Professional Documents
Culture Documents
Yüzyılda
Kültürel Antropoloji
insanın doğadaki yeri
Daniel G. Bates
2 i . Yüzyılda
Kültürel Antropoloji
insanın doğadaki yeri
Daniel G. Bates
Daniel G. Bates City University of New York, Hunter College ve Graduate School Antropoloji Bölümü’nde emeritus pro
fesör ve öğretim üyesidir. Türkiye, İran, Bulgaristan, Azerbaycan, Ürdün, Mısır, Kenya ve Uganda’da antropoloji araş
tırmaları yapmıştır. Eğitimini İstanbul Robert Kolej, Freiburg Üniversitesi ve Michigan Üniversitesi’nde tamamlamıştır.
Türkiye’ye ilk kez 1959 yılında Robert Kolej’in ilk öğrencilerinden biri olarak gelmiş ve bu kararın her zaman için haya
tının geri kalan yılları ve kariyeri için son derece olumlu bir etkisi olduğuna inanmıştır. İstanbul’da sadece on sekiz ayı
nı geçirmiş olmasına rağmen uzun süreli dostluk ilişkileri kurmuş ve elli yıl boyunca düzenli olarak Türkiye’yi ziyaret et
miştir. Profesyonel çalışmalarının birçoğunu Türkiye’de ya da etnik Türklerle birlikte yapmıştır. Buradaki çalışmalarına
ilk kez 1968 yılında Gaziantep bölgesinde antropoloji doktorasını yapmak üzere geldiğinde başlamıştır. Bu süre zarfın
da İslahiye çevresindeki Yörük yerleşimlerindeki kırsal ve kentsel yaşama ait malzemeler toplamıştır. 1973 ve 1974 yıl
larında İran’ın kuzeyinde yaşayan Yomut ve Göklen Türkmenleri üzerinde yürütülen geniş çaplı demografik bir çalışma
ya katılmıştır. Son yirmi yıldır Mısır, Kenya ve daha farklı yerlerde çalışmakta, aynı zamanda New York Hunter
College’de antropoloji dersleri vermeye devam etmektedir. 1990 ve 1991 yıllarında Bulgaristan’da yaptığı alan çalışma
sı yeniden Türk kökenli topluluklarla çalışma yapmasında etkili olmuş, burada Türk azınlıkların eski komünist rejimin
sert politikalarına karşı gösterdikleri tepkileri ve demokrasiye geçişte oynadıkları rolü belgelemiştir. 1990-1991’de Boğa
ziçi Üniversitesi’nde, 1998-2002’de İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde ders vermiştir .Halen iki ayda bir ya
yımlanan Human Ecology: an Interdisciplinary Journ al adlı derginin genel yayın yönetmenliğini yürütmekte ve City Uni
versity of New York, Hunter College’daki görevine devam etmektedir.
1
İSTANBUL BİLG İ Ü N İVERSİTESİ YAYINLARI
Da n ie l G. Bates
2 1 . YÜ ZYILDA KÜLTÜREL ANTROPOLOJİ
İNSANIN DOĞADAKİ YERİ
CULTURAL ANTHROPOLOGY
© D a n i e l G. B a t e s
A dapted fro m P r e v io üsly P u b l is h ed Bo ok Is s u e d by M cGr a w -H il l Inc.
ISBN 978-605-399-124-3
1. B aski İ s t a n b u l, K a s im 2009
© B İlg İ İ le tİ ş İ m G r u b u Y a y i n c i l i k M ü z İ k Y a p im v e H a b e r A j a n s i L t d . Ş t İ .
No: 43/A K u ş t e p e Ş İŞ L İ 34387
Y A Z I Ş M A A D R E S İ: İ n ö n ü C A D D E S İ, İS T A N B U L
T e le fo n : 0212 3 11 52 59 - 3 11 52 62 / F a k s : 0212 297 63 14
www.biteiyay.com
E -p o s ta yayin@ bilgiyay.com
D a ğ itim da gitim @ bilg iyay.co m
B a s k i v e C İlt S e n a O f s e t A m b a la j v e M a t b a a c i l i k S a n . Tic. L t d . Ş t İ .
L İ t r o s Y o lu 2 . M a t b a a c ila r S İte s İ B B lo k K a t 6 No: 4 N B 7-9-11 T o p k a p i İs ta n b u l
T e le fo n : 0212 613 03 21 - 613 38 46 / Faks: 0212 613 38 46
ÇEVİRENLER
S u a v İ A y d in
S e r p İ l N. A l t u n t e k
El İ f Ba ş a k A l t in o k
N. İş ı l D e m İ r a k in
Er h a n G. Er s o y
N u r ş e n Ka r a b u l u t
SİBEL ÖZBUDUN
Ba l k i Ş a f a k
İçindekiler
ürkiye’de antropoloji çok genç bir bilim. Ortadoğulu ve Türkiyeli örneklerin yanında
T Bu yüzden de Türkçe yazılmış orijinal me
tin sayısının azlığının yanısıra, Türkçeye çevril
kitap insan çeşitliliğinin bütün veçhelerini içe
ren bir kapsayıcılığa sahipti. Kitabı çevirmeyi
miş nitelikli kitap sayısı da çok az. Özellikle kabul etmemizde bir başka saik daha bulun
akademik ortamda kullanılabilecek bir okuma maktaydı. Genellikle antropoloji alanındaki
kitabı sıkıntısı had safhada. Kişisel gayretlerle kitapların çevirmenliği meslekten olmayan ki
hizmete sunulmuş bir iki değerli çalışma dışın şilerce yapılmaktaydı ve hem Türk bilim dili
da, 7 0 ’lerde üretilmiş ve doğal olarak eskimiş nin gelişimi hem de yerleşik kavramların kulla
metinler kullanılmak durumunda hâlâ. Bu ek nımı bakımından pek çok sorunlar içermektey
siklik açık bir şekilde önümüzde dururken İs di. Bu nedenle en azından böyle bir kitabın çe
tanbul Bilgi Üniversitesi Yayı nevi’nden Daniel virisinin bir antropoloji bölümünün üyelerine
Bates’in çok okunan ve kullanılan Cultural An emanet edilmiş olması, önemli bir kazanım
thropology kitabını Türkçeye çevirmemiz ko olacaktı. Bütün bu nedenler kitabın çevirisine
nusunda ciddi bir teklif aldık. Bu bizi çok heye iştahla girişmemize yol açtı. Bölümler paylaşıl
canlandırdı. Zira hem yukarıda andığım gibi, dı, Türkçe çeviriler biraraya geldi, dilsel ve
böyle bir kitaba Türkçede çok ihtiyaç vardı, kavramsal bütünlük sağlandı. Nihayet uzun
hem de Bates’in kitabı, İngilizce yazılmış aka bir sürecin ardından kitabın çevirisi ve basımı
demik okuma kitapları içinde Türkiyeli okuyu gerçekleşerek okuyucuya sunulmuş oluyor.
cuya en yakm gelecek olanların başındaydı. Büyük bir sabır ve rikkatle bu çeviriye katkı
Bates’in kitabı çok sayıda Ortadoğulu ve Tür yapmış bulunan bütün arkadaşlarıma, özenle
kiyeli örneği içerdiği gibi, uyarlanmacı kültür bu yayımı gerçekleştiren yayınevi elemanlarına
yaklaşımıyla da zaten bize çok yakın gelmişti. ve tabii ki böyle bir eseri yaratmış olan Daniel
Bates’e şükran borçluyum. Okuyucuların ki dair ilhamlar sunacak ve bu yola gireceklere de
taptan edineceği çok şey olduğu gibi, kitabı yol gösterecek. Herkese iyi okumalar!
kullanacak olanlar da işlerinin çok kolaylaştı
ğını hissedecekler. Ayrıca kitap, bir antropolo S u a v İ A y d in
ji okuma kitabının nasıl tasarlanabileceğine Çeviri redaktörü ve editörü
Teşekkür
alışmam esnasında benden yardımlarını Katipoğlu, Uğur Kömeçoğlu, Lech Lozny, Lu-
Ç esirgemeyen pek çok kişinin yanı sıra, domir Lozny, Fevzi Ömer, Murat Sertel, Res
H aşim A kif, Fahri A ral, A bdurrahm an mi Şeref, Ülkü Ülküsal, Müstecip Ülküsal, Ba
Ateş, Güzel Ateş, Can Cemgil, Belgin Çınar, şak Tarkan, Judith Tacker, Ali M urat Yel ve
Alan Duben, Nancy Flovvers, David Gilmore, Arus Yumul’a özellikle teşekkür ederim.
M ustafa Gezgin, M usa G öğebakan, Kerim
Göklan, Mehmet Güzel, William Irons, Serdar Da n ı e l B a t e s
Önsöz
elki de sadece sosyal bilimler alanında eği sının aktarımı, hiç kuşkusuz bugün yaptığımız
B tilmiş kişilerin iyi bildiği gibi, sosyal ve tanımlara sık sıkıya bağlıdır. Bugün Anado
lu’nun ilk sakinlerinin yaşamları hakkında, 50
kültürel antropoloji bugün entelektüel bir kriz
içindedir. Bu kriz alanın doğasına ilişkin farklı yıl önce Türkiye’ye geldiğim sırada bildiğimiz
görüşlerden kaynaklanmaktadır. Uygulayıcıla den çok daha fazlasını biliyoruz. H atta aynı
rın ve ilgili kişilerin yüz yüze kaldığı sorun, an bölgenin daha yeni sakinlerinin yaşam biçimle
tropolojinin doğa bilimleriyle kökleri eskiye rine ilişkin bilgimiz, çağdaş topluluklarla ilgili
uzanan bağlar kurmuş olan bir sosyal bilim pratik soruşturmalarla zenginleşmiş durumda.
olarak mı, yoksa onu beşerî bilimler içinde ko Bu kitabın amacı Türkçe konuşan okuyu
numlanmış bir sosyal bilim olarak mı görmesi cuya, konu hakkında küçük bir başlangıç nok
gerektiği konusunda ortaya çıkar. Bilimsel tası temin ederek ve birleştirilmiş bir çerçeve
yaklaşım, gözlemi, kanıtlamayı ve sonunda ya içinde bulguları sunarak kültürel antropolojiye
rışan fikirleri sınama yöntemlerini kullanır. Be dair bir fikir vermektir. Bu kitap kavramlar ve
şerî bilimlerin yaklaşımı ise daha çok bir oyunu bulgularla ilgili bir ansiklopedi değil. İnsan ya
yorumlamak durumundaki bir tiyatro eleştir şamının binlerce yönü üzerinde yükselmiş öğ
meni ya da bir futbol maçını anlatan veya yo renme ve iletişimi içeren kültür kavramı, Ame
rumlayan bir spor spikeri gibi, kültürlerin yo rikan antropolojisinin özelliğidir. Bu kitap in
rumlanmasına dayanır. Her ikisi de daha fazla sanın toplumsal yaşamındaki birlik ve çeşitlili
açıklamayı hak etse de, bana göre ikinci yakla ği anlamak için bu önemli araca fazlasıyla baş
şım bilgi birikimine büyük bir katkı yapma ye vurmaktadır. Ancak kültür kavramı tek başına
teneğine sahip değildir; antik dönemlerdeki zaman içindeki davranış değişmelerini açıkla
oyunların eleştirileri ya da bir spor karşılaşma mak için yeterli değildir ve değişme insanlara
ilişkin ayırıcı şeyleri en doğru bir biçimde kap ve kendisini onun kalıplarına uydurmakta, da
sayan bir sözcüktür. Kitabın merkezî teması, ha çok yeni işe alınmış bir IBM ya da General
kültürün yaratımına ve kullanımına sürekli M otors çalışanı gibi öğrenmekte, o işe özgü
olarak müdahil olan ama yaratımları gözden davranış kurallarına ve iş yapma biçimlerine
kaçabilen bireylerin etkin karar vericiler ol katılmaktadır. Kültür ve onun hayata geçiril
duklarıdır. mesini dayatan kurallar, çoğunlukla davranışı
Kitabın amacı, okuyucuya konu hakkında mıza yön veren yegâne etken ve birçok durum
asgari bir temel sunmak ve antropolojinin kav da nasıl hareket edeceğimizi bize bildiren yegâ
ramlarının ve bulgularının ansiklopedisini yap ne şey olarak sunulur. Kültür bir senaryodur ve
maktan çok, birleştirilmiş bir çerçevede ele alı insanlar, daha çok, kültürün işaret ettiği rolleri
nan malzemeyi okuyucunun bilgisine sunarak, mekanik olarak uygulayan aktörlerden oluşan
okuyucunun kültürel antropolojiye girişini gerçek bir oyuncu kadrosudur.
sağlamaktır. Kültürel antropoloji metinleri, ge Ancak kültürün bu tek yanlı kavramşınm
leneksel olarak, kültür kavramı tarafından bir yeterli olduğuna inanmıyorum. Bu kitabın
birine tutturulan, birbiriyle gevşek biçimde iliş merkezî teması, bireylerin kültürlerinin yaratıl
kili bir dizi konuyu bir araya getirecek biçim masına ve hayata geçirilişine sürekli olarak ka
de, alanı meydana getiren pek çok başlığı içer tılan etkin karar vericiler olduklarıdır. Ancak
me eğilimindedir. bazen onların yaratımları gölgelenebilir de. İn
Bu kitap, bütün giriş metinleri gibi, bu kav sanlar yeni sorunlarla ve çevrelerindeki yeni
ramı toplumsal hayatın birliğini ve çeşitliliğini durumlarla karşılaştıklarında çoğunlukla gele
anlamak için kullanmaktadır. Ancak kültür nek göreneklerinin ve kültürel reçetelerinin
araştırm ası, aynı zamanda kültür değişmesi ötesine geçen çözümler bulmaya çalışırlar. Di
araştırmasına da girişir. Değişme, insan hak ğer bir deyişle, toplumlar arasında olduğu ka
kında ayırıcı olan şeyi en doğru biçimde içeren dar toplumlarm içinde de davranış değişiklikle
sözcüktür. Yeryüzü üzerindeki kısa tarihimiz, ri görülür. Bu değişikliklerin işe yaradığı görül
türümüzün ilk tem silcilerinin dünyanın her düğünde bunlar yeni kuşaklara aktarılır; bu
bölgesine yerleşmek üzere Afrika’dan çıkışları değişiklikler böylelikle kültürün bir parçası ha
gibi, birbirine koşut olmayan bir yayılma biçi line gelir.
mindedir. Bu yayılma, çok farklı habitatların Belirli bir bağlamda işlev gören şeyleri yap
taleplerini karşılamak üzere hemen bütün böl manın bazı yolları, başka durumlarda başka
gelerde değişik insan davranışlarının ortaya şekillerde tezahür edebilir; kültürel yenilik ve
çıkmasını gerektirmiştir: Kısaca bu, kültür de aktarım , birikim li bir “ilerlem e” sürecinin
diğimiz öğrenilmiş davranış ile yerleşmiş oldu örüntüleri olmasalar da, deneyimin kuşaklar
ğumuz değişik her çevre arasında sürekli oyna arasında sürekli aktarılmasına bağlı olarak, bir
nan bir oyundur. Birçok metinde kullanıldığı tür “süzgeçten geçirme” ve bu arada bunlar
gibi kültür kavramı, kültürle insan davranışı dan etkilenen bütün toplumun değişimidir.
arasındaki ilişkiyi tek yönlü bir yol gibi tanım Her kuşağın fikirleri, teknolojileri, toplumsal
lar. Birey kültürel bir ortamın içine doğmakta alışkanlıkları ve hatta konuşma tarzı bir süzgeç
ya da yansıtıcı olarak görülebilecek bu sürecin açısı, hayatın maddî yanını yansıtmaktan çok
içinden geçer; ancak bu unsurların bazen, belki daha fazla bir şeyi içerir. Dinsel ve siyasal
de çoğunlukla, böyle bir süreçten bir bütün ha inanç ve uygulamalar, hatta akrabalık sistem
linde geçmesi söz konusu değildir. Genellikle, leri, en az geçim stratejileri ve İktisadî uygula
sonraki kuşaklara aktarılan şey, belirli bir bağ malar kadar insan uyarlanmasının bir parçası
lamda işe yarayan şeydir. Yenilik süreçleri, ye dır. Metin boyunca bunu ve bu bağlamda gele
ni fikirlerin kabul edilmesi ve bunların diğerle neksel olarak kültürel antropolojinin temel ko
rine aktarılması, kültürel çeşitliliği meydana nuları olarak görülen pek çok konunun, kültü
getirir ve bunlar insanlığa ilişkin daha geniş rün farklı yanlarından daha fazla şey ifade ede
ekolojik süreçlerin ve nihaî olarak evrim süreç bileceğini göstermeye çalışacağım. Siyaset, ikti
lerinin bir parçasıdır. İnsanlar kültür taşıyan sat ve din bu uyarlanma süreci içinde birbirle-
hayvanlardır; yarattığımız ve kullandığımız riyle bütünüyle bağlantılıdır.
karmaşık ve çoğunlukla somut kültürel yara Bu kitap, kaynağım bilimsel bir araştırma
tımlar, arkamızdaki biyolojik desteği inkâr et olarak antropolojinin uzun zamandan beri da
mezler. yandığı gelenekten alan bir bakış açısına yas
Bireylerin aldığı kararlar, halkların ve top- lansa da, ne Isa’nın kayıp kâsesini vaat etmekte
lumlarm uyarlanma stratejileri ve bunlara iliş ne de kültürün anlamlarının çözecek bir çözüm
kin evrimsel süreçler, bu kitabın temel teması anahtarı sunmaktadır. Başından sonuna kadar
nı biçimlendiren bir parçasıdır. Bu nedenle ki burada yapmak istediğim şey, belirli herhangi
tabın temel yaklaşımı, kavramın en geniş anla bir açıklama ya da yorumda bulunmaktan çok,
mında ekolojiktir. Uyarlanma, sözgelimi dav bütün insanların ortak, ortak olduğu kadar
ranışlarımızı geçerli kılan davranış ve inanış karm aşık bir mirası paylaştıklarını vurgula
yolları, toplumsal kimliklerimizin biçimi ve es maktır. Bütün bu birleşik müktesebata karşı
tetik ihtiyaçlarımızın giderilmesi gibi kültürün dan baktığımda, kültürel çeşitliliğin ve esnekli
fikrî ve simgesel denilebilecek yanlarının ihmal ğin, çalışılması bakımından tamamıyla ilginç ve
edilebileceği anlamına gelmez. Ekolojik bakış yumuşak başlı olduğunu hissediyorum.
BİRİNCİ KISIM
Antropolojinin Alanı
B
i r i n c i K ı s ı m ’ ın ü ç b ö l ü m ü , a n t r o p o l o j i n i n t e m e l a l a n l a r ı n ı t a
n ı t m a k t a v e k ü l t ü r e l a n t r o p o l o j i i ç in v e k ü l t ü r e l v e b i y o l o j i k
b a k ış a ç ıs ın d a n i n s a n t o p l u m u n u n y e r i n i a n l a m a k iç in e s a s o l a n
k a v r a m la r ı v u r g u la m a k t a d ır . A n t r o p o lo ji, h e m k u r a m s a l y ö n e lim i
d ir . B u k ıs m ın b ö l ü m le r i, a n t r o p o lo j i k b a k ış a ç ıs ın ın a l t ı n d a y a t a n
b ir liğ i v u r g u la m a k t a v e a y n ı z a m a n d a g e n iş b îr f ik ir le r v e o d a k la r
y e lp a z e s in i b e t im le m e k t e d ir .
B ir in c i B ö lü m a n tr o p o lo jik k u r a m ın doğuşunu k a p s a m a k ta ,
t r o p o lo jik y ö n t e m le r ile b u y ö n t e m le r in a la n d a n a s ıl u y g u la n d ığ ı
n a iliş k in a y r ın tılı b ir d e ğ e r le n d ir m e y i b ir a r a d a s u n m a k t a d ır . İk in c i
B ö lü m , k ü lt ü r ü n d o ğ a s ı, o n u n a n t r o p o lo ji d ü ş ü n c e s i iç in d e k i y e ri,
d i l l e r i n k ö k e n i v e d i l l e r i n t o p l u m s a l o l a r a k n a s ı l k u l l a n ı l d ı k l a r ı i le
s u n a e ğ ilm e k t e v e iz le y e n b ö lü m le r in ç e r ç e v e s in i o lu ş t u r m a k ta d ır .
e k o lo jis in e v e e v r im s e l e k o lo jiy e d a y a n m a k t a d ır . A n c a k , b ir ç o k
a n t r o p o lo g in s a n ı b ü tü n c ü l o la r a k e le a lm a k v e b u y ü z d e n in s a
n ın k ü lt ü r e l b ir liğ in i v e ç e ş it liliğ in i b i y o l o j ik , d a v r a n ış s a l v e k ü l t ü
re l o lm a k ü z e re d ü z e n li s ü r e ç le r ç e rç e v e s in d e a n la m a k y ö n ü n d e
b ir a n la y ış ı p a y la ş tığ ı h a ld e , a n t r o p o lo ji p e k â la a la n la r a b ö lü n e
b ilir . B u b a k ış a ç ıs ı, a ç ık b i ç i m d e t a n ı m l a n a b il i r b i r ç e r ç e v e in ş a
e d e re k , h e m t o p lu m la r iç in d e k i d a v r a n ış s a l v e k ü lt ü r e l d e ğ iş k e n
le ri h e m d e k ü lt ü r e l d e ğ iş m e y i v e e v r im i a n la m a y o lu n d a b ir e y s e l
s e ç im le r in v e k a r a r v e r m e n in k e s in r o lü n ü v u r g u la r .
ANTROPOLOJİ DİSİPLİNİ
Biyolojik Antropoloji
Arkeoloji
Dilbilimsel Antropoloji
Kültürel Antropoloji
Antropologun Ba k iş Açısı
Bütüncülük
ANTROPOLOJİDEN YARARLANMAK
Başka Zaman ve Başka Yerlerden
Etnoloji ve Etnografya
Kültürel Görecilik
ANTROPOLOJİDEN YARARLANMAK
Antropologlar ve AIDS
ANTROPOLOJİDE
NESNELLİK VE BİLİM
ANTROPOLOJİDE KURAM
İlk Evrimciler
Bireysel Aktörler: Kültürel Evrime
Bir Cevap
İşlevsel ve Yapısal Yaklaşımlar
Kültürel Ekoloji
Marksist Antropoloji: Kültürel
Evrime Bir Alternatif
Davranışsal Ekoloji
Antropolojiye İdealist Yaklaşımlar
Kurami Uygulam ak : Alan
ÇALIŞMASI VE VERİ TOPLAMA
Alandaki İncelemeler
Veriler ve Çözümleme
TOPLUMSAL CİNSİYET SORUNLARI
Görünmez Olmak
BİRİNCİ BÖLÜM
Biyolojik Antropoloji
Geçmişteki ve günümüzdeki insan türünün in
celenmesine biyolojik antropoloji (ya da alter
natif olarak fiziksel antropoloji) adı verilmek
tedir ve üç merkezî inceleme alanıyla ilgilidir.
İlki, türümüzün evrimsel tarihinin yeniden inşa
edilmesi ve soyumuzun diğer primatlardan ay
rılmasına neden olan değişimlerin betimlenme
si ve açıklanmasıdır. İkinci alan yaşayan insan
toplulukları arasındaki biyolojik farklılaşma
nın betimlenmesi ve açıklanması ile ilgilidir; bu
tür araştırmalar genetik çeşitlenme ile çevresel
ya da kültürel etkenler arasındaki ilişkileri de
kapsar. Biyolojik antropoloji içinde önemli bir
uzmanlık dalı oluşturan üçüncü alan olan pri-
matoloji, primat akrabalarımızın, onların eko
lojilerinin, evrimlerinin ve toplumsal davranış
larının incelenmesini içermektedir.
Arkeoloji
Biyolojik antropoloji nasıl insanın fiziksel ev
riminin birbirini izleyen aşamalarını yeniden
Amerikalı arkeolog George Bass ve meslektaşları
Bodrum kıyısındaki bir sualtı keşfinden dönerken. inşa etmeye çalışıyorsa, arkeologlar da insa
(Fotoğraf Ron Carlson) nın kültürel evrim süreçlerini ve bu süreçlerin
dünyanın farklı bölgelerindeki etkilerini yeni Dilbilimsel Antropoloji
den inşa etme uğraşmdadırlar. Arkeoloji, mad Dil, kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasın
dî kültürle, yani insanların yarattığı mamuller da ilk araçtır. Türümüzün fiziksel evrimde al
ve mimarî ile davranış arasındaki ilişkilerin in dığı yönü büyük ölçüde konuşma yeteneği be
celenmesidir. Arkeologlar önceki halkların ya lirlemiştir. Modern insanlarla iki buçuk milyon
şam tarzlarını ve bu yaşam tarzlarının değişim yıl öncesi atalarımız arasındaki en önemli ana
süreçlerini araştırırlar. Arkeolojinin merkezini tomik farklılık beynin boyutudur ve dilin geli
genellikle prebistorya adı verilen erken dönem şiminin insan beyninin günümüzdeki boyutu
lerin incelenmesi oluşturmakla birlikte, yakın nu almasına katkıda bulunduğu kuşku götür
tarih de araştırılır. Örneğin ABD’deki tarihsel mez bir gerçektir.
arkeologlar genellikle Kuzey Amerika sömür Kuram sal dilbilimle karşılaştırıldığında,
ge çağının gündelik yaşam biçimleriyle ilgilidir dilbilimsel antropoloji (gerek tarihöncesi ge
ler. İlerleyen bir alan olan sualtı arkeolojisinde, rekse modern) yazılı olmayan dillere, bir dilin
benzer biçimde çeşitli dönemlere ait batıkların içindeki farklılaşmalara ve dilin toplumsal kul
kalıntıları yaşamın çok az belgelenebilen yön lanımına öncelik vermesiyle ayırt edilir. Dil an
lerine ışık tutmakta kullanılır. tropologları, bir dilin inşa ediliş ve kullanılış
Antropolog Nancy Flovvers Amazon toplulukları üzerinde uzun zaman çalıştı, bu toplulukların dinsel inançları, çocuk bakım
yöntemleri ve dilleri gibi çeşitli konularda veri topladı. Fotoğrafta Nancy Flovvers dinsel bir ayin hakkında verdiği topluluktan bir
kişinin verdiği bilgileri kaydederken görülüyor. (Fotoğraf Nancy Flovvers)
tarzlarım, insanların sesleri sözcükler, sözcük türünün altında yatan örüntülerin incelenmesi
leri de anlamlı cümleler halinde bir araya getir dir. Bu inceleme, ayrıntılı tekil kültür inceleme
me tarzlarını sistemli biçimde incelerler; dilin lerini (etnografya) ve kültürel biçimleri ayırt et
kökenini ve günümüzde insanların konuştuğu mek üzere verilerin tahlil ve yorumunu (etnolo
dillerin evrimini araştırırlar ve nihayet, dilbi ji) içermektedir.
limsel antropolojinin yakın zaman önce geliş
tirilmiş bir dalı olan toplumsal dilbilim araş Etnografya
tırmaları aracılığıyla, dil ile toplumsal ilişkiler Sözcük anlamı “halklar hakkında yazmak” olan
arasındaki bağlantıyı keşfederler. etnografya çağdaş kültürler hakkında alan araş
tırması ya da birinci elden inceleme aracılığıyla
Kültürel Antropoloji bilgi toplamak anlamına gelmektedir. Etnograf
Bu kitabın konusunu oluşturan (ve özellikle lar genel olarak kültürlerini betimlemeye çalış
Birleşik Krallık ve Avrupa’da sosyal antropo tıkları insanlar arasında bir yıl ya da daha uzun
loji adını alan) kültürel antropoloji, hem belirli bir süre yaşar, onları gözlemler ve mülakatlar
çağdaş insan toplumlarmın hem de insan kül yaparlar. Alan araştırmaları sırasında ekonomik
Kuzey İran’daki Yomut Türkmenlerinin geleneksel ezgilerinin kaydı yapılıyor. (Fotoğraf Daniel Bates)
süreçler (popülasyonun maddî geçim tarzları), gözden geçirerek bu örüntünün genelde doğru
teknoloji (gereçler ve kullanım yöntemleri) top olup olmadığına bakacaktır. Eğer öyleyse, bu
lumsal örgütlenme (evlilik anlaşmaları, ailelerin gözlem bir bütün olarak insan toplumunda aile
örgütleniş tarzları ve akrabalık tanımları), siya ve hane örgütlenişiyle teknoloji arasındaki iliş
sal davranış (toplum içinde eylem gruplarının ki konusunda bir genellemenin temeli olarak
oluşumu, anlaşmazlıkları çözümleme yöntemle kullanılabilecektir. İnsan gruplarının yaşamla
ri, dış gruplarla baş etme yolları, topluluğu etki rını nasıl örgütlediğine ilişkin kavrayışımız bu
leyen kararları alma tarzları) ve nihayet grubun şekilde giderek genişlemiştir; bu yolla, evlilik,
çevrelerindeki dünyayı açıklama ve denetim altı öğrenme ve insan bilişimi; hatta savaşın, aile içi
na alma yolundaki dinsel, büyüsel ve/veya bilim şiddetin ve ırkçılığın nedenleri dahil insan kül
sel stratejileri üzerine veriler toplayabilirler. Et türüne ait olguları daha iyi anlayabilmekteyiz.
nografların ilgi alanları kültürün kendisi kadar
çeşitlidir. Etnograflar bir toplumun genel görü
A n t r o p o l o g u n Bakiş Açısı
nümünü elde edebilir ya da belirli bir sorun üze
rinde yoğunlaşabilirler. Örneğin biri Jamaica’da Bütün antropologlar uzmanlaşma ve ilgi ko
ideoloji, ekonomik faaliyetler ve kız çocukların nularını düzenlenebilir oranlara küçültme eği
kayırılması arasındaki ilişkiyi incelemek üzere limindedirler. Ama belli sorunlara yöneldikle
(Sargent ve Harris, 1992) alana çıkarken, bir di rinde dahi, geniş bir bakışı sürdürmeye çalı
ğeri, modern Samoa’da erkek travestiliğinin do şırlar. Kısacası, antropolojiyi diğer toplum bi
ğasını inceleyebilir (Mageo, 1992). limlerinden ayıran şey insanlığın doğasına iliş
kin araştırmalarının kapsayıcılığıdır. Antropo
Etnoloji lojinin ayırt edici özelliklerinden biri olan bu
Kültürel antropologlar etnograf olarak çağdaş perspektif genişliği antropolojik araştırmanın
halkları incelemekte ve betim lem ektedir. Et iki öncülünde sergilenir: bütüncülük ve kültü
nolog olarak ise, betimlemenin ötesine geçe rel görecilik.
rek alandan ya da başka yerden toplanan ve
rileri yorum lam aya ya da açıklam aya çalışır Bütüncülük
lar. Etnoloji, toplumsal davranışı yöneten ge Bütüncülük hiçbir karmaşık varlığın yalnız
nel örüntü ve kuralların ortaya çıkartılması ca parçalarının toplamı sayılamayacağı yolun
dır. Bu kuralları formüle etmek ya da kültü daki felsefî görüştür. Antropolojinin bir ilkesi
rel örüntüieri tanımlayabilmek için etnologlar olarak insan yaşamının herhangi verili bir yö
alan araştırmacılarının birkaç kuşak boyunca nünün insan yaşamının diğer yönleriyle ilişki
bütün dünyadan topladıkları etnografik verile leri içinde incelenebileceği varsayımıdır. An
ri kullanabilir. Eğer çok sayıda toplumdan elde tropologlar belli soru ya da sorunları daha ge
edilen veriler genel bir örüntüyü -örneğin kü niş bir bağlam içinde anlamaya çalışırlar. Gele
çük ölçekli tarım ile geniş aile haneleri arasın neksel tıp, çocuk doğurma ve ebelik pratikleri
da bir ilişki- ortaya koymaktaysa, o zaman et ni anlama çabasıyla kırsal Malezyalı kadınlar
nolog daha fazla toplumdan edinilmiş verileri la çalışan Carol Laderman şöyle yazmaktadır:
A N T R O P O L O JİD E N Y A R A R L A N M A K
Antropologlar ve AIDS
Çoğu h astalığın bulaşm a hızı ve risk a ltın d a kile ri et olup b ittiğ in i ya n sıtm ak ta yd ı (Gorm an, 19 8 9 , s .19 6
kileyen kültürel b ir b ile şe n i o lsa da, o la s ılık la h iç v d .). G o rm a n , a n tro p o lo jin in y ü k s e k ris k ta ş ıy a n
bir ölüm cül salg ın , A ID S kad ar d a vran ış örüntüleriyle davran ışları tan ım layarak, d avranışı değiştirm eye yö
bağıntılı d eğildir. B elirtilerin ortaya çıkışın d an önce n e lik koruyucu e ğitse l önlem ler g eliştire re k ve cin
ki uzun enfeksiyon sürecin d e h a sta lık cin se l iliş k i ya se llik , ö zellikle de e şc in s e llik ko nu su n d a daha fazla
da kan n a kliyle b u laşab ilm e kte d ir. 19 8 1’den bu y a bilgi to p layarak A ID S ’in d oğasını a n lam aya yardım cı
na, ABD ’deki A ID S ’İİ ye tişkin le rin çoğu e şc in se l ya da olab ile ce ğ in i yazm aktaydı. Tesp itlerin e göre, A B D ’de
b ise ksü e l erkekler ( % 65) ve e şcin se l ya da b ise ksü - kentsel bölgelerde belirgin bir e şcin se l yaşam tarzı
el erkek dam ardan uyuşturucu ku lla n ıcıla rı ( % 8) id i; g e liş m işti: a yırt e d ic i a rg o la rı, a yırt e d ic i to p lu m
geri kalan kurbanların önem li b ir ke sim i (yak laşık % s a l a lış k a n lık la r ı, k ilis e le r, b a n k a la r ve k lü p le r g i
21) ise, h e te ro se ksü e l uyu ştu rucu k u lla n ıc ıla rın d a n bi özel kurum lan ile, “erkek ve kadın e şcin se lle r k i
o luşm aktayd ı; va ka la rın ya ln ızca % 6’sı hetero seksü mi e tn ik cem aatlerin ö ze llik le rin i e d in m iş le rd i”. Bu
el ilişk i ya da kan n a kli son ucu ortaya çıkm ıştı (Cur- da antro po loga, h astalıkların kültürel g elişm eyi n asıl
ran, vd ., 1988, s .19). ş e k ille n d ird iğ in i g ö rm e sin e o la n a k s a ğ la y a c a k b ir
A n c a k , 1 9 8 2 ’d en bu y a n a S a n F ra n c is c o ’d a k i pencere açm akta ve bir h astalığın kültürel çevresini
AIDS b ağ lan tılı ko nularla uğraşan A ntropolog E. Mi- araştırm ayı sağ la ya c a k b ir araç sunm aktaydı.
chael G orm an ’ın da işa re t ettiği g ib i, e şc in se l k ü l Am a A ID S küre se l b ir so run d ur ve A B D ’de uy
türü ya ln ız ca , “yoğun b ir cin se l ya şa m ta rzın ı” k a gun olan tep kiler, b aşka yerde olm ayab ilir. A B D ’de
bul etm iş daha geniş h etero seksüel top lum da neler A ID S ’ in ik i d a m g a la n m ış a lt k ü lt ü rü n h a s t a lığ ı
o ld u ğ u n a iliş k in b ir ka n ı va rd ır: e rk e k e ş c in s e lle r
ve dam ardan uyuşturucu k u lla n ıcıla rı. A ID S ’in Kuzey
A m erika’ dan sonra en fazla g örüldüğü A frika’da ise,
ken tsel seçkin le re özgü h e te ro se ksü e l b ir h a sta lık
olarak görülm ektedir. Daha 19 8 5 ’te m ülakat ya p ıla n
pek çok A frikalı, A ID S ’i A vrupalIların Afrikalı â şıkla rı
e n g e lle m e k için icat ettiği h a y a lî b ir h a sta lık o la
rak görm ekteydi; a n ca k 19 8 7 ’ye g e lin d iğ in d e çoğu,
h astalığın ölüm cül d o ğ asın ı ve ö n le n m e sin d e ki y e
tersizliklerin farkına varm ıştı.
Antropolog Christine Obbo U gandalIların h a sta lık
la baş etme çabalarını incelem ekte ve Uganda ko şu l
la rın d a y a b a n c ı ö rn e k v e y a k la ş ım la r ın y a ra r s ız
Uganda’da AIDS kurbanları için tahsis edilmiş bir kaldığı noktaları işaret etm ektedir (Obbo, 1988, s .19 2 -
köy mezarlığı. Bu hastalık bu ülkedeki neredeyse her 19 7 )- U g a n d a ’da in s a n la r ın h a s ta lık la rı “A f r ik a lı”
topluluğu etkiledi.
ve “y a b a n c ı” o la ra k s ın ıfla n d ırd ığ ın ı y a z m a k ta d ır;
19 8 2 ’de A ID S vakaları görülm eye b aşla n d ığ ın d a , bir
kez daha AvrupalIların getirdiği yab ancı bir hastalık
d a m g a sın ı y e m işti (O bbo, 19 8 8 , s .1 9 1 -1 9 2 ) . in s a n
la r h a sta lığ a “s ıs k a ” a d ın ı v e rm e k te y d ile r, çü n kü
g ö zle g ö rü lü r s e m p to m la rın d a n b iri de hızlı k ilo
kaybı idi ve korkutucu son uçları kısa sürede görül
dü, A ID S ’in kan la b ağ la n tılı o lu şu g üçlü k iş is e l ve
sim gesel im gelere yo l açm aktayd ı; bunların b ir b ö
lüm ü, riskli davranışlardan kaçınm aya yö n e lik eğitim
kam pan yalarını güçleştirm ekteydi. O bbo U gan da’da
etkin A ID S program larını yürürlüğ e so k a b ilm e k için
b aş edilm esi gereken bir dizi m itosu tanım lam aktadır;
b unlar yalnızca yab an cıların Afrikalılara ilişkin m ito s AlDS’i önlemek amacıyla güvenli seksi teşvik etmek
ları değil, Afrikalı seçkinlerin kırsal kesim in sanları ve için ülke çapında yürütülen bir kampanya var. Ugandalı
kadınlara ilişk in m ito slarıd ır (Obbo, s.19 2). Bazı m i antropologlar bu kampanyanın yürütülmesinde öncü bir rol
üstlendiler.
toslara göre, A frika lıla r ya ln ızca fizik se l açıdan cin
s e l iliş k iy e d ü şk ü n o lm a k la k a lm a y ıp , c in s e llik le
ilişk ili konulardan söz etm ekten de hoşlanm aktadır.
Kim i d an s ve a yin le r cin se lliğ e gönderm ede b u lu n lam ası bir ya n a, bu fikir büyük bölüm ü fah işe o lm a
sa da, in sanlar genelde m ecazlar kullan arak “ka b a ” yan kadın ya da erkek HIV taşıyıcıların ın , uzun süre
dilden kaçınırlar. Eğitim çabaları da buna uygun bi hiçbir belirti sergitem eksizin h astalığı b ulaştırab ildiğ i
çim de su n u lm a lı; incitici o lm am alıd ır. Bir b aşka m i g erçeğ in i görm ezden gelm ektedir. K ıs a c a sı, A ID S ’e
to s, b e d e n i ya ra la m a ve k a d ın s ü n n e tin in ya y g ın ilişk in herhangi bir m esaj, hedef kitlesi için e rişile b ilir
olduğu ve bunun da bir A ID S vektörü o luşturduğu b ir k ü ltü re l ortam a tercüm e e d ilm e k z o ru n d a d ır.
yolun d ad ır. U ganda’da kadın sünneti yaygın d eğildir R astlan tısal ilişkilerd e n kaçın m ayı öngören S ıfır Ot
ve bunu bir hastalık nedeni olarak gösterm ek, ger lam a program ı bu gözetilerek b içim lendirilm iştir. Y e
çek n e d e n le r ko n u su n d a y a n ıltıc ı o lm a k ta d ır (O b rel bir deyim in ku llan ılm ış olm ası önem lidir. Ö rneğin,
bo, s .19 3 ). K en tsel se ç k in le rin k ö ylü le re iliş k in b ir A ID S üzerine ithal bir video kaseti A İD S ’İ b ir e şcin se l
y a n ıls a m a s ı, g ü ve n li c in s e llik için p re z e rv a tif k u l h astalığı o larak sunm aktaydı; film in gösterim ini izle
lanm aya te şvik edilm em eleri g erektiğidir; onları bir yen tartışm alar a ğ ırlıklı olarak “A vrup alIların gülünç
den fazla kez kullan acakların a in an ılm aktad ır (Obbo, ve garip âdetleri” üzerine odaklanm ış, böylece e sas
s.19 3). Obbo gerçeğin bunun tam tersi olduğ un u sö y konu gözden kaçm ıştı (Obbo, s.19 2).
ler. İnsanlar cinsel beden salg ıları ko nusun da titizdir AID S'in bulaşm a zincirlerini kırm ak hızlı ve yaygın
ler; kö ylüler prezervatifi iyi bilm ekte, an cak p e nisilin bir d avran ış de ğ işikliğ in i gerektiriyor. Y ö n le n d irilm iş
iğ n elerin in cin se l yo ld an b u la şa n h a sta lık la ra karşı to p lu m sal değişim to p lu m sal-kü ltü re l d in a m iğ in en
yeterli önlem oluşturduğunu düşünd üklerin den, ku l karm aşık ve en az an laşılan yönlerinden biridir. AIDS
lanm ayı yeğlem em ektedirler (Obbo, 5.193). O b b o’nun ile m ücadele hem kişisel, hem de siya sald ır. K işise l ya
tartıştığı son bîr m itos ise , kentlerdeki bütün bekâr da bireysel davran ışlar (ve sorunlar) o larak algılanan
k a d ın la r d a h il fah işe le rîn h a sta lığ ın b u la şm a sın d a n şeyler, gerçekte kültürel olarak ko şu llan m ıştır ve p si
so ru m lu o ld u ğ u y o lu n d a d ır. Bu in a n ış , fa h işe le rin k o lo jik b e kle n tiler ile m ad d î ko şu lla rd an k a y n a k la
kö y le rin e geri g ö n d e rilm e le ri y o lu n d a k i ö n e rile rin nan to p lu m sa l cin siye t ro lle rin d e s a k lıd ır (S ch o e p f
gündem e g elm esin e yol açm ıştır. K a d ın la rı dam g a- vd., 1988, s.179 ).
konusu olmakla birlikte, hepsi birbiriyle ilişki
ANTROPOLOJİDE NESNELLİK VE BİLİM
li iki soruya yönelmektedir: Bilim nedir? An
Bazı antropologlar, bilim insanları olarak bi tropologlar bilime katkıda bulunabilirler mi?
limle ilişkilendirilen nesnelliğe ulaşmak için uğ Bilim karşıtı bakış açısı popüler kültürde
raşma yükümlülüğünde olduklarını savunur de yaygındır. Gökbilimci ve popüler bilim ya
lar. Bu konum, kişinin alanda kendi kültürel ve zarı Cari Sağan, The Demon-Haunted World:
kuramsal önyargılarını askıya alıp gördükleri Science as a Candle in the Dark (Karanlık Bir
ni kayıtsız bir tarzda gözlemlemesi ve bildir Dünyada Bilimin Mum Işığı, 1996) başlıklı ki
mesinin olanaklı olduğu inancına dayanmak tabında, çağdaş Amerikan yaşamının kolej yer-
tadır. Başka antropologlar bu yaklaşımın an leşkeleri dahil pek çok alanında başat olan bi
tropolojinin temel ilkelerinden birini, yani her lim karşıtı tutumu betimlemektedir. Sağan bi
bireyin kendi kültürünün ürünü olduğu ger lim ve bilimsel düşünceye karşı bu güvensiz
çeğini göz ardı ettiği kanısındadır. Bu neden liğin izini yoldan çıkmış teknoloji korkusuna
le, tam nesnellik olanaksızdır. Araştırmacının (Çernobil ya da Three Mile adasındaki nükle
kültürel arka planı, akademik eğitimi ve kişi er kazalarda olduğu gibi) ve İsrafil tüketicilik-
liği, algıladıklarım ve bildirdiklerini etkilemek le teknokratik bürokrasiye duyulan nefrete dek
tedir. Bu nedenle bazıları “sahne gerisine git sürmektedir. Ancak böylesi bir “bilim karşıtı”
menin” olanaksız olduğunu öne sürmektedir; çerçevenin, gözlemlenebilen ve smanabilen ger
Vincent Crapanzano şöyle der: “Yönlendiri çekliği reddettiği ve insanları boşinan ve meta
ci sorular sormamamız söyleniyor; sanki yön fizik açıklamalara yatkın ve bu yatkınlığı sö
lendirici olmayan soru varmış gibi” (akt. Ber- mürme isteğindeki bireylerin sömürüsüne açık
reby, 1995, s.46). Nesnellik iddiasında bulun kıldığı uyarısını yapmaktadır. Sağan, bu feno
manın antropologların kendilerini aldatmaları menlerin hiçbiri bilimsel olarak gözlenmemiş
olduğu söylenir. ve belgelenmemiş olmakla birlikte, Amerikalı
Yakın zamanlarda bazı antropologlar an ların üçte birinin ölülerle temas kurduklarına,
tropolojinin bilimsel bir rolü olduğu savını red dörtte birinin yeniden bedenlenmeye ve hiç de
detme yoluna girdiler; hatta kimi sesler her tür azımsanmayacak kadarının UFO’larca kaçırıl
lü bilimi reddetmektedir. Neıv York Times ’da dıklarına inandıklarını (Sağan, 2000) belirtir.
yayınlanan bir makale, Clifford Geertz’in an Cari Sağan gezegenimiz dışında yaşamın muh
tropolojinin kendisini “nesnel bir bilim” san temel olmamakla birlikte olanaklı olduğuna
maktan vaz geçmesini sağlamak için çok şey inanır; ama böyle bir yaşamla temas kuruldu
yaptığını söylemektedir (Berreby 1995, s.44- ğuna ilişkin bir iddiası hiçbir zaman olmamış
47). Bir başka antropolog olan Steven Tyler, tır. Sağan, Amerikalıların artan ölçülerde ras
“postmodern dünyanın (...) bilimsel düşünce yonel düşünce ve buluşları terk etme ve irras
nin artık eski bir bilinç biçimi haline geldiği, yonel inanç ve fantezilere yönelme eğiliminde
bilimsel sonrası bir dünya” (1987, akt. Reyna, olduklarını, bunun da onları şarlatan ve dikta
1994) olduğunu söyleyecek derecede ileri git törlerin manipülasyonuna yatkın kıldığı kaygı
mektedir. Burada pek çok karmaşık konu söz sını taşımaktadır.
Bilim ve sanat genellikle karşıt olarak ele dir ama hepsi bir çeşit sınamaya -açıklam ay
alınmakla birlikte, antropolojiyi bilimsel ge la deneyimin karşılaşmasına- dayanır. “Bilim
leneğinden uzaklaştırma yolundaki çağdaş ça reddedilirse açıklama sanatı ve gerçeklik de
balara yönelttiği kışkırtıcı bir eleştiride, Ste- neyimini sınama da reddedilmiş olur” (Reyna
ven Reyna bilim ve sanat arasındaki benzer 1994, s.557).
liklere işaret ediyor: “Diğer şeylerin yanı sıra Belki istenen nesnellikten çok kesinlik so
sanat, deneyimin yaratıcı, imgesel bir temsili runudur. Sonuçlarını değerlendirmek için ola
dir. Bilim bir sanattır. Diğer sanat biçimleri gi sı en kesin yöntemleri kullanmakla, antropo
bi, deneyimi temsil etmenin bir yoludur. Tem loglar kuram ve fikirlerin değerlendirilmesinde
sil ettiği deneyim, gerçekliktir” (Reyna, 1994, mutlak nesnelliği değilse bile en azından kıyas-
s.556). Gerçekliğin nasıl oluştuğunu anlamak lanabilirliği güvence altına almaktadır. İkinci
için gerekli temel bilim açıklamadır; gerçekli Dünya Savaşı’nı izleyen 60 yıl içinde, her tür
ği ne denli iyi açıklayabildiğimizi belirleyebil lü ölçüte göre antropoloji, insan davranışı, kö
mek için, bilim bir sınamadır. Bilim mutlak ha kenleri, dili ve kültür tarihinin anlaşılmasına
kikatlerin arayışı ya da somut olguların derle büyük katkılarda bulunmuştur. Antropoloji
mesi değildir. Böyle olsaydı, antropologlar bu disiplini her ölçüte göre deneyim sınavını kar
çabaya girişmemekte haklı olurlardı; gerçekten şılamaktadır.
de bu tarz bir “bilim” kimsenin işine pek ya Antropologların incelemeyi seçtikleri konu
ramazdı. Bilim yalnızca dünya hakkındaki bil ların ayırt ediciliği sorunu da aynı ölçüde tar
gi arayışıdır. tışmalıdır. Bilgi aramanın amacının bilginin
A raştırm acı kültürel çeşitliliğin meydan kendisi olduğuna ve araştırmacıların uzun va
okumasıyla karşı karşıya kalsa bile antropolo dede insan kültürüne ilişkin anlayışımızı art
ji bu arayışa katkıda bulunabilir, bulunmakta tıracak sorunlara yönelmeleri gerektiğine ina
dır da. Eğer bu konuda kuşku varsa, insan dav nan antropologlarla karşılaşabiliriz. Bu görü
ranışına ilişkin bugün sahip olduğumuz bilgi şü eleştirenler, disiplinin ihtiyaçlarını insan ih
ile, Avrupa ve Amerika’daki antropologların tiyaçlarından üstün tutmanın ahlâk dışı oldu
İkinci Dünya Savaşı sonrası döneme girdikle ğunu ve antropologların aynı şiddetle dönem
ri 60 yıl öncesi karşılaştırılabilir. Antropoloji lerinin acil toplumsal sorunlarına da seslenme
nin yöntemleri -gerçekte, bizatihi bilimin yön si gerektiğini öne sürerler. Yalnızca kuramsal
tem leri- bireylerin (ve mensubu oldukları top konulara odaklanan bir disiplinin yok olmaya
lulukların) doğada deneyime tepki verme sü mahkum olduğunu eklerler. Bunun iyi bir ör
reçleriyle çarpıcı bir benzerlik sergilemektedir. neği, uzak duyumun yalnızca kaynakların yeri
Kültürel ya da başka açılardan hayatta kalma, ni saptamada değil, yerlilerin toprak taleplerini
deneyime başarılı tepkiler vermeye bağlıdır. Bi desteklemede kullanılmasıdır. (Bkz. “Antropo
lim evrensel olarak doğru olanla değil, yaklaşık loglar ve AIDS” başlıklı çerçeve, s.16.)
olarak doğru olanla ilgilidir; yani, yeni açıkla Michael Horowitz (1994) antropolog ve di
malar ortaya çıkıncaya kadar yararlı olan açık ğer toplum bilimcilerden yararlanılan Dünya
lamalarla ilgilenir. Bilimin yöntemleri çeşitli Bankası projelerinin, bu kişilerden yararlanıl
mayan projelere kıyasla % 15 daha yüksek bir ler. Amerikan Antropoloji Derneği (AAA) bi
yatırım dönüşü sağladığını bildirir. Onüçüncü raz gecikmeli de olsa, bu çalışmaların en yük
Bölüm’de sunulan Della M cM illan’ın geniş va sek önceliğe sahip olduğunu ilan etti ve bir uz
ka araştırması bunun nedenini göstermektedir. man güç oluşturmaya girişti. Bugün en az 400
Antropologlar yalnızca olgusal verileri topla antropolog AIDS’le ilgili araştırma ya da pro
makla kalmazlar, diğer alanlardaki deneyim jelerde tam ya da yarı zamanlı olarak çalış
leri de bir araya getirirler. Yerleşimi inceleyen maktadır.
McMillan Afrika ve Asya’da çalışan diğer an
tropologlardan bolca yararlanmıştır.
ANTROPOLOJİDE KURAM
Antropolojinin artan AIDS vakalarına tep
kisi disiplinin küresel sağlık krizine tepkisinin Araştırmacının seçtiği sorun geniş ölçüde bi
iyi bir göstergesidir. Şaşırtıcı sayılabilecek bir reyin eğitildiği kuramsal bakış açısına dayan
şekilde, ilk tepkiler en az düzeydeydi; bu, hem m aktadır. K uram lar bilimsel araştırm anın
toplumun cinsel yollardan bulaşan bu hasta omurgasını oluşturur. Bilimsel kuram doğal
lık karşısındaki önyargılarını, hem de disip olgular arasında düzenli ilişkileri varsayan ve
lin içinde kuramsal araştırmanın birincil kay dünyanın bazı yönlerini açıklayan bir önerme
gı olması gerektiği yolundaki güçlü duyguları dir. Araştırmacıların seçtiği kuramsal model
yansıtmaktaydı (Herdt 1987, s.1-3). Fon sağ onları belirli tarzda sorular sormaya yöneltir
layan kurumların tıbbi olmayan araştırmala ve bazı soruları belli varsayımlar olarak formü
rı desteklemedeki gönülsüzlüğü işleri daha da le etmelerine yardımcı olur. Örneğin toplumsal
karıştırmaktaydı. AIDS’in etkisinin ağırlıklı bi istikrar ve bütünleşmeyi vurgulayan işlevselci
çimde geleneksel olarak damgalanmış ve avan bir siyaset kuramı araştırmacıyı anlaşmazlık
tajsız gruplarca duyumsanıyor oluşu ve kültü ları gideren, gerilimi boşaltan ve grup dayanış
rel etkenlerin hastalığın yayılışında önemli bir masını vurgulayan kurumlar üzerine veri top
rol oynaması olguları göz önünde bulundurul lamaya yöneltecektir. Üretim araçlarının dene
duğunda, antropologların AIDS araştırmala timini elinde tutanlarla emek gücünü sağlayan
rında ön planda olması beklenirdi. Finansman lar arasındaki çatışmalar ve rekabeti vurgula
sorunlarıyla yüz yüze olmalarına karşın, antro yan Marksist bir siyaset kuramı ise, araştırma
pologlar AIDS konusunda hem kuramsal çalış cıyı sınıfsal ya da ekonomik bölünmeleri yansı
malarda, hem de kurbanlarına daha iyi bir ba tan çatışmaları incelemeye yöneltecektir.
kım sağlamaya yönelik projelerde yer almışlar Bu, araştırm acıların yalnızca aradıkları
dır. Hastalığın ABD’de ilk kez ortaya çıktığı nı gördükleri ve bunun dışındaki her şeyi blo
1981’de kimi antropologlar bu konuda çalış ke ettikleri anlamına gelmez. Yine de algı her
ma önerisinde bulundular. Diğerleri, gerek tıb zaman seçicidir ve kişinin varsayımlarıyla -b u
bî araştırma, gerek toplumsal davranış, gerek durumda kişinin bulmayı beklediği ya da um
se virüsün vurduğu bölgeye yönelik ilgi bakı duğuyla- şekillenme eğilimindedir. Bu konu
mından, salgının uzmanlık alanlarına girdiğini nun bir sorun haline gelmesini önlemek için
gördüklerinde AIDS araştırmalarına yöneldi antropologlar araştırma planlarını yazarken ve
sonra da bulgularını bildirirken kuramsal var kışı ile ilgilidir. Onyıllardır pek çok kanıtla da
sayımlarını dile getirmeye özen göstermelidir öne sürülen hakim fikir insanın ortaya çıkışı
ler. Böylelikle eğilimleri -gerçekten de araştır nın oldukça yakm zamanda, yaklaşık 12.000
mayı etkilemişse eğer- en azından gizli kalmaz. yıl önce insan ların kuzeybatı Sib iry a’dan
Bir kuram hiçbir zaman doğrudan sınan Alaska’ya hareket etmesi ile başladığıydı. Şim
maz; kişi kuramsal beklentileri belli varsayım di ise Şili ve olasılıkla Pensilvanya’da bulunan
lara dayanarak sınar. Hipotez, doğru olmadı yeni arkeolojik alanlardan elde edilen bazı bul
ğı ilişkiler üzerinde gösterilebilecek bir öner gular nüfuslanmanm çok daha erken bir zama
medir. “Sigara içmek kötüdür,” önermesi bir na, 2 0 .0 0 0 veya 3 0.000 ya da daha da önce
hipotez değildir, çünkü “kötü”yü tanımlama- ye dayandığını ileri sürüyor. (Adovasia ve Pa-
makta ya da sigara içmeyle herhangi bir şey ge, 2 0 0 3 ; Dillehay, 2 0 0 0 ; Stanford ve Brad-
arasındaki ilişkiyi belirlememektedir. Geçerli ley, 2 0 0 0 ). Ancak bu tartışmayı sona erdir
ya da mantıklı bir önerme gibi gözükmektedir, miyor. Sibiryalı erkeklerin Y kromozomunun
ama bir kuşkucu sigara içmenin ekonomik, DNA dizilimi ile ilgili yayınlanmamış yeni bul
toplumsal ya da psikolojik yararlarının, neden gular Yeni Dünya’nm Sibirya’dan gelen göç
olduğu fiziksel zararlardan ağır bastığını öne menler yoluyla insan nüfusuyla tanışmasının
sürebilir. “Sigara içmek, akciğer kanseri riskini 18.000 yıldan daha erken olamayacağına, bü
arttırmaktadır” şeklindeki benzer önerme ise yük ihtimalle de 1 5.000 yıl öncesinde başla
bir hipotezdir, çünkü akciğer kanseri riski si dığına işaret ediyor. Buna ek olarak bölgede
gara içenler ve içmeyenleri karşılaştırarak ölçü ki bazı arkeolojik yerleşmelerin tarihleri ile il
lebilir ve tütündeki özgül kanserojenlere maruz gili yeni düzeltmeler ise nüfuslanmayı önce
kalma ile sigara içme arasında nedensel bir iliş den düşünülen tarihten daha erkene yerleştiri
ki kurulabilir. Bu ayrım önemlidir, çünkü bir yor (Wade, 2003; Wilford, 2002). Bu tür kar
önerme ilgili olgulara başvurarak (ya da uygun şılıklı tartışmalar bilimsel ilerlemenin temelini
testlere tabi tutularak) mantıksal açıdan çürü oluşturuyor.
tülebilir değilse, dünyaya ilişkin bilgimizi zen Bir kuram, onlarca yıllık özenli araştırma
ginleştiremez. Eğer anlamlı sayıda vakada so nın ürünü olabilir; ya da Charles Darwin’in
nuç ya da gözlemler hipotezle tutarlıysa, hipo durumunda olduğu gibi, başkalarının içgörüle-
teze kaynaklık eden kuram güçlenir ve belki de rini perdeleyen önyargıları aşma yeteneğine sa
genişler. Ama hipotez testinin sonuçları tekrar hip genç bir bilimcinin ürünü olabilir. Her ku
tekrar kuramsal beklentilere ters düşüyorsa, ramın kör noktaları vardır: Diğer yönler lehi
kuram zamanla değişikliğe uğratılacak ya da ne vurgulanmayan ya da görmezden gelinen
terk edilecektir. Kısacası, kuramlar bilimcilerin yönler. Yeni kuramlar genellikle dikkati yeni
açıklamaya çalıştığı fenomenlere yararlı yakla den bu ihmal edilmiş alanlara yönelterek es
şımlar sağlamayı sürdürdükleri sürece yaşar kinin yerini alırlar. Bu dinamik süreç -fikirle
lıklarını devam ettirirler. re sürekli meydan okunması ve yeniden sınan
Antropolojinin bu yönteminin iyi bir örneği m aları- aracılığıyla disiplinin kuramsal çerçe
insanın Güney ve Kuzey Amerika’da ortaya çı vesi zaman içinde damıtıla damıtıla gelişmiştir.
rini, hatta felsefeyi etkisi altında tutan ente
lektüel alt üstlüğü yansıtmaktadır. Açıklama
yı ne oluşturur? Biyoloji insan davranışının şe
killenmesinde ne rol oynar? İnsan kültürü ne
ölçüde içkin bir “insan doğası”nı yansıtmak
tadır? Ne ölçüde esnektir? Bütün bu yaklaşım
ların bir özetini sunmaktansa, alanda karak
teristik olan iki anahtar model ya da konumu
(Poggie, DeWalt, & Dressler, 1992, s.6) kısaca
açımlayacağız. “Doğa bilimi paradigması” de
nilen bir tanesi, geniş ölçüde bu kitapta sunu
lacak olan malzeme ve açıklamaların temelini
oluşturmaktadır. Diğeri ise, Milford Spiro’nun
(1 9 9 2 , s.265) ayrımıyla söyleyecek olursak,
“yorumcu (ya da ‘idealist’) paradigm a”dır.
Charles Darvvin’in çalışmaları sadece biyoloji alanında bir
devrim yaratmadı, aynı zamanda insan evrimi üzerindeki Yorumcu modelle bağlantılı olarak “öznel”,
çalışmalarda da çığır açtı. (Fotoğraf Berttmann/CORBIS) “simgesel”, “göreci” ve “postmodern” gibi te
rimler de kullanılmaktadır.
Doğa bilimi yaklaşımım destekleyen an
Yüz yıllık kültürel antropoloji disiplini tari tropologlar arasında birleştirici inanç, kültür
hi boyunca çeşitli kuramlar geliştirmiştir. Bun ler arasında insan davranışında çeşitlilik ka
lar hem bilimcilerin yöneldiği geleneksel konu dar düzenliliklerin de bulunduğu ve bunların
ları, hem de çağdaş ilgi alanlarını yansıtır. Ne ampirik yöntemlerle açıklanabileceğidir. Am
var ki, kuramsal odakları ve sürdürmekte ol pirizm, betimlenen ya da açıklanan gerçekliğin
dukları araştırmaları ne olursa olsun hemen doğrudan tecrübe edilmesidir. Açıktır ki, doğ
hemen bütün antropologlar, insanların daha rudan deneyimin sınırları vardır, ama ampirik
geniş bir evrim sürecinin parçası olduğu; uyar yaklaşıma içkin olan doğrudan gözlem ve öl-
lanmanın bu evrimsel değişimin hareket ettirici çümleme, bir bilimsel çaba olarak antropoloji
gücü olduğu ve nihaî olarak, bireysel dürtüle fikrinde merkezî bir yer tutar.
rin, baş etme stratejilerinin ve kararların, uyar Amerikalı bilimadamı Clifford Geertz tara
lanmanın ve daha geniş evrimsel süreçlerin do fından güçlü bir biçimde vurgulanan yorum
ğasını belirlediği inancını paylaşırlar. cu yaklaşım ise gerçek nesnelliğe ulaşmanın
Bu ilkesel anlaşmaya karşın, çağdaş antro zor olduğunu öne sürer. Her kültürün göre
polojik kuram birleşik olmanın çok uzağında ci olarak ele alınması gerektiğinden, antropo
dır; bunun yerine disiplin uzman olmayanla log genel davranış örüntülerine ulaşmaya ça-
ra son derece farklı yaklaşımlara işaret eden balamamalı, ancak her bir tekil kültürün ay
çileden çıkartıcı bir etiketler dizisi sunar. An rıntılı bir tablosunu çizmeye çalışmalıdır. Li-
tropoloji pek çok bakımdan toplum bilimle la Abu-Lughod’un Mısır Bedevileri üzerine iyi
bilinen çalışması, bu yaklaşımın iyi bir örneği rel değişimlerin uzun erimli tarihsel ya da ev
dir; Abu-Lughod kadınlara kendi yaşamları rimsel süreçlerde (kültürel evrim) gerçekleştiği
nı anlattırarak çocukluk, evlilik ve toplumsal fikri, psikoloji, siyaset bilimi ve sosyoloji gibi
yaşamlarına ilişkin birinci elden anlatılar sağ biçimlenmekte olan alanların son derece etkili
lamıştır (1993). Böylelikle insanları salt antro öncüleri Sigmund Freud, M ax Weber ve Emile
pologun imgeleminin nesneleri olarak sunmak Durkheim da dahil pek çok 19. yüzyıl toplum
tan kaçınmıştır. Bedevi kadınların ortak İnsanî bilimcisince benimsenmişti.
durumu kendi sözcüklerinde çok güzel biçim Günümüzde açıklanması hâlâ önemli olan
de ortaya çıksa da, bu yaklaşımın belirgin sı eski bir konu, şu soruya ilişkindir: Dağınık po-
nırları vardır. Anlatı derlemesi son derece sı pülasyonlarda pek az genetik farklılaşma gös
nırlıdır ve çok sınırlı sonuçlara izin vermekte teren tek bir türün üyeleri olmamıza karşın ne
dir. Genellemeleri güçleştirir ve her bir kültü den bu denli büyük bir kültürel çeşitlilik göste
rün eşsiz olduğunu ve çevresi ve biyolojik sü ririz? 1 8 7 1 ’de kültür kavramını tanımlayan Sir
reçlerle sınırlanmadığını varsaymakla, “kültü Edward Tylor, kültürel evrimin ırk ya da her
rel determinizm” denilebilecek aşırı bir kültü hangi bir popülasyon ya da toplumun doğuş
rel göreciliğe yol açabilir. Tek bir toplum için tan üstünlüğü ile ilişkili olduğu fikrini açık bir
deki toplumsal çeşitliliği de göz ardı eder. İn biçimde reddetmiştir. Dünyadaki bütün insan
sanlar ve kültürleri ne denli ayrı olursa olsun, ların, “psişik birliği” paylaştıklarını söylemek
bütün canlı organizmalar gibi insan davranışı teydi: Herkes doğuştan gelen yetenekler, zekâ,
nın biyolojik varlığın -bireyin- özgül bir çev dürtüler ve kültürel potansiyel açısından eşitti.
resel etkenler dizisiyle etkileşimiyle dolayım- Kültürel çeşitliliği açıklamak üzere evrim kav
landığı olgusunu unutma eğilimindedir. Bu ko ramına başvurmaktaydı. Tylor, kültürlerin bir
nuyu Üçüncü Bölüm’de daha ayrıntılı olarak dizi evrimsel aşamayla ilerlediği temel öncü
ele alacağız; ancak öncelikle modern ve ampi lünü savunmaktaydı. Bu örüntüye bugün tek
rik açıdan temellenmiş yaklaşımlara bakan ku hatlı evrim diyoruz. Toplumlarm birbirinden
ramın gelişimi üzerine kısaltılmış tartışmanın farklı oluşunun nedeninin, bu yola farklı nok
mantığı budur. talardan başlamaları ve farklı hızlarda yol al
maları olduğunu söylüyordu. Bazıları (bu ba
ilk Evrimciler kışa göre özellikle Avrupa toplumları) toplum
Darwin’in evrimci perspektifi doğa bilimin pek sal örgütlenişin ileri bir biçimine ulaşmış ol
çok alanında kabul görürken, İngiliz Edward makla birlikte, diğerleri gelişimin daha önce
Tylor ve Amerikalı Lewis Henry M organ gi ki evrelerinde bulunmaktaydı. Tylor toplumu,
bi zamanın toplum bilimcileri, bu kuramın en kendi büyüme yasalarıyla yönetilen, dolayısıy
azından bazı yönlerini benimsediler. Darvvin’in la kaçınılmaz biçimde bir gelişim aşamasından
kendisinin de bir toplum filozofu olan Herbert daha “olgun” ya da ileri olan diğerine geçen
Spencer’den etkilendiği ve evrimsel bir pers canlı bir organizmaya benzetiyordu.
pektifle insanlara çok ilgi duyduğu düşünüle Bu bakış açısında, çağdaş aşiret ya da “il
cek olursa, bu gelişme şaşırtıcı değildir. Kültü kel” toplumlar, kültürel evrimin erken aşa
malarının karakteristik özelliklerini koruyan rüş, bütün dünya müzelerinde ilk, orta ve son
“canlı fosillere” benzetilmekteydi. Örneğin “taş devri”ne ait sergilerde ya da paleolitik çağ
Balkanlar’daki düğün törenlerinde, erkeklerin insanlarına, “Yeni Taş Devri” ya da Neolitik
eşlerini kaçırdıkları ya da sürükleyip götürdük çağ insanlarına ilişkin sergilerde hâlâ sürdürül
leri günlerin bir kalıntısı olarak, gelin ile dama mektedir.
dın aileleri arasındaki simgesel düşmanlık dışa Morgan ailenin evrimine özel bir ilgi duy
vurumları görülmekteydi. Kalıtım ya da siyasal maktaydı. İnsan gelişiminin en erken aşama
görevlerin kadınlar yoluyla geçtiği toplumlar, larında hiçbir aile yapısı bulunmadığını var
zamanla yerini daha “ileri” bir sistem olan ata saymaktaydı: Erkeklerle kadınlar ayrım gözet
erkine bırakan erken bir anaerki durumunun meksizin çiftleşiyorlardı. İnsan toplumu ted
kanıtı olarak görülüyordu. Bu ilk kuramcıların ricen erkek kardeş gruplarının kız kardeşlerle
düşüncesinde belirgin olan etnikmerkezcilik ve -bazı durumlarda kendi kız kardeşleriyle- ev
cinsiyetçilik, yaptıkları olumlu katkıların tam lendiği ortaklaşa evliliğe geçti. Bir sonraki aşa
olarak değerlendirilmesini güçleştirmektedir. mada kardeş birleşmeleri yasaklandı. İnsanlar
Tylor’un Amerikalı çağdaşı Lewis Henry çiftler haline gelmekle birlikte, hâlâ geniş grup
Morgan, New York eyaletinin iç bölgelerinde lar halinde yaşıyordu. Toplum evrilmeyi sür
yaşayan Iroquois komşularının toprak için ver dürdükçe, tedricen her birinin bir karısı, ya da
dikleri yasal mücadeleye yardımcı olurken an daha yaygın olarak birkaç karısı olan erkekler
tropolojiye merak sarmış bir avukattı. M or kendi haneleri üzerinde hak sahibi oldular. Er
gan 1 8 5 1 ’de Iroquois’lara ilişkin izlenimlerini keklerle kadınlar ancak toplumsal evrimin ni
yayınladı; bu Amerikalı bir yerli kabile üzeri haî evresinde -uygarlık- tekeşli evliliklerde or
ne ilk eksiksiz alan raporuydu. Kısa süre son tak haline geldiler.
ra hukuktan vazgeçerek kendini yeni mesleği M organ’ın dili büyük ölçüde eski moda gö
ne verdi. Tylor gibi Morgan da, antropoloji rünmekle ve Batı toplumuna eğilimi belirgin
nin bir yandan genel yasaları formüle etmeye olmakla birlikte, katkısı antropolojinin ötesi
çabalarken, diğer yandan da çağdaş toplumsal ne uzanmaktadır. Genellikle göz ardı edilmek
sorunlarla ilgili olması gerektiğini düşünüyor le birlikte, M organ’m modem entelektüel ve si
du. Üçüncü büyük yapıtı Ancient Society’de yasal tarihe büyük etkisi olmuştur. Gerek Kari
(Eski Toplum) (1877), Morgan toplumları üç M arx, gerekse Friedrich Engels M organ’la ya
gelişme aşaması ya da düzeyi halinde sınıflan zışmışlar ve bulgularından fazlasıyla etkilen
dırmaktaydı: yabanıllık, barbarlık ve uygar mişler, tarihsel süreçlere ilişkin kendi kuramla
lık. İlk iki aşamanın her birini alt, orta ve üst rını ifadelendirmede bu bulguları kullanmışlar
aşamalara bölmekteydi. M organ aşamalarını dır. Engels’in kitabı The Origin o f the Family,
teknolojik gelişkinlik düzeyleriyle tanımlıyor Private Property and the State (Ailenin, Dev
du. Her bir teknolojik düzlemin özgül kültü letin, Ö zel Mülkiyetin K ökeni) (1884/1972),
rel örüntü ya da kuramlarla -belirli bir akra sosyalist düşüncenin gelişiminde derinlemesine
balık yapısı, belirli bir hukuk sistemi v b.- iliş etkili olmuştur; M organ’m Ancient Society’si
kili olduğunu öne sürüyordu. İlginçtir ki bu gö Engels’in fikirlerinin başlıca kaynağıydı. Böyle-
likie Morgan’ın fikirleri siyasal bir ideolojinin Bireysel Aktörler:
ve sonraki siyasal iktisat nosyonunun temelle Kültürel Evrime Bir Cevap
rinden birini oluşturmuştur. Burada bizi daha İlk kültürel evrimcileri eleştiren antropolog
fazla ilgilendiren, M organ’ın toplumsal örgüt lardan biri, kariyerine fizikî coğrafyacı olarak
lenme, teknoloji ve üretimin örgütlenişi arasın başlayan Alman bilimadamı Franz Boas’tı. Bo-
da kaba bir uyum olduğuna ilişkin buluşudur. as, okuryazar olmayan halklar hakkında an
Tek hatlı evrim kavramının yanıltıcı olduğu tropologların toplumsal yaşamın kökenine iliş
ortaya çıkmıştır. Kültürel değişim ya da gelişi kin geçerli kuramlar inşa edemeyecek kadar
min net ya da evrensel bir dizilimi yoktur. Da az şey bildiğini ileri sürüyordu. Antropolojik
hası ilk evrimciler, kültürel evrimin genel hat araştırmanın bireysel eylem ile âdet arasında
larına olan ilgileri nedeniyle bireylerin toplum ki ilişki üzerine odaklanması gerektiğini söy
içindeki rollerini ve bazı toplumlarm içinde lemekteydi. Alan araştırmasının büyük bir sa
gerçekleşen geniş kültürel davranış çeşitliliği vunucusu olarak, Amerika Kuzeybatısındaki
ni gözden kaçırmışlardır. Yine de, antropoloji Kwakiutl yerlilerini yıllarca incelemişti. Dille
ye çok önemli katkıları oldu. Modern antropo rini öğrenmiş ve meslek yaşamının büyük bö
lojide aslî önem taşıyan, çağdaş toplumlar ara lümünü onların inanç ve pratiklerini kaydet
sındaki farklılıkların düzenli kültürel süreçler meye adamıştı. Genel evrimsel süreçlerin yasa
den kaynaklandığını doğruladılar. Dahası, ge larını keşfetmekle değil, bireysel eylemlerin uz
lişme dizileri üzerine düşünmekle, pek çok ar- laşmayla ve âdetle olan ilişkisini açıklayan ya
keoloğu fikirlerini doğrulayacak ya da çürüte saları tanımlamakla ilgileniyordu. Boas, kültü
cek somut veriler aramaya yönelttiler. rel göreciliğin önemini kavrayan ilk antropo-
ramlar yeni yöntemleri, yeni yöntemler de ye leri düşünme ve davranma tarzlarını anlama
ni kuramları biçimlendirir. Antropoloğun in çabasıyla, bir grubun üyeleri arasında yaşaya
san kültürü üzerine artan ölçüde doğru genel rak birinci elden gözlemler ve haberlerle ve
lemeler yapmasını sağlayacak artan ölçüde gü ri toplarlar. İnsanlara soru sorup yanıtları dik
venilir bilgi toplama araçlarım araştırdığı bu katle kaydederler. İnsanların ürettiği şeyleri
sarmal süreç yoluyla, kuram inşası görevi sür dikkatle incelerler: gereçler, sepetler, heykeller,
dürülür ve insan kültürünün karmaşıklıklarına çalgılar, silahlar, takılar, giysiler, konutlar...
ilişkin anlayışımız genişler. Hepsinden önemlisi, insanların günlük rutin
lerini ve etkileşimlerini saatlerce izlerler. Örne
Alandaki İncelemeler ğin Türk antropolog Ali Murat Yel bir İspan
Kuramsal yönelişi ne olursa olsun kültürel an yol köyünde bir yılı aşkın bir süre kalarak Ka
tropoloji, ağırlıklı olarak veri toplama ve ku tolik Fatima kültüne ilişkin ayinleri incelemiş,
ramlardan çıkarsanan hipotezleri sınama ara adayların çıplak dizleri üzerinde millerce yol
cı olarak insan davranışının birinci elden göz katettiği hacca katılmıştır (1 9 9 9 ). İnsan kültü
lemlenmesine dayanmaktadır. Kuramsal yak rünün genişlik ve çeşitliliğine ilişkin paha biçil
laşımların çoğu üniversite kütüphanelerinin mez bir bilgi deposu oluşturan incelikli etnog
sessiz köşelerinde formüle edilmiş ya da labo rafik betimlemeler, bu faaliyetlerde biçimlene
ratuar deneyleriyle geliştirilmiş değildir. Bunlar cektir. Göreceğimiz gibi, alan çalışması göz
genellikle yaşam tarzları açıklanmaya çalışılan lemden ibaret değildir; ancak antropolojik ra
halklar arasında sürekli sınanarak gelişirler. porlara ayırt edici ve canlı niteliğini veren, bu
Antropologlar alanda kısmen, alışageldik birinci elden gözlemlerdir.
Alan çalışması zor bir çalışmadır ve yoğun leyecektir ve bu etkilenim zaman zaman lehte
bir hazırlığı gerektirir. Günümüzde, bütün an olabilir; ancak çoğunlukla olumsuz yöndedir.
tropologlar üniversitelerde eğitim görmekte Ev sahibiyle arası iyi olmayan insanlar, konuğa
dirler. Lisans programları öğrencilere antropo da mesafeli, hatta kuşkuyla yaklaşacaklardır.
loji literatüründe sağlam bir temel sağlamak, Pek çok öngörülmemiş koşul, projenin yö
onları kuramsal tartışmalar konusunda bilgi nünü değiştirmeye yol açabilir. Daniel ve Ann
lendirmek, geçerli bir örnek sağlamak üzere Bradburd, 1 9 7 3 ’te göçebe çobanlar arasın
belirli bir alandaki kültür hakkında bilinenleri da bir projeyi yürütmek üzere İran’a gittiler
aktarmak ve geçerli araştırma sorulan formü Amaçları, göçe başlama ya da konak yerinde
le etmelerine ve topladıkları etnografik verile kalmaya ilişkin kararlara uygulandığı şekliy
ri örgütleyip yorumlamalarına yardımcı olmak le karar alma süreçlerinin formel bir modelini
üzere hazırlanır. Duyarlı ölçüm aygıtlarının ge oluşturmaktı. Ülkenin çeşitli yerlerini tanıyan
lişmesi doğal bilimlerde nasıl doğanın önceden pek çok bilimci ve resmî görevliyle görüştük
ele alınmamış alanlarına (örneğin ayın yüzeyi) ten sonra, yıl boyu önemli mesafeler kat eden
el atmalarına olanak sağladıysa, gelişmiş alan Romancılar denen bir topluluğun uygun oldu
araştırması teknikleri de antropologların insan ğuna karar kıldılar.
yaşamının çeşitli tarzlarını daha sistemli bir bi Romancıların yanma vardıktan sonra, Brad-
çimde incelemeyi ve insan doğasına ilişkin kav burd’ler Komancı ekonomik ve toplumsal yaşa
rayışımızı genişletmeyi olanaklı kılmıştır. Yön- mının diğer yönlerinin yanında, başlangıçta
temli gözlem ve mülakatlar, sistemli karşılaş ki hedeflerinin sönük kaldığını (ve pratikte da
tırmalar ve örneklem seçimi, günümüzde an ha zor uygulanır olduğunu) gördüler. Çadırla
tropologların başlıca araştırma araçlarıdır. rı ve sürüleri harekete geçirmeye ilişkin kararlar
Ama gözlem süreci derli toplu bir süreç de birkaç oldukça belirgin ölçüte bağlı gözüküyor
ğildir. Etnografın alana vardığı günden ayrıldı du ve proje bilgi işlem açısından kurama fazla
ğı güne, araştırmanın gidişatı binlerce rastlan bir şey katacağa benzemiyordu. Aynı zaman
tıyla şekillenir; bunların çoğu da kolaylaştırıcı da, beklenmedik bir biçimde, eşitlikçi olduğu
cinsten değildir. Müstakbel araştırmacı, hedef nu varsaydıkları aşiret üyeleri arasında belirgin
bölgeye gitmek için yerel görevlilerden izin çık servet ve toplumsal konum farklılığı olduğu
masını aylarca beklemek zorunda kalabilir; yol nu gördüler. Buna uygun olarak, veri toplama
durumu kritik bir dönemde bir yere ulaşılma odak ve yöntemini hayvancılığa, servet ve eko
sına engel olabilir; yerel çatışmalar bir cemaat nomik devingenliğe ilişkin konulan kapsayacak
ten diğerine geçişi engelleyebilir. Dahası, top tarzda kaydırdılar. Dan Bradburd o günden bu
lanan veriler sürekli araştırmacının toplumsal yana bu konularda bolca yazmıştır. Gerek öz
mevcudiyetinden etkilenmektedir. Çoğu antro gün araştırma konusu gerekse yenisi, kapsam
polog belirli bir aile ya da yerel grupla ilişkile- lı ama oldukça farklı kuram kümeleri üzerinde
nerek bir cemaate erişim elde eder. Böylesi bir temellenmekteydi; alanın durumu değerlendir
bağlaşıklık ne denli zayıf olursa olsun, etnog melerin hangisinin izleneceğinin belirlenmesiyle
rafın diğerleriyle ilişkisini şaşmaz biçimde etki sona erecekti (bkz. Bradburd, 1990).
ölçüm ve veri analizi teknikleri konusunda eği
tim de yapılmalıdır.
Günümüzde giderek daha çok alan araş
tırması, sorun-yönelimli olarak hazırlanmak-
tadır. Yani, antropolog bir ya da daha faz
la önemli kuramsal konu üzerinde odaklan
maktadır. Yine de, antropologlar o denli ge
niş bir sorunlar dizisini araştırırlar ki, aynı öl
çüde geniş bir bilgi toplama tekniği yelpazesin
de ustalaşmış olmaları gereklidir. Hemen her
alan araştırmasında aslî olan bir teknik, müla
kat ve sistemli ekonomik, demografik ve mad
dî kültür verisi toplamayla ilişkili olan katıla
rak gözlemdir.
Katılarak Gözlem
Antropologların alanda bilgi toplamada en
çok başvurdukları yöntem, antropoloğun ala
na girmesiyle başlayan ve bütün ikameti bo
Dan Bates ve Bili Irons’la çalışan Türkmen alan asistanları. yunca süren katılarak gözlemdir. “Katılım ”,
Birkaç haftalık çalışma sonunda bu asistanlar birkaç yüz anket pratikte evden yakındaki köy ya da mahalle
kağıdının doldurulmasında ve görüşmelerin yürütülmesinde
yardımcı oldular. (Fotoğraf Daniel Bates) ye düzenli gidip gelmekten, cemaat yaşamı
nın içine toptan dahil olmaya kadar değişken
lik gösterebilir. Katılarak gözlem yapanlar ge
O laylar sonuçta beklenenden bam başka nellikle inceledikleri kültüre angaje olurlar. Bu
bir tarzda gelişecekse, kuram, yöntem ve ala yaklaşımın öncülerinden Malinowski, antro
nın planlanmasının neden bu kadar vurgulan pologların inceledikleri toplumlarm faaliyetle
dığı sorulabilir. Bunun nedeni, kuram ya da rine neden katılmaları gerektiğini şöyle açıkla
kuramlar üzerindeki hâkimiyetin araştırm a maktadır:
cıların esnek olabilmesine ve alanda karşılaş
tıkları koşullar ne olursa olsun, anlamlı soru [Trobriand Adalarındaki O m aracana’ya] yer
leştikten hemen sonra, bir şekilde köy yaşamı
lar sorabilmesine olanak sağlayışıdır. Sağlam
na katılm aya, önemli ya da bayram günleri
bir kuramsal odağa sahip olan bir araştırma
ni dört gözle beklemeye, dedikodulara ve köy
cı, çalışmasını alanda sürekli değişen koşulla olaylarının gelişimine kişisel bir ilgi duyma
ra uyum sağlayacak tarzda başarıyla yönlendi ya, her sabah bana az çok bir yerliye gözüktü
rebilir. Alan çalışmasından önce, genelde yal ğü gibi görünen bir güne uyanmaya başladım...
Köyde sabah yürüyüşümü yaparken aile yaşa
nızca kuramsal temellenme değil, seçilen böl
mının, tuvaletin, yemek pişirmenin, yemenin
genin dili ve tarihi ve uzman örneklem seçimi, mahrem ayrıntılarını; gündelik işlerin düzenle
nişini, işbaşı yapan insanları, ya da bir imalat ği ya da sözel saldırıda bulunduğu üzerinden,
işiyle meşgul kadın veya erkek gruplarını gö
bir saldırganlık skoru saptayabilir. Bu ölçüm
rebiliyordum. Tartışm alar, şakalaşmalar, aile
ler farklı kültürlerden bireylerin kişilik özellik
sahneleri, genellikle önemsiz, kimi zaman dra
matik, ama her zaman çok anlamlı olaylar on lerine ilişkin, iyi belgelenmiş profillerin temeli
ların olduğu kadar benim de günlük yaşamımın ni oluşturacaktır.
atmosferini oluşturuyordu... Kültürel ya da gözlemsel eğilimlerden bü
Aynı zam anda benim le tanış yerlilerin
yük ölçüde sıyrılmış olan bir davranışsal veri
uyarmakta gecikmediği, bir sürü nezaket ku
toplama yöntemi, zaman tahsisidir. Antropo
ralım da çiğnedim. Nasıl davranılması gerek
tiğini öğrenmem gerekiyordu ve belli ölçüler log gün boyu sürdürülen faaliyet tiplerini kay
de yerlilerin iyi ve kötü davranışlara ilişkin deden bir program yapar (Gross, 1984). Bu in
“duygularım” edindim. Bununla ve dostlukla sanların yaptıklarına ilişkin düşündükleri ya
rından zevk alma ve oyunlarıyla eğlencelerin
da söylediklerine karşılık, ne yaptıklarını ör-
den bazılarını paylaşma yeteneğiyle, gerçekten
de yerlilerle temasta olduğumu duyumsamaya
neklemlemenin bir yoludur. Bir araştırmacı,
başladım; başarılı bir alan çalışması yürütme baba-çocuk ilişkisini incelemek istiyorsa, gün
nin ön koşulu kesinlikle budur [Malinovvski, boyu rastgele seçilmiş zamanlarda baba-çocuk
1922/1961, s.7-8]. etkileşimleri gözlemlenip kaydedilir ve böyle
likle çeşitli etkileşim tarzlarına ilişkin bir kav
Şu halde katılarak gözlem antropologla rayış edinilir.
rın kültürleri içeriden görmesine, insanların in- Zam an tahsisi incelemeleriyle katılarak
formel ve kendiliğinden davranışını izlemesi gözlemi birleştirmenin yararı, araştırmacılarca
ne yardımcı olur. Dahası, alan araştırmacıları olağan sayılan ve gözlemlenen bireylerce dik
nı yerlilerin kurallarına uygun davranmayı öğ kate değer sayılmayacak gündelik olayları ya
renmeye zorlar. da bireylerin tartışmak istemeyecekleri davra
Antropologlar not alırken genellikle kod nışları (alkol ya da uyuşturucu kullanımı gi
sayfaları, gözlemlenen tutum ve davranışlar ve bi) gözlemleme olanağı sağlamasıydı. Bilgi sağ
bu davranışlardan çıkarsadıkları dürtülere iliş layan kişiler ilgili ayrıntıları genelde doğru ha
kin listeler tutarlar. Örneğin, çocuklarda kişi tırlamazlar; ne olması gerektiğine ilişkin kendi
lik özellikleri ile, çeşitli çocuk yetiştirme pra düşüncelerini ya da yalnızca araştırmacının bil
tikleri arasındaki ilişkiyi incelemek üzere böy- mesini isteyecekleri şeyleri aktarabilirler. H al
lesi gözlem teknikleri kullanılmıştır (Whiting kın içinde yaşayan araştırmacı, bu önermele
1963). Bir alan araştırmacısı bir çocuğu beş ri gözlemlenebilir olgular temelinde sınayabi
dakika süreyle gözlemleyebilir ve çocuğun da lecektir.
ha küçük bir çocuğa kaç kere yiyecek verdiği Resmi belgeler de (istatistik ya da tarihsel
ya da yardımcı olduğu, duygusal destek, reh kayıtlar) değerli bilgiler sağlayabilir. Burton
berlik ya da bilgi sağladığı üzerinden bir destek Pasternak (1 9 8 3 ,1 9 9 3 ) tarihsel belgeler ve res
skoru verebilir. Benzer biçimde, alan araştırıcı mi sayım malzemeleri üzerinde çalışarak, Çin
sı çocuğun beş dakikalık bir süre içinde diğer li çiftçilerin Tayvan’a bir yüzyıl önceki göçünü
çocuklara kaç kere vurduğu, ittiği, emir verdi ve yerleşmelerini kesin olarak belgeleyebildi.
İstatistik ve tarihsel veriler, yaşayan köy sakin nomamöleri inceleyen Napoleon Chagnon ço
leri ile yapılan mülakatlardan elde edilen soya ğunlukla kendi yemeklerini pişirmiş, ama çok
ğacı bilgileriyle birlikte, aile tarihlerinin yeni zorlanmıştı:
den inşasına ve aile boyutları, ölüm, doğurgan
lık oranları ve yaşam sürelerini hesaplamasına Cangılda yulaf pişirmenin ne kadar karm a
şık bir iş haline gelebileceği şaşırtıcıdır. İlkin,
olanak sağladı.
su için iki kez nehre gitmek zorunda kalıyor
dum. Ardından, kerosen sobama alkol doldu
Alanda Hayatta Kalabilmek rup yakmam gerekiyordu... Ya da maddenin
Antropologlar alana etkileyici bir araştırma hâlâ yakıtı buharlaştıracak kadar sıcak olma
teknikleri donanımıyla ulaşmalarına karşın, sı umuduyla keroseni açıp palmiye yaprağı ta
vanlı evimde küçük bir ateş yakıyordum... Ar
ayak basar basmaz yeni dünyalarının kendile
dından yulaf ezmesini kaynatmam ve böcek
ri için sürprizlerle dolu olduğunu görürler. En leri içinden çıkartm am gerekiyordu... Günde
temel güçlüklerden biri, dildir. Yerli dilin bilin üç öğün yemek söz konusu değildi. [Chagnon,
mesi toplanabilecek verilerin nitelik ve niceli 1983, s.12-13].
n
Görünmez Olmak
Antropolog Am al R assam Kürt a yak la n m a sın ın bütün revdeki asker bu kez sürücü cam ına yanaşıp
şid d e tiyle sürdüğü 19 7 4 ya zın d a , Kuzey Irak’ta alan belgelerini istedi, nereye gittiğimizi sordu. Ba
araştırm ası yürütüyordu. A raştırm a, farklı etnik g rup na doğru bakmadan geç işareti verdi ve köye
lara ait köylerde bir taram a ya p m a sın ı gerektiriyor doğru yola koyulduk (Bates ve Rassam , 1983,
du. Resm i araştırm a iznini ald ıktan sonra b ir ta k si ve s.219-220 ).
köylü bir sürücü kiralad ı. N otlarında şöyle yazıyor:
R a ssa m ilk y o la ç ık tığ ın d a , to p lu m s a l a çıd a n
Salı sab ah ı, sürücüm Ali taram a çalışm asına oto m ob ilde görünür olan oydu: B atılı g iy s ile r iç in
başlam ak üzere beni köye götürmek için ote de y a ln ız b aşın a y o lc u lu k ya p a n , b ö lg eye ya b an cı
lime geldi. B ö lg esin in g ele n e kse l g iysile rin i o ld u ğ u b e lirg in b ir k a d ın d ı. A s k e r s ta tü sü n ü h e
giym işti; bu da onu bir köylü gibi gösteriyor men a n lad ı ve sürücüye aldırm ayıp onun b e lg e le ri
du. Taksinin arka koltuğuna oturdum ve yo ni iste d i. G iy s is i ken tli, e ğ itim li top lum un b ir üye
la çıktık. Kentin birkaç mil dışında, askerî kon si o ld u ğ u n u ele v e rm e k te yd i; b ir a ra b a k ira la m ış
trol n oktasın d a d urd urulduk. A ske r sü rü cü o lm a s ı, p o ta n s iy e l ö n e m i o la n b ir k iş i o ld u ğ u n u
me bakmadan doğrudan benim tarafım a gel g ö ste riy o rd u . A s k e r b ö yle b ir k iş in in b ö lg e s in d e
di ve nereye gittiğ im i sord u. Y o lu n so n u n b u lu n m a sın ın sorum luluğ un u alm ak istem em işti.
d aki köye gittiğ im i sö yle d im , k im lik b e lg e İkinci g irişim d e , a b a ya sı içinde sürücünün y a n ı
lerim i iste d i. İtirazlarım a ve ça lışm a iznim e na oturduğunda Rassam kam usal açıdan görünm ez-
karşın, yolun mayınlı olduğunu ve güvenliğim i leşm işti; asker onun sürücüye ait olduğunu sandı. Da
sağlayam ayacağını söyleyip geçiş izni vermedi hası, Batı tarzı takım elbisesi içinde sürücü de, hem
ve bizi geri çevirdi. g ö rü n ü rlü k hem de b e lli ölçüd e to p lu m sa l konum
Yolda A li’ye düş k ırık lığ ım ı ve taram ayı kazanm ıştı. Karşılaşm a bu kez iki erkek arasın daydı,
gerçekleştirem em ekten korktuğum u ifade et a sk e rî h iye rarşin in alt k e sim le rin d e ki a sk e r ile b u r
tim. Biraz düşündükten sonra bir iki gün son ju v a z iy i te m sil eden efendi. A ra b a d a ki ka d ın , s iy a
ra yeniden deneyebileceğim izi sö yle d i; ancak sal anlam da var olm aktan çıkm ıştı. Şunu da e kleye
bu kez o takım elbise, ben ise ‘abaya’ (Irak’ta biliriz ki bu, Ortadoğu’da kadın antropolog olm anın
daha gelen eksel ka d ın la rın büründüğü kara avantaj h aline geldiği durum lardan biridir. Erkek bir
çarşaf) giyecektik. Böyle yaptık, iki gün son antropologun, sürücüyle birlikte kim lik belgelerini gös
ra beni alm aya g eld iğ in d e , bir ‘e fe n d i’ gibi term esi gerekecekti ve yabancı olduğu an laşıld ığ ında,
giyinm işti. Kontrol noktasına ulaştığım ızda, gö o la sılıkla geri çevrilecekti.
de edip, bundan sonra ziyaret edilecek hanele Genelde araştırılan evren (bir cemaat, bir
ri seçmelidir. Bazı durumlarda, her bir bireyin bölge ya da bir kabile) yeterince geniş ve kar
(bu durumda her bir hanenin) diğerleriyle eşit maşıktır; bu nedenle, gerçekçi bir örneklem el
seçilme şansına sahip olduğu rastgele örneklem de edebilmek için araştırmacı onu ayırt edici
uygun olabilir. özellikleri temsil eden kategorilere bölmeli ve
bundan sonra her bir kategori içinden rastge- malıdırlar. Bu cemaatte örneklemi tabakalan-
le örneklem seçimi yapmalıdır. Bunun sonu dırırken servet farklılaşmasını dikkate alma
cu, tabakalaşmış örneklemdir. Servet farklılık yan bir araştırmacı, çok zengin ya da çok yok
larıyla belirlenmiş bir cemaat içindeki hane ör- sul haneleri orantısız bir şekilde ziyaret ederse,
nekleminin anlamlı olabilmesi için, bütün ser ciddi bir yanılgıya sürüklenmiş olur. Yine aynı
vet kategorileri sayılarıyla orantılı olarak tem şekilde araştırmacı, reisin kadın olduğu ve do
sil edilmelidir: Örneğin eğer popülasyonun % layısıyla farklı toplumsal ya da ekonomik özel
3 5 ’i topraksızsa, o zaman ziyaret edilecek ha likler sergilemesi olasılığı yüksek hanelerin de
nelerin % 3 5 ’ini de topraksız aileler oluştur orantısal temsiline özen göstermelidir.
Özet
İnsan türünün çeşitliliğine ilişkin keşif, gözlem nin incelenmesidir; toplumsal dilbilim ise dil ile
ve merak antropoloji disiplinini ortaya çıkar toplumsal ilişkiler arasındaki bağlantının ince
tan unsurlar olmuştur ve antropolojinin başlı lenmesidir. Kültürel antropoloji, özgül çağdaş
ca hedefi, insanın bilimsel incelemesi ve anla kültürlerin (etnografya) ve bütünsel olarak in
şılması olmayı sürdürmektedir. Antropologlar san kültürünün altında yatan örüntülerin (et
insan türüne hem kültürlerarası, hem de evrim noloji) araştırılmasıdır.
sel açılardan bakarlar. Disiplin, araştırma ne Antropologlar bu dört alt disiplinden bi
deniyle dört alt disipline bölünmüştür: biyolo rinde uzmanlaşmaya eğilimli olsalar da, bü
jik antropoloji, arkeoloji, dilbilimsel antropo tüncü bir yaklaşımı benimserler: İnsan yaşamı
loji ve kültürel antropoloji. nın herhangi verili bir yönünün insan yaşamı
Disiplinin biyolojik dalı olan fizik antro nın diğer yönleriyle ilişkisi içinde incelenmesi
poloji, hem türümüzün fiziksel evriminin yeni gerektiğini kabul ederler. Bütüncü perspektifin
den inşasıyla hem de popülasyonlar arasında hayatî önem taşıyan bir yönü, kültürel göreci-
ki fiziksel farklılıkların betimlenmesi ve açık lik, yani başka halkların inanç ve âdetlerini ki
lanmasıyla ilgilidir. Arkeoloji, maddî kültür şinin kendi kültürü değil, onların kültürü bağ
ile davranış arasındaki ilişkinin incelenmesidir. lamında görme yeteneğidir. Herkes bir ölçüde
Arkeologlar hem prehistorik toplumları, hem etnikmerkezci olsa da, yani öteki toplumların
de daha yakın geçmişteki toplumları inceler âdetlerini kendi toplumunkilere göre yargıla-
ler. Dilbilimsel antropoloji öncelikle yazılı ol sa da, antropoloji öteki kültürlere nesnellik ve
mayan dillerle ilgilidir. Üç dala ayrılır: betim empatiyle bakma gereğinin altını çizer.
sel dilbilim bir dilin inşa ediliş ve kullanılış tar Kültür kavramını kullanırken antropolog
zının incelenmesidir; tarihsel dilbilim dilin kö lar toplum üyeleri olarak bireylerin davranış,
keni ve günümüzde konuşulan dillerin evrimi inanç ve deneyimlerine ilişkin kimi varsayım
larda bulunurlar: insan türünün davranış ku lumdaki bireylerin kültürel olarak tanım lan
rallarını öğrendiği ve hayatta kalmada öğren mış gereksinimlerini karşıladıkları için işlevsel
meye bağımlı olduğu; her toplum kendi yo olduğunu savunur. Malinowski her toplumun
rumlarına sahip olmakla birlikte, öğrenilmiş insanlarının biyolojik, araçsal ve bütünleştiri
davranış ve düşünce kurallarının olaylara ve ci gereksinimlerini karşılamak üzere kurum
başkalarının davranışına anlam verdiği; bilgi lar geliştirdiklerini söylüyordu. A. R. Radclif-
nin dil yoluyla aktarıldığı ve geniş ölçüde sim fe-Brown kuramların bir kültürün anlaşılma
gelerden yaratıldığı gibi. sında merkezî rol oynadıklarını kabul etmek
Hepsi olmasa da çoğu antropolog, bu giri le birlikte, işlevlerinin, bireysel gereksinimle
şimi gerçekliği gözlem yoluyla betimlemeye yö ri karşılamakeğil, toplumsal yapıyı sürdürmek
nelik bilimsel çabanın bir parçası olarak gö olduğu kanısındaydı. Bireysel davranıştan çok
rür. Bilimsel bir kuram, doğal fenomenler ara davranışı denetleyen normlar üzerine odaklan
sında düzenli ilişkileri varsayan bir önermedir. mıştı. Yapı üzerindeki vurgusu nedeniyle, ku
Kuram, araştırma için bir çerçeve oluşturarak ramına yapısal işlevselcilik denilmektedir. Bu
araştırmacıları belirli soru tiplerine yöneltir ve kuramların hiçbiri aynı temel gereksinimler
elde ettikleri yanıtları sınayacakları kimi sonuç den türeyen kültürel sistemlerin neden bu den
ları öngörmelerine yol açar. Kültürel antropo li geniş bir çeşitlilik sergilediğini açıklamamak-
logların öne sürdüğü çok sayıda kuram temel la birlikte, ileriki araştırmalar için değerli bir
sorular çevresinde dönmektedir: Toplumlar ne kuramsal çerçeve oluşturmuşlar ve ampirizmi
den birbirinden farklıdır? Toplumlar nasıl fark (gözlemlenebilen ve ölçülebilen verilere dayan
lılaşır? Birey ile toplum arasındaki ilişki nedir? ma ilkesini) teşvik etmişlerdir.
Evrim bütün türlerin gelişimini doğal seçi Gerek Leslie White, gerekse Julian Steward
lim süreciyle çevresel koşullara uyarlanması yakın zaman önce kültürel evrimci bakış açısı
nın sonucu olarak açıklar. İlk kültürel evrimci na dönüşü savunmuşlardır. White’m formülas-
ler evrimsel kuramları kültüre uygulamışlardır. yonu kültürü artan miktarlarda enerjiyi insan
E. B. Tylor kültürlerin evrimsel aşamalar dizi kullanımı için denetim altına alma mekaniz
si içinde ilerlediğini savunuyordu - bu örüntü- ması olarak görmektedir; kültürel karmaşıklık
ye günümüzde tek hatlı evrim denilmektedir. bu sürece koşut olarak gelişir. Steward, tekno
Lewis Henry M organ, toplumları teknolojik loji, kültür ve fiziksel çevrenin karşılıklı etkile
gelişme düzeylerine göre farklılaşan üç aşama şim içinde bir sistem olarak incelenmesi gereği
halinde sınıflandırmaktaydı. Bu tür spekülatif ni savunmuştur; bu yaklaşıma kültürel ekoloji
kuramları eleştiren Franz Boas antropologların adı verilir. Steward tek hatlı evrimciliğin yerini
esas odağının bireysel eylem ile âdet arasındaki çok hatlı evrimciliğe bırakması gerektiğini, ya
ilişki olması gerektiğini savunmuştur. Boas’m ni her birinin aynı evrimsel örüntüyü izlediğini
tarihsel tikelcilik denilen yaklaşımı ayrıntılı et öne sürmeksizin tekil kültürlerin gelişimi üze
nografik veriler toplama gereğini vurgular. rinde durma gereğini vurgulamıştır.
Bronislaw Malinowski’nin geliştirdiği işlev- Kari M arx’m toplumlarm farklı evreler ya
selci okul toplumun bütün unsurlarının, o top da üretim tarzları boyunca ilerlediği yolundaki
kuramı, toplumsal huzursuzluğun iç kaynak nü bulabilmek için alan araştırmacıları resmî
larım tanımlama peşindeki antropologların il ve gayrıresmî mülakatlar yürütürler. Yapılan
gisini çekmiştir. Marksist antropoloji toplum mamış gayrıresmî mülakatlar bilgi kaynağı ki
sal değişimi açıklamak için, bir toplumun ayırt şilerin kendi düşünce tarzlarını izlemelerine ve
edici unsur ve çelişki dizileri üzerinde durur. böylelikle de kendileri için önemli olanı orta
Kültürel maddecilik yaklaşımı, fikir, de ya koymalarına olanak sağlarken, kaynak ki
ğer ve dinsel inançları çevresel koşullara uyar şiler standartlaştırılmış sorulara cevap verme
lanma araçları ya da ürünleri olarak görür. Bu dikleri için, cevaplarını karşılaştırmak güçtür.
yaklaşımın savunucularından Marvin Harris’e Bu sorun, özgül olgu, tutum ve görüşleri orta
göre, başarılı uyarlanmalar toplumun bütünü ya çıkartmayı hedefleyen standart soru dizile
açısından uygun bir maliyet-yarar dengesi sağ rinden oluşan resmî mülakâtlarda ortaya çık
layanlardır. maz. İki mülakat biçimi farklı bilgi tipleri sağ
Kültürel antropologlar, veri toplam a ve ladığından, çoğu araştırmacı her ikisini de kul
kuramlardan kaynaklanan hipotezleri sına lanır. Elde ettikleri bilginin doğru olduğundan
ma aracı olarak, genelde alan çalışmasına, ya emin olmak için kaynak kişilerin cevaplarını
ni öteki toplumlardaki insanların birinci elden kendi gözlemleriyle de sınarlar.
gözlemlenmesine dayanırlar. Günümüzde alan Alan araştırmacısının ana ilgi konusu ge
çalışmasının önemli bir bölümü, sorun-yöne- nellikle incelenen halkın davranışı olmakla bir
limlidir: Antropologlar kuramsal varsayımla likte, demografik ve maddî kültür verileri de
rı sınamak için verili bir toplumu inceler ve o yararlı olabilir. Genellikle hane halkı tarama
toplumun, söz konusu kuramla en fazla ilişkili sından oluşan sayım, bir popülasyonun temel
yönleri üzerinde yoğunlaşırlar. demografik karakteristiklerini ortaya çıkar
Alandaki iki temel veri toplama tekniği ka tabilir. Alan araştırmacıları cemaatin işgal et
tılarak gözlem ve mülâkattır. Katılarak gözlem tiği bölgenin de rutin olarak haritasını çıkar
yapan araştırmacı, gözlemlenecek kültürü an tır, maddî varlıkların -gereçler, silahlar, araç
layabilmek için toplumsal kabul görmeye ça- lar v b .- dökümünü yaparlar. Alan araştırmacı
balamalıdır. Bu teknik, araştırmacının kültü ları zaman tahsisi incelemeleri yürüterek, soya
rü içeriden görmesine ve tek başına mülakatla ğacı çizelgelerini çıkartarak, fotoğraf çekerek,
rın ortaya çıkartmayabileceği yönleri gözlemle film yaparak, resmi belgeleri ve halk masalla
mesine olanak sağlar. Gerçekten verimli olabil rını inceleyerek ve psikolojik testler uygulaya
mesi için gözlem sistemli olmalıdır; yani araş rak da ek veriler toplayabilirler. Araştırmacı
tırmacı herhangi verili bir durumda belirli bir ların en fazla başvurduğu özgül teknikler ince
bilgi kategorisi üzerinde odaklanmalıdır. Kod ledikleri soruna bağlıdır, ama çoğu alan araş
sayfaları ya da gözlemlenen davranışlar listesi tırmacısı geniş bir veri tabanına ulaşmalarına
kullanarak sistemli notlar alınabilir. olanak sağladığı ve ellerindeki bilgiyi sınama
Edilgin gözlem yalnız başına yeterli değil olanağı sağladığı için çeşitli teknikleri bir ara
dir. Yüzeysel izlenimlerin ötesine geçebilmek da kullanırlar.
ve bir toplumdaki insanların nasıl düşündüğü Alan çalışmasının günlük deneyimi, hem
pratik, hem de psikolojik pek çok zorluğu da örneklem önyargısıyla (örneklem evreninin ki
içermektedir. Alan araştırmacıları cemaatin bir mi üyeleri dışlanırken kimilerinin de aşırı tem
parçası olmaya uğraşırken, insanların kendile sili) zarar görecektir. Bazı durumlarda rastgele
rini kabul etme olasılığının ve kendi katılım ye örneklem -her bir birey ya da hanenin eşit se
teneklerinin sınırlı olduğunu görebilirler, ama çilme şansına sahip olduğu bir örneklem- uy
yine de başarılı bir araştırma yürütebilirler. gun olacaktır. Araştırılacak evren çok geniş
Araştırma için seçilen cemaat betimlenecek ve karmaşıksa, gerçekçi bir örneklem araştır
olan daha geniş sistemin -yani örneklem evre macının onu alt gruplara ayırıp her birinden
ninin- görünümünü belirler. Araştırmacı top bir rastgele örneklem seçmesini gerektirebilir.
lanan verilerden aşırı genellemelere gitmeme Böylelikle, tabakalaşmış bir örneklem elde edi
ye özen göstermelidir; aksi durumda araştırma lecektir.
1
K ü l t ü r N e d İr ?
Kültür Gerçekliğe Anlam Verir
Kültür Bütünleştirir
Kültür Uyarlayıcıdır
DAVRANIŞ, BİYOLOJİ VE
ÖĞRENME
Toplumsal Cinsiyet Rollerini
Öğrenmek
TOPLUMSAL CİNSİYET SORUNLARI
Arnavut Bakireler ve Amerikalı
Berdach’Iar
Yaş Rollerini öğrenmek
DİLİN KÖKLERİ
Beşerî Olmayan İletişim
İnsan Dilinin Ortaya Çıkışı
DİLLERİN YAPISI
İŞARET DİLİ
DİLSEL FARKLILAŞMA VE
DEĞİŞİM
Dilsel ödünç Alma ve Kültürel
Temas
Lingua Franca, Pidgin ve Kreol
Diller
T o p l u m s a l D İl b İ l İ m
Toplumsal Statü
Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Dil
Dil ve Etnik Aidiyet
Dil ve Milliyetçilik
ÇAĞDAŞ SORUNLAR
ABD’de Dil Siyaseti
İKİNCİ BÖLÜM
Kültür ve Dil
larda toplum sallaştırabilir. Örneğin çağdaş sel suç sayılmaktadır. Bu grubun erkek çocuk
Türkiye’de gördüğümüz üzere, toplumsal cin ları, diğer Yomut gruplarında doğan erkek ço
siyet rolleri son derece farklı olabilir. Yegâne cuklardan çok farklı bir tarzda toplumsallaştı-
toplumsallaştırma ajanları ebeveynler de de rılmakta, kavga ya da kendini savunmaya he
ğildir. Her çocuğun kendi arkadaş, akraba ve men hiç vurgu yapılmamaktadır.
komşu çevresi vardır ve böylelikle kültürün ay Yine de, bir toplumun üyelerine neyin na
rı bir yorumunu öğrenir. Üstelik toplumsallaş sıl öğretildiği konusunda büyük benzerlikler
ma sürecinin kesin içeriği, toplumsal cinsiyet, bulunmaktadır. Belirli bir toplumun üyeleri
sosyoekonomik durum, eknik, dinsel ve bölge böylesi benzerlikleri sorgusuz (genellikle “in
sel özelliklere göre de farklılık gösterebilir. san doğası ”mn bin gereği gibi) kabullenme ve
Örneğin Yanomamö erkek çocukları ebe yalnızca farklılıkları ayrımsama eğilimindedir.
veynleri tarafından saldırganlığa ve öfke ve Ancak dışarıdan biri için, bir toplumdaki bi
kızgınlık gösterilerine teşvik edilir. Öfke ve kız reysel düşünce ve davranış farklılıkları benzer
gınlığa erkekler kadar yatkın olduklarını var liklerden daha az çarpıcı olabilir. İsrailli biyo
saysak dahi, kız kardeşleri bu şekilde davran loglar Eva Jalonka ve Evtan Avital’in yakm za
maya teşvik edilmez. Kuzeydoğu İran’daki Y o man önce gerçekleştirdikleri bir araştırma, in
mut Türkmenleri arasında, genç erkekler fizik sanlar dahil hayvanlardaki bazı öğrenilmiş
sel güce ve kendi akrabalarını ve topluluğu davranışların genlerle aynı kuralları izlediğini
nu gereğinde zor kullanarak savunma yetene ortaya koydu: Özellikle anneler olmak üzere
ğine önem verilerek yetiştirilir. Ne var ki Y o ebeveynler, davranışsal özellikleri çocuklarına
mut aşiretlerinden ya da soy gruplarından sa tıpkı genetik özellikleri aktardıkları gibi aktar
dece biri kutsal sayılmakta ve erkekleri kav maktaydılar (Angier, 2007; MacLeod, 2006).
ga etmemektedir. Bu kutsal aşiretin bir üyesine Böylelikle çocuklar daha bebeklikte ebeveyn
vurmak ya da mülkünü çalmak, ciddi bir din lerinin davranış tarzlarından hoşlanmayı öğre
niyordu ve bu davranış tarzları kuşaklar boyu lamalardan kaynaklanmaktaydı. Steven Pin
aktarılabilmekteydi. Eva Jalonka ve Evtan Avi- ker Kanada ve ABD’de ekipler tarafından öz
tal, bunun ebeveynlerinin özelliklerini taşıyan gül dil kusurları -örneğin fiil oluşturma ya da
kişileri eş olarak seçme yolundaki eğilimi açık çekim kusurları- üzerine yürütülen araştırma
layabileceğini söylemektedirler. ların sonuçlarını değerlendirerek, bunların kül
Bu, öğrenilen davranışların biyolojik temel türel aktarımla değil, genler yoluyla sonraki
den yoksun olduğu anlamına gelmemektedir; kuşaklara aktarıldığının ortaya çıktığını bildir
gerçekte bütün davranışlar biyolojik süreç ve sı mektedir. Pinker’in bildirdiği bir vakada, Wil-
nırlar aracılığıyla belirlenmektedir. Davranış liams sendromlu 16 yaşındaki bir kızın, IQ ’su
larımızın büyük bölümünün gerisinde, temel 49 olmasına rağmen istisnaî bir sözel beceriye
fizyolojik ihtiyaçlar -besin, su, barınak, uyku sahip olduğu gözlemlenmiştir; bu kız fiil çeki
ve cinsel faaliyet ihtiyaçları- yatmaktadır. Ba minde az sayıda ama çok özel gramer hatala
zı şeylerden hoşlanıp diğerlerinden kaçınmaya rı yapmaktaydı (1999). Aynı sendroma sahip
kodlanmış yatkınlıklarıyla, beyinlerimiz yuka bir başka Fransızca konuşan çocuğun da ben
rıda sözü edilen ebeveyn damgalaması gibi dav zer sorunları vardı.
ranışları yönlendirmektedir. Bu davranışlar ye İçgüdüden oldukça farklı olarak öğrenilen
ni yeni incelenmeye başlanmıştır. Burada bir ol davranış pratik yararları nedeniyle biyolojik
gu açıkça görülmektedir: İçgüdüye açık bir se amaçlara hizmet eder. Bu yararlar yeryüzün-
çenek oluşturmaktansa, öğrenilen davranışlar deki hemen her iklim kuşağında hayatta kalma
genellikle genlerde bulunan bilgiyle yönlendi ve üreme yeteneğimizle doğrulanmaktadır. Ev
rilmektedir (bkz. Gould ve Marler, 1987, s.74; rensel olarak paylaştığımız tatlı, yağlı ve tuz
Wright, 1994). Konuşmayı öğrenmek iyi bir ör lu duyumuz ve dolayısıyla beslenme sistemleri
nektir. “İnsan yavruları insan konuşmasının ka mizin temeli de uzun bir evrimsel sürecin sonu
rakteristiği olan ünsüzlerin çoğunu ya da tümü cudur. İnsan bilgi sistemlerinin -din, büyü, bi
nü doğuştan tanırlar; buna normalde duydukla lim, felsefe- deneyime düzen dayatma yolun
rı dilde mevcut olmayan ünsüzler de dahildir” daki doğuştan gelen insana özgü ihtiyaç üzeri
(Gould ve Marler, 1987, s.82). Bazı bilişsel bi ne temellendiği ileri sürülmektedir. Örüntü teş
limciler şimdilerde insan beyninin bebeklerin hisi (örneğin tehlikeli bir durumu görebilme)
görünüşte birbirinden çok farklı dillerin incelikli hayatta kalmak için zorunlu bilgiyi işlemden
ve karmaşık örüntülerini büyük hızla öğrenme geçirmenin anahtar aracı olduğundan, bu şa
lerini olanaklı kılan evrensel bir programla “do şırtıcı değildir.
nanmış” olduğunu ileri sürmektedirler (Smo- Şu halde insan davranışının biyolojik temeli
lensky ve Prince, 1997; Pinker, 1999). önemlidir. Ancak doğuştan gelen gereksinimle
Bu konuda sağlam ve çarpıcı kanıtlar, ya ri nasıl karşıladığımız ve nasıl başarılı baş etme
kın zaman önce İngilizce ve Fransızca konu stratejileri geliştirdiğimiz, büyük ölçüde bağ-
şan ailelerdeki kalıtımsal konuşma bozukluk lamsal öğrenme sorunudur. Kendimizi tatlı pa
larına ilişkin bir araştırmadan geldi; bu bozuk tates yetiştirerek mi, yabanıl hayvanları avlaya
luklar DNA segmanlarındaki özgül yanlış kod- rak mı, deve güderek ya da buğday ekerek mi
beslediğimiz; gök gürültüsünü meteorolojik ko Kimi davranışların biyolojik temelleri ko
şullarla mı yoksa tanrılar arasındaki kavgay nusunda daha fazla şey öğrenmeye başlıyoruz.
la mı açıkladığımız türünden şeyler kültürleme İnsanların yüzlerce yıldır bildiği gibi, alkol ve
sürecinde öğrendiklerimize bağlıdır. Kültürle marihuana gibi uyuşturucular vücut kimyasını
me bizi, verili bir toplumun üyeleri olarak, dili değişikliğe uğratarak davranışı önemli ölçüde
ni konuşma, soyut düşüncede onun simgelerini etkileyebilir. Aynı şekilde, bilimciler artık bazı
kullanma ve bunun gibi işlevleri yerine getirme davranışsal durumların ve bozuklukların biyo
ye hazırlar. Bu yetenek ise, genetik olarak kalı- kimyasal bir temeli olduğundan kuşkulanmak
tılmış fiziksel özelliklere, özellikle de son dere tadır. Örneğin, kimi insanların ileri derecede
ce karmaşık bir beyne bağlıdır. Ancak kültürel depresyonda olduğu zamanlarda sinir hücre
davranış genetik kökenli sınırlama ve yatkınlık lerinin her zaman olduğu kadar hızlı harekete
larla yönlendiriliyor olsa da, Swahili dili değil geçemediği saptanmıştır. Şizofreni adı verilen
de İngilizce konuşmayı, ya da pilot olarak değil şiddetli psikozun genetik temeli olduğu kanıt
de doktor olarak eğitilmemizi sağlayan genleri lanmıştır. Ayrıca, B-kompleksi vitamini eksik
kalıtmadığımız açıktır. Biyolojik kalıtımımızın liğinin sinir sistemini ciddi biçimde etkileyerek
toplumsal örgütlenmenin en temel yönlerinin; düşünce süreçlerinde karışıklığa, kaygı ve aşı
cinsiyet rolleri, saldırganlık ve ailenin şekillen rı yorgunluğa yol açtığı da anlaşılmıştır. Artık
mesindeki katkılarını değerlendirmek daha zor pek çok bilimci, erkek-kadm bağlılığının duy
dur; ama farklı toplumlarda görülen farklılıkla gusal temelinin kimyasal bir bileşen içerdiğini
rın belirli sınırları olduğu açıktır. düşünüyor (Fisher, 1987). Hatta kandaki şeker
İnsanlar insan davranışındaki genel ben miktarı bile davranışı etkileyebilir: Kan şekeri
zerliklerin bazılarını açıklayan kimi biyolojik düzeyi bazı saldırganlık tezahürlerinde önem
özellikleri paylaşsa da, aynı popülasyondaki li bir etkendir.
bireyler arasında kimi davranış farklılıklarının Birçok araştırma, erkeklerin saldırganlığa
da biyolojik nedenleri vardır. Bireysel düzeyde, kadınlardan daha yatkın olduğunu göstermiş
kişinin vücut yapısı, sağlığı ve dayanıklılığı ba tir; kabile toplumlarındaki savaşçılık kadar,
zı faaliyet çeşitlerinde bulunabilme yeteneğini sanayileşmiş toplumlardaki suç oranları da bu
etkiler. Örneğin doğum öncesi stres ya da ya nu kanıtlamaktadır. Bergen Üniversitesi psiko
şamın ilk yıllarında yetersiz beslenme, beynin loji profesörü Dr. Dan ölw eus, Norveç okul
tam gelişmesini engeller ve ileri vakalarda zekâ sistemindeki kavgacı davranışlar üzerine yaptı
geriliğine yol açabilir. Bazı insanlar mükemmel ğı incelemede, 568 bin öğrenciden 41 bininin,
bir beslenmeyle dahi hamal ya da profesyonel yani % 7 ’den fazlasının diğerleriyle düzenli bi
atlet olarak çalışacak güce erişemez; tıpkı kimi çimde kavga ettiğini ortaya koymuştur. Bun
lerinin bir transistörlü radyoyu onaracak ya da ların çoğunluğu erkek çocuklardı ve bu eği
piyanoda karmaşık parçaları çalabilecek el be lim yaş ilerledikçe kızlarda düşerken erkekler
cerisinden yoksun olması gibi. Fizyoloji birey de yükselmekteydi.
sel yeteneklere eğitimin her zaman üstesinden Toplumsallaşma etkenleri göz ardı edilme
gelemeyeceği üst sınırlar koyar. se de, hormonal nedenlerin de işlerlikte oldu
ğu görülmekteydi: erkeklik hormonu testoste
ronun kan düzeyi her iki cinsiyette de saldır
ganlıkla bağlantılıydı ve bu hormon, erkekler
de daha yüksek düzeydeydi (Dobbs ve Dob-
bs, 1999). Ergen erkek çocuklar üzerine yapı
lan daha sınırlı bir incelemede, Dr. 01weus tes
tosteron düzeyiyle ket vurulmaya karşı hoş
görüsüzlük ve kışkırtmalara tepki verme ara
sında yakın bir ilişki saptadı (aktaran Konner,
1988). Kinsey Enstitüsü müdürü Dr. June Rei-
nisch doğum öncesinde testosteron benzeri ya
pay bir hormon uygulanan yirmi beş kız ve er
kek çocuğu incelediğinde, bunların aynı cinsi
yetten kardeşlerine göre daha saldırgan olduk
larını gördü (aktaran Konner, 1988). Emzirir
ken ürettikleri prolaktin hormonunun yüksek
düzeyde olması durumunda dişilerin sergiledi
ği koruyucu davranış da benzer bir örnek oluş
turmaktadır (Trevathan, 1987). Kısacası, bi
yolojik etkenler bireysel davranışı çoğumuzun
ancak yüzeysel biçimde farkında olduğumuz
bir tarzda etkilemektedir.
Bütün to p lu m sal cin siye t rolleri eril ve d iş il o larak ön ceki yü z yılla rd a berdache g ele n e ğ iyle k a rşıla şa n
açıkça ta n ım la n m ış d eğildir. G eleneksel Kuzey A rna A v ru p a lIla r b un unla a la y e tm iş ve ad e ti y o k etm e
vut toplum unda ka d ın la r görece d ü şü k bir top lum sal ye ç a lış m ış la rd ı. Berdache'la r e ril to p lu m s a l c in
ko num d ayd ı ve kız çocuklar için norm, erken yaşta s iy e t k im liğ in i re d d e d e n e rk e k le rd i; s a v a ş ç ı, k o
ebeveynlerinin seçtiği bir erkekle evlenm ekti. A ncak ca ve a vcı ro lle rin i red detm ekte ve farklı b ir k im
bazı ko şu lla rd a b ir b aşka seçe ne kleri va rd ı: sü re k lik b e n im se m e k te y d ile r. O n la ra ö ze l b ir grup g ö
li bekâret yem in i edip erkekler gibi ya şa m ayı se çe b i z ü y le b a k ılır ve k im i zam an ş ifa c ı, şam a n ve k â
lir, sila h ta şıy a b ilir ve g en e llikle kadınlara ya sa k olan h in le r o la ra k s a y g ı g ö rü rle rd i. B a z ıla rı a s e k s ü e l-
işle ri y a p ab ilirle rd i; d ışa rlık lıla r bunlara “A rnavut b a d i; b a z ıla rıysa e vle n ip b aşk a erke kle rin k a rıla rı o la
kireler” derdi (Durham , 19 8 7). rak y a ş a r la rd ı. Ç o ğ u k a b ile ik i berdache’m b irb i-
K im i Kuzey A m erika ye rli to p lu m la rı en azın dan riyle c in se l iliş k id e b u lu n m a sın ı uygun g ö rm e m e k
b ir a ç ık ç a ta n ım la n m ış a lte rn a tif to p lu m s a l c in te yd i (W illia m s, 19 8 6 , s .9 3 ); b un a e n se st g özüyle
s iy e ti ta n ıy ıp s a y g ı g ö ste rm e k te y d i: berdache ya b a k ılırd ı. “D iş iF ’e k a rşıt o larak “e ril” kim liğ i kişin in
da to p lu m un eril d a v ra n ışın a iliş k in norm atif b e k b iy o lo jik c in s iy e t in d e n b a ğ ım s ız c a b e n im s e d iğ i
le n tile rin e u ym a ya n b iy o lo jik e rk e k le r. Berdache b ir ö z e llik o la r a k ta n ım la n m a k ta y d ı. D o la y ıs ıy la
s t a t ü s ü n ü n y e r li g r u p la r a r a s ın d a y o k o ld u ğ u b ir berdache’la b irlik te y a şa ya n b ir adam to p lu m
d ü şü n ü lü y o rd u ; an cak W alter VVİlliam s (1986) ABD d a k i g e n e l d a v ra n ış la rın d a e ril k im liğ in i k o ru rd u :
ve M e k sik a ’d aki ça ğ d aş berdache’iar üzerine yaygın e rilliğ in i doğ rular, uygun görevleri yü rütür ve koca
a ra ş tırm a s ıy la b u n u n te rsin i orta ya ç ık a rd ı. Daha ve ekm e k s a ğ la y ıcı rolün ü b e nim se rd i.
ret etmektedir: Zorlu kuvvet sınavları, riziko muştu (ya da bulduğunu sanmıştı). Orada genç
alma, cesaret ve acıya dayanıklılık gösterileri. insanlar evlilik öncesi cinselliğe teşvik edilmek
İnsan doğasının anlaşılmasının zorluğu ko teydi ve bireysel ebeveynlerine değil, akrabala
nusuna ışık tutacak olası kültürler arası düzen rın yanısıra, akraba olmayanları da içeren ge
lilikleri aramak önemli olmakla birlikte, biyo niş ve daha az otoriter bir bireyler kümesine
lojinin yazgı olduğunu düşünmekten kaçınma bağlıydılar. Tecavüz, cinsel kıskançlık ve ergen
mız gerekmektedir. Bu konuyu en güçlü vur şiddeti duyulmuş değildi. Bunları, Samoalıla-
gulayan Margaret Mead olmuştur; özgül bul rın çocuk yetiştirme konusundaki hoşgörülü ve
gularının bir bölümü yoğun eleştirilerin hede gevşek yaklaşımının bir sonucu olarak değer
fi olsa da, genel fikir geçerliliğini korumakta lendirmekteydi. Samoa toplumsal ilişkilerinin,
dır. Samoa’da ergenliğin Amerika ve Avrupa insan doğasının zorunlu olarak gerilim yüklü
toplumlarında büyümeyi karakterize eden trav bir ergenlik çağı gerektirmediğini göstermek
madan neredeyse tamamen uzak olduğunu bul te olduğunu söylüyordu. O günden bu yana,
Brezilya’da yaşayan Xavante topluluğunda,
erkeklerin savaşırken veya törenlerde
kullanacakları vücut boyalarının hazırlanması işi
kadınlara ve kız çocuklara aittir (Fotoğraflar
Nancy Flovvers).
Konuyu bilen bilimcilerin çoğu, M ead’in
hem incelediği toplumlar içindeki önemli çeşit
liliği, hem de vaka incelemelerinde başkaları
nın gördüğü çelişkili kanıtları göremediği için
vurgusunu abarttığı kamsmdadırlar (Feinberg,
1 9 8 8 ; Brow n, 1 9 9 1 ). Sam oalılar asasında
ki şiddet olgusunu olduğundan düşük gördü
ğü, ancak Samoa cinselliğine ilişkin aktardık
larının genelde doğru olduğu konusunda çoğu
hemfikirdir (Scheper-FIughes, 1979).
Mead’in özgün alan bölgesinin çok yakınla
rında çalışan etnograf Ailen Abramson (1987),
gerek Mead gerekse Freeman’m gözlemlerinin
kısmen doğru olduğunu, ancak Samoa kültü
Franz Boas’ın ilk öğrencisi Margaret Mead en tanınmış
rünün farklı yönlerine baktıklarını söylemek
Amerikan antropologudur. (Fotoğraf Berttmann/CORBIS)
tedir. Abramson evlilik öncesi cinsel ilişkilerin
gerçekten de yaygın olduğunu, ancak genç in
Mead’in incelemeleri bir hayli tartışılmış, hat sanlarının ebeveynlerinin bunu onaylamadığını
ta gözlemlerinin yanlış olduğu ima edilmiştir. bulmuştur. Mead ergenlik dönemindeki kızlarla
AvustralyalI antropolog Derek Freeman, çalışıp yetişkin ebeveynlerle hemen hiç vakit ge
M ead’in ilk çalışmalarının güvenilirliği soru çirmediğinden, dikkatini -bu “sapkın” davranı
nunu gündeme getirdi. Freem an’ın 1 9 8 3 ’te şın yaygın olduğunu kabul etme olasılıkları dü
(Mead’in ölümünden hemen sonra) ve yakın şük olan- yaşlı erkekler üzerinde yoğunlaştıran
bir zaman önce (1999) yayınlanan eleştirileri Freeman’m gözünden kaçan bir gerçekliğe yö
şiddetli bir suçlama ve karşı suçlama çığırı açtı. neltmiş olabilir. Mead’in genel önermesinin ge
Freeman, Mead’in alan çalışması sırasında ger çerli olduğu konusunda genel bir uzlaşma var
çekleşen tecavüz ve diğer eril ergen suçlu dav dır: Toplumsal cinsiyet rolleri değişkendir ve bi
ranışlarının Samoa’da en azından sanayileşmiş reyler farklı toplumlarda cinselliğe özgü olduk
uluslarda olduğu kadar yaygın olduğunu bul ça farklı davranışlarla toplumsallaşabilirler ve
muştu. Ayrıca, M ead’in gözlemlerinin tersi kültürlenebilirler ve bu genellikle de böyle ol
ne, evlilik öncesi cinselliğin ayıplandığını, cin maktadır. Erkeklerle kadınlar biyolojik açıdan
sel kıskançlıktan kaynaklanan şiddetin yaygın da farklıdır; toplumsallaştırma bu farklılıkları
olduğunu, çocukların doğal ebeveynlerinin sı ya asgarileştirecek ya da abartacaktır (Konner,
kı gözetimi altında olduğunu ve şiddetle ceza 1988). Aslında, Margaret Mead cinsiyet rolü
landırıldığını da buldu. Freeman insan doğası değişkenliğinin fizyolojiyle sınırlandırıldığı yo
nın ve insan tutkularının her yerde aynı olduğu lundaki inancını sıkça vurgulamıştır; bu konu,
sonucuna varmaktadır. Kısacası onun betimle hayranlarının olduğu kadar, eleştirmenlerinin
diği Samoa, Mead’inkiyle taban tabana zıttır. de genellikle dikkatinden kaçar (Brovvn, 1991).
Toplumsal cinsiyet rolleri biyolojik ayrım nımladığımızda, kendi toplumumuzda da ben
lar üzerine temellenmekle birlikte, İktisadî, zer bir gruplaşmayı benimsemiş oluruz. Yine
toplumsal ve siyasal hak ve sorumlulukların Ariaaller arasında her bir erkekler sınıfı, be
cinsiyet temelli dağılımının hiçbir biyolojik te beklikten yaşlılığa, açıkça tanımlanmış ve ad
meli yoktur. Günümüz ABD’sinde gördüğü landırılmış beş yaş mertebesinden geçer. Sınıf
müz üzere, toplumsal ideallerimize uymayan bu mertebeyi -ve ona denk düşen tanımlı top
insanlar da dahil (örneğin eşcinseller), toplum lumsal roller dizisini- belirli bir dönem boyun
sal cinsiyet kavrayışımız, sürekli değişime tâ ca işgal edip ardından bir sonraki ve daha yük
bidir. İnsan toplumunda hem kadınlar hem de sek mertebeye geçer. Daha kıdemsiz bir merte
erkeklerce yerine getirilemeyecek pek az rol benin üyelerinin bir sonraki mertebeye geçme
bulunmaktadır. En önemli istisnalar, çocuk den ne kadar beklemeleri gerektiği, bir miktar
doğurma ve çocuk bakımıyla doğrudan ya da çekişme sorunudur. Her bir ilerleme, berabe
dolaylı ilişkili olanlardır (Worthman, 1998). rinde artan statü ve sorumluluğu getirir ki bu
da daha yaşlı erkeklerin statüsünü tehdit ede
Yaş Rollerini Öğrenmek bilir. Örneğin nihaî yaş mertebesini işgal eden
Toplumlar bize yaş rollerini de öğretir, sürek grubun en önemli askerî ve yönetsel sorumlu
li yaşlandığımızdan, yaşamımızın her evresin lukları üstlenmesi beklenir. Böylelikle, çevri
de yaşımıza uygun davranış tiplerini -ayrıcalığı min her bir aşamasında toplum, üyelerine mer
ve yükümlülükleri- öğrenmemiz gereklidir. Bi tebelerine uygun rolleri öğretir ve üyeler, bir
zim kültürümüzün bebekler, çocuklar ve yeni- ölçüde rollerinin gerektirdiği şeyi olur.
yetmeler ile genç, orta yaşlı ve yaşlı yetişkinler Yaş rolleri konusu toplumsallaşmaya iliş
arasındaki ayrımları oldukça belirsizdir. Çeşit kin önemli bir noktayı göstermektedir ve bu
li kategorilerdeki insanlardan farklı ölçülerde çocuklukla birlikte sona ermez. Ç ocukluk
sorumluluk ve özgüven beklenmektedir, ama ta, yetişkinlikten daha fazla yeni bilgi öğreni
insanlar yaşlarından daha genç ya da yaşlı gi riz. Yine de, yetişkinler olarak sürekli eski rol
bi davrandıklarında, fazla şaşırmayız. Antro lerden yenilere geçeriz: Ev kadınlığından işçili
pologların incelediği toplumların çoğunda, yaş ğe, evlilikten bekârlığa ve belki yeniden evlili
rolleri karşısındaki bu görece kayıtsızlık hayal ğe, bağımlı çocuk ebeveynliğinden bağımsız ye
dahi edilemeyecektir. Pek çok toplum yaşlan tişkinlerin ebeveynliğine, orta yaşlılıktan yaşlı
mayı kronolojik bir süreğenlik boyunca ilerle lığa, memurluktan emekliliğe, eşlikten dulluğa.
mek olarak değil, son derece belirgin evreler Her bir rol değişimiyle birlikte, davranış bek
den geçmek olarak görmektedir. lentilerinde ve kısmen değerlerde de bir deği
Özellikle pek çok Afrika toplumu karmaşık şim olur. Dolayısıyla birey doğumdan ölüme
yaş rolü sistemleri geliştirmiştir. Her bir Aria toplumsallaşma süreçlerinden etkilenmekte ve
al erkeği (bkz. Altıncı Bölüm) kendi kuşağının bunlara tepki vermektedir. Bu genellikle, geçiş
diğer erkekleriyle birlikte, üyeliğin yaşam boyu ritleri adı verilen kimi özel ayin ya da kutlama
sabit olduğu bir yaş sınıfına (ya da yaş dizisi) larla toplum tarafından kabul edilir. Bu konu
aittir. Örneğin kendimizi 1 9 9 5 ’liler olarak ta ları ileride yeniden ele alacağız.
Bir bireyi formel olarak yeni bir role yönelt la havlarsa havlasın, size ebeveynlerinin yok
menin en etkin araçlarından biri, komünal ya sul ama onurlu olduğunu söyleyemez” (akta
da kamusal bir geçiş ritine katılımdır. Ariaaller- ran Fromkin ve Rodman, 2002). İnsan dili, in
de bir mertebeden diğerine her geçiş, şenlikler ve celikli felsefî soyutlamalardan karmaşık teknik
hayvan kurbanlarıyla kutlanır. İslâm dünyasın bilgilere ve kırılgan duygu tonlarına, çok geniş
da erkek sünneti, Yahudi bar ve bat mitzvah’ı bir anlamlar yelpazesini iletmekte kullanılabi
ve Katolik kiliseye kabul gibi ritler kişiye ye lir. Bu esneklik, insan dilinin keyfîliği sayesinde
ni rolüyle özdeşleşme duygusu, ayrıcalık ve yü mümkün olabilmektedir. Hayvan çağrılarının
kümlülüklerinin salt soyutlamalar değil, eyleme tersine, bir dilin seslerinin sabit bir anlamı yok
tercüme edilebilir olgular olduğuna ilişkin bir tur. Bunun yerine anlam, karmaşık bir kurallar
inanç sağlar. Geçiş ritleri geniş topluluk için bi dizisi uyarınca (dilbilgisi) seslerin sözcükler ha
reyin yeni bir role geçtiğinin işaretidir ve böylesi linde birleşme ve sözcüklerin cümleler şeklinde
ritler ortak insanlığımızın ve dilin onun şekillen düzenlenme tarzından ortaya çıkmaktadır.
dirilmesinde oynadığı rolün güçlü kanıtlarıdır. İnsan dilinin bir başka ayırt edici özelli
Şimdi kültürün nihaî temeli olan dile dönelim. ği, uyarıcıdan yoksun oluşudur. Yani dilsel te
rennüm dolayımsız bir duruma bağlı değildir.
