Professional Documents
Culture Documents
•• •• •
Ori�lml lsıi
E.<r,rnn
"MIND INTO
olup •- hircrnr olar.ak �-
Bu kinıp
A;m Plla ı·ındın\ ,.C" ı1crı tllmetlal l.ıd. �
llltlıdın ha7.danmı:t ve buıln•qa•_
b:l\'Ulp!f' Cad. !mirut Kvım Oınçol San. Sil. No: 81167
10pk•p·lsranhul Tel O.lll.612 llj 2l
Dolan ., ltltap .. .. 4
Kı. Ca<I. Jlo,�7 3162
Tel· +90 f 116) SS4 1<> 00 f:ıx, +90 (216) SS4 16 .�7
1'--wOdr.uxn.lr
•
IçiNDEKİLER
Gizemi
5
Dııpln<·e:ı·ı Gerç� DOn'41ıl""'*
6
Fıl!d AlaıJ l'l'olf
Eski Simya
Yahudiliğin otoriter üsıatları tarafından korunmuş eski ef
�anelere göre, cennetin kapısındaki melek, Adem'i Kabala
ve simyanın tüm gizemleri konusunda bilgilendirdi. Aslında,
simyanın, Hcnnetisizm in, Gül l laç'ın (dıığaüstü felsefesini
insan ilişkilerine uygulayan hir dernek) ve Mast1nluğun öğ
retileri Kabalizm"in teorileriyle iç içe geçmiş durumdadır.'"
Ve hepsinin tek hir hedefi vardır: özün ya <la evrenselin sa
fa dönüştürülmesi. Ya da özetle; düşünceyi gerçeğe dönüş
7
a�·ıkl:.ır. Ancak, her ne ka<l;ır kimya simyadan doğmlıŞ olsa
da, iki tliişünce lıilinıinin aslınd:ı lıiçbir ıırtak y:ını yoktur.
Kinıy;ı. lıilinısel olarak k;ınıtlanabilir ve objektif sonlıçlarla
ilgilenirken, simyanın gizenıli i\ğreıisi, saklı, sülJjekıif, soyut
olana ve gerçekliğin daha üst seviyesine malı.sustur. Bu ger
çeklik tünı doğruların ve spiritüelliğin temelini
tadır. BLı gerçekliği idr.ık etmek ve farkına varnıak, tiim sim
yagerlcrin hedefıydi. hala d;ı öyle. Onlar bu hedefe Mag
num Opus ya da Büyük iş - !\1utlak Farkın,lalık dediler. Bu
tüm Güzelliklerin Güzeli, tüm Sevgilerin Sevgisi, Yücelikle
rin Yüce�i olarak görüldü. Ona tanık olm:ık. bilincin radikal
bir biçinıde değişmesini ve sır.ıdan günlük algı sc.-viyesini
(bakır), gizemli üstün algı seviyesine (alun) clönüştürmeyi
gerektirdi. hüylccc her ııbjc keııdi kusursuz orijinal formun
cl;ı -1\lutlak, Kutsalların Kutsalı halinde- algılandı.
Bu ıı süreci, Magnum Opus, birdir ve aynı an
da hem maddesel hem spiritüeldir. Bu gerçek gencide göz
den kaçınlır. Bazı yorumClılar. simyanın tam IJir spiritüel di
siplin olduğunu iddia ederken, diğerleri yalnızca altının do
ğal nıı yoksa üretim mi, üretimse kimin tarafından üretildi
ğini arJştırmakla meşguldür. Her iki tutum <la yanlıştır. Çün
kü kimyasal düşüncenin ıemt:linde, gi>rünen ve görünme
yen, yukansı ve aşağısı, madde ve ruh, gezegenler ve me
taller ara5ın<la kati gerçekler olduğunu anlamak zorundayLZ.
Eliph:ıs !.evi, Transcendental Magic adlı kitabında şöyle
diyor:
Büyük iş, her şey bir yana. insanın kendi yaraıu�ıdır. yani
tüm iktidannın ve ııeleceğinin tam bir fcthiuir; <>zellikle ira
d.,sinin kusur.1u7. özgür lıırakıl.ııdır. Evren.o;el Sihirli Aracısı
üzerindeki tüm güctlnü ıeının eder. Eski fuozollar ıarafindan
l'Tl'd Aluıı 11'o!f
9
l lzıı11 ı ;ırihi boyunca, Kabaliznı in�an gelişiminin iki dün
)'••sını y;ı da aş;ımasını birbirine bağlanıa}·a <;:ılıştı. İlk dı.inya
ilkt·I nıit<>loji, ikinl·i ise spritüel ifş;ıdır."' ı�·imi<:deki nıitoloji
tl(i11yasının farkına varmadan spiriıüel olarak aydınlanmaya
ç;ılışmak ciddi bir hatadır. Bu işe kalkışan insanlar genelde
kendilerini bir "şeytanla savaşan" ya da "kötüden korktukla
rı bir dünyanın" içinde bulurlar. Cari Jung, l>u nıitı>loji yok
sunluğuna "gölge" denıişıir. Isac l.uria'nın Safed'dtc> bulu
nan (giinümüzde İsrail) on altıncı yüzyıl Kabala okulu hunu
açıkç-.1 vurgular. ls:ıac Luria'ya göre yaratılış. lann Kendini
Kendinden lıayal edilmc.�i imkansız bir göndergesel döngi.ı
dcn geri çektiği anda başl;ımıştır.''' Bu geri çekilme ile kut
sal bir ışık sızar ve var <>lan ilk boşluğa yayılır. Bizim içinde
bulunduğumu1. üç boyutlu ge<:egen, hu ilkel gezegenin ge
lişmiş halidir. Ve Adem -ilk insan- bu ışıktan var olmlışrur.
Gö:derindcn, ağzınllan. burnundan ve kulaklanndan, klışa
tılmamış ilkel bir ışık yayılır. Olağanüstü IJir gizem içinde,
bu ilkel ışığı içeren özel damarlar oluşur. Bu ılamarlar, ilkel,
kaynağa bcn<:er bir maddedir. Ancak ilkel, nıaddesel damar
lar kırılır ve kaos ö<:gür kalır. Bunun sonucunda insan,
Adem'in zihinsel bir izdüşümü gibi, yer-zamana düşer.
10
f·nxt Ala•ı Wulf
11
ben kendımi atalarımla büyük lJir uyum içerisinde görüyo
rum. Hafı7.amı yokladığım zaman, bu ilginıe dair pek çok
eski bilgi aklıma gcliyor.·Oldum olası sihir ve dönüşünıle il
gilendiğiıııi fark ediyorum.
Oturduğum ap:ınmanın önündeki yolda oyun oynadığım
bir günü haurlıyıırum. !>dha henüz sekizime basmışım. Mer
divenlerin tepesinde durdunı ve birinci kanan, on dokuz
merdivenden atlayıp aşağıya uçup uçamaya�;ığımı dü
şündünı. Sonrd hiç duraksamadan, ayaklanmın yalnız�;ı 11a
samaklann ucuna dcıkunacağı şekilde aşağıya kaydığımı lıa
tırlıyorum. Bir anda alı kata inmıştinı, ne ıırabzanlard do
kunmuşıunı ne de basamaklara basmıştım.
Büyüyüp o gün ne yapcığımı hatırladığımda, buntın
mümkün olmadığını fark enim. Bacaklarım, yüzüstü yere
çakılmadan bir uçtan diğerine gidecek kadar uzun değildi.
Bu yalnızca bir hayal miydi, yoksa ben gerçekten bir uçtan
bir uca uçmuş muydum?
Gençlik yıllanm boyunca sihir ve hayale olan ilgimi ko
rudum. Bu ilgi heni, dünya konusuncla arkadaşlarımdan bi
raz daha farklı düşünmeye itti. Beni kuantum fiziğine ve so
nuç olarak da bu kitabı yazmaya götürdü.
Kesinlikle yalnız değilim. Sizden bugün, tıpkı binlerce yıl
önce olduğu gibi, pek çok bireyin -bazen toplu olarak ba
zen yalnız- evrenin bilmecesine gizemli, sihirli bir çiizüm
bulmak için uğraştığını bilmenizi istiyorum. Onlar, somut
olan na�ıl net bir biçimde onaya konabiliyorsa, soyutu da
öyle mutlak bir biçimde onaya koyacak saklı, soyut ve üs
tün bir gerçeklik peşindeler.
12
Bu KJtap ve Öykün•iz
Düşünceyi Gerçeğe Dön(iştürmek'ıe aklın. hcdene hüc
resel, moleküler ve nöral-molekülcr boylılıa nasıl girdiğini
\'c neredeyse onlın beden olduğuna inanmanıza sebep ola
<·ak bir nı1.ak hazırladığını göreceğiz. Aklın kendini bedenin
iiıesinde his.seıtiği bu gerçeklik, aklın ve bedenin nasıl bir
simya laboraıuarında çalışır gibi işlediğine dair yeni iingörü
ler kazanmanızı sağlayacak. Hiçbir zaman göremeyeceğiniz
IJir laboraıuar gibi simya laboraıuan hayal ve bilinçalu dü
şüncelerimizde oluşur. Bu laboratuarda gerçek/hayal denen,
akıl ve bedenimizi ayrı özlüklere bölen, sihirli, ancak sürek
li bir adım ileri gidebilen bir sınır iiğrencrcğiz.
Sonr.ı, gerçek/hayal aleminin sınırlarındaki deneyleri yü
rütmeyi i>ğreneceğiz. Bu deneylerin sonuçları, yeni bilgi ve
yeni dön�üm ihtimallerini doğuracak. Bu bilginin hayalle
rimize dahil oluşunu ve daha da önemlisi uyanan düşünce
lerimizi deneyin1leyeceğiz. Bu da bizi yaşama ve zamana
dair yeni bir bakış açısına ulaştıracak. Zaman makineleri bil
gi toplamak için geleceğe ve bu verilerin doğruluğlınu ispat
lamak için geçmişe uzanırken, bizler beynimizin nasıl işle
diğini anlayac:-.ığız. Bu gelecekten-geçnıişe-geçmişten-gele
ceğe bilgi dönüşümünde anlan1ın nasıl oluştuğunu ve hu
anlamın, hem kişisel heııı de global olarak, dünyada fiziksel
deneyimlediğimiz ve inandığımız şeyleri nasıl değiştirdiğini
göreceğiz. Son olarak, yolculumuzu yeıli bir akıl, ruh ve be
den vizyonu ile tamamlayacak ve bilinçli kullanıldığı ıakdir
de içimizdeki amaç, yaratılış ve dönüşüm güçlerinin günlük
yaşama nasıl anlam kanığına dair yeni bir bakış 3\'L�ına sa
hip olacağız.
Kısacası. bu kitapla birlikte amacını, akıl ve l>edeninizin
13
alıında. içinde drama, coşku, mizah, zeka, hayal ve gerçek
lik hanndıran görkemli hir öykü yaııığıdır. Bu öykü, en az
evrenin öyküsü, özellikle de yaraıılışı, dönüşümü ve niha
i amacı kadar değerlidir. Ve çoğu öykü için bir dinleyici ve
bir anlatıcı ger ekirken, sizin öykünüzde dinleyici ve anlaııcı
tek bir kişidir. Burada, kendinize bir öykü anlatmaya haşla
dığınız anda -sizi de içeren bir öykü- si7. olmadan bir evre
nin de varolmayacağını anlayacaksınız! Ve adı "siz" olan hu
öykünün, yaşam panaromasını nasıl önünüze serdiğinizi
-hana evren-siz olamayacağını- düşüncenin gerçeğe kuL,al
dönüşümünü anlamak için gerekli nihai hedefımizi görece-
gız.
- .
Böli Koıusunda
Daha önce açıkladığım gibi, senıholik anlamları sebebiy
le her bölümü bir lbrani harfi-sembolüyle açtım. İnanıyorum
ki her harfın kuı.sal anlamı. yalnızca yeni simyanın kendi.,i
ne değil, aynı zamanda bölümde anlatılan konuya dair an
layışımızı da zenginleştirecek. Özetle:
14
Fred Aları Walf
t Z.ayn: ilk imkan, imkanların ohışabileceği kavram
n Hhayt: btı imkanlan hir araya ıoplama ya <Ja hir lıavuz oluş
ıtırnı:ı
o Tayı: OO)'lc hir birlikıelikıen gelen ilk gerçek yapı
ı�
Böhlmler JC• Bir Not Daha
Düşünceyi Gerçeğe IXilümlerin her hi
ri aklın maddeye dönüştürülme sürecinin geneliyle ilgili be
lirli IJir düşünceyi anlaııyor. Bu yü zden her l>ir bölümü, tek
başına hir makale olara k düşünebilirsiniz. f:ski tasavvufçula
nn bildiği gibi, bu bilgiler aklını oldukça zorlar, özel
likle de bugün, "c>hjckıif' bilime bu kadar saplandığımız bir
dönemde. Du yüzden, dilerim en zor bulduğunuz bölümle
ri tekrar ıekrar okumak için zaman ayınrsınız. Bu okuma sü
recini tekrarladığınız takdirde, aklın maddeye dönüşümüyle
ilgili ruh ve bilime dair daha geniş hir anlayışa sahip olaca
ğınızı düşünüyorLım. Daha da i\ncmli�i. l>izirn eski, kabul
gt\rmüş inançlarınuzdan bir kez aynldığınız anda, kendinizi
ve yaşanuruzın öyküsünü yepyeni hir pcnccrL'C.lcn göıııeye
haşlay-.ıL'lğıruzdan eminim.
16
BöLÜM 1
Boşluk:
İlkesi
!O
f'n:d Alan Wolf
Slmyagerler Ne Biliyor?
Ayrımlar gerçek değildir. Onlar, her yanı istila eden, an
l:ışılnıası güç, ıaıif edilemeyen pot:ın.�iyel gerçekliğin geçici
fısılıılandır. Dünya, birbirinden ayn şeylerden oluşmaz. Akıl,
ınaddeden ayn değildir. Ve siz de, diğer hiçbir varlıktan,
l1ayvandan, sebzeden. ölüden, diriden ya da görünüşıe ha
rckeısiz duran hiçbir n1added<."l 3)'n değilsiniz. Cennetin
krallığı ve cehennemin adası içinizde saklı. Bilmek istediği
niz her şey si7.in içinizde. Sizde, en karın. lık gölgelerinızden
fırlamayı bekleyen IJir yılan gibi, varolan, geçmİljte varolmuş
ve gelecekte de varolacak yaratıcı bir an yaııyor.
Ancak okyanusun kıyıya vurnıası gibi, bu medcezir de
giderek azalıyor. Su denize dönüyor. Kıyı yalnız kalıyor. So
nuç olarak tünı aynmlar kayboluyor. Hiçbir sınır sonsuza
kadar Hiçbir şey biuncz. Her şey, birliğin büyük ok
yanusuna geri döner. Yaşam, ölüm ve ıüm kalıplar birbirle
riyle etkileşim içinde hareket eder. Runu, olanaksız ya
şam/ölüm ilkesi olarak düşünebilirsiniz.
Yer ve zaman bile -yaşamlanmızı geçirdiğimiz arena
gerçek değil, çok daha derinlerde ve gizenıli bir şeyin
21
yan� ımasıdır. Bu arena IJile kayholaak. Blı ola na ks ız, lızay
dan bağımsız genişletilmiş, değil bir saniye, bir sonsuzllık
boyu n ca bile sürn1eyen blı düşünmeyen ll(iş(ince, 7.amanın
en küçük 7.erresi bir yana, en büyük süre hile, bu llcrinlik,
lx>li <>larak resn1edilehilecek her şey ı n ötesindeki bu aydın
lık/karanlık, bu mantığa aykırı )'aşamlölüm ılkesi, bu derin
özlem bir bulut. bir anı hafif bir tedirı;:inlik ve hunun gibi,
,
22
J-i1'tl Alu'ı Wolf
Zan Çözmek
l:löyleı.:e, eski simya, yalnızca doğanın fiziksel yasaları
konıısunda u:ananlığı değil, iiz-uzmanlığı da içerirdi. Biiyle
bir uzmanlık, sabır, gözlenı ve her şeyden i>te insanın ken
di.siru huna adamasını gerektirdi. On dördüncü y(iı:yıld:ı, bir
simyager, Rtıpescisia'lı John, simya için şöyle y;ızllı: "Simya,
güneşi kendi gtikyüzümüze yerleştirme uı:m.;ınlığının sırrı
dır, böyle parlar ve ışık saçar. yani ışığın hedenleriıııiı: üze
rindeki ilkesidir.""' Bu sırrı anlamak için, kimyagerler ayrılı
ğın öniindeki engelleri aşına .o;anatında uzmanlaşnıak zorun
daydılar. Du engeller özellikle, "oradaki" ve "huı-:ıdaki" arJ
sında kalan aynını vurgulayan her türlü fikir ve ka\•ramdı.
l:lu yüz<.len. çözmeleri gereken en önemli zar, akıl ile mad
deyi ayıran oldu. Gerçek ile hayali dünyalar arasınllaki ay
rımın geçersizliğini kendilerine ispatlamak için çalıştılar. Ru
nun için de bir alemden <.liğerine hilinçli ve iradeli lıir şekil
de nasıl geçileceğini bulnıak zcırundaydılar. Du hiç de kolay
bir iş <.lcğildi, sehebi ise ataleı }·asasıydı.
'�
- .
f"rw/ 11/aıı \l'ulf
21>
arasındaki Lıu bilmecenin yanıurun IJilim dün yası nda değil,
spritüelliğin metafiziksel dünya sında olduğu na inanıyor. An
cak, göreceksiniz, tıpkı yer ve zamanın Einstein-Minkowksi
izafiyet teorisinde evlenmesi gibi, lıtı iki ıJünya yer ve zaına
nın öıesindc tek bi r dünya görüşü altınıJa lıir araya gelir.
Onlar, tıpk ı akıl ve madde, gerçek ve hayal kadar derinden
birbirlerine bağlıd ır Akıl beyin değ il dir; bey in akıl değil dir
. .
kadar zor değil. Her şey bir yana, zihni etkileyen ilaçl ar ın
ruh hali nde değişikliklere yol açtığını, acıyı yı1k <."iliğini ve
hatta lıastalıkları azal tt ığını bili}'oruz. Tıp, şizofreni bir 11aı;
ıanın beynini <löniiştürel1ilir, böylece ı1rtaya normal işleyen
bir zihin çıkar.
27
aydınlanmış sınırda onlan bekleyen bir hiltc'karla, bir sahte
karla yü7J eşmck zorundaydılar.
Ancak, nasıl ııldu da eski simyagerlcr bu sihri mümkün
kıldı? Nasıl sının geçıiler ve her zaman cırdda var olan hile
kan alı ettiler? Meıaforik olarak rehberleri şüphe;i;ı: ay ışığıy
dı. Ve hilekan görmeyi beklediler. Nasılsa o hilckann ken
dilerinin bir silueti olduğunu anladıkları anda geçmelerine
izin verilecekti.
Onlann ay ışığı dünya görüşü, dünyaya bakış açıl an şöy
leydi:
Yukandaki cenneı
Aşağviaki cenneı
Yukarıdaki yıldızlar
Aşağıdaki yıldızlar
Yukarvlaki her şey
Aşağvia da mevcut
Bunu kucakla
Ve seıJin.
ııı
1-·n'C/ Alur' IX'o/j
29
•
BöLÜM 2
3.1
/Jıı:;ı�ııc:f!'.11 /XJnıLşttlnnelt
34
Mclulıan'ın kelimeler üzerindeki oyunu.) Çok farklı gibi gö
rünen iki dünyayı birhirine bağlar; "dışanda" olduğunu dü
şündüğümüz sözde gerçek dünyayı ve her gün neredeyse
gcr\-ckıe11 ya�adığımız bile olsa, çok a z kişinin üzerinde dıı
rup düşüneceği hayali bir dünya. Bizler bu rada rüyalan
, " "
Bllglnln Söz
Başlarda, şu anda doğuşumuzla ilgili llildiğimiz şe)•lere
göre, hiçbir şey, hiçbir şey yokru."' Ama sonra mucizevi bir
şey oldu Aniden ortaya madde, karşıt madde, enerji, yer.
