd ’de, D an iel’in karşısında ço ­
cukluk acıları içinde oturuyorum . Beni yalnız bırakıyorsun. Y aşa­
mındaki tek kişi ben değilim . Bütün bu eski duyguların saçm alığı­
na kendim de gülüyorum , bir yıldır beraberiz artık ve her ayrılıkla
tekrar b irbirim ize koştuk, evliliğim den beri hiç kim seyle yatağım ı
bu kadar sık p aylaşm adım . K im se hakkım da bu k adar çok şey b il­
miyor. R en g im in solduğunu, savunm aya geçtiğim i, şeytanlarla bo-
guştuğumu hiç kim se bıı kadar çabuk görm üyor. V e hiç kim se
senin hak k ın d a bu kad ar çok şey b ilm iyor, şakaklarından süzülen
korku terlerini görm üyor, bedenini bu kadar iyi tanım ıyor. Beni bı­
rakman için aklını kaçırm ış olm an gerekir, bunu biliyorum . A m a
8el bunu bir de canavara anlat.
Bir keresin d e senin b ir başka sevgilin daha olduğunu düşün­
ü ş tü m . h atırlıy o r m usun, diy o r D aniel.

kez sen yeni y ayım lanm ış bir yazım ı okuyordun. Y azıda bir

83
adam a teşek k ü r etm iştim . Ben, gelen postayı gözden geçirerek
karm aşık bir m ektubu okurken, yine onun yeni sevgilim olduğunu
söyleyecekler, diyorum . Yeni sevgilin mi, diyor Daniel incecik bir
sesle. E vet, diyorum , b ir erkeğin adını her verişim de bunu söyler­
ler. M ektubun üzerinden ona bakıyorum ve donm uş gibi bana bak­
tığını görüyorum . B ir sevgilin daha mı var, diye soruyor Daniel
düz bir ses tonuyla.
O na bakıyorum , ne söylediğinin bana ulaşm ası zam an alıyor.
H ayır, hayır, hayır, tabii ki yok, diye p atlıyorum şaşkınlıkla,
Bunu nasıl d ü şü n ü rsü n , hem de bunu sen nasıl düşünürsün'
O lm az böyle şey. D aniel gülüyor. G erçekten de olduğunu sanmış­
tım , diyor. Eh, o labilirdi de, öyle değil mi?
O lam azdı. S ana b öyle bir söz verm iş olduğum dan değil, sana
hiçbir şey vaat etm edim . B una zam anım olm azdı, böyle karma­
şıklıklara istek du y m azd ım , bunları yeterince iyi tanıyorum artık.
Y azabilm ek istiyorum ve bütün zam anım ı ilişkilerle uğraşarak ge­
çirm ek istem iyorum , am a bu kadar da değil. Bedenim istemediği
için de y apam azdım , bedenim seni istiyor, bir başkası için bunu
yapam az. Bu kadar basit.
O zam an, sanki ayaklarım ın altındaki toprak çekilm iş gibi ol­
m uştu, d iy o r D aniel. K ahvesini k arıştırıyor. G özlerim in ardındaki
nem yine kayboluyor. C anavar bir ev hayvanına dönüşüyor, sırna­
şık, am a yabancı değ il, bunun da hayatım ızda yeri var. Ertesi gün
kartı buluyorum ; Jak o b Tsrael de Haan: H ep ayrılık, hep yenider
m erhaba, ihtiyaç ve k ayıpla sürüklenen.

84
XII

Volterra’da kendim i evim de hissediyorum . K uru sıcağı, T osca-


na’nın kuru m anzarasını, sürülm üş tarlalarda ve bağlardaki san
toprağı seviyorum , saban izleri ve servi dizileri sürekli değişen
grafik d esen ler çiziy o rlar. Ç ektiğim iz hiçbir fotoğraf gerçeğe yak­
ışam ıy o r, a tm ış renklerdeki ısı, solgun pem be gelincik, uzaklara
Çökmüş açık tonlardaki sis, günün ortasında neredeyse beyaz gö-
"jnen g ö k y ü zü , her harek et ağ ırlaşm ış, her gürültü bastırılm ış
8*bi olduğunda sessizlik. A m a zihnim açık, sahildeki nem li sıcakta
Olduğundan d ah a açık. S ab ah lan , çadırım ızın bulunduğu tepeden
°|terra’ya bakıyorum , kum rengi ve akşam ları diğer yöne eski
etfüsk duvarının üzerinden derin vadiye, sedefe dönen nefes kesici
renk değ işim in e. G ünün son ışığında m artılar alçaktan uçuyor.

85
y arasalar o rtay a çık ıy o r, şim di ışık hızla koyu m aviye dönüyor
diğer yanda V o lıerra’nın üzerinde ince, soluk bir ay beliriyor ve
o rad a ışık ların y an d ığ ın ı görü y oruz.
D avid gü n d ü zleri y an ın a y ak laşılm az bir ed ay la güneş şemsi­
yesinin altında o tu ru y o r ve D aniel’le ikim izin gezintilerim iz sıra­
sında onun için bulu p çıkardığım ız bilim kurgu kitaplarını okuyor.
Z am an zam an, D an iel’le y aln ız dolaştıklarında b ir an güneşten
hoşlanm adığım un u tu y o r, am a onu sandalyesinden koparmayı,
öğlenleri daha d a ufalan küçücük gölgelikten dışarı çıkarm ayı ba­
bası da her zam an b aşaram ıyor.
G üneş b attığında D aniel canlanıyor ve bir yarasa ya da Kont
D rak u la’nın kendisi gibi kollarını açıp kapayarak çadırın etrafında
koşm aya b aşlıyor, badm inton ve akla gelen her oyunu oynamak
istiyor. K am p m asasının üzerindeki küçük lam banın ışığında yap­
tığım ız sürekli satran ç partisinde ona yarı uykulu arkadaşlık etme­
ye çalışıy o ru m , y em ek ten ağ ırlaşm ış, şaraptan çak ırk ey if, günün
sıcak lığ ıy la, yü zm e h av uzunun serin suyuna güneş yanığı bir
tenle göm ülm ekten doygun, bütün o görüntülerle doygun.
S eyahat rehberinden yarın gideceğim iz M assa M aritim a üzeri­
ne b ir şeyler o kuyorum , eskiden insanların m alaryadan öldüğü
tehlikeli b ir bölge olan M arem m a üzerine, “Tutti la chianıan ma-
rem m a am ara, herkes ona acım asız M arem m a der, orada sevgilimi
yitirdim ben ve titrerim oraya her gidişinde, b ir daha hiç dönmeye­
bileceğin k orkusuyla.”

M assa M aritim a’ya girdiğim izde bir şenlik yapılm akta olduğunu
görüyoruz. S okaklar ve cafS’ler in s a n dolu, uzun tahta m a sa lard a
y em ek ler hazırlanıyor. Birkaç adam bebek gibi kucaklarında taşi'
dıkları tahta y ay larla geliyorlar. Biraz daha yukarıda yayları önle*
rine koym uş, tahta taburelerde oturan adam lar görüyoruz: Nı-
şangâhlardan o k larının çelik ucunu saplam aları gereken tahtaların
üzerindeki siyah d airelere bakıyorlar. T am bir atıcılık şenliği11"1
o rtasın a d üşm üşüz, bölgedeki çeşitli küçük k en tler arasında b"
y a r ış m ış .
A letlerini tem izleyen adam lar arasından kendim ize yol açı)'0'

86
ruz. neredeyse ortaçağdan kalm a biçim lerdeki eski yaylar, her yay
bir diğerinden farklı, ince ağaç kakm a işleriyle süslenm iş.
Yaylar sıv azlan ıy o r, okşanıyor, tem izleniyor ve yağlanıyor, ni-
ş a n e â h l a r tak ılıyo r, kendini vererek, ağır ağır ve sabırla oklar y er­
leştiriliyor ve yay geriliy o r ve sonra kollar gerili desteklere yerleş­
tiriliyor. E ğ er karılarına ve çocuklarına da böyle davranıyorlarsa
onların da şik ây et etm esine gerek yok, diyorum D aniePe.
Okun ağ ır dem ir ucu öldürücü bir patlam ayla tahtayı delm eden
hemen önce, görüyor m usun, erkekler de sevecen olabiliyor, diyor
Daniel alaycı.

Şimdi k atedralin b asam aklarında toplanm ış olan kalabalığın ara­


sından kendim ize yol açıyoruz. Ş eref kürsüsünde ortaçağ giysileri
içinde bölgenin ileri gelenleri oturuyor. T rom bonlar falsolu bir
çıkış yapıyor. B ahçesinde ağaçların sık y apraklarının gölgesine
sığınabileceğim iz bir restoran arıyoruz. İngiliz bir çift,’ yaşlıca bir
İtalyan çift. Bir yığın İtalyanın hedefi bulan ya da şaşıran her
oktan sonra çıkardığı patırtı olm ayınca ortalık bir anda sessizleşi­
yor. S inekler vızıldıyor, ağustosböceklerinin cızırtısı uyku verici
bir etki yapıyor. Suskun bir garson bize şarap getiriyor. Ne yiyebi­
leceğimizi söy lü y o r. Y aşlıca çift yanım ızda sandalyelerinde biraz
kaykılmış o tu ru y o r, sıcaktan, yorgunluktan ve şaraptan. K ocası
litrelik sürahinin içindeki son yudum u biraz zahm etle kendi barda­
ğına kaydırıp daha da büyük bir zahm etle gövdeye indirince,
kadın m ırıldanarak yum uşak bir protestoda bulunuyor, am a zor­
lukla ayağa kalktıklarında bahçeden m üm kün olduğunca dik bir
vaziyette ayrılabilm ek için o da duvara tutunm ak zorunda kalıyor.
Alestalarını yapm ak üzere yola düşüyorlar.

^asıl o ld u y sa işim ize, yazm aya ilişkin bir sohbete dalıyoruz. Da-
nıel de y azıy o r, uzm anlık k onularında, çalışırken nasıl benim de
' an'dığım aşam alard an geçtiğini görüyorum . Ö nce m otor ısınır-
en duyulan som urtkan huzursuzluk, içsel karşı çıkışlara, boş
aİıttan ve bekleyen daktilodan kaçm ak için faydalanılan her ba­

87
haneye karşı m ü cad ele. S o n ra çalışm a başladığındaki belirsizlik
trans hali, bir k onuşm anın o rtasındayken içe döndüğü izlenimi
veren bakışlar ya da bird en b ire bana doğru değil de bana karşı yö-
nelen durm ak bilm ez bir k o nuşm a seli. S onra zam an zam an iş 0].
gun laştığ ın d a ve bu sad ece bir cüm le ya da düşünce de olsa, insa­
nın kendisinden d ah a büyük bir şey yarattığı duygusuna
kap ıld ığ ın d a gelen co şk u . İkim iz de yaratıcı insanlarız, çalışabil­
m ek için kendim izi dünyadan yalıttığım ızda d a biraz asosyal.
Bunun nasıl b ir şey o lduğunu ikim izin de bilm esi ne güzel. Ama
fark lılık lar da var. Ben senin yarın kadar bile hırslı ve hevesli de­
ğilim , diyor D aniel. B ir ürün çıkarm am için beni her zantaıı biraz
zorlam aları gerekiyor, yoksa öncesinde başlam ak bile istemiyo­
rum . Tüm yaşantım dan bir sanat eseri yaratm ayı tercih ederim. Ve
bana sorarsan bunu yaptığım ı kim senin görm esi gerekm ez. Bunu
yeğlem em aslında. K raliçenin gayet norm al olduğunu kanıtlamak
için düzenli o larak bisiklete binm ek zorunda olduğu, üretilen her
m üzik p arçasın ın , her film in, her kitabın kuşkuyla karşılandığı bu
ü lk ed e sık sık k arşılaştığ ım redd etm en in aşağılayıcı tonuyla
değil, ilgiyle, seni bu kadar iten ne aslında, diye soruyor. Kendini
beğ en m iş keçi yine kendi egosunda dolaşıyor, başkalarından
daha iyi bir şey ler yaptığını sanıyordur m utlaka. Söyleşileri ve
talkshovv'ları n eredeyse yutan insanlar, m uhakkak gazeteye çıkma­
sı şart m ıydı, diyorlar. A m a beni neyin harekete geçirdiğini ben de
tam olarak bilm iyorum . T ezahürat değil, bundan kaçınm ayı yeğle­
rim , çünkü bugün biliyorum ki, hayranlık saldırganlığın üzerinde­
ki ince bir tabaka sadece. Ve insanların hakkım da ne düşündüğü
de benim için hiç fark etm iyor. Fakat evet, yazm akta zevk veren
bir yan var, sanki yaşam ım ı yükseltiyorırıuş gibi, ancak bir şey>er
yazıp çek m ecey e atm ak y etersizdi, hayır. Yeni bir çalışm aya baş­
ladığım için ilgim i yitirm eden önce yazdıklarım ı taze m atbaa nıu-
rekkebi kokan dö rt k öşe yığ ın lar halinde görm eliyim . M üzikle uğ­
raşan ya da resim y ap an insanlar için farklı m ıdtr bu?
Sanırım günün birin d e senin hakkında bir kitap yazacağım-
yorum D anieP e. Y ediği m ozarella neredeyse boğazında kahy°r-
ve elini Chianti bard ağ ın a atıyor.
Am an T anrım , diyor, ciddi olduğuna inanacaktım n e r e d e y s e

88
flöyie bir şey hoşuna gitm ez m iydi, diye soruyorum .
Bu büyük bir arm ağan biliyor m usun, diyorum ve istem eden,
elim kolum kayg ıy la bağlandığında H ild e’ııin bana hep yaptırdığı
jesti yaparak avuçlarım ı yukarı getirerek ellerim i iki yana açıyo­
rum, bak sa n a verebileceğim en iyi şey bu, bu senin için. Bu jest
beni gözy aşların a boğm aktaki etkisini pek az şaşırır, elim de olan
en iyi Şeyle in san ların karşısına çıktığım da, annem in, babam ın,
daha sonra hoşlan d ığ ım , beni terk eden ve onlara 11e sunduğum u
görmeyen insanların. İçine biitün çocuksu sevgim i koyduğum top­
raktan yapılm a ilk çirkin kültablaları, daha sonraları büyük sevgi
ve bağlılık su n m alar. İnsanların arkadaşlık hizm eti olarak seks
değiş tokuş ettiği ve gözlerini bile kırpm adan sevgi sözcüğünü te­
laffuz edebildikleri b ir zam an için bütünüyle çağdışı. B öyle bir
şey nereden ak lın a geldi? H arika, diyor, harika. Beni bilirsin, hiç­
bir yerde kayıtlı olm ak islem em , göze batm ak istem em , göze bat­
maktan ön celik le kaçınırım , kâğıda geçen h er şey beni ele verebi­
lir. Ve sen bu fikri güzel bulup bulm adığım ı soruyorsun. Evet,
elbette okşayıcı b ir duygu, ve şim di D an iel’in yüzü n e değişik bir
ifade yerleşiyor, evet, elbette bir kitaba m alzem e olm ak farklı bir
Şey, bir tü r ö lü m sü zleşm e bu. A m a benim bu konuda 11e düşündü­
ğüm bir şeyi değ iştirir m i? B ana kalırsa artık seni durdurm ak
mümkün değ il. N e . istediğim i ona ballandırarak anlatıyorum .
Küçük bir kitap, tutkulu bir kitap. D e E lfde T hese'de olduğu gibi
baskı üzerine b ir yakınm a değil, D e T\veede Z onde'ûe.ki gibi d en
dökmek değ il, tersine büyük b ir aşkın küçük bir hikâyesi. B ir
Alba, diyorum , ne olduğunu biliyor m usun? Y asak aşk üzerine ya­
pılan şarkılar. Â şık lar birbirine sarılm ış y atarken günün doğm a­
yasım istiyorlar, çünkü o zam an dünya tekrar m üdahale edecek ve
aşkın olam ay acağ ı görülecek.
Tutku ve hüzün dolu bir kitap. Sedeften bir kitap.
Sırıtıyorum , k afam da ilk cü m leler m ırıldanm aya başlıyor. Bu
endiliğinıj en oluyor D aniel, diyorum , benim yapabileceğim bir
yok.
I G örüyorum , diyor D aniel, saygı ve bulantı karışım ı bir ifadey-
e- Senin için tipik bir durum : B aşkalarının burunlarını sokm asını
lste<ttemek, am a üzerine bir kitap yazm ak. Belki hem en sinem a

89
uyarlam asını da y aptırabilirsin.
D önüş yolunda arab ad a notlarım ı tuttuğum siyah defteri çanta-
m ın içinden bulup çıkarıyorum . Bak, diyorum , dinle. Achterberg
Böylesi b ir kadın düşm anı olm ası yazık, b ir fem inist olarak yaz-
dıklarını k u llanam am , am a ne kadar güzel:

Gün, beni geceye bırak.


G ün ışığ ın d a her g ö z k ırp ışa
kendim i satm ak zorundayım
ve b aşk a biriyim düşü n d ü ğ ü m den.

Elim ap ışarasında duruyor, uykusunda dönen bir çocuk gibi bir


şeyler hareket ed iy o r avucum da.

90
XIII

Yine pazar. Ç an sesleriyle uyanıyoruz. Y anım da geriniyorsun, sev-


gili beden. G ö ğ sü n d ek i ve sırtındaki yum uşak kıllar, kılsız bölge-
ler, kıllardan b ir yuvanın içinde dost ve çıplak bir sürüngen gibi
cinselliğin. H ay v an cığ ı okşam ak ve ne istediğini anlam ak için
dimi uzatıyorum . G özlerine bakıyorum . Bu sabah nasıl görünü­
yorlar? H üzün buluyorum . A nnen öleli bir yıl o lm uyor m u, diye
soruyorum.
Sanırım, diyorsun.

anp bir yazdı o, P ortekiz’deki yazdan sonra, seninle ve D avid’le


■Jdya’ya g ittiğim yazdan önce, annenin öldüğü yaz. D aha altı ay
E cesin d en tartışm alar başlam ıştı. Kim kim inle tatile çıkacak ve

91
ne zam an. Tabii ben de D anieP le yolculuk etm ek istiyordum . Bir-
likte bir yere gitm eyi başarabildiğim iz yegâne hafta sonu daha
fazla bir şeylerin tad ın ı barındırıyordu. Belki bir kere de on gün­
lüğüne falan yola çık arız, diyor D aniel, hep L o ire’dan aşağı doğru
inm eyi istem işim dir. A m a Daniel D o n a n ’la da tatile çıkıyor hem
iki de oğlu var: D avid ve Elias. A nnelerinin yeni bir erkek arkada­
şı var ve o nlar da ço cu k su z yola çıkm ayı istiyorlar. Ve sonra
bütün bu örgünün içinde bir de benim cephem var. Benim oğlum
arlık olayın d ışında, o büyüdü. M artha ve ben, M artha ve Paul;
PauPiin de evli ve çocuklu bir sevgilisi var. T akip edebildiğim ka­
darıyla durum sanırım buydu. En iyisi bütün bu karm aşayı bir bil­
gisayara verelim , diyorum , çünkü daha kedilere kim in bakacağını
konuşm adık. A m a M arth a tatilin başlam asından kısa bir süre
önce ilişkim izi b itirerek olayın sadeleşm esine epey katkıda bulu­
nuyor. Ü zerinde bir kere daha konuşm am ız gerekip gerekmediği
sorusunu ö nem siz kılan, eski suçlam alar, söze dökülm eyen kırık­
lıklar ve öfkeli eleştirilerle dolu bir karm aşayla bitiyor. M artha öf­
keyle karşım da o tu ru y o r, bütün bunlardan etkilenm iyornuış gibi
davrandığı bütün o yılları düşününce ben de öfkeliyim . Son yıl
boyunca bütün pazar sabahları sohbeti kıvam ında tutm ak ya da kı­
vam ına getirm ek için o n ca özen gösterm em , her şeyin yolunda
olup olm adığım her zam an sorm am ne işe yaradı o halde. Omuz­
larını silkiyor. D a n ie l’in P au l'ü n sevgililerine yaptığı gibi kendisi­
ne fazla bir şey yan sım ad ığ ı sürece gururlu ve sessizce taşıyabile­
ceği, bir gün geçip g idecek bir dert olduğunu mu um m uştu yoksa?
M artha susuyor. V e gidiyor.