“Kaplan” sözcüğünü söylemek ya da tehlike
DİLİN KÖKLERİ
den söz etmek için köşeyi döndüğümüzde bir
İnsan dili tahminen bir çağrı (ya da jest) siste kaplanla burun buruna gelmemiz gerekli değil
mi olarak başlamıştır, ancak bizim bildiğimiz dir. Mevcut olmayan şeyleri, geçmişte olup bi
şekliyle dil, böylesi sistemlerden birkaç şekilde tenleri, gelecekte olabilecekleri, hatta tek boy
ayrılmaktadır. Olasılıkla büyük ölçüde gene nuzlular ya da ütopyalar gibi doğru ya da ger
tik olarak belirlendiklerinden, hayvan çağrıla çek olmayan şeyleri tartışabiliriz. Zaman ve
rı katı bir biçimde basmakalıptır; çağrı her za olasılık boyutlarından yoksun olan çağrı sis
man biçim ve anlam açısından aynıdır. Dahası, temlerinde bu tarz bir iletişim pek olanaklı gö
hayvan çağrı sistemleri kapalıdır; yani bir çağ zükmemektedir. Hayvanların sahte sinyaller
rının unsurları yeni bir mesaj oluşturmak üze gönderdiği gözlenmiş olsa da, çağrı sistemleri
re bir başkasının unsurlarıyla birleştirilemez. nin yanıltma için kullanılması enderdir. Homi-
Çağrılar kendine özgü, sayıca sınırlı ve birbiri nidlerin ancak yalan söyleme yeteneğini kazan
ni dışlayıcıdır. dıklarında gerçek anlamda insan olduğu sö
İnsan dili ise açıktır, iletilebilecek mesajların zünde haklılık payı vardır.
sayısı sınırsızdır. Gerçekten de insanlar dille tü
müyle yeni mesajlar -şimdiye dek söylenmemiş Beşerî Olmayan İletişim
cümleler- yaratabilmekte ve yaratmaktadır; oy İnsan dilinin eşsizliğini kavramanın bir yolu da
sa çağrı sistemleri yalnızca çok az sayıda basit onu beşerî olmayan iletişim sistemleriyle karşı
anlam iletebilir: Tehlike, düşmanlık, cinsel uya laştırmaktır. Bütün hayvanlar birbirlerine me
rı, besin elde edebilirlik vb. Bertrand RusselPm saj iletebilme araçlarına sahip gözükür. Baları-
belirttiği gibi, “bir köpek ne denli belagat ları karmaşık danslarla birbirlerine nerede yi
yecek bulabileceklerini anlatırlar. Köpekler ko Washoe dört yılda yalnızca 130 işareti kul
ku salgılayarak çiftleşmeye hazır olduklarını lanmayı öğrenmekle kalmadı, daha da önem
bildirir. Amipler dahi, küçük miktarlarda kar lisi, onları yaratıcı bir biçimde manipüle ede
bondioksit salgılayarak birbirlerine ilkel me bileceğini gösterdi. Gardnerları yastık kavga
sajlar iletebilmektedir. İnsan dilini konuşmay sını sürdürmeye ikna etmek üzere “daha” işa
la ilişkilendirsek de, sesler dilin zorunlu bir yö retini öğrendikten sonra, yemekte ikinci bir ta
nünü oluşturmazlar; duyamayan ve konuşa bak istediğinde, kendiliğinden bu işareti kul
mayan insanlar da dil öğrenebilir ve kullanabi landı. Dahası, şempanze çağrıları hiçbir za
lir. Bunun aksine, bir papağan insan sözlerini man bileşik olmamasına karşın, Washoe ken
taklit ettiğinde, dili insanların kullandığı tarz diliğinden yeni sözcükler üretmek için el işaret
da kullanmamaktadır. Dil sesleri kullanır ama lerini birleştiriyordu. Örneğin ördek için kulla
onu diğer iletişim sistemlerinden ayırt eden yal nılan işareti bilmediğinden, “su kuşu” işareti
nızca sesleştirme değildir. ni imal etmişti.
İnsan dili hayvanların iletişiminden temelde Daha sonraki deneylerin en başarılıların
farklı olduğundan ve çocuklar dili adeta oto dan biri, Koko adlı bir gorille ilgiliydi. Dört ya
matik bir biçimde öğrendiklerinden, pek çok şındayken, bir saat içinde 251 farklı işareti kul
bilimadamı dil yeteneğinin bir şekilde insan lanabilmekteydi. Beş yıllık ASL eğitiminin ar
beyninde yapılanmış olduğunu düşünmektedir. dından, okuma bilmeyen çocuklara uygulanan
Bu tutum, beşerî olmayan türlerin de -özellik bir I ö testinde 80 ile 90 arası tutturmuştu ki
le kuyruksuz iri maymunların- gelişkin olma bu da beş yaşındaki bir çocuğa denkti. Washoe
yan bir dil yeteneği olduğunu iddia eden başka gibi Koko da yeni nesneleri adlandırmak üzere
araştırmacılarca eleştirilmiştir. Son görüş, her sözcükleri yaratıcı bir biçimde birleştiriyordu.
iki konumun da belirli bir noktaya dek geçer Duygularım ifade etmekte de son derece yete
li olduğu yolundadır. İnsan dili diğer primatlar nekliydi. Eğiticisi Penny Patterson K oko’nun
da bulunmayan beyin yapılarını gerektirmek karavanına geç geldiğinde, goril “üzgün” işa
tedir. Özellikle kuyruksuz iri maymunlar bek reti yapıyordu. Başka sabahlar nasıl hissettiği
lenmedik dilsel yetenekler sergilemektedir; ama sorulduğunda “mutlu” olduğunu bildirecek ya
gerçek dilden uzaktırlar. Primatlarda yutak (ağ da “kendimi iyi hissediyorum” diyecekti. Bu,
zın arka kısmını hançereye bağlayan ve konuş insan olmayan bir primat açısından ilk duygu
ma için aslî olan kas tüneli) beden boyutlarına sal farkmdalık işaretiydi.
göre daha küçüktür ve insanınkinden farklı bir İşaret dili değil de leksigram -sıradan nes
şekildedir. Bunun sonucu olarak, şempanzelere neleri temsil eden simgeler- kullanan deneyler
konuşma dili öğretme yolundaki eski girişim de yapılmıştır. Sue Savage Rumbaugh, 1 9 7 0 ’le-
ler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ses yolu so rin sonlarından başlayarak Sherman ve Austin
rununu çözümlemek ve entelektüel kapasiteyi adlı iki şempanzeyi leksigramlar üretecek şe
ölçmek için psikolog Alan ve Beatrice Gardner kilde klavye kullanmayı öğretti (Rumbaugh ve
(1969) test şempanzeleri Washoe’ya Amerikan Lewis, 1994). Ustalaştıklarında, Sherman ve
işaret dilini (ASL) öğretmeye karar verdiler. Austin’in çeşitli görevleri yerine getirirken iş
Araştırmacılar şempanzeler
ve diğer hayvanlar üzerindeki
çalışmalar yoluyla dilin doğası
üzerine dikkate değer bilgiler
elde etmişlerdir. Araştırmacı Sue
Savage-Rumbaugh şempanzesi
Kanzi’ye özel bir klavye
kullanarak iletişim kurmayı
öğretti. (Fotoğraf CNN)
birliği yapmalarını gerektirecek bir deney ger Sherman, Austin ve Kanzi’yle yapılan leksigram
çekleştirdi. Birbirlerinden öğrenmek ve arala deneyleri şempanzelerin anlamı gerçekten an
rında iletişim kurmak için leksigramları kul lamadan salt araştırmacıların işaretlerine tepki
landıklarını gördü. Daha da ilginci, genç pig- veriyor olmadıklarım gösterse de, deney may
me şempanze Kanzi’nin üvey annesini izleyerek munlarının kendiliğinden mi yoksa ezberden mi
tek başına leksigram oluşturacak şekilde klav cümle kurduğu hâlâ kuşkuludur. Üçüncü ola
ye kullanmayı öğrenmesidir. rak, maymun dili ile insan dili arasında sade
Yine de bu, hayvanların dili insanların kul ce bir derece farkı olsa da, bunları birbirinden
landığı anlamda kullandığı sonucuna varmak ayıran mesafe uçsuz bucaksızdır. Kuyruksuz iri
hatalı olur. Öncelikle, deney maymunlarının maymunların sözelleştirmelerinde incelikli bir
öğrendiği diller kısmen ikonikti; simgeler, ye akıl yürütmenin varlığına ilişkin belirtiler son
rini aldıkları şeyleri taklit etmekteydi. İşaretler derece ilginç olsa da, bunlar bir taraftan da ol
le temsil ettikleri şeyler arasında geometrik iliş dukça enderdir. Nihayet, bir kuyruksuz iri may
kiler vardı. Örneğin kitap için kullanılan ASL muna dil öğretmek, büyük ölçüde yapay koşul
işareti, bir kitap açma hareketine benzer şekilde larda büyük çabalar gerektirirken, insan yavru
birbiri üzerine kapatılıp açılan avuçlardı. Dola ları bunu doğal olarak öğrenmektedir. Kuyruk
yısıyla gorillerin bizimki gibi tümüyle keyfî bir suz iri maymunlar bizimle dil için gerekli kimi
dille baş edecek zihinsel kapasiteye sahip olup yetenekleri paylaşıyor olabilirler; ancak bu yete
olmadıklarım hâlâ bilmiyoruz. İkinci olarak, neklerin görece azgelişmiş olduğu açıktır.
İnsan Dilinin Ortaya Çıkışı duğumuz sözcüklerin anılarıyla ilişkilendirme-
Sesler iz bırakmadığından, dilin kökenlerini mize olanak sağlar. Aynı zamanda, ses aygıtı
araştıran araştırmacılar dolaylı kanıtlara da nın kaslarına uygun sesleri çıkartmak için ge
yanmak durumundadır: Çocukların dil edin reken hareketleri yapma işareti vermemizi de
me tarzlarının incelenmesi, insan ve insan ol sağlar. Mevcut araştırma bu işlemlerin, her bi
mayan sesleştirmelerin karşılaştırılması, fosil ri beynin dış yüzeyini oluşturan kalın gri mad
kafataslarmda ne tür bir beyin ve ses tellerinin de kabuğu olan serebral kortekste yer alan üç
bulunmuş olabileceğine ilişkin tahminler ve ta özgül kesimi tarafından yürütüldüğünü gös
bii ki atalarımızın nasıl yaşadığına ilişkin kül termektedir.
türel kanıtlar. Başın arka tarafında, beyin kökünün biraz
Kültürel kanıtlar dilin daha dört milyon yıl üzerindeki yumruk iriliğindeki beyincik, yakın
öncesinde evrimleşmeye başladığını gösterir gi bir zaman önce gelişmiştir; hominid tarihinin
bidir (Schick ve Toth, 1993). İlk atalarımız, ola geç bir evresinde hızlı bir biçimde genişlemiştir
sılıkla tam da bu dönemde, besin sağlama tarz ve diğer primatlarmkinden farklıdır. Besin pay
larında önemli bir değişiklik gerçekleştirmiş, bi laşımı ve et yemeye geçiş sıralarında, erken in
reysel bitki toplayıcılığından, komünal temel san beyni bizimkinin yarısından daha küçüktü
de düzenli et ve sebze tüketmeye yönelmişlerdir. ve serebral korteks daha da küçüktü; ancak in
Bu yeni örüntü avcılık ve toplayıcılık faaliyetle san olmayan primatlarmkine oranla daha bü
rinin işbirliği ve eşgüdümünü gerektirmekteydi. yüktü. Böylelikle, korteksin dil üreten yapıları
Taş gereçler biçimindeki kültürel kanıtlar, ilk il nın o zamanlar tam gelişmiş olması muhtemel
kel dil yetenekleri için çok erken bir tarihe işa gözükmüyorsa da, bir çağrı sisteminden dile
ret etmektedir (Schick ve Toth, 1993). Bu erken geçişin dört milyon yıl kadar önce başladığını
hominidlerin imal ettiği aletler, bir şempanzenin varsaymak akla yakındır.
eğitimcisi tarafından öğretildiğinde yapabileceği Neandertallerin Avrupa ve Yakın Doğu’da
herhangi bir şeyden çok daha karmaşıktı. Daha yaşadığı 100 bin yıl kadar önce, serebral kor
da önemlisi, en erken taş aletlerin imal edilirken teks yaklaşık şimdiki boyutlara ulaşmıştı. Bu
nasıl darbe yediklerine bakılarak, imalatçıları insanların karmaşık bir dil için gerekli zihinsel
nın sağ ellerini kullandığını ortaya çıkmaktadır; donanıma sahip oldukları sanılmaktadır. Kuş
ki bu da beyinlerinin modern insanlarda olduğu kusuz, kültürel kanıtlar (gelişkin alet imalatı
gibi (ve diğer primatlardan farklı olarak) ikiye ve ölülerin bilinçli gömülmesi) soyut akıl yü
ayrılmış olduğunu göstermektedir. rütmeye ve gelişkin iletişim tarzlarına işaret et
Erken hominidlerin konuşabilmek için salt mektedir. Yine de, yakın zaman öncesine dek,
iletişim gereksiniminden daha fazla şeye ihti Neandertallerin tam anlamıyla insan konuş
yacı vardı. Konuşma, beyin yapıları gibi fizik ması için gerekli fizyolojik donanımdan yok
sel mekanizmaları da gerektirir. Bu yapılar, sun olabileceği düşünülmekteydi.
gelen işitsel mesajları diğer duyum yollarından Serebral kortekse ek olarak, diğer primat
edindiğimiz hatırlanan mesajlarla, özellikle de larda dili tartışırken kaydettiğimiz üzere, yu
düşüncelerimizi seslendirmek için ihtiyaç duy tak da konuşma için aslî bir önem taşımakta
dır. Çok yakın zaman öncesine dek, yutağın ölçüde kolaylaştırmaktadır. Dil ile kültürün eş
ancak Neandertaller döneminden sonra anla zamanlı gelişmesi ise daha karmaşık beyinlere
şılabilir sesler çıkartacak boyut ve şekle geldiği yönelik daha ayıklayıcı baskılar yaratmış, bu
düşünülmekteydi. Ne var ki, 1 9 8 9 ’da İsrail’de da daha gelişkin dil ve kültürlerin önünü açmış
çıkartılan gırtlağa ait küçük kemiklerin olduğu tır. Başka bir deyişle, bir geri beslenme döngü
gibi korunduğu bir Neandertal iskeleti, fizyo sü oluşmuştur: Dil, kültür ve beyin birlikte ev-
lojik açıdan modern insan gibi konuşmaya ye rilmiş, her biri diğerlerinin gelişiminde uyarıcı
tenekli gözükmektedir. Yine de, gerçek anlam ve destekleyici bir işlev görmüştür.
da akıcı bir konuşma, insanlık tarihinde çok
yeni bir gelişme olsa gerek.
DİLLERİN YAPISI
Dunbar (1997) dilin gerçekte sözel bir pa
razit ayıklama çeşidi olduğunu söylem ekte Dilin incelenmesi, dilin yapısına ve bu yapının
dir. Tıpkı her günün büyük bir kısmını kar dilden dile farklılık gösterişine ilişkin bir miktar
şılıklı parazit ayıklama eylemi ile geçiren pri bilgi gerektirmektedir. Şimdi dilin bileşenlerine
mat kuzenlerimiz şempanzeler gibi insanlar da bir göz atalım: Sesler, seslerin sözcükler halin
dedikoduya oldukça çok vakit ayırırlar. Belki de bir araya getiriliş tarzı ve sözcüklerin cümle
de tüm konuşmaların % 7 0 ’i sosyal dünyamı ya da ifadeler oluşturacak tarzda birleştirilme
zı paylaştığımız diğer insanlar ile ilgili gözlem tarzı. Bu unsurlar bir arada dilin formel yapı
lerimizi paylaşmaya ayrılmaktadır (Dunbar, sını oluşturur ki dilbilimciler buna gramer der.
1997). Bu, ortak grup yaşamını kurmak ve sür Yabancı bir ülkede insanlarla bir cep söz
dürmek için çok önemli bir eylem olduğu gibi lüğü aracılığıyla iletişim kurmaya çalışmış her
dilin gelişimine hız veren bir etken de olabilir. kes, dillerin gelişkin ve karmaşık bir tarzda
Hiç kuşku yok ki insan kültürünün gelişi farklılık sergilediğini bilir. Farklılıklar sözcük
minden dil kullanımı sorumludur. Üyeleri bir- dağarcığından ibaret değildir; her dilin kendi
biriyle etkin biçimde iletişim kurabilen gruplar, ne özgü bir ses dağarcığı bulunmaktadır. D a
daha başarıyla avlanmış, daha etkin bir toplayı hası her dilde, başka dillerde dengi bulunma
cılık gerçekleştirmiş, daha gelişkin aletler yap yan sözcükler vardır. Nihayet her bir dilin ken
mış, daha dayanıklı barınaklar inşa etmiş, otur dine özgü bir yapısı bulunur.
mak için daha uygun yerler bulmuş ve zorun Dolayısıyla, bir dili anlayabilmek için onun
lu olarak birbirine düşmeden anlaşmazlıklarını kurallarını anlamaya çalışmamız gerekir: Kul
tartışıp çözebilmiştir. Bu son nokta önemlidir, landığı sesler, bu sesleri sözcük, sözcükleri de
çünkü grup yaşamıyla ilişkili karmaşık toplum anlamlı cümleler olarak bir araya getiriş tarzı.
sal davranış ve işbirliği bireylerin yakın çıkar İngilizce ya da Fransızcada bu kuralları keşfet
ları ile uzun vadeli hedeflerini bağdaştırmaları mek için fiil çekimleri ve benzerlerini öğrenebi
na olanak sağlar. Bireylerin karşılıklı güven ve leceğimiz bir dilbilgisi kitabına başvurabiliriz.
yardımlaşmaya dayalı, herhangi tek bir olayın Oysa pek çok dilde zaman kipleri ve öteki ya
sınırlarım aşan uzun süreli ilişkileri müzakere pılar bizimkinden büyük ölçüde farklıdır; da
etmesine olanak sağladığından dil bunu büyük hası, pek çoğu formel olarak incelenip betim
lenmiş değildir. Dolayısıyla, belli bir dili ko terildiği üzere, işaret dillerine ilişkin bildikleri
nuşmak ve dilleri karşılaştırabilmek için dil miz bunun böyle olmadığını kanıtlamaktadır.
bilimcilerin, bilinen bütün dillere uygulanabi
lir özel bir betimleyici kategoriler dizisinin ya- Küçük bir çocukken, komşu kızla oynardım.
Benim kendisine söylemeye çalıştığım hiçbir şe
nısıra, insan dillerinde kullanılan bütün sesle
yi anlamazdı, ama bu önemli değildi. Sürekli
ri betimleyebilecek özel bir alfabe geliştirme birlikte oynar, basit işaretlerle anlaşırdık. Onda
si gerekmiştir. bir şeylerin yanlış gittiğini düşünürdüm, ama
Dilbilimciler belirli herhangi bir dilin yapı sınırlılıklarına kolayca uyum sağladım.
sını üç merkezî alanı inceleyerek betimlerler: O D ört yaşlarındayken bir gün evine gittim.
O rada dururken annesi aşağıya indi. O nun
dilin (1) fonolojisi ya da ses sistemi; (2) morfo
la kız arasında görebildiğim hiçbir şey geçme
lojisi ya da konuşma birimlerinin anlamlı söz di. Ardından annenin salondaki bebek evine
cükler oluşturmak üzere bir araya getirildiği işaret ettiğini gördüm. Kız böyle yapması söy
sistem; (3) sentaksı ya da sözcüklerin anlam lenmiş gibi koşup bebek evini odasına götürdü.
Şaşırmıştım. Farklı bir şeyler döndüğünü bili
lı ifadeler halinde düzenlenişi. Dil, böylelikle
yordum. Göremediğim bir tarzda anlaştıkları
çoğu yerli kullanıcılar tarafından bilinçsiz bi
nı biliyordum. Ama nasıl? Anneme gördükle
çimde izlenen ve bu üç unsuru bir araya geti rimi sordum. “ Onlar ‘işitiyor’” diye açıkladı.
ren kurallara uygun olarak betimlenebilir. Dil “ Onlar işaretleşmez. İşitirler. Onlar farklıdır.
bilimciler genellikle bu üç bölümün bileşimle Biz sağırız. Biz işaretleşiriz. ”
Komşu ailenin bu durumdaki tek aile mi
rini betimlemek için gramer kavramını kulla
olduğunu sordum; tek işitenler onlar mıydı?
nırlar. Dil aracılığıyla öğrenme ve dili yaratı Annem başını salladı, “hayır” diye işaret etti,
cı bir biçimde kullanma yeteneğimiz gramere “yalnız olan bizleriz” . Çok şaşırmıştım. Doğal
ilişkin sezgisel kavrayışımıza bağlıdır. Gramer olarak herkesi kendim gibi sanıyordum. (Sam
kurallarını öğrenmek yerine insanlar yalnızca Supalla, akt. Perlmutter, 1986)
Düz
[B]
g, İM
Yumruk
[A]
/G/
[G]
İşaret parmaklı
IC I
Çukur
[C]
$
/ 5/
Açık
[5 ]
/V/
V
[V]
101 /F / 1X 1 IH I IL I İY İ
f t
[O] [F ] [X] [H] [L] [Y]
işaret ve orta
0 Çimdikti H L Y
parmaklı
/8 / İK İ l\l /R / /W / İZ İ /E /
[8]
Çapraz parmak
[R] [W]
Amerikan-3 Avrupa-3
[3 ]
Birleşik
[E]
tırnak Ucu
Şekil 2 -ı. Amerikan İşaret Dili'nde (American Sign Language/ASL) el biçimleri, “birinciller”. Bu işaretler konuşma dilinin
seslerine karşılık gelmektedir. (Kaynak Fromkin ve Rodman, 1988, s. 385)
Farklı lehçeler konuşan halklar birbirle- cemaatinin kültürünün bir tablosunu yeniden
riyle temas içinde olduğu sürece, karşılıklı et inşa etmeye çalışmışlardır. Bu büyük ölçüde
ki ve iletişim ihtiyacı Amerikan ve İngiltere İn aynı kökenden gelen sözcüklerin incelenmesi
gilizcesinde olduğu gibi, iki lehçenin birbirin yoluyla gerçekleştirilir. Örneğin, “kar” sözcü
den uzaklaşmasını engelleyecektir. Ancak fark ğünün kökendaşları o kadar çok modern Hint-
lı lehçeler konuşan gruplar birbirlerinden ko Avrupa dilinde mevcuttur ki, özgün sözcük da
parlarsa lehçeler de zaman içinde birbirlerin ğarcığına ait olduğu kuşkusuzdur. Şu halde,
den uzaklaşacak ve farklı dillere doğru evrim proto-Hint-Avrupa cemaatinin karın yağmadı
geçirecektir. ğı bir güney bölgesinde, örneğin Hindistan’da
Farklı Latince lehçeler konuşan coğrafî ortaya çıkmadığını varsaymak, olasılıkla güve
gruplar, günümüzden yaklaşık 1 500 yıl önce nilir bir varsayımdır (Bloomfield, 1965). Ben
birbirlerinden tecrit olduklarında olan da bu- zer biçimde, “süt”, “boyunduruk” ve “teker
dur. Bu lehçeler ayrı diller haline gelmişlerdir: lek” sözcüklerinin kökendaşları da oldukça
Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve Portekizce. yaygın olduğuna göre, bu dil cemaatinin sığı
İngilizce ve Almanca da aynı şekilde evrilmiş- rı evcilleştirdiği ve araba kullandığı varsayılır.
tir. Her ikisi de 1 500 yıl önce konuşulan pro- Benzer karşılaştırm alı incelem elerle an
to-Germen bir ata dilden türemiştir. tropologlar çeşitli kültürel cemaatlerin devi
19. yüzyıl başlarında, sonradan kardeşi nimleri ve tarihsel ilişkileri konusunda pek
Wilhelm ile birlikte dünyanın çeşitli bölgelerin çok şey bulmuştur. Örneğin, İbranice’nin de
den peri masalları derlerken dilbilime ilgi duy içinde bulunduğu Sâmi dillerinin Arabistan
maya başlayan Jakob Grimm, yüzyıllar boyu Yarım adası’ndan doğduğunu biliyoruz. Bel
bir dilden diğerine düzenli fonemik değişiklik li bir noktada, daha İÖ 2 5 0 0 ’de Sâmi dilinde
ler gerçekleştiğini fark etti. Örneğin, Sanskritçe konuşanlar, etkilerini Ortadoğu’da yaygınlaş
brata (erkek kardeş) sözcüğünün Grekçede ph- tırmaya başladılar. Bunun sonucu, yerel lehçe
rater, Latincede frater, Eski İngilizcede broder ler ve zamanla da ayrı diller gelişti. Bugün 200
ve Slavoncada bratu biçimini aldığını sapta milyonun üzerinde insan yine bir Sâmi dili olan
dı. Benzer biçimde, Sanskritçe ad-mi (yemek), Arapça’yı konuşmaktadır. Joseph Greenberg
Grekçede edom ai, Latincede edo, Eski İngiliz (1993) yakın bir zaman önce, Kuzey Amerika
cede etan ve Slavoncada jadetu halini aldı. Bu yerli dillerini önceleri varsayılan birkaç yüz aile
tarz çok sayıda düzenlilik, bütün bu dillerin yerine, üç aile halinde sınıflandırarak dilbilim
akraba olduğuna işaret etmektedir. Dilbilimci cileri şaşırttı; bu kıtanın Asya’dan Bering Boğa
ler şimdi bunları aynı dil ailesinin, Hint-Avru zı yoluyla üç dalga halinde iskân edildiğini akla
pa dillerinin üyeleri olarak sınıflandırıyor. Tü getiren tartışmalı bir bulgudur.
mü, olasılıkla Sanskritçeyi çok andıran tek bir
özgün proto-Hint-Avrupa dilinden türemiştir Dilsel Ödünç Alma ve Kültürel Temas
(bkz. Şekil 2-2). Dilsel değişimin büyük bölümü dil cemaatleri
Antropologlar çeşitli Hint-Avrupa dilleri nin birbirlerine uyarlanmayı öğrenmesiyle ger
nin sözcük dağarcığını incelerken, bu eski dil çekleşir. İnsanlar dili iletişim kurmak için kul
Şekil 2-2. Hint-Avrupa dillerinde olduğu gibi, bugün Avrupa’nın bir kısmı ve Asya’da kullanılan pek çok dil köken olarak
ilk Türkçe diyebileceğimiz tek bir dilden türemiştir.
Günümüzde ABD’de dil üzerine odaklanmış taban ta Almanca olarak yürütülüyordu. Ne var ki, Birinci Dün
bana zıt iki siyasal hareket bulunmaktadır. Biri, ge ya Savaşı sırasında pek çok eyalette okullarda Al
nellikle yakın zaman önce göçen ailelerin yoğunlaştığı manca öğretmek, hatta sokakta, telefonda ya da ki
kentsel kesimlerde eğitimcilerin iki dilli ya da çok dil lisede Almanca konuşmak suç sayıldı; hatta Almanca
li eğitim programlan oluşturma çabalarında kendini kitaplar toplu halde yakıldı. 1921’e gelindiğinde, 18
göstermektedir. Bunun karşısında, İngilizcenin resmî 000 kadar kişi bu suçlarla yargılanmıştı.
hükümet ve eğitim dili olarak kurumsallaşması yö 19 15-19 3 2 arasında, Anayasa Mahkemesi’nin
nündeki yasa ya da kamuoyu yoklaması sonuçlarının 1923’te yirmiden fazla eyalette İngilizce’yi resmî dil
savunucuları yer almaktadır. İkinci gruplar görüşlerini kabul eden ve sınıflarda başka dil kullanımını ya
ender olarak açıkça dillendirmekle birlikte, genelde saklayan yönetmelikleri iptal etmiş olmasına karşın,
ispanyolcanın resmî ya da eğitim amaçlı kullanımını Almanca öğrencilerinin sayısı yüzde 98 oranında
sınırlandırmayı hedeflemektedir. Örneğin, 1994’te düşmüştü. 1910’da tüm lise öğrencilerinin yüzde 83’ü
New Jersey’de sürücü belgesi almak için İngiliz yabancı diller öğrenirken, bu oran 1948’de yüzde
ce bilmeyi zorunlu sayan bir yasa onaylandı, iki dil 2 2 ’ye gerilemişti; bugün ise, yüzde 18’in altındadır
li eğitimin etkinliği, meşru bir kaygı olmakla birlik (Zentella, 1988).
te, gerçek konu değildir. Daha çok, heterojen bir Geçmişte Almanca için olduğu gibi, İspanyol
toplumun bir kesiminin başat konumu korunmaya ca konuşanlara yöneltilen “Yalnızca İngilizce konuş”
çalışılmaktadır. hareketi, belirgin kültürel çeşitliliği ve statükoya yö
ABD’de Almanca’nın tarihi B. J. Craige’in (1988) nelik tehditleri asgarileştirmeyi hedeflemektedir. İki
işaret ettiği gibi, bunu güzel bir biçimde göster dilli dilbilimci Zentella’mn izlenimlerinde özetlediği
mektedir. 1790'da Almanca konuşanlar nüfusun % gibi, “Am erikalılar çevrelerine bakmakta ve gör
8.7’sini oluşturuyordu. 19. yüzyıl boyunca, Almanca düklerinden hoşlanmamaktadır. Artık yurt, yurda
konuşan nüfus artmayı sürdürdü; 1830-1890 arasında benzemekten çıkmıştır. Çok farklı ırktan, çok farklı
ABD’ye beş milyon Alman yerleşti. Bu dönem boyun yüzlere sahip, farklı yiyeceklerden ve müziklerden
ca, yeni kamu okulları sistemine Alman desteğini hoşlanan, farklı düşünüp davranan çok fazla farklı
sağlayabilmek için VVisconsin ve Orta Batı’nın kırsal insan dolaşıyor ortalarda ve çok fazla insan İngilizce
kesimlerinde kimi kamu okullarında eğitim tümüyle konuşmuyor” (1988, s.39).
Bulgaristan’da komünist rejimin 1 9 9 0 ’da lerini terk edip Slavca adlar almaya zorlandı
yıkılmasından önce hükümet, Bulgaristan’ın - lar; Türkçe konuştuğu saptananlara para ve
ülke nüfusunun % 10’unu oluşturan- Müslü hapis cezaları verildi. Resmî görüşe göre azın
man azınlıklarına ilişkin bütün izleri silme yo lıklar yoktu (bkz. Bates, 1994). Ancak tahmin
lunda kararlı bir çabaya girişmişti. Buna uy edilebileceği üzere bu zorba çabalar her yerde
gun olarak, yalnızca İslâmî simge ve pratikler olduğu gibi geri tepti. Öfkeli azınlıklar yalnızca
yasadışı ilan edilmekle kalmadı, bireyler isim yeraltına inip siyasal direniş örgütlemekle kal
Bulgaristan’da aralarında konuşan bu kişiler, tartıştıkları konunun toplumsal bağlamına bağlı olarak Bulgarca ve Türkçe arasında
kolayca geçiş yapıyorlar. (Fotoğraf Daniel Bates)
madı, dil ve dinlerine ilgileri canlandı. Kısaca geydi de. Benzer biçimde, İrlanda ve Galler’de
sı, dil birden azınlık kimliğinin birincil önemde İngilizce’nin etkisiyle ölen Gael ve Welsh dille
bir unsuru haline gelmişti. rini canlandırma çabaları sürüyor. Hindistan ve
Siyasal bağımsızlık mücadelesi veren ya da Burma’da sömürge yönetimi döneminde dile sı
bunu yakın zaman önce elde etmiş gruplar söz zan İngilizce terimlerin yerli karşılıklarını yarat
konusu olduğunda, kendi dilini dışarıdakilerden mak üzere özel komisyonlar oluşturuldu.
farklılaştırma çabaları aşırı uçlara vararak, dil Siyasal nedenlerle tehdit altında kalan ya
milliyetçiliği denilen biçimi alabilir. İbrani dili da yok olan dillere yeni bir soluk kazandırma
örneğini ele alalım. Yüzyıllar boyunca Yahudi- yolundaki bu çabalar pek çok gözlemciye ta
ler bu dili dinsel törenleri dışında hemen hiç kul rihsel olarak çocukça gözükebilir; ancak geri
lanmamışlardı. Günümüzde İsrail yurttaşlarının lerindeki kuram, sağlıklıdır. Bu bölümün baş
büyük bölümünce kullanılıyor. Pek çok Yahu larında da gördüğümüz üzere, dil bir kültürü
di İbranice’yi biraz olsun bildiği ve bu büyük bir yansıtır, güçlendirir ve hatta biçimlendirir. Bir
simgesel öneme sahip olduğu için, İbranice’nin halkın dili yerini bir başka halkmkine bırakır
nüfusu dünyanın dört bir yanından gelmiş olan sa, kültürleri de ikame edilmiş olur. Şu halde
göçmenlerden oluşan İsrail’in ulusal dili olarak dil, bir grubun kültürünün bir simgesi olmak
seçilmesi mantıklıydı. Ama bu kadim dile dönüş tan öte bir şeydir. Geniş ölçüde grubun kimli
aynı zamanda İsraillilerin yeni yaratılmış yurtla ğini -tik el düşünme ve davranma tarzlarm ı-
rına sahip çıkışlarını destekleyen güçlü bir sim güçlendirir.
Özet
Bütün insanlar, insan davranışındaki genel şini belirleyen geçiş ritleridir. Mezuniyet tören
benzerlikleri kısmen açıklayan kimi biyolojik leri, düğünler, kiliseye kabul törenleri, bar ve
özelliklerle doğarlar. Biyoloji -örneğin sağlığı bat mitzvab’lar, bunların tamamı geçiş ritleri
mız, dayanıklılığımız, vücut yapımız aracılığıy dir. Yine de, gerek bireyin özgül koşullan, ge
la - üstesinden gelinemeyecek sınırlamalar geti rekse kültürel çevresini manipüle etme becerisi
rerek bizi bireysel düzlemde de etkiler. Buna ek insan davranışının belirlenmesinde hayatî un
olarak, biyolojik etkenler, kimi bireysel davra surlardır. Birey ile kültürü arasındaki ilişki, di
nış tarzlarını da etkiler. namik bir etkileşimdir.
Bir toplumun mensupları toplumsal öğren Bütün hayvanların belirgin biçimde çağrı
me aracılığıyla kendi davranış ve algılama tarz sistemleri -her biri özgül bir duruma tepki ola
larını geliştirirler. Toplumsal öğrenme öncelik rak çıkartılan ses repertuarları- aracılığıyla ile
le, toplumsal grup ve ailenin resmî eğitim ve tişim kurmalarına karşın, dil kullanan tek hay
bilinçsiz modelleştirmelerle beceri, bilgi, değer, van, insandır. Dil, hayvan çağrı sistemlerin
tutum ve davranışları gelecek kuşaklara aktar den, açık oluşuyla ayrılır - iletilebilecek mesaj
ma süreci olan toplumsallaşmayla gerçekleşir. ların sayısı sonsuzdur. Bu esneklik, insan dili
Toplumsallaşma kanalları, çocuk yetiştirme, nin keyfîliği -seslerin sabit anlamlan yoktur-
toplumsal cinsiyet ve yaş rollerinin öğrenilmesi ve uyarıdan yoksun oluşu sayesinde mümkün
ve geçiş ritlerini içermektedir. dür: ifadeler dolayımsız bir duruma bağlı değil
Rol öğrenme -kişinin konumuna uygun bir dir. Kuyruksuz iri maymunlara sınırlı işaret di
dizi davranışsal beklentiye uyarlanma- eğiti linin öğretilmesi, bazı araştırmacıları dil yete
min önemli bir unsurudur. Roller kişileri ön neklerinin bizimkinden derece farkıyla ayrıldı
görülen yönlere doğru yönlendirirken, her ğı konusunda ikna etmiştir; ne var ki, kuyruk
bir birey, verili rolü bir miktar farklı bir şe suz iri maymunlar bizlerle dil için gerekli kimi
kilde yorumlar. Hem toplumsal cinsiyet rol yetenekleri paylaşsa da, bu yeteneklerin onlar
leri hem de yaş rolleri toplumsallaşmadan et da görece az geliştiği açıktır.
kilenir. Her iki cinsiyetle ilişkilendirilen ayırt Araştırmacılar dilin kökeni konusunda an
edilebilir özellikler dizisinin biçim ve yoğunlu cak spekülasyonlarda bulunabilir. Kültürel ka
ğu -toplumsal cinsiyet denilen toplumsal inşa- nıtlar ilk dil becerilerinin kullanımı konusun
toplumdan topluma değişiklik gösterir. Bir da çok erken bir tarihe işaret etmektedir; fizik
çok toplum yaşlanmayı bir süreğenlik boyunca sel kanıtlar dilin tam olarak gelişimi için daha
ilerleyen bir hareket olarak değil, farklı evrele geç bir tarihe işaret eder. Çağrı sistemlerinden
rin birinden diğerine geçiş olarak görmektedir. dile geçişin dön milyon yıl kadar önce başladı
Toplumsallaşmanın en etkin ifadelerinden ğı ve bu noktadan itibaren tedricen geliştiği sa
biri, kişinin yeni ve daha sorumlu bir role geçi nılmaktadır. İnsan dilinin çağrıların, daha kar
maşık anlamlar içeren yeni çağrılar oluşturmak rilmektedir; farklı konuşma tarzları farklı dü
üzere birleştirilmesiyle geliştiğine inanılmakta şünce tarzları yaratmaktadır. Bu saptama, dil
dır. Bu geçiş, insan kültürünün gelişiminden ve kültürün eşzamanlı evrimi nedeniyle kesin
büyük ölçüde sorumludur. Dil, kültür ve beyin değildir ve toplumsal süreçlerin dilsel özellik
birlikte evrilmiş, bu süreç içinde her biri diğer lerce yapılandırıldığı konusundaki kanıtlar za
lerinin gelişimini tetikleyip desteklemiştir. yıftır. Dilsel değişim, başka dil cemaatlerinden
Diller incelikli ve karmaşık tarzlarda çeşitli ödünç alman unsurlarca da sağlanır.
lik gösterir. Gramer -b ir dilin biçimsel yapısı- Toplumsal dilbilim, toplumsal değişkenler
fonoloji, morfoloji ve sentakstan oluşur. Dille le dil arasındaki karşılıklı ilişkilerin incelenme
ri inceleyip karşılaştırabilmek için, dilbilimci sidir. Etnik ve başka toplumsal açılardan farklı
ler bütün bilinen dillere uygulanabilen bir al gruplar, ulusal dilden sözcük dağarcığı, telaffuz
fabe ve özel bir betimleyici özellikler dizisi ge ve gramer açısından sapan bir dil cemaati, ya
liştirmişlerdir. Dahası, dilbilimciler artık sözel da lehçe geliştirerek benzersizliklerini vurgular.
olanlara karşı işaret dillerinin de tarih boyun Başka gruplar kendilerini dışarlıklılardan ko
ca var olduğunu ve konuşulan diller kadar ge nuşmalarıyla ayırt etmeye çabalayarak, bir ce
lişkin olduklarını bilmektedir. Amerikan İşaret maat kimliği geliştirebilir. Bir durumun bağlamı
dili (ASL) İngiliz İşaret Dili’yle akraba değildir, -resmî ya da gayri resmî oluşu ve konuşmacılar
ama Fransız İşaret Dili’yle akrabadır. arasındaki ilişkilerin niteliği- seslenme terimle
Dilsel çeşitlilik bir dilin içindeki kimi iç sü rinin ve sözcüklerin, hatta dillerin seçiminde bir
reçlerin -seslerde, gramatik yapılarda, sözcük etkendir. Toplumsal statü kişinin dil kullanımı
diziliminde ve anlamda değişimler- bir sonu nı etkiler; tarihsel telaffuz değişikliklerinin dilsel
cu olarak ortaya çıkabilir. Coğrafi bölgelerin toplumsal merdivende tırmanma girişimleriyle
içinde dilsel farklılıklar tedricî olmak eğilimin de gerçekleşmesi olanaklıdır. Toplumsal cinsi
dedir; ayrı diller, farklı lehçeler konuşan grup yet rolleri de dilsel değişkenleri etkiler.
ların birbirlerinden kopmasıyla biçimlenmiş Bir dildeki rastgele farklılaşmaların birikimi,
tir. Dilbilimciler, karşılaştırmalı incelemeler dilsel değişimi açıklar. Bir halkın toplumsal ve fi
le, Hint-Avrupa ailesi dedikleri diller arasında ziksel çevrelerine yapması gereken uyarlanma
düzenlilikler saptamıştır. Bu dillerde pek çok lar da öyle. Dil ile kültür bu şekilde bağlantılıdır.
sözcük, kökendaştır; birbirlerine bu dillerin Birbirlerinin dilini konuşamayan ama bir-
tek bir proto-Hint-Avrupa dilinden türediğini birleriyle düzenli temasta olan halklar genellik
düşündürecek kertede benzemektedirler. Ben le hiçbirinin anadili olmamasına karşın hepsi
zer karşılaştırmalı dil incelemeleri, çeşitli erken nin anladığı başka bir dil, bir lingua franca be
kültürel cemaatlerin devinimleri ve tarihsel iliş nimseyebilirler. Kültürel teması kolaylaştıran
kileri konusunda bilgiler sağlamıştır. bir başka dil biçimi de bir ya da daha fazla ge
Dil, aynı zamanda, insanlar kendileri için lişmiş dilden alınma basitleştirilmiş bir gramer
önemli uyaranlara tepki vermeyi seçtiklerin ve sözlüğe dayanan Pidgindir. Eğer bir Pidgin
den, kültürü yansıtmaktadır. Ama bazı göz dil tam gelişmiş bir dile dönüşürse, o zaman
lemcilere göre, kültür dil tarafından şekillendi kreol adını alır.
İNSANIN EVRİMSEL M İRASI
Darvvin: Doğal Seçilim Yoluyla
Evrim
Mendel: Doğal Seçilimin Genetiği
Evrim ve İnsan Kültürü
İnsanın Ekolojik Bağlamı
Ekolojik Sistemlerin Doğası
BESİN EDİNME SİSTEMLERİ:
Kararlar , Uyarlanm a ve
Be s İ n
Besin Edinme Örüntülerinin Evrimi
Çevresel Sorunlara Uyarlanma
ANTROPOLOJİDEN YARARLANMAK
Güney Turkana Ekosistem Projesi
Siyasal Ekoloji
ANTROPOLOJİDEN YARARLANMAK
Ormansızlaşmanın Siyasal
Ekolojisi: Brezilya Amazonları
İkinci olarak, IKunglarm sağlık ve beslen nüm noktalarına -yürüme, konuşma, v b .- baş
mesi araştırılmalıdır. Kendilerini sağ ve sağlıklı ka kültürlerde yetişen çocuklardan daha hızlı
kılmak için ne kadar zorlu çalışmalıdırlar? Bes mı, yoksa daha yavaş mı ulaşmaktadır? Avcı-
lenme yetersizlikleri ve stresle bağlantılı bozuk toplayıcı yaşam tarzının cinsiyet rolü gelişimin
lukların görülme sıklığı nedir? deki etkileri nedir?
Üçüncüsü, IKunglar arasında çocuk gelişi Nihayet, Dobe IKunglarm algı dünyaları
mine bakılmalıdır. Bir avcı-toplayıcı toplumda keşfedilmelidir. Diğer halklar karşısında ken
yetişme deneyimi, bir tarım ya da sanayi top dilerini nasıl algılamaktadırlar? Doğanın ge
lumunda yetişme deneyiminden hangi açılar risinde hangi kuvvetleri görürler? Kaynakları
dan farklıdır? Bu çocuklar gelişmelerinin dö nı nasıl algılamaktadırlar? Tıbbî bilgileri neler
den oluşmaktadır? Özetle, dünyayı ve oradaki da “cennetten akan ırmak” genlerin karşılaştı
yerlerini nasıl görürler? ğı, birleştiği, bazen yarıştığı ve kollara ayrılın
Bu farklı soruları birbirine bağlayan unsur, ca yeni türler oluşturduğu girdaplı bir akıntıdır.
bütün bu soruların en doğru şekilde, insanları Darvdnci yaşam görüşünün merkezinde genle
daha geniş çevresel sistemlerin bir parçası olan rin kendilerini kopyalamak için eldeki materya
ve sürekli evrimleşen topluluklar olarak gö li kullanma durumunda olmaları ve bu kopya
rerek cevaplanabileceğiııe ilişkin varsayımdır. lama sırasında bazı kusurların da ortaya çıkabi
îKungların yaşamak için ne yaptıkları, inançla leceği görüşü yatmaktadır. Bu modelin tekil an
rı ve aile örgütlenmeleri sıkı bir karşılıklı ilişki cak zarif varsayımları milyonlarca tür arasında
içinde görülebilir ve çevrelerine uyum sağlama ki çeşitliliği ya da Davvkins’in deyimi ile “hayat
ları çerçevesinde anlaşılabilir. Evrimsel ekoloji, yaratmanın yollarını” açıklama konusunda ol
besin sağlama sistemlerinden akrabalık sistem dukça ileri gitmektedir. Her bir tür, her bir bi
lerine, siyasal ve dinsel yaşama, kültür ve dav reyin her bir çalışan organından bahsetmiyo
ranışın sorun çözücü önemini vurgulayan ku ruz bile, çalışmak, başka bir deyişle “hayat ya
ramsal bir yöneliştir. İlk bölümlerdeki evrim ratmak” için “dizayn” edilmiş olmakla beraber
ve kültürel ekoloji tartışmamıza dayanarak, bu aynı zamanda kümülatif değişimin ürünleridir.
bölümde bu perspektifin mantığı daha ayrıntı Her varyasyon eldeki genetik bilgiyi kullanarak
lı bir biçimde ele alınacaktır. Uyarlanmanın ne daha önce gelişmiş olanın üzerine inşaa olur-bu
anlama geldiğini, varyasyon ve karar almanın jeolojik zamana dek uzanan kör bir süreçtir. Bu
uyarlanmada oynadığı rolü tartışarak, insanla kör süreç kaçınılmaz şekilde değişime yol açar
rı etkileyen evrimsel süreçleri ekolojik bir bağ ken aynı zamanda bir türdeki değişimin avla
lama yerleştireceğiz. dıkları ya da tarafından avlandıkları diğerleri
nin “hayat yaratma yoları” üzerindeki etkileri
nedeniyle hiç de nadir olmayan sıklıkta muaz
İNSANIN EVRİMSEL MİRASI
zam karmaşıklığa da yol açmaktadır.
Evrim sürecini kafamızda canlandırmanın bir Evrimin sürmekte olan bir süreç olduğu
yolu İngiliz Biolog Richard Dawkins’in öne gerçeğini gözden kaçırmak kolaydır. Türümüz
sürdüğü bir metaforu (1995) gözümüzün önü ve bileşenlerini oluşturan bütün popülasyonlar
ne getirmek olabilir. Dawkins dünyadaki yaşa sürekli olarak evrimsel kuvvetler tarafından şe
mın gelişimini, kaynağından yani üreme yete killendirilmektedir. Doğal ayıklanmanın popü-
neği olan en basit organizmalardan günümüzde lasyonların genetik bileşimi üzerinde etki eden
yaşayan kompleks canlılara kadar, sürekli bü en önemli kuvvet olduğundan sıkça söz etsek
yüyen ve kollara ayrılan bir ırmağa benzetiyor de, bir popülasyonun genetik bileşimini etki
- “cennetten akan ırmak”. Bu resimde tüm ya leyen her kuvvet evrimsel bir kuvvettir. Toplu
şayan ve daha önce yaşamış olan canlılar “bil luklar arası melezleşme ya da gen aktarımı in
ginin araçları”, DNA ya da gen taşıyıcılarıdır san popülasyonlarında hem birliğin hem de de
ve gerçekleşse de gerçekleşmese de kendilerini ğişimin ana kaynağıdır. Türümüz yakın geç
kopyalama potansiyeline sahiptirler. Bu anlam mişe dayanan bir üründür; aynı zamanda hem
çok devingeniz hem de yerel popülasyonlar dayanarak bu görüşe hararetle itiraz etmekte
arasında üreme çok yaygındır. Bunun sonucu dir. Nihaî Afrika kökeni fikri artık genel kabul
olarak genetik malzeme açısından bir hayli tür görüyor olsa da, modern türümüzün yalnız
deşiz. Gerçekte pek çok antropolog farklı biyo ca burada ortaya çıkıp sonra mı dünya yüzüne
lojik ırklardan söz etmenin uygunsuz ya da en yayıldığı, yoksa Eski Dünya’nm farklı bölgele
azından güç olduğunu düşünmektedir (Rens- rinde az çok birbirinden ayrı olarak türeyip ba
berger, 1989). zı yerlerde yakın akrabalarımız Neandertaller-
1988 yılının Ocak aymda, popüler medya le birlikte mi varolduğu açık değildir (tersi yo
“Havva’yı Arayış” olarak tanımlanan olgu üze rumlar için bkz. Stringer ve Brauer, 1994; Tat-
rine bir dizi yazı yayınladı. Bütün ülkenin dik tersall, 2000). Bu tartışmanın sonucu ne olursa
kati biyolojik antropolog Rebecca Cann’in bil olsun, dünyanın farklı halklarını betimlemede
dirdikleri üzerinde odaklanmıştı. Çalışması, tü kullandığımız ten rengi, göz renk ve şekli, vü
rümüzün köken, birlik ve çeşitliliklerini, fosil cut yapısı ve saç gibi özelliklerin tümü, yakın
ya da kemik incelemelerine değil de, çocukla zaman öncesine ait ve önemsiz uyarlanmalar
rın hücre dokularının incelenmesine dayandı dır; bunlar her popülasyonu sürekli değiştiren
ran yeni teknikler üzerine temellenmekteydi. farklılaşmalardır.
Cann ve ekibi Asya, Afrika, Avrupa ve Ameri Stephen Jay Gould bu son gelişmelerden
ka kıtalarında doğan çocukların plasentaların söz ederken, “dış görünüşlerindeki farklılıkla
dan mitokondriyal DNA’ları toplayıp incele ra karşın, bütün insanların ortak bir yere da
miş ve görünüşe göre günümüzün bütün Hoıno yalı kökeni çok yakın bir geçmişe dayanan
sapiens’lerinin 200 bin yıl kadar önce Afrika’da tek bir varlığın devamı olduğunu kavramamı
yaşayan ortak bir kadın ataya sahip olduğunu zı sağlıyor” demektedir. “Şimdiye dek kavra
bulmuştu (Cann vd., 1988, s.127-143). dığımızdan çok daha derin bir biyolojik kar
Cann’ın özgün bulgularının yayınlanmasın deşlik söz konusudur” (Gould, aktaran Tier-
dan bu yana, tarihlendirme tekniklerinin bazı nay vd., 1988). insanlar arasında gördüğümüz
yönleri ile bu savın modern insanların çapraz en önemli farklılıklar, davranışsal ya da kültü
üreme yerine mevcut hominidlerin yerini aldığı rel uyarlanmaların ürünüdür. Lewis Binford
yönündeki iması sorgulanmaktadır. Dolaymı (1989) bu konuda şöyle der:
şız atalarımızın tek ve yakın bir kökeni olduğu
fikri uzun süredir tartışılmaktadır. Yakın bir Türümüz tedricî süreçlerin sonucu olarak de
ğil, görece kısa bir zaman dilimi içinde, ade
geçmişe dayanan köken, Eski Dünya’nın çeşit
ta bir patlamayla ortaya çıkmıştır. Çoğumuz
li bölgelerinde yaygın olarak bulunan Nean-
bunun, akıl yürütme tarzımızın, dolayısıyla da
dertaller gibi pek çok erken hominidin aile çiz davranışsal esnekliğimizi olanaklı kılan benzer
gimizde bir katkısı olmadığı anlamına gelecek siz simgesel iletişim tarzımız dilin bulunmasının
tir. Pek çok araştırmacı, Asyalı Neandertal ve bir sonucu olduğunu ileri sürmektedir, (s.30)
Equus
1970
P liohippus
3 milyon
yıl önce
1950
Merychippus
15 milyon
yıl önce
1930
Mesohippus
35 milyon
yıl önce
1910 Hyracotherium
45 milyon
yıl önce
Şekil 3 - 1 . Atın 45 milyon yıl öncesinden yaklaşık 1 milyon yıl öncesine kadar uzanan dönemde geçirdiği biyolojik evrim arabanın
100 yıl içinde geçirdiği kültürel evrim ile karşılaştırılıyor.
ji ve psikoloji alanlarından- kaynaklanan, ev ğünden daha fazla sorumlu olduğudur. Savlar
rime ilişkin yeni kuramsal perspektiflerin mey genellikle tartışmalıdır.
dan okumasıyla karşı karşıya kalmıştır, Başlı Son otuz yılda, insan davranışsal biyolojisi,
ca iddia, genetiğin kontrolündeki biyolojik sü insan etiyolojisi, evrimsel ekoloji ve sosyobiyo-
reçlerin toplumsal davranışın şekillenmesin loji adı altında, toplumsal ya da kültürel dav
den, şimdiye kadar genel olarak kabul gördü ranışa ilişkin yeni yaklaşımlar ileri sürülmüştür
(bunların bir tartışması için bkz. Cronk, 2000). na katkıda bulunan davranışları kontrol eden
Bu yaklaşımlar E. O. Wilson’un 1 9 7 5 ’te çarpı genler tercihli olarak kuşaklar boyu aktarılır
cı bir şekilde dile getirdiği görüşleri paylaşır ken, daha az uyarlayıcı davranışları kolaylaştı
lar: Darwin’ci doğal ayıklanma modelleri, hay ran genler tedricen yitip gider. Bu temel öncül
van toplumsal davranışının yanısıra, insan kül öylesine genel bir kabul görmektedir ki, pri
türü ve toplumsal davranışının çeşitli yönleri matlar ve diğer toplumsal türler üzerine dav
için de geçerlidir. Söz konusu davranışlar eş se ranış araştırmalarının hemen tümü bunu verili
çimi, çocuk bakımı, akrabalar arası toplumsal kabul etmektedir.
ilişkiler, besin elde etme ve paylaşımı stratejile Farklı araştırmaların sonuçları ne olursa ol
ri, karşılıklı yardımlaşma ve karşılıklılığı içer sun, insanın kültür yeteneğinin insan toplum
mektedir. Genetik etki özgül bir genin (ya da sal yaşamına eşsiz bir boyut kattığından kuşku
genlerin) belirli bir davranış kompleksini (ör duyamayız. Antropologların açıklamaya ça
neğin ebeveynin yavrusuna olan sevgisini) kon baladıklarının büyük bölümü; örneğin eşitsiz
trol ettiği anlamına gelmediği gibi, kimi zaman liğin doğası ve süreğenliği, değer sistemlerinin
suçlandığı üzere determinizm de içermemekte ve ideolojilerin toplumsal yaşamdaki rolü ve
dir. Genler söz konusu olduğunda, davranış en çağdaş siyasal sistemlerin evrimi doğrudan bu
iyi olasılıkla, bir özelliğin genlerle çevresel et modele dayanmamaktadır. Yine de insan dav
kilerin etkileşimi tarafından şekillendirildiği ranışına ilişkin her türlü ciddi araştırma, kül
bir “açık program” olarak görülecektir; böy türel ve biyolojik süreçlerin karmaşık kesişme
lelikle organizma sürekli çevresel değişiklikle tarzlarını göz önünde bulundurmak durumun
ri izler; bu Irons’un “uyarlayıcı esneklik” dedi da olacaktır (Brown, 1991; Fox, 1994). Siyaset
ği bir süreçtir. bilimi, iktisat ve psikoloji gibi çok farklı alan
Verili çevresinde çiftleşme, savunma ve be larda çalışan toplum bilimciler, gittikçe artan
sin sağlama davranışları en iyi işleyen hayvan, ölçülerde evrim kuramından beslenmektedir.
yaşama, üreme ve yavrularım yetiştirme ola
sılığı en yüksek olan hayvandır. Organizma İnsanın Ekolojik Bağlamı
lar, çeşitli çevresel koşullara uygun tarzda —ya Ekoloji, “organizmalarla onları etkileyen ya da
ni bireysel üreme başarısını destekleyecek tarz onlardan etkilenen bütün fiziksel ve biyolojik
d a- genetik temelli bir eğilime sahiptirler. Bu etkenler arasındaki ilişkilerin incelenmesidir”
yaklaşımın bazı yönleri genel kabul görmek (Pianka, 1974, s.3). Bir başka deyişle ekoloji,
tedir ve tartışmalı değildir. Kuşkusuz hayvan organizmalarla (ya da ait oldukları popülas-
toplumsal davranışının genetik bakımdan ko yonlarla) çevreleri arasındaki etkileşimin ince
şullanmış yönleri doğal ayıklanma kuvvetleri lemesidir. Ekoloji ile evrim kuramı arasındaki
nin bir sonucudur ve onlardan sürekli etkilenir. bağlantı bu tanıma dahildir. Daha önce de be
Bu yaklaşımın da öngöreceği üzere, toplumsal lirttiğimiz gibi, evrim öncelikle doğal ayıklan
davranışların büyük bölümü büyük ölçüde or ma mekanizması aracılığıyla işler. Yani, bir po-
tak genetik özellikler paylaşan yakın akraba pülasyon içindeki bazı karakteristikler o popü-
lar arasında işbirliğini içerir. Üreme başarısı lasyonun çevresi bağlamında bireylere hayatta
kalma ve üreme konusunda rekabet gücü sağ ni sınırladığından, bu şaşırtıcı değildir. Ancak
ladıkları için giderek daha yaygınlaşır. Dolayı ekosistemlerin zamana karşı dirençli olmaları,
sıyla evrimsel süreç içinde aslî önem taşıyan et onların statik olduğu anlamına gelmemekte
ken ekolojik etkendir; yani organizmalarla çev dir. Pek çok ekosistem denge ya da dengeye ya
releri arasındaki uygunluktur. kın bir durum olarak algılansa da, gerçekte bi
Diğer bütün yaşam biçimleriyle birlikte in leşen popülasyonlar arasındaki ilişkiler sürek
sanlar tek bir ekosisteme -bütün organik şeyle li değişmektedir.
ri kapsayıp onları inorganiğe bağlayan madde Esneme (direnç) bir sistemin temel öğeleri
ve enerji döngüsü- dahildir. Bütün organizma ni ve ilişkilerini sürdürürken uğradığı değişi
lar enerji ve maddeye bağımlıdır. Hayvanların min derecesinin oranıdır. İstikrar (denge) kar
kullandığı madde ve enerjinin büyük bölümü, maşayı soğurduktan sonra bir sistemin yeniden
doğrudan güneş ve topraktan alınmaz. Bunlar denge durumuna girme hızının oranıdır. Yük
başka organizmalarca üretilip beslenme yoluy sek esnekliğe sahip ama düşük istikrar gösteren
la türler arasında devredilir; “yemek ve yen sistemler süreğen ve derin değişimlere uğrarlar
mek” hepsi için kuraldır. İnsanlar bitkilerin sa ama sistem olarak varlıklarını devam ettirirler;
lıverdiği oksijeni solurlar, bitkilerse insanlar ve başlangıç hallerine dönmeleri çok uzun zaman
milyonlarca başka hayvan türünün salıverdi alsa da sistemin bileşenleri bir arada kalmayı
ği karbondioksiti kullanır. Birlikte ele alındı sürdürür. Yüksek dirençli ancak düşük esnek
ğında, böylesi ilişkiler hayat için gerekli ener lik gösteren sistemler ise karmaşık süreçlerden
ji, besin ve kimyasalları mübadele eden uçsuz daha az değişim göstererek çıkarlar ama sonra
bucaksız bir bireyler ağı oluşturur; insanlar ve sında hemen çökerler.
bakteriler de aynı sürece dahildir. Ekosistem incelememiz açısından bu kav
Ekosistem kavramının yararı, öncelikle her ramın taşıdığı önem büyüktür. Genellikle bir
türlü çevreye uygulanabilir olmasıdır. İkincisi ekosistemin denge durumunda gözükmesi ya
ve daha önemlisi ise, ekosistem kavramı insan da istikrarlı olması halinde, değişmeden süregi-
ları birbiriyle, diğer türlerle ve fiziksel çevrele deceğini varsayarız. Oysa, işaret edildiği üzere
riyle dinamik bir ilişki içinde betimlememize durum böyle değildir. Kutup karasal ekosiste-
olanak verir. Enerji ve besin akışını ölçebilir ve mi gibi yüksek ölçüde istikrarlı bir sistem dahi
çizelgesini çıkartabilir, herhangi yerel bir po- aslında çökme eşiğine çok yakın olabilir. Her
pülasyon için gerekli etkileşimleri belirleyebili hangi bir ekosistem, ancak belirli bir noktaya
riz. Dolayısıyla ekosistem kavramı insan popü- kadar dayanıklıdır, bir aşamadan sonra çöke
lasyonlarmın çevrelerinden nasıl etkilendikleri bilir. Dolayımsız değişikliklere ilişkin pek az
ve onu nasıl etkileyebildiklerini betimlememizi kanıt görebildiğimiz için, ekosistemler üzerin
olanaklı kılmaktadır (Moran, 1990). de ciddi etkilerimiz olmadığını düşünürken bu
Doğal ekosistemlerde genellikle önemli bir noktayı akılda tutmalıyız. Örneğin çevremiz
düzen ve süreklilik vardır. Herhangi bir eko- deki denizler, içlerindeki petrol ve diğer kirli
sistemin milyonlarca bileşen türü beslenme za liğe karşın gözümüze pek değişmemiş gözüke
man içinde üreme ve ölüm süreçlerinde birbiri bilir. Dolayısıyla bize oldukça istikrarlıymışlar
gibi gelir. Oysa her yeni petrol ya da kirlilik ila İkinci olarak, insanlar bir ekosisteme gir
vesi, denizin organizma ve mikroorganizmala diklerinde, orada başat tür olma eğiliminde
rının bir şekilde tepki vermesini gerektirmekte dirler. Diğer popülasyonların yaşam şanslarım
dir ve bu organizmaların yetenekleri sınırlıdır. ve üreme oranlarını güçlü bir biçimde etkileriz.
Değişim eşiği istikrar görüntüsüyle gözlerden Başka türlerden, özellikle de (sıtma taşıyıcı siv
gizlense de, deniz ekosistemlerinin dayanıklılı risinekler gibi) refahımızı tehdit edenlerden et
ğının sınırları vardır. kilenmemize karşın, bizim onlar üzerindeki et
kimiz daha güçlüdür.
Ekolojik Sistemlerin Doğası Başatlığımız, aletlerimizin gelişkinliğinden
Ekolojik sistemlerin yapısı -enerji ve besin akı kaynaklanmaktadır. (Alet yapımının etkileri
şı- herhangi bir insan popülasyonunun yaşam ni, insan toplumlarımn üyeleri için çeşitli be
tarzlarına temel sınırlamalar getirir. Ekosistem sin bulma stratejilerini inceleyeceğimiz İkinci
modelini özgül insan popülasyonlarma uygula Kısım’da göreceğiz). Bazı başka türler de alet
makla iki önemli soruyu gündeme getirebiliriz: kullanabilmektedir, ama hiçbiri onları bizim
Bunlardan ilki “bir popülasyonun kendi tikel yaptığımız ölçüde geliştirebilmiş değildir ve
ekosistemi içindeki yeri ve canlı dünyanın ge başka hiçbir tür, hayatta kalabilmek için bizim
ri kalanıyla ilişkisi nedir?” sorusu; İkincisi ise kadar aletlere bağımlı değildir. Teknolojik uz
“popülasyonun karakteristiği olan tikel davra manlığımız -fosil yakıtlar gibi oldukça olanak
nışlar onun ekosistem içindeki yeriyle nasıl iliş sız olanlar dahil olmak üzere- son derece çe
kilidir?” sorusudur. şitli malzemeyi kullanılabilir enerji kaynakla
İnsanlar ekosistemleri içinde oldukça ola rına dönüştürmemize olanak sağlamıştır. Ay
ğandışı bir konumdadır. İlkin, bu sistemler rıca başka hayvanlarla paylaştığımız kaynak
de dikkate değer bir çeşitlilik işgal ederiz. Bu ların kullanımında yaratıcı olmamıza olanak
olgu, türümüzün işgal ettiği habitat ve nişle vermiştir. Örneğin, bir ağaçta depolanan ener
re baktığımızda çarpıcı bir belirginlik kazanır. jiyi kullanabilmek için, diğer hayvanlar onun
Bir türün habitatı yaşadığı alan, çevresidir. Ni özsuyunu içer, içinde ya da üzerinde barınır
şi ise, ne yediği, neyin kendisini yediği ve nasıl ya da dal ve yapraklarını yerler. İnsanlar ağa
üreyip yavrusunu nasıl büyüttüğü ile tanımla cın çeşitli kısımlarını yemekle kalmaz, onu ke
nan “yaşam sağlama tarzı”dır. Çoğu hayvan sip odununu ev ve mobilya yapmak üzere kul
birkaç habitat ve görece dar bir nişle sınırlıdır. lanır. Enerjisini bu evleri ısıtmak ve yemeğimizi
Buna karşın, biz istisnaî ölçüde geniş bir niş iş pişirmek için ateş biçiminde de kullanırız. Ben
gal eder (insanların yediği geniş yiyecek çeşit zer biçimde, hayvanların kaslarında depolanan
liliği ve bunların farklı üretim biçimlerini dü enerjiyi yalnızca diğer hayvanların yaptığı üze
şünün) ve çok farklı habitatlarda yaşarız. Ger re onları yiyerek değil, onları çifte koşarak ya
çekten de, çöllerden Kuzey Kutup çevresinin da ağızlarına dizgin yerleştirip üzerlerine bine
buzul tabakalarına ve tropikal yağmur orman rek de kullanırız. Bir bitki ya da hayvan ihti
larına kadar, insanların yaşamanın yolunu bul yaçlarımıza uygun değilse, ayıklamalı üremey
madığı pek az habitat vardır. le onu değiştirebilir ve kendimiz için daha ya
Şekil 3 - 2. Karasal ekosistemin başlıca
unsurlarını gösteren basitleştirilmiş
bir model. Ölçeğe çizilmemiş olmakla
beraber enerji transferi gerçekleşen her
birleşmede sistemde kabaca 10/1 oranında
enerji kaybı meydana gelir. Bu bir
otoburda (örneğin inek) depolanan her bir
kilokalori için yeşil bitkilerde depolanan
10 kilokalorinin tüketilmesi anlamına
gelir. Yani otobur tüketen bir etoburun
(örneğin insan) bir kilokaloriyi muhafaza
edebilmesi için otoburdan 10 kilokalori
elde edebilmesi gerekir. Bundan dolayı
çoğu diyette insanlar kalori için etten daha
çok tahıllara yönelmektedir.
rarlı hale getirebiliriz. Alet kullanımı çiftlik ve ayrıca onları çevreleyen ekosistemin özümse
kentler gibi yapay çevreler yaratmamızı müm mesi gereken çok miktarda atık da üretir.
kün kılmıştır; enerji, malzeme ve bilgi akışını Kentsel ekosistemler genişlediğinde ya da
büyük ölçüde arttırarak buralarda yüksek in sayıca arttığında, kentlerle onları destekleyen
san nüfus yoğunluklarının barınmasını sağla besin üreticisi alanlar arasındaki dengeler bo
yabilmekteyiz. zulabilir. Her durumda, ekolojik düzenleme
İnsanın başat olduğu ekosistemler diğerle ler kitlesel ve yüksek maliyetli enerji girdilerine
rinden önemli ölçüde daha kırılgandır, çünkü bağlıdır. Yakın bir geçmişte gelişen, enerji için
insan enerjisi ve zekâsı sayezinde ayakta kala fosil yakıtlara bağımlılığımızla birlikte, günü
bilmektedirler. Kentler, besin, su ve diğer ihti müz kentsel sistemlerinin istikrarı fazlasıyla sı
yaçlar için çevre ekosistemlere bağımlıdır. Esa nırlanmış olabilir (yalnızca gelecekteki yakıt sı
sen kent sakinleri kırsal tarım sektörünün ba kıntısı nedeniyle değil, aynı zamanda atık so
ğımlı olduğu sermaye, pazarlar ve ulaşım sis runları nedeniyle de).
temlerini denetlediklerinden, çevrelerindeki Bütün teknolojik ilerlemelerimize karşın,
kırsal kesimi örgütleme eğilimindedir. Kentler ekosistemimiz tarafından diğer bütün organiz
ma grupları kadar sarılmış durumdayız hâlâ. ni keşfetmek amacıyla inceleme yaparak bu iki
Gerçekten de, antropologlar insan âdetlerini yaklaşımı birleştirmektedir.
kısmen fiziksel çevreye uyarlanmalar olarak Yine de, kültürün ya da onun yönlerinin,
açıklamaktadırlar. İnsanları çevresel sorunlar doğal ayıklanma gibi evrimsel kuvvetlerin üze
la ilişkilerinde diğer türlerden ayırt eden şey, rinde doğrudan etkidiği davranışlardan ol
öğrenme yoluyla tepki vermedeki süratimizdir. dukça ayrı olduğunu akılda tutmamız gerekli
Farklı insan toplumları çevreleriyle uyum sağ dir. Aslında grup ya da kültürlerin benimsedi
larken bütünüyle farklı yaşam tarzları geliştire ği ve desteklediği özellikler, en azından bir sü
bilmektedir. Hatta, koşulların gerektirdiği öl re, uyarlanma başarısı için sarf edilen bireysel
çüde hızla değişebilirler. Böylelikle, insan uyar stratejilerle çelişebilir. İnsanlar, kendi refahları
lanması kültür üzerine temellenen eşsiz bir es veya grup ya da cemaat gibi daha geniş bir top
neklik sergilemektedir. luluğun refahıyla pek az belirgin ve doğrudan
ilişkişi olan inançları ve davranışsal özellikleri
Uyarlanma benimseyebilmektedir.
Evrimsel araştırma tanım olarak artzamanlıy- Kimi zaman, uç örnekler maliyet ve yarar-
ken (yani tarih içindeki değişimlere bağlı), eko „ ların belirgin olduğu sıradan örneklerden da-
lojik araştırma senkronik (yani esas olarak bu ha yararlıdır. Cinsel organların yaralanması
günle ilgili) olma eğilimindedir. Bununla birlik ^a_dahil bazı gerilimli erginleme törenleri bu
te her ikisi de temel olarak aynı olguya odak lunan toplumları ele alalım. Ölüm ya da yara-
lanmaktadır: Uyarlanma. Uyarlanma tanım _ lanma r is k ia e J ^ ş ü .ık J m t ü r ^
lanmış bir çevrede bir arada yaşayan organiz li toplumsal ilişkiler bağlamı dışında birgyg_(ya
malar ya da organizma nüfuslarının hayatta da ebeveynlerine) nasıl bir yararı olduğunu an
kalma ve üreme olanaklarını yükselten biyolo lamak zordur..Sudan ve Doğu AfrikaMa-.görü-
jik ve/veya davranışsal uyumlarını sağlayan sü v len kadın sünneti ve enfibülaşyon (vaiinasn..dk
reçtir. Doğal seçilimin ya da başka evrimsel et kerek kapatmak) ve Avustralya aborijinlerin-
kenlerin sonucu olarak bilinen bir türün deği de rastlanan erkek subensizyonu (penis ve id
şimlerinin temel nedenlerini anlamak üzere ya rar yolunun yarılması) gibi geleneksel pratikle-
pılan evrimsel bir çalışma, uyarlanmanın izi rinTbunlara maqi7. kafan hi reyi erin
ni zaman içinde geriye doğru sürebilir. Ekolo- da üreme başarısına bir katkıda bulunmayaca
jik çalışmalar ise tam jersine şimdiye odakla ğı açıktır; ancak erginlenen kişinin toplumsal
nır ve verili bir çevrede organizmalar arasında olarak kabul edilmesine katkıda bulunurlar.
ki ilişkiler toplamım analiz ederek uyarlanma Örneğin kadın sünneti kadın cinselliği ve üre
sürecinin sonuçlarını inceler. Evrimsel ve eko mesi üzerindeki eril denetimi, erkek subensiz
lojik araştırma, canlı organizmaların yaşadık yonu ise yaşlı erkeklerin genç erkekler üzerin
ları toplam çevre alanında hayatta kalmak için deki denetimini güçlendirir (Irons, 1995). Böy-
geliştirdikleri özellikler ve stratejilerin o çev lesi pratikler, kültürel kimliğini biçimlendirme,
re içinde sağladıkları başarıya nasıl katkı sağ cinsellik ve toplumsal olgunlu^kavrâm lârı-
ladığını, yani kısaca nasıl uyum gösterdikleri nı tanımlama ve toplumsal denetim kurma an-
lı- gösterilmelidir. İnsan kültürel davranışını
anlamaya yönelik herhangi bir gerçekçi yakla
şım, davranışların tümü nihaî olarak söz konu
su bireylerin başarısını ima etse de, büyük öl
çüde belirlenimsizliğe açık olmalıdır.
Evrimin kendisinin de geniş ölçüde organiz
maların sürekli değişen çevrelerine tepkilerinin
(uyarlanma) ürünü olan birikimsel bir değişim
süreci olduğunu gördük. Uy^lanm a aynı an-
da birkaç farklı düzlemde işleyen süreçleri içer
diğinden, anlaşılması zor bir kavram olabilir.
Dahası, uyarlanma ancak uzun zaman süreçle
ri içinde gözlemlenebilecektir.
Ne var ki, uzun vadeli uyarlanma süreçleri
nin organizmaların gündelik temelde karşılaş
tıkları sorunları uygun tarzda çözümleme yete
neklerine bağlı olduğunu bilmekteyiz. Dolayı
sıyla kavram, organizmanın -doğal ayıklanma
için doğrudan bir anlam taşımasalar d a- dola
ymışız olarak hayatta kalmasını etkileyen bü
tün tepki ve davranışlarını kapsamaktadır. Di
Kuzey Angola’daki bu genç kadınlar, ergenliğe geçiş için ğer pek çok tür gibi insanlar da bazı şeyleri
düzenlenmiş dinsel bir töreni yürütüyorlar.
(Fotoğraf George Bates)
yapmanın yeni yollarını öğrenerek uyarlanır
lar. Artan insan nüfusu besin üretimi sistemle1
rimizi ve teknolojimizi ne denli hızlı uyarlaya-
lamında, doğrudan toplumun doğasıyla ilintili bildiğimizin kanıtıdır. Hızlı öğrenme ve öğren
gözükmektedir. diklerimizi aktarabilme yeteneğimiz, geniş öl
Dünyaya ilişkin inanç ve fikirlerimizin bir çüde dili kullanma yeteneğimizin sonucudur.
çoğu birey için dolaysız bir yarar taşıyor gö İkinci Bölüm’de gördüğümüz üzere, dil yete
zükmese de, toplumsal öğrenme aracılığıyla neğimiz kuşkusuz hominid serebral korteksi-
aktarılmaktadır. Bu, insanların doğrudan ma nin, insanlık tarihinin erken bir evresindeki ev-
liyet ve yararların dar çerçevesinde davranma riliş tarzıyla yakından ilintilidir. Beyin. _şimge-
sını beklemememiz gerektiği anlamına gelmek sel iletişimi olanaklı kılacak şekilde belirli bir
tedir; çünkü insanlar sorunlara daha çok geniş eşiğin üzerinde geliştiği andan itibaren, evrim
bir kültürel araçlar yelpazesini kullanarak tep sel yönümüz değişikliğe uğradı. Chomsky’nin
ki vermekte ve çözümlemektedir. Dahası, kül belirttiği gibi, dili kulanmamız ergenlik tüyleri
türel olarak aktarılan şeyleri yapma tarzlarının çıkartmamız kadar kolaydır! (aktaran Brown,
uyarlayıcı olduğu -varsayılmakla kalınmama 1991) Bu yetenek, yeryüzünün çoğu bölgesini
işgal etmemize izin veren teknolojileri geliştir yalı ürünler yetiştiriyoruz; hızlı ulaşım araçları,
memizi sağlamıştır ve bu başka hiçbir iri hay ucuz elektrik ve sayılmayacak kadar çok üre
vanın yapamadığı bir şeydir. Tabii uzun vade tim sisteminden yararlanıyoruz. Bütün bu fa
de, bu teknolojilerin kötü-uyarlanıcı olduğu da aliyetleri petrol tetikledi. Son zamanlarda çev
ortaya çıkabilir; görece kısa bir tarihe sahip bir re beklenmedik tarzda değişmeye başladı. Pet
tür olabiliriz. rol kullanımının sonucu olarak, petrol rezerv
_Uyarlanma sürekli olarak organizmanın lerinin azalması, ileri derecede gelişmiş sanayi
çevresiylejilişkisini etkileyen h erjü jd saileğ ^ is. toplumlarındaki zehirli atıklar ve belki de at
mi içerir. ^Sürekli değişmesi nedeniyle çevre de, mosferde uzun vadeli değişikliklerle yüz yüze
hiçbir zaman ideal olamayan değişikliklere yol yiz artık. Bundan sonra hangi enerji kaynağına
açar. H içbir uyarlanma ya da tepki mükem yönelirsek yönelelim, yeterli çözümün sağlana
mel ya_da nihaî çözüm, değildir; her biri bera- mayacağı ve birçok yeni ve öngörülmeyen zor
jEerinde belirli maliyet ve riskleri getirir. Bizler lukların ortaya çıkacağı kesindir. Uyarlanma
_ de dahil, organizmalar belirli bir zamanda ken- aynı anda hem tikel bir sorunun çözümü, hem
jdileri_ için erişilebilir olan her türlü kaynaktan de beklenmedik değişikliklerin ve yeni sorunla
(mevcut genetik ve kültürel malzemeler dahil) rın kaynağıdır.
gelecekteki^ sonuçlarını gözetmeksizin yarar
landığından, uyarlanma her zaman uygun fır Kararlar, Varyasyon ve Çevre
satları değerlendirme üzerine kuruludur. İster biyolojik isterse davranışsal olsun, var
Uyarlanmanın fırsatçı doğası, akraba de yasyon uyarlanma sürecinin anahtarıdır. Hay
niz ve kara memelilerinin ön ve arka uzuvlarını van davranışı üzerine yürütülen son araştır
kullanım tarzlarının çoğulluğunda bolca göz maların en önemli katkılarından biri, hayvan
lemlenebilir (örneğin ortak bir atayı paylaşan lar arasındaki çiftleşme sistemlerinin, erkek-
sığırlar ve balinalarda). Sanayileşmiş toplum- dişi farklılıklarının, beslenme alışkanlıkları
ların petrolü 20. yüzyıl Bâşlârîn3a'iIEnçc)k''sı- nın, besin paylaşımının, toplumsal etkileşimin
_ hırlı bir tarzda kullanmaya başlamış, ,Qİmala- ve benzerlerinin, bireysel stratejiler olarak baş
rı da kültürel temeİli bir örnektir. Bu uyarlan layan davranışların bir sonucu olduğunun an
ma kısa sürede modern makineleri işletecek et laşılmasıdır. Gruplar hiçbir zaman tek tip bi
kin ve güçlü bir yakıt sağlama sorununu çöz reylerden oluşmaz; her grup, eldeki sorunlara
dü. Petrolün çıkartılmak üzere hazır bulunması farklı tepkiler veren bireyler içerir. Bu açıdan
ve teknolojimizin onu kullanmaya olanak sağ bakıldığında davranış örüntüleri son derece il
layacak derecede gelişmiş olması anlamında, ginç bir hale gelmektedir. İnsan kültürü sürek
petrol kullanımı fırsatçı bir uyarlanmaydı. Pet li geliştiğinden, işe yarar görünen yeni çözüm
rol yakıtına uyarlanırken, toplumumuzun ya ler aktarılan bilgi dağarcığına anında eklene
pısını değişikliğe uğratan birçok düzenleme de bilir. Yeniliklerin kabulü, alışılageldik eylem
gerçekleştirdik: Ağır gereçlerle üretilen besin tarzlarının her zaman varyasyona tabi olduğu
lerle besleniyoruz; suni gübreye ve petrokim- olgusuna dayanır büyük ölçüde. Her toplum
ya sanayinden üretilen böcek öldürücülere da da bireyler sürekli kararlar alırlar ve bu k a
rar almalar davranışsal çeşitlenmeye yol açar. ca bireyin içinde bulunduğu kültürel ortam da
Her toplumda, bir belirsizlik yaratmaya yete bir etkendir. Örneğin erkek erginleme ayinle
cek kadar çok ve çelişkili kişisel davranış bu rinin önemli olduğu bir toplumda, bu toplum
lunur; bu, yeniliklerin uygulanmasına ve ka sal olgu da birey için çevresel koşullardan bi
bulüne zemin oluşturur. ridir. Çevre, popülasyonun demografik yapısı
İnsanın karar alma ya da sorun çözme dav nı da içerir: Bir bireyin çevresinde, bireyin ara
ranışının doğasını anlayabilmek için, bu dav larında hem bağlaşıklar hem de rakipler bu
ranışın gerçekleştiği çevreyi göz önünde bu labileceği aynı popülasyonun başka üyelerin
lundurmamız gerekir. Çevreyi sabit bir man den oluşur.
zara ya da statik bir olgu olarak görmeye hepi Nihayet, çevreler dinamiktir. Ekolog Law-
miz fazlasıyla yatkmızdır; bu yüzden de, bütün rence S. Slobodkin (1968), bütün çevre dina
çevrelerdeki varyasyonun doğasını göz önün miklerinin ardında dört örüntünün yattığını
de bulundurmakta başarısız kalırız. Çevreler öne sürmüştü: Her türden çevresel olayın ye
karmaşıktır ve sürekli değişir. Herhangi bir bi nilik derecesi (ne kadar yeni), sıklığı (ne ka
rey ya da popülasyonun çevresi, onu herhan dar sık), büyüklüğü (ne kadar büyük) ve süresi
gi bir şekilde etkileyen bütün dış etkenlerden (ne kadar zaman). Başarı şansı en yüksek orga
oluşur; yani yalnızca habitatm (popülasyonun nizma, herhangi bir noktada çevresiyle zorun
yaşadığı yer) belirgin özellikleri değil, hastalık lu olarak en uyumlu olan değil, çevresine es
aktaran organizmaların mevcudiyeti, rakipler, nek tarzlarda tepki verme yeteneğini sürdüren
barınak ve iklim koşulları da etkilidir. Ayrı dir. Genel olarak söyleyecek olursak, en başa-
rıh tepki esneklikten en az fedakarlık edendir. kendisi de bu sürecin bir sonucudur. Frederick
Başka bir deyişle, alternatifler arasındaki seçim Barth (1981) şöyle demiştir:
büyük kazançları gözeterek değil, riski en aza
Toplumsal yaşam, faaliyetlerini düzensiz, fazla
indirecek şekilde yapılmalıdır. İnsanların dav düşünmeden ve genellikle alışılagelmiş biçimde
ranışlarında genellikle tutucu ve işler gözüken sürdüren aktörlerce yürütülür. Çabalarının so
tarzlarını değiştirmekte gönülsüz oldukları dü nuçlarıyla, bunlar kendilerini etkilediği ölçüde
şünüldüğünde, bunun insanlarda böyle olduğu ilgilidirler. Bu ilgi kapsamında yargıları, farklı
alternatif ve sonuçları hem geleceğe hem de geç
gözükmektedir.
mişe yönelik olarak karşılaştırabilecekleri stan
Davranış genelde oldukça öngörülebilir ve dartları sağlayarak, seçimleri ve eylemleri ö r
gelenekseldir; insanlar benzer koşullarda ben gütlemeye yarayan değerler üzerine temellenir.
zer kararlar alma eğilimindedir. Aksi takdir İnsanlar böyle yaparken, yolunu bulabildikleri
ölçüde, yararların peşine düşüp zarar ve sakın
de grup yaşamı olanaksız olurdu. İnsanlar bir
calardan kaçınarak elde edilecek değer miktarı
ürünün mü yoksa bir başkasının mı yetiştirile
nı azamileştirme eğilimindedirler, (s.102)
ceği, yeni otlaklara göçülüp göçülmeyeceği gi
bi temel geçim konularında sürekli kararlar İnsan toplumsal örgütlenişi bireylerin ver
alırlar; kiminle ilişki kuracaklarına, kime teb dikleri kararların bir ürünüdür; bu kararların
rik kartı göndereceklerine de karar verirler. İn çoğu, gündelik yaşamın ayrıntılarından oluşur,
san toplumlarının yapısı, alternatifler arasın ama bütün olarak uyarlanmanın akışını yön
da yapılacak seçimlere ilişkin koşulları ve bil lendirirler. Dolayısıyla karar, uyarlanma ve ev
giyi sağlar. Aynı zamanda insan toplumunun rim atbaşı gider.
rinden (süt, kesilmiş süt [peynir ve suyu], tere
BESİN EDİNME SİSTEMLERİ:
yağı, et, kan, deri ve kemikler) yararlanır.
K a r a r l a r , Uy a r l a n m a v e B e s İ n
4. Yoğun tarım: Koşum hayvanları ya da
İnsanların karşılaştığı bütün sorunlar arasında traktör, saban ve çoğu zaman bir çeşit sula
en önemlisi, yeterli besin sağlamaktır. Ekolog- mayı gerektiren tarım biçimi. Yoğun tarım dö
lar “ne yersen osun” saptamasını yaparak, ge nüm başına geçimlik tarımdan çok daha yük
rek insan gerekse diğer canlılar olsun, herhangi sek bir verim verir ve çok daha az insan eme
bir popülasyonun kullandığı besin kaynakları ği gerektirir. Yoğun tarım genellikle ileri dere
ve çeşitliliğinin, popülasyonun hayatta kalma cede uzmanlaşmıştır; çiftçiler bir ya da iki ana
sı açısından önemini vurgulamaktadırlar. Bü ürüne bağlıdır.
tün dünyada çok geniş bir uyarlanma örüntü 5. Endüstriyel tarım: Geniş ölçüde fosil ya
leri yelpazesi bulunsa da, bir popülasyonun be kıtlarla çalışan makinelerin kullanımıyla besin
sin sağlama ve paylaştırma tarzı konusu üze üretim ve imalatı. Modern ticarî balıkçılık ve
rinde yoğunlaştığımızda, ortak stratejiler oldu deniz çiftçiliğini de içerir.
ğunu görebiliriz.
Tikel bir grubun besin sağlamak için kul Besin Edinme Örüntülerinin Evrimi
landığı ya da elde tuttuğu davranışsal strate Vurguladığımız gibi, insan evrim hattının kuy
jilere besin edinme sistemi denilebilir. Bu ge ruksuz iri maymunlarınkinden ayrılmasına yol
nel örüntüler içinde mevcut stratejiler o denli açan ayıklayıcı baskılar, olasılıkla -grup yaşa
fazladır ki, hiçbir iki sistem birbirine tam ola mı ve işbirliğine daha fazla bağımlılığın ted
rak benzemez. Dahası, bir toplum içinde aynı ricen gelişmesi ve dil kullanımı gib i- beyinle
stratejiyi izleyen iki birey bulmak bile zordur. ilişkili davranışsal değişiklikleri de beraberin
Ancak, besin edinme davranışı konusunda, bu de getirmiştir. En erken hominidlerin evrildi-
bağlamda kültürel gelişmenin doğasım açıkla ği Australopithecuslaı büyük olasılıkla ancak
maya yardımcı olacak kimi önemli genelleme zaman zaman et yiyorlardı; ana besin kaynak
ler yapılabilecektir. Besin edinmenin beş ana ları, Doğu Afrika savanlarının buldukları an
örüntüsü şöyle tanımlanabilir: da tükettikleri bitkileriydi. Tahminlere göre,
1. Avcı-toplayıcılık: Yabanıl bitkiler topla bir ya da birkaç Australopithecus popülasyo-
ma, avlanma ve balıkçılık. nu, ağırlıklı olarak bitkisel besinlerden yarar
2. Geçimlik tarım: Küçük arazi parçaların lanmayı sürdürmekle birlikte, diyetlerini dü
da, muhtemelen kısmen koşum hayvanları ve zenli olarak avcılık ve leş yiyicilikle sağladıkla
saban kullanımına ya da sulamaya dayalı basit rı etle takviye etmeye başladı. Dahası, muhte
bir tarım biçimi (bahçe tarımı ya da yaygın ta melen besinlerini daha yaygın bir biçimde pay
rım olarak da adlandırılmaktadır). laşmaya koyuldular; buldukları bitki ve etle
3. Çobanlık: Hayvan yetiştiriciliğine dayalı ri bütün grup tarafından paylaşılmak üzere ge
bir ekonomi. Çobanlar hayvan sürüleri yetişti tirmeye başladılar. Zamanla, besin edinmede
rir ve hem kendi kullanımları hem de başkala ki bu değişiklik ve buna bağlı davranışsal deği
rıyla mübadele için onların ürün ve yan ürünle şiklikler insan soyunun temellendiği eşsiz ana
tomik özellikleri biçimlendirdi. Alet kullanımı meyi denediklerini bilmekteyiz. Ancak tarımın
nın gelişmesinden anlaşılacağı üzere, davranış ilk ortaya çıkışından yaygın kullanımına kadar
sal değişikliklerden bir tanesi de öğrenmeye ve 3-4 bin yıl geçmesi gerekmiştir. Yakın Doğu’da
rilen önemin artmasıydı. Anatomik değişiklik sulama izlerine ve yoğun tarımın başlangıcına
ler ise, beyin boyutlarındaki büyüme ile diş bo ancak günümüzde 5 bin yıl kadar önce rastla
yutlarındaki küçülmeydi. rız (Bu dönemde olasılıkla uzman çobanlık da
4 milyon yıl kadar önceki Australopithe- önem kazanmıştır). Bunu izleyen 2 bin yılı aş
cMSİarm zamanından bu yana avcı-toplayıcı- kın süre içinde tarım pratikleri bazı bölgelerde
lık da oldukça değişmiştir. Ancak görece ya daha etkin ve verimli bir hale gelmiştir. Mezo
kın zaman öncesine kadar, avcı-toplayıcılık şu potamya, Anadolu ve M ısır’da geniş ölçekli su
ya da bu biçimde evrensel insan besin edinme lama yapıları inşa edilmiş ve bunlar sınırlı böl
stratejisi olmayı sürdürdü ve yüzyıllar boyunca gelerde daha büyük ve geniş nüfus yoğunlukla
tedricen geliştirildi. İnsanlar toplayıcılıkta yar- rının yaşaması olanaklı kılmıştır.
_ dımcı olmak üzere kaplar ve sopalar yapmayı Nihayet 19. yüzyıl gibi yakın bir tarihte,
öğrendiler; avcılıktaki etkinliklerini arttırmak bazı Batılı toplumlar makinelerin kimi çiftçilik,
üzere silahlar geliştirdiler, mızraklar, mızrak hayvancılık ve imalat işleri ve geçim faaliyetle
fırlatıcıları ve zamanla ok ve yaylar imal etti rini üstlendiği yeni bir örüntüyü, yani endüstri
ler. 40 bin yıl kadar öncesinde, farklı yerel po- yel tarımı geliştirmişlerdir. Sanayi Devrimi’nin
pülasyonlar farklı habitatİardaki özel av hay sonucunda, aile çiftlikleri önce ileri derecede
vanı türlerini avlama ve özel bitkileri toplama makineleşmiş ve yoğun sermayeli işletmelere
da uzmanlaşmayı öğrenmişlerdi. Aynı tarih dönüşmüştür; son zamanlarda ise bunlar ye
lerde, Avusturalya kıtası da avcı-toplayıcı po- rini tarımsal ticaret sektörüne bırakmaktadır.
pülasyonlarca iskan edilmişti. 20 bin yıl ka Besin edinme sistemleri çok çeşitli olduğun
dar öncesinde ise, Avrupalı ve Ortadoğulu av dan, çoğu toplumlar tam olarak şu ya da bu
cı ve toplayıcılar dokumalar ve sepetler kullan besin edinme örüntüsüne dahil değildirler. Av-
maktaydı; bu da yüksek bir teknolojik geliş cı-toplayıcılar, geçimlik tarımcılar, çobanlar,
kinlik düzeyine işaret etmektedir (Soffer, Van- tarımcılar ve sanayi toplumlarından söz ettiği
diver ve Klima, 1995). Yine bu tarihte, insan mizde, yalnızca belirli besin edinme yöntemle
ların yaşamadığı tek kıta olan Kuzey Amerika rinin kullanımı üzerindeki kültürel bir vurguya
da, Sibirya’dan Bering Boğazı üzerinden gelen işaret etmekteyiz. İnsanların kullandığı özgül
göçlerle yerleşime açılmıştı. besin edinme sistemleri, çeşitli stratejileri ve ay
Belirli hayvan ve bitki türlerinin kullanımı nı stratejiye farklı ölçüde bağımlılığı içerir. İn
na uyarlanmış becerileri kapsayan uzman avcı- sanlar her zaman birkaç yöntemi birleştirirler.
toplayıcılıktan sistemli bitki üretimi ve çoban Örneğin, çoğu toplumda geçimlik tarım avcılık
lığa uzanan mesafe görece kısadır. Nasıl ve ne ve yabanıl bitki toplayıcılığıyla desteklenmek
den olduğunu kesin olarak bilmemekle birlik tedir. Kimi toplumlarda, bahçe tarımı (sabanın
te, 12 bin yıl kadar önce dünyanın çeşitli bölge kullanılmadığı geçimlik çiftçilik) saban çiftçi
lerinde toplumların bitki ve hayvan evcilleştir liğiyle birlikte uygulanır (İlki dik yamaçlar ve
kayalık bölgelerde uygulanırken, İkincisi sa Mevcut Kaynaklara Uyarlanma
ban kullanımının mümkün olduğu düzlüklerde Her yerel çevre ya da habitatm, içindeki yaşam
yapılır). Çobanlık genellikle avcılık ve toplayı biçimlerini besleme potansiyeli sınırlıdır. Bu
cılık veya küçük ölçekli bahçe tarımcılığı gibi demografik potansiyel çevrenin taşıma kapa
başka besin edinme stratejileriyle birlikte ya sitesi olarak adlandırılır. Taşıma kapasitesi sı
pılmaktadır. Pek çok tarımcı ise, yalnız ulaşım nırında veya bu sınırın altında bulunan popü-
için değil, protein, yün ve deri kaynağı olarak lasyon istikrarlılaşma eğilimi gösterir. En be
da hayvan yetiştirir. lirgin sınırlayıcı etkenler, besinin ya da suyun
elde edilebilirliğidir; diğerleri ise hastalık, ısı,
Çevresel Sorunlara Uyarlanma hatta kritik kaynakların düzenliliği ve öngörü
Verili bir besin edinme sisteminin belirli bir lebilirliğidir. İnsanlar ne zaman bulabilecekle
çevre tipine uyarlanma olduğu varsayımı hâlâ rini doğru olarak kestiremediklerinde bir be
fazla bir şey açıklamamaktadır. Farklı çevre sin kaynağının yıl boyunca elde edilebilir ol
kuşakları özelliklerinin -çayırlıklar, çöller, tro ması önemli değildir. Taşıma kapasitesini be
pikal ormanlar, ılıman kuşak ormanları, Ku lirlemenin en iyi yolu, popülasyonun doğum,
zey Kutbu ve kutup a ltı- buralardan edinile ölüm oranları ve göçler gibi demografik özel
bilecek yaşam biçimlerine sınırlamalar getir liklerini gözlemlemektir. Antropologlar, bir
diği kuşkusuz doğrudur. Kuzey Kutbu’nda ta çevrenin belirli bir popülasyon için potansiyel
rım yapılamaz, tropikal bir yağmur ormanında taşıma kapasitesini, insan tüketimi için düzen
hayvancılık yapılamayacağı da aşikârdır. Ne lilik temelinde elde edilebilir olan asgarî su ve
var ki bu genel çevresel etkenler besin edinme bitkisel ve hayvansal madde miktarını hesapla
sistemlerinde gördüğümüz çeşitliliğin yalnızca yarak da bulabilirler. Doğu Afrika’da yürütü
küçük bir kısmım açıklayabilmektedir. Bunlar len uzun vadeli bir proje, böylesi bir araştırma
bize benzer bölgelerin -h a tta aynı bölgenin- nın içerdiği konulardan bazılarım gösterecektir
insanlarının neden sık sık çok farklı besin edin (bkz. “Güney Turkana Ekosistem Projesi” baş
me stratejileri izlediğini ya da farklı bölgelerin lıklı çerçeve, s.102).
neden dikkate değer ölçüde benzer stratejiler Örneğin Kalahari Çölü ekosisteminin, yerli
izlediğini açıklamaz. yaşamı sürdürülüp teknoloji ve popülasyon ih
Özgül besin edinme sistemlerinin nasıl ve tiyaçları sabit kaldığı sürece, 260 kilometreka
neden geliştiğini anlayabilmek için, bu sistem rede 40 insanı sonsuza dek besleyebileceği he
leri genel çevresel özelliklere bir karşılık olarak saplanmıştır (Lee, 1968). Burada en önemli sı
değil de, yerel bölgelerdeki özgül sorunlara bir nırlandırıcı etken, anahtar bir etken olan su
karşılık olarak görmek gerekir. Yerel topluluk dur. Kalahari’deki kuyular 160 kilometre ka
ların yüz yüze kaldığı bazı ortak sorunlar, kay dar aralıklı olabilmekte ve ortalama bir ku
nakların zamana ve mekâna göre nicelik, nite yu, yağışın normal olduğu yıllarda ancak 30
lik ve elde edilebilirliğindeki dalgalanmalar ve kişiyi geçindirebilmektedir (bu sayı kurak yıl
aynı kaynaklar için rekabet eden öteki insan larda daha da düşer). Dolayısıyla Kalahari sa
gruplarının faaliyetleridir. kinleri zorunlu olarak geniş bir alana yayılmış
küçük topluluklar halinde yaşamaktadır. Be lometrekare başına (x) sayıda insanı destekle
sinin miktarının kıt olduğu ya da büyük dal yebileceğini söyleyemeyiz. Bu sayı, alanda uy
galanmalar gösterdiği bölgeler de benzer nü gulanan besin edinme sisteminin doğasına göre
fus örüntüleri sergilerler. Besin ve su kaynak değişkenlik gösterir. Ayrıca, ilerideki bölümler
larının daha bol olduğu alanlarda daha geniş de de göreceğimiz üzere, taşıma kapasitesi top
popülasyonlar kalıcı yerleşik topluluklar ola lumun örgütlenişine ve topluluklar arasında
rak yaşayabilir. ki besin ve araç gereç mübadelesine de bağlıdır.
Bir alanın taşıma kapasitesi, yalnızca elde
edilebilir toplam besin miktarından değil, pro Kaynaklardaki Dalgalanmalara Uyarlanmak
tein, vitaminler ve mineraller gibi aslî beslen Popülasyonlar yalnızca elde edilebilir kaynak
me unsurlarının elde edilebilirliği ve dağıtımın ların nicelik ve niteliğine değil, bu kaynakla
dan da etkilenmektedir. Bir başka deyişle, kay rın elde edilebilirliğindeki dalgalanmalara da
nakların besinsel nitelikleri de miktarları ka uyarlanmak zorundadır. Bir alan beş yıllık bir
dar önemlidir. Kronik beslenme yetersizliğin süre içinde yılda ortalama 100 kilogram mısır
den kaçınmak için insanlar elde edilebilir be verebilir; ama üretim bir yıl 50 kg’a düşerse,
sinlerin besin değerlerindeki farklılaşmalara da insanlar buna uyum sağlamalıdırlar; yoksa kıt
uyum sağlamalıdır. Çeşitli kaynakların bulun lık riskiyle karşı karşıya kalırlar.
duğu alanlardaki insan popülasyonları fizyolo A vrupalılarm gelm esinden önce Kuzey
jik olarak belli ölçülerde çevrelerine uyarlan- Amerika’daki Büyük Havza’da yaşayan Shos-
salar da, genelde sorunu sınırlandırıcı beslen hon e yerlileri, kaynaklardaki dalgalanmaya
me pratikleri ve yiyeceklerini hazırlayış tarzla uyarlanma konusunda klasik olmayan bir ör
rı ile çözümlerler. nek oluşturmaktadır. Bölgedeki yağışların aşı
Taşıma kapasitesini etkileyen nihaî bir et rı değişkenliği nedeniyle, Shoshone’ler bir yıl
ken de insanların kaynakları tanıma yeteneği dan ertesi yıla ne miktarda bitkisel ya da hay
dir. Hangi bitki ve hayvanların yenilebilir ol vansal besinin elde edilebileceğini hiçbir za
duğunun belirlenmesi bile kültürden kültü man tam olarak kestirememekteydi. Bir yıl son
re önemli farklılıklar göstermektedir. Avru derece verimli olan bir nokta, ertesi yıl pek az
palIların yabanıl ot saydığı bitkiler olan ka ürün verebilmekteydi. Shoshone’ler bu çevre
zayağı ve kuzukulağı, pek çok yerli Amerika sel belirsizliklere geniş bir kaynak çeşitliliğine
lı grubunda önemli tohum ve sebze kaynakla dayanarak ve yüksek ölçüde devingen bir ya
rıdır. Yenilir kabul edilmeyen daha birçok bit şam tarzı izleyip yerleşim örüntülerini elde edi
ki ve hayvan, başka toplumlarda temel besin lebilir kaynakların çeşit ve miktarına göre de
ler hatta özel lezzetlerdir. Bir kültürde kullanı ğiştirerek uyarlanmaktaydı. Bir Shoshone aile
labilir sayılan birçok kaynak, başkalarında göz si, yılın önemli bir bölümü boyunca yalnız ya
ardı edilebilir. da bir iki akraba aileyle birlikte dolaşarak kök
Bu örneklerin de gösterdiği gibi, bir çevre ve tohum toplar, küçük hayvanlar avlardı. An
nin insan taşıma kapasitesi salt yerel kaynak cak tavşan ya da antiloplar alışılmışın dışında
ların bir sonucu değildir. Verili bir çevrenin ki bollaştığında, bazı aileler dönemsel olarak ko-
A N T R O P O L O JİD E N Y A R A R L A N M A K
Gün ey Tu rkan a Ekosistem Projesi Kenya ve ABD ü n i nograflarca yürütülen bir incelem e (Coughenour vd.,
versitelerin d en bilim cilerin ortak b ir ça lış m a s ıd ır ve 19 85), aşırı kurak topraklarda çoban uyarlanm alarının
a ra ştırm a a la n ı, in sa n g en e tiğ i, dem ografi, to p ra k in celenm esinde anahtar bir konuyu gündem e g etirm iş
y ö n e tim i, b itki e k o lo jis i, b e sle n m e ve e tn o lo ji g i tir: in sanlar habitatlarına zarar verm eden, g eçin eb ile
bi farklı dalları kapsar. Araştırm acıların ya rısı, çoğu cek m iktarda h ayvana n asıl b ak a cak ? A raştırm acılar
B in g h a m to n ’d a k i New Y o rk Eya le t Ü n iv e rs ite s i’ ne ayrıntılı enerji harcam a ölçüm leri yap arak b itk i-h a y-
bağlı antropologlardan oluşm aktadır. v a n -in s a n y o lla rın ın h a rita sın ı ç ık a rttıla r. Y a ln ız c a
Turkana toprakları aşırı sıca klık farklılıkların a tâ h ayvanların gereksin im lerin i incelem ekle kalm ad ılar,
bidir; gündüz ortalam aları 3 5 -3 7 0 C a rasın d a seyre göçebe hanelerden oluşan bir örneklem in diyetini ve
der. Y ıllık yağış ortalam aları da bir hayli değişkendir ve bitki örtüsünü de sap tadılar. Turkan alılar besin ener
15 0 -5 0 0 mm. arasındadır. Bu d üşük ve değişken yağış jile rin in % 9 2 ’s in i h a yva n sa l ürünlerden (et, süt ve
oranları yoğun güneş ışığıyla da birleştiğinde, kısa bir kan) ve bunları takas ederek elde ettikleri m ısır, şeker
ekim m evsim ine yol açar; çiftçilik sınırlıdır. Kuzeybatı gibi besinlerden sağ lam aktaydı. Sürüleri Am erika ve
Kenya’daki Turkana halkının büyük bölüm ü, 15 0 bin ite A vustralya türlerine oranla daha az süt ve et verm ek
200 bin arasındaki nüfusuyla bir dizi kabile ve alt ka le birlikte, hastalığa, sıcaklığ a ve kuraklığa bağlı stre
bileye bölünmüştür. Bölgeyi “çokkarılı aile yerleşim leri se karşı daha dirençliydi.
ve beş evcil hayvan türüyle (deve, zebu sığırları, ke Tu rka n alıla rın h a yva ncılık top raklarına zarar ver
çi, koyun ve eşek) göçebe bir tarzda kullanırlar. Ko m e k sizin ye te rli d iyeti sü rd ü re b ilm e le ri ve b e k le n
nut yerleşim leri ayda bir ya da daha fazla olm ak üze m ed ik ka yıp la ra karşı kritik bir rezervi elde tu ta b il
re sü re kli devinim h a lin d e d ir” (Little, 1988, s.6 9 7). m eleri iki etkene b ağ lıd ır: (1) Bakab ilecekleri hayvan
Turkanalıtar hemen tüm üyle hayvanlarının ürünleriyle s a y ıs ı u la şa b ile c e k le ri su kuyuları ile s ın ırla n m ıştır;
geçinirler ve açlık sürekli bir tehdittir. (2) Her biri farklı b ir ürün veren b eş tür h a yva n ın
Proje kap sam ın d a otlak e ko lo jisi uzm anlan ve et- karışım ın d an oluşan sürüler beslerler, ineğin sütü ye -
lektif bir av için geçici olarak bir araya gelebil sin kaynaklarına sahiptir. Ama bu gruplar da
mekteydi; ya da belirli bir yerde çam fıstığı gibi mevsimsel ve yıllık dalgalanmalardan etkilenir
kaynakların umut vaat ettiği haberini aldıkla ler ve bunlara uyum sağlamak durumundadır
rında, yalnız yaşayan aileler hasat için bu böl lar. Bu gruplarda nüfus avcı-toplayıcılarda ol
geye birlikte gitmeyi ve kaynakların toplanma duğundan daha yoğun olduğundan, besin kıtlı
sı tamamlandıktan sonra ayrılmayı planlamak ğının etkileri onlar için daha yıkıcı olabilmek
taydılar (Steward, 1953). tedir. Batı Kenya Ariaalleri kalori ihtiyaçları
Ürün ekerek ya da hayvan yetiştirerek ya nın önemli bir kısmı için tarımsal ürünlere ba
şayan insanlar, genellikle sadece yabanıl kay ğımlıdırlar. Ama kuraklık ya da yağışlardaki
naklara dayananlara göre daha istikrarlı be dalgalanmalar hasadın kötü olmasına yol aça-
tersiz kaldığında develerine dönerler; ete ihtiyaçları cinsel ilişkiyi sınırlandıran aşırı sıcaklara ve diğer et
olduğunda koyun ya da keçi gibi küçük hayvanları kenlere bağlarlar. Neden ne olursa olsun, insan nü
kesebilirler. Süt sağlamayan sığırlardan, besin değeri fusu çevresel dalgalanmaları yakından izlemektedir.
yüksek olan kan elde ederler. Hayvanlarının kalite Bir başka incelemede, üç araştırmacı (Little, Galvin
si genelde Avrupa standartlarının altındadır, ama ve Leslie, 1988) süt, kan ve ete dayalı yüksek oran
yağışlar iyi bir ürüne elverdiğinde hayvanlar hızla se da yağlı beslenmenin Turkanalıların sağlıkları üze
mirir ve doğurganlık oranları yükselir. rindeki etkilerini inceledi. Her yaş grubunda, benzer
Bir başka inceleme, bu tür bir sistemde kanın in Amerikalı gruplara oranla kan basınçları daha düşük,
san besini olarak rolüne ışık tutmaktadır (Dyson-Hud- kalp-damar hastalıkları daha nadirdi ve genel beslen
son ve Dyson-Hudson, 1982). Turkana inekleri besili me durumları iyiydi; buna karşılık bölgede göz en
Amerikan Holsteinlarının onda biri kadar süt verebil feksiyonları yaygındı. Araştırmacılardan Kathleen Gal
mektedir, ama kanları (hayvanın kesilmesini gerektir- vin (1988), Turkanalıların beslenme durumlarının mev
se de) ete oranla çok daha güçlü bir enerji kaynağıdır. simden mevsime ve besin elde edilebilirliğine göre
Her dört-altı ayda bir, 500 kg ağırlığında bir sığırdan değişkenliğini incelemek üzere proje verilerinden ya
9,9 litre kan elde edilmektedir; yeni yetişmiş ve rarlandı. Risk altındaki bir popülasyonun beslenme du
ya küçükbaş hayvanlardan da daha az miktarda kan rumunun, vücudun şişmanlığının ve sağlamlığının eko
sağlanır, ineklerin süt vermediği mevsimde beslen lojik ve antropometrik ölçümler ve beslenme ölçümle
meyi sağladığından, Turkanalıların diyetinde kan ri yoluyla ölçülmesi sayesinde değerlendirilebileceğini
kullanımı sürünün verimini büyük ölçüde arttırır. buldu (Kolun çapı ve katlanan derinin kalınlığı). Gal
Paul Leslie ve Peggy Fry (1989) da halk arasında vin bir popülasyonda genellikle şişman olmayan kişiler
doğum oranlarının mevsimlere göre büyük değişkenlik bulunduğunda, herhangi bir tek ölçüye dayanmama
gösterdiğini bulmuşlardır. Doğurganlık oranı Mart ile konusunda uyarıda bulunmaktadır. Bulguları, diğer
Haziran ayları arasında yarı yarıya düşmektedir. Ge proje katılımcılarınınki gibi Turkana ekosisteminin çok
be kalma oranı, besin tedarikinin zirvede olduğu ötesinde bir önem taşır.
kurak mevsimlerde (Temmuzdan Eylüle) en yük Turkana Ekosistem Projesi’nin bu ve diğer tamam
sek seviyeye ulaşmaktadır. Turkanalılar (bazı Afrika lanmış ya da sürmekte olan araştırmaları yalnızca Tur
topluluklarının yaptığı gibi) çocuklarının doğumunda kana halkı ve ekosistemlerinin daha iyi anlaşılmasına
belli bir zamanlamayı esas aldıklarını iddia etmek ye katkıda bulunmakla kalmamakta, çobanlığa ilişkin
rine, doğumların mevsimselliğini çobanların otlatma ekolojik ve tıbbî araştırmalar için de büyük önem
hareketi sırasında eşlerin birbirlerinden ayrılmalarına, taşımaktadırlar.
bilmektedir; bu durumda Ariaaller besin teda zisine dayanmaktaydı. 14. ve 15. yüzyıllarda
riki için sığır ve keçi sürülerine dönerler. Dola kullanılan bir strateji, “çakıl taşı yığma” ola
yısıyla sığırlar, enerjiyi üreten bir kaynak oldu rak bilinen uygulamaydı; bu uygulamada bah
ğu kadar, depolayan bir kaynak olarak da gö çelerin toprağına küçük miktarlarda çakıl taşı
rülebilir. eklenmekteydi. Böylelikle toprağın nemi koru
Diğer bir örnek de, son derece öngörül nur, toprak kaymaları engellenir ve ekim mev
mez koşullarda çiftçilik yapan eski bir Ameri simi uzatılırdı (Lightfoot, 1993, s.116).
ka halktır: Anasazi Pueblo yerlileri, çok kurak İleri derece sanayileşmiş toplumlarda tüke
bir alandaki kötü hasat riskini en aza indirge ticiler, etkin bir ulaşım sisteminin hizmet ettiği
mek için çeşitlenmiş bir tarımsal stratejiler di dev bir alanın ürünlerinden yararlandıkların-
caktır. Benzer şekilde, bir çiftçi ürünlerine su
lama yoluyla su getirebilir, zararlıları kimyasal
ilaçlarla kontrol altına alabilir ve gübreyle ve
rimi arttırma yoluna gidebilir; seralar inşa ede
rek kış ortasında da ürün yetiştirebilir. Ama bu
tekniklerin maliyeti yüksektir ve bu tüketiciye
yansıtılır. Modern tarım, makine teknolojisi
ne bağımlıdır ve büyük ölçüde benzin ve dizel
yağı biçimindeki fosil yakıt kullanımıyla tak
viye edilir.
M odern tarım tekniklerinin bütün belir
gin avantajlarına karşın, sanayileşmiş toplum-
larm besin üretimindeki belirsizlikleri asgarileş
tirmek konusunda teknolojik açıdan daha basit
toplumlardan daha iyi olduklarını varsayma ya
nılgısına düşmemeliyiz. Yakın geçmişteki insan
uyarlanmasının en büyük paradokslarından bi
ri, besin üretimini arttırma ve istikrara kavuş
turma yolundaki çabaların pek çok durumda
tersine bir etkiye yol açmış olmasıdır belki de.
Başka bir deyişle bu çabalar, besin edinme siste
minin istikrarı için yeni ve daha büyük bir teh
Azerbaycan Bakü’de bulunan bu kısmen terkedilmiş dit oluşturmaktadırlar. Örneğin, bir topluluk
petrol sahası atık ve kirlilikle küresel anlamda başa çıkma
gerekliliğinin aciliyetine dikkat çekiyor. (Fotoğraf Daniel Bates) kuraklık ya da düzensiz yağış tehdidini azalt
mak için sulamalı tarıma bağımlılığını arttıra
bilir; ancak bunun ardından, artan sulamanın
dan, kaynaklardaki kısa dönemli dalgalanma topraktaki tuz miktarını ürün yetişmesini engel
lara fazla maruz kalmazlar. Yıl boyunca çok leyecek derecede arttırdığını görecektir.
çeşitli meyve, sebze, tahıl, et ve süt ürünlerin Teknolojik açıdan ileri toplumlarda insan
den yararlanırlar. Bu tedarik istikrarı teknolo lar çevre mühendisliği açısından önemli başa
jiyle mümkün olabilmektedir; üreticiler besini rılar sergileseler de, içinde yaşadıkları çevre
kıtlıkların önünü kesecek tarzda depolama ve ye karşı her zaman duyarlı olmalıdırlar. Nihaî
ulaştırma araçlarına sahiptir ve teknoloji kay olarak bir grubun uyarlanma başarısı, yalnız
naklardaki dalgalanmaları (genellikle maliyeti ca ekolojik sistemi yönlendirişindeki ustalığına
büyük de olsa) en aza indirirler. değil, bu sistemi sürdürmedeki özenine de bağ
Bir hayvan çiftçisinin otlakları kuruduğun lıdır. Kaynakların toplumsal etkileşim aracılı
da, çiftçi sığırlarını dolaştırmak yerine trak ğıyla insanlar arasındaki iç dağılımı, bağımlı
tör ve kamyonlarla onlara yem ve su taşıya oldukları kaynaklar kadar önemlidir.
Siyasal Ekoloji tün iri hayvanlar arasında, yerel çevresel koşul
Temel kaynakların tipi ve dağılımı çevrenin larda yaşamını sürdürmeye yönelik uyarlama
yalnızca bir yönüdür. Çevrenin daha az önemli lardan oluşan en geniş yerel örüntüler yelpaze
olmayan başka bir temel yönünü de insan po- sine sahip olan tür bizleriz.
pülasyonları oluşturur. Her toplum, yerel kay Farklı gruplar aynı habitatta farklı nişler iş
naklardaki çeşitliliklere olduğu kadar komşu gal ettiklerinde ya da aynı bölgede farklı habi-
halkların mevcudiyet ve faaliyetlerine de uyar- tatları iskân ettiklerinde, her bir grubun diğerle
lanmalıdır. Bu uyarlanma sürecinin incelenme rinin ürünlerinden yararlanacağı şekilde birbir
si, insan ekolojisine bir yaklaşım oluşturacak leriyle yoğun ticaret bağları kurabilirlerler. Ku
derecede önemlidir. Siyasal ek o lo ji denen bu zeydoğu Zaire’nin Ituri ormanında, iki popülas-
yaklaşım, insanların çatışan çıkarlar karşısında yon arasında uzun bir ticaret tarihi bulunmak
doğal kaynaklara erişimini, bunları denetim al tadır: Bunlar, av hayvanları ve bal gibi orman
tına almasını ve kullanımını inceler. ürünleri toplayan avcı-toplayıcı Efeler ve ürünle
İnsanlar kendi grupları dışındaki insanlar rini ve yakın zaman öncesinden bu yana da üret
la pek çok alışverişe girerler. Kaynaklara eri tikleri mamullerini onlarla mübadele eden çiftçi
şim konusunda birbirleriyle rekabet de ederler. Leselerdir (Wilkie ve Curran, 1993, s.389-417).
Toplumların tekil varlıklar olarak incelenme Aynı çevreyi işgal eden grupların niş uz
sinden bir adım öncesine gidecek olursak, her manlaşması aracılığıyla barış içinde yanyana
bir yerel popülasyonun daha geniş bir bütün yaşaması her zaman mümkün değildir. Zaire’
olan toplum içinde bir yer tuttuğu, geniş ve de deki Efeler Leselere bağımlı ve onlara boyun
ğişken bir toplumsal mozaikle karşılaşırız. Bü eğer hale gelmişlerdir (Wilkie ve Curran, 1993,
Yol in şa atı, çiftçilik, hayvan çiftçiliği ve kerestecilik H avzası insan k a yn a klı b ir denge b o zu lm asın a m a
B re zilya’nın tro p ik al orman e ko siste m in i b üyük ölçü ruz k a lm ış tır. T ro p ik a l ya ğ m u r o rm a n la rı y e ry ü z ü
de e tkilem iştir. D iğer m e sle ktaşlarıyla b irlikte bölgede nün yalnızca % 1 1 kadarın ı kap lar, an cak canlı küt
uzun b ir deneyim sah ib i olan antro po log Em ilio Mo- lenin % 4 1’ ini ve türlerin yüzde 5 0 ’sin d e n fazlasın ı
ran buna neyin neden olduğunu açıklam akta ve bazı b a rın d ırır (M oran, 19 9 3 ). O rm a n sız la şm a sü re cin in
e yle m le rin o rm a n s ız la şm a y ı n a s ıl a z a lta b ile c e ğ in e h angi noktada Am azon orm an ların ın ke n d ini ye n ile
ilişk in önerilerde b u lu n m aktad ır (Moran, 19 9 3, s .1 -2 1 ; me ka p a site sin i aşa ca ğ ı henüz b elli o lm am akla b ir
B ron d izio , M oran, M ausel ve W u, 19 94 , s .2 4 9 -2 7 8 ). likte, b unun görece ya k ın o ld u ğ u d ü şü n ü lm e kted ir
1 9 7 5 ’te B re zily a A m a z o n la rı’ nm y a ln ız c a % 0 .6 ’sı (Moran, 2000).
a çılm ıştı; an cak 19 75 ile 19 8 5 a ra sın d a , yakm a y o B re z ily a ’da o rm a n s ız la şm a n ın n e d e n le ri ö z ü n
lu yla kayb ed ilen orm an lık alan m iktarı zirveye ulaştı de siya sald ır. 19 5 8 ’de yol yap ım ı p o litik asıyla birlikte
ve 1 2 bin beş yüz hektar old u. O zam andan bu y a b aşla m ış ve Trans-A m azon karayolu ile b irlikte daha
na ve ö zellikle 19 9 0 ’larda, orm an sızlaşm a Brezilya’yı da g enişletilm iştir. Hayvan çiftçiliği, çiftçilik, m adenci
dün yanın dördüncü en b ü yü k atm osferik karbon di- lik (yakıt o larak köm ür kullanılm aktadır) ve b ir ölçü
oksit üreticisi yap m aya yetecek b ir hızla sürm ektedir ye kadar da kerestecilik sorunun b üyüm esine katkıda
(Moran, 19 9 3, s .3). G ünüm üzde orm anların % ıo ’dan b ulunm uştur. Durum un siy a s a l n iteliği, g üçlü a sk e rî
fazlası yok o lm uştur ve bu süreç hızla devam etm ek unsurların etkili olduğu Brezilya hüküm et siyaseti ve
tedir. Orm an ya n g ın la rın ın serb e st b ıraktığı karbon m evcut vergi yasa ve yönetm eliklerinde yatm aktadır.
m iktarı, b üyüyen b itkile rin tu ta b ild iğ in d e n çok da H üküm et, yeni başkent Brazil’i ve daha ya kın zam an
ha y ü k s e k tir. D o la y ıs ıy la , uçsu z b u ca k sız Am azon ön cesinde de karayo lunu inşa ederken, gen iş Am a-
s.389-417). Başka bir yerde, daha büyük ya da insan grubunun işgal ettiği niş, aynı çevrede
teknolojik açıdan daha gelişkin olan grup diğe ki başka hayvanların nişlerinden çok farklıdır.
rinin topraklarını zapt edebilir ve onları sürebi Bir hayvan türünün nişine bağlılığı, bir insan
lir. Avrupalı yerleşimciler yerli Amerikalı grup grubunun uyarlanma stratejisine bağlılığından
ların iskân ettiği topraklara yerleşmeye başla çok daha fazladır. İnsanlar çok kısa bir sürede
dığında olan budur. Günümüzde Amazon Ir beslenme biçimlerini ve besin edinme strateji
mağı havzasında da aynı durum gözlemlen lerini değiştirmeye karar verebilirler ve zorun
mektedir. Brezilya’da topraksız çiftçiler Ama lu kaldıklarında bunu hemen yaparlar. Çoban
zon havzasına göçmekte ve buralarda çiftlikler lar otlakları kuruduğunda derhal sulak toprak
kurarak genelde yerli halkların konumunu teh lar için komşu tarımcılarla rekabet etmeye baş
dit etmektedirler. layabilirler ve barışçıl yan yana yaşama süre
Ayrı bir uyarlanma örüntüsü geliştirmiş bir ci, kısa sürede açık düşmanlığa dönüşebilir. Şu
zon H avzası’nın kalkın m ası ve ulusun geri kalan ıyla geniş alan ı tekdüze b ir so run lar d izisin e sah ip m iş g i
b ü tü n le ştirilm e si a m a çla m ıştı. Bu siya se tin g e risin bi a lg ıla m a m a lı; b unun ye rin e A m a zo n la r’d a ki her
d e , d a h a fa zla to p ra ğ ın e kim e a ç ılm a s ı g e re k tiğ i b ir alan ayrı ele alın m alıd ır. Bazı bölgelerde orman
inancı yatar. Brezilya çiftçilerinin % 7 0 ’inden fazlası açılm asın ın te şvik edilm em esi ve hayvan çiftçiliğine
top raksızd ır ve çiftlik top raklarının % 8 4 ’ü, nüfusun d a h a iy i d ü z e n le m e le r g e tirilm e si; b a z ıla rın d a ise
yüzde 4 .5 ’inin e lin d e d ir (Moran, 19 9 3, s.17). iyile ştirilm iş toprak satışla rın d a n vergi a lm a k y o lu y
Ne y a z ık ki A m azo n y e n i g e le n ç i f t ç ile la sp e k ü lasyo n u n önüne g eçilm e si g ere ktiğin i s ö y
rin a lış ık o ld u ğ u tarım iç in e lv e r iş li d e ğ ild ir. O r lem ektedirler. Daha da ön em lisi, Am azon orman ör
du Am azon H a v z a sı’nı u lu s a l e g e m e n lik a çısın d a n tüsün e zarar verm eyen çiftç ilik yö ntem leri m evcut
değerlendirm ekte ve n a sıl dönüştürüldüğün e ilişkin tur ve b u n la r e k o n o m ik b a k ım d a n m ek a n ize y ö n
her türlü e le ştiriy i B re zilya ’ nın b ü tü n lü ğ ü n e y ö n e tem ler kadar avantajlı o lm alarının ya n ısıra , ko laylıkla
lik bir tehdit o larak a lg ıla m a kta d ır; vergi ve toprak aktarılabilen becerileri de içerm ektedir (Brondizio ve
kullan ım y a sa la rı, toprağı -ö rn e ğ in ağaçları k e s e re k - diğerleri, 19 94). O rm an ların daha n em li b ö lg e le rin
“iy ile ş tire n le re ” ö n e m li m ik ta rla rd a te ş v ik s a ğ la r. de önem li “çiftçilik” şe k ille rin d e n biri p alm iye yağı
D o la y ıs ıy la , to p ra k s ız b ir çiftçi k a ra y o lu b o yla rın a üretim i ve çeşitlenm iş bahçeciliktir (bkz. Yedinci Bö
ye rle şip b irka ç d ö n ü m lü k to p rağa d ü ş ü k fiya tla rla lüm). B unlar b üyük çaplı orm an açm a işlem leri gerek
sah ip olab ilm ekte, yakm a yo lu yla araziyi a ça b ilm e k tirm em ekte ve m ekanize olm ayan yöntem lerle izle n
te ve az b ir m iktar çab ayla biraz ürün ektikten so n diklerinde, orm an e kosistem inde b üyük zararlara yol
ra, “iy ile ştirilm iş” toprağı b üyük bir kârla satab ilm e k açm am aktadırlar.
tedir. S pekü latö rler ve hayvan çiftçileri de ayn ı şeyi D ahası, Moran ve m eslektaşları uzay çağı te kn o
yap m aktadır. lo jisin in an tro po logların ve diğer yeryüzü b ilim cile ri
A m a zo n la r’ın o rm a n s ız la ştırılm a sın ın g e risin d e nin geniş bir a lan d a çevresel o layları izle m e sin e n asıl
ki nedenler siy a s a l o ld u ğ un dan , bu uçsuz b ucaksız o la n a k s a ğ la d ığ ın ı g ö ste rm e k te d irle r: Uydu e sa s lı
b ö lg e n in k a ra y o lu in ş a a t ı, m a d e n c ilik ve ç iftç ilik u zak ta n g ö rü n tü le m e s is te m le ri, h a yva n ç iftç iliğ i,
sın ırların ın ötesinde d üşü n ü lm e sin i tavsiye etm ek, faz çiftçilik ve çe şitlen m iş bahçe ta rım cılığ ın ın bitki ör
la anlam lı olm am aktadır. Moran ve m eslektaşlarının tüsü ve orm anların ye n ile n m esi üzerindeki etkilerini
ö n e risi, s iy a s a l a çıd a n da m ak u ld ü r: Ç e vre c ile r bu karşılaştırm ayı o la n ak lı kılm ıştır.
halde başka insan gruplarına uyarlanma, her larının topraklarım elde tutup tutam ayaca
hangi bir çevresel koşula uyarlanma kadar de ğı, “Ormansızlaşmanın Siyasal Ekolojisi: Bre
vingen ve dinamik bir süreçtir. zilya Amazonları” başlıklı çerçevede (s.106)
Hemen her yerde, gruplar arası uyarlanma kutuda görülebileceği üzere, Brezilya Federal
denklemine dahil ek bir unsur daha bulunmak Hükümeti’nin davalarına vereceği desteğe bağ
tadır: Yerel popülasyonların kaynakları kul lıdır. Benzer biçimde, göçebe Kaşkay aşiretinin
lanış tarzını düzenleyen devlet erki. İster avcı- yaz ve kış otlakları arasında nasıl, ne zaman ve
toplayıcı olsun ister köylü-çiftçi ya da çoban, hangi yoldan hareket edeceği ve yerleşik grup
çoğu yerel popülasyon için kaynaklara erişim larla ilişkileri, hükümet temsilcileriyle arala
(ve hatta komşularla ilişkiler), uzakta ancak rındaki siyasal ilişkilere bağlıydı (bkz. Beck,
güçlü devlet düzeyinde kurumlarca denetlen 1991). Bu konu ilerideki bölümlerde daha ay
mektedir. Dolayısıyla, Amazon’un yerli halk rıntılı incelenecektir.
Avcı-toplayıcılığa dayanan toplumlarm çoğu,
Uy a r l a n m a v e U zu n V a d e l İ
belli bir toprak biriminden daha az besin elde
K ü l t ü r e l D e v r İm
ederler. Bunun Viking yerleşimlerinde de ge
Farklı kaynaklarca yapılmış birçok gözlem, in çerli olduğunu görebiliriz. Toprak kullanımın
san toplumunu bütün olarak dönüşüme uğ daki yoğunlaşmanın dışında, aslında kişi başı
ratan (ve uğratmayı da sürdüren) tekrarlanan na gittikçe daha fazla besin dışı enerji elde edil
bazı sistemli değişim süreçlerini ortaya koy mekte ve tüketilmektedir.
maktadır. Bu genel evrim örüntüleri -b ir grup Günümüzde dünya nüfusu 30 yıl öncesi
ya da popülasyonda gözlemlenebilen davranış ne göre iki kat artarak 6,5 milyona ulaşmış
ya da örgütlenme örüntüleri- kısa vadeli uyar tır. Gübre ve yeni tohumların kullanımı yoluy
lanmaların ürünüdür ve hiçbiri evrensel değil la tarımsal yoğunlaşma sayesinde, besin üreti
dir. Özgül uyarlanmaların uzun vadeli sonuç mi şimdilik kabaca bu artışa ayak uydurabil
larını görebilmenin bir yolu, zaman içinde ge mektedir ve bazı iktisatçılar bunun süreceği ka
riye gitmektir. Arkeolojik veriler bize uzun va nısındadır. 1 9 9 4 ’te Kahire’de düzenlenen Nü
deli değişim süreçlerine ilişkin bir fikir verdiği fus ve Kalkınma Konferansı’nda bu konu yo
gibi, aynı zamanda kısa vadeli perspektifler te ğun tartışmalara neden oldu. Ancak bir konu
melinde uzun vadeli başarı ya da başarısızlık da görüş birliğine varılabilir: Besin üretiminde
lara ilişkin kestirimlerde bulunmamamız konu ki artışın ne kadar sürdürülebileceği konusun
sunda da uyarıcıdır. da güvenilir kılavuzlarımız yok. Dahası yüksek
üretkenlik düzeyleri, enerji kullanımı ve atıkla
Uzun Vadeli Kültürel Değişim Süreçleri rın yok edilmesi konularında yüksek maliyetle
Bu vaka incelemesini akılda tutarak, uzun va ri de beraberinde getirmektedir.
deli kültürel değişimin içerdiği bazı çok genel
süreçleri gözden geçirebiliriz. Uzmanlaşma
Uzun vadeli değişimde, yoğunlaşmaya koşut
Yoğunlaşma bir başka süreç de, tek bir bireyin yürüteceği
En yalın insan kültürlerindeki kişi başına enerji üretim faaliyetinin süresinin giderek daralma
gereksinimi, en karmaşık toplumlara oranla çok sı anlamına gelen uzmanlaşmadır. Uzmanlaş
daha düşüktür. Toplumun karmaşıklığı arttık ma arttıkça, toplumun yürüttüğü bütün faali
ça, enerji bütçesinden kuramların bakımına ay yetler dizisi içinde, uzmanlaşmış bireyler gide
rılması gereken pay da artar (Viking örneğimiz rek daha küçük bir oran teşkil eder. Sanayi (ya
de olduğu gibi, kiliseler, üniversiteler, bankacı da sanayi sonrası) toplumu, insan kültürü ka
lık sistemleri, borsalar vb.) (Tainter, 1988, s.91). dar eski olan bir süreçte varılan son noktadır.
Altyapının artan karmaşıklığındaki anahtar un Bireyler giderek uzmanlaşmak zorunda olduk
sur, besin üretiminde yoğunlaşmadır. Bu yoğun larından, toplumlar çeşitli faaliyet ve amaçlar
laşma süreci, bir toprak ya da emek biriminden için ayrı birimler halinde örgütlenmeyle belir
elde edilen ürünün artışını içerir. lenme, yani farklılaşma eğilimindedirler. Av-
Yoğun tarıma dayanan toplumlara oranla cı-toplayıcı toplumlarda ancak birkaç düzine
farklı meslek bulunurken, sanayi toplumların- 1 9 6 0 ’ta dünyanın dördüncü en büyük gö
da bu sayı milyonu geçer. Ancak aşırı uzman lü olan Aral Gölü öylesine hızlı bir biçimde
laşma kimi sakıncalar da içeren bir sorundur. kurumaktadır ki, günümüzde özgün boyutu
Örneğin, tarımı kahve, kakao ya da çay gibi bir nun yarısından daha da küçülmüştür. Bir bi
ya da iki nakit karşılıklı ürüne tahsis eden bir limci, yüzyıl sonuna gelindiğinde buranın dev
bölge, dünya pazarında düşen fiyatlarla nasıl bir tuz bataklığından başka bir şey olmaya
baş edebilecektir? cağını öngörmektedir. Önceleri Aral’ı besle
yen sular, bazıları 1 300 km. kadar ötede bu
Merkezîleşme lunan karmaşık ve uzak sulama sistemlerine
Üçüncü bir evrimsel süreç, siyasal ve ekonomik yönlendirilmiştir. Çevre tarım sistemlerinden
kararların birkaç birey ya da kurumun elinde Aral’a akan sular kimyasal gübre ve böcek öl
yoğunlaşması, yani merkezîleşmedir. Bu süreç, dürücülerle kirlenmiştir. Zengin balıkçılık sa
siyasal, ekonomik ve toplumsal farklılaşmanın nayi bitmiştir; bir zamanlar gölün kıyıların
artışıyla ilişkilidir. Güçlü bir merkezileşmiş ik da yer alan topluluklar, kıyı çizgisi geriledikçe
tidar -mevcut kaynakları savunma, hatta kom zor durumda kalmaktadır. Gölün hızla küçü
şu popülasyonlarınkileri elde etme girişimlerini len yüzey alanı, çevre bölgelerde şimdiden da
bir yana bırakacak olursak- farklı faaliyet ve ha sıcak ve kurak yaz ve daha düşük kış ısı
çıkarları uyumlu kılmada yararlı, hatta gerek larına yol açmaktadır. Bu ısı değişiklikleri ve
lidir (Lees, 1994). düşen su seviyesi, bölgedeki vaha tarımcılığı
Siyasal merkezîleşmenin gelişmesi, olasılık nı sekteye uğratmış ve bölgenin çölleşmesine
la neolitik devrimden (avcılık ve yabanıl bit katkıda bulunmuştur.
ki toplayıcılığından bitki ve hayvancıların ev Bu ve benzeri pek çok vakada esas suçlu so
cilleştirilmesine geçiş) hemen sonradır. Besin yutlanmadır; yani uzun vadeli maliyetleri he
üretimiyle birlikte popülasyonlar büyümüş ve sap etme yeteneğinden yoksun, yüksek ölçü
yoğunlaşmış; varlıklarını artan ekonomik uz de merkezileşmiş bir planlama ve karar alma
manlaşmayla sürdürebilmişlerdir. Bütün bun sistemidir. Tabii bizler soyutlanmaların çevre
lar, bilgiyi işleyecek, daha karmaşık üretim ve sel olaylar üzerinde etkili olmadığını biliyoruz:
dağıtım sistemlerini işletecek ve çıkar çatışma Kararlar bürokratik bir hiyerarşi içinde birleş
ları karşısında kamu düzenini sağlayacak daha miştir ve her biri kariyerinde ilerlemek, iş gü
merkezî kurumlar gerektiriyordu. Ne var ki, venliği ve gündelik hayatta kalma gibi günlük
Viking yerleşimlerinin tarihinin de gösterdiği kaygılarla dolu milyonlarca birey tarafından
gibi, karar verenlerin -b u vakada vergi ve aşar alınıp uygulanmaktadır. Üretkenlik hedeflerine
ları toplayanlar- uzun vadeli sonuçları kestire- bağlılık, kişinin hataya yatkınlığı ve sorumlu
memesi durumunda merkezîleşme vahim so luğunu sınırlandırmak veya otorite alanını ge
nuçlara yol açabilmektedir. nişletmek konusundaki bürokratik başarıları
Bir başka örnek, günümüzde benzeri gö görünür kılmak, bireylerin bürokrasi içindeki
rülmemiş büyüklükte bir ekolojik felaketle başarıları açısından hassas bir önemdedir. Bu
karşı karşıya olan eski Sovyetler Birliği’dir. bağlamda, yaklaşan çevresel ya da toplumsal
Ö R N E K OLAY
V ikinglerin Kuzey A tlantik’teki ke şif ve yerleşim lerinin de buğday ve arpa yetiştiriyorlard ı. Ayrıca, özgür k iş i
tarihi, n ih a î olarak çarpıcı bir uzun vadeli değişim ya lerle köleleri ayırt eden ve hizm etkârlar, kiracılar top
ratan kısa vad eli uyarlanm alar birikim ine bir örnektir. rak sah ip leri ve b eyler a ra sın d a s ık ı bir ayrım göze
Th om as McGovern ve Norse ya da V ikin g tarihi üzerin ten b ir to p lu m sal ve s iy a s a l h iyerarşi de getirm işler
de uzm anlaşm ış diğer arkeologlar, Kuzey A tlantik’teki di. Y a sa gereği, her özgür ve toprak sah ib i çiftçi ya
Norse yerleşim le rin in d e ğ işik o laylarla dolu ta rih in i da hane, bir beye b ağlı o lm ak zorundaydı. Her kiracı
açım lam a ko nusu n d a ça lışm alar yürütm üşlerdi (Mc -b e lir li bir dönem için bir çiftliği işletm e sözle şm e si
Govern, 1980; McGovern vd., 1988). Pek çok adaya ya p m ış b ir a ile - toprak sah ib i bir hane reisine bağ
İ.S. 79 0 -10 0 0 yılları arasında ye rleşildi; bunlar ara sın lıyd ı. Bütün ko lon i beylerden oluşan bir seçkin sınıfın
da Şetland ve Faroe adaları, İzlanda, G rönland ve o la ve daha son raları da, Norveç kralının atadığı yö n e
sılıkla Kuzey Am erika’nın doğu kıyıları da bulunm ak ticiler ve kilise ileri g elenlerinin yö ne tim in d eyd i. Er
taydı. Bu yerleşim lerin oldukça farklı tarihleri va rd ı; en ken yerleşim dönem i oldukça b aşa rılıyd ı; ye rleşim ci
batıdaki İzlanda ve Grönland, önem li V ikin g yerleşim lerin büyük b ölüm ü özgürdü ve yeterli otlak b u la b il
lerinin sınırlarını oluşturm aktaydı. 15 0 0 ’e doğru çökü dikle rin d e , koyun ve s ığ ır yetiştirebilecekleri b ağ ım
şe geçen Grönland yerleşim leriyle birkaç yüzyıl sonra sız m ülkler oluşturm aktayd ılar. Yerleşim cile r süratle
nüfusu büyük ölçüde azalan İzlanda, uzun vad e li uyar zengin deniz y a şa m ın ı da b e sin lerin e eklediler. G rön
lanm a hakkında fikir edinm em izi sağlar. land ve İzlanda yerleşim le rin in nüfusu hızla arttı: her
V ik in g ye rleşim cile ri berab erlerinde y e rle ş ik bir ik isin d e k i toplam nüfus 60 bine ulaştı.
besin edinm e siste m i de g etirm işlerdi: sığ ır ve ko Bu b aşa rıyı V ik in g ko lo n ile rin in te d ricî d ö n ü şü
yun yetiştiriyor, b a lık avlıyo r ve o lan aklı olan yerler mü izle ye ce k ti. B a şla n g ıçta , her bir ye rleşim göre-
sorunlara ilişkin yerel bilgi ya da erken uyarı leri, kiracı çiftçiler karar verme süreçlerinden
sinyalleri kolaylıkla göz ardı edilebilmektedir. dışlandıkları ve kilise ve taht tarafından top
rağı aşırı işlemeye zorlandıkları için zamanla
T a b a k a la ş m a çökmüşlerdi.