.
ve Taşlar: Bilgi
Bu yakınlaşma nerede haşlar? Sözcüklerle ve nesneleri
islınlendirmeyle başlıyor. Çııcukken, birbirimize ıakıığımız
isimleri haıırlıyorum. Bazıları oldukça can yakıcıydı. Her ne
kadar, ·sopalar ve ıaşlar kemiklerimi kırar, ıakma isimler C'A ·
rumı yakmaz," şarkısını bilsek de, genelde birbirimizin canı
nı yakan. hazen oldukça üıen ve belki de iyileşıııeyecek ya
ralar bırakan isimler bulurduk. "Dick, aptalın ıeki"; "Fred pis
bir Yahudi"; "Annen şişman ,ıomuzun ıeki.'" Eminlın. siz de
kendi 1o1eçmişinizc uzan,lığınızda, öfkeli saygısızlığa dair
benzer anlar bulacaksınız. SıizJer, kıncı olabilir.
Alınıışlarda, azınlık hakl;ırı önemli bir ıartışrna konusu
.16
fh:d Alurı IX'ol/"
3\1
okunur ve hilgisayann yapma5ı ve gereken
işlemleri belirler. Ru talim.:ıclar her kare içerisinde verilmiş
olan bitl e r tarafından bilgisayara verilmektedir. 1'-lescla, şerit
üzerinde bulunan 4 bit 1 - 1 - 1 - 1 'i tıelirliyorsa, bilgisayar sade
ce kendisine verilen talimat gereği ncı: ·şerit'i oku! Birinci bit
içerisinde 1 varsa, 3 numaralı *rit'e bir delik aç ve şerit'i 3.
okuyucuda 3. hit'e ilerlet" denıekte olabilir.
Bir haşka şekilde de iki numaralı şeritte bir başka dizin
olsa, mesela 1 -0-0- 1 , bilgisayar başka talimaclan yerine geti
recektir. Mesela ; 1 nolu şcrit'i oku. 2 nolu şeri t' i 3 kare iler
let. O okursan, 2 nolu şerit'i 4 kare ilerici.
(içüncü şerit, SONUÇ (veya bilgisay-dr dilinde) OlTllIT,
3. şeritten çıkacaktır. Crenelde onun karelerinde herhangi bir
delinme veya deliksiz olm.:ısı gerekir veya düzeltilmiş bir şe
kilde çıkması gerekir. 1 nolu şeritteki bilgiler (data) 2 nolu
şeritten verilen talimadara göre okunmaktadır. İşlenıin so
nunda, çıkış şeridi yeni bilgiler içeren bir şekilde elimize ge
lir. Bu şeriıte de yenı bilgiler ve !Jilgiıray-.ı.r tarafından bitiril
miş olan işlemlerin sonuçları vardır. Bu da işlenmemiş data
içeren 1 ve 2 numaralı şerit'in bilgilerinin kullanılması ile or
taya çıkar.
Bu "basit" bilgisayarın en hayret verici yanı, tünı muhte
mel bilgisayarlan tanımlamasıdır.''' Onlann bantlardaki de
likleri ya da olmamaları, O'lan veya 1 'leri, on'lan veya ofrla
n , n<>ktalan ya da çizgileri temsil eder. Şaşınıcı bir şekilde,
hu tekli bit dizelerinden olu şa n en temel bilgi yumağı, uçak
lann nasıl uçacaklarını, arabaların nasıl hareket edeceklerini
ve yeni biyoloji doğru söylüyorsa- insanlann nasıl ya
şayacaklannı si.lylüyor.
Bit, hayal edebileceğimiz en küçük ve basit şey, ilk aynını
40
Frrd Afatı Wolf
)'·•ı>•ır. Bir şeyin, diğerin(len nasıl farklı olduğuntı gösterir.
�1ı Klc r n ıeknolojisinde bu, evrensel bilginin dev
'''ıı:mınde ıemel birim olarak kabul edilir. Şu ana kadar an
l;ııı ığımız gibi, nesnel olan her şey dizeler içinde hazırlanmış
l ıılı.:i parçacıklanna, biılerine dönüşıürülebilir. Onlan zaman
i�iıı de dü7.enleyin ve ıelefona, radyoya, SlrJvinsky'nin Riıes
,,,. S pring'ine, Beatles'ın "I am ıhe Walrus"una ve oluşmuş ve
' ıltışacak her ıürlü düşünce ve duyguya sahip oluruz. Onla
rı uzayda düzenleyin ve Rembranch'ın The Nighı Waıch'u,
l'icasso'nun Guemica'sı, aya olan Mars'ın yü7.eyinin
resimleri, hepsine sahip oluru7.. Onlan yer ve zaman içinde
ılüzenleyin, ıclevizyona, Casablanca'daki lngrid Bergman'a
ve belki, görsel gerçeklik teknolojisinin gelişi ile içine gire
l>ileceğiıniz üç boyutlu dünyalara sahip oluruz.
Burada bitleıin, bilgisayarlardaki aynmlar için temel oldu
f(unu gördük. Nörofizyoloji, sinir sisteminin ve beynin bitle
re karşı duyarlı olduğunu düşünebilir. Bitler, deneyimleri en
yüksekıen en düşüğe, en basinen en kaıııaşığa dönüştürür.
Yer ve zamanda düzenlenen bitler, "dışandaki" ne.�nel dün
yada bilgiye dönüşürler. Düşünce ve duygu olarak deneyim
lendiklerinde, bizim "buradaki'' hayali dünyamızın bilgileri
olurlar. Tekli bitler dizi, "buradaki" ve "dlşandaki" dünya ara
sında aynma yol açar. Zaten bilgi olmasaydı, "oradakiyle"
"buradakinin" aynldığını nereden bilecektik?
41
tanımın altında bir şey daha yatuğını düşünüyorum. Eğer
her şey parçalardan, bitlerden oluşuyors.1, bu minik bitlere
duyarlı bir bilgi.�ayar nasıl oldu <la ilk i>nce üretildi? Örne
ğin, ikinci banttaki (progranı) dön bitlik dizinin. birinci
banttaki (giriş) tek bir bitin okunma�• ve üçüncü bant (çıkış)
ve ikinci bandın (program) tek bir eylem olarak alınması ge
rektiği talimatını ona ne verdi'
Modem bilgisıyar tabiriyle blına botbağı (önyükleme)
deniyor. Botbağı terimi ise, "birini kendi ayakkabı bağcıkla
rından yukan çekmek" sözünden geliyor. Bilgisayarı her aç
tığıruzcla o, içine yüklü, "önceden yüklenmiş" bir dizi tali
matı uygular. Elektriğin makinenize ulaşmasını sağlayan
düğmeye bastığınızda bu ıalinıaılar '·canlanır.· Örneğin bil
gisayar giriş bandını okuması gerektiğiııi llilir."' Önyükleme
programı temel olarak, bilgisayann kendi fonksiyonlarını
öğrenmesini ve uygulamasını sağlar. 1'emelde, bilgisayar
programlarla ne yapacağını, bilgiyi nasıl "içeri" alacağını ve
sonuçlan nasıl vereceğini bilir.
·ı·ann oldujiunuzu ve zamanın. yerin, maddenin ve yaşa
mın olmadığı bir clağın tepesinde durduğunuzu hayal edin.
Diyelim, akıllı bir yaşam evreni yaraunak istiyorsu nuz. flir
şeyin önemli cıl<luğu, hayattaki bir şeyin değerli ol<luğlı, bir
şeyin bir diğerinden daha önemli olduğu bir yaşam istiyor
sunuz. Diğer bir deyişle, yaraıuğınız yaşamın bir amacı <>i
malı.
Böylece, öğrenme, zaman içinde gelişme, büyüme ve ak
lını kullanma becerisine sahip bir yaşam formu hayal edi
yorsunuz. Ancak bu mucizeyi nasıl yar:ıtacaksınız? Nasıl bir
yaşam meydana getirip ona büyüme ve öğrenme becerisi
kazandıracaksınız?
Frw/ Alan Wolf
Şey, ben hiçbir şeyden bir yaşam yaraııııanın fc>rınülünü
llilnıiyorum, ama izin verin, Tann olsaydım nasıl yapardım,
l>ir ıahmin yürüteyinı. Öncelikle doğru önyükleme talimat
larını hazırlamam gerekirdi. Bu talirnadann Ö)•le anlaşılabilir
olmalan gerekirdi ki, bir kez �ladıkıan sonra, basit yaşam
formlarının temelde nasıl bir program okuyacağını, prog
ramlara nasıl veri yükleyeceğini ve bu progr.ımların sonuç
lanııı kcnllilcrine ve çevrecleki diğer ya�am formlanna nasıl
vereceğini öğrenmesi kolay olmalıydı. Ayrıca program, ha
yal edebileceğiniz en basil yaşam formlannın onları takip
cclehileceği kaclar basit olmalıydı. Bugün böyle programlara
içgüdü denebiliyor, ancak tüm yaşam formlarının aynı içgü
llüye sahip olduğunu \'3rs:ıymak güçtür.
Öyle mi?
43
BöLÜM 3
Bedendeki
50
Fred Ala•ı W'olf
ğıda 6 YOZ ( G) olay) ile aynı zaman alan 1 2 EDZ < © olay)
ı:öreccksiniz.
YDZ 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) (12 6) <•lay)
EDZ e e e o e e (6 e •ılay)
YDZ 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) 6) ( 1 2 6) <•lay )
0(10 (26 181 ••1:4)' )
52
Fr Aları
5.�
Ak•fyom 2: Oxrine
"Duygulanma· sözcüğünde olduğu gihi, "hissetme" dedi
ğim zaman. Cart Jung'un harueruği "his.�i· kastNiyorum.
llisler, elektronların veya di� elektrik yUklü paniküllerin
bir noktadan diğerine harek<.1ini �ıckıirir. His. hir iğne
ucunun cilde ya da bir şeker molekülünün dile değmesi gi·
bi rahatsız Nici l>ir olay veya (aktörün varlığını 110st1."rir. l lis
ler, litrcşiln, ısı, soğuk, ıaı, kc>ku görünıü ve sc:si içeıir. Bır
.
;;
insan vüc:udtındaki pek çok elekıronun grup varlığına baka
rak açıklanabildiğine inanıyonın1.
�ier madde aıomu içindeki her elekuonun, elekırik, kül
le, diinüş, manyetik an, ataleı ve ycr gibi iyi tanımlanan kla
sik varlıklan eıkisi aluna aldığı düşünülebilir. Ancak son ni
ıelik, şüphedir. Bu şüphe, ıüm nıaddenin ikili dalga-partikü
lü, fiziksel diinyanın kuanıum doğasından kaynaklanır.
Elekuonlar, varlıklı nesneler yerine, "nitelikli olaylar" olarak
tanımlanabilir. Diğer bir deyişle elekuon, insan düşüncesi
nin yapısıdır. insan düşüncesi, ani his izlenimlerine karşı kı
sıılı ve kuanıum fiziği de izlenimlerin ötesinde hir dünyaya
dayandığı için, hiçbirimiz elckuonun ne olduğunu bileme
yiz. Ben bunu, fiziksel dünyanın varlığı açısından gerekli ve
faydalı hir durum olarak alıyorum: Fiziksel dünya, akıl onu
tamamen bilemeyeceği için vardır.
ller şe;1n bir geçmişi ve gelecegi ııardır. Bir yerden gelir. bir
}'ere' giderler ve siz nen.>den gelip nereye gilNklerlni gôre
me:zsiniz, ar>UJ A menka/ılann ônse.""İ dedikleri şeyi elde
edersiniz.""
�6
1-'ml .1/iJn Wo/f
şeyden farklı olarak görme becerimizde yan.�ır. Biz bunu,
dalga harekeı his.�imiz ve bir dalganın uzunluğu ile ölçeriz.
Sezgi de arzu ile güçlenir. Ancak -ve bu kilinir- sezgi, dü
şüncede bir değişiklik <>lmadıAı stlrece fark edilmez. Bir de
ğişim oluşmak zorun<la!'.lır.
59
BÖLÜM 4
Atalet: Direniş
(ı4
Bazılanmız. zaman zaman, başkalannın bu yalnızlığı aş
uklannı düşünüyonız. Belki birka�·ımız, anlık bile olsa, hunu
kendisinin de b-dşardığını his.•etnıişrir. An�<tk çoğunıuz, sınır
lan deriyle belirlenmiş vücutlanmız da kendimizi yalnız hi�
sediyc>ruz. Çoğumuz neredeyse h:ıyaıırnızı biiyle yaşıyonız.
Bu biilünmeyi anlatırken, akıl ve beden, nesnel ve öznel,
içsel ve dışsal gihi S.:izcükler kullanılabilir. Ama bu dünyala
rı nasıl ıarıınıları;anız ıanırrılayın, hıınlarla ilgilenmek zorun
dayız, çiinkü sonuçta her hirimiz bu bölünmenin farkında
yız. Birinin süregelen farkındalığı -gerçek }'a da fiziksel- di
ğerine kıyasla düşünüldüğünde -hayali veya zihinsel- insa
nın yaşamında bir çcşiı felakete dönüşebilir. Örneğin, bede
niniz üzerinde tam bir farkındalığa sahip olup aklınızı dü
şünmemek sizi narsist yapar. Diğer yandan, bedeninizi gör
mezden gelip yalnızca aklınıza önem \'erdiğinizde, yine kö
ıü, ama ıam ters etkiyle karşılaşırsınız. Örneğin bt:deniniz
deki hasarları görmezden gelebilir, bir kanamaya ya da kı
rık hir keıııiğe nıüdahale euneyebilirsiniz. Başkalarına karşı,
sanki onlar sadece mekanik aletler ya da zeki robotlarnıış
gibi ilgisiz davranırsınız.
Yine de bu gerçek ve hayali, akıl ve bedensel dünyala
rın farkında olmak, onlan konuol eunek için yeterli değildir.
İki dünya arasında geçiş yapabilmeliyiz. Aklın madde üze
rindeki etkisini arılamalı ve aynı 1.amanda madde gücünün
aklı nasıl ıeşvık elliğini Bu hir tür ıa
i ehi ya da chi'nin ortaya nasıl çıkıığının anlaşılmasıdır.'''
Simyasal yaraııcılığın ilk sırrı budur: Akıl/beden ;ıynmı
nın ve bilinçalıımızın bedenimizi etkilediği noktanın farkına
,·armayı öğrenmek. Bunu yapmak için. içimizde direncin
y(ik,seldiği her anın farkına vaıııamı7. gerekiyor.
65
ll1.ay Yolu dizi�inde, •·Dorg" adlı roboı ıı msu sanal ıür,
"Direnç hoşıınadır:· diyor. Borg kc>ll·klif bir cins; ya r ı insan.
yan makine. Dorg, ıuıs.,klarına tlirenınenıelerini ve gruh-J
kaıılmalannı s<>ylüyor. Kend i istekleriyle gelmezlerse zorl:ı
kaıılac-.ıklar. Bu örneğe bakarak , iradenin gücüne direnme
nin iyi bir şey oltluğunu düşünebiliriz. l�aklı da olal>ilirdik.
Direnç cılmadan lıiçbir şey gerçekleşnıez. Hilinıin, aklın var
olmadığını kanıılanıak için gösterdiği ıııaıeıyali.sı çabaya
rağmen, direnç aklı maddeye bağlar. İyi bir iiğreımen , zor
bir öğrenciyle u ğraşırken direnişi avant.ajına kullanır. Öğret
men öğrenciyi, direncin öğrencinin aklında yeni bir konsept
oluşturmasını sağladığı noktaya çekmeye çalışır. Sonra Le
nin"in 1 9 1 7 Rus devrimini tanımlamak için kullandığı ıekni
fıi uygulayarak direnci kırmaya çalışır; bir adım ileri, iki
adım geri.
Evren, ortaya çı ka n direncin farkına vardığında -yeni bir
fik irle karşıl:ıştığımızda sizin ve beninı deneyimlediğimiz ay
nı direnç- evren varolur ve kendinin farkına varır. Rilgiyi
maddeye dönüştürür, fiziksel objell·r meydan:ı getirir ve fi
ziksel evreni model alan zihin.sel bir evren yaraurken nıad
deyi bilgiye dlinüşıürür. Direnç, her dönüşümde ortaya çı
kar. Bu dönüşüm sürecidir. Kendine doğru kapanan, kııyru
ğunu sıkıştıran bir yılan gibi direııç de kendine döner, geri
hil<lirimdir, eıki/tepki sürecidir. Aynı zamanda çifı harckeı
-nefes almak \'e vermek, açılmak ve kapannıak- ola ra k d:ı
gi irülebilir. Nefes aldığımızda içeri giren daha fazla havaya
direnç gi)steririz. Nefes verdiğ imizde dışarı çıkan daha çok
havaya direniriz.
Sün:çteki ilk adını, geleceğe doğru zaman içindeki hare
kete göre gelişır. Buna gencide neden.-;cllik ya da gerekircilik
66
çi7.mekıedir, yani birinci el ikinci eli çizer, ikinci el de biri
çizmekıedir. Sanaıçı Maurits Escher bunu, yan sayfadak i çi
ziminde )'lkalamışur.
Bu ik i adınıl ık dans, biraı gizemlı olsa da kolay görün(i
-
68
1-·ı·eıl Altııı \�'olf
69
Sahıekann, el inde bir hariıa)•la akıl/madde kapısında dtı
rup, bizim bir yandan diğerine geçmenıizi isıediğini söyle
yebilirdik. Ancak ona gü\•enemeyiz. B:ızen bu sahtekar bir
rehber gibi davranır, bize, hislerimizi ve zekamızı doyı.ırJn,
evrenin nasıl yaraııldığını öğrenme ihı iy aanıızı ıaımin eden
yeni hariıalar, yeni gerçeklik algılan gösterir. Ancak genellle
sahıekar hislerimizi ve zekamızı yanıltır. Aslında, kendi adı
ma konuşmam gerekirse, sahtekar bende hep hir kusur bu
lur. Keı1di araç ve ha ritalarımı kullanarak diğer tarJfa kaç
kere geçersem geçeyim, sonunda mutlaka kandınlaLoığımı
sağlar. Benim önceden ıasarlanmış gerçeklik algı
larım, nereye giıscnı, hangi ili şkiye başlasam beni alt eder
ya da yeni deneyimlerimi, bir öncekilerin tekranna clönüş
türür.
Haritalannıı gerçeklik alg ıları mı baştan şe
killendirmenin \'e farklı araçlar kullanınanın, beni bu çık
mazdan kurtaracağını düşünebilirsiniz. Eğer yaşamı, enıe
lektüel bir ilişki olarak ele alsay<lıııı, örneğin hislerimi, beni
yaşamda yönlend i rmeleri için kullansaydım ve aldatılır..am,
yaşamımın doğasını, zekamla değil, sezgilerimle sorgulama
yı seçerdim. Anc-Jk yine de kandırılrna ola5ıJ1ğırn olurdu. Ne
sezgilere güvenebilirsiniz. ne de l>ir konuyla ilgili hislerini
ze göre hareket edebilirsiniz. Ren yapabilseydim, hir daha
kimse heni kandıramazdı. Ancak genelde hislerimiz bizi ya
nıltır ve o üçkağıı�·ılar da l>unu iyi bilir. Her birinıizin için
deki sa hteka rl ar da.
Bu yüzclen. y:ıratıalığın yeni simyasal güciinii kullanma
yı, akıVmaddc ayrımının ve bilinçaltının bcllenimizi ne za
nıan etkilediğinin farkına !iğrenmek kola)' değildir.