R ahatlam a. Ve ne o lu rsa olsun, d iğer bütün ilişkilerin dışında ar­


kadaş k alacağ ım ıza d a ir eski hayalim izi düşününce biraz keder
O lm adı. A rk ad aşlarım ı, ayrıldığım ızı bilm esi gereken ortak arka­
daşlarım ızı gözden geçiriyorum . E lbette içlerinden hiçbiri gerçek
anlam da şaşırm adı. En iyisi hem en ayrılm anızdı, hem en P o r t e k i z
dönüşü, d iy o r b irisi. O zam an h er şey bu k ad ar yığ ılm ış olmazd'
ve bugün birbirinizi h âlâ görüyor olurdunuz.
B ir diğeri, aslında her şey bir yıl kadar önce bitm işti. diy°r'

92
yoksa sen D a n ie l’le hiç başlam azdın, o yine P aııl'e el atm azdı
j e5 jl mi? V e ikim izin arasında dikkatle ordan o raya sallanıyorlar,
'iinkü in san ların ayrılık lard a taraf tutm adığı bir zam anda yaşıyo­
ruz ve ayrıca aynı hareketin içindeyiz. M obilyaları paylaşabilirsi­
niz. bir ev için kavga edebilirsiniz, am a bir hareket için mal kavga-
SI pek iyi olm u y o r, bunu biliyorum .

Daniel’le L o ire ’a gidiyoruz. D orian 'ın D aniei’le yalnız mı, yoksa


hep birlikte ço cu k larla mı tatile çıkm ayı yeğlediğine karar verm e
imkânı vardı. S eninle ve çocuklarla birlikte ben de seve seve kam p
yaparım, d em iştim , am a tam da D aniel’in çocuklarıyla bir ilişki
kurmaya çalışırk en benim bunu b ozabileceğim düşüncesi D ori-
an'ın hiç h o şu n a gitm em işti. Pek hoşuna g itm em ekle birlikte Da-
niel'le F ran sa’ya yalnız gitm em iz düşüncesini de o kadar kötü bul­
mamıştı. B unu g ayet iyi anlayabiliyorum , çünkü sonuçta onun
Daniel'le b erab er tatile çıktığı zam anlar beni de pek sevindirm i­
yor. Ve M a rlh a ’nın bütün bu karm aşadan kendini çekm iş olm ası
da Dorian’ı en küçük bir şekilde rahatlatm ıyor.
Daniel o ld u k ça zo rlan ıy o r ve kafasını sakin tutm aya çalışıyor.
Kendisinin aslın d a ne istediğini sorduğum da çileden çıkıyor.
Niçin, benim ne istediğim . B aşım da m ızm ızlanıp duran insanların
istediklerini y erin e g etirm ek ten başka bir şey yaptığım yok.
David, E lias, D orian ve sen, ayrıca annem i de düşünm ek zorunda­
yım, bütün bunları dengede tutabilm ek için insanüstü güç harcıyo­
rum. Hiç bu k ad ar koşturm ak zorunda kalm am ıştım şim diye
kadar. Bir de, ben ne istiyorum , diye düşünm ek zorunda kalırsam
bundan h içb ir şey çıkm az.

Loire'a gidiyoruz. "Çocuksuz. D aniel özenle belirlediği rotam ız b o ­


lunca otellerde y er ayırttı. O livet, A m boise, C hinon. On günlük
^m anim iz b o y u n ca L oire kıyısındaki bahçeli kahvelerde yaşlıca
‘lisanlar arasın d a oturuyoruz, uyandığım ızda balkon kapılarını
aî ‘P suya y ak ın uçan kuşları seyrediyoruz. Ş arapların tadına bakı-
y° rüz ve şatoları geziyoruz. Ö ğle yem eğinden sonra küçük bir şe­

93
kerlem e için u zan d ığ ım ız buğday tarlasında tem belce sevişiyoruz
Eski otellerin geçm iş pırıltısı, suyun üzerinde yayılan ağaçlann
yeşile boyadığı ışık. V e hepsinin üzerinde bunların çok kısa süre-
ceği bilinci. A kşam O m b o ise’da bir m eydanda oturup son kahve­
m izle konyağım ızı içerken, D aniel D o rian 'ı aram ak üzere telefona
gidiyor. O rad a durup konuşurken ben sırtını seyrediyorum , beyaz
ceketini.
Ee, n asılm ış, diye soruyorum geri döndüğünde. D aha iyi olabi­
lirdi, am a sanırım fen a değil, diyor. A rtık sandalyelerin toplanıp,
yerlerin süpürüldiiğü alana bakıyoruz susarak. G eç gelen, hafif ça­
k ırk ey if b ir grup y anlınızdan geçiyor, fazlaca yüksek sesleri evler­
de y ankılanıyor, bütün d ü k k ân lar artık kapanm ış. Gel gidip yata­
lım, diyorum , çünkü üşüdüm ve onun ceketini çıkarm ak isliyorum,
göm leğini, pantolonunu ve sıcak teninde ısınm ak, bedenlerimizin
üzerine p em be renkli gö lg eler düşüren gece lam basının ışığında
onu doyasıya sey retm ek istiyorum . N erede olduğum uzu kim se bil­
m iyor, bizi kim se bulam az.
F ra n sa’dan dönüşüm üzle, D aniel’in D orian, D avid, Elias ve
onlar sıkılm asın diye birlikte gidecek olan iki tane daha yeniyet-
m eyle beraber İsv içre’ye hareket etm esinin arasında birkaç gün
zam an var. N ered ey se yola çıkacaklar. D aniel'in evine geldiğimiz­
de, annesinin hastalandığını ve hastaneye kaldırılm ası gerektiğini
bildiren bir not buluyoruz. H areketinden önceki günlerde bir şey
beklem iyordum , çünkü D orian onu on g ündür görm em işti ve Da-
n iel’e el koym asına hazırdım . A m a D orian da benim gibi, Dani-
e l’de benim kokum olduğu sürece onu tam am en kendine almak is­
tem iyor, b öylece b irk aç saat de bana kalıyor.
H astaneye annem i ziyarete gideceğim , diyor D aniel, sen de gel'
m ek ister m isin?
İstiyorum .

A rkadaşlarının da çok azını tanıdığım gibi D an iel’in annesin1


daha önce hiç görm edim . Bu konularda dikkatli. Çünkü bunca yıl
sonra ark ad aşların ın b azıları artık D o rian ’ın da arkadaşları. Dan>'
e l’in annesi bir y atak ta yatıyor. Yeni alınm ış olan bir gözünun

94
gerinde bandaj var. Z or bir karardi, diyor doktor. A slında bir
jn,eliyatı k ald ıracak güçte değildi, am a güzü alm adan bırakam az-
jık da. K endisini tekrar toparlayacağını um uyoruz, am a durum
çok da iyi g örünm üyor. Kalbi zayıf, ciğerleri tam işlev görm üyor,
in çliğ in d e geçirdiği bir tüberkülozun tekrar nüksetm iş olm ası
mümkün.
M erhaba g en ç kız, diyor Daniel annesine ve hafifçe yanaklarını
okşuyor. T ek m avi gözüyle D an iel'e doğru bak ıy o r ve anlaşılm az
kelimelerle b ir şeyler m ırıldanıyor. G özünü D a n ie l’in üzerinden
bana çevirdiğinde, bu kız arkadaşım , diyor D aniel. H ayır, D orian
değil, bir başkası. D orian da m utlaka uğrayacaktır. Y atağın kena-
nna oturuyoruz. D aniel yüzündeki beyaz saçları okşayarak kenara
çekiyor, sargıların ve serum hortum larının olm adığı yerlerde ula­
şabildiği k ad ar kollarını o k şuyor ve bir k ediyle kon u şu r gibi yu­
muşak bir şek ild e o nunla konuşm aya devam ediyor. Sanki sözle­
rin önemi yo k m u ş da sadece ses tonu önem liym iş gibi. Kolay
değil, değil m i, diyor, am a annesi yanıtlam ıyor, sakinleşip yarı
baygın bir u y k u y a dalıyor.

Korkunç bir insandı, diye anlatıyor D aniel sonradan. Felaketti. Kü­


çüklüğümde o n u n la m üthiş sorunlarım oldu. A m a son yıllarda çok
yumuşadı, y atıştı. O nu bu haliyle de y aşay ab ild iğ im için hoşnu-
jum. Ben babam a çok benziyordum , bu boşanm alarından sonraki
iktidar m ücadelelerinde de her zam an bir rol oynadı. Senden adam
l)imaz, derdi b an a. Ama kolay bir yaşam ı olm adı. Yahudi olm ayan
bjr Alman kökenli olarak savaşta H ollandalI bir Y ahudi ile evliy­
di- Bir y an d ak iler için bir Alm an şıllığıydı, diğer yandakiler için
b'r Yahudi orospusu. Kendisi ise yerini çok iyi biliyordu, Alm an
'Sgaliyle bir ilişkisi olsun istem iyordu kesinlikle. H atta babam la
falan n ın en kötü olduğu zam anlarda bile ağzından Yahudi karşıtı
lr «öz çıktığını duym adım , dünyada kim ileri çelikten, kim ileri sı­
rd an iki tür insan olduğu şeklindeki an lav ışıy la ne kadar Alm an
olsa da.
Savaş sırasın da yeğenlerinden birinin bizi ziyaret edişini hâlâ
’darım . Ü n ifo rm asıy la içeri girdi, silahını gürültüyle bir köşe­

95
ye yerleştirdi. S adece bir ordu m ensubuydu, SA ya da S S ’den de­
ğildi ve buralara k ad ar gelm işken teyzem e de kısa bir ziyarette bu­
lunabilirim diye d ü şünm üştü. A nnem kıpkırm ızı olm uştu, herif
teyzesinin bir Y ahudiyle evli olduğunu biliyor olm alıydı. Annem
onu evden nasıl en k ısa sürede çıkaracağını bilem edi.
Bu onu ço k y aln ızlaştırd ı, savaştan so n ra da. Aşırı içjne
dönük, dostsuz. Bir keresinde ne yaptı biliyor m usun, diyor Daniel
ve aniden bir anıyla kahkahayı patlatıyor, artık kendi kendine ba-
kam az hale gelince onu bir huzurevine götürm ek istediğimizde?
Onun bir Yahudi huzurevi olan H enri-P olakhius’da kendisini evin­
deym iş gibi hissed eceğ in i düşünm üştük. A m a onun hiç mi hiç ho­
şuna gitm edi. A m a artık, neyin hoşuna gitm ediğini de söyleyemi­
yordu. E vet, ne yaptı biliyor m usun? H uzurevinin ortak mekânında
“ D eutschland, D eutschland, über alles'M söylem eye başladı. 0
zam an onu alelacele başk a bir huzurevine götürm eyi yeğledik.
A rtık fazla öm rü kalm ad ı. Ç ok zor bir yaşam ı oldu. Savaş. Bo­
şanm ak. Para her zam an azdı. B iraz daha kazanabilm ek için yıllar­
ca tem izliğe gitm ek zo ru n d a kaldı. D aha birkaç yıl yaşayacağını
düşün ü y o rd u m , am a artık zam anı kaldığını sanm ıyorum . Hem
artık v ed a etm ey e başladı. O nunla bir kez d ah a birlik te şehir dışı­
na çıktık, ağaçların yeşili en güzel olduğu zam an, Am stel boyunca
arabayla gezdik. O n a baktığım da ağladığını gördüm . Sanırım
bunun son kez o lduğunu biliyordu. T ak ıla n ın da geri verdi. Ona
sık sık bir şeyler götürürdüm , kolyeler, güm üş bilezikler, onu zi­
yarete g ittiğim de bunların hepsini birden takardı. A m a artık onlar­
dan d a ay rılm ıştı.

H astane doktoru d u ru m u n d a bir değişiklik olm adığını söyledi. Bit


yığın hortum ve k alp cihazının yavaş bip bipleri arasında yoğun
bakım da yatıyor. Y apacağım ız daha fazla bir şey yok, diyor dok­
tor. H aftalarca sürebilir, kendisini tekrar toparlam ası da m ü m k ü n -
B ilem iyoruz. D aniel oradan oraya savruluyor. Tatil için yapıl3"
onca zorlayıcı hazırlıktan sonra bu durum da gitm ekten vaz 1111
geçm eli? T em m uzun ortasında, canı sıkılan ve tatile ç ık m a )

96
kesin gözü y le bakan dört delikanlı ve o benim le bir tatil yapm ış­
ı n daha h içb ir yere gitm em iş olan D orian ile birlikte? Y ola çık­
maya ve her gü n hastaneye telefon etm eye karar veriyor.
Yola çık m ad an önceki son gün on a hazırlanırken yardım edi­
yorum- Y olluk olarak on kutu elm a suyu, kedinin tuvaleti için kum
ve kedi m am ası, o yokken kedilere bakacak olan kadına bırakıla­
cak. A yrılm adan b ir kez daha sevişm ek için y atağa koşuyoruz.
Soıtra ona el sallıyorum , bisikleti kedi kum u ve elm a suyu kutula­
rıyla tepelem e yüklü. A rkasına bakıp bana el sallarken dengesini
kaybediyor ve neredeyse bir direğe çarpacak gibi oluyor.
Birdenbire yazın ortasında önüm de hiçbir plan yapm adığım üç
hafta uzanıyor. N orm alde M artha ile geçirm iş olacağım haftalar.
Amsterdam’d a olduğum u kim se bilm iyor, herkes tatilde. Ne yapa­
cağım?

Televizyonu y anım a çekip erkenden yatağa girebilirim . Sahile gi­


debilirim, yine dağlarda bildiğim yollarda dolaşabilirim . Dolapları
toplayabilirim, kitaplarım ı nihayet düzeltebilirim , kâğıt yığınlarını
düzene sokabilirim . B adana yapabilirim . Y ığınların içinden en sü­
rükleyici kitabı seçebilir ve hiç rahatsız edilm eden bir solukta oku­
yabilirim. B askı altında ertesi gün için plan yapm aktan vazgeçebi­
lirim ve uyandığım zam an canım ne istiyorsa onu yapabilirim .
Önümde p lan a bağlı olm ayan, sorum luluk altında kalm adığım
bunca zam an olm ası tu h af b ir duygu. B öyle b ir şeye hiç alışkın
Eğilim. N o rm ald e hep çok çalışıyorum , sık sık arkadaşlarım la
buluşuyorum ve hep önüm de D an iel’le bir sonraki randevu oluyor.
*%lesi h oşum a gidecek mi acaba?

Yalnız o lm ak tan her zam an hoşlan m ışım dır, küçük bir antrkot, et-
"jfımda yere saçılm ış g azeteler ve üç kere üst üste çaldığım bir
P ak. Ama başk a b ir şey. E skiden pazar günleriyle birlikte ta-
er de büyük depresyon zam anlarıydı. V e sebepsiz de değil.
V■nkü ben g eç ataerkillik dönem inin geçiş aşam asındaki özgür
lnm tipik bir örneği değil m iydim ? S evgililer, elbette. A m a

Mutluluğa Allama
beni özgürlüğüm n edeniyle o kadar göklere çıkaran sevgililerimin
hepsinin bir ailesi vardı. Benimki gibi yarım değil, tam bir aile.
durum da yaz aylarını tabii ki aileleriyle birlikte bir kam pingde ya
da G üney F ra n sa’da kiraladıkları bir evde geçiriyorlardı ve bu
arada oğlum bir yaz k am p ın a gitm iş, bütün arkadaşlarım da seya-
halle oluyordu. Sevgililerim beni özlediklerini, orada benimle ol­
m ayı tercih edeceklerini söyledikleri m ektuplar yazıyorlardı. Ama
asla değiştird ik leri b ir şey olm uyordu. D öndüğüm de belki biı
hafta sonu L o n d ra’ya (ya da Paris, ya da T exel) gideriz diyorlardı.
A nlıyorsun değil m i? D urum u uç noktaya vardırm am alıyız. Emmy
(Therese ya da G esin e) için de hiç kolay değil. V e ben dişlerimi
g ıcırdatarak da o lsa anlıyordum .
T alepler öne sürm ek benim rolüm değildi, bunu Em m y, There­
se ya da G esine yapıyordu zaten. E ğer taleplerde bulunursam
hem en ilişki b itiy o rd u . O dönem yalnız dem ek daha gerçek anlam­
da yalnız d em ekti, henüz tek anlam ına gelm iyordu. H enüz moda
değildi, b ir altern atif olarak keşfedilm em işti. Belki de bana öyle
geliyordu am a, çev rem d e herkes ikili olarak hareket ediyordu, ço­
cuklu veya çocuksuz. Pazar günleri ellerinde çiçeklerle kayınvali­
de ziyaretine giden özenli çiftler ya da süsleyip püsledikleri çocuk­
larıyla iki dirhem b ir çekirdek çiftler. Ç iftler. A taerkil kapitalizmin
tem el taşı olarak b u rju v a aile üzerine tezim in (D e E lfde Theese, al­
tıncı bölüm ) o k ad ar acım asız olm ası boşuna değil. O nlardan nef­
ret ediyordum .

D epresyonun g elm esini bekledim , am a bir şey olm adı. Çoğunluk­


la uyudum . G eç uyanıyordum , uyku beni azat etm eden önce içine
çekip duruyordu. U ykum daha tam açılm adan çayım ı içiyor, bir­
kaç parça eşyam ı top lay ıp Z an d v o o rt’a giden trene biniyordun)'
Sahilin D aniel yola çıkm adan önce, benim le yapacağı iki haftalık
tatilin on güne indiği. Dorian ve çocuklarla yapacağı iki haftalık
tatilin ise üç tam h aftaya uzadığı ortaya çıkınca kavga ettiğin112
sol tarafına gitm iy o ru m . Ne fark eder ki, diyor D aniel çaresizlik^-
başka türlü olm uyor, alt tarafı birkaç gün sadece.
Üç hafta yirm i b ir gün eder, on günün iki katı, tesadüf bu Y

08
Itesap yapm asını gayet iyi biliyorum , diyorum terslenerek, çocuk­
ça bir tepki gösterdiğim için kendim den nefret ediyorum . Kaçıp
ğidiyorum, ö n ce gözyaşlarım ı boşaltm ak için sahilin sol tarafına
joSru ko şu y o ru m . D aniel peşim den koşuyor, beni gözden kaçır­
mamak için çıkarm adığı ayakkabıları kum dolu. Bir süre som urt-
lüktan sonra b u ndan vazgeçiyorum , çünkü Daniel bu akşam yine
Dorian’a g id ecek ve bu durum da ben tam am lanm am ış b ir kavgay­
la kendi k en d im e işkence edip duracağım . Bu sefer sahilin sağ ta­
rafında gid iy o ru m , kendim e bir şezlong kiralayıp gazetelere gö­
mülmeyi başaranından tekrar uyuyakalıyorum .
D aniel’in bana yazacağını beklem iyordum . E ğer D oriaıı’la yol­
culuktaysa, D o rian 'lad ır. V e ikim izden her zam an yazanı benim ,
onu bir gün görm eyecek olsam m ektuplar yazan benim , yastığına
notlar bırakan, tek bir hafta sonu için bile gitm iş olsam konferans­
lara katıldığını kentlerden kartlar atan benim . T elefon edebileceği
ihtimaline k arşı evde kalm am aya kesin kararlıyım . T elefon ko­
nuşmalarının her zam an tatm in etm eyen bir yanı var, gözlerini
görmeyince ve ona dokunam ayınca sözleri basit ve boş geliyor.
Hem D aniel büyük laflar eden biri de değil, büyük laflar etm ek
bana uit.