Kültürlerin uzun vadeli evriminde bir başka Hiçbir toplumda bütün insanların toplum
eğilim, bir toplumun kaynak ve güce erişim de sal ve ekonomik faaliyetlere katılım konusun
recelerine göre farklı gruplar halinde bölün daki nüfuzu ya da gücü eşit değildir. Afrika’nın
mesi, yani tabakalaşmadır. Karmaşık toplum San halkı gibi yalın bir avcı-toplayıcı toplum
larda gruplar, bütünün karar verme süreçleri da dahi, bazı erkekler “başkan” unvanını alır
ne erişimden bütünüyle yoksun olabilirler ve ve daha fazla saygı görürler. Avustralya’da ya
ya toplumun geneline ait kaynaklara erişimle şayan bir başka avcı-toplayıcı grup olan Tiwi-
ri sınırlı olabilir. Daha önce gördüğümüz üze ler arasında, statü eşitsizliği bir erkeğin evlen
re, Grönland ve İzlanda’daki Viking yerleşim me şansını etkileyebilmektedir. Yaşlı erkekler
ce özerkti ve hakim hane biçim i, sah ip o ld u k ları ve rar v e ricilik daha m erkezîleşm işti.
ka rşılığ ın d a vergi öd ed ikleri otlak ve top rakları iş le 12 6 2 -12 6 4 ’te Grönland ve İzlanda Norveç d evle
ten özgür a ile yd i. B aşlangıçta ya n ların d a kö leler ge tinin doğrudan denetim i altına girdi; artık çoğu top
tirm işlerd i, ancak yerleştikten sonra b aşka köle ge raklar kilise ve tahtın kontrotündeydi. K ilise, yö n e t
tirtilm edi; aile d ışı işgücü, hizm etkâr ve kiracılardan mek üzere p isko p o slar atıyor, yerleşim lerin boyut ve
sağ lanm aktayd ı. Zam an geçip ye rleşim le r b üyüdükçe kaynaklarıyla orantısız anıtsal yapıların inşasın ı teşvik
kilise le r kuruldu ve haneler bu sert ik lim d e otlakların ediyordu. Vergi ve aşarlar yabancı kökenli görevlilerce
d ış sın ırların a doğru ya yıld ı. toplanıp yönetiliyor ve devlete aktarılıyordu. Yerleşim
Te d ric î to p lu m sal ve s iy a s a l d e ğ işim le rin derin ler gittikçe büyüyen Kuzey Avrupa ekonom ik siste m iy
etkileri oldu, ilk elde, özgür çiftçiler ve rg ile rin i ö deye le bütünleşm ekteydi. Am a ekonom ik bütünleşm e yer
bilm ek için topraklarını satışa çıkarttıkça, kiracı çiftçi leşim cilerin çoğuna refah getirm edi ve n ih a î olarak va
lerin sa y ıs ı özgür m ülk sah ip lerin e oranla arttı. Böy him sonuçlara yol açtı. To prak aşın m ası ve deniz kay
le lik le toprak artan oranlarda d o la ylı yönetim e tâbi naklarının yağm alanm ası nedeniyle çevresel bozulm a
hale geld i. Toprakta çalışan lar, uzun v a d e li so n u çlar zorluklara neden olm aktaydı. O tlakların çoğu kurak
üzerine d üşünm e ksizin , o la b ild iğ i kad ar çok sam an kayalıklara dönüştü ve 15 0 0 ’lere g elindiğinde, Grön
üretm ek, o la b ild iğ i kad ar çok koyun ve keçi ye tiştir land ko lo n isi yu ka rıd a ki yönetim in talep leri, ya ğ m a
m ek zorund ayd ılar. A şırı otlatm a ve toprak a şın m a lanm ış kayn ak tem eli ve sert iklim le baş edem eyerek
sın a ilişk in bolca kan ıt görülm ektedir. İkinci olarak, yok oldu. G rönland bir kez daha, V ikinglerin zam an
başlan gıçtaki küçük beyler önem li m iktarlarda top ra la sın anm ış uyarlanm alarını görm ezden geldiği ya da
ğı denetim altın d a tutan ve rakiplerle s ık s ık sav aşa n ö n em sem ed iğ i Kuzey A m erika sak in le ri Eskim oların
güçlü önderlere dönüştü. 13. yü zyıl ortalarınd a, to p elinde kalm ıştı. 160 0 ’e gelindiğinde, İzlanda halkının
rağın büyük bölüm ü b irkaç a ile n in d en etim in e geç % 94’ü kiracı çiftçiliğe b aşlam ış ve nüfus büyük ölçü
m işti. K ısacası, toprak k u lla n ım ı yo ğ u n laştı. Toplum de düşm üştü. Koloni hayatta kaldı; am a refah, ancak
daha da fazla ta b a k a la şm ışti; uzm an rah ipler, s a v a ş İzlanda’nın bağım sız ve yerel olarak kendine yeten bir
çılar, dem irciler ve kentli zanaatkarların s a y ıs ı artm ış, toplum olarak yeniden örgütlendiği 20. yüzyıld a geri
iktid ar bey ve p isko p o sla rın elin d e y o ğ u n laştıkça k a dön eb ildi (ayrıca bkz. McGovern vd., 1996).
çok sayıda kadınla evlenebilecek toplumsal iti bakalaşmış toplumlarda oluşan gruplaşmalar
bar ve statüleri ellerinde tutarken, genç erkek eşitsizliği süreğenleştirir ve böylesi bir eşitsizli
ler için de eş kıtlığı yaratırlar. ğin bireylerin kişisel güç ya da güçsüzlükleriyle
Bu çeşit eşitsizlikler toplumun bazı üyeleri pek az ilişkisi vardır.
için büyük zorluklara yol açabilmekle birlikte,
bu durum bir popülasyonun bir kesiminin ta Yerleşimin Çekirdekleşmesi
mamını aynı toplumun diğer üyeleri karşısında Dünyanın hemen her yerinde tabakalaşma ve
avantajsız bir konuma düşüren toplumsal-eko- merkezîleşme, nüfusların boyut ve yoğunlukla
nomik tabakalaşmayla aynı değildir. Büyük öl rı artan yerleşimlerde kümelenmesi eğilimi, ya
çüde bir kuşaktan diğerine aktarılan bu avan ni çekirdekleşmesi ile ilişkilidir. Kentler giderek
tajsız konum, önemli bir zaman süresince nü devlet örgütlü toplumların karakteristiği haline
fusun diğer kesimlerince sistemli bir baskı ya gelmiştir ve insanlık tarihinde görece yakın za
da sömürüyü gündeme getirir. Bu anlamda, ta man önce ortaya çıkmışlardır (En fazla 7 bin yıl
önce). Üretimci sistemlerin ve iletişim ağlarının me ve yoğunlaştırma eğiliminde de olabilir. Vi-
işçi yoğunlaşmalarına bağımlılığının azalma king yerleşimleri burada da yerinde bir örnek
sı sonucu yer yer değişkenlik göstermekle bir tir: Birkaç yüzyıllık siyasal ve ekonomik mer
likte, dünya nüfusunun artan ölçülerde kent kezîleşmenin ardından, eğilim oldukça çarpıcı
lerde odaklanmakta ya da kentlere bağımlı ha bir tarzda tersine dönmüştü.
le gelmekte olduğu açıktır. Genel eğilim, tarım Çok sayıda karmaşık toplumun çöküş ko
sal bölgelerin terk edilerek boyutları sürekli bü şullarını gözden geçiren Joseph Tainter, her
yüyen kentsel “mega-bölgeler”e göç edilmesi hangi bir karmaşık toplum ya da uygarlığın
dir. İstanbul’un 1 9 6 4 ’teki nüfusu 750 bin idi; çökmesinin, genelde daha önce yükselmesine
2 0 0 7 ’de ise 15 milyonun üzerine çıktığı tahmin yol açan süreçlerin öngörülebilir bir sonucu ol
edilmektedir. Bu sayı, su ve sağlık gibi temel hiz duğunu kaydeder (1988). Tainter Batı Roma
metleri karşılama kapasitesinin çok üzerinde İmparatorluğu’nun, M ayaların ve kuzeybatı
dir. Benzer hiper büyüme örneklerine her kıtada New M exico’daki Chaco Kanyonu toplumu-
rastlanabilmektedir; Kahire, Pekin, Laos, Yeni nun çöküşünü ayrıntılı biçimde irdeler. Örnek
Delhi ve Mexico City bu duruma birer örnektir. ler, ulaşılan karmaşıklık düzeyi, çevre ve çö
Bu eğilimler elbette kaçınılm az değildir. küşün ayrıntıları bakımından farklılık gösterse
Özellikle iletişim ve üretimle ilgili alanlardaki de, aynı genel ilkenin tezahürleri olarak görü
yeni teknolojik gelişmeler pek çok şeyi çarpıcı lebilirler: Karmaşıklığa yapılan yatırımlardaki
biçimde değişikliğe uğratabilir. Dahası bu ge getirinin azalması (1988, s.187-192). Başka bir
nel ve uzun vareli evrimsel eğilimler, nedensel deyişle toplumlar, aslî kuramlarını (tapmaklar,
anlamda bazı şeylerden bağımsız da değildir. kentler, ordu vb.) ayakta tutabilmek için be
Her şeyden önce, aralarında önemli sistemsel lirli bir noktadan sonra onlardan elde edebi
bağlar bulunmaktadır; ikinci olarak da, her bi leceklerinden fazlasını harcamak durumunda
rindeki değişiklikler benzer çevresel değişiklik kalır. Diğer bütün yatırım stratejileri gibi, kar
lere bir tepki olabilmektedir. Örneğin yoğun maşıklığa yatırım yapmak da sonunda getirile
laşma ve uzmanlaşma, işin yeniden örgütlen rin azaldığı bir noktaya gelebilir; bu noktadan
mesi yoluyla, bozulan bir çevreden daha faz sonra toplumsal ve siyasal örgütler, sadece sta
la kaynak sağlamaya yarayabilmektedir. M er tükoyu koruyabilmek için yapılıcak yatırım
kezîleşme de, kaynaklara ya da bunların elde ların gittikçe artmasının yol açacağı sorunlar
edilebilirliklerine ilişkin bilgi akışında etkinleş la karşı karşıya gelirler. “Karmaşık bir toplum
me aracılığıyla aynı amaca hizmet edebilir. Ay bir kere getirilerin en aza indiği evreye girdik
rıca, tekil popülasyonlar ya da toplumsal sis ten sonra, çöküş, üstesinden gelinemez bir felâ
temlerde görülen eğilim ya da süreçlerle, yer ketin gerçekleşmesi için yeterli zamanın geçme
küre genelinde yaygınlaşmış olanlar arasında sinden başka şeye ihtiyacı olmayan matematik
açık bir ayrım gözetmek durumundayız. Her sel bir olasılık haline gelecektir” (1988, s.145).
hangi bir toplum, toprak kullanımını merkezî Ama daha önceki istikrar ve esneklik tartış
denetimden çıkartma ya da yoğunluğu azalt mamızın terimleriyle söyleyecek olursak, kar
ma eğiliminde olabileceği gibi, merkezîleştir maşık bir toplumun istikrarı esneklik pahasına
sağlayabildiği bir evreye ulaşabileceğini söyle süzce bu yönde ilerlediğini söylemek kuşkusuz
yebiliriz. Bir bütün olarak insan varoluşu bo hata olur. Diğer taraftan, karmaşıklığın artma
yunca basitten karmaşığa bütün toplumları ele sını ilerleme ya da daha iyi uyarlanmayla eşde
alırsak, her toplumun tek biçimli ya da pürüz ğer görmek de hatalıdır.
Özet
Evrimsel ekoloji besin edinimi sistemlerinden çözümleme süreçlerinin doğasını anlayabilmek
akrabalık sistemlerine ve siyasal ve dinsel ya için, içinde yer aldığı çevreyi anlamamız ge
şama, kültür ve davranışın uyarlam a anlamı reklidir. Çevreler dinamiktir. Ekolog Lawren-
nı vurgulayan kuramsal bir yöneliştir. Bu yö ce Slobodkin (1968) bütün çevrelerin dinami
nelişin iki yönü bulunmaktadır: Evrim kuramı ğinin gerisinde dört değişim örüntüsünün yat
ve organizmalarla çevreleri arasındaki etkileşi tığını öne sürmüştür: Her türden çevresel ola
mi inceleyen ekoloji. yın yenilik, sıklık, büyüklük ve süresindeki de
Antropologlar birey ve grupların ekolo ğişiklikler. En fazla yaşam şansına sahip olan
jik çevrelerine uyarlanış tarzlarıyla ilgilenirler. organizma zorunlu olarak çevresine en iyi şe
En yalın anlamıyla uyarlanma, organizmaların kilde uyarlanmış olan değildir; bunu sağlayan
kendilerini hayatta kalacak (dolayısıyla üreme daha çok çevreye farklı biçimlerde cevap verme
başarılarını sürdürecek) ve genetik özelliklerini yeteneği, yani esnekliktir.
gelecek kuşaklara aktaracak şekilde ayarlama İnsan toplulukları, farklı çevresel sorunlar
larıdır. Uyarlayıcı tepkilerin başarı ya da başa la baş edebilmek için çeşitli stratejiler uygular
rısızlığı ancak uzun vadede ölçülebilir; gözlem lar. Yine de, davranışlar oldukça öngörülebilir
lenen herhangi bir davranışın evrimsel sonuçla ve gelenekseldir. İnsanlar kararlarını sonuçla
rını kestirebilmek olanaklı değildir. Diğer bir rına ilişkin beklentileri doğrultusunda alırlar.
çok tür gibi biz de bazı şeyleri yapmanın yeni Antropologlar, gelecekteki davranışın yönünü
yollarını öğrenerek uyum sağlarız. Hiçbir uyar ya da bir topluluğun yeni bir olaya nasıl tepki
lanma ya da tepki mükemmel bir çözüm ola vereceğini kestirmek için, insan karar ya da se
rak görülemez; her biri beraberinde belli mali çimlerine ilişkin bazı varsayımlara dayanmak
yet ve riskleri getirir ve mevcut durumdan ya durumundadırlar. Geniş çaplı örüntüler ya da
rarlandığı için bütün uyarlanmalar fırsatçıdır. süreçler, milyonlarca tekil eylem ya da inancın
îster biyolojik isterse davranışsal olsun, var sonuçlarıdır. Kültürel davranışın tamamı akıl
yasyon uyarlanma sürecinin anahtarını oluş cılık ve bireysel çıkar ile açıklanamaz. Ancak,
turmaktadır. Değişkenliğin kabulü, seçenekler sınırlılıklarına karşın bu tür varsayımlar, mev
arasında ayıklama ve karar alma süreçlerine cut davranışın karşılaştırılabileceği bir davra
dikkat çeker. İnsanın karar alma ya da sorun nış beklentisi sundukları için yararlıdır.
Antropologlar, insan popülasyonlarınm çev de yerel bir alandaki çevresel değişkenlere kar
relerini nasıl etkileyip ondan nasıl etkilendikle şı insanlar, özel besin edinme sistemleri geliş
rini betimlemek üzere ekosistem -belirli bir or tirirler. Bu değişkenler elde edilebilir kaynak
tamda çeşitli hayvan ve bitki türleri arasında ların nitelik ve niceliği ve aynı kaynaklar için
enerji ve besin akışı- kavramından yararlanır rekabet eden diğer grupların sayısı ile belirle
lar. Doğadaki madde (ya da besin) akışı dön- nir. Bir popülasyonun uzun vadeli kaynaklara
güseldir (yani aynı madde sürekli yeniden kul uyarlanma başarısı, ekolojik sistemini sürdür
lanılır); enerjiyi ise güneş sağlar. Bir türün yaşa me yeteneğine bağlı olabilir; bu bakımdan ba
dığı bölgeye onun habitatı denir. Bir hayvan tü sit toplumlar da teknolojik açıdan ileri toplum
rünün nişine (daha geniş kapsamlı uyarlanma lar kadar başarılı olabilmektedir.
stratejisi) bağlılığı görece bağlayıcı olmakla bir Bütün dünyada son derece geniş bir uyar
likte, insan türü, uyarlanma stratejisini değiştir lanma stratejileri yelpazesi kullanılmaktadır,
me ve pek çok nişe uyum sağlama yeteneği açı ama bu geniş ölçek içinde kimi ortak örüntüler
sından eşsizdir. Ne var ki, insanlar hâlâ madde vardır. Örneğin, besin edinme stratejileri ara
ve enerji akışı kurallarına tabidirler. Bütün can sında, beş temel örüntü bulunmaktadır: Avcı-
lılar gibi biz de başka türlere bağımlıyız ve sayı toplayıcılık, geçimlik tarım, çobanlık, yoğun
ve faaliyetlerimizi çevreye ve elde edilebilir kay tarım ve endüstriyel tarım.
naklara uyarlamak durumundayız. Kültürel değişim ya da evrimde uzun vade- •
Bir ekosistem denge durumunda -bütün bi de bir dizi karşılıklı ve birbiriyle ilişkili eğilim
leşenlerinin dengesi- olabileceği gibi, değişim görürüz. Nüfusları kalabalıklaştıkça ve karma
halinde de olabilir. Bir ekosisteme değişiklik şıklıkları arttıkça toplumlar, enerji bütçelerinin
lere uyarlanma olanağı sağlayan özellikler es gittikçe daha büyük kısmını altyapının sürdü
neklik (temel unsur ya da ilişkilerini korumak rülmesine ayırmak zorunda kalırlar; daha bü
la birlikte değişim geçirebilme yeteneği) ve is yük nüfusları besleyebilmek için besin üretimi
tikrardır (değişikliklerden sonra denge duru nin yoğunlaştırılması gerekir. Toplumlar, yeri
muna dönebilme yeteneği). Bütün ekosistem- ne getirilen görevler ve girişilen faaliyetler açı
ler değişim yeteneği açısından sınırlıdır; doğal sından giderek farklılaşır; üretim genelde da
ekosistemler üzerinde en fazla baskıyı genellik ha fazla uzmanlaşır; siyasal ve ekonomik güç
le insan faaliyetleri yaratır. Benzer biçimde her daha çok merkezileşir; yerleşim boyutları bü
yerel çevre, içindeki yaşam biçimlerinden her yür, nüfus yoğunluğu artar ve toplum daha ta-
hangi birini desteklemek konusunda sınırlı bir bakalaşır (kaynaklara ve iktidara erişim ola
potansiyele sahiptir. Bir popülasyonun istik- nakları eşit olmayan gruplara bölünme). Ku
rarlılaşma eğilimine girdiği noktaya taşıma ka zey Atlantik’teki Vikinglerde görüldüğü üzere,
pasitesi denir. karmaşık toplumlar da siyasal ve demografik
Hem genel çevresel karakteristiklere, hem çöküntüye uğrayarak parçalanabilirler.
İKİNCİ KISIM
Uyarlanma Örüntüleri
k in c i K ıs ım ’ d a y e r a la n d ö r t b ö lü m d o ğ ru d a n B irin c i K ıs ım ’ d a
İ y e r a ta n t e m e l f ik ir le r ü z e r in e k u r u lm u ş tu r . B u k ıs ım d a y e r a la n
h e r b ö lü m , e n a z ın d a n k ıs m e n , b e lir li b ir n ü fu s a m e n s u p in s a n la
r ın b e s i n e d i n m e b i ç i m l e r i , h a b i t a t l a r ı n ı n g e r e k l e r i , ö t e k i l e r l e i l i ş
k ile r , y e r e l t o p lu lu k ö r g ü tle n m e le r in in ö n e m li y ö n le r i g ib i k o n u la r
la n a s ıl b a ş a ç ık t ık la r ın ı g ö s te r e n u y a r la n m a s t r a t e jile r in i iç e r m e k
t e d i r . B ö l ü m l e r ö z e l o l a r a k a v c ı —t o p l a y ı c ı l ı k , b a h ç e c i l i k , ç o b a n l ı k
v e y o ğ u n ta r ım ı k a p s a m a k ta d ır . B u b ö lü m le r e v r im s e l b ir ç e rç e v e
o la r a k a lg ıla n a b ile c e k b iç im d e d ü z e n le n m iş v e h e r b ir i b ü t ü n n ü
f u s la r iç in e ş it d e r e c e d e g e ç e r li s ü r e k li b ir u y a r la n m a s ü r e c in in b ir
y ü z ü n e ö r n e k o lu ş tu r m u ş tu r .
s a ğ la m a s t r a t e jile r in i a ç ık la m a k t a v e e t n o g r a f ik v e r ile r in n a s ıl k u l
la n ıld ığ ın ı v e t o p la n d ığ ın ı g ö s t e r m e k t e d ir . H e r ç a lış m a k e n d i b e n
z e r s iz y ö n le r in i s e r g ile m e k le b ir lik te , h e p s in d e o r t a k o la r a k g ö r ü
le n b a z ı k o n u la r d a b u lu n m a k t a d ır : B u ç e r ç e v e d e d e ğ iş im in kay
n a k la r ı v e iç s e l ç e ş it le n m e s i, ç e ş it li f a a l iy e t l e r in d a h a g e n iş ç e v r e
s e l, t o p lu m s a l v e s iy a s a l g e t ir ile r i a ç ık la n m ış t ır . E t n o g r a f ik b u lg u
la r h e m b u n la r d a k i s ü r e k liliğ in a n a h a tla r ın ı h e m d e t e k te k o la y
la r , b ir t a r a f t a n o la y la r ın k ü r e s e l b ir b a ğ la m a o t u r t u lm a s ın ı s a ğ la r
k e n , d iğ e r t a r a f t a n d a b ir e y le r in e y le m v e k a r a r la r ıy la o r t a y a ç ık a n
d e ğ iş im in n a s ıl k e s in tis iz b ir s ü r e ç o ld u ğ u n u g ö s t e r m e k t e d ir . “ Ç o
b a n ” , “ k ö y l ü ” y a d a “ ç i f t ç i ” g i b i n i t e l e m e l e r , b u g e n i ş ç e ş i t l i l i k iç in
u y g u n ta n ım la m a la r ın d a n b a ş k a b ir ş e y d e ğ ild ir .
M
HALKLARIN DURUMU
Bir Halkın Ölümü: Penan
Topraklarında Son
ENERJİNİN ÖRGÜTLENMESİ
To p lu m s a l Örgütlenm e
YERLEŞİM ÖRÜNTÜLERİ VE
HAREKETLİLİK
ESNEKLİK, İSTİKRAR VE
DEĞİŞİM
D o b e Ju / ’ H o a n s İ ' ler
İklim ve Kaynaklar
Yerleşim örüntüleri
Toplumsal Pratikler ve Grup
Bileşimi
Karşılıklılık
Yaşam Kalitesi
Diyet ve Beslenme
Demografi
Bugünkü Dobe Halkı
İNUİTLER YA DA ESKİMOLAR
Kuzey Kutup Çevresi Ekosistemi
Mevsimlik Göçler
Demografi
Toplumsal İlişkiler
Toprak Hakkı
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Avcı-Toplayıcılık
dımcı olabilirler; ancak günümüz avcı-toplayı- dan oluşur. Eder’in (1996) Filipinler’deki Ba
cılarının “arta kalanlar” ya da “yaşayan fosil tak halkına dayanarak işaret ettiği gibi, avcı-
ler” olmadıklarını unutmamak gerekir. Wilm- toplayıcılar geçim sistemleri ile yeni teknoloji
sen ve diğerlerinin vurguladıkları gibi, her mo leri birleştirme konusunda oldukça hızlıdırlar.
dern toplumun, yazılı kayıtlarında bulunma Üzerlerinde otorite sahibi olan devletlerle ve
yan ve önceki toplumlarm nasıl yaşadıkları kültürleri kendilerinkinden oldukça farklı olan
na ilişkin dolaysız bir bulgu olarak değerlen komşularıyla ticaret yaparlar. Bütün avcı-top-
diremediğimiz uzun ve farklı bir tarihi vardır layıcılar kimi zaman yakındaki tarımcılar ve
(1989) ve bu modern toplumlar 20. yüzyılın çobanlar için ücretli işçilik yaparak, sanayileş
sorunlarıyla haşır-neşir 20. yüzyıl insanların miş toplumlardan mal satın alıp tüccarlara sa
tarak ve hatta zaman zaman hükümetlerinden ' de çeşitlilik kazanır. Bitkilerin daha bol ve ve-
yardım kabul ederek, diğer gruplarla bir müba rimli olduğu alanlarda yaşayan insanlar esas
delenin içine çekilmektedirler. olarak sebze, fındık, meyve ve benzeri ürün
Modern avcı-toplayıcılar, özgül çevrelerin lere bağımlı olarak yaşarlar. K alahari’de ya
de bu eski geçim stratejisinin kendileri için ba şayan D obe’ler bu duruma tipik bir örnek
zı yönlerden hâlâ geçerli olduğu insanlardır. tir. Bunun aksine, Kuzey Kutbu’nda bitki var
Çoğu avcı-toplayıcmm tarih boyunca yiyecek lığına nadiren rastlandığı için Eskimolar da
kaynaklarının bolluğu ve güvenilirliği açısın ha çok et ve balıkla beslenirler. Ancak avcı-
dan bugün yaşadıkları yerlere kıyaslandığın toplayıcıların beslenme rejimi, olanaklardaki
da çok daha elverişli yerlerde yaşamış olduk mevsimsel ve yıllık dalgalanmalardan etkilen
ları gerçeği, nüfuslarının günümüz avcı-topla- diği için epeyce çeşitlilik gösterme eğiliminde
yıcılarına oranla çok daha yoğun olduğunu ve dir. Avustralya’nın Orta Çöl bölgesindeki avcı-
daha iyi beslendiklerini gösterir. Avcı-topla- toplayıcıİar hakkında yazan Scott Cane,Tcüçük
yıcılarm uyguladığı besin edinme yöntemleri bitki ve böceklerden büyük hayvanlara kadar
nin, akrabalık sistemlerinin, yerleşim örüntüle- burada yaşayan insanların mevsimsel beslenme
rinin ve diğer kültürel özelliklerin bazılarını in rejiminde yer alan yüzlerce örneği sıraladıktan
celediğimizde, kendi özel habitatlarmdaki ya sonra, kurak aylar süresince yeterli su ve yiye
şamlarını ayakta tutmaya dair sorunların çö cek sağlajnak için gösterdikleri özenli çabaları
zümünün bu davranış biçimlerinde saklı oldu da anlatırXI996).
ğunu göreceğiz. Bıij avcı-topjayıcılarm besin kaynakları
nı yönetmedikleri anlamına gelmez. Kuzey ve
Güney Am erika’daki yerli avcı-toplayıcılar,
ENERJİNİN ÖRGÜTLENMESİ ^ tercih edilen av hayvanlarını besleyen bitki ör
Avcı-toplayıcılar esas olarak yabanıl bitki ve tüsünün (Levvis ve Ferguson, 1988) ya da ter
hayvanlarla geçinirler. Tarım ın aksine avcı- cih edilen yumru köklerin ve çekirdeksiz sulu
toplayıcı ekonomide insanların bağımlı, olduk küçük meyve köklerinin (Gottesfeld, 1994) ye
ları yaşam biçimlerinin büyümesini ve yeniden tişmesini kolaylaştırmak için orman örtüsünü
üretimini düzenleyecek doğrudan ya da yoğun düzenli olarak yakmaktadırlar. Bu periyodik
bir müdahale görülmez. Bu yüzden avcı-topla- yakma eylemi yangınlara ya da liman hastalı
yıcılarm beslenme rejimi diğer gruplarmkinden ğına yol açma tehlikesi taşısa da, büyük ağaç
daha keskin bir biçimde habitat tarafından be ların altında çalılar oluşmasını engellediği için
lirlenmiştir. Aslında bereketli yabanıl kaynak uzun vadede ormanların sağlığının korunma
lara herhangi bir Amerikan kentinde de rast sında bir araç olabilir.
lanabilir, ama doğal olarak bu kaynaklar bü Hepsi değilse bile pek çok avcı-toplayıcı
yük bir nüfusu beslemeye yetecek m iktarlar halk diğer toplumlarla bir mübadele içine gir
da değildir. miştir. Zaire’deki Mbuti Pigmeleri kendi ken
Yerel çevre çeşitlendikçe, o çevre sakinleri dilerine yeten avcılar olarak tanımlansalar da,
nin beslenme rejimine esas olan hammaddeler ziyaretçi tüccarlara antilop ve başka av hay
vanları satarlar; Banttılar ve Sudanlı komşu yabileceğini göstermeleridir. Düşük enerji büt-
larından onların ürettiği tarım ürünleri ve ba ^çesi hayatta kalmak amacıyla çevreden yeterli
zı işlenmiş yiyecekler satın alırlar (M ilton, . kaynâtreîde'etmek için en düşük enerjimin kul
1985). Başka türlü hayatta kalabilecekleri ol la n ıld ığ ı bir uyarlanma stratejisidir. Biz insan
dukça kuşkuludur (Hart ve Hart, 1986). D o lar çevreden enerji elde etmekte özel bir usta
be halkı Bantu çifçileri ile ticaret yapar ve on lığa sahip olsak da bunu yapmak için yine çok
lar için çalışırlar (Wilmsen, 1 9 8 9 a , 1989b ). miktarda enerji harcarız^JDrrıeğin bir çuvaj pa
Eskimolar sadece geçim ihtiyaçlarmtJka.rşıla- tatesi üretirken kullanılacak gübrenin ve asa
mak için değil, aynı zamanda bağımlı olmak lak yok edici maddelerin imalatı; tohumlayan,
durumunda kaldıkları sanayileşmiş toplum- gübreleyen, bunları püskürten ve ürünü topla
ların çeşitli petrol ürünleri, kar motosikleti, yan makinayı işletecek gücü sağlama; ürünü
yivli tüfek, konserve gıda ve hatta televizyon paketleme ve nakletme ve bunun gibi pek çok
ve motorlu araç gibi sayısız ürününü satın al iş için hatırı sayılır bir enerji yatırımı gerekir.
mak için de avlanırlar (bkz. örn. Feit, 1994, Diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında insan^
s.421-440). lar, özellikle sanayileşmiş toplumlarda, yüksek
Günümüzde toplayıcılığın gelir kaynağı enerji bütçesi ile yaşarlar. Aycı-toplayıcılar ise
olarak başka bir değişle ticarileşmiş ekonomi bu kuralın şaşırtıcı istisnalarıdır.
lerde kullanılmasının ilginç bir örneği Avrupa ^Avcı-toplayıcıların besin elde ederken Jıa r-
ve Asya’nın pek çok bölgesinde yapılan salyan cadıkları enerji genellikle kendi kas enerjileri
goz, mantar ve yermantarı toplayıcılığıdır. Bu dir., besin elde etmek için tarlaları temizlemek,
na ek olarak bazen yabanıl ürünlerin toplan sulama sistemleri yapmak ya da petrol yakı
ması ile elde edilen gelir sulak veya bataklık ya tıyla çalışan makineler kullanmak gibi karma
da ormanlık arazilerin ekonomik değerini de şık altyapı gerekleriyle karşılaştırıldığında, av-
etkileyebilmektedir. .Türkiye’de Karadeniz kı cı-toplayıcılar barınak, kapan, hatta bot ve su
yılarında bulunan Karasu bataklığında insan bentleri yapmak için enerji harcarken daha az
lar ülkenin dört bir yanındaki çiçekçilere sat bir çabaya gerek duyarlar. Sonuç olarak, avcı-
mak için hazırlamak üzere yabani sazları ha toplayıcılar popülasyonun tek bir birimini bes
sat ediyor. Her ne kadar hane başına düşen ge- lemek için diğer topluluklardan çok daha az
Jirj^ok olmasa ve bu aktivite tarım nüfusunun enerji harcamaktadırlar. Avcı-toplayıcılar bes
en yoksul kesiminin gelirine ek olarak yapılı lenme, boş zaman kullanımı ve genel fiziksel
yor olsa da toplamda bakıldığında ve balıkçı bakım konularında kendi kendilerini genellik
lık ile sağlanan gelirle birleştiğinde, bu aktivite le oldukça iyi destekledikleri için, sistemlerinin
ekonomik dengeyi bataklık alanların drenajı ve hayli verimli olduğu söylenebilir.
aleyhine dengelemekte anlamlı bir fark yaratı Avcı-toplayıcılar temel kaynaklarını koru
yor (Özesmi, 2003). ma konusunda da uzmandırlar. Enerji giderle
Antropologların avcı-toplayıcıları özellik ri düşük olduğu için ve büyük bir çeşitlilik im
le etkileyici bulma nedenlerinden biri de bu in kânı sunan bir yiyecek stoğundan yararlanma
sanların bize düşük enerji bütçesiyle nasıl yaşa eğiliminde olduklarından ötürü, avcı-toplayı-
Bu Brezilyalı avcılar protein
ihtiyaçlarının çoğunu
avcılıkla sağlamakla beraber
bahçecilik de yapmaktadır.
(Fotoğraf Flora Lu)
cılar kendi kaynaklarının herhangi birine gö nemlerde ortaya çıkan yeni teknolojilerle ko
rece sınırlı bir talep gösterirler. Aynı zaman laylıkla değişmektedir.
da yaşam tarzları nüfus artışlarını da sınırlıyor Dünyanın pek çok yerinde nüfusta böyle-
■gibi görünmektedir; sayıları bağımlı oldukla si hızlı bir artışa tarımsal gelişme eşlik etmiş
rı hayvan ve bitki türlerine oranlı kalma eğili ti. Bu gelişmeyle, çok sayıda avcı-toplayıcı ıs
mindedir. Düşük enerji ihtiyacı, geniş kaynak lah edilmiş bitki ve evcilleştirilmiş hayvanlara
varlığı, kontrollü nüfus gibi birbirine bağlı so güvenerek yaşamlarını sürdürebilmek için ço
nuçlar doğuran bu uyarlanma stratejisi, av- ban ya da bahçe tarımcısı oldular. Daha sonra
cı-toplayıcıların kendi ekosistemlerinin diğer bahçe tarımcıları, sulama sistemi ve toprağı sa
bileşenlerine görece olarak daha az müdaha banla sürmek gibi yeni tarım teknikleri yoluyla
le etmeleri sonucunu doğurur. İnsanlar habi- insan nüfusunun daha da artmasına yol açacak
tatlarmdaki en yetenekli yağmacılar oldukla biçimde yoğun tarımcılar haline geldiler. Bazı
rı için besin kaynağı olarak kullandıkları tür toplumlarda nüfus durağan bir seyir izlerken,
lerin popülasyonunu da etkilemektedirler. Y i birçok toplumun nüfusu, yeni teknolojilerin
ne de ekosistemleri göreli bir denge içinde gö hayata girmesiyle birlikte arttı. Daha fazla gı
rünmektedir ve kaynakları, en azından diğer da talebi, insanların çabalarını güvenilir mah
ekonomik sistemlerinkilerle karşılaştırıldığın sul için yoğunlaştırmalarım gerektiriyordu.
da bir tehditle karşı karşıya kalmayabilir. An Böylece insanlar kanallar açarak, mahsul
cak bu “korumacı” yaklaşım oldukça rastlan yetiştirerek, zararlı böcekleri yok ederek çev
tısal olup hızlı nüfus artışının yaşandığı dö relerini yeniden şekillendirmeye başlamış ve
bu süreç içinde ekosistem dengesini koruma yine de bazıları istisna teşkil edebilir (Gottes-
nın maliyetini yüklenerek kendilerini koruma feld, 1995). Bu istisnaların nüfuslarını ken
ya çalışmışlardır. Avcı-toplayıcılar kaynakla di kaynaklarıyla dengeyi sağlamak için kasıt
rını işletmek konusunda da oldukça yetenek lı biçimde sınırlandırdıkları tabii ki iddia edile
lidirler. Nikaragua’da yaşayan M iskito yerli mez. Öyle görünüyor ki bu insanların kendileri
leri kendi bölgelerindeki su kaplumbağaları ile kaynakları arasındaki dengeyi korumaları
nın tamamen yok olması tehlikesi ile karşı kar na olanak sağlıyan birbiriyle ilişkili pek çok et
şıya kalmışlardır. Kaplumbağalar onların te ken var. Bu etkenler depolama teknolojilerinin
mel protein kaynağı olduğu halde, kaplumba olmaması, bu kaynaktan sağlanan besin mad
ğa toplayan şirketlerin ödediği peşin paranın desi için daha geniş bir pazarın olmaması, fosil
cazibesine kapılarak türlerinin yok olması pa yakıt kullanmamaları ve nüfus artışını zorlaş
hasına deniz hayvanlarını avlamışlardı. Sonun tıran diğer çevresel koşulların dayattığı sınırla
da, Sandinistlerle süren dokuz yıllık savaş ti malardır. Dobe IKunglar ve Eskimoları incele
carî avlanma faaliyetlerini etkilemiş ve böyle diğimizde bu iki toplumda insanların nasıl ge
likle deniz kaplumbağaları kurtulmuşlardır. çindiklerini ve çeşitli kültürel uygulamaların
Şu anda Miskitolar, söz konusu kaynağı yeni acımasız çevrelerine uyum sağlamalarına nasıl
den işletmelerini sağlayacak geleneksel araçla yardım ettiğini göreceğiz.
rını kullanabilmek için etkin biçimde kendi de
niz alanlarındaki haklarını kazanmaya uğraş
To plu m sa l Örgütlen m e
maktadır. Artık Miskito toplulukları ticarî ba
lık avlama faaliyetine ortak değiller ve bu de Avcı-toplayıcılık da dahil olmak üzere hiçbir
ğerli kaynaklarım korumak için avlanmıyorlar toplumsal örgütlenme biçimi herhangi bir be
(Nietschmann, 1995). Aynı şekilde, 18. yüz sin elde etme stratejisinden doğmaz. Avcı-top-
yılda yerli Kuzey Amerikalılar kendilerini bir layıcıların kendilerini siyasal ve toplumsal ola
denbire Avrupa kunduz derisi pazarıyla ilişki rak örgütleme biçimleri büyük bir çeşitlilik
içinde bulmuş ve böylelikle yüzyıllar boyu ya gösterir. Ancak son ve çağdaş avcı-toplayıcı-
şamlarını sürdürmelerini sağlayan hayvanı ne lardan çoğunun yaşam alanı görece olarak sey
redeyse yok edene kadar avlamışlardı. Her iki rek ve oldukça farklı kaynaklarıyla daha az çe
olayda da esas olarak aynı faaliyeti görmekte kici habitatlar olma eğiliminde olduğundan, bu
yiz: Bir zamanlar bir kaynaktan kendi sınırlı çevrelerde yaşayan gruplar belli bazı toplum
pazarları için yararlanan insanlar şimdi sınırsız sal örgütlenme özelliklerini göstermektedirler.
bir pazara bağlanmışlardır. Kısa süreli kazan Avcı-toplayıcılar tipik olarak küçük grup
cın cazibesi ise sık sık kaynağın tüketilmesiyle lar halinde, birbirlerine akraba ailelerden oluş
sonuçlanmaktadır. muş konak yerlerinde yaşarlar. Konak yerle
Bu örneklerin gösterdiği gibi kendi kay rinin ve bir bütün olarak toplumun büyüklü
naklarını bu güne kadar koruyan avcı-topla- ğü doğal kaynakların mevcut miktarıyla sınır
yıcı halklar, yukarıdaki gibi davranmayıp ko lıdır. Tarım toplumlarının aksine, avcı-topla-
rumacı bir ahlâkla hareket etmişlerdir ancak yıcılar nüfuslarındaki artışı düzenlemek için
besin üretimini kolaylıkla arttıramazlar. Çok ğı sonsuz döngüde elden ele geçer ve böylelikle
miktarda besin depolayacak teknolojiden yok maddi eşitsizlik en az düzeyde kalır.
sun olduklarından, nüfus düzeyleri senenin en Avcı-toplayıcı takımın bazı üyelerinin di
kötü mevsimi süresince elde edilebilecek be ğerlerinden etkin olması olağandır. Erkekler
sin düzeyine uygundur. Diğer mevsimlerde be kadınlara göre daha etkin olma eğilimindedir
sin ne kadar bol olursa olsun, nüfus besin (ve ancak birinin kurumsallaşmış bir iktidara sa
hatta suyun) depolanamadığı mevsimin koşul hip olması -yani birinin diğerleri adına karar
larıyla sınırlıdır. Günümüz itibarıyla toprakla alma yetkisine sahip olduğu bir kurumsallığm
rı çok olsa da nüfus yoğunlukları genellikle dü bulunması- nadiren görülür. Karar verme er
şüktür. Bu durum, Kuzey Amerika’nın kuzey ki, gruptaki bütün aileler arasında adil olarak
batı kıyısında olduğu gibi besin bolluğunun ve dağıtılmıştır. Karşı gelen kişiler olasılıkla ora
tahminî yiyecek kaynaklarının büyüklüğünün dan ayrılırlar.
yerleşik nüfus yoğunluklarına izin verdiği çoğu Avcı-toplayıcı gruplardaki toplumsal dene
erken toplumlar için geçerli değildir. tim sistemleri aynı zamanda gayrı resmî olma
M odern avcı-toplayıcıların uyarlanm ala özelliği gösterir. Düzen, yönetsel bir hiyerar
rında hayatî etken karşılıklılık kuralıdır. Bu şi tarafından uyulması istenen yasalarla değil,
kural, besin maddelerinin ve diğer malların tarafların onayıyla ve günlük olarak sağlanır.
sistematik paylaşımıdır. Besin sağlama işi ge Yönetime ilişkin kurallar ve yaptırımlar, gru
nellikle ailevî ya da hane içi bir girişim ola bun geleneklerinin, mitoslarının ve dinsel ide
rak görülür ve görev cinsiyetler arasında da olojisinin oluşturduğu bütünün parçalarıdır.
ğıtılabilir. Bugüne kadarki çalışmalar erkeği Suçun hem tanımı hem de cezası, belirli bir za
avcı, kadını da toplayıcı olarak tanımlarken, man dilimi içinde grubun oybirliğiyle belirle
son araştırmalar bu işbölümünün her zaman nir. Örneğin bazı Eskimolarda, cinayetle son-
böyle olmadığını ortaya çıkarmıştır. Örneğin lananlar dışındaki anlaşmazlıkları çözmek için
Paraguay’daki Açeler arasında erkekler kadın başvurulan “atışma şarkıları” vardır (Hoebel,
ların yanında hatırı sayılır ölçüde toplayıcılık 1954). Anlaşmazlığın tarafı olan kişiler, arka
yaparken (Hill vd., 1984), Filipinler’deki Ag- larında koro vazifesi gören aileleri olmak üze
ta kadınlarının büyük bir bölümü avcılık yap re, şarkı söyleyerek olayı kendi açılarından an
maktadırlar (Estioko-Griffin ve Griffin, 1981). latır, kızgınlıklarım gösterir. Sonuçta kazanan
Avcılık ve toplayıcılık yapan bireyler, toplum kişi şarkı atışmasını izleyenlerin alkışları ile be
sal cinsiyet rollerinin dağılımındaki bu çeşitli lirlenir. Kamuoyunun dışında hiçbir mevcut
liği dikkate almaksızın yiyeceklerini genellikle hukuk sistemi kişiyi haklı ya da haksız kılacak
bütün yerel grupla paylaşırlar. Diğerlerinin ye bir karar veremez. En önemli şey ise tarafların
terli yiyeceği varken birilerinin aç kalması na sorunun halledildiğini hissetmeleridir; böyle
dir rastlanan bir durumdur ve aç hiç kimse her likle olağan toplumsal ilişkilerine kaldığı yer
gün bütün gün boyunca çalışmak zorunda de den devam edebilirler.
ğildir. Aynı şekilde aletler, süs eşyaları ve diğer En aşırı durumlarda, avcı-toplayıcı toplum-
eşyalar karşılıklı hediye alış-verişinin yarattı larm kurallarını ve toplumsal beklentilerini sü
rekli ihlal eden kişiler grup tarafından toplum
YERLEŞİM ÖRÜNTÜLERİ
dışı ilan edilebilirler. Ancak yaygın olarak an
VE HAREKETLİLİK
laşmazlık iki taraf arasında olur ve eğer bu an
laşmazlık çözülemezse grup içinde yaşayan ki İnsan-çevre etkileşimini inceleyen antropolog
şiler ve aileleri göç eder. lar en çok ilgi duydukları konu, insanların coğ
Akıcılık, esneklik ve eşitlik özelliğine sahip rafi yayılmalarıdır. Bu insanların işgal ettikleri
bu tür bir toplumsal örgütlenme avcı-toplayı- yerleşimlerin doğası nedir? Hareket etme sık
cı yaşam biçiminde hiçbir biçimde kalıtsal de lıkları -eğer varsa- ne derecededir? Kaynakla
ğildir. Besin kaynaklarının görece bol ve dü rın bir yerden diğerine ve zamana göre göster
zenli olarak elde edilebilir olduğu durumlar diği çeşitlilik bu kararları nasıl etkilemektedir?
da ise, avcı-toplayıcılık büyük yoğunluğa sa Avcı-toplayıcı gruplar günümüzde göçebedir
hip bir nüfusu yönlendiren oldukça örgütlen ler. Mevsimlik göçleri farklı zamanlarda farklı
miş bir kültürel sistem olabilir. Eski ve Yeni yerlerden kaynak sağlamaya yöneliktir. Bura
Dünyalardan elde edilen arkeolojik bulgular da da depolama ve taşıma teknolojisinin sınır
dan öğrendiğimize göre, geçmişteki bazı av- ları önemlidir. Çoğu avcı-toplayıcınm kaynak
cı-toplayıcı toplumlar (çoğu günümüzün balık ların çeşitliliğiyle kurduğu ilişki, besini insana
avcılığı ile geçinen topluluklarına benzer) sta değil insanı besine götürmek biçimindedir^
tü ve zenginlik bakımından büyük bir eşitsiz Birbirleriyle akraba ailelerin oE^ıTmm bir
lik içinde yaşayan yüzlerce üyeye sahip sürekli araya gelmesiyle oluşmuş ve belli bir bölgede
yerleşimler halinde yaşamışlardır (Price, 1981; yaşayan geniş gruplaşmalara takım denir. Bir
Hayden, 1994). Esas olarak hayatını sürekli takımın üyeleri belirli törenler için bu konak
köylerde geçiren çeşitli Kuzey Amerikalı avcı- yerlerinin (obaların) birinde bir araya gelebilir
toplayıcı gruplar şeflerden ve diğer görevliler ya takım sürekli olarak birbirlerinin üyeleriy
den oluşan bir hiyerarşiye sahipti. Bu gruplar le evlenen obaların bir araya gelmesi biçiminde
da, kastları ve köleliği de içine alan karmaşık oluşmuş olabilir. Takımlar, kaynaklarına bağlı
bir işbölümü etrafında tamamen belirlenmiş olarak bileşme, yayılma ve daralmalarım ayar
bir servet ve iktidar dağılımı gözlenmektey lamak konusunda son derece esnektirler. Belli
di. İktidar sahipleri başka gruplarla ticaret ya kaynaklar yayıldığında takımın üyeleri de ya
par, savaşları yönetir, kendi iş güçlerini savaş yılır, Av hayvanları bir noktada toplajndığm-
larda elde ettikleri esirlerle birleştirirlerdi. Bu da ya büyük ve sürekli bir su kaynağından baş
tür karmaşık avcı-toplayıcı toplumlarda birey ka su kaynağı bulamadıklarında ise konak ye
ler ve gruplar arası rekabet oldukça fazlaydı ri grupları bu kaynakları ortaklaşa kullanmak
ve Hayden’in belirttiği gibi, belirli kaynakların üzere yeniden bir araya gelir. Toplumsal alış
bolluğu, yoğunluğu ve depolanabilir olması ya kanlıklar da takımların esnekliğinde rol oynar.
da bunun siyasal bir güce ve prestije dönüştü Gruplar, aile ziyareti, akrabalarını ağırlaması,
rülebilir olması birbiriyle yakından ilişkiliydi. anlaşamadıkları takımlardan ayrılma, insan sı
Kısacası bu toplumlar gelişmiş tarım toplum- kıntısı çeken takımlara katılma ya da kaynak
larını andırıyordu. veya iştirakçi fazlası olan takımlardan ayrılma
Şekil 4-2. Bu çizim avcı-toplayıcıların uyarlanmalarının temel özelliklerini göstermektedir. Topluluklar çok çeşitli, genellikle
binlerce tür yabani yiyecek kaynağından faydalanır ve bunu yapabilmek için sık sık yaz kuraklığı ve kış yağmurları
doğrultusunda yer değiştirirler. Nufus kurak mevsimde su kaynaklarının etrafında yoğunlaşırken yağmurlu dönemlerde daha
küçük gruplar halinde geniş bir çevreye yayılır. Av ve bitkisel yiyecek kaynaklarının elverişliliği değişken olduğu için diyetler
mevsimlere bağlı olarak keskin değişiklikler gösterebilir. Kaynak: Lech Lozny.
gibi nedenlerle sürekli olarak yenilenirler. Av- Daha yerleşik örüntülerde de görülebilece
cı-toplayıcılar arazi kullanımında genel olarak ği gibi, çağdaş avcı-toplayıcıların çoğu mev
toprağa bağlı bir sisteme uyarlar; yani kendile simlik besin kaynaklarını izleyebilmek için
rini, dışarlıklıların erişimlerinin sınırlı olduğu hareket etmeyi tercih ederler. A m erika’nın
ve belli bir yerel grubun sahip bulunduğu belir kuzeybatı kıyısında yaşayan K w akiu tllar,
li bir kaynak mıntıkasıyla özdeşleştirirler (Got- Güney K alifo rn iy a ’da yaşayan Ç um aşlar,
tesfield, 1994). Burada değişkenliğin ana kay Japonya’daki Ainular ve Andamanlılar, men
nağı, toprağın meşru sahiplerinin kendi top suplarının büyük ve yerleşik köylerde yaşadı
raklarım güç kullanarak savunmak için göste ğı avcı-toplayıcı gruplardır. Bu gibi durumlar
recekleri faallik ve istek derecesidir. da esas etken çok miktarda istikrarlı ve depo
lanabilir kaynağın elde edilebilirliği gibi görün için aslında yeterince bol olan yiyecekleri koru-
mektedir. Daha da önemlisi buralar, bol ve ön makta başarılı olamadılar. Sonuçta koloniler
görülebilir miktarlarda balık ve kabuklu deniz ortadan kalktı ve Grönland bir kez daha sade
hayvanı barındıran çevrelerdir. Yine de, yerle ce Eskimolara ait bir ülke olarak kaldı (M cGo
şikliğin avcı-toplayıcılık ya da çiftçilik ile iliş vern, 1980; McGovern vd., 1996).
kisini genelleştirmek için acele edilmemelidir. Yerli avcı-toplayıcılarm uyarlanma starteji-
lerinin, Grönland’a götürülen Avrupa teknolo
jisinden üstün olması münferit bir örnek değil
ESNEKLİK, İSTİKRAR VE DEĞİŞİM
dir. 1846’da Sir John Franklin ve bütün keşif
Uyarlanma örüntüieri içinde avcı-toplajacı- grubu (iki gemi, 200 adam), muhtemelen Es-
lar ekosistemlerinin esnekliğine en az müdaha kimoların besin elde etme tekniklerini kullana
le edenlerdir. Etkileşim ve mübadele içindeyken madıkları için Netsilik Eskimo bölgesinin gö
aileler (ve özellikle gruplar) arasında bağımlılık beğinde açlıktan öldüler (Cyriax, 1939). Burke
ilişkisi en az düzeydedir. Bu insanlar çevreleri ve Wills keşif grupları 1 8 6 1 ’de Avustralya’yı
ne bereketli yerel kaynaklarından yararlanarak güneyden kuzeye aşıp geri dönme girişiminde
uyarlar. Bunun karşı ucunda ise, bizim gibi çev bulundu; sadece bir kâşif dışında hepsi, avlan
reyi kontrol etmek için değişen koşullara bak mayı reddettikleri ya da çok geç olmadan Abo-
maksızın geniş bir kimyasal ve mekanik strate rijinlerden yardım istemedikleri için açlıktan
jiler dizisi kullanan toplumlar bulunmaktadır. öldü (Moorehead, 1963). ‘
Avcı-toplayıcıların hayatta kalma strateji Şimdi de üzerinde durduğumuz noktala
lerini sürdürebilmeleri, çevresel sorunların bir rı temsil eden iki avcı-toplayıcı grubu inceleye
gruptan diğerine aktarılabilmesine bağlıdır. Ba lim. Ancak bu insanların her yerde maruz kal
zı gruplar başarılı olur bazıları da kaybeder. Yi dığı hızlı değişimle ilgili uyarıyı akılda tutmak
ne de bu stratejinin, insanların dünyada baskın gerekmektedir. İnceleyeceğimiz iki toplum
tür haline gelmesini sağlayan bir besin elde et dan birisi Dobe Ju/’hoansiler ya da güneyba
me stratejisi olduğu açıktır. Bu uyarlanma biçi tı Afrika’nın îKungları, diğeri ise Alaska’da ve
minin teknolojik olarak çok daha gelişmiş bir kuzeydoğu Kanada’da yaşayan İnuitlerdir (ya
besin elde etme sistemi ile doğrudan rekabet içi da hâlâ genel olarak anıldığı gibi Eskimolar).
ne girdiği bir durumu burada belirtmek ilginç
olacaktır. Üçüncü Bölüm’de gördüğümüz gibi
D o b e Ju / ’H o a n s i ' l e r
Norveç’tekiJVikingler 10. yüzyılda Grönland’a
^ yerleşmişler ve varlıklarını çiftçilik, fok avcılı Ju/’hoansiler, toplu olarak San adıyla anılan ve
ğı ve Balıkçılık ekonomisine dayanan koloni kültürel olarak birbirleriyle ilişkili beş güney
ler yoluyla sürdürmüşlerdir. Ancak korktukları Afrikalı gruptan biridir. Sanların gizemli bir
ve küçümsedikleri yerli Eskimolarm kullandığı tarihi vardır.1 Bilimsel bir tahmine göre San
avlanma yöntemlerini benimsemediler. Viking
uygulamaları Grönland’daki çevreyle uyum 1 Son zamanlara kadar, 17. yüzyılda Güney A frika’ya yer
leşen Hollandalılar tarafından kendilerine verilen Bush-
lu değildi ve yerleşimciler kendilerini beslemek men (Çalı Adamları) adıyla biliniyorlardı. Fakat Afrika
lar, bir zamanlar güney Afrika’nın büyük bölü
münü işgal etmişler ancak Bantular ve Avrupa-
lı istilacıların başarılı saldırılarıyla buralardan
çıkarılmışlardır. Öldürülmeyenler ya da istila
cı topluma dahil olanlar yavaş yavaş Kalahari
Çölü’nün kurak arazilerine ve Botswana, N a
mibya ve Angola’yı çevreleyen araziye gitmeye
zorlanmışlardı. Halen Kalahari ve çevresinde
yaşamakta olan tahminen 50 bin San’ın çoğu
farklı kültürel kimliklerini koruyor olsa da, ya
vaş yavaş çevredeki tarımcı, endüstriyel ve ço
ban toplulukların içine çekilmektedir.
Kalahari’nin kuzey kıyısındaki Dobe top
raklarında yaşayan yüzlerce Ju/’hoansi San ise
bir istisnadır. Dobe Ju/’hoansilerin 1 9 2 0 ’ler-
den beri Bantular ve Avrupalılarla ilişki içinde
olmalarına, Bantu çobanlarıyla su kaynakla
rını paylaşmalarına ve hatta kimi zaman Ban
tular için çalışmalarına karşın, çağdaş antro
pologlar tarafından ilk kez incelendiklerinde,
% 7 0 ’in üzerinde bir çoğunluğun hâlâ kendi tu çobanlarıyla ticaret yapıyorlar ama nadi
ne yeterli avcı-toplayıcı olduğu görülmüştü. ren onlar için çalışıyorlardı. Dolayısıyla, Dobe
Yaşam biçimleri dramatik bir şekilde değişti Ju/’hoansiler yalıtılmış olmasalar da esasen hiç
ği için, başlangıcından bugüne yaşamlarında kimsenin yaşamak istemediği topraklara yer
ki bütün değişimi anlatacağız. 1 9 6 0 ’ların or leştikleri için son zamanlara kadar büyük ölçü
talarında, Richard B. Lee onlarla birlikte ya de bağımsız kaldılar.
şadığı sıralarda, tarıma, hayvan sürülerine ya 1 9 9 2 ’ye kadar, beyazların idaresindeki
da ateşli silahlara henüz hiç ilgi duymuyorlar Güney Afrika, Angola ve şimdi yeni bir bağım
dı. Ne vergi ödüyor ne de Botswana hüküme sız devlet olan Namibya arasındaki uluslarara
tinden (çiçek hastalığı aşılaması hariç) herhan sı iktidar mücadelesinin ortasında kalmışlardı.
gi bir yardım kabul ediyorlardı. Komşu Ban- Sonuç olarak, Ju/’hoansilerin geleneksel ha
reket özgürlüğü 1 9 7 0 ’lerin başından itibaren
lı bilimciler, Cape H ottentot lehçesinde ‘asıl yerleşimciler’
şiddetle daralmıştır. Yaşadıkları toprakların
anlamına gelen San terimini kullanmayı tercih ediyorlar. bir kısmı hâlâ demir tellerden kocaman bir çit
Burada tanımlanan toplum sık sık IKung’lar şeklinde ifa
le bölünmüş haldedir. Çoğu Ju/’hoansi Güney
de edilirdi; 1 9 6 2 ’den beri üzerlerinde çalışan Richard Lee
kendilerine ne demek istiyorlarsa öyle adlandırılm aları Afrika ordusunda gözcü olarak çalıştırılmış
gerektiğini savunmaktadır. Bu ad ise D obe Ju/’hoansidir. ve tümü -gönüllü olsun veya olmasın- bir za
İşleri biraz daha karıştırsa da Botswana hükümetinin ter
manların bu uzak topraklarını dönüştürme sü
cih ettiği kullanım da Basarwa’dır.
IKung’lar son derece
hareketlidir. Kulübelerini
2-3 saat içinde inşa
edip dakikalar içinde
terkedebilirler. (Fotoğraf M.
Shostak/Anthrophoto)
recine dahil edilmişlerdir. Konumları hızla de li topraklar arasında kalan bir bölgedir. Böl
ğişmektedir ve pek muhtemeldir ki bildiğimiz ge, yer yer seyrek ağaçlar ve çayırlarla kap
hayatları pek yakın bir gelecekte öncekinden lı, suyun sürekli bulunabileceği çok az sayı
çok farklı bir biçim alacaktır. Richard Lee’nin da kuyunun bulunduğu yarı kurak bir savan
söylediği gibi, 1980 ve 9 0 ’larda Ju/’hoansi’ler dır. Hava sıcaklığı kış gecelerinde donma nok
üzerinde çalışanlar, Lee’nin 1 9 6 5 ’te buldu tasının altında seyrederken yazın gölgede 37
ğu ve betimlediği toplumu tasavvur etmekte °C (100 °F) olur. Yağış sıcaklıktan daha değiş
zorlandılar ve dolayısıyla Lee’nin tanık oldu kendir. Yılın ilk altı ayı tamamen kurak, diğer
ğu şeyleri yanlış yorumladığı sonucuna vardı altı ayı ise şiddetli yağmurlarla geçer. Daha
lar (1993). Burada, Lee’nin onlarla ilk karşı sı, yağış yıldan yıla da değişim gösterir. Örne
laştığında tanık olduğu yaşam biçimleri hak ğin 1967-1968 yıllarında bölgede gerçekleşen
kında anlattıklarından başlayacağız ve hem yağış, 1963-1964 yıllarındaki yağış miktarın
bu ilk betimlemelere, hem de son durumları dan % 250 oranında fazla idi (Yellen ve Lee,
na değineceğiz. 1976). Topraktaki kumluluk oranının yanı sı
ra yağıştaki bu değişim tarımı imkânsız kılar.
İklim ve Kaynaklar Bölge avcılık için de uygun değildir, çünkü bit
Dobe bölgesinin insanlar için kuş uçmaz-ker- ki örtüsü seyrek olduğundan kalabalık göçebe
van geçmez bir çevre olması, Ju/’hoansi’leri hayvan sürülerini besleyemez.2
kendi kurdukları ilişkiler dışında her türlü is
2 1960’ların ortasında nüfusları 379’si sabit yerleşimci ve
tiladan ve asimilasyondan korumuştur. Dobe, 87’si mevsimlik konuk olmak üzere 466 idi (Lee, 1968,
güneyde Kalahari Çölü, kuzeyde ise büyük öl s.30). Bu tartışmada, ağırlıklı olarak Richard B. Lee ve
Irven Devore’un öncü çalışmasına ve Harvard çalışma
çüde tarımcı ve çobanların yerleştiği bereket
grubunda yer alan diğer araştırmacıların, birçoğu Lee
Ancak Ju/’hoansi’ler geniş bir çeşitlilik yel sı aylarca işe yarar. Yapımı birkaç gün süren
pazesi içeren kaynakları kullandıkları için bu ok yay ve sadağı yıllarca kullanılır. Devekuşu
ülkede geçinmeyi başarırlar. İklimdeki aşırı de yumurtası kabuğundan kolye, ayakla çalman
ğişmelere karşın, Dobe yaklaşık 500 tür bitki klavye, oymalı pipo ve çocuk oyuncağıı gibi
ve hayvan barındırır. Dobe Ju/’hoansi’ler bu lüks tüketim ürünleri de yine el altındaki mal
kaynaklardan yaklaşık 150 bitkiyi ve yine yak zemelerden yapılır. Aslında, Ju/’hoansi’lerin
laşık 100 hayvanı kullanır ve aşağı yukarı 100 değiş tokuş yoluyla diğer gruplardan elde et
tür bitkiyi ve 50 tür hayvanı da yerler (Yel tikleri bir tek önemli ürün vardır: alet yapı
len ve Lee, 1976). Ağırlıklı olarak mongongo mında kullandıkları demir. Ancak bu konuda
ağaçlarından elde edilen yabanî fındık, böğürt bile belli bir özgürlükleri vardır; ok ucu yap
len, kavun ve daha başka meyveleri toplarlar; mak için, Botswana Veteriner İstasyonu’nun
toprağa kök ve yumru kök dikerler; mevsimin çitlerinden aldıkları metal parçalarını kulla
de bal toplarlar ve düğmeli Afrika domuzun nırlar.
dan kuduya, leopar kara kaplumbağasından Sınırlı ihtiyaçları ve bunları karşılamak ko
yabanî tavşana, beç tavuğuna ve kaya piton nusunda son derece becerikli olan Dobe Ju/
larına kadar her şeyi avlarlar. Antilop ve ku- ’hoansi’ler besin ve hammadde elde etmek ko
du gibi daha büyük hayvanları zehirli oklar nusunda biraz zorluk çekmektedirler. Su mik
la vururlar. Daha küçük hayvanlan köpekler tarındaki sıkıntı temel sorundur ve bu Dobe
le avlar ya da gelişmiş kapanları sayesinde hay Ju/’hoansi’lerin göçebe olmalarında önemli bir
vanları tuzağa düşürürler. Koşamayacak ka rol oynar.
dar genç hayvanları ise doğrudan kendileri ko
valayarak yakalarlar. Dobe Ju/’hoansiler bu yi Yerleşim Örüntüleri
yeceklerden bazılarını diğerlerine tercih etse Kalahari’de suyun elde edilmesi yağışa bağlı ol
ler de, geniş bir çeşitlilik içeren kaynakları kul duğundan, insanların yerleşim örüntülerini de
lanma yetenekleri sayesinde nadiren yiyecek- yine yağış tayin eder. Hazirandan eylüle kadar
siz kalırlar. süren kurak mevsimde Ju/’hoansi’ler sayısı yir
Diğer ihtiyaçlarının çoğunu bölgedeki kay mi ile kırk kişi arasında değişen gruplar halin
naklardan kolaylıkla sağlarlar. Kulübelerini de eldeki tek su kaynağı olan sürekli su kuyu
yörede bulunan dal ve otlardan yaparlar. H a larının çevresindeki nispeten geniş konak yerle
len kolaylıkla temin edebildikleri devekuşu yu rinde toplanırlar (Yellen ve Lee, 1976). Bu dö
murtası kabuklarını su kabı olarak kullanırlar. nemde, konak yerlerine bir günlük yürüme me
Bir saat içinde ağaçtan yontulan kazma sopa safesinde (yaklaşık altı mil yarıçapında) bulu
nabilen köklere ve yumru köklere bel bağlar
ve D evore’un derlediği K alahari Hunter-gatberers (K a lar. Serin ve açık hava yürüyüş ve avlanmaya
laban Avcı-Toplayıcıları) (1 9 7 6 ) başlıklı kitapta toplan
uygun koşullar sunar ve kadınların oluşturdu
mış olan daha yeni yazılarına dayanacağız. Aynı zaman
da Lee’nin “D obe ju/’hoansi” (1993) başlıklı monografisini ğu küçük gruplar fındık toplamak düzenli ola
ve Wilmsen’in (1989a) kitabını kullanmaktayız. Bunun dı rak için mongongo ormanlarına yürürler. An
şında M . Shostak’ın Nisa: The Life and Words o f a Kuang
cak Ağustosa kadar çevrede tercih edilen bu yi
Women (2000) ve Lee ve Daley’den (2000) yararlandık.
yeceğin çoğunu yiyip bitirirler ve yükselen ha ler dışında kulübede birini bulmak pek müm
va sıcaklığı avlanmayı ve öküz arabalarıyla kün değildir (Draper, 1976). Bir kulübe sade
gerçekleştirilen uzun yolculukları zorlaştırır. ce ardiye işlevi görür ve bir ailenin konak yeri
Bu dönemlerde Ju/’hoansi’ler sakız, daha bü içindeki ikametgâhını işaret eder. Konak yeri
yük ve acı kökler ve karpuz gibi daha az rağbet dağıtıldığında, çok küçük bir enerji ve malze
gören yiyeceklere dönerler. me yatırımı yapılmış olan kulübeler de terke-
Ancak bu çetin dönem uzun sürmez. Ekim dilir. Ju/’hoansi kabilesinin her bir üyesi, yü
de yağmurlar başlar, içi boş ağaçları ve etrafta künü deri saplı bir çift hurca koyarak birkaç
ki gölcükleri taze su ile doldurur ve susuzluk dakika içinde yola çıkmaya hazır hale gelebi
tan kavrulmuş araziyi yeniden yoğun bir bit lir (Lee, 1993, s.43).
ki örtüsüyle kaplı ve hayvanların yaşayabilece
ği verimli bir yeşilliğe çevirir. Bu, bolluk mev Toplumsal Pratikler ve Grup Bileşimi
simidir. Bu dönemde Ju/’hoansi’ler iki ya da Dobe Ju/’hoansi’ler toplu halde yaşamayı se
dört ailelik gruplar halinde, yeni meyvelerden, ven insanlardır; zamanlarının üçte birini di
karpuz, böğürtlen ve lifli sebze ürünlerinden ğer konak yerlerini ziyaret ederek, üçte birini
ve yağmuru izleyerek gelen yeni kuş ve hay de konuk ağırlayarak geçirirler (Lee’nin ilk zi
van kuşaklarından yararlanmak üzere bütün yaretinde incelediği konak yerindeki kişi sayı
alana yayılırlar. Yedi-sekiz ay boyunca her bir sı bir ayda yirmi üç ile kırk kişi arasında deği
durakta ortalama üç gün kalmak suretiyle ko şiyordu). Bu bir arada yaşama geleneği ile ula
nak konak dolaşırlar ve düzenli aralıklarla su şılabilir kaynaklardaki değişim Ju/’hoansi’leri
kuyularına dönerler. Bu, gölcüklerdeki suların sürekli hareket halinde tutar. Bu iki etken bir
kurumaya başladığı Nisan ayında da devam birinden bağımsız düşünülmemelidir. Aslın
eder. İç bölgelere dağılmış gezgin gruplar M a da ziyaret etme alışkanlığı muhtemelen, k o
yıs ayında yeni gruplar kurmak üzere sürekli su nak yerlerinin nüfusunu yerel kaynaklara gö
kuyularının başına dönerler ve döngü yeniden re ayarlama zorunluluğundan kaynaklanan bir
başlar (Yellen ve Lee, 1976). davranıştır. Bu durum, av hayvanları ve da
Bunun ardından Dobe Ju/’hoansi’ler son ğınık yerel grupların ilgili oldukları diğer ko
derecede hareketli hale gelirler. Bu yüzden eş nular hakkında bilgi alışverişini de kolaylaştı
yaları kolay taşınabilir ve geride bırakılabi rır. Lorna Marshall (1961, 1965) ve Richard
lir niteliktedir. Hatta evleri bile bu kategori Lee (1993), Ju/’hoansi konak yerlerinde gece
ye girer. Bir grup konak yerini düzenlerken, leri yerliler ile konuklarının yağış durumu, su
her kadın kendi çekirdek ailesi için iki-üç saat kuyuları, olgunlaşmış sebze ve meyveler ve ke-
içinde uzunluğu ve çapı muhtemelen 1.5 met çiyolları hakkında birbirlerini bilgilendirdikle
re kadar olan küçük bir kulübe kurar. Kulü ri sohbetler sırasında çıkardıkları ünsüzlerden
beler konak yeri etkinliklerinin icra edildi oluşan anlamsız sesleri tanımlamışlardır.
ği açık alan çevresinde sıralanır. Kulübelerde Ju/’hoansi toplumsal gelenekleri, kısa süreli
çok az şey yapılır. Aslında, şekerleme yapan ziyaretlerin yanısıra, çok daha uzun süren ko
ya da fırtınadan korunmak için sığınan kişi naklamaları da mümkün kılmaktadır. Örneğin
bir çift evlendiğinde, damat gelin hizmeti gere ra dönüşmesini engellemeye de yardım eder.
ği belirsiz bir süre için eşinin konak yerine ta Ju/’hoansi’ler herkeste zehirli oklar bulundu
şınır ve hatta ailesi ya da soydaşlarını da bera ğunun ve daha önce çıkan kavgaların ölüm
berinde getirebilir. Genellikle üçüncü çocukla le sonuçlanmış olduğunun kesinlikle farkında
rının doğumuna kadar eşinin ailesi ile kalır; bu dırlar. Böylesi bir sonuçtan kaçınmak için, iyi
da yaklaşık on yılı kapsar. Bu andan itibaren geçinemeyen aileler birbirlerinden ayrılır ve bi
artık doğduğu gruba dönebilir (eşinin akraba ri ya da her ikisi birden farklı grupların yanı
larını da yanında götürebilir), bulunduğu yer na taşınır.
de kalabilir ya da erkek kardeşlerinden birinin
gelin hizmeti yaptığı konak yerine ya da eşinin Karşılıklılık
soydaşlarının yerleşmiş oldukları yere taşınabi Ju/’hoansi’lerin “sadece aslanlar yanlız yer”
lir. Gelin hizmeti, muhtemelen dokuz on yaşla diye bir özdeyişleri vardır. İnsanı hayvanlar
rında evlenen çocuk yaştaki gelinleri evlerinde dan ayıran özelliklerden birinin de paylaş
biraz daha uzun süre tutabilmek için geliştiril ma ve değiş tokuş olduğunu söylerler. Bütün
miş bir yol olmalıdır (Lee, 1993, s.66). Bugün insanlar sürekli bir paylaşım içindedir; ama
insanlar daha geç evlendikleri için bu hizmet de Ju/’hoansi’lerin mal dağıtım sistemleri sürek
değişmektedir. li olarak hediye verme ve alma davranışı üzeri
Bu yer değiştirmeler gelin hizmeti ile sınır ne kurulmuştur. Karşılıklılık ya da hxaro hem
lı değildir. Herhangi bir Ju/’hoansi ailesi ken ekonomilerinin hem de toplumsal yaşamları
di gruplarından ayrılabilir ve akrabalarının nın temelini oluşturur (Lee, 1993). Yetişkinler
bulunduğu başka bir grubun yanma taşınabi geniş bir alanda avcı-toplayıcılık yaptıkları için
lir. Akrabalık çok geniş bir şekilde yorumla hxaro günde bir kere yapılır. Tek başlarına ya
nır. Ju/’hoansi’ler aynı adı ve adresi taşıyan ki da çift olarak avlandıklarında, tüm konak yeri
şilerle onların tüm hısımlarını akrabalık terim halkıyla paylaşabilecekleri kadar çok ve çeşitli
leriyle tanımlarlar. Ju/’hoansi’ler arasında kul yiyecek bulabilirler.
lanılan isimler sınırlı olduğundan bir kişi hiçbir Bu sistemdeki diğerkâmlık olgusunu abar
akrabasının bulunmadığı bir konak yerinde bi tılı bir şekilde rom antize etmek çok kolay
le bir isimdaş bulabilir ve orada memnuniyet dır. Besinlerin uygun bir biçimde dağıtımı
le karşılanabilir. Dolayısıyla Ju/’hoansi’ler yer Ju/’hoansi’ler arasında genel bir tartışmanın
leşme konusunda oldukça geniş bir seçim öz nedenidir. Günün hasılatının bölünmesi çok
gürlüğüne sahiptir. Lee (1968) her yıl nüfusun çeşitli etkenlere bağlıdır. Birinin büyük bir hay
yaklaşık üçte birinin bir gruptan diğerine kay van avlamış olması gibi kimi durumlarda dağı
dığını tahmin etmektedir. tımın nasıl yapılacağı bellidir. Sahip (hayvanı
Grup bileşimindeki kısa ziyaret döngüsü öldürmüş olsun ya da olmasın öldürücü okun
ne benzer bu gibi değişimler Ju/’hoansi’lerin sahibi olan kişi) grubun büyüklüğüne göre eti
nüfuslarını yerel kaynaklara göre şekillendir parçalara böler. Payına düşen eti alan kişi bu
melerine yardımcı olur. Grupların yapısın nu parçalayarak akraba ve arkadaşları arasın
daki bu esneklik tartışmaların ciddi kavgala da pay eder, payını alanlar aynı biçimde akra
balarına birer parça verir ve bu paylaşım her Yaşam Kalitesi
kes yiyebilene kadar sürer gider. Şu ana kadar Ju/’hoansilerin yaşam tarzlarını
Payın büyüklüğü ve dağıtımı dağıtanın tak kısaca anlattık. Lee ve meslektaşları bu insanla
dirine kalmış olsa da, Ju/’hoansi’ler ailelerinin rı incelemeye başlayana kadar, Ju/’hoansilerin
ihtiyaçlarını karşılamaya ve geçmişteki cömert (aslında tüm avcı-toplayıcıların) sürekli bir ya
liklerin karşılığını vermeye özen gösterirler. şam mücadelesi verdikleri, gün be gün açlık
Daha küçük hayvanlar ve sebzeler ise daha dü ve yetersiz beslenme ile savaştıkları sanılırdı.
zensiz dağıtılır. Bir aile yakında oturan bir kişi Ju/’hoansiler av hayvanlarının az olduğu alan
yi ateşlerinin yanında oturmaya davet edebilir, larda yaşarlar, silahları basittir ve hiçbir besin
çocuklarını çiğ ya da pişmiş sebze armağanla depolama yöntemleri yoktur. Görünüşte gü
rı ile komşuya gönderebilir ya da komşularını vencesiz ve gündelik bir hayat sürerler. Ancak,
ziyarete giderken onlara etin yağlı parçaların Lee’nin 1 9 6 0 ’lardaki özenli araştırması süre
dan ve topladığı fındıktan götürebilir. Dolayı since saptadığı gibi, görünüşle gerçek olduk
sıyla, her ailenin akşam yemeği aile üyelerinin ça farklıdır. Diğer gruplarla karşılaştırıldığın
topladığı ve onlara verilen yiyeceklerin bir ara da, Dobe Ju/’hoansiler güvenli ve kolay bir ha
ya gelmesinden oluşur. Besin değiştokuşu, her yat sürmektedir (Lee ve Devore, 19 6 8 ; Lee,
ailenin ihtiyaç duyduğunda karşılığını alabile 1969, 1993).
ceği iyi niyet ve sorumluluğu sürdürmesine ola
nak tanıyan etkin bir sistemdir. Diyet ve Beslenme
Günlük yaşamda kullanılan mamuller de Lee, 6 Temmuz ile 2 Ağustos 1964 tarihleri
benzer biçimde el değiştirir. Bir kişi hediye ola arasında bir kurak mevsim boyunca konak ye
rak bir ok ya da dans çıngırağı aldığında bu rindeki geçim etkinliklerini içeren bir günlük
nu birkaç ay elinde tuttuktan sonra, gelecekte tutmuştur (Bunun oldukça kıt bir dönem oldu
eşit değerde başka bir hediye alma beklentisiy ğu hatırlanmalıdır). Konak yerindeki insanlar
le bir başkasına verir. Yiyecek söz konusu ol dan av ve besin toplamak için dışarı gidenlerin
duğunda ise, hediyeyi veren kişi anında bir kar sayılarını ve besin elde etmek için harcadıkları
şılık beklemediği gibi, bu hediyeye karşılık ge saatleri her gün kaydetmiştir. Bu dönem içinde,
lecek hediyeyi hesaplayan ya da alman hedi avcıların konak yerine getirdikleri hayvanları
yenin karşılığını vermeyi garanti eden bir sis ve kadınların bir gün boyunca topladıkları fın
temleri de yoktur. Ju/’hoansi’ler pazarlık et dık ve diğer besin çuvallarını tartmıştır. H at
meyi ve doğrudan değiş tokuşu şerefsizlik ola ta Ju/’hoansilerin bir saat içinde kırıp yedikle
rak görürler ve Bantu’larla ticaret yapmaları ri mongogo fındıklarını bile saymıştır. Lee, be
na rağmen hiçbir zaman kendi aralarında tica lirli bir hafta içinde konak yerinde bulunan in
ret yapmazlar. Besin paylaşma ve hediye ver san sayısını elde edilen et ve sebze miktarına ve
me işi, tüm Ju/’hoansi’ler tarafından anlaşılan sonra da bunların hazırlanması sırasında sarf
ve kabul gören karşılıklılık normunu esas alır; edilen saat sayısına bölerek Ju/’hoansi’lerin ça
“Biz nesnelerle değil, insanlarla ticaret yapa lışma haftasını ve günlük besin tüketimini he
rız” derler. saplayabilmiştir. Çıkan sonuçlar şaşırtıcıdır.
Lee, kadınların topladığı sebze türü yiyecek
lerin Ju/’hoansi beslenmesinin ağırlık bakımın
dan büyük bir kısmım oluşturduğunu, erkek
lerin getirdiği etin oranının ise sadece % 2 0 ila
2 5 ’lerde kaldığını bulmuştur. Et Ju/’hoansi’ler
için bir lezzettir; başlıca besin kaynağı değildir.
Bunun nedeni son derece açıktır: Bir adam (or
talama olarak) dört saat avlanarak bir hayvan
öldürebilir, oysa sebze toplamaya giden bir ka
dın her zaman ailesi için yiyecek bir şeyler bu
labilir. Lee, Dobe arazisinde toplama etkinliği
nin avlanmaya göre 2,4 kat daha verimli oldu
ğunu söyler. Bir adamın bir saatlik avlanma
sı ortalama 800 kalori getirirken, bir kadının
bir saatlik toplama etkinliğinin kazancı 2 0 0 0
kaloridir. Dolayısıyla, avlanmadaki başarı bir
zamanlar düşünüldüğü gibi yaşam için hayatî
önem taşıyan bir değişken değildir. Ju/’hoansi
beslenmesinin temelini et değil sebze oluşturur
ve Ju/’hoansi toplumunda eve ekmek getirenler
erkekler değil kadınlardır.
Kuraklığa dayanıklı mongogo fındıkları,
sebze türü gıdaların % 5 0 ’sini oluşturduğun
dan Ju/’hoansilerin temel besinidir. Günlük or Dobe bölgesinde geleneksel beslenme ağırlıklı olarak
talama tüketim (yaklaşık 300 fındık) bir kişi kadınların topladığı kabuklu yemişler, kökler ve ot
tohumlarına dayanır. (Fotoğraf M. Shostak/Anthrophoto)
için 1,260 kalori ve 56 gram protein sağlar; bu
na eşdeğer bir beslenme 1,134 kg. pirinç ya da
2 54,15 gram yağsız etle sağlanır. Buna ek ola yirmi sekiz günlük süre içinde yiyecek elde et
rak Lee’nin incelediği konak yerindeki bütün mek için sarf ettiği saat sayısını hesaplayarak
grup günde ortalama 2 54,15 gram et yemek Batı standartlarına göre Ju/’hoansilerin yiyecek
teydi. Mongogo fındıkları ile et bir insana gün ararken oldukça az enerji harcadıklarını bul
lük ortalama 2,140 kalori ve 92,1 gram prote muştur. Tipik olarak bir adam avlanmak için
in vermekteydi ki bu miktarlar Amerikan stan beş-altı gün harcayacak ve sonra da bir-iki haf
dartlarının Ju/’hoansi’ler gibi küçük ve faal in tayı dinlenme, ziyaret ve Ju/’hoansilerin haf
sanlar için önerdiği günlük miktarın (1,975 ka tada iki-üç kez düzenledikleri gece danslarına
lori ve 60 gram protein) hayli üzerindedir. ayıracaktır. Dahası, bir adamın şansının dön
Ju/’hoansiler iyi beslenmekle kalmazlar, ay düğüne karar vererek bir aylık tatile ayrılması
nı zamanda az enerji harcarlar. Lee, her kişinin hiç de yadırganacak bir şey değildir. Yine ka
dınların da oldukça fazla boş zamanlan vardır. İlk bakışta bu sayılar, Dobe Ju/’hoansilerin
Bir kadın bir günde üç gün süreyle ailesini bes daha fazla çalışmaları durumunda daha bü
leyecek kadar yiyecek toplar. Ev işleri bir saat yük bir nüfusu besleyebilecekleri düşüncesini
ile üç saat arasında biter ve geriye dinlenmek, doğurabilir, ancak durum pek de böyle değil
ziyaret yapmak ve eğlenmek için çok vakitleri dir. İnsanlar besin toplamakta geçirdikleri saa
kalır. Lee, Dobe Ju/’hoansi yetişkinlerinin be ti iki katına çıkarsalar bile, Dobe çevresi onla
sin elde etmek için günde sadece altı saat, bir ra toplamaları için iki kat fazla besin veya iç
haftada iki buçuk gün, toplam olarak ise haf meleri için iki kat fazla su sunacak kadar ve
tada on beş saat harcadıklarını hesaplamıştır. rimli değildir.
Bu gözlem bizi, Dobe Ju/’hoansilerin yaşam
Demografi biçimleri için çok önemli bir etken gibi görü
Ju/’hoansi’lerin nüfus yapısı dikkate alındığın nen nüfus artışının denetlenmesine götürür. İn
da, çalışma haftası sayıları hepsinden daha şa san ya da başka herhangi bir canlı grubunun
şırtıcıdır. Bir zamanlar, O rtaçağ toplumları geçimi büyük ölçüde nüfusun kaynaklara ora
olarak nitelendirdiklerimizin dışında, bu tür nına bağlıdır. Avcı-toplayıcılar için bu oran ol
toplumlarda çok az insanın yaşadığı sanılırdı. dukça hayatîdir, çünkü tarımcıların aksine on
Bu kanının en azından Dobe Ju/’hoansi’ler için lar kaynaklarını arttıramaz.
doğru olmadığı kanıtlanmıştır. Lee, Dobe yer Bu bağlamda Dobe Ju/’hoansiler, doğur
leşimcilerinin % 1 0 ’unun altmış yaşın üstün ganlık oranlarının alışılmışın ötesinde düşük ol
de olduğunu bulmuştur. Bu yaşlı insanlar be ması bakımından özellikle ilginçtir. Bir Dobe
sin elde etme sürecinde doğrudan yer almaz. Ju/’hoansi kadını bir önceki çocuğunun doğu
Nüfusun % 3 0 ’unu oluşturan gençler de yine mu üzerinden ortalama dört yıl geçmeden yeni
bu etkinliğe doğrudan katılmaz. Diğer Afrika den gebe kalmaz. Ju/’hoansi’ler ne uzun süreli
lı avcı-toplayıcıların aksine, Ju/’hoansi çocuk bir postpartum yasağı (doğumdan sonraki cinsel
ları geçim faaliyetlerine etkin olarak yardım et ilişki perhizi) uygular ne de kimyasal ya da me
mez, konak yerlerinde ya da yetişkin olana dek kanik doğum kontrol önlemleri alır. Dobe ka
annelerinin yanlarında tutulurlar (Jones vd., dınları düşük doğurganlıklarını “çocukları çok
1994, s.189-215). Bu da etkin olarak aileye yi seven ve onları cennette hep yanında tutmak is
yecek sağlayanlar için büyük bir zorluk yarat teyen tanrılarının cimriliğine” yorarlar (Howell,
maktadır Ju/’hoansi’ler, evleninceye dek genç 1976, s.147). Uzun süre bebek emzirmek de
insanlardan (kadınlar on beş yirmi ve erkekler bir etken olabilir. Ju/’hoansi anneleri bebekleri
yirmi yirmi beş yaşları arasında) düzenli biçim ni besleyebilecekleri yumuşak besinleri olmadı
de çalışmalarım beklemez. Dolayısıyla, nüfu ğından çocuklarını yiyecekleri sindirebilecek du
sun % 4 0 ’ı genç ve orta yaşlı insanların getirdi ruma gelene kadar en az üç yıl emzirir (Draper,
ği besinlerle yaşayan bağımlı insanlardır. Üre 1976). Emzirme garantili bir doğum kontrol
tim dışında kalanların bu oranı oldukça yük yöntemi değildir ancak yumurtlamayı bir dere
sek olup tarım topluluklarıyla benzerlik gös ceye kadar önler. Nancy Howell, muhtemelen
termektedir. Bantular ve Avrupalılarla ilişkileri yoluyla aldık-
lan bel soğukluğu yüzünden Ju/’hoansi kadınla Bugünkü Dobe Halkı
rının bazılarının üretkenliğinin azalmış olabile 1963’te Dobe topraklarının dörtte üçünde in
ceğini düşünmektedir. Ju/’hoansilerde yeni ço sanlar avcı-toplayıcılıkla geçiniyorlardı ve dük
cuk sahibi olmanın uzun aralıklara yayılmasın kanlar, okullar, klinikler, besleme merkezleri,
da, ara sıra görülen çocuk katli de dahil olmak sondaj kuyuları ya da havaalanları gibi devlet ve
üzere çocuk ölümleri de bir etkendir elbette. Be pazar ekonomisiyle bağlantılı hiçbir kuruma sa
beklerin % yirmisi doğumu izleyen ilk birkaç hip değillerdi. Ju/’hoansiler hiç para kullanma
yılda ölmektedir (Howell, 1976). malarına karşın bölgelerinin yakınında ilk ticarî
Şu ana kadar tartıştığımız diğer etkenler alan 1967’de açıldı ve onları en yakın komşuları
le (yüksek orandaki gezginlik, grup üyeleri ar Nyae Nyaelerden ayıran bir çit inşâ edildi. Çit
şındaki esneklik, karşılıklılık ve düşük ener le birlikte toplayıcılık oldukça sınırlandığı ve hü
ji bütçesi) birlikte, kontrollü nüfus etkeni kümet sığır sürüleri oluşturmalarına yardım etti
Ju/’hoansilerin çevreleriyle dengede kalma ça ği için pek çoğu sığırların bulunduğu parmaklık
balarını mümkün kılar. Doğal olarak bu, avcı- larla çevrili arsaların hemen yanında yarı-sabit
toplayıcı yaşamın kendine özgü tehlikelerinin ve kerpiç duvarlı evler inşa ettiler. Yine çoğu, hü
sınırlılıklarının olmadığı anlamına gelmez. İk kümetin beslenme programlarına bağımlı hale
lim koşulları ve çevredeki diğer bozulmalar açlı geldi. Bu şekilde başlayan sorun, 1980’lerde av
ğa ve hatta açlıktan ölümlere neden olabilir. Sa lanma haklarını sınırlayan av hayvanı yasaları
yılarını ve enerji ihtiyaçlarım düşük düzeyde tu nın yürürlüğe girmesiyle daha da kötüleşti. Köy
tarak ve akış ilkesi (grupların toprak üzerindeki lerin biçimleri de değişen toplumsal düzeni yan
akışkanlığı, insanların gruplar arası akışkanlı sıtacak biçimde değişti (Lee, 1993, s. 156). Dai
ğı, kaynakların insanlar arasındaki akışkanlığı) resel bir düzende kurulan evlerin yerini, bir hat
uyarınca faaliyet göstererek, ihtiyaçlarını yerleş üzerinde kurulu ve hanelerin özel malları olan
tikleri yerin günlük olarak kendilerine sunduk sürülere odaklı yeni evler almıştı. Daha evvel,
larıyla karşılayabilirler. Sonuç olarak, oldukça beslenme biçimlerine bağlı olarak kolesterol dü
kolay bir yaşam sürerler; iyi beslenirler, sadece zeyleri düşüktü ve kalp hastalığına pek rastlan-
orta-yaşlılarıyla iş görürler, dinlenmek ve oyna mazdı; ancak zamanla bu da değişti (s.156-157).
mak için zamanları vardır. Zorluklara karşı da Şu anki beslenme biçimlerinde rafine karbonhid
hazırlıklıdırlar. Kıtlık zamanında Bantu çifçile- ratlar egemen hale gelmiş ve buna yoğun tütün
ri Ju/’hoansilerden daha kötü bir duruma dü ve alkol tüketimi de eklenmiştir. Pek çok erkek
şer ve Bantu kadınları ailelerini beslemek için Angola’daki uzun savaşlar süresince Güney Af
Ju/’hoansilerle birlikte toplayıcılık yapar. Dobe rika ordusuna katılmaları konusunda kandırıl
Ju/’hoansiler “refah toplumu” olarak nitelendi mış ve bu da para kullanımını ciddi biçimde ar
rilmeseler de, Marshall Sahlins’in ilk avcı-top- tırmıştır. “N!ai: The Story of a !Kung Women”
layıcıları tanımladığı gibi, uyarlanma biçimleri (N!ai: Bir !Kung Kadınının Hikâyesi) filmi, artık
böyle sert bir habitat içinde böylesine istikrarlı bazı yerleşimlerin belirgin özelliği durumuna gel
ve rahat bir varlık sürdürmelerine olanak sağla miş olan askerîleşmeyi ve alkol ödüllü dövüşleri
dığı için hâlâ dikkate değerdirler. belgelemektedir.
Namibya’nın 1990 yılında Güney Afrika’ baş edilmesi güç çevrelerinde dünyanın ge
dan bağımsızlaşması, olumlu ve olumsuz bazı ri kalanından yalıtılmış durumdaydılar. Do-
sonuçlar doğurmuştur. Olumsuz sonuç, Kala- be Ju/’hoansi’ler gibi onlar da hiç kimsenin is
hari halkının hayli yoksullaşması ve kendi top temediği bir alana yerleştiler ve Kuzey Ameri
raklarında son derece zayıf biçimde temsil edi ka kıtasının güneyindeki daha verimli bölgele
len bir azınlık haline gelmiş olmasıdır. Olumlu rinde yaşayan tarımcı ve endüstriyel toplumlar-
olan ise, yeni hükümetin onlara kendi gelenek dan etkilenmeden yüzyıllar boyunca kendi ken
sel topraklarını denetleme ve -ayrıntılar üzerin dilerine yeterli avcı-toplayıcılar olarak kaldılar.
de hâlâ çalışılıyor olsa da- dışardan gelenlerin İnuit-Eskimo dil ailesi ve betimleyeceğimiz bu
ticarî hayvan çiftlikleri kurmalarını sınırlama halkın konuştuğu lehçeler, kuzeybatı Alaska ve
hakkı vermiş olmasıdır (Lee, 1993, s.164-165). Kanada’dan doğu Grönland ve Labrodor’a ka
Ama yine de her şey tamamen değişmemişti. dar geniş bir sahaya yayılmıştır. Bu nedenle on
Richard Lee ve arkadaşları yöreye tekrar gittik lardan İnuitler diye söz edeceğiz (Burch, 1994).
lerinde tanıdık yüzlerle, birbirini kollayan in İnuitlerin yalıtılmışlığı bu yüzyılın başın
sanlarla ve 1 9 6 0 ’lardaki gibi bir paylaşım dü dan beri yavaş yavaş kırılmaktadır. Çevrele
şeniyle karşılaştılar. Dahası, insanlar saygınlık riyle ilişkilerinde para giderek önemli bir etken
larını ve kültürel benliklerini korumuşlardı. Lee durumuna gelmiştir. İnuit gruplarının çoğu bu
bunu onların “komünal üretim tarzı”na ve eşit gün tamamen yerleşik bir durumda olsa da, ki
likçi ruhlarına bağlar (1993, s.174). Bu da, çağ mileri hâlâ avcı-toplayıcı olarak yaşamaktadır
daş pazar ekonomisiyle bütünleşme konusun ve bazı yönlerden Dobe Ju/’hoansilere benzer
da direnmelerini sağlamıştı. İnsanlar hâlâ bir ler. Buna karşılık, dünya pazarıyla alışverişe
birlerini gözetiyor ve tüketim mallarına yönel girmelerinin yol açtığı kültürel değişimlere ve
meye istekli olmalarına rağmen bunu belli sınır Birleşik Amerika ve Kanada’da yaşıyor olmala
lar içinde tutmaya dikkat ediyorlardı. Yaşlıla rına bağlı olarak, Ju/’hoansilerle ilginç bir kar
ra ve hastalara bakmayı doğal karşılıyor; bunu şıtlık oluştururlar.
bir yük olarak değil onların hakkı olarak görü
yorlardı. Lee konuyu, bizim de bundan çıkara Kuzey Kutup Çevresi Ekosistemi
cak derslerimiz olduğunu söyleyerek noktalar. Eğer Dobe’yi barımlamaz bir çevre olarak de
ğerlendirirsek, Kuzey Amerika’nın Kutup çev
resini neredeyse tamamen yaşanmaz bir yer
İ n u İt l e r y a d a E s k İ m o l a r
olarak görmemiz gerekir. Bölgenin büyük bir
Son zamanlara kadar geniş ağaçsız ovalarda (ya kısmında sular ekim ayından temmuz ayma
da tundralarda) ve sürekli değişen Kuzey Ku
tup bölgesi kıyılarında yaşayan Eskimo halkı,3 B. Kem p’in B affin Adası Eskim oları arasında yürüttü
ğü araştırma (19 7 1 ) ile W illiam Sturtevant, E. F. M oran
3 B u rad ak i ta rtışm a m ız A sen B a lik c i’nin kuzeydoğu (2 0 0 0) ve David D am as’ın son özetlerine ve sentezlerine
Kanada’daki Netsilik Eskimoları üzerine yaptığı ve şim (1 9 8 4) başvurulacaktır. Tanımlayacağımız çeşitli grupla
di bir klasik haline gelmiş çalışmasına (1970, 1989) ve Er- rın oldukça dağınık oldukları ve Eskimolarm dil, görenek
nest Burch’ün kuzeybatı Kanada’daki İnupiatlar üzerinde ve geçim konularında birçok çeşitlilik gösterdikleri unu
ki çalışmasına (1 9 7 0 , 1994) dayanacaktır. Yine William tulmamalıdır.
Kanada, Baffin adasında bulunan
çağdaş Inuit köyii, Igaluit. Kanada
yasasında yapılan ve yerli halkların
kendi kaynakları üzerindeki
kontrollerini sağlayan değişiklikler
son yıllarda Inuit topluluğunu
dönüştürmüştür. (Fotoğraf Bryan
and Cherry Alexander)
kadar buzla örtülür, toprak donar ve bitki ve rada yosunlar, fundalar ve çayırlar filizlenir ve
hayvan yaşamına olanak vermez. Bu dönemde yabanıl hayata kucak açar. Rengeyiği sürüle
(bölgedeki popülasyonun azaldığı kış ve ilkba ri, misk sığırları, kutup ayıları, tilkiler, tavşan
har mevsimlerinde) fok balıkları ve deniz ayıla lar ve göçmen kuşlar ortaya çıkar. Fok balık
rı dışındaki Kutup çevresi hayvanları ya güne ları ve deniz ayıları güneşlenir, balinalar su yü
ye göç eder ya da kış uykusuna yatar. Kış orta züne çıkar. Temmuz sıralarında som balığı sü
sında buzun kalınlığı iki buçuk-üç metre civa rüleri derelerden denize doğru açılır ve ağustos
rındadır. On sekiz saat süren Kuzey Kutbu ge ayında yeniden derelere döner. Ne var ki Ku
celerinde ısı ortalama -16 C°’den -27 C°’ye ka zey Kutbu yazı altı ila on iki hafta kadar kısa
dar düşer. Saatte altmış kilometreyi aşan rüz sürer. Eylül sonlarında deniz buzlanmaya baş
gar ile saatte yüz kilometreyi aşan tayfunlar sı lar ve bir kez daha uzun süreli donma oluşur.
radan olaylardır. Hudson Boğazı civarında bir Bu çevredeki avcı-toplayıcılık, Dobe top
metreyi aşan gelgitler kıyı boyunca deniz yol raklarındaki yabanıl besinlerle sürdürülen ha
culuğunu son derece tehlikeli hale getiren par yattan çok farklıdır. Yazm yetişen çekirdek
çalanmış buz duvarları örer. siz sulu meyveler dışında Kuzey Kutbu çevre
Çoğu yıllar donma temmuz ayının sonları sinde hiçbir sebze, yenilebilir kök ya da mey
na kadar sürer. Bunun ardından dünyanın te ve bulunmaz. Uzun ve soğuk kışlar, ardı arkası
pesindeki bu alan kısa bir yaz yaşar. Sıcak kesilmez rüzgarlar, verimsiz toprak ve kısa sü
lık artar ve gün yirmi dört saate uzar. Tund ren bitki yetişme mevsimi bitki yaşamına en
gel olur. İnuitlerin geçim stratejisi hayvan ya iyi bildiği yöntemle) bıçak yerleştirilmiş çukur
şamına endekslidir: avlanma, balık avlama ve lar açar ya da ok ve yaylarla avlandıkları daha
daha seyrek olarak ördek yumurtası, midye ve önceki zamanlardaki gibi avlarım silahla giz
benzerlerini kapanla yakalayıp toplama. D o lice takip ederler. Bir başka yaygın teknik de
be Ju/’hoansilerin göçlerini büyük ölçüde su hayvanları ürküterek kapana çekmektir. Ara
yun elde edilebilirliği tayin ederken, İnuitlerin larından bazıları uluyarak kurtları taklit eder
yer değiştirmelerinde hayvan ve balığa ulaşabi- ve sürüyü avcıların saklandığı dar bir vadiye ya
lirlik rol oynar. da balıkçı kayıklarında bekledikleri bir nehre
yönlendirir. Rengeyiklerinin etini yemekle kal
Mevsimlik Göçler maz, derilerini de giysi yapımında kullanırlar.
Kutuplarda yaşayan insanların çoğu konakla 1 9 7 0 ’te Balıkçı, dört kişilik bir ailenin kış so
ma alanlarının boyutlarını ve yerlerini kaynak nuna kadar idare edebilmek için yaklaşık otuz
ların mevsimsel değişimlerine göre değiştirdik deriye ihtiyaç duyduğunu belirlemiştir. Ekim
lerinden, Dobe Ju/’hoansiler gibi bir dereceye ve kasım aylarında Netsilikler esas olarak ren
kadar göçebedirler. Bu göçlerin şekli temel ola geyiği avları süresince depoladıkları yiyecek
rak Ju/’hoansilerinkine benzer: Bolluğun yaşan lerle ve seyrek de olsa taze balık ve misk ökü
dığı mevsimde küçük gruplara bölünme ve kıt zü ile beslenirler. Bu dönemdeki en önemli et
lık zamanında büyük gruplar halinde yaşama. kinlik kadınların kış için giyecek yapmalarıdır.
Bu bölümde, yine etnografik durumlarını göz Dağınık haldeki N etsilikler aralık ayın
önünde bulundurarak Netsilik Eskimolarının da körfez ve boğazlar boyunca kurulan ve el
geçinme biçimlerini ve toplumsal yaşamlarını li, altmış hatta yüz kişinin soğuk mevsimin te
inceleyeceğiz; daha sonra da dikkatimizi batıya, mel kaynağı olan fok balıklarını avlamak için
Alaska’daki uzaktan akrabalarına yönelteceğiz. güçlerini birleştirdikleri kışlık konak yerlerinde
Hudson Körfezi Netsilik Eskimoları yiyece toplanırlar. Bazı foklar kış için güneye göç et
ğin bol olduğu yaz aylarında geleneksel olarak seler de bir kısmı Kuzey Kutbu çevresinde kalır
bir ya da birkaç aileden oluşan yirmi otuz kişi ve deniz altında nefes alabilmek için buzun yü
lik gruplar oluşturur ve balık akışından ve ren- zeyine delikler açarlar (her on beş-yirmi daki
geyiği göçlerinden yararlanmak üzere iç kısım kada bir havaya ihtiyaç duyduklarından bu de
lara doğru yer değiştirirler. Örneğin her ağustos liklerin sayısı yüzleri bulur). Kış ortasında fok
ayında Netsilikler eşyalarını kanallardan yuka avlamak elde mızraklarla bu deliklerin başın
rı alabalık sürülerini tuzağa düşürmek için yap da saatler boyunca sessiz ve hareketsiz olarak
tıkları taş su bentlerine (yuvarlak barajlar) ta beklemeyi gerektirir. Kışın büyük bölümünde
şır. Bazı balıklar hemen orada çiğ olarak yenir, foklar ve seyrek olarak da tilki yegâne taze yi
kalanlar kurutularak kış için saklanır. yecek kaynağıdır.
Ayın sonuna doğru grup bir kez daha top Mayıs ve haziran aylarında buzlar erimeye
lanır ve rengeyiklerinin gelişini beklemek için başladığında Netsilikler donmuş zemindeki ça
daha iç kısımlara gider. Araziye bağlı olarak, dırlara taşınırlar. Bu aylarda hayvanlar su yü
Netsilikler rengeyiği yollarına (İnuitlerin çok züne çıktığından fok avlama etkinliği çok daha
kolay ve verimli geçer. Temmuzda buzlar çat Demografi
lamaya başlar ve fok avı tehlikeli bir hal alır. İlk kâşiflerin ve etnografların raporlarına ba
Bu yüzden Netsilik kampları, iç kısımlara doğ karak, bu yaşam biçiminin İnuitlerin en azın
ru yıllık göçlerini gerçekleştirmek üzere bir kez dan kötü geçen yıllarda çok sayıda bağımlı ki
daha küçük gruplara bölünür (Balikci, 1989, şiyi beslemelerine olanak vermediğini anlaya
İkinci Bölüm). biliriz. Bazen grupla birlikte gelemeyecek du
İnuitlerin mevsimlik göç döngüleri Dobe rumdaki yaşlı ve hasta kişiler kendi başlarına
Ju/’hoansilerinkine benzese de iki grup arasında idare etmeleri için geride bırakılır, bir başka
önemli farklılıklar vardır. Dobe Ju/’hoansilerin deyişle ölüme terkedilir (Balıkçı, 1970). H at
aksine İnuitler yiyecek saklayabilirler. Balık ve ta 20. Yüzyılın ilk yıllarında bazı İnuit grupla
av hayvanı bolken toplayabildikleri kadar çok rının eşit olmayan cinsiyet oranı yüzünden kız
toplar ve yedikleri dışındakileri tütsüler ya da bebekleri öldürerek bağımlı genç sayısını sı
kaya veya buz içinde saklarlar. Ancak soğuk, nırladıkları görülmüştür (bkz. Freeman, 1971;
İnuitlerin çalışırken Ju/’hoansilerden daha faz Balıkçı, 1970, 1989).
la bir enerji harcam alarını gerektirir. Böyle Bazı örneklerde nüfus kontrolü aile plan
bir iklimde hayatta kalmak için oldukça yük laması yoluyla, büyük ihtimalle tümüyle ön
sek kalorili bir beslenmeye gerek vardır. Daha ceden tasarlanmış girişimlerle sağlanır. Açlık
sı, İnuitler vücutlarını soğuktan korumak için tehdidi İnuit sohbetlerinde sürekli tekrar edi
gerekli olan barınakları inşa etmek (gelenek len bir konudur; eldeki verilerin son yıllarda
sel olarak kışın iglo ve yazın deri çadırlar), giy av kazalarının açlıktan daha fazla ölüme ne
si yapmak (çok katlı elbiseler, botlar ve par den olduğunu gösterdiği topluluklarda bile du
maksız eldivenler) ve barınaklarını ısıtmak için rum böyledir (Kemp, 1971). Açlıkla baş etme
enerji depolamaya ihtiyaç duyarlar. Ayrıca gö nin bir yolu, en azından bazı çocukların hayat
çebe hayatlarını sürdürebilmeleri için hayatî ta kalmasını sağlamak için üretmeyenlerin sa
bir önem taşıyan kızak köpeklerini de besle yısını sınırlamaktır. Arkeolojik belgeler bu du
mek zorundadırlar. ruma uymayan bazı büyük ve düzenli köylere
Bu etkinlikler sadece büyük miktarda ener ilişkin bulgular sunsa da bunlar kısa süre ayak
jiyi değil, aynı zamanda malzeme de gerektirir. ta kalmış yerlerdir.
Ju/’hoansiler hafif bir yükle seyahat ederken, İnuit nüfusu hızlı bir biçimde artmaktadır
İnuitler yanlarında köpek kızakları, kar mo ve belki de yakın gelecekte nüfusun kaynakla
torları, motorbotlar, aletler, yivli tüfekler, giy ra oranı daha ciddi bir endişe kaynağı olacak
siler, lambalar ve depolanmış yiyecekler taşır tır. Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada hü
lar. Dahası, çadırları ve igloları Ju/’hoansilerin kümetlerinin sağladığı geliştirilmiş sağlık hiz
kısa sürede yapabildikleri kulübeleri gibi olma meti ile son yıllarda ölüm oranı gittikçe azal
dığından bunları kolayca geride bırakamazlar. mıştır. Buna koşut olarak üreme oranları da
Bu nedenle İnuitler konaklam a yerlerini yaz artmıştır. Örneğin, Alaska’da Wainwright İnu
mevsimlerinde bile Ju/’hoansilerden daha sey it toplumunda bir kadın doğurganlık yılların
rek olarak değiştirirler. da ortalama dokuz on canlı çocuk doğurur.
Ortalama bir Dobe Ju/’hoansi kadını ise beş ayıp karşılanır. Briggs (1970), Utkularda eşle
doğum yapar. Sonuç olarak bu % 3 oranında rin ve büyük çocuklarının bir başkasının önün
bir nüfus artışıdır (Milan, 1970), bu da Dobe de asla öpüşmediklerini, kucaklaşmadıkları
Ju/’hoansi’lerin % 0 .5 ’lik nüfus artışın altı katı nı hatta birbirlerine dokunmadıklarını kaydet
eder. Diğer gruplar da, ekosistemleri izin verdi miştir. Olumsuz duyguların, özellikle kızgınlı
ği oranlarda büyür. ğın gösterilmesi ise hiç hoş görülmez. Bu İnu
it grubu için ideal kişilik özellikleri utangaçlık,
Toplumsal İlişkiler sabırlılık, bonkörlük ve sakinliktir.
Çoğu avcı-toplayıcılar gibi İnuitler de geniş Yerli pek çok halkın geleneksel olarak res
bir akrabalık ağma sahiptir; ancak en önem mî bir grup liderinin olmaması şaşırtıcı değil
li toplumsal birim geniş ailedir. Bu, “gerçek dir. Aralarında akıllılığı ve avcılıktaki ustalı
aile” olarak düşünülür. Jean Briggs, Hudson ğıyla ün salmış birinin karar alırken bazı etki
K örfezi’nde yaşayan Utkuları (N etsiliklerin leri olabilse de, isteklerini utanmadan diğerle
komşuları) incelediği çalışmasında, “insanlar rine kabul ettirmeye çalışan bir kişi kuşkuyla
mümkün olduğu müddetçe ‘gerçek aile’leriyle karşılanır. Benzer şekilde, İnuitlerin toplumsal
yaşar, çalışır, yolculuk yapar ve sahip oldukla normları ihlal eden kişilere karşı tavır almala
rını paylaşırlar. Hatta kendilerini sadece ‘ger rını öngören resmî bir kuralı yoktur. Cimri ya
çek aile’leriyle rahat ve güven içinde hisseder da kötü huylu kişiler doğrudan eleştirilmez ya
ler” (1970, s.39) demektedir. Bu geniş aileler da cezalandırılmaz; tercihen diğerleri bu kişile
genellikle birlikte konaklayıp çalışan daha ge ri yaptıklarından alıkoymaya ya da şaka yoluy
niş akraba grupları içinde yer alırlar. Ancak, la uyarmaya çalışırlar. Eğer bu strateji işe yara
Dobe Ju/’hoansiler gibi İnuit aileleri de kimin mazsa, suç işleyen kişiden uzak durulur. İnuit
le konaklayacakları konusunda dikkat çekici toplumlarınm verebileceği en kötü ceza suçlu
bir özgürlüğe sahiptirler. Bir İnuit toplumun- yu sürgüne göndermektir ki bu yaptırım Kuzey
da her kişiyi -k an yoluyla olmasa bile evlilik Kutup çevresinin acımasız koşullarında çok
yoluyla ya da evlat edinme yoluyla- paylaşı ciddi bir tehdittir.
lan ortak adlar aracılığıyla diğerleriyle akraba
olarak görmek son derece olağandır. Bu, daha Yerleşim Örüntülerinde ve
önce Ju/’hoansiler arasında da görmüş olduğu Avlanma Tekniklerinde Değişmeler
muz bir uygulamadır. Bu geniş bağlar, ailelerin Motorlu araçlar, tahrip gücü yüksek silahlar,
kısa süreli ve uzun süreli ziyaretler yoluyla yer mağazalardan alman yiyecekler gibi sanayileş
değiştirmelerine ve böylece İnuitlerin özellikle menin getirdiği ürünler İnuitler ile bütün Ku
yaz ve sonbahar mevsimlerinde iç kesimlerde tup bölgesi çevresi arasındaki ilişkiyi etkilemiş
ki dağınık konak yerlerinde, kaynaklara erişim tir. Neredeyse her yerde insanlar yaz kış yaşa
olanaklarına ve kişisel tercihlerine göre grupla dıkları köylerde yerlerinden kımıldamaz ha
rının bileşimini düzenlemelerine olanak sağlar. le gelmişlerdir. Kasabalara yerleşmek İnuit ço
Kişisel ilişkilerinde İnuitler ölçülü olm a cuklarının evlerinin yakınındaki okullara gide
ya çok değer verirler. Duyguların gösterilmesi bilmelerini sağlamış; liseye gitmek için uzak bir
yatılı okula gitmek gerekmez olmuştur (Burch, sanda zamanlarını avlanmaktan çok ziyaret
1994). Kar motosikletleri ve botlar avcıların av ler yaparak geçirebiliyordu. Bu zamanı ticaret
bölgelerine oldukça kısa bir zamanda gitmele yapmak amacıyla fazladan deri toplayarak ge
rine olanak sağlamış, bu yüzden de artık bü çirebilecek olmalarına karşın (bu fok nüfusu
tün köy halkının toplanıp taşınmasına gerek nu türü tehlikeye düşürecek biçimde azaltabi
kalmamıştır. Mağazadan alınan yiyecekler, bir lirdi), onlar seyahat etmeyi tercih ediyorlardı.
zamanlar çeşitli av hayvanlarından yararlan Bu seçimin muhafazakâr bir kaygıdan kaynak
ma olanağı sağlayan mevsimlik göçler yoluy lanıp kaynaklanmadığı tartışılır. İnsanlar belki
la karşı konulan açlığa karşı bir sigortadır. An de yabanıl av hayvanı miktarını koruma gerek
cak İnuitler için rengeyiği hâlâ önemli bir yiye liliğinin farkındaydılar. Diğer taraftan, av dö
cek türüdür (Burch, 1994) ve tahrip gücü yük nüşlerinde getirdiklerinin, elişi ürün yapımı ve
sek tüfeklerle kolaylıkla avlanabilir. ücretli işçilikte harcadıkları zamanda kazan
Pek çok înuit tüfeğin hayatlarına girmesin dıklarından, hatta arkadaş ve akraba ziyaret
den hoşnutken, bazıları bunun insanlarla hay lerinde elde ettikleri armağanlardan çok daha
vanlar arasındaki karşılıklı güveni zedeledi az olduğuna karar vermiş olabilirler. Avlanma
ğinden yakınmaktadır (Kemp, 1971). Foklar, yı sınırlayan uygulamalar -ziyaret günleri, sa
gürüldeyen m otorlardan ve tüfeklerin sesin bun taşı sanayii, hatta Pazar günlerini boş za
den saklanır; sadece genç hayvanlar atış uzak man olarak ayırma geleneği- İnuitlerin ihtiyaç
lığı içinde kandırılabilir. 19. yüzyılın sonların ları ile kaynakları arasında bir denge kurmala
da silahlar hayatlarına girdiğinde, İnuitler yer rına yardım etmiştir.
li rengeyiği sürülerinin neredeyse tamamen tü Uyarlanm a, tekn oloji ile çevre arasında
kenmesine yol açmışlardı. Buna karşın türlerini doğrudan bir karşılıklı etki sorunu değildir.
sürdürmeyi başaran rengeyikleri bugün Ameri Tüfekler ve kar motosikletleri mutlaka eko
kan hükümeti tarafından koruma altına alın lojik bir felakete yol açmaz; toplumsal gele
mıştır (Burch, 1994). nekler, teknoloji ile onu kullanma biçimi ara
İnuitler tüfeklerin eski silahlarından daha sına yerleşebilir. Para kazanma ihtiyacını oy
iyi olmadığına işaret ederler. Eriyen karın deni macılıkla karşılama olanağı gençleri avcılıktan
zin tuzluluk oranını azaltmasıyla hayvanların uzaklaştırır. Daha fazla deniz memelisi öldür
daha az yüzebilir hale geldiği ilkbaharda, fok melerine olanak sağlayan aynı kar motosiklet
lar beslenmeyi keser ve buna bağlı olarak kış leri bu kez yeterli yiyeceğe sahip oldukları za
lık yağ tabakalarını kaybederler. Tüfekle öldü manlarda onlara avcılıktan vazgeçip uzak ak
rülen bir hayvan mızrakla anında çıkarılmazsa rabalarını ziyaret etme fırsatı verir.
denizde batar. Bu yüzden uzun menzilli silahlar
kullanışsızdır. Otuz saat süren bir sürekli av Modern Dünyada Hayatta Kalma
lanma etkinliğinde bir İnuit on üç fok öldürür, İnuitlerin paylaşma töresi, Pella Körfezi İnuit-
buna karşın sadece beşini yanında getirebilir. lerinin hayatlarına giren mission store’a uyum
Sonbaharda kış boyunca yetecek kadar av sağlayış biçimlerinde açıkça görülür. İnuitler
toplanıyor, böylece köylüler şubat, mart ve ni genişleyen pazar ekonomisine dahil oldukça,
Bugün eskimo avcıları GPS
türü modem teknolojileri
kullanabildikleri gibi,
tüm dünyada kullanılan
hazır besin yelpazesinden
ve bunun yanı sıra
yerel besin üretiminden
yararlanabiliyorlar.
(Fotoğraf Marina Tyrrell)
ilk dükkanlar yerini halka hizmet veren İnuitle- fon ve CB radyolar yoluyla ilişkilerini sürdüre
rin sahip olduğu ve yönettiği ortak dükkanlara biliyorlar. Nüfusun % 7 4 ’ünün İnupiat oldu
bırakmıştır. Dükkanlar sadece mal alıp satmak ğu kuzeybatı Alaska’daki İnupiat toprakların
isteyenlerin ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz, da İnuit dili konuşuluyor ve okullarda öğretili
aynı zamanda hükümet sözleşmeleri ve ben yor; halen geleneksel yiyecekler tercih ediliyor.
zeri konuların görüşülmesine imkân verdiğin İnuitlerin değişmeye ne şekilde devam ettikleri
den, topluluk ile hükümet arasında bir bağ ku ve topraklarındaki hakları için nasıl savaşma
rulmasını da sağlar. Bu işbirliği “halkın ekono ya başladıkları “Toprak H akkı” başlıklı çerçe
miye katılmasını sağlamış ve topluluk, hükü vede (s.145) görülebilir.
met ve Avro-Kanada ekonomik sistemi arasın Kanada H üküm eti’nin 1 9 8 8 Eylül’ünde
da her türlü ticarî ve ekonomik girişime aracı” yaptığı yasal bir düzenlemeyle, Kanada’nm ku
olmuştur (Balıkçı, 1989, s.253). zey bölgesinde yaşayan İnuitler ve diğer yerli
Modernleşme İnuitlerin yaşam biçimlerini halklar sahip oldukları geniş ve potensiyel kay
değiştirirken diğer taraftan da geleneksel kül naklarla dolu topraklarına resmî bir ad verme
türlerine ait unsurları korum alarına olanak olanağı buldular. İnuitlerin ekonomik ve top
sağlamaktadır. Günümüzde birbirlerinden çok lumsal gelecekleri çağdaş diğer avcı-toplayıcı-
uzak mesafelerde yaşayan akraba gruplar, tele larmkinden çok daha parlak görünmektedir
H A LK LA R IN D U R U M U
Toprak Hakkı
Özet
İnsan varoluşunun büyük bölümünde başat be Ju/hoansiler ve Kanada’nm kuzeydoğusun-
unsur olan avcı-toplayıcı uyarlanma modeli, da yaşayan İnuitler ele alınarak anlatılmıştır,
bu bölümde Kalahari Çölü’nde yaşayan Do- Geleneksel olarak kendi kendilerine yeterli
olan ancak sayıları giderek azalan avcı-topla- da bunları kaybetme riskiyle karşı karşıya kal
yıcılar, kendi çevrelerindeki baskın toplumlar- maktadırlar.
dan artık daha az yalıtılmış hale gelmektedir Ju/’hoansi Sanlar Kalahari Çölü’nün kuzey
ler. Kendi besin kaynaklarını üreten toplum- sınırındaki Dobe bölgesinde yerleşmişlerdir.
ların aksine, avcı-toplayıcılar doğanın kendile İhtiyaçlarını karşılayabilecek durumdadırlar ve
rine verdikleriyle yetinirler ve besinlerini kay geniş bir çeşitliliğe sahip kaynaklardan yararla
naklarındaki değişime ayak uyduracak şekil narak yaşanması zor bu bölgede rahat bir ha
de çeşitlendirirler. Hayatta kalma, kaynakla yat sürerler. Suyun temin edilmesindeki sıkın
rı, grubun teknolojisini ve toplumsal örgütlen tılar nedeniyle mevsimlik göçler gereklidir. Gö
meyi dengeleyen bir uyarlama örüntüsünü ge çebe Ju/’hoansiler sadece kolay taşınabilir ve
rekli kılar. geride bırakılabilir eşyalara sahiptir. Grup ya
Avcı-toplayıcılar tipik olarak doğal kay pılarındaki esnekliğe olanak veren ve sürekli
naklar azaldığında çevreye dağılabilen ve kay hareket halinde olmalarına yardım eden top
naklar bollaştığında aynı noktada tekrar bulu- lumsal uygulamaları vardır. Ju/’hoansiler di
şabilen küçük esnek gruplar halinde yaşarlar. ğer konak yerlerindeki akrabalarını ziyaret et
Bazı avcı-toplayıcılar kaynakların elde edilebi mekten hoşlanırlar ve “gelin hizmeti” sayesin
lir olduğu bölgelere bağlı olarak bir konak ye de aileler belirsiz sürelerle başka gruplara da
rinden diğerine düzenli olarak yer değiştirir; di hil olabilir. Grup bileşimindeki esneklik nü
ğer bazıları ise sürekli bir konak yerinde yaşar fusu yerel kaynaklara göre sınırlandırmaya ve
ve sadece gerektiği zaman kaynaklardan yarar grup üyeleri arasındaki uyuşmazlığı azaltmaya
lanmak üzere geçici konak yerine mevsimlik imkân tanır.
olarak taşınır. Akrabalık sistemleri geniş alan Erkekler tarafından avlanan et itibar gören
lara yayılan ilişkiler kurulmasını sağlar ve böy bir kaynak olsa da, Ju/’hoansi beslenme rejimi
lece kaynakların akışkanlığına bağlı olarak in nin esasını kadınlar tarafından toplanan sebze
sanlar da bir gruptan diğerine geçerler. Karşı ve meyve oluşturur. Ju/’hoansilerin yaşam ka
lıklılık -yiyecek ve mal paylaşımı- avcı-topla- litesi oldukça iyidir; yiyeceklerinin besin değe
yıcıların kaynaklardaki değişime uyarlanmala ri yüksektir. Besinlerin elde edilmesi fazla bir
rına olanak sağlar. Karar verme ve toplumsal enerji de gerektirmediğinden, kalan geniş boş
denetim sistemleri gayrı resmîdir. zamanın keyfini çıkarırlar. Düşük doğum ora
Avcı-toplayıcıların başarılarının bir nede nı Ju/hoansi’lerin uyarlanma örüntüsü için çok
ni de düşük enerji bütçeleridir. Besin kaynak önemlidir.
larını ararken ve onları temin ederken oldukça İnuitler, yiyecek, giyecek, alet ve yakıt temi
az enerji harcarlar. Düşük enerjiye ihtiyaç gös ni için mevsimlik hayvan arama etkinliğine ba
teren ve geniş bir kaynak çeşitlenmesine daya ğımlıdır. Ancak dünya pazarıyla girdiği ilişki
nan geleneksel uyarlanma stratejileri ve kon ler İnuitlerin yalıtılmışlığına ve kendilerine ye
trollü nüfus artışı sayesinde ekosistemleriyle terliliklerine zarar vermiştir.
uyumludurlar. Ancak kaynaklarını sınırları ol Kuzeydoğu Kanada Netsiliklerinin ve Baf-
mayan dünya pazarına açmaya kalkıştıkların fin Adası İnuitlerinin uyarlanma örüntülerini
Kuzey Kutbu’nun çevre koşulları belirlemiştir. Fok, rengeyiği ve diğer hayvanları avlar ve taş
Kaynakları mevsimlere göre değiştikçe bu in tan yaptıkları su bentlerinde balık yakalarlar.
sanlar da konak yerlerinin büyüklüğünü ve ye Bu doğal kaynaklara, başta ekmek (derin ol
rini değiştirirler. Yazın bol olan yiyeceklerden mayan tavalarda pişirilen mayasız ekmek) yap
yararlanmak için dağılırlar ve kışın fok balığı mak için dükkanlardan alman malzemeler ol
avlamak için bir araya gelirler. Ju/’hoansilerin mak üzere, kar motosikletleri ve gaz sobaları
aksine uzun kışlar için yiyecek depolayabilir gibi malzemeler de eklenir.
ler fakat iklim koşulları onları Ju/’hoansilerden Sanayileşme tüm İnuitlerin yaşamını değiş
daha yüksek bir enerji bütçesi benimsemeye ve tiriyor. Kar motosikletleriyle avlanma bölgele
daha az hareket etmelerine yardım edecek mal rine hızlı bir şekilde gidebildikleri ve dükkan
zemeler (kalın giysiler, kar motosikletleri, lam lardan alınan yiyecekler açlığa karşı bir güven
balar ve yivli tüfekler gibi) bulundurmaya zor ce sağladığı için artık mevsimlik göçler gerek
lar. Geçmişte İnuitler nüfus düzeyleriyle yiye memektedir. Yüksek tahrip gücüne sahip silah
cek kaynaklarını dengede tutuyorlardı ancak ların hayatlarına girmesi İnuitlerin geleneksel
şimdi nüfusları hızla artmakta ve bu da eko- temel av kaynaklarının yok olmasına yol açtıy
sistemleri üzerinde bir baskı oluşturmaktadır. sa da, A.B.D. hükümetinin devreye girmesiyle
Yaygın akrabalık bağları İnuitlerin de Ju/’ rengeyiği sürüleri yok olmaktan kurtulmuştur.
hoansiler gibi grup içinde ve gruplar arasında Bugün çoğu İnuit modern Kuzey Amerika ya
kolaylıkla dolaşmalarına olanak sağlar, ancak şamıyla yakın ilişki içinde olan köylerde yaşa
en önemli toplumsal birim geniş ailedir. İnuit- maktadır. Dillerini, toplumsal kimliklerini ve
lerde duyguların ya da olumsuz hislerin belli pek çok geleneksel yiyecek tercihlerini hâlâ ko
edilmesi doğru bulunmaz. Resmî önderlik sis rumaktadırlar.
temleri ya da toplumsal denetimi sağlayan ya Alaska İnupiatları ise, kendi kaderleri üze
saları yoktur. rinde siyasal bir denetim sağlamak için örgüt
Buffin Adası İnuitleri üzerinde yapılan ça lenmelerine ek olarak, çağdaş A.B.D. yerlileri
lışma, aldıkları enerji düzeyinin yüksek, har nin karşılaştığı sorunların bazılarına da örnek
cadıklarının ise düşük olduğunu göstermiştir. teşkil ederler.
Ba h ç e c İ l İ k Y o l u y l a
Uy a r l a n m a
Tarımın Prehistorik Kökeni
ÇAĞDAŞ SORUNLAR
Afrika Dışındaki Kızıl Pirinç
Enerji Kullanımı ve Ekosistem
Bahçe Tarımı Yöntemleri
Toplumsal örgütlenme
Y a n o m a m ö le r
Ormanda Tarım
Köy Yaşamı
Savaş ve Şiddet
Yanomamölerin Geleceği
HALKLARIN DURUMU
Brezilyalı Kızılderililer ve Çevreci
ittifak
G e ç İ m l İ k T a r l a T a r im i
Ta m a n g l a r
Köy
Tarla, Orman ve Otlak
Hane İçi Döngü
Timling’in Geleceği
BEŞİNCİ BÖLÜM
Z
im babw e’de baba ve oğul ağaçları ya
kar ve bunları darı ekecekleri açık tar
laya süpürür; Brezilya’da bir kadın yer elması
tohumlarım engebeli bahçesinin toprağına gö
mer; Peru’da bir aile hep birlikte taş duvarlar
örerek buğday ekmek için toprağı sürebilecek
leri bir seki oluşturur. Toplu olarak yapılan bu
dünyevî, gündelik işler dünyadaki 6.5 milyar
insanın çoğunu besler. Bu bölümde esas olarak
insan emeği, yöresel gereçler ve hayvan gücü
(toprağı sürmek, su çekmek ve ulaşım için) gibi
yerel bilgilere dayalı tarımsal pratikler uygula
yan toplumlar incelenecektir. Bu tür tarım ço
ğunlukla geçimlik tarım ya da bahçecilik ola
rak adlandırılır; ürünlerin ticareti yapılsa veya
alışveriş ya da değiş tokuş yoluyla el değiştir
se bile, üretim esas olarak yatırımdan çok hane
için erzak sağlama amacı güder.
Besin üretimi, ister basit ister karmaşık bir
teknolojiyle gerçekleştirilmiş olsun, insan varlı
ğının temelidir. Daha önce görmüş olduğumuz
gibi avcı-toplayıcılık, görece küçük bir müda
hale ya da işletimle içinde yaşanan habitatta
bulunan besin kaynaklarının doğal olarak top
lanmasıdır. Tarım etkinliği ise, insan yardımı
olmaksızın yaşayıp üreyemeyen yenilebilir tür
lerin ıslah edilmesini ve işletimini içerir. Pre-
historik dönemlerde yaşamış insanların bağım-
lı oldukları türlerin üreme dönemlerini bilinç lecek bir müdahaleyle hasat yapmak gibi. Hat
li ya da bilinçsiz etkilemeye çalıştıklarına dair ta ateşin kullanımı bazı bitkilerin evcilleştiril
doğrudan bir ipucuna sahip değiliz, ama zekâ mesinde bir aşama olabilir (bkz. Hill ve Ba-
sahibi oldukları düşünülecek olursa, kesinlikle ird, 2003). Bu tür seçilim baskıları insanların,
bazı denemeler yapmış olmalılar. Ancak insan hayatta kalmalarını kolaylaştırmak için hay
ların hayvanlar ve bitkilerle etkileşimine bağlı van ve bitkileri asalaklardan, yırtıcı hayvanlar
olarak, seçilim baskıları zaman içinde insanla dan ve rakiplerinden korumaları ve onlara su
rın itibar ettiği hayvan ve bitkilerin üreme sü ve besin temin ederek çevrelerini düzenlemele
reçlerini değiştirdi. ri suretiyle hayvan ve bitkilerin üreme oranla
Bu değişimler, türlerin kendilerini kullanan rını denetlemeye başladıkları bir süreç olan ev
insanlar tarafından bilinçli olarak yönlendiril cilleştirmeye yol açmıştır. Sonuç olarak bu ça
mesinden kaynaklanmak zorunda değildir her balar insan türünün en önemli başarılarından
zaman. Bu tür değişimler insanların çevrelerini biri olan tarıma olanak sağlamıştır.
değiştirme biçimlerinin rastlantısal yan ürün Tarımın gelişmesi geriye dönülmez bir bi
leri olarak ortaya çıkmış olabilir; örneğin bel çimde insanların kültürel tarihlerini etkilemiş
li bir seçicilikle bir popülasyonun üyelerini öl tir. Bu değişimlerin etkileri besin üretiminin en
dürmek ya da bazılarını toplayıp diğerlerini verimli ve teknolojik olarak en gelişmiş biçimi
atarak tohumların genetik yapısını değiştirebi olan yoğun tarım biçimini uygulayan toplum-
“Herhangi bir ülkenin verebileceği en büyük rak Batı A frika’da g erçe kleştiğ i henüz 20. yü z yıld a
hizmet kültürüne yararlı bir bitki eklemektir.” k e ş fe d ilm iş tir; ş im d i a rtık p irin ç ü re tim in in 3.0 0 0
Thomas Jefferson y ıld a n daha önce S e n e g a l’den F ild iş i K ıy ıs ı’ na k a
dar uzanan bir b ölgede b aşlad ığ ı b ilin iyo r. 18 . yüzyıl
16 . yü zyıld an 18 . yü zyıla kadar Kolom b m übadelesi ile 16. yü z yıl a ra sın d a ki Arap ve A vrup a kayn akları,
o la rak b ilin en ve yen i dünya ile e sk i dünya ara sın d a Batı Afrika kıyıları ve N ijer nehri deltası boyunca uza
g e rçe kle şe n yo ğ u n b ir ürün d e ğ iş to k u şu dö ne m i nan p irin ç ta rlala rın d a n bah seder. A frika ’ya ulaşan
ya şa n m ıştır. A raştırm acılar uzun süre, bu m übadele ilk Po rtekiz g em icile rin in Batı A frika k ıy ıs ın d a n p i
de eko n o m ik o larak değerli ve Kuzey ve G üney A m e rinç a ld ık ları ve A tlantik köle ticareti sırasın d a pirinç
rika, A sya ve Avrupa kö ken li ürünlerin m erkezîliğ in i fazlasın ın yen i dün ya b ağ lantılı g em ilere erzak o la
v u rg u la m ış la rd ır. Bu g ö rü ş, ü rü n le rin d a ğ ılım ın ın rak ve rild iğ i b ilin m ektedir. Bu verilere karşın oldukça
A frik a ’dan d e ğ il A frik a ’y a d oğru o ld u ğ u n u v u rg u ya kın b ir zam ana kad ar a raştırm acılar pirincin A sya
lar. Judith Carney (1998) bu o d aklan m ayı açıklayan kö kenli olduğu g ö rüşünü b e nim se m iş ve ya yılm a sın ı
iki etke n d e n söz ed er: “ B am ya, cowpea, H int y e Arap ve Portekizli tüccarlara b ağ lam ışlard ı.
relm ası, arpa d arısı ve süpürge darısı gibi Afrika e v 19 2 0 ’lerde Fransız araştırm acılar, Batı A frika’daki
c ille rin in b e sin ve p la n tasyo n e k o n o m isin d e k i kü Fra n sız k o lo n ile rin d e g id e re k artan b e sin k ıtlığ ın a
çük rolü ve pirincin A sya kö kenli olduğuna dair d i k a r ş ıs ın d a glaberrima ü z e r in k i a r a ş t ır m a la r ın ı
rençli in a n ış ” (s.526). A n cak son yıllard a g elişen p a- y o ğ u n laştırm ışla rd ı. Bu araştırm acıla r, I.S. 8. yü zyıl
le o b o ta n ik a ra ş tırm a c ılığ ı bu b a k ış a ç ıs ın ı y ık m ış ve izte ye n y ü z y ılla r a iliş k in A ra p k a y n a k la r ın d a
ve A m e rik a ’nın d oğu k ıy ıla rın d a k i p la n ta syo n la rd a B a tı A f r ik a ’ d a k i y a y g ın p ir in ç ü re tim in e s ık lık la
yetişen ilk pirinç türünün yü kse k verim li A sya sativa d eğin ilm esine b ağlı olarak, p irincin da ğ ılım ın ın S a h
çeşitleri d eğil yerli Afrika pirinci (Oryza glaberrima) ra üzerinden sağ la n m ış olm ası ih tim alin i görm üş ve
olduğ u d ü şü n c e sin i d e ste kle m iştir. Bunun g ib i, bu A sya p irincinin I.S. 1. yü zyıld a henüz N il’e ve M ısır’a
ekim türüne yatkın batı Afrikalı kölelerin “bu b itki ulaşm ad ığ ın ı g österm işlerdir. 19 7 0 ’lerde Fransız bo
yi tam am en farklı yen i dünya çevresine uyarlam a ko tan ikçi Porteres A frika’d a ki pirinç evcilleştirm e m er
n usun d a çok önem li b ir rol o yn a d ığ ı” olg usu da bu kezini e sa s o larak N ijer nehrinin iç d e lta sın d a , ik in
d üşünceyi desteklem ektedir. cil m erkez o larak da S e n e g am b ia ’nın ta şkın o va sın d a
Pirinç e vcille ştirm e sin in , A sya ’dan bağ ım sız o la ve G ine dağların da tan ım lam ıştır.
nun birbirleriyle ilişkili bir dizi olayın, hat ken soru, Ortadoğu’daki insanların neden ta
ta rastlantıların sonucu olarak algılanması ge rıma ve hayvan yetiştiriciliğine ağırlık vererek
rektiğini düşünürler. İnsanlar belirli sorunlara geçim tarzlarını değiştirdikleri olmalıdır. Pre-
ağır ağır ve çoğunlukla farkında olmadan an historyacılarm ortaya koydukları gibi, bunun
cak daha sonra önemli oldukları görülecek yol için (gerekli olan bitkilerin yeterli bir popülas-
larla karşılık verirler. Burada sormamız gere yona ulaşmış olması koşuluyla) “bir fırsat, bit-
Carney bu b ulguları, 1 9 7 4 ’te ya yım la n an iki “yol günü ça lışa ra k g eçirm elerine o lan ak sağ lam aktayd ı.
a ç ıc ı” kitabın m irası üzerinden b etim lem ektedir. Bu C arn e y, “p irin ç p la n ta s y o n la rın d a k i a yırt e d ic i g ö
kitaplardan ilki PolonyalI tarih çi Lew ick’in , daha ö n türü ça lış m a s is te m in in bu o la ğ a n d ış ı g ö rü n ü m ü
ce çevrilm em iş Arap ka yn a k la rın a d a ya n a n ve Batı nün, b elki de n a sıl p irin ç e kile ce ği k o n u su n d a b il
A frika’d aki ye rli p irinç ü re ticiliğ in i b e lge le ye n West gi sa ğ la m a la rı k a rş ılığ ın d a k ö le le rin s ın ır lı g ü n lü k
African Food in the Middle Ages b a ş lık lı k ita b ıd ır. çalışm a tale p le rin in yerin e getirilm e siyle , C a ro lin a ’da
İkin c isi ise A m e rika lı ta rih çi Peter VVood’un G ün ey p ir in ç p la n t a s y o n la r ın ın k a lıc ıla ş m a s ı s ır a s ın d a
C a ro lin a p la n ta s y o n la rın d a k i p irin ç ü re tim in in b ü y a p ıla n m üzakerelerin b ir ka lın tısın ı su n d u ğ u ” yo ru
yü k bir o la sılık la Afrika kö ke n li olduğ un u öne süren m unu getirir (s.5 31).