Tüm arJçlarınıızı kullanmalıyız. Bu ar.ıçlan kullanırken de
ili
f"fl:'cl Aluıı W'ulj
Yaratıhş'ın Geçlderl
Ya r:ıtı l ışı sorguladığımızda . aklımıza Lenin'in sözü gelebi
lir. Belki bir adım atıp }'eni bir fi kre sanlacağız . S<Jnra da
<>nun üzerinde düşündiikçe kafamız kanşacak, iki adım ge
ri atıp o fikri gözden geçireceğiz. Yar.ı.tılış nedir? Yaratılıştan
önce yarJtılmayan neydi? Bu soruları sormak bizi karşıt te
ze götürebılir: Yaratılış ne değildir> Bu, bir şeyi yaratmaya
kalktığınuzda karşımıza çıkan tip ik bir engeldir. Yeni bir şey
ı ıllışt uğıında onun karşıtı da oluşlır. Örneğim, birkaç gün
,
71
bir bebeğin doğumu. yeni l1ir fikir ya da yeni bir kavram ol·
sun, bir antla yaşan1ınızın biı parçası olur ve bu yardlılış ey
lemi bızi şaşınır.
Yaraıılış, gizemli fiz.ikscl eylemler içerir. l:lir şeyin gerçek
ten nasıl var olduğunu bilemiyoruz. l:lilscydik, eğer her şe
yi ıemel bir yasaya ya da fikre dayandırabilseydik. bir an
lamda bu yardtılış olmazdı. Sadece bir yasayı ya da eylemi
ıakip eden bir dönüşüm olurtlu. Örneğin, bir süre i>nce koy
duğumuz su şişesini almak için buzdolabının kapağını ilk
açışımızda. su şişesinin ycrinlle bir buz şişesini bulmak bizi
şaşırtabilir. Suyu buza çeviren dönüşüm yasalanru anlayana
kadar, buzun oraya konduğunu, suyun ise bir şekilde orta
dan yok olduğunu düşünebiliriz. Sıvılarla kaıılar arasındaki
değişimi yt>nlendiren dönüşün1 yasalarını anlanıadan önce,
bunun bir sihir, bir yaratılış olduğunu düşünebilirdik. Ancak
fiziksel hislerimize ve fizik ıeorilerine dayanan hariı:ımız,
gerçeklik kavramımız, suyun donduğunda buza dönüştüğü:
nü anlamamıza yardımcı oldu.
İşıe, bilim de budur; karşıı yaraıılış. l:lilim insanları yara
ıılış fikrini akıllardan silmeyi ve dönüşüm anlamında her şe
yi anlamayı hedefliyorlar. Dir �yin bir başka şeye nasıl tlö
nüşrüğünü bilmek istiyorlar. Bir şeyin, bir başka şeytlcn na
sıl doğduğu ile ilgilenmiyorlar, çünkü buralla kavrayacak bi
l imsel l1ir gerçek yok. Bu yüzden, bilimle misıisiznı arasm
da bir sorun olmasının sebebi olarak, mistiklerin yar.ıtılışa
hayranlıkla ve merakla bakmasını, her şeyi dönüşüm olarak
değil, yardtılış olardk görnıesini gi'ısıerebiliriz. Mistikler, dö
nüşüm yasalannın, aklımızda yaraıtığımız ill üzyonlar cılllu
ğunu, ne de olo;a insanların, kendi yaşamlan üzerinde kontrol
sahibi olmayı istediklerini söyleyebilirler. Biz, tıi�·l.ıir şeyin bir
72
f'n:t/ Alan Wolf
başka şeyden yaraıılmadığın(lan enıin olmak isıcriz. Eğer bir
şey olduysa, ıam ıersi de olacakıır. YarJtılan bir şey, geri alı
nabilir, yok edilebilir ya da ıekrar hir;bir şeye dönebilir. Kim
bunu io;ıer ki'
Bir ıür atalete, bizi yerde ıutan bir şeye sahip olmak ve
yerin neden yapıldığını bilmek isıeriz. Bu arzu, her şeyi var
eden. Sahtekar, yaraııcılık kapısında durJn bir musibet de
ğildir. Sahıekar, kendi özümüzün yansımasıdır. Bu yüzden
sahıekar uygun bir diren� sunarak evreni bir arada ıutabil
se de yarJlıcılık dürtüsünü ıamanıen engelleyemez.
Biz hep saklı olanla, bir kavrJmın veya fikrin anlamıyla
ilgileniriz. Akıllı bir sihirhaz bı.ınu bilir ve l1iz, dünyayı daha
ıoplumsal sınırlar içinde görmeye alışlığımız için, bizi kolay
ca kandırabilir. Sihirbaz, saklı olan bir şeyi ortaya çıkarJca
ğını stiyleyerek ilgimizi çeker.
tl:ıyaı gizemlidir. ·ı·emelde ıahmin edilemeyen pek çok
eylemden oluşur. Hiç kimse, bir şeyin nrılen öyle olduğunu
anlayamaz. Kimse neden bir şeylerin "olduğunu" da anlaya
maz. Yaraıılışın kendisi, hir;bir şeyden gelen bir şey, ayrımın
oluşumu, bu süreci tanınıladığınız her yol, aslında bizden
gi:ı:lidir. Sihirhaz çok akıllı.
Gerçek ve hayal arasındaki kapıyla yü:ı:leşin ve orada
sahıekan göreceksiniz. Sahıekar, bizi yaşam öykümüzde
uyuıur Sahıekar, olduğumuzu d(işündüğümüz içsel inançla
rımızla bizi bilinçsiz hale geıirir. Bizi uyuıan nedir? Çok ba
sit. Kendi gerçekliğimizin kalıcı aıaleıi bizi yakaladığı zaman
. .
74
BöLÜM 5
Beden
78
f"rı'(/ Alun Wolf
kadar fiz ik bilginıe dayansa da. satlece fizik bakış açısı gibi ,
hatla ıuhar gibi görii nebil ir. Tüm bunlar, bilinç ve kuantum
fiziği arasındaki ilişkiyle ilgili yaptığım çalışmalan ma ve bu
f',-./ Alurı Wulf
ıamamlayıcılı.k etkisi;
2. ha.•il hir gözlem süreci ile bedenin hücresel
bileşinılerinde sarılan ·mcıinlere" ya da 3 "öykülere"
dayalı lx:den ve <lüşün�e nııı<leli;
4. gözleıncinin aklının mevkisi ya da Ben arayışı;
ıniısel gerçeklik ve;
;. zamanın doğası.
Deneyimin fiziği
Bilinç ve kuanıum fiziği, nerede, ne ı.aman ve nasıl önü
şüyor?''' Kuanıum fiziğinde bilindiği gibi, yanıt "gözlemci et
kL�i"dir.'" Kuantum kurallarına göre, bir atom veya atom alu
paıtikül gihi giizlcmlenemeyen bir si.'iteııı, "gerçek" bir pani
kül gibi var olmaz. Onun yerine, fiziksel paniküllerden olan
bir hayalet gibi var olur. Kuannım fiziğinin jargonunda bu
muhtemel fiziksel p-Jnikülll.TC "c.urum· c.cniyor ve genelde
gözlemlenebilir, c.olayısıyla da herhangi bir fiziksel sisıeıı de
neyimimize ölçülebilir kaıkıdadırlar. Bu yüzden, kendi fızik
sel var oluşunun yerine, varoluşa dair eğilimler gösterirler. Bu
eğilimler ve olasılıklar, psikolojiyi kuanıum fiziğine bağlar.
81
("))asılık, �leisenbcrg'in açıkladığı gibi ··hir şeye ol an eği
lim"<lır:
Bl
Bir atoma baktıklarıntla fizikçilerin gi\rdüğii, IJir ölçüm aygı
tı ile yapılan bir kayınır, yani atoma dair bir izdir. l'izikçiler,
gözlemcinin atomu görmesiyle buharlaşmanın ollıştuğu ka
nısının ak.�ine, nc>ktalann kaybolınasına ve llir tek nokta kal
ma•ına sebep olarak iilçüm aygıtını gösterirler. Pek çok fi
zikçi. hunu, "noktaların l>uharlaşma" eyleminin fiLik dünya
dışında gerçekleştiğine dair bir iz olarak görür ve bir göz
ll"mcinin ıek yaptığı şeyin , aygıtın ona söylediklerini onay
lamak <>lduğunu kabul eder. Ancak diğer fizikçiler, gözlem
ci sürl"kli aygıttan gelen i7.leri noı etliği anda ani buharlaş
ıııanın gerc,;cklcşL'Çcğine inanır. Onlara göre. gii7.lemcinin
devreye nerede ve ne zaman girdiğinin bir önemi y<>ktur,
yalnızca gözlemleme eylemi ile bilin�·. bir blılutu ıek lıir
clamlaya dönüştürür, heın de nesne ile nihai gözlemci arası
na giren t1üyük bir ölçüm aygıu bulutu patlatsa bile.
"Patlama", fi7.ik açısından ıam bir kiir düğümdür. Hiç
kimse hayali olasılıktan gerçeğe dönüşen bu :ıni patlamanın
nereden geldiğini bilmez. Kuantum fiziğinde, bu oluşumu
önceden tahmin edebilecek hiçbir mekanizma yoktur. An
cak bu ani "gerçeklik patlaması" Wcrner l leisenberg'in be
lirsizlik ilkesinin, Niels Bohr'un tamamlayıcılık ilkesinin ve
dünya çapındaki fizikçileriıı şaşkınlığının ıcmelini oluşturur.
Oığer bir adı indeterminizm olan belirsizlik ilkesi, geçnıi
şi ya ela bugünü esas alarak geleceği ıahnıin edememe an
lamına gelir. Kuanıum fiziğinin mihenk ıaşı olar-dk bilinen
bu ilke, dünyanın neden etki-tepki ilkesiyle b-dğdaşıırılama
yaL-:ık bir olay dizisi olduğtına dair bir anlayış sağlar. Teme
linde, "Bırak, bir sürü ııokıa olsun," clcmckıedir.
Tamamlayıcılık ilkesi, fiziksel evrenin, gözlemcinin neyi
gözleıııleyeceğine dair lııağımsızlığıyla bilineıneyeccğini söyler.
83
Bu ıercihler, gö1Jemin iki ayrı ya da ıamamlayıcı kategorisi
ni oluşıurur. Tek bir kategori kullanılarak onaya konan göz
lem ve ıespit, simülıane gözlem ve ıamanılayıcı k;ııegori ıes
piıi imkansı1Jaştınr. Örnej(in, bir rıesııenin pozisyonu ve
onun yer ve zaman içerisinde izlediği yol. tamamlayıcı ka
ıegorilerde yapılan gt>zlemlerdir ve bu yüzden simültane bir
şekilde tespit edilemez.
Şekil 5. 1 'e bakın. Her ne kadar bu gerçek kuanıum süre
cinin ıamaınlayıalığına dair görsel bir analog olsa da, bey
ninizde kuantum fiziksel süreçleri canlandırabilir. Bir an için
sağdaki resmi kapatın \'e sadece soldaki resme bakın. Kalın
beyaz çizgilere bakın. Bir küp görebiliyor musunuz' K(ipün
hangi yüzü öne çıkıyor? Küpe yukandan mı bakıyorsunuz,
yııksa aşağıdan mı? Aniden fırlıyor nıu' Hesnıe bu şekilde
bak;ırak, fırlayan bir küp görürsünüz. Ama durun. Soldaki
resmin bcy-.ı z zemin üzerine geomeuik, siyah düzlem figür
leri içerdiğini de görebiliycır musunuz.' Göremiyıırsanız, sol
daki resmi kapaun ve yalnızca sağdaki resme odaklanın. Bu,
soldaki resme tamamlayıcı bir bakış açısıyla bakmanızı sağ
lar. Soldaki rt.>simde ne gördüğünüz, ne görmek isıediğiniz
le ilgilidir. Ve ikisini aynı anda göremezsiniz. Ya küpii gö
rürsünüz ya da beyaı zemin üzerinde {lüz şekilleri.
Şimdi şunu düşünün. Küp nereye fırladı? Küpün geomeı
rik şekli nerede oluştu? ·orada" sayfada mı, yoksa "burada"
zihninizde mi? Eğer zihninizdeyse, o zaman aklınız nerede>
( Ru kafa k:ınşııran sorulara tekrar döneceğiz.)
Aslında ıamaınlayıalık, dünya, hana ken<lirniz hakkında·
ki ,Körüşlerimizi, düşüncelerimizi ve duygulanmızı etkiler.
Kendinizi nasıl hayal ediyorsunuz> Öncelikle düşünen bir
insan mısınız, yoksa his•eden bir insan mı? Bir soru sorul
duğunda, cümleye "Bence . . . " ya da "Sanırım . . . " diye mi
8·1
ya da aygıı) fa1Jasına yol açmışıır; biri hariç bütün yorumlar,
kuannım fiziği yasalarının dışında k;ılan meıafizik.sel inanç
si.5ıemleri gerektirir. Hunların dışında kalan ıek yorum ise
kuantLım fiziği sınırları dahilinde kalsa da, muhıemelen en
az kabul görendir: Patlamanın oluşmadığını söyler. Ve bu
yorum, akıl ve hcdcnin nasıl etkilcşiıne geçip eşleştiğini
açıklayabilir.
fl7
ilişkisinde pek çok geçmiş içerir. Zamanın başından sonları
na kadar yayılan bir öykünün taşmalan gibi var olıırlar. Bu
öykiiler, duygusal zekanın geçm�inde örülen akıl \'C mad
de ilrgüleri gibi hayal .,dilebilir.
Şekil 5.1 'dc, solda bulunan resme tekrar bakın. Küpü gö
rün. O fırladığında, kendi öyktinüzün küçük bir bölümüne
dair dönüşler deneyimlersini7.. Bu durumda, ciykü basictir.
Yalnı;ı:ca iki k<>nusu vardır: Küpe ya aşağıdan bakıyorsunu7.
ya da yukardan. Ama elbette burada pek çok öyku vardır.
Bu iiyküler de ge:ı:egendeki çeşitli yaşanı türlerini meydana
getiren epikleri oluşturur. Bu öyküler insan bedenini ve do
layısıyla evrendeki her şeyi yaratır. Bu resimde, her şey
m;ıddenin içinde anılar içerdiğinden canlıdır. Bunun içinde
kayalar ve tüm materyaller de V-drdır. Toprak ve toprak Ö7.Ü,
bitkiler ve hayvanlar gilli l>iyolojik si.�temler, her şey dahil
dir.
Söylediğim gibi, elbette bu öyküler insan bedeninde var
dır. L)J'iA molekülünün hareketleri ve diinüşlcri belki de dü
ştin<:e- madde öykülerinin hareket ve dönüşlerinin sinıyasal
fiziksel var oluşlarıdır. Bu öyküler insan bedeninde var ol
duğunda, ben onlara "metin" diyorum.
Bir metin, muhtemel geçmiş hikayelerin örgusüdür. İnsa
noğlunun tarihinden tutun da geçen Salı ne yiyip ne yeme
diğıni7.e kadar her şeyi kaydeder. l ler öykiide, bir gözlem<:i
haf11.a.,ıyla göı.lemlenen bir olay birbiriyle ilişkilidir. Bu me
tinler :ı:amanda tüm olası yollan izler. Bedendeki her madde
zerresi kendine ait, her an var olan bir anlatıcıya -yaşayan,
bilinçli L>ir bedene- sahip olduğu için her birinin anlatacak
bir öyküsü vardır. Bu beden, akılla iç içe geçmiştir. Tüm vü
cut, bü}•ük hir kayıt aygııı gibi görev yapar. Onu şu ana
88
geıirebilecek olası ıüm ge\Tiıişlerin kay,Jını yapnııştır ve ola
sı geleceği ıahmin eder. Gelecek, bu öykülerin olasılıklı do
ğasından dolayı şimdiki zamanda varolur. ller şey bir yana
<>nlar olası geçmişin metinleri ve dolayısıyla geleceğin olası
vizyonlandır.
Bedenin bu meıinlerine, ilk olarak Arnold tvlindcll"in öne
sürdüğü gibi "hayalheden" diyebiliriz. r>reanıbody (I layal
beden) adlı kitabında Mindell, tüm geleneksel disiplinlerin
bedene dair kendilerine aiı bakış açılan olduğunu belirtir."'
Diğer bir deyişi�· beden, Budisıler tarafından başka, Hıristi
yanlar ic;in başka , Batılı dokıorlar tarafından başka ve fizik
çiler tarafından başka algılanmıştır.
öyleyse, "Hangisi gerçek heden?"" diye sorabiliriz. Elbeı
te aynada gördüğümüz olmalı. Ama öyle değil: O gördüğü
nüz "corptıs reflectus" bile başka bir gözlemdir. Ve küp çi
ziminde giirdüğümüz gibi, bir gözlenıci, ne görmek istiyor
sa onu görür.
Hayal ve beden eserinde, kendini süreç-l>azlı psikolog
olarak tanımlayan MindeU, hayallerin ve hasıalık semptom
larının, belirli psikofi7.iksel süreçlere eğilim gösterdiğini bul
du. Hayaller ve scmpııımlar, kendiniz hakkında anlattığınız
iiykülere bir ta�lak lıazırlıyor. Örneğin, şu anda vücudunuz
da bir rahatsızlık mı hissediyorsunuz? Bu rahaL•ızlığı hio;,o;et
tiğinizde aklınıza ne geliyor? liayal gücünüzü kullanın. Bel
ki karnınız ağnyor. Belki bu ağn sizi, henzer bir ağnyla kıv
rJndığınız bir çocukltık anınıza götürüyor. Bu eğilimler or
ıaya fiziksel sağlık sorunlan, ilişkide problemler, hayaller
ve/veya cşzamanlılık ıılarak çıkabilir. Rir insanın �·er ve za
manda yaşadığı olaylarla olan ilişkisini etkiler. Ancak, bunlar
olaylann oluşması için yalnızca eğilim ya da olasılık teşkil
eııiğinden onları yönlendimıek yerine satlect· değişim öne
,
90
FmJ Aları �'ol/
)'t·r ve 7.aman<la bedenin tüm hücrelerine yansıyan ilgi ola
r;ık tanımlanabilir. Hangi ola.�ı hikayenin tloğru ve "gerçek
ı,·n orada" ult1uğunu anlayabilmek için btı paralel dünyala
''' il1tıyacımız var. Paralel dünya olasılıkları olmaclan , dün
y;ıyı deneyimleyiş şeklimizi değiştiremezdik, çünkti sadece
kıyaslama yapabilecek tek bir hafızaya sahip olurduk.
Örneğin, Nobcl ödüllü fizyolojist GL"<>rge vun Bekesky,
fiziksel aygıtlarla uyarılan, ancak görsel duytılanndan mah
nım olan deneklerin titreşimleri, aslında bedenlerinin hiçbir
ııarçasının var olmadığı bir boşltıkıa hisseniklerini keşfetti .''''
Von BCkesky deneklerin dizlerine vibratörler bağladı. St>nra
ı ınlardan dizlerini birbirinden ayırmalarını istctli. l'ıtrcşintsel
frekans dcği�tikçe hissin bir dizden diğerine sıçraclığını ve
sonra belirli frekan�larda dizler arasındaki boşlukta belirdi
ğini fark etli . Titreşimler, parazit kalıplan, yani gözlemcinin
l>eynindc rekabet metinleri uluşturdu ve bi1ylece "dışanda
ki" nesnel gerçeklik deneyimini tekrar y-Jr.ıttı. tıuna ek ola
rak. C;ılifornia Üniversitesi, Saıı l'rancisco Tıp Fakültesi'nde
llenjamin Lil>et. bir dizi önemli denL--yde, duyusal verilerin
zaman içinde beyinden geçnıişc yönlendirildiğini fark eni.''"
Libet'e haksızlık etmeyelim, aslında tam olarak tx;ylc deme
cli. Söylediği şey. duyusal verinin, giizlcmcinin bilincinde
·zamanda geçmişe yönlendiği" idi. Yani, her ne kadar dene
ğin beyni, uyancırun farkındalığının uyarının üzerinden be
lirli bir 1.aman geçıikıen sıınra (aşağı yukan yarını saniye)
gerçekleştiğini tespit cdL•rııemiş olsa da, denek uyannın,
uyarıcıyla hemen hemen aynı ana denle geldiğini (aşağı yu
karı on salise sonr.ı) düşündü.