Daniel gitti. D o ria n ’la, am a sanki ağırlıktan yoksun bu haftalar bo­


yunca bu benim için fark etm iyor gibi. Serbestim , gerilim lerden.
ruh durum larındaki değişim lerden, her zam an vedalaşm ak zorun­
du olmaktan uzağım . U yuyorum .

sabah telefon ediyor. Telefonun sesini pek çok insanın bulun­


duğu, karm aşık, m antıksız ve bitm ek bilm eyen bir rüyanın içine
yerleştiriyorum . Rüyam da, tanım adığım birisi telefon edenin Da-
u,el olduğunu söylüyor, burada olduğum u başka kim biliyor ki. Ve
ı" rüyadayken, yoksa uyanık m ıyım , ahizeye uzanıyorum . M er-
uba, diy o r D aniel. sanki köşebaşından telefon ediyorm uş gibi.
i'1 misin? M ırıld an arak güneşten, sahilden ve fazla uyum aktan
uhsediyorum. A nlatacağım fazla b ir şey yok, bir şey olduğu yok

W
ki, kim seyi g örm üyorum , b an ka dekontları ve arkadaşların Yuna-
nistan ’dan -y o k sa C uraçao m u y d u ?- gönderdikleri tek bir karttan
başka posta da g elm iyor, g azetelerde de bir şey yok ve aslında
ben de h içb ir şey düşünm üyorum . Ve D an iel’in telefon etmesin-
den ho şlan ıp h o şlanm adığım ı da bilm iyorum . Şim di onu tekrar
gözüm ün önünde görüyorum , İsv içre'd e D o rian 'la. Hayatın aynn-
tılan n ın u zak ta kaldığı o h afif esriklik içinde kalm ış olm ayı tercih
ederdim .
A m a onun sesini duyduğum da içim de her şey yeniden uyanı­
yor. Bence artık tek rar geri dönebilirsin, diyorum . Gel, beni sahil­
de ö perek uyan d ır en iyisi. Yine dilbalığı yem eye, şarap içmeye
ve gü n eşin batışını sey retm ey e gidelim . M ım m , diy o r Daniel bun­
ları çok istiyorm uşçasına. Ben ona sorm adan, D orian ve oğlanlar
alışverişe gitti, diyor. Boy atm akta olan bu dört sırığın ilk mide
gurultularını kesebilm ek için çuval çuval yiyecek alm ak gerekiyor.
A ğır iş. A m a bazen de çok güzel, diyor D aniel ve ben sözcüklerin
arasından şu sıra h er şeyin çok da p ürüzsüz yürüm ediğini anlaya­
rak b ir şey sorm am ayı yeğliyorum .
Benim için bir iyilik yapar m ısın, diye soruyor Daniel. Hasta­
neye telefon ettim . A nnem in durum u hâlâ iyi değilm iş. Ben döne­
ne kadar onu ara sıra ziyaret eder m isin?
Bu k ez tek başım a hastaneye gittiğim de D a n ie l’in annesinin
hâlâ yoğun b akım da olduğunu öğreniyorum . B ayan Lieberman ı
ziyaret etm ek istediğim i söylediğim de kim olduğum u soruyorlar.
Hangi dereceden akraba. A m a ben oğlunun ikinci sevgilisi olduğu­
mu anlatm adan beni içeri bırakıyorlar.
İçeri girdiğim de çığlık atm am asını tem enni ediyorum : Bu ne
arıy o r burada, onu tanım ıyorum , am a tek gözünü bana çeviriyor
ve h em şire beni kızı olarak haber verdiğinde bir an şaşırıyor-
am a sonra bunu y erin d e bulm uş gibi davranıyor. H uzursuz. Örtü­
nün üzerinde bir şey ler aranan elini tutuyorum . H ollandaca mı. Al­
m anca m ı? O turun, dediğini anlıyorum , am a bedenine bağlı bunca
hortum ve kontol aygıtı arasında oturm anın sözü bile edileme2,
D an iel’den gö rd ü ğ ü m gibi yanaklarını okşuyorum , h o şn u tlu k la1?
çekiyor. K onuşuyorum . D aniel’den, E lias’dan, D avid'den b ah set
yorum . T anıdık isim ler onu rahatlatıyor gibi. İsv içre’ye gittikler1111

100
anlatıyorum, sonra ikinci kez ve sonra bir kez daha anlatıyorum .
Bu acayip, b om boş yaz haftalarında D an iel’den söz etm ek, adım
e y l e m e k , on u n annesi olan bu yaşlı kadının karşısın d a adını
vüksek sesle tekrarlam ak iyi geliyor. O na iğne yapm ak üzere içeri-
vebir hem şire giriyor. H em şire D an iel’in annesinin yaz sıcağında
jiınııdığı örtü y ü çekiyor. D öndürülm esini protesto ed iy o r D ani-
el’jn annesi, yüksek sesle şikâyet etm eye b aşlıy o r ve yüzüne kız-
eln bir ifade yerleşiyor.
Ama personel onu hayatta tutm akla görevlendirilm iş ve bunu
yapıyorlar da.
Bedeni s a n , mavi lekelerle dolu bir savaş alanı, cildi bir iğne­
denlik gibi delik deşik, b ir türlü iyileşm eyen iğne delikleriyle
dolu. H em şire başını sallıyor, bu sefer iğneyi nereye batıracak.
Bakın, diy o r bana, ve ödem leri gösteriyor, iğnenin battığı yerden
hemen sıvı sızıyor.
Daniel’in annesi tekrar sakin uzanıyor ve sonra birdenbire zihni
tamamen açık h o rtu m lan çekm eye başlıyor. H em en engelliyorlar,
iyisi mi bırak, diyorum , yapm asan daha iyi, ve elini tutuyorum , du­
daklarını ıslatm ak ve salyasını silm ek için bir m endil alıyorum .
Ah, diyor ve gözünü yum uyor. Sakinlik içinde yanında oturuyo­
rum.

Sahilde yine b ir şezlong arıyorum , tek b aşın a dolaşan erkeklerin


roümkün old u ğ u n ca az olduğu bir köşede. D aniel’le birlikteyken
genellikle d ah a pahalı bir bölüm e gidiyoruz, am a birbirlerinin ya­
şını ve statü sü n ü tahm in etm eye çalışan insanların seksistliği kar­
asında kendim i y alnızken n eredeyse 40 yıllık bedenim le, kulla­
n m ış karnım ve göğüslerim le, cildi artık eskisi kadar gergin
kğil de fazla sıcak suyla y ıkanm ış sentetik bir kazak gibi kırış­
l a r a u ğram ış b aldırlarım la pek rahat hissetm iyorum . D aha şık
oşelere belli ki cilası daha b o zulm am ış insanlar gidiyor, bütün
^Un kendilerini yağlayıp, tam zam anında diğer yana dönm ekten
aşka bir şey yapm ayan kadınlar. D eğerlendirm eye tabi tutulm ak
'Çin değil, benim gibi rüzgârı ve güneşi teninde hissetm ek için sa-
1{‘e Çıplak yatm ayı yeğleyen kırkının üzerinde, bedeni kırkın

101
üzerinde A m sterdam lı kadınların arasına saklanm ayı tercih ediyo­
rum.
Y anında elm alı pasta ve krem ayla kahvelerini içm eye başla­
m ış bir grup insanın y ak ın ın d a bir şezlong buluyorum . İkinci şez­
longu biraz uzağa itiyorum ve araya bir sehpa yerleştiriyorum
Bunu yapm ayı son unuttu ğ u m d a yanım dan gelen ağır soluk alış­
larla uyanm ış ve hiç tan ım ad ığ ım bir adam la neredeyse çift kişi,
lik bir yatakta y atar gibi olduğum u görm üştüm .
Fakat bu kez h u zursuzluktan kurtulam ıyorum , konuşm a sesle­
rini uzaklaştıran h afif esinti ve norm alde beni b ir trans haline
sokan d algaların sesi şim di içim de bir şeyleri uyandırıyor. Beni
bu kadım g erg inleştiren nedir, bu hafif huzursuzluk ve özlem karı­
şım ı m ı? E şy alarım ı to p lay ıp dönüş trenine binm eyi ve yeni ar­
kadaşım ı ziyaret etm eyi kararlaştırıyorum . D a n ie l’in annesi.
Hâlâ yoğun bakım da. Hava sıcak geliyor. H afifçe inliyor. Tek
gözünde panik görülüyor. Beni gördüğüne sevindiğini düşünüyo­
rum . Kendi k endine b ir şeyler m ırıldanıyor, tekrar uykuya dala­
cak m ış gibi g ö rü n ü y o r, sonra bir anda açılıyor, inliyor, korkulu.
İnce kollarını bana doğru uzatıyor; beyaz cildin üzerinde çiller ve
yara yerleriy le dolu yaşlı kollar. Onu tutup konuşuyorum , iyisin,
iyisin, onu rahatlatır gibi olan isim leri tekrarlıyorum : Daniel,
D avid, E lias. A klım a ne gelirse anlatıyorum . İyisin, endişelenme­
ne gerek yok, her şey yolunda. D aniel iyi. Ben onunla ilgileniyo­
rum . R ahatla, rahatla artık, yeterince çektin, şim di kaygılanmana
gerek yok. Y ine kendinden geçiyor. Y anakları kızarm ış, alnındaki
teri siliyorum . E lim i bırakm ıyor.
Yatağı düzeltm ek ve ateşini ölçm ek için hem şire geliyor. Da-
n iel’in annesi hom urdanıyor. H em şire onunla tatlı konuşuyor,
dostane, am a sanki bir sağıra hitap eder gibi bağırarak. Bu akşı**11
oğlunuz İsv içre’den dönüyor, ne güzel değil mi? T elefon edip
akşam b u ray a dö n m ü ş olacağını söyledi.
Çok korkuyorum . D aniel geri mi dönüyor, ondan gelmesin* 011
istediler? A ileden o lm adığım ortaya çıktıktan sonra bana Da*11'
e l'in annesinin durum u hakkında bilgi verm iyorlar. D aniel onlad‘l
ne konuştu.
O tobüsle eve dönüyorum . M uhtem elen ben bugün kumsaldı*)

102
kenDaniel sabah bana telefon etm iştir. Gece 2 2 'y e doğru sınırdan
telefon ediyor. Ö ğrendim , diyorum , hem şire anlattı. Y alnız mı
voksa ço cu k larla ya da D o rian ’la mı geldiğini, veya hepsinin orada
jttı kaldığını sorm aya cesaret edem iyorum . A m a o kendiliğinden
anlatıyor. Ç o cu k lar arabada oturuyor, daha önce hiç olm adıkları
kadar uslu ve an lay ışlı, yol boyunca neredeyse hiç durm am ı iste­
mediler ve içlerinden cola dilenen de olm adı. D orian daha sonra
uçakla d önm ek üzere kaldı, A vrupa’da bir yerde bir arkadaşını zi­
yaret edecek.
Eğer senin için uygunsa birkaç saate kadar sende olurum , diyor
Daniel. Ç o cu k ları annelerine bırakacağım . S ende kalabilir m iyim ?

Daniel'in annesi ölüm döşeğinde. Onu yoğun bakım da tutm anın


artık bir anlam ı yok. Daniel döner dönm ez onu norm al bir odaya
alıyorlar. D o k to rlar, en ufak nöbetin bile korum aya çalıştıkları
zayıf dengeyi bozabileceğini söylüyorlar. N öbet çabuk geliyor.
Normalde sağlıklı bir insanın ölüm üne yol açm ayacak, serum lar­
dan gelen basit bir enfeksiyon, anıa D aniel’in annesinin harap vü­
cudu ateşe d ay an am ıy o r ve artık onun için son aşam a başlıyor.
Daniel ona b ağladıkları cihazları çıkaracaklarını öğrenince, ölecek
o halde, diy o r ve kim se tersini söylem iyor.
Böylece eşyaları ve çocukları arabaya doldurup doğruca geri
döndü.
Bazen annesinin yanında yalnız kalıyor. Bazen ben de birlikte
gidiyorum. D a n ie l’in annesi üç boş, beyaz yatağın arasında yalnız
yatıyor. P en cere açık, hava sıcak, perdeler ağır ağır sallanıyor.
K'm olduğum hakkında en küçük bir fikri olm asa bile artık içeri
irdiğim d e beni tanıyor. D an iel’i gördüğünde, belirgin bir Alman
Asanıyla tek bir kelim e söyleyebildi. D aniel. Şim di ancak zam an
z<tman bir şey ler m ırıldanıyor ve günden güne içine dönüyor.
Dııun nasıl g ü nden güne değiştiğini saygıyla izliyorum . Ö lm ek
zurlu bir iş. H ırlıy o r ve inliyor. Bazen korkuyor, sonra Daniel ya
ben y an ın d a olup ona dokunduğum uzda kendini yine iyi hisse­
diyor. A m a günden güne tepkileri azalıyor, yanında birisi olm ası-
nın onun için b ir önem taşıy ıp taşım ad ığ ın ın bile anlaşılm adığı

103
derecede giderek daha fazla kendi içine çekilm iş gibi görünüyor
G örüyor m usun, yen id en ne kadar gençleşti, diyor Daniel. Bu
doğru. Son günlerde ö d em ler kayboldu, şişlikler indi, yüzünün de­
risi bir bebeğinki gibi gergin ve pürüzsüz, yanakları pem be ve yu­
m uşak parlıyor. Sanki her geçen gün küçülüp gençleşiyor gibi
diyor D aniel.
Son g ünlerde D aniel yas tutuyor. Bu kolay taşınan bir acı, iniş
çık ışlar ve eziy et yok. V edalaşm a ço k tan d ır başladı, artık açıkla­
nacak b ir şey yok, esk i öfkeler, elden kaçan fırsatlardan duyulan
acı ve söze dök ü lm ey en suçlam alar yok. D urum sakin. Ama ah,
birkaç yıl daha y aşayam ayacak olm ası yine de acı veriyor. Onu
birkaç yıl daha tutab ilm ey i çok isterdim , diyor D aniel. Yaşamı bo­
yunca sevinçleri o k ad ar az oldu ki. V e şim di ona gösterilen bütün
bu ihtim am , mal olacağı onca paranın acıklı yanı ne biliyor
m usun, bu p aray a d ah a gençken sahip olsaydı o k adar ağır çalış­
m ak zorunda o lm ay acak , daha az sıkıntı çekecek ve belki bu kadar
y ıp ran m ış o lm ay acak tı.
Z iyaretlerin arasın d a yüzm eye ya da sahilde yem ek yem eye gi­
diyoruz. Y a da b ir y iy ecek sepeti ve bir şişe şarap alıyorum , has­
tanenin çok u zağında olm ay an güllerin açtığı ve baştan çıkancı
b ir koku yaydığı su k ıy ısın d a herhangi bir y ere gidiyoruz.
Salı öğleden sonra. Z iyaret saatinde yine hastaneye gidiyoruz.
H âlâ aynı sıcak yaz havası hâkim . A rtık D aniel o n u n la konuşur­
ken tek gözünü açın ıy o r, kollarını ve yanaklarını okşadığında
artık kıpırdam ıyor. S adece her yeni soluk için verdiği mücadeleyi
izliyoruz. T ek rar ayrılıyoruz. K oridorda geri dönüyorum ve Danı-
e l'i kapının ağ zın d a d u rm u ş annesine bakarken görüyorum , beyaz
b ir çarşafın altın d a k ü çü k b ir şekil, küçücük bir yaşam kıvılcımı
sadece. B eyaz bir m ekânın içinde, öylece duruşunu seyrediyorum.
Bu sadece bir an ve b u n a rağm en sonsuzluk kadar uzun geliyor-
Ü zerindeki mavi çizg ili tişört, açık m avi, koyu mavi ve beyaz,
orada durup hareketsiz annesini seyredişi, kendisini dünyaya gso-
ren bedenle vedalaşm ası ağ tabakam da keskin hatlarla çiziliyor.
Ertesi gün D aniel tek başına tekrar hastaneye gittiğinde doktor
başsağlığı diliy o r. D an iel beni arıyor. Ö lm üş, diyor, bu s a b a h
erken.

104
G üneş deli gibi parlıyor. E trafım ızda su şıp ırtıları, ço cu k ses­
leri. onları çağ ıran anne babalar. İnsanlar bir şeyler yiyor, ya da
öpüşüp k o k laşıy o r. Y aşam ın bu hareketliliği içinde birisi sessizce
çekip gitti, fazla b ir telaş olm adan.
Şimdi b ir y etim sin , diyorum D anieF e.
Evet, diy o r, gözlerinin nem lendiğini görüyorum , ben şim di bir
yetimim.

105
XIV

V o lterra’dan ay rılışım ıza üzülüyorum . B urada daha uzun kalabi­


lirdim . A m a D av id ’i annesine teslim edeceğim iz ve Bayan B.
takm a adıy la çağrılan k ız arkadaşıyla birlikte T rasim ento gölü kı­
yısınd a b ir yerlerde kam p yapan E lias’la buluşacağım ız tarih yak­
laşıyor. Ve B ayan B .'n in babasının gölün üst tarafındaki köyler­
den birinde, P reggio’da vereceği konserleri izlem ek istiyoruz.
B ulduğum uz ilk kam p alanını tanıyorum , buraya yıllar önce bir
kez M artha ile b irlikte gelm iştik. K am p dolu, kirli ve sıcak. Sivri'
sinek sürüleri. B ir zam an lar o kadar berrak ve tem iz olan gölün kı­
yısında bir tabela: S uya girm ek sakıncalıdır. Ç ok d avetkâr bir g0"
rünüm değil. D avid iç çekiyor.
H içbir yerde çadırını kurabileceği küçük bir gölge bile bulnıa*i

106
mümkün değil ve D avid kendisini yine güneş şem siyesinin altın ­
daki küçük b ir dairenin içinde hapsolm uş görüyor. D iğer iki çadı­
rın arasına sık ışıp kalm ış b ir y er b u luyoruz ça d ır kurm ak için,
bizim çadırın ipleri kom şu çadırın ipleriyle kesişiyor. N e olacağı­
nı biliyorum . Sabah k ahvaltıda kom şum uzun sabah ereksiyonuııu
mayosunun için d e saklam aya çalışm asını görm ek zorunda kalaca­
ğız. tokat y iy en çocukların haykırışım din ley eceğ iz.

Daniel'le y ü zm ey e gidiyoruz. G öle değil, birkaç yıl önce M artha


ile buraya geldiğim de henüz olm ayan yüzm e havuzuna. D aniei’e o
zaman çad ırım ızı kurm uş olduğum uz yeri gösteriyorum . Eski sev­
gililerimizle g itm iş o ld uğum uz yerlerden kaçınm ayı deneyebilir­
dik elbette, am a, ah, gördük ki, bizim y aşım ızd a ve geride bıraktı­
ğımız onca ilişk id en sonra insanın sevgilisini götürebileceği yeni
yerler o k ad ar da bol değil. Ve aynı benim on a V enedik gezisini
armağan edişim gibi, beraber olduğu pek çok kadından biriyle git­
miş olduğu bütün o güzel yerleri de gösterm eyi yeğleyen D aniel
kadar utançsızım ben de. D aniel yeni bir sevgiliyle, şim di ikim ize
ait olan bu yerlere, V olterra. A m boise, hatta kendi m em leketim iz
Bergen’e g id ecek olsa kıskançlıktan çatlayacağım ı gayet iyi bildi­
ğim halde.
Yüzme h avuzunun suyu klor kokuyor ve sıcak. Y etişkinler
yüksek çam ağaçlarının altındaki m asalara çekilm işler. Uzun
boylu iki o ğ lan genç bir kızı rahatsız ediyor. K ızı suya batırıp bo­
nesini çık arıy o r ve bir başka oğ lan a atıyorlar. K ızın, bonesini o ğ ­
lanlardan k u rtarm ak için üçüncü kez boşu boşuna uğraştıktan
sonra bir k ere d ah a suya b atırılınca öfkeden nasıl kızardığını gö-
Hnyorum. B u n u seyretm ek rahatsız ediyor, am a sonrası daha da
kötü. B aşaram ayacağını görüp de pes edince, kendini zay ıf göste-
nP kıkırdam aya b aşlayınca olanlar daha da kötü. B onesini ancak
bjt kadın gibi d avranıp teslim olduğu an geri alıyor. B öyle anlarda,
ölğer insanların gördüğü m asum çocuk oyununu değil de benim
Sordüğüm g ibi, rolünü oynam ası için insana yapılan baskıyı, tek­
meleyen ve tekm elenen insanları görm ek gibi ender bir özelliği
°'un D aniel, burası pek de hoş değil ne dersin, diyor.