Black Majority b aşlıklı ça lışm asıd ır. Bunu izleyen iki h u su s bu teze a ğ ırlık ka za n d ır
W ood, G üney C a ro lin a ’d aki p irinç ye tiştiriciliğ in in m aktadır: 18 . yü zyıld a su yla çalışan değirm enler ge
16 70 ve 17 3 0 yılla rı a rasın d a vuku b ulan ilk yerleşim lene kadar, p irin ç öğütm e geleneksel Afrika usulüne
d ö n e m i k ö le c iliğ i ile b a ş la d ığ ın a d ik k a t çe ke r. İlk uygun o larak tahta b ir d ib e k ve to km ak ku lla n ılara k
İn g iliz ve Fran sız Protestan ü re ticile rin p irin ç üre elle y a p ılıy o r ve ka b u kla rı aynen Batı A frika ’da p i
tim tekn iklerin i bilm em eleri ve ko loni dön em i G üney rin ç y e tiş t irile n b ö lg e le rd e u y g u la n d ığ ı g ib i örgü
C a ro lin asın a getirilen kö lelerin % 4 0 ’ından fazlasın ın s e p e tle rin iç in e y a b a la n a r a k te m iz le n iy o r d u . Bu
glaberima pirin cin in ye tiştirild iğ i Batı A frika’dan g eti se p e tle re iliş k in ilg in ç b ir a y rın tıd a g ö rü ld ü ğ ü g i
rilm esi bu id d iayı desteklem ektedir. D o la yısıyla W o- b i, y a b a la m a için k u lla n ıla n ö rü lm ü ş ve ç u b u k la r
od, Batı A frikalıların G ün ey C a ro lin a ’da p irin ç p lan la sık ış tırılm ış Am erikan yerli sep eti, Batı Afrika p i
tasyon u sistem in in ye rleşm e sin d e çok ön em li b ir rol rinç üretim a lan la rın d a ku lla n ıla n la rla benzer b içim
o y n a d ık ların ı vu rgu lar. C arn ey, buna e k o la rak , At de k ıvrılm ışla rd ı (Rosengarten, 19 97).
la n tik köle ticaretinin b aşla rın d a Batı A frika’da üç te Carney, şö yle bitiriyor:
m el p irinç p lantasyon siste m in in b u lu n d u ğ u n a d ik
kat çeker: Yağm ura b ağ ım lı p irin ç tarım ı, iç k e sim P irin ç tarım ının ve m ad d î kültürünün çevre
lerdeki b ataklıklard aki p irinç tarım ı ve gelgit taşkın sel yönleri üzerine o d aklam ld ığ ın d a, m uhte
o v a la rın d a ki p irin ç tarım ı. Bu üç siste m in 1 7 3 0 ’lar- melen Afrika diasporasının önemli anlatılarının
da “ürünün k o lo n id e ta n ın d ığ ı on y ılla r d a ” G ün e y yeniden yorum lanm ası konusunda yeni ipuç
C a ro lin a ’da var olduğu b e lge le n m iştir (Carney 19 9 3, ları ortaya çıkacaktır... Yüzyıllar sonra bu tari
19 9 6 a , 1998 ). G ün ey C a ro lin a ’d a ki p irin ç ekim s is hin öğelerini yeniden yakalam a uğraşı, özellik
te m in in g ö tü rü u s u ld e ç a lış m a s is te m in e d a y a n le botanik alanında, tarihsel arkeoloji alanında
m a s ı, y in e o ra d a A frik a k ö k e n li b ir p irin ç ta rım ı ve pirinç tarımının yapıldığı Amerikan eyaletle
b ulu n d uğu n a d air bir b aşka kan ıt sunar. Sad e ce p i rindeki arşivlerde yürütülecek ek araştırmaların
rinç ekim in d e görülen ve g ü n lü k o la rak ta m am la n sunacağı disiplinlerarası bakış açısını talep et
m ası gereken bir tarla iş in i gerektiren bu ça lışm a s is mektedir.
tem i, hızlı çalışab ile n s a ğ lık lı kö lelerin dah a k ısa bir
kileri etkin bir biçimde kullanabilmek için bir ve Hole, tarımı ortaya çıkarabilecek biçimde
teknoloji, ekonominin ‘gecikmeli döngüsü’yle bu koşulların ne zaman ve nerede tam olarak
başa çıkabilecek bir toplumsal örgütlenme ve bir araya geldiklerini araştırırken oldukça geri
insanların besin teminindeki alışkanlıklarını lere gitmekte ve tarımı ortaya çıkaracak bu ge
değiştirecek bir ihtiyaç olmalıydı” (McCorris- lişmeleri, Ürdün Vadisi’nde, birkaç yüz yıl ön
ton ve Hole, 1997, s.46). Aslında M cCorriston ce artısı ve eksisiyle, 10 bin yıl kadar önce ar
Oslonki’de bulunan
dizlerini bükmüş biçimdeki
neolitik iskeletler. Mezarda
bulunan eşyalar köylüler
arasında sosyal hiyerarşi
olabileceğini düşündürüyor.
(Fotoğraf Peter Bogucki)
tan kuraklık yüzünden çekilen göllerin etrafın görmüş olmalıdırlar. Buna bağlı olarak neoli
da aramaktadırlar (s.46). tik öncesi avcı-toplayıcılarmdan bir kısmının
Buğday ve arpanın yabanıl atalarının doğal bu tahılları temel besinleri olarak kabul etmiş
habitatları ovalar değildi. Aksine bu habitatm olmaları muhtemeldir. Son yılların arkeolojik
ancak Doğu Akdeniz ve Toros ve Zagros’un bulguları, yabanıl tahıl ve hayvana dayanan bir
yüksek yerlerinde yer alması muhtemeldir. Bu köy yaşamının uzun bir tarım öncesi gelene
durum evcilleştirmeye yönelik ilk denemelerin ği olduğuna işaret etmektedir. Arkeologlar bu
ovalık ırmak kenarlarına yayılan ilk uygarlık kültür dönemini natufyen olarak adlandırmak
merkezlerinden uzak yerlerde gerçekleştiği dü tadır. Bu dönemden sonra insanlar çanak çöm
şündürebilir. Aslında yabanıl arpa ve buğdaya lek yapmaya ve kullanmaya, en azından yılın
halen Zagros platolarında rastlanabilmekte- belli dönemlerinde sürekli yerleşmelerde yaşa
dir. Bir botanikçi olan Jack Harlan 1967 yılın maya ve yabanıl tahıldan un elde etmek için taş
da Türkiye’nin güneydoğusunda yabanıl buğ dibekler kullanmaya başlamışlardır.
dayın bolluğunu ve verimliliğini göstermiştir. Bununla birlikte bütün topluluklar kendi
Taştan yapılmış ilkel bir orak kullanmak sure liğinden zengin bu tahıl alanlarından eşit de
tiyle yaklaşık 3 kilogram yabanıl buğdayı bir recede yararlanmış olamazlar. Bunlardan ba
saat gibi bir sürede biçmiş ve dört kişilik bir ai zıları sınırlı ya da arkası gelmeyen besin kay
lenin bir yıllık hasılatı yaklaşık üç haftada top naklarına sahip bölgelerde yaşamış olmalıdır.
layabileceklerini tahmin etmiştir. McCorriston ve Hole, ilk evcilleştirmenin esa
Bu bölgedeki ilk avcı-toplayıcılar bu türden sen Ürdün Vadisi’nde marjinal olarak yerleş
yabanıl tahılları iyi bir besin kaynağı olarak miş olan bu topluluklar arasında denenmiş ol
ması gerektiğini düşünürler. Evcilleşmiş tahıl nan orak dilgileri ve öğütme taşları tarıma ba
özgün biçiminden genetik olarak farklılaşmış ğımlılığı göstermektedir. Başka yerlerde, örne
tır. Bu nedenle, bu değişmeyi hızlandıran bas ğin Türkiye, İran, Suriye, İsrail ve Ürdün’de el
kılar normal olarak tahılın yetişmediği yerler de edilen bulgular Jarm o’nun yalnız olmadığı
de tahıl yetiştirmeye çalışan insanlar tarafından nı göstermektedir.
tesadüfen uygulanmış olmalıdır. Örneğin, H o Bugün eski Jarm o köyüne giden bir ziya
le, Flannery ve Neely (1969) buğday ve arpa retçi bura halkının bugün Ortadoğu’da yaşa
ekimi için İran’ın güneybatısında bulunan ar yan gruplardan farklı olduğunu görecektir, an
keolojik bir ören yeri olan Ali Koş’taki batak cak buna karşılık genel yaşamlarına ait belir
lık kıyılarına yakın bölgeleri tanımlarlar. Bu ta li özellikler bakımından benzerlikler de sapta
hılların bataklık bölgelerde yabanıl biçimleriy yacaktır. Pek çok çağdaş Ortadoğulu köylü gi
le yetişmesi olağan olmadığından, bu tahılla bi Jarm o halkı da tahıl üretimi ile hayvan besi
ra yer açmak için yerel bitki örtüsü temizlen ciliğini birleştiren karma bir ekonomiye sahip
miş olmalıdır. Flannery’nin düşündüğü gibi, tir. Önceden kestirilemez bir iklimsel çeşitlili
Ortadoğu’daki toprak kullanımına ilişkin ilk ğe sahip bir çevrede insanların temel geçimle
kasıtlı değişim adımlarının insan eliyle atıldığı rini çeşitlendirerek iki alanda şanslarım dene
nı söyleyebiliriz. Bu gibi başlangıç çabaları, ni meleri yararlı olmuştur. Ayrıca, Jarm o’da ba
haî olarak, tarıma tam zamanlı bağımlılığın yo ğımsız hanelerin ve zahire ambarlarının bulun
lunu açmış olmalıdır. ması, günümüz çiftçileriyle olan bir başka ben
Bölgede bitki ve hayvanların evcilleştiril zerliğe işaret etmektedir: Hane her iki grup için
mesine yol açan olayları anlamak konusun de fazlasıyla önemli toplumsal ve ekonomik bir
da hâlâ çok sınırlı bilgiye sahip olmamıza kar birimdir. Bahçecilik dünyasının her yerinde ha
şın, 1.000 yıllık bir süre içinde tarımın çok ya ne hâlâ temel üretim ve tüketim birimidir.
yıldığı ve İ.Ö 7 .0 0 0 ’de ekonomisi evcilleştiril Bu gelişme Asya ve Afrika’da da izlenmiş
miş bitki ve hayvanlara bağımlı köylerin artan tir. 9 .0 0 0 yıl kadar önce, insanların ekin ek
bir şekilde yaygınlaştığı kesindir. Bu ilk döne me ve biçmeye ve çeşitli hayvan türlerini ev
me ait bulgular ilk tarımcıların kuru tarım yap cilleştirmeye başladıklarına dair ipuçları var
tıklarını ve evcil koyun ve keçilerden yararlan dır. Uyarlanma örüntüsündeki bu değişim an
dıklarını göstermektedir. İ.Ö . 6 .0 0 0 ’de köy ya tropologların çok ilgisini çekmektedir, çünkü
şamı Ortadoğu’nun çok büyük bir bölümün bu, toplumsal yaşamda ve teknolojide önceki
de egemen bir örüntü olan göçebe avcı-topla- bin yıllık sürede gerçekleşmiş olandan çok da
yıcılığm yerini almıştı. Irak’m kuzeydoğusun ha büyük bir değişimi tetiklemiştir.
da bulunan ve Robert Braidvvood tarafından Tarım etkinliğine ve hayvan yetiştiriciliğine
kazılmış olan Jarm o, her birinde kendine ait ilişkin ilk bulguların buğday ve arpanın ilk te
bir avlusu, depolama amaçlı küpü (pitosu) ve mel tahıl ürünleri olduğu Ortadoğu’da karşımı
fırını bulunan yaklaşık 25 kerpiç duvarlı eviy za çıkmasına karşın, bahçecilik daha önce Çin ve
le şimdi oldukça önemli bir yer olarak kabul Güneydoğu Asya’da görülmüştü. Şaşırtıcı bir şe
edilmektedir. Arpa ve buğday ile birlikte bulu kilde, Çin’de ekilen ilk mahsul pirinç değil darı
lı bölgelerde ekilen önemli mahsullerdi; manyok
ise kıyı bölgelerde yetişmekteydi.
Bazı arkeologlar tarım denemelerinin, in
sanların, bitkilerin çöplerini attıkları alanlarda
tohumlardan yeniden ürediklerini farkettikleri
zaman başladığını ileri sürerler. Avcı-toplayı-
cıların bitkilerle tohumlar arasındaki ilişkinin
farkında olduklarına ilişkin bulgular da vardır
ve bahçeciliğin yararlı otlara olan eğilimle baş
lamış olması muhtemeldir. Burada ortaya çı
kan ilginç soru, avcı-toplayıcılarm istikrarlı ya
şamlarını niçin cidden çok daha fazla çalışmayı
gerektiren bir yaşam için terk ettikleridir.
Ancak eldeki kanıtlar değerlendirildiğinde,
insanların çevreleri üzerinde daha fazla dene
tim elde etmeye çalıştıkları açıkça görülür. N i
hayetinde, en fazla verim elde etmeye aday bit
kilerin tohumları arasından seçerek, daha ve
rimli kaynakları, depolanabilir tohumları ter
cih ettiler ve asalak otları temizlemek ve ek su
kaynakları sağlamak suretiyle bitkilerin yetişe
Amazon çiftçi tarlasını temizliyor ve komiinal festival oluğu bildiği koşulları yarattılar.
oyuyor. Bölgesel değişikliklere karşın, tarımın geliş
mesinin ve yaygınlaşmasının altında yatan or
tak payda, tarımın nüfus artışı ya da en azın
idi. Dünyadaki en önemli mahsullerden biri olan dan kaynaklar üzerindeki baskı ve ona bağ
pirincin kökeni hâlâ tam olarak anlaşılamamış lı olan istikrarsızlıkla at başı ortaya çıkm a
tır. Şu anda kuru tarla pirincinin Batı Afrika kö sı idi. Besin elde etme sorununu çözmek için
kenli olduğunu bilmekteyiz (bkz. “Afrika Dışın başvurulan en yaygın ilk strateji yeni bir ye
daki Kızıl Pirinç” başlıklı çerçeve, s.152) (Car- re taşınmaktı, ancak mevcut kaynaklar karşı
ney, 1988). Afrika’daki evcilleştirme süreci ile il sında nüfus artışının ulaştığı düzey, bu seçene
gili bilgimiz tam olmamakla birlikte, süpürge da ği daha olanaksız hale getirmiş ve daha yerle
nsı, darı ve diğer bitkilere ilişkin türsel çeşitlen şik örüntüler ortaya çıkmıştır. Bu yeni yerle
menin 4.000 yıl kadar geriye gittiğine dair ka şiklik örüntüsü muhtemelen insanlarla bağım
nıtlar bulunmaktadır. Orta Amerika ve Güney lı oldukları kaynaklar arasındaki dengeyi boz
Amerika’da ise tarım Eski Dünya’daki başlan muştur. Ölüm ve doğum oranlarının sınırladı
gıcından binlerce yıl sonra ortaya çıkmıştır. Bu ğı ya da göçün bir toplumu kabul edilir sınır
ralarda mısır, bakla ve balkabağı yüksek rakım lar içinde tutmaya yeterli olmadığı durumlarda
bazı gruplar kaynakların (bitki ekerek vs.) do Koloni çağından çok önce bu kuzey insanları,
ğal mevcudiyetlerini idare etmeye başladılar. Menomenee Irmağı boyunca iki kilometre uza
Bu strateji insanların kaynaklarını azaltmadan nan ve bir çizelge biçiminde son derecede dik
daha fazla sayıda insanı beslemeyi olanaklı ha katle hazırlanmış birbirine koşut tarla izlekle-
le getirmişti. Bu gruplar büyüyüp yayıldıkça, ri açmışlar ve bu izlekleri kayalarla örtmüşler
diğer gruplar onların uygulamalarını taklit etti di. Buckmaster, o sıralarda tarımın kuzey sınır
ler. Onlar avcı-toplayıcıların başaramadığı şe larını işaret eden bir bölgedeki bitki kalıntıla
yi kendi çevresel kapasitelerini artırmayı becer rının sunduğu ipuçlarına da dayanarak, bu ka
dikleri için, bahçeciler, çiftçiler ve çobanlar da yaların yıllık buğday ürününü yetiştirmek için
ha baskın hale geldiler. toprakta gerekli ısıyı koruyan zekice bir düze
Burada bahçeciliğin başlangıçtaki yaygınlı nek olduğuna inanmaktadır. Bu yerler aynı za
ğının, avcı-toplayıcılığa evrensel olarak üstün manda bu toplulukların, tarıma ister tam ister
bir uyarlanma olmasından kaynaklanmadığı se kısmen bağımlı olsunlar, değişen mikroiklim
nı vurgulamak gereklidir. İnsanlar bu geçim koşullarını nasıl izlediklerini de gösterir; bura
örüntüsünde daha çok çalışmak zorundaydı. da, günümüzden 1.405 ilâ 1.450 yıl önce, sınır
O dönemden kalan iskelet kalıntıları üzerin lı da olsa bir tarım rejiminin ne kadar kuzeye
de yapılan incelemeler, sağlığın bozulduğunu, yayıldığı görülmektedir (Buckmaster, 1999).
hastalıkların ve beslenme yetersizliğinin arttı
ğını göstermektedir. Ancak buna karşın besin Enerji Kullanımı ve Ekosistem
kaynaklarının verimliliğindeki ve güvenirliğin Her türlü tarım biçiminin hedefi, belirli bir
deki artış, daha sonraki nüfus artışının temeli toprak biriminden insanların kullanımı için el
ni oluşturmuştur. Bu döngü günümüze kadar de edilebilecek olan enerjiyi tahmin edilir ya
sürmüştür. Hem verimlilik hem de güvenirlik da güvenilir bir enerji miktarına yükseltmek
tarım yöntemlerinin olgunlaşmasına bağlıdır. tir. Bahçeciler dönüm başına çiftçilerden genel
Akılda tutulması gereken bir başka nokta, likle çok daha az kalori elde eder ya da ürün
prehistorik avcı-toplayıcıların bile, tıpkı çiftçi alır, buna karşılık yoğun tarımcılardan çok da
likle geçinen nüfusların çoğunlukla bunun ya- ha az emek harcar. Yani ne topraklarını ne de
nısıra hem avlanıp hem toplayıcılık yapmaları emeklerini bütünüyle kullanırlar. Sadece bir ai
gibi, sık sık kendi uyarlanma biçimleriyle bah leyi besleyecek kadar üretim yapmak, insan
çeci üretimi bir arada yürütmeleridir. Bugün ların sahip olduğu kapasitenin daha azını ge
çok sınırlı çiftçilik yapılan Yukarı Michigan rektirir. Böylelikle toplumun diğer üyeleri za
Yarımadası’nda çalışan arkeolog M arla Buck- man zaman çalışır, avlanır veya diğer etkinlik
master bunun ne derecede incelikle yapılabildi lerle vakit geçirirken, çalışma yaşındaki kişi
ğini belgelemiştir (1999). Buckmaster, küçük lerin (genç nüfus gibi) pek çoğu hiçbir zaman
ve geçici yerleşimlerde yaşayan ve öncelikli ola çalışmak zorunda kalmayabilir. Bu bahçecile
rak besinlerini avcılık ve toplayıcılıktan sağla rin tembel olduğu anlamına gelmez. Sadece za
yan insanların yapmış olduğu sistemli tarla ha manlarını nasıl geçireceklerine dair daha çok
zırlığına ilişkin çok sayıda kanıta ulaşmıştır. seçenekleri vardır. Brezilya Amazonu’nda dört
topluluk arasında yapılan karşılaştırma, bura Tıpkı tarıma açılmamış ormanlardaki ağaçlar
da yaşayanların hepsinin protein ihtiyaçlarını gibi, dönüşümlü biçimde kullanılan topraklar
karşılamak için avlandığını, ama en çok bah daki ıslah edilmiş ağaçlar da yağmur ve güne
çeciliğe uygun yerlerde yaşayanların avlandı şi süzen bir örtü oluşturur ve böylece toprağı
ğını göstermektedir. Et arzu edilen bir lükstür kayma ya da kuraklıktan korur ve aynı zaman
ve insanlar zamanlarını bu besini aramakla ge da büyük ağaçların altında yetişen çalıların ya
çirebilir (Werner, vd., 1979, s.303-315). Bah yılmasını sınırlar. Bu alan birkaç yıl içinde eski
çecilerin geçinmek için zorunlu işleri yaptıktan durumuna, yani ormana dönüşür.
sonra kendilerine özenli yemekler hazırlamak, Bahçecilik pek çok yönden yoğun tarım
törenler düzenlemek ve temel ihtiyaçların dı dan farklılık gösterir. Birincisi, bahçecilikte ba
şındaki lüks maddeleri edinmek için ayıracak sit bir teknoloji kullanılır. Sadece küçük ve ço
zamanları da kalır. ğunlukla dağınık toprak parçaları bir seferde
Bir topluluk tüketmek üzere çevresinden ne işlenir ve saban ya da hayvan kullanılmaksı
kadar az enerji alırsa çevreyi de o kadar az de zın sürülür; makine kullanımı söz konusu bile
ğiştirecektir. Clifford Geertz, bu konu hakkın değildir. Kullanılan aletler bıçak, balta, kazma
da yapılan eski ve çok etkili bir tartışmada tro sopası ve çapa gibi el aletleridir. Diğer bir de
pik ovalarda dönüşümlü tarım yapan çiftçi yişle, avcı-toplayıcılar gibi bahçeciler de besin
lerin kendi ekosistemlerini değiştirmek yeri elde ederken esas olarak kendi kas enerjilerini
ne “dikkatle taklit ettiklerini” ileri sürmüştür kullanmaktadır.
(1969, s.6). Ekosistemleri, küçük bir alanda sı İkinci olarak, yoğun tarımla karşılaştırıl
kışarak yaşayan çeşitli ve çok sayıda canlıdan dığında, bahçecilikte bir dönüm topraktan ol
oluşmaktadır; yani özelleşmek yerine genelleş- dukça az mahsul alınır; bu nedenle bahçecilik
miştir. Tropik toprak kaim olmasına karşın bu çoğu kez bir kaba tarım biçimi olarak nitelen
yoğun "çeşitliliği destekleyebilir, çünkü besin dirilir. Bahçeciler, üretilen her bir birim enerji
ler toprağın dibinde sıkışıp kalmak yerine hız için yoğun tarım tekniklerinin gerektirdiğinden
la yeniden dönüşebilir niteliktedir. Ağaçların çok daha fazla alana ihtiyaç duyar. Bahçecile
kesif gölgelikleri bu zengin organik toprak ta rin topraktan elde ettikleri enerji miktarı onları
bakasını yağmurla yıkanmaktan ya da güneşte beslemek için yeterlidir, buna karşın genellikle
kavrulmaktan korur. ticaret amacıyla fazladan yiyecek üretmezler.
Dönüşümlü tarım yapan çiftçiler kendi top Ticaret bahçecilerin ilgi alanına girse de bu sa
raklarında tropik ormanın bu özelliklerini ör dece başka bir topluluğun ürettiği şeyleri elde
nek alırlar. Yoğun tarımcıların pek çoğunda etmek için yapılır. Bahçeciler hayvansal ürün
olduğu gibi (çoğunlukla pirinç ya da doma ler elde edebilecekleri avcı-toplayıcılarla yakın
tes olmak üzere) belli bitkilere ayrılmış tarlala ilişki içinde olduklarında ortaya bazı istisnalar
rın aksine, dönüşümlü tarım alanları esas ola çıkar. Örneğin Kuzeydoğu Z aire’deki Mbuti
rak kül yatağında gelişen kök ve yumru kök Pigmeleri Bantuca konuşan bahçeci komşula
lerden çeşitli meyve ağaçlarına ve hurmalıklara rını et ve balla destekleyen avcılardır (Peacock,
kadar çeşitlenen karma birçok ürünü kapsar. 1984, s.15, Hart ve Hart 1996).
Üçüncü olarak, bahçecilik genellikle hane le gübrelendiği ve tarlanın sonra yeniden ekil
nin kendine yeterli olmasına imkân verir. Her diği bir tarım yöntemidir. Her tarla iki ya da
grup ve pek çok durumda her hane, kendisi üç yıl kullanıldıktan sonra yeniden üretim için
ne gerekli besini üretme yeteneğine sahiptir. En yaklaşık on yıl terk edilir ve bu süre içinde çift
önemli üretim kararlan hane düzeyinde veri çiler diğer tarlalara gider. Dönüşümlü tarım
lir. Bahçeciler besin için başka gruplara bağlı Avrupa’da Hıristiyanlık Çağı’mn başlangıcı
değillerdir, çünkü son derece mütevazı bir tek na kadar, Kuzey Amerika’da ise yaklaşık 17.
nolojiyle çok çeşitli mahsul yetiştirebilirler. Bu yüzyıla kadar uygulanmıştır (Aslında Avrupa-
kendine yeterliliğe yönelim bahçeci toplumla lı yerleşimcilerin Kuzey Amerika’daki başarı
rm üretimlerinin düşük seviyede kalmasının larının bir nedeninin de Amerikan yerlilerinin
nedenlerinden biridir. yak-aç tekniğini taklit etmeleri olduğu kabul
edilmektedir).
Bahçe Tarımı Yöntem leri Ne yazık ki, bu tür girişimlere uygun olma
Çağdaş bahçecilerin pek çoğu, toprağın ince yan çevrelerde geleneksel bahçeler açık alan
olduğu tropik bölgelerde ya da su temininin çiftlikleri ve hayvan çiftlikleriyle bir araya geti-
değişmez bir sorun olduğu kurak bölgeler gi
bi topraklarda yaşar. Bu açıdan avcı-toplayı-
cılara benzerler. Rakip gruplar tarafından ço
ğunlukla yoğun tarımın yapılabileceği tercih
edilen topraklara kabul edilmezler. Bu koşul
lar altında tarımın zorluklarıyla baş edebilmek
için çeşitli yöntemler kullanırlar. Örneğin top
rağa daha az ihtiyaç duyan ekinlere yönelebi
lir, ırmak kenarlarında ya da yağmurlu mev
simlerde sel baskınına uğrayan alanlarında
üretim yapabilir, değişik pek çok bölgeyi eke
bilir, böylelikle bir tarladan sonuç alınamazsa
diğerinden ürün alma şanslarım koruyabilir ya
da toprağı tüketmekten kaçınmak için düzenli
olarak tarlalarının yerini değiştirebilirler. Bah
çecilerin ağırlıklı bir kısmı bu tekniklerin çoğu
na başvurur. Bununla birlikte şu anda en yay
gın biçimde kullanılan teknik, yak-aç tarım ya
da dönüşümlü tarım tekniğidir.
Yak-Aç Tarım
Yak-aç tarım tarlaların temizlendiği, ağaçların
Brezilyalı çiftçi orman arazisini yakarak bahçesini hazırlıyor.
ve çalıların yakıldığı ve böylece toprağın kül
Ekime hazır arazi
rilmiştir. Bir yandan Amazon yağmur orman vermeyecek şiddetle olmalıdır. Genelde bahçe
ları açık alan çiftlikleri ve hayvan çiftlikleri ya ciler (dönüşümlü olsun ya da olmasın) çevrele
pılmak üzere her gün artan oranlarda yakılıp ri hakkında farklı türdeki toprak çeşitleriyle il
yok edilirken (Posey, 1984, s.95-96), öte yan gili ayrıntılar da dahil olmak üzere çok şey bi
dan Yanomamöler gibi bahçeciler (ileride kısa lirler; farklı türdeki bitkilerin ihtiyaçları, onla
ca değinilecektir) yağmur ormanlarından çev rın habitatlarının topografyası ve mikro iklim
reye zarar vermeyecek biçimde yararlanmak sel koşulları hakkında da yine oldukça fazla
tadır. Bu bölgelerde arazinin çok daha yoğun bilgiye sahiptirler. Varoluşlarının sırrı bu bil
kullanılması sonucunda ince toprak hızla aşın gilerde yatar.
maktadır.
Yak-aç tekniği çevreye karşı büyük bir du T ek Çeşit Ürün (Monokültür) Yerine
yarlılık gerektirmektedir. Dönüşümlü tarım Ürün Çeşitliliği (Polikültür)
yapan çiftçiler tarlalarını ne zaman terk edip ne Amazon’daki çalışmaların gösterdiği gibi, ürün
zaman dinlendirilmiş tarlayı yeniden ekecekle demeti ya da ürün çeşitliliği, aynı bölgede dö
rini tam olarak bilmek zorundadır. Ağaçların nüşümlü tarım yapan çiftçiler arasında dahi
ne zaman yakılacağı konusunda da oldukça epeyce farklılık gösterir (Coimbra vd., 2007).
ciddi hesaplamalar yapmak gerekir. Bu hesap İlk araştırmalar ürünlerin çeşitliliğinin ve bah
lamalar öylesine ciddi yapılmalıdır ki, yangın çeciliğin, ağaçların, ormanın kendisi gibi eko
günü rüzgâr ateşi körüklemeye yetecek ama or lojik olarak karmaşık bir bileşimi olduğunu
manın diğer kesimlerine yayılmasına meydan gösterir. Son araştırmalar ise insanların çoğun
lukla insanların çoğunlukla bir ya da iki ana direnç sağlanır. Son zamanlarda araştırmacılar
ürüne bel bağladıklarını, ancak bunların arası (Boster, 1983; Hames, 1983) aynı türün fark
na yararlı ağaçlar serpiştirdiklerini göstermek lı çeşitlerini karışık olarak ekmek suretiyle tek
tedir; ekim rastgele ya da plansız yapılmaz, ak ürün sisteminde de aynı etkilerin sağlanabilece
sine dikkatle örgütlenir, çünkü böylelikle bah ği sonucuna varmıştır.
çe sırayla değişik ürünler vermeye uygun ha
le gelir (bkz. Flowers vd., 1982; Beckerman, Toplumsal Örgütlenme
1 9 8 3 ; Boster, 19 8 3 ). Böylece çiftçilerin her Bahçe tarımı yapan toplumlar ya da kaba ta
aşamasında ürün aldığı nadas döngüsü de dik rım toplumları her ne kadar çeşitlenseler de,
katle düzenlenmiş olur. düşük-enerji bütçeli avcı-toplayıcılarla kar
Bütün tarım sistemleri geçici de olsa, do şılaştırıldıklarında, çok genel bir dizi özelli
ğal ekosistemlerinin belli kısımlarını yalınlaş ği paylaşma eğilimindedir. Kaba tarım yapan
tır. Ayrıca verimliliğin farklı bitkilerin tamam topluluklar, yıl boyu oturulan sürekli yerleşim
layıcı özelliklerinden sağlandığı öne sürülmüş ler kurmaları bakımından yerleşik olma özelli
tür: Bazı bitki türlerinin besin değeri bakımın ği taşır. Avcı-toplayıcılar zaman ve enerjileri
dan zenginlik arz etme eğilimleri, diğerlerinin ni besin bulmak için bir yerden diğerine taşı
besin değerinin azlığıyla dengelenir. narak harcarken, bu çiftçiler enerjilerini sadece
Ürün çeşitliliği (bir tarlaya birden fazla bir yerde, kendi tarlalarındaki besin üretimini
ürün ekimi) uzun bir süredir ekolojik denge artırmak için harcar.
ve geleneksel bahçecilikte devamlı ve güveni Nüfus yoğunluğu yine oldukça yüksektir.
lir ürünler açısından kilit unsur olarak kabul Sık sık hareket halinde olmayan bir grupta, be
edilmektedir. Oysa yoğun tarım sistemlerinde beklerin, yaşlıların ve hasta insanların hayatta
görüldüğü gibi tek ürüne bağımlılık 1 8 4 0 ’lar- kalma şanşı daha yüksektir. Erkekler fazla ava
da İrlanda’da yaşanan patates kıtlığı ve hat çıkmayıp eşleriyle daha fazla zaman geçirdikle
ta 1980’lerde Afrika’nın Sahel bölgesinde gö rinden doğurganlık oranı yükselebilir (Binford,
rülen kıtlık gibi önemli felaketlere yol açabilir. 1968). Benzer biçimde, kaynakları yıllık ihti
Tek ürüne dayalı tarıma ve ürünlerin modern yaçlar karşısında dengeli dağıtabilmeyi sağla
melezlenmesiyle elde edilen çeşitlendirmeye yö yan depolama işi, sabit bir yerleşimde daha ko
nelik temel eleştiri, biyolojik çeşitliliğin kaybı laydır. Yerleşik gruplar, göçebe ve yarı-göçebe
na yol açmasıdır. Ne yazık ki tek ürüne dayalı gruplardan daha yüksek bir nüfus yoğunluğu
tarım genellikle ürün miktarını arttırmanın en na sahip olma eğilimindedir.
kolay yoludur ve bu da pek çok ülkede şiddetle Yerleşiklik ve artan nüfus yoğunluğu da
ihtiyaç duyulan bir şeydir. Uzun zamandır ço ha karmaşık bir topluma evrilme eğilimiyle so
ğu araştırmacı ürün çeşitliliğini tek çeşit ürün nuçlanır. Tarım, bir grup işidir; tarlaların te
den daha doğal buluyor, çünkü bir tarlada mizlenmesinde, ürünlerin ekiminde, haşatın
farklı türlerin karışımından oluşmuş bir orma da ve depolanmasında önemli bir işbirliği ge
nın çeşitliliği ile benzerlik gösterir ve bu yolla rekir. Ürünler ve tarlalar yırtıcılara ve başkala
tek bir türü tehdit edebilecek hastalıklara karşı rının hırsızlığına karşı korunmalıdır. Aynı za
manda, çiftçiler zamanlarını tarlalarda geçi cak tarım etkinliği belirli bir kırılganlık yarattı
rip enerjilerini burada kullandıklarından, tar ğı için haneler birbirlerinden tamamen bağımsız
lalarda işe girişme zamanını ayarlamak ve bü olmayı başaramaz. Enerjisinin tümünü bir top
yük gruplardaki yaşama kaçınılmaz bir şekil rak parçasına veren bir aile ürünün zarar gör
de eşlik eden uyuşmazlıkları çözümlemek için mesi ya da bir başka grubun saldırısı sonucun
bir düzenleme gerekir. Sonuç olarak, kalaba da bir anda bütün ürününü kaybedebilir. Bu ne
lık gruplarda grup üyelerinin ilişkilerinde ki denle bir güvence olarak, haneler ittifak yapma
min kime sadakat göstermesi gerektiği, kimin lı ve kendilerini daha büyük bir toplumsal bi
kiminle evlenebileceği, bir tartışmada kimin ki rim olan cemaatle bütünleştirmelidir. Bütünleş
me teslim olacağı gibi konularda bir düzenle me esas olarak akrabalık bağları ve cemaat ölçe
meye ihtiyaç duyulur. Avcı-toplayıcılarda bu ğinde dinsel ve siyasal gruplaşmalar yoluyla sağ
tür sorunlara daha az rastlanır, çünkü avcı- lanır. Bazı bakımlardan akraba gruplar üzerin
toplayıcılar bireysel olarak çalışabilir, araziye den ya da küçük ve sık dokulu cemaat yapıları
ortak olarak sahip olabilir ve bir anlaşmazlık üzerinden sağlanan ortak toprak mülkiyeti, tro
durumunda tamamen toplanıp başka yere gö pik ovaların bahçeci topluluklarında uzun süren
çebilirler. Bahçecilikle geçinenlerin yaşamı ise, nadas dönemlerinde gerçekleştirilen uygulama
karmaşık yapılı toplumlarda görülen toplum lar yoluyla güçlendirilmiştir. Ailelerin, ormanın
sal tehdide daha fazla açıktır. Örneğin, bahçe yeniden yeşermesine olanak sağlamak için top
ciler çoğunlukla toprağı grubun mülkü sayar. rağı ekmekten vazgeçtikleri bu uzun dönemler,
Ancak, tek tek hanelerin, belirli bir toprak par bireyleri belirli bir toprak parçasını münhasıran
çasında ürettikleri ürünleri başkalarına verme denetlemeye teşvik etmez. Ayrıca ortak mülki
den kullanma hakkı vardır. Çiftçiler de bir an yet olgusu, çoğu zaman sekiler yapmak ya da
laşmazlık durumunda göç etme şansına sahip suyun akışını denetleyecek sistemler inşa etmek
tir, ancak bir kez bir toprağa yatırım yapıldık gibi uzun vadeli tarımsal altyapı girişimlerinin
tan sonra bir daha oradan ayrılmak zordur. özendirilmesini de sınırlar.
Çoğu zaman akrabalık, toprak ku llanı
Topluluk İçindeki İlişkiler mında bireysel hakların tanınmasına esas teş
Ağırlıklı olarak tarıma bağımlı bir toplumun te kil eder. Akrabalık neredeyse her zaman top
mel birimi, evlilik ya da akrabalık yoluyla yakın luluk içinde karşılıklı bağları ve sorumlulukları
ilişki kuran, besin üretimi için birlikte çalışan, kuran yaygın hediye değiş tokuşunun temelini
birlikte tüketen ve gündelik işleri paylaşan kü meydana getirmektedir. Bahçeci aileler, üreti
çük bir grup olan hanedir. Bu nedenle bu birim, len ürün fazlasını arkadaşlar ve akrabalar ara
toplumumuzdaki küçük aile kurumuna pek çok sında düzenli olarak paylaşmak suretiyle ken
açıdan benzeyen bir üretim ve tüketim birimi dilerine kötü zamanlarda zor durumda kalma
dir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, aile esas ma güvencesi sağlarlar. Avcı-toplayıcılarda ol
lı bu haneler, ihtiyaç duydukları her türlü ürü duğu gibi aslında hediye değiş tokuşu bahçeci
nü bahçeleri ya da tarlalarından elde edebildik toplumlarda da bir çeşit besin depolama ya da
lerinden görece kendine yeterli birimlerdir. An gelecek güvencesidir.
Akrabalıktan sonra gelen bir başka bütün Ancak kaba tarım topluluklarının çoğu için
leştirici kuvvet de siyasal örgütlenmedir. Bah kendine yeterlilik hâlâ önemini korumaktadır.
çecilerin büyük çoğunluğunda zenginliğe az Bu grupların içindeki mübadele biçimi kişisel
rastlanmakta ya da hiç rastlanmazken, ikti olmayan paraya dayalı ticaretten ziyade hediye
dar konusunda aralarında farklılıklar görülür. verme biçimindedir. Bir Yanomamö öteki köy
Çiftçi topluluklar avcı-toplayıcılardan daha iyi deki bir başka adama bir köpek verir; birkaç
tanımlanmış önderlik rollerine sahiptir, ancak ay sonra diğeri ona bir yay verir. Bu taraflar
önderlerin otoriteleri gruptan gruba değişir. dan hiçbiri de aslında ötekinin verdiğine muh
Göreceğimiz gibi, bir Yanomamö köyünün re taç değildir; her ikisi de köpeği kendi köylerin
isi sadece etki sahibi bir adamdır; resmî bir bü den edinebilir ve kendi yaylarım yapabilirler.
rosu ve başkaları üzerinde zor kullanma hak İhtiyaç duydukları şey savaşırken ya da bir eş
kı yoktur. İktidar dağılımı nasıl olursa olsun bulmaya çalışırken birbirlerine verecekleri des
reis tartışmaları yatıştırmak, evliliklerini ayar tektir. Dolayısıyla, nasıl verilen hediyeler grup
lamak, festivallerde, dinsel törenlerde ve çatış içindeki iyi niyeti teşvik ediyorsa, aynı şekilde
malarda onlara önderlik etmek suretiyle ailele gruplar arasında gidip gelen hediyeler de birbi
re yardım ederek bu bahçeci toplumda bütün rine sıkı sıkıya bağlı ittifaklar oluşturmaya yar
lüğü sağlar. dımcı olur. Mübadele toplumsal olduğu kadar
ekonomik bir işlemdir de. Başka gruplarla evli
Topluluklar Arasındaki İlişkiler lik ilişkisi kurmak, Yanomamölerde olduğu gi
Topluluklar içindeki toplumsal örgütlenme ister bi pek çok başka tarımcı kabile arasında da da
(mübadelelerde görüldüğü gibi) dostça, isterse yanışmanın nihaî bir ifadesidir.
(bir çatışma durumunda olduğu gibi) düşman Sonuç olarak, çiftçiler arasındaki toplumsal
ca olsun, topluluklar arasındaki ilişkilerde oldu örgütlenme çoğu avcı-toplayıcı grupta görülen
ğu gibi çok daha yapısal bir hale gelmiştir. Bura toplumsal örgütlenme biçiminden kesin biçim
da her iki grubun da ticaret yoluyla nasıl birbir de farklıdır. Avcı-toplayıcılar, alt birimler ara
lerine bağımlı hale geldiğini anlatacağız. Yano- sındaki sınırları genişletmek için kaynaklan ve
mamöler madenî aletleri komşularından, dev üyeleri ileriye ve geriye akan küçük ve görece
let memurlarından ve misyonerlerden sağlarlar. biçimlenmemiş gruplar oluştururlar. Çekirdek
Venezüella ve Brezilya’nın ulusal ekonomileri aile hiç zarar görmeden kalsa da ayrı bir eko
nin içine çekildikçe, ticarete ilgileri artmaktadır. nomik birim değildir. Ekonomik birim bir bü
Nepalli Tamanglar, kendilerinin üretemedikle- tün olarak takımdır. Buna karşılık tarım toplu
ri şeyleri elde etmek için, tarihte tuz ve bazı gı mu, görece istikrarlı ve kendine yeterli cemaat
da ürünlerinin ticaretini yapmışlardır; bugün ise ler içinde yaşayan iyi tanımlanmış ve büyük öl
artık Nepal pazar ekonomisiyle oldukça yoğun çüde kendine yeterli hanelerden oluşan karma
bir şekilde bütünleşmiş haldedirler. Hatta ken şık bir yapıdır. Her birinin kendine ait toprağı
dilerini başkente bağlayan gelişmiş ulaşım sis ve ünvanı bulunan bu toplulukların birbiriyle,
temleri sayesinde pazarın büyük kısmını ele ge çoğunlukla akrabalık esaslı gruplar üzerinden
çirmişlerdir (Fricke, 1994). yürüyen biçimlenmiş ilişkileri vardır.
Ormanda Tarım
Ya n o m a m ö le r
Y anom am öler, güney Venezuela ve kuzey
Y an om am öler arasında b elirli a ra lık la rla Brezilya’daki kesif tropikal orm anların içi
toplam otuz yıl (bunun altmış aydan fazla ne dağılmış, 40 ilâ 25 0 kişilik (genel ortala
sı toplam alan araştırması süresini oluşturur) ma 70-80 kişidir) köylerde yaşarlar. Toprak
çalışan N apoleon Chagnon, onların güney ları büyük ölçüde alçak ve düzdür, nadiren ka
Amerika’da yaklaşık 20 bin üyeye sahip en bü yalık tepeler ve dağ sırtlarındaki köylere nadi
yük kültürleşmemiş kabile olduğuna inanmak ren rastlanır. Arazinin içinden yağmurlu mev
tadır (1997). Chagnon 1964 yılında Yanoma- simlerde taşkınlara dönüşen çamur ırmakları
mölerin arasına girdiğinde misyonerler çoktan akar. Palmiye ağaçları ve ağaç gövdeleri asma
iki köyde istasyon kurmuşlardı bile, ancak Ya- ların ve çalılıkların üzerinde gölgelikler oluştu
nomamölerin çoğu ticaret yoluyla elde ettikle rur. Yağmur, mayıs ve ağustos ayları arasında
ri madenî balta ve çömlekler aracılığıyla dolay yoğunluğunu artırarak günde iki-üç kez yağar.
lı biçimde dış dünyayı tanıyorlardı. Bugün mis Nem nadiren yüzde 80’in altına düşer. Bu ko
yoner yerleşimlerindeki yabancılarla olan et şullar bizim için sıcaklığın 26 ilâ 32°C seyretti
kileşim ve büyük çiftlik sahipleri ve hükümet ği yılın en rahatsız günlerini andırır.
için yapılan işler Yanomamölerin dış dünya ile Bu habitat Yanomamölere çok çeşitli ya
olan bağlantılarını daha ileriye götürmüştür. banıl besinler sağlar. Mevsimine göre hurma
Günümüzde Yanomamö olmayan biri ile kar meyveleri, fındık ve kabuklu tohumlar toplar;
şılaşmamış Yanomamö sayısı yok denecek ka bulduklarında bal yerler. Çerez olarak da kurt,
dar azdır. Bu yüzden, bu çalışma (Yanomamö tırtıl ve kızarmış örümcek yerler. Endüstrileş
ler, antropologlar onlarla ilk çalışmaya başla memiş pek çok grupta görülen oldukça basit
dıklarında tanındıkları için) ilk etnografik su bir yöntemle balık avlarlar: dereye bir set çe
nuş olarak gösterilmektedir. Söz konusu ça ker ve suya ilaç atarlar, sersemlemiş balıkların
lışma onların bugünkü durumlarını betimle su yüzeyine çıkmasını bekleyip kepçeyle topla
yecek biçimde güncelleştirilirm iştir.1 Birinci yarak kovalara doldururlar. Maymun, yaba
Bölüm’de sözünü ettiğimiz şeyleri yinelemek ni hindi, armadillo, karıncayiyen ve diğer hay
te yarar var; Yanomamöler hakkındaki araş vanları yay ve zehirli oklarla avlarlar. Av pra
tırmaya ön ayak olan antropolog Napoleon tikleri ve köylere getirilen av etleri üzerinde
Chagnon, Yanomamölerin arasında hastalık yapılan inceleme, alınan proteinin kişi başına
ların ve av tüfeğiyle ölümlerin artmasına mis günlük 75 gram olduğunu göstermektedir ki
yonerlik çalışmalarının neden olduğunu belir bu miktar bir yetişkin için gerekli olan 30-40
terek bir tartışmanın merkezi olmuştur. gram proteinden bir hayli fazladır (Chagnon
ve Hames, 1979).
Sadece yabanıl besin türleri Yanomamöle
1 Y anom am öler konusundaki m alzem e için bkz. Chag- rin mevcut nüfuslarını beslemeye yeterli değil
n o n ’un güncelleştirilm iş kita b ı, Y an om am ö , the L a st dir. Meyveler ve yumru kökler mevsimliktir.
Days o f Eden, San Diego, C.A: Harcourt Brace Jovanovi-
ch, 1 9 9 2 , 1997. Avlanan hayvanlar küçüktür; çoğu gece yaşa
mına uyarlanmıştır ve tek başına yaşar, dola için ihtiyaç duyulandan fazla avlanırlar, çünkü
yısıyla avlanmaları güçtür (Good, 1995, s.59- avlanmaktan hoşlanırlar (Good, 1995, s.59-
60). Chagnon, bir keresinde kendisi ve bir grup 63). Ava çıkanlar çoğunlukla erkeklerdir, an
Yanomamö avcısının bir gün süresince tüm kö cak bütün topluluğun katıldığı ve balta girme
yü doyuracak kadar hayvan avladıklarına, bir miş ormanın en ıssız yerlerine düzenlenen bir
keresinde de beş günlük uğraş sonucunda avcı ay süreli seyahatler hiç de olağandışı değildir.
ları bile besleyecek miktarda et bulamadıkları Et köy çapında paylaşılan tek şeydir ve bundan
na dikkat çeker (1992). Dahası, Yanomamöle- dolayı toplumsal bir önem taşır; paylaşım aile
rin teknolojisi onların nehirlerden istedikleri gi ler arasında önemli bir bağ oluştururken pay
bi yararlanmalarına olanak vermez. Ağaç ka laşmamak normal ilişkileri zedeleyebilir (Go
buğundan yapılmış kanoları akıntıya karşı yol od, 1995, s.61).
almak için yetersizdir ve bu kanolar o kadar kı Yanomamöler büyük ölçüde kalorilerinin
rılgandır ki nehirde yapılan tek seferlik bir se yüzde 8 5 ’ini karşılayan bahçelerine bağımlıdır
yahat sonrasında kullanılamaz hale gelir. lar. En önemli ürünler arasında muz çeşitleri
Yanomamöler hayvan yetiştirmedikleri için (bunlar kalorilerinin yüzde 5 2 ’sini oluşturur);
zorunluluktan avlanırlar; ancak beslenmeleri manyok, manyok ekmeği yapmak için gereken
unun yapımında kullanılan bir kök; tatlı pa Yeni kurulmuş bahçelerin verdiği ürün mik
tates, taro, maguey ve şeftali ağaçları yer alır. tarı düzensizdir. Dolayısıyla, ilk yıllarda ya ge
Mısır buğdayı, avakado, balkabağı, mahun ce reğinden fazla ürün alınır, ya da yeterli ürün
vizi ve papaya daha az önem taşıyan ürünler alınamaz. Ancak birkaç yıl içinde bahçeler ol
dir. Yanomamöler aynı zamanda oklarına sap gunlaşır ve düzenli ürün alınmasıyla birlikte el
yapmak için kamış; hamak, kemer ve ip yapı de edilen besin miktarı da sabitlenir. (Chagnon,
mında kullanmak için pamuk; sanrı gördüren 1983, s.71, 74-79; Meggars, 1971, s.19-20).
ilaçlar ve çok çeşitli “sihirli” bitkiler de yetiş Yanomamöler arazi temizliği gibi en ağır iş
tirirler. Bu bitkilerden biri (erkekler yetiştirir) leri, bataklıkların ve kabarmış nehirlerin diğer
kadınların seks gücünü artırır, bir diğeri (ka köylere yapılacak ziyaretlere, ziyafetlere ya da
dınlar yetiştirir) erkekleri sakinleştirir ve diğer köyler arası kavgalara imkân vermediği yağ
leri de çocuk düşürmeye ve düşman köylerinde murlu mevsimlerde yaparlar. Bir kere oluştu
benzer felaketlere neden olur. Son olarak, her rulduktan sonra, bir bahçeye bakmak günde
Yanomamö bahçesinde çok değer verilen ve er sadece birkaç saat alır. Kadınlar, erkekler ve
kekler, kadınlar ve çocuklar tarafından çiğne çocuklar şafak vakti evden ayrılıp sabah 10:30
nen tütün yetiştirilir. civarında köylerine dönerler (tabii erkekler o
Güney Amerika ormanlarındaki diğer Kızıl gün avlanmaya karar vermezlerse). Kadınlar
derililer gibi, Yanomamöler de yak-aç tarımı ya aynı zamanda yakacak toplarlar ve yanların
parlar. Bir alanı bahçe yapmak amacıyla temiz da oynayan çocuklarıyla ilgilenirler. Hiç kim
lemek için ilk olarak toprak altında yetişen çalı se öğle sıcağında çalışmaz. Bazen, bir adam öğ
çırpıyı ve küçük ağaçları misyonerlerden (ya da leden sonra 4:00 civarında bahçesine geri dö
antropologlardan) aldıkları veya ticaret yoluyla ner ve gün batana kadar orada çalışır. Ancak
edindikleri çelik baltalarla kesip atarlar. Kesilen genelde erkeklerin çoğu öğle sonralarını köy
yeşillikleri güneşte kurutur ve rüzgâr uygun ol lerinde dinlenerek ya da keyif verici maddeler
duğunda gün içinde yakarlar. Bu işlem tamam alarak geçirir. Bu arada kadınlar da daha fazla
landıktan sonra, ailelere ait alanlar arasında odun toplamaya ve su taşımaya gider.
ki sınırları belirlemek üzere bölgede bıraktıkla Tropik ormandaki temizlenmiş alan ekinle
rı büyük ağaçları yıkmaya veya ihtiyaç olduğun ri sonsuza kadar besleyemez. Bir bahçe iki üç
da yakmak için baltayla parçalamaya başlarlar. yıl süreyle devamlı işlendikten sonra, çiftçi ka
Yeni bir bahçede üretim yaparken yaşanan en deme kademe o bahçeyi taşımaya başlar. Her
büyük zorluk eski bahçeden alınan muz çelikle yıl çiftçiler bölgenin bir ucunda daha fazla ala
rinin yeni alana taşınmasıdır. Ağacın tek bir çe nı terk edip diğer uçta daha fazla alan temiz
liği yaklaşık 4,5 kilogram gelebildiği için bu ol ler ve bu yeni alana ürün ekerler. Bir bahçe bu
dukça zahmetli bir iştir. Ekim işi, toprağı bir yolla sekiz yıl süresince taşınır, bu süre içinde
çubukla kazıp açılan oyuğa tohum ya da çelik zararlı otların temizlenmesi giderek güçleşir ve
koymaktan biraz daha fazlasını gerektirir. Eki toprak verimsiz hale gelir. Daha sonra bu arazi
len bahçeler tek bir kişiye aittir ve bu kişi kendi terk edilir ve tümüyle yeni bir alan temizlenir.
toprağına değişik ürünler eker. Nadasa bırakılan eski arazi aşağı yukarı on yıl
Bir Yanomamö erkeği Brezilya
ormanındaki bir açıklıkta
bulunan bahçesini işlemek
için çapa kullanıyor.
(Fotoğraf Robert Harding
Picture Library).
sonra eski doğal orman görüntüsüne bürünür. için sırık ve asma kütüğünden bir barınak ya
Yanomamö dönüşümlü tarımının pek alışılma par. Bu evler ortada yer alan bir avlu çevresin
dık tarzda olduğunu belirtmek gerekir. Bahçe de sıralanır ve aralarındaki boşluk sazlarla ka
cilerin çoğu arazilerini daha uzun süreler için patılarak, avlunun üzerindeki açık alan bir ça
kullanır ve nadasa bıraktıkları toprakları belli tı gibi örtülür. Bu yolla şabono bir donut* gö
aralıklarla ziyaret ederek burada yetişen yaba rüntüsüne bürünür. Pek çok Yanomamö gru
ni meyveleri ve diğer ürünleri toplarlar (Dene- bu güvenlik için şabononun çevresini sırıklar
van vd., 1984, s.346). dan yapılan tek girişli çitlerle çevirir.
Köyün otoritesi üstünlüğünü savaş, köy
Köy Yaşamı ler arası müzakere, avlanma ya da başka ba
Yanomamöler, şabono adını verdikleri dairesel zı becerilerle kanıtlamış olan köy reisi tarafın
köylerinde, bahçelerinin yanı başında yaşarlar.
(*) Kabartma tozu kullanılarak yapılan hamurlu bir İngiliz
Her Yanamamö kendisi, karısı ve çocukları keki - ç.n.
dan sağlanır. Reisin çevresindeki diğer kişilere rak köyler oldukça geniş bir alana yayıldık
resmî bir emir verme hakkı yoktur; sadece ken ları için, yakın çevrede ekilebilecek çok alan
disine duyulan saygı ve korku derecesinde ön vardır. Diğer pek çok bahçeci toplumda oldu
derlik yapabilir. Chagnon’un 1964-1965 yılla ğu gibi, yakacak kıtlığı taşınmak için önemli
rı arasında yaşadığı köyün reisi olan Kaobavva, bir nedendir. Ne var ki, yaşadıkları yerlerde
oldukça tipik bir örnektir. Kaobavva acımasız ki düşmanlıklar da Yanomamölerin taşınma
lığını pek çok saldırıda ve kavgada göstermiş sına neden olur. Bazen, aralarında yaşanan
ti. Oldukça geniş ve doğal bir takipçi kitlesine kan davaları köyü daha sonra kendi yolları
sahipti; beş yetişkin erkek kardeşi ve kız kar na gidecek olan iki hizbe böler. Diğer köylerle
deşlerini onlarla evlendirdiği için ona karşı yü yaşanan savaşlar çoğu zaman öyle bir düzeye
kümlülük duyan pek çok kayınbiraderi vardı. varır ki, yaşamak için tek yol kaçmaktır. Ö r
Üstünlüğünü kurduktan sonra, tam anlamıy neğin, Kaobawâ’mn grubu yetmiş beş yıl için
la önderlik yapardı, insanlar öğütleri için ona de belli başlı on altı göç yaşamıştır. Bu göç
gelir, o da sessiz bir otorite havasında onlara lerden biri, yeni bir arazi bulma ihtiyacından,
öğüt verirdi. diğeri nehrin aşağısına henüz gelmiş bir grup
Çoğu köy halkı kan ya da evlilik yoluy yabancıdan çelik aletler alma isteğinden ve di
la birbirleriyle akrabaydı. Yanomamöler ara ğer on dördü de ya grup içinde kan dökül
sındaki akrabalığın babayanlı soy çizgisi izle mesinden ya da komşu köylerle yaşanan sa
diği kabul edilir; yani soy erkek çizgisi üzerin vaşlardan kaynaklanmıştır (Chagnon, 1983,
den kurulur. Hem kadınlar ve hem de erkekler s.174-177).
babalarının soyuna aittirler. Örnek olarak, bir
köy pek çok kuşağın aralarında gerçekleşen ev Savaş ve Şiddet
lilik dolayısıyla iki babayanlılık içerir. Tek bir Şiddet aslında Yanomamö toplumsal yaşamın
soy içinde aynı kuşağa ait bütün erkekler bir da göze çarpan bir özelliktir; iç düşmanlık
birlerine “birader” ve bütün kadınlar da bir lar sadece dış düşmanlıklar nedeniyle durulur.
birlerine “kız kardeş” derler. Ancak bir erkek Köy içi düellolar, yağmalar, saldırılar ve kaçır
için gerçekten önemli bağ “biraderleri” arasın ma olayları günlük olaylardandır. Niçin bu ka
daki değil, eş edindiği soya mensup erkekler ile dar çatışma yaşanmaktadır? Chagnon’a göre
kendi arasındaki bağdır. Eşler isteğe göre seçi Yanomamöler bunun nedeninin kadınlar oldu
lemez. Yanomamö evlilik kuralları bir erkeğin ğunu söylemektedir (Chagnon, 1992; Horgan,
kendi soyu dışından bir kadınla evlenmesini 1988, s.17-18). Diğer gözlemcilerin başka yo
gerektirir. Uygulamada ise, erkeğin seçimi kö rumları vardır. Kimileri, Yanomamöler kendi
yün diğer bir (ya da iki) soyundan olan kadın davranışlarını kadınlar için yaşadıkları çatış
larla sınırlı kalır. maya bağlasalar da, bunun altında yatan baş
Bir Yanomamö köyünün ne bileşimi ne de ka nedenler olduğunu düşünmektedir. Brian
yeri sabittir. Köyler her birkaç yılda bir taşı Ferguson Yanomamölerin yaşadıkları çatışma
nır. Bazen grup, işlenmemiş topraklara sahip nın grup içinde bir iç çatışma olarak kaldığını,
olmak için yerini değiştirir, ancak kural ola ancak özellikle kabile topraklarının yerini de
ğiştiren ve iktidar merkezlerinden uzak nüfus Dengesiz cinsiyet oranı köy içindeki ve köy
lar arasındaki toplumsal ilişkileri istikrarsızlaş- ler arasındaki çatışmayı arttırır. Evlilik kural
tıran Venezüella ve Brazilya hükümetleri gibi larına uygun gelin olarak kabul edilen sınırlı
dış güçlerin etkisiyle bu çatışmaların arttığım sayıdaki kadın için yaşanan rekabet, biyolojik
vurgular (1995a, 1995b). Chagnon’unkiler gi ve sıhrî kardeşleri potansiyel düşmanlara dö
bi bu yorumları da dikkate alacağız. nüştürür. Bir soyda on genç erkek ve evlenme
ye uygun yedi genç kadın olduğunu, yaşlı bir
Dengesiz Cinsiyet Oram erkeğin bu kadınlardan ikisini aldığını varsa
Yanomamölerin uyguladığı tek aile planlama yalım. Erkekler köyde evlenebilecekleri sadece
biçimi post-partum yasağı’dır. Bu yasak uya beş kadın olduğunu bilerek büyürler. Bu yüz
rınca bir kadın gebeyken ya da bebek emzi den, bu rekabette her erkek diğerlerinden da
rirken cinsel ilişkiye giremez. Bir diğer planla ha parlak olmaya ve onları gözden düşürme
ma şekli de çocuk katlidir. Eğer bu tabuya rağ ye çalışır. Aralarındaki kardeşlik bağı ne olur
men bir kadın son doğurduğu çocuğu emzirir sa olsun, bu rekabet herkesi birbirinin ayağı
ken gebe kalırsa -k i emzirmenin kendisi gebe nı kaydırmaya iter (Genç bir Yanomamö baş
lik olasılığını azaltan bir etkendir- son bebeği ka bir köyde kendisine gelin bakabilir, ancak
sütten kesmektense yeni doğan bebeği öldür birçoğu buna gönülsüzdür, çünkü bu koşulda
meyi tercih eder. Yine, kocası doğal olarak bir yıllarını gelin hizmetine vermek zorunda kala
erkek evlat istediği için ve Yanomamö erkekle caklardır).
rini hoşnut edememek kötü muamelelere hat Buna ek olarak, kadın sayısının azlığı zina
ta öldürmelere yol açabileceğinden, ilk bebeği yapma isteğini artırır. Bu bekâr erkekler için
kız olan Yanomamö kadını bebeğini öldürme olduğu kadar, doğum yapmış olmaları nede
ye kalkışabilir. Seçici biçimde kız bebekleri öl niyle dört yıl gibi bir süre boyunca eşleri kendi
dürme uygulaması Yanomamöler arasında bir lerine yasak olan evli erkekler için de karşı ko
cinsiyet dengesizliği yaratır. Köylerde erkekle namaz bir arzudur. Eğer bir erkek diğerinin ka
rin sayısı kızlardan oldukça fazladır, hatta ba rısını yoldan çıkarmayı başarır ve yakalanırsa,
zen bu oran yüzde otuzlara kadar çıkar (Chag- aldatılan koca buna karşılık vermek için bü
non, 1992). Daha yaşlı ve güçlü erkeklerin ge tün gaddarlığını gösterir. Kadınlar için yapılan
nellikle ikinci ya da üçüncü eşi almaları, daha düzenli dövüşler bir köyün parçalanmasındaki
genç olanlar için kadın eksikliği sorunu yaratır. en temel nedenlerdendir. Parçalandıktan son
Chagnon, saldırılarda başarılı olmuş ve diğer ra iki grup arasındaki düşmanlık hızından bir
erkeklerden daha fazla düşman öldürmüş ol şey kaybetmeksizin devam eder, her grup sıra
duğu bilinen erkeklerin iki ya da daha fazla eş sı geldiğinde öteki gruptan kendi üzerine attığı
lerinin olması gerçeğinin durumu daha da kö suçların intikamını almaya çalışır.
tüleştirdiğini söyler (Horgan, 1988, s.17-18). Birbirinden tamamen ayrı köyler arasında
Bu, Brezilya Yanomamöleri arasında 30 yıldan ki savaş da aynı örüntüyü izlemektedir. Kadın
fazla yaşamış John Peters tarafından da doğru lar için yapılan kavgalar çekişmeyi hızlandıra
lanmıştır. bilir ya da bir köy komşu bir köy tarafından
Bahçeci topluluklar tamamen barışçıl değildir. Hatta şiddet Yanomamö sosyal hayatının sessiz bir özelliğidir.
Yanomamöler bir baskına gitmek için hazırlanıyorlar. (Fotoğraf Napoleon Chagnon/Anthrophoto)
Brezilya 180 ayrı dil konuşan ve çok farklı koşullarda önderler ile Brezilya’nın çevrecilik ve korum acılık söy
ya şa ya n 20 0 binden fazla K ız ıld e rili’ye ev sa h ip liğ i lemleri kullanan yeni grupları ve bunların yabancı taraf
yap m aktad ır (Conktin ve Graham , 1995). Ç oğunluğu tarları arasında yeni bir ittifak ortaya çıkm ıştır. Kızılderili
Amazon bölgesinde yaşayan Kızılderililerin ulusal top önderleri ve yerli hakların ı savunan lar “y e şil kalm a
lu lu k la rla iliş k ile rin d e ve b ağ la n tıla rın d a fa rk lılık la r ya” ve yerli halkları çevre bilgisini kendi dağarcığında
görülür. Bununla birlikte, hemen hepsi topraklarının saklayan büyük bilgi hâzinesi olarak kabul etmeye ka
yabancılar tarafından giderek daha fazla arzu edilir ol rar verm işlerdir (bkz. “Güney Turkana Ekosistem Pro
m ası konusunda aynı kaderi p aylaşm aktadır. (Cönk je s i” b aşlıklı çerçeve, s.10 2). Bu yaklaşım aynı zam an
ün ve Graham, 1995). Daha önce de belirttiğimiz gibi, da, yerli halkların geleneksel uygulam alarını, coğrafî
yerli halkların hakları yıllarca çok az sayıdaki aktivist yerleşim lerin e ve kendi yaşam habitatlarına yö n e lik
tarafından savunulm uştur. Bu aktivistler arasında ön korum acı ve m uhafazakâr güncel d avran ışların ı d ik
de gelenler antropologlar da yer alm ış ve bunlar yer kate alm aksızın karakterize etmeye eğilim lidir. Bu ça
li halklar adına ve büyük ölçüde temel ve evrensel in ba, yeni ilaçları araştıran ilaç firmaları kadar, bitki ve
san haktarını ve kültürel çeşitliliği korum aya am açla hayvan varlığını korum aya çalışan çok sayıdaki hükü
yan değerleri esas alarak hareket etm işlerdir. Biyolojik met dışı kuruluşun da (STK’ların) desteğini almıştır. Bu
çeşitliliğinden dolayı yağm ur ormanlarını korum ak iste kuruluşlar, yerli önderlerle olduğu kadar “Cultural Sur-
yen doğacılar ve biyologlar da bu harekete katılmıştır. vival” örgütü gibi yerli hakları savunucularıyla da ittifak
Cönkün ve Graham ’ın belirttiği gibi son on yıllarda bu yapm anın gerekli olduğunu, bunun ticarî gelişmelerin
ilgi önemli ölçüde değişikliğe uğramıştır. Yerli Kızılderili te h d it e ttiğ i d o ğ a l o rm a n la rın ve d iğ e r b iy o lo jik
geldiler. John Saffirio ve Raymond Hammer’in lancon, 1983, s.59). Bu afetler, geleneksel top
yazdıkları (1983) gibi, eğer bu kültürü bütü lumsal örgütlenme üzerinde sarsıcı etkiler bı
nüyle benimsemeleriyle birlikte siyasal özerk rakmaktadır; dinsel ayinleri düzenleyenler bilgi
liklerini kaybedeceklerini ve Brezilya toplumu- ve becerilerini aktaramadan ölmekte, akraba
na toplumsal ve ekonomik hiyerarşinin en alt lık grupları parçalanmakta, bu yüzden zorunlu
kademesinden dahil olacaklarını anlayabilse- olarak yerini değiştirmekte ve önderler bu yeni
lerdi, bu yabancı kültürü bu kadar benimseye hastalıklara yenik düşmektedir.
cekleri kuşkuludur. 20 yıldır yağmur ormanlarında kesim ya
Bu temaslarla birlikte Yanomamöler bağı pan keresteciler tarafından kullanılan Yana-
şıklık kazanmamış oldukları hastalıklarla da mamö habitatı, en önemli saldırıya 1985 yılın
tanışmışlardır. Bu salgın hastalıklar nedeniyle da Amazon’da altın bulunmasıyla maruz kal
sürekli ölümler olmaktadır. 1973 yılındaki fe mıştır. Yanomamö habitatım ortasından kesen
ci bir grip salgım incelenen köyün dörtte biri Perimetral Norte karayolunun tamamlanması
nin ölümüne neden olmuştur (Chagnon ve Me- na denk gelen bu keşif sonucunda altın çıkart-
unsurların korunm ası konusunda kendilerine daha faz lere d a ya n d ırılm ası, ittifakın g ü ve n ilir olm ayan te m e l
la fayda sağlayabileceğini görmüşlerdir. İnsanların ko ler üzerinde yü kse le b ile ce ğ i e n d işe si yaratm aktadır.
runm ası, yağm ur ormanlarının korunm asına neredeyse T a rtış m a la rın b irin d e s ö y le n d iğ i g ib i, k o ru m a cılığ ı
vesile olmuştur. ve sü rd ü rü le b ilir ka lkın m a yı destekleyen u yg ulam a
B u n u n la b irlik te bu ittifa k la rd a n s a y ıs ız y a ra r la r e n d ü stri d ü n y a s ın d a h üküm sü re n çe vre ci b ir
sa ğ la n m a k ta d ır. X a va n te le r ve K a y a p o la r g ib i ye r aydın d u ya rlılığ ın ın son ucu olm aktan çok, d ü şü k n ü
li h alklar, içlerinde rock y ıld ız la rın ın ve kra liye t a i fus yoğ un luğu, g irişim lere sın ırla m a getiren h a sta lık
le le rin e m e n su p k iş ile r in de b u lu n d u ğ u b in le rc e ta şıyıcıla r, sın ırlı dep olam a ve tah liye te kn o lo jile ri ve
“e k o -tu ris t” ta ra fın d a n ziy a re t e d ilm iş ve d u ru m pazara ve tüketim m alların a erişim e k sik liğ i gibi n e
ları bu yo lla kam u o yu n a d u yu ru lm u ştu r. T ic a rî dü denlerin sonucu o la rak ortaya çıkm ak ta d ır g e n e llik
z e n le m e le ri herh an gi b ir ö z e le ştiriy e izin ve rm e se le. Örneğin, h a lkın ın b ir bölüm ünce desteklenen K a
de, Body Shop ve Ben and jerry’s ice Cream gibi yap o önderlerine yetki ve rild iğ in d e , bu önderler e ko
şirke tle r ürünlerinin tan ıtım ı sıra s ın d a bu iliş k ile rin i lo jik nedenlerle fazla uzun sürm eyecek ve tahrip e d i
kullan m ışlard ır. U luslararası ve iç kam uoyu, örneğin ci o lm asın a k a rşılık çok kazanç getirecek ağaç k e s i
Brezilya hüküm etini K ız ıld e rilile r üzerinde de e tkisi mi ve m aden işle tm e ciliğ i a yrıca lık la rı verm ek üze
olan çevre sorunlarına eğilm eye zorlam ıştır. Kayapo re a le lacele bazı sö zle şm e le r im z a lam ış ve bu y o l
ve Xavante, iskoçya bü yüklü ğ ün de b ir top rağın y a la h ayli z e n g in le şm işle rd i (Turner, 19 9 5 , s .10 9 -110 ).
sa l adı olm uştur (Conklin ve G raham , 19 9 5 s.78 0 ). İnsan hakları savu n u cu ları ve çevreciler a ra sın d a ki it
Bu h alkların önderleri üst düzeyde g örüşm eler y a p tifak, B re zilya’da b irçok yerli halk için yararlı so n u çlar
m ak için Am erika B irle şik Devletleri ve Avrup a ü lke verm iş ve bu halklardan hiçbiri rom antize ya da id e-
lerini ziyaret etm ekte ve ayrıca kam uoyun da bu ko alize edilm e m iştir. Kökenden “yerli h a lkla r” yoktur.
nularla ilg ili tartışm aları sü rd ü re b ilm e k için u lu slara Örneğin yağm ur orm anları ve yaşayan ları için yü rü
rası konferanslara katılm aktad ırlar. A n cak bu ittifakın tülen b aşa rılı kam pan yalar, sü rd ü rü le b ilir kazanım lar
y e rli h a lk la r iç in k u lla n ıla n “b o z u lm a m ış ” ya da ve in san onuru için uzun va d e li yararlar elde etm e b i
“doğal m uhafazakârlar” g ib i gerçekçi olm ayan ifade lincine d a ya n m a lıd ır b elki de.
mak isteyenler Amazon’a akın etmiştir. 1985 Ancak Yanomamölerin bu durumu, dört
yılından bu yana, 50 binin üzerinde maden Kızılderili yasadışı bir madenci köyünde do
ci Yanomamö topraklarını işgal etmiştir (Gor- laşırlarken öldürülünceye kadar uluslarara
man, 1994). Bu arada salgınlar hiç bekleme sı alanda dikkat çekmemişti. Bu arada ilginç
dikleri bir anda halkı bir kez daha vurdu: Araş olan, toplumsal infialin öldürme olayına kar
tırmanın yapıldığı köyler, yolların yapımından şı değil de, bu olaya karşı harekete geçen Baş
hemen sonra nüfuslarının yüzde 3 0 ’u ilâ yüzde kan Sarney’e karşı uyanmış olmasıdır. Sarney,
5 1 ’ini kaybettiler (Chagnon, 1992). Madenci bütün gazetecilere, misyonerlere, antropologla
lik çalışmaları sırasında nehirlerin bentlerle ka ra, tıp çalışanlarına ve yabancı işçilere bu top
patılması ve suların kirlenmesiyle bu hassas raklara girmemelerini emretmiş ve Yanomamö
çevre tahrip oldu. Yanomamölerin toprak hak topraklarını 60 bin kilometrekareden 20 bin ki
ları Brezilya anayasası tarafından korunmak lometrekareye indiren bir planı gündeme getir
taydı, ancak hükümet bu hakları hayata geçir mişti. Bu duyuru, Yanomamö toprak hakları
mek için hiçbir çaba göstermedi. nın korunması için Brezilya’nın kendi Kızılderi
li Koruma Dairesi ile uluslararası insan hakla rimleri olan bağımsız birimlerdir. Arazinin du
rı örgütlerinin de içinde yer aldığı dört yıl süren rumuna bağlı olarak tarlalar genellikle küçük
bir mücadeleyi başlatmıştı. Sonuç olarak, 1991 ve düzensiz şekillerdedir ve ekilen ürün mikta
yılının Kasım ayında yeni başkan Collor, Ya- rı hanenin olanaklarıyla sınırlıdır. Bu olanak
nomamö topraklarının resmi sınırını 57 bin beş ların çerçevesini ekim yapmak, zararlı otları
yüz kilometrekare olarak belirlemiş ve bu sınır temizlemek ve ürünü toplamak için gerekli iş
lamanın fiziksel ve hukuksal olarak tamamlan gücü, hayvan gücü, kullanılabilir doğal gübre
ması için 2.7 milyon ABD Doları ayırmıştır. Kı ler ve bazen de su belirler. Genel olarak konuş
sa bir süre sonra Kayapolar için de bir sınır em mak gerekirse, hayvan gücünden yararlanılan
ri yayınlanmıştır (Rabben, 1993). bu tür tarım, dönüşümlü tarıma oranla epey
Bu kazanımlara karşın Yanomamölerin ge kısa bir nadas dönemini içermektedir. Tarlalar
leceği hâlâ sorunludur. M adencilerin Yano- en fazla bir yıl nadasa bırakılır.
mamö topraklarında yasa dışı olarak çalışma Dönüm başına yıllık üretimin yüksekli
ya devam ettiklerine ve Kızılderililer ile m a ği toprağın büyük toplulukları besleyebileceği
denciler arasında şiddetli çatışmalar olduğu anlamına gelir. Ancak, bahçecilerde olduğu gi
na ilişkin bilgiler gelmektedir. 1993 yılında, bi burada da üretim, satılabilir artı-ürün yarat
Chagnon Yanom am ö kadın ve çocuklarının mak ve karşılığında yeniden yatırım yapmak
katledilmesini soruşturan bir gruba katılmış için değil, hanenin geçim ihtiyaçlarını karşıla
tı. Chagnon’a göre, bu, Yanomamölerin da mak için yapılır. Çiftlik hayvanlarının kulla
ha önce öldürdükleri madencilere karşılık ya nımında, bölge içindeki birbirinden farklı pek
pılmış bir misillemeydi. Daha sonra anlaşıldı çok mikro çevrenin tasarruf biçiminde ve dış
ğına göre, birkaç Yanomamö daha önce yasa dünya ile ilişkilerde temel farklılıklar ortaya çı
dışı maden alanı yakınında beş Yanomamö er kar. Ancak bu farklılıkların hiçbirisinin mutlak
keğini öldüren iki Brezilyalı madenciyi öldür olmadığı vurgulanmalıdır.
müş ve madenciler de buna karşılık vermişlerdi Haneler besin elde etmek ve tarla sürmek
(Chagnon, 1993). amacıyla gittikçe daha fazla sayıda evcil hay
Yerli topraklarının sınırlarının tanınması, van beslemekte, bunların idare dilmesi de git
Yanomamölerin korunmasını mutlak bir gü tikçe daha fazla hane içi işgücünü gerektirmek
vence altına almamıştır. tedir. Dolayısıyla, bu tür çiftçilerin haneleri
daha geniş olma eğilimdedir. Aile, sığırlarını,
öküzlerini ve diğer evcil hayvanlarını otlatmak
G e ç İ m l İ k T a r l a T a r im i
ve onları barındırmak için daha fazla alana sa
Nepalli Tamanglarm kullandıkları tarla tarımı hip olmak zorundadır. Bu, farklı bir dizi eko
teknikleri, teknolojik bakımdan bahçecilik ola lojik alanın eşzamanlı olarak kullanılması an
rak tanımlanan tarım biçiminden farklılık gös lamına gelir: herhangi bir ürüne tahsis edilmiş
terir. Ev ekonomisine ilişkin ana hatlarda ise tarlalar, meyvelikler, otlaklar ve hayvanların
benzerlikler vardır: Haneler, burada da eşitlik otlatılamadığı aylarda yem bitkisi ekilen yer
ilkesine dayalı, birincil üretim ve tüketim bi ler. Bu durum haneye ek besin kaynakları ka
Hayvan gücü üretimi büyük ölçüde arttırmaktadır ve yaklaşık 5 bin yıl önce yaygınlaşmıştır.
zandırdığı gibi, ürün fazlasının da istiflenmesi ler; çünkü yeniden yatırıma dönüştürecekleri
ne olanak sağlar. kazançlar elde etmekten çok, esas olarak aile
Bahçecilerin çoğunun kimi yollardan pazar lerini geçindirmek için üretirler (Wolf, 1966).
ekonomisiyle bütünleştiği ortadayken, geçim Ürünlerinin çoğu satılabilir, ancak bu kazanç
lik tarla tarımı yapan çiftçilerin de pazar eko lar köylülere değil aracılara ve kentli seçkinle
nomisine dahil olduklarım söylemek yanlış ol re ek gelir sağlar. Köylüler için çiftçilik bir ya
mayacaktır. Onlar sadece pazar sisteminin ka şam biçimi ve topluluk içinde yer alan hanele
tılımcısı olmakla kalmaz, diğer taraftan da ba rini geçindirme yoludur.
ğımlı aktörleri durumunda oldukları geniş bir İşte bu nedenle, tarım sadece para kazan
siyasal sistemi üretimleriyle besleyerek “köy mak için bir strateji olmaktan çok daha öte
lü sm ıfı”nı oluştururlar. Daha geniş bir pa bir şeydir. Maddî bakımdan çoğunlukla yok
zar ekonomisi içinde yer almalarına karşın, ge sul olan bu çiftçiler, köyleriyle ve buradaki ya
çimlik üretim yapan çiftçiler olarak görülür şam biçimleriyle özdeşleşirler. “Köylü” terimi,
bir ülke dahilinde bile çok çeşitli yaşam stan- belirlenir. Kendilerine ait toprakları olan, ön
dardlarmı kapsamaktadır. Hepsinin ortak yö derlerini kendileri seçen ve kendi em ekleri
nü, emeklerini yeni yatırımlar yapmak üzere ni kendileri kontrol eden yerli tarımcılar bi
sermaye edinmek için değil, kendi bakım ve ge le, büyük ölçüde yönetsel ve ticarî bir ağa ba
çimleri için kullanıyor olmalarıdır. Pek çok ör ğımlıdırlar. Her halükarda, köylülerin neyi
nekte, köylü ailelerine yerel toplulukların dı nasıl üreteceklerine ve bu ürünlerden ne ka
şındaki iktidar sahipleri hükmederler. Örne dar kazanacaklarına tarlayla uzak pazarlar
ğin, 1 8 8 9 ’dan önceki Çarlık Rusyasmda her arasındaki ilişkiyi kuran aracılar, hükümdar
köylü hanesi bir toprak sahibine bağlıydı; izin lar, valiler ve vergi tahsildarları -h atta uzak
siz köyden ayrılmak öldürülme ya da hapse kentlerde ya da sahibi oldukları yerli to p
dilme riskini göze almak anlamına gelirdi. Ba raklarda oturan yerli tü ccarlar- karar verir
tı Avrupa köylüleri ancak 19. yüzyılda tam bir (W olf, 1966).
özgürlük elde etmişlerdi ve çoğunlukla basit
bir yaşam sürmelerine karşın hayat standart
Ta m a n g l a r
ları onları kent yoksullarından ayırıyordu. Bu
köylülerin tarım biçimleri sınırlı da olsa hâlâ Fulbright bursu almış olan Thom as Fricke,
sermaye birikimine ve maddî zenginliğe izin 1 9 8 1 H aziranında Tam ang ülkesinden h a
vermektedir. reket ederek bir haftalık bir yürüyüş sonun
Latin Amerika, Hindistan ve Ortadoğu’da da H im alayalar’daki Tim ling köyüne ulaş
birçok köylü, bazı ortakçılık biçimleri aracılı tı ve Nepalce konuşabiliyor olması sayesinde
ğıyla toprağı kullanma hakkı kazanmaktadır. burada bir dizi anket uyguladı.2 Timlingliler,
Yani kazançlarının bir kısmı karşılığında baş mensubu oldukları büyük ulusun farkındaydı
kalarının sahip olduğu bir toprakta çalışırlar. lar, birkaç Timlingli erkek (ve hatta birkaç ka
Ortakçılık toprağı tarıma açmak için başvuru dın) başkent Katmandu’da yaşamıştı. Olduk
lan yollardan biridir. Bunun dışında başka yol ça yoksul ve yalnız olmalarına karşın, Tim
lar da vardır. İnsanların tarım yaptıkları topra ling halkı Fricke’in varlığım anlayışla karşıla
ğı denetleme biçimi, sahip oldukları siyasal öz dı. Fricke, hemen kiralık bir dairenin üst ka
gürlüğün derecesine ve genellikle de ellerindeki tma yerleşti ve oradakilere kahve ya da sigara
malzemenin niteliğine bağlıdır. içmek için rahatlıkla kendisini ziyaret edebile
Yanomamö ve Tamanglar gibi kendi top ceklerini hissettirdi. Daha da önemlisi, aspirin
raklarını ve araçlarını denetleyen tarım cılar dağıtmak ve küçük yaraları tedavi etmek için
ne kadar çalışacaklarına ve seçtikleri ürünle gayrı resmî bir klinik oluşturdu. Kısa zaman
rinin ne kadarını satacaklarına kendileri ka da insanlar onu kendilerinden biri gibi görme
rar verir. Köylüler ise genellikle bu özgürlü ye başladı ve böylece Fricke de asıl hedefine,
ğe sahip değildir. Toprağı kullanma biçimle 2 İzleyen tartışmalar, aksi belirtilmedikçe Thomas Fricke’in
ri, araç gereçleri ve sermayeleri -h a tta kendi ilk olarak 1986’da yayımlanan, ancak 1 9 9 4 ’te önemli ölçü
de gözden geçirilerek yeniden yayımlanan Hitnalayan Hou-
emeklerini nasıl tahsis edecekleri b ile- kendi seholds: Tamang Demography and Domestic Processes baş
lerinden çok daha güçlü insanlar tarafından lıklı kitabına dayanacaktır. Ayrıca bkz. Fricke vd., 1998.
yani küçük bir tarım topluluğunun nüfus dina
miği ve iç ekonomisi hakkında yapacağı çalış
maya yöneldi.
Köye gelişini izleyen birkaç hafta içinde,
daha sonra kullanacağı verilerin yoksul hanele
ri de içermesini sağlayacak biçimde her bir eve
bir numara vermek suretiyle özenli bir köy ha
ritası yapmaya başladı. Daha sonra 132 evin
her birini ziyaret ederek, ekonomik verilerin
yanısıra bütün köy halkının evlilikleri, akraba
lık bağları, yaş ve cinsiyetleri hakkında ayrın
tılı veri toplayacağı zahmetli bir çalışmaya gi
rişti. Araştırmasının son aşamalarında, yine ev
listesini kullanarak daha ayrıntılı soru kâğıtla
rı uygulayabileceği otuz evi özel örnek olarak
seçti. Chagnon’un Yanomamöler arasında sür
dürdüğü araştırmalar gibi, onun araştırmaları
nın çoğu da oldukça iyi yapılandırılmış ve nice
likseldi, kişisel değerlendirmelere çok fazla yer Timling ve komşu köyleri.
verilmemişti:
ımsm
rünüyorlardı. Din değiştirmenin geleneksel tu ani ziyaretleriyle başladı.
Özet
Tarım toplum ları evcilleştirilm iş besinlere, toplayıcılarm etkinliklerinde olduğu gibi tarım
özellikle bitkilere bağımlıdır; yani insanlar be etkinliğiyle de bütünleşmiştir.
sin kaynaklarının üreme oranlarını, çevreleri Çağdaş bahçeci toplumlar genellikle kenar
ni onların yaşamalarını kolaylaştıracak biçim bölgelerde yaşadıklarından ve büyük teknolo
de düzenleyerek denetlemeye çalışır. Toprağı jik destekler almadıklarından çevrelerinden ya
ekip biçmede birincil araç insan emeği ve ba rarlanmak için çok çeşitli teknikler geliştirmiş
sit aletlerdir. Kaba tarım yapan çiftçiler başka lerdir. En yaygın teknik yak-aç tarımı ya da dö
larının tüketimine yönelik büyük miktarlarda nüşümlü tarımdır. Bu teknikte ağaçlar ve dip
ürün fazlası yaratmazlar. Geçim ekonomileri lerinde büyüyen çalılar kesilerek gübre amaç
hem grubu hem de haneleri büyük ölçüde ken lı bir kül tabakası oluşturacak biçimde yakılır.
dine yeterli ve bağımsız kılar. Bununla birlikte Büyük bir çeşitlilik arz eden bitkiler birkaç yıl
komşu köylerle yapılan ticaret hayatta kalma ekilir, sonra alan nadasa bırakılır ve yeni bir
stratejisinin önemli bir özelliğidir ve bazı avcı- alan açılır. Dönüşümlü tarımın ve bahçeciliğin
başarısı genelde çevre hakkmdaki ayrıntılı bil birbirleriyle evlenmiş iki soydan oluşur. Evlilik
gilerden kaynaklanır. kuralları katıdır, bir erkek karısını kendi soyu
Geçimlerini tarımdan sağlayan çiftçiler her dışından seçmek zorundadır, sırasında dikkat
birim toprak başına avcı-toplayıcılardan daha le gerçekleşen müzakereler,
fazla insan beslemeye muktedirdir, ancak di İç düşmanlıklar ya da diğer köylerle savaş
ğer çiftçilerle karşılaştırıldığında düşük enerji nedeniyle köyler normal olarak birkaç yılda
bütçesi kullanırlar. Geçimleri için kaynakları bir yer değiştirir. Yanomamö toplumsal dün
nın ya da emeklerinin tümünü kullanmak zo yası kuşku ve düşmanlık üzerine kuruludur. Si
runda değildirler. yasal ittifaklar hediye değiş tokuşu, ticaret, şö
Tarıma bağımlılığın getirdiği olağan top lenler ve gelin değiş tokuşu sırasında gerçekle
lumsal koşullar arasında, giderek artan yerle şen dikkatli müzakerelerle sağlanır; buna kar
şiklik -yaz ve kış sürekli bir yerleşimde yaşa- şın evlilik bağı üzerine kurulan ittifaklar ol
m a- ve yine giderek artan nüfus yoğunluğu yer dukça az görülür.
alır. Bu koşullar toplumsal karmaşıklığı ve bir Bazı antropologlar toplumsal düşmanlığı
birine bağımlılığı arttırma eğilimini doğurur. protein kaynaklarındaki kıtlığa bağlar. Marvin
Hane bahçeci toplumların temel birimidir; Harris, Yanomamö savaşının -kendileri bilin
bir toplulukta ailelerin bütünlüğü temel olarak cinde olmasa d a- avlanma bölgesi ile ilişkili ol
akrabalık bağları ve siyasal örgütlenme yoluy duğuna inanır. Daniel Gross ise dağınık ve ha
la sağlanır. Akrabalık ağı çoğunlukla toprak reketli köyler biçimindeki yerleşim örüntüsü-
kullanımında tanınan bireysel hakların ve top nün herhangi bir alandaki avın aşırı tüketilme
luluk içinde yaygın hediye değiş tokuşunun te sini önleyen bir strateji olduğunu söyler. Yine
melidir. de, Yanomamöleri diğerlerinden daha uzun sü
Diğer topluluklarla ilişkiler barış ya da sa re ve yoğun biçimde inceleyen Napoleon Chag
vaş yanlısı ya da ikisinin arasında bir yerde ola non Yanomamölerde protein eksikliği olduğu
bilir. Ticaret, ittifaklar ve gruplar arası evlilik na dair bir ipucu elde edememiştir. Chagnon
barışçıl ilişkileri doğururken, kaynaklar için kadınlar yüzünden ortaya çıkan rekabetin, kız
rekabet, yağma ve sömürü savaş nedenleridir. çocuk öldürme uygulamasından ve güçlü er
Venezuela ve Brezilyalı Yanomamöler ve keklerin birden fazla kadın alma âdetinden
Nepalli Tamanglar bu bölümde ele alman iki kaynaklandığını düşünür.
tarım toplumudur. Bu iki topluluk farklı çev Barışçıl Timling köyü Yanom amö yaşam
relerde yaşadıkları için uyarlanma biçimleri de biçimiyle büyük bir karşıtlık arz etmez. Tim-
çok farklı olmuştur. linglilerin sekse görece daha yumuşak bir yak
Yanom am öler avcı-toplayıcıdır, buna ek laşımları vardır. Başkalarıyla barış içinde yü
olarak yoğun tropik ormanlarda dönüşümlü rütülen ilişkilere önem verirler ve hiçbir sa
tarım yaparlar. Köylerindeki otorite kurumlaş vaşa karışmazlar. Dağlık çevreleri çetin ya
mış bir iktidara dayanmaz, yol gösterici reisler şam koşulları sunduğu halde Timlingliler di
tarafından sağlanır. Akrabalık babasoyundan key iklim kuşaklarını çeşitli biçimlerde kulla
(erkek soyundan) izlenir ve ortalama bir köy narak buralarda ya buğday, mısır, patates ve
darı eker, ya hayvansal ürünler elde eder ya rekse Timling halkı belirsiz bir gelecekle kar
da yakacak toplar veya erzak depolarlar. Y a şı karşıyadır. Yanom am ö toprakları çiftçiler
nomamöler son zamanlara kadar devlet ya da ve madencilerin tecavüzüne uğramakta ve Y a
kent merkezli siyasal sistemler içinde yaşayan nomamöler bunların taşıdıkları bağışık olma
insanlardan görece kopuk yaşarken, bağım dıkları hastalıklarla mücadele etmek zorunda
sız olmalarına karşın Timling halkı Tibet, N e kalmaktadır. Timling halkı yaşamlarını doğ
pal ve uzun bir zamandan beri erkeklerin ça rudan tehdit eden bu tür olaylar yaşamasa da
lışmaya gittikleri Hindistan ve Butan’la yakın ulusal kültürün ve bu kültürün pazar ekono
bir temas içindedir. Timlinglerin dini kendi misinin içine çekildikleri için bağımsızlıklarını
ne özgü öğeler içerse de daha çok Budist ge ve kendilerine yeterli olma yetilerini kaybetme
leneklere yakındır. Gerek Yanom am öler ge riski altındadırlar.
M
Ço ba n lik Y oluyla
Uyarlanm a
Gelişimi
Enerjinin Örgütlenmesi
Bir Hareket Tarzı Olarak Göçebelik
Toplumsal Örgütlenme
Servet, Eşitsizlik ve Statü
K uzey K enya Ar İaal Halki
Ariaallerin Kökeni
Ariaallerde Uyarlanma
Hane Halkı: örgütlenme ve Statü
Yaş Mertebeleri ve Yaş Dizileri
Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve
İktidar İlişkileri
Ariaaller Kalkınmayla Birlikte
Yaşayabilir mi?
O rtadoğu ' da Çobanlik
Güneydoğu Türkiye Yörükleri
Güneybatı İran Basserileri
Suudi Arabistan El-Murraları
ALTINCI BÖLÜM
Çobanlık
hayvanlarım veya giysi yapımında kullanıla iyi geçinmeleri gerekir. Mevcut bu zorluklara
cak hayvan ürünlerini, araç gereç, silah ve ki rağmen çevre koşulları izin verdiğinde çoban
mi besin maddelerini değiş tokuş edebilecekle lar daha kapsamlı geçim stratejilerine yönelme
ri pazarı ve otlakları kullanabilmek için, diğer eğilimi de gösterirler. Örneğin, hayvan sürüle
gruplarla -ve hatta hükümetle- ticaret yapmak rinin yanısıra en azından bir miktar tahıl ye
zorundadır. tiştirirler (Barfield, 1993; Berleant-Schiller ve
Temel geçim kaynağı olarak hayvan sahip Shanklin, 1983).
liğine dayalı bir uyarlanma stratejisi olan Ço Bu geçim tarzı içinde ne ölçüde uzmanlaş
ban uzmanlaşmasının boyutlarını, çevre ile pa mış olursa olsun, aslında çobanların çoğu geçi
zar koşulları arasındaki çeşitlilik belirler. Geçi mini hayvansal ürünlerden çok tarımsal ürün
mini günü gününe sadece sahip olduğu hayvan lerden sağlar. Genellikle bağımsız toplumlar
sürülerinden sağlayan grupların sayısı olduk olarak bilinen Arabistan’daki deve çobanı be
ça azdır. Böyle bir geçim stratejisi iki nedenden deviler, eskiden olduğu gibi günümüzde de da
dolayı oldukça risklidir. Öncelikle, hayvanla ha büyük ve yerleşik toplumlarla çok sayıda İk
rının hayatlarını güvence altına almak için do tisadî bağlara sahiptirler. Hatta Arabistan’daki
ğal çevreden kaynaklanan kimi zorluklarla ba bedevi konak yerleri motorlu yük taşıtlarının
şa çıkmak zorundadırlar. Bunlar, soğuk, su ve gelişinden çok daha önceleri tacirler tarafından
otlak kıtlığı gibi etkenlerdir. Diğer taraftan, ay deve karşılığında ticarî mal değiş tokuşu ama
nı kaynaklardan geçinen ve bu nedenle muhte cıyla düzenli olarak ziyaret edilirdi. Tacirler,
melen rekabet içinde oldukları diğer gruplarla göçebelerin siyah çadırlarıyla tezat teşkil eden
beyaz çadır dükkanlarını konak yerlerinin bi dı. Tarım ve hayvancılığın bir arada sürdürül
raz dışına kurarlardı ve herhangi bir düşman mesi şeklindeki bu çeşitlilik günümüzde Afri
ca davranışa veya yağmalamaya maruz kalma ka, Avrupa ve Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerin
ları durumunda bu kabileler arası ilişkileri dü de ve özellikle dağ köylerinde oldukça yaygın
zenleyen hukukun ihlâli anlamına gelirdi. Bu bir durumdur.
onların çoban toplumunun ne denli sadık bi Üretimdeki çeşitlenmenin getirdiği birçok
rer müttefiki olduklarını göstermesi bakımın avantaja karşın, tarımsal uygulamalardaki de
dan önemlidir. Bugün çoğu bedevinin konak ğişmeler, özellikle de su kanalları sayesinde yo
yerleriyle yakın mesafedeki alış veriş merkezle ğun tarımsal üretimin gelişmesi, çoban uzman
ri arasında gidip gelmelerini sağlayan yük taşıt laşmasının ön koşullarını yaratmıştır. Sulama
ları ya da cipleri bulunmaktadır. ya dayalı olarak artan üretim, nüfus atışını ve
Çoban toplumları daha yakından inceleme yerleşim alanlarının genişlemesini sağlamış, bu
ye geçmeden önce, çobanlığın nasıl geliştiğini gelişmelerin sonucunda yoğun tarımsal faali
ve bunun grupların toplumsal yapısı üzerinde yetlere tahsis edilen araziler genişlemiş, buna
ki etkilerini inceleyelim. karşılık hayvanlar için kullanılan otlak alanları
daralmıştır. Bu durum bölgeler arası ticareti de
tetiklemiştir. Böylelikle hayvan otlakları yerle
Ç o b a n l ik Y o l u y l a Uy a r l a n m a
şimlerin çevresinden uzak ve bereketsiz alanla
Gelişimi ra itilmiştir. Hayvan sahipleri sürülerine besin
Arkeolojik bulgulara göre evcilleştirilmiş bit ve su temin etmek için bu kez daha uzun mesa
ki ve hayvanlara dayalı karışık tarım, çoban feler kat ederek daha fazla çaba sarf etmek zo
uzmanlaşmasına giden yolun önünü açmıştır runda kalmışlardır. Dahası, bu durum hayvan
(Redman, 1978). Karışık tarım kuraklığa, üre sürülerini yırtıcı hayvanlara ve hırsızlara karşı
timde düşüşe, hastalık ve diğer doğal afetlere daha savunmasız bir hale getirmiştir. Böylelik
karşı her zaman çok yönlü bir stratejik güvence le, hayvan bakımına daha fazla emek harcan
oluşturmuştur. Tarım toplumlarmda hayvan ması enerjinin tarımsal alanların dışına kayma
yetiştiriciliği giysi ve barınak yapımında kul sına neden olmuştur. Tarlalardaki işlere ek ola
lanılan kimi değerli ürünlerin temin edilmesi rak yapılan kanalların bakımı ve temizliği gi
ni sağlamakla kalmıyor, besin ihtiyacını da gi bi işlere bağlı olarak, tarım çiftçiler için daha
deriyordu. Hayvan sürüleri gelecekte karşılaşı fazla zaman kaybına neden olmaya başlamış
labilecek kıtlık dönemlerine (örneğin soğuk kış tır. Zamanla her iki stratejiye de talep artmış,
mevsiminde don tehlikesine) karşı önemli bir bu durum bazı hanelerin yoğun tarım alanında
besin güvencesi oluşturuyordu. Hayvanların uzmanlaşmaları, diğer bazılarının ise hayvan
ölmesi halinde ise tarımsal ürünler bir güven sahipliği veya çobanlığa yönelmeleri şeklinde
ce oluşturmaktaydı. Söz konusu çeşitlilik, be bir farklılaşmaya yol açmıştır.
sin edinmede ortaya çıkan dalgalanmalar kar Sabanla üretim yapan kimi çiftçilerin yoğun
şısında alternatifler ve stoklar sayesinde hayat tarıma geçmeyi denediği ancak sulama kanal
ta kalabilmek için bir güvence sağlamaktay larından yararlanamadıkları için bunu başa
ramadıkları bazı girişimler de olmuştur muh lelikle onların doğurganlıkları ve hayatta kal
temelen. Diğer iki ihtimal de, yoğun sulama ma oranlarını yükseltirler. Tim Ingold (1980,
nın zemin suyu seviyesinin düşmesine ve dola s.87) rengeyiği çobanları dışındaki çobanların,
yısıyla kuyu ve kanalların zamanla kuruması hayvan sürülerinden genellikle süt, kıl, kan ve
na yol açmış olabileceği veya sulamayla birlik ya yün gibi ikincil ürünler elde etmek için ve
te artan tuzluluk oranının ekilen arazilerde ve iş gücü (yük taşıma ve çekme gibi işlerde birer
rimsizliğe neden olmuş olabileceğidir. Diğer ta vasıta) olarak yararlandıklarına işaret etmek
raftan, su debisinin dengesiz olduğu bölgeler tedir. Et elde etme amaçlı üretim ise, bir iki is
de kanallar önemini kaybetmiş olabilir. Kenar tisnaî durum dışında ancak zorunlu haller için
bölgelerde ürün verimini yükseltme mücadelesi söz konusudur. Hayvanlara etinden ziyade sü
vermiş olan öteki tarımcıların karşılaştığı güç tünden yararlanmak üzere yapılan yatırım ço
lükler, onları hayvan yetiştiriciliğine teşvik et banlara çok daha fazla bir kazanç sağlar. Hay
miş olmalı. Tarımcı ve çoban gruplar arasında vanların et ihtiyacı için öldürülmesi kazanç
ki bu strateji farklılıkları beraberinde bölgesel lı bir yol değildir. Aslında başarılı çobanlar ta
ve kültürel farklılaşmalar da getirmiş, çoban ve rımcılara oranla sahip oldukları hayvan sayısı
tarımcı olmak üzere birbirinden farklı iki grup nı daha hızlı arttırır ve daha fazla sayıda yav
oluşmuştur. ruyu sürülerine dahil ederek sürülerini büyü
Sonuç olarak çobanlık yoğun tarımla bir türler. Kuşkusuz, bu avantaj çoğu durumlarda
likte gelişmiş oldu. Çobanlığın gelişimini belir çobanlığın güvensiz doğasına kısmen bir des
leyen bütün bu nedenlere karşın bu geçim stra tek sağlamaktadır. Hayvan sürüleri, zengin bir
tejisi esasen tarımsal artık-değere ve çobanlar haneyi bir gecede yoksul durumuna düşürebi
la tarımcılar arasındaki sürekli bir karşılıklı et lecek olan salgın hastalık, kuraklık ve hırsızlık
kileşime dayalıdır. Çobanlık belki tarıma alter gibi tehditlere açıktır.
natif bir geçim tarzıdır, fakat neredeyse hiçbir Tarım ın mümkün olduğu alanlarda, tam
dönemde ondan bağımsız olduğu söylenemez. zamanlı çobanlık tarım dan daha az verim
li olabilir. Çiftçi halklar, hayvan mevcudun
Enerjinin Örgütlenmesi dan çok tarımsal üretimlerini artırarak dönüm
Bahçe tarımı gibi çobanlık da avcı-toplayıcılık- başına kalori bakımından yaklaşık on kat da
tan daha üretken bir geçim tarzıdır. Avcılar av ha fazla besin temin edebilirler. Ancak tarımın
ladıkları hayvanların sayısını artırmaya ya da riskli ya da imkânsız olduğu yerlerde, çoban
canlı hayvanların ürünlerini kullanmaya çalış lık insan için doğrudan besin niteliği taşıma
mazlar. Daha önce de belirttiğimiz gibi avcı yan yem bitkilerinin, hayvanlar aracılığıyla süt,
lar belki bütün av hayvanlarının yok olmasın kan ve et gibi besin maddelerine dönüşümünü
dan kaçınacak şekilde tutumlu bir avcılık usulü sağlaması açısından oldukça kullanışlı bir stra
sergilerler; ancak hayvan sürülerinin denetlen tejidir. insanlar, hayvansal besin kaynaklarını
mesi ve yönetilmesi gibi bir uygulamaları yok onları tüketmek ya da tarımsal ürünler, giyim-
tur. Oysa çobanlar hayvanlarını çoğaltmak ve kuşam gereçleri gibi kendi kaynaklarından te
korumak yönünde bir emek sarf eder ve böy min edemedikleri diğer bazı ürün ve maddeler
le mübadele etmek ihtiyacı ortaya çıkana ka raklarda esas olan tarımdır). Sürü hayvanları
dar canlı hayvanlar olarak korurlar. Hayvan nın hareketli olabilme avantajları ve gruplaş
ların doğası gereği hareketli oluşu, çobanların ma ve sürekli yeni gruplar oluşturabilme kabi
üretim sistemlerini mevcut kaynaklara uygun liyetleri sayesinde çobanlar, mevcut koşulların
bir biçimde ayarlamalarına izin verir. da zorlamasıyla tarım ve yaşam açısından ve
Aynı anda birden fazla ekosistemin kulla rimsiz alanlara yönelerek buralara uyum sağ
nımına dayanan stratejileri sayesinde çoban layabilmektedir. Kaynakların yerleşik bir top
lar, tarıma elverişli olmayan çevrelerden nispe lumun yaşamasına olanak vermeyecek kadar
ten daha verimli bir enerji elde etmenin yolla dağınık olduğu bir çevrede, hareketlilik bir ço
rını bulmuşlardır. Örneğin, Doğu Afrikalı bir ban toplumunun hayatını sürdürebilmesinin
çok çoban halk, hayvan cinsi bakımından ka anahtarıdır.
rışık bir sürü topluluğuna sahiptir ve zebunun Her ne kadar çoban göçlerinin asıl nedeni
(sırtında develerinkine benzer bir hörgücü olan yıl boyunca sürülerin ot ihtiyacını karşılamak
bir sığır cinsi) yanı sıra, çok sayıda keçi, bazen olsa da, tek gerekçe bu değildir. William Irons
koyun, eşek ve kurak bölgelere doğru gidildik (1975), İran’ın kuzeyindeki göçebe hayvancı
çe deve besler. Karışık bir sürüye sahip olma Türkmenlerin sadece otlak aramak için değil,
nın önemi, kendine özgü besin tercihlerine uy aynı zamanda siyasal ve kültürel özerkliklerini
gun olarak her türün birkaç farklı çevreden ya korumak için göç ettiklerine dikkat çeker. Bu
rarlanmasına olanak sağlamasından ileri gelir. gruplar geçmişte Türkmen olmayan yerleşik
Buna karşılık çobanlığın tarıma göre daha dü topluluklara ve kervanlara baskınlar da düzen
şük enerji düzeyli besin sağlaması, uzmanlaş liyorlardı. Başa çıkamayacakları bir güçle kar
mış çobanların öteden beri düşük nüfus yoğun şılaştıklarında ise, hayvanlarıyla birlikte arazi
luğuna sahip olmaları sonucunu doğurmuştur. de kolaylıkla dağılarak ulaşılması güç alanlara
sığmıyorlardı. 20. yüzyılın başlarında İran hü
Bir Hareket Tarzı Olarak Göçebelik kümetinin bölgede asayişi “denetim” altına al
Sanayileşmemiş toplumlarda hareketliliği ge masına kadar, söz konusu aşiretler kendi içişle
rektirmeyen mandıra, çiftlik hayvancılığı gibi rindeki özerkliklerini önemli ölçüde korumak
hayvan sahipliği örneklerine ya da yerleşik ço taydılar. Bunu göçebe yaşama becerilerini di
banlığa az rastlanır. Göçebe çobanlık ise, ha ğer toplumlara oranla çok daha fazla geliştir
reketli hayvancılık uygulamalarına verilen ge miş olmaları sayesinde başarıyorlardı.
nel bir isimdir ve bir geçim tarzı olarak hay Antik çağlarda Avrasya’da göçebe savaşçı
van sürülerinin mevsim ve koşulların gerekle ların askeri hünerlerine dayanan pek çok bü
rine uygun bir şekilde bir otlaktan diğerine do yük imparatorluk kuruldu. 1000 yılı civarın
laştırılmaları şeklindeki bir uyarlanma strateji da iki icat atlı savaşçıların zaten oldukça etkili
sidir. Bir sürüyü sürekli olarak besleyecek ka olan askeri gücünü çok daha da arttırdı: Fark
dar zengin bir arazi içinde belirli bir alanın ön lı malzemelerin (ahşap ve/veya kemik) birara-
celikle tahıl ekimine ayrılmasıyla daha fazla da kullanılması ile yapılmış daha fazla ölüm
verim elde edilecektir (bu nedenle zengin top cül güç sağlayan makaralı yay ve daha güven
Kurak mevsim Yağışlı mevsim
Şekil 6 - 1 . Yatay göç tipik olarak avcı-toplayıcılara benzer biçimde mevsimsel göçleri içerir. Ancak evcil hayvanların hem
taşımada hem de yiyecek kaynağı olarak kullanılması sayesinde daha uzak alanlara gidilebilir ve ikamet için kullanılacak daha
sağlam malzemeler ve daha çok mal taşınabilir. Çobanlıkla geçinen çoğu topluluğun diyeti kendi yetiştirdikleri ya da takas yolu
ile elde ettikleri tarımsal ürünlere de dayanmaktadır.
li sürüş sağlayan üzengi. Bu icatlar atlı savaşçı Orta Doğu ve Pakistan’a kadar olan toprakları
ların son sürat giderken her yöne doğru ölüm fethetmişlerdi. Bu imparatorluğun yaşayan ka
cül atışlar yapmalarına olanak verdi. Orta As nıtı alışılmamış bir genetik keşif ile güm şığına
ya steplerinde İskitlerin, Hunların ve Moğolla çıktı. Oxfordlu bir genetik bilimci çalışma ar
rın sahip olduğu gibi, bu şekilde kuşanmış bü kadaşları ile birlikte daha önce Moğollar tara
yük ordular oluştu ve bunlar her fırsatta yerle fından yönetilmiş pek çok ülkede on yıl boyun
şik Avrupa ve Asya’nın geniş arazilerini ya iş ca 16 farklı nüfustan kan örnekleri topladılar
gal ettiler ya da terör saçtılar. Cengiz Han (ö. (Wade, 2003a, s.D3). Bu çalışmayla erkeklerin
İ.S. 1227) ve soyundan gelenler İ.S. 1280 yılı % 8 ’inin yani, 16 milyon kişinin Moğol hane
na gelindiğinde Kore yarımadasından bugünkü danının karakteristik bir özelliği olan ayırt edi
Çin, Rusya, Arnavutluk, Polonya, Romanya, ci bir Y kromozomunu taşıdıklarını ortaya çı
Şekil 6 - 2 . Bu çizimler hayvanlarla yapılan ve genellikle tüm nüfusun kışın yaşadıkları vadideki köy ve kamplardan baharda kar
eriyip otlakların ortaya çıktığı yaylalara çıktığı dikey mevsimsel göçleri göstermektedir. Kışları yaylacı topluluklar genellikle
depolanmış saman ya da diğer hayvan yemlerini kullanırlar.
kardılar. Bu bulgunun evrimsel önemi görece Günümüz bürokratik devlet sisteminin sı
li olarak küçük bir sülalenin çok büyük bir so nırları dahilinde bile hareketlilik göçebe ço
yu etkileyebildiğini göstermesidir; tarihsel ola banlara yerleşik toplulukların elde ettiğinden
rak Cengiz Han ve oğullarının inanılmaz sayı çok daha büyük siyasal özerklikler sağlayabil
da evlada babalık yaptığı bilinmektedir. Kültü mektedir. İran’da hüküm süren siyasal belir
rel ya da tarihsel bakış açısıyla Cengiz Han’ın sizlik ortamında, gerek yerleşik gerekse göçe
başarıları üstün çoban göçebe toplulukların, be Türkmenler kendi bağımsız kültürel kim
tarım devletlerini bozguna uğratabilecek de likleri altında yaşama taleplerini sürdürüyor
recede büyük güçleri seferber edebilme konu lar ve göçebe Türkmenler bu yöndeki çabala
sundaki çoğunlukla göz ardı edilen yetenekle rında diğerlerine göre çok daha başarılı görü
rinin örneğidir. nüyor. Diğer bazı ülkelerde göçebe hayvancılar
askerlik hizmeti ve vergilendirme gibi zorunlu dasındaki bedeviler bu tarz göçebeliğe iyi bir
yükümlülüklerden muaf tutulma hakkı da el örnektir; bedevi kabile grupları bitki örtüsü
de edebiliyor. nün son derece kısıtlı olduğu hayli kurak bir
Belirli bir çoban topluluk içinde yer alan bölgeden geçinebilmek için yüzlerce kilometre
hanelerin İktisadî stratejileri de oldukça çeşitli karelik geniş bir alana dağılırlar. Her ne kadar
lik gösteriyor. Söz konusu çeşitlilik, çadır grup mevsimsel olarak su kuyuları etrafında büyük
larının sürekli değişen düzenlerinde ve göçler çadır grupları oluştursalar da, bedevi gruplar
için alman bireysel kararlarda kendisini açık da nüfus yoğunluğu dikkate değer ölçüde dü
şekilde belli ediyor. İran Türkmenleri arasın şüktür. Bu hareket sistemi önce Afrika’nın sığır
da bazı gruplar, örneğin bir yıl yoğun bir şekil ve keçi besiciliği yapılan bölgelerinde, Ortado
de göç ederlerken ertesi yılı büyük ölçüde yer ğu ve Orta Asya’nın step ve çöllerinde ve daha
leşik bir düzen içinde geçirebiliyor. Olağan ya sonraları da Kuzey ve Güney Amerika düzlük
şam düzeni, çoğunlukla bu şekilde bir değiş lerinde yaygınlık kazanmıştır.
kenlik içinde sürüp gidiyor. Türkiye’de büyük İkinci göçebe hareket sistemi, hayvanlarla
sürü sahibi kimi Yörük haneleri, henüz baha birlikte alçak ve yüksek otlaklar arasında ve di
rın ilk günlerinde yeni yeşermekte olan otlak key yönde mevsimlik bir hareket olan transhü-
lardaki don tehlikesine karşın kamyonlarla ta manstır. Göçebeliğin bu şekline Ortadoğu’nun
şınma olanağı sayesinde dağlardaki yaylala dağlık alanları, Doğu Avrupa’nın belirli kesim
ra çıkma cesaretini gösterebilmekte. Küçük sü leri, İsviçre, Orta Asya ve daha geç dönemler
rü sahipleri ise, olası don tehlikesi karşısında de de Kuzey ve Güney Amerika’da rastlanır.
bir iki hayvan kaybını bile göze alamadıkların Transhüman göçebeler dağlardaki yaz otlakla
dan, daha ileri tarihlerde göç ediyor. Dolayısıy rı ile vadilerdeki kış otlakları olmak üzere ge
la, göç örüntüsünün çeşitliliğinin genel olarak nellikle iki ana otlakta uzun süreli olarak ve bir
sahip olunan sürü (hayvan) cinsi, otlak alanla arada konaklar. Mevsimlik konak yerleri ara
rın niteliği (kapasitesi), iklim ve su kaynakları sındaki göç döneminde izlekler ve yollar hare
gibi değişkenlerle belirlendiğini söyleyebiliriz. ket halindeki insan ve hayvan gruplarıyla ka
Ilıman iklimli ve yüksek vasıflı otlaklara sahip labalıklaşır.
bir alanda hareket etme ihtiyacı düşük vasıflı Çoban toplulukların çoğunun göçebe ya
otlakların hakimiyetindeki alanlardaki kadar şam tarzına uyarlanmış olmasına karşın, te
fazla olmayacaktır (Barfield, 1993). kil ailelerin hep birlikte hayvan otlatma işi
Uygulamalardaki çeşitliliğe karşın esasen ni bırakıp başka işlere yöneldikleri görülür.
iki temel göçebe hareket sistemi söz konusu Ortadoğu’da, aileler arazi ve dükkan gibi da
dur. Bunlardan birincisi, düzlemsel veya yatay ha güvenli yatırım biçimleri için yeterli biri
göçtür ve geniş bir alanda besin bulma ama kim elde ettiklerinde veya sahip oldukları hay
cıyla düzenli olarak yapılan hareketlere denir. van miktarı bütün bir hane halkım geçindirme
Bu hareket tarzının gerekçesi, belirli bir alanın ye yetmeyecek kadar az olduğunda başka işle
uzun bir dönem için bir sürüyü besleme kapa re yönelmektedir. Birçok bölgede hayvan sü
sitesine sahip olamayışıdır. Arabistan yarıma rülerini otlatma işleminden sonra bir yerleşim
alanına dönülmesi olağan düzendir (Salzman, ve kültürel bağlamlar içinde gerçekleşir. Örne
1980). Diğer taraftan çiftçi aileler de eğer da ğin rengeyiği çobanları olan Laponlarm toplum
ha avantajlı olduğuna kanaat getirirlerse ço sal hayatı, temas içinde oldukları Fin topluluk
banlığa geçebilirler. Bu nedenle çoban olarak larıyla yakın benzerlikler gösterebilir. Arabis
tanımlanmış birçok halkın yerleşik toplumlar- tan bedevileri Irak’taki köylü aşiretleriyle kültü
la güçlü kültürel bağları bulunduğu gibi birço rel benzerliklere sahip olabilir. Ancak göçebeler
ğunun yerleşik akrabaları da vardır. Örneğin üzerinde çalışan araştırmacıların pek çoğu, ince
İsrail’deki Negev’de yaşayan bedeviler siyasal ledikleri toplumların kimi örgütlenme biçimleri
nedenlerle büyük ölçüde yerleşikliğe zorlan ni hâlâ hareket etme zorunluluğu (veya kapasi
mış olsalar da, hâlâ becerebildikleri kadar faz tesi) ya da bakmakla yükümlü olunan hayvan
la hayvan beslemeye devam etmektedir. ların ihtiyaçlarıyla ilişkilendirmektedir.
Ancak göçebe çobanları katı bir biçimde Esas olarak bütün göçebe çobanlar toplum
tek tip bir yaşam tarzına bağlı topluluklar ola sal ve siyasal olarak, bir ya da birkaç kuşak
rak algılamak hatasına düşmememiz gerekir. tır aynı soydan gelen ve akrabalık bağıyla bağ
Nomadizm ya da göçebelik, sonuç olarak hay lı kabileler şeklinde örgütlenmiştir. Bu tür gu
vancılık üzerine uzmanlaşmanın yarattığı bir ruplar, akrabalık derecesine göre tanımlanan
stratejidir. Bir grup, koşullara bağlı olarak az klan, soy grubu veya büyük aile gibi pek çok
ya da çok göçebe olabilir. Toplumlar olabildi alt grubu kapsayabilir. Bu gruplaşmalar (grup
ğince büyük gruplar halinde örgütlenebilir ve laşma biçimleri Sekizinci Bölüm’de daha ayrın
bu strateji kendilerine avantaj sağladığı sürece tılı bir şekilde ele alınacaktır), belirli bir böl
bu birlikteliği sürdürürler; ancak daha üretken ge içinde bir arada yaşayan bir topluluk olarak
olmalarına olanak tanıması halinde bağımsız tanımlanmaz; aynı kabileye mensup kişiler bir-
birimler halinde etkinlik gösterirler. Her ne ka birleriyle akrabadır.
dar bir toplumun tipik özelliklerinin “grup da E. E. Evans-Pritchard (1940), Sudan’da sı
yanışması”, “ortaklık” ve “İktisadî işbölümü” ğır çobanlığı yapan Nuer kabilelerinde bir ka
olduğunu söylesek de, bunların kökeninde ya bile mensubunun her yerde ve her koşulda bir
tan bireysel davranış güdülenmesi gerçeğini Nuer olarak görüldüğünü söylemektedir. Ay
göz ardı etmemeliyiz. Bizlerin toplumsal örgüt nı zamanda her Nuer doğduğu andan itibaren,
lenme örüntüleri olarak gördüğümüz şey, bir her biri -B a tı toplumlarmdaki aile isimlerine
bakıma bireylerin karşılaştıkları sorunları çöz benzemeyen- farklı bir isim taşıyan kabile içi
mek ve önlerine çıkan fırsatları değerlendirmek bir “kol”un ya da soyun parçası olur. Nuer ka
üzere benimsedikleri stratejilerin toplamından bile sisteminin her kolunun, aralarındaki ilişki
başka bir şey değildir. nin yakınlık derecesine göre diğerleriyle daya
nışma içinde olması beklenir. Dalları ayrılan
Toplumsal Örgütlenme bu sistem Afrika ile Ortadoğu’da yaygındır ve
Sadece göçebe çobanlara özgü ve tek bir top grubun büyüklüğünün eldeki kaynaklara göre
lumsal örgütlenme şekli yoktur; zira bu tarz ayarlanmasında oldukça esnek bir uyarlanma
uyarlanmalar birbirinden farklı çevresel, siyasal yoludur. Gruplar, akrabalık çizgisini izleyerek
Doğu Afrika sığırları
çobanlıkla sürdürülen
diyetin ana unsurlarını
oluşturan süt ve kan
için yetiştiriliyor. Sürüyü
genellikle erkekler
güderken sağma işlemini
kadınlar yapıyor.
K a sa b a la r o A nayollar
halkı (70 bin) ve Rendille halkı (15 bin) ile ya
Ç alışılan K öyler • T a li Y o lla r
kın ilişki içindedirler. Güneyde yaşayan Masa-
ETNİK GRUPLAR
iler (350 bin) ile ise daha mesafeli bir ilişkile
Şekil 6 - 3 . Ariaal, Samburu ve Rendille bölgesi.
ri vardır.
Ariaallerin Kökeni
rai bozukluğu içinde bir barda oturmuş bu aşa Değişmez özellikler olarak görünse de etnik
mada ne yapabileceğini düşünürken, genç bir kim liklerin zaman içinde bazı değişiklikle
adam yanma gelerek kendisini kentin 10 kilo re uğrayabileceğini unutmamak gerekir: Ba
metre dışında düzenlenen bir dansı izlemeye da zı yeni oluşumlar ortaya çıkarken diğer bazıla
vet eder. Daveti kabul ederek ziyaret ettiği hal rı kaybolur. Ariaal etnik kimliği bu değişim sü
kın adı Ariaal’dir. Fratkin bu topluluk üzerinde recine iyi bir örnektir. Günümüzde kendi öz
bugün halen sürmekte olan bir alan çalışması gün kimlikleriyle komşuları olan diğer kabile
na başlar. Tanıklık ettiği dans gösterisi turistik lerden farklılıklarını daha fazla vurguladıkları
bir gösteri değildir; 3 0 0 ’den fazla savaşçı, reis na tanık oluyoruz. Bu kimliğin, kabileler ara
lerden birinin öldürülmesiyle baş gösteren dü sı savaşlar ya da kuraklık nedeniyle bir araya
zensizliği azaltmak için sergiledikleri ve birkaç gelmiş olan Samburu, Rendille ve muhtemelen
Masai gruplarından iltica etmiş gruplarla kö
1991 tarihli, Surviving Drought and Development: Aria ken olarak tarihsel bir bağı olduğuna ilişkin
al Pastoralist o f Northern Kenya isimli kitabı esas alına
rak kaleme alınmıştır. Ayrıca bkz. Fratkin, 1998.
güçlü kanıtlar bulunmaktadır. Yıllar içinde bu
mülteci gruplar birleşerek kendilerine özgü ço Ariaallerde Uyarlanma
banlık anlayışlarıyla farklı bir toplum meyda Ariaallerin kendi kimlikleri hakkmdaki iddia
na getirdiler. 19. yüzyılın son çeyreği Kenya’da larını bir kenara bırakırsak, onları hayvancılık
çobanlar için oldukça çalkantılı bir dönem ol yaklaşımları bakımından diğerlerinden ayıran
muştur. Uzun süren bir kuraklık dönemi ve özellikleri nedir? M arsabit ve Ndoto Dağları
baş gösteren salgınlar birçok sürünün telef ol nın yamaçlarında ekolojik bakımdan bir hay
masına yol açmıştır. Bununla bağlantılı olarak li marjinal bu bölgeye uyarlanmış olarak, bü
grupların, özellikle de Masailerin birbirlerinin yük ölçüde hane halkı işgücüne dayanan ol
sürülerini yağmalamaya başlamasıyla çoban dukça özelleşmiş bir hayvan sahipliği sistemi
lar arasında savaş patlak vermiştir. Sığır vebası ni başarıyla uygulamaktadırlar (Fratkin, 1998,
nedeniyle sürüleri telef olup fakirleşen Sambu- s.99). Sığır ve küçükbaş hayvan besleyen Sam-
ru grupları Rendille topraklarına sığınarak bu burulardan ve deve ve küçükbaş hayvan besle
rada deve, koyun ve keçi sürülerinden geçinen yen Rendille halklarından farklı olarak, Ariaal
karışık Samburu/Rendille topluluklarını mey halkı ikisinin bir kombinasyonu olan üç grup
dana getirmişlerdir. hayvanı (sığır, deve ve küçükbaş) birlikte bes
Her iki grup da ihtiyaçlarının gereği olarak, ler. Böylelikle hem çok geniş açılımlı bir kay
esasen Samburu ve Rendille topluluklarının nak kullanımı hem de oldukça önemli düzeyde
kullanmadığı marjinal alanlara hapsolmuşlar- ekonomik güvence sağlar.
dır. Bununla birlikte, yoksullaşmış ya da top Çevre koşullarının değişkenliği ve kaynak
lumsal olarak marjinalleşmiş grupların çoğun potansiyellerinin çeşitliliği, halkın geçim stra
da olduğu gibi, sonradan birbirlerinin uygula tejisinde kilit öneme sahiptir. Ariaal halkı, ya
malarını benimseyerek ve kendi farklı çoban ğışın az ve mevsimsel olarak değişkenlik gös
stratejilerini geliştirerek refah düzeylerini ge terdiği yarı çöl bir çevrede yaşar; “ ...istikrar
liştirebilmişlerdir. Geniş bir alana yayılan kay sız ve dağınık mevsimlik bitkisel kaynaklardan
nakların kullanımında oldukça dikkatli dav evcil hayvanları vasıtasıyla süt, et, kan gibi be
ranmaları -sığır ve küçükbaş hayvanların ya- sin maddeleri elde ettikleri gibi ihtiyaç fazlası
nısıra sürülerindeki deve sayısını artırmaları, nı satarak tahıl, çay ve şeker gibi ihtiyaç mad
işgücü planlaması yapmaları ve daha kalaba deleri de alırlar” (s.39). Su, Ariaallerin çoban
lık komşu gruplarla yakın ilişkiler kurmaları- lık etkinliklerini ve sürüleriyle birlikte hareket
sayesinde bunu başarabilmişlerdir. Ariaal hal örüntülerini belirleyen önemli bir unsurdur.
kı Samburu dilini kullanır (Masai diliyle akra Ariaal halkının hayvanlarım otlattıkları alanın
ba Nilotik dili). Bununla birlikte çoğu Rendil büyüklüğü 10 bin kilometrekare kadardır; an
le Somali diliyle akraba ve Afro-Asyatik bir dil cak bu bölge Kenya’nın en kurak bölgeleri ara
olan Rendille dilini akıcı bir şekilde konuşa sında yer alır. Yüksek kesimlerde yıllık ortala
bilmektedir. Bu iki grup birbirleri arasında kız ma yağış miktarı 500 mm kadarken, bu oran
alışverişi yaptıkları gibi, birbirlerine ait kimi alçaklarda 2 5 0 mm’ye düşer. Yağışlar düzen
dinsel ve toplumsal gelenekleri de (ancak kendi siz ve dengesizdir; dolayısıyla ne zaman ve ne
özgün bileşimleri uyarınca) paylaşır. yoğunlukta yağacağını kestirmek mümkün de
ğildir. Bununla birlikte genellikle iki mevsim lir ve otlar azaldığında çalı çırpı ve yaprak ile
de yoğunlaşır: M art ve Mayıs ayları arasında beslenebilir. Koyun ve keçi sürüleri de çöl orta
ki “uzun yağmurlar” ile, Ekim ve Kasım ayla mına dayanıklıdır, ancak yine de su kaynakla
rı arasındaki “kısa yağmurlar”. İki yağış mev rının yakınında bulundurulmaları ve iki günde
simi arasında kalan kurak dönemler ise, “uzun bir su ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. Hay
susuzluk” ile “kısa susuzluk” dönemleri ola vanlar birbirinden farklı gereksinimlerine bağ
rak adlandırılır (s.39). lı olarak iki gruba ayrılır. Bunlardan biri yer
Yağışlı dönemde umut edildiği ölçüde ya leşim alanı çevresinde tutulan besi sürüleri, di
ğış kaydedilirse, Ariaal halkı mevsimsel sulak ğeri de otlatmak ve su ihtiyaçlarını karşılamak
alanlardaki birikintiler ve geçici ırmaklar gibi amacıyla uzak mesafelere götürülen yaylım sü
yüzeysel su kaynaklarından yararlanır. Kurak rüleridir. Besi sürüleri süt veren hayvanlardan
mevsimlerde ise dağ eteklerinde kendi elleriyle (sığır ve deve) oluşur; yük taşımak için birkaç
açtıkları su kuyularıyla veya az sayıdaki meka erkek deve ve eşekten ve et için beslenen bir
nik donanımlı su kuyusuyla yetinmek zorun miktar koyun ve keçiden oluşur. Yaylım sürü
dadırlar (s.39-42). Bununla birlikte su kaynak sü, süt vermeyen hayvanlarla aradaki denge
larına yakın yerlerde konaklamayı ve yaşama yi de sağlar.
yı tercih etmezler; aksi taktirde hayvanlar bitki Zor çevre koşullarının neden olduğu büyük
örtüsünü tahrip eder. hayvan kayıpları sürekli yaşanan bir sorundur.
Hayatta kalmanın anahtarı sürü çeşitliliği Bazı seneler sürülerinin yarısını kaybettikleri
ve hareketliliktir. Sürü hayvanlarının çeşitliliği bile olur. Doğu Afrika’nın birçok çoban halkı
bir aileye farklı otlakları kullanabilme olanağı gibi Ariaaller de çok sayıda farklı hayvan grup
sağladığı gibi, salgın durumunda tüm hayvan larından oluşan sürülerle geçinmek üzere uyar
ların kaybedilmesine karşı da bir güvencedir lanmıştır. Bu, daha iyi olanaklara sahip bölge
(s.37). Hareketlilik ise, bitki örtüsünde ani bo lerde bir iki cins hayvan üzerinde uzmanlaşa
zulmaların görüldüğü kurak çevre koşulların rak, her bir hayvanın bakımlı ve besili olması
da sürülerin ihtiyaç duyduğu otlaklara ulaşıl nı sağlamak amacıyla sürü büyüklüğünü düşük
masına yönelik etkin bir uyarlanma mekaniz seviyede tutma eğilimindeki çoğu çoban top
masıdır. Buna karşın bitki örtüsü sadece sınır luluklarının stratejisinden farklı bir stratejidir.
lı büyüme mevsiminde besleyici özellikler bakı Ariaaller, üreme ve süt üretme yetenekleri nede
mından zengindir. niyle dişi hayvanlardan oluşan bir sürüyü tercih
eder. Kuraklık sonrasında kayba uğrayıp aza
Hayvan Varlığının Çeşitliliği lan sürüler tekrar dişilerle takviye edilir. Yağış
Ariaallerin sürüleri genellikle sığır ve deve ile lı mevsimde, dişi hayvanlardan elde edilen süt
birlikte koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvan Ariaal beslenmesinin % 7 0 ’ini teşkil eder. Bunu
lardan oluşur. Çok ot tükettiklerinden ve iki et, tahıl lapası ve ara sıra da yaşayan hayvanla
günde bir suya gereksinim duyduklarından sı rın damarlarından sağılan kan ile dengelerler.
ğırlar yüksek bölgelerde tutulur. Çöle uyumlu Sığır, koyun ve keçilerden farklı olarak ku
olan develer ise günlerce su içmeden yol alabi rak aylarda da süt vermeye devam eden de
Ariaal erkekleri erkek akrabalarının düğününde bir öküz kesiyorlar. Canlı hayvanlar, özellikle sığır, Doğu Afrika çobanlarının
ritüel yaşamında çok önemli bir role sahiptir. (Fotoğraf Elliot Fratkin)
veler birincil süt kaynağıdır. Bu avantajlarına da dükkanlarda satılan önemli bir gıda mad
karşın, yeni doğumların üçte birinin ölümle so desi olan mısır ununu temin etmek için para
nuçlanması nedeniyle çok yavaş çoğalırlar. Ço kaynağı olarak da kullanılırlar. Küçükbaş hay
ğu Doğu Afrika çobanları gibi Ariaal halkı da, vanların hane halkı ekonomisindeki yeri hiç de
sırtında içinde yağ formunda kalori depolama azımsanmayacak bir öneme sahiptir. Bazı ha
ya yarayan bir hörgücü bulunan bir cins Do neler 300 baş koyun ve keçiden oluşan sürü
ğu Afrika sığırı olan zebu besler. Zebular al lere sahiptir. Fakir haneler daha çok küçükbaş
çak irtifalarda yaşayamaz ve bu kurak çevre hayvanlardan oluşan sürüler besler; çünkü bi
de süt üretimleri de develerinkinin ancak yarı rer prestij unsuru da olan deve ve sığırı satın al
sı kadardır. Bununla birlikte zebu deveye oran manın hem maliyeti yüksektir, hem de olduk
la en az iki kat daha doğurgandır. Sığırın en ça yavaş çoğalırlar. Ariaal halkı aşırı sıcak ik
önemli işlevlerinden birisi de değiş tokuş nes lime dayanıklı olduğundan keçiyi koyuna ter
nesi olmasıdır. Evliliklerde kızın ailesine verilir cih eder. Her iki cins de hızlı bir şekilde çoğal
ya da düğün ve benzeri törenlerde kurban edi ma özeliğine sahip olduğundan aileler taze pa
lir. Bunun dışında sütün kıt olduğu zamanlar raya ihtiyaç duyduklarında kolayca satılabi
lir veya değiş tokuş edilebilirler, ayrıca hazır et mesiyle, çalılar da hayvanların besin kaynakla
kaynaklarıdır. rı arasına girmiş olur; ayrıca bu şekilde çalıla
rın çayırlık alanları kaplaması engellenir. D o
Mevsimsel Hareketlilik ğu Afrika’nın birçok bölgesinde dikenli çalı ve
Ariaal çobanlarının konak yerleri özellikle yı akasya ağaçları çayırlıklara oranla daha yay
lın kurak aylarında (ekimden şubat veya marta gındır; dolayısıyla keçilerin akasya ve çalıların
kadar) oldukça geniş bir alana dağılır. Söz ko gelişimini engellemesi, sığırlar için daha fazla
nusu kurak aylarda hane halkı iki gruba ayrı çayırlık alanın gelişmesine yardımcı olur (Co-
lır. Sürekli yerleşim olarak adlandırılan ilk bi nant, 1982).
rimde, hanenin en yaşlı kadını ve erkeğiyle er Beslenme amaçlı olarak canlı sığır ve di
genlik çağındaki çocuklar genç sığırların ve ğer sürü hayvanların kanının tüketilmesi D o
birkaç deve, koyun ve keçinin bakımını üstle ğu A frika’da yaygın görülen bir uygulama
nir. Besi sürülerinin su ihtiyacının her iki veya dır. Ariaallerde düzenli olarak bütün hayvan
üç günde bir giderilmesi gerektiğinden, bu yer ların kanı alınır. Yetişkin erkekler ve büyük er
leşim alanları çoğunlukla su kaynakları ve tica kek çocukların yaptığı bu iş, kanın bir ok dar
ret merkezleri civarında bulunurlar. besiyle hayvanın şah damarından akıtılması ve
ikinci birim ise sütten kesilmiş erişkin sı bir kap içinde biriktirilmesi şeklinde gerçekleş
ğırlar, develer bir miktar küçükbaş hayvandan tirilir. Kadınların kanı saf olarak tüketemeye
oluşan ve yerleşim alanından uzaktaki düzlük ceği düşünüldüğünden, konak yerleşim alanla
lerde ya da Ndoto Dağları’nda bulunan sü rında kan genellikle sütle karıştırılır. Kanın saf
rü konağıdır. Sürü Konağı genç bekâr erkek olarak tüketimi ise sütün az bulunduğu sürü
ler, savaşma yaşına gelmiş olanlar ve bir sürü konaklarındaki savaşçı erkekler arasında yay
konaklama yerinin maruz kalabileceği tehlike gındır. Her aile bir öküz ya da deveden üç ile
lerle daha önce karşılaşmış yaşça büyük erkek dört hafta süresince dört litreye kadar kan el
çocuklardan oluşur. Sürülerin gün boyu geniş de edebilir.
alanlarda dolaştırılması ve geceleri de yağma Otlak ve su kaynakları azaldığında bunla
cılardan ve diğer tehlikelerden korunması ge ra ulaşabilmek için sürüleriyle uzak mesafe
rekir. Sürü konağındaki insan ve hayvan sayısı lerde kamp kuran diğer topluluklar da, Aria
bir veya iki haneyle sınırlı kalabildiği gibi, da al çobanları gibi bölgede bulunan diğer komşu
ha fazla işgücüne ihtiyaç duyulduğu durumlar gruplarm baskınına uğrama riskiyle karşı kar
da bir düzine ya da üzerine çıkabilir. şıyadır. Ariaallerin muhtemel rekabet alanları
Kurak mevsimde sürü konaklarındaki sı Turkana ve Boran topraklarını da kapsar. İtti
ğırlar yetişkin ve dayanıklı hayvanlar arasın fak halinde olunan Samburu ve Rendille toplu
dan seçilir; çünkü sürülerin uzun mesafeler kat lukları ile ilişkilerde, sık olarak karşılaşılan ot
etmesi gerekir ve suya ancak birkaç günde bir lak ve su kaynağı paylaşımı sorunu karşılıklı
ulaşılabilir. Çöl ortamında develer genellikle hediye verme ve kız alıp verme yoluyla kurulan
diğerlerinden ayrı olarak otlatılır. Deve ve ke yakın bağlar sayesinde kolayca çözülebilmek-
çilerin çalılıkların sürgün ve yapraklarını ye tedir. Ne var ki, kurak mevsimin uzadığı hal
lerde önceden kurulmuş olan bağların zayıfla küçük birimlere bölünerek binlerce kilometre
ması veya çatışma çıkması riski de artar. karelik bir alana dağılabilir. Nüfusları kalaba
lık olduğundan ve çok geniş alanlara yayıldık
Hane Halkı: Örgütlenme ve Statü larından, çobanların akrabalık bağlarını koru
Hane halkı toplumsal yaşamın ve ekonom i maları ve sürdürmeleri oldukça güçtür. Bu du
nin temel unsurudur. Fratkin bunu şu ifadeler rumda insanlar yaş mertebesine göre yapılan
le vurgulamaktadır: “Ariaal hanesi, kendi hay bir sınıflandırma çerçevesinde ek soy grupları
van/mal varlığına sahip, işgücü ve hayvan/mal oluşturma yoluna giderler. Yaş mertebesi, ay
sermayesi konularında kendi bağımsız karar nı cinsiyetten ve yaklaşık aynı yaşlarda kişiler
larım verebilen en küçük toplumsal gruptur. den oluşmuş bir grubun belli bazı sorumluluk
Gündelik yaşam ile toplumsal ilişki ve etkile ları ve ayrıcalıkları paylaşması anlamına gelir.