Libt.-t'e göre, yer-zaman yönlendiırııesi, insan akıl-beden
l>ağlantısı için gerekliclir. Rirkaç yıl önce onunla yaptığım bir
91
göıi.işnıecle şöyle demişti; "Iloşlukıaki gönderme, ilkesel
olarak zamandaki benzer. Biz zamandaki gön
derıııeyi keşfettik. Her yerele g<>ndem1e vardır." Bu yüzden,
"dışarıcla" l>ir yerele ya da 1.amanda geriye clönclüğümüzcle
bir duygu hissi, "dışandıı" n<>rmal hir vizyonda ya da bir şey
göremeseniz de "dışarıda" birinin olduğunu his.<.ettiğinizde
yaşadığınız hisle kıyaslanabilir. Aslında. blıgün fizikle, yer
ve zamanın öncelikli kavramlar olmayabileceklerine inanı
yoruz. Hu dı, hir açıdıın, nesnelerin uzaysal ve dünyevi
uzantılarında ıılcluğu gihi, yer ve 1.amanı da yönlenclircliği
miz anlamına gelir. Belki de her ikisini aynı "zamanda" ya
pıyoruzdur.
Öyleyse. ne.�nel dünya tam olarak nerede dene}· imleni
yor? Ne zaman? Heyinlerin1izcle. hcdenlerimizde, dışarıda ya
da o zaman mı? Bu sorulan yanıtlasak bile, bariz bir sorun-
1.a karşı karşıyayız: Gözlemci nerede? Aslında, deneyimin
nerede gerçekleştiği ve gözlemcinin nerede var olduğu ol
dukça zorlu konulardır. Homunculus nerede� Dış dünyayı
deneyinıleyen "kişi" nerede? Heyinde mi? Bedende mi? Tüm
evrende mi? Araştırrnalarund:ı, henüz gerçekliğin "gözlen1ci
sinin" yerini beyinde ya da sinir sisteminde bulamadım. Be
dende de yok.
Yine kuantun1 kurallarına göre, "gerçek" nesnenin kay
bolması gihi -Alice l larikalar Oiyannda'da keclinin yüzü gi
bi- onu gözlemleyecek hiç kimsenin var olmadığını stlyle
mek isliyorun1. Bedende }'a da sinir sisteminde kimse yok .
Ego clediğin1iz şeye bakıırsak. Htıcla hir Ben olmadığını dü
şündü. Ayrıca hu var olmayan Hen'clen bağımsız hir nesne
nin de var olmadığını gıırdü.
Yani ıutunacak pek hir şey yok. öyle mi? &dıles haklıydı:
')!
l'red A/arr '.l'cr/f
Hayal Alcı
Metin modelinde, gözlemci gözlerrıleyerek bedene dönü
şür. Bedenler, bir anlamda, "yaşayan metirılerdir." Beden se
viyesinde, gözleıııci ve gözlerrılenen aynı şeydir.
Şimdi, 5Öylediğim gibi, sonsuz sayıda paralel metin var
dır. Bu fikir, kuantum fiziğindeki paralel dünyalar teorisin
dL"l gelmektedir. Ama, l.ıiz paralel dünyaları eş zamanlı de
neyimlı:yebilir miyiz? Yok.o;a paralel gerçek liklerin son.�uzlu
ğunda IX>lünmemiz mi gerekir? Yanıt ilk soruya evet, ikinci
soruya hayırdır. Bizler, par.ılel dünyalan eşzamanlı olarak,
bölünmeden deneyimleyehiliriz. Böyle bir deneyim gerçek
leştiğinde, zamansız bir mitsel gerçekliğe adım aunış olur
suz. Paralel dünyaları eşzamanlı gördüğümüzde, hiçbir pat
lama olmaz, örneğin �kil 5.1 'i geoıııetrik şekillerden oluşan
bir resim olarak gördüğümüz zaman. Bu yüzden hiçbir şey
değişmez; her şey olduğu gibidir. Ama bir küpün varoluşa
fırladığını gördüğümüzde, iki dünyadan birini görürüz, çün
kü eş-herıliğimiz de bizim gördüğümüzün aksini görür. Sizi
bu veya diğer dünyay:ı gönderen patlama, zamanın geçişini
ve birleşik bir zihnin, bir dünyayı algılanıak için tek bir zih
ne dönüşünü haber veren kuantum sıçr.ıyışıdır.
93
Paralel dünyaların örtüşmeleri (şekil 5. ! 'de ge<ımeırik fi
gürlerin resnıi olarak göründiiler) nesne-özne ayrımı olma
yaıı bir zihin olarak düş(inülebilir. Saf öznelliğin; bilinç obje
si olnıadan bilinç düny:ısıdır. Burada fırlaınalar ya da patla
malar yokrur. Tüm olasılıklann eşzamanlı yük.o;eldiği bir dün
yaya sahibiz ve henüz hiçbir Ş(:'y keşfedilnıedi. Bir kaşif ol
madığı gibi, bir keşif <le yok. Gözlemlenememiş olasılıklann
bu örtü�mesi, çizimdeki geometrik şekiller "kadar "vardır.·
Bunları, zamanın ötesinde var olan hayali bir dünyadaki ger
çek alternatifler olarak düşünebilirsiniz . Yeni simyamızda,
ghimel'in hareketleri s<ınucu yer ve zamana t�ın:ın bayt ola
,,ıJıklannı içeren aleph ve anıların k:ı yliolduğu dallet alanı
olarak düşiinülcbil ir. Böylece l ıay·ın yaşam alanı k�fe<lilir.
Pardlel ilykülerin ya da nıetinlcrin örtüşnıesi, Avustral
ya'nın "rüya zamanı�''' Aborjin ka,•raıııında ve l lcnri Cor
bin'in "hayal alenıi''''' kavramında belirir.
Bu gerçekliğin rüya zamanı kavr<ımı bize ne kadar yeni
gelse de, Avustralyalı Aborjinler, bu dünyaı•a dair neredey
se 150,000 yıllık bir "hafızaya" sahip olduklannı iddia edi
yorlar. Bu dünyadan, uzun bir zaman önce, akıl, madde ve
enerji dünyası, "Yüce Ruh"un bir hayali <ılarak doğdu. Bu
yüzden, Aborj in düşünce tar.tı, evrenin ya da Tanrı'nın, he
pimizin deneyimlt.-d iği varoluşu hayal ettiğini öne s(iriiycır.
İslam'ın önemli alimlerinden 1 lenri Corbin, "hayal alemi"
teriınini ilk kullanan Avrup-d lı ya7.ardı. Ona göre hu alem.
ontolojik olarak gerçekti ve şamaniznıin dcığası hakkında
yaptığım ard�trm:ılara göre, bizim algıladığımız ge rçeklikte n
daha gerçek olmalan miimkün."'' Ancak bu gerçeklik genci
91
BöLÜM 6
Dölleme:
Güç Bizle midir?
99
Ama bu doğru mu? Bizler, okyanusıa suyun varlığından
bihaber yaşayan balıklar gihi bizi tamamen saran soyuı bir
güce boyun eğmiş robotan daha ötesi değil miyiz> Bu ev
rim oyuntın<la hiçbir scı;cncğimiz yok mu> Belki. Eğer "doğ
ru· gibi görünen ıercihleri seçersek, direnç his.'ielmiyoruz.
Zamanın içinde körü körüne ilerliyoruz. Ancak "yanlış" ter
cihleri seçersek, S<>nun<la acı �·ekiyoruz. Bir okyanusta bir
balığı ya da rüzgarı farklı diyarlara uçuran bir güç ile itilip
duruyoruz.
Böyle bir simyasal gücü, canlı molekülleri evrimsel gele
ceklerine sürükleyen bir zaman-rüzgannı nasıl ortaya çtka
rabiliriz? Bir dizi araştıııııa sonucunda, fizikçi John A. Whee
lcr bize nasıl olacağını açıkladı. John, eski soruyu baz ala
rak, " fıziği ile bilgi teorisinin onak
Varol uş nedir?", kuanıtım
yanlannı inceledi. Sonu<; ıılarak dünyanın, önceden belir
len� bir yasa ile idare edilel>ilecek dev bir makine olama
yacağına karar verdi. Ililim yasalan, bilginin alındığı esas
kaynağı gi zleyerek idealizasyonlar sunar. Temel olarak,
Wheeler'ın parçadan bir şey deyimiyle ta nımla dığ ı ya da
Tevr.ı ı · ıa ki ıanımıyla bir şeyin bir sözden nasıl meydana gel
diği, gözlemcinin öncelikli kaıılıı1ıı olnıadan fızik.'iel madde
enerji evreni var olmaz. Diğer bir deyişle, her hiriıııiz dün
yanın şu anki durumunda ıılma�ından dolayı sorumluluk al
malıyız. Ve görünen, karşılığında sözler ve sembollerle olu
şan eylemler imizle meydana geliyor.
Öyle l>ile olsa, neden yapıığımız şeyleri yapmayı seçiyo
ruz? Tann'nın bizim yaptıklanmızla ilgili söyleyecek ya da
yapacak bir şeyi var mı> Öyle görünüyor ki bir tür güç hi
ziın aklımızı ve ellerimizi yiinl cnd iriyor.
Peki, bu gü<; na"ıl oltı
şuyor> C.>nu nasıl keşfedel>iliriz? Hir şekilde, yalnızca yaş.mı
1 ()()
F"'d Alaıı WQ/f
Hoyle'a ...
The lntelligenı Universe adlı kitabında Sir Fred l loyle,
her ne kadar hayat, evren ve evrene dahil olan her şey ko
nusunda merak duyabilecek varlıklar olsak da, bu olağanüs
tü var oluş zincirindeki amacımızı anlamanın mümkün ol
madığını söylüyor.''' Konışulanmıza çok az ilgi gösterip on
ları üstünkörü sorgularken, çocu klarımızı yetiştiriyor, çalışıp
para kazanıyor ve kendimiz için "daha iyi" bir yaşam istiyo
ruz. Ancak ara sıra, kendi bireysel yaşamlarımızın ötesinde
caddenin karşısındaki, başka bir ulustaki, hatta dünyanın
öbür ucundaki o şahsı arıyııruz. Neden? Biyoloji ve fizik bi
limleri bizim, huntın ahlak veya merhametle hiçbir ilgisi ol
madığına. aksine bir sonraki neslin varoluşunu gardntilenıe
ve saf doğurganlık ihtiyacımızı karşılaşama arzusu ile ilgili
olduğuna inandınnaya çalışıyor. Peki, bunun nasıl bir ama
cı olurdu> Bu sonsuz üreme zinciri, sonsuza dek giderdi.
Sizce, bir anlamı var mı?
101
Hoyle'a göre, bilimin hiçbir yaruu yok; devamlı üreme
ıek yanıl. isıer. süregelen başarılı nesillerin kamçıları gibi çıl
gınlığa ve cinsel dürtülere, isterse endüo"trinin öğüıme ağı
nın esası gibi Newıon mekaniklerinin \·arklarına dayalı ol
sun, bu makine, bir sonraki ürünü meydana getirerek son
suza dek �-:ılışnıalı.
Eğer ıüm olay buysa, o zaman Hoyle, neden bir ahlak
kavramına sahip olduğumuzu sorguluyor. Biyologlara göre
ahlak, bilim insanı olmayanlann, hayvanların hayatta kalmak
için kabileler, gruplar, ya da sürüler halinde hareke! ellikleri
gerçeğini anlayış biçimidir. Onlar hayatta kalırlar, çünkü bir
likte çalışırlar. Bur.ıda akla, Komüni.�t pani ve diyalektik ma
teryalizm geliyor. Bu yüzde11, diğer insanlar için endişeleni
yonız, çünkü hepimizin hayatta kalması buna bağl ı. Onsuz
hayatta kalabilseydik, ahlaksal ve �birlikçi davranmazdık.
Ama elbeııe, ıek sebebi türlerin hayatta kalması olsaydı,
şansımız artırmak için başka biyolojik fakıörlere de sahip
olurduk. Zaman içinde, haııa atalarımıza kadar üç milyon yıl
boyunca evrim geçirdikçe, neden daha lıızlı koşmak ya da
kuşların, karıallann yapıığı gibi uçmak için bir beceri geliş
ıiremeclik? Bu kar.ıkıeri.�ıik i>zellikler bize işbirliğinden i>ıe
fayda sağlayabilirdi. Ama biz bıınlar.ı sahip değiliz. Eveı, on
lara sahip olmayı isıcyebilir, L>u isıeği, ayaklarııııızı yerdı:=n
kesecek ve daha hızlı ilcrlcnıemizi sağlayacak ar.ıçlara çevi
rebiliriz, ki böyle yaptık. Ancak bizim isıcğinıiz, şimdiye ka
dar, bize bu özellikleri t:ğcr uzun evrim geç
mişimiz boyunca doğal ıercihler rol oynadıysa, neden sırtı
mıza kanaı ya da bacaklarımızı daha hızlı harekeı eılirebile
ceğimiz bir mekanizma elde edemedik? Neden "kör yar.ıtan"
bu özellikleri insanlar için seçıııedi?
102
1-·rı•d Alan Wolf
liugün in.o;anlar, Darwin'in biyolojik evrim ıeorisinin, her
ıürlü varlığın hayana kalmasını ya da soytınun ıiikenmesini
garanıi altına aldığına ve açıkladığına ve doğal seçimin evri
ıni ya da ıahribatı garanıilediğine inanıyorlar. Doğal seçim ıe
orisi, yaratıklann ıek bir ıür için<le, çeşiıli kar.ıkıerisıik özel
liklere sahip doğduklanru, çoğunun iyi, bir kısmının da muh
ıcmelen nötr ya da kötü olduğunu varsayıyor. Elhetıe "iyi" ve
"kötü" kavranılan, hir yar.ılığın çevresine uyunı sağlayabilme
l:ıe<·erisi için kullanılıyor. Çevrelerine uyumlu özelliklere sa
hip yaraııklar hayatta kalırken, çevreyle uyuın sağlamayan
özelliklere sahip ıürlerin soyu ıükeniyor. Böylece orıaya
"güçlü olan hayaııa kalır- fikri çıkıyor. Ancak bu >·alnızca in
san davranışını manııklı kılmaya çalışmak olabilir mi?
Darwin'den oıuz yıl sonra, 1830 yılında bilim insanlan
O:ırwin teorisindeki fikirleri zaıen biliyorlardı. Peki, öyleyse
bu fikirler neden o dönemde popüler değildi? Çünkü o dö-
11emde ıoplumun onlara ihtiyacı olmamışıı. �:ndüstriyel çağ
la birlikte Darwin teorisi faydalı �·e dolayısıyla popüler ol
maya başladı. Şirkeıler scrbesı �gü<iiyle rekabet i�indcydi,
Avrupa ve diğer yerlerdeki uluslar lebensraum (yani "yaşam
;ılanı") peşindeydi ve krallar piycınlarla değil, yaşamın ger
çek saıranç ıahıalarında, ül kelerinin yerle�ik şehirlerinde in
sanlarla savaş oyunları oynayar.ık avanıaı kazanıııaya çalışı
yordu. Diğer l>ir deyişle, Batı dünyası şahlannuş, dünyada
k:ıhr.ımanlıklarını sergiliyor ve günümüzde ıicaretin it-dövü
şü dediğimiz dünya görüşünü başlatıyorlardı. Bu yeni giri
şinı için ise, Darwin'in On ıhe Origin of Species (Türlerin
Kökeni), doğru kiıapıı. Gördüğünüz gibi, bilim ve endüstri,
yalnızca üreıim için gerekli olan teknik araçlan sağlama açı
sıntlan değil, aynı zamanda bu tip girişimlere yakıt sağlayan
103
hayali dünyanın simyasal gücü açısından da paralel işliyor.
Bu yüzden, bir toplumun endüstriyel sahasında, Darwin'i
okuyan liderler, teorilerin doğruluğunu ispatlayan "kanıtlar•
gibi endüsuiyel çevreyı yaratıyorlar. Ualıa sonra bu liderler,
bilimin Darwin teorilerini sahipleniyor ve onları kabullenip
savunmaya hazır in.'i3J1.lara sunuyorlar. Bu döngü, yaşadığı
mız çevreyle desteklendiğini düşündiiğümüz bir çevrede
baskıcı ve istikrarlı kalıyor ve karşılığında düşünce sistemi
mizi sınırlayıp yönlendiriyor ve türlerin hayana kalmasını
sağlıyor.
Bunun örneğiyle her gün karşılaşıyoruz. Kurumlar, ha
yatta kalmak için ürünlerini geliştirmeleri gerektiğine inanı
yorlar. Bir ürünün halka ulaşurılrnasından sonraki birkaç ay
içinde, üzerinde •yeni ve geliştirilmiş· etiketi olan ürünü gö
rüyoruz. Ticari bir ürünü daha iyisiyle değiştirmek, iş dün
yasında hayatta kalabilmek için bir zorunluluk olarak görü
lüyor, bu da Darwin 'in doğal bir seçimle türlerin geliştiril
mesi fikriyle uyum sağlıyor. Tıpkı benim veya sizin, ürünün
devamını gar.ıntileyerek rafı.aki "daha iyi" olanı scçmen1iz
gibi, Ooğa ela hangi türlerin dinozorların peşinden gideceği
ni, hangilerinin sivrisineklerle kalacağına karar veriyor.
Diğer bir deyişle, Darwin teorisinin popüler olmasının
sebebi. in.sanın rekabet t.'lme ihtiyacına mantık
karşılığında ela insan hır.;ına anlam ka7.andınp endüstriyel
devrinıe hız kaunış olmasıdır.
104
f"red .Aluıı Wr,/f
gidin, asma dalını göre ceksiniz. Anton Van LeeuV11enh�k"in
mikroskobu icat ettiği 1673 yılında insanlar, türlerin birbirle
riyle bir bütün <>larak yaratıldıkl:ınna ve sonradan aynldıkla
nna inanıyordu, aşağı yukarı İn cil "de söylediği gibi. Örneğin
insanoğlu ayıncı karakteristik özelliklerle yar-.ttılmışıı, hu lla
ırkçılık, üsıünlük ve kutsal liderlerin ıepede, pek-kuLo;al-ol
mayan "dokunulmaz" işçilerin ise alıt:ı olduğu hiyerarşik top
lum fikirlerini doğurdu. Bu işçi modeli, t<>plumun sınıflannı
ve aradaki ıünı kaunanlan idare etme hakkı olduğunu ve in
sanlann, hangi katmanda olıırlarsa olsunlar mutlu olmaları
gerektiği fikrini doğruladı. Her şeyden önce, tabakanın belir
li bir seviycsinlle oln1:1k, her insanın hakkıydı. Böylece. in
sanlar olduklan gibi kabullenmeli ve lıerkes toplumun han
gi t.eviyesindeyse orada kalıp buntınla mutlu olmalıydı.
Zamanla, özellikle de on sekizinci yüzyılda fransa'd;ı bu
kutsal-düzen teorisine karşı popülist devrirriler gelişti. Kral
lık bu devrim girişimlerini rahatlıkla bastırdı. Ancak, 1 8 1 2
Fransız İ htilali'ni yaşayan Jean Baptiste de Lamarck, "kuısal
karşı bir teori geliştirdi. Ona göre, ebe
veynler, sahip oldukları özellikleri çocuklarına aktarabiliyor
lardı. Yani örneğin, çevre ona gerekli yeşillikleri sağlamadı-
•
105
her türün karaktert.�tik iizelliklerinden sorumludur. Eğer bir
hayvanın genetik yapısını değiştirirsek, <>nun bcderu;el özel
liklerini de deği�tireceğimizi biliyoruz. Anıa şu ana kadar bir
uzvun yok olma.�ı. d:ıha kalın bir tenisçi kolu, satranç oyun
cusunun gelişnıiş beyni gibi bedende böyle bir değişikliğin
genetik kodu değiş t i rdiğine dair bir kanıt yok. Bu yüzden
Lamarckizm, her ne kadar "kutsal sınıHandırmatlan" uzak da
ol�a. tamamen geçersizdir ve hu da Da rw in teorisinin makul
bir teori olarak göriinrnesinin bir b-Jşka sebebidir.