107
D u şta vücu tlarım ızd ak i kloru yıkayıp, aynı sosyalizasyon sü­
recinin son ürün lerin in kafaları hafiften h oşlaşm aya başlam ış du­
rum da oturdukları bahçe kafeteryasında yetişkinlerin yanına otu­
ruyoruz. T acizler burada da devam ediyor, am a bu kez sözel
olarak. Şaka süsü altın d a gizli düşm anlık: “E rkeklere ihtiyacı ol­
m ayan bir kadın olarak biram kendin de alabilirsin,” diyor bir
adam . G evap: “Ben sadece bara bakan kadına göz koyduğunu dü­
şünm üştüm . Y oksa seni görm ek istem iyor m u? Eh artık yavaş
yavaş göbekleniyorsun, öyle değil mi, hem kafanda da yeterince
saç olduğu söylenem ez. Benim yanında olm am a şü k ret.” Gülüşü­
yorlar, am a ku lağ a p ek neşeli gelm iyor. B ara açılan kapıya düşen
ışıkta bir erk ek bedeni beliriyor, daha onun elinde iki kadeh beyaz
şarapla gelen D aniel o lduğunu anlam adan karnım da yine istek
alevleri tutuşuyor.
Benim için en çekici insan sensin, diyorum D aniel’e.
Ç ok yerinde, d iy o r D aniel. Ben de senden çok hoşlanıyorum
çünkü.
Kirli kum ların üzerindeki havlularım ızda oturup göle bakıyo­
ruz. Su daha bu kadar kirli değilken burada M artha ile oturuyor­
dum . O sıralar ilişk im izd ek i ilk ince çatlakların görünm eye başla­
dığını çok iyi hatırlıy o ru m , am a bunlarla yalnız başa çıkmaya
çalıştığım ı da h atırlıy o ru m . D anielT e, birb irim izi tanıdığım ız bir­
kaç yıl içinde M artha ile beraber olduğum uz onca yıl ettiğimizden
daha fazla kavga ettik. F akat sonuna kadar götürdüğüm üz her ça­
tışkı, ortak tarihim izin tem ellerini zedelem ekten ziyade sağlam­
laştırıy o r sanki.

M artha ile ilişkinizin d ah a fazla yürüm eyeceğini ne zam an anla­


dın? B urada m ıydı? O h ald e niye daha o kadar uzun zam an sürdür­
dünüz? D üşünüyorum . N için ? T ekrar en baştan başlam a korkusu
m u? Y ürüm ediğini itiraf etm ek çok üzücü. H ele yaşam ış olduğum
onca ilişkiden sonra. İn san lar benim için, cinsel devrim yıllarında­
ki onca d eneyim im den so n ra zaten çok esnek davrandığım ı düşün-
seler de, kendim i hem en bırakıp gitm eyecek kadar yaşlı hissedi­
yorum . Belki de hâlâ zam an la bir şeylerin olacağını umuyordum-

108
Sa n ırım , a r tık b ir daha d ü ze le m e y e c e ğ in i g erç ek a nla m d a il k k e z
P o rte k iz’ de a n la d ım . M a rth a ’ n ın s ı r t a ğ rıla rı ç e k tiğ i o o la y lı t a t il­

de.
Portekiz. Y o la devam ediyoruz, M artha ile ikim iz, sahilde bir
köye giriyoruz. Ç adırım ızı kıyıdan çok uzak olm ayan bir yere ku­
ruyoruz. Y o lculuğun başındakinden daha sakinim . D aniel’i dü­
şündüğümde b ed en im d en geçen harlı ateş neyse ki kısık bir ateşe
dönüştü. H er şeyi sakinleşm eye bırakm ak belki de o kadar m an­
tıksız değil, d iy e düşünüyorum , y oksa yine ters gidecek.
Zam anın ço ğunu M artha ile kum salda yatarak geçiriyoruz. T u­
rist az, sular y ü k selin ce ve güneş in diğinde güneşin bir bölüm ünü
de kayaların gölgesi kaplayınca daha da küçülen kum saldakilerin
çoğu P ortekizliler. B irbirim ize biraz daha yaklaşıyoruz, çocuklar
koşarken havlum un üzerine b asıyorlar, yanım da yatan iri yarı ka­
dının ayaklan neredeyse kitabım ın üzerine çıkacak.
Bir trans hali içindeyim , g ünler birbirine geçerek akıp gidiyor.
Kayaların ü zerin d ek i restorandan bir iple aşağı sarkıttıkları kena­
rında çıngırak asılı küçük sepete daha öğle saatinde birkaç Escudo
koyup k a rşılığ ın d a bir şişe soğuk beyaz şarap alıyorum . M artha
da benimle b irlikte içiyor, am a ben daha fazla içiyorum . G ördüğü­
müz şeylerin, ne y ap acağ ım ız ve ne yiyeceğim izin dışında birb iri­
mizle pek az konuşuyoruz, fakat bu olağandışı b ir durum değil,
daha önce de sık sık olan bir şey. Y olculuğum uzun başında Paul,
Daniel ve ilişk im iz hakkında yap tığ ım ız k onuşm alara da bir daha
dönmüyoruz. N e M artha, ne de ben. Z aten konuşacak ne var ki,
nasıl devam edeceğini daha kendim iz de bilm iyoruz. Y anım da
yatan M a rth a'y a yıllardan beri tanıdığım profiline bakıyorum , saç­
arının nasıl y av a ş yavaş ağardığını ben de izledim . İçinde olup
bitenleri g erçekten biliyor m uyum ? Ne kadar zam andır böyle yan
yana am a birb irim ize neredeyse teğet yaşıyoruz? B irbirim ize do­
lanm am am ız, her birim izin diğerini kendi düşüncelerine bırakm a-
düşüncelerim izi çok az paylaşm am ız M a rth a ’nın rahatına d ü ş­
künlüğünden m i, yoksa benim kinden m i? Bu benim için uygundu,
ydlarca benden çok az şey talep eden bir ilişki. R ahatlık veren
^ k a n l ı k l a r , yo lcu lu k lard a rahat b ir arkadaşlık. B irbirim iz için
.vernek p işirm ek ten hoşlanıyoruz. B irlikte yolculuk etm ekten hoş-

109
lam yorıız. Peki ya ö tesi? B elirsiz bir düş kırıklığı duygusuna aşi­
nayım , bunu sık sık yaşadım . A m a her defasında kendim e, uZUn
y ıllar süren bir ilişkide ilk tutkular bitince geriye kalan bu. diyo­
rum. M em nun ol, kızım . Y oksa yine o bildiğin, şiddetli olmakla
b irlikte sonuçsuz olan ve çok çabuk biten acılı ve yıkıcı ilişkileri
mi istiyorsun? Hem g ittikçe gençleşm iyorsun.
Y ukarıda k ayaların üzerindeki restoranda tabaklarımızda
m idye ve iyice d ö v ü lm ü ş b ıldırcınlar, M artha ile bir düşüncemi
daha p aylaşıyorum . K endim i k ısırlaştırtm ak istiyorum . D aha iki
haftalık heteroseksüellikten sonra böyle ciddi kararlar alm akla çok
ileri gittiğim i düşünüp d üşünm ediğini anlam ak için M artha’ya ba­
kıyorum , am a çok sakin ve m antıklı davranıyor. K endi bedeninin
sorum luluğunu kendin üstlenm en elbette daha iyi, diyor. Hem bu
konuda o rtalıkta d önen baştan savm a tavırları da eskiden beri iyi
biliyor. B irbirim ize bu iş için uygun jin ek o lo g lar hakkındaki bilgi­
lerim izi aktarıyoruz. M a rth a’ııınki iyi, bir kadın. D aha P aul'le ev­
liyken M a rth a’yı o kısırlaştırm ış. El ele tutuşup ona gidelim mi,
diye öneriyorum . Bir keresinde doktorum , hangi korunm a yönte­
mini k ulladığım ı so rd u ğ u n d a, kız arkadaşını kendisini kısırlaştır­
dı, diye cevap verişim i hatırlayıp gülüyoruz. B astırılm ış kıskanç­
lık ya da huzursuzluk izleri var mı diye ona bakıyorum . Kendimi
onun için değil, D aniel yüzünden kısırlaştırtm ak istediğim belli
çünkü. A m a bir şey görem iyorum , hiçbir şey. Hiç aldırm ıyor mu?
Y oksa gerçekten o layları aştı m ı? K ayalıklar boyunca sahilde kısa
bir yürüyüş yaparken elini tutuyorum . H ava çabuk kararıyor ve
hem en soğuyor. M arth a üşüyor. Sırtına dikkat etm elisin, diyorum-
Bizden sonra restoran ışıklarını yakıyor, bir dizi sarı dörtgen. Bu.
denizi daha da ürkütücü gösteriyor. Sonra çadırda bir kez daha se­
vişiyoruz, dostça, bildik bir duyguyla ve kom şular yüzünden seS"
sizce.

Ertesi gün hava g üneşte yataınayacak kadar soğuk. Bikiniler'11


üzerine hirer kazak g iyip yaklaşan su yükselm e çizgisi boyuı>ca
yürü y o ru z. Ö ne doğru çık m ış bir kayayla k arşılaştığ ım ızd a yük­
selen suların yolum uzu kesm em esi için koşm ak zorunda kah}'0'

110
rtız. M artha y etişe m iy o r ve ıslanıyor. K uru b ir şeyler giym en için
eeri dönsek d ah a iyi değil mi, diyorum . O m uzlarını silkiyor. K en­
esine an n elik edilm esinden hoşlanm ıyor. A m a sonra bir yerde
o t u r u p y em ek y ediğim izde sırt ağrısının yeniden başladığından
yakınıyor. O n a d ah a sıcak tutan kendi kazağım ı veriyorum .

Gece M a rth a’nın inlem esiyle uyanıyorum . Ç ok daha kötü oldu.


Jiye fısıldıyor. Elini sırtım a bastırabilir m isin, kendim i sanki iki
parça y a bölü n ecek m işim gibi hissediyorum . B astır, diyor, evet
orası. T an rım ne yapacağız, diyorum kendi kendim e. Y arın bir
Joktor arayacağım , diyorum . U yum ak pek m üm kün değil. Her za­
mankinden d a h a erken çadırdan dışarı em ekliyorum . D enizin sisi
henüz dağ ılm am ış. B iraz İngilizce bilen kam p m üdürünü arıyo­
rum. B urada d o k to r yok, diyor. A rabayla y a da otobüsle kente. Ma-
rinlıa G ran d e’ye gitm elisiniz. Bu sırt ağrısıyla araba kullanam az,
diyorum. D o k to r buraya gelem ez m i? D oktor kam p yerine gelm ez,
diyor. Ya birisi ölürse? O m uzlarını silkiyor. B ir kez daha, M ariııha
Graııde’ye gitm en iz gerekir, diyor. Y a da bugün öğleden sonraya
kadar bekleyin, belki doktor köye gelir. E czaneye sorarsınız. Ç adı­
ra dönüp M a rth a ’ya köye gideceğim i söylüyorum .
M artha sü rü nerek sandalyeye k adar gelm iş, şim di solgun bir
yüzle orada oturu y o r. Eczanede derdim i anlatana kadar epey zorla­
nıyorum. H ay ır, hasta olan ben değilim , arkadaşım . İngilizce bilen
birini buluyorlar. D oktor bugün öğleden sonra geliyor, diyor ve
bana sokağın ö b ü r tarafındaki bir kapıyı gösteriyor.
Zaman y ak laşın ca M artha ile birlikte küçük adım larla seke
S£ke köye y ü rü y o ru z. D işlerini sıkarak m erdiveni çıkıyor. Sert is­
kemlelerde M a rth a ’ya acıyarak bakan başkaları da oturuyor. M art­
ta oturuyor. D aha uzun sürm em esi lazım, diyor, yoksa uzanm am
gerekecek. E trafa bakıyorum . Bir bank, yatacak bir yer yok, sade-
Ce tahta san d aly eler ve bir m asa. Y arım saat sonra doktor hâlâ orta-
ta yok, bir sa at so n ra yine yok. K im senin buna şaşar gibi bir hali
-v°k. Bazıları gidiyor, yerine yenileri geliyor.
M artha d ah a da solgunlaşıp gözlerini kapattı. B ir buçuk saat
Sonra gidip so rd u ğ u m d a doktorun arlık gelm eyeceği anlaşılıyor.
Belki yarın, diy o r bir hastabakıcı. B ölük pörçük İngilizce anlayan
birine, yarına kadar bekleyem eyiz, diyorum , durum unun ne kadar
kötü olduğuna bir bakın. Şim di çevrem izi saran insanlar artıyor
M artha sandalyesine satılıyor. Birisi ortaya b ir fikir atıyor. Ecza­
neden am bulansa telefon etm eliyiz. Aynı anda konuşan insanların
hayhuyu içinde bir am bulans çağrılıyor. M artha’nın yanında otu­
ruyorum . K ırk beş dak ik a süreceğini söylüyorlar.
M artha inliyor.
A m bulans geldiğ in d e M arth a’yı bir sedyeye yerleştiriyorlar.
S edye çok kısa, ayakları dışarı çıkıyor, onu yukarı doğru çekişti­
riyorlar. K aym asın diye bağlanacak em niyet kem erleri yok. Yola
çıktığım ızda, sanki M arth a'n ın hem en ölüp gideceğinden korku-
yorlarm ış gibi virajlara büyük bir hızla giriyorlar. M artha aşağı
yuvarlanm am ak için tutunm ak zorunda kalıyor. Onu hastaneye ta­
şıdıkların d a ilk soru ham ile mi olduğu. H ayır, diyorum . Görmü­
yor m usunuz. Blucinli genç bir doktor M artlıa’nın üzerine eğilip
sırtını yokluyor. S ö y lediklerinden zorlukla bir şeyler anlıyoruz.
Ciddi bir durum yok. D inlenecek. İğne veriyor. B ir tanesini kendisi
yapıyor ve elim e b ir reçete tutuşturuyor. N eyse ki arabayı dönüşte
biraz daha yavaş kullanıyorlar.
M arth a’yı tekrar çad ıra bıraktıktan sonra eczaneye gidip reçe­
teyi veriyorum . Bana am pul dolu bir kutu veriyorlar. İğneleri kim
yapacak? S ab ah lan eczaneye gelm esi gerektiğini söylüyorlar. Ya­
pam ayacağını anlatıyorum . D üşünüyorlar. Jo a q u im ’e gitmelisiniz,
Joaquim , diye daha yüksek sesle tekrarlıyorlar, sanki b a ğ ırd ık la n
zam an d ah a iyi anlayacakm ışım gibi, Joaquim da Silva. Mâliyede
bulabilirsiniz. Köyü gösteriyorlar. A ram aya koyuluyorum . H e rh a n ­
gi bir tabelası olm ayan resm i görünüşlü bir binaya giriyorum ve
o turm u ş k ü rd an la d işlerin i karıştıran üniform alı şişm an bir adanı
görüyorum . E vet, evet. Joaquim , diyor ve eliyle kendisini takip et"
m em i işaret ediyor. îçav lu d a onu gözden kaybedip, doğru anlayıp
anlam adığım ı düşünüyorum . Ü zerine bir göm lek geçirm ekte olan
belden yukarısı çıplak b ir başka adam ortaya çıkıyor. G enç değil-
altm ış ya da yetm iş olab ilir, yüzü G üney A m erikalı bir ycrliy®
benziyor. H içbir şey söylem iyor, sadece el sallıyor. Bir elinde bit
şişe şarapla yola koyuluyor. D ar yollardan geçerken arkasından

112
idiyor m uyum diye dönüp bakm ıyor. Bir evin içinde kayboluyor,
tereddütle takip ederek bir m utfağa giriyorum . K ırk yaşların-
ja bjr kadın o rtay a çıkıyor. İngilizce konuşuyor. Joaquim onu
»österiyor. K uşku içinde ne istediğim i anlatıyorum . K adına reçe­
l l e am pulleri gösteriyorum ve Jo aq uim ’e günde bir kez kam p ye-
nne gelip M a rth a’ya iğne yapıp yapam ayacağını sorm asını rica
ediyorum . Jo aq u im başını sallıyor. A nladığını gösterm ek için kat­
lanmış bir örtü n ü n içinden bakır bir kutu çıkarıyor, içinde Birinci
Dilnya S av aşı’ ndan kalm a gibi görünen bir şırınga var. T itreyen
elleriyle p am u k tom an n ı ve alkol dolu küçük bir şişeyi gösteriyor.

Joaquim her gü n ağır ağır kam p alanına çıkıyor ve M artha’nın


kalçasını açm ış yattığı çad ıra em ek leyerek g ireb ilm ek için yaşlı
dizlerinin ü zerin e çöküyor. M arth a’yı çişini yapsın diye, bir kam ­
ping tenceresi ü zerine tutm aya çalışırken denk getirem eyip kenara
işemesi ü zerin e o rtalık birden keskin bir şekilde B vitam ini koku­
yor. M artha geceleri inliyor. A rtık sırtının üzerinde yatam ıyor,
ama yardım o lm aksızın bir yandan bir yana da dönem iyor. K oila-
nnı boynum a d o lay arak doğrulabilm esi için karşısında bacakları­
mı iki yana açıp ona doğru eğiliyorum . A m an sırtına dikkat et,
diyor, yoksa y ak ın d a ikim iz birden burada yatıy o r oluruz.
İlk günlerde durum un gülünç yanlarını görm eyi başarıyoruz.
Köyden M artha için bir dolu lezzetli şey satın alıyorum , olgun bir
kavun, kızarm ış tavuk ve en güzel hediye olan m avi bir plastik
Çocuk lazım lığıyla geri dönüyorum . H em en denem eye k arar veri­
yoruz. İyim serliğim izi henüz koruyoruz, doktor ciddi bir durum ol-
^adığmı, h ızla düzeleceğini söylem em iş m iydi? G ünde iki kez
İ3İr tas sıcak su alıp sabun ve bezle M artha’nın benim için o kadar
tanıdık olan bedeninin daha önce de dokunm uş olduğum bütün
aşına yerlerini yıkıyorum , am a eskisinden farklı olarak tutkuyla
e£il, kaygıyla d okunuyorum şim di. Uzun zam andır bastırdığım
■r düşünce y ü zey e çıkıyor. Bitti. B edeninin b an a bu kadar yakın
“uğu enderdi, belki de onu daha önce hiç bu kadar sevecen,
e akâr y aşam am ıştım . A m a buna rağm en, bitti. Bu yolculuk işin
iunu- G erçek kopuş bir yıl sonra, M artha’nın y ıllardır bastırdığı

'İMrJfit M urlu iu ga A lılm a


suçlam alar n ihayet o rtay a çıkıp da beni, sadakatsiz davrandığımı,,
dışın d a akla g eleb ilecek her şeyle su çlad ığ ın d a g erçekleşse de.
O zam an bir günün içinde her şey aniden bitti.
H ayır, bir daha hiç birlikte tatile çıkm ayacağız, ne bu yaz, ne
P ortekiz’den sonraki yaz ne de bir başka yaz. Ü züntü duymuyo.
rum, am a ah, k endim le pek gururlanm ıyorum da. M arlha düş gg.
rüyor. R üyalarını pek hatırlam az, am a bu kez hatırlıyor: Paul’ü ve
beni kendisinin anlam ad ığ ı b ir dilde derin bir konuşm aya dalmış
görüyor. D aniel değil m iydi, diye soruyorum . H ayır, Paul, diyor,
ço k iyi biliyorum . B en de düş görüyorum , eski telefon düşleri
başlıyor. D a n ie l’e telefon etm eye çalışıyorum , am a daha numara­
yı çevirirken rak am lar değişiyor. A hizeler elim de parçalanıyor,
yeni bir telefon arıyorum , am a o da parçalanıyor ve tehditkâr
düdük sesleri ve cızırtıla r çıkarıyor. B ütün bu süre boyunca hep
acele etm em gerektiği duygusu içindeyim , D an iel’e ulaşamazsam
çok geç olacak.
G eceleri M a rth a’n ın yanında uyum aya çalışıyorum . Ona his­
settirdiğim den daha huzursuzum . Ya gerçekten durum u kötüyse?
Y arın uyand ığ ın d a felçleşm iş mi olacak, acaba tek rar yürüyebile­
cek m i? E lim i bana gösterdiği noktaya, sırtının ikiye bölünür gibi
olduğunu hissettiği noktaya koyuyorum . A m a daha fazla dayana­
m ıyorum , ben de u y kuya dalıyorum . M arth a’nın bedeni tuhaf ko­
kuy o r, tek elim i sırtın a b astırışım ve onu yık ay ışım dışında her
tem as rahatsızlık veriyor. B irbirim izle konuşurken sesi sanki çok
uzaklardan g eliy o rm u ş gibi acısının içine k ap an m ış oluyor. Mart-
ha hem en hem en hiç ağlam az, am a birkaç kez yastığında gözyaş­
ları gördüm .