şimler her zaman hane halkı ve içinde yer al Tingling’deki Tamanglarda görüldüğü üze
dığı köy yerleşimi etrafında şekillenir (1991, re, iç döngülere bağlı olarak hane halkları ara
s.57). Yerleşim alanları geçici veya sürekli ola sında büyük bir çeşitlilik görülür. Ariaal toplu
rak bir arada yaşayan bağımsız hanelerden luklarında, miras yoluyla aktarılan servet fark
oluşmuştur ve genellikle aynı babasoyu çizgi lılıkları nedeniyle söz konusu çeşitlilik katla
sinden gelen erkekler ve bunların ailelerinden narak artar. Bazı erkekler bu servet sayesinde
meydana gelir. kendi hane halkı işgücünü aşan büyüklükte sü
Tipik bir hane, evli ve sürü sahibi erkek ile rülere sahip olabilirken, diğer bazılarının hay
onun karısı veya karıları, çocukları ve bazı du van varlığı hane içi gereksinimleri karşılamaya
rumlarda bakıma muhtaç kayınvalidesi veya bile yetmez. Hayvan varlığı az olanlar hayvan
evli ama henüz kocasının köyüne gitmemiş kız satın alıp kendi sürülerini oluşturmak amacıyla
kardeşinden oluşur. Her evli kadın kendi evi diğer haneler için çalışmak zorunda kalır.
ni kurmak ve idare etmekle yükümlüdür; dola
yısıyla eğer aynı hanede iki kadın, dul bir anne Yaş Mertebeleri ve Yaş Dizileri
veya haneye dahil olmuş yoksul bir yakın ak Ariaallerdeki yaş mertebesi ve yaş dizisi sis
raba kadın ve çocuklarının bulunması halin temleri, diğer birçok Doğu Afrika halklarında
de, hane üç ya da dört evden müteşekkil olabi da görüldüğü gibi oldukça çeşitli işlevlere sa
lir. Hane halkının idaresi için belirli bir zaman hip karmaşık kuramlardır. Söz konusu sistem
ayırmak gerekse de, çoğu yerleşimlerde hayat ler bütün Doğu Afrika’da ve özellikle de Aria
hayvan bakımı etrafında döner. Uzak sürü ko al, Rendille, Samburu, Turkana ve Pokot gibi
naklarında olduğu gibi, hayvanların toplu hal gruplarda yaygın olarak görülür. Ariaallerdeki
de bakımı, otlatma ve su sağlama konularında yaş mertebeleri öncellikle işgücü örgütlenme
önemli bir işbirliği gerektirir. si ve siyasal yapılanmaya hizmet eder. Erkek
Her hane halkı otlatma stratejisini bu işi ler her on dört yılda bir belirli bir isim altında
birlikte yaptığı diğer haneleri mevsimden mev teşekkül etmiş bulunan akranlık veya yaş dizi
sime değiştirebilir. Örneğin birden fazla kadın lerine katılarak farklı yaş mertebelerine yük
ve evli oğullardan kurulu geniş bir hane, daha selirler.
İki yeni doğmuş deve ile yaşlı bir Ariaal. (Fotoğraf Elliot Fratkin)
Erkekler, erkek çocuklar, savaşçılar ve ye meline dayanan geleneksel siyasal yapıyı ve sis
tişkinler olarak; kadınlar ise genç kızlar, ergen temi de belirler. Yetişkin erkek hane halkının
kızlar ve sünnet edilmiş (klitoridektom i)* ev başıdır ve kabile reisliği işini üstlenir.
li kadınlar olarak ayrılır. Her yaş mertebesinin Savaşçı erkeklerin başlıca görevi sürülere
ne giyilip giyilemeyeceği, hangi besinlerin yene çobanlık etmek ve sürü konaklarında yaklaşık
bileceği ve kimlerle bir araya gelinebileceğine on dört yıl süreyle hayvanların bakımı ile meş
ilişkin kendi kuralları ve kendi işaretleri vardır. gul olmaktır. Savaşçılar saçlarını uzatarak örer
Bu mertebelerin hak, görev ve yükümlülükleri ve kırmızıya boyarlar; bazıları kadınlar tara
bellidir. Yaş mertebeleri, yaşça büyük erkeğin fından görülmüş bir yiyeceği kesinlikle yemez.
küçüğe ve genelde erkeğin kadına üstünlüğü te Genç erkekler on bir ile on iki yaşlarına geldik
lerinde hep birlikte savaşçı mertebesine geçme
(*) Afrika kıtasının belirli bazı kesimlerinde, kız çocukların leri için bir ayin yapılır. Savaşçı mertebesine
veya evlilik öncesindeki genç kızların cinsel organlarına geçtiklerinin göstergesi birlikte sünnet olmuş
uygulanan, klitorisin kısmen ya da tamamen kazınıp atıl
ması şeklindeki bir sünnet - ç.n.
olmalarıdır. Gruba bir isim verilir ve savaşçılar
yaşadıkları sürece bu ismi kullanırlar. Grubun siyete dayalı işbölümü oldukça erken çağlar
son savaşçısı öldüğünde de, geçmiş dönemler da başlayarak ölüme kadar devam eder. Kız
bu isimlerle tanımlanır. ve erkek çocukları iki ila üç yaşlarına geldik
Ergenlik çağındaki kızlar, köy civ arın lerinde ileride cinsiyetlerine özgü görevler ha
da tutulan küçük hayvan sürülerinin b ak ı line gelecek olan bazı simgesel etkinliklere teş
mından sorumludur ve evli erkeklerle ve hat vik edilirler. Kız çocukları evcilik oyunların
ta kendi babalarıyla bile bir araya gelmele da ateş yakmak için çalı çırpı toplamak, su ta
ri yasaktır. “Evli kadın” aşamasına geldikle şımak, süt sağmak ve yiyecek temin etmek gi
rinde ise kocalarının hanesine ve soyuna da bi kadınlara ait görevleri simgesel olarak ye
hil olurlar. Develeri ergenlik çağındaki erkek rine getirirler. Buna karşılık erkek çocuklar
ler ve evli erkekler sağar, kadınlar ve savaşçı oyunlarında hayvan bakıcılığı, avcılık, ok, yay
lar bu işi yapmaz. Bu türden yasak, görev, hak ve mızrak yapımı ve savaşçılık rollerini üstle
ve sorumluluklar, toplumu özgül iş grupları nirler. Dört ila beş yaşlarına geldiklerinde ise
na tasnif eder. söz konusu oyunlar ödeve dönüşür. Bu yaşlar
Ariaaller yaş mertebelerini aynı yaştan kişi da çocukların su taşıyarak ve hayvanların ba
lerden oluşan gruplar halinde geçerler, grubun kımına yardım ederek sağladıkları fayda, bü
bir ismi vardır ve yaşadıkları sürece bu isim de tün olarak topluluğun enerji bütçesine katkı
ğişmez. Yeni yaş mertebelerine terfi süreci ken sağlar. Daha sonra kendilerinden küçük ço
diliğinden işler ve bir yaş mertebesinin her bir cuklara göz kulak olma görevini de üstlenirler.
üyesinin o yaşın gereği olan rolleri yerine geti Her kadın kendi çocuklarının bakımından so
rebileceği öngörülür. Yaş dizileri boyunca yaş rumludur, buna karşılık bütün çocukların so
mertebelerine geçiş, işbölümü örgütlenmesi rumluluğu aynı zamanda yaşça büyük çocuk
açısından oldukça etkin bir yoldur. Yaş dizile lar ve bazı yetişkin erkek ve kadınlar tarafın
ri aynı zamanda babasoylu klanlar ve soy çiz dan paylaşılır.
gileri arasındaki sınırları aşarak, karşılıklı alış Sığır, koyun ve keçilerin sağılması Ariaal
veriş ve ittifak ilişkilerine de temel oluşturur. kadınları ve kızlarının ortak işidir. Ateş yak
Örneğin erkekler, aynı yaş dizisinden akran mak için odun, kulübelerin çatısını kaplamak
larıyla yakın arkadaşlık bağları kurarak karşı için saz ve çitlerin yapımı için çalı toplama işini
lıklı sığır, küçükbaş hayvan ve hediye alışveri de kadınlar yapar. Erkekler derin su kuyularını
şi yapabilir; yaş dizisi bağlarını kullanarak di kazma işinden sorumluyken, suyun söz konu
ğer bir klana ait yerleşim alanında ikamet hak su kuyulardan evlere taşınması kadınların gö
kı elde edebilirler. revidir. Bütün hayvan sürülerinin uzak otlak
lara gönderilmesinin yanısıra, develerin bakı
Toplumsal Cinsiyet Rolleri mı da özellikle erkeklere ait bir iştir. Yalnızca
ve İktidar İlişkileri çoban toplumlara özgü bir durum olmamakla
Ariaal topluluklarında toplumsal ve iktisadi beraber, hayvanların kesilmesi işini de erkek
rolleri yaş gruplan kadar belirleyen diğer bir ler yapar. Keçiler boğazlarından kesilir, develer
etken de toplumsal cinsiyettir. Toplum içi cin ancak bir ayin yapılarak mızrakla öldürülür.
Ekonomik hayatta kadınlar hayatî bir ro ler büyükleri için harcadıkları emeklerin karşı
le sahiptir. Üstlendikleri işler ve doğurma ye lığını er geç hediye ya da miras olarak geri alır
tenekleri, hane halkının refahı ve hane reisinin lar. Kadınlar ise emeklerinin karşılığında hiçbir
toplumsal konumu açısından gerçekten de çok şey elde edemezler.
önemlidir. Bu durum çokkarılılığm gerek idea-
lize edilmesinde gerekse uygulamasında kendi Ariaaüer Kalkınmayla Birlikte
ni gösterir. Hanelerin yarıdan çoğunda kuma Yaşayabilir mi?
lar bulunur. Evlilik için, âdet olduğu üzere ka Ariaal halkı yakın zamanlara kadar dış dünya
dının babasına “başlık parası” olarak sekiz sı ya göre biraz yalıtılmış bir hayat sürdürüyor
ğır verilir (bkz. Sekizinci Bölüm). Bundan kısa du. Geleneksel Ariaal çoban hayatı, geçimin
süre sonra gelin, diğer bir yerleşimde yaşayan keçi, sığır ve deveden oluşan karışık sürüler
ve başka bir soydan gelen kocasının yanına gi den sağlandığı ve otlaklara erişim olanakları
der. Kocasının ölümü halinde onun soyuna ka nın hayli kısıtlı olduğu çevresel koşulların ege
tılarak yaşamaya devam eder ve çocuklarına menliğindeki bir yerel ekosisteme dayanmak
babalık etmesi için yaşça kocasından sonra ge taydı. Birbirleriyle kız alışverişinde bulunduk
len kayınbiraderiyle evlenebilir (Buna levirat ları, ticaret yaptıkları ve bazen de rekabet içine
denir; bkz. Sekizinci Bölüm). Bir kadın için ko girdikleri Rendille ve Samburularla yakın iliş
casının ölümünden sonra ya da kendi rızasıyla kileri vardı. 1967 yılında Kenya’nın bağımsız
boşanarak kendi köyüne geri dönmek oldukça lığını kazanarak Büyük Britanya’dan ayrılışına
zor bir şeydir; çünkü ailesinin başlık olarak al kadar, Ariaaller gerek duyduklarında komşu
dığı sığırları iade etmesi gerekecektir. ları ile ticaret yaparlardı ve kendi kendilerine
Ariaal kadınları siyasal alanda neredeyse yeterli durumdaydılar. Dış olaylara karşı na
hiçbir güce sahip değildir. Toplumsal kararlar diren tepki verirlerdi. Ne var ki, bağımsızlık
da söz hakları yoktur ve grubu ilgilendiren ka la beraber yeni hükümetin sağladığı sağlık ve
rarlar çoğunlukla yaşça büyük erkeklerin mu eğitim hizmetleri, kıtlığın sona ermesi, yeni su
tabakatıyla alınır. Kadınların ekonomik güçle kuyuları ile yolların yapılması gibi dış müda
ri de sınırlıdır. Bir koca karısına sürünün bakı haleler, özellikle İdarî merkezlerle misyonlara
mı ve sağılması işini “verse” de, kadın hayvan yakın bölgelerde yaşayan toplulukların hayat
ları ne satabilir ne de herhangi bir harcama ya tarzlarında temelli bir değişiklik yarattı. Yerli
pabilir. Kadınlar ancak kurmak ve bakımını lerin çocuklarını geleneksel inanç sistemlerin
yapmakla yükümlü oldukları evlerinin dene den (ve bununla birlikte kendi yerel kültürle
timi konusunda tasarruf sahibidir. Bütün hay rinden) koparmak amacıyla misyonlar tarafın
vanlar erkeğin malıdır; en azından ilke olarak, dan okullar kuruldu. Misyonların ve ulusal ve
bütün besin kaynakları kadının babası ya da uluslararası kuruluşların müdahaleleri, Ariaal
kocasının denetimi altındadır. Kadınlara baba lerin kuraklık ve bulaşıcı hastalıklar karşısın
larından veya kocalarından bir miras devri de da uzun zamandan beri oldukça hassas den
söz konusu değildir. Bütün mal varlığı erkek geler içinde sürdürdükleri varlıklarını tehdit
çocuklara devredilir. Dolayısıyla, genç erkek eder oldu.
Kenya hükümetinin 1 9 7 0 ’lerde bölgeyi ya sı sorunu çıkıyordu. Birçok insan, bitki örtüsü
bancı misyonlara açmasından bu yana düzi nün zarar görmesi ve çölleşmenin yayılmasın
nelerce Hıristiyan misyon merkezi kurulmuş dan doğrudan göçebe çobanları sorumlu tutu
tur. Her ne kadar farklı ideolojilere sahip ol yordu. Esasen, misyonlara ve İdarî merkezle
salar da, gerek hükümetler gerekse misyoner re yakın yerleşimlere taşınmadan önce, Ariaal
ler halkın ilkel, geri kalmış bir yaşam biçimi üretim sistemi etkileri bakımından oldukça ko
olduğunu düşünülen göçebe-hayvancı yaşam ruyucu bir yapıya sahipti. Hayvanlar her gün
biçiminden vazgeçerek kasaba ve kentlerde düzenli olarak bitki örtüsü bakımından en zen
yerleşik hayata geçmeleri gerektiği konusun gin yerlere doğru hareket ediyor, otlak ve ça
da hemfikirdiler (Fratkin 1991, s.77). Misyo yırlıkların verimsizleşmesine izin verilmiyor
nerlerin amacı söz konusu toplulukları Hıris du; aksi takdirde verimlilik düşerdi. Bitki ör
tiyan inançlarına bağlamaktı. Hükümet poli tüsünün fakirleşmesinin asıl nedeni, misyonlar
tikaları ise, bu toplumların, toplumun vatan ve hükümet tarafından oluşturulan yeni kasa
daşlık bağları sayesinde denetlenmesini öngö baların civarındaki arazilerin kullanımıyla ilgi
ren modern toplumsal düzene uygun olmayışı li bölüşüm yöntemi ve kısıtlamalardı.
üzerine kuruluyordu. Hedeflenen ne olursa ol Elliot Fratkin, Ariaal halkının geleneksel
sun, tarıma dayalı bir geçim örüntüsünü karşı ekonomilerinin geleceği hakkında kötümser
layamayacak kadar kurak bir bölgede çoban olmakla birlikte, doğal yetenek ve dirençleri
ların kasabalarda iskânı oldukça sorun yara sayesinde değişen koşullara uyum sağlayabi
tan bir durumdu. lecekleri ümidini taşımaktadır. Fratkin’in, şa
Çobanları büyük yerleşim alanlarına çek yet dikkate alınacak olursa, Kenya’nın modern
menin bir yolu, gıda yardımında bulunmak ya bir alt yapıya kavuşturulması çalışmalarında
da yiyecek fiyatlarına sübvansiyon uygulamak bu halkların da şanslarını artıracak bazı öne
tı. Bu uygulama çeşitli dinler tarafından dünya rileri vardır:
nın birçok bölgesinde din değiştirtme amacıy 1. Kalkınma plancıları, tıpkı Ariaallerde ol
la kullanılmıştır. Bu yöntemin kötü olan yanı, duğu gibi, bu halkların uzun geçmişe sahip de
insanların ucuz veya bedava besinleri kolaylık neyimleri sonucu geliştirdikleri uyarlanma sis
la kendi yerel ekonomilerine sokmaları, ardın temlerinin önemini kavramalıdır.
dan kendilerine yeterli geleneksel geçim eko 2. Planlamacılar dikkatlerini sürü büyük
nomilerini terk edip bu besinlere bağımlı ha lüklerini sınırlayarak üretimi düşürmek yerine,
le gelmeleridir. Bunun sonucunda birçok Aria veterinerlik ve zararlılarla mücadele hizmetle
al ailesi misyon merkezleri civarında konakla rini destekleyerek, üretimi artırma yönüne çe
maya başlamıştı. Aileler sıklıkla parçalanıyor; virmelidir.
çokkarılı hanelerdeki eşlerden biri çocuklarıy 3. Otlak kullanımına yönelik yasaklar mu
la kasaba yakınlarına yerleşirken diğeri koca hakkak kaldırılmalıdır; çünkü sürülerin geniş
sıyla birlikte geleneksel yerleşim biriminde ka alanlara dağılarak otlatılması halinde ekolo
lıyordu. jik ve ekonomik yönden sağlıklı sonuçlar alı
Bu durumda ise ortaya çevrenin korunma nabilecektir.
4. hayvan satış fiyatlarının yeniden düzen latma mevsimi boyunca bu iki alandan birin
lenmesi, nakliye, mezat ve haberleşme hizmet de sürekli olarak kurulu kalabilmektedir. Bu
lerinin iyileştirmesi gibi uygulamalarla piyasa durum Irak Kürdistanı ile İran’da, kışı sürekli
koşulları geliştirilmelidir. köylerinde yerleşik olarak geçiren belirli aşiret
Elliot Fratkin’in yakın arkadaşı olan Aria- lere mensup aileler için eskiden beri bilinen bir
alli Lugi Lengesen, ileriye dönük şöyle bir öne durumdur. Her ne kadar Zagros ve Toroslar’m
ride bulunmaktadır: “Bu topraklar ne tahıl ne bazı kesimlerinde sığır sürüleri de beslense de,
de pirinç bahçesi olacak kadar iyidir. Buralar Ortadoğu transhümant göçebelerinin büyük
ancak, nasıl ‘işlenmesi’ gerektiğini gayet iyi bi bir kısmı esasen koyun ve keçi üzerine uzman
len güney insanları için bir şey ifade edebilir. laşmıştır. Yayla göçlerinin (eski) temel örüntü-
Biz Ariaaller buralarda sığırlarımızı ve devele sü günümüzde hâlâ varlığını koruyor görünse
rimizi nasıl besleyip büyütebileceğimizi iyi bili de, hayvanların çoğu artık kamyonlarla taşın
yoruz. Bu toprakları iyi tanıyoruz, çünkü bu maktadır.
ralar bizim çiftliğimiz. Bize, hayvanlarımız için Yatay göçebelikte, çoğunlukla hayvan sü
veteriner hizmeti sağlayın, bebeklerimize ilaç, rüleriyle birlikte hane halklarının oldukça kap
çocuklarımıza sürü bakımı ve sağlığı konusun samlı (uzun) bir göç hareketi söz konusudur.
da eğitim verin; hayvanlarımızı satmak için pa Zira yatay konumda birbirinden farklı otlak
zar ve ulaşım hizmeti sağlayın. Korr gibi bir ye kuşakları, dağlık alanlardakine (dikey hatla
rin nasıl güzelleşeceğini o zaman görürsünüz. ” ra) göre genellikle daha uzak mesafelerde yer
alırlar. Su ve erişimi hiç de kolay olmayan ot
laklar, insanların nerede konaklayacaklarını ve
O r t a d o ğ u ' d a Ç o b a n l ik
hangi miktarlarda hayvan barındırabilecekle
O rtadoğu’daki göçebe hareketlerini ve ara rini belirleyen iki önemli ektendir. Uzun mesa
zi kullanım örüntü çeşitliliğini özetlemeye uy felerin kat edildiği bu tip bir göçebelikte, deve
gun düşen birbirine zıt iki terimden biri trans- gibi büyük yük hayvanlarının bulundurulması
hümans, yani dikey göç; diğeri ise düzlük ve önemli bir gerekliliktir. Göçebelerin bulunduk
ya yatay göç hareketidir. Her yıl bahar ayla ları bölgelerde atlarla develerin askeri açıdan
rında Zagros, Toros ve Elburz dağlarına doğru tarihsel ve stratejik roller oynamaları bir rast
yükselen yollar ve izlekler, alçaklardaki kışlak lantı değildir. İyi birer binek hayvanı olup ya
larından ve köylerinden kalkıp kalabalık hay şadıkları bölgeleri de iyi tanıyan bu iki hayvan,
van sürüleriyle birlikte yüksek dağ çayırları geçmişte çatışmalarda göçebelere kendilerin
na çıkan göçebeler ve yaylacı köylülerle kala den sayıca çok daha kalabalık hükümet kuv
balıklaşır. Sonbahar geldiğinde ise göçün yö vetleri karşısında dahi sayısız üstünlükler sağ
nü bu kez tersine, yüksek yaylalardan aşağı lamıştır. Dahası, sahip oldukları aşiret örgüt
ya, kışın nispeten daha ılıman geçtiği alçak ir- lenmeleri kendi bölgelerini savunmalarını ko
tifalardaki kışlaklara doğru döner. Dolayısıy laylaştırdığı gibi, bütünüyle değilse de kısmî
la, transhümant göçebelerin genellikle iki esas bir özerklik sağlamaktadır. Günümüzde bile,
otlak alanları vardır ve çadırları uzun süren ot örneğin İran’ın güneybatısındaki Türkçe ko
nuşan Kaşkay konfederasyonu, Şah dönemin yun ve keçidir. Yarımadanın güneyindeki en uç
de bastırılmış olan yerel siyasal güçlerini ye bölgelerde olduğu gibi, Ortadoğu’nun dağlık
niden elde etmek arzusundadırlar. Bir zaman alanlarında da sığır oldukça yaygındır. İran’da
lar zorla iskân ettirilmiş birçok göçebe, tek Beluciler gibi birkaç grup önemli sayılarda de
rar eski düzenlerine dönmekte ve aşiret grup ve beslerlerken, büyük çoğunluk koyun ile bir
ları olarak topraklarının kendilerine geri ve likte, giderek azalan bir boyutta olsa da, gö
rilmesini talep etmektedirler.2 Hareketlilik ve çebe çoban hayatın esas dayanağını oluşturan
kendi başına buyruk (bağımsız) olma, göçebe keçi besler. Türkiye’nin doğusuyla İran’ın yük
çobanları oldukça iyi bir şekilde nitelemekte sek kesimlerinde bazı Kürt aşiretleri sığır üzeri
dir. Türkiye’de, dağlık Hakkari ilindeki göçebe ne uzmanlaşmışlardır; bununla birlikte çoban-
Kürt aşiretlerini inceleyen Lâle Yalçın-Heck- sal üretimde asıl ağırlıklı yeri, çetin ve engebe
mann (1993), komşu ülke Irak’la olan hayvan li çevresel koşullara oldukça iyi uyum sağlayan
ve hayvansal ürün kaçakçılığının yöre ekono küçükbaş hayvanlar işgal eder.
misinin esasını oluşturduğunu belirtmektedir. * A rabistan’ın Rubülhâlî sınır boyundaki
İster hayvan ister diğer türden nesneler için ol kurak enlemlerde, Körfez ülkelerinde ve Su
sun kaçakçılık, birçok çoban ekonomisinin en riye bozkırlarının güney sınırı boylarında de
eski uzantılarından biri olup bu sayede göçebe ve, insanların çevreye uyarlanmalarının en es
ler resmî otoriteden kurtulma yeteneği elde edi ki ve bilinen anahtarıdır. Aşırı derecede tekdü
yorlardı (bkz. M arx, 1999). ze sıcaklık değişmelerine ve uzun kuraklık dö
Çobanların sürü bileşimini oluşturan hay nemlerine maruz olmanın yanı sıra, su kuyula
van cinslerinin seçimi, bölge (çevre) koşulları rı arasında uzun mesafeler kat etmeyi gerekti
nın yanı sıra piyasanın taleplerine de bağlıdır. ren bu bölgelerde oldukça yavaş büyüyen bu
Güdülen hayvan sürülerinin bileşimini genel hayvanlar, sahipleri bedeviler veya daha doğ
likle deve, sığır, koyun ve keçiler oluşturmakta ru bir deyişle bedû (bedevinin çoğulu) halkı
dır. Her ne kadar Arabistan Yarımadası’ndan nın habitatları söz konusu çöl koşulları için
söz edildiğinde aklımıza ilk gelen hayvan de emsalsiz bir uyum özelliğine sahiptir. Bedû/be-
ve ise de, özellikle kurak tenha bölgeler dışın devi kelimesi genellikle çöllerde yaşayan ve sa
da, aslında yaygın olan asıl sürü hayvanları ko dece deve besleyen göçebe kabilelerini tanım
lamak üzere kullanılır. Bedeviler (bedû), Arap
soyundan geldiklerini ileri sürer ve Arapça ko
2 Louis Beck, “Herd Owners and Herd Shephards: The
Qashqa’i of Iran.” Ethnology, 19, no. 3 (1980), 345-52. nuşurlar.3 Diğer hayvanlar içinde -yalnızca at
(*) Şüphesiz Yalçın-Heckmann’ın tespitleri, alan çalışması dahil olmak üzere- geleneksel olarak deve bes
nı yaptığı yıllara aittir ve 1980 sonrasında sınır kaçakçılı
ğı hükümet tarafından büyük ölçüde kontrol altına alın
mış, dahası, günümüzde artık eski şiddetini yitirmiş de ol 3 Bedevi aşiretlerinden kuzey Arabistan çölündeki Ruwa-
sa, 1980’lerin ortalarında başgösteren PKK yanlısı Kürt la halkı üzerine oldukça başarılı bir etnoğrafya çalışma
gruplarıyla devlet güçleri arasındaki çatışmalar ve bera sı olan William Lancaster’in The Rıvala Bedouin Today
berinde getirdiği koruculuk sistemi, zorunlu göç (köy bo (Waveland Press, 1981, 1997) adlı çalışmasına bakınız.
şaltmalar) ve mezra ve yaylaya çıkma yasakları ile öteden Ayrıca, Lila Abu-Lughod’un, Veiled Sentimenîs: Honor
beri sürmekte olan tarım ve kalkınma politikaları göçebe & Poetry in a Bedouin Society (University of California
aşiretleri olumsuz yönde etkilemiştir - ç.n. Presss, 1986) adlı çalışmasına bakılabilir.
lerler.4 Genellikle birkaç deve de bulunduran zı su kuyuları civarında toplu bir şekilde geçi
koyun çobanlarına yaygın olarak şeviyye den rirler; kışm ise, sürülerini köy yerleşim alanla
mektedir. Her iki grup da yıl boyu keçi kılın rına çekip, güz haşatının ardından nadasa ay
dan dokunmuş kara (keçe) çadırlarda barınır rılmış olan tarlalarını işlerler. Koyun ve ke
lar; farklı göç yolları izleyen bu gruplar birbir çi sürülerine geleneksel bağımlılıkları, söz ko
lerinden oldukça derin toplumsal uçurumlar nusu hayvanların her mevsim düzenli olarak
la ayrılır. Deve çobanları kendilerini koyun ço su ihtiyaçlarının karşılanması gerekliliği ve en
banlarından çok daha üst bir sınıfsal konumda tatminkâr düzeydeki bir hızda uzun mesafeler
görürler ve kendi içlerinde de bazı soy grupları kat etme yeteneklerinin olmayışı, öteden be
daha “asil soy”lar, yani asılın sayılarak diğer ri bu grupların hareket yeteneklerini sınırla
lerinden daha soylu addedilir. Bu ana soy hat maktadır. Günümüzde bu durum, kamyonlar
larını, geleneksel olarak farklı aşiretler ve aşiret vasıtasıyla hayvanların bildik alanların çok
konfederasyonlarından reisler ya da ileri gelen uzak noktalarındaki otlaklara hızlı bir şekilde
şeyhler teşkil eder. taşınma olanağıyla birlikte dramatik bir deği
Develere neredeyse her gün su verilmesinin şime uğramıştır. Değişim aynı zamanda iç ke
zorunlu olduğu, yazın en sıcak aylarının hü simlerdeki bedevilerin (bedû), güçsüz komşu
küm sürdüğü haziran ile eylül arası dönemde, larından eskilere dayanan haraç ya da “ver
iç Arabistan’ın asilîn deve çobanları su kuyu gi” şeklindeki para koparma örüntülerini de
larıyla diğer kesintisiz su kaynakları etrafında değiştirmiştir.
kümelenirler. Nemliliğin yıllık bitkiler için ye Arabistan Yarımadası’nm deve çobanı be
terli olduğu diğer aylarda ise, develer suya ih devi kabilelerinin, zihinlerimize yerleşmiş olan
tiyaç duymadan uzun süreler yolculuk edebi “çöl savaşçıları” imgesi, eskiden savaş sahnele
lirler ve kışm develer suya fazla ihtiyaç duy rinin yer aldığı sanat eserlerinde oldukça rağ
madıklarından, göçebeler kurak kuşağın içle bet görmekteydi. Komşu göçebe konak yerle
rine kadar yayılırlar. Son yıllarda koyunun pi rine ya da köylülere yönelik meşhur baskınla
yasada çok daha makbul hale gelmesi ve taşı rı {gazve), kendilerine erişilmesi güç bir şöhret
macılıkta hayvanların yerini genel olarak kam kazandırmıştır. Gerçekte daha büyük kabilele
yonların almasıyla birlikte, soylu geçinen kabi rin baskın ve savaşları, bu toplumlarm uyar
leler {asilîn), törensel amaçlı birkaç deve dışın lanmalarında tarihsel olarak önemli bir yere
da büyük ölçüde koyun sahipliğine yönelmiştir sahiptir.5 Çoğu kabile kesimleri yerleşik nüfus
(Chatty, 1996). ları haraca bağlayıp kontrolleri altına alıyor;
Koyun güden şeviyye ler, hâlâ göçebe bir sınır köylerinden zorla koruma parası kopar
tarzda çölün kıyısında çadırlarını kurarak ya-
5 Bu konuda bakılabilecek iki klasik makale şunlardır: Wil-
4 Bunun bir istisnasını, Umman’ın dağlık bir bölgesi olan liam Irons, “Livestock Raiding among Pastoralists: An
Dofar Vilayeti’nde, hâlâ, Arapçanın güneye ait bir diyale Adaptive Interpretatio,” Papers o f the Academy o f Scien
lini konuşan ve sığır çobanlığı yapan göçebe Şahra kabi ce, Arts and Letters, cilt 50 (1965); Louise Sweet, “Camel
lesi oluşturur. Gazeteci ve film yapımcısı Nicholas Clapp Raiding of North Arabian Bedouin: A Mechanism of Eco-
(1998), bu halk hakkında oldukça ender bulunur, ilginç logical Adaptation”, American Anthropologist, 67, no. 4,
bilgiler vermektedir. (1965), 1152-50.
dıkları gibi, ticaret yollarını korumak ve gö meye, konservasyon adı altında keçi sürülerini
zetmek adına, çoğunlukla basitçe rehber sağ toplatıp el koymaya ve bazılarının kendi ailele
lama ve sefer halindeki kervanlara saldırmama ri için kurmuş oldukları evleri yıkmaya devam
güvencesi karşılığında düzenli ödenek elde edi etmektedir” (Kalman, 1999). Bailey iddialarım
yorlardı. Çöldeki kimi göçebe kabileleri, zen sürdürür: “Hükümetin taciz ve inkârları, ken
gin hanelere tecavüze kalkışan kişileri köle ola di halinde, sabırlı ve sempatik bir toplumu, hu
rak da tutuyordu. zursuz, sert ve düşmanca bir tutum içine sok
İsrail’in Negev Çölü’nde bedevilerin çoban muştu” (Kalman, 1999). Meir’in (1997) belge
üretim tarzını sürdürmekte diretmelerinin ne lediği haliyle, 1 9 5 1 ’de “Yeşil Devriye” adında
deni, bazen basitçe toprağa olan talepleri, an paramiliter bir komando birimi tarafından uy
cak aynı zamanda kültürel kimlikleri ve şüphe gulanan “Keçi Yasası” ile çoğu bedevi keçile
siz yaşamlarını sürdürme gereğidir. Ancak bu rini otlatmaktan alıkonulmuştu. 1 9 5 4 ’te N e
üretim tarzını sürdürmek giderek güçleşmek gev toprakları üzerinde yeni haklar iddia edip
tedir; bunun nedeni hayvanların İktisadî değe bedevileri kendileri için belirlenen yerlere sür
rini yitirmesi değil, hükümet tarafından zorla meye başlayan hükümetin bu siyaseti üzerine,
dayatılan düzenleme ve kurallarla göçebe ço 1966 yılından itibaren kabilelere ait eski ot
banlık etkinliklerinin büyük ölçüde yasaklan laklarda yeni İsrail kentleri yükselmeye başla
masıdır. Hayvanları gütme işi oldukça ucuz bir dı. Hayvan sürüleri için hayatî önemi haiz ge
emek girdisi sağlasa da, haneler açısından üre leneksel su kuyuları kamusal tüketime tahsis
timi artırmaya yönelik en uygun İktisadî stra edildi ve bedeviler topraklarındaki haklardan
teji, açık otlaklarda otlatmaya ek olarak hay mahrum bırakılıp kendi topraklarında “ille
vanlara yem verilmesidir. Ne var ki göçebele gal” bir konuma getirildiler. Buna karşın bede
rin kaynaklara ulaşımı, İsrail ordusu ve kısır viler, kendilerine ait toprakları talep etmekten
politikaların ürünü olan ayrımcı ve yasaklayıcı vazgeçmiyorlardı. 1999 yılında Knesset’te Ta-
arazi kullanım kanunlarıyla ilişkili olarak ciddi lib El-Sena adında bir bedevi, tek başına, meş
bir şekilde zorlaşmaktadır (Marx, 1999). ru yollardan mücadele ederek zararlarını taz
Negev’deki bedevi reisleri İsrail’in zorla min ettirip haklarına yeniden kavuştu (Kal
yerleştirme politikalarına giderek daha fazla man, 1999).
tepki göstermektedir. Negev’de 120.000 bede Negev ve Sina bölgelerinden çok sayıda be
vi yaşamaktadır ve hükümetler sırf bu amaçla devi erkeğinin ücretli iş peşine düşmesi sonucu,
kurulmuş yedi kasabaya bunları yerleştirmek toplumdaki işbölümü ilişkileri oldukça ilginç
için güçlü bir gayret içindedirler. Ancak bu nü yönlerde değişti. Kadınlar ve genç kızlar, hay
fusun yarısı buna direnmektedir. Hebrew Üni van sürülerinin bakımıyla daha da meşgul ha
versitesi Truman Enstitüsü Barış Girişimi üye le geliyor. Bedevi antropolog Aref Abu-Rabia
lerinden olan Clinton Baily’nin raporuna gö (1994), günümüz bedevi çobanlığı hakkında,
re, “yıllardan beri hükümet güçleri baskı ve kişisel yaklaşımını da ortaya koyarak, oldukça
tehditlerle bu insanları geleneksel otlak alan ayrıntılı bilgiler vermektedir. Eskiden oldukça
larından ve tarım yaptıkları topraklardan sür geniş hareket alanlarına sahip olan Negev bede
vileri, günümüzde koyun sürülerini ancak yaşa bilmek için çıkıp bir tepenin üzerine otururlar.
dıkları yerler civarındaki otlaklara sürebilmek Kadınlara sürekli göz kulak olunması oldukça
tedir. Genel olarak çobanlık bir erkek işi olarak ciddi bir iştir; zira ailenin şerefi açısından ka
görülse de, erkeklerin büyük ölçüde mevsimlik dınların inzivada tutulmaları esastır. “Erkek
inşaat işlerinde istihdam edilmelerinden bu ya lerle kadınlar, bu konuyu sürekli gündemde
na bu iş genç kızlar tarafından da üstlenilir ha tutarak, ailede kadının namusu hususundaki
le gelmiştir. Dahası, kadınlar giderek genç kız hassasiyeti artırırlar” (1994, 60). Kadının et
ların koyun bakımında genç erkeklerden daha kinlik alanları kısıtlanmakla birlikte, aile şerefi
becerikli olduğu hissine kapılmaya başlamışlar kavramı onların aile içi üretimdeki etkin rolle
dır ve buna ek olarak halihazırda geleneksel so rini engellemez. Aksine, bu bakımdan oldukça
rumlulukları olan davarlan (dişi koyun) sürü merkezi bir konumdadırlar.
den ayırarak sağma işine de devam etmektedir Çobanların diyetleriyle genel tüketim örün
ler. Sabahları erkenden kalkıp akşam en geç ya tüleri, et ve diğer bazı hayvansal gıdaların tü
tağa girenler kadınlardır; genç kızlara sürüler ketiminin fazla olması dışında, diğer kırsal ai-
le ilgilenmenin, odun toplamak, yün eğirmek, lelerinkiyle esaslı bir farklılık göstermez. Ek
keçe dokumak ve nakış işlemek için sağladığı mek hemen her yerde temel gıda maddesidir
avantajları öğretirler. Birkaç genç kız sürü ba ve çoban aileleri buğday ya da arpa unu edin
kımı için bir araya geldiğinde zılgıt çekme (yal mek için düzenli olarak hayvan ya da hayvan
nızca kadınlara özgü bir tür şakıma, ses titret sal ürün satmak zorundadırlar. Ortadoğu’da
me pratiği) sanatını geliştirme fırsatı da bulur gerçek anlamda kendine yeterli (kapalı) bir ha
lar. “Bir bedevi kadınının sürüsüne olan bağlılı ne halkı ekonomisi yoktur ve göçebe çobanlar
ğını dile getirdiği şarkının sözleri şöyledir: arasında ileri düzeyde uzmanlaşmış olarak bu
geçim tarzına bağımlı ancak birkaç aileye rast
Oh! Ne mutlu ki bana, çobanlık özgürlüğüme
lanabilir.
ses vermiş.
M eğer kaderim şu sürününkiyle birlikte
Arabistan’daki bedevi konak yerleri, kam
yazılmış. yonlarla ulaşımdan önceki dönemlerde de dü
(1994, 62). zenli olarak iki farklı tüccar takımı tarafından
ziyaret edilirdi. Birinci tüccar takımını oluştu
Ne var ki, erkeklerle genç kızların çobanlık ran dükkân sahiplerine, Irak’ın güneyindeki
etkinlikleri arasında bazı farklılıklar vardır. Z i bir kentten dolayı Kubeysat deniyordu. Bunlar
ra ailenin şerefini ilgilendiren katı kurallar ge giyim eşyası, pirinç, şeker gibi gıda maddeleri
reğince, genç kadınlar akraba grubu dışından ve hane halkı ihtiyacı olan ufak tefek nesnelerle
erkeklerle temasta bulunma riskini göze ala yüklü develeriyle göçebelere ait kışlakları ziya
mazlar. Bu bakımdan sürüleri evlerinin yakın ret ederlerdi. Tüccarların dükkân çadırları, be
larında otlatırlar ki, bu sayede aileleri kendile devilerin kara kıl çadırlarından kolaylıkla ayırt
rine göz kulak olabilsin. Genç kadınlar tarlala edilmesi amacıyla beyaz renkliydi ve bu zıtlık,
ra çoğunlukla ikili gruplar halinde giderler, sü âni kabile baskınları sırasında yanlışlıkla saldı
rülerin otlakta yayıldığı sırada uzaktan izlene rıya uğrama ihtimaline karşı bir güvence sağlı
yordu. Söz konusu kabile dışı tüccarlara saldı- edip, komisyonculardan hayvanlarına en son
rılması veya bunların soyulması çöl savaşları ne fiyat biçtiklerini öğrenirler. Hızlı karayolu
nı düzenleyen kurallara yapılmış ciddi bir ihlal taşımacılığı çobanlara pazar seçeneklerinin ya
kabul edilirdi ki, bu durum bu insanların var nı sıra, kentlerdeki tüketim maddelerine ulaş
lığının göçebe çobanlar açısından ne denli ha ma olanağı da sağlar.
yatî önem taşıdığını gösterir. Kubeysat\zx ziya Çobanlığın sürdürüldüğü alanlara yakın
ret ettikleri çadır grubunun şeyh ya da reisine çoğu kent pazarında sık olarak karşılaşılan
konaklama ücreti öder, buna karşılık reisin ko bir manzara, çobanlarla tüccar ve zanaatkar
ruması altına alınarak ayrıcalıklı bir konum el lar arasındaki pazarlıklardır. Zira her hane
de ederlerdi. de her yıl birkaç yüz kilo (çuvallar dolusu) ta
Arabistan çölünde seyahat eden diğer bir hıl ve un tüketilir ki, çay, şeker, tütün ve kıya
tüccar grubu, Kahire, Şam, Basra gibi kentler fetler hesaba dahil edilmese de sırf bunlar için
deki ticarethaneler için çalışan, Ukayl kabilesi dahi yüklü bir miktar paranın ayrılması gerek
ne mensup bayilerdi. Söz konusu bayiler deve mektedir. İş bağlantısı yapılan tüccarların ge
satın alıp damgalayarak kent pazarlarına geti nellikle çok eskiden beri alış veriş yapılan ki
rirlerdi. Diğer tüccar grubu gibi bunlar da ön şiler olması olağandır. Tüccar-müşteri ilişkisi,
ceden saptanmış savaş kurallarının koruması gelecek sezon için de bir kredi sağlayacak şe
altındaydılar ve şayet bir baskın sırasında de kilde tesis edilir. Karşılıklı güvene dayanan iliş
veleri çalınırsa, develerin kendilerine iade edil kilerin bir sonraki kuşağa aktarıldığı durumlar
mesi gerekirdi. dahi söz konusudur.
Şüphesiz bugünkü koşullar, Donald Cole, Çoban hane halkları, yiyecek ihtiyaçları ba
Emmanuel M arx, Dawn Chatty ve bedevi ha kımından öteki gruplara yerleşik konumda
yatını incelemiş diğer araştırmacıların notla ki mukabillerinden belki de daha fazla bağım
rından da görüleceği gibi, yukarıda bahsedi lıdırlar. Bu durum onları piyasadaki fiyat de
len tüccarların zamanınkinden bir hayli fark ğişmelerinin etkilerine oldukça açık bir konu
lıdır. Günümüzde her konak yerindeki hemen ma getirir ki, bu nedenle birçokları farklı besin
her hane, uzak mesafelere taşınmış sürüleriy ve iş seçeneklerini araştırırlar. Bu nedenle, sık
le pazar merkezleri arasında düzenli olarak gi olarak ticaret, yarı zamanlı çiftçilik ve kentler
dip gelmelerini sağlayan jip ya da kamyonlara de veya çiftliklerde mevsimlik işçilik gibi çalış
sahiptir veya gerektiğinde bunları temin ede ma olanaklarını kollarlar. Hepsinden de önem
bilirler. Bedeviler arasında motorlu taşıt araç lisi, pazar yerlerinin önceden kestirilemeyen
ları tamamen devenin yerini almış durumda koşulları, hava koşulları kadar hayatî bir du
dır ve bu sayede pazar merkezlerine aynı gün rum arz eder.
içinde kolayca ulaşım olanağı bulunm akta İran ’da,Yarah-m ozadi Beluci göçebeleri
dır (Chatty, 1996). Söz konusu koşullar, böl üzerine kapsamlı incelemeler yapan Philip Sal-
gedeki diğer çoban gruplar için de geçerlidir. zman, “çok kaynaklı geçim becerisi”nin, Belu
Çobanlar, tıpkı Amerikan sığır çobanları gibi, ci uyarlanmasına verilecek en uygun adlandır
kentlerdeki hayvan borsasını yakından takip ma olduğunu söylemektedir ki, bu diğer birçok
Eskiden atlar Türkmen askerleri için prestij kaynağı olduğu kadar yiğitliğin de önemli bir göstergesiydi.
(Fotoğraf Daniel Bates)
çoban toplumu için de geçerlidir. Beluci halkı dan bağlantılıdır. Umman’daki “bedû” göçe
nın göç döngüsü kısmen hayvanlarının ihtiyaç beleri hayvancılık, tarım, ticaret ve balıkçılık
ları tarafından belirlenir. Diğer taraftan, tarla gibi etkinlikleri birlikte sürdürürler ki, aynı et
ların sürülme ya da hasat zamanlarında kendi kinlikler alanı eskiden belirli özgül bir yaşam
emeklerini kiralama fırsatı ve kaçakçılık faali tarzıyla yakından bağlantılı bütün toplumlar
yetleri de zamanlamalar açısından önemlidir.6 için de geçerlidir (Chatty, 1996).
Ayrıca etnisite ve aşiret adlandırmaları da bir-
birleriyle karıştırılmadan dikkatle ayırt edilme Güneydoğu Türkiye Yörükleri
si gerekir; zira bunlar belirli özgül hatta olduk Ortadoğu’da nüfus hareketleri, herhangi bir
ça yerel ekonomik faaliyetlerle oldukça yakın özel grubun o yere ait geçmişini (eskiliğini) or
taya koymaya izin vermeyecek denli fazladır.
6 Philip Salzman, “Multi-Resource Nomadism in Irani- Suriye sınırı yakınlarındaki Gaziantep yöresi
an Baluchistan.” Perspectives on Nomadism, der. Willi- nin görece yeni sakinleri olan Yörükler, günü
am Irons and Neville Dyson-Hudson (Leiden; Brill. 1972)
s.60-68. Ayrıca bkz. Chatty, 1996.
müzde bölgenin hayvan sahipliği üzerine uz
manlaşmış tek halkıdır. Her ne kadar bütün
halk bölgeye aynı zamanda gelip yerleşmiş de
ğilse de, 1900 ’den öncesine ait bir iskân kesin
olarak söz konusu değildir. Dahası, her ne ka
dar Yörük gruplar güneydoğuya Anadolu’nun
farklı bölgelerinden gelmiş olsalar da, hemen
hepsinin kökeni Batı Anadolu kıyı bölgeleri
olup, 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başların
da buradan diğer bölgelere dağılmışlardır. D o
layısıyla, Yörüklerin bugünkü yurtlarına geliş
nedenlerini anlamak, diğer gruplar gibi karşı
laştıkları sorunları ve bunlarla nasıl başa çık
tıklarım görmek açısından yararlı olabilir.
Yörükler, Türkçe konuşan ve geleneksel
olarak Ege ve Akdeniz kıyı bölgelerinde keçi
çobanlığı yapan göçebe halklardır. Her ne ka
dar ayrı bir etnik ya da aşiret grubu olarak ne
zaman ortaya çıktıkları kesin olarak bilinme
se de, Yörük ismine 12. yüzyıl metinlerinde te ki sürülerin idamesi sağlanmış olurdu. Küçük
sadüf edilmektedir. Yörükler kendi coğrafi kö çadır grupları halinde kıyı alanlara yapılan kış
kenlerini İran’ın kuzeyi olarak görürken, ata göçlerinde bu kez nadasa ayrılmış veya tarı
larının Türkm enler olduğunu ifade ederler. ma elverişsiz alanlarda otlatma yapılmaktay
Bunun yanı sıra, kendilerini Anadolu’ya yer dı. Klasik transhümans örüntüsü, bahar mev
leşen ilk Türk gruplarından biri olarak da gö siminde sürülerin peş peşe yükseklerdeki çayır
rürler. Günümüzde Yörük aileleri kuşkusuz lıklarda güdülmesiyle başlardı. Yazın ilk günle
bu geçmişleriyle, eğitimin her düzeyinde etkin riyle birlikte sürüler daha yukarılara, sonbaha
lik göstermekten gurur duyuyorlar. Bütün ül ra kadar kalacakları Toros dağlarındaki yay
keye dağılmış olan aileler için, aşirete daya lalara çıkarılır; havaların soğumaya başlama
lı bir köken bağına sahip olma fikri toplum sıyla birlikte aynı yollardan geriye dönüş baş
sal bir gerçeklikten çok folklorik bir anlam ta lardı. Bu dönemde dağlarla kıyı şeridi arasında
şımaktadır. orta ve aşağı düzlüklerdeki köylerde hasat za
Transhüman çobanlar olan Yörükler, Batı manı çoktan sona erdiğinden, Yörük sürüleri
Anadolu’nun dağlık alanlarına (yaylalara) yap nin ekinlere zara vermesi söz konusu değildi.
tıkları mevsimlik göçlerle, yükselti ve mevsim Aksine hayvanları bir yandan hasat artıklarını
sel değişime bağlı olarak çeşitlilik gösteren do temizler, diğer yandan da dışkılarıyla toprağın
ğal çayırlardan yararlanırlardı. Bu suretle her gübrelenmesini sağlardı.7 Yörükler, özel bir
hangi bir çevreden yıl boyu geçinebilecek hay
7 Xavier de Planhol, “De la plainepamphylienne aux kes
van sayısının çok üzerindeki büyüklüklerde pisidien: Nomadisme et paysanne.” Bibliotheque Archeo-
ekolojik alanı (niş) işgal etmekteydiler ve aynı Baskıların sonucunda, özellikle de otlak
grup içinde farklı arazi kullanım şekillerine sa ların azalmasıyla ilişkili olarak, Yörük ailele
hip topluluklar bir araya gelirdi. Devlet tara ri daha önceki göç ve sürü gütme (çobanlık)
fından kendilerine özel bir otlatma hakkı da örüntülerini, hatta yaşama şekillerini değiştir
tanınmaktaydı ve çobanların toplumsal önder mek zorunda kaldılar. Çok sayıda göçebe ai
liği, köy muhtarlarıyla eşdeğer düzeyde meşru le çobanlığı bırakarak tarım yapmaya başladı
görülüyordu. Bir zamanlar Yörükler askerî se ve bugün halen yaşamakta oldukları köylere
ferlerde de nakliye ve istihkâm birliklerinde is yerleştiler. Diğerleri ise göç güzergâhlarını de
tihdam edilmişlerdi. ğiştirdi. Bazı gruplar yine kıyı bölgelerinde az
Yörüklerle diğer gruplar arasında doğru gelişmiş ancak toprağı verimsiz alanlara, diğer
dan bir rekabet konusu olmaksızın, yaylalarla bazıları Orta Anadolu’ya ve bir kısmı da halen
bağlantılı göç güzergâhlarının mevsimsel ola yaşadıkları Güneydoğu Anadolu bölgesine göç
rak kullanımı mümkündü. Dolayısıyla, bölge ettiler. Bu son grup, Yörük haneleri içinde gö
sel ekonomi içinde, farklı toplulukların birbi- çebe yaşam tarzını sürdürmeye devam eden tek
riyle etkileşiminin ürünü olan bir yere sahipler büyük gruptur ve geri kalan grupların neredey
di. Doğrusu, coğrafyacı John Kolars’m da işa se tamamı günümüzde yerleşik hayata geçmiş
ret ettiği gibi bu etkileşim, ilgili bütün toplu durumdadırlar. Ortadoğu’daki diğer bütün et
lukların yararmaydı. Yörüklerin kullandıkları nik ya da aşiret gruplaşmaları gibi Yörükler de
araziler çiftçilerin işine yaramazdı, ayrıca gö oldukça dağılmış bir durumdadırlar.
çebe grupların hayvan sürüleri köylülere yayla Gruplar içinde yalnızca güneydoğuya göç
ürünleri sağlamaktaydı. edenler göçebe çobanlar olarak yaşamlarını
19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarında sürdürmeye devam edebilmişlerdir; zira diğer
Türkiye’nin batı kıyıları Avrupalı ve yerli yatı bütün göçebe topluluklar kışlak ve yaylakla
rımcıların teşvikleriyle ve yeni demiryolu hat rım terk etmeye zorlanmışlardır. Aynı dönem
tının açılmasıyla yoğun bir tarımsal kalkınma de hükümet Yörüklerle birlikte göçebe Kürt,
ya sahne oldu. Daha önce Yörüklerin kışlakla Arap ve Türkmen aşiretlerini de zorla yerleş
rı olan sulak alanlar, drenajla kurutularak ço meye tabi tutmuştur. Yörüklerin Güneydoğu
ğunlukla devlet teşvikiyle veya desteğiyle yeni Anadolu bölgesine iskânı, kalabalık ve güç
köy yerleşimlerine açıldı. Bu yüzden daha önce lü Kürt ve Türkmen grupları ölçüsünde siya
Yörüklerin sürüleri için kullandıkları stratejiler sal bir tehdit oluşturmadıkları düşüncesiyle o
daha da kısıtlanmaya başladı. Yalnızca kısıt dönem hükümet tarafından onaylanmış, hat
lı kaynaklar için diğer gruplarla artan rekabet ta teşvik bile görmüştü. Bu uygulama, Osman-
ten dolayı değil, ayrıca bazıları hükümet deste lı döneminden bu yana, etnik gruplar arasına
ğine sahip hale gelen gruplarla aralarındaki ik başka grupları karıştırarak aynı kimlik etra
tidar yarışından dolayı da baskı altındaydılar. fında bölgesel bir siyasal gücün oluşmasını en
gellemeye yönelik devlet politikasının bir teza
logique et Historique de l’Institut Francais d ’Archeologie hürüydü.
d'Istanbul, cilt 111 (Paris: Librarie Adrien-Maisonneuve,
1958). Çoban hayatı süren Yörük aileleri, kısa sü
Resimdeki gibi göç manzaraları eskiden Toros ve Zağros dağlarında ilkbahar ve sonbaharın alışılmış görüntüleriydi, çünkü
çobanlar yazlık ve kışlık otlaklar arasında hareket halindeydiler. Günümüzde otlaklar arasındaki ulaşım kamyonlarla
gerçekleştiriliyor.
oldukça yakın düşer.10 Aslında El-Murra halkı ya koymuştur. Cole, defalarca ziyaret ettiği
kendileri için “göçebelerin göçebesi” anlamına Arabistan’daki değişmeleri bize aktarmaya de
gelen Bedv’el-Bedû sıfatını kullanırlar. Bunlar vam etmiştir.
Arabistan Yarımadası’mn son büyük deve ço El-Murra kabilesi, Cole’un ziyaret ettiği sı
banı göçebe halkları arasındadır. rada, hâlâ göçebe olan 15 bin nüfusuyla Suudi
1968 yılında Amerikalı antropolog Donald Arabistan’ın toplam nüfusunun % 2 0 ’sini teş
Cole, bedeviler üzerine iki yıl süren çalışması kil ediyordu. Kabile, dünyanın en haşin çöl ko
na başlayarak, o dönemde bu toplumun pet şullarının hüküm sürdüğü bir coğrafyada ya
rol zengini Suudi Arabistan’a nasıl uyum gös şamaktadır. Cole’un incelediği El Azab grubu
terdiğine ilişkin oldukça sağlıklı bilgiler orta deve besiciliği ile uğraşmaktayken, diğer grup
lar koyun ve keçi sürüleriyle iştigal ediyorlardı.
10 Donald Cole, Nomads o f the Nomads: The Al-Murra o f Deve, salt üretim amacıyla beslenen hayvan
the Empty Quarter. (Chicago: Aidine, 1975) ve Pastoral ların ötesinde bir yere sahiptir. Cole’un ifade
Nomadism in a Rapidly Changing Economy. (Londra:
ODI Pastoral Network Papers, 1979).
siyle deve, hakkında hikâyeler anlatılan, şiirler
yazılıp şarkılar söylenen, “kabile insanlarının güz dönemlerinden bahar, çadırların en fazla
cefakâr dostu/sevdalısı”dır. Kabileler için deve bir araya geldiği, dolayısıyla da toplumsal etki
sütü, hurma, pirinç ve ekmekle birlikte önemli leşimin en üst düzeye çıktığı dönemdir. Bu ne
besin maddelerinden birisidir. Süt haricinde di denle evlilik tören ve kutlamaları bu dönemde
ğer bütün ihtiyaçlar kent pazarlarından, özel yapılır ve büyük şeyhler veya Suudi Arabistan
likle de Hofuf vahasından temin edilmekteydi. prensleri bu zamanda konak yerlerini ziyaret
El-M urra halkı, petrol ekonomisinin bölgeye ederek ziyafetlere katılırlar.
hakim olmasından önceki dönemlerde, besin Murra konak yeri grupları, belli bir sayıda
ihtiyaçlarının çoğunu ticaret ya da haraç yo ki haneden, kendi deyişleriyle feeytlerden (ev
luyla elde ederlerdi. Bugün, Suudi Ulusal M u ya da çadır) oluşmaktaydı. Her beyt, yalnızca
hafız (Yedek) Birliği üyeleri olarak hükümetten o hanenin mülkiyetinde ya da o haneye özgü,
maaş da almaktadırlar. Diğer bir maddî gelir özel olduğu düşünülen ve dar adı verilen bir
kaynağı ise, petrol sahalarında işçi olarak çalı iç mekâna sahipti. Bazı durumlarda iki ya da
şanların aldıkları ücretleridir. daha fazla sayıda beyt, örneğin evli iki karde
El-M urra halkı, Rubülhâli’nin batı ve or şin düzenli olarak birlikte konaklayıp bir ara
ta sınırları hizasmca geniş bir yayın içinde ka da hareket etmesi halinde, tek bir dan paylaşır.
lan ve kendi egemenlik alanları (zira) saydık Her ne kadar çobanlık ve hayvan bakımı işleri
ları topraklar üzerinde hak iddia etmektedir tek tek haneler tarafından yürütülürse de, gü
ler. Bu sahanın içinde, Nejran ve el-Hasa gibi nün ana öğününün, tüm dar üyelerinin katılı
çok sayıda vaha da bulunmaktaydı. Buna ila mıyla hep birlikte yenmesi adettendir.
veten, bölgenin orta kesiminde, sadece kendi Her çadır toplumsal ve ekonomik yönden
lerine mahsus olduğunu iddia ettikleri bir dizi özerk bir birim olarak hareket etme eğilimine
su kuyusu da bulunmaktaydı. Zira’nın dış hu olduğundan, hareket etme ve başka herhangi
dutları çok belirgin değildi ve öteki kabilelerin- bir çadırla işbirliği yapma özgürlüğüne sahip
kiyle çakışmaktaydı. tir. Bu türden birliktelikler genellikle akraba
Arabistan’da göçebe çobanlık, yıllık yağış lık temeline dayanmakla birlikte, salt arkadaş
döngüsüyle, yeraltı sularından beslenen sınır lık ve dayanışma bağlarıyla da oluşabilir. Bazı
lı sayıdaki su kuyusuna ve bunların belirledi durumlarda kimi çadır ahalisi, komşular arası
ği çevrelerde otlak olarak kullanılan alanlara yardımlaşma göreneğinden yararlanmak üze
bağımlıdır. Su kuyuları civarlarında konakla re başka gruplara yamanarak kendilerini gü
nan yaz aylarında develer adeta sahipsiz kal venceye alırlar.
mış gibidirler. Uzak mesafelerde otlatılan hay Aşiret otlak sahası olan zira , buralardaki su
vanlar, her dört günde bir kendi başlarına su kuyuları ile bütün diğer kaynaklar, Murra hal
içmeye gelirler ve bu esnada sağım işleri de ya kının farklı soy gruplarınca paylaşılmaktadır;
pılır. Olağan koşullarda, Murra aşiretinin el- yani çoğu konak yeri grupları, kan bağına sa
Azab kolu, ortalama yıllık göç mesafesini oluş hip yakın akraba grubu insanlardan oluşmak
turan yaklaşık 1.200 kara mili yatay mesafeyi tadır. El-Murra soy sistemi, yerel deyişle fahd,
kat ederler. İki ana göç dönemi olan bahar ve bilinen aynı bir babasoyu hattından geldiğini
savunan ve belirli hak ve ödevlerle donanmış ihwan” sözleriyle, yani “Bütün Murra halkı
insanlardan vücuda gelmektedir. Fahd, kuyu birdir, çadırları tektir ve hepsi kardeştir” şek
lar ile bir zira/otlak sahasını “mülk edinir” ve linde dile getirirler.
dahası, cinayet işlenmesi halinde kan parası Suudi ailesinin 19. yüzyıl sonlarında tahta
toplamak ya da ödemekle yükümlüdür. Tüm geçmesine kadar Murra aşireti saldırı ve savaş
fahd üyelerinin sürüleri, vasm denilen geomet ları yönetmeye muktedir etkin bir askerî grup
rik bir damga ile, develerin böğürlerine kızgın tu. Günümüzde ise ancak Suudi Ulusal Muha
demirle dağlanmak suretiyle damgalanır. Ön fız Birliği’nin yedek birimi konumundadır. Bu
ceki dönemlerde fahd, saldırı gibi savunmayı yüzyılda aşiretin önde gelen reisleri ya da emir
da içine alan askerî faaliyetler için önemli bir ler tek bir klandan gelmekteydiler. Günümü
örgütlenme biçimiydi. zün emiri (en azından 1970 yılında) kara ça
Çok sayıda soyun bir araya gelmesinden dırda barınmakta ve yıllık göçlere ara sıra iş
oluşan daha büyük gruplaşmalar ise gabila tirak etmektedir. Bağlı olduğu çadır grubu da,
(kabile) adım alan klanlardı. Murra aşiretin sürekli ikametgâhının bulunduğu kentten çok
de yedi gabila bulunmaktaydı. Günümüzde bu uzakta değildir. Aşiret mensupları kendisini,
ada sahip gruplar, kendilerine ait olduğu bili kenti ziyaretleri esnasında rahatlıkla burada
nen herhangi bir kaynağa ve herhangi bir or bulabilmektedirler. Basseri hanları gibi emir
tak sorumluluğa da sahip olmadıkları gibi, El- de, sürülerinin bakımını kabile üyesi olan ya
Murra hayatındaki rolleri de oldukça azalmış kınlarına emanet etmektedir.
tır. Bunlar esas olarak, birbirleriyle ilişkili soy Emir, Murra Yedek Muhafız Birliği’ne ko
ların saptanmasında atıf grubu olarak işlev muta eder; hükümetten aldığı görev aylıkları
görmektedir. Oysa bir zamanlar gabila siyasal nı kabile üyelerine dağıtır. Bunlara ek olarak,
hayatta oldukça önemli bir role sahipti. Her aşiret mensupları arasında baş gösteren anlaş
bir gabila, aldığı adla kendi özel askerî statüsü mazlıklarda taraflar arasında arabuluculuk iş
nü yansıtmak üzere emir ünvanım taşıyan re levini üstlenir ve trafik kazaları, saldırı ve cina
islerin yönetimindeydi. Büyük ölçekli savaşla yet kaynaklı sorunlarla ilgilenmeye çalışır. Ay
rın cereyan ettiği dönemlerde gabi lalar, kendi rıca, aşiret üyelerinin polise intikal eden her
emirlerinin gerisinde kenetlenirlerdi; zaman za olayında arabulucu olarak, yüksek bürokratlar
man da emirlerden birinin kumandasında hep veya Kıraliyet Mahkemesi üyeleri ile buluşup
birlikte Murra birliğini oluşturmaktaydılar. söz konusu sorunlara çözüm bulmaya çalışır.
El-M urra halkı topyekun, yani bütün bir El-M urra halkının çadır hayatı, Anadolu
aşiret olarak, aynı soydan geldiklerine ilişkin Yörüklerininkine ve Iran Basserilerinkine ben
güçlü bir duygudaşlığa sahiptirler. Aynı lehçe zer. Çadırlar kadınların egemenlik alanıdır ve
yi konuşup farklı bir giyim tarzını paylaşır ve erkeklerin kentlerde çalışmak için artan iş gö
çadırlarını kendilerine özgü bir tarzda döşer çü, kadınları hanelerine bağımlı elemanlar ha
ler. Evlilikler neredeyse tamamen aşiret grubu line getirmiştir. Çadırların iç düzeninde, erkek
içinden yapılır; Murra halkı bunu, “El-Mur- lerle kadınlara mahsus bölümler (haremlik ve
ra, kulluna wahid, beytunâ wahid, kulluna selamlık) bulunur. Kadınlar, erkek konuk ve
ziyaretçilerin yokluğunda, rahatlıkla selam olan akrabalık derecesine ve ailenin toplum
lıklara girip çıkabilirler ve pazar yerleri ile va sal statüsüne bağlı olarak kız tarafının erkekle
halardaki kasabaları ziyaret edebilirler. Hane ri tarafından belirlenir.
halkı işbölümü ilişkileri, diğer Ortadoğu göçe- Yukarıda ele aldığımız üç farklı göçebe ço
belerinkine oldukça paralel olmakla birlikte, ban toplum örneğinde, belirli çoban topluluk
bir istisna olarak El-Murra erkekleri süt sağım lara özgü ekonomik ve toplumsal örgütlenme
işlerine de bakarlar. Cole’un aktardığına göre, ler yanında, göçebe hayatın birçok yönüne de
Yörükler gibi El-Murra halkı için de yakın ak ğinmeye çalıştık. Bunu yaparken, göçebelerle
raba evliliği oldukça güçlü bir tercihtir; başlıca ilgili yerleşik kalıp yargılardan kaçınmaya dik
tercih de erkeğin bint-i’am m , yani öz amca kızı kat ederek, göçebe çoban halklar arasında va
ile evliliğidir. Cole, istatistiksel bilgiler verme rolan çeşitliliği de gözler önüne sermeyi amaç
mekle birlikte, güncel evlilik biçimlerine ilişkin ladık. Bu çalışmada özellikle şunun altını çiz
örnek olayları aktarmıştır. Evlilikler için karar meye çalıştık: Ortadoğu’nun çoban halkları,
mercii baba (aile reisi) olsa da nihaî karar için hem geçmişte hem de bugün, daha büyük bir
annelerin onayı de alınmaktadır. Gelin kız için toplumsal ve siyasal dünyanın parçası olagel
konacak başlık miktarı (m ehr ), karşı aile ile miştir.
Özet
Çobanlar hayvan sürüleri ile geçinen toplum- sek alanlar arasındaki mevsimsel hareketlilik
lardır; koyun, keçi, deve, sığır, at, rengeyiği ve olan transhümans ya da yaylacılıktır.
yak gibi hayvanlardan oluşan sürülerinin ba Çoban uzmanlaşması ya da birincil geçim
kımıyla uğraşırlar. Sanayileşmemiş ülkelerdeki kaynağı olarak hayvan yetiştiriciliği, muhte
çobanların çoğu göçebe bir tarzda yaşar. Ço melen tarımcı-hayvancı bir üretim modelinden
ban topluluğun hareketlilik düzeyi ile geçimin doğmuştur. Tarım alanında ortaya çıkan sula
hayvancılığa dayalı olma derecesi çevresel, top ma kanallarının kullanımı gibi yenilikler, ot
lumsal ve İktisadî koşullara bağlı olarak çeşitli lakları yerleşim alanlarının dışına taşınmaya
lik gösterir. Birinci derecede hayvan sürülerine zorlamış olmalıdır. Gerek tarıma gerekse hay
dayalı olarak yaşayan gruplar azınlıktadır; esa vancılığa olan ihtiyaçtaki artışla birlikte, kimi
sen, seçenekleri oldukça genişletilmiş bir geçim aileler tarım alanında uzmanlaşırken, diğer ba
stratejisi izleme eğilimindedirler. zıları asıl uğraş alanı olarak çobanlığı seçmiş
Göçebeler iki ana göç örüntüsü izlerler: olmalıdırlar. Bazı grupların, bir zamanlar su
Bunlardan biri, hayvanların besin ihtiyacı için lu tarım faaliyetlerinde başarısızlığa uğramala
oldukça geniş bir alandaki düzenli hareketlerle rı, farklı stratejiler geliştirmelerini teşvik etmiş
biçimlenen yatay göç; diğeri ise, alçak ve yük olabilir. Yoğun sulu tarım nedeniyle oluşan ta
ban sularının drene edilmemesi halinde toprak leri, reislik konumları meydana getirerek top
lar tuzlanarak ürün veriminin hızla düşmesine lumsal ve İktisadî etkinliklerin sevk ve idaresi
(verimsizliğe) neden olabilmektedir. * ne olanak sağlar.
Her ne kadar çobanlık görece sert çevre Temel İktisadî birim hane halkıdır. Hane
sel koşullarda oldukça etkin bir enerji elde et ler, bazen aynı yıl içinde defalarca göçe kalkıp
me vasıtası sağlasa da, dönüm başına enerji ve ertesi yılı yerleşik konumda geçirebilirler. Bir
rimi tarıma göre düşüktür ve buna bağlı ola hane halkı tek başına hareket etmeyi yeğler
rak bu topluluklardaki nüfus yoğunluğu azdır. ken diğerleri geçici olarak birleşmeye zorlana
Çobanlık tarımın seçeneğidir; ancak neredeyse bilir. Aileler tarımla hayvan yetiştiriciliği ara
hiçbir zaman ondan bağımsız olmamıştır. Ço sında birinden diğerine geçebilirler ya da dük
banlar bitkisel besinler yetiştirmeseler dahi on kân sahipliği gibi başka uğraşlara yönelip hay
ları ticarî yollardan sağlarlar. van gütmekten vazgeçebilirler.
Sanayileşmemiş ülkelerde, yerleşik çoban Kenya’daki Ariaal çobanları, karışık sığır,
lığa, yani sürülerle birlikte hareket etme esası deve ve küçükbaş hayvan (koyun ve keçi) sü
na dayanmayan hayvan yetiştiriciliğine genelde rüleri bulundurmak suretiyle gerçekleştirdikle
nadiren rastlanır. Yaygın olarak görülen şekil, ri farklı ve dengeli strateji sayesinde geçim eko
hayvan sürülerinin mevsim ve koşullara bağlı nomilerini yürütürler. Ariaal halkı, sığırın ser
olarak bir otlaktan diğerine hareket ettirildik vet kaynağı olduğu kadar toplumsal statü gös
leri göçebe çobanlıktır. Çobanların göç etme tergesi de olduğu bir sosyoekonomik sistem
lerinin başlıca gerekçesi, kenar yörelerde hay olan Doğu Afrika sığır kompleksinin birçok
vanlar için yeterli otlak (besin) güvencesi elde özelliğini yansıtır. Sığır bu toplumda toplumsal
etmektir. Bununla birlikte göç, siyasal özerk bağlar, yükümlülük ve ayinler açısından önem
lik elde etmenin yanı sıra, yerleşik gruplar üze li bir simgesel role sahiptir. Geleneksel başlık
rinde denetim sağlamaya da yarar. Çoban top- parası uygulaması ise, gelin olacak kızın baba
lumlardaki yerel gruplar çoğunlukla göçebe sına sekiz baş sığır verilmesi şeklindedir.
konak yeri (oba) birimleri olarak yer değiştirir Ariaal toplumsal örgütlenmesinin temel bi
ve bu birimler esasında hareket edip konakla rimi yine hane halkıdır. Bir hane halkı hane re
yarak diğer gruplarla bir araya gelirler. isinin karısına ya da karılarına ait bir ya da bir
Esasen bütün çoban halklar, bilinen bir ya den fazla evden müteşekkildir. Haneler, ba
da birkaç ortak atadan/soydan geldikleri savıy ba soyu hattını izleyen büyük bir grubun için
la birbirlerine akrabalık bağlarıyla bağlı top de, yani babasoylu bir klana ait yerleşim ala
lulukların oluşturduğu kabileler veya aşiret nında yer alırlar. Ariaaller, kendi içinde doğ
ler halinde örgütlenmiştir. Kabile örgütlenme dukları klan dışından evlenmek zorundadır
lar ve bir yere kadar komşuları Rendille ve
(*) Ortadoğu’da sulu tarıma dayalı ilk devlet kuruluşları olan
Samburu’larla karşılıklı kız alıp verirler. Dama
Sümer kent devletlerinin zamanla birer birer çöküşünü
açıklamaya yönelik varsayımlardan en güçlü olanı, yoğun dın ailesi gelinin ailesine, kızlarının hizmet ve
sulu tarım sonucu topraklardaki tuzlanmadır; bölgede ço emeklerinden mahrumiyet bedeli olarak başlık
banlığın önemli bir geçim stratejisi olarak bugün de varlı
ğını sürdürmesi bu varsayımı destekler niteliktedir - ç.n.
verir. Kadın ve kızların emeği hane halkı haya
tında hayatî bir öneme sahiptir. Erkekler aileye zorundadırlar. Yörüklerin faaliyetleri yalnızca
ait sürüleri uzak çayırlık ve otlaklarda güttükle iklim ve arazi koşulları tarafından değil, bunla
ri gibi develerin bakımıyla da ilgilenirler. rın yanı sıra siyasal ve toplumsal etkenler tara
Ariaaller, her biri yaklaşık aynı yaş ve cin fından da belirlenmektedir; göç stratejileri, ça
siyetten bireylerin oluşturduğu, bir dizi görev, yırların elverişli olup olmamasına, köylerdeki
simge, ayrıcalık ve yasağı birlikte paylaşan yaş ekim ve hasat zamanlarına ve hükümetçe göç
mertebelerine sahiptir. En önemlisi, işgücü ör lere getirilen kısıtlamalara bağlıdır.
gütlenmesinin bu yaş mertebelerine göre yapı Y örük toplum sal hayatı esnek bir yapı
lanmasıdır. Örneğin, savaşçı rütbesindeki genç ya sahiptir. Konak yeri (çadır) gruplarının bi
erkekler, yaklaşık 14 yıllarını çobanlıkla geçi leşimi, akrabalık yoluyla, sezgiyle ya da İkti
rerek asıl yerleşim alanlarından uzaktaki sü sadî stratejiyle belirlenir. Konak yerlerindeki
rü konaklarında, hayvanların bakımıyla ilgi her aile kendine yeterli (geçimlik) üretim ya
lenirler. Bu görevlerini tamamladıklarında ay pan bir birim olmakla birlikte otlak kirası gru
nı grup ismini taşıyan bir dizi erkek hep birlik bu oluşturan bütün haneler arasında paylaşı
te yetişkin hale gelir. lır. Son yıllarda hayvan yetiştiriciliğinin doğa
Ariaal halkı, 14 bin kilometrekarelik coğ sı bu gruplarda da değişmektedir. Yörüklerden
rafyalarında, farklı mikroçevrelere ait sürüle alman otlak kiraları yükselirken, diğer yandan
rindeki birkaç farklı cins hayvandan birden ya yeni fırsatlar da ortaya çıkm aktadır. Günü
rarlanma yetenekleri sayesinde kuraklık ve kıt müzde çoğu Yörük aileleri kamyonlarla nak
lıkla baş edebilmiş olsalar da, Kenya’daki kal liye olanaklarından yararlanmakta ve hayvan
kınma hareketleri karşısında belki aynı başa larını Arap ülkelerine pazarlamaktadır. Bunun
rı şansına sahip olamayabilirler. Kuzey Ken sonucunda, farklı ancak birbirini tamamlayı
ya, çobanların iskânını amaçlayan büyük çap cı yeni stratejiler geliştirmişlerdir: Çobanlığın
lı misyonerlik ve hükümet faaliyetlerine sah yanı sıra yerleşiklik, tarım, ticaret, komisyon
ne olmuştur, bunun yanında başka nedenler culuk ve dükkân sahipliği de mevcut strateji
de Ariaal halkının yaşam tarzını değiştirmekte ler arasındadır.
dir. Diğer Doğu Afrika çobanları gibi bu göçe Ortadoğu’da göçebe çobanlık için bir gele
be topluluklar da gıda yardım ve sübvansiyon cek umudu var mı? Bu soru, eğer eski tarzda
larına bağımlı hale gelmektedirler; geleneksel sürülerle ve çadır grupları halinde özerk yaşam
otlak alanlarına getirilen kısıtlamalarla sürüle tarzlarının sürdürülmesini kastediyorsa, ceva
ri küçülmüştür. bı kesin olarak “hayır”dır. Bir zamanlar ge
Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde, gele rek çiftçiler gerekse çobanlar tarafından kulla
neksel olarak göçebe çoban bir hayat sürdüren nılan kenar alanlar artık yoğun tarımsal üreti
Yörükler, kış ve yaz otlakları arasında koyun me ayrılmaktadır. Sulama, modern tohumla
sürülerine çobanlık ederler. Yörükler hayvan ma ve mekanizasyon buna olanak sağlamakta
ve hayvansal ürünlerini satarak besin maddele dır. Zagros ve Toros dağları ve diğer bölgeler
ri almak için pazar ekonomisine bağımlıdırlar deki otlak ve yaylalara çıkan yollar, günümüz
ve hayvanlarını otlatmak için arazi kiralamak de ulusal sınırlar, yoğun tarımsal alanlar veya
göçlere getirilen siyasal engellemeler nedeniy nış örüntüleri sergilemektedir. Piyasa fiyatları
le kesintiye uğradığından göçebelere yasaklan nı öğrenmek için hayvan komisyoncularına te
mış durumdadır. lefon eder, hayvanların nakliyat işleri için kam
Çobanlar, tıpkı diğer kırsal halklar gibi, yon ayarlar, kredi almak için bankalara müra
mekanize taşımacılığa, uzak mesafelerden ge caat eder ve hatta bundan dolayı gelişimini ta
len endüstriyel nesnelere, piyasaya ve haber mamlamış sürüleri bile satarlar. Diğer taraftan
leşme için cep telefonu gibi hızlı elektronik ile petrol zengini bir ülke topraklarında yaşayan
tişim araçlarına giderek daha da bağımlı ha El-Murra halkı, hükümetten aldıkları maaş gü
le gelmektedirler. Şüphesiz çoban topluluk vencesiyle, hayvanlarına ekonomik bir yatırım
lar bu gelişmelere birbirlerinden farklı tepkiler aracı olarak giderek daha az bel bağlamaya
göstermekteler. Türkiye’nin güneydoğusunda başlamışlardır. Negev bedevileri, hayvan sürü
ki Yörükler, küçük ölçekli hayvan çiftçileri du lerini enflasyona karşı bir tedbir olarak ellerin
rumuna gelerek, doğrudan, hayvan çiftçileri de tutarken, öncelikli olarak ücretli işçiliğe ve
nin tümünde görülen faaliyetlere benzer davra çiftçiliğe bel bağlamış durumdadırlar.
Y o ğ u n Ta r i m i n G e l İş İm İ
Enerjinin Örgütlenmesi
Çevresel Dayanıklılık, İstikrar ve
Değişim
Y o ğ u n T a r im d a n
SANAYİLEŞEN ÇİFTÇİLİĞE
Niifus Artışı
Yoğunlaştırma
Uzmanlaşma
Büyüyen Kentler ve Göçmen
İşçiler
Tabakalaşma
SANAYİ TOPLUMUNDA KÖYLÜ
ÇİFTÇİLER
Ortakçılık
Toprağa Erişim
Baskı ve Değişim Karşısında
Köylülerin Tepkileri
K ir s a l K e s im d e
Dö n ü ş ü m l e r
K e n t l İl e ş m İş T o p l u m :
AB D’ d e Ç İ f t ç İ l İ k
Kaliforniya’daki Waso’da Tanm
Ticaretinin Gelişimi
ÖRNEK OLAY
San joaquin Vadisi'nde
Bir Çiftlik
YEDİNCİ BÖLÜM
da belirttiği gibi, “ (topraklarında diğer yer de azaltmıştır. Ancak üretimdeki artışa ve gıda
lerden çok daha uzun süredir sulama yapılan) dağılımının iyileştirilmesine karşın açlık tehdi
M ısır’da kıtlık yaşansa dünya, üzerinde yaşa di hâlâ bir ülke gerçeğidir. Çin’in nüfusu art
yan insanları kendi başına besleyemez”di. maya devam ettikçe ülkede doyurulacak insan
Tekrarlanan kıtlık ve kırsal mahrumiyet sayısı artmakla kalmamış, bu insanları doyu
örüntüleri, uygarlıkların yoğun çiftçiliğin ge racak topraklar da azalmıştır. Kent merkezle
lişmesiyle yükseldiği diğer bölgelerde de gö ri genişlemekte ve toprağın verimliliği düşmek
rülmektedir. Örneğin 1,2 milyar insanın ülke tedir. Toprak yeniden kazanılabileceğinden
nin sahip olduğu alanın % l l ’inden elde edi çok daha hızlı bir oranda yitirilmektedir (Smil,
len üretimle geçindiği Çin’in tarihinde -özellik 1994). Çin, son 40 yıl içinde tarıma elverişli
le de ülke ihtiyacını karşılayan besin maddele arazilerinin yaklaşık üçte birini yitirmiştir. Kişi
rini üreten kesimler arasında- uzun süreli kıt başına düşen tarım toprağı kullanımı 1990’lar-
lık ve açlığa bağlı toplu ölümlerin gerçekleştiği da % 1 0 oranında azalmıştır. 2035 yılma gelin
dönemler vardır. Mevcut hükümet yakın gele diğinde % 1 5 ’lik bir kayıp daha yaşanmış ola
cekte kıtlık yaşanması olasılığını belirgin şekil caktır (Smil, 1994, s.8). Ülke gıda üretimini
Kenya’da açık arazilerin makineleşmiş araçlar ile işlendiği yoğun tarım. (Fotoğraf Daniel Bates)
arttırmaya çabalasa da, toprağın aşırı kullanıl kuraklık dönemleriyle birlikte) çölleşme gibi
ması erozyonu ve verimli toprak kaybını arttır yıkıcı çevre sorunlarına ve açlık nedeniyle top
maktadır. (Tyler, 1994, s.8). lu ölümlere rastlanm aktadır (Stevens, 1994,
Hindistan ve Bangladeş de toprakları üze s. 10). Ancak bu alanların her birinde, çevre so
rinde aynı baskıyı yaşamaktadır. Bir zaman runları karşısında insan becerisinin çarpıcı ör
lar Asya’nın güneydoğusundaki en verimli böl neklerini görmekteyiz. Bu bölümde yoğun ta
ge olan Endonezya insanlarının refah düzey rımın doğuşu ve kentleşme, toplumsal tabaka
lerinin düşmesine tanıklık etmektedir. Hükü laşma ve köylü çiftçiler sınıfının ortaya çıkması
metler bu düşüşü denetim altına almak ama gibi doğal toplumsal sonuçları üzerinde duru
cıyla büyük çabalar göstermektedir. Bu çabalar lacaktır. Ayrıca, günümüzde 6,7 milyarlık dün
arasında toprakları ellerinden alınmış insanla ya nüfusunun büyük bölümü için geçim kayna
ra geçim kapısı sağlamak üzere tropik yağmur ğı olan endüstriyel tarımın ortaya çıkışı ve so
ormanlarının tahrip edilmesi de vardır. Nüfu nuçları da tartışılacaktır.
sun yoğun tarıma zorlandığı Afrika’nın Sahra Bu bölümde, köy toplumunun ve ekono
Çölü’nün güneyinde kalan kesimlerinde, (uzun misinin değişen pek çok özelliği üzerinde du
rulmaktadır. Tarım etkinliğinin neredeyse ta
Y o ğ u n T a r im in G e l İş İm İ
mamen yoğun sermayeli özel kesimin idare
sindeki çiftçiliğe doğru kayması, köy ekono Tarımda yoğunlaşmanın yol açtığı birbiriyle
milerinin ulusal piyasalarla gittikçe daha çok ilişkili süreçler ve kaynakların azalmasıyla bağ
bütünleşmesi, toprak ayrıcalığı ve toprağı kul lantılı olarak artan gıda ihtiyacı bütün dünya
lanma imkânındaki değişiklikler bu özellikle da görülmektedir. Antropologlar ve diğer bilim
re örnektir. Bu süreçler, tarih içinde kent ve adamları yoğun tarımın ve ilk uygarlığın kö
köy toplumlarmı birbirinden ayıran toplum kenleriyle olduğu kadar, köy toplumunun top
sal ve kültürel uçurumun belirli yönlerden ka lumsal ekonomik yapısıyla ve kitlelerin çevreye
panmasını da beraberinde getirmiştir. Ayrıca ve diğer sorunlara uyarlanmasını sağlayan yön
bu süreçler köy toplumunda derin etkileri olan temlerle de uzun süredir ilgilenmektedir. Üçün
sosyoekonomik farklılaşmaların artmasına yol cü Bölüm’de yoğun tarımın arazi ve işgücünden
açmaktadırlar. sağlanan verimi arttırdığım belirtmiştik. Top
Kırsal kesimden gelen yoğun göç nedeniy rak ve işgücü arasındaki ilişkiye dayalı bu yo
le kent merkezlerinin köyleşmesi üzerine pek ğunlaşmanın en az iki yolu vardır ve bu yollar
çok yorum yapılm aktadır; ancak bu duru oldukça karmaşıktır. Pek çok Amerikalı ve Av-
mun tam tersi de yaşanmaktadır. Kırsal ke rupalı iktisatçının yaklaşımı şöyledir: Tarımın
simin kentleşmesi ya da “varoşlaşması” yeni tarihi işgücünden tasarruf sağlayan teknolojik
yerleşim tarzlarında, tüketim ve ev dekorasyo ilerlemeler (saban, tohum ekme, sürme ve har
nu modellerinde, yeni yiyeceklerde ve giyimde man dövme makineleri vb.) ekseninde anlatılır,
kendini göstermektedir. Herkes payını a k m a çünkü Batı dünyası ekonomileri tarihlerinin bü
sa da, bu durum kısmen artan gelir düzeyleriy yük bölümünde işgücü sıkıntısı yaşamıştır. (Bo-
le ilgilidir. Gelir düzeylerindeki bu artış seçici serup, 1981, s.99; Bray, 1994, s.3). Teknolojik
olarak konutlaşmada ilerlemeyi ve yüksek tü ilerleme aynı işgücüyle daha fazla toprağın iş
ketim oranlarını; kentli nüfusa özgü yiyecek lemesi yoluyla üretimin arttırılmasını sağladığı
ler, telefon, televizyon, uydu çanakları, motor gibi, diğer alanlara yönelebilecek bir işgücü faz
lu taşıtlar ve su şebekesinin kullanımını kırsal lası da yaratır. Bu yolla Avustralya, Kanada ve
kesimde de mümkün kılmıştır. Bu bazı yönler ABD, nispeten küçük bir kırsal işgücüyle büyük
den, azalan köy mallarının ve işgücünün köy miktarlarda üretim sağlamaktadır.
nüfusunu gözden çıkararak kent merkezlerini Ancak üretimde yoğunluk işgücünü azalt-
beslediği yerleşmiş modelin tersidir. Bölgelere maksızm toprağın verimliliğini arttırarak da
göre farklılık göstermekle birlikte, günümüzde sağlanabilir. Bu mevcut işgücüyle -hatta belki
pek çok ülke devletin ya da piyasanın etkisiyle daha fazla işgücü kullanarak- aynı topraktan
kırsal altyapıya; yolların ıslahına, elektriklen daha fazla ürün alınması anlamına gelir (Bray,
dirmeye, su temini, sulama ve mümkün olan 1994). Özellikle de gelişmekte olan yoğun nü
yerlerde hidroelektrik projelere, ayrıca tabii ki fuslu ülkelerde sıkça görüldüğü gibi, alternatif
eğitim ve sağlığa büyük oranlarda yatırım yap istihdam kaynaklarının sınırlı olduğu durum
maktadır. larda bu yaklaşım önemli olabilir. Sulama ve
yeni ıslah edilmiş bitki türlerine geçilmesi, bu
tür yoğunlaşmanın en yaygın örnekleridir. Su
yun kontrol altına alınması, belirli bir ürünün
verimini birkaç kat arttırabilir; ıslah edilmiş
yeni bitki türleri de yeni sermaye girdisi elde
etmek için işgücü giderlerinden tasarruf edil
mesine neden olmaksızın üretimin arttırılması
nı sağlayabilir. Antropolog Francesca Bray, bu
bakış açısından yaklaşıldığında yüksek işgücü
girdisinin olduğu pirinç temelli geleneksel As
ya çiftçiliğinin, Batı tarımıyla kıyaslandığında
“denetim altındaki gelişime” bir örnek sayıla
mayacağını; ancak kalabalık nüfusa yeterli gı
da maddesini sağlama sorununa bir çözüm ol
duğunu öne sürmektedir (1994). Yoğunlaşma
ya ve sonuçlarına ileride tekrar döneceğiz.
Toprak verimliliğinin arttırılmasının en es
ki (ve halen en önemli) yollarından biri, suyun
yönetimidir. Toprak neminin denetim altına Şekil 7 - 1 . Gelişmiş tarım sistemi, düzenli tarlalar yaratmak
alınabileceği yollar o kadar çeşitlidir ki, bunla ve dönüşümlü hasat ile neredeyse sürekli ürün elde
etmek için hayvanların çekiş gücünden gittikçe daha fazla
rın hepsine “sulama” demek kimi zaman yanıl faydalanılmasına dayanır. Bu çizimde gösterilmeyen şeyler
tıcı olabilir. Kuzey Amerika’daki Pueblo sakin ise köyde düzenli olarak ortaya çıkan şehirli vergi toplayıcısı,
askeri vergi memuru ve seyyar tüccarlardır. Arazi de
lerinin yaptığı gibi tarlalara çakıl taşı dökülme
genellikle şehirde ikamet eden biriterine aittir.
si bile, tarlanın su tutma kapasitesini arttırabi Kaynak: Lech Lozny
lir (Lightfoot, 1994). Bu anlamda sulama, ya
da en azından “nem denetimi” sorunu, tarımın Mısır’daki bilinen ilk büyük ölçekli sulama
kendisi kadar eskidir. Ortadoğu’daki arkeolo sistemi, M Ö . 5100 yılında söz konusu toprak
jik bulgular, basit su denetleme sistemlerinin, lar üzerinde bir yönetimin kurulmasıyla ortaya
kalabalık nüfuslu büyük tarım devletlerinin or çıkmıştır (Price ve Feinman, 1997). Aileler ve
taya çıkışından önce varolduğunu göstermek topluluklar arasında büyük çatışmalar yaşan
tedir. Irmak ve bataklık kenarlarında yaşayan masına karşın, yöre çiftçileri son derece kar
topluluklar, yağmurlara bağlı yıllık su taşkın maşık sulama sistemleri kullanıyordu. Ortak
larını ve su çekilmelerini ya kabullenecek ya da bir su kaynağını paylaşan insanların bu kayna
yönlendirecekti. Gerçekte sulama, suyun tar ğın kullanımı üzerinde çok farklı çıkarları ola
laya taşınması, daha sonra da yönlendirilmesi bilir. Sonuç olarak, özel yöneticiler tarafından
ve drenajının sağlanması anlamına gelir (dre idare edilen büyük çaplı sulama sistemleri mo
naj toprak tabanında tuz birikiminin önlenme delinin yaygınlaşmasıyla, hane halkının ve hat
si açısından önemlidir). ta yerel toplumun su üzerindeki denetiminin
Güneydoğu Fas’ta bir vaha. Yoğun tarım büyük ihtimalle buna benzer sulak alanlarda ortaya çıkmıştır. (Fotoğraf Daniel Bates)
azaldığı görülür. Karar mekanizmasının mer kurulmasını ve yeniden inşâsını sağlamak için
kezileşmesi, büyük iş gücünün harekete geçi kaynakları kullanmaya kararlı bir bürokrasi
rilmesini, suyun dağıtımım, çatışmaların gide nin merkezî denetimi gereklidir.
rilmesini ve üretim fazlalarının depolanmasını Pek çok yerde sulama, bir birim araziden el
kolaylaştırır. de edilecek ortalama verimi arttırma isteğinden
M ezopotam ya’da prehistorik devirlerde çok, yağış miktarının öngörülemediği alanlara
kurulan ilk devletlerde yönetici rolünü dini li su götürme ihtiyacından kaynaklanır. Ancak,
derler üstleniyordu. Dini liderler dışındaki yö toprak parçalarının verimindeki küçük farklı
neticiler daha sonra ortaya çıkmıştır (Fagan, lıklar sulamayla birlikte artar. Sulanan (su kay
1992). ABD’nin güneybatısındaki ilk büyük nağına yakın veya drenajı iyi olan) tarlalardan,
çaplı sulama sisteminin de Mormon Kilisesi ta sulamaya onlar kadar elverişli olmayan tarlala
rafından yönetilmesi ilginçtir (Abruzzi, 1993). ra göre daha fazla verim alınmıştır.
Su denetiminin sağlanması için, yerel toplulu Tarımda yoğunlaşmanın diğer bir yolu da,
ğun yetişmediği yerlerde baraj ve kanalların daha hızlı büyüyen ve daha yenebilir ürünler
veren tahıl ve tohum soyları üretmeyi öğren farklı kültürleri olan farklı toplumlar olarak
mektir. Örneğin eski Çin’de pirinç soy ıslahı incelenebilir. Öte yandan, yoğun çiftçi top
yoluyla çok daha yüksek verimli bir tahıl tü lumlar karşılıklı olarak önemli ölçüde bağım
rüne dönüştürülmüştür (Bray, 1994). T arla lıdırlar ve daha büyük bir tarım toplumunun
ların sürülmesi ve ekilmesinde hayvan gücü parçası olarak incelenmelidirler. Örgütlenme
nün kullanılması -Y en i Dünya’da değil am a- lerinin büyük bölümünün uzak kentlere ve
O rtadoğu’da ve Uzakdoğu’da çok önceleri ulusal İdarî makamlara bağlı olduğu göz önü
başlamıştır. Bir çift öküz bir insanın sağladığı ne alındığında, bu toplumlar parçası oldukları
beygirgücünün on katından fazlasını sağlar. İl büyük siyasal ve ekonomik sistem bağlamının
gili maliyetler de hesaba katıldığında, bir tar dışında anlaşılamazlar. Dolayısıyla, yoğun ta
lanın öküzlerle sürülmesinin insan gücü mali rım geliştikçe toprak sadece zanaatkâr ve çift
yetine oranla yarı yarıya daha ucuz olduğu he çi hane halkını değil, dinsel liderler, siyasetçi
saplanmıştır (Giampietro, Bukkins ve Pimen- ler, idareciler gibi üretici olmayan başka yeni
tel, 1993, s.230). Dönüşümlü ekim ve gübre sınıfları da doyurur hale gelmiştir. Köy halkı
leme de üretimi arttırıcı araçlardır. Kalabalık çoğu kez devletin gücüne ket vurmayı sağlaya
bir nüfusa sahip Polinezya Adaları’na ilk giden cak araçlara meyletmiş olsa da, kent nüfusu
gezginlerin keşfettiği gibi, Pasifik’te uygulanan nun İktisadî talepleri ve kentli seçkinlerin siya
ağaç yetiştirme biçimi de yoğun üretime temel sal iktidarı, kırsal nüfusun yaşamı üzerinde gi
olabilir (Kirch, 1994). Burada, özenle bakılan derek daha fazla etkili olmuştur. Artan üreti
tohumluk ağaçlardan etrafı taş örmeli büyük min sonuçları ekonomideki bütün kesimler ta
yeraltı çukurlarında depolanabilecek kadar rafından eşit olarak paylaşılmasa da, ülke ve
yüksek verim alınmıştır. kasaba bütüncül bir sistemin parçası olmuş
Tarımda yoğunlaşmanın sağlandığı her yer tur. İlk çağda O rtadoğu’da olduğu gibi, ta
ve dönemde, toplumların nüfusuyla birlikte rım toplumlarından büyük çaplı devletlere ge
toplumsal ve teknolojik karmaşıklık da artar. çilirken bazı toplulukların kalkınması ve bü
Çiftçiler yiyebileceklerinden fazla üretim yap yümesi kaçınılmaz olmuş; önemli pazarlara,
tıklarında, nüfusun çeşitli kesimleri alet ve ça- dinsel kurumlara ve kent merkezlerinin sağla
nak-çömlek yapımı ve buna benzer el sanat dığı diğer gelişmelerine uzak olanlar ise zayıf
larında uzmanlaşmış, daha sonra kendilerinin düşmüştür. Örneğin Orta Amerika’da O axa-
üretmedikleri ürünleri almak için bunların ti ca V adisi’ndeki gibi bölgesel ve “çekirdek”
caretini yapmışlardır. Böylelikle toplum için merkezlerde büyük kent merkezleri gelişirken,
de işbölümü karmaşıklaşmış, birbirinden uzak bu merkezlere ticaret veya vergiyle bağlı çevre
bölgelerde bulunan gruplar bile karşılıklı ola bölgeler nispeten gelişme gösterememiştir (Fe-
rak bağımlı hale gelmiştir. inman ve Nichols, 1992). Bu tür bölgesel fark
Beşinci Bölüm’deki Yanomamö örneğinde lılaşma, bir toplum içinde belirgin toplumsal
olduğu gibi, kaba tarım yöntemleri uygulayan ve kültürel farklılaşmaya temel olabilir ve bu
basit yetiştirici toplumlar siyasal boyutta gü nu izleyen dönemde sanayi toplumlarınm ge
nümüze kadar özerk kalmışlardır. Bu halklar lişimine yansır.
Ortadoğu’daki ilk kentlerin (ve yakın zaman lemiş ülkelerin başlıca özelliğidir. ABD’de ki
kadar pek çok Afrika, Avrupa ve Asya şehrinin) şi başına düşen enerji tüketimi yaklaşık 230
kendilerine besin sağlayan çevre köy ve kasaba bin kilokalori, O rta Afrika’daki Burundi’de
lara hizmet etmek üzere kurulmuş idare ve tica ise 2 4 bin kilokaloridir (Giampietro vd., 1993,
ret merkezleri olmanın ötesine geçtiği pek söyle s.239). Ayrıca ABD’de ülkenin “toplam zama
nemez. Yönetimi ellerinde tutan seçkinlere hiz nının” (nüfus x 24 x 365) sadece % 1 0 ’u ça
met etmeyen rahipler, askerî liderler ve sanatçı lışmaya ayrılmaktadır; Burundi’de bunun için
lar, çiftçilere hizmet ediyorlardı. Ancak 15. yüz ülkenin toplam zamanının % 2 5 ’ine gerek du
yıla gelindiğinde (birkaç istisna dışında) bir de yulmaktadır. Kısaca Burundililer bir miktar
ğişimle karşılaşıyoruz: Kentler ticarî tarım mer kullanılabilir enerji üretebilmek için ABDli iş
kezleri ve İdarî merkezler olmaktan çıkarak çilerin iki katı çalışmaktadır (s.239). İnsan gü
imalat merkezlerine dönüşür Çok miktarda ma cünün başlıca güç kaynağı olması durumun
lın üretimi, ticaret ve buluşlarla mümkün ol da, mevcut altyapının, çoğalmanın ve besin
muştur. Yelkenli gemilerde silahlanmanın ve de temininin dışındaki şeylere harcanacak ener
nizcilik donanımının artması, Avrupalılara bü ji fazlası oldukça azdır. Dolayısıyla, daha ön
tün dünya denizlerini kullanma imkânı vermiş ce enerji tüketiminde artış yoluyla verimi art
tir. Avrupa kentleri önceleri su ve rüzgâr gücüy tırm a süreci olarak tanım ladığım ız yoğun
le, hayvan ve insan kuvvetiyle, daha sonra da laşma, en iyi şekilde bu artış insan dışındaki
fosil yakıtla beslenerek büyümüştür. enerji kaynaklarıyla sağlandığında gerçekleş
tirilir. İnsan gücünün maliyeti son derece yük
Enerjinin Örgütlenmesi sektir; sadece insan gücüne bağımlılık gelişme
Howard Odum (1 9 7 1 , 1992), hayvan, bitki yi aksatır.
ve insan toplum sistemlerinin yapısının ve iş Son çözümlemede, yoğun tarımı diğerlerin
levinin, bu toplumlarm kısmen da olsa varlık den ayıran özellik enerjidir. Bu enerji hem ta
larını devam ettirmeleri için gerekli enerjiyi el rımsal üretime yatırılan enerji hem de toprak
de etme, yönlendirme ve harcama biçimlerine tan kazanılan enerjidir. Yetiştiricilikle yoğun
bakılarak anlaşılacağını gözlemleyen ilk eko- çiftçilik arasında her zaman kesin bir çizgi bu
loglardandır. Antropolog Leslie White, (Üçün lunmaz; ancak bu kaymanın sonuçları ekono
cü Bölüm’de değindiğimiz gibi) kültürel evrim mik ölçütlere bakmaksızın fark edilebilir. Ka
de enerjinin rolünün önemini kabul eden ilk bi labalık insan toplulukları yoğun gıda üretimi
lim adamlarından biridir. Bizim “Sanayi Çağı” olmaksızın nadiren yıl boyu istikrarlarını sür
dediğimiz dönemi, White (1949) “Yakıt Çağı” dürebilirler; çok verimli çiftliklerden oluşan
olarak adlandırır. kesimleri olamayan kent merkezleri bulmak
Toplumlarm enerji bütçeleri ve enerjiyi dü mümkün değildir. Kırsal bölgelerden kente
zenleme biçimlerinde büyük farklılıklar görü akan büyük enerji fazlası tarımdaki enerji yatı
lür. İnsan dışındaki enerji kaynaklarının - ö r rımının bir sonucudur. Yatırılan enerjideki ar
neğin fosil yakıt ya da hidroelektrik enerjinin- tış, sabana koşulan hayvanlar, arazilerin seki-
makinelerce kullanımı, teknolojik açıdan iler lenmesi, kazma için kullanılan insan emeği ya
Hindistan, Agri yakınlarında bir köy kuyusu. (Fotoğraf Daniel Bates)
da fosil yakıtla çalışan tarım makineleri gibi çe de, sürdürülebilir tarımsal ürün elde edebilme
şitli kaynaklardan gelmektedir. nadas süresine bağlı olarak değişiklik gösterir.
Daha fazla dönüş sağlamak için yapılan Yanam am ö’ler tarafından uygulanan dönü
enerji yatırımı yoğun tarımın özellikleri arasın şümlü tarım, her bir tarla için on yılla yirmi yıl
da yer alır ve arazilerle çeltik tarlalarının yöne arasında uzun süreler gerektirebilen uzun bir
timinde de kendini gösterir. Yoğun tarımın ev nadas sistemine dayanır.
riminde önemli bir etken sabanla ekim ve güb Yoğun tarımda nadas süresi arazinin nere
relemenin bulunmasıdır; bu sayede çiftçilerin deyse sürekli ekilebileceği bir noktaya indirile
iki ürün arasında toprağın dinlenmesi ve orga bilir ve bazı bölgelerde her mevsim çoklu mah
nik ve kimyasal içeriğini yeniden yerine koy sul alınabilir. Bu yaklaşım gelişmiş teknoloji,
ması için gerekli olan nadas süresini kısalt yüksek insan gücü girdisi ve diğer enerji tür
ması mümkün olmuştur. Nadas, uzun vade lerine yatırımı gerektirir. Tarlaların hazırlan
de yüksek miktarda gıda üretimi için önemli ması (sıklıkla da sulama amaçlı düzenlenmesi),
dir. Suyun bulunabilirliği, toprak türü ve ben sabana koşulacak hayvanların yetiştirilmesi,
zeri diğer etkenlerin eşit düzeyde olması halin traktörlere yakıt konması ve bakım yapılması,
gübre ya da diğer besinlerin tarlalara serpilme Çevresel Dayanıklılık, İstikrar ve Değişim
si ve ürünle yetiştirilme süreci boyunca itina Yoğun tarımla birlikte çevrenin görünümü de
lı bir şekilde ilgilenilmesi gerekir. Bunun sonu önemli ölçüde değişir ve bu süreç giderek hız
cunda, arazi birimi başına elde edilen besin bü lanmaktadır. Yakarak nadas yöntemiyle ya
yük ölçüde artar. pılan bahçe tarımı uygulamalarında ormanla
Gerek arazi gerekse çiftçiler yoğun tarımda rın bir bölümü kesilir ya da yakılır, sonrasın
daha fazla çalıştırılır ve sonuçta yalnızca besin da da yeniden büyümesine izin verilirdi. Y o
üretiminde değil aynı zamanda pamuk ve ke ğun tarım, arazilerin büyük emek sarf edile
ten gibi ürünlerde de büyük bir artış görülür. rek açılmasını, sekilenmesini, drenaj kuyuları
Bazen yoğun tarımın olanakları neredeyse sı nın, göletlerin ve kanalların kazılmasını içerir.
nırsız olarak görünebilir. Ancak modern tek Bu işler tamamlandığında ise asıl çalışma baş
nolojilerle bile, yeryüzü topraklarının yalnızca lar. Yeni tarımsal çevre sürekli çaba sarf edile
% 1 1 ’lik kısmı yoğun tarıma uygundur ve bu rek korunmalıdır. Yoğun tarım, insanların çev
ralarda da tarımı yoğunlaştırma potansiyeli kı releri üzerinde daha fazla denetime sahip olma
sıtlıdır. Sonunda artan işgücünün ya da serma larına izin vermesine karşılık, çözüm sağladığı
ye yatırımının ürün kazancıyla eşleşmediği bir kadar soruna da neden olabilir. Çiftçilik yapan
noktaya mutlaka varılacaktır. Bu noktaya da topluluk ürünlerini kapsamlı su sistemleri inşa
ha sonra döneceğiz. Diğer taraftan yoğunlaş ederek ya da yamaçları temizleyip sekiler yapa
ma, besin maddeleri korunmadığında toprak rak koruyabilir, üretimi artırabilir. Ama tarım
kaybına neden olabilir; makineli tarımla be daha karmaşık ve uzmanlık gerektiren bir hal
raber erozyon ortaya çıkabilir ve sulama top aldıkça, bozulmaya karşı daha da hassaslaşır.
raktaki tuz oranını arttırabilir. Tuzlanma tuz Sulama kanalları dolması, doğal tuzların top
ların toprakta birikmesini önlemek için drena rakta yoğunlaşması sonucu tarlaların verimsiz
jın yetersiz olması veya suyun çok fazla kulla leşmesi, toprağın üst katmanının aşınması gibi
nılması halinde ortaya çıkar. Worldwatch dün pek çok olumsuz sonuç doğabilir. Yoğun tarım
ya çapında tarıma elverişli alanların 60 mil verimi arttırdığı gibi, bu tür felaketleri de bera
yon hektarlık kısmının tuzlanma ya da su yük berinde getirebilir. Azamî ürün elde etmek için
lemesi nedeni ile zarar gördüğünü bildirmek her yıl aynı bitkiyi eken bir çiftçi, toprağın yok
tedir. En fazla sulanabilir araziye sahip ülke sullaşması ya da hastalığa bağlı mahsul kaybı
olan Hindistan tarıma elverişli arazisinin üç riskini artırmaktadır.
te birine zarar vermiş ve tuzlanma nedeniyle Sorun sadece planlama yapılmaması ya da
7 milyon hektarlık alan kullanım dışı kalmış çiftçilerin bu yılın mahsulünü on yıl ya da bir
tır. Bundan farklı bir örnek ise sanayileşmiş ta kuşak sonrasının çevresel sorunlarından daha
rımın öncülüğünü yapan ABD’nin, yine eroz fazla önemsemesi değildir. Pazarın daha faz
yona bağlı toprak kaybında da öncülüğü elden la ürün talep etmesi ya da hükümetin verimin
bırakmamasıdır; 2 7 milyon hektar arazi verim arttırılması yönündeki baskıları, toprağın kim
liliği azaltacak şekilde erozyona uğramaktadır yasal artıklarla kirlenmesi veya aşınması tehli
(Cunningham ve Saigo, 1995, s.229). kesini doğurmaktadır. Bütün tarım ülkelerin
de bu sorunlarla karşılaşılmaktadır. İstikrar ve ların maliyeti büyür. Önemli bir sorun baş gös
süreklilik, sonuçları kısa vadeli mahsul artışına terdiğinde etkilenen kişi sayısı ve toprak bü
yansımayan altyapı yatırımlarını zorunlu kılar. yüklüğü de artar. Burada amaçlanan, yoğun
Böylelikle topraklar erozyondan korunur; dre tarım sistemlerinin er ya da geç başarısız ola
naj yapılır; ürün dönüşümü sağlanır ve topra cağını veya ciddi çevre sorunlarına neden ola
ğın kendini yenilemesine izin verilir. Bu yatı cağını söylemek değildir. Binlerce yıldır dünya
rımlar yapılmadığında, üretim sisteminin istik nın pek çok yerinde çevresel açıdan istikrarlı
rarı tehlikeye girer. ve sürekli tarımsal uygulamalar olduğuna dair
Kısacası, yoğun tarım bazı sorunları çöz kanıtlar bulunmaktadır. Endüstriyel yöntemle
mekle beraber yenilerini de yaratır. Kaliforni rin gelişmesi yoğun tarımın zorunlu bir sonu
ya’daki Imperial Vadisi’nde, sulamanın bırak cu olmadığına göre, günümüz nüfusunun ta
tığı minerallerin toprakta yoğunlaşması, ve rımsal sanayi tekniklerine ihtiyaç duyduğu da
rimliliğin sıfır noktasına inmesi tehlikesini ya bir gerçektir.
ratmıştır. Burada kirli suyu tarlalardan ve su
yun geçtiği kısımlarda yaşayan nüfustan uzak
Y o ğ u n T a r im d a n
laştırmak neredeyse olanaksız hale gelmiştir.
SANAYİLEŞEN ÇİFTÇİLİĞE
Paradoksal olan ise, üretimi artırmanın yol
larından birinin de sulama alanlarını genişlet Avrupa’da ve özellikle İngiltere, Fransa ve
mek, daha büyük barajlar inşa etmek, daha de Almanya’da 19. yüzyıl başlarında hem imalat
rin kuyular kazmak, tuzu arıtmak için pahalı hem de taşımacılık amacıyla buharlı ve içten
kimyasallar kullanmak ve daha fazla su tüket yanmalı motorlar makinelere uyarlandı. Sana
mek olmasıdır. Bu çabalar soruna ancak kısa yileşme, toplumun diğer kesimlerinde olduğu
vadeli çözümler getirirken, uzun vadede bölge gibi çiftçiliği ve çiftçi toplumunu da değiştir
deki su tabanının düşmesi ya da topraktaki tuz di. Ancak diğer kazanç sistemlerinde gördükle
oranının artması gibi sonuçlar doğurarak daha rimize çok benzer bir dizi uyum tepkisiyle hâlâ
ciddi sorunlara neden olmaktadır. Sonuç ola karşılaşmaktayız. Sanayileşme zorluklarla ba
rak, aynı oranda verimi sürdürebilmek için ye şa çıkmanın ve belirli sorunları çözmenin bir
tiştiricilerin daha fazla çalışması gerekir. yoludur. Davranışsal uyarlanmanın diğer bü
Yoğun tarımcılar açıkça kendilerini çevre tün örneklerinde olduğu gibi, başa çıkma ey
sel kısıtlardan kurtaramam akta. aksine tek lemi olumlu olduğu kadar olumsuz etkilere de
nolojileri daha az karmaşık olan toplulukla zemin hazırlar. İnsanî sorunlara karşı geliştiri
ra oranla çok daha fazla kısıtlama altında ça len endüstriyel uyarlanmaların başarısı, varlık
lışmak durumunda kalmaktadır. Yoğun tarım larını uzun süre koruyabilmeleriyle ölçülebilir.
yapanlar ekosistemlerini yeniden düzenledikle Sanayileşme dediğimiz şey yaklaşık 250 yıldır
rinden, kendi yarattıkları yapay dengeyi koru süregelen bir toplumsal dönüşümdür. Bütün
mak için çok fazla çaba sarf etmek zorunda ka sonuçları bugün dahi tam olarak anlaşılama
lırlar. Yoğun tarım toprağın hassasiyetini arttı mıştır. Durumu daha da karışık kılan ise, sa
rır. Küçük çaplı kaza olasılıkları çoğalır, hata nayileşmenin belli bir yerel sınırlamalar ve so
Ortabatı Amerika’da, sığırlarını
beslemek için kullandığı mısırı
hasat etmekte kullandığı
makinası ile bir mandıra
çiftçisi. Günümüzde ABD’de
yetiştirilen tüm sığırlar mısırla
beslenmektedir.
(Fotoğraf Daniel Bates)
1970 ’te İspanyol çifçiler kendi zeytin hasatlarını kendileri yapıyorlardı. Günümüzde İspanya’daki tarım işlerinin çoğu üründen
ürüne mevsimsel olarak hareket eden Afrikalı göçmenler yoluyla gerçekleşmektedir. (Fotoğraf David Gilmore)
lık riskini arttırır. Dahası, yoğun tarımın sana Büyüyen Kentler ve Göçmen İşçiler
yileşmeye doğru ilerlemesiyle risk de artar. Gü Tarım da m akineleşm enin yanı sıra, tarım
nümüzde para getiren başlıca ürünler fiyat ba ürünlerinin ve işgücünün diğer mallara göre
kımından istikrarsızdır ve yenebilir ürünler de değer kaybetmesi de insanları topraktan uzak
ğildir. Bir çiftçi ailesi, elinde kalan pamuğu yi laştırmakta ve hem ülke içinde hem de ülkeler
yemez. arasında nüfus hareketliliklerine yol açmakta
Tarımda uzmanlaşmanın, kimilerinin uzun dır. Sanayileşmenin Avrupa’da yayılmasına pa
vadede tehlikeli olabileceğini düşündüğü bir ralel olarak Avrupalıların Kuzey Amerika’ya
yanı daha vardır. Yeşil Devrim başarılı olduk göçü, 20. yüzyılın başında doruğa ulaşmıştır.
tan sonra, ürün çeşitliliği önemli ölçüde azal 1840 ile 1930 yılları arasında 52 milyondan
mıştır. Birkaç sözde “mucizevi tür” Ortado fazla insan (Avrupa nüfusunun beşte biri) de
ğu’da yüzlerce tip buğdayın yerini almıştır. Ay nizaşırı ülkelere göç etmiştir. Göçmenler genel
nı durum Amerika’daki mısır için de geçerli- olarak makineleşme, tek ürüne dayalı tarım ve
dir. ABD’de 1 9 7 0 ’te mısırda görülen ve bütün diğer değişikliklerle çiftçilikten uzaklaştırılmış
melez (biyoloji mühendisliği ürünü, yüksek ve tır. İnsanlar ABD’ye buradaki fabrikaların üc
rimli) mısır türlerini tehdit eden bir yaprak kü retli işgücü imkânları sağladığına inanarak gel
fü, ortaya çıkabilecek sonuçlar konusunda fi mişlerdir.
kir verebilir (Cunningham ve Saigo, 1995). Günümüzde, büyük ölçekli sanayileşmiş ta
Gen çeşitliliğinin azalması, mahsul için büyük rımın yerini aldığı küçük ölçekli çiftçiler top
bir tehdittir. raktan gittikçe uzaklaşm aktadır. Bunlardan
Uzmanlaşmanın artmasıyla toplumsal iliş bir kısmı iş bulabildiklerinde vasıfsız işçi ola
kiler de değişebilir. Uzmanlaşmayla birlikte rak çalışabilecekleri kasabalara, bir kısmı da
hane halkı artık bütünlüklü ve kendine yeten büyük kent merkezlerine yerleşmekte; kimileri
bir birim olmaktan çıkar. Tarım ticareti gele ise göçmen işçi olmaktadır. Kuzey Amerika’da
neksel tarımın önüne geçtiğinde, çiftçi ailesi her yıl birkaç aylığına tarlalarda veya fabrika
sadece karşılıklı toplumsal etkileşim için de larda çalışmak için kuzeye gelen ve sonra yurt
ğil, aynı zamanda işgücü ve borçlar yönün larına dönen Türk, Yunan ve İspanyol işçile
den de bağımlı olduğu aile ilişkilerinden gi re ait geçici yerleşmeler görülür. Bunlardan
derek kopar. Şehirde çalışan akraba grupla çok daha fazla sayıda göçmen büyük kentler
rı üretimin ve tekrar bölüşümün dışında tutu de uzun süreli yerleşimler kurmaktadır. Bu ha
lur, insanlar aile bireylerinden çok iş arkadaş reketli işgücünün organizasyonu, işçilerin kâr
larına ve ortaklarına güvenir hale gelir. Top sağlayan alanlara yönlendirilmesi gibi düzenle
lumsal sınıf, iş ortaklığı, etnik köken ve sendi melere göre yapılmaktadır.
ka üyeliği, daha önce akrabalar arasında gö ABD’deki çoğu Meksika ve Orta Amerika’
rülen destek ve karşılıklı sorumluluk ilkeleri dan gelen göçmen işçiler, genellikle Kuzey
nin yerini alır. Bu akrabalığın önemsiz oldu Amerika standartlarına göre yeterli gelir sağ
ğu anlamına gelmemekte, işlevinin değiştiğini layamamakta ya da pazarlanabilir becerileri
göstermektedir. ni geliştirmek için yeterli tasarrufta buluna
mamaktadır. Yıl boyunca hasattan hasada ko menler, toplumun işsizlik ve suç oranının yük
şar, kalabalık ve çoğunlukla bakımsız göçmen sek olduğu kesimini oluştururlar; yetersiz ya
kamplarında kalırlar. Bu kampların çoğu, çift pılaşma, yoğun nüfus, yoksulluk koşullarında
çilerle işçiler arasındaki düzenlemeleri yapan yaşarlar ve toplumun diğer kesimlerinden ko
ve işçileri taşıyacak kamyonları tedarik eden li pukturlar. BM ’nin yaptığı bir araştırma, dünya
derlerin idaresindedir. İşçiler büyük ölçüde li genelinde 16 milyondan fazla insanın mülteci
derlerine bağımlıdır. Sık sık görüldüğü üzere iş kamplarında yaşadığını ve çok daha fazla sayı
ertelendiğinde, yiyecek satın almak için bu li da insanın da açlık sınırında olduğunu göster
derden borç almak zorunda kalırlar ve onlara mektedir (Bu insanların yurtlarından ayrılma
yüksek fiyatlarla yiyecek satanlar da çoğunluk larının tek sebebi değişen küresel ekonomi de
la yine bu liderlerdir. ğil, aynı zamanda savaş, kıtlık ve siyasal baskı
Toprağı olmayan köylülerin sanayi çiftçili lardır). FAO’nun hesaplamalarına göre, her yıl
ği yapan toplumlarda yerleşmek veya göçmen çoğu çocuk 15 ila 20 milyon insan yetersiz bes
işgücüne katılmak dışında seçenekleri de var lenme nedeniyle hayatım kaybetmektedir.
dır. Büyük bir çoğunluk şansını kentlerde de Bugün bütün dünyada benzer sebeplerle
nemeyi tercih etmiştir. Sanayi Devrimi’nden kırsal kesimden şehre yoğun göçler yaşanmak
bu yana, kırsal kesimden şehre sürekli bir nü tadır. Geride kalanlar, göçmen mevsimlik ta
fus akışı gerçekleşmektedir. Sanayileşmesi de rım işçisi olarak değişen gıda üretim model
vam eden pek çok ülkede bu nüfus akışı kırsal lerine uyarlanmışlardır (Kuşkusuz, göçler kır
kesimden şehre gelen bir vasıfsız insan seli ha sal kesimle sınırlı değildir. Sanayi toplumunun
lini almıştır. Pek çok ülkede, bir ya da iki kent asıl göçebeleri, orta sınıfın işten işe ya da ay
göçmenlerin öncelikli hedefi olur ve bu kentler nı işte kentten kente göç eden beyaz yakalı ça
istihdam ve sosyal hizmet sağlamak için kapa lışanlarıdır). Avrupa Birliği göçlerin geleneksel
sitelerini zorlarlar. Ortadoğu’daki Arap ülke köy/kent yerleşim modellerinin sürdürülmesi
lerinde 1962 yılında nüfusun yalnızca % 3 0 ’u ni engellemesi bir yana, birliğin gelecekte ken
kentliyken bugün bu oran yarıdan fazladır. dini besleyebilme yeterliğini de tehdit edeceği
Örneğin Kahire’nin nüfusu 1 9 4 7 ’de 3 milyon düşüncesindedir. Sonuç olarak Avrupa Birliği
iken 1 9 9 4 ’te 12 milyona yükselmiş, 2 0 0 1 ’de üyesi ülkeler, çiftliklere tarım ticaretinde Ku
ise 14 milyonu geçmiştir. 20 milyon nüfusuy zey Amerika’yla rekabeti sürdürmelerini sağla
la şu an dünyanın en büyük şehri olan Mexico yacak düzeyde yardımlar sağlamaktadır. New
City, dünyada hava kirliliğinin en yüksek ol Yorklu antropolog Peter Kwong, genellikle da
duğu şehirdir ve toplu taşımacılık ve diğer hiz ha iyi bir yaşam isteyen kırsal kesimdeki yok
metlerde yaşanan aksaklıklar ve yüksek bebek sul insanları ilgilendiren ve küresel bir fenomen
ölüm oranları gibi büyük sorunlarla karşı kar olan ekonomik göçün insanlık açısından trajik
şıyadır. Dünyadaki diğer benzer kentlerde ol boyutunu şöyle anlatır: İş arayan yaklaşık 50
duğu gibi, Mexico City’deki nüfus artışı da bü milyon insan olduğundan ücretler düşüktür.
yük ölçüde kırsal kesimden şehre göçten kay Reformlarla çiftlik üretiminde büyük artış
naklanmaktadır. Genelde olduğu gibi bu göç sağlanırken, “enflasyon, tıkanıklık, standart
ların altında kalan ücretler, artan işsizlik ve sı laşmanın benzer süreçleri artan etkilerle devam
nai kalkınmanın ilk basamaklarındaki kentler etmektedir. Günümüzde ucuz enerjiye ve ser
de toplumsal karmaşa” gibi bir tepkimeler zin mayeye, işgücü ve uygun hammadde kaynakla
ciri de doğar. (Kwong, 1994, s.423). Bu, in rına erişebilen bölgeler hızla kalkınırken, kom
sanların ne kadar tehlikeli ve yüksek maliyet şu bölgelerin bir anda gelişmişlik düzeyinin al
li olursa olsun kaçak işçi simsarlarına yönel tında kaldığına ve böylelikle küresel düzeyde
mesine neden olur. “Kaçak işçi simsarları ba bir tabakalaşmanın oluştuğuna tanık olmakta
zen kendilerine borçlu olanları köleleri haline yız. İnsanların toprak ve sermayeyi denetleye
getirirler. Mağdurlar gün boyu organize suç bildiği ülkeler, sadece emeklerini satabilen in
larla bağlantılı restoranlarda çalışmak zorunda sanların yaşadığı ülkelerden çok daha fazla ge
bırakılırken, geceleri de hapishaneye benzeyen tiri elde edebildiğinden, ülkelerarası toplumsal
yatakhanelerine geri getirilir, paralarını teslim ve ekonomik eşitsizlikler belirginleşir.
eder ve ertesi güne kadar burada kilitli tutulur Bu durum, özellikle, sanayi ürünlerinde
lar” (Kwong, 1994, s.425). dünyanın üçüncü büyük üreticisi olan Hindis
tan’da belirgindir. 300 milyondan fazla Hin
Tabakalaşm a distan vatandaşı yetersiz beslenmektedir; diğer
Yoğun tarımın gelişmesiyle zengin ve fakir ara bir deyişle dünya üzerinde yetersiz beslenen in
ziler arasındaki verim farkı katlanmış; bölge sanların yaklaşık % 4 0 ’ı Hindistan’dadır (Cun
sel eşitsizlikler doğmuş ve güçlenmiştir. Top ningham ve Saigo, 1 9 9 5 ). Bununla birlikte
lumlar sanayileştikçe, bölgesel ve ulusal farklı Hindistan öncelikle Avrupa ve Yakındoğu’ya
Kültürel Çeşitlilik
I I ç ü n c ü K ıs ım , İk in c i K ıs ım ’d a b a h s e d ile n d ü ş ü n c e le r in ç o ğ u n u a y r ın -
( İ m # t ı la r ı ile e l e a l m a k t a d ı r . B a ş lık la r , a n t r o p o l o j i k b a k ış a ç ıs ın ı iş b a ş ın
d a a n la m a y a y ö n e lik t ir . H e r b ir b ö lü m d e , b ir e y s e l d a v r a n ış a o d a k la n m a ,
to p lu m i ç in d e k i d e ğ iş k e n l e r v e ç e v r e ile k iş in in k e n d i t o p lu m u n u n iç in
d e n v e d ış ın d a n k a y n a k la n a n s o r u n la r la b a ş a ç ık m a s ı g ib i b ir d iz i o r t a k
k o n u y e r a lm a k ta d ır.
S e k iz in c i B ö lü m ’ d e , t o p lu m s a l y a ş a m ın iş le y iş b iç im i - d a h a b ü y ü k ö l
ç e k li t o p l u m s a l o l u ş u m l a r iç in t e m e l y a p ıt a ş l a r ı o l a n - a k r a b a l ı k , e v l i l i k
c u B ö lü m ’ d e - ö z e l l ik l e s is t e m a t ik e ş it s iz lik v e b u n u n g id e r e k y e r le ş m e
y e t , ır k v e e t n ik k ö k e n k a v r a m la r ın a y e r a y r ılm ış tır . O n u n c u v e O n b ir in c i
B ö lü m le r ’ d e k i e k o n o m ik v e s iy a s a l ö r g ü tle n m e le r in e le a lın ış b iç im i, t o p
lu m s a l g r u p la r ın t e m e l ö r g ü tle n m e s i ta r t ış m a s ın ı g e n iş le t m e k t e d ir . O n i-
k in c i B ö lü m ’ d e k i d in k o n u s u e k o n o m ik v e s iy a s a l y a ş a m la ilg ili g ö r ü ş le
r im iz d e k u lla n ıla n k a v r a m la r d a n y a r a r la n m a k t a d ır .
a n m a v e tö r e n le ş tir m e ih tiy a c ı e v r e n s e ld ir . K u ts a ld a n d ü n y e v îy e k a d a r
u z a n a n g e n iş b ir y e lp a z e d e â d e t l e r b ü y ü k b ir ç e ş itlilik g ö s te r ir ; b ir e y s e l
y a d a t o p lu v e y a k iş is e l y a d a s iy a s a l o la b ilir . H e p im iz g ü n lü k h a y a t ım ız
d a k i s ır a d a n d a v r a n ış la r ım ız ı ö z e l, k iş is e l v e b a z e n d e t a m a m e n k e n d in e
S o n b ö lü m t o p lu m s a l d e ğ iş im in p la n la n m ış y a d a p la n la n m a m ış s o
n u ç la r ın a ; a n t r o p o lo g la r ın b u d e ğ iş im s ü r e c in i a n la m a k k o n u s u n d a ne
t ü r k a tk ıla r ı o ld u ğ u n a v e u y g u la m a lı a n t r o p o lo ji y a d a k a lk ın m a a n t r o p o
lo jis in in e t iğ in e o d a k la n m a k t a d ır .
AKRABALIK VE TOPLUMSAL
ÖRGÜTLENME
Akrabalık Terimleri ve Toplumsal
Davranış
ÖRNEK OLAY
Yanomamö Toplumunda
Akrabalık
Akrabalığın Manipülasyonu
Akrabalığın Sınıflanması
ÇAĞDAŞ SORUNLAR
Seçtiğimiz Aileler
S o y d a n l ik İ d e o l o j İ s İ v e
SOYDANLIK GRUPLARI
Tekyanlı Soydanlık Grupları
ÖRNEK OLAY
Kenyalı Pokotlar
ÖRNEK OLAY
Kuzeydoğu Arizonatı Hopiler
Tekyanlı Olmayan Soydanlık
Grupları
EVLİLİK, YENİDEN EVLENME VE
Ev l İ l İ k l e O l u ş a n Y e r l e ş İ m
Evlilik
Boşanma ve Yeniden Evlenme
Bir Mübadele Biçimi Olarak Evlilik
TOPLUMSAL CİNSİYET SORUNLARI
Evlilik ve Paranın İdaresi
ANTROPOLOJİDEN YARARLANMAK
Yürükler Arasında Kız Kaçırma ve
Kaçma: Yeniden Gözden Geçirilen
Bir Sorun
Evlilik ve işbölümü
Evlilik Kuralları
A İ le d e H a n e B İ r l İ ğ İ
Bağımsız Hane Birliğine Karşı
Geniş Hane Birliği
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Adam Smıth
Bütün dostlarınca reddedildi
Ama yaptığı bütün kotu şeylere rağmen des
teklendi
Bütün akrabalarınca.
ta mücadele etmek ve rekabet etmek gibi belir rabalığa dayanan toplumsal örgütlenmenin te
li amaçları başarm ak- için birçok insanın fa mel ideolojileri veya modellerine ilişkindir.
aliyetlerini koordine etme yeteneğimiz, insan Burada “ideolojiler”, kendi dinimiz ve diğer
uyumunun hayatî bir parçasıdır. İnsan uyu inançlarımız gibi zihinsel imgeler taşıyan kül
mu, insanların nihaî hedeflerine ulaşmak için türel yapılanmalar, yani aile, atalık, soydan-
akrabalık grupları içinde örgütlenme, evlen lık ve akrabalık hakkındaki fikirlerimize işa
me, hane birliği oluşturma ve akrabalık bağ ret eder (Leaf, 2007). Aile ve akrabalığa ilişkin
larım ve diğer ilişkilerini kullanma şekillerin fikirler, kültürel sınırlar ötesinde bazı düzen
den ibarettir. lilikler sergilemekle birlikte, çok çeşitli olduk
Akrabalık, diğer primatların da dahil oldu ları için bunları ideolojilere dayanarak düşün
ğu bütün toplumsal türlerle paylaştığımız top mek en doğrusudur. Bu nedenle genel bir akra
lumsal örgütlenmenin temelidir. Bu bölüm ak balık tartışması ile başlayacağız ve toplumsal
olarak yaratılan ve kullanılan akrabalık bağ sal davranış ve toplumsal örgütlenme ile bağ
larının çeşitli yönlerini ele alacağız. Bir toplum lantılarını içeren akrabalık incelemeleri, antro
içinde bile bütün pratikleri içeren tek bir mo polojinin aslî bir parçasıdır. Antropologlar ak
del olmadığından, insan davranışı çok çeşitli rabalığın aşırı derecede karmaşık sanayi top-
olsa da, basitleştirilmiş bazı analitik modelle lumlarında bile önemli olduğunu kavramaya
ri betimleyeceğiz. başladılar: Çoğumuz kan veya evlilik yoluyla
bağlı olduğumuz insanlarla birlikte yaşarız ve
onlarla çok güçlü ve süreli ilişkilerimizi sürdü
AKRABALIK VE
rürüz. ABD’de, boşanma ve yeniden evlenme
To plu m sa l Örg ü tlen m e
oranlarının yüksek oluşu nedeniyle yeni ve il
Bir akrabalık sistemine bakmanın yolu onu bir ginç ailesel düzenlemeler oluşmaya başlamıştır.
statüler ve karşılıklı roller modeli olarak gör Daha önceki evliliklerden olma çocuklar ebe
mektir (Bkz. İkinci Bölüm). Bir toplum tarafın veynlerinin yeni evliliğinden olma çocuklarıy
dan kullanılan model diğeri tarafından kulla la birlikte yaşayabilmektedir. Bu çocuklar çok
nılan modelden farklı olabilir; birinde statüle sayıdaki yarı üvey kardeş (ana veya baba tara
re önem verilirken diğerinde önem verilmez ve fından kan bağı olan, çev.) veya üvey kardeşler
hatta göz ardı edilebilir. Daha sonra göreceği (kan bağı olmayan, çev.) ve hatta kendilerine
miz gibi, birçok kültür en önemli akraba ola büyükbaba veya büyükanne gibi davranan in
rak annenin erkek kardeşini görür ve onu ta sanlarla yaşam boyu birlikte olabilmektedirler.
nımlayan özel bir sözcük kullanır. Hem anne Bu tür durumlar söz konusu olabilse de, akra
hem de babanın erkek kardeşini tanımlamak balık rolleri evrensel davranış düzenleyicileri
için “uncle” sözcüğünü kullanan çoğu İngiliz dir ve bundan dolayı toplumsal yapı için evren
ce konuşan toplumlarda böyle bir statü ayrı sel anahtar durumundadırlar. Murray Leaf’in
mı mevcut değildir. Birçok toplumda, akraba yazdığı gibi “Akrabalık ve soydanlık, tüm in
lık kuşaklar arası toplumsal ilişkinin temeli san topluluklarında rastlanan ve topluluk üye
dir ve böylece zaman içindeki bilginin aktarı leri tarafından açıkça farklı ve önemli bir kül
mı için bir kanal sağlanır. Bu bilgi sadece tek türel sistem olarak kabul edilen, dolayısı ile
nik bilgi değildir, aynı zamanda bir kişinin ro hâlâ ayakta kalan birkaç kültürel evrenselden
lü, statüsü, ilişkileri ve zorunlulukları hakkm- biridir” (Leaf, 20 0 7 , s.157)
daki çok temel toplumsal bilgileri de içerir. Bu
nedenle akrabalık, genellikle bir kişinin dahil Akrabalık Terimleri ve Toplumsal Davranış
olduğu ilk ve belki de yegâne toplumsal rol sis İnsanlar davranışlarını, başkalarıyla karşılaş
temidir ve doğumla birlikte başlar, yaşam boyu tırma yoluyla kendi kendilerini algılama şekli
değişmez. Napoleon Chagnon’un (1983) orta ne göre düzenleme eğiliminde oldukları için an
ya koyduğu gibi, “akrabalık toplumsal yapı tropologlar farklı kültürlerdeki insanların ken
nın kalbidir.” di akrabalarını sınıflama tarzları ile ilgilenirler.
İnsanların kendi akrabalarını tanımlama ve Bununla beraber, akrabalık terminolojisi bir dil
sınıflama usulleri ve bu sınıflamaların toplum sisteminin parçasıdır. Babanı akrabalarını an-
neninkinden otomotik olarak ayıran bir akra lak bir doğrulukta bir davranış öngörmez. Bu
balık terminolojisine sahip bir kişi, kendi akra nun nedenlerinden biri, hiç kimsenin akrabalık
balarını böyle bir ayrıma sahip olmayan bir ki rollerini veya diğer başka rolleri başkalarıyla
şinin bakışıyla görmeyebilir (veya buna uygun tamamen aynı şekilde yorumlamamasıdır; za
davranmayabilir). Antropologların “C row ” man içinde kesinleşen kurallar söz konusu top
olarak adlandırdıkları bir akrabalık terminolo luma uyarlanır. Nitekim, anneanne ve baba
jisine sahip Arizonalı Hopiler babanın kız kar annemizin doğumgünlerini hatırlamaya çalış
deşini anneninkinden ayırırlar. Bir Hopi erke sak da, birinin yarenliğinden çok hoşlandığı
ğinin babasının kız kardeşi (kya’a) ile yakın ve mız için onu diğerinden daha sık ziyaret edebi
samimi bir ilişkisi vardır ve bu ilişki ömür boyu liriz. Keza, akrabalık terimleri insanları bir ka
sürer (Whiteley, 1985, s.360). Aslında bu iliş tegori içinde gruplasa bile bu kategori içinde
ki aynı anasoyunun (Hopi toplumu anasoylu de ayrımlar mevcuttur. Örneğin, annemizin er
klanlara sahiptir) üyeleri arasındaki ilişkilerden kek kardeşini (dayı) ve annemizin kız kardeşi
çok daha anlamlı olabilir. nin kocasını (enişte) tek bir “uncle" terimi al
Sınıflama sistemleri bize insanların aynı ka tında toplayabiliriz, ama çoğumuz sadece ev
tegoriye dahil oldukları düşünülen ve belirli bir lilik yoluyla bizimle hısım olan birine (eniş
tavır içinde davranmalarının beklenildiği akra te) başvurmadan önce muhtemelen “kandaş”
balarına yönelik algılarını nasıl organize ettik olan uncle ’a (dayı) gideriz (birincisi çok zengin
lerini ve bu kategorinin dışında kalan ve fark veya cömert değilse).
lı bir şekilde davranmaları beklenilen akraba Ayrıca, terminoloji önemli toplumsal rolle
larını ayrı terimlerle nasıl tayin ettiklerini an ri hem tayin eder hem de yansıtır. Yandaki kısa
latır. Akrabalık terimleri elbette kişilere mut örnek bu ilkeyi göstermektedir. Bu örneği ince-
Luxor yakınlarında
üç kuşaktan Mısırlı erkekler.