"Evrimi böylt:Sinc etkileyici bir teori yapan şey," diyor
zoolog Richard Oawkins. "ilkel tekdüzel ik ten böyle bir ıır
ganize si.�temin oluşmasını açıklıyor oluşudur."
Bunu kanıtlamak için Dawkins ve ba:ı:ı Oarwinciler, Miller
ve Urey'in daha önce k i deneyle rini inceliyor. 1952-53 yılla
nnda Stanley Miller \ e Harold Urey, içinde bir şişe su, nit
'
106
f""1 Alan Wolf
ıonullu ilkel bir çorba oluşturan protein gibi herhangi bir şe
yin yaşamın başlangıcında var olduğuna dair hiçbir. kanıt yok.
Aslında, proteinler, pek çok karmaşık �lem sonucunda
bir hücrenin DNA'sı tarafından oluştunılurlar. Rıınların ha1.ı
lanna enzim denir. Bugün belki 2,00 enzimin moleküler
y;ıpısını biliyoruz. Metaforik olarak çevreye karşı "hayatta
kalma mücadelesinde" bir hücre tarafından kull;ınılan pro
tein" silahlandır. Enzimler, diğer moleküllerin girip bir süre
bağladıkları, enerji alışverişi y;ıptıkları ve sonra da enzimi ilk
halinde bırakarak aynldıklan istasyonlar sağlarlar. Böylece
enzimler, var oluşlınu sürdürmesi, vücutta devamlı oluşan
molekül saldırılarına karşı savaşma.sı için hücrede
reaksiyonlann ollışmasına izin verirler. Enzimler olmadan
l>u gerekli kimyasal reaksiyonlar oluşmaz ya da hücre:.el ya
şamı imkansız kılacak derecede düşük seviyelerde oluşur
du. Örneğin yediğimiz yemek, o yemeğin bize sağlayacağı
enerjiyi alacak reak.�iyon olmayacağı için enzimler olnıadan
bir işe yaramazdı.
Ama tekrar ediyorum, Miller ve Urey'in deneyindeki gibi
hiçbir sürecin tek bir enz.lm yaranığına dair hiçbir kanıt yok.
Öyleyse, nasıl oldu da enzimler, amino asiılerden oluştu?
Yaşamın köklerine dair organik toıtul çorbası teorisi doğru
değildir. Ancak modern biyoloji, Oarwin'in hayalinde ısrar
cıdır ve genelde tek bir ihtimalin, L>NA ve enzim gibi mole
küller için gereken yaklaşık 200.00 amino asit zincirini
oluşnırabileceğini iddia eder. Ru tez L� şöyle devanı ediyor:
Birkaç gün yerine 4,5 milyar }"il ve bir laboratuar şişesi ye
rine bir okyanus olo;aydı, bunun gcrçek olduğunu kanııla
mak için yeterli zamana ve yere sahip olurduk. Ancak her
matematik analistı;isinin de söyleyeceği gibi bu saçnıalıktan
başka bir şey değil.'''
107
Belki hizim yaşam-<l(inyamızın huna benzer pek çok ya
şam-dünyasından yalnız biri olcluğunu ve özellikle hizim ya
şam-<lünyamız için olasılıklar çok d(işük olsa da, tüm ya
şam-<lünyaları için olasılığın yüksek olduğunu düşünehilir
siniz. Diğer hir deyişle. toıtu, tıpkı bizimki gihi zeki bir ya
şam fom1una dönüşmüş, farklı düzenlemeleri c>lan, ama bi
zimkinden tamamen farklı yaşam formlan yaratmış olahilir
di. Bu ıerna genelde hayal üninü televizyon programlarında
gösterilmektedir. Belki doğru olabilir. Ama hala bir sorun
var. Neden Daıwin evrimi? Neden bu yaşam formlan, tıpkı
bir termostaun odarun ısısı için uyum sağlama
sı gibi, değişen çevreye uyum sağlayamıyorlar? Belki de ba
zı hilgisayar-bazlı Daıwin modelleri, evrim teorisini hir se
naryoya istiyordur.
Öyleyse, doğal seçim için tercihleri sağlayan yeni bilgi
nereden geliyor? Ve bu bilgi dünyaya nasıl ulaşıyor? Size an
latayım: Yeni bilgi ge�·mişte olu;.madı; yer ve zaman açısın
dan bakarsak, gelecekten geln1eli. Bu teoriyi göz ardı etme
den önce, kanıtlara bakın. Aynca neden şüpheci yaklaştıiıı
nızı da bir düşünün.
108
f'o>d Alaoı ll'oif
olaylan hisedebilen bir organ veya kulak olsuıı ya da olma
sın, kendiliğinden ollırlar. Öyle mi?
Böyle bir bakış açısı oldukça doğaldrr ve huna nesnelci
lik denir. Bu felsefeye göre, ıüm gerçeklik nesnel bir şekil
de, harici ve düşünceden bağımsız oluşur. Bu gerçekliğin ıa
nınması, gözlemlenen nesneler ve olaylar -nesnelerin başı
na gelen şeylerle- mümkündür. Anloık diyelim, bilim nesnel
liğin yanlış olduğunu kanııladı. O zaman ne olacak? Bu, ıüm
gerçekliğin nesnel olmadığı; gerçekliğin ona (düşünceye)
öznel bir eıkisi olduğu ve düşüncenin, "orada" gözlemledi
Rimiz şeyi eıkilemesi ve muhıeıııel olarak değişıirmesi, yani
"burada" onu algılayan bir akıl olmadığı sürece, "orada"
mutlak bir şeyin olmayacağı anlamına gelirdi.
Bu yüzden bir olay algısı aceleyle oluşur, yaşam formla
rında görülen biyolojik özellikler de dahil, olayın çeşitli göz
lemlenebilir niıeliklerini ortaya koyar. Kavramsal olarak tu
lıaf olsa da, hu gö�. kuanıum fiziği keşifleri ıardfından
gözlemlendi. Bu keşifler, yer ve zaman içinde oluşan olay
ların, gözlemcilerinin yapıığı eylemlerle nasıl elkilendiğini
ortaya koydu. Bir sonraki bölümde bu eylemlerin zamarıla
malanyla ilgili başka şeyler daha söyleyeceğim, ama şimdi
izin verin, size Zeno eıkisi adı verilen bir sonucu açıklaya
yım.
Kontrolümüz alıındaki iki ıemel lıenzer sL�ıeınin (aıom
ve moleküller gibi) zamanda iki farklı şekilde değişebildiği
ni varsayın: bir si.sıenı zaman içinde sürekli gözlemleniyor,
diğer ise evrimin başında ve sonunda olmak üzere yalnızca
iki defa gözlemleni}·or. Sonuçıa, benzer yapılandırılmış iki
sistem birbiriyle karşılaştırılıyor. Sonuç, gözlem sayısı ve fre
kansı dolayısıyla birbirinden farklı iki neticedir.''' Zeno eıkisi,
109
Dılşıln;eyl Gerçege DOnıq114nnd
1 10
l'rt!d Alan Wo!f
Birazdan bu her şeyi-gören göılemci olayına geri döne
ceğim. Şimdilik, gelin, yaşam hu talin-.atı, çevreyi
öğrenerek kendini nasıl eğiteceğini söyleyen talimatı nasıl
öğreneceğine b-.ıkalını.
İlk gerekli kod, temelde yaratığa "Çevreden hilgi edin,•
lliyen bir ifade olıırdu. Doğal seçim teorisi, böyle bir küllun,
kodlanmış bir talimatı olmayan bir yaşam foııııu tarafından
çevrt.-derı nasıl edinileceğini açıklayabilir mi? O zaman, di
yelim çevreden-bilgi-alma (ÇBA) özelliği olan, neredeyse
lıirbiriyle ayru doksan dokuz ve çevreden-bilgi-edin (ÇBE)
<>zelliği olan yalnızca hir yaratık olduğunu \'arsayalım. Eğer
çevre hiçbir bilgi ya da içerdiği bilgi, alındığı
takdirde, bu yaratığın ölmesine sebep oluyorsa , doksan do
kuz ÇBA carılısı hayana kalır ve bir ÇBE canlısı muhtemelen
<>lürdü. Bu özellik, ÇBE, ya hayana kalmak için gerekli ol
n-.adığın<lan (ÇBE'nin lıayatta kalmak için başka bir özellik
le yer değiştirdiğini varsayarsak) ya da bilgi alındığı ıakdir
<le onu öldüreceğinden, hayana kalan-.azdı. Ancak eğer :ılı
ııacak bilgi iyi bilgi olsaydı -örneğin ısıyı bir derece düşü
rehilme yetisi- ÇBE c-.ı nlısı doğal olarak, çevrenin bu özelli
)ıi besleyebileceği bir zanıanda var olduğu gerçeğiyle seçi
lirdi. Sonuç olarak, doksan dokuz ÇBA canlısı, yeni bilgi tek
lıir ÇRE canlısının çocuklannın L�ı değişimleriyle başa çıka
lıilecekken, ÇRA Ç<x:uklan l>aşa çıkamayacağı için, dezavan
l;ıjlı olurdu.rı
Ama neden doğa. gelecekte lıayaıta kalmak için gereken
l<'k bir doğru özellik üreunezdi? Elhette doğanın, yapabile
,·cği bütün muhtemel özellikleri yarattığını düşünebilirsiniz.
ı\ma nedense ben, sadece çok fazla, farklı özellik bulundu
ı:ıı için bunun doğru olmadığını hissediyorum. İçlerindeki
111
en basit bir uyarlama, onların faydasız olduğunu kanıtlardı.
Ama sonu\13, değişerek ve umarım hayana kalarak, işte bu
radayız.
Blı sorunun bir yanıtı, gerekli bilginin, türlerin, gezegen
lerin ve lıatta evrenin geçmişinde oluşan çevreden değil,
tüm bunlann geleceğinden geldiğini siiylüyor. Yani, bilgi,
şimdiki zamandan gelet.-eğe akıyor. Hepimizin <>ngörünün
değerine inandığı bir gerçektir. Arulanmızda geçmişte yaşa
dığımız olaylardan sıyrılabileceğimize ve anlan d:ıh.a iyiye
ya da daha köcüye nasıl götüreceğimizi görebileceğimize
inanıyoruz. Hafızanızda, yalnızca geçmişe bakabileceğinizi
değil, aynı ıamanda geçmişe gidebileceğinizi ve gerekli de
ğişiklikleri yapabileceğinizi hayal edin. Kendinizi, siz veya
bir başkası için korkunç sonu�·lar doğuran bir olayın içinde
düşünün. O anda çok fazla şey yapmanıza gerek olmayabi
lir; belki yüzünüzde, bir başkasının tanık olduğu bir ifade
de ya da bir başka.�ıyl:ı konuşurken ses tonunuzdaki ufak
bir değişiklik yeterlidir. Kuantum fiziği, bize böyle bir dü
şiinnıc-özgürlüğü sağlar, anıa benim yaptığım kadar kolay
değil elhctte. Diğer bir deyişle, l:ıelirli bir kuantum seviye-_
sinde, <)[ayın hafızada var oluş şeklini değiştirerek, ge�mişi
değiştirnıek mümkündür. Zamanda geçmişe gitmeyiz; sade-
. · Cf! olayın oluştuğu zamanda verimli bir şekilde belirleneme
yen bazı detaylar ekleriz. Örneğin. bir atomun bir noktada n
bir başka noktaya gidişini, onun sonucunu gözlemleyerek
değiştirebiliriz. Bu algının bir seçeneği , geçmişin. bizim seç
tiğimiz ikincı seçenekten bir:ız daha farklı "yaratılmasına"
sebep olur. Bu anlamda, muhtemel karşıt-olaylardan bir
geçmiş yaraıınz.
Eğer illi doğruysa , zamanın ne anlamı var?
1 tl
BöLÜM 7
Senin
Her Şey Mü n
1 15
instein'ın i7.afiyet teorisine göre, madde yer ve 7.anıan
E dan bağımsız var olamaz. Eğer üı;ünllen biri -madde,
yer ve :laman- varsa, diğer ikisi de vardır. Yer, maddenin var
olması; madde; zamanın var ı>lnıası ve zaınan yerin var <>i
ması için gereklidir. Üçü birbirlerine hağlıdır.
Öyleyse, eğer zaman, pek çok filozofun iine sürdüğü gi
bi, bir hayalden, illüzyondan ihareıse, yer ve madde de iiy
le olmalı. Ancak kuantum fiziğinin Kopenhag tercümesine
bakarsak, maddenin, maddenin gözlemcisi olmadan var ol
mayat.-ağını görürüz."' Böylece yine var olLışun dön niteliği
nin -yer, zaman, madde ve düşünce- birbirine bağımlı oldu
ğu, eş7.amanlı hareket ettikleri fık.rine Lılaşıyoru z. Bu bölün1-
de, bu görüşleri inceleyeceğiz.
Gözlem, zaman gerektirir. Aslında, gözlem, zamanın dı>
ğasında önemli ve özel bir rol oynar. Gözlem ya da gözlen1-
ci olmadan, zamanın var olmayacağını söyleyebiliriz.
Kuantum fLZikçileri, bir olayın olasılığı belirlediklerinde,
bir sayı hesaplarlar. Bu nuıruırd, kuantum dalga fonksiyonu
-kısaca kdf- denen iki matematiksel fonk.�iyonun çarpılma
sından oluşur. Kdfnin, yer ve zamanda hareket eden gerçek
dalga olduğu varsayılıyor. Ancak, gerçek değil, tanıamen
hayal ürünüdür. Manyetik ya da yerçekimsel alan değildir.
Ölçülemez. Hacmi veya enerjisi yoktur. O, bizim düşünce
mi7.de ve hayalinıizde vardır. Bu yüzden, gözlemlediğimiz
gerçek materyal nesneler gibi değildir. Kdfnin matematiksel
fıınksiyonları, bizinı heın gerçek heııı de hayali sayılar kul
lanınamızı gerektirir."' Genelde bu fonksiyonlar zamana l>ağ
lıdır ve dulayı.�ıyla bir senıbol -z, "zaman değişkeni- fc>nk.�i
yonu gil'i de�işirler. Biz, zaman değişkeninin değer olar.ık
amığını ya da azaldığını hayal ederiz ve l)U fonksiyonl:ınn
1 16
Frwl Alun ll'o/f
ı 17
olaylar için olasılıklan tahmin elliğini fark eımişıi."' Öyleyse,
gerçek ola>·lan ne belirliyordu; Ne zaman bir olay için tah
min etlilen olasılık, tliyelim 1. olay, uylıma yaklaş."3 (yani
olat·ağı yüksek ihtimal olsa)''', 1 . olayın olasılığını içeren bir
deney pek çc>k kez ıekrarlandığında olacağından tlaha bü
)'Ük olasılıkla gerçekleşir. Eğer 1 . olayın ve diğer bir olayın.
ı. olay diyelim, yüzde elli ihıimalle gerçekleşeceği düşünül
düyse, pek çok denemc.-den sonra ölçülen ya da gü:ı:lenıle
nen sonuç 1 . için yüzde elli, ı. için yüzde olurtlu.'''
Sorun şuydu: olaylar için rahmin edilen olasılık ve bu
olaylann gerçekliği nasıl ele alınmal ıydı? Olasılıklar, düşün
ce alemiyle ("içerideki") ve gerçekler, hisler alemiyle ("dışa
ndaki") ile ilgilenir. Fizilt, "gerçekle" ilgilendiğine göre -"dı
�anda" olduğu varsayılan gerçekler- hu olasılıklar aynı za
manda "dışarıdaki" yer ve zamanda var mıydı? Yoksa yalnız
ca "içerde" düşüncelerimizde mi mevcuını? Diğer bir deyiş
le, kuannım fiziğinin olasılıkları bir şekilde hayal aleminden
sıynlıp gerçek olaylaı-d mı dönüştü? Bu dilşünce olayı -<>la
sılıklar- görünnıez bir tüpten diş fırçasına sıkılan bir diş ma
c:unlı gibi kendini yer-zamana mı aktardı?
Kuanıum fiziğinin tek prc>blemi bu olsaydı, örneğin ola
sılıkların doğal olarak oluşnığıı istatistiksel mekanik ya da
istatistiksel termodinamik gibi diğl!I' fizik teorilerinden daha
zor olarak algılanmazdı.'"' Bilimin bu dallarında, böyle soru
1 1 l)
Elini;ci açtığınızda, bu iki olaydan biri onaya çıkar. Bu bilin
meyeni onaya çıkanna eylemi, yer ve zamanda "dL5<1 rılla"
gerçekleşir.
Ancak kuanıum fiziğinde IXıyle işleıııiyor. 1 . ve ı. olayın,
onlard <>lan etkimizdcıı her zaman bağımsız olm;ıdığı aşi
kar."'' Örneğin, diyelim, biz p;ırayı, elektron gibi elektrik
yüklü bir partikülle runurduk ve parayı fırlatan mekanizma
yı da manyetik bir alana yerleştirdik. Manyetik al.anların,
mıknatL�ın bir ucundan diğerini gösteren ve •alan çizgileri"
denen görünmez çizgileri olduğu düşünülür. Manyetik alan,
yüklü partikülleri fırlatır, dönen partikül, upkı yazı ve ttırası
olan bir hozuk para gibi, alan çizgileri ya da tam tersi yön
deki noktaların eksen inde yuvarlanmaya başlar.
Burada. 1 . olay dönen-pardlel ve 2. olay dönen-anıi-pa
rdlel olur, yani manyetik alanın yönüne bağlı olarak elekıro
nun döngii ekseni yönündeki iki muhtemel giizleıııdir. Elek
tronun yukarı diindüğiinü ya da aşağı döndüğünü söyleriz.
Bunun Sl>run olmadığını düşünebiliriz. Ancak kuantum
fiziği, çok ruhaf bir teoridir. Manyetik alan çizgilerinin ku
zeyden güneye uzandığını varsayın ve biz, yan doğu-yönlü
elektron (diingü ekseni doğuyu glisteren gerçek bir elek
tron) takacağımız bir deney yapmaya karar vernıiş olalım.
Kuanrum fiziği, gerçek tek bir doğu-yönlü elektrıınunıın,
sanki iki hayali elektronmuş gibi davranacağını söyler: her
biri bir par.ılel dünyada olmak üzere kuzey-yönünde ve gü
ney-yönünde elektron. Bunu akl ınıula canlandımıak için,
böyle hir yan (doğu-yönlü) elektronunu kuzey-güney yönlü
manyetik alan aparauna gönderdiğinizi düşünün. Aygıt, elek
tron kuzey-yönlü yönüne hareketlendiyse, elektronıın hareke
tini yukan, güncy-yönliiyc döndüyse, aşağı yönlendirecektir.
120
Frerl Alon IVolf
ııı
olduğunu hayal ederiz. Bu hayali dün}•alar, bu dünyayı
oluşturmak \'e bize, gördüğümüz doğu-yönlü sonucu ver
mek için üst üste binerler. Bu arada, ·ııayal edilen" derken
gerçekten bunu kasıcdiyoruın, çünkü l.ıiz ıı"'ler olduğuııu
görmeye çalışırsak, her şey değişir.
Bunu, aygıtın içine bloke edici bir filtre koyarak test ede
biliriz; aslında filtreyi içerde herhangi bir yere koyabiliriz.