Üç, dört gün sonra d a M a rth a’mn durum u iyileşm edi. İğnelerin
faydası yok. Joaquim başını sallıyor. B ir kez daha P au l’ü aramay1
denesek mi? M artha çektiği ağrı ve uykusuz gecelerden bitk10-
O nca kendim i d idikleyişim den sonra bende de pek hal yok. Son
günlerde iki saatten fazla uyuyabildiğim gece olm adı. Birl'kte
çözüm bulam ad ığ ım ız b ir durum a M a rth a’nın eski kocasını kahS
iırm ak ikim izin de hoşu n a gitm iyor. Ç ok daha önce, M artha da

114
h a re k e t ed eb ilecek durum dayken buradan ayrılm alıydık, diyoruz
şimdi. A m a so n u çta bu kadar kötü olacağım nereden bilecektik.
Hiç o lm azsa eh liyet sınavını verm iş olsaydım , M artha arka
koltukta y atar ben de arabayı kullanırdım .
A klım ıza b aşk a b ir seçenek gelm iyor. M a rth a’m n doğru dürüst
bir yatakta, y ak ın ın d a bir d o k to rla tekrar sağlığına kavuşabilm esi
için bizi b u rad an alm asını rica etm ek üzere günlerce M artha’nın
EsoriPde bir y erlerd e olm ası gereken bir arkadaşını telefonla bul­
maya çalışıy o ru m . F akat kam pingin telefonundan M a rth a’nın bir
kâğıda yazıp b an a verdiği num arayla bağlantı kurm aya başardı­
ğını her seferin d e gittikçe daha fazla um utsuzluk belirtisi gösteren
bir ses telefo n a çıkarak S ab in e’nin orada olm adığını söylüyor. Sa-
bine’nin d ah a g elecek m i, gelip gitm iş mi olduğunu, ya d a onu ta­
nıyıp tanım adıklarını anlayam ıyorum . P aul’ü ve otom obil kulübü­
nün yurtdışı servisini aram aya k arar veriyoruz. F akat o gün
kampingdeki telefo n çalışm ıyor. A rızanın saatlerce sürm esine
Portekizliler alışk ın . A m a ben değilim . K am ping m üdürü santrali
bulabilmek için sonuçsuz b ir şekilde telefonda uğraşırken ben ö f­
keden p atlayacak gibi oluyorum . K öye, postaneye gidiyorum .
Fakat orada d a bağlantı kurm ak m üm kün olm uyor.
Çadıra d ö n d ü k ten sonra M artha ile oturup düşünüyoruz. O
halde P aul’e b ir telgraf, am a bu arada postane de kapandı. Ertesi
gün postaneye g ittiğim de greve çıktıklarını ve telg raf kabul edil­
mediğini öğreniyorum .
Portekizce olduğunu um duğum bir dilde, hasta, hasta, diye ba­
ğırıyorum. A m a gişedeki adam bana alayla bakıyor. Ben hiç de
hasta görünm üyorum . O rtalıkta bağıran başka insanlar da var.
Bugün ö ğleden sonra telefon, diyor. A m a öğleden sonra gidip
Lahey’deki telefo n num arasını adam a uzattığım da uzun süre reh-
tare baktıktan sonra num arayı bana geri veriyor. N um ara doğru
‘feğil, diyor, artık öfkeden n eredeyse çıldırm ak üzereyim . D aha
dün telefon ettim , lanet olsun, siz num arayı b ir çevirin. A klım a
mhberde L ah ey yerine eski karşılığı s-G rav en h ag e’nin bulunabile­
n i gibi h arik a bir Fikir gelene kadar adam kafasını sallayıp duru-
^0r- Sonra deliy m işim gibi bana bakıyor, yabancı ne olacak, ve
Suturlu ve tem kinli bir tavırla num arayı çeviriyor. H ollandaca ko-

115
nuşaıı ince, kesik bir ses, turistlere yardım servisi. N eredeyse ağla­
yacağım . A m a ona durum u anlatm ayı başarıyorum . M artha’nın si­
gortasının num arasını, ve ulaşm ayı b aşaram adığım P au l’ün nu­
m arasını veriyorum . D oktordan bir belge alm anız gerekiyor, yoksa
M arth a’yı nakledem ezsiniz, diyorlar. K am pingin telefonunu bili­
yorlar, yarın beni arayacaklar. Bu arada ben doktordan onay belse-
si alm aya çalınacağım , o n lar da P au l’ü arayacaklar.

Ateşli görünen, hatta zam an zam an hayal g örür gibi olan Mart-
h a’ya, her şey y oluna g irecek, diyorum . O na biraz m eyve soyup
küçük küçük kesiyorum . H em en hem en bütün bedeni acıyor,
boynu, kalbi. T ek rar b ir am bulans bulm aya çalışayım mı? Kafası­
nı sallıyor, hayır, b ir daha öyle bir dehşet yolculuğu istemiyor.
Neyi olduğunu bilm iyoruz. F azla hareket etm esi belki de tehlikeli­
dir. F akat ertesi gün otom obil kulübünden telefon geliyor, bu arada
Paul de durum u ö ğ ren m iş olm alı. M artha uyuyor. D ışarıda çadı­
rın önünde oturuyorum ve kendim e bir V ino V erde dolduruyorum,
bir bardak ve bir b ardak daha. Bugün sadece her şeyin yolunda
gidip gitm eyeceğini bek lem ek ten başka yapabileceğim bir şey
yok nasılsa. G özyaşları yanaklarım dan yuvarlanıyor. Acı çeken
ben değil M artha olduğu için ve onu huzursuz etm ek istemediğim
için b astırdığım g ö zy aşları. O na sa kinleşm esini, her şeyin tekrar
düzeleceğini söyledim . E ğer başka hiçbir şey olm azsa Paul ya da
acil servis bizi b uradan alır, bizi burada bırakacak değiller, öyle
bile olsa ben kendim g id er M arinha G ran d e'd en doktor getiririm.
C anlı ve neşeli o lm ay a çalışıyorum , am a uykusuz geçen geceler
son iyim serliğim i de alıp götürüyor. H ayaller görüyorum -Martha
ö lü y o r ve kim se parm ağ ın ı kıpırdatm ıyor. Burası herkesin acıma
duyduğu, am a kim sen in yardım etm ediği, telefonların ç a l ı ş m a d ı ­
ğı, postanenin her an kapanabildiği, taksi bulunm ayan, doktorların
gelm ediği yoksul b ir ülke. A rtık kam pın m üdürü de daha benıh*
geldiğim i g örür görm ez ortalıktan kaybolm aya bakıyor. Ben daim*
bir şeyler isteyen, telefonu gösteren, elinde her seferinde yeni bir
kâğıt ve yeni bir num arayla gelen ayaklı bir felaketim . Ara sıra g1'

116
fjşte oturan v e biraz İn g ilizce konuşan kadın ne zam an ay rılacağı­
mızı soruyor. E ğ e r hem en yardım g elm ezse kışa, diyorum .

Ertesi gün M arin h a G ran d e’deki hastaneyle telefonla bağlantı kur­


maya çalışıyorum . A m a bunun bir anlam ı yok. R eçetenin üzerinde
doktorun adı yazılı değil. Beni durm adan, hiç işim e yaram ayan ji ­
nekoloji b ö lü m ü n e bağlıyorlar. S onunda telefona nihayet ne anlat­
tığımı an lay an b ir kadın çıktı ve M a rth a’ya bakm ış olan doktorun
ancak pazartesi günü tekrar orada olacağını söyledi. G ünlerden
perşembe. P es ediyorum ve hastaneye kendim gitm eye karar veri­
yorum. O to büsle M arinha G ran d e’ye gidiyorum . H astanede yine
hamile mi oldu ğ u m u soruyorlar, sonunda, arkadaşım ın hasta old u ­
ğunu ve araba kullanam ayacağına d air bir rapora ihtiyacı olduğunu
anlatmayı b aşarıy o ru m . B ana üzerinde bir yığın dam ga ve P orte­
kizce y azılar bulunan bir kâğıt veriyorlar. Saatim e bakıyorum .
Eğer otobüs zam an ın d a g elirse M artha bir sonraki tuvalet ihtiyacı­
na kadar day an ab ilir. Ö ğle güneşi altında bir m ezarlığa giriyorum .
Siyahlar içindeki yaşlı kadınlar m ezarlardaki çiçekleri düzeltiyor,
büyük g ü ğ ü m lerle su taşıyorlar. B ir şeyler yiyip içtiğim cafe’de
televizyon açık. P rens C harles ve D iana’nın düğünü. B ir anda her
Şey çok k o m ik g örünüyor. M aceram ızı h aftalarca anlattığım ızı
Şimdiden g ö rü r gibi oluyorum , antika şırıngasıyla Joaquim ,
benim po stan ed ek i çığlıklarım , M a rth a’nın lazım lığın üzerine
Çıkma çab aları.
Sonuçta günlerden beri çadırdan, kam ping bürosundan ve pos-
tane gişesin d en b aşk a bir şey görm edim , kendi ıstırabının içine
tapsolm uş M a rth a 'd a n başka kendi dilim i konuşan biriyle konuş­
muyorum. M a rth a'n ın durum u daha da kötü, haftalardan beri ça-
dırdan çık m ad ı, sad ece beni ve Jo aq u im ’i g örüyor ve güneş olup
°lmadığmı sad ece çadırın tepesindeki turuncu ışıktan anlayabili-
y°r- Fakat ertesi gün acil yardım servisinden telefon ediyorlar,
raPor hazır, belki pazar günü bizi alacaklar.
F>aniel, on u n eredeyse unutm uştum . Geri döndüğüm de D aniel’i
,ekrar görebileceğim .

117
XV

D avid bu kam ptan g itm ek istiyor. G üneş fazla, insanlar fazla,


çocuk fazla, haşarat fazla. Bir de D an iel’le beni d e bitiren kavuru­
cu sıcak. D an iel’in saçlarından, alnından göğsüne doğru ter dere­
cikleri akıyor. D an iel’le ben arabayla gölün daha sakin olacağım
düşündüğüm üz d iğ er y an ın a gidiyoruz. D av id ’i co la kutuları ve
cips to rb alarıy la güneş şem siy esinin altında b ırakıyoruz. Haritada
Preggio yolunu arıyorum . Ö ğle zam anı. B ir parça aklı başında
olan herkes serin b ir y ere çekilm iş. Y olda kıpırdayan hiçbir şef
yok, sadece tek b ir k ertenkele. A ğustosböcekleri dışında ortalık
sessiz. D ağlara tırm an ıy o ru z, virajları birbiri ardına geride bıraki'
yoruz, yanm ış, çıp lak g en iş to p rak lar uzanıyor. Y anlış bir y0^
sapm ış olm alıy ız, b ir y ere v aracakm ışız gibi görünm üyor.

118
Tekrar y en i b ir yola sap tığ ım ızda D aniel, başım ıza bir şey
g e lm e ihtim ali yok, diyor, ne yol gösteren bir tabela, ne yol sorabi­
le c e ğ im iz biri var. D ep o dolu. Biz de doluyuz, yiyip içtik. Y anı­
mızda bir k itap d a var.
Hem de k en d im izi kısırlaştırm ış b ulunuyoruz, diyor D aniel.
Fakat son u n d a u zakta koyu yeşiller arasında evlerin üzerine ya­
pıştırılmış g ib i göründüğü dik b ir kayalık görüyoruz. Bu P reggio
olmalı. T ep ey e doğru son keskin viraj, araba son gücüyle bunu da
atlatıyor. U y k u y a dalm ış b ir köy m eydanı, ertafı yüksek ağaçlarla
çevrili, boş san d aly elerd en birinin altında yatan hırıltılı bir köpek.
Bir kedi ürkek ürkek, evlere sürünerek gidiyor. Daniel m otoru ka­
patıp da sessizlik üzerim ize y ayıldığında b ir film in fon müziği
gibi bir piy an o n u n h afif tınılarını duyuyoruz. Schum ann. Ses kili­
seden g eliyor olm alı. D aniel ağır yeşil kapıya dayanıyor ve kapı
açıldığında sen d eley erek içeri giriyor.
Mermer ve taş. Y an şahında bir zangoç oturuyor, m asaya yas­
lanmış b aşın ı k o lların a day am ış uyuyor. K ilisenin büyük
mekânında B ay an B .'n in babası bir kuyruklu piyanonun başında
çalıyor. G örü n ü şü bir piy an istte olm ası gerektiği gibi, dağınık saç­
lar, ellerim izi sıkan elleri b ir zanaatkarın elleri, g özlerinde hüzün.
Bizi köy m eydanındaki küçük b ir kahveye götürüyor, lim onlu
gazoz ve m inik fincanlarda espresso içiyoruz, sonra özür diliyor,
Bu akşamki k o n se r için daha çalışm ası gerekiyor.
D aniel’in eski karısı, D av id ’le E lias’ın annesi E sther, erkek ar­
kadaşıyla b irlik te y u k arıd a köyde kalıyor. Bu akşam o n lar da ge­
lecek ve biz d e artık E liasT a B ayan B .’nin kaldıkları kam pingin
yerini öğren d ik , k o n ser için onları alacağız.
Gölün bu kıyısı daha sakin ve tem iz. Y abancılar az, hem en
hemen sadece İtalyanlar var. G ündüzleri dondurm a ve espresso da
satan tek b ir k ü çü k lokanta var. Oyun otom atları ve bir yığın ekran
°Vunu var, b unların D av id ’in bize bağım lı olduğu son günlerde ta­
lihini biraz o lsu n renklendirebileceğini düşünüyoruz. K um sala
oturup b ir y erlerd e E lias’ı gö reb ilir m iyiz diye etrafım ıza bakınır-
*en onun tam o sırad a d algalardan sıyrılıp a ğ ır ağ ır geniş, durgun
Suda süzüldüğünü görüyoruz. G enç tanrılar. E lias, uzun boylu, on
okuz yaşında. B ayan B. ufak tefek, daha dolgun, bir su sam uru­

119
nun parlak cildine ve babasının - o kadar hüzünlü olm asa bile-
kara gözlerine sahip. Bizi gördüklerine seviniyorlar. Çünkü yjne
para b ollaşıyor, gelişim izi büyük boy cola şişeleriy le kutluyoruz
ve hem en birlikte p izza yem eğe gidiyoruz. A m a hepsi bu değil
Daniel oğullarını seviyor. A rlık oğullarını seven babaların sayısı
artıyor, am a ben sevgiden Daniel kadar ışıldayabilen bir erkeği ve
babasını E lias kadar teklifsiz öpen on dokuz yaşındaki bir oğlanı
çok az gördüm .
C ola ve dondurm a alm aya giden E lias’ın arkasından bakarken
D aniel bana gururla, yakışıklı değil mi, diyor.
A rabayla geri d ö nüyoruz. R üzgâr hızıyla eşyalarım ızı topluyo­
ruz. D av id 'i, kardeşini ve annesini göreceği hevesi ve kendisini
bekleyen ekran o y u n larıy la biraz neşelendirm eye çalışıyoruz.
Hangi m arka, diye soruyor, m utlaka A tari’dir, hiçbir işe yaramaz.
A m a biz m arkasına d ik k at etm em işiz.

Köy m eydanı konserden bir saat önce bir toplantı alanı gibi görü­
nüyor. Biz vard ığ ım ızd a E sther ile erkek arkadaşının daha önce­
den gelm iş olduklarını görüyoruz. E lias da o sırada B ayan B. ile
birlikte köşeden g örünüyor. B ayan B .’nin babasının birlikte oldu­
ğu kadın d a bize k atılıy o r. S onra başka tanıdıkların da orada oldu­
ğu anlaşılıyor, E lias’ın bir arkadaşının anne ve babası. Biraz me­
safeli kalarak bütün bu karm aşık ilişkilere rağm en bir şeyler
an lam ay a çalışıy o rlar.
Ben E lias’ın annesiyim . diye E sther kendisini tanıtıyor. Ben
E lia s’ın babasının arkadaşıyım , diyorum ve E lias’ın annesinin
erkek arkadaşı da kendisini tanıtıyor. Ah, diyor adam , ve hepim2
bir arada böylesine neşeli, bu arada karısına bakıyor. Biz de ne
kadar eski k afalıy m ışız, sadece nişanlandık ve evlendik. Oh.
diyo r E sther, ben de b ir kere nişanlanm ıştım . E vet, sanırını be­
nim le, d iy o r D aniel. K ilisenin çanları konserin başlayacağım
haber verip hepim iz sert sıralara dağılm adan önce E sther’in arka­
daşı yörede yapılan şaraptan ve m adensuyıı alm aya gidiyor. Esl­
iler ile arkadaşı bir tarafa oturuyor, D avid annesinin yanında. 0 a'
niel’le ben de öbür tarafa Elias ve Bayan B. ile birlikte oturuyofu2-

120
Schum am Tdan ilk tınılar, öğleyin köy m eydanının üzerinde
jalealananlarm aynısı duyulduğunda Daniel bana E sth er’in profili­
ni cösteriyor. M üzik dinlerken ne kadar gençleştiğini görm elisin,
diyor. Onu g ö rüy o ru m , yüzü tüm üyle açık, yarı şehvetli, yan din­
darca. Bunu tahayyül edebiliyorum .
D aniel’in g eçm işiy le karşılaşm ak, y aşam ın d a bir zam anlar
yer alm ış o lan , sö z arasında, ah, bir kere y aln ız kalm ıştık, g ü zel­
di, ama hayır, b ir daha tekrarlam a isteği duym adım , diye onlarla
yanığını d a anlattığ ı k ad ın larla karşılaşm ak b an a zor gelm iyor.
Evet, o n u n la b iraz daha uzun sürm üştü, am a kocası bundan hoş­
lanmamıştı san ırım . D an iel’in g eçm işindeki k a d ın la n gördüm ve
bir kez b irlikte olm ayı denediği yegâne erkeği de. Tam anlam ıyla
güzel değildi, diyor, gerçi hoşum a gitti, am a gerçek bir heyecan
değildi. V e ben D an iel’in gördüğünü görebilir m iyim diye ilgiyle
bakıyorum. B azen görüyorum , bazen görm üyorum . A m a hiçbir
zaman huzursuzluk uyanm ıyor, canavar uyanm ıyor. Yeni kadm la-
nn arkasından baktığını gördüğüm de de. O nunla gördüğüm üz
şeyler ü zerine, neyin güzel, neyin heyecan verici olduğu üzerine
konuşabiliyorum . B ir keresinde D aniel’in açık bir sp o r arabada
giden bir k ad ın a ilgiyle baktığını gördüm . Şim di arabayı mı izli­
yorsun, kadını mı. d iy e soruyorum . A rabayı, diyor. Bu iyi, diyo­
rum, o halde ben de kadınla ilgileneyim . D avid arka koltuktan, ço ­
cukları d üşünm eyi yine unuttunuz, diye bağırıyor. E ğer tıkınacak
bir şeyler v arsa bu işte ben de varım . H ayır, canavar ancak D orian
söz konusu o lu n ca uyanıyor.