(Fotoğraf Daniel Bates)
Daha önce gördüğüm üz g ibi, Yanom am öler şiddetin erkek “karıları”nın hepsinin erkek kardeşlerin i, e vlilik
d a m g a sın ı vu rd u ğ u b ir çe vrede y a şa y a n b ir grup yo luyla o lu şab ile ce k potan siyel bağa işaret eder b içim
G ü n e y A m e r ik a lı K ız ıld e r ilid ir . K ö y le r a r a s ın d a de “kayınb irad e r” o larak adlandırır. Beşinci Bölüm ’de
yap ılan sürekli sa v aşla r m üttefik edinm e g erekliliğini gördüğüm üz üzere, erkek kardeşler aynı kad ınlar için
doğurur; ayn ı zam an d a ka d ın e k s ik liğ in e yo l açan rekabet ettiklerinden, a ra la rın d ak i iliş k ile r çoğu kez
ve d o la yısıyla savaşları te şv ik eden kız çocuğu katli g erg indir. Öte ya n d a n , ka yın b ira d e rle r eş e d in m e k
uyg ulam asın d an dolayı, erkekler eş bulm akta zorluk ve savaşta m üttefik olm ak için birbirlerini kazanm a
çekerler. Bu nedenle Yanom am öler için iki şey özel ya ihtiyaç duydukların dan ilişkile ri çoğ un lukla o ld uk
likle önem lidir: bir eş b ulm ak ve m üttefikler edinm ek. ça arkadaşçadır.
Bu ik i k a y g ıla ra b a ğ lı o la ra k , iyi ta n ım la n m ış Y a n o m a m ö le rd e , to p lu m sa l e tkile şim ö rün tüle-
b ir a k r a b a lık iliş k ile r i a ğ ı va rd ır. Y a n o m a m ö le rd e rinin k u ru lm asın d a a k ra b a lık kategorileri ön em lidir.
ak ra b a lık g rup larına üye lik erkek so y çizgisind en m i B irço k to p lu m sa l d u rum da b ir k iş in in sta tü sü , b ü
ras a lın ır; hem erkekler hem ka d ın la r b ab aların ın a k y ü k ölçüd e te k b ir a k ra b a lık terim iyle ta n ım la n a b ilir.
raba grubunun veya soyunun m ensubu olur. Erkek Chagnon kendi alan ça lışm a sın ı yürüttüğü köye k a l
ler ve k a d ın la rın k e n d ile rin in k in in d ışın d a b ir a k m aya gelen öksüz k a lm ış bir ergen erkek çoçuğun
rab a g ru b u n d a k i b e lirli kuzen tip le ri ile e v le n m e y a ş a d ık la rın ı a n la tır. Çocuğ un kö yde h iç b ir gerçek
leri g erektiğin d en, e v lilik ko nusun d a b ir kişin in ait a krab a sı yoktur, an cak a krab a g rup larından birin in
olduğ u a k ra b a lık grubu ö ze llik le ö n em lidir. Bu z o reisine “b ab a ” diyerek toplum için de ken dine b ir yer
runlu lu k çoğu kez farklı akrab a grup ların dan genç er e din m eye ça lışır. Bu ta ktik kö yde diğerleri ile otan
keklerin kız kard eşlerin i değiş tokuş etm elerine yol b ağ ın ı g e liştirm e si ve yö n le n d irm e si için bir d a y a
açar. Aynı iki akrab a grubu ku şa kla r boyu kad ın ların ı nak oluşturur.
d e ğ iş to ku ş etm eye devam e ttikle rin d e , a ra la rın d a A k ra b a lığ ı s ın ıfla m a siste m le ri sad e ce to p lu m
g ü çlü b a ğ la r o lu ş u r. Bu türden m ü tte fikle r s a v a ş s a l iliş k ile r in y a p ıs ın ı g ö ste rir; in s a n la r ın g erçe k
zam an ın d a son derece önem lidir. d a v ra n ışla rın ı gösterm ez. Ş aye t b ir Y an o m am ö b ir
Y a n o m a m ö le rin ke n d i a k ra b a la rın ın b irço ğ un a erkeğe “erkek ka rd e ş” ve diğerine “ka yın b ira d e r” d i
verdikleri isim ler bu e vlilik kurallarını ve oluşturdukları yo rsa, bu terim ler bize o kişin in bu iki erkeğe karşı
ittifakları yan sıtır. Belirli bir kuşak içinde, bir akraba iki farklı rol oyn ad ığ ın ı kab ul ettiğin i anlatır. Fakat bu
grubunun bütün üyeleri birb irlerine “erkek ka rd e ş” rollerin gerçekte ne olduğ unu bize anlatm az. Etnog
ve “kız kardeş” olarak bakar. Bu araların da evliliğin raf bunları sap ta m ak için gözlem ve g örüşm eler y o
y a s a k o ld u ğ u n u n b ir y a n s ım a s ıd ır. B un a k a r ş ılık luyla top lum u in cele m e lid ir. Ö n celikle, etnograf er
b ir e rk e k b a şk a is im li a k ra b a g ru p la rın d a k i e v le - kek kardeş ve k a yın b ira d e r rollerinin neyi içerdiğini
n ile b ilin ir bütün kad ın a krab a la rın ı (bizim “ku ze n ” öğrenir, d ah a so n ra bu terim lerle b ir erkeğe hitap
d iyeb ileceğim iz akrabalar) onlarla evlen sin ya da ev eden b ir Yan om am ö erkeğin in d a vran ışın ı doğrulukla
lenm esin “karı” o larak ad landırır. Aynı şek ild e , aynı ön g öreb ilir ve yo ru m layab ilir.
lerken, bunun o toplumdaki bir erkeğin pers tizlikle yorumlayan sanayileşmemiş toplumlar
pektifinden sunulduğunu aklımızda tutalım; da da gözlenmektedir. Claude Levi-Strauss’un
kadınlar aynı akrabalık ilişkilerinden bazıları (1943) aynı dili konuşmayan iki kabilenin üye
na tamamen farklı bir şekilde bakar. lerinden oluşan bir Brezilyalı Kızılderili po-
pülasyonu üzerine yaptığı bir araştırmaya gö
Akrabalığın Manipülasyonu re, birleşerek karışmış bu iki grubun erkekle
Genel akrabalık kurallarının gündelik hayatın ri birbirlerine “kayınbirader” diye hitap eder
özel gerekliliklerine uyarlanmasında, insanlar ler. Bu daha önce sadece kendi gruplarında
sadece akrabalık rollerini değil aynı zamanda ki evlenmeye uygun gelinlerin erkek kardeşleri
akrabalık terimlerini de manipüle ederler. Şim için kullanmış oldukları bir terimdir. Akraba
diye kadar tartıştığımız işaret edici terimler ki lık terminolojisinin bu manipülasyonu, muhte
şinin kendi akrabaları hakkında üçüncü bir ki mel bir çatışma durumunda barışçıl ilişkilerin
şi ile konuşması esnasında o akrabaları işaret oluşmasına yardım etmektedir.
eden terimlerdir. Böylesi terimler toplumun sı-
nıflayıcı akrabalık sistemini çok tutarlı olarak Akrabalığın Sınıflanması
yansıttığı için, birçok akrabalık çalışması as Akrabalığı incelerken akılda tutulması gereken
lında işaret edici terimlerle ilgilidir. Bununla önemli nokta, akrabalığın biyolojik bir temel
birlikte, akrabalık dili kişinin kendi akrabası üzerine nasıl kategorilendirildiğinden ziyade
na doğrudan hitap ettiği sırada kullandığı hi bir toplumun üyelerinin akrabalığı nasıl sınıf-
tap terimlerini de içerir. Çeşitli durumlar kar landırdığıdır. Biyolojik olarak temellendirilmiş
şısında insanlar kendi ihtiyaçlarına uydurmak ilişkilerdeki davranış tarzı, biyolojik bağdan
için hitap terimlerini manipüle ettiklerinden, çok değerler, inançlar ve ekonomik uygulama
bu terimler özellikle ilginçtir. Bunlar doğrudan larla ilişkilidir. Akrabalık sınıflamasını veya
ve yüz yüze konuşmalarda kullanılan terimler ilişkilerini tanımlamak için kullanılan sözcük
dir ve işaret edici terimlerle çelişkili olabilirler. sistemi bir toplumun işleyişi açısından önemli
Yaygın bir şekilde gözlenen bir toplumsal bir toplumsal olgu olmasının yanısıra kültürel
strateji, arzu edilen bir rol ilişkisine başvur ve dilbilimsel bir fenomendir de.
mak için hiçbir soy bağı olmamasına karşın bir Örneğin, bir Yanomamö erkeği kendi er
akrabalık teriminin kullanılmasıdır. Örneğin, kek kardeşi ve babasının erkek kardeşi (amca
1 9 6 0 ’lardaki B lack Poıuer hareketi sırasında sı) için aynı sözcüğü kullanır ve bir erkek kendi
birçok siyah kendi grup dayanışmasını vurgu biyolojik erkek kardeşinden beklendiklerinin
lamak için birbirlerine “birader” (brother) ve aynısını babasının erkek kardeşinden de bek
“bacı” (sister) diye hitap ettikleri bir konuş ler. Aynı savaşlarda savaşır, aynı kadın gru
ma biçimini benimsedi. Tamamen aynı neden bundan evlenir ve birbirlerini etkilerler. Benzer
den ötürü, feministler bazen akraba olmadıkla şekilde İngilizce konuşanlar da tamamen fark
rı kadınlara kendi kız kardeşleri gibi bakarlar. lı akrabalarına “kuzen” derler; bizim kendi ku
Siyasal nedenlerle duruma özel akrabalık ilişki zenlerimizden çok az beklentimiz olmakla bir
leri üretilmesi, bazen akrabalığı bizden daha ti likte, bu terim anne tarafmdakiler ile baba ta-
rafmdakiler arasında pek bir ayrım yapmadığı sa bir süre birbirlerinin çocuklarını emzirir
mızı açıkça gösterir. Bu yüzden bir topluluk ve ler. ABD’de, çocuklu bireyler boşandıktan ve
ya bir popülasyonda çalışırken insanların biyo ya dul kaldıktan sonra tekrar evlendiklerinde
lojik olarak birbirleri ile olan akrabalığını be biyolojik olarak akraba olmayan bu çocukları
lirlemek yeterli değildir; aynı zamanda insanla kendi çocukları ile birlikte kardeşmiş gibi bü
rın kendilerinin bu ilişkileri nasıl tanımladığını yütebilirler. Bir bakımdan sanal akrabalık nos
da belirlemek gerekmektedir. Böylesi tanımla yonu bir çelişkidir, çünkü birçok akrabalık te
malar için çözüm yolu toplumun akrabalık sı rimi saf biyolojik değil kültürel kategorilerdir.
nıflamasına ilişkin dil sistemidir. Jenny White, İstanbul’da konfeksiyon sa
Her toplumda insanların farklı bir akraba nayiinde çalışan yoksul kadınlar üzerine yaptı
lık düzeni vardır. Bunlardan ilki ve en önemlisi ğı incelemesinde, bireylerin karşılıklılığı vurgu
doğum yoluyla akrabalık, yani kandaş akraba lamak için akrabalık terminolojisini (bacı, ağa
lıktır. Erkek kardeşler ve kız kardeşler, anne ve bey, amca, dayı, vb.) kullandığını gördü (Whi-
baba, onların kız ve erkek kardeşleri ve çocuk te, 1994). Kadınlar işçi olduklarını düşünmü
ları, dedeler, anneanne, babaanne ve onların kız yorlardı; onlara göre ücret karşılığında dikiş di
ve erkek kardeşleri kandaş akrabalardır (elbette kerek sadece ailelerine yardım ediyorlardı. Pat
bazı istisnalar olabilir). Hısımlık evlenme yoluy ronlar ile konuşulurken sanal akrabalık deyim
la oluşan akrabalık ilişkileridir ve bir bireyin eşi lerinin kullanılması, ilişkinin kişiselmiş gibi ol
ve eşinin tüm akrabalarını, aynı zamanda kişi masına yardım ediyordu. Sanal ve diğer akraba
nin kendi kandaş akrabalarının eşlerini kapsar. tipleri arasındaki başlıca farklılık sanal akraba
Kandaş akrabalar ve hısımlar genellikle bi lık terimlerinin keyfî olarak kabul edilmesidir.
zim en önemli akrabalarımızdır, ancak bu lis Son tahlilde, “Seçtiğimiz Aileler” başlıklı çerçe
te burada son bulmaz. Birçok toplumda, aile vede (s.287) başlıklı yazıda göreceğimiz gibi, ai
ler akraba olmayan bireyleri evlat edinebilirler. le ve akrabalık ilişkilerinin kurulması, insanla
Bu durumda evlat edinilenler de akrabalıktaki rın bunlardan ne anladığı ile ilgilidir.
haklara ve yükümlülüklere sahip olur ve top Her dil akrabaları sistematik olarak kate
lumsal açıdan ailenin üyesi kabul edilir. Ayrıca gorilere ayırır. Antropologlar akraba termino
insanlar, kandaş akrabalığı model alarak vaftiz lojisi olarak bu ayrımları sistematik bir şekil
annesi, vaftiz babası, peder, “kan kardeşi” gibi de gösteren terimleri ele alırlar. Hiçbir toplum
ilişkiler kurarlar ya da çocuklar eski aile dost da akrabaların her biri ayrı bir terimle gösteril
larına “hala/teyze” veya “amca/dayı” diyebi mez. Bunun yerine, bazı akrabalar tek bir kate
lirler. Bu ilişkilerin kandaş akrabalar arasında gori altında gruplanır ve tek bir akraba terimi
ki ilişkiler kadar yakın olabilmesine karşın, bu ile hepsine işaret edilir: erkek kardeş, kız kar
türden kişilere bazen sanal akraba denir. deş, hâlâ/teyze, amca/dayı, büyükanne, büyük
Ortadoğu’da, “süt” kardeşler vardır; bun baba ve diğerleri. Bütün akrabalık terminoloji
lar aynı kadın tarafından emzirilen çocuklar si sistemleri büyük oranda sınıflayıcıdır ve ad
dır. Yakın arkadaş olan bazı kadınlar sade landırılan ilişki türü sayısına ve nasıl düzenlen
ce çocukları arasında bir bağ kurmak için kı diklerine göre değişirler.
Ç A Ğ D A Ş S O R U N L A R
Seçtiğimiz Aileler
Kath VVeston (1991) a ile kavram ının A B D ’nde kadın ediyo rlar (s.113). Orta s ın ıf kö kenli bütün A m e rikalılar
ve e re k e ş c in s e l ç iftle ri de k a p s a y a c a k ş e k ild e için, a ile yi betim leyen ana tema şudur: A ile üyeleri,
genişleyen b ir yorum u olduğunu sap tam ıştır. U zayıp çoğu kez ke n d i çıka rla rın ı düşünm eden birb irlerine
g iden h u k u k sa l ta rtışm ala rın işa re t ettiği g ib i, g e m a d d î destek sağ lam aya hazırdır. Bireyler aile ü yele
n e llik le ko nuya ilişk in iğ n eleyici s iy a s a l bir söylem rinin bütün faaliyet a lan la rın d a -y e m e k p işirm e, te
ku lla n ılm a sa da, açıkça fazlasıyla s iy a s a lla ş m ış b ir so m izlik yap m a ve b irlikte a lışve riş yap m an ın ö te sin
rundur. Y ine de, ta sd ik veya ta sd ik e d ilsin ya da e d il d e - birb irlerin e m a d d î ve m an e vî destek sağ la d ık ları
m esin, e şcin se l çiftler şu eski d e yişi sorg ulam aktalar: ölçüde ken d ilerini bir aile olarak görürler.
“a rk ad a şla rın ızı seçe b iliyo rsu n uz, am a a krab aların ızı Bu, e şcin se l ailelerin kendilerini “a lte rn a tif’ h a
seçe m iyo rsu n u z” (s.2). Bu araştırm a son ucun da Kath ne b irlikle ri o larak g ördükleri an lam ın a gelm ez; çoğu
VVeston, e şcin se l aile le rin , erkek ve kad ınların içinde ke sin o la rak aynı zam an d a b iy o lo jik a k ra b a la rın ın
büyüd ükleri ailelerden ayrı a n la ş ılm a y a c a ğ ı so n u cu desteği ve sev g isin i gözetir ve buna güvenir. Bu a ile
na vard ı. Ne standart bir “e şcin se l a ile s i” tipi vardır, lerin b ü yü k bir çoğunluğu çocuk sah ib i olm ak ve on
ne de e şcin se l a ile altern atif bir a ile şe k lid ir. Buna ları yetiştirm ek ister. E şcinse l ailen in yaşam örüntü
ka rşılık , bu durum sü rekli olarak değişen Am erikan leri, a ile ya şa m ın ın kan ve sözleşm eden öte b ir şey
ak ra b a lık ve a ile a n layışların ı yan sıtm aktadır. olduğ un u gösterir. A k ra b alık diğer taraftan da s e v
Birçok h eteroseksüel g ib i, görüşüne b aşvurulan gi d e d iğ im iz zor b u lu n u r değer üzerine tem ellenir.
e şcin se l k işile r de aile üyelerinin “kendileri için ora Y a k ın d a n b a k ıld ığ ın d a bütün a ile le rin güçlü sevgi
da o la n ” ve itim at ettikleri in sa n lar o ld u k ların d a ısrar b ağ larıyla b ağlı olduğu görülür.
Bütün toplumlar akrabalığın sınıflanması lidir. Bu tür toplumlarda, örneğin annenin er
için her zaman aynı olmasa da belli sayıda öl kek kardeşi (dayı) ile babanın erkek kardeşi
çüte başvururlar. Birçoğu, kadın ve erkek akra (amca) arasında bir ayrım yapılmaktadır (İn
balar için farklı terimler kullanarak akrabalar gilizce konuşanlar her ikisine de “ uncle ” der
arasında cinsiyet esasına göre ayrım yapar. Biz- ler): Biri kişinin (egonun) akraba grubuna da
ler kadın ebeveynimize “m other” (anne), erkek hilken diğeri değildir ve gruba mensup olanm,
ebeveynimize “ fatb er ” (baba) deriz; erkek ve kişi ile ilişkisinde belirli hak ve yükümlülükle
kız kardeşlerimizi, teyze/hala ve amca/dayıla ri vardır. (Ego, geleneksel olarak bir akraba
rımızı da ayırırız. Birçok toplum ailesinin anne lık ilişkisinde referans durumundaki bireyi işa
tarafını (anayanı) baba tarafından (babayani) ret etmek için kullanılan terimdir; belli bir ne
ayırır. Yanomamöler gibi akraba grubunda deni olmamakla birlikte, reisin daima erkek ol
ki üyeliğin yalnızca ya anne ya da baba üzerin duğu varsayılır.)
den miras alındığı toplumlarda bu çok önem Birçok akrabalık sistemi kuşaklar arasında
ayrım yapmak için de farklı akrabalık terimle
S o y d a n l ik İ d e o l o j İ s İ v e
ri kullanır. İngilizce konuşanlar anneanne, an
SOYDANLIK GRUPLARI
ne, kız kardeş ve kız torun için ayrı terimlere
sahiptir. Ayrıca, toplumların büyük bir kısmı Akrabalık sistemleri toplumsal davranışa şekil
(Amerikan toplumu da dahil) doğrudan akra vermekten çok daha fazlasını yapar ve bir sta
balar (ebeveynler ve çocuklar) ile ikincil akra tü ve roller örüntüsü oluşturur. Toplumdaki
balar (bağlantılı bir kişi vasıtası ile akraba olu üyeleri gruplara -ortak bir kimlik duygusuna
nan insanlar) arasında bir ayrım yapar. Kişinin sahip ve oldukça kurallı bir temel üzerinde et
ebeveynlerinden biri vasıtası ile akraba olunan kileşim içinde olan insan kümelerine- ayırabi
amca/dayı ikincil akrabadır. Bazı toplumlar bir lir. Bu tür akraba temelli grupların en önemlisi
adım daha öteye geçerler ve kadının soyundan soydanlık grubu, yani varsayılan ortak bir ata
gelen ikincil akraba ile erkeğin soyundan ge nın hattında birleşmiş kandaş gruptur. Bir ak
len ikincil akraba için ayrı terimler kullanırlar rabalık biçimi olarak soydanlığm birincil öne
(Amerikan toplumunda böyle değildir). Anne mi, bir gruba dahil olan üyeler için esas olabil
nin erkek kardeşi (dayı) ve babanın erkek kar mesidir; ayrıca mülkiyet hakları ve siyasal yü
deşi (amca) arasında ayrım yapılması sık gö kümlülükleri de düzenleyebilir. Örneğin, bir
rülen bir durumdur. Bu yüzden, Türkiye’deki çok Ortadoğu ülkesinin hukuk sistemi çocu
Yörükler ve Yanomamöler arasında olduğu gi ğun kimliğini babasına göre tanımlar; bu ne
bi, çapraz kuzenler (dayı ve hâlâ çocukları) ve denle de erkek boşanma sonrasında çocuğun
paralel kuzenler (teyze ve amca çocukları) için kendi vesayeti altında olduğunu varsayar. Bu
ayrı terimler kullanılır. ilke genellikle soydanlık ideolojisi olarak be
Özetle, belirli bir toplum daki bireylerin tim lenir, zira biyolojik ata olgusu toplum
davranışını anlam ak için hem bir davranış sal düzenlemelerden daha az önemlidir. Ay
normu hem de bir dilbilimsel sistem olarak nı zamanda, birçok soydanlık ideolojisi belirli
akrabalık ilişkilerini anlamak gerekir. Aynı bir atadan itibaren nesebi hesaplarken birçok
zamanda, akrabalığın sınırlanmış yanı - o r araçtan sadece birine önem verir. Ata ve soy-
tak bir atadan gelme fikri- insanlar arasında danlık fikirleri ve şecereler akrabalık termino
ki toplumsal grupları veya kategorileri tanım lojileri kadar ideolojiktir.
lamaya yardımcı olabilir. Soydanlık, sorum Soydanlık ideolojisinin güçlü olduğu top
luluklar ve yükümlülüklerin yanısıra verase lumlarda, soy grubunun kolektif kimlik duy
tin de temeli olabilir. Kısaca göreceğimiz gibi, gusu sadece ortak biyolojik atadan gelindiği
akrabalık en azından insan davranışının ha nin farz edilmesi üzerine değil, dinsel ve top
yatî bir alanının düzenlenmesini sağlar: Bu ki lumsal anlamı olan inançlar, mitoslar ve sim
min kiminle evlenip evlenemeyeceğinin belir gelerden oluşan bir bütün üzerine temellenir.
lenmesidir. Bir grubu bir arada tutan şey sadece ideoloji
değildir elbette; daha sonra da göreceğimiz gi
bi soy grubunun üyeleri birbirlerine birçok as
lî yarar sağlar. Soydanlık ideolojisi hem grup
dayanışmasının kuvvetlenmesine hem de di Babasoylu Soydanlık
ğer pragmatik ilişkilerin gerekçelendirilmesi- Babasoylu soydanlık ideolojisine göre bütün
ne hizmet eder. çocuklar babalarının üyesi olduğu soy grubu
En azından, herhangi bir büyüklükte veya nun veya gruplarının üyeleridirler (bakınız Şe
düzeydeki bir soy grubunun toplumun gene kil 8-1). Şayet bir erkek belirli bir grubun üye
li içinde tanımlanmış bazı işlevlere sahip olma si ise veya soydan gelen özel toplumsal hakla
sı gerekir. Bu, toplumun ihtiyaç duyduğu kay rı varsa, çocuğu da bu üyeliği veya hakları pay
naklara sahip olmak gibi önemli bir işlev ya da laşır. Bu onların annelerine babalarından daha
bireysel kimliği karşılamak gibi basit bir işlev az bağlı oldukları anlamına gelmez. Böyle bir
olabilir. Toplumun teknoloji gelişimimin veya toplumda bir anne sadece ait olduğu toplumsal
siyasal bütünleşme düzeyinin temelinde baba- grubun üyeliğini veya toplumsal haklarım ken
soylu soy ideolojisinin yattığı iddia edilemez di çocuklarına geçiremez.
se de, bu soydanlık türü dünyadaki en yaygın Kendi akraba grubunun dışından evlenen
formdur ve bazı topluluk türlerinde özellikle (genellikle olması gerektiği gibi) kadın üye ken
yaygındır. Örneğin, göçebe topluluklarının ta di soyu için yeni üyeler sağlayamaz; çocukla
mamı olmasa da büyük bir kısmı babasoylu- rı kendi soyunun değil kocasının soyunun üye
dur (Pasternak, 1976, s.112-113). si olur. Kadınların rolleri açısından bu düzen
Soy grupları, soyun sadece tek bir ebe lemenin önemi toplumdan topluma değişir. Si
veynin hattından izlendiği tekyanlı soydanlık yasî alanda Yanomamö kadınlarının ereklere
grupları ve soyun ebeveynlerin ikisinden biri göre ikincil bir rolü vardır; buna karşılık Batı
nin soy hattının tercih edilmesi veya her iki
sinin soy hattının da izlenmesi şeklindeki tek-
yanlı olmayan soydanlık grupları olmak üze
re iki genel kategoriye ayrılır. Soy gruplarının
ideolojik temeli muhtemelen tekyanlı soya sa
hip toplumlarda daha belirgindir.
Anasoylu Soydanlık
Anasoylu soydanlık ilişkisinde, bütün çocuklar
(en azından uygun olanlar) annenin ait olduğu
grubun üyesi olurlar (bkz. Şekil 8-2). Anasoylu
soydanlık ideolojisine sahip toplumlardaki ço
cukların anneye göre babayla daha az bağı ol
duğu söylenemez. Baba sadece çocuklarıyla ay
nı soy grubuna bir üye değildir. Anasoylu soy-
danlık ideolojisi, pek anlaşılamayan nedenlerle
babasoylu ideolojiden daha az yaygındır.
Anasoylu gruplarda kadınların erkekler gö
re daha fazla siyasal gücü olduğu düşünülse de,
Şekil 8 - 2. Anayanlı soy.
bu zorunlu -ya da çok sık görülen- bir durum
lum evli çiftlerin kadının köyünde veya doğ almasına izin verir . Elbette, bütün aşiret nadi
duğu evde ikamet etmesini tercih etse de, köy ren tamamen bütünleşmiş bir bütün gibi iş gö
içinden evlenen erkekler yetiştiği evin yakının rür; ancak sistem yeni kazanılmış alanı savun
da kalabilir. Bu düzenleme bir erkeğin kendi maya veya saldırıyı savuşturmaya ihtiyaç duy
akraba grubundaki erkeklerin yanında kalma dukları sürece devam eden geniş askerî ittifak
sını sağlar ve erkeklerin toplumsal sorunlarda lara zemin oluşturur. Dallanan soy sistemi çe
katılımını kolaylaştırır. şitli parçalar arasındaki ilişkilerin düzenlenme
sine de hizmet eder. Örneğin, en küçük dallar
Tekyanlı Soydanlık Gruplarının arasında bir çatışma patlak verdiğinde, diğer
Örgütlenmesi küçük parçalar daha yakın bağlarla bağlı ol
Tekyanlı soy grupları, içinde anasoylu veya ba- dukları kısmın tarafında yer alırlar. Daha yük
basoylu ideolojiyi barındıran temel örüntüleri sek kademedeki dallar birbirleriyle çatıştığında
izler. Antropologlar soylardan klanlara kadar ise, her dal kendisinden daha büyük bir toplu
bu tür grupları genellikle kapsadıkları bağlara luk içinde yerini alır.
göre sınıflandırırlar. Akraba grupları bilinen atalarının sınırla
Soy, kuşakları izleyerek ortak bir ataya rı ötesinde genişleyebilirler. Bazı toplumlar tek
bağlanan insanların oluşturduğu tekyanlı soy- bir atadan geldiklerine inanan soy gruplarına
danlık grubudur. Anne veya baba hattını izle sahiptir ve bu yüzden kolektif bir kimlik duy
mesine bağlı olarak, bu gruplar anasoylu veya guları vardır; bununla beraber şecere bağla
babasoylu olarak adlandırılır. Bazı toplumlar rını tam olarak yeniden kuramazlar. Bunlar,
soy hiyerarşisine sahiptir; bireyler daha küçük Hopilerde gördüğümüz gibi, klan olarak bili
ölçekli soylara ek olarak çok kapsamlı daha nen gruplardır. Onlara, kişinin soyunu tayin
geniş soyların mensubu olurlar. Büyük ve çok eden ebeveyne bağlı olarak, anasoylu klanlar
kapsayıcı bir soyun çok uzak bir atadan gelen veya babasoylu klanlar denir. Birçok toplum
nesep ile tanımlanması olasıdır. da, anasoylu klan veya babasoylu klan totem
Örneğin N ijeryalı Tivler dallanan soylar (Ojibwa Kızılderililerinin “akraba” anlamın
şeklinde örgütlenirler; en küçük soylar daha daki ototem an sözcüğünden gelir) denilen bir
büyük soyların, bunlar da en büyük soyların bitki veya hayvanın ismiyle anılır. Klan üyele
parçalarıdır. Bunun sonucu olarak 800 bin rine göre, totemin genellikle grubun mitsel ata
den çok Tiv kendini tek bir şecere hiyerarşi sıyla bağlantılı özel bir anlamı vardır. En azın
sine bağlı kabul eder (Bohannan, 1965). 19. dan, böylesi simgeler klanın daha belirgin bir
yüzyılda Sudanlı Nuerlerin yaptığı gibi, kabi kolektif kimlik duygusu ve birlik tesis etmesi
leler bir diğer grubun yaşadığı alanlara yayıl ne yardım eder.
dığı zaman dallanan soy sistemleri gelişebilir Çoğu kez klanların kendi şeceresini izleyen
(Kelly, 1985). çok geniş veya çok yayılmış soylardan türedik
Dallanan soy sistemi, hayat alanları tehdit leri görülür. Bazı klanlar ise iki veya daha faz
edildiğinde akraba olan parçaların giderek ge la soyun bağlarını sıkılaştırmak için (belki de
nişleyen halkalar halinde birbirinden yardım kıtlık veya istila yüzünden nüfusları azaldıktan
Batı Pu eb lo b ö lg e sin d e y a şa ya n H o p ile r A m e rika lı aile y a p ıs ı e sastı. O ğ ullar gelin lerin h ane sin e taşın ır,
yerlilerdir. A naso yiutuk Hopilerin top lum sal örgütlen am a ev o la rak kendi annelerin in e vini kab ul etm eye
m esinin önem li bir p arçasıdır ve b ir bireyin top lum devam ederler; ayin lere ka tılm a k üzere düzenli o la
sal kim liğ in in m erkezini oluşturur. H opiler her birinin rak onların yanm a geri dönerlerdi. Bu geniş ailelerin
kendi adı olan birçok an aso ylu klan a bölünm üştür. her b irind e , ka d ın la r ve kızlar grup için sebze te d a
Bu klan lar da ik işe r ya da üçer birleşerek yin e her b iri rik eder, ye m ek h azırlar, su taşır, sepet, çöm lek y a
nin ayrı bir a d ı olan dokuz üst-klan şeklin d e gruplanır. par, giyecek dike r ve çocuklara b akarlard ı. A ile iç in
To plu olarak genellikte Pueblo o larak a d lan d ırılan bu de lid e rlik ve otorite yaşça büyük kadın onun erkek
Am erikan yerlileri, birkaç yüzyıld an beri ken dileriyle kardeşin in elin d e olurdu. Günüm üzde ise a ile le r d a
rekabet halinde olan h alklar tarafından kuşatılm ışlar ha çok çekirdek a ile le r halin de oturm akta, am a soy
ve İspanyollar, diğer K ızılderili kab ileleri ve Kuzey A v ü ye le riyle y a k ın te m ası sü rdürm ekteler. Her küçük
rupalI göçm enlerden oluşan bu rakiplere her zam an so y grubu ve ya g en iş aile , hane içi işle r ve tarım ile
direnm işlerd ir (Bkz. Rushforth ve Upham , 19 93). Ho- ilg ili so rum lulukları ko nusun d a görece özerktir.
pileri kısaca böyle ta n ım la yab iliriz.1 B ununla b irlikte, bu durum ailelerin b irb irinden
H opiler 10 bin y ıl kad ar önce Kuzey A m e rika ’nın b a ğ ım s ız o ld u k la rı a n la m ın a gelm ez. A k s in e , eğer
g ü n e yb a tısın a göç etm iş avcı to p la yıcıla rın kültürel çok b ü yü k d e ğ ille rse b ir ara ya g ele re k her b irin in
ve b iy o lo jik to ru n la rıd ır. G ün üm üzün P u e b lo la rın ın eşit olduğu daha gen iş çap lı b ir to p lu lu k oluştururlar.
ataları sep e tçilik, d o k u m a cılık , çö m le kçilik ve ö ze l K la n la r, a n a s o y u n a d a y a lı bu a ile ö rg ü tle n m e le ri
likle m im arlıkta hünerliyd iler. Pueblo denilen üç v e nin b irle şim in d e n oluşur. En ön e m lisi ise , klan ların
ya dört kat y ü kse klikte k i “apartm an b in a la r” ile ün d in s e l b ir n ite liğ in in de o lm a sıd ır. K lan ın en y a şlı
lüd ü rle r. Bu b in a la rd a b irb irle riyle b ağ la n tılı petek k a d ın ı tö re n se l re is o la ra k k a b u l e d ilir ve h a n e
g örünüm lü o d alar ko run aklı bir iç a vlu ya a çılır; a v si aynı zam anda klan ın d in se l m erkezi sayılır. Farklı
luda ise kiva o larak a d land ırılan yu va rlak tören o d a klan ların farklı a yin le ri ve b elirli bir katchina (farklı
ları g ö m ü lü d ü r. A m erikan y e rlile rin in çok uzun z a ve ço k g üze l kıya fe tle r g iye n d a n sç ıla r ta rafın d a n
m andan beri ku lla n d ıkla rı bu tür köy ve kasab alar, sem b olize edilen Hopi ruhları) ile iliş k ili k iş is e l ritü-
19 9 5 ’te B irle şm iş M illetler tarafından “dünya kültür el e şyaları vardır. B ununla birlikte, bir to p luluğ a üye
m irası” kap sam ın a alın m ıştır. lik, klan bağı önem senm eden de g erçekleşeb ilir. B i
T ip ik b ir b a tı P u e b lo k ö y ü , b ir k a ç k la n d a n reyler ke n d ile rini o gruba a d ad ıkla rı veya iste n d ik
o lu ş u rd u . K la n la r to p ra ğ ı d e n e tim i a ltın d a tu ta n le rin i d ü şü n d ü k le ri için to p lu lu k la rd a n b irine veya
s o y la ra a y rılır d ı. S o y g ru p la rı a n a s o y lu s o y d a n lık d iğerine katılm ayı seçer; klan şefi hariç herkes için
tarafından b elirlen ir ve erkekler eşlerine ait olan a ra k a tılım iste ğ e b a ğ lıd ır. T o p lu lu k la r y o lu y la k la n la r
ziyi ekip biçerlerdi. Kız çocuklar g en e llikle hayatları a rasın d a sağ lanan bu g e çişlilik, farklı klantarın üye
boyunca kend i an nelerin in h ane sinde ka lırd ı ve geniş leri a ra sın d a bağ o luşturm ak gib i önem li işle v görür.
Bu şe k ild e , pueblonun bütün üyeleri, klan üyeliği y o
1 Hopiler üzerine klasik bir çalışma Fred Eggan’ın 1950 luyla o lm a sa b ile to p lu lu k üyeliği yo lu yla akrab adır.
incelemesidir. Daha yeni kitaplar arasında Peter Whi- Bu, köylerin norm al şartlar altın da klan çizgisi b oyun
teley (1988); Scott Rushforth ve Steadman Upham’ın ca b ö lün m e sin i önlem eye yardım eder.
(1993) çalışmaları vardır.
San lldeforıso Pueblo Hopi yerlileri mısır dansına hazırlanırken. (John Running / Stock, Boston, Inc.)
raflarının karşılanması sorumluluğunu paylaş kileri tekeşli bir çifte göre tanımlanmış haliy
makla yükümlüdür. le görme eğilimindeyizdir genellikle. Oysa bir
Evlilikler çocuklarla ilgili hak ve sorumlu çok toplumda bir erkek aynı zaman zarfında
luklar ve karşılıklı cinsel haklar konusunda ya birden fazla kadınla evlenebilir, kimi toplum-
sal ve toplumsal olarak tanımlanmış olsa da, larda ise bir kadın aynı zamana birden fazla er
dünya genelinde bazı farklılıklar görülür. Bir kekle evli olabilir.
evlilik için tasarlanan süre bile farklı olabilir. Hindistan’daki Keralalı Nayarlar arasında,
İran’da Şiî mezhebine bağlı olanlar evliliğin ne İngiliz yetkililer tarafından yasaklanmış bir uy
kadar süreceğini bir anlaşmayla önceden tes gulamaya göre, evli bir kadına uygun kast sta
pit edebilirler. Öngörülen uygun cinsel davra tüsünden başka bir erkek ile cinsel ilişkiye gir
nış da kültürlere göre değişebilir. Cinsel iliş mek yasak değildi; cinsellik anlamında koca
sı kadın üzerinde diğerlerinden daha fazla hak birçok toplulukta çocukların meşruiyeti için
iddia edemezdi. Grup evliliği terimi (doğru ya evlilik bir koşul değildir. Güney Sudan’da bir
da yanlış bir şekilde) Nayar kadınlarım “ziya Nuer erkeği tayin edilen bir ücret karşılığında
ret eden birden çok kocanın” olması ve ben evlenmemiş bir kadının çocuğunu meşru hale
zer şekilde erkeklerin de birden fazla eşlerinin getirebilir. Ebeveynler her toplulukta kendi ço
olması uygulamasını betimlemek için kullanıl cuklarına bakmak ve onları eğitmekten sorum
maktadır. Artık uygulanmakla birlikte, bu gö lu değildir. İsrail’deki kibutzlarda, çocuklar
renek Nayar kadınlarının ülkenin geri kala öğrenci yurtlarında ve çocuk odalarında ken
nındaki kadınlardan daha ayrıcalıklı bir statü di ailelerinden ayrı yaşayabilirler. Ebeveynle
ye sahip olmasıyla ilgilidir. Amerika’da kadın rin çocukları ile özel bir ilişkisi olmakla birlik
lar daha geç evlenir ve az çocuk sahibi olurlar; te, onları yetiştirmek konusunda bütün toplu
okuryazarlık oranları yüksektir ve sağlıklarına mun önemli bir sorumluluğu olduğu varsayılır.
önem verirler (Weisman, 1988).
Evliliğe eşlik eden ekonomik hak ve yü Boşanma ve Yeniden Evlenme
kümlülükler de farklılık gösterir. Bir Trob- Samuel Johnson’un ünlü deyişi şöyledir: “yeni
riand erkeğinin kendi kızkardeşlerine destek den evlenmek, umudun deneyime karşı zaferi
olup yardım etmesi beklenir, buna karşılık ka dir.” Evliliğin tanımı ne olursa olsun, resmî ve
rısı ve çocuklarının geçimini sağlamak konu gayri resmî araçlar yoluyla boşanma veya evli
sunda sınırlı bir sorumluluğu vardır. Bir N a liğin çözülmesi evrensel bir olgudur. Tekeşlilik
yar erkeğinin ritüel karısına ve onun çocukları bir kural olduğu halde, birçok birey bir kere
na herhangi bir malî destek sağlaması beklen den fazla evlenir.
mez; hatta düğünden sonra karısını bir daha Geleneksel Navaho toplumunda çoğu insan
hiç görmeyebilir. Evliliğin aslında gruplar ara dört veya beş kere evlenir ve boşanır; yaşam
sındaki ilişkileri gösteren siyasal bir ifade ola boyu birlikte olma beklentisi ile evlenilmez.
rak önemi vardır. Hopi kadınlarının kocalarını Afrikalı Kipsigisler arasında, zengin bir erkek
boşamaları görece kolaydır ve en azından gele kendi çiftliğinin idaresi için yeteri kadar ço
neksel olarak, kocalarını sık sık boşarlar; ken cuğa (özellikle oğullara) sahibi olduğu zaman
di mahsulleri gibi çocuklarını da kendi malla tekrar evlenebilir, yeni gelinin evine taşınabilir
rı olarak görürler (Whiteley, 1985). Elbette bu ve diğer eşlerini ziyaret ederek ilişkisini sürdü
nun tersi durumlar da vardır. İslâm hukukuna rür. Daha önce tanımlanan Ariaal toplumunda
göre kadınlar, bir erkek mirasçı ile eşit derece da benzer durum görülür; ancak ilk eşe bir baş
de sorumlu olduğu mülkiyetin sadece yarısını lık bedeli ödendiği ve yeni evlilikte de aynı şe
miras olarak alır ve kırsal kesimlerde kadınla yi yapmak gerekeceği için, çok az erkek formel
ra çoğu kez miras olarak hiç toprak verilmez. olarak boşanır (Fratkin, 1991).
Boşanma durumunda ise, kadın kocasının aile Farklı kültürlerde, evliliğin istikrarına iliş
si yoluyla sahip oldukları kallar veya kendi ço kin verilerde herhangi bir ortak örüntü buluna
cukları üzerinde hak iddia edemez. bilir mi? Helene Fisher (1987) böyle bir örün-
Tamanglar örneğinde gördüğümüz üzere, tünün olduğunu düşünmektedir; evlilik ve bo
şanmada bazı temel düzenlilikler tespit etmiş ler arasında da düşüktür. Nitekim, sanayileş
tir. Farklı teknolojik seviyelerdeki 58 toplumu me ve erkekler ile kadınların ekonomik bağım
incelemiş ve boşanma ihtimali yüksek çiftler sızlığının artması ile birlikte boşanma oranları
arasında “en yüksek üç boşanma düzeyini” ve da yükselmiştir. Son çalışmalar, ABD’de 1970
ya yaşam evresini tespit etmiştir. Boşanma ihti doğumlu bir kadının boşanma ile sonlanacak
mali en yüksek çiftler dört yıllık evli olanlardır; bir evlilik yapma ihtimalinin % 50; boşanma
bunu yirmi beş ile yirmi dokuz yaşları arasında ile sonlacak iki evlilik yapma ihtimalinin ise
olan çiftler izler, sonuncu sırada ise dört yıldan yüzde 15 olduğunu göstermiştir (Chira, 1995,
fazla süredir evli olup hiç çocuğu olmayan ve s.42). Verilere rağmen, Amerikan evliliklerinin
ya tek çocuğu olan çiftler yer alır. aşağı yukarı üçte biri ila yarısı hayat boyu sü
Helene Fisher, boşanma ihtimali düzeyle rer (Bird ve Melville, 1994).
rinin yeniden üreme süreci ve psikokimya sü Boşanmanın ihtimalinin bir toplumdan di
reçleriyle ilişkili doğduğunu ileri sürer. İddia ğerine çeşitlilik göstermesine rağmen, evlilik
sına göre, cinsler arasındaki dört yıllık güçlü kurumu hemen hemen evrenseldir. Nüfus sayı
bağ evrimsel tarihimizin bir ürünüdür. Bu, ebe mı yapılan ülkelere ilişkin ABD kayıtlarına gö
veynlerin bir bebeğe sahip olmak onun hayatta re, kadınların ortalama % 9 3 ’ü, erkeklerin de
kalmasını sağlamak için ihtiyaç duydukları güç ortalama % 9 2 ’si evlenmektedir (aktaran Fis
birliği sürecidir. Boşanma veya ayrılma isteği, her, 1987, s.26). Evliliğin sadece kadın ve er
evliliğin dördüncü yılından sonra, çiftler arala kek için değil aynı zamanda toplumsal grup
rındaki bağın zayıfladığını hissettikleri zaman lar için de yararlı bir toplumsal ve ekonomik
ortaya çıkmaktadır. Fisher buna “dört yıllık anlaşma olarak işlev görür. Bu yolla, aileler ve
şiddetli arzu” der ve bunu (diğer güdüler gibi) akraba grupları birbirlerine bağlanır. Evliliğin
beynin fizyolojisine bağlar: Beyindeki kimyasal yaygınlığının başka bir gerekçesi de, bu kuru
süreçler önce iki yıldan fazla sürmeyecek bir mun ekonomik paylaşım ve işbirliği örgütlen
bağlanma ve aşk duygusu yaratır; bunun deva mesinin bir aracı olarak işlev görmesidir.
mında ise, başka beyin kimyasalları (endorfin-
ler) devreye girerek, aşk ve cinsel arzu içerme Bir Mübadele Biçimi Olarak Evlilik
yen ama daha güçlü bir bağın oluşmasını sağ Bir erkekle bir kadın evlendiğinde, sadece bir
lar. ABD’nde boşanmaların % 4 8 ’i evliliğin - eş değil aynı zamanda ebeveynler, kayınbira
çoğu dört yıllık tepe nokasmda olmak üzere- derler/enişteler, görümceler/baldızlar ve diğer
yedinci yılında gerçekleşmektedir. hısımlardan oluşan yeni bir grup edinirler. M ü
Bu, ekonomik veya toplumsal etkenlerin badele, bireyler ve gruplar arasında bağ kur
öneminin olmadığı anlamına gelmez. Boşan manın en temel yoludur. Neyin mübadele edil
maların belli bir aşamada yoğunlaştığı görül diğinden tamamen ayrı olarak, mübadele ey
se de, boşanma oranları oldukça değişkendir. leminin kendisi daha ileri bir toplumsal etki
Yine Fisher’in iddiasına göre, tarım toplum- leşim için bir önkoşul sağlar. Birçok toplumda
larmda olduğu gibi, boşanma oranları ekono en önemli mübadele biçimi evliliktir. Mübade
mik açıdan birbirine bağımlı kadın ve erkek le evliliklerinde, kadının işgücüne ve üretken-
— —
T O P L U M S A L C İN SİYET S O R U N LA R I
İH
r a
Çift gelirli ve ö zellikle çift gelirli aile le rin sık lığ ın d a k i olduğu v a r s a y ım ı- K anadalIların yü kse k ve orta sınıfı
n is p î artış, ailen in g elirlerini idare etme ş e k lin i e tkile a ra sın d a iyice ye rleşm işti. Böyle bir sistem , karı ve
di m i? Çağd aş Kuzey Am erikan hane içi y a şa m ın ı an kocanın birlikte karar verdiği bir aile d em okrasisi id e
lam ak için bu sorunun cevabı ön em lidir. D avid Che- a li üzerine kuruludur. Bununla birlikte uygulam ada,
al (1993) VVİnnipeg’de (Kanada) b irlikte oturan çiftler kazanan koca ve evi idare eden kadın arasın d aki iş
üzerine yap tığ ı incelem ede, bunun gerçekten önem li bölüm ü, kocanın kazandığı para üzerinde daha fazla
b ir olgu olduğu so nucuna varır. denetim i olduğu anlam ına gelm ekteydi. 19 5 6 ’da ince
19 6 0 ’lard a K a n a d a ’da ya yg ın k a rı-k o ca a ile t i lenen refah düzeyi yükse k bir üst-orta s ın ıf b an liyö
p i, kocanın bir işte ça lıştığ ı, kad ının e vi idare ettiği sü n d e , ko caların paranın büyük kısm ını ellerinde tut
çalışan erkek/ev kad ını tipi aile id i (19 6 7’de bu oran tukları, buna karşın eşlerin evin günlük rahatlığı ve
% 6 1’dir). To plum un sad ece yüzde 34 ’ ü çift gelirli a i yararı için gerekli şeyleri satın alm akta kullan dıkları
lelerden olu şm aktayd ı (çiftlerin her ik isi de b ir işte küçük b ir m eblağı idare ettikleri görüldü.
ç a lış m a k ta y d ı). i9 8 o ’ lerde bu durum te rsin e d ö n 19 8 8 ’de C h e al, VVİnnipeg’de ya şa ya n k a rı-k o ca
dü: 19 8 6 ’da çift gelirli a ile le r karı-ko ca aile le rin in % a ile le rin d e n 2 2 6 k iş i ile g ö rüşm e y a p tı. C h e a l bu
6 2 ’sin i oluşturuyordu ve çalışan erkek/ev kad ını tipi a ra ştırm a n ın a m a çla rı a ç ıs ın d a n k a rı-k o c a a ile le r i
aile le rin oranı % 2 7 ’ye düşm üştü. ni “ya evli ve devam lı o larak b irlikte yaşayan ya da
1 9 5 0 ’lerin b a ş la rın d a , m üştere k e v lilik s iste m i e v li d e ğ il ve b irlik te oturan h e te ro se ksü e l çiftle r”
-k a r ı ve koca a ra sın d a kazancın d o ğ al b ir e ş itliğ i (s.2 0 1-2 0 2 ) o la rak b elirle d i. Bu çiftler ke nd i iş pra-
lik kapasitesine verilen yüksek değerden ötü grubun erkeklerinin, diğer gruplardan eş aldık
rü, anahtar figürler genellikle kadınlardır. Ka larında görülür. Bedevi aşiretleri arasında, evli
dının çok sık olarak aile, klan veya aşiret gibi likte bir kızkardeşin verilmesi bir kan davasını
bir grubun bütünlüğünü simgelediği görülür. çözümleyebilir: Aile diğerini yatıştırmak ama
Nitekim çoğu kez kız kardeş olarak kadının cıyla kendi kadınını verir.
rolü -b u hem Trobriandlarda hem de Avru Bazı toplumlarda, aileler kızlarını doğru
pa kraliyet ailelerindeki evlilik temelli ittifak dan mübadele ederek kendilerine ittifaklar ya
larda görülen bir örüntüdür- gruplar arasın ratırlar. N ijerya’daki Tivler arasında, bir er
daki bağların biçimlenmesinde hayatî olabilir kek başka bir erkeğin kız kardeşi ile kendi kız
(Bkz. Weiner, 1992). Evlilik ya gelinin ait ol kardeşini değiş tokuş yapabilir; böylece aile
duğu grup ile damadın ait olouğu grubun birli lerini birbirine bağlarlar. Ancak kadınların
ğini, ya da bazen bir grubun diğerine tâbi olu bu şekilde doğrudan mübadele edilmeleri nis
şunu temsil eder. İkinci durumda, kendi kadın peten nadir bir durumdur. Daha yaygın olan
larıyla evlenilmesine izin vermeyen baskın bir yöntem, erkeğin kızını aldığı aileye başlık pa
tikleri tem elinde üç tipe ayrılıyo rla rd ı: çağd aş çalışan lidir; veya paranın idaresi karar verm e ko num un daki
erk e k/e v k a d ın ı tip i a ile le r (koca ç a lış ır ve e ş, ko e şin sorum luluğ un dadır.
cası ve çocukları için evi id are eder); a ile yi g e çin d i Cheal çift kariyerli ailelerin y a k la ş ık dörtte üçünün
ren/geçim e katkıd a bulunan tip a ile le r (kocaların d ü kendi kazançları üzerindeki denetim i p a ylaştıkla rın ı,
zenli işi va rd ır ve eşleri yarım gün ça lışır; K a n a d a ’da oysa çalışan erkek/ev kadını ve aile yi g eçindiren/ge
kad ınların % 2 5 ’i yarım gün çalışm aktadır) ve çift ka - çim e katkıd a bulunan a ilelerde bireylerin kendi k a
riyerli a ile le r (eşlerin her ik isin in de sü re kli icra ettik zançları üzerindeki denetim inin daha fazla olduğunu
leri bir m esleği vardır) (s.20 2). bildirir.
C h e a l, V V in n ip e g ’ de, a ile y i g e ç in d ire n /g e ç im e Evin g eçim in e önem li m iktarda p ara sa l katkıd a
katkıd a bulunan tip a ile le r ile çift kariyerli aile le rin , b u lu n an ka d ın la r, m uhtem elen d ah a fazla p az a rlık
ça lışa n ka rı-k o ca a ile le rin in % 60 ’ını te ş k il ettiğin i g ü cü n e s a h ip o ld u k la rın d a n d o la y ı, g e lir ü z e rin
ve çift k a riye rli a ile le rin , çift g e lirli a ile le rin yü zd e de k a rşılık lı den etim i ve ortak m ü lkiyet s a h ip liğ in i
69 ’unu ve bütün ka rı-k o ca aile le rin in yüzde 4 2 ’sin i d ah a fazla m üzakereye a ça b ilm ek te le r. S o n u ç o la
ka p sad ığ ın ı b uldu. Bütün tip lerin e vlilik te m ülkiyet rak, çift kariye rli a ile le rd e k i ko calar, ça lışa n e rk e k/
e şitlik çiliğ in i sürdürdüğü görülür. Çift kariyerli a ile le ev kad ın ı ve a ile yi g eçindiren/geçim e katkıda b u lu
rin % 9 4 ’ünün, aile yi geçindiren/geçim e ka tk ıd a b u lu nan a ile le rd e k i ko calarla k a rşıla ştırıld ığ ın d a , ke n d i
nan tip ailelerin % 9 0 ’ının ve çalışan erkek/ev kad ın ı kazançları üzerinde daha az k iş is e l denetim e sa h ip
tipi ailelerin % 8 7 ’sin in ken d ilerine ait m üşterek bir ler (s.20 9 -210 )
e vi vard ı. Bütün çiftler aile geliri için de kendi bireysel C h eal bu b u lg u la rın , k a d ın la rın işte k i s ta tü le ri
kazançların ın daha b üyü k yer tuttuğunu sö yle d i, a n nin a rttığ ın ı; a ile le rin m a lî d ü ze n le m e le rin in ortak
cak uyg ulam ad a bu ailelerin gelirleri n a sıl idare e d i id aren in sürm esi ve hatta g üçlenm esi yön ün de y e n i
liyor? “A ile g e liri” iki şey an lam ın d a o la b ilir: Bireyler den ya p ıla n d ığ ın ı; aynı zam an da kadınlara daha fazla
ke n d i k a za n çların ın bütün d en e tim in i ke n d i e lin d e özerklik sağ la n d ığ ın ı g österdiği son ucun a varır. “Bu
tutar, am a ailen in iyiliğ i için katkıd a b u lu n m a k üze d e ğişim in belirgin so n ucu, e vlilikte daha b üyük bir
re paranın h epsini veya b ir kısm ın ı harcam aya niyet eko n o m ik e şitlik çilik tir” (s.210).
rası ödemesi veya onlar için çalışmasıdır (ge laması, ortaçağ Avrupasında yaygındı. Bugün
lin hizmeti). Bu ödeme, ailenin kız evladının Doğu Avrupa’nın kimi bölgelerinde ve özel
yerini tutması için oğullarından birine eş alın likle Hindistan’da bu uygulama hâlâ sürmek
masında yardımcı olur. Kadınların bu dolaylı tedir. Hindistan’daki uygulama, fakir erkekle
mübadelesi dünyanın her yerinde görülür (Al rin yeniden evlenmek ve ikinci bir drahoma al
tıncı Bölüm’deki Ariaallarda başlık konusu mak için eşlerini öldürmesine ilişkin birçok va
nu hatırlayalım). Evlilik düzenlemelerini ida kanın polise bildirilmesinden dolayı itirazlara
re eden özel kuralları dikkate almazsak, “Yö- sebep olmuştur.
rükler Arasında Kız Kaçırma ve Kaçm a” baş Başlık bedeli ve gelin karşılığı hizmet uy
lıklı çerçevede (s.296) gördüğümüz gibi, gerçek gulaması, kadının kocasının akrabaları ile ya
uygulama çarpıcı bir şekilde kurallardan fark şamak için kendi ailesinden ayrıldığı ve do
lı olabilir. ğurduğu çocukların babasoylu akraba grubu
Bu göreneğin tersi olan kız evladım alma nun üyeleri olduğu toplumlarda daha yaygın
sı için damadın ailesine drahoma ödeme uygu dır. Aslında koca, karısının ailesinden ayrıl-
A N T R O P O L O JİD E N Y A R A R L A N M A K
in s a n la r her zam an k e n d ile rin d e n b e k le n e n i y a p si sa y ısız bağlarla b irb irine ya kın akrab a olur. Yö rük-
m ak istem eyebilirler. G ü n lü k işlerim iz sıra sın d a , gö ler e vliliğ i cid d i b ir m esele o larak düşünürler ve eb e
rece k ü ç ü k ka rarla r a şa m a s ın d a s ık s ık to p lu m sa l veynler ke n d i çocukları için uygun b irleşm eyi yap m ak
kuralların d ışın a çıktığım ız z am an lar olur, an cak b u n için b üyük gayret sarfederler. Evliliğ in d üze nlen m e si
lar, ö rn eğ in e v lilik g ib i ö n e m li y a ş a m s a l k a rarla rı ne verilen bu önem e karşın , e vlilik le rin b ir kısm ının
da etkile ye b ilir, in sa n lar sad ece aile le rin e karşı g e kaçm a ve “k ız k a ç ırm a ” s o n u c u n d a g e rç e k le ş m iş
le rek d e ğ il, k u ra lla ra ve g ele n e kle re k a rşı g elerek olduğ un u keşfettiğim de şaşırd ım . Kaçırm a, m üstak
de evlen ebilirler. 19 6 8 ’de T ü rkiye li Yörükleri in cele bel kocanın bir k a d ın ı kaçırm ası ve ona tecavüz et
m eye ilk g id işim d e , Tü rk gazetelerinde e v lilik g e le m esi a n la m ın d a d ır; bekarete de ğ e r veren b ir to p
n eklerinin kim i zam an ih la l e d ild iğ in e ilişk in haber lum da ya p ıla n bu eylem , kadının e v lilik ü m id in i b ü
ler okum uştum . G örünüşte bu ko nu, gerçek ve id e y ü k oranda a za ltır ve k e n d isin i k a çıra n la ka lm aya
al d avran ış a ra sın d a ki ayrılığ ın a çık b ir örn eğ iyd i: G a razı olm a ihtim alin i artırır. Kız kaçırm a veya kaçm a,
zetelerde s ık s ık k a çırıla n , tecavüz edilen ve arzusu çiftlerin ebeveynlerin h akkın ı gözardı e derek v e rd ik
d ışın d a evlen m esi için baskı ya p ıla n kad ınlarla ilgili leri b irlikte kaçm a kararını ifade eder. Y ö rü k le r bu
dehşet verici h ikâye le r çıkıyordu. işlem lerin her ik is in i de uygun bulm azlar. Böyle b ir
Yerel o larak kız kaçırm a denen bu olayı in cele durum , ö ze lllik le kızın a ile si için b ü yü k b ir utanç ve
m eye karar verdim . Y ö rü k olan ka yn a k kişile rim (bkz. k ız g ın lık ka yn a ğ ı olur. Y in e de Y ö rü k e v lilik le rin in
A ltıncı Bölüm ) önceleri kararlı b ir b içim de bu tür göz yüzde 2 3 ’ü bu şe k ild e g erçekleşir. Bu y ü k se k oran
den düşü rü cü d avran ışların b aşk ala rın ın işi olduğunu n a sıl izah e d ile b ilir?
sö yle d ile r. A n cak bunu öğrendikten birkaç gece s o n Bu soruya cevap araken, kaçırm anın oldukça d ü
ra, b irlikte ya şa d ığ ım a iled en genç b ir kadın kaçırıldı. zenli b ir sistem de b ire yse l seçim lerin ifa d e sin in bir
İlk heyecan geçtikten sonra, öğrendim ki hem yerel aracı olduğu son ucun a vardım . Ö rneğin, b ir kız ve bir
eğlencenin hem de m aa le sef biraz da şid d e tin kay erkeğin b irb irle rin i sev m e si bir e vliliğ in düzenlen m e
nağı olan bu türden m ahcub iyet içeren o la yla r çok sin d e gelen eksel o larak çok az rol oynar veya hiçbir
yaygın d ı. etkisi o lm a yab ilird i. Ayrıca, ye tişkin olm a statüsü a n
K ısa ca , o ra d a ö ğ re n d ik le rim (ya da o v a k itle r cak evlenm e yo lu yla elde e d ile b ild iğ in d e n kaçırm a,
ö ğ re n d iğim i d üşü n d ü ğ ü m şeyler) daha so n ra ki s e genç erkeklerin ya ş sıra sın a göre ve y ü k se k bir b aşlık
yah atlerim le (1991) d eğişti. Yö rük top lum u b ab aso y- b edeli ödedikten (bunu to p arlam ak b irkaç y ıl a la b i
ludur; birin ci derece kuzen e vliliğ in e , özellikle am ca lir) sonra g erçekleştireb ilecekleri norm al e v lilik sü re
kızı (veya oğlu) e v liliğ in e çok önem verirler. Bu ter cin i a tla yara k y e tişk in le r a ra sın a daha ça b u k d a h il
cih in so n u cun d a b ir b ab a so ylu grubun b irçok ü ye olm aların ı sağ lıyo rd u.
Kaçırm a yo lu yla y a p ıla n e v lilik le r ortalam a b a ş lık ödem e h a lin i a lm ış ve 19 9 1’lerde hem en hem en ta
p a ra s ın d a n d a h a y ü k s e k b ir b e d e li g e r e k tir iy o r m am en ortadan k a lk m ıştı. D am adın a ile s in in g e li
du. A n cak bedel bazen gerçekten ço k y ü k s e k o lsa nin b a b a s ın a b ü y ü k m iktard a n a kit p ara ö d e m e si
da, kim i zam an çok az o la b iliyo r veya ödem e y a p yerine, parayı doğrudan gelin e veriyo rlardı ve kızın
m ak g erekm iyordu. O ğ ulları kız ka çırm ış zeng in a i b a b a s ın ın da b una ka tk ıd a b u lu n m a sı b e k le n iy o r
le le rin , y a s a l iş le m le rd e n k u rtu lm a k v e y a uzayan du. K ısa ca sı, ya p ıla n düzenlem elerle a krab a veya so y
d ü şm an lıklard an kaçın m ak için ço k y ü k s e k b a ş lık be d e ğil çiftlerin (her şeye karşın h âlâ b ab a ye rli olan)
delleri ödem eye m ecbur ka ld ıkla rı g örülüyo rdu. Bu hane b irliğ in in kurulm ası e sa s alın ıyo rd u.
nunla b irlikte, y o k su l a ile le r çoğu kez ço k az ö d e Y ö rü k le r neden kız kaçırm a ve kaçm a g ib i b ir
me ya p ıyo rla r veya hiç yap m ıyo rlard ı. K açırm a e yle yöntem g e liş tirm iş le rd i? B azı özgün c e v a p la r h âlâ
m i gerçekleştikten sonra, kızın a ile sin in zaten ço k az ka b u l g örm ekteyse de, b unun b ird e n b ire so n a er
p arası olan erkeğin a ile sin d e n b a ş lık parası a la b ilm e me o la s ılığ ı o ld u ğ u k a d a r, b ir k ö k e n i o la n n o r
si pek m üm kün olm uyordu. Bu şe k ild e , kaçırm an ın m al b ir to p lu m s a l ö z e llik o ld u ğ u m e s e le s in e de
farklı zenginlikte in sa n lar a rasın d a y ü k se k b a ş lık b e önem verm em işim . Y a kın zam anda bazı e sk i ve rile
d e lin in yü kü n ü e şitle yici b ir rolü o ld u ğ u da sö y le ri g özden g eçird iğ im d e , ka çırıla n k a d ın la rın o ld u k
nebilir. ça dar b ir ya ş a ralığına ya y ılm ış o ld u k larını fark et
S a p k ın b ir d a vra n ış o la rak k a çırm a n ın d e s te k tim . Bu k a d ın la r bütün e vli k a d ın la r İçin d e s a d e
le n m e m e s in e ve r e d d e d ilm e s in e ra ğ m e n , Y ö r ü - ce b ir alt gruptu ve in celem eden ön ceki aşağ ı y u
k e lrin to p lu m s a l e tk ile ş im in d e ö n e m li b ir rol o y k a rı on y ıllık s ü re d e s a y ıla r ı en y ü k s e k s e v iy e y e
n a d ığ ı - v e b azı v a k a la rd a ö n g ö r ü le b ild iğ i- s o n u u la şm ıştı. Daha ileri bir ta h lil bunu d oğ ruladı. S ık s ık
cu n a v a rd ım . D aha g e n iş b ir çe m b e r iç in d e k i in v uku b ulan b ir h adise o la rak kaçırm an ın , İkinci D ü n
s a n la r a ra s ın d a e v liliğ in g e rçe k le şm e sin i sa ğ la d ığ ı ya S a v a ş ı’nın so n ların d a b aşla d ığ ı, 19 5 0 ve 19 6 0 ’tar
için , kaçırm anın a k ra b a lık ağ ın ın fa rk lıla şm a sın a ve boyunca arttığı ve 19 7 0 ’lerin b aşın d a b ir e v lilik b iç i
g e n işle m e sin e h izm et e ttiğ i g ö rü lü yo r. Y ö rü k le rin mi o larak a zald ığ ı g örülüyor. Bir to p lum sal tercih ve
e v lilik s iste m in in bu yö n ün ün uzun zam a n d an b e uygulam a de ğilse, birçoğu -h a tta sap k ın o lan lar b i
ri va ro la g e ld iğ in i de varsaym aktayd ım . Daha so n ra le - böyledir. Y örükler a rasın d a kız kaçırm a ve kaçm a
ki araştırm alar bunun ya n lış olduğ unu ve to p lu m sal o la yla rı, hızla değişen eko n o m ik ve s iy a s a l ko şulları
olg u lara iliş k in a çık la m a la r yap arken d aha te m kin li iz le m iştir. İkinci D ün ya S a v a ş ı’nın a rd ın d an b irço k
o lm ak gerektiğini gösterdi. Kararların (kaçm ak veya g e le n e k s e l m era a la n ıy la b irlik te s a y g ın lık ve g e
kaçm am ak gibi) bireyler tarafından önceden ön g örü- lir kayn akları da a za ld ı; Y örükler gittikçe n akit p ara
lem eyen to p lu m sal so n uçları (in san lara d ah a g en iş ya dayanan pazar eko n o m isine d a h il oldular. Elbet
b ir akrab a ağını sağ la m a sı gibi) olab ile ce ğ i doğru o l te birçoğu yen i fırsatlar ya ka la d ı ve bazıları et ve yün
m akla beraber bu yeterli b ir a çıklam a değildir. fiyatların ın y ü k se lm e siyle ze n g in le şti. Diğerleri aynı
A la n a g e ri d ö n ü ş ü m d e k a ç ır m a o la y la r ın ın b a şa rıyı g ö stere m ed ile le r ve b o rçla nd ıla r. Bu h a d i
a za ld ığ ın ı sap tad ım . 1984 y ılın d a h içbir kaçırm a olayı se le rin h e p si norm al e v lilik d ü ze n lem e le rin i e n g e l
vuku b u lm am ıştı. Bunun ya n ıs ıra , e sk id e n beri uy le d i. A n cak ilave bir etken daha va rd ı: Önceden b ir
g u lan a n b a ş lık göreneği -1 9 6 8 ’de in s a n la rın z ih n i kaç h ayvanla ifade edilen b a şlık b edeli, p araya çe v
ni ço k m eşg u l e d iy o rd u - ö n e m siz ve sim g e s e l b ir rildi ve daha sonra da h ızlı enflasyona m aruz kaldı.
1969 yılında geleneksel tarzda bir Yörük düğünü. (Fotoğraf Daniel Bates)
masının yol açtığı ekonomik katkı ve üretken K ayınbirader ve baldız evliliği, akraba
lik kapasitesi kaybını tazmin eder. (Evli çift her grupları arasında vuku bulan bir mübadele bi
iki akraba grubu ile aynı çevrede kaldığı ve ko çimi olarak evlilik kavrammımn geniş bir şekil
ca ile karının ailesinin çifte ve onların çocukla de ele alınmasına örnek teşkil eder. Bu toplum
rına yardım konusunda eşit katkısı olduğu za sal görenekler, evlilik akdinin süresini bir eşin
man, bu iş yaygın olarak karşılıklı hediye de ölümü sonrasına da uzatır. Kayınbirader evli
ğiş tokuşu yoluyla halledilir.) Başlık ödeme liğinde (levirate), bir erkek hem ölmüş erkek
si ve hediye mübadelesi, evliliğin kolayca ya kardeşinin dul eşi ile evlenme (veya kadının
pılmasını güvenceye almak konusunda çifte ve seçtiği diğer kocadan başlık talep etme) hakkı
ailelerine kolaylık sağlar. Belki daha da önem na sahiptir hem de onun geçimini sağlamakla
lisi, potansiyel düşman gruplar kuşaklar boyu yükümlüdür. Kadının, kocası ölmüş dahi olsa
kız alıp vererek sürekli bir bağ kurarlar. Her onun ailesi için varisçiler doğurmak veya on
grup geçmiş, şimdi ve gelecekteki döllere daya ları yetiştirmekle yükümlü olduğu düşünülür.
narak diğeri üzerinde hak elde ettiğinden, ak Baldız evliliğinde (sororate), dul bir erkeğin öl
rabalık ilişkisi içinde bir işbirliği ve iletişim te müş eşinin kız kardeşlerinden biri ile evlenme
meli tesis ederler. hakkı veya ölmüş karısının akrabalarının ona
yeni bir eş sağlama zorunluluğu vardır. Ameri tılı ek görevleri de üstlendiklerini göstermiştir
kan toplumunda, bir kimsenin ölmüş eşinin er (Ember, 1983, s.290).
kek kardeşi veya kız kardeşi ile evlenmesi bek Hanehalkı içinde belirli bir işbölümü kaçı
lenmediğinden, bireylerin çoğu kez evlendiği nılmaz değildir ve günümüzde geleneksel sis
kişinin ailesine karşı en azından bazı sorumlu temler hızla değişmektedir. Bir çift görevleri
luklarının devam ettiği varsayılır. geleneksel olarak ayırmasa bile, iş yükünü yi
ne de bir şekilde paylaşarak işbirliğine daya
Evlilik ve İşbölümü lı çalışmamn yararını görebilir. Evlilik bu tip
Birçok antropolog evliliğin tek gerekçesinin, ekonomik işbirliğini kurumlaştırmak için uy
çocuk yetiştirm ekten tamamen ayrı olarak, gun bir yoldur.
ekonomik avantaj olduğunu ileri sürer. Evlilik Aslında evlilikteki ekonomik ittifak karı ve
ekonomik olarak birbirini tamamlayıcı iki kişi koca arasındaki gücün ve yeteneğin dengeleyi
yi, bir kadın ve bir erkeği birleştirir. Daha ön cisi olmaktan çok daha karmaşık bir işlev yük
ce Dobe San toplumunda gördüğümüz gibi, er lenir. Birçok toplumda iş azdır; bu, aile üye
kekler av için evden uzaklara giderken, kadın lerinin sayısının potansiyel iş kaynaklarından
lar da zamanlarını aile için bitkisel ürün topla daha fazla olduğu anlamına gelir. Karı ve ko
makla geçirir. Kadınlar topladıkları yiyecekler canın ekonomik stratejisi çocukların doğma
le erkeklere oranla daha fazla enerjisi kalori sı, büyümesi ve sonra aile biriminden ayrılması
si sağlasalar da, her ikisinin rolleri esas olarak veya haneye eşlerini getirmesine göre değiştirir.
birbirini tamamlayıcı yöndedir. Akraba grupları arasındaki bağların oluşu
Erkekler bazı fiziksel görevleri kadınla mu, ekonomik işbirliğinin teşviki ve çocukların
ra göre daha kolay yapabilirler. Bu, sanayileş bakımının ve eğitiminin sağlanması açısından
me öncesi bir ekonomide işlerin örgütlenme evliliğin önemine bakıldığında, herhangi bir
sinde önemli bir etken olmuş olabilir (Giampi- toplumda evlilik düzenlemesini yapmak kolay
etra, Bukkens ve Pimentel, 1993, s.256). Ayrı değildir. Aslında bütün toplumlar kimin uygun
ca meme çağında çocuklarını sırtlarında taşı bir eş olduğuna, kimlerin evlenmesi gerektiği
madıklarından, erkeklerin hareket özgürlükle ne, yeni evli bir çiftin nerede oturması gerekti
ri genellikle daha fazladır. Kadınlar çocuk do ğinin tayin edilmesine ilişkin hem açık kuralla
ğurduğu ve onların bakımından sorumlu oldu ra hem de örtülü normlara sahiptir.
ğu için, ev işleri ve çocuk bakımını olumsuz et
kilemeyecek işlerin çoğu onlar tarafından idare Evlilik Kuralları
edilir. Bu tür sorumluluk ve işbölümü sabit de Evlilik kuralları genellikle pek katı değildir, an
ğildir; tarih boyunca değişmiştir. Carol Ember, cak bunlar çoğu kez güçlü bir toplumsal bas
çok sayıdaki bahçeci ve tarım toplumundan al kı tarafından desteklenir. Bu kurallar bireyle
dığı verileri inceleyerek, tarımın yoğunluğu art rin evlenmesiyle ilgili düzenlemeleri tayin eder;
tıkça kadınların besin üretiminde yoğun olarak evlilik ve evlilik yoluyla kurulan bağların ni
çalışmakla kalmayıp, aynı zamanda daha fazla hai düzenlenmesi uyumlu bir sistem olarak gö
emek gerektiren yiyecek hazırlamayla bağlan rülebilir. Kurallar aynı zamanda gruplar ara-
smdaki ittifaklara ve diğer bağlara ilişkin po ları çiftçi sınıfı arasında erkek kız kardeş evli
tansiyelin kuvvetlenmesini de sağlar. Belki de liğinin oldukça yaygın olduğunu göstermekte
en önemli evlilik kuralları, bireylerin seçimi dir (Leach, 1982).
ne açık bir olasılıklar alanı yaratan ve kimin İlk antropologlardan E. B. Taylor (1871)
kiminle evlenebileceğini belirleyen kurallardır. tarafından desteklenen bir ensest tabusu açık
laması, tabunun toplumsal ve kültürel işlevle
Kim Kiminle Evlenmemeli? ri üzerine odaklanır. Taylor’a göre ensest ta
Hemen hemen her toplumda, ebeveynler ile ço busu, bireylerin içinde büyüdükleri ailenin dı
cuklar ve erkek kardeşler ile kız kardeşler ara şında yer alan toplumsal birimlere katılımını
sındaki cinsel ilişkiler (ve evlilik) yasak veya sağlayarak toplumsal tecridi engeller. Birbiriy-
“tabu”dur. Ensest tabusunun çok az istisna le uyuşan daha yeni kuramlar Taylor’unki ile
sı vardır. Dinsel ve siyasal nedenlere bağlı ola bağlantılıdır. Bu kuramlar, toplumsal birleş
rak, antik M ısır’da, İnkalarda ve yerli Havaili- meyi artıran aileler arası ittifakların oluşması
lerde kraliyet ailesinden kız ve erkek kardeşle na ilişkin olarak “dışarıdan evliliğin” olumlu
rin evlenmesi gerekmiştir. Bu uygulama toplu sonuçlarını vurgular.
mun diğer üyelerine yasaklanmıştır. Ensest ta Freud da tabu konusuyla çok ilgilenmiş ve
busu evrensel olmakla birlikte, evlenmesi ya tabunun ensest ilişkisine dair bilinçaltı bir ar
saklanan çiftler arasında birinci derece kuzen zuyu denetleme ihtiyacını yansıttığını ileri sür
ler yer almaz. Bazı toplumlar kuzen evliliğini müştür. Kuşkusuz yakın akrabalarla cinsel iliş
yasaklar, bazısı hoşgörür, bazısı ise kültürel bir kiden içgüdüsel olarak tiksinme, bu türden bir
ideal olarak bu formu tercih edip onaylar. Ay çiftleşme formundan kaçınm a mekanizması
rıca enseste dayalı ilişkiler tasvip edilmemek olabilir. Bu fikir mantıklı görünmekle birlikte,
le birlikte, uygulamada oldukça yaygın olabi bir içgüdüsel tabunun niçin bu tip faydacı top
lir. Bu evrensel tabuya ilişkin birçok açıklama lumsal sonuçlar elde etmeye ihtiyaç duyduğu
önerilmiştir. nu anlamak zordur.
20. yüzyılın başlarında popüler olan bir Taylor’unkine benzeyen diğer bir kuram,
açıklamaya göre, insanlar kendi ailesinin üye ensestin yol açtığı rol karışıklığının toplum
leri ile çiftleşme arzusu duymazlar (Wester- sal sonuçları üzerine odaklanır (Malinows-
mack, 1889/1922). Tanıyor ve biliyor olmak ki, 1927). Örneğin, erkekler koca olmaya ek
cinsel ilgisizliğe yol açar. Uzun süreli yakın bir olarak, aynı hanede yaşayan kendi çocukları
liktelikler erotizmi engeller. Bu görüş hem göz na hem ebeveyn hem âşık olarak davrandıkla
lem hem de psikolojik ve biyolojik kuramla rında, ortaya karmaşık ilişkiler çıkması ihtima
desteklenmiştir. Bir İsrail kibutzunda birlikte li yükselir; hayatta kalmak için işbirliğinin ge
doğup büyüyen kişiler arasında evlilik çok na rekli olduğu ilk avcı-toplayıcı gruplar arasın
dirdir. Kibutz evliliklerine ilişkin bir inceleme da bunun felaket getirdiği tecrübe ile anlaşıl
de, ikinci kuşaktan 2,769 birey arasında kibutz mış olabilir. Geniş bir yelpazede, rol karışıklığı
içinden hiç evlilik olmadığı görülmüştür (Shep- toplumsallaştırma yoluyla yapılan kültür akta
her, 1983). Diğer taraftan, antik Roma kayıt rımını engelleyebilir.
Seymour Parker (1976), ensesten kaçınma Amerika gibi tekyanlı soy kavramına sahip ol
nın insan ve diğer omurgalıların “içine yerleş mayan toplumlarda, dışevlilik kuralı genellikle
tirilmiş” iki etkenden kaynaklandığı sonucu bir kişinin kandaş akrabalarının çoğuna uygu
na varmıştır. Birinci olarak bu kaçınma, aynı lanır. Amerikalılar genellikle birinci derece ku
soydan gelenlerin çiftleşmesinin yol açtığı has zenler arasındaki evliliklerden kaçınırlar. Ge
talıklarla karşılaştırıldığında, farklı soydan ge leneksel olarak Çinliler, uzaktan da olsa akra
lenlerin çiftleşmesinin yarattığı ayıklayıcı avan ba olabileceği düşüncesi ile soyadı aynı olan bi
taj sayesinde içgüdüsel bir davranış olarak ev- reyler arasındaki evliliği yasaklayarak, dışevli-
rilmişti: Yakın akraba ile çiftleşmekten kaçı lik kuralını aşırı derecede uygularlar.
nan bireyler daha fazla hayatta kalan dölle Tekyanlı soy kavramına sahip olan toplum
re sahipti. İkinci olarak ise, bu kaçınma geniş larda, dışevlilik kuralı bir soyun bütün üyeleri
bir toplumsal ağ ile bağlantı kurmanın ve keş ne uygulanabilir. Nitekim bazı babasoylu top
fetmenin yaşamsal avantajlarını öğrenen grup lumlarda, bireylerin ailenin baba tarafından
lar için uyarlandırıcı bir davranış olarak geliş değil ancak anne tarafından birinci derece ku
ti. Parker’m bakış açısına göre, ensest tabusu zenleri ile evlenmesine izin verebilir. Yasak ço
“kültür ve biyolojinin tamamlayıcı ilişkisi”nin ğunlukla erkek kardeş veya kız kardeş deni
bir örneğini teşkil eder. Bu bakış açısının, hay len bütün kişileri kapsar. Birçok toplum bir
van davranışlarının yanısıra insan davranışı in klan veya soyun üyeleri arasındaki evliliği men
celemelerinden elde edilen kanıtlarla kuvvet eder; fakat soy dışı evlilik, yaygın olsa da ev
lendiği görülüyor. Zayıf bir genetik zarar ris rensel değildir. Kafkasya’da pek çok halk, eşler
ki bile, kendi döllerine büyük bir yatırım yap arasında saptanabilir akrabalık derecesi olma
mış olan yetişkin üyeler veya yavaş üreyen bir mak kaydıyla etnik grup veya aynı nüfus için
tür için çok hasar verici olurdu (Shepher, 1983, den evlenilmesinde ısrar eder. Bulgaristan’daki
s.150-200). Türkler de bu şekilde düşünür; bunun sonucu
olarak bu küçük nüfus içinde birçok aile ken
Kim Kiminle Evlenmeli? di köylerinin dışında fazlasıyla geniş bir akra
Ensest tabusunun ötesinde, toplumlar eş ola balık bağı ağma sahip olmuştur (Bates, 1995).
rak kabul edilebilecek kişinin tayin edildiği bir Eş seçimi, kabul edilebilir evliliğe dış sınır
kurallar çeşitliliğine sahiptir. Dışevlilik (exo- lar koyan içevlilik (endogamy) kuralı yoluyla
gam y) kuralı bireyin grubun dışından evlen da düzenlenebilir. Birçok Ortadoğu ve Kuzey
mesinin zorunlu olduğunu gösterir. Bir kö Afrika toplumu dar bir şekilde sınırlandırılmış
yün üyeleri dışevlilik kuralını uygulandıkların akraba grubu içinden evlenerek içevlilik uygu
da, erkekler eşlerini (ve kadınlar kocalarını) di laması yapar. Birinci derece kuzen evlilikleri
ğer topluluklar içinde aramak zorundadır. Ço yaygındır. Bu türden bir evlilikte, elbette hem
ğunlukla, bu kurallar bir kişinin akrabaların koca hem karı aynı soy grubuna ait olabilir ve
dan bazılarına veya hepsine uygulanır. Kül genellikle çocukluktan itibaren birbirlerini ta
türler akrabaları çeşitli şekillerde sınıflandır nırlar. Bazı Ortadoğu topluluklarında bir er
dığı için, birçok dışevlilik kuralı biçimi vardır. kek amca kızı (paralel kuzeni) ile evlenme hak-
kma sahiptir ve şayet amca kızı başka bir er Şayet akraba terminolojisi kişi’nin {ego) kuşa
kekle evlenecekse, bu konuda amca oğluna da ğındaki soy grubu üyelerini erkek kardeş ve kız
nışılmalıdır (Bates & Rassam, 1983). kardeş olarak sınıflarsa, genç adamın baba ta
Her zaman olmasa da, içevlilik Kuzey Ame rafından bir kuzeni ile evlenmesi ensest olarak
rika toplumunda da uygulanır. Gerçekten bir düşünülür. Bu kişi, anne tarafından paralel ku
çok Amerikalı kendi ailesinin oturduğu evin zenlerinden biri ile de evlenemez; çünkü bu ka
çevresindeki birkaç millik alan içinde büyü dınlara kız kardeşi gözüyle bakar. Ancak an
yen kişilerle evlenir. Amerikan toplumunun ar ne tarafından bir çapraz kuzeni ile evlenebilir.
ka planı kısmen kendimize benzeyen insanlar Dayısının kızı ile evlenmesinin belirli yararları
la toplumsal temasta bulunmak üzere yapılan olabilir. Bu şekilde annesinin ailesi ile geliştir
dığı için ve kısmen de ebeveynler ve diğerle diği sevgi bağlarının resmileşmesini ve tanıdığı
ri genç yetişkinlere kendi grupları içinden ev ve güvendiği bir aile ile bağlarının kuvvetlen
lenmeleri konusunda baskı yaptığı için, sosyo mesini sağlar. Aynı zamanda, annesi ve babası
ekonomik, dinsel, ulusal köken ve ırk sınırları tarafından önceki kuşakta kurulan aileler arası
nı aşan evlilikler ayrı bir azınlığı oluşturur. Bi bağlar da güçlenir.
zimki gibi karmaşık toplumlarda, etnik köken Anasoylu toplumlarda, hala kızıyla evlilik
çoğu kez kabul edilebilir bir evliliğin dış sınır bazı amaçlara hizmet eder. Nitekim antropo
larını koyar. loglar, kuzen evlilikleri ve bunları oluşturan
Elbette dışevlilik ve içevlilik türünden kültürel tercihlerin, mübadele ve akraba bir
normlar, bir toplumda daima tutarlı bir şe liğinin oluşmasında önemli işlevleri olduğuna
kilde izlenmez. Durumu hafifletici birçok et inanırlar.
ken bireylerin tayin edilen evlilik normların Kaç Kere Evlenmeli? Toplumlarm bir bire
dan ayrılmasına sebep olur. En güçlü etkenler yin evlenmesini veya evlenmemesini düzenle
den biri potansiyel eşlerin yakınlığıdır. Güney yen kuralları olduğu gibi, bir bireyin sahip ola
Pasifik’te, iki mile üç mil büyüklüğünde kü cağı eş sayısını düzenleyen kuralları da vardır.
çük bir ada olan Tikopia’da bile, insanların eş Tarihsel olarak birçok toplum, erkek ve kadı
lerini evinden uzak alanlardan ziyade aynı ve nın eşini sadece bir kişi ile sınırlayan tekeşlilik
ya komşu köylerden bulması daha olasıdır. Bir (■m onogam y) kuralını izlememiştir. Bunun ye
araştırmada (Adams ve Kasakoff, 1976) yakın rine, bazı çokeşlilik (polygamy) biçimlerini ve
lığın bir eş seçiminin belirlenmesinde etken ol ya çoğul (plural) evliliği uygulamış veya tercih
duğu veya diğer etkenler kadar önemli rol oy etmişlerdir. Birçok grup, tekeşliliği zorunlu kıl
nadığı bulunmuştur. mış olsa da, bir erkeğin ayrı hanelerde bir ve
Birçok toplum birinci derece kuzen evliliği ya daha fazla kadın ve onların çocuklarını ge-
ne izin vermemekle birlikte, dünya toplumları- çindirmesinin kabul edilebilir olduğunu düşü
nın yaklaşık üçte birinde seçilmiş belirli kuzen nür (tabii erkek ihtiyatlı ise). Amerikan toplu
lerle evlenilmesine izin verilir veya tercih edi munda ise, yaşam boyu tek bir evliliğin yerini
lir. Genç bir adamın dışevlilik kuralını izleyen alabilecek seçenek dizisel tekeşliliktir (bir veya
babasoylu bir gruba ait olduğunu varsayalım. daha fazla sefer boşanma ve yeniden evlenme).
Çokeşliliğin iki temel formu vardır: çokka- manın üzerinde daha yüksek olan statüsünü
rılılık (bir erkeğin aynı zamanda birden faz ve otoritesini kullanır. Diğer kadınların işle
la kadınla evli olması) ve çokkocalılık (bir ka rini kocası değil kendisi düzenler. Bazen ka
dının aynı zamanda birden fazla erkekle ev dınlar kocalarının yeni eşler almasını destek
li olması). ler ve hatta yardım ederler; ancak Lila Abu-
Eski Museviler arasında, modernleşme ön Lughod’un M ısır’daki Bedevi kadınların öykü
cesi Çin’de ve geleneksel Hindistan’da, çok- leri üzerinden canlı bir şekilde gösterdiği gibi,
karılı evlilik yüksek statüden erkeklerin tercih kocanın aldığı ikinci eş çoğu kere birincisi için
ettiği bir evlilik biçimiydi. Afrika, Ortadoğu üzüntü kaynağı olur (1993). İlk kadın cesur bir
(Kur’an bir erkeğin dört eşle evlenmesine izin yüz ifadesi takınsa da, kocası ikinci bir eş (ve
verir) ve Asya’nın büyük kısmında bu tip evli çoğunlukla daha genç bir kadını) almaya karar
liğe izin verilir. Birçok çokkarılı toplumda, as verdiğinde, çoğu kez kendisini yaralanmış ve
lında sadece az sayıda zengin ve güçlü yaşlı er incinmiş hisseder.
kek birden fazla eşe sahiptir. Bununla beraber, Görüldüğü gibi çokkarılılık, erkek otorite
nüfus içinde erkek ve kadın sayısı yaklaşık ola sini ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini dayatan
rak aynı sayıda olduğu için, bir toplum içinde toplumsal ve siyasal sistemle yakından ilişkili
ki yaygın çokkarılılık uygulaması bazı erkekle dir. Dizisel tekeşlilik de aynı kefeye konulabi
rin tek kalmasını gerektirir. Çokkarılılığm er lir. Robert Wright bir evrimsel psikoloji incele
kek rekabeti ile yakından ilgili olması ve yaşça/ mesinde, özellikle yüksek statüden erkeklerin
kıdemce büyük erkeklerin öncelik hakkı olma uyguladığı şekli ile, çokkarılılık ve dizisel te
sı tesadüf değildir. Erkeğin bakış açısından ka keşlilik arasındaki işlevsel benzerlikleri ortaya
dınların ekonomik bir değeri vardır. Kadınlar koymuştur (1994). Kuzey Amerika’da erkekler
sadece önemli bir iş yükünün üstlenmekle kal genellikle genç kadınlarla evlenirler; boşandık
maz, erkeğin siyasal mücadelesinde ona destek tan sonra da genellikle yeniden genç kadınlar
olacak oğullar ve ittifakların biçimlenip güç la evlenirler. Evlilik ve yeniden evlilik örüntü-
lenmesi için başlık parasıyla mübadele edile sünün sonucu şudur: Erkekler, çoğunlukla ço
bilecek kızlar doğururlar. Birden fazla eş, zen cuklarını yalnız yetiştirecek olan eşlerinden ay
ginliğin, gücün ve toplumsal statünün kaynağı rılarak, bir kadından daha fazlasının en üret
olabilir. Patricia Johnson, bir hane birliğindeki ken yıllarını ellerinde tutarlar; W right buna
kadınların sayısının hanenin zenginliğinin be “Johnny Carson sendromu” der.
lirlenmesinde büyük bir etken olduğunu sapta Ç okkocalılık çokkarılılığa göre daha en
dı: Kadınların tarımsal başarıda, özellikle peşin der görülür ve sadece birkaç toplumda yaygın
para ile satılan ürünlerin yetiştirilmesinde ha bir şekilde tanınan bir evlilik biçimidir. Örne
yatî önemi vardır (Johnson, 1988). ğin Hindistan’daki Todalar ve Tibetliler, gele
Birlikte veya birbirlerine yakın oturdukla neksel olarak bir kadının anlaşmaya göre sı
rında potansiyel bir sorun olarak ortaya çıkan ra ile yatağını paylaşan ve çocuklarına bak
kumalar arası çatışma, çoğunlukla hane içi hi mak için ortak sorumluluk alan erkek kardeş
yerarşi yoluyla hafifletilir. Kıdemli eş genç ku lerden oluşan bir grupla evlenmesine izin verir
(erkek kardeşlerle çokkocalılık). Pasifik’teki riyle birlikte çokkocalı evlilik içinde bir arada
M arki erkekleri birkaç sevgilisi olmuş ve onla kalır”dı (Levine, 1988, s.3).
rı ortak kocalar olarak kabul eden bir kadın Levine’nin beklediği gibi, çokkocalı evlilik
la evlenmenin avantajlı olduğunu düşünürler, ler içinde kadınlara göre erkeklerin daha faz
çünkü kocalar müttefik gibi davranırlar. Da la olmasının hane birliği örgütlenmesi ve hane
ha az uygulanan bir evlilik biçimi olarak çok- ekonomisi için önemli sonuçları vardı. Nyinba,
kocalılık, sanıldığından daha yaygın olabilir. evlilik ve toplumsal düzenlemeler konusunda
Örneğin Dobe !Kung toplumu bu türden evli birbirine sıkıca bağlı ve kapalı bir toplumdur.
liğe müsamaha gösterir. Belirli koşullar altın Köylülerin dağ mıntıkasındaki toprakları sınır
da, çokkocalılık avantajlı olabilir. Şayet erkek lıdır ve toprağı miras almak dışında bir yolla
ve kadın oranı arasında kaydadeğer bir den kazanma imkânları azdır. Evlilikler genellikle
gesizlik varsa, çokkocalılık bir erkeğin eş bul içevliliktir ve zenginlik ve topluluk içi imkânla
ma şansım eşitler. Şayet kaynaklar kıtsa, bu ra göre kategorilere ayrılmıştır. Hane birlikle
tip evlilik sınırlı bir alanın erkek kardeşler ta ri mesken ve toprağın paylaşılmasına veya par
rafından paylaşılmasının -a k si takdirde bö çalara ayrılmasına direnir. Bu temele bağlı ola
lüşmek zorunda kalacaklard ır- bir aracı da rak toplumun üyeleri, çokkocalılığı kaynakla
olabilir. Öte yandan bir erkeğin üretebilece rın eksiksiz biçimde muhafazasının mantıksal
ği döllerin sayısını azalttığından, çokkocalılık bir aracı olarak görürler. Hepsinin kardeş ol
çoğu şartlar altında erkekler tarafından tercih maması bazı sıkıntılara neden olabilse de, bir
edilmeyebilir (Hiatt, 1980). İşlenebilir alanla kadım paylaşan erkekler arasında cinsel kıs
rın büyük kısmının geleneksel olarak bir grup kançlık göze çarpmaz.
manastırın denetimi altında olduğu T ib et’te Çokkocalılığa izin veren toplumda, aynı
görüldüğü üzere, kaynaklar kıt olduğu za zamanda çokkarılılığa da izin verilir ancak bu
man bu uygulama yararlı olabilir. Eğer erkek daha az yaygındır. Bu durum, bir erkeğin ka
kardeşler tek bir kadınla evlenirlerse ve sade rısının kız kardeşi (baldızı) ile evlendiği zaman
ce tek bir çocuk grubuna sahip olurlarsa, bir gerçekleşir ve birçok yönden erkek odaklı bir
kaç aileden fazlasını geçindirecek büyüklükte hane içi düzenlemedir; zira hane birliği ve sa
olmayan toprakları kuşaktan kuşağa bir bü hip olunan kaynaklar erkek hattı üzerinden
tün olarak geçer. aktarılır. Çocuk ölümü konusunda bile, erkek
Kuzeybatı Nepal’deki etnik Tibetliler ara çocukların ölüm oranı dana yüksektir (Levine,
sında yıllarca çalışan Nancy Levine, çokkoca- 1988, s.75). Temanglarda kadınların Nepal’de
lı bir toplulukta hayatın nasıl geçtiğini ayrıntı hane birliğinin idamesini sağlaması esnasında
lı bir biçimde yazdı. İncelediği Nyinba köyle kocaların yıllarca Hindistan’da ticaretle meş
rinde, erkek kardeşlerle yapılan çokkocalı ev gul olması veya çalışması gibi, erkek kardeş
lilik sıradışı bir durum değildi. “Erkek kardeşi ler temelli bir hane birliğindeki erkekler, çift
olan her erkek -istisnalar çok nadirdi- çokko- çiliği ve hane işlerini kadınlara bırakarak, sık
calı evlilik yapar ve hemen hemen bütün erkek sık ticaret veya zanaat faaliyetleri ile meşgul
kardeşler, yaşamları boyunca erkek kardeşle olurlar.
Hindistan’da halka yol kenarındaki panolarla küçük aile fikri empoze edilmeye çelişiliyor. Ne yazık ki bu gibi çabalar nüfusta
cinsiyet dengesizliğine yol açıyor çünkü bu aileler kız yerine erkek çocuk tercih ediyorlar. (Fotoğraf Daniel Bates)
Evlilikte Yerleşim Kuralları kendi evini kocanın babasının veya onun akra
Bütün toplumların yeni evlenen çiftlerin yaşa ba grubunundan yaşça büyük diğer bir erkeğin
yacağı yeri belirleyen normları vardır. Ameri köyünde veya onlara bitişik inşâ edebilir veya
kan toplumunda kullanılan yerleşim biçimine gelin kayınpederinin evine taşınabilir. Ancak
yeniyerli yerleşim denir: Evli bir çift erkeğin ve her durumda, kocanın akraba grubuyla otu
kadının akrabalarından ayrı olarak kendi ha rurlar ve onun otoritesine tâbi olurlar.
nesini kurar. Bu yerleşim kuralı nispeten ender Anayerli yerleşim -evli çiftin kadının ak
görülür. Birçok başka toplumda, evli çiftler ku rabası ile birlikte oturm ası- daha önce Hopi
rulu bir haneye katılarak, eşlerden birinin ak örneğinde gördüğümüz gibi, epey yaygındır.
rabasının yanma taşınırlar. Anayerli yerleşim çoğunlukla köyünden biriy
Babayerli yerleşim -evli çiftin kocanın ak le (köyiçi evlilik) evlenmeyi tercih eden ana-
rabası ile birlikte oturm ası- Yörükler ve Po soylu toplumlarda görülür; dolayısıyla anaso-
kotlarda gördüğümüz gibi, birçok babasoylu yunun çoğu erkek üyesi doğduğu yörede ka
toplumda tercih edilen bir düzenlemedir. Çift lır. Bununla beraber, bazı anasoylu toplum-
larda oğullar dayının topluluğunun yanma gi yerli toplum bahçeciliği uygulamakla birlikte,
dip yerleşir ve hane birliğini orada kurarlar. Bu bütün babayerli toplumlarm yarısından fazlası
örüntü -evli çiftin erkeğin anasoyunun yaşça da bahçecidir. Ember ve Ember’m ortaya koy
büyük bir üyesi olan dayısı ile birlikte veya ya duğu veriler, tek bir toplumun alt grupları ve
kınında ikamet etmesi- dayıyerli yerleşim ola ya komşu toplulukları arası çatışmanın yaygın
rak bilinir. olduğu yerlerde yerleşimin babayerli olduğunu
Zaireli Zukular (K opytoff, 1 9 7 7 ) baba- gösterir. Eğer aile saldırmaya hazır bir halde
yerli yerleşim ile anasoylu soydanlığı birleş bekleyecekse, oğulları eve yakın tutmakta fay
tirirler. Bu, antropologların kararlı olmadığı da vardır. Babayerlilik erkeklerin savunma için
nı varsaydıkları bir durumdur. Soyun üyele çağrılacakları toplulukla yakın ilişki içinde ol
ri genişliği 30 kilometre kadar olan bir alana masını sağlar.
yayılır ve hem erkekler hem kadınlar erkeğin
babası veya erkek kardeşleri ile birlikte veya
A İ l e d e Ha n e B İ r l İğ İ
onların yakınında yaşarlar. Ancak her akraba
grubunun aynı zamanda törensel bir “demir Akrabalık ve evlilik arasındaki bağlar beşerî
atma köyü” -akraba grubunun üyelerinin tö toplumsal örgütlenmenin temelidir ve hepsin
renler ve ayinler için sık sık gittikleri yer olan de olmasa da çoğu toplumda en asli grup ha
anasoyu m erkezi- vardır. Anasoyunun üyele ne birliğidir. Bunlar, yakın ilişki içinde birlik
ri birbirleri ile düzenli iletişim içinde olduk te yaşayan, çocukları birlikte yetiştiren, eme
ları için, anasoyluluk ve babayerlilik bileşi ğin ve diğer kaynakların sağladığı geliri pay
mi kararlıdır. laşan ve genelde günlük hayatı paylaşan yerle
îkiyerli yerleşim denilen beşinci örüntü- şik hane gruplarıdır (Blanton, 1994, s.5). Aynı
de, evli bir çift kendi ikametlerini sıra ile karı mekânı paylaşan ve işbirliği yapan gruplar ola
nın akrabası ile kocanın akrabasının çevresin rak hane birlikleri, akrabalık ve evlilik temeli
de veya hane birliğinde kurar. Buna benzeyen üzerinde biçimlenmeye ihtiyaç duymasalar da,
tercihli yerleşim, çiftin ya kocanın ya da karı çoğu bu şekilde teşekkül etmiştir. Bundan do
nın akrabası ile veya onların yakınında ikamet layı burada aile hanesini ele alacağız. Hane bir
ettiği bir örüntüdür. liği, üretim ve tüketimi düzenleyerek, mülkiye
Anayerli yerine babayerli yerleşimin terci te sahip olarak ve toplumda tayin edilmiş hak
hi (veya tersi) tartışma konusudur. Daha ön ları elinde tutarak, çoğu kez küçük bir işletme
celeri antropologlar babayerli yerleşimi avcı olarak çalışır.
lık, büyük hayvanların güdülmesi ve karmaşık Evlilik göreneğinin nasıl değişken olduğunu
tarım -hepsi de erkek işgücü birliğini gerekti daha önce gördük. Aile odaklı haneler evlilik
rir - ile ilişkilendirdiler. Anayerli yerleşimin, yoluyla biçimlendiği için, hane gruplaşmasının
geçimin çoğunlukla kadın işgücüne bağlı oldu kabul veya tercih edilen biçimlerine ilişkin ola
ğu bahçeci toplumlara uygun olduğu düşünül rak insanların fikirlerini etkileyebilen bu gö
dü, ancak kültürlerarası veriler bu görüşü des reneklerin çeşitliliği şaşırtıcı değildir. Aslında,
teklemedi (Ember & Ember, 1971). Çoğu ana aile birliği hakkındaki tanımlar insanların iki
ilişkiyi kavramlaştırma biçimine bağlı olarak ve çoğu kez çekirdek aile yapısı olarak adlan
toplumdan topluma değişir. dırılır. Dünyanın diğer kısımlarında, en azın
Bunlardan ilki, eşler arasındaki karı-koca dan bir ideal olarak çok daha yaygın olan ge
ilişkisidir. Bütün toplumlarda olmasa da ço niş hane birliğinin -ik i veya daha fazla kuşağın
ğunda, karı-koca bağı aile birliği yapısının te yetişkinlerinin birleştiği çoğul aile birliği- bir
melidir. Karı-koca ilişkisi, gördüğümüz gibi, kaç türü vardır.
tekeşli, çokkarılı veya çokkocalı olabilir. Kültürel olarak değer verilen tipi dikkate
İkinci ilişki, anne ile çocuk ve baba ile ço almadan, her toplumda bir hane birliğinin bi
cuk arasındaki analık ve babalık bağlarıdır. leşimi, doğum, evlilik, yaşlılık ve ölüm süreçle
Nasıl kavramlaştırılsa kavramlaştırılsın, ana ri ile düzenli olarak değişir. Bu yüzden herhan
lık ilişkisi evrensel olarak kabul edilir. Nadi gi bir hane birliğinin bir hane içi döngüye, yani
ren de olsa babalık ilişkisi böyle kabul edilme zamanla geçirilen demografik olayların sırası
yebilir. Daha önce sözü edilen Hindistanlı Na- na göre tanımlanması daha uygun olabilir. Ço
yarlar, hem karı-koca bağını hem de baba-ço- cukları evden ayrılmış yaşlı bir çiftin hane bi
cuk ilişkisini hane birliği tanımlamasına dahil çimi henüz çocuğu olmamış yeni evli bir çiftin
etmeyen birkaç toplumdan biridir. Nayar ai hane birliğinden oldukça farklıdır. Bireylerin,
lesi sadece anne ve çocukları arasındaki bağ yaşlarına, kendilerinin veya çocuklarının sahip
üzerine temellenir (en azından geleneksel ola olduğu eş sayısına (dizisel veya bir arada olup
rak öyle idi) ve bu sebeple anamerkezli hane olmamasına), ebeveynlerinin sağlığına ve diğer
olarak adlandırılır. Bu terim bazen tek bir an etkenlere bağlı olan bir hane birliği düzenleme
ne ve çocuklarını kapsayan bir haneyi betimle sine göre oturmaları muhtemeldir. Bu nedenle
mek için Amerikan toplumunda da kullanılır. bir hane birliği tipini -b u biçimin biri veya di
Sonuç olarak, pek çok hane birliği çeşidinin ol ğeri açıkça kültürel tercih olsa d a- bütün bir
ması muhtemeldir ve bunların her biri, tanımın topluma ve hatta yerel bir topluluğa atfetmek
içerdiği ilişkiye ve bu ilişkileri kavramlaştırma zordur. Nitekim bir toplumda geniş hane birli
veya vurgulama şekline bağlıdır. ğinin önemi vurgulansa bile, insanların çoğun
luğu gerçekte bağımsız veya çekirdek haneler
Bağımsız Hane Birliğine Karşı de oturuyor olabilirler. Hane birlikleri aynı za
Geniş Hane Birliği manda gerçek hane içi yaşam düzenlemelerini
Karı-koca ve soydanlık ilişkileri üzerine temel dikkate almadan, yakın bir şekilde işbirliği ya
lenen hane birliği biçiminin tek ekseni, bir ha pan birimler halinde de biçimlenebilir. İşlevsel
nede bir arada yaşayan evli yetişkinlerin ku açıdan bunları “üst hane birlikleri” olarak ta
şak sayısıdır. Bağımsız hane birliğinde, diğer nımlayabiliriz.
kuşakların yetişkinlerinden veya akrabalardan Richard W ilk, uzun yıllar Belizeli Kekçi-
ayrı, kendi başlarına ikamet eden (tekeşli, çok- lerin (1991) toplumsal yaşamı ve geçirdikleri
karılı veya çokkocalı evlilik ilişkisi olan) tek ekonomik değişimler üzerine araştırma yaptı.
bir aile birliği vardır. ABD’de yaygın bağım Kekçiler tarım yöntemleri bakımından birbir
sız hane birliği tekeşli bir birlik ile biçimlenir lerinden epey farklı ve Mayaca konuşan tropik
çiftçilerdir. Wilk, bu yıllar boyunca 38 bin ki bilir. Ayrıca, bunalım veya çatışma dönemle
şi üzerinden veri topladı. Genellikle yüksek ve rinde, daha küçük hane birlikleri daha büyük
rimli tarıma yönelmenin, bir arada oturan aile ve bu nedenle siyasal olarak daha güçlü ha
nin büyüklüğünde -A B D ’de gördüğümüz gibi— ne birlikleriyle ekonomik kaynaklar konusun
azalmaya yol açtığı varsayılır. Afrika’da Nijer da rekabet etmekte zorlanabilirler. Geniş çap
yalI Kofyar çiftçilerinin de benzer bir süreç ya lı siyasal sistemlerin güvenlik, sağlık ve eğitim
şadığı belirlendi (Stone ve ark., 1994). Ancak alanlarında daha fazla sorumluluk üstlendiği
Wilk, bu sürecin hane birliğini basit kategori nin varsayıldığı yerlerde, çekirdek aile yapısı
lere ayıran tipolojilerin ötesine geçtiğini buldu. nın tercih edilmesi ve daha yaygın olması tesa
Kekçiler arasında hane birliği, gevşek bir şekil düf değildir.
de tanımlanan bir birimdir ve tayin edilen faa Geniş hane birlikleri masrafların ve eme
liyetler değişen koşullara göre farklılaşır. Eğer ğin paylaşımı yoluyla ekonomik yararlar sağ
Kekçiler arasındaki en ilerici çiftçilere ve ortak ladığı gibi; savunma, toplumsal güvenlik gibi
çalışma ve ekonomik işbirliğinin gerçek örün- alanlarda bireylerin birbirlerini desteklemesi
tülerine bakılacak olursa, işlevsel olarak belir ne imkân verir, bireyler hastalık veya ölüm du
lenen bu hane birliği dönüşümlü tarım yapan rumunda çaresiz kalmazlar. Ayrıca geniş aile
geleneksel çiftçilerinkinden çok daha geniştir. ler esnektir: Ailenin üyeleri farklı türden işleri
Bu, ürününü peşin parayla satan köylerdeki eşzamanlı yapmak için gruplara ayrılabilir ve
hane birliği gruplarının üretimde işbirliği yap ürettiklerini paylaşabilirler. Ancak dezavan
malarından kaynaklanır ve bu suretle kimyasal tajları da vardır: Ebeveynler ve yetişkin çocuk
ilaç, gübre ve hatta kamyon satın almak için lar arasında ve yetişkin kardeşler arasında sür
daha hızlı para biriktirebilirler (Wilk, 1991). tüşmeye; yetenekten ziyade yaşa dayanarak li
Son tahlilde, hane birliği bireyler tarafından derlik konumu kazanan yaşça büyük kişilerin
verilen kararların ve bireyler arasında sürege diğerleri üzerinde baskı kurmasına ve bireysel
len müzakerelerin ürünüdür. liğin sınırlanmasına yol açabilir (Nimkoff ve
Hane içi her düzenlemenin avantajları ve Middleton, 1960).
dezavantajları vardır ve bunlar kişinin konu Geniş aile birliği, genellikle evlilikle ilgi
muna ve toplumsal cinsiyetine bağlı olarak de li yerleşme kurallarında belirtildiği gibi ya ba
ğişir. Örneğin babayerli bir toplumdaki ge baya ya da anneye ait soydanlık ilişkisi üzerin
niş hane birliğinde genç bir gelin kayınvalide de merkezileşir. Babasoylu bir hane bir erkek,
sine göre daha az avantaja sahip olabilir. T e karısı veya karıları, evlenmemiş kızları, oğul
kil bir aile biriminin belli başlı yararları devin ları ve onların karıları ile çocuklarından iba
genlik, kişisellik ve bağımsızlıktır. Ancak ba rettir. Türkiye’nin küçük kasaba ve köylerin
ğımsızlığın bedeli yüksek olabilir. Bağımsız ai de, bir gelin çoğunlukla kayınpederinin hane
le birliği çok zaman ve enerji isteyen hastalık, sine katılır. Çiftin kendilerine ait odaları var
çocukların bakımı ve diğer muhtemel talepler dır ama gelin hanedeki diğer kadınlarla birlik
den doğan emek sorunları açısından geniş ai te yemek işlerini yapar ve aile üyeleri hep bir
le birliğine göre görece daha fazla zedelene likte yemek yer ve kaynakları paylaşırlar. Ye
tişkinler hane dışında ücret karşılığı çalışsalar taydı. Günümüzde bu yerleşim biçimi yavaş
bile, kazandıkları parayı çoğunlukla hane reisi yavaş yaygınlaşıyor. Kırsal kesimdeki Türk ai
nin belirlediği şekilde hane birliğinin kullanımı lelerinin tamamı, belki de içinde yaşadıkları
için ortaya koymaları beklenir. Kocanın babası belirsiz siyasal ve ekonomik koşullardan do
hane birliğinin belirlenmiş reisidir ve karısının layı geniş aile birliğinin tercih edilebilir oldu
genç kadınlar üzerinde otoritesi vardır; onlara ğu düşüncesini paylaşmaktadırlar. Ancak bazı
günlük iş talimatları verir. Bu düzenleme Doğu hane birliklerinin evlenecek yaşta oğulları yok
Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Akdeniz bölgesin tur, onların sadece kızları vardır. Bu türden
de oldukça yaygındır, bununla beraber demog bir hane birliği damadın kendileri ile birlikte
rafik nedenler açısından bunun hane örgütlen oturmasında ısrar edebilir. Bu uygulama da
mesinin baskın tipi olması pek olası değildir. mat için artık utanç verici olarak görülmez, zi
Yörüklerin geniş aile yapısını tercih ettikle ra bu durum, aileler daha öncesine oranla şim
rini ifade etmelerine karşın, hane birliklerinin di daha az çocuğa sahip olduklarından meşru
sadece % 3 0 ’u bu şekilde kurulur. Bu tercihin bir kazanım olarak kabul edilir. Diğer taraf
bir sonucu, eğer kadınlar başka yerlerden o yö tan, modern ekonomide artık damat kayınpe
reye gelmişlerse ve yakın akraba değillerse, ak deri için çalışmamaktadır ve muhtemelen ma
raba olan erkeklerin birbirlerine yakın kalma aşlı bir işi vardır.
ya dikkat etmeleridir. Bir erkek evli erkek kar Çokkarılılık veya çokkocalılık yoluyla oluş
deşi veya ebeveynleri ile birlikte oturmasa da, turulan veya evli kardeşlerin bir arada yaşama
genellikle onlara mümkün olan en yakın yere kararıyla biçimlenen karmaşık büyük hanelere
yerleşmeye çalışır. Bu nedenle hane birliği daha çoğu kez birleşik hane birliği denir. Birden çok
geniş topluluğun bir aynası olarak görülebilir. karısı olan bir kocanın her karısı için ayrı bir
Anasoylu bir geniş hane birliği ise, kadın, ev kurması veya en azından duvarlarla çevrili
kocası veya kocalan, evlenmemiş oğulları, kız birleşik nizam bir bina veya bir bina içinde ay
ları ve onun kocaları ile çocuklarından ibaret rı ikamet yerleri sağlaması durumu yaygındır.
tir. Örneğin, anasoylu Pueblolarm geniş hane Birleşik hane birliğinin en yaygın biçimi evli er
birliğinde, anne-kız bağına çok önem verilirdi. kek kardeşlerin -en büyük erkek kardeşin li
En yaşlı kadın hanenin reisiydi, oysa kocala derlik konumunda olduğu varsayılır- bir ara
rın (bir dereceye kadar oğullar da) daha önem da yaşamasıdır. Bu düzenlemenin tek avantajı,
siz bir konumları vardı ve çocuklar kadınlara kaynakların bölünmesine gerek duyulmaması-
ait olarak görülürdü (Whiteley, 1985, s.370). dır. Dezavantajı ise, kişiler arası çatışmanın -
Bulgaristan’daki Türk azınlığı arasında, ba- özellikle daha küçük erkek kardeşlerin eşleri
basoylu geniş aileye hâlâ çok önem verilir ama çocuklarının çıkarlarını korumak adına yaşça
artık şartlar değişmektedir (Bates, 1994). Y a büyük erkek kardeşin ve onun ailesinin lider
kın zamana kadar erkeklerin karılarının ebe liğine içerlediğinde- sık sık hane birliğinin çö
veynleri ile yaşamaları, toplumsal ve ekono zülmesine yol açmasıdır.
mik açından ikincil bir konumda bulundukla Antropologlar geniş veya birleşik hanebir-
rım ima ettiği için kabul edilemez bulunmak liklerinin neden bu kadar yaygın bir şekilde
idealize edilmekte olduğunu ve (ABD’deki gibi) yük kısmını bağımsız aile grupları arasında ge
bazı toplumlarda neden bağımsız aile düzenle çirir. Diğer taraftan, geniş aileler ancak yiyece
mesinin tercih edildiğini açıklamaya girişirken, ğin bol olduğu, mülkiyetin söz konusu olduğu
toplumsal ve ekonomik ilişkilere bakmaktadır ve yerleşik bir yaşam tarzına sahip toplumlar
lar. Antropologların bulgularına göre, geniş ai da mevcut olabilir. Bu gözlemler, topluluklar
leler daha çok tarım toplumlarmda, bağımsız daki değişkenlik olasılığını reddetmeyi gerek
aileler ise daha çok sanayileşmiş veya avcı top tirmez. Bu istatistiksel bağlantı, belirli bir top
layıcı toplumlarda bulunmaktadır ve bu du lumda aile yapılarından birinin veya diğerinin
rum geçinme biçimiyle ilgilidir. Dünyadaki av başat olduğuna ilişkin geleneksel açıklamanın
cı ve toplayıcıların % 80’inden fazlası yılın bü da temelidir.
Özet
Bu bölümün dört odak noktası da, toplum rimleri biyolojik terimlerle - “baba”, “anne”,
sal örgütlenmede en hayatî etken olan akraba “kız kardeş”- oluştukları halde, aslında kül
lık -soydanlık, evlilik ve aile hane birliği- üze türel ve dilseldirler. Bu nedenle terimler toplu
rinedir. Toplumsal örgütlenme, bireyin üstlen mun değerleri, inançları ve yaşam biçimlerine
diği rollerin, onun davranışlarını öngörülebilir göre değişir.
kılacak biçimde düzenlendiği bir karşılıklı rol Akrabalık önemli toplumsal grupların bi
ler ağı olarak görülebilir. Bütün toplumlarda, çimlenmesinin temelini teşkil eder. Bir soy gru
özellikle de küçük ölçekli toplumlarda, önemli bunu belirleyen şey sadece ortak ata değil
roller evlilik yoluyla veya ortak atalardan gelen dir, aynı zamanda grup dayanışmasını kuvvet
soydanlık yoluyla edinilen akrabalık üzerinden lendiren -ve bir soydanlık ideolojisi yaratan-
tayin edilir. Akrabalık rolleri davranışın evren inançlar, mitoslar ve simgeler de vardır. Bir
sel düzenleyicileri olduğu için, bunlar toplum soydanlık grubu ya tekyanlıdır ya da değildir.
sal yapının evrensel anahtarıdırlar. Tekyanlı soydanlık gruplarında üyelik sadece
Çoğu toplumda, toplumsal ve teknik bilgi tek bir hattan, ya babanmki (babasoylu grup)
nin aktarımı için büyük kanallar sağlamasın ya da anneninki (anasoylu grup) üzerinden iz
dan ötürü akrabalık, kuşaklar arasında insan lenir. Tekyanlı olmayan soy gruplarında soy,
ları birbirine bağlayan en büyük toplumsal iliş ebeveynlerden birinin ya da her ikisinin soy
kiler sistemidir. Akrabalık, insanların başka hattı yoluyla izlenebilir. Tekyanlı gruplar ge
larından bahsederken (işaret edici terimler) ve nellikle kapsadıkları soy hattına göre sınıflan
onlarla doğrudan konuşurken (hitap terimle dırılır. Bir soyun üyeleri kendilerini ortak bir
ri), akrabalığı sınıflamak için kullandıkları te ataya bağlanan şecereleri izler; bir anasoyunda
rimlere dayanarak anlaşılabilir. Akrabalık te dişiler bir dişi ataya bağlanır, bir babasoyun-
da erkekler bir erkek ataya bağlanır. İster ana- saymak bir hatadır. Soydanlık ideolojilerine
yanlı isterse babayanlı klanlar olsun, klanların her zaman müdahale edilebilir ve bu ideolojiler
üyeleri ortak bir atadan geldiklerine inanırlar zamanla değişebilirler.
ama tam bir kuşaksal bağlantı izlemek müm Toplumsal kurallar bir kişinin verili bir du
kün değildir. Birçok klan bir totemin -a ra la rumda dikkate alacağı birçok önemli etkenden
rında özel bir ilişki olduğunu iddia ettikleri bir sadece biridir. Aile, akrabalık bağlarına dayalı
bitkinin veya hayvanın- ismini alır. Bir yerel toplumsal bir yapıdır. Bu terim birlikte oturan
topluluğun çoğu kez birkaç klanını veya yarısı gruba veya hane birliğine veya doğum ve evli
nı ihtiva eden yarımlar, çok geniş kategoriler likle sahip olunan geniş bir akraba ağına işa
dir. Akraba soylar ve klanlar ortak bir isme ve ret edebilir; bu yüzden aile biçimleri toplum
kimliğe sahip oldukları zaman, bir aşiret olur dan topluma değişir. Bunun yanısıra, aile ör
lar. Aşiretleri dallanan soylar biçimlendirir; her gütlenmesinin toplumsal normlarını, diğer ai
soy daha büyük bir soyla çevrelenir, onun bir le birimlerini ve insanların oluşturdukları ger
dalı olur ve bu durum bütün üyeler tek bir ku çek yaşam düzenlemelerini birbirinden ayır
şaksal hiyerarşi içinde akraba olana kadar de mak gerekir. Bir hane birliği en küçük ikamet
vam eder. Üyeler, tekyanlı bir akraba grubu birimidir, ancak mutlaka bir aile olması gerek
nun varoluşu için, güçlerini birleştirmeye yö mez, diğer taraftan bütün aileler de hane birlik
nelik olarak kendilerine gerekçe sağlayan bazı leri değillerdir.
ortak çıkarları olduğunu kabul etmelidirler; bu Evlilik mülkiyetin, ekonomik sorumlulu
gerekçe ekonomik ihtiyaçlarla ya da korunma ğun, cinsel ilişkinin ve ana-babalık sorumlulu
ihtiyacıyla bağlantılı olabilir. Ortak çıkarlar ne ğunun paylaşılması temeline dayalı bir sözleş
olursa olsun, tekyanlı soy grubunun kendi üye medir. Ancak evlilik süreklilik, cinsel ayrıcalık
leri için evliliğin düzenlenmesini, arazi kullanı lar ve ekonomik hak ve yükümlülükler açısın
mını ve karşılıklı yardım ve desteğin sağlaması dan kültürlere göre değişir. Ayrıca çocukların
nı içeren birçok önemli işlevleri olduğu açıktır. meşruluğu bütün toplumlarda evliliği gerek
Antropologlar tekyanlı olmayan soy grup tirmez. Evlilik aileleri ve akraba gruplarını bir
larını tercihli soy çizgisi ve ikiyanlı soy çizgi arada tutar. Evliliğin doğasında varolan mü
si olmak üzere iki temel tipe ayırırlar. Tercih badele eylemi, toplumsal etkileşimi daha ile
li soy grubunun söz konusu olduğu toplumlar ri noktalara götürmek için bir önkoşul oluş
da, bir kişi ya ana tarafının ya da baba tarafı turur. Bazı toplumlarda, aileler arası ittifaklar
nın hattının izlendiği bağa dayalı olan akraba doğrudan kız evlatların mübadele edilmesiyle
grupları ile yakın ilişki içindedir. İkiyanlı soy oluşturulur. Drahoma gelinin ailesi tarafından
ideolojileri, bireyleri, anne ve babanın her tür damada yapılan bir ödemedir. Bununla birlik
den akrabalarının aşağı yukarı eşit bir şekil te, genellikle, evlilik müstakbel koca tarafında
de oluşturduğu bir akraba grubunun merkezi karısının akrabasına ödenen veya karşılık ola
ne koyarak tanımlar. Aynı soy ideolojisine sa rak sunulan başlık parasını veya gelin hizmeti
hip bütün toplumlarm akrabalık konusunda ni gerektirir. Bu görenek kadının kendi ailesin
ki davranış sistemlerinin de aynı olduğunu var den ayrılıp kocasının akrabalarıyla birlikte ya
şadığı babasoylu toplumlarda daha yaygındır. den fazla kişiyle evlenmesini yasaklar (tekeş
Evlilik yoluyla, muhtemel herhangi bir çatış lilik), ancak boşanmaya ve yeniden evlenme
mayı yatıştırma eğilimde olan gruplar arasında ye (dizisel tekeşliliğe) izin verir. Birçok toplum
bir bağ biçimlenir. Bazı toplumlar bir eşin ölü (en azından ideal olarak) bazı çokeşlilik biçim
münden sonra da evlilik sözleşmesini uzatır lerini uygular. Çoğul evliliğin iki temel biçimi,
lar. Kayınbirader evliliğinde, bir erkeğin erkek çokkarılılık (bir erkeğin iki veya daha fazla ka
kardeşinin dul eşiyle evlenme hakkı vardır ve dınla evliliği) ve çokkocalılıktır (bir kadının iki
onun geçimini sağlamakla yükümlüdür. Baldız veya daha fazla erkekle evliliği). Tibetliler ge
evliliğinde ise, dul bir erkeğin ölmüş karısının leneksel olarak, bir kadının iki veya daha fazla
kız kardeşi ile evlenme hakkı vardır veya kadı erkek kardeşle evlenmesine dayanan çokkoca-
nın akrabaları ona yeni bir eş sağlamakla yü lılık biçimini uygularlar.
kümlüdür. Kurallar evli bir çiftin nerede ikamet etmesi
Bütün toplumların evlilik ve birlikte otur gerektiğini de belirler. Amerikan toplumunda-
ma ile ilgili açık kuralları ve örtülü normla ki normlar yeni evli bir çiftin, kocanın ve karı
rı vardır. Aslında her toplum, erkek kardeş ile nın akrabalarından ayrı, yeniyerli bir yerleşim
kız kardeş veya ebeveynler ile çocuklar arasın kurmasını talep eder. Başka toplumlar, evli çif
daki cinsel ilişkinin -ve evliliğin- yasaklandı tin kocanın akrabalarıyla birlikte veya onların
ğı ensest tabusunu uygulamayı sürdürür. Çoğu yakınında yaşadığı babayerli yerleşimi tercih
topluluk, insanların belirli bir grubun dışından eder. Diğer seçenekler anayerli, dayıyerli, iki-
evlenmesini gerekli gördüğü dışevlilik kuralla yerli ve tercihli yerleşim biçimleridir. Yerleşim
rını da zorunlu tutar. Bu kuralların, toplumda kurallarının ekonomik etkenin yanısıra savun
ki akrabalık sınıflamasına bağlı olan birçok bi ma ihtiyaçlarını da yansıttığı ileri sürülmekte
çimi vardır. dir: Savaşın yaygın olduğu yerde, birlikte sava
Dışevlilik kuralını tavizsiz biçimde uygula şacak olanların birlikte yaşamaları bir avantaj
yan birçok toplum bir klanın veya bir soyun sağlamaktadır.
üyeleri arasında evlilik yapılmasını yasaklar. Belki de en temel grup, birlikte oturan ha
Kimi başka toplumlar da, kişinin tayin edilen ne grubu, yani hane birliğidir. Genellikle -am a
bir grup içinden evlenmesini talep ederek, içev- her zaman değil- hane birliği akrabalık bağı
lilik kurallarını uygular. Bu evlilik biçimi, ki üzerine yapılanır. Aile hanesinin üyeleri yiye
şinin oldukça yakın akrabalardan oluşan bir cek, iş ve maddî kaynakları paylaşırlar. Çünkü
çember içinde evleneceğini ve yaşayacağım gü evlilik göreneği aile hanesinin bileşimini etki
vence altına alır. Kuzen evlilikleri bazen tercih ler; karı-koca ilişkisi bu yapının temelidir. Ha
edilir veya zorunlu tutulur. Bu türden evlilik nedeki eril ve dişil roller toplumun soydanlık
ler diğer akraba grupları ile mübadeleyi ve it ilişkisine verdiği önemden etkilenir. Anamer-
tifakı artırır. kezli hane birliği anne ve onun çocukları ara
Toplumlar insanların evleneceği kişi sayı sındaki bağ üzerine kurulur. Daha yaşlı bir ku
sını belirleyen kurallar da dayatır. Amerikan şağa mensup akrabalardan ayrı ikamet eden te
toplumu bir kişinin aynı zaman zarfında bir kil aile birimi bağımsız bir hane birliğidir. Bir
lik tekeşli olduğunda, buna genellikle çekirdek Hane içi döngüyü oluşturan demografik
aile yapısı denir. İki veya daha fazla kuşağın olaylar silsilesinden ötürü, kültürel ideal ne
yetişkinlerini içeren geniş aile yapısı, özellik olursa olsun, bireyler kendi yaşam tarzlarına
le tarım toplumlarında, kültürel bir ideal ola göre çeşitli hane düzenlemelerine girişirler. Her
rak görülür. Evli kardeşlerin kendi eşleri ve ço hane içi düzenlemenin avantaj ve dezavantajla
cukları ile bir arada oturma kararıyla biçimle rı vardır. Geniş aileler tarım toplumlarma öz
nen geniş hane birliğine genellikle birleşik aile gü bir eğilimdir; bağımsız aileler ise sanayi ve
hanesi denir. avcı-toplayıcı toplumlarında daha yaygındır.
To p lu m s a l İşb ö lü m ü
Toplumsal Algı ve Davranış
T o p l u m s a l C İn s İy e t
Cinsiyetin Toplumsallaşması
ÖRNEK OLAY
Yörük Toplumunda Cinsiyetin
Toplumsallaşması
Toplumsal Cinsiyet ve İş
Toplumsal Cinsiyet ve İktidar
TOPLUMSAL CİNSİYET SORUNLARI
Ortadoğu’da Kadın Hareketleri
İRK VE ETNİKLİK
Irk ve Irkçılık
Etniklik
HALKLARIN DURUMU
Bir Ülke, İki Halk: İsrail’de Bir
Filistin Köyü
Irksal ve Etnik Tabakalaşma
ÖRNEK OLAY
Memphis Çöp Grevi
Ta b a k a l a ş m a S İs t e m l e r İ
Sınıf
Kast-Tabakalı Toplumlar
ÖRNEK OLAY
Hindistan’da Kast
Kölelik
ETNİKLİK, MİLLİYETÇİLİK
VE ÇATIŞMA
Milliyetçilik ve Etnik Çatışma
Devlete Tepki Olarak
Siyasallaşmış Etniklik
Etnik Terörizm
ÖRNEK OLAY
Bir İsmin İçinde Neler Saklıdır:
Bulgaristan’ın Yeniden Doğuş
Programı
DOKUZUNCU BÖLÜM
Kimlik ve Eşitsizlik:
Toplumsal Cinsiyet, Etniklik ve Ulus
Yörük Toplumunda
Cinsiyetin Toplumsallaşması
*
rır; kişinin kökenini ya da toplumsal kimliği
nin bir parçası olarak soyunu vurgular ve ge
nellikle doğumla kazanılır. Her toplum, uzun
ve farklı bir tarihsel süreç içinde oluşmuş
tur. İnsanlar okur yazar olsunlar ya da olma
sınlar bu sürecin bilincindedirler ve genellik
le grubun geçmişine ilişkin bilinç, bugünü ge
çerli kılmaya yarar. Tarihsel temalar, grup da
yanışmasını, yurtseverliği ya da ordu veya din
sel grup gibi örgütlenmelere duyulan sadaka
Yomut Tilrkmenleri sosyal kimliklerinin anında ayırt edilmesini
sağlayacak şekilde farklı giyinirler. (Fotoğraf VViltiam Irons) ti telkin eder.
Altıncı Bölüm ’de anlatılan Türkiye’deki
Yörükler, soylarının Orta Asya’dan geliyor ol
İşte bu türden karıştırmalar, yani daha ge ması ve bölgeye ilk yerleşen Türk halkların
niş anlamda, suç işlemeye yatkınlık, çalışkan dan olmalarıyla gurur duyarlar. Geçmişlerine
lık, tembellik, akıllılık, kaim kafalılık, sinirli ilişkin bu bilinç, hem birlik olmanın kaynağı
lik gibi, ırkların kendilerine özgü davranış eği nı oluşturmakta hem de nüfusun bir bölümü
limleri varmış gibi davranmak, “ırkların kültür nü diğerlerinden ayıran özelliği vurgulamak
edinme yeteneği açısından biyolojik olarak eşit tadır. Amerikan toplumunda, Amerikan Yerli
olmadıkları” inanışına yol açan etkeni nitele leri, Afrikalı Amerikalılar, Çikanolar, Yahudi-
yen ırkçılığın kökenidir (Spears, 1991, s.18). ler, Porto Rikolular, Çinli Amerikalılar, Japon
İleride göreceğimiz gibi, ırkçı sıfatlar kullan Amerikalılar, İrlandalı Amerikalılar, İtalyan
mak, toplumsal ve ekonomik eşitsizlikleri bes Amerikalılar ve Polonyalı Amerikalılar önemli
leyen ideolojilerin parçası olabilmektedir (kö etnik kategorilerdir. Her grup, kendilerine öz
lelik de dahil). gü biricik kimlikleri olduğu duygusuna sahip
Etnik giysileri ile Lapon çocukları. (Fotoğraf George Bates)
tirler ve bu duygu, diğer gruplarla paylaşma düzenli biçimde yedi dil konuşan üç etnik gru
dıkları ortak bir tarihe sahip oldukları duygu bun temsilcilerinin bulunduğunu görmüştür.
sundan doğar. A kra’da yaşayan “kabileleri” teşhis etmeleri
Herhangi devlet yönetimli bir toplumda istendiğinde, örnekleme alınmış olan her yer
çok sayıda ve çeşitlilikte etnik kategoriler bu li birey, 1 ile 55 arasında (ortalama 10) fark
lunabilmektedir. Örneğin, Gana’nın başken lı etnik terim sıralamışlardır. Dolayısıyla San
ti Akra’da seksenden fazla etnik grup vardır. jek, Akra’da yaşayanların genellikle etnik çe
Akra’da, aynı cadde üzerindeki on bir apart şitliliğin farkında oldukları, ancak çevrelerin
manda ikamet eden 4 23 kişi arasında yapı de bulunan farklı etnik grupların sayısı konu
lan bir çalışma, 23 farklı etnik grup ve on dört sunda ortak bir fikre sahip olmadıkları sonu
anadil olduğunu ortaya çıkarm ıştır (Sanjek, cuna varmıştır.
1977). Roger Sanjek, bu etnik gruplar arasın Etnik kategoriler kültürel olarak tanımlan
da evlilik ve yaygın çokdilliliği de içeren olduk dığı için, bunlar manipüle edilebilir ve değişti
ça yoğun bir etkileşim olduğunu keşfetmiştir. rilebilirler. Bireyin etnik kimliğinin tanımı, du
Sanjek, özellikle oldukça karışık bir hanede, rumuna bağlı olarak değişebilir. Örneğin, ken
dimizi pek çok atamızdan birinin ulusal köke recin ortaya çıkmasının nedeni, bu insanların
nini vurgulayacak şekilde tanımlayabiliriz ve topraktan atılıp göçebe gruba itilmiş olmala
eğer durum değişirse, başka bir kökeni seçebili rı değil, yatırım yapacak miktarda servet birik
riz. Hatta, Ariaallarda gördüğümüz gibi, etnik tirmiş olmaları ve geleneksel Fur toplumunun
kimlik düzenli olarak yeniden formüle edilir ya bu servet için bir olanak sağlamıyor olmasıdır.)
da yeniden yaratılabilir. Fakat Furlar için, etnik kimliklerinin önemli
Ekonomik değişime bağlı olarak değişen et bir parçasını feda etmeden, kolayca toprakları
nik kimliğe ilişkin çarpıcı bir örnek, günümüz nı bırakıp sığır gütme işine geçmeleri mümkün
de klasik bir örnek haline gelmiş olan Sudan’ın değildir. Norveçli antropolog Fredrik Barth’m
Furlarmda görülebilir. Furlar çapa tarımcıları açıklamasını yaptığı gibi her geçimlik strate
dır; fakat bazıları, Baggara olarak bilinen gö ji, Fur ya da Baggara etnik etiketi altına girmiş
çebe, Arapça konuşan ve sığır güden toplu bütün bir yaşam biçimine dahil olmayı gerekti
mun parçası olabilmek için kendi kimlikleri rir (Barth, 1969, s.26). Sığır güden bir Fur, Ba
ni terketmektedirler. (Tuhaf olan şu ki, bu sü ggara olur.
Pek çok etnik sınıflama büyük ölçüde top
lumsal rolleri tanımlar. Örneğin, bazı etnik
azınlıkların üyeleri, genellikle yerli çoğunluğu
dışlayacak ölçüde ticaretle uğraşırlar. İki ünlü
örnek, Güneydoğu Asya’daki Çinliler ve D o
ğu Afrika’daki Asyalılardır. Brian Foster aynı
olayı, Monların ticaretle uğraştığı Tayland’da
incelemiştir. Köken itibariyle Burmalı olan
bu grup, dil dışında pek çok bakımdan Tay
landlIlara benzer. Fakat, ticaret işiyle uğraşan
M onların toplumun daha geniş kesimince asi-
mile olmaları, ticaretle uğraşmayan M onla-
ra göre daha az muhtemeldir. Foster’ın varsa
yımına göre, M onlar ile Taylandlılar arasın
daki etnik fark, önemli bir işleve hizmet edi
yordu. “Etnik farklılıklar ticaretle uğraşanla
rın, (1) pazar anlaşmalarına özgü gerilimi en
aza indirecek ve (2) tüccarları ticaret karşı
tı köylü toplumun kısıtlamalarından kurtara
cak (aksi halde ticarî girişimler yok edilir) şe
kilde etraflarındaki toplumla denge içinde ol
ttendi Bulgar köylülerinden farklı toplumlardan gelen bu malarını sağlar” (Foster, 1974, s.5). Gelenek
Rum kadını ve Türk komşusu hemen ayırd ediliyor. (Fotoğraf
Daniel Bates) sel Tayland toplumu, cömertliği, başkalarıy
la yaptıkları işlerde düşük kâr gütmeyi, çatış
mayı ve rekabeti önlemek için kibarlığı aşı seder oldular. Almanya’da yaygın işsizliğe yo-
rı ölçülere vardırırdı. Köyler kendilerine ye laçan birleşmenin yarattığı gerilimler de soru
terli olduğu sürece, bu değerler uygulanabi nun büyümesine neden oldu. Türkçe konuşan
lir olduğunu gösteriyordu. Fakat, yaygın bir nüfusun tepkisi öngörülebilir olmakla birlik
dış ticaret için olanaklar geliştikçe, Tayland- te, muhtemelen sorunun çözümüne yardımcı
lılar ya ticaretten vazgeçmek ya da toplumsal olmuyordu. Bu nüfus daha da içlerine kapan
beklentileri kendi haline bırakmak seçenekle dı ve bugün, asimilasyona hiç olmadığı kadar
riyle karşı karşıya kaldılar ve bu ciddi bir ihti direnmektedirler. 2 0 0 0 6 ’larm sonlarına kadar
laf demekti. Sadece bir yabancı, toplumun is Kuzey İrlanda, Protestanlar ile tarihsel, ekono
tikrarını tehlikeye atmadan toplumsal kural mik ve siyasal açıdan dezavantajlı durumda
ları çiğneyebilirdi. ki Katolikler arasında çatışmalara sahne oldu.