Filtreyi, şekil 7.3'te gösterildiği gibi, aygıtın çıkış deliğine ko
}'arsak ne olacağını düşünün. Filtre üsı yolu bloke ederse
(üst yolu bloke eden siyah noktaya dikkaı edin), elektron
güney-yönlü belirir. �'ilıre aşağı yolu bloke c:dersc, elektron
kuzey-yönlü belirir. Ancak filtreyi kaldınrsanız, doğu-yönlü
ilerler.
El"'ktron, çıkış deliğinden aynlmadan h"'men önce hangi
konumda> Sonuçta, ilk manyetik alan işini yapıp doğu-yön
lü elektronu kuzeye ya da güneye yönlendirmedi mi? Elek
tron çıkış deliğind"'n geçmeden hemen önce yollardan biri
ni bloke ettiğimizi (ya da etnıediğimizi) düşünün. Elektron
iki kutu içinden de ge\'likten sonra, bizim hurada yaptığınuz,
onun daha önce y-.ıptıklannı nasıl değişlirebilir? Zaman içe
ren genci düşünce, bizim deneyin sonunda yaptığımız lıer
hangi bir müdahalenin, deneyin başlangıcında olanlan değiş
tiremeyeceğine kanaat getirir. Ama işle sürpriz! Sonda yaptı
ğımız şey, elektronun başlangıcı \'e sonu da dahil tüm geç
mişini değiştirir. Ru geçııliş tamamen bize bağlıdır. Biz en ni
hayetinde, ilk manyetik alana çarptıktan sonra aşağıdakileri
yaparak kuzey, güney ya da dıığu yönünü tayin ederiz:
A. son anda aşağı yola bir fıltr"' ekleriz;
B. sona anda yukan yola bir filtre ekleriz;
C. son anda hiçbir filtre eklemeyiz.
1 22
Dıişı'"' �·i Gen,;cge JJ<Jnıljıı4mı<W
124
fh.-d A/aıı Wo/f
dönüt"kuuy
fı dör&ı
tlclnrun
.
rlWl \�ik ab.n
g&ıınmc gü�
l l5
fazla olay gerektirdiği için, mutlaka bir öykü ollıştunruılıdır.
Ancak bu şekilllc, verilerden sonra bir geçmiş tanınabilir: ön
ce bitiş noktaları, sonra tarih. Aslında, tarih, bitiş noktalanna
karar verildiği anda oluşur. Ancak yer ve zamanın ötesinde
bir bakış aÇtSıyla -bilincin hayal alemi- önce tarih, sonra bi
liş noktalan diyelJiliriz. Aslında, bitiş noktalan, tarihe karar
verildiği anda oluşur. Olaylann "hatırlanması" bitiş noktaları
arasında gerçekleşir ve bitiş noktalarıyla uyumludur.
Kişisel geçmiş ka,·ramını düşünün. Hafızamız y.ı da tarih
sel kaydımız, zamanlla bile gerçekleşse. lızayda varolmaz.
Aklımız ya da bilinciıniz, gerçek ve hayal arasındaki çizgide
belirir. Zaman esas ve sübjektif olarak "buradayken," uzay
esas ve objektif olar.ık "oradadır." Ancak onlar <la önüşür.
Biz gözümüZÜ bir )"ıldıza dikip onun gözlerimize ulaşması
nın yıllar aldığını düşünürken, zamanı "dışanda" gibi hayal
ederiz. Geçmişte yaşadığımız bir olayı gözümüzün önüne
getirdiğimizde, uzayın "burada" olduğunu hayal ederiz. So
nuç olarak, bitmeden ve başladıktan sonra, kişisel bir geç
mişin farkına varırız. Ancak biz hu farkındalığ'.ı , geçmiş ta
mamlandıktan sonra erişir ve onu belleğe koyanz.''''
Bu noktada yeni bir anlama daha ulaşıyoruz: Kişisel bir
bellek oluştururken. manuklı, bizim ıürün1üzün hayana kal
masını garantileyen bir sıra izleriz. Tür olarak hayana kal
mak için, düşüncelerin bir araya getirilmesi olarak bir bilinç
yaratırız. Bu düşünceler, olaylar dizilerinin resimleri olar.ık
belirir. Bu olaylar bizim deneyimlerimizi ya <la başkaların
dan öğrendiğimiz öyküleri yansıtır. Bu deneyimleri fiziksel
süreçlerle duyulanmı7.a işler. Tuhaf şeylerin bize gerçekten
olduğunu anımsamayız. Daha çok, bizim etki ve tepkinin
"klasik", mantıklı dünyasına dair şeyler anımsarlZ.
126
f"rPd Alan Wolf
İşte bilincin yapuğı budur: Kuanrum dünyasına dayalı
ı l1is.o;edilemeyen, karşıı ve manıığa aykırı) klasik bir dünya''''
ı l1issedilehilir, uyumlu ve mantıklı) yaratır. Blı yüzden bel
lek, kuanruma dayalı paradoksal ve karşıt olasılıkların üst
<lüşümü olarak değil, verilere dayalı klasik bir öykü olarak
1-ıelirir. "Dışarıdaki" gerçeği, olay oldukıan sonra kavrayarak
yapılandırır, daha o tamamlanmadan bir öykü, bir geçmiş
olarak farkına varırız.
Dönen elekıronun bloke edilmeııiş kuruya girdiği ömek
ıe (şekil 7.2.), elekıronu yörüngesinin bitiş nokıasında göz
lemlediğimizi ve onun doğuya yöneldiğini gördüğümüzü
varsayalım. Şu soruyu haıırlayın: Elekıron ilk kurudan beli
rip ikinci kuruya giııııeden hemen önce, orıası ile ilgili ne
hayal ederiz? Bir kuanrum fiziği resmi kullanarak, onları, ay
nı anda biri kuzeye, diğeri güneye dönen iki elektron ola
rak resmeıtim. Şimdi, hayali bir kuanrum dünyasında, bu şa
şırıcı bir olay değildir. Benim hayal dünyamda doğu ger
çekten doğu olmadığı, aslında kuzey ve güney olduğu için
hiçbir problem yok. Bir elektron aslında bir elekıron değil,
iki elekıron. Ama gerçek, benim gö1Jemlediğim dünyada bu
olamaz. Yalnızca bir elekıron belirir. Birinci kuıudan çıkıık
ıan sonra döngüsü ya güneyi giisterir, ya da kuzeyi. Hayali
dünyada elekıron cşzamanlı olarak kuzeyi ve güneyi gösıe
rir. Ancak gerçek dünyada hu manııklı istikrarı yok eder. Ya
şadığımız gerçek dünyada, eşzamanlı olarak iki farklı ko
numda bulunamaz. Bunun oluşıuğunu asla göremeyeceğiz.
Gerçek düny-.ı için doğru olan, hayal dünyası için doğru de
ğildir. Hana gerçek ve gözlemlenen öykü yaraırnak için, her
iki döngü yönünde eşzamanlı kaydını almamız gerekir.
Burada yeni bir fıkir oluşlır. Rir iiykü, f.ırkında vanlarnayan
ıı7
-kuanıum imkansızlığı- olaylar dizisinin hayal edilen klasik
rarkındalığıdır. Aklımızda bir olaylar dünyası yaraur, öyküyü
tamamlamak için gerekli katkılan sunanz, hem tlc bu kaıkı
lar aslında hiç gerçekleşmemiş bile olsa. Diğer bir deyişle.
(upkı bir görünıüde gözlerimizin göremediği kör noktaları
doldurduğumuz gibi) boş noktalan doldururuz. Bu boş nok
talar, olayların tüm muhtemel olasılıklannın ortaya çıkması
na izin veıııeyen kuanıum fiziğinin belir.;izlik ilkesi dolayı
sıyla vardır. Bu çeşitli detaylar, tek bir evrende eşzamanlı var
olamaz, yalnızca paralel dünyalarda tamamlayıcı olasılıklar
olarak var olurlar.
Bir an için 5. bölüme geri dönün ve şekil 5 . 1 'e bakın. Bu
resmin, kuanıum dünyasında bir analoji olduğunu unutma
yın. Küpü gördüğümüzde, ona ya yukandan ya da aşağıdan
gibi bize göre değişen yönüyle karşılaşırız.
Bunlar küpün gerçek dünyada göri eşsiz konumlandır.
Ancak bu figürü, beyaz zeıııine siyah parçalar olarak gördü
ğümüzde, tamamen tamamlayıa bir görüntü elde ederiz. Bu
ta mamlayıcılık bir gerçek dünya vizyonu olarak da belirir.
Ancak düz parçalan ve üç boyuılu küpü aynı anda göreme
yiz. Bu resim yalnızca hayal dünyasında vardır. Düz parça
lan iki olası "küp şeklini" örtüştürııek demektir."''
Bu yüzden hayal dünyası, yalnızca kanşık bir aklın ya da
umutlu bir insanın hayallerle dolu düşüncesinin vizyonları
değildir. Onun fiziksel dünyada anlam kazanması gerekir.
Kuanıum olasılıklan _ �rçeklere dönüşür: hepimiz gördüğü
··-- ... ·- .
1 28
f'n!d Ala•ı Wo!f
1 29
BöLÜM 8
ve
Yüce Birleşme
133
sevdiği için, bunu kabullenmekte zorlanırlar. Öyleyse, dü
şüncenin gerçeğe dilnüşmesinde bu patlama fikrini önle
mek için, bir fizikçi kuantum fiziğinin paı-.ı.lel evrenler -}'a
da sayısız dünya- teorisini icat eni (5. bölümde bahseımiş
tik). Buna göre gözlemci bir olayın oluşmasına sebep ola
maz. Bunun yerine. gö7Jemci, gözlemlediğ)_
. nesneyle etkile-
. -
şime girer ve eğer nesne pek çok olası sonuca sahipse, göz·
- .
·�
f".. Alan IS'u/f
135
sayı.sız dünyayı değiştirmez, yalnızca biz dünyalar arasın(la
bakış açımızı yenilerken, o yaşamlarımıza yeni anlamlar k;ı
ıar. Bu düzen işe yarar, çünk(i her şeyin c."trdfında genişle
mek, yer ve zamanda simyasal bir auradır. Bu alan oldukça
fizikseldir. Işık olarak belirir ve bu ı.şık, ıek bir dünya ya da
olayla hapsolmaz, dünyalar ve olaylar arasındaki geçişlere
uyum sağlar.
1 .i6
Fred Aluıı �'ulf
13 7
ve turuncu yeleli aktörün beyaz yüzünde hüznü "göm1erni
ze" sebep olur. Diğer zamanlarda, görünmez müzisyenler
neşeli şarkılar çalarlar, aktör zıplar, biz de mutluluğu "görü
rüz." ifadesiz beyaz yüz, aniden gülümsüyor gibi görüniır.
Bakmadığımız bir sırada beyaz maskenin değiştiğini düşii
nürüz. Belki. Ama muhtemel değişmemiştir. Bi7. yalnızca ak
törün aura alanına tanık oluyoruzdur. Bu teatral deneyimle
yer ve 7.amanda genişlem�ir. Biz aktöre reaksiyon verdik
çe, bizim duygulanmızı da içerir. Fark edilmesi gereken ak
tördür, şov onlındur. Ancak biz olmasak şov da olmaz. Hu
yüzden şoviı değiştirebiliriz.
Örneğin, zaman zaman dikkatimiz dağılır ve sahnede ge
nelde daha kısa boylu, yüzleri saklı, başıan aşağı siy-.ıh giyin
miş başka insanlar görürüz. Bu insanlar sahneye fırlar ve
sahne dekorlarını değiştirirler. İlk kez bir Noh dram gördü
ğümde, bana bu siyah giymiş insanları öncıı•semen1em süy
lendi. Elbene bu söylenir söylenemez, benim ilgim onlar-.ı
kaydı. Aslında , onlan unutmaya başlamam uzunca bir zaman
aldı, dram geliştikçe dikkatimi turuncu yeleli aktöre verdim.
Aktörlerin, geniş aura alanlarına sahip olduklarını düşün
mek zor değil. Aktör ve aktrisler dev auralara sahiptirler.
Audrey Hepburn'ü, Scan Connery'yi ya da Madonna'yı dü
şünün. Aynca her aura alanı memnun edici olur diye bir şey
de yok. Kötü ino;anlar da büyük aura alanlarına sahiptirler.
Örneğin Saddam Hüscyin'i düşünün. Bu dikıatörün alanı,
tüm Irak, tüm evler, her çiftlik, her fabrikadır. Yüzü ve be
deni için sürekli farklı fotoğraf kullanılmasıyla sürekli dcği�
şen imajı, Iraklı insanlann d�üncelerinden ve anılarından
a�la silinmez. Aslında. tüm diktatörler bu tekniği kullanır.
Onların alanlan yer ve 1.arnanda -özellikle de onlann yüzle
ri anılarunıza kazınırken zamanda- yayılır.
t 31
Fr� A/arı ll'olf
139
. gibi
,�
Merdivenlerden inen bir sihirbaz hayal edin. Sihirbaz in
diği her hasanıakla, bir ıopun merdivenlerden aşağı düşüp
enerıi yaydığında olduğu gibi potansiyel enerji y.ıyar. Her
ba.o;amakta bir birim enerjinin yayıldığını düşünün, Şimdi,
basamaklann 1 , 2, 3 diye numaralanclınldığını, 1 numarala
n ba.�amağın en üst basamak olduğunu ve sihirbazın onun
üzerinde durduğunu hayal edin. Tahmin edilemeyen bir an
da, sihirbaz bir kuanıum sıçrayışı yapacak, aşağıtlaki basa
mağa adım atacaktır. Teker teker ikinci, üçüncü, dördüncü
. , , ve son basamağa inebilir, Sıçrayışlann sayısı, en üsnen
yere kadar kaç basamak olduğuna bağlıdır.
Diyelim merdivende alu basamak var. Ne kaclar adım
atarsa atsın, sihirbaz zemine ulaştığı sürece, aynı miktarda
potansiyel enerji yayar. Aslında, birkaç basamak inip, l>ir iki
basamağı geri çıkıp sonra tekrar inebilir. En üst basamakta
başlayıp zeminde sorılandırdığı sürece arada ne yaparsa
yapsın aynı miktarda enerji yayar. Bu yüzden, son adıma ka
dar yapabileceği pek çok şey vardır.
1 . şemada, sihirbazın hiçbir basamağı tekrar çıkma ıeşeb
büsünde bulunmadığı, tipik in�leri sıraladım. l:lu şema, ba
samaklann ve atılan adırrılann sayısına bağlı olarak farklı sa
yılarda iniş seçenekleri gösteriyor. Örneğin, alu basamak in
mek için, sihirbaz direk zemine sıçrayabilir ya da bir sefer
de bir adım atabilir. Ancak en muhtemel olanı. üç adımda
inmesidir. Bunu alu farklı yolla yapabilirdi. Ru yüzden,
onun nasıl indiğine bakmaz, yalnızca aıuğı adım sayısını sa
yarsak, üç sıçrayışta inmesi muhtemeldir.
Sihirbaz ilerler, tüm evren de ilerler. Bu yüzden, evren de
bir tür iniş yoludur. Aşağı doğru görünür, ancak bu ke7. iniş
l ·ıO
f"rod Alan W'u/f
ı�ı
Frrd Alan 'WoJ/
14j
BöLÜM 9
Yapı ve Giizellik:
Yüce ve Ruh
Nikos Kazancakis
14 7
/Jı>ıUrı<'t>l'I c;,.,.ege Dürıılumıelı
148
1-'red Alan Wol/
farkında.lığı olmadan, sinlyasal yolculuk, korkutucu gelebi
lir, kalpsiz ve tuhaf bir şekilde anlamsız gibi görünebilir. An
cak spritüel doğanın farkındalığı ile bu seyahat gözlemleri
nizde can kazanır ve gü7.elleşir. Bu gözlem, yalnızca gözle
rimizle gördüğümü?. ışığı kullanarak "dışarıda" değil, akıl
gözümüzle görebildiğimiz ışığı kullanarak "içimizde" de olu
şur. Bu görkeme tanık olabilme yetisine ben, ruhun evrimi
ni ıama mlaması ve herkesin maddedeki var oluşunun anla
mının ortaya çıkması diyorum. Bu, eski simyanın spiritüel
sımydı ve bu kitapta sunulan yeni simyanın da esasını olur
ıurur. Bu yüzden, eğer Darwin'in evrim ve doğal seçinl pa
radigmasına takılıp kalırsak, evrinlin tamamen kazara oldu
ğuna ve güzellik bir amacın bir şekilde karbon, hidrojen, ça
mur ve kaos ile doğal bir seçimden oluştuğuna inanmak zo
runda kalırız. Oldukça umutsuz bir resim. Kişisel olarak, ya
şamın umut, güzellik ve amaç olmadan nasıl olacağını hayal
bile edemiyorum. Kendi uğruna hayatta kalma savaşı içinde
bulunduğuna da inanmıyorum.
Bu yüzden, bu kitapta sunulan görüşte size, ruhun titre
şimini daha iyi götürmek ve bir insanın kendi hakkında koz
mik bir anlayışa ulaşması için gereken kapasitenin, bizle il
gili çok temel bir şeyi açıkladığını gösteııııeye çalışum. Baş
larken, upkı eski simyagerlerin yaptığı gibi, fiziksel dünya
nın işlediğine dair anlayışım içerisinde meıaforlar kul
landım. Metaforlar kullanmak, bilinenlere göre daha bilin
meyen terimleri açıklamama yardımcı oluyor. Örneğin, ruh,
madde, benlik, i\z ve bilinç kavranılan, iki fizik.sel obje ha
yal ederek tanımlanabilir. Biri, bir kemanda görebileceğiniz,
ti treşen bir tel, diğeri gerçek dünyanın görüntülerini yansıtan
bir ayna. Benim modelimde, her ikisi de kuanıum teorileri
14 9
kapsamı içindedir. Ruh, lelin ıiueşimlerine benzerdir. ı·eıin
sonsuz ıizunlukıa olduğunu ve ısı. hava ya da yalnızca hoş
luğun dalg-.ılanma.�ıyla ıiırediğini düşünebiliriz. Onun tiueşi
mi, ruhun harekeıini ıemsil eder.
Bu sabiı enerji -ya da yaşam- harekeli, ıelin ya da ruhun
modus operandi'sini sağlar. Modern bilimde, fizikçiler boş
luğu, sanki sayısız ıiıreşen ıelle <loluymuş gibi model alal>i
leceğimizi anlıyor, bu yüzden boşluğun kentlisi ıiıreşimsel
ve ruha ilişkin bir metafor aramak için doğal
bir yer haline geliyor. Sonra ruh, zaman içinde boşluğun
yansıyan tiueşimleri olarak beliriyor. Ruh (ve zaman) zama
nın başlangıandan bitişine uzayıp gidiyor, yani bilinen adıy
la big bang ya da büyük paılama. Titreşim l>u biliş nokıala
nnı, bir görünıünün aynadan yansınıası gibi yansılıyor. Z:ı
manın biıişlerinden gelen yansıma, ııpkı aynada kendimize
hakıığımızda kendimizin farkına varmamız gibi ruh bilinci
kazandınyor. Bizim aynadaki-görünıü bilincimiz boşlukıa
var olur. Ruh bilincimiz ise zamanda. Rulı, "benlik" ya da
"öz-süreç" olarJk mad<lede ("an bulur. Ruh, bedende kendi
siyle sürekli ilişki kurar, böylece bedenin hayaııa kaldığı sü
rede o da kendisini Raşlangıçta ruhun somuılaşıınlma
sı gerekmez, ancak benlik gerekli<lir.
Genel anlamda bilinç ya da <lüşünce, 7..amanda bir yansı
ma oluştuğu anda ortaya çıkar. Yani, şimdiki zamanda ya el.�
gelecek ve geçmişle ya da geçmiş ve şimdiki zamanda ya da
gelecek ve şimdiki zamandaki nokıalard:ın bir şey yansır.
Neyin yansıdığı, bilincin formuna göre değişir. F.ğer zama
nın başlangıcından ve sonundan gelen ilkel yansımalarclan
bahse<liyorsak, o zaman yansıma bir l1ilinç ve kozmik bir
ruh yaraıır. Ben buna. her varlığın için<le yerleşik olan Ruh
diyorum.