Olayların gelişim i D o rian 'ı pek mutlu etm iyor. “ Y ürüm esi gere­
kir" dü şüncesiyle büyüm üş olan biz cinsel devrim in çocukları eli­
mizden geleni yapıyoruz. D aniel hastayken olanlar D orian’ın ho-
§una gitm em iş. B ana telefon ed iyor ve bir kere daha konuşm ak
■Çin sö zleşiyoruz.
Yine aynı c a fe ’d e oturuyoruz. B iraz D o rian ’ın şu sıra pek
Memnun olm adığı işi üzerine konuşuyoruz, benim yazm akta old u ­
ğum kitaptan söz ediyoruz, sonunda D orian, D an iel’in kısırlaşm a-
Sl özerine kon u şacak tık , diyene kadar.

121
Onun yorum u: D aniel onun evinde hasta yatarken beni dışarda
bırakm am ak için büyiik çaba gösterdiğini, D an iel’e bakabilmek
için işini ihm al ettiğ in i, her şeyin o kadar da kolay olm adığım
benim de an lay acağ ım a güvenm iş olduğunu ve buna rağm en Dani-
e l’in sonuçta hoşnut kalm adığını, benim de suçlam alarda bulundu­
ğum u söylüyor.
Benim yorum um : D aniel hastalanır hastalanm az bana hemen
haber verm esini çok tak d ir ettiğim i, bana d a evine gitm e olanağı
tanım asının çok dostça b ir d avranış olduğunu, am a bana DaniePbı
d iğer sevgilisi gibi d av ranm adığını, o işe gitm ek zorunda olduğu
zam an yerini alacak bir çocuk bakıcısı m uam elesi gördüğüm duy­
gusuna k apıldığım ı ve anlaşm ış o lduğum uz gibi evden bir saat
ayrılıp kütü p h an ey e g itm ey işin e çok kızdığım ı söylüyorum .
K ütüphane k apalıydı, diyor D orian.
K öşeb aşın d a b ir c a fé vardı, d iyorum acım asızca.
Geri dönebilir ve bizim le birlikte yem ek yiyebilirdin, diyor Do­
rian. Sen y anım ızdayken D an iel’i görm ek bana yetm iyor, diyo­
rum . Üç kişi b ir arada olm uyor. Seni incitm em ek için Daniel’in
elini tutm aya b ile cesaret edem iyorum .
S essizce b irb irim ize b akıyoruz, sonra yine bakışlarım ızı kaçı­
rıyoruz.
B ilm iyorum , diyor D orian, her şeyin nezaket çerçevesi içinde
yürüm esi için g erçekten de elim den geleni yapıyorum . Evet, diyo­
rum , ben de. İkinizin birbirinize verdiğiniz sözlere uym aya, bu
alandan uzak durm aya çalışıy o ru m .
Benim y erim e D aniel adım atm alıydı, diyor D orian. B u n la n
benim taşım am a izin verm em eliydi.
Daniel ölüm döşeğindeydi, diyorum . Bunu yapam azdı. Sadece
gözlerini yum up m üm kün o lduğunca uzaklaşm aya çalışmaktan
başka bir şey y ap acak hali yoktu.
B öyle bir durum da h asta olm am alıydı, diyor D orian.
N eyse ki bir kez d ah a k ısırlaştırılm ası söz konusu olmayacak-
diyorum . G ülüyoruz. G erilim biraz azalıyor. D o rian ’ı ilk kez kendi
evinde "B ayan L ieb erm an n ” olarak gördüğüm de ona tahammül
edem em iştim . A m a şim d i, k arşısın d a o tururken bu duygu kaybo­
luyor. D an iel'in sevgilisi olm asaydı, benim arkadaşlarım dan bm

122
O zam an , bir keresinde ikim izin de katıldığı bir kadın
o la b ilir d i-

^ g r e s in d e n sonra, akşam oteldeki odasına uyum aya giderken


bana iyi g eceler dilediğinde, ben son trenle A m sterdam ’a, D aniel’e
döneceğimi bild iğ im için kendim i öyle yarı suçlu, yan m uzaffer
p se tm e z d im .

Ve sonra tatil. D orian hiçbir zam an hoşnut kalm ıyor. O nun Dani-
el’le yaptığı tatiller D an iel’in benim le yaptıklarının iki katı uzun
olsa da. L o ire ’deki rom antik tatilde D an iel’le yalnızdım . D orian’ın
lalilinde ç o c u k la r d a vardı, torbalar dolusu yiyecek taşıdı, çocuk­
ların da h o şu n a gidebilecek gezinti p lan lan yaptı. A m a bu kendi
özgür seçim i değ il m iydi? Ben tatile çocuklarla çıkm aktan hoşnut­
luk duyacağım ı b elirterek öneride bulunm am ış m ıydım ? A m a D o­
rian D aniel’in çocuklarının y anında onun rolünü üstlenm em i ister
miydi? E lb e tte hayır. D o rian ’ı m utlu edecek bir çözüm olam azdı.
Tabii ki o lam azd ı.

0 sırada D a n ie l’in annesi ölüm d ö şeğine düştüğü için tatili kesin­


tiye uğram ıştı. D orian D an iel’le b irlik te dönm em iş, b ir arkadaşı­
na giderek tatile devam etm işti. B öylece cenazede D an iel'in ya­
nında olan bendim , o değil. O halde niçin D aniel’le birlikte
dönmedin, d iyorum D orian’a. O istem edi, diyor. G ereksiz olduğu
kanısındaydı.
Dorian tatild en d ö ndüğünde işyerini ve D a n ie l’i arayarak aşın
yorgun oldu ğ u n u bildirdi ve kabuğuna çekildi.
Daniel k aygılıydı. D o rian ’ın durum u iyi değil, dedi. V e durak-
sayarak d ev am etti, önüm üzdeki günlerde ona karşı daha dikkatli
olmalıyım, b u n u anlam alısın.
İyi, d iyorum . Bu m utlaka birbirim ize kesin randevular verem e-
yeceğimiz v e birlik te şeh ir dışın a çık am ay acağ ım ız anlam ına da
e liy o r değil m i?
Evet, d iy o r D aniel. Ö nüm üzdeki hafta so n la n için beni görm ek
tsteyip istem ediği konusunda kararı D orian’a bırakacağım .
Tam am , diyorum . D urum u göreceğiz.

123
A m a kolay değil elb ette. D o n an sadece biraz hassaslaşm ış değil
tam am en zıv an ad an çık m ış durum da. B enim konuşm am ın d a y a^
rarı yok, beni görm ek istem iyor. İlk haftalar şöyle böyle geçiy0r
am a D orian iyileşm iyor. G erginlik artıyor. D aniel, D o rian 'ı yatır­
dıktan sonra sık sık b an a uğruyor, am a bütün o uzun süren akşam­
ların u y k u su z lu k la n n ın acısı çık m aya başlıyor. A rtık hiçbir şeye
güvenem iyorum . Eski bir davranış biçim ini yeniden edinir gibi­
yim , telefonun yanında bekliyorum , ya tesadüfen uğrarsa diye ûa-
n iel’i kaçırm am ak için evden dışan çıkm aya cesaret edemiyorum.
Ya da pazar günleri öylece oturup, D aniel yine D o rian ’a gittiği içjn
başlam ak üzere olan b ir d epresyona karşı m ücadele ediyorum.
Tam ben bir kadın ark ad aşım la akşam ı birlikte geçirm ek ve güzel
bir yere y em eğe gitm ek için sözleşiyorum , o sırada D aniel telefon
edip D o rian ’ın yoruld u ğ u n u , bana gelip gelem eyeceğini soruyor.
Ne dersin, eğ er yeterince önceden ayarlarsak yine bir hafta
sonu şeh ir d ışın a çık a m a z m ıyız, diyorum .
Y aşlanm ış ve y ıp ran m ış görünen D aniel, b ir bakarım , diyor.
Belki de yapm ak gerekiyor. Bu durum böyle devam edem ez. Dori­
an yakında iyileşecek m i? D an iel’in iflas etm esi yakın mı? Yoksa
ben m i? N e zam an? N e düşüneceğim i bilem iyorum , diyorum
H ilde'ye. B ir an g eliy o r bu y ıpratm a savaşını yitireceğim i düşünü­
yorum . Sonra kendi kendim e. Tanrım iki m utsuz kadının ortasında
b ir erkek, bu klasik d u ru m a nasıl düştüm , diye soruyorum . Soma
yine sonunda büyük b ir patırtı kopacağını ve bütün bu karışıklığa
son vereceğini d ü şü nüyorum . B ir başka an, hayır, diyorum bitme­
si m üm kün değil. D aniel benden vazgeçm ez. Ben de ondan. Birisi­
ni kaybetm em ek konusunda hiçbir zam an bu kadar kararlı olma­
m ıştım .

Stedeljik m üzesinde otu ru p seni bekliyorum , on beş dakika yan m


saat, kırk beş dakika. Bu arada senin sık sık gecikm ene alıştı111;
Ö nüm de b ir not defteri çalışıyorum ve ara sıra seni göreceğiıtl1
um duğum girişin yanındaki m asalara bakıyorum . S onra aniden ya-
m m da belirip o turuyorsun. Birbirim izi bir iki gün görm ediği mlZ
her zam an y aptığım ız gibi birbirim ize bakıyoruz. Nasıl devam

124
ed iy o ru z, n ered e kalm ışlık ?
Sen yap tık larım anlatıyorsun ve konuşm a doğal olarak tekrar
Dorian'a geliyor. D orian, diyorsun sanki laf arasında söyler gibi,
bugün pasaportum u elim e verdi, belki seni de ilgilendirir. Soluğu­
mu tutup k ahvem deki sütü k arıştırıyorum . S ana bakıyorum . Ç ok
üzüldün m ü, senin için kötü oldu m u? H enüz bilm iyorum , diyor­
sun. Belki de en iyisi bu. B ilm iyorum .
Yarın tek rar geri dönm eyecek m i, diye soruyorum .
Bunu d a bilm iyorum , diyor D aniel. Ö nce resim leri bir görsek
nasıl olur?
Resim lere b akıyoruz. H er birim iz kendi başına, am a aynı
mekânda. D ikkatim i D an iel’in yüzünden kayan duygular skalasın-
dan başka b ir yere y ö n elteb ilm ek güzel, rahatlatıcı. P işm anlık?
Acıma? R ah atlam a? Suçluluk?
Ya ben ne hissediyorum ? Z afer duygusu değil. A m a D orian’ın
kararından vazgeçm em esini ve bunun D aniel’i yeniden kazanm ak
için bir girişim o lm am asını çok derinden istiyorum .
Ve şim di ö n ü m ü zd e uzanan olasılıkları düşündüğüm de, rahat­
sız edilm eyeceğim iz hafta so n lan , D aniel D orian’la birlikte gitti­
ğinde her şey in yine d eğişebileceği korkusunun olm am ası, D ani-
el’e telefon açtığ ım d a gerginleşm em ek, sesindeki m esafelilikten
Dorian’ın o rad a olduğunu anlam a korkusunun kalm am ası... D ani-
el'in, “Seni y arın ararım , şu an d a durum pek uygun değil” deyişi
hâlâ içimi acıtıyor. E ğer g erçekten böyle olacağını farz edersek
bastırmaya çalıştığ ım b üyük b ir sevinç kabarcığı karnım da bir
yerlerde p atlıy o r. B öylesine sevinm eyi yakışıksız buluyorum . Y a­
kışıksız, çü n k ü bütün bu h ikâyede üstlediğim rolden pek gurur
duymuyorum. M arth a’mn g itm esine göz yum m am zordu. Şimdi
Dorian’ın başına g elen ler zor. O nun yerinde olan insanın kendisi­
ni nasıl hissedeceğini gayet iyi biliyorum , bunu kendim de ne
kadar çok y aşad ım .
D aniel’i şim di dikkatli olm am ız konusunda uyarıyorum .
Çünkii bu sanki çok olağ an m ış gibi önüm üzde açılan alana birlik-
le dalıyoruz. C anım ız istediği zam an birlikte yatabilm e lüksü,
ü?un hafta so n la n . H aftalar öncesinden titiz planlar yapm ak zorun-
kalm adan A ntw erpen ya da Paris trenine binebilm ek. B ütün o

125
gerilim ler ve b ir yığın m üşkül konuşm a artık yok. V e sürekli pu.
suda bekleyen krizler yok.
E ğer D orian geri dönerse ne yaparsın, diye soruyorum Dani-
e l’e. B ilm iyorum , diyor, olursa göreceğiz.
F akat bu pek rahatlatıcı bir yanıt değil, acaba ben o zam an geri
dönü ş y ap ab ilir m iyim ? Bu yıl dayandım , şöyle böyle, yapabile­
ceğim in tam sınırında, bü y ü k b ir kararlılıkla, çünkü seni kaybet­
m ek istem iyordum ve kendim e acım aktan m üm kün olduğunca ka­
çınm ak istiyordum , çünkü sonuçta neye giriştiğim in farkındaydım.
Ne yapacağım ı artık b ilem ediğim de girdiğim depresyonlarla sana
yük olm adım ve sen de bunları kendine pek fazla sorun etmedin.
Çünkü en zor durum da olan D o rian’dı. B unu ben de kabul ediyor­
dum . D urum u daha da tırm andırm ak, seni d aha fazla çekiştirmek,
zaten yeterince ağ ır olan baskıyı daha d a artırm ak istemiyordum.
A m a gerilem ek, b ir adım geri alm ak, ileri bir adım atm aktan çok
başka bir şey. B unu g erçekten yapabilir m iyim bilm iyorum .
G öreceğiz nasılsa, d iy o r D aniel, nasılsa göreceğiz. Ama za­
m anla d u yduğum huzu rsu zlu k ve yanılm ış olm a korkusu yavaş
yavaş azalıyor. V e d ah a D an iel’in bana çıkaracağı bir hesap oldu­
ğu, D o rian ’ın onu bırak m ış o lm asından beni suçlayacağı korkusu
kayboluyor.

H ayır, yaptığım pek do stan e değildi. Bu katı bir tavır. Bu senin


için hiç fark etm iy o r m u, D an iel’i D o rian ’dan alm ış olm ak sende
suçluluk duyguları uyan d ırm ıy or m u? E linden alm ak, elinden
alm ak, y eter artık, diyorum , yeni âşık olan ve sevgilisini karısın­
dan caydırm ak için nereye kadar gidebileceğini düşünen bir kadın
arkadaşım a bu evcil bir hayvan değil ki bir torbaya atıp götüresin-
A m a bu o kadar basit olsay d ı kuşkusuz ben de yapardım . Kendim*
haklı çıkaracak gerek çeler arayıp, D an iel’le D o ria n ’m arasının
zaten çok harika o lm adığını ve benim boş olduğu görünen bir yen
alm aktan başka b ir şey yapm am ış olduğum u söyleyebilirim . Eğer
ben bunu yap m am ış o lsay d ım m utlaka b ir başkası olacak mıydı-
B ir başkasının ilişk isin i düzen lem enin benim üstüm e düşm edig1'
ni söyleyebilirim , bu ikisini ilgilendiren bir şey. D aniel’in zaten

126
I,er zam an b aşk a kız arkadaşları o lm asının, şim di bana da hiçbir
jöz verm ediği gibi, kız arkadaşlarının sayısının birden fazla olm a­
yacağına söz verm em esinin, D orian’ın kendi üstlendiği bir risk o l­
duğunu söy ley eb ilirim . Bunu daha önce hep yaptığım ı, durum zor­
laşınca geri çekild iğ im i ve sonra böylelikle kurtulan evliliklerin
kısa bir y en id en can lam a süresinden sonra yine de dağıldığını söy­
leyebilirim . D iğ er kadın için ayrıldığım eski sevgililerim e bir bak.
Bir tanesi b ile o zam anlar birlikte olduğu kadınla kalm adı. B ütün
Özürleri ve akılcı açıklam aları biliyorum , am a ne kadar doğru olsa­
lar da so n u ç ta b ir şey değişm iyor. G eçerli olan tek şey benim Da-
niel’i istem em . A rtık zam an y itirm ek istem eyişim . Bu aşkın elim ­
den kaçm asın a izin verm eyeceğim .
Eğer, d iy o ru m D an iel’e, bir zam an gelir de benden bıkarsan,
can sıkıcı o lm ay a b aşlarsam , eğ er bir b aşkasını istersen lütfen
beni fazla ü zm e. B ana söyle. B ir saat içinde senin evindeki rafımı
boşaltmış, a n ah tarın ı geri verm iş ve ortadan kay b o lm u ş olurum .
Break m y heart, i f you must, but d o n ’t w aste m y tim e.'

kalbimi kırman gerekiyorsa kır, ama zamanımı çalma, (ç.n.)

127
XVI

T rasim ento gölü kabardı, fırtına var. N orm alde su sakin, mavi
yeşil yan sıy an b ir satıh , şim di k ay n ıy o r ve güneşte zeytin yeşili,
gölgede lim on yeşili pırıldıyor. D avid D aniel’ le birlikte A ssisi’ye
gitti, son gezinti. Ben okuyorum . Y üzüyorum , beyaz avuç içlerim
suyun içinde açık renk k u rb ağ a karınları gibi görünüyor. E lias ve
B ayan B. uğruyor, artık to p lan m aya başlam ışlar, onları yarın
trene bindireceğiz.

D avid, E sther ve erkek ark ad aşıy la birlikte H ollanda’y a dönüyor.


D avid’in pasaportunu k am pingin bürosundan alm ayı unutmuşuz
tabii ki. Bunu ancak o n lar yola çıktıktan ve yapacak bir şey kal'

128
madıktan sonra fark ediyoruz. G ünlerden pazar. B urada dilim ler
halinde k eserek sattıkları biberiyeli kızarm ış dom uz eti, zeytin,
şeftali ve k arp u zd an oluşan bir yiyecek sepeti hazırlıyoruz. Bir
aşe C hianti. B ir çam o rm an ın d a p azar pikniklerini yapan İtalyan
aileler arasında k en d im ize yer arıyoruz. E trafta ço cu k lar koşturup
sürüttü y ap ıy o rlar, büyükanneler, d edeler sandalyelerde oturuyor,
anneler yiyecek paketlerini açm ak ve m asa örtülerini yaym akla
meşgul. H erkes y em eğ in i yeyip, kadınlar ortalığı toplayıp, erkek­
ler de örtülerin y a d a şezlongların üzerine uzandıktan sonra orm an
sakinleşiyor. D aniel Me elim izde k itaplarım ız yan yana uzanıyoruz.
Şimdi geri d ö n d ü ğ ü m ü zd e artık D avid güneş şem siyesinin altında
bizi bekliyor o lm ay acak . D avid’in çadırın yanında oturan koyu
mavi huysuz silueti olm ay ın ca ortalık boş. Bugün ne yaptınız,
diye soran yok. M u tlak a yine bir m üzeye gitm iş ya da bir café’de
oturup şarap ve sig arillo içm işsinizdir. B undan ne anlıyorsunuz
sanki? Bize alkol ve nikotinin zararları üzerine söylevler çeken
kimse yok artık. B izim gençliğim izde anne babalarım ızdan kop­
mak için alkol ve sigara k ullanm am ız gerekirdi, diye D avid’e açık­
lamada bulunuyoruz. Sen bunu tersine çeviriyorsun, bizim ne
kadar kötü o ld u ğ u m u z üzerine söylevler veriyorsun. A m a siz hiç
kulak asm ıyorsunuz, diyor D avid sert bir tonla. Ç ok denetim siz ya­
şıyorsunuz.