Ancak, eğer etnik farklılıklar kendisini eko Bu çatışmalar 2 0 0 7 ’de iki tarafın şiddete son
nomik sıkıntılarda ya da bir kaynağın tekel verme ve mücadeleyi politik yollarla sürdür
leşmesinde gösterirse, o zaman ilişkiler sert me konusunda uzlaşmasıyla son buldu. Gü
leşmektedir. Bir ulus devlet içindeki farklı et neydoğu Asya’da, yerli nüfuslar ile Çin toplu
nik gruplara mensup bireyler arasındaki ilişki lukları ve ticaret işiyle uğraşan Hint vatandaş
ler, kendini genellikle çatışmayla gösterir. “Bir ları arasında düşmanlık sürekli kızışm akta
Ülke, İki Halk: İsrail’de Bir Filistin Köyü” baş dır. Dünyanın pek çok yerinde, kendi mekân
lıklı çerçevede (s.332) gördüğümüz gibi, bu du larından ayrılmaya zorlanan yaklaşık 55 mil
rum özellikle toprak söz konusu olduğunda ve yon insanın, etnik çatışmalar nedeniyle yerle
farklı etnik gruplar atalarının soylarının parça ri değişmektedir.
sı olarak iddialarını bunun üzerine temellendir Irak’ın Amerikan ve koalisyon güçleri tara
diklerinde böyledir. fından istilası etnik ve mezhep çatışmaları ile
Hatta ABD ve Büyük Britanya gibi, siyasal sonuçlandı ve buna bağlı olarak 2 0 0 7 yılına
iktidar üzerinde demokratik haklara sahip ol gelindiğinde iki milyon Iraklı yurtdışmda mül
malarıyla gurur duyan toplumlar bile, genel teci olurken, yine iki milyon Iraklı ülke içeri
likle gerçek ya da algıya dayalı adaletsizlikler sinde yer değiştirmek zorunda kaldı. Sudan’ın
sonucunda daha da şiddetlenen etnik çatışma Darfur bölgesi de yüzbinlerce insanın etnik ça
lardan muaf değillerdir. 1 9 8 5 ’te Büyük Bri tışmalar nedeniyle yer değiştirmek zorunda
tanya, yerli Britanyalılarla Asyalı etnik göç kaldığı başka bir örnek.
menlerin şiddetli çatışm alarıyla sarsılm ıştı. Yaşa ve toplumsal cinsiyete dayalı toplum
Almanya’da bulunan yaklaşık 2 milyon Türk sal ayrımlar gibi, etnik ayrımlar aynı zaman
“misafir işçi”ye kuşku ve korkuyla bakılmak da özel eylem gruplarının oluşmasının teme
tadır; ayrıca, 1 9 9 0 ’dan bu yana Türklerin ev li de olabilmektedir. ABD’de, etnik azınlıkla
lerine ve iş yerlerine giderek artan sayıda şid rın üyeleri statülerini güçlendirebilmek ve top
detli saldırı olmuştur. Hem Britanya’da hem lumun egemen kesiminin ayrımcılığıyla müca
de Almanya’da, yerli nüfus içindeki aşırı uç dele edebilmek için pek çok resmî örgüte ka
lar, yabancıların haksız yarar sağladıkları his tılırlar. Aynı etnik grup oluşum süreci başka
toplumlarda da görülebilir. Kabilelerin yaşadı Irksal ve Etnik Tabakalaşma
ğı bölgelerden kentlere göç eden Nijerya İbola- Çok etnik gruplu toplumların ortak özelli
rı, yeni gelenlere yardım etmek, İbo kültürünü ği, kaynaklara erişimi ya da siyasal karar al
korumaya yönelik etkinliklere sponsorluk yap ma mekanizmalarına tam bir katılımı kısıtla
mak, iş yaratmak, çocukları eğitmek ve siyasal mak üzere etnik kategorilerin kullanılmasıdır.
baskı uygulamak için kabile dernekleri oluştur Bu tabakalaşma süreci, bir halkın bütün kesim
muşlardır. İşte bu etnik kimlik fikri, pek çok lerinin, aynı toplumun diğer üyelerine kıyasla
bakımdan, insanların karmaşık toplumlarda- dezavantajlı duruma gelmelerine yol açar. Da
ki yaşamın gerçekliklerine uyarlanabilmeleri- hası, bu dezavantajlı konum büyük ölçüde ço
nin önemli bir aracıdır. İnsanlar, özel bir kim cuklarına da aktarılır. Bu insanlar sadece de
liği ve ayrı bir mirası vurgulayarak (ve böylece zavantajlı konuma gelmekle kalmaz, aynı za
“biz-onlar” ayrımını öne çıkararak) birlikte ve manda uzun bir süre içinde ve sistemli bir bi
güçlü bir şekilde hareket etmeyi teşvik eden ko çimde nüfusun diğer kesimleri tarafından en
şullar yaratmaktadır. gellenir ve sömürülür.
HALKLARIN DURUMU
B u g ü n İ s r a il ’ d e , n ü fu s u n % 1 6 ’ s ın ı o lu ş t u r a n s a v a ş s ıra s ın d a k a çm a k zo rund a k a ld ık la rı on b ir
y a k la ş ık 7 0 0 b in F ilis t in li A ra p b u lu n m a k t a d ır . ay d ışın d a tüm ya şa m la rın ı bu kö yde geçirm iş kö y
B u n la r, is t is n a la r d ış ın d a , ne intifada’yz k a r ış ır lü le rd ir (feltahin). Bütün ço cukları ve d o ğ al o la rak
ne de F ilistin K u rtu lu ş Ö rgütünün (FKÖ) ü y e s id ir- to ru n la rı, İs r a il’ in k u ru lm a s ıy la b a ş la y a n d ö n e m
ler. 1 9 8 2 ’de k lin ik p sik o lo g Y a h u d i-A m e rik a tı M ic- de y e tişm iş le rd ir. G orkin bu in sa n la rın h ik â y e s in i,
h a el G o rkin , k e n d isi iç in , İsra il’de b ir F ilis tin li Arap g ü n lü k ya şa m d a n ya da h atıralard an çık a rd ığ ı k ü
a ile s in in n a s ıl va r o ld u ğ u n u öğ ren m eye ka rar v e çük a n la tıla r ve a ile b ireylerinin ya da a rkad aşların ın
rir. G o rkin , A ra lık 19 8 8 ile E ylü l 19 9 0 a ra s ın d a , haf k e n d isin e anlattığı (ve m üm kün oldukça onların sö z
ta d a b ir ile üç g ü n ü , İs ra il’in m erke zind e b u lu n an le riyle ) ta rih s e l g e riye d ö n ü ş le r b iç im in d e s u n a r.
ve ü lk e d e k i tüm ü Arap y a k la ş ık 1 10 F ilistin kö y ve B u ra d a , 19 4 9 ’dan 19 6 6 ’ya k a d a r süren a sk e ri y ö
k a s a b a s ın d a n b iri otan Kufr Kara kö yü n d e y a şa ya n n e tim d ö n e m in d e k i y a ş a m la rın a b a k a c a ğ ız . İs ra
b ir a ile ile g eçirm iştir. il D evleti’ nin ku ru lm asın a ve y a k la ş ık 760 bin Filis
Ebu A hm ed’in a ile s i üç kuşaktan olu şm ak ta d ır: tin kö y ve k a sab a sın ın yık ılm a sın a ve 600 bin ile 760
Ebu A hm ed (70 ya şın d a ), karısı Üm m ü Ahm ed (63 bin a ra sın d a Filistin li m ültecinin o lu şm asın a yo l açan
y a şın d a ), ya şa ya n 9 ço cu k ve 2 6 to ru n ... Ebu A h sa v a ş, Y a h u d ile r için Kurtuluş S a v a ş ı, A raplar için Fe
m ed ile Ümmü A hm ed’in her ik is i de, 17 0 0 ’lerde Kufr la ke t (El-Nakba) o la ra k b ilin ir. Bu sa v a ş ın s o n u n
K a ra ’da ku ru lm u ş o lan ilk a şire tin s o y u n d a n g e l da b ölg en in daha önce Filistin devleti için a yrılm ış
m ektedirler ve her ik is i de, 19 4 7 ile 19 49 a ra sın d a ki o lan batı ke sim i y e n i İsra il d e vle tin e d a h il e d ild i;
doğu ke sim i ise Ürdün tarafından ilh a k e d ild i (Gor- niden toprağımızı ekip biçebilecektik ve hayat yi
kin, 19 9 3 , s .10 3). ne güzel olacaktı... Bunun böyle olm ayacağını gö
İs ra il’de ka la n n e re d e yse tüm ü fellahin ya da rebilmem çok uzun zaman alm adı. Mayıs 1949’da
y o k su l kent işçile ri olan Filistin lile r, v a rsa y ım s a l o la -k e s in tarih 2 2 M a yıs- ordu Kufr Kara’ya ve böl
rak (İsrail A rapları d enilen) eşit v a ta n d a ş s a y ıld ıla r. gedeki tüm köylere girdi ve askerî yönetim ida
“ F a k a t a s lın d a , ç o k b ü y ü k a y r ım c ılığ a m a ru z reyi ele geçirdi... Bize, köyde yaşayabileceğim izi,
ka lm ışla rd ı. B ü yük çoğunluğu (y a k la şık % 8 o ’i) ke n ancak, istediğim iz zaman ve istediğim iz yere git
d ile rin i a s k e r î b ir y ö n e tim in a ltın d a y a ş ıy o r b u l mekte serbest olm adığım ızı söylediler... Gecele
d u la r” (G o rk in , 19 9 3 , s .1 2 3 ) . Bütün h a re k e tle rin i, ri sokağa çıkma yasağına tâb iydik -b a şla n g ıçta
iş le rin i ve m ü lk le rin i d en e tle ye n y a sa la ra tâ b i id i akşam 20 .0 0 ’den sab ah 0 5 .0 0 ’e kadar, daha
ler. A s k e rî yön etim d ö n e m i, ö z e llik le Kufr K ara’ da sonra akşam 22.0 0 ’den sabah 04.00'e kadar...
y a şa y a n la r için zordu. K öyün 24 bin dönüm a ra z is i İlk birkaç yıl, kurallar katı bir biçim de uygulandı.
nin % 7 5 ’i istim la k e d ild i ve p e kço k kö ylü çiftçiliği Sonra biraz gevşettiler. Gündüzleri, özel seyahat
b ıra k ıp , kö y d ışın d a iş a ra m a k zo ru nd a k a ld ı. A n izni olmadan köy sınırları dışına çıkam ıyorduk...
cak, kö yd e n iki kilom etred en fazla u z a k la şa b ilm e k N eredeyse ta rlala rım ızın tüm ünün b ulunduğu
için özel sey ah at izni gerekiyordu ve ilk y ılla rd a bu ana köy alan ın ın güneyine ya da b atısın a g i
izn i e ld e e tm ek zo rd u . A yrıca Ü rdün s ın ırın a olan d e m iyo rd u k. B u rala rı tü m ü yle “ k a p a lı a la n ”
y a k ın lık la r ı n e d e n iy le bu b ö lg e d e k i k ö y le r, g ece sayılıyordu.
so ka ğ a çıkm a y a sa ğ ın a tâb i id iler. ... Bu askerî yönetim dönem inde her şey o
Bu d ö n e m d e E b u A h m e d ’in üç ç o c u k lu a ile kadar zordu ki, pek çok insan bölgeyi bırakıp
s i on çocuklu b ir a ile olm uştu. A ske rî yön etim in ilk Ürdün’e gitm eye karar verdi. S a v a ş sıra sın d a
b eş y ılın d a Ebu Ahm ed kö y d ışınd a iş b u la b ilm işti. a ilem in yanında kaldığı A r’ara’d aki am cam da
S a v a ş s ıra s ın d a o yn a m ış o ld u ğ u ön e m li rol n e d e bunlardan biriydi ve bu durumda olan tek kişi
n iyle köyün lid erlerind en b iri h aline gelm işti. Böyle- d e ğ ild i. Tam do ğ um uzd aki kö ylerden yü zle r
ce, 40 ya şın a g eld iğ in d e aşire tin in b aşı ve köy ih ti ce belki binlerce insan sınırı geçip Ürdün’e git
y a r heyetinin b ir üyesi oldu, “işte Ebu Ahm ed, sav aş tiler... Bu insanlar savaşı, kendi köylerinde Irak
so n rası a sk e rî yönetim d ön em in i, hem b ab a hem de ordusunun yönetim i altında geçirm işlerdi. Mül
köy lideri olarak bu ik ili b ak ış açısın d a n görm ekte teci olm anın ne dem ek olduğunu bilm iyorlardı.
dir: Ebu A h m ed ’in , Kufr K ara’nın ve n ih ayetinde b u Biz ise , sav aş sıra s ın d a Kufr K ara’da m ülteci
gün İsrail’de ya şa ya n 70 0 bin Filistin lin in üzerinde s i olduğumuz için bunun ne demek olduğunu b ili
linem eyecek izler b ırakan on ye d i y ıllık b ir dön em ” yorduk. Dolayısıyla, durumun çok kötü olm asına
(Gorkin, 19 9 3 , s .1 2 4 -1 2 5 ). rağmen, bizim insanlarım ız yerlerini terk etmedi
ler. Biz kalmaya devam ettik. Tekrar mülteci ol
S a v a ş , in s a n la rım ız için k o rk u n ç b ir dönem mamaya kararlıydık.
olm uştu. Kufr Kara boşaltılm ıştı ve hepimiz böl Benim ailem için bu yıllar aşırı derecede zor
gede ya p ra k g ib i d a ğ ılm ış tık . On b ir ay b o du, fakat yine de diğerlerininki kadar değildi. Bu
yunca m ülteci gib i y a şa d ık ... S o n u n d a , 19 49 nun nedeni, Yahudi arkadaşım Moti id i. O b i
N isan’ında da köye dönebildiğim izde ve Yahu- ze yardım etti. Moti, savaştan önce aram ızda
diler kuyularım ıza gidip su almam ıza izin verdik y a p tığ ım ız a n la ş m a y a s a d ık k a lm ış tı. N a s ıl
lerinde, kâbusun sona erdiğini düşünm üştüm . eğer sa v a şı biz kazanacak o lsa y d ık , ben onu
K ısa süre için d e h ayatın s a v a ş ö n ce si duru ve a ile sin i korum aya söz verdiysem , o da on
m una d ö n e c e ğ in i s a n m ış tım . A rtık Y a h u d i lar kazandığında beni ve ailem i korum aya söz
kom şularım ızla birlikte saygılı ve onurlu bîr b i ve rm işti. Sözünü tuttu... Kufr K ara’ya m ü lte
çimde savaştan önceki gibi yaşayabilecektik. Ye ci köy statüsünün verilm esini ve böylece Kızıl
Haç’tan malzeme alabilmemizi ayarlayan Moti idi. Beş yıl köy dışında çalıştıktan sonra, nihayet bu
Bu bile tek başına, buradaki pek çok insanı kur rada çiftçiliğe geri dönebildim; kendi toprağımda
tardı. Ayrıca bana kişisel olarak çok yardımcı ol değil -tam am ı istim lak e d ilm işti- fakat bana taz
du; benim daha en başta seyahat izni alabilm e minat olarak verilm iş olan toprakta. Bu böyle ol
mi sağladı, ki başta bu izni alabilm ek neredeyse du. Yahudiler, bu beş yıl boyunca köyün tüm
olanaksızdı (Gorkin, 1993, s.125-135). tarım sal arazisin i kapattılar ve gitm em ize izin
verm ediler [Savunma (Acil) Yönetm eliğinin 12 5 .
Ebu A h m e d , M oti s a y e s in d e Y a h u d i k ö y le r i Maddesi]. Geçirdikleri bu yasaya göre, [Acil Dü
ne gübre s a ta b ilm e ve b öylece a ile s in i g e ç in d ire - zenlemeler (Boş Arazinin işlenmesi) Yasası 5709-
bilm e a yrıca lığ ın a sah ip oldu. Ancak, b irkaç ay s o n 1949] arazi kullanım da olmadığı için, onu istim lak
ra, a sk e rle iş b irliğ i ya p m a ya g ö n ü lsü z o ld u ğ u için edip istedikleri gibi dağıttılar. Ailemizin elli yedi
bu ayrıcalığ ı kaybetti. Y ine Moti, Ebu A h m ed’e kö buçuk dönüm arazisini Kfar Glickson’a ve yeni ki-
yün b atısın d a, y a k la ş ık bir kilom etre ö tesin de göç butz Regavim’e verildi. 1954’te Yahudiler, istim
m enler için kurulm akta olan geçici kam pta ko rum alık lak ettikleri topraklara karşılık para ya da başka
g ö re vi ya p a c a ğ ı b ir iş a y a rla y a ra k ya rd ım c ı o ld u . bir arazi olm ak üzere tazminat önerdiler. Öner
“Kam pın kurulm a sü re sin d e ve yen i göçm enler gel dikleri para, toprağın değerinin sadece küçük bir
dikten son raki b irkaç ay boyunca ko rum alık görevi parçasıydı; tazminat olarak verdikleri -o tu z dö
yaptım . İyi para kazand ım , ya n i kardeşim İbrahim ’in nümden fazla olm ayan - toprak ise, köyün en kö
e vlen m esin e ve annem i kör olm aktan kurtaracak göz tü tarımsal arazisiydi. En iyilerini onlar almıştı.
a m e liy a tın ın p a ra sın ı ö d em eye ye te ce k m ik ta rd a ” Bazıları bu tazminatı reddettiler, özellikle eski
(Gorkin, 19 9 3 , s .1 2 5 -1 3 5 ) . Fakat Iraklı b ir Y ah udi olan den büyük tarım işletmelerine sahip olanlar... Bun
göçm enlerden b irin in , “bir A rabın d e ğ il” de k e n d isi lar, bir gün Yahudilerin Arap ordularınca yenilgi
nin bu işe sah ip o lm ası gerektiği yo lund a şikâyette ye uğrayacaklarını ve tüm topraklarını geri alabile
b u lu n m a sıyla , bu işin de y a k la ş ık bir y ıl so n ra so ceklerini umarak ayak dirediler; ya da bazen sade
nu geldi. B irkaç ay, ibranice b ild iğ i için ke n d isin i Eli ce ayak direyerek Yahudilerin daha iyi bir anlaşma
ad ın d a b ir Y ah u d i gibi göstererek, günde üç lirot ka önereceklerini umdular. Ben ise, Yahudilerin ön
zan d ığ ı (yarısın ı A rapların yaptığı) Tel A v iv ’d eki bir görülebilecek bir gelecekte burada olduklarını
in şaatta ça lıştı, fakat bu a ld atm aca k e n d isin i m ut anladım ve önerdikleri anlaşmanın, adil olmasa bi
suz ediyo rdu ve tüm hafta boyunca a ile sin d e n uzak le, elde edebileceğimizin en iyisi olduğu sonucunu
ta kalm aktan h o şnutsuzd u. Böylece Kufr Kara’ya geri çıkarabildim... Her neyse, -b enim ailemin elli ye
döndü ve b irkaç y ıl, ya k ın la rın d a k i Y ah udi köylerinde di buçuk dönüm toprağına k a rşılık - benim aileme
g ünlük işçi o larak çalıştı. ve erkek kardeşimin ailesine toplu olarak, bayırda
Ebu Ahm ed şö yle devam eder: elli yedi buçuk dönüm kayalık arazi önerdiklerin-
Bu anlam da, tabakalaşm ış toplum larda kalı-Amerikalıların ve Çinliler gibi diğer et
oluşan gruplaşmalar eşitsizliğin sürdürülme nik grupların beyazların bulunduğu semtlere
sine neden olur ve bu tür eşitsizliğin, birey yerleşmeleri, beyazların bulunduğu okullara
lerin kişisel güçleri ya da zayıflıklarıyla hiç kaydolmaları ve pek çok otele, lokantaya ve
bir ilgisi yoktur. Bu süreç en açık şekilde, bir diğer kamusal yerlere girmeleri rutin bir şe
toplumda egemen grup diğer etnik grupla kilde reddediliyordu. Etnik ayırmalar açısın
ra ayrımcılık uyguladığında görülür. Bu ül dan ifade edilen bu tür kısıtlamalar, genellik
kede, oldukça yakın zamanlara kadar, Afri- le toplumun bazı üyelerinin diğer üyeler pa-
de beklemenin bir anlam ı olm adığını kavradım. “Fakat hâlâ tecrit edilm işlik duygusunu taşıyorduk, sa
Toprağın eski sahipleri olan ailelere gittim ve de dece İsrail’de yaşayan diğer Filistinlilerden değil, aynı
dim ki: “Bu, Yahudilerin bize yaptığı tekliftir. On zam anda, İsrail dışındaki Filistinlilerden ve tüm Arap-
larla anlaşmaya varıp toprağı geri almaya niyetiniz lardan ko parılm ışlık duygusu... Arap ülkelerinden ga
var mı?” Buna hayır diye cevap verdiler. “O halde, zete alm ak yasadışıydı ve pek çok kitap yasaklanm ıştı.
biz teklifi kabul edeceğiz” dedim. Başlangıçta bi Arapça yayın yapan İsrail’in Sesi dışınd a herhangi bir
raz gücenmeler oldu, fakat düşünebileceğinizden Arap radyo istasyonunu dinlem ek de yasad ışıyd ı; ama
daha az. Hepimiz çok kötü bir durumdaydık. Pek insanlar dinliyordu... ben de dinliyordum . Fakat, dinle
kimse toprağını geri alamadı, insanlar bunun ha mekle kendi ülkem in kurallarını çiğnem iş oluyordum .”
yatta kalma meselesi olduğunu anlamıştı ve kim A skerî yönetim 1966’da sona erdi. Ebu Ahm ed sözlerini
senin yapabileceği fazla bir şey yoktu. (Gorkin, şöyle bitirir: “... Burada iyi niyetli Yahudiler olduğunu
1993, s.125-135). biliyorum . En başta, ailem i ve köyüm ü kurtaran Mo-
ti vardı... Bunun için her zam an m innettar olacağım .
Ebu A h m e d , k a r ıs ı ve b ü y ü k k ız la r ıy la b e ra Fakat, Moti ve onun gibi diğer insanlar, o yıllarda b i
ber altı ay boyunca çok ağ ır bir şe k ild e ça lıştıkta n ze olan pek çok şeye engel olam ıyorlardı. Ayrıca, El
sonra bu k a ya lık araziyi elve rişli b ir tarım arazisin e nakba’yı ve arkasından gelen ask e rî dönem i yaşayan
dön ü ştü reb ilm işti. Bundan sonra Ebu A hm ed, kendi herkes, kesin olarak bir şey öğrendi: İsrail’de yaşayan
aşiretind en ve akrab a aşiretlerden kırk çiftçiyle be A raplar olarak korkm akta haklıyız. Bunu söylediğim
raber b ir ko op eratif kurdu ve u lu sal su lam a s is te m i için üzgünüm am a gerçek b u.”
ne eklenm eye yetecek m iktarda para to p la d ıla r; b öy- G o r k in k it a b ın ı, E b u A h m e d v e a ile s i ile
lece kendi tarlaların ı su lay a b iliyo rla rd ı. Hâlâ seyah at ya şa d ıkla rın ın ken disini tam olarak nasıl etkilediğine
izni g erekm esine karşın , artık 15 gün ye rin e 6 a y lık iliş k in itira fla rla b itirir: “A ile ve köy ile kurduğum
sürelerle çıka b iliyo rla rd ı ve ürünlerin i to p la yıp , Tel bağlantı, bugün hâlâ İsrail’deki yaşam ım ın önem li bir
A v iv ve Hayfa’d aki Y a h u d i p azarların d a s a ta b iliy o r kısm ın ı işg al etm ektedir... Hâlâ bir Y ahudi devletine
lard ı. “Böylece hayat, bizim için -p e k çoğum uz için — gerek olduğuna inanıyorum , ancak, köydeki deneyi
genel olarak daha k o layla şm ıştı. Fakat, to p rakların ı m im in son ucun da, bir Filistin Arap devletinin de va
kayb etm iş ve yerine sad ece para a lm ış ya da h içbir rolm a h akkın a, en az diğerine olduğu kadar güçlü bir
şey alam am ış olan diğer pek çokları için hayat hâlâ şe k ild e inanm a no ktasına geldim . Ayrıca, İsrail’deki
zordu... Hatta b azıları, so n und a şim d i Y a h u d i kö yle Araplara karşı ayrım cılığın daha fazla farkındayım ve
rine ait olan kend i to p raklan nd a tarım işçisi o larak b unun yo k edilm esi gereği hususun da, hiç olm adığım
ça lışır o ld u la r” (Gorkin, 19 9 3 , s .12 5 -13 5 ) . ka d a r ş id d e tli d u y g u la r ta ş ıy o ru m ... Bugün İs ra il/
Askeri yönetim in son yıllarında, artık sokağa çıkm a Filistin ’de herhangi bir siy a s a l konum u taşım ak çok
yasağı yoktu ve seyahat izinleri daha kolay alınıyordu. güç” (Gorkin, 19 9 3, sonsöz).
hasına kaynaklara ayrıcalıklı olarak erişim masına yol açabilmektedir. Thomas Collins’in,
olanağına sahip olmalarının sürdürülmesine 1 9 6 5 ’teki çöp grevi üzerine yaptığı çalışmasın
hizmet eder. da keşfettiği üzere, ücret ve çalışma koşulları
Ayrıca, toplumun toplumsal ve siyasal ya açısından yapılan ayrımcılığı uzun süre kabul
pısındaki hızlı değişimler, toplumun dezavan etmiş olan Afrikah-Amerikalılar aniden dire
tajlı kesiminin daha önce sorgusuzca kabul et nişe geçtiler ve edilgen olmanın aksine, koşul
tikleri sömürüye karşı örgütlü bir direnişle faz lar uygun olur olmaz sendikaları örgütlediler
la bir şey kaybetmeyeceklerinin farkına var ve greve gittiler.
ÖRNEK OLAY
Antik Çin toplumu sınıf ve rütbeye göre tabakalanmıştı. Bu gerçek boyutlarda pişmiş toprak heykeller tıpkı yaşarken olduğu gibi
ölümünde de ona hizmet etmeleri için bir imparatorla beraber gömülmüştür.
hip olan insanları tanımlamak için kullanılır. lirsiz doğasına karşın, tabakalaşmış bir toplum
Terim, genellikle kişilerin başkalarıyla ilişkile da bireylerin toplumsal kimliklerinin ve (gerçek
ri çerçevesinde derecelenen ve kuşaklar boyun ya da algıya dayalı) göreli konumlarının bazı
ca yeniden üretilen farklı bir toplumsal grubun boyutlarını tanımlamada oldukça kullanışlıdır.
üyesi olma bilincine işaret eder. Toplumdaki
her sınıfla ilişkilendirilen şey, statüye ve say Ekonomik Sınıf
gınlığa farklı erişim derecesi ve bunları çocuğa Toplumsal sınıfla yakından ilişkili bir terim
aktarabilme yeteneğidir. olan ekonomik sınıf, üyelerinin toplumun üre
Toplumsal sınıflar sabit kategoriler değildir; tim araçlarıyla ilişkilendirilen, zenginlik ve
sınırlarını tanımlamak ve üyelerini ayırt etmek ekonomik denetim güçleri gibi göreli ekono
zor olabilir. Hatta bugün artık pek az toplum mik konumlarıyla tanımlanan bir gruptur. Y i
bilimci toplumsal ve ekonomik sınıfı bir top ne, ekonomik sınıf farklarının belirtilmiş ol
lumdaki tabakalaşmayı ve eşitizliği anlatmanın duğu toplumlarda da, her sınıfın kendisini ye
yegâne aracı olarak görmektedir. Çoğu, etnikli- niden ürettiğine ya da sürekli kıldığına ilişkin
ğe ve toplumsal cinsiyete bağlı tabakalaşmanın bir varsayım mevcuttur. Dolayısıyla, toprak
ve eşitsizliklerin de aynı derecede önemli oldu sız çiftçiler sınıfını içeren bir toplumda kişinin,
ğunu ileri süreceklerdir (Smith, 1984). Sosyo bu grubun çocuklarının çoğunun da yaşamla
loglar, Amerikan toplumunda (güç, meslek say rını aynı koşullar altında sürdüreceğine yöne
gınlığı, zenginlik, eğitim, aile konumu ve etnik lik bir beklentisi olacaktır. Farklı bir ekono
lik gibi) toplumsal sınıf üyeliğine ilişkin birta mik grup oluşturan insanlar, aynı zamanda bir
kım boyutlar tanımlamış olsalar bile, bu değiş toplumsal sınıf oluşturabilir ya da oluşturma-
kenler net bir korelasyon göstermez. yabilir. Toplumsal duruş, siyasal güç ve eko
Bir İtalyalı Amerikan müteahhit çok para nomik konum, birbirleriyle genellikle yakın
lı ve yerel siyasette güçlü olabilir, ancak benzer dan ilişkilidir.
müktesebata sahip orta gelirli bir üniversite pro Ekonomik sınıf da bir analitik inşa olsa da,
fesörü kadar saygın olmayabilir. Aynı müteah- ekonomik sınıflar arasındaki sınırları kesin ola
hitin kızı düşük ücretli bir sekreterlik işinde ça rak çizebilmek, toplumsal sınıfların sınırlarını
lışabilirken, erkek kardeşi saygın bir hukuk fir çizmekten daha kolaydır. Antropologlar ve sos-
masına girebilir. Profesörün çocukları ise ma yologlarca, ekonomik sınıf kavramı insanların
rangozluk gibi bir zanaat işinde çalışmayı aka ekonomik sisteme uyarlanma biçimlerini anlat
demik çalışmaya tercih edebilirler. Dolayısıyla, mak için kullanılır. En yaygın olarak kullanı
“üst sınıf”, “orta sınıf” ve “işçi sınıfı” gibi ka lan yaklaşım, insanların üretimin örgütlenme
tegoriler, bize Amerikan toplumu hakkında çok siyle nasıl bir ilişki içinde olduklarını anlamaya
az şey söyler. Ama aynı zamanda, bu tür ay yönelik olan yaklaşımdır. Emeklerini satıyor
rımlara ilişkin popüler algılar önemli de olabi lar mı? Birincil kaynakları yahut sermayeyi ve
lir: Çok geniş bir meslek, gelir ve eğitim yelpaze başkalarının emeklerini denetliyorlar mı? Üre
sine yayılmış olan bireyler, kendilerini orta sınıf tim sistemi içinde benzer konuma sahip olanlar,
addederler. Toplumsal sınıf, sınıf üyeliğinin be ekonomik sistemi korumak ya da değiştirmek
konusunda genellikle ortak siyasal çıkarlara sa 5. Alt sınıf, hiç mülkü ve saygınlığı olma
hiptir. Ancak özellikle eğer bir de siyasal güçten yan ve genellikle işsiz bireyleri, yani yoksulla
yoksun iseler, bu tür ekonomik sınıfların üyele rı kapsar.
rinin kendilerini örgütlemeleri zor olabilir. Kal Amerikan sınıf yapısına ilişkin bu ve benze
dı ki, insanlar genellikle kendi ekonomik çıkar ri betimlemeler, bir işte çalışan herkesi orta sı
larını net bir şekilde algılayamazlar. nıf içinde toplayan popüler eğilimden daha faz
la kavrayış sağlasa bile, yine de bunu kesin ola
Sınıf ve Sınıf Çıkarı Algıları rak tanımlamak oldukça güçtür. Bunların ço
Amerikalıların çoğu, sadece geçimlerini sağ ğu algıya dayalıdır. Örneğin, “eski aile” ile ne
lamak üzere çalıştıkları ve refah ya da m i kastediliyor? “Saygınlığı” oluşturan şey nedir
ras güvenceleri olmadığı sürece kendilerini or ve bu nasıl kazanılır ya da kaybedilir? Zengin
ta sınıf sayarlar. İş, zenginlik ve refah ayrımı, lik ile saygınlık arasında nasıl bir ilişki vardır?
Amerika’da kişinin kimliğini şekillendirmede Ayrıca, bütün bu kategoriler geçicidir. Y aşa
çok önemlidir, ancak bunlar önemli farklılık mın evrelerindeki değişmeler, bu şemadaki sı
ları gizler. Yılda 1 milyon ABD Doları kaza nıf üyeliğini etkileyecektir. Kuşkuya yer bırak
nan bir şirket yöneticisi ile 12 bin ABD Doları mayan tek şey, ABD’de sınıfın ekonomiyle ya
kazanan bir kâhya kadın gerçekten aynı sınıf kından bağlantılı olduğudur.
tan mıdır? (Light & Keller, 1994, s.218). Ame Tek bir toplum içindeki çeşitli sınıfların,
rikan sınıf yapısına ilişkin bir sosyolojik çö gerçekte tamamen ayrı değer sistemlerine sahip
zümleme bunu şöyle özetlemektedir (Calhoun, oldukları kuşkuludur. Kamu parasının yoksul
Light ve Keller, 1994, s.218): lar için eğitim ve iş fırsatları geliştirmek için
1. Üst sınıf: Oldukça fazla mal/mülk sahi kullanılmasına karşı çıkan bazı Amerikalılar,
bi olanlar ve eski, köklü ailelerden gelenlerdir. yoksulların okulda ve iş piyasasında başarısız
2. Korporat sınıf: Başlıca şirketlerde büyük olmalarının nedeninin fırsat eşitsizliği değil de,
bürokratik otoriteye sahip bireyler çok yüksek inisiyatiften ve güçlü iş ahlâkından yoksun ol
ücret ve yüksek saygınlık, orta düzeyde mülk maları olduğunu ileri sürüyorlardı. Ne var ki
sahibi olanlardır. görünen başka türlüdür. Genellikle inisiyatif
3. Orta sınıf: Yüksek ile orta düzeyde gelire eksikliği gibi görünen şey, aslında fırsatların
ve kendilerine belli bir saygınlık sağlayan mes var olduğu durumda başarı şansının gerçek
leğe sahip olanlar; bunlar, üst-orta (daha kü çi bir biçimde değerlendirilememesidir. Ayrıca,
çük şirket yöneticileri, doktorlar, avukatlar) ile ekonomik yoksunluk içindeki insanlar, hayat
alt-orta-smıf (büro memurları ve tezgâhtarlar) ta kalma yöntemi olarak paylaşmayı ve karşı
olarak bölünmüştür. lıklılığı teşvik ediyor olabilirler. Sonuç olarak,
4. İşçi sınıfı: Çalıştıkları işten orta ile düşük her bir aile ya da kişi için, yaşam tarzlarında
düzeyde gelir ve düşük saygınlık elde eden, çok ciddi bir değişiklik yaratacak ölçüde kaynak
az mülkü olan ya da hiç olmayan insanlardan birikimi yapabilmek zor olmaktadır.
oluşur. İşçi sınıfı, ayrıca, nitelikli olanlar ve ol Bu muğlak biçimde ayrımlanmış kalıpla
mayanlar olarak da ayrılır. rın arkasındaki bazı tutumlar sınıfla kesişirler.
Örneğin ABD’de, materyalizm ve iş güvencesi sızın, her zaman o kastın üyesi olacaktır. Kişi,
arayışı tek bir sınıfa mahsus değildir. Kaldı ki, aynı kasttan biriyle içevlilik yapmak zorunda
üst sınıf denilen sınıfın aynı yolu seçme ya da dır ve onun soyundan gelen herkes de, zengin
benzer çıkarları gütme eğilimi, belli bir değer lik, aldıkları eğitim ve sınıf açısından zaman
sisteminin ifadesi olmak yerine, kişisel ekono la değişseler bile hep aynı kastın üyeleri olarak
mik çıkarlardan kaynaklanmaktadır. Herhan kalacaklardır.
gi bir değer sisteminden daha önemli olan, top
lumsal ve ekonomik sınıf algılarının toplumsal Kast Benzeri Sistemler
eyleme dönüşüp dönüşmediğidir. Bazı kuramcılar, Hindistan’ın, bir kast toplu-
Bazı toplumlar ve bazı sınıflar, muhtemelen muna gösterilebilecek yalnızca klasik bir ör
diğerlerinden daha fazla sınıf bilincine sahip nek olmakla kalmayıp, onun yegâne örnek ol
tirler. Amerikan üst sınıf mensuplarının, kıs duğunu ileri sürerler; yani, kast sistemi H in
men seçkin okullara, klüplere ve benzeri yer distan modeliyle tanımlanmıştır ve buna ben
lere girebilmeleriyle oluşturdukları ağların ve zer katılıkta bir sisteme sahip başka hiçbir top
derneklerin, kendilerini iktisaden daha avan lum yoktur. Ancak, başka toplumbilimcilere
tajlı kılmada yararlı olduğunu görmeleri şaşır göre kast sistemi (ya da kast benzeri sistem),
tıcı değildir. Bu avantaj, yansımasını hiç kuş Hindistan’da olduğu kadar Polinezya’da, Gü
kusuz benzer değerlere, müktesebata ve eko ney Afrika’da, Japonya’da, Guatamala’da ve
nomik çıkarlara sahip olan diğer insanlarla Arap Yarımadası’nda da mevcuttur. Gerçek
özdeşleşmede bulur. Fakat sınıf bilinci, siya ten de, ABD’nin güneyindeki Afrikalı-Ameri-
sal akımlara göre değişebilmektedir. İşçi sını kalılarm da bir kast oluşturdukları ileri sürül
fı ya da azınlıkların çıkarlarıyla bağlantılı si dü (Berreman, 1972).
yasal partiler, geçimlerini fiziksel emekleriyle 1 9 9 4 ’e kadar Güney Afrika, kast benze
karşılayanların biraz uzağında olan insanlar ri sistemin en aşırı örneği idi: Siyahlar, sadece
dan destek sağlarlar. atalarından dolayı doğuştan atfedilen toplum
sal konumları nedeniyle değil, ırklar arası ev
Kast-Tabakalı Toplumlar liliği ve siyahların beyazların kentlerinde yer
Toplum sal sınıflar kendilerini sürekli kıla- leşmelerini ya da beyazlarla aynı tuvaletleri,
bilseler de, bir aile mensup olduğu sınıfı ba çeşmeleri ve kumsalları kullanmalarını yasak
zen görece kısa bir sürede bazen de kuşaklar layan yasalar nedeniyle de dezavantajlıydılar.
süresince değiştirebilir. Kastlar ise, toplum Yasaların değişmiş ve artık Afrikalı yönetimin
sal tabakalaşmaya göre sıralanmış bir dizi et başa geçmiş olmasına karşın, bu kast benze
nik gruba benzer; bu grupların her biri kapalı ri sistemin etkileri kolayca görülebilmektedir.
olup, kendi göreli konumuyla tanımlanır. Kast 1995 itibarıyla, Afrikalılar hâlâ toprakların sa
üyeliği doğumda sabitlenir ve genellikle de dece % 13’üne sahiptir; geri kalan esas olarak
ğiştirilemez. Brahman (din adamlığı) kastına beyazlarındır. 2 0 0 5 yılında Güney Afrika’da
doğmuş Hintli bir erkek çocuk, ayinsel bir gö beyazların işsizlik oranı % 7 iken siyahların iş
reneği yerine getirip getirmemesine bakılmak sizlik aranı % 4 0 ’tı ve siyah nüfusun toplam ge-
H in d is ta n , s ık s ık k a st to p lu m u n a k la s ik b ir ö r di m e s le k î rolü ve ke n d i sta tü sü va rd ır. Haricanlar,
n e k o la rak gö sterilir. A n cak şunu da b elirtm ek g e to p lu m u n en a d i iş le rin i y a p a rla r ya da deri iş ç iliğ i
rekir ki, tüm yurttaşların ya sa ka rşısın d a eşit kab ul g ib i “k ir le t ic i” k a b u l e d ilm iş iş le r le u ğ ra ş ır la r d ı.
e d ild iğ i m odern H in d ista n ’da kast uyg ulam aları y a B ö y le s i b ir g ru p , g e n e llik le to p lu m u n ç e p e rin d e
s a l d e ğ ild ir. Y ine de, bu tem el üzerine kurulm uş fi y a şa m a y a z o rlan ır.
ilî kast örgütlenm eleri ve top lum sal a yrım lar pek çok H indu in a n cına göre, statünün çe şitli düzeyleri,
biçim d e g örülm ekte ve çoğ un lukla da Hint g azetele saflığ ın dereceleri o larak a lg ıla n ır. Her genel katego
rin d e ki sert to p lu m sal yorum lara, rom anlara ve film rin in , daha alt kategorilerin üyeleriyle yakın te m as
lere konu olm aktadır. tan kayn aklan an kirlenm eye karşı k e n d isin i korum ası
H in d u in a n c ın a göre in s a n lık dört tem el k a te g erekir (Mayer, 1968). K irlenm enin derecesi, söz ko
g o riy e a y rılır : Brahmarılar (din a d a m la rı), Kşatria n u su in s a n la r a ra s ın d a k i kast m esa fe sin e b ağ lıd ır.
(s a v a ş ç ıla r ve h ü k ü m d a rla r), Vaişiya (tacirler) ve K uram sal olarak, daha alt m anevi kategoriden b iriy
Şudra ( h iz m e t k â r la r ) . H in d u c e m a a t in in d in s e l le ye m ek yiyen ya da cin se l ilişk id e bulunan herkes
h iy e r a r ş in in ta m a m e n d ış ın d a k ile r o la r a k k a b u l kirlen m iş o lur ve m utlaka arın m alıd ır. K uralları harfi
e d ilm iş olan geri k a la n ın a ise ya kın zam anlara kadar yen uyg ulayan b irisi için bu hiç de ko lay değildir, an
Haricanlar (d ışlan m ışlar) d e n ilird i. Ayrıca bu beş ana cak çoğu in san kurallara katı b ir şe k ild e bağlı ka lm a
grup, y a k la ş ık 3 bin a lt-k asta bölünür: K uyum cular, ya pek d ikkat etm ez.
d e m ircile r, a y a k k a b ıc ıla r, ya ğ p re sçile ri, co n ta cıla r H int k a st siste m i üzerin e ta rtışm ala r, g e n e llik
ve b unun g ib i... Bu m e s le k î a lt-k a stla r için , g e n e l le bu d in se l kurallara od aklan ır. Fakat, kuralların te
lik le ja ti terim i k u lla n ılır. Kast ya da jati siste m in i, m elinde yatan , çok b ilin d ik bir ilke olan “ze n g in le
örgütlenm e d e ğiştiğ i için , b elli b ir b ölgede işle vse l rin” “y o k su lla rın ” em eğinden yararlanm a ilke sin e d a
o larak d ü şü n m e k gerekir. Alan Beals (1962), güney y a lı eko n o m ik sistem dir. P e k çok Hint kö yünde, yer
H in d ista n ’ın G o p alp u r kö yünde, 1 1 3 haneyi kap sayan li /o f/le r, önceden b e lirle n m iş işle ri ve k a rşılığ ın d a
y a k la ş ık 15 jati ta n ım la m ıştır. G o p a lp u r’un da p ar önceden b e lirle n m iş a laca k la rıyla , ka rm a şık b ir h ak
çası o ld u ğ u d ah a gen iş bölgede ise, y a k la ş ık 50 ja la r ve z o ru n lu lu k la r ağı iç in d e y e r a lırla r. S o n u ç
ti vard ır. Her bire jati, b elli e kon om ik, to p lu m sal ve ta en çok hizm et elde edenler, ku şku su z top rak s a
tö re n se l rollerle iliş k ilid ir. B rahm anlar gib i daha y ü k h ip le ri (g e n e llik le en y ü k s e k k a s tın m e n s u p la n )
s e k dereceli kastların üyeleri toprak sa h ib i o la b ilir o lu y o r; k a r ş ılığ ın d a , to p ra ğ ı iş le y e n le re ü ze rin d e
ken , b a zıla rı otam azlar. Zengin kö ylü le rin çoğu or ev y a p a b ile c e k le ri b ir a rsa ve y ıld a b e lli m iktarda
ta dereceli k a stla rın üyelerid ir ve her kastta y o k su l ta h ıl v e riyo rla r. T o p ra k sa h ip te rin in diğ e r ka stla ra
la r o la b ilir. dağıtm ad ığı ta h ıl ise satılıyo r. D o la yısıyla , alt ka st-
H iy e r a r ş in in en t e p e s in d e k i B ra h m a n la r d a n , ta kile r karın ların ı d o yu ra b iliyo r am a y ü k se k kasttaki-
m a n e v i o la r a k m u rd a r o ld u k la r ın a in a n ılm ış ve ler kâr ediyo rlar. Özetle, d inse l kural en fazla yü kse k
b u in a n ç g e le n e k s e l o la r a k y a p t ık la r ı iş le r e de ka stta kile re fayda sa ğ la ya n b ir e ko n o m ik sistem in
y a n s ım ış o la n Haricanla ra k a d a r h er yof/'nin k e n g ere kçe le n d irilm e si işle v in i görm ektedir.
liri ancak toplam nüfusun yanlızca % 10.5ini den düşük olduğunu ve farkın giderek arttığı
oluşturan beyazların gelirine eşitlenmişti (Eco nı iddia ederler. Bunun muhtemel sonucu, ge
nomist 09.01.2007). Eğitime, istihdama ve di niş bilişsel olarak dezavantajlı geniş bir alt sı
ğer olanaklara erişim olanağı, Afrikalılar, Ko- nıf oluşmasıdır. Kitabın kalıtıma ve IQ ’ya iliş
loredler (Coloureds- Güney Afrika kavramlaş- kin ana tezi sert bir şekilde tartışılsa da, pek
tırmasma göre ataları karma olanlar), Hintliler çok insan puanlar arasında fark olduğunu ka
ve Beyazlar arasında, yine benzer şekilde eşit bul etmektedirler. Şu aşikârdır ki, fark tüm Af-
siz paylaşılmaktadır. rikalı-Amerikalılar için geçerli değildir ve üni
Hindistan’da ve başka yerlerde kast ayrımı versiteye giden Afrikalı-Amerikalılarm puan
nı niteleyen bir şey, tabakalaşmış grupları ayı lan ile beyazların puanları arasında neredey
ran sınırların, Hindistan’da manevi arılık, Gü se hiç fark yoktur. Fark, milyonlarca test sonu
ney Afrika’da ve hatta Kuzey Amerika’da ırksal cunun ortalamasına dayanmaktadır ve en yük
üstünlük gibi kavramlar yoluyla, ideolojiyle pe sek % l ’lik kesim içinde Afrikalı-Amerikalılar
kiştiriliyor olmasıdır. Bazı azınlıklar (hiçbir şe olduğu gibi, en düşük puana sahip olanlar ara
kilde tamamı değil), İsrail, ABD, Ruanda, Rus sında da beyazlar bulunmaktadır. Yine de ara
ya Konfederasyonu, Yeni Zelanda, Japonya ve daki fark anlamlıdır, çünkü IQ puanları akade
İngiltere gibi farklı ülkelerde, toplumsal, siyasal mik başarıya ulaşılıp ulaşılmayacağmm iyi bir
ve ekonomik olarak ikincildirler. Üstelik bu ül göstergesi olmaktadır. IQ farkı, bireylerin in
keler sayabileceklerimizden sadece birkaçıdır. celenmiş ev yaşamlarından kalıtıma kadar her
Son zamanlarda eğitime ilişkin bir tartış şeye atfedilmiştir. Antropologlar ve diğer pek
ma, ABD’deki kast ya da kast benzeri toplum çok bilimci, uzun zaman testlerin kültürel ola
sal kategoriler meselesini yeniden gündeme ge rak yanlı olduğuna ve bu testleri hazırlayanla
tirdi. Amerika’da, Afrikalı-Amerikalılar ile Be rın sosyoekonomik statülerini yansıtığına inan
yazların IQ puanları arasında, yüzdesel olarak mışlardır. Yeni çalışmalar da bu kuşkuyu doğ
yaklaşık 15 puan fark olması eğitimcileri uzun rulamaktadır. Hernstein ve Murray’in kitabı,
zaman rahatsız etmişti. Farkın boyutu on yıllık elde olmaksızın, ABD’deki sistemin sınıf siste
aralıklarla değişse de, bu fark son yetmiş yıldır minden ziyade kast sistemine benzediği ve bu
hep gözlenmiştir (Goleman, 1988, 10 Nisan). nun, test sonuçları gibi şeylerde yansımasını
The Bell Curve: Intelligence and Class Struc- bulabildiği teorisini desteklemektedir.
ture in American L ife (Çan Eğrisi: Amerikan Bu teori, Afrikalı-Amerikalılarm ve diğer ba
Yaşamında Zeka ve Sınıf Yapısı) başlıklı tar zı azınlıkların -Meksikalı-Amerikalılar, Ame
tışmalı bir kitapta, psikolog Richard Hernste- rikan Yerlileri, yerli Havaililer- Hindistan’daki
in ile psikolog Charles Murray, IQ puanlarıy Haricanlar ve Yeni Zelanda’nın Maorileri gibi
la ölçülen bilişsel yeteneğin genetik olarak ka- dünyanın diğer yerlerindeki azınlık kastlarına
lıtıldığım ve bu bakımdan ırkların genetik do benzer şekilde, kast benzeri konumda olduk
nanımlarının farklılık gösterdiğini ileri sürer larını varsayar. Bu çocukların IQ test puanları
ler. Hernstein ve Murray, Afrikalı-Amerikalı- da ülkelerindeki diğer çocuklardan yaklaşık on
ların puanlarının sürekli olarak beyazlarmkin- puan daha düşüktür. Nijerya doğumlu bir an
tropolog olan John Ogbu, toplumda kast ben Kölelik
zeri bölünmelerin olduğu her yerde bu farkın Yakın zamanlara kadar kölelik, her kıtada yay
bulunduğunu ileri sürer (Aktaran Goleman, gın bir şekilde mevcuttu ve bugün de şu ya da
1988, 10 Nisan, s.23). Bölünmelerin m utla bu biçimde bilinmeyen bir şey değildir. Köleli-
ka ırk temelinde olması gerekmez; din, kabile liğin, Aydınlanma’nın yasalarıyla kaldırıldığını
kimliği ya da etniklik temelinde de olabilmek düşünme eğilimindeysek de, daha önemli neden,
tedir. Kast sınırlarını yansıtan bu gibi IQ puan Sanayi Devrimi’ydi. Sanayileşme, eğitimli, nite
farkları, pek çok ülkede bulunmaktadır. likli işgücü ihtiyacım doğurdu. Bununla birlik
Kast benzeri azınlığa ait olmanın toplum te kölelilik, 20. yüzyılda da Nazi Almanyası’nın
sal refakatçileri arasında, yaygın önyargı, siya köle işçi kamplarında ve Sovyetler Birliği’nin
sal ya da ekonomik güç yoksunluğu ve çok sı g^/aglarında varlığını sürdürdü. Köle, emeği
nırlı beklentilerle yetişmiş olma gerçeği bulun kendisine ait olmayan bir bireydir. Genel ola
maktadır. Böylesi bir ayrımcılık ve yoksulluk rak kölelerin, aşırı derecede dezavantajlı ekono
ortamında yetişmiş olan çocuklar, arzu edilebi mik sınıftan oldukları düşünülebilir. 1868 ön
lir bir iş bulabileceklerine pek az ihtimal verir cesindeki Çarlık Rusyası’nın serflerinin statü
ler ve eğitimi de, büyük fark yaratacak bir şey leri kölelerden farklı değildi; serfler efendileri
olarak görmezler. Dahası, bu çocuklar düşük ne ve doğdukları yere bağlı olup kendi emek
kilolu olarak doğabilmekte ve çocukluklarında leri üzerinde çok az söz sahibiydiler. Kendileri
yeterince beslenemeyebilmekteler, ki bunlar da ne özgürlük bahşedilmiş birkaçı dışında doğuş
geri kalmalarına yol açmaktadır. tan köle olan insanlar, ABD’deki kölelik zama
Düşük statülü bir kastın üyeleri ayrımcılık nında olduğu gibi, bir kast oluşturacaklardır.
la karşılaşmadıkları bir ülkeye taşındıklarında, Amerika’nın kölelik sisteminde köleler, ne ev
IQ puanları çarpıcı bir biçimde yükselmekte lenme hakkına ne de çocuklarının vesayet hak
dir. Antropolog George DeVos, sepici olarak kına sahiptiler. Bu acımasız pratiği aklileştir
çalıştıkları için geleneksel olarak “murdar” ad mek için, Afrikalıların değersiz olduklarını iddia
dedilmiş bir Japon azınlık kastı olan Buraku- eden ve sonra da Güneyli toplumun kast benzeri
milerin IQ puanları üzerine çalışmıştır. Bura- doğasını vurgulayan bir ideoloji gelişti. Bu inan
kumilerin test sonuçları, Japonya’da, toplum cın mirası, hâlâ bu ülkenin başını ağrıtmaktadır.
sal ve ekonomik olarak dezavantajlı konum 21. yüzyılın ana sorunlarından biri suç kar
larını yansıtıyordu; Burakumiler ile diğer J a telleri tarafından yürütülen uluslararası insan
pon çocuklarının IQ puanları arasındaki fark, kaçakçılığı, özellikle de kadın ve çocuk kaçak
ABD’de, Afrikalı-Amerikalılar ile beyazlar ara çılığı trafiğidir. Pek çok açıdan güncel köle ti
sındaki farkla benzerlik gösteriyordu. Fakat, careti uyuşturucu kaçakçılığından daha kârlı
aileleri ABD’ye göç etmiş olan Burakumi ço dır. Çocuklar azımsanmayacak sıklıkta yoksul
cukları, diğer Japon-Amerikalı çocuklarla aynı aileleri tarafından satılmakta ya da kaçırılmak
puanları (ortalama bir beyazın puanından beş ta. 2 0 0 7 yılında Çin’de yaşanan bir skandalda
ile on bir puan daha yüksek) alıyordu (Gole binlerce çocuğun fabrika sahiplerine satıldığı
man, 1988, 10 Nisan, s.24). ortaya çıkmıştır.
Genellikle olduğu gibi, ülke toprağının sı
ETNİKLİK, MİLLİYETÇİLİK VE ÇATIŞMA
nırları tarihsel iddialardan daha dar olsa bi
Toplumsal kimlik bağlamında etnikliği, nasıl le, milliyetçilik ve ulus devlet ideolojisi, topra
uyarlanabildiği ya da değiştirilebildiği ve top ğa ilişkin hayatî bir bileşene sahiptir. Anderson
lum içi tabakalaşmayı sağlamak amacıyla na (1991), genellikle itiraz edilse de, ulusun kesin
sıl kullanılabildiği açılarından tartışmıştık. Et toprak sınırlarına sahip olduğu şeklinde algın-
niklikle ilişkili bir boyut daha vardır. Bu bo landığı gerçeğinin önemine dikkat çeker. Ege
yut, insanların siyasal eyleme geçebilmek için menlik, egemenliğe yönelik tehditler ya da ege
etnik kimlik duygularından nasıl yararlandık menlik yoksunluğundan yakınmalar, milliyetçi
larıdır. Bu da milliyetçilikle, yani çağdaş dev tartışmaların günlük meseleleridir.
letlerin çoğunu meşrulaştıran temel ideolojiyle Ancak, Fredrik Barth’ın (1969) yol açıcı
çok yakından ilişkilidir. formülasyonundan gidersek, etnik inşaların ne
“Ulus” ya da “ulus devlet”in dünyanın siya toprak unsuruna ne de milliyetçiliğin sürüp gi
sal düzeninin temeli olduğu fikrini sorgusuzca den meseleleriyle meşgul olmaya ihtiyacı var
kabul etsek de, ulus fikri görece çok yenidir. Bi dır; yani kimin içerilip kimin dışarıda bırakıla
rinci Dünya Savaşı’na kadar pek çok halk, çok- cağı hususunda uzlaşma sağlama sorunu olan
dilli ve çokkültürlü imparatorluklar ya da kral etnik sınırların temelinde, Barth’ın belirttiği gi
lıklar içinde yaşıyorlardı. Günümüzde bunla bi, başkalarının olduğu kadar, kişinin de birey
rın çoğu, kendisini belli bir etnik grupla güçlü sel olarak kendine ne atfettiği bulunmaktadır
bir temel ya da ulusal özdeşliğe sahip addeden (1969). Bu nedenle bu sınırlar bağlamsal ve şe
devletler içinde yaşamaktadırlar. ABD, ulusun killendirilmeye müsaittir. Dolayısıyla, en azın
farklı kökenlerden ve dinlerden gelen halklar dan tek bir önemli nedenle, ne yazık ki Balkan
dan oluştuğunu kabul eden Anayasası, hukuk larda, Ortadoğu’da ve Afrika’da sıklıkla görü
sal geleneği ve yaygın inancıyla bir tür istisna len eski etnik husumetlerden ve ilksel nefretler
oluşturmaktadır. İçlerindeki çeşitliliğe rağmen den söz etmek pek doğru olmayabilir.
pek çok ülke, bir toprak ve onun gerçek sakin
leri arasındaki kadim birliği ileri süren ve do Milliyetçilik ve Etnik Çatışma
layısıyla bir ulus oluşturan ideolojileri destek Daniel Moynihan şöyle yazmıştır:
ler. Aşırı milliyetçiliğin yarattığı aşikâr bir so
run vardır ki, bu da hemen her zaman, ulusun ... Yeryüzünde, hem 1 9 1 4 ’ten önce varolmuş
hem de o zamandan beri yönetim biçimi şiddet
toprağı üzerinde hak iddia eden rakiplerin ve
yoluyla değiştirilmemiş sadece sekiz tane devlet
her devletin sınırları içinde milliyetçi ideolojiyle
vardır. Bunlar Birleşik Krallık, İngiliz M illet
marjinalleştirilmiş halkların bulunmasıdır. Ör ler Topluluğu’nun bugünkü ya da önceki dört
neğin Filistinliler İsrail’de, Kürtler Türkiye’de, üyesi, ABD, İsveç ve İsviçre’dir. Kalan yaklaşık
Türkler Yunanistan ve Bulgaristan’da, Arna- 170 çağdaş devletten bazıları, son zamanlarda
ki pek çok karışıklığı bilemeyecek kadar yeni
vutlar Sırbistan’da, M üslüm anlar ve Sihler
kurulmaktadırlar, ancak kurulmuş olan büyük
Hindistan’da marjianalleştirilirler (bunlar saya- kısmında en sık görülen etken etnik çatışmalar
bileceklerimizden sadece birkaçıdır). dı. [1993, s.10-11]
Milliyetçiliğin sonuçları. Buradaki mülteciler, 1980’lerdeki Müslüman karşıtı şiddet kampanyasıyla, Bulgaristan’daki evlerinden
edilmişlerdir (John Reardon/VVoodfin Camp and Associates).
Bütün Doğu A vrupa’da, SS C B ’nin eski Bunlara kesin cevaplar verilemese bile, geç
cumhuriyetlerinde, A frika’nın büyük bölü mişten ders alabiliriz. Çatışma içindeki taraf
münde ve Güney Asya’da siyasal tartışm ala lar, eylemleri denetlenemeyen eski düşmanlık
ra egemen olan bir mesele vardır: Milliyetçili larla gerekçelendirmeye çalışsalar bile, etnik si
ğin hortlaması, siyasallaşmış etniklik ve çatış yasetin bunlarla eşit tutulmaması gerekir. 1994
ma. Bosna’daki savaşla birlikte Yugaslavya’nm Ruanda katliamında, sayısal üstünlüğe sahip
kanlı bir biçimde Sırbistan, Hırvatistan, Bosna, Hutu liderleri, her iki etnik grubun aralarında
Slovenya ve Makedonya’ya ayrılması (1 9 9 4 ’te evlilik yaptıkları ve komünal barış içinde yaşa
Ruanda’da yarım milyon insanın katledilmesi dıkları uzun bir tarihi gözardı etmek pahasına,
nin sözünü etmeye gerek bile yok), pekçok ül eylemlerini Tutsilerin geçmişte uyguladıkla
kedeki etnik azınlıklar sorununa daha da acılı rı zulme gönderme yaparak aklîleştiriyorlardı.
bir boyut kazandırmaktadır. Bu olaylar, temel Aksine, “ulus”a ve “kabile”ye yapılan gönder
antropolojik sorulan da ortaya çıkarmaktadır. meler gibi, etniklik kavramı belli bağlamlarda
Bu ölümcül savaşlar kaçınılmaz mıdır? Yerel ve ortamlarda işlevsel hale gelmektedir. Siyasal
ve ulusal siyasal yapılar, etnik ve kültürel çeşit tavırlara şekil veren ve süreklilik sağlayan şey
liliği barış içinde barmdırabilir mi? ler ideolojik ve ahlaksal modeller olarak adlan
dırılabilir ve bunlar çoğunlukla, kabileye, et- len bir şey olmakla birlikte, güçlü bir devingen
nikliğe ve ulusa ilişkin ifadelere çok benzeyen lik potansiyeli taşıyabilmektedir.
nosyonlara yaklaşır. Bu nosyonlar örfe, akra Bu nedenle etnikliğin belli siyasal çerçeve
balığa, aileye ve tarihsel geçmişe ilişkin inanç ler içinde değerlendirilmesi gerekir. Etnik grup
lara dayalı duygu bağlarından kaynaklanır ve lar arası çatışmaların daha çok güçlü devlet de
dilin ve dinin de içinde olduğu, bilinen kodlar netiminin yokluğunda ortaya çıktığı durumla
ve simgelerle ifade edilir. ra kolayca rastlayabilsek de, denetimler gevşe
Etniklik gibi milliyetçilik de, insanları çok tilir gevşetilmez siyasallaşmış etnikliğin aniden
farklı amaçlarla bir araya getiren dayanıklı bir patlak verdiği “şişedeki cin” modeli, her duru
toplumsal ve siyasal güçtür ve bunu, çok fark mu anlamamızda bize özellikle yardımıcı olabi
lı rekabet ya da alternatif uzlaşma ilkeleri bağ lecek bir model değildir. Şu da bir gerçek ki, ta
lamında yapar. Benedict Anderson (1991) ulu rihe başvurma ve ilksel bağlar üzerine temelle
su, egemen sınıflarca ya da muazzam bir geç nen bir cemaat olma iddiaları, tıpkı ulusu “ta
mişe sahip olmayı arzulayan seçkinlerce, kanıt hayyül ederken” hayatî olduğu gibi, ortak bir
lanabilir bir sığ tarihin ileri sürüldüğü “tahay etnik kimliği öne çıkarmak için de çok önem
yül edilen bir siyasal cemaat” olarak tanımla lidir. Yine de bu, etnikliğin siyasal öneminin,
mıştır. Açıkça görülebilen dilsel, etnik ve din güçlü merkez zayıflar zayıflamaz ortaya çıka
sel çeşitliliğe karşın, bu cemaat birlik ve ak cak şekilde yüzeyin hemen altında beklemek gi
rabalık söylemi içinde tahayyül edilir ve tıpkı bi, sürekli olması gerektiği anlamına gelmek zo
ulus devletin kendisine gönderme yapılan bir runda değildir. Aslında bu, siyasal etnikliği or
ortaklık ya da toplumsal kimlik olarak tahay taya çıkaran ön koşulları özellikle tek parti yö
yül edilmesi gibi, etnik cemaatler de paylaşılan netimlerinin eşlik ettiği güçlü bir merkezî hükü
mitoslar, algıya dayalı tarihler ve seçici olarak met denetiminin oluşturduğu gerçeğini gizler.
kullanılan ortak yaşantılar üzerine inşa edilir. “Ulus inşası”, genellikle hem bazı azınlık
Anderson’a göre gazeteler ve popüler edebiyat, ları dışlayan ya da marjinalleştiren siyasal söy
bu anlamda bir kimlik oluşturmak konusunda lem tarzları oluşturma hem de iktidarı ve otori
önemli rol oynarlar. teyi merkezîleştirme süreçlerini içerir. Fakat di
le, dine ve kültürel dışavurumlara getirilen ol
Devlete Tepki Olarak Siyasallaşmış Etniklik dukça zalim sınırlamalar bile mutlaka etnik ör
Vaclav Havel, devlet olma ölçütünün devletin gütlü siyasal tepkilere yol açmaz. Tepkinin ma
azınlıklara karşı tutumuyla belirlendiğini söy liyetini yükseltebilen açık baskıyı bir yana bıra
lemiştir. Buna, devletin azınlıklara karşı tutu kırsak, dağılmış durumdaki azınlıkların kendi
munun muhtemelen varlığını sürdürebilmesin lerini ortak çıkarlara sahip birlik içinde bir ce
de de etkili olacağını ekleyebiliriz. Milliyetçi maat olarak görebilmeleri pek kolay değildir.
ideolojinin devlet siyasetini gerekçelendirmek Ancak, ulus devlete katılmaya yönelik ger
üzere kullanılması ile etnik hareket arasında çekçi hiçbir umuda yer bırakmayan zoraki asi
yakın bir ilişki vardır. Bu ayrı ve ortak etnik milasyon, etnikliğin siyasal önemini tetikler.
kimlik, genellikle ulusal kimlik kadar imal edi Bell (1975) ve Horovvitz’in (1985) belirttiği gi
bi, ulusal azınlıkların simgelerini ve kodlarını tünün temelini teşkil edebilir. Dolayısıyla, et
yasaklamaya ya da lekelemeye yönelik şiddet nikliğin ve kayıtdışı kesimin büyümesinin ya
içeren çabalar muhtemelen azınlık muhalefeti kından bağlantılı olması gerekir.
ni güçlendirecektir. Biraz ilerideki örnek olay Son olarak, kaynaklar -bun ların doğası,
da göreceğimiz gibi, Bulgaristan’daki durum çokluğu ve dağılımı- etnik rekabetin ve potan
tam olarak budur. Etniklik, genellikle merkezi siyel çatışmanın doğasına etki eder. Yani, eko
leşmiş bir siyasal çevrede ya da bir rejimin çök nominin nasıl bir başarı gösterdiği, toplumun
mesi sonucunda (eğer seçenek oluşturacak si bireylerinin bundan nasıl yararlandığı ve etnik
yasal kurumlar yoksa), yerel çıkarları ifade grupların hem ülke içinde hem de dışındaki di
edebilmenin aracı olarak son çare haline gelir. ğer etnik gruplara göre kazanımlarmı nasıl al
Siyasal bir güç olarak etniklik ya uykudadır ya gıladıkları çok önemlidir.
da bastırılmıştır; bazı siyasal çevrelerde ise pek
de güncel değildir. Etnik Terörizm
Benzer şekilde, ekonomik bağlam da etnik- Etniklik söylemiyle oluşturulan kolektif kim
liğin güncelliğini etkiler. Ulusal düzeydeki eko lik ve örgütlenme, duygusal bağın yanı sıra
nomik süreçler merkezî olarak denetlenen ku ortak çıkar algısını da gerektirir (Bell, 1975,
rumlar, pazarlar ve düzenleyici ajanlar etra s.169). Terör ve baskı bunu sağlayabilir. Misc-
fında örgütleniyorsa, etniklik emeği ve üretimi ha Glenny’nin eski Yugoslavya’daki çatışmala
örgütleyen bir araç olarak önemini kaybeder. rın kökenine ilişkin son derece açıklayıcı değer
Öte yandan, eğer merkezî olarak düzenlenen lendirmesi, değişen bağlılıklar ve uzlaşmalar gir
kurumlar başarılı olamazsa ya da yerel çıkar dabının arkasında, fazla çalıştırılmayan subay
ları olumsuz yönde etkilerse, etniklik iddiala ların, komutanların ve muhtemel liderlerin yan
rı bir tepki verme yolu olabilmektedir. Ekono daş toplamak ve güç kazanmak için etnik reka
mik uzmanlaşmadaki artış, yani işbölümünün bet retoriğini nasıl kullandıklarını etkili bir şe
daha karmaşık ve farklılaşmış hale gelmesi, bü kilde göstermektedir. Böyle durumlarda kişiler,
yüme ya da merkezî ekonominin önemiyle ya algılar temelindeki etnik rekabetleri gerekçe ola
kından ilişkilidir. Pek çok ülkede, komünistler- rak kullanmak suretiyle, daha fazla çıkar sağla
ce ileri sürülen talep ekonomileri, merkezileşen mak üzere terörizmi ve korkuyu kullanırlar.
ekonomik süreçlerin ve işbölümünde uzman Aynı şeyin Ruanda için de geçerli olduğu
laşmanın en aşırı biçimini temsil eder. Aynı za söylenebilir: Dönemin yönetimdeki liderleri,
manda, merkezileşmiş sistemin içkin verimsiz hükümete muhalif liderler getirme anlaşması
liğine bağlı olarak yaygın bir kayıtdışı kesim, nın tehdidi altındaki iktidarlarını sağlamlaş
üretimin, gıda, inşaat, eğlence ve çeşitli hizmet tırmak için etnik terörizmi başlattılar. Terörist
ler gibi pek çok alanında yönetimi üstlenmiş eylemler meyleden liderler, aksi takdirde belki
tir. Etnikliğin kayıtdışı kesimde önemli bir ör- de sahip olamayacakları bir iktidarı elde ede
gütleyici ilke olarak ortaya çıkması beklenebi bilir ya da sürdürebilirler. Liberya’da genel
lir; örneğin etniklik, gizli şebekeler oluşturmak likle sistemli bir biçimde, bir grubun bir baş
ve kaynakları denetlemek suretiyle inşaat trös ka kabilenin köylülerini dehşete düşürüp ev-
Ö R N E K O LAY
D ü n ya n ın d ik k a ti, D u v a r’ı g eçerken v u ru la n Doğu terince belge olm adığ ı gibi bir yasa da yoktur (Pet-
B erlin lile rin dram ına o d a kla n m ışke n , bunun iki katı ko v & Fotev, 19 9 0 ). Bu p o litik a n ın n eden bu z a
k a d a r B u lg ar, Y u n a n is ta n ’a y a da T ü rk iy e ’ye k a ç m an d a b e n im se n d iğ i ko n u su n d a a n ca k s p e k ü la s
m aya ça lışırk en ö ld ü rü ld ü . D ünya Doğu A lm anların y o n la rd a b u lu n u la b ilir. B ulgar e n telektüellerin e g ö
19 8 9 ’da B atı’ya kaçm a girişim lerin e daha da dikkat re rejim , m illiye tçilik kartını oynam ak suretiyle daha
ke silm işk e n , B u lg aristan ’da bunun iki katı ka d a r et g en iş ke sim in çıkarların ı elde tutm a gereğini hissetti.
n ik Tü rk, ya sın ır d ışı e d ild i ya da yurtlarını terketm e- Başlan gıçta bu çok ciddi b ir şe k ild e uygulanm ıyo rdu.
ye zorlan d ı. O y ılın M ayıs ve A ğustos ayları a ra sın d a , 19 8 4 ’ün so n b a h a rın d a , kırsa l ke sim d e n b aşla ya ra k
3 2 0 b inin üzerinde B u lg ar Türkü ya göç etti ya da o güne ka d a r isim le rin i d e ğ iştirm em iş o lan Türkçe
a p a r top ar s ın ırd ış ı e d ile re k T ü rk iy e ’ye g ö n d e rild i. ko n u şa n lar (ve az sayıd a Çingene) Bulgar isim le ri a l
M ayıstan önceki aylard a ise, a raların da 5 bin döt yüz m aya zorlan dı. Bunun yan ı sıra, İslâ m î d inse l p ratik
Bulgaristan Kom ünist Partisi üyesin in de b ulunduğu ler ve eğitim kısıtla n d ı ve Türkçenin kam u sal a la n
b in le rce si s ın ırd ış ı e d ile re k b aşta A vusturya o lm ak da k u lla n ım ı y a sa k la n d ı. Sö zd e a rk e o lo jik ve fiz ik î
üzere Batı ülkelerin e g ö n d erild ile r (Em inov, 1990). an tro p o lo jik araştırm aları da içeren ve m edyada y ü
Bu çıkış, 18 7 8 ’de B u lg aristan ’ın yaratılm asın d an rütülen bir kam pan ya, bütün Bulgarların ortak ırksal
bu yan a a ra lıkla rla sürm üş olan ve tek bir S la v -B u l- so yd an g e ld ikle rin i ve a zın lıkların oldukça yakın z a
gar u lu sal kim liğ i ad ın a yap ılan zora d ayalı e tn ik a s i m anlarda O sm anlIlar tarafından zorla din değiştirtm e
m ilasyon ya da teh cir program ının doruk n o ktasın ı u y g u la m a sın ın s o n u cu o lu ştu ğ u n u g ö stere n f iz ik
o lu ş tu rd u . “ E tn ik te m iz lik ”e, e s a s o la ra k T ü rk ç e s e l k a lın t ıla r (ö lü g öm m e a d e tle ri, ik o n la r ve g i
ko nuşan M üslüm anlar, M üslüm an B ulgarlar ve Ç in g e yim e şyala rı, vs.) biçim in de “kan ıtlar” ortaya koydu.
neler ya da R om anlar h edef oldu. Nüfusun % ıo ’unu M edyada, M üslüm an B ulgarlar kendilerine S la v isim
olu ştu ran bütün bu gru p lar, B u lg a rista n ’da yü z le r leri alm a izni ve rild iğ i için m üteşekkir g österildiler.
ce y ıl ya şa d ılar. Türkçe ko nuşan lar, Balkan larda 500 İsim d e ğ iştirm e p ro g ram ın ın y a s a l a ra c ı, b ire
y ıl hüküm süren O sm an lı Türkle rin d e va m ıd ır; B ul yin ken disi ya da a zın lık m ensubu çocuğun ebevey
gar M ü slüm anlar islâm a dönen yerel nüfusun önem ni tarafından im zalan arak m ahkem eye verilen d ile k
li b ir kısm ını oluşturur ve Rom anlar ortaçağda b ö l çelerdi. Kırsal kesim de dilekçe verme işlem leri genel
geye g irm işle rd ir. B u lg a r m illiy e tç iliğ i, b a şla n g ıçta likle hedef bölgede köyden köye geçerek, polis ya da
o ld u k ç a çe tin b ir g e rç e k lik le k a r ş ıla ş m a k z o r u n m ilislerin e şlik ettiği bürokrat ekipler tarafından yürü
d a y d ı. 18 7 8 ’den g ünüm üze ka d a r süren H rıstiya n - tülüyor; kentlerde ise ya işyerlerinde ya da em eklile
S la v u lu sal kültürü yaratm a süreci, oldukça fazla et re aylıkları ödenirken uygulanıyordu. 815 binin üzerin
nik, d ilse l ve d in se l çeşitliliğin b irle ştirilm e sin i ya da de isim değitirildi. Genellikle gönüllü kabullenm e için
b astırılm asın ı kapsıyordu. b ir bahane yoktu. Bürokrat ekibi gerekli formları ön
Bu p o litik a n ın tam o la ra k h ang i ta rih te u yg u ceden hazırlanm ış olarak bulabilirlerdi; eğer birey bir
lan m aya b a ş la d ığ ın ı sö yle m e k güç o lsa da, “Y e n i S la v ism i seçm eyi tercih etm iş ise bunu ya p ab ilird i,
den Doğuş S ü re ci” d enilen zora dayalı a sim ila syo n , ancak bazı durum larda, eğer seçilm iş isim lerin İslâm î
aşağ ı yu karı 1 9 7 1 ’de Parti’nin resm î p o litik ası haline isim lere benzediği ya da siyasal bir anlam taşıdığı far-
geldi. Bu an lam d a resm î bir p o litik karara iliş k in y e kedilirse, bireylerden tekrar isim seçm eleri isteniyor
du. Yeni seçilen isim ler, orijinal Türkçe-Arapça isim ler a ra sın d a olduğu g ib i...). K öken leri ne o lursa olsun
le fonem ik, seslem se! ve sözcüksel benzerlik göster tüm M üslüm anlar a ra sın d a , s o sy a list B u lg arista n ’da
me eğilim i taşıyordu (Konstantinov, 19 9 2, s.78). Eğer kendileri için b ir gelecek o lm ad ığ ı h u su su n d a u lu sal
birey işb irliği yap m ıyorsa o zam an isim keyfî olarak bir m utabakat oluşturuldu. Bulgar M üslüm anların ve
kararlaştırılıyor ve dilekçe bireye zorla im zalatılıyordu. diğ e rlerin in k e n d ile rin i dah a g e n iş T ü rk to p lu m u y-
D a h a sı, e sk i isim le rin y a z ılı o lduğ u bütün b e lg e le la özdeşleştirm eye ve o la n ak b u ld u kları yerde Tü rk
rin d e ğ iştirilm e si gerekiyord u : Nüfus cü zd an ları, is çe öğrenm eye b a şla d ık la rı z am an lar bu zam an lardır
kân kayıtları, senetler, ölüm belgeleri, m ezar taşlarında (K o n s ta n tin o v , G u lb ra n d ve Ig la , 19 9 1 ) . Bu y e n i
yazılı olan isim le r v s... K ısa ca sı, bir a zın lık nüfusun yaratılan b irlik d uyg usu, g ücünü m ültecilerin çıkışıyla
varlığını gösteren her şey yokedildi. İsim değiştirtm e sona eren 19 8 9 ’d aki kitle sel protestolarda gösterdi.
yöntem leri, ya silah zoruyla ya da ücretleri, aylıkları B ulg aristan ’da ko m ünizm in çökm esin in ard ın d an , et
ödem eyerek ve iskân ve s ağ lık hizm etlerinden m ah nik Türkler u lu sal siyasete barışçı b ir şe k ild e katılan
rum etm ek ve nihayetinde hapse atm ak ve/veya sür ve p arlam entoda te m silcile ri bulun an b ir s iy a s a l parti
güne gönderm ek şeklinde olabilm ekteydi. oluşturdular ve böylece, so ykırım b ir yan a en baskıcı
1 9 8 4 -8 5 ’te k i, b ir e y s e l ve p s ik o lo jik d ü z e y d e etnik p o litikaların bile tersine çe vrileb ild iğ in i göster
ş id d e tli m ü d ah ale le rin u yg u lan d ığ ı zora d a ya lı a s i diler. Günüm üzün B u lg arista n ’ ı p e k çok b ak ım d a n ,
m ila syo n p ro gram ı, Tü rk ve M üslüm an olm a b ilin e t n ik ç e ş it liliğ in g ü ç lü b ir u lu s ç u to p lu m iç in
cin i y ü k s e ltm iş ve a k r a b a lık ve ce m aa t b a ğ la rın ı de b a r ın d ır a b ile c e ğ in in ö rn e ğ in i o lu ştu rm a k ta d ır.
y e n id e n ö n e ç ık a rm ış ; d in s e l ve d ils e l a y rım la rı A zın lıklara kendi d illerin i ku lla n m a, ib ad e tle rini y e ri
d a h a da k e s k in le ş tirm iş ti, çü n kü b u n la r, kü ltü re l ne getirm e ve en ö n e m lisi, g ele n e kle rin i çocuklarına
k im lik le rin in sim g e le ri o la rak e lle rin d e kalan y e g â akta rm a h a k la rı ta n ın d ı. 2 0 0 7 y ılın a g e lin d iğ in d e
ne s o m u t ş e y le rd i. M ü slü m a n n ü fu s b ü y ü k ö lç ü ç o ğ u n lu k la M ü slü m a n ve T ü rk ç e k o n u ş a n in s a n
de s o s y a lis t id e o lo jiy i ve on un h e d e fle rin i k a b u l lar tarafından d esteklen en Hak ve Ö zgürlük Partisi
etm işti, am a şim d i de h ü kü m et ve K o m ü n ist P a r B ulg aristan’ın çok partili ka b in e sin d e en uzun hizm et
ti m e ş ru iy e tle rin i y itirm iş ti (B u lg a r e n te le k tü e lle ri geçm işine sa h ip parti konum una geldi.
Bulgaristan’da, Türk Sivil Haklar Partisi’nin lideri, bombalanarak harabeye çevrilen ofisinin yanında duruyor;
etnik çatışmanın bir kurbanı. (Fotoğraf Fevzi Ömer)
lerini terketmeye zorlamak için ayinsel öldür Etnik çatışmalar ister baskıcı ulusal ideolo
meler, yamyamlık ve işkence biçiminde ger jiye tepki olarak, isterse zayıf bir devlet içinde
çekleştirilen terörü kullandığı çokça anlatılır savaşan hiziplerin sonucunda ortaya çıkmış ol
ve bu bir “etnik temizleme” hareketidir (Gold- sun, bir dava etrafında toplanmaya sevkeden
berg, 1995, s.38). Hedef halkı yerlerinden ata etkili bir faktör olmakla birlikte etnik kimli
bilmek için tecavüz, cinayet ve işkenceye baş ğin, nadiren bir çatışmanın asıl nedeni olabil
vurulan H ırvatistan ve Bosna’da da durum diği açıktır. Gözlemlere göre belli çatışmaların
buydu (Denich, 1994, s.370 vd.) Dahası, siya etniklikle pek ilgisi olmayan çok açık nedenle
sal liderler terörü kendi eylemleri için çalışa ri vardır. Akrabalık, cemaat ve kültür retoriği
cak yandaşlar toplamak için de kullanırlar: İğ ne denli gündeme getirilirse getirilsin, geçmişe
renç eylemler bir kez başladı mı, bunlara kar bakmak, oldukça farklı uzlaşma örüntülerinin
şı olanlar bile cezalandırılma korkusuyla çatış ve cemaat sınırlarına ilişkin nosyonların varlı
maya katılırlar. ğını açığa çıkaracaktır.
Özet
Bu bölümde, birbiriyle ilişkili ırk, etniklik ve değerlerini tecrübe ettiği için, kişisel toplum
milliyetçilik konularından söz edildi. Çoğun sal kimlik aile yaşamının potası içinde oluşur.
lukla bu toplumsal inşalar, bireyler için başvu H atta çok küçük insan toplulukları bile ba
ru çerçevesi oluşturmaktan daha fazlasını ya zı amaçlar doğrultusunda kendilerini, diğerle
par ve genellikle, kaynaklara ve siyasal katılı rinden kolektif kimlikle ayıracak şekilde grup
ma erişimi yapılandırır; böylece toplumsal ta- laştırırlar.
baklaşmanın temelini oluşturur. Her toplum Bütün toplumlar, daha küçük grupların ya
da insanlar, her biri ayrı bir kimliğe sahip ve da alt gruplarının bütünleşmesiyle oluşur; bu
ayrıca üyeleri üzerinde hak iddia eden grup gruplar, hanehalkı, soy, siyasal parti, işçi sen
lar oluştururlar. Haneden ulusa kadar bu kim dikası ya da başka gruplar şeklinde ortaya çı
likler ve hak iddiaları, yaygın bir “biz-onlar” kabilir. 19. yüzyıl büyük Fransız sosyoloğu
karşıtlığım yansıtır. Teknolojik düzeyi ne olur Emile Durkheim (1964), bu süreçten toplum
sa olsun tüm toplumlar, diğer toplumlar karşı sal işbölümü olarak söz eder. Toplum biçimle
sındaki biricikliklerine çok fazla vurgu yapar rinden biri benzer parçalardan kurulu toplum
lar; zenofobi (yabancı korkusu) küresel bir ol dur (haneler, sülâleler ya da diğer soy grupla
gudur. rı). Toplumun aynı cinsiyetten ve aynı yaş ka
Çocuk büyürken, çevresindekilerin, özellik tegorisinden her bireyi, tıpkı diğerleri gibi aynı
le de ana-babasınm, abla ve ağabeylerinin, ni türden toplumsal grupların üyesidir. Mekanik
ne ve dedelerinin davranışlarını, tavırlarını ve dayanışma gösteren bu tip örgütlenmeye örnek
olarak, Kenya’nın Ariaallerinin eşitlikçi top lumsallaştırıldığında, işin nasıl örgütlendiğin
lumsal örgütlenmesi gösterilir. de ve karşılığının verildiğinde ve siyasal güce
Diğer toplumsal örgütlenme biçimi daha ve kaynaklar üzerindeki denetime erişimde bu
karmaşıktır; bu tip toplum, birbirine benzeme lur. Soyları farklı ya da tarihsel olarak atala
yen ve belli alanlarda uzmanlaşmış toplumsal rı farklı yerel halkları bir araya getiren ve siya
gruplardan kuruludur. Hiç kimse bu gruplar sal olarak daha karmaşık toplumlarda ise, ırk
dan tümüne birden katılamaz, fakat her biri en ve etniklik özellikle önemli ölçütler olm akta
azından birkaçına iştirak eder. Durkheim bu dır. Bunlardan ırk, çeşitli ve çelişkili anlamlara
tür toplumu, organik dayanışma gösteren top sahiptir; çoğu toplum bilimci bu terimi hiç kul
lum olarak nitelemiştir, çünkü bu tür toplum lanmamayı, bunu yerine etniklik terimini kul
çok sayıda fakat her biri ayrı işleve sahip uz lanmayı tercih etmektedir.
manlaşmış parçalardan kurulmuş canlı bir or Irk terimi, toplumsal anlamınandan fark
ganizmanın yapısını andırmaktadır. lı olarak biyolojik bir kavram olarak kullanıl
İnsanları sınıflama biçimimiz, büyük ölçü dığında farklı anlamlara sahiptir. Biyolojik ırk,
de onlara davranma biçimimizi ve onlardan ortak gen havuzunun, yani bir türün biyolo
beklediğimiz davranış biçimini de etkiler. Bir jik alt grubunun sağladığı kendine özgü gene
toplumsal kategori, kültürel olarak tanımlan tik oluşumu paylaşan bir nüfustur. Irk türün
mış belli nitelikleri paylaşan bütün insanlar den kategorilere göre yapılan sınıflandırmalar
dan oluşur. Ayrıca, insanlardan yaşlarına, cin da kullanılan görsel araçlar fenotipik özellik
siyetlerine (daha doğrusu toplumsal cinsiyet ler, yani genetik farklılıkların fizyolojik göster
lerine) ve aile statülerine (toplumsal sınıf, ırk geleridir: Deri rengi, göz rengi, saç biçimi, v.s...
ve etniklik gibi kategorileri saymaya gerek bile Asıl sorun, “kendine özgü”nün ne anlama gel
yok) göre söz ettiğimizde, bir kategoriler siste diği hususunda uzlaşmaya varmanın zor oldu
mi kullanmış oluyoruz. Başka bir deyişle, top ğu gerçeğinde yatmaktadır. Daha önemlisi ise,
lumsal kategoriler, bizim kişisel bağlantılarımı bir tür içindeki çoğu genetik varyasyon, mole-
zın sınırlarını tespit eder. Toplumsal kategori küler düzey dışında görülemez, dolayısıyla pek
ler, grupların ya da hatta bağlantıların bizzat kullanışlı değildir. Herkes genetik olarak di
kendileri değildir, ancak bu tür ayrımlar, grup ğerlerinden farklı olduğu için, bir biyolojik ır
ların oluşmasının temelini hazırlayabilir ve ha kı neyin oluşturduğunun tespiti ihtiyarî olabil
zırlamaktadır; ayrıca, kaynaklara ve iktidara mektedir. Biyolojik sınıflamanın ihtiyarî doğa
erişimi etkiler. sı nedeniyle, bu tür grupları toplumsal ya da
Toplumsal kategorileri tanımlayan bazı öl öğrenilmiş davranışların herhangi bir yanıy
çütler evrensel, bazıları ise yereldir. Toplum la ilişkilendirmek hiç doğru olmaz. Öğrenilmiş
sal cinsiyet kimliği evrensel bir kategori ol davranış kalıtılmaz, kazanılır, dolayısıyla biyo
makla birlikte, toplumsal cinsiyetin toplumsal lojik ırkın bir özelliği değildir.
çeşitliliği ancak son yıllarda yoğun bir biçim Irk, toplumsal ya da kültürel grupların tas
de çalışılmaya başlanmıştır. Toplumsal cinsi virinde kullanıldığında, buna “toplumsal ırk”
yet ayrımları yansımalarını, çocuğun nasıl top- diyebiliriz; çoğu toplum bilimci bu kullanımı
tasvip etmez. Beyaz, siyah, Afrikalı-Amerikalı kimliğine ilişkin tanım, onun durumuna bağlı
gibi ırksal kategoriler biyolojik grupları anlat olarak değişebilir.
maz; sonuçta çoğu Afrikalı-Amerikalınm gen Etnik farklılıklar, kendisini ekonomik sı
lerinin önemli bir kısmı beyaz atalarından gel kıntılarda ya da bir kaynağın tekelleşmesin
mektedir. Buna karşılık beyazların genleri çe de gösterdiğinde, genellikle uyumlu ilişkiler
şitli soyların gen havuzlarından gelmektedir. gelişemez. Bir ulus devlet içindeki farklı etnik
Belli bir soyun fenotipik ya da fiziksel göster grupların bireyleri arasındaki ilişkiler, çoğun
geleri gibi görünenler, pratikte, sadece toplum lukla çatışma ile ifade edilir. ABD ve Büyük
sal kimliğe ilişkin ipuçlarını verir ve bunlar ge Britanya gibi, siyasal güce erişimde demokra
nellikle yanlış olanlardır. tik olmalarıyla gururlanan toplumlar bile bu
Bu ölçütleri haksız karşılaştırmalar ya da tür çatışmalara karşı bağışık değildirler. Büyük
ayrımlar için kullanma pratiği, ırkın toplum alt nüfusların ayrımcı muameleye tâbi tutuldu
sal inşasıyla yakından ilişkilidir. Kültür edin ğu bir toplum, tabakalaşmış toplumdur.
me yeteneği açısından ırkların biyolojik olarak Çok etnik gruplu toplum larm ortak bir
eşit olmadığı inancına göre davranmak ırkçı özelliği ne yazık ki, etnik kategorilerin iktidara
lıktır; ya da daha genel anlamıyla ırkçılık, ırk erişimini ya da siyasal kararlara tam katılımını
ların tamamen kendilerine özgü davranış eği kısıtlamak üzere kullanılmasıdır. Eğer bir top
limleri varmış ve bu eğilimler derecelendirilebi- lumda, ırksal ve etnik gruplandırmalar derece-
lirmiş gibi davranmaktır. Irkçı adlandırmaları lendiriliyorsa, o toplumdan tabakalaşm ış top
kullanmak, toplumsal ve ekonomik eşitsizliği lum olarak söz edilir. Bu süreç, en açık, bir top
sürdüren ideolojilerin parçası olabilmektedir. lumda egemen grubun üyeleri diğer etnik grup
Toplumsal kimliğin etniklikle tanımlanma lara ayrımcılık uyguluyorsa görülebilir.
sı daha kullanışlı bir yoldur, çünkü güncel kul Bu anlamda, tabakalaşmış toplumda oluş
lanımıyla bu terimin hiçbir biyolojik yan anla muş gruplar eşitsizliğin sürdürülmesine yol
mı yoktur. Etniklik, bireyin kendisine atfettiği açar ve bu tür eşitsizliklerin bireylerin kişisel
ve diğerlerinin de kabul ettiği bir toplumsal ya güçleri ya da zayıflıklarıyla bir ilgisi yoktur.
da grup kimliğini anlatır. Etniklik, kökensel, Tabakalaşmayı tanımlayan şu üç kavram üze
dilsel ve/veya dinsel açıdan toplumsal algılara rinde yoğunlaşırsak bu olguyu daha iyi anlaya
dayalı farklılıklardan kaynaklanan kategorile biliriz: Sınıf, kast ve kölelik. Amerikan toplu
rin temelidir. Etniklik, pek çok bakımdan soy mu da dahil olmak üzere pek çok modern dev
ideolojisine benzer, çünkü kişinin toplumsal letli toplum, toplumsal ve ekonomik sınıf doğ-
kimliğinin bir parçası olarak ve genellikle do rulutusunda belli dereceye kadar tabakalaşmış
ğumda atfedilen kökenine ya da soyuna vurgu olarak düşünülebilir. “Toplumsal sınıf” terimi,
yapar. Irka yapılan ırksal eşitlik ya da ırk ayrı genellikle benzer eğitim düzeyine, toplumsal
mı gibi göndermeler, gerçekte genellikle etnik- geçmişe, iş imkânlarına ve toplumsal duruşa
liğe yapılan göndermelerdir. Etnik kategoriler sahip olan insanları tanımlamak için kullanılır.
kültürel olarak tanımlandığı için, bunlar yön Toplumsal sınıf ile ilişkili bir başka terim eko
lendirilebilir ya da değiştirilebilir. Bireyin etnik nomik sınıftır. Ekonomik sınıf, üyelerini toplu
mun üretim araçları -zenginlik ve üretim araç ve günümüzdeki çatışmaların çoğunun etnik
ları ve kaynakları üzerinde uygulayabilecekle boyutu vardır. Bu, temelinde günümüzün çağ
ri göreli ekonomik denetim- ile ilişkisi çerçeve daş devletlerini meşru kılan ideolojinin yattığı
sindeki ekonomik konumuyla tanımlayan bir milliyetçilikle çok yakından ilişkilidir.
gruptur. Yine, ekonomik sınıf ayrımlarının be Çatışma içindeki partiler, genellikle eylem
lirgin olduğu toplumlarda, her sınıfın kendisini lerini kadim ve denetlenemez düşmanlıklar
yeniden ürettiği ve varlığım sürdürdüğüne iliş la gerekçelendirseler de, etnik siyasetlerin bu
kin bir varsayım mevcuttur. nunla eşit tutulmaması gerekir. Siyasal tavır
Toplumsal sınıflar kendilerini sürdürebilse- lara şekil veren ve sürekliliğini sağlayan şeyin
ler de, bir aile mensup olduğu sınıfı değiştire ideolojik ve örfî modeller olduğu söylenebilir
bilir. Kastlar ise, her biri kapalı ve her biri gö ve bunlar çoğunlukla kabilesel, etnik ve ulu
reli konumuyla tanımlanmış bir dizi derece sal dışavurumlara çarpıcı biçimde benzeyen
lenmiş etnik gruba benzer. Bireyin hangi kasta nosyonları hatırlatır. Bu modeller örfe, akra
mensup olduğu doğumda belirlenir ve genellik balığa, aileye ve tarihsel geçmişe ilişkin inanç
le değiştirilemez. Brahman (din adamları) kas lardan kaynaklanan duygusal bağlara dayan
tına doğmuş Hintli bir erkek çocuk, ayinsel bir maktadır ve dilin ve dinin de içinde yer aldığı
göreneği yerine getirip getirmemesine bağlı ol bilinen kodlar ve simgelerle ifade edilir. Etnik
maksızın, hep o kastın üyesi olarak kalacaktır. lik gibi milliyetçilik de, birçok amaç etrafında
Kişi kast içi evlilik yapmak zorundadır ve zen insanları biraraya toplayan, dayanıklı bir top
ginliklerinde, eğitimlerinde ve sınıflarında de lumsal ve siyasal güçtür ve bunu, çok farklı re
ğişmeler olsa bile, o kişinin soyunu sürdüren kabetçi ya da alternatif uzlaşma ilkeleri bağla
herkes aynı kastın mensubu olacaktır. mında yapar. Benedict Anderson (1991), ulu
Kölelik, yakın zamanlara kadar bütün kı su “tahayyül edilen bir siyasal cemaat” olarak
talarda yaygın olduysa da, şu ya da bu şekilde tanımlamıştır.
bugün artık uygulanmamaktadır. Köle, kendi Devlet siyasetini gerekçelendirmek üzere
emeğinin sahibi olmayan ve bu türden bir eko milliyetçi ideolojinin kullanılması ile etnik si
nomik sınıfın mensubu olan kimsedir. İnsanlar yasal hareket arasında yakın bir ilişki vardır.
doğuştan köle olduklarında (özgürlüklerinin Nasıl ki milliyetçilik bir devlet ideolojisi ola
bahşedilmesi dışında), ABD’nin kölelik zaman rak saygın bir konuma getirildiği zaman bir ül
larında olduğu gibi, kölelerin bir kast oluştur kenin ve bir halkın ebedi birliğini ilân ediyor
duğu söylenebilir. sa; ayrı bir etniklik iddiasında bulunmak da,
Etniklik edilgen bir toplumsal kimlik ol aynı milliyetçilik formülasyonu tarafından, al
maktan daha fazla şey ifade eder. Dünyanın gıya dayalı olarak çıkarları ve kimlikleri teh
her yerinde, masaların etnik kimlikleri doğrul dit edilenlerin güçlü bir tepkisine neden olabil
tusunda siyasal eyleme geçtiklerini görüyoruz mektedir.
EKONOMİK DAVRANIŞA İLİŞKİN
Ka v r a m l a r
EKONOMİLERİN
ÖRGÜTLENMESİNDEKİ
ÇEŞİTLİLİKLER
Ka y n a k l a r a E r İ ş İ m İ n
DÜZENLENMESİ
Mülkiyet Hakları
özel Mülkiyete Karşı Ortak
Mülkiyet Sistemleri
Özel Mülkiyet ve Ticarî Tarım
ÖRNEK OLAY
Kumruların öttüğü Yer
Sermaye Mallarının Denetimi
HALKLARIN DURUMU
Bir Köylü Ayaklanmasının
Ekolojisi
ÜRETİM
Üretimin örgütlenmesi
Üretim Stratejileri
Hane Birliğinde Emek, Toplumsal
Cinsiyet ve Üretkenlik
ÖRNEK OLAY
Gainj Kadınlarının Üretken Emeği
Ka y n a k M ü b a d e l e s İ
Mübadele Mekanizmaları
ÖRNEK OLAY
Kula Halkası
Mübadelenin Örgütlenmesi
TOPLUMSAL CİNSİYET SORUNLARI
Para ile Akrabalık:
Kadın Emeği ve Toplumsal
ilişkilerdeki idealler
EKONOMİK DENEYİM VE
Uy a r l a n m a
İNSAN EKOLOJİSİ
Dağlardan Sonra Yine Dağlar
Gelir
ONUNCU BÖLÜM
E
konomi, uyarlanmanın bazı maddî yanla
rını inceleme aracıdır. En basit tanımıyla
ekonomi, istenilen kaynakları elde etmek için
insanların belli araçları -zam an, para ve hatta
toplumsal beceriler- kullanma biçimlerinin in
celenmesidir. Bu geniş anlama göre, bütün top-
lumların bir ekonomisi ve insanların hemen he
men tüm eylemlerinin arkasında ekonomik bir
yan vardır. Kenya’daki Ariaal erkeği, kendi yaş
grubundan birine verdiği ineğin karşılığını he
men almaz, fakat bilir ki gelecekte arkadaşının
sürüsü üzerinde hak kazanmıştır ve yatırımının
ertelenmiş karşılığına ilişkin beklentisiyle eko
nomik bir işe girmiştir. Ayrıca, elinde tutarak
koruyamayacağı sermayesini temel sürüden çı
karmakla onu güvence altına almış olur. New
Y ork’taki bir borsacı, dünyanın her yerinden
görünmeyen şirketlerin hisselerini alıp satarak,
daha az kişisel olmakla birlikte, benzer ekono
mi işini yapmaktadır.
Bir toplumun eko n o m ik sistem i , insanla
rın iştigal ettikleri fikirler ve kurumlar ve kay
nakları ihtiyaçlarını ve arzularını tatmin etmek
üzere garanti altına almak için angaje oldukları
davranışlar olarak tanımlanabilir. O halde bir
ekonomik sistemin, fikirler, davranış örüntüle-
ri ve belli amaca yönelik kurumlardan oluşan
bileşenleri vardır.
Amazon’da geleneksel bir balık pazarı. Pazar odaklı bir geçimlik üretim faliyeti olan geleneksel balıkçılık
tarımsal gelişmeler nedeniyle tehdit altındadır.
Antopoloji, insanların hayatî kaynakları el satılıyor olması nedeniyle pek bir önem arz et
de ettikleri, kültürel olarak farklılık gösteren memektedir. Fakat, söz konusu toplum, antro
ve duygu yüklenmiş olan araçlara, kişiselleşti pologların da sık sık ilişki içinde oldukları, gö
rilmemiş, yani parasal işlerin ötesinde bir ba rece düşük nüfuslu bir toplum olunca, akraba
kış açısı sağlayarak ekonomi bilimine katkıda larla ya da toplumsal olarak yakın ilişki içinde
bulunmaktadır. Antropolojik yaklaşım, insan ki bireylerle yapılan işler, istisna olmaktan çı
ların işlev gördükleri kültürel ya da toplumsal karak bir norm halini alır. Ayrıca, ileride göre
bağlama ve ekonomik davranışları şekillendir ceğimiz gibi, bütün toplumlarda toplumsal iliş
mede toplumsal ilişkilerin veya akrabalık ilişki kiler, bizim tamamıyla maddiyata dayandığını
lerinin önemine vurgu yapar. Batılı bir ekono- düşündüğümüz mübadelelere etki etmektedir.
miçı için, birinin arabasını kayınbiraderine ya İster hane düzeyinde isterse küresel ölçekte
bancı birine satabileceğinden daha düşük fiya olsun, bütün ekonomik faaliyetler üç temel sü
ta satıyor olması, her yıl milyonlarca arabanın reci kapsar:
1. Kaynaklara erişimin düzenlenmesi - top göre bunun yanıtı şudur: Eğer insanlar özgür
rağın, suyun ve hammaddenin kullanımı üze iradeye sahip olup aklî biçimde hareket ediyor
rindeki denetim. larsa kaos patlak vermez, çünkü benzer koşul
2. Üretim - doğal kaynakların kullanılabilir lar altında benzer kararlar vereceklerdir ve so
hale dönüştürülmesi. nuç düzenli örüntüler şeklinde olacaktır. “İde
3. Mübadele - mal ve hizmetlerin toplum al pazar mekanizması”na (biraz sonra açıkla
bireyleri arasında dağılımı. yacağımız gibi tamamıyla varsayıma dayalı bir
Bir halkın bir kaynağı elde etme ve kullan olasılık) sahip toplumlarda, kazancı en yük
ma stratejisi, genellikle kaynaklara sürekli eri seğe çıkarıp maliyeti en aza indirecek biçimde
şimin belli ölçüde güvence altına alınmasına aklî hareket eden pek çok insanın yaptığı pek
dayalıdır. Dolayısıyla, kaynaklara erişim ve bi çok seçimin bir sonucu olarak, fiyatların arz ve
reylerin ve grupların kaynakları ellerinde tut taleple doğrudan ilişkili düzgün örüntüler iz
ma hakları birinci süreçtir. İkincisi, üretimin lemesi beklenir. Bu yaklaşımın merkezinde kıt
doğası ve örgütlenmesidir. Kaynaklar, nadiren kaynaklar kavramı yer alır: İnsanların kendile
doğada bulundukları halleriyle kullanılır; bun rini tatmin etmeye yönelik arzuları kaçınılmaz
lar üretim süreçleri içinde dönüştürülür. Son bir biçimde ellerindeki kaynaklardan daha faz
olarak, mal, hizmet ve kaynaklar, zorunlu ola ladır. Dolayısıyla, ellerindeki seçenekleri tartıp
rak bireyler arasında çeşitli yollarla mübadele hangilerinden en az maliyetle en fazla yararla
edilir ya da yeniden dağıtlır. Toplumlar arası nabileceklerini seçmek yoluyla akılcı ekono
farklılıklara rağmen, bu süreçler bütün kültür mik kararlar vermek zorundadırlar. Kısacası,
lerde bulunur, bu bölümdeki çoğu tartışmanın klasik ekonomi kuramı akılcı bireysel davranı
odağı bu süreçler olacaktır. Ancak bu süreçle şı bütün ekonomik ilişkilerin arkasındaki itici
ri keşfetmeden önce, ekonomiye ilişkin bazı te güç olarak görür.
mel kavramları anlamamız gerekir. Bireyin özgür iradesine dayanarak ve akıl
cılık ve kişisel çıkar temelinde karar aldığı
yolundaki bu varsayım, evrensel olarak ka
EKONOMİK DAVRANIŞA İLİŞKİN
bul görmez. Aralarında Kari M arx ve Em i
Ka v r a m l a r
le Durkheim’ın da bulunduğu 19. yüzyıl top
Toplum bilimlerinde merkezî bir konuma sa lumbilimcileri, toplumun kendi akılsallığım in
hip olan ekonomik süreçlerin incelenmesi ol sanlara empoze ettiğini ve ekonomik kuramla
dukça fazla tartışmaya yol açmıştır. E kono rın, ilgili bireylerin ihtiyaçlarını dikkate almak
mi disiplininin kurucusu olan Adam Smith, 18. sızın kendilerini sürdürdüklerini ileri sürdüler.
yüzyılın sonunda toplum bilimleri açısından te Ekonomi toplumu besleyen bir süreç olarak
mel bir soru ortaya attı: İnsanların birbirlerin görülür ve her toplum bunu kendi kuramları
den bağımsız olarak gerçekleştirdikleri eylem nı kullanarak yapar. Bu görüş bireysel akılcılı
ler nasıl düzenli örüntüler ya da süreçlerle so ğı ve seçimi hesaba katmak yerine, açıkça eko
nuçlanıyor? Herkes kendi çıkarı peşinde ko nomik olsun ya da olmasın kuramların toplu
şarken neden kaos yaşanmıyor? Adam Smith’e mun maddî ihtiyaçlarını nasıl karşıladığına ba-
kar. Farklı toplumların oldukça farklı ekono diyat anlamında kâr gütmedikleri olgusunun,
mik yapılara sahip olabilecekleri ve bireylerin kâr kavramının davranışlarında hiç yer alma
klasik varsayımların öngöremediği biçimlerde dığı anlamına gelmediğini ileri sürerler. Geniş
hareket edecekleri ileri sürülür. anlamıyla kâr, kıt ya da sınırlı olan bir şeyi -k i
Bu görüşü ileri sürenler, ekonomi kuramla bunun mutlaka para ya da maddî bir şey olma
rının çoğunun endüstriyel kapitalizm kaynak sı gerekmiyor- azamîleştirmektir. Eğer insan
lı olup sermaye malları, artık-ürün, kâr güdü lar ekonomik alışverişlerinde, saygınlık ya da
sü ve kıt kaynakların dağılımı gibi temel kav toplumsal ağ kurma anlamında bir kâr arayışı
ramların bu sistemi inceleyebilmek için gelişti içindelerse, algıya dayalı avantajı azamîleştir
rilmiş soyutlamalar olduğunu belirtirler. Ayrı meye çalışıyorlar demektir. Biçimciler, insan
ca, bu kavramların pazar ekonomisine ya da ların her yerde davranışlarını kıt olan şeyleri
kapitalist ekonomiye dahil olmayan ekonomik azamîleştirmeye yönlendirdiklerini, yani ken
sistemleri incelemede çok kullanışlı olmadığını dilerine yarar sağlamaya -b u yarar nasıl ölçü
öne sürerler. Ekonomik antropolojinin bu eko lürse ölçülsün- yönelik hareket ettiklerini ile
lüne özcülük (substantivism) adı verilir. Özcü- ri sürerler.
lere göre, endüstriyel olmayan toplumları Ba Harold Schneider’m (1974) belirttiği gibi,
tılı ekonomi kavramlarıyla incelemek yanıltı pek çok Afrika toplumunda sığırlar, hem ser
cıdır; örneğin kâr güdüsü gibi güdülerin ha maye, hem tasarruf, hem de tüketim malıdır.
talı bir şekilde bu insanlara atfedilmesine yol Sermaye malı olması yavruluyor, süt ve gübre
açar. Özcüler, ekonomik süreçlerin bütün top veriyor olmasından; tasarruf malı olması var
lumsal ve kültürel düzenin sürdürülmesi ola lık sahibi olmanın ve birikim yapmanın ara
rak anlaşılmasını sağlayacak kuramlar geliş cı olmasından ve tüketim malı olması da niha
tirilmesini önerirler. Klasik ekonomi kuramı yetinde yeniyor ve derilerinin kullanılıyor ol
nın birincil olarak mesele edindiği bireysel ka masından ileri gelmektedir. Sığırcılık aynı za
rar alma ve seçim, özcü çalışmaların ikincil il manda, Ariaallarda da görmüş olduğumuz gibi
gi alanına girer. pek çok durumda birincil toplumsal kurum ol
Hem riski en aza indirmeye ve oyun kura maktadır. Schneider ve diğerleri, bu gözlemler
mına ilişkin çağdaş modellere başvuran hem den yola çıkarak insanın ekonomik davranış
de Adam Smith geleneğinin egemen ekono larının evrenselliğinden söz edilemeyeceği izle
mi kuramına dayanan diğer antropologlar, bi nimini edinirler. Bu yaklaşımda çalışmalar, bi
çimsel ekonomi kuramının kavramları genişle- reysel çeşitliliği ve seçim yapmada, girişimci
tildiği takdirde, bu kavramların pazar ekono likte, bireysel stratejilerde ve bunlara refakat
misine sahip toplumlardan oldukça farklı eko eden maliyet ve fayda etkenlerindeki farklılık
nomik sistemlerin incelenmesinin araçları ola ları vurgularlar.
rak kullanılabileceklerini ileri sürerler. Bu yak Bu, insanların anlık kazanç ve tatmin teme
laşıma bazen biçimcilik (formalism) adı verilir. linde iş gördüklerini varsaymak anlamına gel
Biçimciler, pazar ekonomisine sahip olmayan mez. Örneğin Herbert Simon, ekonomik karar
toplumlardaki bireylerin doğrudan bir mad alma sürecinde gösterilen akılcılığın, mutlaka
en az verip en çoğunu almak şeklinde olmak ları şeyleri yapmaya devam etme eğilimi göste
zorunda olmayıp, sadece davranışların sonuç rirler. Boulding’e göre bu pratik -kısa dönem
larının değerlendirilebildiği bir değerler sistemi li avantajlarını en yükseğe çıkartma çabası ola
açısından “seçenekli davranışlar arasından se rak değil de- ekonomik akılcılığın esası olarak
çim yapmak” olduğunu ileri sürer (1966, s.75- değerlendirilir.
76). Dolayısıyla, eğer saygınlık arzusu ya da Son olarak, ekonomik kararlardaki akıl
akrabalarla iyi ilişkiler hemen karşılığı alına cılık, kararları alan kişinin durumuyla ilişki
cak olan maddî bir kazanımdan daha önem li olarak değerlendirilmelidir. Scott C ook’un
li sayılıyorsa, o zaman kişi akılcı bir biçimde işaret ettiği gibi, “kabile toplumlarmda yaşa
maddî kârı gözardı edebilir ve geri kalan her yanlar ve köylüler, her zaman koşullar içinde
şeyden vazgeçerek, hatta belki de bunları he ki mümkün olan en iyi ya da en düşük maliyet
sapsızca israf ederek sadece neye ihtiyacı varsa li seçeneği tercih etmezler” (1966, s.844). Dışa
onu elde etmeye çalışabilir. rıdan bakan birine bu seçimler akıldışı görüne
Örneğin, temel gelirlerini Güney Afrika bilir, çünkü bu kişi bu seçimlerin kendine özgü
madenlerinde göçmen işçi olarak çalıştıkları durumunun farkında değildir. Bu pek çok ba
işten elde eden Lesotho çobanları, tam aksini kımdan, çevre tarafından önlerine atılmış olan
yapmaktansa nakitlerini sığıra çevirmeyi tercih karşıt talepler karşısında bireylerin nasıl karar
ederler (Ferguson, akt. Barfield, 1993, s.52). aldıklarına ve ne tür strateji izlediklerine bakan
Hatta o kadar çok sığır satın alıyorlar ki, gele evrimci paradigmayı (bölüm 3) andırır: Topla
neksel olarak sığır üretim bölgesi olan Lesotho, yıcılık pahasına av peşine düşmek, yani bireyin
sığır ithal eden bir bölge haline gelmiştir. Ayrı yaşamını ve desteğini riske atarak yüksek de
ca bu çobanlar, sığırları afetlere karşı bir gü ğerli besin peşine düşmek gibi... (Smith ve Win-
vence olarak da görmezler, çünkü çoğu sığırın terhalter, 1992, s.53). Bireyler, sürekli olarak
öleceği belli olduğu halde kuraklık dönemle bu tür karşıt kazanımları ve muhtemel riskleri
rinde bile bunları satmayı reddederler. Tek ba dengelemek zorundadır; nadiren, sadece muh
şına sığır sahipliği, bir insanı hem zengin hem temel en büyük kazanımı elde etmeye çalışır
de saygın kılabilmektedir. Uzun dönemler evle lar. Bunun yerine, maliyet ve riske karşı kaza-
rinden uzak kalan erkekler, sığıra yatırım yap nımları dengeleyecek, farklı seçeneklerin karış
mak suretiyle toplumsal ilişki ağlarını koruya tığı bir sonuca ulaşmayı tercih ederler. Koşul
bilmekte ve aynı zamanda, ne kadar uzun sü lar dikkate alındığında, dışarıdan bakıldığında
re uzak kalırlarsa kalsınlar, sonunda geri döne kötü gibi görünen ekonomik kararların aslın
ceklerini göstermektedirler. da çok mantıklı olduğu ortaya çıkar. Ekono
İktisatçı Kenneth Boulding’in (1961) işaret mik antropoloji çalışanlar, okur yazar olma
ettiği gibi, pazar ekonomisine sahip toplumlar yan toplumlarda yaşayan insanların ekonomik
da yaşayan insanlar bile ekonomik pratikleri davranışlarının da, en az karmaşık sanayi top
ni günlük kazançları açısından yeniden gözden lumlarmda yaşayan insanlarınki kadar akılcı
geçirmezler. Aksine, onları hoşnutsuz edecek olduğuna ve eğer bu davranışlarda bir akıldışı-
bir şey olmadığı sürece, hep yapmakta olduk lık görülürse buradaki hatanın ya akılcılığın et-
nikmerkezci tanımlanmasından ya da gözlem ekonomik yaşamın ayrı bir alanını denetleye
cinin koşulları dikkate almamasından kaynak ceğini- varsayar. Amerikan toplumunda bu
landığına inanırlar. varsayımlar mantıksal olarak geçerlidir, çün
Kenya’daki Ariaal çobanlarının bugünler kü bizim alım satım yapabildiğimiz dükkânla
de karşılaştıkları güçlüklerle ilgili tartışmamız rımız, kredi alabildiğimiz ve paramızı yatırabil
da gördüğümüz gibi, hükümetler ancak, eğer diğimiz bankalarımız vs. vardır ve bu kurum
hedef kesim için iyi olmayan en fazla sayıda sı lar, büyük ölçüde tamamen ekonomik kuram
ğırı ayıklayarak piyasa için üretim yapmak ise, lardır. Ancak, sanayileşmemiş ya da pazar eko
geleneksel çobanlığın pratik bir değeri olduğu nomisine sahip olmayan toplumlarda, pek çok
nu görme eğilimindedir (Barfield, 1993). H ü ekonomik işlevin, hem beraberce tek bir ku
kümetlerin israf saydıkları şey -yani artık sa rum içinde toplandığını hem de bu kurumun
tışlarından kâr edilemeyecek noktaya gelinceye ekonomi dışı pek çok amaca hizmet ettiğini gö
kadar sığırları elde tutm ak- çobanlar için çok rüyoruz. Örneğin pek çok toplumda hane, üre
mantıklı olabilir, çünkü sığırlar aynı zamanda tim birimi ve ekonomik yaşamın merkezi ol
geçimi sağlamaktan toplumsal zorunlulukla duğu gibi, aynı zamanda hepsi birbiriyle içiçe
ra cevap vermeye ve afet zamanları için güven geçmiş, dinsel etkinliklerin, siyasetin, akraba
ce olmaya kadar pek çok farklı ihtiyaca hizmet lık örgütlenmesinin, toplumsallaşmanın ve di
eder. Özellikle, kıtlık dönemlerinde ihtiyaç du ğer pek çok işlevin odak noktasıdır. Pazar eko
yulan malların, sığırların satılmasıyla elde edi nomisine sahip olmayan toplumlarda yaşayan
lecek parayla satın alınabileceğini güvence altı insanların ekonomik kurumlan toplumsal ya
na alamayan ulusal ekonomilerde, arkadaşına pının içine gömülüdür; öyle ki, ekonomik ola
sığır vererek kefil olmanın toplumsal avantajı nı ekonomik olmayandan ayırt etmek nerdey-
sığırları satmanın ekonomik avantajından çok se olanaksızdır.
daha fazladır (Barfield, 1993, s.52). Ayrıca ço H atta pazar yapısına sahip ekonomilerde
banların, para ekonomisiyle gittikçe daha çok bile ekonomik kurumlar çok farklı olabilmek
bütünleşmeleri sonucunda, sığır yetiştiriciliğini tedir. Yapacağımız büyük bir harcama için pa
sadece para kazanma aracı olarak görecekleri raya ihtiyacımız varsa, bunu bankadan ödünç
de şüphelidir. alırız ve sonra da parça parça öderiz. Diğer pek
çok toplumda bu işlev, bizim kredi kuruluşları
mız gibi değil de, dönüşümlü kredi birliklerin
EKONOMİLERİN ÖRGÜTLENMESİNDEKİ
ce yerine getirilir. Bunlar, düzenli olarak topla
ÇEŞİTLİLİKLER
nan ve kazançlarının sabit bir miktarıyla gru
Batılı ekonomi kuramı, bilfiil kullandığı ö l bun “havuzu”na katkıda bulunun yaklaşık on
çüler çerçevesinde, varlıklarının yegâne nede kişilik gruplardır. Belirlenmiş aralıklarla, ha
ni kaynakları harekete geçirmek olan uzman vuzdaki para tümüyle kullanılmak üzere grup
laşmış ekonom ik kurum larm varlığını var üyelerinden birine verilir ve sonra yeni havuz
sayar. Ayrıca, bu kurumlarm “alt uzmanlık da biriktirilen paralar başka bir üyeye verilir.
alanları”na ayrılacağını da -y an i herbirinin Kamerun’da (Batı Afrika), bankaların yanı
sıra, tontin adı verilen tam da böyle bir kredi bir çiftçinin kendi tarifesine göre sulanıyordu
sistemi bulunmaktadır. Klasik tontin, katılım ve bu beklenmedik bir şekilde bütün ürünler
cıların eşit miktarlarda katkıda bulunduğu ve de kütlesel düşüşle sonuçlanan ekolojik bir bu
toplanan tüm paranın grupta son kalana gitti nalıma neden oldu. Çiftçiler kendi programları
ği malî bir anlaşmadır. Tontinin Kamerun’daki doğrultusunda ekim ve sulama yapmaya başla
biçiminde ise, katılımcılar her ay üzerinde an yınca, önceden tapınaklarca belirtilen düzende
laştıkları miktarla katkıda bulunurlar ve son yapılan sulamalarla kontrol altına alman asa
ra düzenli aralıklarla toplanan para üyelerden laklar, artık bir tarladan diğerine geçiyordu.
birine ödünç verilir. Kamerun’da son zaman Böylece düzenli sulamanın, mahsul döngüsü
larda ortaya çıkan bir yenilik faizli tontindir; ve asalak denetimi açısından hayatî bir araç ol
üyeler sadece ödünç biriken parayı değil, kat duğu ortaya çıktı. Bu örnekte, kaynakların iş
kılarının faizini de alırlar (Brooke, 1987). Bü letiminde geleneksel dinî bir kurumun önemli
tün dünyada tontinin farklı biçimlerini görmek rol oynadığını görüyoruz. Antropolog Stephen
mümkündür ve bunlar insanların kaynakları Lansing, hükümet planlamacılarının, bu sözde
nı fona yatırabildiği ve böylece bu gruba üye ekonomik olmayan ve başka bir tarihe ait kül
olanların tüketim mallarını alabildikleri, evle türel sistemin değerini anlamalarına yardım
rini daha iyi hale getirebildikleri ya da bir iş cı olmuştur.
kurmak için sermaye bile elde edebildikleri ha Hatta dış görünüşleriyle birbirine benzeyen
yatî araçlardır. Tontineler toplumsal baskıyla iki toplum bile aslında çok farklı biçimlerde
işler; arkadaşları banka borcunun yükümlülü örgütlenmiş olabilmektedir. Bugün bütün top-
ğünü yerine getiremeyecek durumda olanların lumlarda pazarlar bulunmaktadır; yine de pa
kaybetmesine izin vermez; eğer bir nedenle bu zarlar tek biçimli değildir. Bazı yerlerde, belli
na göz yumacak olurlarsa toplumun gözünden ürün türlerinde uzmanlaşmış komşu köylerin
düşecekleri gibi, başka bir tontine de asla katı insanları diğer köylerde üretilen ihtiyaçlarını
lamazlar. James Brooke’ın (1987) belirttiği gi karşılamak üzere merkezî bir pazar kentinde,
bi, tontinler güven üzerine kuruludur ve katı toplanırlar (çömlekçilerin sepet, sepet yapanla
lımcılar genellikle aynı mahalleden ya da aynı rın pirinç satın alması gibi...). Bu tür pazarlar
etnik kökenden gelen bireylerdir. daki birbirine kenetlenmiş uzmanlıklar üretici
J. Stephen Lansing’in verdiği bilgiye göre leri karşılıklı bağımlılık durumunda tutar; ör
(1991) Bali’de (Endonezya), su tanrıçalarına neğin çömlekçiler, ihtiyaçları olan sepetleri el
adanmış oldukça karmaşık bir tapmaklar ağı, de edebilmek için çömlek yapmayı sürdürmek
binlerce çiftçiye ait tarlaların sulanma işini dü zorundadırlar. Başka bazı pazarlarda ise bağ
zenleyen ve eşgüdümünü sağlayan rahipler ta lar daha gevşektir. Üreticiler birbirleriyle sıkı
rafından denetlenir. Tarımı moderneşleştirme pazarlıklara girebilir ve anlaşmayı beğenmez
çabasıyla 1 9 7 0 ’lerde hükümet, çiftçilerin tarla lerse başka yere gidebilirler; yani kaçınılmaz
larında pirinç üretimini artırmak için en uygun bir bağımlılık duygusu yoktur.
gördükleri programa göre sulama yapmaları Pazarlar, ekonomi dışı işlerin ekonomik
nı teşvik ediyordu. Sonuç olarak, tarlalar her olanlarla birleşme derecesine göre de farklılık
gösterir. Chicago’da tahıl borsasındaki alıcı ve si takdirde iklimdeki doğal değişimler bölgenin
satıcılar, orada sadece alım ve satım yapmak su miktarını tükettiği ya da yabani hayvan ve
için bulunurlar. Ancak köylü toplumlarmda ya bitki dağılımını değiştirdiği zaman açlıktan
çiftçiler, pazara sadece mal mübadelesinde bu ölebilirler. Besin miktarı ne denli belirsiz ya da
lunmak için değil, doktora gitmek, çocuklarını değişken ise, esnek sınırlara ve erişim hakkına
vaftiz ettirmek, yetişkin çocuklarının evlilikle toplu olarak sahip olmaya duyulan ihtiyaç da
rini ayarlamak, seçim yapmak, toplantılara ka o denli büyük olmaktadır.
tılmak ve kuşkusuz akrabaları ve arkadaşlarıy İnsanların bir bölgenin sınırlarını ne ölçüde
la toplumsallaşmak gibi çeşitli başka işleri gör tanımlayacakları ve savunacakları, kendilerine
mek için de gelirler. Bu toplumsal mübadeleyi ait hakların sürdürülmesindeki maliyet-kazanç
ve yanısıra, hiç kuşkusuz, önemli bilgilerden ve hesaba bağlıdır. Kendi bölgesinin sınırlarını
siyasî haberlerden haberdar olmayı asıl pazar çevreleyen ve savunan bir grup, bölgenin kay
süreçlerinde ayırmak mümkün değildir. nak miktarını elinde tutar. Ancak bir bölge
yi koruyabilmek, hem başka etkinliklerde kul
lanılabilecek zaman ve enerjinin harcanmasını
K a y n a k l a r a E r İş İ m İ n D ü z e n l e n m e s İ
gerektirir hem de risklidir; çünkü kişi sınrları
Kaynakları güvence altına alabilmek için, bir korumaya çalışırken öldürülebilir. Son olarak
grubun sürekli olarak kaynakların yerleştiği kaynak açısından sınırlı bir bölgeye bel bağla
bölgeye erişim garantisine sahip olması gere mak, avcı-toplayıcılarda olduğu gibi dezavan
kir. Bunu, belli bir bölge tesis edip, kullanımını tajlı olabilmektedir. Bölgeye bağlı olmak, mali
sadece grubun üyleriyle sınırlı tutarak yapabi yetlerin kazanımları aştığı ölçüde gevşetilecek,
lirler. İnsanlar, üretken kaynaklara erişimi çok kazanmaların maliyeti aştığı ölçüde ise daha sı
çeşitli biçimlerde tanımlar ve düzenlerler; ne kı denetim altında tutulacaktır. Bu nedenle av-
tür yol çizileneceğinin seçimi, kaynakların do cı-toplayıcılar, grupların kuyular ya da sebze
ğasına ve bunları denetleme ve kullanma araç açısından zengin alanlar gibi stratejik kaynak
larına bağlıdır. Ekonomik davranışın bu yanı, ların mülkiyetini kendilerine mal ettikleri böl
pek çok bakımdan çoğunlukla siyasî örgütlen gelere sahip olmakla birlikte, sınırlarını çiftçi
me olarak düşünülen şeyle örtüşür. lerin tarlalarım savundukları etkinlikte savun
ma zorunluluğunda değillerdir (Dyson-Hud-
Mülkiyet Haklan son ve Smith, 1978). Genellikle yabancıların
Çoğu tarım ve sanayi toplumunun, insanların kendi kuyularından yararlanmalarına ve böl
üretken toprak ve diğer kaynaklar üzerindeki gelerine geçmelerine hemen izin verirler.
haklarını tanımlayan net kuralları vardır. Ço Ariaallere (Bölüm 6) oldukça benzeyen D o
ğu avcı-toplayıcı toplumda ise, bireyin kaynak ğu Afrika’nın çoban Pokotlarmda, bu kaza-
kullanma hakkı neredeyse sınırsızdır. Eskimo nım-maliyet formülünün kullanıldığı açıkça
ve Dobe îKunglar gibi avcı-toplayıcılarm, kay görülmektedir. Pokotların sorgum tarlaları,
nakların mevsimsel elde edilebilirliğine bağlı hayatta kalmaları açısından hayatî öneme sa
olarak hareket edebiliyor olmaları gerekir; ak hiptir ve savunulmaları da görece daha kolay
Bulgar Türkleri komünist dönemin sonunda evlerine ve mallarına el konulmasını protesto etmek amacıyla açlık grevi yapıyorlar.
Fotoğraf Daniel Bates)
dır, çünkü tarlalar hem küçüktür hem de ev İster gevşek ister sıkı bir şekilde olsun, bir
lerin yakınında bulunur. Tarlalar hem hırsız bölge üzerindeki denetimi sürdürmek, kaynak
lardan hem de hayvanlardan titizlikle koru lara erişimin düzenlenmesinin ilk adımıdır. Her
nur. Pokotlarm sığırlarını otlattıkları meralar toplumda kimlerin hangi kaynaklan, hangi ko
ise savunulması neredeyse olanaksız alanlar şullar altında kullanabileceğinin düzenlenmesi
dır ve bu yüzden buraları savunmaya çalışmak ni sağlayan ilkeler vardır. Amerikan toplumun-
pek akıllıca olmaz. Meralar çok geniş bir alanı da gözlenen önemli bir ilke, özel mülkiyet ya da
kapsar ve su kaynakları ve otların niteliği mev mülk sahipliğidir. Amerikalılar toprak, su, ma
sime göre değişiklik gösterir. Kurumuş su çu denler, makineler ve tüm üretici kaynak tiple
kurları ve kararmış otların bulunduğu iyi ko rini, kişinin sahip olabileceği şeyler addederler.
runmuş bir toprak parçasının kimseye faydası Birey ya da şirket olsun, kendi kaynaklarına ki
yoktur. Bu nedenle Pokotlar, meraları, tarlala min ve ne zaman erişebileceğine mülk sahibi
ra ve tarım alanlarına göre çok daha az dene karar verir ve bunları istediği şekilde kullana
tim altında tutarlar. bilir; yani isterse kiralayabilir isterse satabilir.
Kuşkusuz, kapitalist ekonomiler bile özel Amerikan kentinde, sahiplerinin boş bıraktığı
mülkiyet kavramının sınırları olduğunun far binalara el koyanlar olabilmektedir. Pek çok az
kındadır. Ulaşım ve elektrik gibi zorunlu kay gelişmiş ülkede, büyük kentlerin bazı bölümle
nakları temin eden sistemler, bazen bunlar res ri tümüyle kırsal kesimden gelenlerin, belediye
men devletin mülkiyetinde olsa bile, çoğun nin onayı ya da tapusuna sahip olmadan boş
lukla kamusal hizmet kuruluşları sayılır. Bun alanlarda kabaca konut inşâ ederek oluştur
dan başka, kentleşme yasaları özel mülkiyetin dukları yasadışı yerleşim yerlerine teslim edi
tam anlamıyla nasıl kullanılacağını tanımlar ve lir. Örneğin Türkiye’de bu tür yerleşim yerle
toplumsal kısıtlamalar, kişinin bunu ne şekil rine gecekondu denir. Yoksul insanlar, kişiye
de kullanacağına sınırlamalar getirir. ABD’de, ait meskeni yıkmayı yasaklayan örfî hukuktan
çok az mahallede evlerin arka bahçelerinde ta yararlanarak, çok kısa sürede bir ev kurup yet
vuk beslemeye izin verilir (yakın zamanlara ka kililerin evlerini tahliye ettirmelerine meydan
dar bu oldukça yaygın bir uygulamaydı). Ay okumuş olurlar.
rıca, fiilî mülk sahipliği etkin kullanıma bağ Çoğu sanayileşmemiş toplum da, üretim
lı olabilmektedir. Örneğin pek çok Avrupa ve için gerekli gereçlerin yanısıra, toprak ve di
Bulgaristan’daki bu kolektif tarlalar 1990’da komünist rejimle birlikte çöktü. Ortaklaşa çalışan çiftçilerin kişisel olarak tarım
yapmalarının çok zor olduğu ortaya çıktı, çünkü daha önce devletçe sağlanan pek çok tarım gereçlerinden yoksun kaldılar
(Fotoğraf Daniel Bates).
ğer üretken kaynaklar bireylerin değil grupla rak parçalarının kullanım hakkına ortak ola
rın denetimi altındadır. Bireyin bu kaynaklar rak sahiptirler (Marshall, 1965). Birkaç istis
üzerinde hak iddia edebilmesi, ancak bir grup na dışında, çobanlar da aynı kuralı izlerler. Ot
la yakın ilişki içinde olmasıyla mümkündür. Bu lak alanları, genellikle kabilenin tüm üyelerinin
kolektif mülkiyet biçimini en iyi şekilde bu tür ya da en azından, birlikte göç eden ve birlikte
grupların toprağı denetleme biçimlerine baka yerleşen, daha geniş ve işbirliği içindeki akra
rak görebiliriz. ba gruplarının bütün üyelerinin mülkü olarak
kabul edilir.
Özel Mülkiyete Karşı Bahçe tarımcıları ise, kullandıkları topra
Ortak Mülkiyet Sistemleri ğa oldukça fazla zaman ve emek yatırımı yap
Toprağın özel mülkiyetini tanımayan gelenek tıkları için, hangi toprak üzerinde tarım yapma
sel toplumlarda toprak sahibi ya akraba grubu hakkına sahip olduklarını belirleme konusun
ya da daha geniş olarak cemaattir veya en azın da titizlik gösterirler. Avcı-toplayıcı ve çoban
dan kimin hangi kaynağı kullanacağına ilişkin lar gibi bahçe tarımcıları da haklarını bir gru
daha çok söz sahibi olanlar bunlardır. Birey ya bun üyesi olma dolayımıyla elde ederler, an
da hane bu kaynakları sınırlı bir süre için kul cak toprağın kullanım hakkını ellerinde tuta
lanma hakkına sahip olabilirse de bunlar ken bilmek için etkin şekilde kullanmaları gerekir.
di mülkü değildir, yani üzerinde tarım yaptı Örneğin Nijerya’lı Tivlerde, hane reisinin, ken
ğı toprağı ne satın alabilir ne de satabilir. Se di soy grubunun bölgesi dahilinde kullanılma
kizinci Bölüm’de belirttiğimiz gibi, bu tür ak yan herhangi bir toprak parçası üzerinde tarım
raba grubunun ya da cemaatin ortak mülki yapmasına izin verilir. Hane reisi, hane hal
yet haklarına genellikle “kolektif” haklar den kının idare edebileceği kadar toprak üzerinde
mektedir. hak iddia edebilir. Hane halkı etkin bir şekil
Dolayısıyla, çoğu sanayileşmiş ülkede in de bu toprakları işlediği ve onları temiz tuttuğu
sanlar, miras, satın alma ya da kiralama yoluy sürece, bütün üyeler bu toprakları özel olarak
la toprak ve üzerindeki kaynakları elde edebi kullanma yetkisine sahiptir. Ancak, eğer top
lirken, pek çok sanayileşmemiş toplumda, top raklar boş bırakılırsa, o zaman o ailenin üyeleri
rak üzerindeki haklarını ya doğuştan ya da bunları kullanma hakkını kaybeder ve toprak
toprak sahibi olan grubun bir üyesi ile evlene lar kamunun malı olur; böylece soy grubunda
rek elde edebilirler. Örneğin, bir takımın üye ki diğer ailelerin kullanma hakkı doğar. Yine
si olarak Dobe Ju/’hoansi (!Kung) kadını ve de bir Tiv erkeğinin mutlaka bir parça toprak
ya erkeği, o takım tarafından kullanılan alan üzerinde hakkı vardır -b u belli bir toprak par
da avlanma ve buradaki yabanıl besinleri top çası olmasa bile bir başkası olur- çünkü mut
lama hakkına sahiptir. IKunglar, “kimse yeri laka belli bir akraba grubunun üyesidir (Bo-
yiyemeyeceğine göre, o toprağa kimin sahip ol hannan, 1960). Bahçe tarımı yapan diğer top
duğunun bir önemi yoktur” derler. Birinin sa lumlarda, kullanma hakkı sadece o köyde ya
hip olmasından ziyade her takım, belli su kay şıyor olmak ya da belli toplumsal zorunluluk
nakları ve yabanıl besinlerin bulunduğu top ları yerine getirmekle elde edilebilir, fakat, yine
bu hakkm korunabilmesi için, toprağın işleni
yor olması gerekir.
Avcı-toplayıcılar ve çobanlarda olduğu gi
bi bahçe tarımcılarında da, toprağın özel mül
kiyetinden farklı olarak ortak mülkiyeti, ge
çimlerini sağlama biçimlerinde çok önemli ola
bilmektedir. Sekizinci Bölüm’de tartışılan, en
azından bir kısmının ürün vermesini garanti
lemek için ekinlerini farklı yerlere ekmek zo
runda olan Batı Puebloları düşünelim. Her kla
nın, bazısı sel yatağında, bazısı bayırın dibinde
birkaç farklı küçük çevrede bir miktar toprağı
vardır. Eğer bu topraklar, klan yerine kişilerin Çağdaş bir Türkmen toprak sahibi. Her sene pamuk
tarlalarında çalıştırmak için düzinelerce göçmen işe alıyor.