1 50
ı:rıvı Ala,ı Wulf
s yan lşak
Sıradan madde, atalete sahip olur. iteriz, çekeriz, o dire
nir. İtip çektiğimizde, kendi üzerimizde bir baskı hissederiz.
Newton buna, etki ve tepki dedi. Işık da madde üzerinde iti
ci veya çekici bir güç yaratabilir, ancak ı.şık partikülleri ey
lemsiz bir özelliğe sahip değildir. Objeleri iten veya çeken
ışığı görebiliriz (bir lazerin bir demir parçasını kesmesi ya da
hasarlı reıinayı iyileştirmesi gibi), ancak objelerin ışığı itip
çektiğini gilremeyiz. Fizikçiler bu itilebilme ve çckilebilme
yetisi eksikliğine, ışığın herhangi bir duran kütleye yoksun
luğu diyor. Duran kütle, eylemsiz kütle demenin başka bir
yoludur, bir obje bir noktada durup kendi işine baktığı anda
152
F" Alan Wulf
bile kütlesi varlığını sürdürür. Işığın, eylem�iz olmak gibi bir
şeyle ilgisi bile olamaz. O her zaman harekeı halintledir.
Madde, bizim iıme veya çekme eylemimize tlirenen ıü
ren bir madde harekeısiz kalmayı ya da en azından yönünü
veya hızını değiştirmemeyi sever. Kendi staıükosunu müm,
kün olduğunca korur. Madde, onu nerede ve ne zaman bu
lacağınızı ifade eden kuantum dalgalan tarafından tem�il
edilir. Bu <lalgalar görünmez ve hatta dalgalanan yönlendi
rici kalıplar olarak düşünülebilirler. Ancak bu dalgalar, yer
ve zaman<la gerçekten varolmazlar; her ne katlar biz onla
rın gerçekıen ora<la bir yerde ve 1.aman içerisinde süzüldük
lerini düşünsek de, tamamen h:ıyali foıınlardadırlar.
Ben bu dalgalann, bizim paralel evrenler dediğimiz fizik
sel, maddesel ve eylemsiz gerçeklikleri yöneten hayali ku
rallar olduklannı düşünmeyi seviyorum. Bu kurallar, her
hangi bir evrende hayal gücü <lalgalan yayıyorlar, ama ku
ral olduklan için gerçekıen tlalga değiller. Bir evrentle oldu
ğunu hayal eniğimiz şeyle diğer evrenlerde olduklannı ha
yal ettiğimiz şeyi birbiriyle ili�ilencl.irdiğimizdc, resirnlertlc
ki kalıp, akla dalgalan getirir. Evrenlerin, iskambil kağıılan
olduğunu düşünün. Kağıılan bir masanın üzerine bir kalıp
dahilinde tlizdiğinizi hayal edin (tipik bir 1·aroı ya da solitai-.
re oyunu kalıbı gibi). Maddeyi, her bir kart-evren üzerine �
lenm� hayali noktalar, dalgalan da bu kart-evrenlerin masa
ya yayılış kalıbı olar.ı.k düşünebilirsiniz.
Işığa geldiğinde, ışık dalgalanru yöneten <lalga kalıpları
ve ışık tlalgalanrun kendisi tamamen aynı şeydir. Işığı gör
düğümüzde, aslında ı�ığı bizinı duyu organlanmı
zı çalı.şurarak, maddeyi itip çeken ışığın bir sonucunu, orta
ya çıkan etkisini görürüz. Maddenin hareke! eniğini görürüz.
153
lşığın kendi.o;i, bu dünyanın ve inarun, düşünmek isteyebilece
ğim.iz herhangi bir paralel dünyanın dışında bir gerçeklikıir.
Bir önceki bölümde. basil bir merdivenlerden iniş eyle
minin nasıl pek çok farklı şekilde gerçekleşebileceğini gör
dük. Alu adımlık merdiven örneğinde, sihirbazın yapacağı
en olası şeyin, üç adım aımak olduğunu öğrendik. O basa
maklan üç adımda inmenin alıı yolu vardı ve bu en muhıe
mel olanıydı. Bu yüzden. eğer biz nasıl yapıığımıza ya da
kaç adun anığımıza dikkat eımc.-den basamaklan inersek,
muhtemelen üç adımda yaparız. Paralel dünyalar perspekıi
fıyle düşündüğümüzde, ;ılu farklı üç-adım senaryosu örtüşür
ve adımlardaki farklılıklann, hangi adımların atıldığına dair
deıayların belirsiz olduğu ya da hafızaya kaydolmadığı bir
bellek yaratınz.
Çoğu bellek böyledir. Bir şeyi hatırlarız, ama dcıaylar
belli belirsizdir. John şunu dedi. ben bunu yapıım; ya da ha
yır, John bunu yapu. ben şuntı dedim. Gerçeklik, ne haıır
ladığınıızın bir yapısıdır. Dünyanın, olaylardan, belirsiz anı
lardan ya da uzaysal-gerçekliklerden oluştuğunu söyleyebi
liriz. Bu olaylann ıam olarak neler olduklannı belirlemeye
kalkuğımızda. onlan anıya dönüştürürüz. Bir geçmiş yaraıır
ve aynı zamanda neler haıırladığunızın sonuçlanna bağlı
olarak, geleceğe dair beklentilerimizi ıekrar belirlerken ken
dimizi yenileriz.
Gelin. basamaklardan inen sihirbaz ömeğimi;ı:e geri dö
nelim. Bu adımlar atıldığında, ışık enerjisi ifade edilir. Ancak
bu enerji eylemsi?. olmadığı için -madde onu iıemcz ve çe
kemez-kendini hiçbir paralel evrene bağlamaz. Harekedi
sayfalar benzetmesinde. madde çevrilen sayfalann kendisiy
ken, ışık sayfalan çeviren ı>armaklanmız olur.
1 54
Fıwl Alan Wolf
Aynı mikıarda ışık enerjisinin her olası dünyada açığa
çıkağını düşünürsek, her dünya arasındaki ıek fark bu ener
jinin nasıl yayıldığı olurdu. En muhıemel yayılma, üç adım
da yayılan ılığın üç foıon "partiküllerini" içerirdi.
Şimdi kendinizi üç adımlık bir sıralamayı haıırlarken ha
yal edin. Aklınızın derinliklerinde başka sıralamalarda var,
muhıemel olmayanlar. Örneğin, sihirbazın basamaktan ıek
bır sıçrayışta indiği sıralama aklınızda, ancak o, altı tane bir
biriyle i>rtüşen üç-atlım anısıyla istila edildi. Meditasyon yo
luyla sessi1Jiğe bürünme, düşüncelerinizi scssizleşıirme be
cerisini pratik yapmak, bu diğer daha az muhıemel olan an
lan haıırlamanıza yardımcı olur.
Bunu ayıkken ve sıradan üç-adım dünyasına tanık olur
ken yaparsanız, aura konusunda olağanüsrü bir de
neyim yaşarsınız. Bu auralar aklın içinde, farlık olasılıklar
sırlamalan içeren bir alan oluşıurur ve pek çok insan bunu
göremez, çünkü dikkatle hakrruyorlar<lır. Auralar, size farklı
görünıüler haurlaıır, bu sır.ıdan bir aklın, Tann gibi, panlda
yan her şeyi görme ıeşchbüsüdür. Bu parlaklık ya da aura,
1·ann gerçekliğini sunar, çünkü bizler, bir an için, bizim ol
mayan bir bakış açısından görürüz.
Aslında hiç kimse ataletin nasıl ortaya çıktığını bilmiyor.
Bence varoluş için kuanıum fi ziksel ve yapı ve gü
zelliğin sebebi, paralel evrenlerden, sıradan bir şekilde dc
neyimlenemeyen dünyalardan geliyor olmasıdır. Yapı ve
madde ataleti, muhıemel olaylar dizilerinin örtüşmeleri so
nucunda ortaya çıkar. Eylemsiz madde, pek çok benzer pa
ralel dünyanın iirtüşmesiyle oluşur. Ortaya çıkan bir eyle
min dünya sıralamalan ne kadar benze�. sıralamanın de
ğişime direnmesi <le o kadar güçlüdür. Bu yüzden ataleı, bir
15 5
D14ılnc<)1 Cm;� DOnUşıli""
YcıJ Vizyonu
Yeni simya, hayali/gerçek alemin sınınnda yer alır. Yeni
simyada yapıığımız kişisel deneyler, hayallerimize giren ve
muhtemelen daha da önemlisi, düşüncelerimizi uyandıran
yeni dönüşümse( olasılıklar ve bilgiler üretir. Bizler yeni bir
yaşam ve zaman fıkrine uyanınz. Yeni anlam, inandıklanmı
zı, dolayısıyla dünyada fiziksel olarak yaşadıklanmızı değ�
tirir.
Yeni simya bize, akıl, beden, ruh, yüce benliğe ve her bi
rimizin içindeki amaç, yaratılış ve dönüşüm güçlerinin, bi
linçli kullanıldığı takdirde, günlük yaşamın anlamını nasıl
güçlendirebileceğine dair yeni bir anlayış Olası
lıklar sınırsızdır.
Kendi var oluşumu düşündüğümde, türler olarak bizlerin
genelde değişime ve bize sunulan dönüşümse! olasılıklara
direndiğimizi gördüm. Belki de sadece otomatik pilota bağ
lamak ve yeni hiçbir şeyle uğraşmamak istiyoruz. Altmışla
nma geldiğimde, dönüşümse! olasılıklar bana kendilerini
sunduklannc.la, benim genelde çoğuna direndiğimi gördüm.
Kaçırdığım her fırsaun hayaumda bir felakete yol açuğını
söyleyemem ıabii, ama bir olasılık fırsatını her değerlendir
diğimde ve o olasılık gerçeğe dönüştüğünde, kendimle,
156
Ftwl Alon Wulf
dünyayla ve yakutınldaki insanlarla olan ilişkilerimde yeni
bir vizyon açtığını söyleyebilirim.
Bir şey olmak, bir düşünceyi gerçeğe dönüştüııııek her
zaman kolay değildir. Dilerinı, bu kitabın sayfalarında, ha
yallerinizi gerçeğe dönüştüıııenize yardıma olacak bazı bil
giler bulmuşsunuzdur.
157
Diünce
161
Şekil ,ı I Kıip mıi, .l'Jba Gri Parçalar 111 1 '
} ordu r. Oe}·az
' zenı i n üzerine yapıl:ın gri geometr ik p:ı rçal :ı
r.ı elikkat celin. 11al:ı klı tu nıu' Neden ya da neden el eği ! '
1 62
•
da bir yüzü öne bakan bir küp yerine, gri parçalar iıııajı çi
zerek birbiriyle eıkileşinıe geçcr. Diğer bir deyişle. iki dün
yayı aynı anda görürsünüz. tek (;ırkı kutuyu görnıl·nıcııizdir.
Kutuyu görıneyi seçerseniz, gri p;ırç;ılan giirmt"z.•iniz
1 iı.l
Yukanda verilen çoklu dünyalar yorumu örneği. bu yo
rumu görsel olarak canlandınr. Önemli bir fızikçi olan John
Archibald Wheeler ile birlikıe çalı.şan Prin�ıon Üniversiıesi
mezunlanndan l llıgh Everett ili, kuantum fiziğinin bile yay
gın kanaate karşı gelen bir dünya görüşünü varsaydığını
söyleyerek oldukça tubaf bir fikirle çıkageldi. Bunu ciddiye
almalıyız.''' Eğer, iki alternatif olasılık birbirleriyle etkileşim
kurdbilir, ıek bir dünyada örtüşebilirse, o zaman bir şekillle
bu alternatif olasılıklar farklı dünyalarda eşzamanlı varlar
demektir. Eğer olasılıklar, birbirleriyle önüşerek birbirlerini
eıkileyebiliyorlarsa; eğer iki veya daha fazla olasılık bir şe
kilde tek bir dünyada "bütünleşcbiliyorlarsa" (gerçekliğin
sabit bir resmi), o zaman bir şekilde bu olasılıklar kendile
rini bir başka yerde onaya çıkarıyorlardır. Öyleyse ikisi de
gerçektir.
Buna göre iki olasılık -her ne kadar kuıuyu farklı algıla
yan ve farklı kuıular algılayan ayrı "siz"ler olsa da- ayrı ev
renler de bir şekilde varlar. Tıpkı bir "eıkileşim" kalıbının, ağ
gibi işlenmiş pencere perdelerinin önüşen kaımanlan ara
sından parlak bir günde görülebilnıesi gibi, her iki evrenin
etkileşimi, gri parçalarda görülebilir. Yalnızca kutuya pers
pektif bir açıtla bakıığıruzda, bu dün)•alar aynlır ve paralel
dünyalar gözleııılenebilir.
Çoklu dünyalar yorumunda, bir gözlemci kuruyu göz
lemlerken, kişi tamam kuanrum fiziksel açıdan tahmin edi
lebilir bir şekilde kuıuyla eıkileşinıe geçer ve böylece göz
lem tarafından değişir. Eğer kutu. eıkileşirn sonrasında, pa
ralel evrenlerde varoluyorsa, gözlemci de olur. Bu yüzden
çoklu dünyalar yorumu, gözlemci eıkisini de -gözlemci
yalnızca onu gözlemlediği için fiziksel bir sisıeıııde eıkilcnir-
1 (>4
Şekil t1 .J. ikinci Gôzlemcı Paralel DıirıJ'tllara Girdi. Gri gôzlil gı5z
wrııcl l 'I! S()•ab gazlı/ gôzlem<·i, giZt?m/i paradoksal gn parçıt/ar
/a/kıipl<• etkileşiıne geçer. Şekli bir inip olarak gözlemi<')� ıkısi
dl! ptıı·a/•·l dıirı_ı'llarcı adım aıar.
1 O<ı
Fred Alan Wolf
Bir�ift-göz gözlem, gri parçalan gözlemleıııek gibi olacak,
ancak hem kutuyu hem de siyah gözlü gözlemcinin belleği
ni içerdiği için tam olar.ık aynı değil. Onu, ıek bir kutudaki
gri gözlemden ayuıııak için ona bir-<,:ifı-göz gözlem diyebi
liriz. İkinci bellek, bir�ifı-gi>z gözlemi kaydeder.
Şimdi farz edin, gri gözlü gözlemci, siyah gözlü gözlem
ciye, bir-çift-göz gözlemi anlauyor ve bu bilgi, siyah gözlü
gözlemcinin belleğine kaydoluyor. Sonra sizin siyah gözlü
gö�lemci belleğiniz, çc>k ilginç iki bilgi içerecek. Bir evren
de, kulunun aşağı-perspekıifte olduğunu ve kutunun ve
onun paralel evren ortağının bir-çifı-göz gözlem sisteminin
parçalan olduğu bilgisini ;�·erecek. Diğer evrende kutu
nun yukan-perspckıifıe olduğunu ve yine kutunun ve onun
paralel evren ortağının bir�ifı-göz gözlem sisteminin parça
ları olduğu bilgi.sini içerecek. Zeki davranıp perspektif gö
rüşlerden biriyle tanımlayarak, bir�ifı-göz gözleıin, paralel
bir dünyada karşıt pcrspekıif görüşü gi\ııııüş olduğunuz an
lamına geldiğini bileceksiniz. Kutunun zıı pozisyonunun far
kında olmayacaksınız, ama var olduğunu bileceksiniz. Bel
lek ıabiri caiz.o;e, şizofreni olacak. Bu bir-çifı
göz gözlem ise, bir başka evrenin var olduğunu söyleyecek.
Karşılığında belleğiniz. bu evrende, başka bir paralel evre
nin "foıoğrafına" sahipıir. Bu diğer evreni, hayal aleminiz
olarak düşünebilirsiniz.
Birinci belleğinizi, hafızayı depolayan bir bellek olarak
düşünürsek, çoklu kişilik adı verilen bir kimlik bozukluğu
ha.o;ıalığı için model oluşıurabiliriz. Her paralel evren belle
ği, kişiliklerin ıoplamı hakkında bir bilgi geribildirimi yoksa,
bağımsız hareket eder. Bir-çift-göz hakkındaki bir geribildi
rimle, her bellek diğer par.ılel belleğin farkına varır. Bu ay
nı zamanda, şizofrenin bazı ıürleri ya da bilincin değişıiril
miş konumu için ıeıııel bir açıklama olabilir.
169
DiPNOUAR
GiRİŞ
Gizemi Uyandırmak
171
aleph'in var oluştaki hali, bizim "orada" diye kabul et
tiğimiz nesnelerin gerçek dünyasının var oluşu için bir
semholdür. Qof, aleph'in fark edilebilir en yüksek k<>
numu, yani yüceltilmiş ya da kozmik aleph'tir. Aynı şe
kilde diğer harflerde mevcut ve kozmik yönlendirmele
re sahiptir.
8. Dallet ('T ) esas dirençtir ve o olmadan bir evren de var
olmayacağı için oldukça önemlidir. llallet'in yönlendir
meleri mem (D) ve tav'dır en). Mem suyu ya da bilin
cin ortaya çıkması için gereken ilk mev�"Ul direnci tem
sil eder. Tav ise ko1mik direnci temsil eder ve tek bir
sözün var oluşa dönüşmesi için zorunludur.
BÖLÜM 1
Boşluk: Olanaksız Yaşam/Ölüm İlkesi
172
Frnl Aları Wolf
4. Newton'ın aıaleı yasası ıeme olarak, şeylerin olduklan
gibi kalmaya ve değişime direnmeye meyilli oldukl:ın
nı söyler. Bu yüzden harekeı halindeki bir beden, ön
ceden yaptığı gibi hareketini eğilimi gösterir.
Eğer hareketsiz olsaydı, hareketsiz kalmaya devam et
me eğilimi gösterirdi. Hareket ettiyse, sabit bir hızda
düz bir çizgiye gelmeden önceki gibi harekeı eune eği
limi gösıerirdı.
5. Yazar Barbard G. Walker'a göre, simya Arapça'da "Mı
sır'ın maddesi " anlamına gelir. Aslında Arapça AL-Khe
meia, Mısır'tla eski bir isim olan Khemennu'dan, "Ay'ın
ülkesi," gelmektedir. Uzun zaman çılgınlığı ya da deli
ligi çağrıştıran ay, psikolog Cari Jung'un da söylediği
gibi psikoıerapi alanında hep negatif kavrarnlan çağnş
ıınr. Barbara G. Walker, 11ıe Woman's Encyclopedia of
Myths and Secrets (New York: l larper and Row, 1983).
BÖLÜM 2
Sözcük: Hiçbir Şeyden Bir Şey
173
olduğundan, sözcük gerçek bir koddur. Kodun açılımı
kozmik direnç olan tav üreımek için ruh yayan dölle
me aracısı vav aracılığıyla hareket eden ruh, aleph"ıir.
Bu yüzden bir sözcük, Tann'nın direncin oluşacağına
garanıi.sidir. Aleph, alephbayı'ın ilk harfidir, vav ve an
lamına gelir ve ıav da son harftir; yani aleph-vav-tav ay
nı zamanda başlangıç ve biıiş anlamına gelir. Tıpkı İn
cil 'in Yunan versiyonunda John'a iıhaf edilen söz gibi;
Ben atra ve omegayım.
4. Evelyn Fox Keller: Refiguring Life: Metaphors or Twen
ıieth Cenıury Biology (New York: Columbia Vniversiıy
Press, 1 995), syf. x.
5. Fizikçilerin ıemel partiküller adını verdiği şeyi göz
önünde bulundurursak, bu son derece önemlidir. Akla
James ]oyce gibi yazarların yarattığı kuark gibi isimler
geliyor. Kuarklar, bu paniküller ne zaman birbirleriyle
etkileşim içine girseler sabiı olan bir rür anlamı ifade
eden ıuhaflık ''e cazibe gibi -kuanıum birimleri- bazı
özelliklere sahip olabilirler.