Bu kadar huysuz b ir yeniyetm eyle tatil yapm ayı sin ir bozucu bul­
muyor m usun, d iy e soruyor D aniel. F akat ben D av id ’den genelde
feminizmden, ö zeld e benden şikâyetlerine ve dırd ırların a rağm en
hoşlanıyorum. B u b ir oyun, beni nereye kadar kışkırtabileceği ni
an!amak istiyor. V e ben de bizim ortam ım ızın onun için ne kadar
5,kıcı olab ileceğ in i görüyorum .
Aynı alışk an lık lar, aynı zevkler. T ekrar y atağa girip D av id ’in
°lniadığı şu k ısa zam anı sevişerek geçirelim m i? İkim iz aynı
‘mda m asalarda serin kadehlerin yanıp söndüğü bir café mi keşfe-
” m? A h, hayır, yine m i, diye sızlanıyor D avid, daha yeni içtiniz,
*anki biz d u rm adan don d u rm a dilenen çocuklarm ışız gibi. D aha
a*lvaltı biter b itm ez o turup şim di ne yiyeceğiz diye fik ir yürütm e-

Oliodc]}], Mutluluğa A lıjn ıa 129


ye başlıyorsunuz. Bu doğru. H er ikim izin geçm işinde de yemeğe
olan bu aşırı düşkü n lü ğ ü m ü zü açıklayacak se b ep ler elbette var.
Ve kesin olan bir şey varsa, birlikle olduğum uz sürece asla bir
daha k ilo verem eyeceğiz. D avid’i arıyorum , diyor D aniel, tuhaf
değil mi?
B aba hayvan, diyorum .

H essel’le buluşm ak ü zere V ero n a’ya gidiyoruz. A rtık çad ır hayatı


yetti ve kent hareketliliğini, tem iz yataklann konforunu ve gazete­
leri özlüyoruz.
Ç izgili g üneş şem siy elerin in altında H e s se l'in kır başını seçti­
ğim izde Piazza delle E rb e’deki bronz renkli çanlar saat tam dördü
çalıyordu. D an iel’in böyle tam zam anında geldiğini daha önce hiç
görm em işsindir m utlaka, diyorum H essel’e. H essel, D aniel’in eski
bir arkadaşı, benim için de yeni bir arkadaş. B irb irlerin e sarılıp
öpüşüyorlar. Bizim de kahve isteyip istem ediğim izi soruyor. Oteli­
nizi buldunuz m u? G eleli çok oldu m u?
O telde bizim için H essel y er ayırtm ıştı. M atrim onuale Hessel,
heteroseksüel anlayış için özür diliyor. Yani yan yana getirebilece­
ğim iz iki tek yatak y erin e büyük bir çift yatakta yatacağız. Bu ho­
şum a gidiyor, çünkü gecenin sonunda iki yatak arasına düşen hep
ben oluyorum . V e Tosça için bilet ele geçirm iş, dev arenada sergi­
lenen opera için son üç bilet.
H essel bilgili bir insan. Şimdi ellilerinde olan eski bir cizvit.
genç bir adam ken bugün artık kapalı olan P isa ’daki Sen Bruno ta­
rikatı m anastırında kalm ış, fralya’da kendini evinde hissediyor-
B enim le gelin, diyor ve bize bir gün önce keşfettiği yerleri gösteri­
yor. saraylarıyla P iazza dei Signori, anıtsal m ezarlar. Yarın kent
surlarına gideceğiz. D aniel kendisini o kadar m eşgul etm iş olan
soruyu nihayet soruyor. F iller Alpleri nasıl geçti? H ah, çok basit,
diyor H essel, halatlarla çek ilip taşındılar, am a bu arada epeyce za­
yiat oldu. Daniel dağlara duyduğu tutkudan söz ediyor, onu benden
çok daha uzun süredir tanıyor H essel, D aniel’in dağları niçin scv*
diğini de biliyor: S avaş sırasında m uhalefet hep dağlardaydı- B'r
anlam da im dat çıkışı. B ir kiliseyi gezerken H essel, bakın, diy°r‘

130
burası k eşişhane. V e P isa 'd a geceleri koralleri ayakta söylem ek
jçjn nasıl uyan d ığ ın ı anlatıyor. Am a, diyor, sırtım ızda küçük bir
arkalık o lu y o rd u , hiç o lm azsa azıcık oturur gibi oluyorduk, am a
Allah k arşısın d a sanki ayakta d urur gibi görünüyorduk. Bu arka­
lıklara m isericordia diyorlardı, m erham et.

Otelde beyaz k ayg an çarşafların arasına huşuyla süzülüyoruz. Ka­


rınca yok, siv risinek yok, sinek yok, büyük, yum uşak bir yatak.
Çıplak ay ak larım ızın altında serin m erm er, istediğim iz kadar
sıcak su. A ynada, ne kad ar vahşi bir görünüm aldığım ı görüyo­
rum. tenim y an ık , her yöne dağılan saçlarım tiftik tiftik. D aniel ak­
şamları ne k ad ar nakit param ız kaldığını görm ek için pantolon
ceplerini dışarı çık arıy o r. Ben çekleri sayıyorum . F azla bir şey
kalmamış artık .
Bu kentte p ara p arm aklarım ızın arasından kum gibi kayıyor.
Buna rağm en bizim için opera biletlerini alan H essel’le birlikte
güzel bir yerde yem eğe gidiyoruz.
A şınm ış m erd iv en leri tırm anarak duvarlarla çevrili bahçelerin
ve harabelerin arasından dağın tepesindeki restorana gidiyoruz.
Hızla akan A d ig e suyunu hâlâ görüyoruz, am a artık sesini işitm i­
yoruz. V ero n a’nın dam ları dört bir yana yayılıyor. H ava sıcak.
Yemek gplm edetı epeyce önce şarabı içip bitiriyoruz. Tosça üzeri­
ne konuşuyoruz, m uhteşem bir curcunaydı, yürek parçalayan ar­
yasını bir kez d a h a söyleyen diva ve eski geleneğe uygun olarak
deliler gibi bis, bis, diye bağıran seyirciler.
Ö nlerde bir y erd e oturm uş olan D aniel, şefi gördünüz m ü, diye
soruyor. Ben A lm anların arkasında bir sırada oturuyordum . İsrailli
8e>ıç bir adam olan şef yerine doğru koştu, daha epeyce b ir m esa­
fe vardı. S o n ra arkasını dönüp, heyecandan solgun bir yüzle sopa-
s,nı kald ırd ığ ın d a b aşında bir kipal olduğunu gördük. Ö nüm üzde­
ki sıradan tam an lam ıy la şoke olm uş tonda bir m ırıltı yükseldi,
bu b ir karşı ç ık ış d eğ ild i, sad ece şaşırm ışlard ı. B en de kısa bir
süre önce beni de aynı şekilde şoke eden bir olaydan bahsediyo-
K adının biri İsrail’i kast ederek, Y ahudiler savaştan hiçbir
Ö ğrenm ediler, d ed iğ in d e ben de şok olm uştum .

131
Z aten geride pek fazla Yahudi de kalm adı, dem işsindir mutla­
ka, diyor D aniel. B elki d e savaş Y ahudilere b ir şeyler öğretmek
için yapılm ad ı, dem iştim .
H essel, daha kısa bir sü re öncesine kadar K atolik dualarında
İsa ’nın çarm ıha g erilm esinden resm i olarak Y ahudi'lerin sorumlu
tutulduğunu anlatıy o r. B en cad ılan n uğradığı kovuşturm ayı, o za­
m anlar kendi b astırılm ış içtepilerini nasıl k u rnazca toplum dışı ki­
şilere y an sıttık ların ı anlatıyorum . İstek uyandıran bir kadın
hem en cadı dam gası yiyor. D aniel, üçüm üzden hiçbirinin engizis­
yon karşısın d a b ir şansı olam azd ı, diyor. Bir Y ahudi, bir homo­
seksüel ve fazla b ağ ım sız bir kadın. K âfirler. Toplum dışılar.
Bence, diyor D aniel H essel’e, sen daha cizvitken de inançsızdın.
Hessel gülüyor.
Y em ek geliyor. B enim dom ates ve reyhanla hazırlanm ış ma­
karnam enfes, D aniel de kendi karidesli m akarnasını öve öve biti­
rem iyor. H essel de m antarlı ve krem alı m akarnasının karşısında
zevkten baygın. H içb ir tadı kaçırm am ak için tabaklarım ızı ara­
m ızda değiştiriyoruz. E ğ e r birisi yem eğe ölçüsüz b ir ilgi gösterirse
cizvitler buna ne diyorlar biliyor m usunuz, diye soruyor Hessel.
E ffusus sü p er cibos, tab ağ ın a akm ış, yem eğe fazla dalm ış. 0
zam an yine, pek ilgi gö sterm iy o rm uş gibi yapm alı. Bir şişe daha
şarap ısm arlıy o ru z.
Z am anım ız dold u , p ara tükendi. Geri dönm eliyiz, işler bekli­
yor, faturalar, gündelik stres. D aniel bu düşüncelerle yine kararı­
yor. Y olda, StradivariM erin çıkış yeri olan ve hâlâ iki G uarneri ve
iki A m ati'yi korudukları C rem o n a’da m ola verebiliriz.
G özden kaybolana k ad ar H essel'in arkasından en sallıyoruz.
H esabı bir çekle ö d em ek istediğim de çeki bayan Liebermann
adına h azırlıyorlar. E sk id en olsa hem en karşı çık ard ım , şimdi o
kadar kötü bulm uyorum .

132
XVII

Hollanda sın ırın ı g eçer geçm ez arabada bir tıkırtı başlıyor. Daniel
arabayı yol ü stü n d e b ir park yerine sokuyor. Y eniden gaz verdiği­
mizde tıkırtı artıy o r, teh lik ey e işaret eden bir ses çıkıyor. Y anı­
mızda park etm iş bir adam gelip durum a bakıyor. A raba tam ircisi
olduğunu öğren iy o ru z. A m a adam arabanın orasın a burasına bakıp
bazı vid alarla o ynadıktan sonra başını sallıyor. A rıza eksantrik
milinde, diyor. T am irciye gitm ek gerekir, çekici çağırın. Bozdur­
duğum uz b ir avuç dolusu çeyrek G u ld en 'i yanım ıza alıp bir tele­
fon kulübesi aram ak üzere yola koyulurken tam o sırada otom obil
kulübünün b ild ik sarı arabalarından birinin geçtiğini görüyoruz,
ö a n ie l tem p o su n u hızlandırıyor, bir süre sonra otom obil kulübü­
nün arab asın d ak i adam da bize b aşıyla işaret ediyor. A dam , çekm e

133
servisini arayacağım , diyor, eğer şansınız varsa bir saat içinde bu­
rada olurlar. Bu arada siz de bir kahve içm eye gidebilirsiniz.
Bizi arabayla b irlikte ev e götürecek olan çekici arabasında şo­
förün yanına o tu rd u ğ u m u zd a saat geceyarısını geçm işti. Şoföre
b ir baktıktan sonra önce D an iel’e yol verdim , yolda sohbet etmek­
ten hoşlanan can ay ak ın bir ayıcık. Ben yorgunum ve artık konuş­
mak bile islem iyorum , am a D an iel'e yaslanm ış ondan gelen pa­
m uklu kum aş kokusunu ve benim için bildik olan kendi
tanım lanm az kokusunu duyarak onları dinliyorum . Y ağm ur yağdı,
cadde karanlık ve kaygan. Mavi yol işaretleri yanım ızdan kayar
gibi, A m sterdam , A m sterdam , U yuklayarak şoförün hikâyelerini
dinliyorum . D aha önceki çek m e o laylarında yaşadıklarını anlatı­
yor. Bir keresinde b ir tak m a diş, bir başka sefer tahta bir el topla­
m ak zorunda kalm ış. V e bir defa da içinde ağlayan çocu k lar ve ça­
resiz bir anneyle birlikte k o ca b ir karavanı çekm esi gerekmiş.
B aba bütün bagajı öylece ortada bırakıp arabayı alıp kaçmış.
A m ste rd am 'a y ak laşırk en günün ilk ışıkları y ükseliyor, çayırlar
sisli ve nem li. S okak lam baları sönüyor. G ece yol alm ak can sıkıcı
değil mi, diye so ruyor D an iel. Bu da işin bir parçası, diyor adam
sesinde doyum lu bir tın ıy la, benim kocakarıyla bu m evsim de pek
sık görüşem eyiz.
D aha önce b izim kiler tarafından çekildiğiniz hiç olmamış
m ıydı, diye soruyor.
Ben çekilm edim , diyor D aniel.
Ben çekildim , diyorum . G eçen yaz M artha’yla P ortekiz’deyken
olanları sana an latm ıştım değ il mi?

Y öre m akam ları telefon açıp bizim bir am bulans bulm am ızı ve
L iz b o n 'a zam an ın d a yetişm em izi sağlam asını bildirdikten sonra
kam p m üdürünün bize karşı tavrı d eğişiyor. L iz b o n ’dan sonrasını
otom obil kulübünün yurtdışı servisinin halledeceği ve Am sterdam
için uçak biletlerim izin ayırtıldığı belirtiliyor. K am p m üdürü biz­
den kurtulduğu için rah atlam ış durum da ve bizi bizzat çadırım ız­
da ziyaret ediyor. Ç adır tentesini ona hafifçe gülüm seyen Mart-
ha’yı görebileceği gibi kaldırıyorum . A kşam , artık yapacak bm

134
şey k alm ay ın ca, denizi dinlem ek, güneşin batışım seyretm ek ve
bir kez d ah a m id y e yiyip bölgenin şarabından içebilm ek için bir
saatçisine kay alık ların üzerindeki restorana kaçıyorum . Bana ye­
meğimi g etiren adam , arkadaşınız nerede, diye soruyor. H asta, di­
yorum, o yüzden buraya da bir daha gelem edik. Am a yarın evim i­
ze dönüyoruz.
Şim di neredeyse norm al bir hikâye oldu, hem en hem en geçm i­
şe ait artık. K ay alık ların üzerinden bakıp aşağıda gezinen son in­
sa n ları da n ered ey se seçem ez olanca, b urada güzel zam anlarım ızın
da olduğunu düşünüyorum . Belki bir kez daha gelm eliyiz buraya.
Joaqu im ’e h ed iy e etm ek için b ir şişe şarap alıyorum , m idyelerin
en güzellerini de canı hiçbir şey yem ek istem eyen M artha için
çantam a d olduruyorum .
Bu gece ik im iz de gerçek anlam da uyuyabiliyoruz yine, am a ne
yazık ki çok kısa. E ğer her şey yolunda giderse am bulans altı bu­
çukta gelecek . Ç ay yapıyorum ve arabada bırakacağım ız eşyalar­
la, uçağ a y an ım ıza alm ak istediklerim izi ayırıyorum . M artha yar­
dım istem ed en çadırdan dışarı sürünüyor ve ben çadırın çivilerini
yerden söküp ip leri toplarken o şişm e bir yatağın üzerinde uzanı­
yor. E rken k alk an birkaç kişi m erakla seyretm eye geliyor, içlerin­
den bazıları M a rth a ile daha hiç karşılaşm adılar, yalnızca ara sıra
inlem e seslerin in duyulduğu çad ırda hasta b ir kadının yattığım ve
her sabah ih tiy ar bir kızılderili adam ın çadırın içine em ekleyebil­
mek için k em ikleri çatırdayarak dört ayak üstüne çöktüğünü bili­
yorlar.
A m bulans kam ping arazisine girdiğinde, önde canhıraş el kol
hareketleri y ap an ve önem li pozlar takınan kam ping şefi olm ak
üzere to p lan an m eraklılar giderek çoğalıyor. B ir hafta boyunca ça­
dırdan başk a b ir şey görm eyen ve şim di bunca m eraklı suratla
çevrilen M arth a, am an T an n m , diyor. A m an T an n m , ve gözlerini
kapıyor.
Lizbon yolu bir zam anlar M arinlıa G rande yolundan çok daha
kısa g eliy o r bize.' A raba siren çalarak uçağın hazır beklediği hava­
alanına g iriyor.
Bizi b ekleyen birisi beni çabucak güm rükten ve pasaport kont­
rolünden g eçiriyor. B iletlerim iz çoktan hazır. M a rth a’nın sedyesi­

135
nin yerleştirileceğ i k o ltu k lar yatırılm ış ve bir perdeyle meraklı
bakışlard an k o runm uş bile. M a rth a’yı sedyeyle taşırken köşeden
dönem eyip tekrar yere bıraktıklarında diğer yolcular bekliyorlar.
B ir m erdiven daha. İnsanların, neyi var, neyi var, diye sorduklarını
işitiyorum ve içlerinden en düşüncesizi gelip bana soruyor. Sırtı,
diyorum . M artha ö b ü r tarafa bakıyor. T ekrar H ollandaca konuşu­
luyor, anlayabildiğim iz bir dil. Shiphol’e indiğim izde diğer am bu­
lansın hazır beklediğini görüyorum . Bu kez m odem bir araba, tüm
konfor var, M arth a'n ın üzerinden düşm eyeceği b ir yatak ve Hol­
landalI bacaklarına kısa da g elm iyor, yay sistem i de m ükem m el.
C anayakın sağlık görevlilerine nihayet hikâyem izi anlatabiliyo­
ruz. M artha da söze katılıy o r, ağrıları azalm ış gibi.

M arth a’yı dar m erd iv en lerd en yukarı taşıdıklarında evinin kapısı­


nı Paul açıyor. O dadaki kanapeyi pencerenin yanına çekm iş, kuv­
vetli öğle güneşini kesm ek için perdeleri y an kapam ış. Çiçekler
var. Çay hazır. Paul bana b iraz çekingen bakıyor. T ekrar M artha
ile yatm aya başladığından beri birbirim izi hiç görm em iştik. Mart-
h a'n ın annesi ve kız kardeşi telefon ediyor. M artha onları gelm e­
leri gerekm ediğine, ölecek o lm adığına, ve durum un artık o kadar
kötü olm adığına ikna etm ey e çalışırken ben de P au l’den bu arada
ne kadar kaygılandığını ve A v ru p a’nın bu köşesinden organize et­
tiği onca şeyi öğreniyorum . O tom obil kulübünden durum u öğren­
diğim de sizi arabayla alm ak istedim , am a doktor beni vazgeçirdi,
diye anlatıyor. H atta d o k to rd an bu akşam gelm esi için bir randevu
bile alm ış. M artha, eve mi gideceksin yoksa burada mı kalırsın,
diye bana soruyor. E ğer Paul kalacaksa o zam an eve gitm eyi tercih
ederim . M artha P a u l’e bakıyor. Paul başıyla evet diyor. Martha
ona beni eve b ırakıp bırakam ayacağını soruyor.
Ben de şim di bunu tek lif edecektim , diyor.
A rabada bir süre daha genel olarak refah toplum unun, özel ola­
rak da otom obil kulübünün nim etlerinden söz ediyoruz. Y oksul bir
ülkede tatil yapm ak ne k ad ar rom antik ve bir şeyler ters gidip de
alıştığın g ü v e n c e le r - a ç ık p o stan eler, çalışan telefonlar, çağrıldı­
ğında gelen taksiler, yeterince d o k to r- ortadan kalkar gibi görii-

136
niinceye kad ar öylesine günü yaşam ak ne kadar güzel.
Paul beni, n ey se ki sakinleşm em i sağlayacak k ad ar terk ettiğim
andaki haliyle duran evim e bıraktığında vakit öğle sonrasının geç
bir saati. Y arın sabah erken saatlere kadar M arth a’da kalacağım ,
diyor Paul, so n ra işe gitm em gerekiyor, bir telefon etsene.
Oldu P aul, d iy o ru m , ve teşekkürler. B irbirim izi bir sağ, bir sol
yanaktan biraz beceriksizce öpüyoruz.