6. Tüm olası klasik ikili bilgisayarların bu şekilde işlediği
düşünülebilir ve bunlara, İkinci Dünya Savaşı sırasında
kodları çözmenin eşsiz yollarını keşfeden lngiliz maıe
maıikçi Alan Turing'den sonra Turing makineleri adı
verildi. Kuanıum bilgisayarları için yeni bir alan oluşıu.
Kuanıum bilgisayarları bu anlamda işlemeyecekıi. On
lar ikinci şeridi ayna hem delip hem delmeyecekıi
Böyle deliği olan bir kareye, kuanıum biı ya da kubiı
denir.
7. John Archibald Wheeler, Physics, Quan
ıum: The Search for Links," in Complexiry, Enıropy,
174
Frwl Alan Wulf
and the Physics of lnfonnation. Sanla Fe lrıstiıute Sıu
dies in lhe Sciences of Complexiıy, vol 8, ed. W. H. Zu
rich (Redwood Ciıy, CA: Addi.'iOn-Wesley, 1990), syf. 5.
8. Modem bilgisayarlar, kağıt şeritler kullanmaz (daha es
ki modeller kullanıyordu). Onlar, manyetik olarak has
sas diskleri, "sürücüyü" okuyan ya tla ona yazan "oku
ma-yazma IYdşlıklan" kullanırlar. Disk teknolojisi olduk
ça kannaşıkıır, ancak ne olursa olsun, bir makaranın et
rafında dönen ve bir delik tarafından 1 veya O olarak
okunan kağıı bir şeritten farksızdırlar.
BÖLÜM 3
Bedendeki Akıl: Hareket Arzusu
115
BÖLÜM 4
Atalet: Gizemli Direniş
BÖLÜM 5
Yaşam: Akıldaki Beden
176
kıııııızı rengin ya da hir senfonideki notanın hissi gibi
vücudumun dışında oluşan bir histen farksızdır. Bu
hislerin "dışarıda" değil , "içeride" gözlerimde ya da ku
laklanmda oluştuğunu söyleyebilirsiniz. Ancak ben,
tüm hu hislerin algılayıcısı, kör veya sağır bir insanın
da .size söyleyebileceği gibi, benim kulaklanm ya da
gt>zlerim değilim. Benim, beynimde ve sinir sistemim
de olduğunu söyleyebilirsiniz. Ancak, nörofızyolojik
araştırmalar, karmaşık nöral süreçleri tespit ederken,
Ben gibi bir şeyin varlığına dair hiçbir fıziksel kanıt bu
lamıyor. Bu yüzden, bir şekilde ben, hi.�lerimden ayrı
yım ve henim çeşitli organlarun, onlar dünyanın nere
sinde olursa olsun ve nerede oluşacak.larırıa inanırsa,
hayal ederse ya da düşünürst: düşünsün, onlan algıla
yabiliyor.
2. Human Genome Projesi, nıoleküller yollan haşarıyla
hariıalandınyor. Dipnotları altıncı bölümde bulabilirsi
nız.
3. Biz hu yollara "geçmişler- diyoruz. Bu, sanki her muh
temel geçmiş, bir �kilde karmaşık ve gerçek ge�ııişin
ıamamına katkıda bulunmalıynıış gibidir. "Gerçek" olan
geçmişi değiştirmek ya da belirlcıııek için hiçbir ıeşeb
bü.�ıe bulunulmadığı sürt.'Ce, tüm olası geçmişler dikka
te alınmalıdır.
4. Gözlemin karşılığını maddeden alması, bu kitabın en
temel kuantum fıziği fikirlerinden biridir. Gözleıııci eı
kisiyle ilgilenen sayısız bilim araşıuııası var. Lütfen
kaynakçada yer alan şu önemli araştırmacılann eserle
rine göz aun: Aharonov, Bohın, Goswarni, Heisenherg,
Herbert, l·loyle, Pauli, Schrödinger, Wheeler ve Wolf.
177
5. Benim makalelerime gilz aıın: "The Quanıum Physics
of Consciousness: Toward� a New Psychology," lnıeg
rative Psychology 3 (1985): 236-247, ve ·on ıhe Qtıan
tum Physic-.al Theory of Subjecıive Anıedaıing, journal
•
1711
FITd Al.an Wolf
Pet:er Suıton, Dreamlngs: The Art of Aboriginal Austra
lia (Victoria, Avustralya: Penguin, 198) Jean A. Ellis,
From the Dreamtime: Ausıralian Aboriginal Legends
(Avusıralya: Collins Dove, 1991 ).
1 3. Henri Corbin, Mundis lmaginalis or the Imaginal and
the lmaginary (Ipswich, ingilıere: Golgonooza
1976; orijinali 1972 bahannda yayımlandı).
14. Benim kitabım, The Eagle's Quesı: A Physicisı's Search
for Truth in the Hean of the Shamanic World (New
York: Summiı Books, 199 1).
BÖLÜM 6
Sonsuz Döllenme: Güç Bizle midir?
179
of Spiril, Soul, Matter and Self (Port.�mouth, NH: Mo
ment Point Press, 199; ilk olarak 1996 yılında Simon
and Schuster tarafından yayımlandı), dipnotlar 18 ve
19.
6. Washington Üniversitesi'nden Robert Waterson ve İn
giltere, Cambridge'deki Sanger Cenıre'dan john Suls
ton, bir hayvan için -19,90 geni ortaya çıkaran 97 mil
yon genetik "harf"- minik bir toprak solucanının nasıl
mey<lana geldiğini gösteren, tüm gen sıralamasının ha
ritasını başanyla çıkardıklannı açıkladı. Bu bilgiyle, bi
lim in.�nlan, bir solucanın, embriyodan tam 302 nöron
içeren 959-hücreli bir yetişkin olana kadarki gelişimin
deki her adımı tespit edebiliyorlar. Bu bullış, bu genle
rin mantar ve hayvanlann atalannda varolduğunu ve
forıksiyonlannın o zamandan kurulduğunu göstererek,
uzun süreli evrim sürecine anlam kazandırıyor. Geno
me Sequencing Consortium'a göz atın. "Gencıme sequ
ence of the nematode C. Elegans: A platform for inves
tigating biology," Science 282 (1 998): 2,012-2,021 .
•
180
l'•w Alon Wulf
BÖLÜM 7
Benim Zamanım Senin Zamanın: Her Şey Mümkün
1�1
3. Matematiğe ilgi duyanlar için, (.. ) maıeııatiksel olarak,
(+ )'nın karmaşık eşlenliğidir. A ve B'nin, 4 ve 5 gibi iki
suadan sayı olduğunu rarzedin. eşlenlik
eğer ( • ) a+_b (yani 3+ _4) olsaydı, o zaman
(••> a- _b (yani 3- _4) olurdu. _ x _ -1 olduğu için, bu
•
182
f'r Alan ll'o/f
S. Değer l , onun kesinlikle oluşacağı anlamına gelir.
6. Elbeııe beklenen olasılıklarda bazı sapmalar gözlenebi
lir. Yüz deneyde, sonuçlar kırk beşi için 1 , elli beşi için
2 olabilir ve kimse endişelenmez. Ancak deneylerin sa
yısı amıkça, örneğin l 0,00 deneyse, eğer sonuçlar
4,SOO'de 1, S.SOO'de 2 çıkarsa şaşırtıcı olabilir, ancak
4,90'de 1 ve S.lOO'de 2 çıkarsa, bu çok şaşıma olmaz.
Deneylerin sayısı arnıkça, beklenen sonuçlardan sap
malar azalacaktır.
7. Manyetik bir alan düşünün. Görünmez bile olsa, nes
neler üzerinde hir güç sağlar. Bir yerçekimsel alan da
düşünebilirsiniz. Sabah yataktan kalkarken vücudunuz
üzerindeki etkilerini kolayca rark edersiniz.
8. Biz, "dışandaki" dünyanın, maddenin bu uzayda dö
nüp duran parçaaklanndan ibareı olduğunu düşünü
yoruz. Her ne kadar hiçbir zaman bu parçalan sayma
ya kalkmasak da, onlann her zaman manıık ve olasılık
kurallan dahilinde kalarak istatistiksel bir biçimde hare
ket eniklerini biliyoruz. Bu yüzden, odadaki hava mo
lekülleıi odanın bir köşesini ısıurken, diğer köşesini
donduııııuyor. Her ne kadar bazen insanl ar bu tip olay
lan bildirseler de, odaya bir soğuk hava dalgasının gir
diğini hisiş olmalan olasıdır.
9. Bunlan şu makalemde anlatmışum: "The Timing or
Conscious Experience ," Joumal or Scienıifıc Explorati
on 12, no. 4 (Winıer 1998): 51 l -542.
. .
10. Fiziğin pek çok alanı, bilinç "dalga ronksi-
.
183
1 1 . Yine aynı makaleıııe hakın: "The Timing of Conscious
Experience," journal of Scientifıc Exploraıion 12, no. 4
(Winter 1 998): 5 1 1 -542.
1 2 . Bağlayıcı problem, bizim fragmanlar halinde değil, tam,
bütün bir dünya resmi gördüğümüz gerçeğine gönder
me yapar. Elbette fragmanlar göııııeyi beklemeyebilir
siniz. ancak be}in gelen bilgiyi farklı şekillerde işlediği
ve bunun için farklı zaman periyodannı seçtiği için,
dünyanın neden bize höyle istikrdlı ve bütün olarak
göründüğünü merak edebilirsiniz.
1 3 . Ben, bilincin bu şekilde işlediğine inanıyorum. "The Ti
ming of Conscious Experience" isimli makaleme bakın.
Bu makaleyi yazma fikrine, Yakir Aharonov, Peter G.
Bergıııann ve joel L. Lebowitz'de dahil bazı araşıuıııa
l:ı.n okuyunca karar verdim. "Time Symetry in ıhe
Quantum Process of Measuremenı," Physical Review
134B (1964): syf. 1 ,410- 1 ,4 16. Lev Vaidman, "Time
symmeırized counterfacıuals in quantum ıheory" (Tem
muz, 1998). Bu makaleye hnp://ıocx.lanl.gov/lisV'qu
antplı/new adresinden ulaşabilirsiniz. (Los Alamos Na
tional Laboraıory referans numarası: quanı-plı/9807075
27).
Bu zaman-simetri modeli, Libet'in zamanlama paradok
su gibi bilinci uzaysal zamana haritalandırma teşebbüs
lerle ve Lorenız dönüşümse! değişmezliğin dalga fonk
siyonu ihlalinin bozulmasıyla birlikte gelen tüm para
dokstan anlamamıza yardıma oluyor.
14. Burada "klasik," akla yatkın bir öykü oluşturmak için
bir araya konabilecek olaylar dizisi anlanuna geliyor.
"Giden geri gelir" akla yatkın klasik bir öykü oluşturur.
18"
Fnıd Alan Tlo/f
BÖLÜM 8
Anlam ve Belirti: Yüce Birleşme
18�
DUplrıcl')'I Gt••"l D<ına,ıamı..
düşündüğünüzde inanılmazdır. Einstein 'in özel izafıyeı
ıeorisine göre, bir *ık demeti evrende yolculuk ettiği
ve hiçbir boşluk böl ünmediği için, onun için zaman
gcçııez. Bu, biri zamanı göreceli olarak hareketli çer
çevelerle ölçtüğünde, uzaysal ve dünyevi aralıklann
dön�tüğü özel bir yoldur.
BÖLÜM 9
Yapı ve Güzellik: Yüce Benlik ve Ruh
EK
Varoluş: Kutudaki Düşünce
186
KAYNAKÇA
Aharonov, Yakir, Peter G. Bergmann ve Joel L. Lebowitz.
"Time Symmeıry in lhe Quanıum l'rocess of Measure
menı." Physical Review 1348 (1964): 1 ,420-16.
Bohm, David. Quantum Theory. 1951. Yeni baskı, New
York: Dover Publicaıions, 1989.
Corbin, Henri. Mundis lmaginalis or ıhe lmaginal and ıhe
lmaginary. 1972. Yeni baskı, lpswich, lngilıere: Golgo
nooza Pres, 1 976.
Crick, Francis. The A.stonishing Hypoıhesis: The Scienıifıc
Research for ıhe Soul. New York: Charles Scribner and
Sons, 1994.
Dawkins, Richard. The Blind Watchmaker. Londra: Long
mans, 1986.
Denetı, Daniel G. Darwin's Dangerous idea: Evoluıion and
ıhe Meanings of Life. New York: Touchsıone, 1996.
Edinger, Edward F. Anaıomy of lhe Psyche: Alchemical
Symbolism in Psychotherapy. Chicago: Open Court,
1985.
Einstein, Albert. ldeas and Opinions. New York: Crown,
1954.
Einstein, Albert, R. C. Tolman ve B. Podolsky. "Knowledge
of ıhe Pası and Future in Quantum Mechanics." Physical
Review 37 (1931): 7ııo-8 1 .
Eldridge, Niles. Reinventing Darwin: The Debaıe aı ıhe High
Table of Evoluıionary Theory. New York: John Wiley and
Sons, 1995.
Ellis, jean A. From ıhe Dreamtime: Australian Aboriginal Le
gends. Avustralya: Collins Dove, 1 99 1 .
187
Gilchrist, Cherry. The F.leıııenıs of Alchemy. Rockpon, MA:
Element, 1 99 1 .
Go.�wami, Amit. The Self-Aware Universe: How ConY.ious
nes Creaıes ıhe Material World. New York: Puınam Bo
oks, 1993.
Heisenbe'l!. Physics and Philosophy. New York:
Harper and Row, 1958.
Herbeıt, Nick. Quantum Reality. New York: Doubleday,
1985.
Hesse, Herrnann. Siddhartha . New York: New Directions,
1951.
Holmyard, E. J. Alchemy. Mineola, New York: Dover, 1990.
Hoyle, Fred. The lnıelligenı Universe, Ncw York: Holı, Re
inhaıt, and Winston. 1983.
Jung, C. G. Analytical P�-ychology: Its Theory and Pracıice.
New York: Vinıage, 1970.
Kauffman, Sıuaıt. At Home in ıhe Universe: Thc Search for
uws of Self-Organization and Complexiıy. New York:
Oııford Universiıy Press, 1995.
Keller, Evelyn Fox. Refiguring Life: Metaphors of Twcntieıh
Century Biology. New York: Columbia Universiıy Press,
1995.
Klo.<;SOwski de Rota, Sıanislas. Alchemy: The Secret An. New
York: lbames and Hudson, 1 973, 1977.
Libeı, 8., E. W. Wrighı, B. Feinstein ve Dennis Pearl . "Sulı
jecıive Refeııal of ıhe Timing for a Con�ious Sensory Ex
pericncc: A Functional Role for ıhe Somatosensory Spe
cific Projection System in Man," Brain 102, bölüm 1
(Mart, 1979).
Lwof. Andre. Biological üreler. Caınbıidge, MA: MiT Pıcs,
1 962.
188
Fred Al"n \Vuif
McLuhan, Marshall. The Medium is ıhe Mas.sage: An lnven
tory of Effecıs. San Franci.sco: liardwired, 1996.
Mindell, Arnold. Dreambody: The Body's Role in Revealing
ıhe Self. Sanıa Monica. CA: Sigo Pres.s, 1 982.
Pauli, Wolfgang. "ldeas of ıhe Unconscious from ıhe Stand
point of Natura( Science and Epistemology." Dialectica 8,
no. 4 (Aralık 1954).
-- . "Science and Western Thought." Eu ropa : Erbe und
Auftrag, M. Gohring. Mainz, Almanya: lntematıonalcr
Gelehnenkongress, 1955.
--. Letter to C. G. jung ( Mart 1953). CER.'1, Cenevre'de
Pauli Odası'nda sergilendi.
Pouley, Jim. The Secreı of Dreaming. Templestowe, Avus
tralya: Reci Hen, 1988.
Price, Huw. Time's Arrow and Archimedes' Point. New
York: Oxford Univcrsity Pres.•, 196.
Robens, Jane. The Unknown Reality. Vol 1 . 1977. Yeni has
kı, San Rafael, CA: Amber-Ailen, 1996.
Rosen, Elioı Jane, Experiencing the Soul: Before Birth, Du
ring Life, Afıcr Death. Carlsbad, CA: Hay House, 1 991.
Schiff, Leonard I . Quantum Mechanics. 3. baskı. Ne"' York:
McGrawHill, 1955, 1968.
Scholem, Gershom. Major Trends in Jewish Mysıicism. New
York: Schocken Boks, 1974.
Schrödinger, Erwin. My View of the World. Cambridge, ln
giltere: Cambridge University Pres, 1964. Yeni baskı,
Woodbridge, CT: Ox Bow Press. 1983. İ lk olarak Alman
ya'da yayımlandı. (Hamburg-Vienna: Paul Zsolnay Ver
lag, 1961).
-----. What's Life, & Mind and Matter. Cambridge, İ ngiltere:
Cambridge University Press, 1967.
Smoley, Richard. "My Mind Plays Trit•ks on Me." Gnosis (Ba
har, 1991): 1 2 .
189
Suares, Carlo. The Ciphcr of Gencsis: The Original Codc of
!he Qabala as Applied to !he Scriptures. Bcrkeley, CA:
Shambhala, 1970. Yeni baskı, York, ME: Samuel Weiscr,
1992.
- . Lcs Spcrogrammes de L'Alphabet Hebra_que. Cenev
re, İsviçre: Mont-Blanc, 1973.
- . ··nıe Cipher of Genesis." Tree 2: Yeızirah, David Melı
•
zer. Santa Barbara, CA: Christopher Boks, 1971. Su-
ar�'nin bir dersinden, Systemaıics 8, no. 2 (Eylül 1970).
--. The Sccond Coming of Reb Yhshwh. York Bcach, ME:
Samuel Weiser, 1994.
Sutton, Peter, cd. Drcaınings: The Art of Aboriginal Ausıra
lia. Vıctoria, Avustralya: Penguin, 1988.
Vaidman, Lev. "Tirne-Symetrized Counıerfacıuals in Quan
tum Theory. lntemene; http://xx.lanl.gov/ (quanı
•
190
Frwi Altın Wolf
Certain Points Where Cybemetics lmpinges on Religion.
Carnbridge, MA: MiT Press, 1964.
Wheeler, john Archibald. "lnformation, Physics, Quantum:
The Search for Unks." Contplexity, Entropy, and the
Physics of lnfonnaıion, Sanıa Fe lnstitute Studies in the
Science of Complexity 8, edited by W. H. Zurich. Redwo
od City, CA: Addiıion-Wesley, 1990.
-. "How Con1e the Quantum?" New Techniques and ide
as in Quanıum Measurement Theory, ed. O. M. Gıeen
berger. Anls of the New York Acadeııy of Sciences 480
(30 Aralık 1 986),
Wolf, Fred Alan. Taking the Quantum Leap: The New
Physics for Nonscientists. San Francisco: Harper and
Row, 1981. Yenilenmiş baskı, New York: HarperCollins,
1989.
--. Star Wave: Mind, Consciousness, and Quantum
Physics. New York: MacMillian, 1984.
--. "The Quantum Physics of Consciousness: Towards a
New Psychology," lntegrative Psychology 3 ( 1 985): 236-
47.
---. The Body Quantum: The New Physics of Body, Mind,
and Health. New York: MacMillan, 1986.
--. The Physics of Dıcam Consciousnes: Is the Lucid Dre
am a Parallel Universe?" Lucidity Letter 6, no. 2 (Aralık
1987): 130-35.
---. Parallel Universes: The Search for Other Worlds. New
York: Simon and Schuster, 1989.
--. "On thc Quantum Physical Theory of Subjective Ante
dating." journal of Theoretical Biology 136 ( 1 989): 1 3-19.
--. The Eagle's Quesı: A Physicist's Search for Truth in the
Hean of the Shantanic World. New York: Summit, 1991.
---. "The Drcaming Universe." Gnosis 22 (Kış 1992): 30-35.
191