E vim de tek rar bild ik y uva kokusu beni sarm alıyor.


Ö lü n o k tay ı aşm ış durum dayım , gerçi b edenim yorgun ve uy­
kuda gezer gibi h areket ediyorum , sakarlık içindeyim , sandalyelere
çarpıyorum , am a zihnim açık, tu h af biçim de berrak. Sanki kokular
her zam an k in d en d ah a kuvvetli, renkler daha güçlü gibi. D ışarıda
bir şeh ir kuşu ısrarla ve m elodisiz ötüyor. Birisi çiçek getirm iş,
oğlum dan b ir m ek tu p var; her şey yolundaym ış. K ed iler kayıtsız­
lıklarını v u rg u lay arak etrafım d a süzülüyorlar, bu arada geriniyor­
lar, esn iy o rlar ve benden -alıştık ları g ib i- onları okşam am ı isti­
yorlar. M asam ın ü zerinde bir gazete ve m ektup yığını duruyor.
Am a bu kez no rm ald e her zam an yaptığım gibi zarflan hem en aç­
m ıyorum . T elefo n a gidiyorum - v e görülüyor k i - D an iel’in telefon
num arasını h â lâ ezbere biliyorum .

U trecht k ö p rü sü n d e D aniel beni sarsarak u yandınyor. B irazdan ge­


liyoruz, diyor.
R üya g ö rd ü m , diyorum uykulu uykulu, M a rth a’nın başına kor­
kunç b ir şe y ler gelm iş, rüyada D orian da var, Paul de. V e sen.
D urm adan, g ö receğ iz bakalım , diyorsun, göreceğiz.
G üneş y ü k selm iş ve A m sterd am ’ın ilk evleri üzerinde sapsan
parlıyor. Ş o fö r bizi n erede bırakacağını soruyor.
K arar verm em iz lazım , diyor D aniel, bana mı gidiyoruz, sana
mı gidiyoruz, y o k sa herkes kendi evine mi?
Hepsi m üm kün, diyorum , hepsi uygun.

137
Fetna Ayt Sabbah
İSLAM’IN BİLİNÇALTINDA KADIN
İncelem e 1169sayfa
Nasıl olur da aynı halk, kadın konusunda birbirinden bu denli
farklı im geler üretebilir? Bir yanda, doyurulm ası olanaksız ve
gem i azıya alm ış şehveti yaşayan bir kadın ve onun kurduğu yoğun
aşk ilişkileri; öte yanda, peçenin ardına sığınm ış, boyun eğm iş,
sessizce kendi köşesine çek ilm iş kadın ve kocasının iradesini
beklerken gösterdiği sabır... İşte. İsla m 'ın B ilinçaltında K adın'\
okurken ak la geliveren ilk sorular...
Y azar, bu soruları sorarken bir noktada duyarlı olm aya çok özen
gösteriyor; Sorunu, sorunun kendi diliyle ve İslam ’ın verileri
doğrultusunda tartışıyor. B ütün kadın im gelerini, yani bugünün
kadınını, K uran'daki kadını, dinsel, kibar ve erotik edebiyatta
betim lenen kadını bu veriler içinde inceliyor. Ve kadının, günüm üz
M üslüm an toplum larının çağım ızın kim i sorunlarını aşm ak için
kullandığı yöntem lerdeki “sim gesel” önem ine dikkat çekiyor.
“ K orunan, k apatılan, peçenin ardına gizlenen ve kimin
m ülkiyetinde olduğu belirtilen...” kadın yaklaşım larına karşı
çıkarak şu tip sorular soruyor: Şim diye kadar üretilen kadın
söylem leri m odern yaşam ın dayattığı sorunları aşabilir mi?
G ünüm üzde yaşanan ve kıyam etin habercisi sayılan yapısal ve
düşünsel altüst o luşlar sonunda İslam ne yapacak? Peçesini yırtıp
atan, yurttaş konum una ulaşarak sokaklarda dolaşan ve belli bir
işte çalışıp ücret alan kadınlar İslam 'ı nasıl etkileyecek?

“Sabbah, Doğu cinselliği üzerine ilginç bir araştırma yapmış. Konuyla


ilgilenenler için yararlı Kaynaklara yöneliyor ve ilginç tezler öne sürüyor.”
Oral Çalışlar / Cum huriyet Kitap

“İslam’ın, yani erkeğin bilinçaltını anlatır bu kitap. Çünkü tarihi onlar yazmıştır ve
Sabbah onların tarihiyle hesaplaşır. İslam'ın, yani dünyanın üçte birinin tarihi,
inancı felsefesiyle."
Aktüel
Michel Tournier
CUMA
Ya Da Pasifik Arafı
Romun/214 sayfa
Günümüz Fransız edebiyatının en büyük yaratıcılarından olan Michel
T o u m icrn in başyapıtını sunuyoruz bu kez. T oum ier yaşadığımız
hayata anlam verebilmek için hikâyelere ihtiyacımız olduğunu
düşünen ve kolektiflik kazanmış hikâyeler denebilecek mitosları da
ciddiye alan bir yazar. Temel kaygısı Batı kültürünün temel
mitoslarını dönüştürerek bambaşka anlam landırma ve yaşama
im kânlarına işaret etmek! Yazdığı bu ilk rom anda ise Batı
modernliğinin “girişimci birey” kültünü, “vahşileri ve doğayı
uygarlaştıran beyaz adam ” imgesini, “üretim, tüketim ” tapınmasını ve
“zam an, düzen, disiplin” kaygısını en özlü biçimde ifade eden
Robinson mitini paramparça ederek, heyecan verici bir doğa/düşünce
sentezini m uştulayan çok farklı bir mitoloji inşa ediyor. C um aya da
P asifik Arafı Spinoza’dan Levi-Strauss’a, H egel’den Sartre’a bir dizi
düşünüre atıflar içeren bir düşünce romanı olm asına karşılık bir
macera romanı kadar da sürükleyici. Edebiyatla da düşünülebileceğini
gösteren m üthiş bir örnek. Düştüğü adada Batı kültürünü minyatür
boyutlarda yeniden kuran Robinson’un, önce doğanın, sonra da
kendine köle yaptığı ‘vahşi’ Cum a’nm “başkalık’Ian y la yüzyüze
gelmesi anlatılırken, bütün bir tarih Cum a’nın kahkahalarıyla yeniden
yazılıyor aslında. Batı akılcılığının ipliği pazara çıkarılırken “başka”
türlü düşünm enin ne denli mümkün ve gerekli olduğu gösteriliyor. Bu
nefis rom anı ve Deleuze’ün yazdığı sonsözü dikkatle, tekrar tekrar
okuyalım ve kendim ize şu som lan soralım: Hayatım ızda hem bireysel
lem de toplum sal anlamda “başkalan” var mı gerçekten? Başkalarının
olmadığı, olsa bile dikkate alınmadığı, ezildiği, yok sayıldığı bir hayat
iayatılm ıyor m u bizlere? Başkası yoksa ben var mıyım? Ayrıntı olarak
Cum a'yı yayınlamaktan özel bir haz aldığımızı belirtiyor; edebiyata
inanan ve sahici soruların peşinde olan herkese tereddütsüz
öneriyoruz...
Virginia Woolf
ORLANDO
Roman /2 1 4 sayfa
Virginia W o o lf un rom anları arasında O rlando, lier türlü
olabilirliği.ve gerçekliği dışlayan, fantastik öğelerle bezenm iş
konusu, coşkulu, abartılı, m izah yüklü anlatım ıyla özgün bir yere
sahiptir.
İngiltere’nin en soylu ve nüfuzlu ailelerinden birinin tek m irasçısı
olan olağanüstü güzel, d uyarlı, şair ruhlu O rlando serüven dolu
yaşantısına K raliçe I. E lizab eth ’in gözdesi ve H azn ed ar’ı olarak
başlar. A rayışlar içinde geçen inişli çıkışlı dört yüz yıllık
yaşam ının orta yerinde büyük bir dönüşüm e uğrar. İstan b u l'd a II.
C h arles’ın elçisi olarak bulunduğu sırada m ucizevi bir biçim de
kadın olur. B ir süre B ursa dolaylarında Ç ingeneler arasında
doğayla iç içe yaşar. Y eni k im liğiyle İngiltere’ye döndüğünde 18.
yy. edebiyat çevrelerinin ünlü nüktedanları arasında can
sıkıntısından patlar, 19. y y ’m kadınlara biçtiği rolün içinde
boğulacak gibi olur. A ncak aykırı, enerjik, sorgulayan kişiliğinin
yardım ıyla tüm toplum sal değişim lerin ve kendi yaşam ındaki
büyük dönüşüm ün üstesinden gelm eyi başarır. R om anın sona
erdiği 1928 y ılında o lan ca boyun eğm ez çağdaşlığıyla dim dik
ayak Ladır.
V irginia W oolf bu keyifli rom anda bize yalnızca sıradışı bir
kahram anın olağanüstü öyküsünü anlatm akla kalm az, ince
değinm elerle, keskin bir m izahla, çarpıcı sim gelerle İngiltere
tarihinin son dört yüz yıl boyunca geçirdiği dönüşüm leri ve
bunların İngiliz y azınındaki yansım alarını iki yüz sayfalık bir
m etne şaşırtıcı bir ustalıkla sığdırır.

"Orlando bir anlamda Virginia W oolfun ‘Sanatçı androjen olmalıdır' sözünün


birebir karşılığı niteliğinde. Orlando erkekken bir günde kadına dönüşür. Ama iç
dünyası hiçbir karışıklığa uğramaz. Woolf, Orlanddda kişinin içinde bulunan çift
cinsiyetini özgürce yaşayabileceğini savunur."
Gül Dirican / Milliyet Sanat
M arge Piercy
ZAMANIN KIYISINDAKİ KADIN
Bilim - kurgu / Roman / 365 sayfa
Bu kez b ir "kadın ütopyası"... H ayat dolu am a düzene sürekli
yenik düşen b ir kadın tım arhaneye kapatılır. D oktorlar üzerinde
deney y ap m ay a k alk ın ca karşı koyar ve zihninde yarattığı bir
ü to p y a halk ın ın y ard ım ıyla m ücadeleye başlar...
Ü top y asın d a çekirdek aile, devlet, hapishane, hastane, okul ve
çocukluk gibi ku ru m lan n hiçbiri yoktur; delilik norm aldir, cinsel
ilişkilerde ö zg ü rlü k k ad ar kıskançlık da vardır... E rkeklerin çocuk
em zirerek an n elik duygusunu tattığı, böylece daha sevecen ve
şefkatli o ld u ğ u ; y arışm am anın erdem kabul edildiği; doğayı
onarm ak ve sav u n m ak için 'nehir doktoru', 'toprak a vukatı' gibi
m esleklerin olduğu b ir ütopyadır bu... R om anın en önem li yanı
ise, g elecek ö zlem lerinin a k tif bir yaratıcılık faaliyeti içinde
olm ad an gerçekleşm eyeceğinin altını çizm esidir.

‘ Marge Pierey, çağdaş edebiyatın en güçlü feminist kalemlerinden biri;


Zamanın Kıyısındaki Kadın da onun en güçlü ve etkili yapıtı. Roman öncelikle
içinizi nefretle dolduracak, Connie'nin acısını derinliklerinizde hissedeceksiniz
ve ona bu acıyı çektiren tüm dengeleri sorgulayacaksınız. Ardından bu
muhteşem kadın ütopyasının esintisini yakaladığınız anda ışıltılı bir umut da
belirecek. Piercy hiç de 'yumuşak başlı1bir yazar değil; bu güçlü 'siyasi
bilim-kurgü romanında, edebiyatı feminizme, feminizmi ebediyata kurban
etmeden, kışkırtıcılığın doruğuna çıkmış. Zamanın Kıyısındaki Kadın, pek çok
kadın okurun başucu kitabı olmayı güvence altına aldığı gibi, erkek okurlar için
unutulmaz olmayı da hedefliyor; etkisi kesinlikle kadın okurlarla sınırlanamaz.
Son ayların en çarpıcı kitaplarından biri. Kaçırmayın...’
Aktüel

“Marge Piercy, üzerinde uzun uzun kafa yorduğu yetkinliğinden anlaşılan bir
ütopya sunmuş bizlere. Feministlerin, yeşillerin, sosyalistlerin, anarşistlerin
sanırım onaylayacakları bir ütopya bu."
Murat Bjeduğ / Birikim
Mark Poster
ELEŞTİREL AİLE KURAMI
İnceleme 1235 sayfa
G ünüm üzde aile hem şiddetle saldırıya uğruyor, hem de
savunuluyor. K adınları baskı altında tuttuğu, çocukları ezdiği,
nevrozun yayılm asına m eydan verdiği için kınanıyor; öte yandan
suç işlenm esini engellediği, ahlakın tem ellerini sağlam laştırdığı ve
uygarlığın sürüp g itm esini sağladığı için övülüyor. N e var ki
toplum bilim leri aile k o n u su n d a uygun bir tanım a sahip olm adığı
gibi, aile kavram ının çözüm lem esini yapacak tutarlı bir kategori
bütününe de sahip d eğildir. P oster bu kitapta, okurlara tarih,
toplum bilim ve ru h b ilim alanlarında var'olan kuram ların
zayıflığını gösterirken F reud, Reich, M arcuse, H orkhcim er,
E rikson, Parsons, L acan, Laing, B ateson gibi düşünürlerin
katkılarını titizlikle çözüm lüyor. A vrupa tarihinin esin kaynağı
okan dört aile m odelini kullanarak (aristokrat, köylü, işçi ve
burjuva) aile yapılarının yaş ve cinsiyet hiyerarşilerini nasıl
güçlendirdiğini/ortadan kaldırdığını ve böylelikle de daha geniş
toplum yapıları içinde daha önce var olan baskı b içim leriyle nasıl
ilişki kurduğunu gösteriyor. Eleştirel A ile K uram ı, aile hakkında
yapılm ış tüm çalışm aları sistem li bir biçim de gözden g eçk en ve
yeni tezler öne süren bir k itap olarak okurların karşısına çıkıyor.

”Eleştirel Aile Kuramı yoksul kitaplığımıza 1. sınıf ve gerçekten modern bir


katkı."
Nokta

"Eleştirel Aile Kuramı, bugüne dek aile konusunda söylenenleri özetleyen ve


yeni bir kavramın anahtarlarını sunan bir inceleme olmasıyla önemli bir kitap
niteliğinde."
Oürrin Tunç / Teori
Lynne Segal
AĞIR ÇEKİM
o
Değişen Erkeklikler / Değişen Erkekler
İnceleme / 442 sayfa
Freud, kadınlığın 'karanlık bir kıta' olduğunu söylemişti. Oysa
yüzyıllardır hakkında kitaplar yazılan, tanım lanm aya ve denetlenmeye
çalışılan kadınlar oldu: Erkek ‘karanlıkta’ kaldı... Bu kez ünlü
fem inistlerden Lynne Segal erkekler dünyasına girmeyi deniyor...
Erkeklerden umudu kesen yaygın feminist karam sarlığa kapılmadan
erkeklerin değişebileceğini iddia ediyor... İktidar olm a ya da intikam
alma gibi duygular beslemeden, her iki cinse de dayatılan egemen
cinsel kim lik tanımlarından kurtulmanın ve özgürce ilişki kurmanın
yollarını araştırıyor. "Bu toplumda erkek olmak kendinden
olabildiğince az vermek anlamını taşıyor" diyen Dustin Hoffman gibi
erkekleri örnek göstererek tek bir ‘erkeklik’ tipinin olmadığına dikkat
çekiyor. Erkeklerin de kendi aralarında farklılaştığını göstererek şu tip
soruların yanıtlarını arıyor: ‘D avaya ihanet eden’ eşcinsel, feminist,
siyah erkekler egemen erkek anlayışını nasıl tehdit ediyor, bedelini
nasıl ödüyor? Türkçede erkekler hakkında yayım lanm ış en kapsamlı
kitap.
“Lynne Segal kadın okurların çok ilgi gösterdikleri bir yazar; zaten kadın okurlar,
karanlıkta kalanı tanımak ya da bugün için 'ütopik' olan ilişki biçimlerine geçişin
olanaklarını araştırmak için ilgilenecekler kitapla: Erkek okurlar da öncelikle
varlıklarının olanaklarını keşfetmek için okumalılar."
Murat Aykul / Aktüel
Lynne Segal. Ağır Çekim adlı kitabında Freud ye Lacan'ın "Kadınların İsteği nedir?"
sorularını ters çevirerek ve onlarla adeta alay ederek bu defa erkeklere bu soruyu
soruyor. "Erkeklerin istediği nedir?”
Cezmi Ersöz i Deli
"Kuramsal açıdan sağlam bir temele dayanan ve politik açıdan büyük önem taşıyan
bu kitap, cinsler arasındaki benzer noktaları irdeleyip gün ışığına çıkarıyor ve
böylesine heterojen bir biçimde düzenlenmiş yürürlükteki 'kadınlık' ve 'erkeklik'
biçimlerinde artık radikal değişiklik potansiyelinin olduğuna işaret ediyor."
Cumhuriyet Kitap
“Ağır Çekim kimimizi yer yer şaşırtacak, sarsacak; kimimizi belki de öfkelendirecek.
Ama eminim hepimizi düşünmeye kışkırtacak. Kitapla boğuşurken ben bütün bunları
yaşadım. Yine de, onu en çok kadınlan politika yapmaya çağırdığı için sevdim."
Gülnür Savran / Sınıf Bilinci
Anja Meulenbelt
UTANÇ BİTTİ
Roman/3 0 9 sayfa
Anja M eulenbelt önce anne! Sonra sosyalistliği, feministliği,
lezbiyenliği, çokeşliliği ve uyuşturucu m addeleri denem iş bir kadın.
Hayatın kıyılarında değil derinliklerinde yaşam ayı göze alan;
sözcüklere değil hislerine, tenine, kanına, parmak uçlarına inanan
biri...
Yayım landığında fem inist çevrelerde büyük yankılar uyandıran ve
sekiz dile çevrilen bu kitapta erkek egemen toplumun kendisine
dayattığı rollerden kurtulm a hikâyesini kişisel, içten ve cesur bir dille
anlatıyor. Fem inizm den değil, onun nasıl yaşandığından söz ediyor.
Kullandığım ız dilin kadınları ifade edem eyecek kadar eril olan
özelliklerine; kadınların parçalanm ış kim liklerle yaşam ak
durum unda kaldığına, 1970’leri sarsan “cinsel devrim ’Tn “cinsel” ama
“devrim ci” olm adığına; “solcu erkekler”in de “erkek” ama “sevgili”
olam adıklarına; beyaz atlı prens masalına; kadınlarla/erkeklerle
yaşanan cinsellik, kıskançlık, yalnızlık sorunlarına; aydın erkeklerin
bile utançlarından arınm ış kadınlarla yaşam ayı becerem ediklerine
dikkat çekiyor.
Utançlarından kurtulan, kendini, bedenini seven bir kadın olmanın zor
ama im kânsız olmadığını gösteriyor.

“Gerçekten de tuhaf bir kadın Anja. Nasıl bu kadar yalın, bu kadar dürüst, bu
kadar kendisiyle barışık olabiliyor? Kendisiyle arasındaki tüm perdeleri nasıl
ustalıkla ortadan kaldırabiliyor? Bir tür alfabe oluşturuyor Anja’nın anlattıkları.
(...) Kadınlarla uzaktan yakından ilgili olan herkesin okuması gereken bir kitap.
Teşekkürler Anja..."
Aktüel

“ Utanç Bitti, oyun bozan bir kadının öyküsü. Erkek egemen toplumun kendine
uygun gördüğü rolleri oynamak istemeyen, onlardan vazgeçen ve onlarsız da
yaşanabileceğini gösteren bir kadının, kendi kaleminden hayat hikâyesi."
Emine Bora / Ö zgür Gündem

You might also like