özel mülkiyeti olup da bu nedenle satışa bağlı (Fotoğraf Daniel Bates)
olsaydı, o zaman bir ya da iki kişinin yapacak
ları, bütün grubun karmaşık toprak kullanma mini kiralık çalışan çiftçilere bölüştürürler ve
örüntüsünü altüst edebilirdi. bu bağışlar, her an feshedilebilirdi. İngilizler bu
bölgeyi denetimleri altına alır almaz, kiralık ça
Özel Mülkiyet ve Ticarî Tarım lışanların bu bağışlarla dilediklerini yapabilme
Avrupalı sömürge güçlerince yönetilmiş olan lerini, hatta şefin onayı olmadan da bunları mi
bölgelerde, Avrupa’nın özel mülkiyet sistemle rasçılarına aktarabilmelerini sağlayan bir yasa
ri çoğunlukla geleneksel mülkiyet sistemlerinin çıkardılar. Bunun amacı, kiralık çalışan çiftçile
yerini aldı. Sonuç olarak ekonomik sistem, da ri sömürülmekten korumak; ayrıca zaman için
ha kişisel ve daha geniş toplumsal ilişkiler sis de, topraklan kayda geçirme ve sistemli vergi
temine daha az bağlı hale geldi. Bazen kadın lendirme yoluyla onları tam anlamıyla sömür
ile erkek arasında zaten varolan mülkiyet hak ge denetimi altına almaktı. Sonuç olarak bugün
kı ayrımları daha da pekiştirilmiştir. Çobanlar Uganda’da toprak artık özel mülkiyetindir.
da ve bahçe tarımı yapan toplumlarda bile mül Farklı yollardan da olsa, diğer pek çok top
kiyet hakları, sıklıkla toplumsal cinsiyete bağ lumda da toprağın özel mülkiyet hakkına doğ
lı olarak farklılık gösteriyordu; hatta, eşitlikçi ru hareket başladı. Özel mülkiyet, bireylere
Dobe îKungları bile kadın ile erkek arasındaki kendi özel yararları doğrultusunda kendi top
mülkiyet hakkı farkını kabul ederler. Sömürge raklarını işleyerek geçimlerini sağlama açısın
güçleri, üretken kaynakları denetlemenin aracı dan belli dereceye kadar özgürlük tanımakta
olarak özel mülkiyet kavramını empoze ettikle dır. Ancak bu özgürlük, bireyin grupla olan
rinde, mülkiyeti çoğunlukla tüm bireyler yerine bağlarım ve beraberinde, bir zamanlar bire
erkeklere tahsis etmişlerdi (Etienne & Leacock, ye sağladığı psikolojik ve toplumsal avantajla
1988). Örneğin Orta Afrika’nın Bugandalarm- rı önemli ölçüde değiştirir. Birey, mülkiyet or
da, şefler geleneksel olarak miraslarının bir kıs- tak olduğu için kolektif mülkiyet hakları siste-
Ö R N E K OLAY
T a rım c ıla r için to p ra k ve su d a n d aha ö n e m li pek sah ip olan lar, biraz toprağı olup hiç ortak h akka s a
bir şe y yoktur. Burada, kü çü k b ir cem aat için de bile hip o lm ayan lar ve hiç toprağı olm ayıp top rak s a h i
toprağı elde tutm anın ka rm a şık yo lla rı ve hem özel bi olm aya ça lışa n la r a rasın d a olm ak üzere, ke n d i iç
hem de ka m u sa l ya da ko m ün al ka yn a kla rın tu h af lerinde de sürer.
bir b irle şim i gib i görünen şeyin altın d a yatan m antık To p lu lu k ortak m ülkiyet siste m in e sa h ip o larak
anlatılm aktad ır. Opata K ızıld e rilile rin e göre, ism in in ta n ım la nsa da bu, iktisaden e şitlik olduğu ya da hat
an lam ı “kum ruların öttüğü yer” olan Cucurpe, T h o - ta herkesin kayn aklara eşit derecede erişim o lan ağ ına
m as S h e r id a n ’ ın in c e le d iğ i k u z e y b a tı M e k s ik a ’da sah ip olduğu an lam ın a gelm ez. Ortak m ülkiyet iç in
b u lu n an tarım cı b ir to p lu lu k tu r. T h o m a s S h e rid a n d eki top raklar, bu to p raklar üzerinde de h ak id d ia
şunları yazar: ed e b ile n le rin sah ip olduğu özel top rakların ara sın a
M e k s ik a ya d a A B D ’ n in m o d e rn k e n tle rin d e d a ğ ılm ış o la ra k b u lu n m a k ta d ır. V a r lık fa r k lılık la r ı
y e tiş m iş o la n la rım ız için C u cu rp e , u zak g e ç m işte çok fazladır, in sa n lar bu va rklık fa rklılığ ın ı üç gruba
k a lm ış ç iftlik y a ş a m ın ın h a y a lin i su n a n k ırs a l b ir ayırır: Los richos, ya n i “zenginler” hane için de tüket
ye r g ib i g ö rü n ü r. Eğer bu h a y a lin ö te s in e g eçer m ek için değil tam am en pazar için üretirler, işçi is
se k , C u cu rp e ’d e ki y a şa m ın k ırs a l b ir a h e n k d e ğ il, tihdam ederler, pom pa ve traktör gibi m ekanize te k
m ü c a d e le ü z e r in e k u r u lu o ld u ğ u n u g ö rü rü z : n o lo ji k u lla n ırla r ve hayli fazla m iktarda top rağa ve
Yağm ur yağm ad ığ ı ya da sel ta rım lık toprağı sü p ü sığ ıra sahiptirler. En zengin on hane, bütün özel m ül
rüp g ötü rd ü ğ ü n d e ü rü nle ri y e tiştirm e m ü c a d e le s i; kiyet d a h ilin d e k i top rakların ya rısın d a n fazlasın a s a
sığ ırların çok zayıflayıp hayalet gib i o lm aların ı en g e l- h ip tir ve ortak m ülkiyet üze rin d ek i h a k la rın ı k o ru
Im enin m ü cad elesi; ko m şuların , sizin su arklarınızın m aları on lara çok b üyük b ir kazanç sa ğ la m a z ; ge
yö n ü n ü d e ğ iştirm e le rin i, sizin o tla k la rın ız ı çitle çe n e llikle bütün kayn akları özelleştirm eyi tercih eder
virm elerin i ya da toprağınızı aşırm a la rın ı önlem enin ler. H anelerin y a k la ş ık % 60 ’ını olu ştu ran La gen-
m ücad elesi. [1988, s.xv] te ordenada, ya n i “orta s ın ıf ’, hem bir m iktar özel
H isp an iklerin g elm esinden itibaren artık m odern toprağı (milpa) olan hem de ortak m ülkiyet için d e
b ir to p lu lu k olan C ucu rp e, özel ve k o le k tif to p ra k ki top raklarda sığ ırla rın ı dolaştıran , g en e llikle ke n d i
m ülkiyeti ça tışm a sın a d ü ştü . C ucurp e, M e k sik a ’nın ne yeterli kö ylü-çiftçilerdir. Kendi to p rakların d a k e n
tarım nüfusunun % 7 0 ’inin y a şa d ığ ı, 2 2 binden fazla dileri ça lışır, işçi istihdam etm ezler. Ortak m ülkiyet
ko lektif tarım cı top lulu ktan b irisid ir (Sheridan, 1988, üzerindeki h akların ı korum ak on lar için çok ö n e m li
s .198). Burada “k o le k tif’, köyün bazı ka yn a kla rın ın , dir, çünkü otlaklardan ve sudan b edava y a ra rla n a b il
bir bütün h alin d e y a sa l o larak topluluğun m ü lkiyetin m eye bel b ağ lam ışlardır. A ilelerin y a k la ş ık % ı S ’ini
de o lm ası an lam ın a gelm ektedir; bu örnekte ko lektif oluşturan Los pobres, yan i “y o k su lla r”, en fazla beş
lik toprağın y a k la ş ık ya rısı ve su yu n b üyük kısm ı üze ya da altı sığ ıra sah ip tirle r; ya çok az toprakları vard ır
rin d eki hakları kap sar. T o p ra k h a kkın a sa h ip olm a ya da hiç yoktur ve ih tiyaçların ı ka rşıla ya b ilm e k için
h u su su n d a ki bu ka rm a şık çatışm a, her an Cucurp ele- b a ş k a la rın ın to p ra k la rın d a ç a lış m a k z o ru n d a d ırla r.
rin o tlakların a girm ek için fırsat ko llaya n özel hayvan P e k ço k y o k su l, g e lişm e k ve tarım y a p a b ilm e k ve
çiftliği s a h ip le rin i to p raklard an uzak tutm ayı içerir. d o la y ıs ıy la bu ta le p le rin i ke n d i çıka rla rı a ç ıs ın d a n
Aynı zam anda bu çatışm a, toprağa ve ortak hakların a tehdit edici görenlerle rekabet ed e b ilm e k üzere, ken
dilerine ortak m ülkiyet d a h ilin d e k i to p raklardan v e ş ik â y e t e derler, m /p a la n o la n la r, o lm a y a n la rın ta
rilm e si g ere ktiğ in e in a n ırla r. V a rlık fa rk lılık la rı çok le p le rin e d ire n e b ilm e k iç in b ir a ra y a g e lirle r. F a
fazla gib i g örünse de, bu fa rk lılık la r to p lu lu k iç in kat, g en e llikle bu çatışm alar, m ah kem elerde, k a s a
de in s a n la rın b irb irle rin i k o lla m a la rı s a y e s in d e en ba top lan tıların d a ya da durm adan değişen k o a lis
aza in d irilir. Zen g in ler v a rlık ların ı göz önüne serm ez y o n la rla , ş id d e t içerm eyen yö n te m le rle g id e rilm e
ler ve hepsi de Cucurpe içinde dikkat çekecek dere ye ça lışılır.
cede aşırı harcam a yap m am aya çok özen gösterirler. Buradan a n la şıld ığ ı gibi bu to p lu lu k , “ortak kö y
B u r a s ı, s u y u n ço k ö n e m li b ir k a y n a k h a lin e lü d a ya n ışm a sın ın ifadesi d e ğ ild ir” (Sh eridan, 1988,
g eld iğ i aşırı ku rak bir bölgedir. Büyük ölçüde suyun s . 18 9 ). H a n e le r, k o m p lo k u ra r, re k a b e t iç in d e d ir
elde e d ile b ilirliğ i ile ayırt e d ileb ilen Uç tem el toprak ve sad e ce bazen işb irliğ i ya p arla r. S h e rid a n ’ın çö
kullan m a b içim i vardır. Milpa, taşların ve ça lılıkla rın z ü m le m e si, durm adan sürüp g iden çatışm a ve itti
em ekle te m izle n m e si, elle a yn ı s e v iye ye g e tirilm e fak oluşturm anın altın da yatan ö n g ö rü le b ilir b ir d ü
si ve bir akaçlam a sistem in e ait k a n a llar yo lu yla s u ze n e işa re t e tm e kte d ir (ki S h e rid a n b u n a , to p ra k
yun ta şın m a sıy la olu ştu ru lan tarlalardır. B u n la r ge kullan m an ın “s iy a s a l e k o lo jisi” dem ektedir). Agosta
n e llik le özel m ü lkiyettir y a da te k n ik o la ra k ortak dero ya da otlak a lan la rı, çok fazla zengin olm adıkça
m ü lkiyet d e n se b ile , özel m u am e le si y a p ılır. Tem- b ireylerin tek b aşların a sah ip olab ile ce kleri ve koru
porales, a ka rsu ke n a rla rın ın o y u lm a sıy la e ld e e d i ya b ile c e k le ri b ir k a y n a k d e ğ ild ir. T o p lu lu k ü y e le ri
len ta rla la rd ır; su la n m a z la r, fakat iyi y ılla r d a , k a nin bu kaynaktan ya ra rla n a b ilm e k için y a p a b ile c e k
b a k ve diğer seb zelerin ye tişm e sin e yetecek kadar leri en iyi şey, h akların ı ko rum ada b irlik o luşturm ak,
sızan su ları em erler. Bu to p ra kla ra da özel m ü lk i yab an cıları d ışa rıd a tutm ak ve hüküm eti h akları ko
yet m uam elesi y a p ılır. Agostadero ya da otlak a la n n usun da ikn a etm ektir. To prağın k e n d isi k ü çü k m ik
ları, ortak m ülkiyet için d e d ir ve eğer to p lu lu k ça a k tarlar h alin de iken pek değerli d e ğ ild ir, a n cak tüm
si bir karar a lın m ad ıysa, herkes tarafından iste n ild iğ i top raklar b ir bütün o larak d e ğerlen dirilirse, o zam an
g ib i k u lla n ıla b ilir.T o p ra ğ ın bu Uç k u lla n ım b iç im i, ortak m ülkiyet ya da ortak o tlak a lan ı o la rak koru
p aza r için s ığ ır y e tişirm e y e , n a kit k a rş ılığ ı s a tıla n m aya değer hale gelir. D o la yısıyla , zeng in ler, ortak
m ah sû le, g eçim lik m ah sule ya da b unların b elli bir o tlak ları denetim leri a ltın d a tutm ak için nüfuzlarını
k a rışım ın a mı yo k sa ücretli em eğe mi a ğ ırlık ve re ku lla n m aya , hatta çalm aya ça lışırla rk e n , d iğ e r to p
ce kle rin e b ağ lı o la rak , çe şitli s tra te jile r iz le m e le ri luluk üyelerinin çoğu bu alan ı ko rum ak için işb irliğ i
ne o lan ak tanır. Ç oğunun arzu ettiği hayvan çiftliği y a p a c a k la r d ır (e s k i d ü ş m a n lık la rın y o k e d ilm e s i
işin d e uzm an laşm ak isteyen ler için , bin hektardan az gerektiği yerde bile).
a lan ın özel m ülkiyeti e ko n o m ik baz o la rak g ü v e n i Ortak m ülkiyet d a h ilin d e k i b ir b aşka kayn ak, y e
lir d eğildir. D ış g elir kayn aklarından yo k su n olan a i rüstü suyudur. Zengin a ile le r kuyu a ça b iliy o r ve pom
leler için -b a z ıla rın ın hayvan çifttliklerinde b ir iş i ya pa ça lıştıra b iliyo r o lm a sa la r da, çoğu ka n a llar ve b a
da A m e rika ’d aki a krab a la rın d an gelm ekte o lan p a rajlar yo lu yla tarlalarına yö n le n d ird ik le ri yerüstü s u
raları o la b ilir - üç an a top rak ku lla n ım b ö lg esind e n yun u k u lla n ırla r. Bu, a ile le rin b ire yse l o la rak y a p a
en az ik isin d e n ya rarlanıyo r olm aları gerekm ektedir; b ilecekleri b ir şey d e ğild ir; bunun için işb irliğ i y a p
kim se sad ece birine d a ya n a rak g eçim in i sağ layam az. m ak zorundadırlar, a ksi halde bu kayn aktan ya ra rla
İşte, hem çatışm anın hem de işb irliğ in in kö ke n in d e nam azlar. Bu noktada “orta s ın ıf ’ kö ylü , ne ze n g in
bu yatm aktadır. den ne de yo k su ld a n pek destek görm ez; her iki ke
H araretli ve a c ım a sız e n trik a la r, h a k k a n iy e ts iz sim de şu ya da bu şe k ild e m/'/polardan ve tempo-
k ayn ak b ölüşüm ünün son u cudur. H ayvan çiftliği s a ralelerden yararlanm ak ister. Bütün kü çü k top rak s a
hip leri çitleri keser ve ka rşıla rın d a y o k su lla r için to p hib i a ile le r bu kan alların ya p ılm ası ve ko runm asın a
rak istem ekle g örevlendirilen köyün s ila h lı g en çleri yard ım e d e rle r ve her b iri, h a n e n in milpast ya da
ni bulurlar, ö tekiler otlakların h aksız ku lla n ım ın d a n d ü zle ştirilm iş tarlası için b elli m iktarda su kullan m a
hakkın a sah iptir. Bu h akkı kıskançça korurlar ve te k lak a lan la rın ı zenginlerden ko rum ak üzere b irle şirler
nik o larak toprağın b ir kısm ı ortak m ülkiyet o lm asın a (ya da kısm e n b irle şirler), a n cak bu d u rum da b ile
karşın , tarlalarını o ğ ullarına ya da kızlarına geçirirler. tatsız bölünm eler görülür: Bazı çiftçilerin çok s a yıd a
A ile le r tarlaların ı oluştururken ve ekerken b üyük ça sığ ırı varken , bazılarının sadece b irkaç sığ ırı vardır.
ba harcalar; d o la yısıyla to p raksızların toprağın ye n i H e rke s ço k fa zla h a yva n üretm e n in o tla k la ra z a
den d a ğ ıtılm a sı yö n ü n d e ki en ufak b ir g irişim e b i rar v e rd iğ in i b ilm e kle b irlikte, top rak ortak o lduğ u
le d ire n irle r. Orta s ın ıf k ö ylü le r için milpa, h a y a t için bu ko nuda denetim çok azdır. Bu nedenle sa d e
ta kalm an ın en ön em li a ra cıd ır; sığ ırd a n daha faz ce birkaç hayvanı o lan lar çok fazla hayvanı olan ların
la para kazanm alarına karşın , b esin için milpaya bel k u rb a n ı o ld u k la r ın ı d ü ş ü n ü rle r. Y in e de, “C u cu r-
bağlarlar. pe, ortak m ü lkiyetçilik ile serbest te şe b b üsün s a v a ş
Bu ned enle hayvan çiftliği sa h ip le ri ve ze n g in a la n ı d e ğ ild ir. A k sin e , pek çok C u cu rp eli m üm kün
ler sü rekli o larak ortak m ülkiyet h a kkın ı sav u n a n la r olduğunca bağım sız olm ak -y a n i, ke n d i h ayvan ların ı
la kavga ederler; tarlaları o lan lar o lm ayan larla m üca otlatm ak ve kendi tarlaların da tarım y a p m a k - ister”
dele ederken, tarlaları o lm a yan la r to p luluğ un o n la (Sheridan, 1988, s.14 6 ). Y akın d an b a k ıld ığ ın d a , çoğu
ra tarım ya p ab ilece kle ri toprak b ahşetm eleri için ça köyün benzer duygu ve düşüncelere ve benzer b ö
b alarlar. T o p ra k sız la rla kü çü k to p ra k s a h ip le ri, ot- lünm elere sah ip olduğu görülür.
minde bir yeri olduğu duygusuna -yani daima Kuşkusuz özel mülkiyet, diğer bölgelere ak
bu gruba ve bu toprak parçasına ait olduğu tarılmış ya da oralarda benimsenmiş tek Avru
nun bilgisine- sahiptir. Özel mülkiyet sistemin pa modeli değildir. Yedinci Bölüm’de Çin’deki
de ise, toprak üzerindeki hak başkasına geçebi kolektif tarımcılıkla ilgili örnek olayda anlatıl
lir ve bu başkası, pekâlâ o toprakta çalışmayan dığı gibi, Avrupa’nın sosyalist ya da ütopik fel
biri olabilir. Üzerinde tarım yaptıkları toprağın sefesinin ürünleri olmak üzere çeşitli kolektif
sahibi olmadıkları için emeğini satmak zorun tarımcılık biçimlerini, Doğu Avrupa’nın, Gü
da olan bireyler, kendileri de çok az ekonomik ney Amerika’nın, Asya’nın ve Afrika’nın her ta
hak ve üretilenden sınırlı yararlar elde edebilen rafında bulmak mümkündür. Bu sistemlerin or
metalar haline gelebilirler. tak paydası, çoğunlukla yabancılar tarafından
Kırsal kesimden insanların, toprak ya da köylü tarımcılara empoze edilmesi, bu nedenle
daha iyi koşullar açısından hakettiklerine inan de bu sistemlerin bazı bakımlardan toprak sahi
dıkları haklar için açık isyan şeklinde ayaklan bi yokluğunun en baskıcı yanlarını kapsaması
maları ya da devrim yapmaları pek de nadir dır; yani burada tarım yapan insanlar, işlerinin
görülen şeyler değildir. Çin Devrimi, Meksika bilfiil idaresinde sınırlı ölçüde söz sahibi olup
Devrimi ve Küba Devrimi, kentli, eğitim gör ürünlerini, kişisel olmayan acentalarca belirle
müş, entelektüel kişilerin liderliğinde gerçek nen fiyatlar üzerinden satmak zorundadırlar.
leşmiş olsa bile, esasında hepsi de tarımsal ha
reketlerdi. “Bir Köylü Ayaklanmasının Ekolo Sermaye Mallarının Denetimi
jisi” başlıklı çerçevede (s.371) anlatıldığı gibi, Bütün halkların, toprak dağıtım sisteminin
bugün Meksika’da benzer bir köylü ayaklan yanısıra, aletler, depolama gereçleri, nakliye
ması yoldadır. araçları ve diğer sermaye malları üzerindeki
HALKLARIN DURUMU
Ünlü bir Latin Am erika uzm anı, Zapatista U lusal Özgür lerinin b ü yü k kısm ı da b urada b ulun m aktadır. Fakat
lük Partisi’ nin 800 ü y e s in in i9 9 4 ’ün yılb a şı akşam ınd a, bu eyalet elektriği olan haneler b akım ın d an çok ge
Kuzey A m erika Serbest Ticaret A n la şm a sı’nın (NAFTA) ridedir ve b ir z am an lar sah ip olduğu b ü yü k orm anlık
kab ulünd en sad ece saatler sonra Pan Am erikan kara a la n la r a ğ a çla rın h ızla k e s ilm e s iy le s ığ ırla rın o tla
yo lun u trafiğe kap attıkların ı, M eksika hüküm etine ait ya ca ğ ı m eralara d ö n ü şm e k te d ir. Üç m ın tıka n ın b ir
iki benzin istasyonuna el koyduklarını ve iktidardaki a ra ya g e ld iğ i b ö lg ed e Z a p a tista d e vrim i o ld u . Bu
partiye savaş açtıklarını yazar (Nash, t.y.). M eksika ile m ın tıkalar, Tzotzil M ayaları’nın d a ğ lık a lan la rı, artık
kuzeyind eki güçlü kom şusunun böylece ticaret bağı sığ ırla ra a çılm ış olan tepeler ve hızla yo k edilm ekte
kurm uş olm aları, yerel halka iktidardaki partinin uzun olan tro p ik orm anlardır.
y ılla r b ask ıla d ığ ı şikâyetlerin i dile getirebilecekleri bir Söm ürge dönem i boyunca orm an lar azaltıld ıkça,
platform sağ lad ı, isyan çok küçük bir hafiflem eyle b ü a ç ıla n to p ra k la rın b ü y ü k k ısm ı H is p a n ik ara zi s a
tün 19 95 yılı boyunca sürdü. h ip le rin in ya ra rın a ya p ıla n çiftliklere d ö n ü ştü rü ld ü .
K a tılım cıla r kim lerd ir? Hüküm ete göre b unlar ya M aya k ö y lü le ri ç iftlik le rd e ç a lış tırılm a y a b a ş la n d ı.
y a b an cı devrim ci grup lar ya da Roma K atolik K ilisesi 19 5 0 ’ler ve 19 6 0 ’larda tarım reform uyla b irlikte M a
için d e ki rad ikal u nsurlar olm ak üzere, dış p rovokatör ya a ile le ri g ü n d e lik çilik te n kurtulup dah a önce ke
lerdir. A ncak, içlerinde June Nash gibi antropologların restelerden a rın d ırılm ış devlete ait olan orm an a lan
da b ulun d u ğu gözlem ciler, b unların b ölgenin M aya ları üze rin d e ev ve m ü şte m ila tla rın ı ku rm ak üzere
dillerin i konuşan yerli gruplarından o ld u k ların ı b ild i orm a n la ştırılm ış a lan la ra ta şın d ıla r. Daha sonra b u n
riyorlar. M aya olm ayan ların yüz yıllarca süren yön e ları, b ü yü k top rak p arçalarının tam am ın ı satın alan
tim lerin d en sonra ortaya çıkan bu isyan , C h ia p a s ’taki ya da daha kü çü k arazile r edin erek sığ ır çiftlikle riy
farklı e tn ik kültürlerin olağanüstü derecede korunm uş le birleştiren d ışa rıd a n g elm iş zeng in ler izledi. 19 8 1’e
olun d uğ unun güçlü b ir kan ıtıd ır (Nash, t.y., s.2 ). Ju kad ar ağaçlardan a rın d ırılm ış arazinin % 8o’i, çoğu
ne, M aya in an ç ve pratiklerin in bu isya n ı m üm kün çitle çe vrilm iş ve sürekli gözetim altın d a tutulan özel
kılan tutunum lu sistem lerinin d a ya n ık lılığ ın ı, hem iç sığ ır çiftlikle rin e dö n üşm üştü. Yerli tarım cılar, m ah
k a yn aklara hem de egem en grup tarafından u yg u la s u l a la b ile c e k le ri to p ra k la r a ç ıs ın d a n g id e re k d a
nan d ış b askıya bağlam aktadır. ha da çaresiz durum a d üşe re k M ontes A zule s Doğal
H an gi te ş v ik e d ic i u n su r M e ksika ta rih in in bu K orum a B ö lg e si’ nin o rm a n lık a la n la rın a y ö n e lm e k
önem li an ın d a bu in sanların ken dilerini bu denli güç le ka lm am ış, ayn ı zam an da farklı e tn ik kökenlerden
lü bir şe k ild e ifade ed eb ilm elerine yo l açm ıştır? A n gelen yerel M aya h a lkla rı da b irb irleriyle rekabet iç i
tro p o lo g Jam es N ation s, bunun b ir “e k o lo jik d e v ne g irm işlerdi.
rim ” o ld u ğ u n u ileri sü re r (1994, s .3 1 -3 3 ) . Bu, to p H ü k ü m e t 19 8 9 ’da k a h v e fiy a tla rın ı de n e tle m e
rağı kim in ve ne am açla denetlediği ile ilg ilid ir. S ö siste m in i dağıttı, bu da p e k çok kahve ye tiştiricisin in
m ürge dön em in d en bu ya n a M aya’nın d a ğ lık a la n if la s a s ü r ü k le n m e s i a n la m ın a g e liy o r d u ; N A FTA
ları, d ışa rıd a n gelenlerin yararı için elde edilen ürün a n la ş m a s ı, p e k ço k la rın ın gözünde b ardağı taşıran
lerin kayn ağını oluşturm uştur: B arajları M e ksika’nın so n d a m la y d ı. E lle rin d e n a kte d ö n ü ş e b ile c e k s a
yerüstü suyun un % 3 0 ’unu ve hidroelektrik gücünü- d e c e m ıs ır k a lm ış t ı; N A FT A ile u cu z A m e rik a n
nün üçte b irini karşılar; ayrıca, ulusun petrol rezerv m ıs ır ı p a z a r la r ın ı m a h v e d e c e k ti. Y e r li h a lk p e k
ya k ın d a ürünleri için ne p azarlarının ne de bunları de k ira lık işçi o larak ça lışa ca kla r ya da a ya k la n a ca k
y e tiş tire c e k le ri to p ra k la rın ın k a la c a ğ ın ı a n la m a y a lardı. N atio ns’ın yazd ığ ı g ibi, a yaklanm ayı seçm iş o l
b aşla d ı. C h ia p as tarım cıları bazı zor seçim ler ya p m a k m aları şaşırtıcı değildir. Am açlan, top rakların ın s ığ ır
d u ru m u n d a k a ld ıla r. Y a h a lih a z ırd a ço k k a la b a lık çiftliği sa h ip lerin in ellerinden a lın a ra k ken dilerine ia
olan kent m erkezlerine g id ecekler ya sığ ır çiftliklerin - de e d ilm e siyd i.
Üretimde kültürler arası farkları dikkate nu, bir çiftlik ya da binlerce hissedarlı büyük
alacak olursak, bunu iki açıdan düşünmemiz bir petrol şirketi olabilir. Örneğin bizim top-
gerekir. Bunlar, üretimin nasıl örgütlendiği ve lumumuzda haneler genellikle üretici değil tü
hangi üretim stratejilerinin kullanıldığıdır. ketici birimlerdir. Sonuç olarak üretim, ev içi
ekonomiden çok uzaklaşmıştır. Ev yaşamla
Üretimin Örgütlenmesi rım birbirlerinden çok uzak çevrelerde sürdü
Her toplumda üretim örgütlenmiş bir süreçtir. ren insanlar, aynı montaj hattında ya da aynı
Yani belli üretken birimlerle, belli işleri yap ofiste yan yana çalışıyor olabilirler. Üretim iş
mak üzere örgütlenmiş insan grupları ile ele leri karmaşık ve uzmanlaşmış biçimlerde dağı
alınır. Bu üretken birimlerin doğası toplum tılmıştır. Bir işçi bir parçanın üretimini nadi
dan topluma farklılık gösterir. Bizim toplumcu ren başından sonuna kadar izleyebilir ve nadi
muzda, temel üretim birimi ticarî firmadır; bu ren üretim sadece yerel kaynaklara dayalıdır.
bireysel olarak sahip olunan benzin istasyo Sadece bir aileye ait olan ve o ailenin çalıştığı
çiftlikte bile yakıt, araç gereçler, melez tohum Üretim Stratejileri
lar -hatta elektrik ve sulama için gerekli su bi- Daha önce belirttiğimiz gibi, çoğu toplum
le - ithal edilir. da üretim birimi, üretimden başka am açla
Çoğu sanayileşmemiş toplumda ise, temel ra da hizmet eder. Temang çiftçi ailesi, ha
üretim birimi hane ya da aile içi gruptur. Göre sat için akrabaları ve arkadaşlarıyla bir ara
ce basit teknoloji söz konusu ise bütün beceri ya toplandıklarında ortaya çıkan üretim bi
ler ve üretim için gereken kaynaklar toplumsal rimi, büyük ölçüde dinsel, siyasal, toplumsal
cinsiyet çizgisi boyunca uzmanlaşılmış tek bir ve diğer etkinlikleri de paylaşan aynı gruptur.
hane içinde bulunur. Yanomamöler gibi bah ABD’de tarım, hâlâ çoğu kez bir aile işidir ve
çe tarımı yapan pek çok toplumda hane halkı emeğin örgütlenmesi yoğun bir şekilde hane
üyeleri, ekim işleri, bahçe bakımı, avcılık, ça içinden yapılır (Salamon, 1992). Sanayileşme
paya, bele, sırığa ve toprağı işlemek için kul miş toplumlarda üretim, ekonomi dışı işler
lanılan diğer aletlere şekil vermek, giyim, süs den hem etkilenir hem de bunarı etkiler; oy
eşyaları, çömlek, sepet ve diğer araç ve gereç sa sanayi üretimi, ekonomik amaçlar peşin
leri yapmak için gereken bilgiye kendi içlerin deki insanlar tarafından yerine getirilir ve Ye
de sahiptirler. Eğer iş, tek bir hanenin verimli dinci Bölüm’de gördüğümüz gibi bu, toplum
bir şekilde altından kalkamayacağı kadar bü sal etkenleri büyük ölçüde dışarıda bırakacak
yükse, o zaman da akrabalardan ya da arka derecededir.
daşlardan ek destek sağlanır. Örneğin, Trobri- Bir ekonomi, üretim birimlerine ek olarak,
and Adası’nda yaşayanlar için bir kanonun ya üretim stratejileri, yani doğal ya da işlenmiş
pımı bütün köye ait bir iştir; bu aynı zamanda kaynakları kullanılabilir ürünlere dönüştürme
ayinin ve şölenin de damgasını vurduğu geniş yöntemleri de geliştirmek zorundadır. Üretim
ölçekli projede, düzinelerce arkadaş ve akraba stratejileri kaynaklar, emek ve sermaye olmak
işbirliği yapar (Malinowski, 1922/1961). Yine üzere başlıca üç temel unusuru içerir. Bu üç
de üretimin büyük kısmı hane içinde yer alır. unsurdan herhangi biri, toplumun ihtiyaçları
Bu hane aynı zamanda tüketimin de örgütlen doğrultusunda değiştirilebilir. Emeğin yoğun
diği temel birimdir. Ekonomik üretim ve tüke luğu artıralabilir ya da azaltılabilir; sermaye ta
timin temel olarak hane içinde örgütlenmesine sarruf edilebilir, ödünç alınabilir ya da yatırım
genellikle hane içi üretim tarzı denir. amaçlı kullanılabilir; doğal kaynakların kulla
Bazen zarar ya da hasar riski, bir işin bir nımında, örneğin tütünden mısıra geçilmesi gi
den fazla haneyle ortaklaşa yapılmasını gerek bi, elde edilebilir bir seçenekten diğerine geçi
tirir. Daha önce belirttiğimiz gibi, Doğu Afri lerek uyarlanma sağlanabilir. Sanayi toplumla-
ka sığır çobanlarında, bir aile genellikle arka rmda üretim stratejisindeki hayatî değişken ge
daşlarına ya da akrabalarına ait sığırları kendi- nellikle sermayedir.
lerininkiyle birlikte güder, böylece bunun has Geleneksel tarım toplumlarmda en önemli
talık vurduğunda bir hanenin tüm stoklarının değişken çoğunlukla emektir. Günümüzde sa
mahvolması riskini en aza indirici etkisinden nayileşmekte olan toplumlarda ise tarımın bir
yararlanır. niteliği, emekle ilişkili olarak sermayenin öne
Seramik fabrikasında çalışan Çinli kadınlar çoğu Çinli işçi gibi kırsal bölgeden yeni göç etmişler.
(Fotoğraf Max Monroe)
mindeki hızlı artıştır. Kuzey Nijerya’daki Ha- ve bunu tekrar yatırım amaçlı kullanmak iste
usa tarımcıları arasında araştırma yapan Lou- yen insanlardır.
ise Lennihan (1996), kuşaklar boyunca süre Sanayileşmemiş toplumlardaki hane içi üre
gelmiş tarımın hep böyle sürüp gidecekmiş gibi time ilişkin bu gözlemlerin çok benzerleri sa
görünmesine karşın -h âlâ tarlalarda ellerinde nayileşmekte olan toplumlarda da görülebilir.
çapayla çalışan çiftçileri görmek mümkündür- Mısır bunun bir örneğidir. Sanayileşmeyle bir
tarımsal üretimde artan sermayenin varlığıyla likte tarımın çarpıcı biçimde değişmekte olma
toplumsal olguların dönüşmüş olduğunu belir sına karşın, hane hâlâ kırsal üretim ve tüketi
tir. Bugün çiftçinin çapaladığı tarla kendisinin min temel birimi olmayı sürdürmektedir. Nic-
olmayabilir; eğer kendisinse bile bu çok önem holas Hopkins (1983), Yukarı M ısır’ın bir kö
senmeyebilir, çünkü koşullar nedeniyle ücret yünde, hanelerin büyük ölçüde ailenin büyük
li çalışmaya zorlanmaktadır. Tarım artık ticarî lüğüne ve erişim olanağına sahip oldukları top
gübre, melezlenmiş tohumlar ve böcek ilaçları rağın miktarına bağlı olarak seçilen örüntüye
gerektirir hale gelmiştir. Çiftlik ve tarla sahip dayalı emek dağıtım biçiminde önemli farklılık
lerinin çoğu, tarım dışı işlerden para kazanmış keşfetti. Zengin çiftçilerin traktörleri vardı ve
toprağı bizzat kendileri işlemiyorlardı. Yoksul diğer ailelere katılma yollarından birini seçebi
aileler ise erkekleri ya ücret karşılığında çalış lir. Bu stratejilerin tümü görece riski az tepki
mak üzere başka yerlere ya da işçi olarak kom lerdir, çünkü her an fazla bir kayba uğrama
şu çiftçilerin tarlalarında çalışmaya yolluyor- dan bırakılabilirler. Maliyeti oldukça yüksek
lardı. Gerçi burada işin yoğunluğu, hane için bir başka seçenek ise, sürüyü satıp başka yol
de çalışanların tüketenlere oranından ziyade lardan geçim sağlamaya çalışmaktır (belki bir
toprak mülkiyetine dayalı olmasına karşın, ha çiftlik satın almak ya da tarım işçisi olarak baş
ne, iş gücünü örgütlemenin temel aracı olmayı kalarının topraklarında çalışmak ya da kentte
sürdürmektedir. İşe ya da daha daha açık bir bir iş bulmak gibi).
tanımla kadına ve erkeğe uygun işlere ilişkin
kültürel idealler de hanenin stratejisini etkiler. Hane Birliğinde Emek,
M ısır’da ancak ailenin başka seçeneği yoksa Toplumsal Cinsiyet ve Üretkenlik
kadınlar tarlada çalışırlar. A ntropologlar, farklı üretim sistem lerinde
Üretim stratejisini yönlendirme açısından emeğin rolü üzerinde oldukça fazla durmuş
hanenin hemen her zaman seçenekleri vardır. lardır. M arshall Sahlins, Chayanov adlı eski
Örneğin, hayvan çiftliği ya da mandıra sahibi bir Sovyet ekonomistin formülasyonunu izle
olarak uzmanlaşmış çobanlar, hatta güneydo yerek emek ile üretim stratejisi arasındaki iliş
ğu Türkiye’nin Yörükleri gibi göçebe çobanla kiyi şöyle anlatır: Hane içi kullanıma yöne
rın geçimleri mübadeleye bağlıdır; yani hayat lik hane içi üretim sistemindeki yoğun emek,
larını sürdürebilmek ve işlerin genişletilebilme- üretici birimin çalışma kapasitesi ile ters ilişki
si ya da gelecekteki ihtiyaçların karşılanabil içindedir (Sahlins, 1972, s.91). Başka bir de
mesi için, sermaye birikimini sağlayacak şeyle yişle, hane içi üretim tarzında, hane halkı ken
ri satın alabilmenin araçlarını elde edebilmeye di ihtiyaçları için çalıştığından, besin üretebile
yönelik olarak ürünlerini satmak ya da değiş cek durumda olanlardan daha fazla sayıda in
tokuş yapmak. Bu yüzden, hayvan ürünleri ile sanı beslemek zorundadırlar, dolayısıyla daha
tarımsal ve endüstriyel ürünlerin göreli fiyatla fazla çalışmaları gerekmektedir. Örneğin, eğer
rında ya da değerlerinde ortaya çıkan dalgalan bir hane, ağırlıklı olarak çok genç ve çok yaş
malardan etkilenmeye aşırı derecede açıktırlar. lı bir nüfustan oluşuyorsa, az sayıda yetişkin
Eğer buğdayın fiyatı yükselir ya da sütün veya bu grubun ihtiyacını karşılayabilmek için en
etin fiyatı düşerse -y a da her iki dalgalanma eş üretken oldukları yıllarda yoğun biçimde ça
zamanlı olursa- büyük sürülere sahip olanlar lışmak zorunda kalacaklardır. Aynı zamanda,
bile ciddi bir malî sıkıntı içine girebilir. Böyle insanların ihtiyaç duydukları şeyler, neye ihti
durumlarda, hayvansal ürünlerini daha az tü yaçları olduğuna inanmalarına bağlıdır; dola
ketip büyük kısmını ticaret için kullanma, da yısıyla eğer bir şeyleri elde etme ya da biriki
ha fazla emek veya sermaye yatırarak sürüleri mini yapma fırsatları çok sınırlı ise, aklî dav
nin üretkenliğini arttırma ya da grup içinde re ranan insan çok fazla çalışmaz. Aksi durumda
fah düzeyi daha yüksek olan bireylerin ihtiya ise, eğer bir hanede üretken insan sayısı fazla
cı olanlara yardım ettiği tek bir liderlik altında olup onlara az sayıda insan bağımlı ise, bura
Savaşçı Ariaal yaş mertebesi
üyeleri, bir yayla sığır kampında
beraberce bir kuyuyu tamir
etmekteler. (Fotoğraf EUiot
Fratkin)
da üreticiler, bazı tasarruf ya da yatırım yap tılı olarak düşüktü. Dove, çalışan-tüketen ora
ma araçlarına sahip olmadıkları sürece fazla nının ters olduğu hanelerin, aslında orantılı
sıyla boş zamanları olacağı için imrenilecek olarak emek verimliliğini yoğunlaştırdıklarını
durumda olduklarını göreceklerdir (Durren- gördü. Bazı haneler, açıklarını kapatabilmek
ber 1984, s.20). için işçi kiralamak zorunda kalıyorlardı. H at
Her şeyin eşit olduğu durumda, hane üye ta emeğin örgütlenmesi, bütün hanelerin kar
si ne kadar fazla tüketiciyi desteklemek zorun şı karşıya kaldığı temel bir sorundu. Tüketen
da ise o kadar da fazla çalışmak zorundadır. leri destekleyebilen çalışanların demografik öl
Çok genç olanlar ve yaşlılar ürettiklerinden çüsü, işin dağıtımının ve yapılması gereken işin
daha fazla tükettikleri için, bunların sayısının miktarının iyi bir göstergesidir.
daha fazla olduğu hanelerin çok daha ağır bir
yük taşımaları gerekir. Michael Dove (1984), Kadınların Üretim İşi
Endonezya’da Batı Kalimantan Kamularında Bir hanenin üretkenliğini belirlemedeki ana et
ki haneye dayalı ekonomiyi keşfettiği zaman ken, hanenin demografik ve toplumsal cinsiyet
bu düşüncenin doğrulandığını gördü. Kantu özellikleri arasındaki ilişki ve işin dağıtım biçi
bahçe tarımcılarında çok geniş hane kültürel midir. Geleneksel bir tarım toplumu pazar eko
bir idealdir, ancak toplumsal gerçek bu idea nomisine geçiş yaparken, genellikle hanede
lin uzağında kalmaktadır. Dove’un araştırdığı ki toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü değişir.
otuz haneden on üçü çekirdek aileydi. Çekir Eğer erkekler ücretli iş için gidiyorlarsa, kadın
dek aileler diğerlerinden daha küçüktü ve en ların evde, erkeklerin sorumluluğundaki işle
önemlisi, çalışanların tüketenlere oram, oran ri üstlenmeleri gerekir. Eğer kadınlar ücretli iş
gücü içine çekilirlerse, bunun da benzer şekilde ğişiklik yaparak emek yoğunluklarını farklılaş
erkekler için ev içi sonuçları olacaktır. Genel tırırlar. Bu etkenlerden ilki, kişinin çalışma hı
likle, erkelerin ev içi işlerin bir kısmını üstlen zı ve verimi, yani belli bir sürede ortaya koya
meleri epeyce zaman alır. Toplumun bütün dü bildiği işin miktarıdır. Bu miktardan genellikle,
zeni toplumsal cinsiyete dayalı işbölümünü et çalışma saati başına ortaya konan üretim ya da
kiler, dolayısıyla, sanayileşmiş üretime geçmek üretim düzeyi olarak söz edilir. Her toplumda,
gibi büyük bir ekonomik dönüşüm, erkeklerin bireylerin ortalama bir insanın belli bir işteki
ve kadınların yaşamlarında değişiklikler yara üretkenliğinin ne olması gerektiği konusunda
tacaktır. genel bir fikri vardır. Kuşkusuz insanların el
Modern bir Amerikan çiftliğinde, aslında lerindeki aletlerin türünün üretkenlik üzerinde
kadınlar eskiden beri çok ağır çalışmış olma büyük etkisi vardır. Bir insanın bir tarlayı trak
larına karşın, öncekinden daha da merkezî bir törle bir öküz ve tahta sabanla sürdüğünden
rol oynamaktadırlar. Erkekler tarım dışında çok daha kısa sürede süreceği aşikârdır. Fakat
bel bağlayabilecekleri bir gelir elde edebilmek benzer gereçleri kullansalar bile, farklı toplum
için çiftlik dışında çalıştıkları için, kadınlar gi lardaki insanlar kabul edilebilir üretkenlik dü
derek daha ağır araçları kullanmak ve eskiden zeyini farklı biçimlerde tanımlarlar.
erkeklerin işi olarak kabul edilen işleri yapmak Emek yoğunluğunu etkileyen bir diğer fak
zorunda kalm aktadırlar (Salamo 1992). Bu tör üretken olunan yaşam süresi, yani kişi
nunla birlikte, kadınların kendi yaptıkları iş nin kültürel olarak belirlenmiş işgücüne katıl
ten “yardımda bulunmak”, erkeklerin işlerin ma ve emekli olma yaşıdır. Örneğin Afrika’nın
den ise “gerçek çalışm a” olarak bahsetmele Buşongları, yirmi ile altmış yaş arasını üretken
ri, Ortabatı geleneğidir. Bu tutuma karşın, ka olunan yaşlar olarak tanımlarlar; komşu Lele-
dınlar üretken iş yapmaktadır ve bu iş, ücre ler ise otuz ile elli yaş arasındaki yirmi yılı ça
ti ödenmemesine karşın pazar ekonomisinde lışma yaşamı için uygun görürler (Douglas,
ki tarımın başarısı açısından oldukça önem 1962). Doğu Avrupa’daki bütün eski sosyalist
lidir. Patricia Johnson (1988), Gainj kadınla rejimler, emeklilik yaşını erkekler için 55, ka
rı üzerine yaptığı çalışmada da aynı dinamiği dınlar için 50 olarak tespit etmişlerdi; sonuç
keşfetmiştir. Bu kadınlar esas olarak eş ve an olarak bu ülkelerde bugün, emeklilik maaşıyla
ne olarak, yani üretici değil de yeniden üretici geçinen çok büyük bir nüfus vardır. Komüniz
ler olarak tanımlansalar da, Johnson’ın araştır min çökmesinden sonra emeklilik maaşları bu
ması hanenin kahve üretiminin ticarî başarısı ülkelere çok büyük bir yük oldu.
nın doğrudan kadınlarla ilişkili olduğunu orta Ayrıca bir de iş günü ya da iş haftası kav
ya çıkarmıştır. ramları vardır. Bu kavramlar, bir kişinin ide
al olarak her gün veya her hafta işte ne kadar
Emek Yoğunluğundaki Farklılıklar zaman geçireceğini belirler ve bunlar da kültü
Sanayi öncesi toplum lardaki haneler, hepsi rel olarak tanımlanmıştır. Modern devletler
de belli bir dereceye kadar kültürel normlar de kimin neyi ne zaman yapması gerektiği sa
la yönlendirilen çeşitli etkenlerden birinde de atler, takvimler ve programlarla belirlenir bü-
Ö R N E K OLAY
G a in jla r, P a p u a Y e n i G in e ’nin an a d a ğ lık b ö lg e s i son haline geldiğinde satışın ı yap acaklar; toprağın sü
nin kuzey k ıy ıs ın d a k i e n g e b e li ve o rm a n lık Takvvi rülm esi, haşatının ya p ılm ası, ürünün işlen m esi ve ye
V a d is i’nde yaşarlar. Y erleşim leri o denli gen iş bir a la rel nakliyesi gibi geri kalan bütün işler ise kadınlara
na ya yılm ıştır ki, köy o la rak ta n ım la n a b ile ce k geniş düşecekti. G ainjlar, ağaçların ve m eyvelerinin m ülkiye
h içbir in san top luluğu yoktur. G ain jlar, tatlı patates, tini ağaçları diken kişiye uygun gördükleri için ve kah
taro, yam , m uz, şeker ka m ışı, çeşitli ye şil b itkile r ve ve fidelerini dikenler de erkekler olduğundan, kahve
b a zıla rı m ısır ve b a lk a b a ğ ı da o lm a k üzere karm a nin satışın dan elde edilen tüm kârı sadece erkekler
ü rü nler yetiştire n b ü yü k ölçüd e g e çim lik e k o n o m i alm aktadır, işin büyük kısm ını kadınların yap ıyor ol
ye d ayalı y a k -a ç tipi bahçe tarım cılarıdır. Tüketim den ması gerçeğine karşın, “bu kârlar, sadece erkeklerin
ziya d e tö re n se l değeri için b irka ç dom uz ve tavu k dahil olduğu tica rî kooperatiflere, eğitim e (g en ellik
yetiştirirler. A v cılık o d e n li n adirdir ki, hanenin b e s le sadece erkekler yararlanır) ve erkeklerin bölgenin
lenm esine çok az katkı sağlar. Gainj erkekleri b ah çe başkentine yaptığı havayolu seyahatlerine ve tüketim
de tarım ya p ıla ca k alan ların ilk tem izliğinden ve çitle m allarına harcanır” (J o h n s o n , 1988, s . ıı ı) .
çevrilm esin d en , ka d ın la r daha so n raki tem izlik, y a k B ir e rk e ğ in ve o n u n k a r ıla r ın d a n en a z b ir i
m a ve ekm e işle rin d e n so ru m lu d u r. A yrıca, ekm e, nin b ulund uğu a ile tip in i (conjugal family) ça lışm a
b içm e, ta şım a , işle m e ve b ah çe ü rü n le rin i p işirm e b irim i o la ra k a la n Jo h n so n , k a h v e y e tiş tirm e d e k i
iş le ri de k a d ın la ra a ittir. E rk e k le rin b ü y ü k k ıs m ı, başarıyı etkileyen beş de ğişke n i a n aliz etm ek üzere
19 6 3 ’ten bu yan a sa h ild e k i çopra (hindistan cevizi) 19 7 8 ’de 19 8 3 ’te to p lad ığı verileri ka rşıla ştırm ıştır. Bu
p la n tasyo n la rın d a, g en e llikle iki y ıllık sö zle şm e le rle d e ğişken ler şunlard ır; (1) erkek hane reisin in y a şı, (2)
ücretli işçi o larak çalışm aktad ırlar. erkek hane reisin in göç tecrüb esi, (3) hane b aşına
K a h v e , ilk kez 1 9 7 3 ’te n a k it k a r ş ılığ ı s a tıla n düşe n h anede oturan karı s a y ıs ı, (4) hane b aşın a
ürün olm a ö ze lliğ i ka za n d ı ve bu sü re ç, d ün yanın düşen ya şla rı yirm i ile altm ış a ra sın d a k i kadın sa yısı
g elişm e kte olan d iğ e r b ö lg e le rin d e k i E sth er B o se - ve (5) hane b aşına düşen b ağım lı kişi sa y ıs ı.
rup’ın (19 70 , s .5 3 ve d evam ı) te şh is e tm iş olduğu Johnson, göç te crü b e sin in , b ir h a n e n in işle d iğ i
örüntüyü iz le d i. Bu tarzd a, g e çim lik e tk in lik le rd e k i kah ve b ah çe sin in s a y ıs ın a göre h e sa p la n a n kahve
g eleneksel işb ölüm üne b ak ılm a ksızın , nakit karşılığ ı ye tiştiriciliğ i ka p a site sin d e pek b ir etkisi olm ad ığ ın ı
ürün satışı ve te kn o lo ji a lış v e riş i erke kle r a ra sın d a keşfetti: K işin in n a sıl kahve ye tiştirile ce ğ in i öğrenm esi
gerçekleşiyordu. Kadınların çok açık biçim de bahçeci iç in , iç in d e y a ş a d ığ ı to p lu m u n d ış ın a ç ık m a s ın ın
likle özd eşleşm iş olm alarına karşın, tarım kredisi ve g erekm ediği çok açıktır. A rtık g ele n e kse l yo llard an
ren erkek memur, kahve fidelerini ve bunların ekim i, (savaşta lid er o larak ve y iğ itlik göstererek) statü ka
işlenm esi ve satım ı ile ilgili bilgileri sadece Gainj er zan m aları m üm kün olm ayan genç hane reisleri için
keklerine sağ lıyord u . Erkekler bu yen i bahçe ürünü yaş etkenini de bir önem i ka lm am ıştı; n akit karşılığ ı
için yeni bir işbölüm ü oluşturdular. Bu işbölüm üne gö ürün satarak ya da daha fazla ürün a lm a k için daha
re, erkekler sadece kahve ağaçlarını dikecekler ve ürün fazla ça lışa ra k b aşarıya u la şa b iliyo rla rd ı. Kahve üre
tim in d e ki b aşarıd a, h aned eki eş sa y ıs ı önem li b ir et b ü yü k k ıs m ı, hanede b ulun an k a d ın ın y a k ın la rı ve
kend i: Bir erkeğin ne kad ar fazla karısı varsa o ka h a n e r e is iy le k a r ıs ı o la m a y a c a k tü rd e n a k r a b a lık
dar fazla bahçeyi id are ed e b iliyo rd u . A n cak, kahve bağları (soy veya kategori bağı anlam ında) olan lardı.
üretim inde en ön em li rolü, hane reisin in karıların ın Johnson, hem evli kadınların evde tutulm aların ın
d ışın d a kalan ka d ın la r, yan i evlen m em iş kızları, kız hem de dutların eve kab ul edilm elerin in haneye bir
kard e şle ri, aynı h aneyi p aylaşan oğ ullarının karıları m aliyeti olduğunu belirtir. Kız evladın e vliliğ in i g ecik
ve o haneye ilişm e y i se çm iş dul k a d ın la r oyn uyo r tiren b ir a ile , en azından geçici o larak hem b a ş lık p a
du. Bu b u lgu b ir ö lçü ye kad ar, bu k a d ın la rın pek rası ya da kızın e vliliğ i ile gelecek paradan hem de
azın ın çocukların talep leriyle ilg ilen m e k durum unda e v lilik bağının oluşturacağı b ağlardan feragat etm iş
olm alarıy la açıklanm aktad ır. o lm a k ta d ır. D ul k a d ın la r g e n e llik le b e ra b e rle rin d e
J o h n s o n , h a n e b a ş ın a d ü ş e n b a ğ ım lı k iş i b ağ ım lı çocuklar getirirler; kaldı ki, çocuklu dulların
s a y ıs ın ın etkilerin i "b a ğ ım lılık o ranı”, yan i çalışm ayan ye n id e n e vle n m e ih tim a li çok d ü ş ü k o ld u ğ u iç in ,
b a ğ ım lıla rın ü re tici k a d ın la ra (hem e ş le r hem de b aşk a b ir haneyle birleşm eye en uygun olan onlardır.
y e tişk in k a d ın la r) o ranı a ç ıs ın d a n in c e le m iştir. Bu D u lla r k a rarla rın ı b e lli b ir h an e n in k a d ın la rıy la
in cele m e so n u cu n d a , d ah a b a şa rılı h anelerde (ya a ra la rın d a k i güçlü duyg usal bağlara d ayanarak a lıyo r
ni üç ya da d ah a fazla b ah çesi olanlar) b a ğ ım lılık gibi görünm ektedir. Bu çalışm anın ya p ıld ığ ı dönem de,
oranların ın 19 78 ile 19 8 3 yılla rı a rasın d a önem li ö lçü k a d ın la r henüz erkeklerden em eklerinin ka rşılığ ın d a
de d ü şm ü ş, daha az b aşarılı olanlarda ise (yani b ah cid d i ta le p le rd e b u lu n m u yo rla rd ı ve e ld e e d e b ile
çe s a y ıla rı üçden az olanlar) artm ış olduğ un u b u l cekleri (giyim , kap kacak, hazır g ıda gibi) herhangi
du. B a ğ ım lılık o ran ın d aki d ü şü ş, “bütünüyle üretici m a d d î b ir yarar, d ulların kendilerini b elli bir h aney
s a y ıs ın d a k i y ü k s e liş e b a ğ la n a b ilir” (Johnson, 1988, le m üttefik kılm a kararlarında pek dikkate alın m ıyo r
s. 117 ). Johnson, tüm örneklerde üreticilerin hane re g ib i g ö rü n ü y o rd u . K a d ın la r e m e k le ri k a r ş ılığ ın d a
is in in k a rıla rın ın d ışın d a ka la n k a d ın la r o ld u ğ u n a m a d d î ta le p le rd e b u lu n m a ya b a ş la d ık la rın d a diğer
iş a re t e d e r. 19 7 8 ile 19 8 3 y ılla r ı a ra s ın d a ü re tici kad ınlarla h em cins olm aların dan kayn aklan an bağlar
kad ınların sa y ısı daha az b aşarılı h anelerde d üşm üş, daha az önem li hale gelecektir ve bu tür taleplerin
b aşa rılı olan lard a ise yü kselm iştir. m aliyeti, hanenin eko n o m ik b aşarısı göz önünde tu
19 8 3 ’te n akit karşılığ ı kahve üretim inde b aşarılı tu la rak d e ğerlen dirilm ek zorunda kalacaktır.
olduğu d üşünülen haneler, 19 7 8 ’de içinde daha fazla Johnson, üretken kad ınların haneye katılm aların ın
b ağım lının b ulunduğu ve hane reisinin karıları dışınd a hanenin kahve üretim ini artırm asına o lan ak s a ğ la d ı
kalan kad ınların sayısın ın daha az olduğu aynı hane ğ ın ı v a r s a y m a k ta d ır . Fa k a t Jo h n so n y a n ılm ış o l
lerdi. Johnson bununla ilgili olarak, bu haneleri nakit sa b ile -y a n i eğer d u lla r b a ş a rıs ı n e d e n iy le fazla
karşılığ ın d a satılm ak üzere üretim yapm aya yö n le n d i sa y ıd a kah ve b ah çesine sah ip haneye katılıyo rlarsa
ren şeyin yü kse k b ağ ım lılık oranının b ask ısı olduğu b il e - b u , ç a lış a n k a d ın s a y ıs ı ile k a h v e b a h ç e s i
varsayım ın ı öne sürer. A ncak 19 8 3 ’e kadar, b ağ ım lılık s a y ıs ı a ra s ın d a d in a m ik b ir iliş k i o ld u ğ u s o n u c u
o ra n la rın ı d ü şü re b ilm e k için h ane le rin e d ah a fazla nu değiştirm eyecektir. Johnson’ın uya rısı etnografla
ka d ın ilave etm ek suretiyle ya p ıla rın ı cid d i biçim de ra yö n e liktir: K ad ın ların karşılığ ı ödenm eyen hane içi
değiştirm işlerdir. Bu kad ınlar nereden g elm işti? ça lışm aları da b ir üretim dir ve dünyanın gelişm ekte
B u n la rın % 5 4 ’ü e vle n m e m iş g en ç k a d ın la rd ı. olan pek çok b ö lg esind e ka d ın la r “bütün standartla
Ö n e m s iz b ir k ıs m ın ı o lu ş tu r a n % 14 ’ ü haneye ra göre üretken o la rak kab ul ed ilm e si gereken, hane
g etirilm iş olan e v lilik çağın d aki k a d ın la rd ı. Kalan % içi olm ayan tica rî üretim de ve em ekte önem li ölçüler
3 2 ’si ise haneye katılm ış olan dul ka d ın la rd ı. D ulların de yer a lm a ktad ır” (1988, s.12 0 ).
yük ölçüde (Rutz, 1992, s.5). Sanayi ve sana dur. Haneler emek yoğunluğunu, cinsiyete da
yi sonrası ekonomiler bireyden fazla zaman ta yalı işbölümünü, çalışma yaşını ve çalışma sa
lep eder; uzun çalışma saatleri bu ekonomilerin atlerini kendi özel ihtiyaçlarını karşılayacak şe
kuraldır. Pek çok avcı-toplayıcı grubun birey kilde uyarlarlar.
leri için günde üç ile beş saat arasında çalışmak Daha önce sözünü etiğimiz gibi, emek yo
normaldir; diğer pek çok sanayi öncesi toplum ğunluğu maddî ihtiyaçların dışındaki başka et
da da aynı şekilde düşük üretim -yani günde iş kenlerden de etkilenir. Sahlins (1 9 7 2 ), Yeni
için uygun olandan birkaç saat daha az çalış Gine’nin Kapaukularında, bazı hanelerin üye
ma pratiği- söz konusudur. Bu tür toplumlar sayılarına göre beklenenden daha fazla üret
da insanlar boş zamana ve toplumsal zorunlu tiklerini, diğerlerinin ise beklenen üretimin al
lukların yerine getirilmesine oldukça fazla de tında kaldıklarını keşfetmiştir. Kapaukularm,
ğer atfederlerken, ne yiyebilmelerine ne de sak- “büyük adamlar” olarak bilinen güçlü bir si
lıyabilmelerine imkân olmayan miktarlardaki yasal örgütlenme biçimleri vardır. Bu liderler
gıdanın ve ihtiyaç dışı malların birikimini yap ve aileleri aşırı üretim yapma, bu liderlerin ta
maya çok az değer verirler. kipçileri ve onların aileleri ise yetersiz üretim
Kişinin üretken olduğu yaşam süresi ve iş yapma eğilimi gösterirler. Büyük adamlar oto
günü kavram ları kültürel olarak tanım lan ritelerini, öncelikle takipçilerine karşı gösterişli
mış olsa bile, bireyler ya da haneler kendileri ve iyi hesaplanmış cömertlik gösterileri yoluy
ni kendi özel koşullarına uyarlamaya çalışırlar la korurlar. Sonunda herkes, bireysel ihtiyaçla
ken bunları genellikle yeniden tanımlarlar. Ö r rım karşılamaya yetecek ölçüde ürün elde eder.
neğin Amerikan toplumunda, bazı insanların Dolayısıyla Kapaukularda siyasal ve ekonomik
normal işgünü süresine ilişkin kültürel çerçe kararlar birbirleriyle çok yakından ilişkilidir.
veyi dikkate almayarak biri gündüz diğeri gece
olmak üzere bir günde iki adet sekiz saatlik işi
Ka y n a k M ü b a d e l e s İ
üstlendiklerini biliriz. Böyle yapmalarının ne
deni, belli bir hedefe ulaşma amacı ya da kısa Bazı kaynaklar üreticilerin ellerinde tutulup tü
zamanda büyük bir tasarruf oluşturma arzu ketilirken, bazıları da toplumun mübadele ağı
su olabilir. Aynı durum sanayi öncesi toplum nın içinde yer alır. Her ekonomik sistemin te
lar için de geçerlidir. Kültürel olarak tanımlan mel bir parçası olan mübadele, insanların ihti
mış üretkenlik yaşlarında yeterli sayıda üye yaçları olmayan üretim fazlalarım elden çıkar
si olmayan bir Lele hanesi, işleri pekâla yaş malarına ve ihtiyaçlarını diğer insanların ihti
ları otuzun altında ya da ellinin üstünde olan yaç duymadıkları üretim fazlalarından elde et
üyelerine yaptırabilir. Daha fazla sayıda hane melerine olanak tanır. Ayrıca mübadele, top
den oluşan bir örneklem üzerinde yapılacak in lumun çimentosu olma görevini görür. Ger
celeme, her hane içi grupta çalışan en genç ve çekten de antropologlar, mübadele edilen şey
en yaşlı üyelerin yaşlarında önemli farklılıklar ne olursa olsun, mübadele eyleminin kendisi
ortaya çıkaracaktır kuşkusuz. Bu tür farklılık nin toplumu bir arada tutan temel bağ olduğu
lar bireysel koşullara uyarlanmanın sonucu nu ileri sürerler.
Mübadele Mekanizmaları li karşılıklılık heryerde önemli olmakla bir
Karşılıklılık, yeniden dağıtım ve pazar olmak likte, sanayileşmemiş yörelerde daha sık ola
üzere insan toplumlarmdaki çeşitli ekonomik rak büyük miktarlarda ve daha çok insana he
mübadele sistemlerini karakterize eden üç me diye verilir. Karşılıklı alıp verme zorunluluğu
kanizma, büyük ölçüde insanın kültürel tari daha güçlüdür. En önemlisi karşılıklılık, D o
hinin izleğini yansıtır. Karşılıklılık ya da top ğu Afrika’daki sığır verme ya da ödünç verme
lumsal bağlar ve zorunluluklarla sarılı insanlar de olduğu gibi (Barfield, 1993, s.52), stratejik
arasındaki karşılıklı alışveriş evrenseldir (bu üretim kaynaklarını da içermesi muhtemel ol
aynı zamanda insan olmayan türler arasında duğu için bilfiil üretim sürecinin temel bir par
da önemlidir). Yeniden dağıtım ya da toplum çasını oluşturmaktadır.
varlığının zorunlu ödemeler ve hizmetlerle ye Karşılıklılık, her zaman ailelerin ve kom
niden dağıtılması, uzmanlaşmış siyasal kurum şuların sevdikleri şeyleri mübadele etm ele
lar gerektiren daha yeni bir olgudur. Pazar mü ri tarzında, gelişigüzel yardımlaşma atmosfe
badelesi ya da ortak bir değer ortamında -pa- rinde yapılan bir şey değildir. Antropologlar,
r a - aracılığıyla mal ve hizmetlerin ticareti ise, her biri veren ve alan arasında farklı derece
ancak devlet yönetimli toplumlarla birlikte or lerde yakınlık oluşturan (dolayısıyla, beli bir
taya çıkmıştır. derecede resmîyet veya iyi niyet barındıran)
Amerikan toplumunda da olduğu gibi, ço üç karşılıklılık biçimi tanımlamışlardır. Bun
ğu toplumda insanlar bu üç mekanizmayı da lar, genelleştirilmiş, dengeli ve negatif karşı
kullanırlar, ancak en çok hangi mekanizmaya lıklılıklardır.
ağırlık verdikleri ve hangi mekanizmayı hangi Hane halkı üyeleri, diğer akrabalar ve arka
işlerde kullandıkları önemli derecede farklılık daşlar arasında genellikle genelleştirilmiş kar
gösterir. Tarım ve sanayi toplumlarında eko şılıklılık -hesabı tutulmayan ve hemen ya da
nomik mübadelelerin önemli bir kısmı çok faz belli bir karşılık beklenmeyen gayri resmî he
la uzmanlaşmış pazar yerlerinde yürütülür. Fa diye verme biçim i- uygulanır (Sahlins, 1965).
kat (bugün oldukça nadir görülen) diğer eko Hane halkı üyeleri, olağan bir şekilde karşılık
nomilerde pazarın işlevi çok arka plandadır; beklemeden birbirlerine hizmet verirler; bir an
karşılıklılık ve yeniden dağıtım mekanizmala ne, çocuklarına verdiği kahvaltıların gelecek
rı hüküm sürmektedir. Pazar mekanizmasının te kullanmak üzere hesabını tutmaz. Hane hal
olmadığı ya da sadece belli mallar için geçerli kı üyeleri arasında ücretli işi olanlar, kazançla
olduğu ekonomilerde mübadele, ya tek başına rının büyük kısmını ortaya koyarlar ve bütün
karşılıklılık mekanizması ya da karşılıklılığın alışverişlerde kimin en kârlı çıktığına dikkat
ve yeniden dağtımm bir bileşimiyle yürütülür. etmeksizin harcamalara ortak olurlar. Ancak,
karşılıklılığın en gelişigüzel biçimi bile, müba
Karşılıklılık dele edilen mal ve hizmetlerin uzun dönemde
Karşılıklılık sanayileşmemiş toplumlarda sa dengelenmesi gerektiğine ilişkin örtük bir anla
nayileşm iş toplum larda olduğundan daha yış çerçevesinde işler. Hane halkı üyeleri, uzun
önem li bir rol oynayabilm ektedir. Sistem dönemli, karşılıklı desteğe güvenebilecekleri-
Gürcü tüccar Azerbeycan’da satmak
üzere patates taşıyor.
(Fotoğraf Daniel Bates)
ni varsayarlar; başkalrma yardım eden komşu, tır. Bundan sonra onlar da kendi akrabalarıyla
ihtiyacı olduğunda diğerlerinin de kendisinin (ki bu akrabalar da diğer akrabalarla) paylaşa
yardımına geleceklerini varsayar. Dolayısıyla, caktır. Ertesi gün ya da gelecek hafta bu iyiliğin
önemli bir açıdan karşılıklılık, bir depolama karşılığı alınacaktır. Sonuçta, durmadan de
ya da ambara koyma biçimidir; yani sen baş ğişen ve güvencesiz kaynak olanaklarına kar
kasına mal ve hizmet sunarsın ve sonunda, cid şın, herkes yiyecek bir şeyler bulabilmektedir
di bir şekilde hesabını tutmasan bile, verdikle (Marshall, 1965).
rinle hemen hemen eşdeğerde bir şeyler alırsın. Kuşkusuz bu, bu tür işlerde bireysel çıkarla
Bu, özellikle, mallar bozulmaya müsait ve baş rın göz ardı edildiği anlamına gelmiyor. !Kung-
ka türlü ileride kullanılmak üzere saklanması lar arasında yıllarca araştırma yapmış olan
mümkün değilse yararlıdır. Melvin Konner, gruptaki saygın bir erkeğin bir
Genelleştirilmiş karşılıklılık, tarihsel olarak antilop bacağı ile gelip, kendisinden bunu da
avcı-toplayıcılar arasındaki mübadelenin ti ha sonra tüketmek üzere onun için saklamasını
pik biçimi olup, bu insanların uyarlanmaların istediğini hatırlamıştır (1983, s.375). Şu açıktı
da bir zorunluluktu. Dördüncü Bölüm’de gör ki, grup üyelerinin bu denli fazla insanla pay
müş olduğumuz gibi, Dobe Ju/’hoansiler ya da laşmaya girmelerinin bir nedeni, depolama ola
îKunglar, eti saklama olanağına sahip değiller naklarının sınırlı oluşu ve birinin besinini ya da
di; bu nedenle paylaşma yoluyla ete erişim mü sahip olduğu başka şeyleri akrabalarının yeme
badelesinde bulunuyorlardı. Bir avcı oldukça sine veya kullanmasına engel olabilmesinin fi
büyük bir hayvan öldürürse, bunun küçük bir ziksel olarak çok güç olmasıydı.
parçasını kendi ailesi için alıkoyar, geri kala Genelleştirilmiş karşılıklılıktan daha resmî
nını paylaşmak üzere ava eşlik edenlere dağı olanı, eninde sonunda ve kabaca denk karşı-
Ö R N E K OLAY
Kula Halkası
lığının verilmesinin zorunlu olduğu bir hediye Pek çok çoban ya da tarım toplumunda,
verme biçimi, yani dengeli karşılıklılıktır. Kar dengeli karşılıklılığa dayalı emek-mübadele sis
şılıklılığın bu biçimi, normal olarak daha me temi vardır. Ekim ve hasat zamanında iş yükü
safeli ilişkileri olan bireyler, aşağı yukarı eşit bir hane için çok fazla ise, komşu haneler ya
toplumsal ya da ekonomik statüye sahip olan da akraba grupları sırayla başkasının tarlasın
arkadaşlar ve resmî, ticarî ortaklar arasında da çalışabilir. Bu tür sistemlerdeki katılımcılar,
yürütülür. Beklenti açıkça şudur: Ne veriliyor borç ve kredi hesaplamalarında oldukça ben
sa, bunun aşağı yukarı denk bir şeyle karşılığı zer zihniyete sahiptirler. Zamanında ya da ay
verilerek dengelenmesi gerekir. Genelleştirilmiş nı düzeyde emek veya eşdeğerde bir hediyeyle
karşılıklılıkta olduğu gibi, karşılık olarak veri karşılık veremeyen bir kişi, ciddi bir toplumsal
len şey hem almandan oldukça farklı bir şey kınamayla karşılaşacak ve gelecekte sahip ola
olabilir hem de daha geç verilebilir. bileceği işbirliğinden yoksun kalacaktır.
hazırlıklar yapılmaktaydı. Bireysel ticaret yapacak olan
kişi, yolculuğa hep kendi topluluğundan bir ekiple
çıkar. Ekip gideceği yere varır varmaz, ticaret ortakları
arasındaki dengeli karşılıklılık ilkesi doğrultusunda ku
la takılarının mübadelesi işine girişir. Ortaklardan bi
ri bir takıyı törensel bir hediye olatak verdiğinde, so
nunda yaklaşık denk değerde bir hediye almayı bekle
yebilir. Törensel mübadele sürerken, ortaklar kendileri
için hayati önem taşıyan malzemelerin mübadelesine
başlarlar. Törensel kula mübadelesi, bir tür “toplum
sal çimento” işlevi görür; ticaret ortaklarının varlığı,
tüm adalarda kültürel ve siyasal iletişim ağlarının
sürdürülmesini sağlar. Bu mübadele aynı zaman
da, erkeklerin takı ve ortak birikimi yapmak suretiyle
saygınlık ve siyasal nüfuz elde etme aracıdır.
Kula halkası daha çok öne çıkmışsa da, Trobriand
kadınlarının da dengeli karşılıklılığa dayanan kendi
mübadele sistemleri vardır (Wiener, 1976). Bir ölüm
olayında, komşu mezralardaki kadınlar ölü evine yi
yecek getirir. Ölen kişiyle ilişkisi olan kadınlar des Trobriand Adası yerlileri, bir kula mübadelesi için
telerce muz yaprağı hazırlarlar ve getirilen yiyecek geleneksel giysilerini giyerek yola çıkmışlar. Bu tören
lere karşılık olarak vermek üzere liflerden etek do önemini hâlâ kaybetmemiştir (Fotoğraf Andre Singer/The
kurlar. Kocalar (kadınlarca yapılan) son ve asıl defin Hutchison Library).
töreni için gereken birikimin yapılmasında yardımcı
olurlar. Domuz şölenine ya da potlaça çok benzer çünkü verenler geçmişte yiyecek ve diğer hizmetle
şekilde, matemdeki yaşça büyük kadınlar mümkün rin yanı sıra benzer hediyeler almışlardır. Kadınların
olduğunca fazla, belki binlerce deste muz yaprağı ve da tıpkı erkekler gibi bu rekabetçi hediye verme
düzinelerce etek dağıtırlar. Bu dengeli karşılıklılıktır, pratiğinde toplumsal kazanımları olmaktadır.
Jenny W h ite, ik i y ıl sü re n (19 8 6 -19 8 8 ) a la n a ra ş günde dört ile yedi saat arası süreyi ücretli iş ya p a
tırm a sın d a , T ü rk iy e ’nin k ırs a l b ö lg elerin d e n İsta n rak g eçird ikle ri b ulun m uştur. VVhite’ın ziyaret ettiği
b u l’ un y o k su l işçi sın ıfı m ah allelerin e göç etm iş ve kadınlardan Şen g ül ad ın d a bir Kuran h ocasının ken
şim di küçük ölçekli üretim yapan bazı aileler üzerinde di örgü m a k in e s i v a rd ır ve b u n u n la g iy s ile r üre
çalışm ıştır. K ad ınlar ya evde ya da parça başı iş üze tip a rk ad aşlarına ve ko m şuların a satm aktadır. Fakat
rinden yürütülen aile atölyelerinde örgü, dikiş, nakış White, neden örgü işi yap tığ ın ı öğrenm ek için baskı
ve süslem e işlerinde önem li rol oynam aktadırlar. Bu y a p ın ca , Ş e n g ü l b undan rah atsız o lm uş ve ısrarla,
şe k ild e üretilen eşyaların çoğu, m aliyetinin çok üs çok fazla g iysi ya p m a d ığ ın ı, sadece arkadaşlarınd an
tünde, astro n o m ik fiyatlarla satıldığı A vrup a’ya, Or s ip a riş a ld ığ ın ı ve sad e ce ev iş le rin d e n , çocukların
ta Doğu’ya ve A m erika’ya ihraç edilir. Bunlar aynı za b ak ım ın d a n ve m isafir a ğ ırla m ak ta n arta kalan za
m an d a , a ra c ıla r v a s ıta s ıy la tu ristle re ve doğ rudan m anlarda bu işi ya p tığ ın ı sö yle m iştir. Ş e n g ü l’ün bu
arkad aşlara ve kom şulara da satılır. işten sağ la d ığ ı gelirin a ile b ütçesine ön em li ölçüde
Hem evde çalışan ya da parça b aşı iş alan ka d ın la r katkıda bulun duğu çok açık olm asın a rağm en, o ken
hem de onların em eklerini örgütleyenler (bunlar ge d isin i, “bu işi düzenli o larak yap an , yab an cılara satan
n e llik le erkeklerdir), bu işi üretken em ek o larak gör ve geçim leri bu yoldan kazanılan paraya bağlı olan
m ek ye rin e , k a d ın ın g e le n e k s e l ev içi fa a liy e tle ri in sanların kate g o risin d e ” görm üyordu (White, 1994,
nin b ir p a rça sı a d d e d e rle r. “İsta n b u l’ un iş ç i sın ıfı s .113 ). Bir ayda kaç kazak ördüğü sorulduğun da, “Ge
kad ınları için em ek, şerefin ve çocuk doğurm ayla b ir çen ay köyden çok fazla m isafirim geldiği için çok faz
likte y a ş a m la rın ı ta n ım la y a n m erkezi b ir te m a d ır” la kazak örem edim . Y a k la ş ık on beş kadar olduğunu
(White, 19 9 4 , s.7). K ad ın lar bu em eği ısrarla “iş ” a d tahm in ediyorum ...” diye yan ıt verm iştir (s.114). Da
detm edikleri için buna harcadıkları zam an ın hesab ın ı ha önce bir kazağı iki günde ördüğünü tesp it etm iş
tu tm a zlar; b ir parça d ik iş ya da örgü iş i, gün b o olduğu için , bu onun her gürı çalıştığı an lam ın a g eli
yu n ca , farklı farklı ye tişk in ka d ın la r ve e vlenm em iş yordu, ayrıca bu gerçekten de utandığı anlaşılıyordu.
kızlar tarafından zam an zam an y a p ılır, zam an zam an Ç o ğ u iş ç i s ın ıf ı m a h a lle le r in d e m a h a lle d e k i
b ıra k ılır ve b öylece bu parça b aşı iş, d iğ e r g ü n lü k ka d ın la ra parça b aşı iş veren ve a ile le rce işle tile n
faaliyetlere ka rışm ış olur. “K ad ın lar e k g elir k a za n a tö ly e le r de v a rd ır. Bu d ü z e n le m e , k a d ın la rın e v
m ayı, ken d ilerini ev d ışın a çıkm aktan, ya b an cıla rla iş le rin d e ç a lış m a la r ın a ve e m e k le rin i k a d ın lık , a i
a n laşm ası yap m aktan ve erkeğin ev g eçindirm e ro le ü ye liğ i ve ko m şu lu k ro llerin in b ir p arçası o larak
lünü onun elin d en alm aktan alıkoyan g ele n e kse l rol görm elerine o la n a k ta n ım a kta d ır. Parça başı iş y a
lerinin sın ırla m a la rıy la u ztaştırab ildikleri için ... hem pan k a d ın la r, b unu d iğ e r k a d ın la rla b ir a rad a y a
parça b aşı iş hem de a ile atö lye si özellikte kadının parlar ve b öylece işi, on ları bir araya getiren diğer
e m e ğ in in ö r g ü t le n m e s in e u y g u n d ü ş m e k t e d ir ” to p lu m s a l fa a liy e tle rin b ir p a rça sı h a lin e g e tirm iş
(W hite, s.10 9 ). Bu a çıd a n , “iş ” ya da “m em uriyet”, o lu rla r. H atice ve ko ca sı O sm an kro şe örgüyle in
k a d ın la r iç in u yg un o lm a y a n ve so n çare o la ra k ce deri parçaları b irle ştirile re k ya p ıla n g iysile r üzeri
b aşvu ru la ca k b ir kam u sektörü faaliyetidir. ne çalışm akta ve g ecekondu b ölgesi Y e n ik en t’te bir
Y akın zam anda ya p ılm ış bir incelem ede kadınların atölye işletm ektedirler. Hatice ile O sm an ’ın atölyede
% 6 4 ’ün ü n , çoğu parça b aşı örgü işi o lm ak üzere, ke n dilerine yardım eden üç kızı ve ye d i ya şın d a bir
oğulları vard ır. A ile bireyleri deri ve ip liği h azırlar ve tic a r î b ir a lış v e r iş o lm a sın a k a rşın , n a s ıl bu iliş k i
bunların n a sıl birleştirileceğ in i anlatan talim atla b ir a k r a b a lık iliş k is i g ib i g ö ste riliy o rs a , G ü llü ’ nün h i
likte ko m şu ka d ın la ra verirler. O sm an, her kad ının be ettiği em ek de a k rab a lık terim leriyle izah e d ilir;
ne a ld ığ ın ın ve ne geri g etirdiğ in in liste sin i yap tığ ı m e se lâ G ü llü E m in e ’nin “k ız k a rd e ş id ir.” A k ra b a lık
b ir defter tutar. ilişk ile ri, “ka rşılık lı zo runluluk ve m innettarlık ağın a
Bu k a d ın la rın b a z ıla rı y a k ın m a h a lle le rd e n o l k a tılım la ” te m e lle n d irilir, bu d urum d a para “tıp k ı
sa da g en e llikle kend i m ah alle le rin d e ki kadınlardır. e m e ğ in b e d av a v e rilm e si g ib i, b e d av a ve rile n b ir
K e n d i a tö ly e s in i iş le te n M urat, “ Bu k a d ın la r y a şe y ya da hizm et” olm aktadır, “...ücretli ya da üc
bancı k a d ın la rd ır, am a b u n lar [para v a s ıta s ıy la a k retsiz o lsu n , em ek grup üyeliği için gereken k a rşılık lı
raba kılın m ış olan lard ır]” d em ektedir (W hite, 19 94 , ya rd ım laşm a yü kü m lü lü k lerin in bir parçası o larak g ö
s .119 ). O sm an ve Hatice (ücret alm adan deride de rülür” (s .12 0 -12 1).
lik le r açan ve p arçalan b irle ştirm e k üzere gere çle G erek evde g erekse atölyede k a d ının em eğinin
ri evine götüren en b üyü k kızlarının en iyi a rkad aşı “iş ” o lm a d ığ ı d ü ş ü n c e si, kad ıntarın a ile iç in d e ve
G üllü gibi) em eğini hibe edenler ile em eğinin ücre m u h itle rin d e g e le n e k se l o la rak a lg ıla n a n ro lle rin in
ti ödenen ko m şu k a d ın la r a ra sın d a ayrım yap m az: için de ka la ra k p arasal katkıda bulun m aların a o la n ak
“O nlara göre bu k a d ın la r, e m e k -p ara m ü b a d e le s i sağ lar. A yrıca kad ının em eğinin küçüm senm esi, üre
ne k a tıld ık la rı için a k ra b a d ırla r; k u ş k u s u z k a r ş ılık tim m aliyetini düşüren ve işi dağıtanlar, aracılar, tüc
b e kle n m e k sizin , toplu o larak ka rşılık lı yard ım laşm a carlar ve ih racatçılar için kârı yükselten tem el etken
ş e k lin d e gerçekleşm esi k o şu lu y la ...” (5.120). Açıkça lerden b irisid ir.
dan da bellidir “Para ile Akrabalık” başlıklı ken kişisel avantaj elde etmeyi ve nihayetinde
çerçevede de (s.389) gördüğümüz gibi, bu iliş ekonomik sistemin daha geniş kesiminde deği
kiler içinde istismar edici ilişkiler de gizli ola şiklik yaratacak bir etkide bulunmayı becerir.
bilmektedir. Toplu tarım üzerine kapsamlı alan çalışması
yapmış birkaç antropologdan biri olan Gerald
Creed, Bulgar köylülerinin, ekonominin resmî
EKONOMİK DENEYİM VE UYARLANMA
ve devlet mülkiyetindeki sosyalist sektörlerini
Her bakımdan olduğu gibi uyarlanma üretim kendi özel girişimci faaliyetleriyle bütünleştir
ve mübadele stratejileri açısından da statik de me konusunda olağanüstü yetenekli oldukları
ğildir. İnsanlar yeni yaklaşımları tecrübe ede nı keşfetmiştir (1994). Bu köylülelere üzerinde
rek ya da geleneksel olanlardan sapmaya zor tarım yapmaları için yaklaşık 4,5 dönüm gibi
lanarak, kaçınılmaz biçimde sonunda ekono küçük bir toprak parçası tahsis edilmişti; top
mik yapılarını değiştirecek yeni yöntemler keş rağı sürmek ve haşatı kaldırmak için ise toplu
federler. tarım gereçlerinden faydalanıyorlardı. Bu sü
İnsanın yeni durumlarla başa çıkabilme ka reçte toplu tarımdan elde edilen tahıl danele-
pasitesi, girişimcilik -yani, ekonomik yenilik rini, şahısları adına satacakları ve hane içinde
ve risk alm ak- kavramı açısından iyi bir avan yararlanacakları çiftlik hayvanlarını beslemek
tajdır. Sosyalist devletlerde bile bazı insanlar te kullandılar. Dahası, devlet denetimli işlerin
acil ekonomik sorunlarını çözmeye çabalar de kazandıkları becerilere dayanarak, emek
lerini ve zanaatlarım resmî olmamakla birlik yönelik yeni yasalar tarımdan elde edilen kâ
te yaygın olan karaborsada satıyorlardı. H at rı sınırladı. Aynı ailenin bir önceki kuşakta ye
ta devlet sübvansiyonlu ucuz ekmek, kişile nilik girişiminde bulunmuş olan bireyleri yeni
rin özel mülkiyetinde bulunan domuzları şiş faaliyet arayışlarına girdiler. Yakın zamanda
manlatmak için büyük miktarlarda satın alı bu bireylerin torunları tavukçuluğu denediler;
nıyordu. dışarıdan hayvan satın aldılar, gerekli gereçle
Patricia Vondal (1 9 8 7), Borneo’daki kü ri edindiler ve kuluçka yerleri yaptılar. Kahire-
çük tarım cıların ördeklere yatırım yaparak li ailelere sattıkları kümes hayvanlarından el
yoksulluklarından kurtulma ve tüketim mad de edilen kâr arttıkça, diğerleri de onların yo
deleri elde etme çabalarını anlatır. Ördekler, lundan gitti ve böylece yeni bir sanayi kurul
bölgesel pazarda şehirlerdeki artan düşük ma muş oldu.
liyetli et ihtiyacını karşılamak üzere satılabili- Girişimcilerin çabaları bilinçli bir strateji
yordu. Ancak bu olanaktan yararlanabilm e olsun ya da olmasın, bu çabalarla kaçınılmaz
nin koşulu, bu yeni girişimin ilk yatırımını ya olarak önem li sonuçlar elde edilm ektedir.
pabilmek için yenilikçi çiftçilerin toprakları Birincisi, girişim ciler çoğunlukla kendileri
nı ve evlerini riske etmek zorunda olmalarıy ni geleneksel ile modern ekonomik örgütlen
dı. Kümes ve diğer yapıların kurulması, kepek me arasındaki sınırın ötesine geçirecek faali
ve kümes hayvanlarının yemlerinin üretilme yetlere girerler. Örneğin, pazarda mübadele
si ya da satın alınması ve pazarda satış yerle nin farkına varırlar ve yeni fabrika ürünleri
rinin garantilenmesi gerekmekteydi ve bunla ni ya da ithal malları geleneksel el sanatlarıy
rın hepsi sermaye ve risk demekti. Ördeğe ya la rekabet etmek ya da yeni ihtiyaçlar yarat
tırım yapanların bir kısmı bu işte başarılı ola mak üzere taşraya getirirler. İkincisi, girişim
madılar; diğerleri ise başarılı yenilikçiliğin se ci çabalar tek bir kişi tarafından başlatılmış
meresini aldılar. olsa da, diğerleri bu yeni girişime katılmadığı
Nil Deltası’ndaki bir köyde birlikte çalı ya da bunu desteklemediği sürece başarılı ol
şan Lucie Saunders ve Mısırlı meslektaşı So- ma şansı düşüktür (Barth, 1963). Son olarak
hair Mehenna (1 9 8 6 ), birkaç kuşağı kapsa da, bu girişimci eylemler genellikle üretim ve
yan bu topluluğun ekonomik ve toplumsal ya dağıtım sistemlerinde temel değişikliklere yol
şamı üzerine oldukça zengin veriler toplamış açar. Çiftçiler daha fazla nakit karşılığı mah
lardı. Bu çalışmada, bazı ailelerin yenilikçi gi sul üretmeye başlayabilirler; kendileri -y a da
rişimler yaparak sürekli riske girdiklerini keş çocu kları- tarla yerine fabrikalarda çalışma
fettiler. 19. yüzyılın sonunda taşıma sisteminin yı tercih edebilirler. Bu değişiklikler toplum
hızla gelişmekte ve pamuğun nakit karşılığı sa sal cinsiyet ilişkilerini, toplum ve aile yapıla
tılabilir başlıca mahsul olduğu sıralarda, köy rını ve sonunda tüm toplumu dönüştürmeye
lülerden biri iyi iş yapan köy dükkânlarından başlayacaktır. “Dağlardan Sonra Yine Dağ
sağladığı kazancı sulanabilir bir arazi üzerin lar Gelir” başlıklı çerçevede (s.392) gördüğü
de mütevazı bir mülkle yatırdı. Devrim sonra müz gibi, Kore’de yapılmış bir çalışma bunu
sı dönemde, toprak reformu ve tarım emeğine örneklemektedir.
İNSAN EKOLOJİSİ
Fakat ortaya çıkış şekilleri nasıl olursa ol rumlarda görece kolay olabilirken bazılarında
sun, bu yenilikler her zaman başarılı olama olamayabilir; ya da belli bir topluma veya belli
maktadır. İnsanların eski yöntemden daha et bir döneme uygun düşmeyebilir.
kili ya da toplumsal olarak daha faydalı oldu Örneğin bugün Hindistan’da, 1 9 4 7 ’de ka
ğu kanıtlanacak bir düşünceye, tekniğe ya da zanılan bağımsızlığın ardından gelen kalkın
ürüne ulaşabilmeleri için epeyce tecrübeden ma çabalarını karakterize eden geniş ölçek
geçmeleri gerekebilir. Değişiklikler bazı du li ağır sanayiye doğru hücum büyük ölçüde
çük b ir sistem o la rak görm eye ça lışm an ın gerçekçi standartlarını yükseltm işlerdi. Köyde kalan ların duru-
o lm adığı son ucu n a vardı, m uları da iyiye gitm işti. Herkes eşit dercede b aşarılı
S an g o n g n i s a n a y ile şm e k te olan b ir to p lu m d a o lm a m ış s a d a, y o k s u lla ş m ış b ir k ır s a l iş ç i s ın ıfı
ki b ir kö ylü to p lu lu ğ u n g ö ste rd iğ i y a y g ın te p k ile o luşm am ıştır. Neredeyse kö ydeki tüm haneler pazar
rin ço ğ u n u s e rg ile m iş tir. B ug ün a rtık h e m e n h e eko n o m isiyle bütünleşm iş o lm asın a karşın , aynı za
men hiç el san atı kalm am ıştır; in sa n lar kentli zevkler m anda kendilerine de yeterliydiler. S oren sen, top lum
e din m iştir ve hepsi pazar eko n o m isin e katılm aktad ır. s a l ya p ıd a büyük bir değişim yerine, m akineleşm eye,
A ile le rin o ğ u lla rı ve k ız la rı tarım d ış ı iş le r b u lm a dem ografik kaym alara ve yen i ekonom iye karşın h a
ça b a sıyla u z ak la ştıkça, çoğunun ücretli işçi olduğu n e nin ü re tim in ve tü k e tim in te m e l b irim i o lm a yı
kentlere doğru kitle sel göçler b aşla m ış ve a ilelerde sü rd ü rd ü ğ ü n ü g ö zlem iştir. A n ca k K o re’nin b a ş a rılı
genel bir küçülm e olm uştur. Pazar b a sk ısı k a rşısın d a san ayile şm e süreci, hane içinde alınan kararlara yeni
çiftlikler de bü yü m ü ş; buna ka rşılık yirm i y ıllık hızlı bir boyut eklem iştir; artık hangi m ahsulün ekileceğine
ka lkın m a d a n sonra b ile to p ra k m ü lkiyeti ko n u su n ve toprağın kullanım biçim ine ilişkin m utat kararlara
da cid d i b ir d e ğ iş ik lik o lm a m ıştır (Sorensen , 19 88, ilave olarak, a ile bireyleri pazar ko şullarında serm a
s .u ) . Ç iftliklerin büyü m esin e bağlı o larak kırsa l ke ye ve em eğin getrisini de hesap etm ek zorundadırlar
sim ile kentin neredeyse b ü tün leşm iş o lm a sı, kırsa l (s.206). Kişi tarım mı yap m alı yo ksa fabrika işi m i?
ke sim d e ki ücretlerin neredeyse kentteki ücretler ka To prağını başkaların a kiraya verip kentte mi iş a ra
dar y ü k se k olduğu an lam ın a gelm ektedir. S o n u ç o la m ak daha iyid ir yo ksa ücretli tarım işçisi tutm ak mı
rak, çiftçiler m odern te kn o lo jiye yatırım yap m akta ve daha k â rlıd ır? K işi top rağını satıp b ir iş kurm alı mı
oldukça kü çük arazilerde yen i tekn ikler b e n im se m e k yo k sa kurm am alı m ı? G örüldüğü gibi, “san ayile şm e,
tedirler. K ırsal kesim d eki em eğin aza lm a sı b üyük çift zeng ini de fakiri de ayn ı şe k ild e çeşitli seçe n e kler
liklerin işin e yaram am aktadır. le karşı k a rşıya b ıra k m a k ta d ır” (s.20 6 ). D o la yısıyla
S o re n s e n ’ın a la n ç a lış m a s ın ın 1 9 8 3 ’te k i ik in a ile em eği, A vrup a’nın ve A B D ’nin b ü yü k b ö lüm ün
ci k ıs m ı, e n d ü s t r iy e l b ir o rta m d a d e ğ iş im in ve de olduğu g ib i, hâlâ b aşarılı tarım cılığın m erkezinde
sü re kliliğ in doğasının a yd ın lığ a ka vu şm asın a katkıda olm ayı sürdürm ektedir. Bu pek çok b ak ım d a n , aile
b ulu n d u . Ç iftliklerin b ü yü klü ğ ü 1.14 h ektardan 1.3 3 bağlarını a şın d ırm a k yerine p ekiştirm iştir. Pazar m er
hektara y ü k se lm iş; tarım ücretleri 1 9 7 7 ’den bu y a kezli bir ekonom i içinde tarım da b aşarılı o la m aya n la
na iki m islind en fazla artm ış; bir düzineden fazla m o ra gelince, bunların çoğu top raklarının satışın d an e l
torlu kö k filizle n d irm e m a k in e si a lın m ış (fakat b u de ettikleri geliri küçük işlere yatırdıkları ya da sa n a
na bağlı o larak ayn ı zam anda ciddi b ir em ek kıtlığı y i kesim inde iyi birer işi garanti altın a a ld ık ları kent
da o lm u ştu ); h an e le r biraz k ü çü lm ü ş ve en az on lere ta şın d ıla r. A n cak kırsa l kesim deki a krab alarıyla
üç a ile kente göç etm işti (Sorensen, 1988, s .4 2 , 88- iliş k ile r in i k e sm e y ip o n la rı ziya re t e tm e yi sü rd ü r
89). Fakat, g e n e llik le tah m in e d ile n in a k s in e , kö y m ekte ve bazıları hâlâ köydeki evlerini ve tarlalarını
den a yrılanlar çoğunlukla iyi işler b ulm uşlar ve hayat saklam aktadır.
durmuştur, çünkü bu çabalar çoğunlukla ar tır; ülke geniş ölçekli yeniden örgütlenme ve
zu edilenin ve beklenenin tersi sonuçlar ver daha iyi bir servet dağılımı yerine, zengin ile
miştir. Basitçe, ülke sanayileşmiş ülkelerle re yoksul arasındaki geleneksel ikiliği görmek
kabet edememiştir. Şimdi kalkınmada önce tedir. Hindistan gibi nüfusu yoğun bir ülke,
lik özel mülkiyete dayalı ve yüksek teknolo her zaman emek tasarrufuna yönelik yenilik
jili hafif sanayiye verilmektedir, ancak sonuç lerden ve kitlesel üretim tekniklerinden yarar
lar henüz netleşmemiştir. Yine de bir şey açık- lanmamaktadır.
Özet
Bir toplumun ekonomik sistemi düşünceler tim süreci ve mal ve hizmet mübadelesidir.
den, davranışlardan ve kurumlardan oluşur. Doğal kaynakları elde etme stratejileri, kay
Klasik ekonomi kuramının temelinde kıt kay nak açısından zengin topraklara erişimi garan
naklar fikri yatar. İnsanlar, kendilerini tatmin tilemeye yönelik olarak tasarlanmıştır. Tarım
etmeye yönelik arzulan ellerindeki kaynaklar ve sanayi toplumları, genellikle toprağın belli
dan kaçınılmaz olarak daha fazla olduğu için, gruplarca kullanımını kısıtlayan bölgesel sınır
akılcı ekonomik kararlar vermek, seçenekleri ları korurlar. Ancak, kaynakların elverişliliği
değerlendirmek ve hangisinden en az maliyetle mevsimsel değişikliklere bağlı olduğu için avcı-
en fazla yarar elde edebileceklerine karar ver toplayıcıların daha fazla esnek olmaları gerek
mek zorundadırlar. Çoğu toplumbilimci, bi mektedir. Besin elde etme olanağı ne kadar be
reylerin ihtiyaçları ne olursa olsun toplumsal lirsiz ve ne kadar fazla dolaşmayı gerektiyorsa,
ve ekonomik kurumların varlıklarım sürdür esnek sınırlara duyulan ihtiyaç da o kadar bü
düklerini ileri sürmüştür. Antropolojinin eko yük olmaktadır genellikle. Bir bölgenin ne öl
nomiye bakışı, ekonomiyi bir toplumun ihti çüde savunulacağı, o toprağın tüm haklarını el
yaçlarını kendi kuramlarıyla karşıladığı süreç de tutmanın kazanç ve maliyet hesabına bağ
olarak ele almak şeklindedir. Özcülük (subs- lıdır. Sanayi toplumları, bireysel faydaya yö
tantivism) olarak adlandırılan düşünce ekolü, nelik olarak kaynakların bireysel denetimine
ekonomik süreçleri bireysel karar verme meka vurgu yapan özel mülkiyet ya da mülk sahipli
nizmasının işleyişinden ziyade, bütün kültürel ği kavramını ileri sürerler. Bu kavram, yani bi
düzenin sürdürülmesi olarak açıklamaya çalı reylerin kaynaklar üzerinde ancak bir grupla
şır. Biçimcilik (formalism) ise, biçimsel ekono ilişkili olmak suretiyle hak kazanmaları, bah
mi kuramının bütün ekonomik sistemlere uy çe tarımcılarına ve avcı-toplayıcılara yabancı
gulanabilecek şekilde genişletilebileceğini ileri dır. Bu toplumlarda bireyler, topluluğun kay
sürer. Yakın zamanlarda araştırma yapanlar, naklarını kullanma hakkına sahip olmakla bir
içinde bulunulan koşulları bilmeden ekono likte, onlara malik olamazlar. Ancak giderek
mik bir kararın akılcılığı hakkında hüküm ve daha fazla toplum sanayileşmeden etkilendik
rilemeyeceğini ve bazı toplumlarda pazarların, çe, özel mülkiyet pratiği geleneksel mülkiyetin
ekonomik olduğu kadar ekonomik olmayan iş yerini almakta; ekonomik sistemler genel top
levlere de hizmet ettiğini keşfettiler. lumsal ilişkiler sistemine giderek daha az bağ
Antropologlar, farklı toplumların ekonomik lı hale gelmektedir. Bunun bir sonucu yabancı
sistemlerini açıklamak ve karşılaştırmak için laşma; yani bireylerin işleriyle, ürettikleri şey
üç ekonomik alan üzerinde araştırma yaparlar. lerle ve bunları ürettikleri kaynaklarla ilişkile
Bunlar kaynaklara erişimin düzenlenmesi, üre rinin parçalanmasıdır.
Kullanıma elverişli mallar üretmek, hayatta Üretim yapıldıktan sonra, üreticinin elinde
kalmanın kaynaklar erişmek kadar önemli bir tutmadığı ya da tüketmediği ürünler toplumun
parçasıdır. Üretimde kültürler arası farklılıkla mübadele ağına girer. Karşılıklılık, yeniden da
rı araştırırken, üretimin nasıl örgütlendiğine ve ğıtım ve pazar mübadelesi olmak üzere üç ana
üretim stratejilerinin neler olduğuna bakılması mübadele mekanizması vardır. Sanayileşmemiş
gerekir. Sanayi toplumlarmda temel üretim bi toplumlarda bizim toplumumuzda olduğun
rimi işlevi tamamen ekonomik olan firmadır. dan daha fazla rol oynayan karşılıklılık, belli
Sanayi dışı toplumlarda temel üretim birimi ise toplumsal bağlar ve yükümlülüklerle birbirle
hane halkı ya da ev içi gruptur. Neredeyse üre rine bağlanmış insanlar arasında para mübade
tim için gerekli tüm beceriler tek bir hane için lesi olmadan yapılan alışverişlerdir. Karşılıklılı
de mevcut olabilmektedir; daha fazla çaba ge ğın üç biçimi, veren ve alan arasındaki yakınlı
rektiğinde ise bu, akrabalardan ya da arkadaş ğın farklı derecelerini kapsar. Bunlar, genelleş
lardan temin edilmektedir. Hane içi üretim tar tirilmiş karşılıklılık, dengeli karşılıklılık ve ne
zını kullanan bu toplumlarda üretim faaliyet gatif karşılıklılıktır. Yeniden dağıtım, malla
leri pek çok ekonomi dışı işlevlerle birleşiktir. rın, paranın ve hizmetlerin zorunlu olarak daha
Ortak kaynak mülkiyetinde olduğu gibi, sana sonra kendilerine bunların bir kısmını yeniden
yileşmenin yayılmasıyla bu tip hane içi üretim dağıtacak olan merkezî bir aracıya ödenmesini
tarzının kullanımında da düşüş olmuştur. içerir. Pazar mübadelesi, toplumsal kaygılardan
Üretim stratejileri şu üç unsuru birleştirir: uzaklaşmış bir iş olarak ortak bir değer aracılı
Doğal kaynaklar, emek ve sermaye. Sanayi top- ğıyla mal ve hizmetlerin ticaretinin yapılması
lumlarında üretim stratejisindeki önemli değiş dır. Toplumlarm çoğu bu üç mübadele biçimi
ken sermayedir; sanayi dışı toplumlarda ise, ni kullanır, ama her toplumun belli mallara ve
emeğe ilişkin olarak alman kararlar genellik durumlara uygulanan mübadele alanlarını be
le en önemli kararlar olmaktadır. Hane içinde lirleyen kuralları vardır. Ancak bu ayrımlar ço
ki çalışan sayısıyla ilişkili olarak, ne kadar fazla ğu kez pek belirgin değildir; insanlar her yerde,
boğazın doyurulması gerekiyorsa o kadar faz bir mübadele alanını bu alanla bağdaşmaya
la çalışılması gerekmektedir. Emek yoğunlu cak türden bir işe dönüştürme fırsatını bulurlar.
ğunu etkileyen etkenler, insanların üretkenlik Belli derecede ekonomik deneyim ve çeşit
(belli bir zamanda bir kişinin üstesinden geldi lilik, çoğunlukla hayatta kalabilmek için zo
ği iş miktarı), üretken olunan yaşam süresi (bir runludur. Girişimciliği ya da ekonomik yenili
kişinin kültürel olarak tespit edilmiş, işe başla ği ve riske girmeyi incelediğimizde, her toplum
ma ve iş gücünden çekilme yaşlarıyla sınırlı dö da ekonominin toplumsal örgütlenmenin bü
nem) ve iş günü (ideal olarak bir kişinin, kültü tününün bir parçası olduğunu açıkça görebili
rel olarak tespit edilmiş, her iş gününde geçire riz; sistemin diğer yanlarında değişiklik olmak
ceği saatlerin süresi) kavramlarını içerir. Kültü sızın tek bir yanını değiştirmek mümkün değil
rel olarak tanımlanmış bu kavramlar, genellikle dir. Belli bir toplumun belli bir zamandaki ih
bireyler ve haneler tarafından, kendi koşulları tiyaçları ve değerleri ekonomik değişme süreci
na uyarlanırlarken tekrar tanımlanırlar. ni belirleyebilir.
SİYASAL SÜREÇ
Karar Alma Siyasetleri
Siyasal Sürece Erişim
TOPLUMSAL CİNSİYET SORUNLARI
Kadınlar, Erkekler ve İktidar
Gliç ve Otorite
SİYASAL DAVRANIŞIN
EKOLOJİSİ
ÖRNEK OLAY
Tiirkmenlerde Liderlik Türleri
Kaynaklara Erişim: İşbirliği ve
Rekabet
ÖRNEK OLAY
Pakistan’ın Pathantarında
“İtişmeli Rekabet”
SİYASAL ÖRGÜTLENMENİN
EVRİMİ
Takımlar ve Kabileler
Şeflikler
Devletler
ÇAĞDAŞ SORUNLAR
Baskıya Tepki Gösterme: Las
Madres de Plaza de Mayo (Mayo
Meydanı Anneleri)
T o p lu m s a l D e n e tİm S İy a s e tİ
Kurallar ve Davranışlar
Toplumsal Denetimin Gayriresmî
Araçları
Toplumsal Denetimin Resmî
Araçları
ANTROPOLOJİDEN YARARLANMAK
Çavuşesku Romanyasında Zaman
Siyaseti
21. Yüzyılda Hukuk ve Kabileler
T o p l u m l a r A r a s in d a k İ
SİYASAL İLİŞKİLER
Barış Mekanizmaları
Silahlı Çatışma
ONBİRİNCİ BÖLÜM
sal sürece eşit şekilde dahil olmasını gerektir “Kadınlar, Erkekler ve İktidar” başlıklı çerçe
mez. Bütün toplumlar, siyasetin farklı alanları ve, s.402).
na katılım için belli biçimsel nitelikler dayatır Fakat resmî karar alma sürecinin dışında
lar. Grup üyeliği, bu niteliklerin en temel ola kalmak, mutlaka siyasal nüfuzdan yoksun ol
nıdır. Yaş ve kadınların resmî karar alma sü maya işaret etmez. Amerikan siyasal sistemine
recinde çoğunlukla yeterince temsil edilmeme aşina olan herkesin bildiği gibi resmî ofisler ve
si ya da bu süreçten dışlanması şeklinde ortaya otorite konumları, aslında iktidarın kimin elin
çıkan toplumsal cinsiyet kısıtlamalarına da ol de olduğuna ilişkin hikâyenin tamamını anlat
dukça sık rastlanır. Maria Lepowsky’nin ince maz. Onaylanmış otorite konumunda olama
lediği eşitlikçi Vanatinai toplumunda bile, er yanlar ya da olmayanlar için karar verme sü
kek egemen toplumlarla temas edilmesi, V a recine gayri resmî kanallardan katılma olanağı
natinai sınırlarını aşan siyasal meselelerde er vardır. ABD’de güçlü çıkar gruplarının lobile
keklerin egemen olmasına yol açmıştır (Bkz. ri Kongre’de hiçbir resmî yere sahip değillerdir;
S « __
T O P L U M S A L C İN SİYET SO R U N LA R I 4i««Şf? «I
ancak uygulamada seçilmiş meclis üyeleri üze men siyasal konumlar erkeklerin elinde olsa da
rinde güçlü bir nüfuzları vardır. Siyasal merci görevlileri kadınlar seçerlerdi. Dolayısıyla siya
lere erişimlerinin resmî olarak kısıtlandığı top- sal sürece resmî katılımı tanımlayan normlarla,
lumlarda kadınlar, kocalarının, erkek kardeş nüfuzun ve gücün gerçek uygulamasını birbiri
lerinin ve oğullarının üzerinde etkili olmak su ne karıştırmamamız gerekir. Bu ikisi bir hayli
retiyle güç uygulayabilirler. Iroquoislerde ege farklı olabilir.
Güç ve Otorite le birlikte, etkili biçimde tehditte bulunamaz
Siyasal nüfuza erişim üzerindeki kısıtlamalar ya da herhangi türde bir yaptırım dayatamaz
doğal olarak liderliğin belirlenmesini etkile lar. Melanezya’da bir “büyük adam”ın siyasal
mektedir. Belli liderlik ölçütleri daha çok kişi konumu oldukça açık biçimde tanımlanmış ol
lik özelliklerine dayalı olabilmektedir; bireyler sa da, otoritesi eninde sonunda kendi ikna ye
kişisel karizmaya sahip olduklarını ya da bilge teneğine dayanır. Devlet yönetimli toplumlarda
liklerini ve talihlerinin ne kadar iyi olduğunu ise, görevliler hem güç hem de otorite uygulaya
göstererek diğer insanları etkileyebilirler. bilmektedirler. Silahlı kuvvetlerce desteklenen
Liderlik, örgütsel desteği seferber etmekteki yaptırımları kullanmak suretiyle vatandaşları
başarıyla da kurulabilir. General yönetir, çün belli biçimde davranmaya zorlayabilirler. Otori
kü ordunun desteğine sahiptir; adaylar göreve te kazanılabilir ya da verilebilir; yani soya ya da
seçilir, çünkü en fazla sayıda seçmeni harekete ilahîlik veya kutsallık gibi atfedilmiş niteliklere
geçirebilmektedirler. Bu iki tip liderlik ölçütü dayalı olarak verilmiş olabilir ya da askerî başa
çoğunluklabirlikte işler. Melanezya’da statü ve rı, seçim başarısı, kanıtlanmış ahlâkî değer veya
saygınlık, “büyük adamlar” olarak bilinen bel bazı başka etkenler ile kazanılabilir.
li kişilere verilir. Bir büyük adam, cesaret ya da Güç ve otorite her zaman bir arada olmak
iyi konuşma yapabilmek gibi kendisini takdire zorunda değildir. Yerel düzlemde siyasetin or
lâyık kılan belli kişisel niteliklerini kanıtlamış tak bir paydası varsa da, çeşitli hiziplerin birbi-
tır genellikle. Fakat tek başına bu nitelikler ona riyle olan gündelik ilişkilerinin karmaşıklığı ya
hiçbir zaman büyük adam statüsünü sağlama da (en azından gözlemci açısından) güç ve karar
yacaktır. Büyük adamın aynı zamanda, olağa alma merkezlerindeki şaşırtıcı yer değiştirme
nüstü, alışıldık ve hesaplı bir cömertlikle ka ler yüzünden bu kolayca görülebilir değildir. Bu
zandığı yandaşlarının da olması gerekir. Bu tür karmaşıklığın tam ortasında yer alan ve yabancı
cömertlik büyük ölçüde besin üretimini ya da biri için anlaşılması güç olan etken ise, bazı kişi
başkalarıyla ticaret ilişkilerini beceriyle yön lerin yandaşlarını ve müttefiklerini harekete ge
lendirebilmek üzerine kuruludur. çirme ve karizmanın ve toplumsallığın kişisel ni
Siyasal liderliği tartışırken güç ile otoriteyi teliklerini siyasal nüfuza çevirme gücüdür.
ayırmakta fayda vardır. Güç, kişinin emirleri
ni herhangi bir yaptırımla uygulatması şeklinde
SİYASAL DAVRANIŞIN EKOLOJİSİ
ki nüfuz kullanımıdır (nihaî negatif yaptırım bi
çimi fizikî güç kullanımıdır); otorite ise kişinin Siyasetin insanların çevreleriyle nasıl etkileşi
kendi kişisel saygınlığından veya bağlı bulun me gireceklerini belirleyen birçok biçimi oldu
duğu kurumun statüsünden kaynaklanan nü ğu gibi, siyasal süreci etkileyen birçok çevresel
fuz kullanımıdır (Fried, 1967). Örneğin, Dobe etken de vardır. Kaynaklara nasıl erişileciğini
Ju/’hoansi ya da IKung’larda bazı bireyler güç ve bunların nasıl dağıtılacağını belirleyen et
değil ama otorite kazanabilmektedir. Fikirlerine kenlerin siyasal olması nedeniyle, pek çok an
şu ya da bu nedenle saygı duyulduğu için bu ki tropolog çoğu insan ekolojisi çalışmasının as
şiler başkalarının davranışlarını etkileyebilmek lında siyasal ekoloji incelemesi olduğunu dü-
Ö R N E K O LAY
O rta-kuzey İran'ın çoban ve tarım cı Yom ut ve Göklen lelerin ortak olduğu topraklara kurulm uştur. Köyler,
Türkm en aşiretlerinde üç farklı lid e rlik b içim i v a rd ır* her biri b ab a so ylu ya kın akrab alardan oluşan a ile le
Bunlar, genel nüfus için d eki farklı karar alm a ta rzla rı rin ye rleştiği b elli b ir a d ı olan m ahallelere ayrılm ıştır.
nın ve farklı siy a s a l nüfuz kayn akların ın b irlikte va ro To prak kiraya ya da ortakçıya ve rile b ilse bile, h ane
la b ild iğ i karm aşık b içim leri örneklem ektedir. nin özel m ülkiyeti olup bu şe k ild e işle n ir. Karar a lın
Yeni Türkm enistan Cu m hu riyeti’nin sın ırın ı o lu ş m ası gereken durum larda m ahalle tam am en oyb irliği
turan Atrek ırm ağı boyunca kurak bozkırlarda oturan tem elin de hareket eder, ancak önem li kararlar b a ş
ve büyük ölçüde göçebe çoban bir yaşam tarzı s ü ka yerlerde alın ır. Hüküm et m eselelerinde köyü tem
ren g rupların geçim i, h ayvancılık, yeraltı su ların ın izin s il eden Kethüda ya da reisin önem derecesi köyden
verdiği ölçüde küçük ölçe kli tarım ve diğer e tk in lik köye değişir. Kethüda vergi to p lan m ası, a sk e rlik , yol
lerin ka rışım ın a d ayalıd ır. Nüfus yoğ un luğu d üşüktür onarım ı, okul onarım ı ve benzeri m eselelerde devlet
ve a k ra b a lık iliş k ile ri b ab a so yu n a d a ya lıd ır. A ile le r otoritesini kö ydeki u yg u layıcısıd ır da aynı zam anda.
so yların a ait olduğu d üşünülen top raklarda siyah ke S e çilm iş olsun ya da o lm asın , bu kişile rin m em uriye
çeden ya p ılm a çadırların (yurt) bir araya g elm esiyle ti her zam an İran hüküm etinin onayına b ağlıdır. Oto
oluşm uş oba d enilen kö y benzeri to p lu lu k lar halin de riteleri, ya p tık ları işe k iş is e l katkıların ın ya n ısıra , in
yaşarlar. Ç adırların sa y ıs ı iki ile on a rasın d a değişir. san la rın devlete karşı g österdikleri sayg ıya ve d e vle
L iderlik, ak sakal adı verilen yaşça b üyük erkekler tin s a y g ın lık derecesine b ağlıdır. Bazıların a saygı d u
den olu şan kü çük bir grubun ve hane reislerinin o y yu lu r ve g ü ve n ilir; bazıları ise devletin d a lk a v u k la
b irliğ iyle belirlenir. B aşka bir obaya katılm ak isteyen rı o la rak g ö rülür ve m üm kün olduğ unca ö n e m se n
haneler hem ayrıld ık la rı obanın hanelerinin hem de m ez. Bu k işile r güçlerini, devletin köye em irleri uy
katılm ak isted ikleri ob an ın hanelerinin rızasını alm ak g ulatm ak üzere p o lis ve aske r getirebilecek o lm a sın
zorundadırlar. Bunun nedeni, otlak alan ları üzerinde dan alırlar.
ki hakların soyun ortak m ülkiyeti a d d e d ilm e sid ir. K ı K ethüdaların d ışın d a genellikle pek çok kö y üze
saca, kayn akların ku llan ım ı ve nerede ikam et e d ile rinde b üyük etkiye sah ip bölgesel liderler de vardır.
ceğine ilişk in çoğu karar erkek hane reislerinin o yb ir R esm î bir görevi olm am akla b irlikte han olarak a d
liğiyle alın ır. Tarih içinde is tis n a î durum lar ancak s a la n d ırıla n bu lid er tip i, M elanezya’nın “b üyük a d a m ı”
va ş zam a n ların d a ortaya çıkm akta; bu dönem lerde ile b e nze rlik gösterir. Han (ki her zam an erkekdir),
akınların yön etilm esi için talim at verm e ye tkisin e s a ze n g in liğ i ve k e n d isin e kredi, iş ve ortakçılık a ç ıs ın
hip geçici b ir a sk e rî lid er seçilm ekteydi. dan b ağ ım lı olan haneleri denetlem e kab iliye ti sa ye
Hem su lam a ya hem de yağm ura d ayalı tarım ın sin d e b üyük nüfuz ve buna bağlı olarak güç elde et
uyg ulan d ığı daha s u la k Gorgan ırm ağı boyunca y a ş a m iştir. Hanın önem i evinin büyüklüğ ün den a n la ş ıla
yan Yom ut ve Gökten to p lu lu klarınd a lid erlik ve s iy a b ilir. Bir han evi yü k se k duvarlarla çevrili, b ahçesinde
s a l karar alm a daha m erkezîdir. Ç o ğ unlukla se k s e n pek çok p ah a lı aracın park ettiği ve çatısın da elektro
den fazla haneden oluşan geniş köyler, b üyük s ü lâ n ik çağın göstergeleri b ulun an genellikle çok katlı bir
konuttur. H an lık unvanını m iras yo luyla ya da kaza
(*) 1974-1975’te William Irons ile yürütülen alan çalış
narak a lm a d ığ ı halde k e n d isin e kalan toprakların b ü
masına ve William İrons’ın birkaç yazısından yararla
yüklüğ ün ün sağ la d ığ ı güçten dolayı bu konum a gel-
nılmıştır.
İki Türkmen lideri: Soldaki din bilgisi ve dürüstlüğüyle tanınır; diğeri zenginliği ve çalıştırdığı ailelerin sayısıyla
nüfuz sahibidir. (Fotoğraflar Daniel Bates)
miş genç hanlar da vardır. Daha eski kuşak hanlar, bilinir ve bilgili kişiler olarak saygı görürler. En şöh
topraklarını ve nüfuzlarını hükümetin tarımı geliştir retti ahundların çok fazla yandaşı vardır. Ahundlar-
meye çalıştığı ve tarlalara özel mülkiyet statüsü ver dan oluşan gruplar düzenli olarak toplanırlar. Yap
diği zamanlarda devletle olan yakın ilişkileri sayesin tırım güçleri olmamakla birlikte açıklamalarıyla dün
de elde etmişlerdir. Pek çok han mülkiyeti kolektif yevî olayları etkileyebilirler ve etkilemektedirler. Tö
olan ve topluluğa ait toprakları kendi adlarına kay rese! otoriteleri, hanların eylemlerini de denetleme
dettirmeyi becermiştir. Bunlardan bazıları zorbalıkla ye yardımcı olur.
rıyla tanınır; bazıları ise topluluğun saygısını kendile Yerel siyasal çevredeki son bir unsur, ilk dört ha
rine bağımlı olanlara adil davranmak, yardımsever ve lifeden birinin soyundan geldikleri ya da Muham-
konuksever olmak yoluyla kazanmışlardır. Dolayısıy med’in varisleri oldukları varsayıldığı için e v la t olarak
la bu erkekler, hem zenginliklerinden ve hükümetle adlandırılan, birkaç küçük dinsel ya da kutsal sütâle-
olan temaslarından ileri gelen güce hem de belli bir leden gelme bireylerdir. Bazı evlatlar, tarafsız adde
otorite ve meşruiyete sahiptirler. dildikleri için tartışmalarda arabuluculuk vazifesi ya
Diğer bir siyasal nüfuz ve karar alma mercii ise, parlar ve bu kişilere saldırıda bulunmak büyük bir
daha az zengin olmalarına karşılık din hocası ola günahtır; bu nedenle, kendileri çatışmaya sürükten-
rak edindikleri şöhretle otorite sahibi olan kişiler meksizin kan davalarına ve mülk tartışmalarına mü
dir. Bunlar arasında en önemlileri a h u n d \a r olarak dahale edebilirler.
şünür. Siyasetin ve ekonominin kesişme biçim lara mensup bireyler önemli kaynaklara eri
lerini dikkate aldığı için buna “siyasal ekono şim ve üretim sistemi içindeki yerleri açısından
mi” de denebilmektedir (Peet & Watts, 1994). genellikle farklılık gösterirler. Hem toplumlar
İran’daki liderliğe ilişkin önceki tartışma, bu içinde hem de toplumlar arasında besin mad
nu aşikâr kılmaktadır; siyaset bazılarını diğer desi, emek ve diğer hizmetler önemli ölçülerde
lerinden daha fazla ödüllendirir. Türkmenler- mübadele edilir. Neredeyse hiçbir yerel halk ta
de zengin ve nüfuz sahibi erkekler zaman za mamen kendine yeterli değildir. Çoban çiftçiler
man büyük traktör takımları kiralar ve bunları ve sürü sahibi haneler sürekli mübadelede bu
kurak toprakları ve halkın geri kalanının otlak lunurlar; örneğin Yörükler pazarlarda hayvan
olarak yararlandığı kamusal arazinin kısmen sal ürünlerini satarlar, Zaire’deki Ituri Ormanı
işlenebilir kısmını sürmek için kullanırlar. Da Pigmeleri komşuları olan Bantu çiftçilerinden
ha sonra yeni tarlalara tohum eker ve eğer yağ orman ürünleri karşılığında tahıl satın alırlar.
murdan yana şansları varsa, aldıkları (kiralık Abruzzi’nin M orm on yerleşimi çalışmasında
yardımcılarının koruduğu) buğday mahsulün gördüğümüz gibi, Küçük Kolorado ırmağının
den çok büyük kârlar elde ederler; ancak top kurak alanlarındaki yerleşim bölgesinde her
raklar kısa sürede aşınır ve ortak meralar artık topluluğun merkezî kilise hiyerarşisiyle olan si
ne tarım ne de otlak alanı olarak kullanılabilir. yasal bağları hayatî öneme sahipti; yerel toplu
luklar zayıf oldukları dönemlerde ya da felâket
Kaynaklara Erişim: İşbirliği ve Rekabet zamanlarında destekleniyorlardı (1992).
Siyasal karmaşıklığın her aşaması için avantaj Kaynakların doğası siyasal davranışları etki
lı olan ve yerel düzeydeki oldukça kişiselleşmiş ler. Kaynaklar üzerindeki rekabet, sadece (tar
ve esnek siyaset sistemini mümkün kılan önem la ya da sulama işleri gibi) bu kaynakların ken
li çevresel etkenler vardır. Bu oldukça kişisel di başlarına yüksek değer ifade ettikleri ve belli
leşmiş yerel siyasal etkinlikler sonradan siya sınırlar içinde yer aldıkları zaman ortaya çıkar.
sal örgütlenmenin ve kuramların yerel-üstü bi Bundan sonraki örnek olayda göreceğimiz gibi,
çimlerinin gelişmesini ve istikrarını etkiler. Ye Swat’ta (Pakistan) yaşayan kültürel olarak fark
rel halklar ve hatta bireyler, zorunlu olarak her lı komşu halklar, henüz Pathan hanelerinin sa
türlü belirsizlikle başa çıkmalarını sağlayacak hip olmadığı arazileri de kendi mülklerine kat
çoklu siyasal ve toplumsal bağlar geliştirir ve mak isteyen toprak sahiplerinin işini zorlaştır
sürdürürler. Batı’da yakın zamanlara kadar ye maktadır; uğruna mücadele ettikleri tarlalar,
rel halklar yerel besin kaynaklarına bağımlıydı; çok üretken ve savunmaya değer tarlalardır. Av-
dünyada pek çok yerde bu durum bugün hâlâ cı-toplayıcılar ise, bunun aksine kaynakların yo
geçerlidir. Yedinci Bölüm’de belirttiğimiz gibi, ğun olmadığı arazileri işgal ederler; bu nedenle
tarım ya da diğer besin elde etme biçimlerinin toprak sahipliği ya da toprağın denetimi büyük
potansiyeli de oldukça değişkendir ve bu de bir rekabet konusu olmaz. Çoğu topluluk, belir
ğişkenlik, çok üretken ve hiç üretken olmayan li zamanlarda kuraklık, mahsule ve hayvanlara
bölgeler arasında belirgin karşıtlıklar arz eder. musallat olan salgın hastalık gibi başkalarından
Hatta aynı bölge içinde bile belli toplum- yardım istemeyi gerektiren benzeri koşullarla
Ö R N E K O LAY
Pakistan’ın Pathanlarında
“ İtişmeli Rekabet”
Y er D e ğ iş t ir e n Y e r l e ş ik T a h k im E d il m iş K a leler K e n t l e ş m iş
K o n a kla m a K ö yler K ö yler M erkezler
Şekil 11-1. Toplumsal düzenin evrimleşmesinde toplum tiplerinin, bunların belli başlı özelliklerinin ve yapılanmalarının ortaya
çıkışı. (Price ve Feinman, 1997)
çük bir alt grubu ile sınırlı hale gelmekte; mer len bundan yaklaşık olarak 10 bin yıl önce vu
kezileşmiş karar alma süreçleri ve bürokrasiler ku bulan ve avcılık ve yabanî bitki toplayıcılı
insanların yaşam alanlarına giderek daha faz ğından bitki ve hayvanların evcilleştirilmesine
la müdahale etmektedir. Ortaya çıkan bu bü geçişi sağlayan Neolitik Devrim’den çok sonra
rokrasiler genellikle tamamen erildir ve bu du başladı. Bu, besin toplayıcılığından tarıma ge
rum doğal olarak toplumsal cinsiyet hiyerarşi çişin kendi içinde belli bir siyasal karmaşıklık
sini gittikçe pekiştirmektedir. gerektirdiği anlamına gelmese de, bu geçiş in
Dolayısıyla siyasal merkezîleşme olduk sanların yaşam biçimi üzerinde daha büyük si
ça yeni bir gelişmedir. Bu gelişme muhteme yasal ve toplumsal bütünleşmeye yönelik seçi-
ci baskı etkisi oluşturdu. Besin üretimiyle bir nasyon aracısı gerektirmez; ancak çok fazla
likte, insan nüfusları daha geniş ve yoğun hale uzmanlaşmış bir ekonomi bunu gerektirir. Bu
geldi ve bu nüfusların yaşamları, eskiye oranla aracı bir kez ekonomik alanda var olduğunda,
daha fazla ekonomik uzmanlaşma içinde sür onun planlama gücünün savaş gibi diğer alan
dürülür oldu. Aynı zamanda hayatî kaynakla lara da yayılması mantıklı olacak ve hiç kuşku
rın dış tehditlere ve rekabete karşı da korun suz avantajlı olduğu ortaya çıkacaktır.
maları gerekiyordu. Gruplar arası çatışmalar
da en iyi örgütlenmiş ve takviye edilmiş olan Takımlar ve Kabileler
avantajlı olacaktı (Carniero, 1981). Göçebe avcı-toplayıcılar genellikle eşitlikçi
Siyasal yapılı nüfus arttıkça, bilgi hacmi, toplumlar olarak örgütlenmekle birlikte, bu
alman kararların sayısı ve ortaya çıkan muhte durum avcı-toplayıcı besin elde etme strateji
mel iletişim sorunlarının miktarı da bir tür si sinin zorunlu bir sonucu değildir. Besin açısın
yasal işbölümünü zorunlu kılacak kadar bü dan zengin bölgelerdeki avcı-toplayıcı gruplar,
yük olmaktadır. İdarî bir hiyerarşi geliştirebi- tabakalaşmış ya da katmanlaşmış yerleşik ta
len gruplar, karşılaşacakları sorunlarla başa çı rım toplumlarmınkine benzer bir siyasal örgüt
kabilmek konusunda bir avantaj elde ederler. lenmeye sahip olabilmektedir. Besin miktarının
Göçebe ve son derece bağımsız Türkmenler bi göreli bolluğu, yerel grupların büyüklüğünü ve
le savaş zamanında liderlerinin emirlerine bo toplumsal karmaşıklığını etkilemektedir (Price,
yun eğerler. Küçük topluluklar söz konusu ol 1981; Earle, 1991).
duğunda bey, han ya da büyük adam herkesle Service’ten (1971) hareketle, eşitlikçi siya
birebir konuşabilir; ama geniş ve tek bir siyasal sal örgütlenmenin en basit biçiminden bazen
sistem altında toplanmış bölgesel bir nüfus için takım olarak söz edilir. Bu, gevşek biçimde bü
bu hiç de pratik olmayacaktır. tünleşmiş, ortak kimlik duygusunu paylaşan,
Liderler, otoriteyi paylaştırmak suretiyle de ancak çok az uzmanlaşmış kuruma sahip bir
netimlerini oldukça geniş bir alana yayarlar ve örgütlenme biçimidir. Dördüncü Bölüm’de or
böylece bürokratik hiyerarşinin bir biçimini ya taya konan belli başlı hususları tekrarlarsak,
ratırlar. Bu bürokratik hiyerarşi pek çok işçi Dobe Ju/’hoansi ya da !Kung halkı ve İnuitler
nin, savaşçının ve besin üreticisinin faaliyetleri ya da Eskimolar buna örnek teşkil etmektedir
ni koordine edebilir. İdarî hiyerarşinin olmadığı ler. Bu tür toplumlarda siyasal yaşam, büyük
gruplarda, halkı kendi lideri ya da sözcüsü olan ölçüde toplumsal yaşamın bir boyutunu oluş
alt-gruplara ayırma yoluna gitmeden ne kadar turur. Yakın zamanlara kadar buralarda hiç
insanın koordine edilebileceğine ilişkin oldukça bir uzmanlaşmış siyasal role, yani adı konmuş
daralmış sınırlar vardır (Johnson, 1983). bir otoriteye sahip hiçbir lider mevcut değildi.
Dış tehditler ya da rekabet merkezileşmiş Ekonomik mübadele, kimsenin oransız şekilde
siyasal sistemin ortaya çıkmasında bir etken kaynaklar üzerinde denetim gücüne ya da kay
olarak görülebilse de, en önemli etkenler da naklara erişim olanağına sahip olmadığı bir or
ima ekonom ik olanlardır. Yanom am ölerde tamda karşılıklılık yoluyla yerine getirilir. Nü
gördüğümüz üzere, savaş sürekli bir koordi fuz elde etmek için belli derecede verilen müca
dele, avlanmaya ya da yeni bir konak yerine ta re bol ve öngörülebilir kaynakların bulunduğu
şınmaya karar vermek gibi gündelik sorunlar alanlarda çok daha karmaşık toplumları göre
da ortaya çıkabilir; ancak bu sorunlar grubun bileceğimizi açıkça ortaya koymaktadır.
tüm üyelerinin dahil olduğu karşılıklı tartışma Takımlar eşitlikçi toplumun tek siyasal dı
larda çözümlenir. !Kung takımlarında takım şavurumu değildir; kabile düzeyinde örgütlen
başının iktidarı yoktur; sadece sınırlı bir otori miş pek çok toplum, siyasal sürece erişim açı
tesi vardır. Başkan esasında grubun sembolü sından oldukça açıktır. Sekizinci Bölüm’de tar
dür ve kendisine takım yola çıktığında sıranın tışıldığı gibi kabile terimi, genellikle örgütlen
başında yürümek gibi belli törensel ayrıcalıklar mesi takıma benzeyen ancak daha fazla sayıda
tanınır. Ancak taşıdığı konumun kendisine güç insanın -hatta birkaç köyün ya da küçük top
ya da zenginlik anlamında hiçbir getirisi yok luluğun- faaliyetlerini koordine eden bir örgüt
tur ve takımdaki her birey gibi avlanır, çalışır lenmeyi tanımlamak için kullanılır. Kabile, alt
ve besinini paylaşır (Marshall, 1960). grupları ortak savunma ya da savaş durumun
Bu tür toplum ları “eşitlikçi” olarak ad- da birlik oluşturma potansiyeline sahip, birbir-
landırsak da, bu terimin dikkatli kullanılma leriyle bariz bir şekilde bağlantılı soy ve akraba
sı gerekmektedir. Daha yakından bakıldığın temelli gruplaşmadır. Yine de, kabile toplum-
da, herkes eşit değildir, her şeyden önce, belirt larmın uzmanlaşmış siyasal rollere, otoriteye
miş olduğumuz gibi saygınlığa ilişkin pek çok sahip liderlere, kalıcı İdarî merkezlere ve resmî
konum erkeklere ayrılır; hatta pek çoğu sade baskı mekanizmalarına ihtiyaçları yoktur. T a
ce birkaç yaşlı başarılı erkeğe verilir. Avcı-top- kımlar gibi kabileler de, belli yaş ve cinsiyet ka
layıcı literatürünü yenilerde inceleyen Speth, tegorisindeki herkesin statüye ve saygınlığa eri
kadınların çoğunlukla erkekler kadar, özellik şim olanağına sahip olması bakımından eşitlik
le de avcı erkekler kadar iyi beslenmediklerini çidir. Yine, takımlarda olduğu gibi burada da
keşfeder (1988). Daha yakın zamanlarda ince eşitlikçi terimini kullanırken dikkatli olmamız
lenmiş avcı-toplayıcılar ancak çok düşük nüfus gerekir: Yanomamö erkekleri siyasal arenada
yoğunluğunu kaldırabilen alanları işgal etmek kabaca eşit addedilebilse de, kadınlar bu konu
te ve sürekli başka alanlara taşınmaları gerek da kesinlikle dezavantajlıdırlar.
mektedir. Avcı-toplayıcılarm eşitlikçi doğala
rı muhtemelen büyük ölçüde besin üretimi, de Şeflikler
polama ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamadaki Daha önce belirttiğimiz gibi eşitlikçi terimi
teknolojik güçlüklerden kaynaklanmaktadır. nin ihtiyatlı kullanılması gerekiyorsa da, eşit
Değeri olan bir şeyi güvenli bir şekilde depo- likçi olarak nitelediğimiz sistemler ile iktida
layamadıkça kişisel amaçlarla birikim yapmak rın önemli derecede birkaç kişinin elinde yo
zordur. Önceki bölümde gördüğümüz gibi, si ğunlaştığı ve uzmanlaşmış siyasal kuram la
yasal güç çoğunlukla ekonomik nüfuza dayan rın toplumsal düzeni koruduğu siyasal sistem
dığı için, maddî birikim yapamamaları bireyle ler arasında örgütsel farklılıklar görmek müm
rin büyük güçler elde etmelerini engellemekte kündür. Bu tür sistemlerden bazen “tabakalaş-
dir. Arkeolojik bulgular, verimsiz bölgelere gö mış” olarak söz edilir. Tabakalaşmış toplum-
lar, değer atfedilmiş statü konumlarının bir şe diğeri ise emirleri uygulayan ikincil konumda-
kilde sınırlı olduğu toplumlardır (Freid, 1967, kilerden oluşan yerel düzey olmak üzere iki dü
s.109). Kuşkusuz bu, en düşük düzeyde farklı zeyde alındığım görüyoruz.
laşmadan katmanlaşmanın en aşırı biçimleri Üst tabakalar çok sayıda insandan oluşsa
ne kadar bütün sistemleri kapsadığı için, eşit da, merkezinde şeflik bulunur. Şeflikler arasın
likçi toplumdan çok daha geniş bir kategoridir. da farklılıklar bulunmakla birlikte, tümünün
O rta derecede tabakalaşm aya genellikle ortak yanı bu oluşumların geniş bir eşitsizlik
şeflikler örnek olarak verilir. Şeflik, çok toplu le vasıflanmalarıdır (Service, 1971, s.140). En
luklu siyasal birimlerin faaliyetlerini koordine üst mevkideki liderin ya da şefin işgal ettiği ko
eden kalıcı bir merkezî siyasal aracının varlığı num kalıtsaldır ve ikincil statüdekiler üzerinde
ile ayırt edilir. Evrimci bakış açısından şeflik genellikle büyük bir iktidara sahiptir. Örneğin
ler, siyasal gelişmenin büyük bir aşamasını işa Polinezya’da, çoğunlukla şeflerin doğaüstü güç
ret eder. Carniero’nun ileri sürdüğü gibi, “Bun leri vardı ve yüksek mevkideki diğer kişilerden
lar, insanlık tarihinde yerel özerkliğin ilk aşa süslü giysileri, pahalı konutları ve ölümlerinde
masını temsil ederler” (1981, s.37). Şefliklerde uygulanan özel gömülme törenleriyle ayrılırlar
siyasal kararların biri şef ya da kıdemli liderler, dı. Arkeolojik belgeler, şeflerin çoğunlukla ka
rıları ve yaşam sonrasında kendilerine hizmet
etmesi için uşaklarıyla birlikte gömüldükleri
ni göstermektedir (Feinman ve Neitzel, 1997).
Şeflik, yetki alanr iyi tanımlanmış uzman
laşmış bir siyasal konumdur. Örneğin Havaili
şefler, halkın kullandığı kaynakların sahibi ad
dedilirlerdi ve onların emeklerini talep etme ve
ürünlerinin bir kısmını toplama hakkına sahip
lerdi. Bu şeflerin, besin, alet, giysi gibi her tür
den erzak ve malzeme biriktirdikleri büyük de
poları vardır. Şefler, bu üretim fazlasını, savur
gan topluluk şölenleri düzenlemek ya da sula
ma gibi büyük ölçekli bayındırlık işlerine mad
dî yardım sağlamak için kullanırlardı ve bu fa
aliyetleri hem statülerini hem de büyük servet
ler biriktirme potansiyellerini artırırdı (Earle,
1991). Çoğu kimse, şeflerin bu yeniden dağı
tım faaliyetlerini önemli addetse de, bu dağıt
ma faaliyetinin, onların iktidarlarının kaynağı
ya da bunlara sahip olmanın bir sonucu olup
Kwakuitl şefleri büyük iktidar ve saygınlık sahibiydiler olmadığı çok açık değildir (Carniero, 1981).
(Fotoğraf VVilliam Heick).
Şefler, topladıklarının bir kısmını geri vererek
toplumun geneline bir hizmet sağlıyorlarsa da, rabalardan oluşan bürokrasiler vasıtasıyla yö
pek çok bakımdan haraççı gibi davranırlar. netiyor olm aları gerçeği, şeflerin genellikle
Şefler, diledikleri gibi iş dağılımı yapabilir, kendi insanlarının zararına pahasına yabancı
emirler verebilir ve kendilerinin asla yapmaya larla işbirliği yapmaya oldukça hevesli olmala
cakları şeylerin yapılmasını başkalarından iste rının nedeni olabilir (Wolf, 1982, s.96). Avru-
yebilirler. Otoriteleri şu ya da bu türden yap palı sömürgeciler gittikleri her yerde genellik
tırımlarla desteklenir. Çoğu Polinezya şeflikle le kendi insanlarının sömürülmesinde kendile
rinde dinsel statü muhtemelen en kuvvetli ikna riyle işbirliği yapmaya istekli şefler bulmuşlar
aracıdır. Şeflerin, şeflik yapma haklarım onay dır. W olf’a göre bunun nedeni, şeflerin, para,
layan ve onların halkım koruyan ve mana ola silah ve Avrupalı müttefikler elde etmek sure
rak bilinen doğaüstü güç ile donatılmış olduk tiyle, akrabalar aracılığıyla yönetiyor olmanın
larına inanılır. Bu türden kuvvetli bir manevî dayattığı sınırlamalardan kendilerini kurtara
güçle yetkilendirilmiş olarak şefler, lanet teh bilmeleridir. Böylece, umdukları bağımsız ikti
ditleri ya da diğer manevî yaptırımlarla otorite dar kaynağını kazanmış olmaktadırlar.
lerini uygulayabilirler (Sahlins, 1963).
Şeflik mevkii, bir şefin ya da kızkardeşi- Devletler
nin en büyük oğlu olmak yoluyla kalıtsal ola Siyasal sistemlerin en karmaşık ve merkezileş
rak elde edilir. Ancak bazen, akrabalık bağları miş olanları devletlerdir. Özünde devlet, ikti
birden fazla kişinin şeflik konumu için hak id darı akrabalık üstü bir temelde örgütleyen ku
dia edebilmesine yol açacak şekilde karmaşık rumlar karmaşısıdır. Bu, bu tür toplumlarda
ve örtüşük olabilmektedir. Akrabalık ve soy, bütün iktidarın devlete tahsis edildiği anlamı
genellikle şeflik dışındaki pek çok statü k o na gelmez. Sınırlı otoriteye sahip akrabalık ağ
numunun temelidir. Şefin en yakın akrabala ları da devletle bir arada varolabilir ve aynı za
rı asil sülâle gibi bir şey oluşturabilir. Pek çok manda siyasal sürecin temeli de olabilir. Eski
durumda, şefe en yakın olan akrabaların, da Yunan’da yaklaşık İ.Ö . 8 0 0 ’lere kadar halk,
ha uzak olanlara göre yüksek statüye sahip ol şeflerin savaş için gerektiğinde ittifak oluştu
dukları bir hiyerarşi gelişir. Örneğin Tahiti’de, ran ancak nadiren daha üst bir siyasal merci
halk temel olarak üç sınıfa ayrılmıştı (ve her tanıyan şeflik soyları üzerinden örgütleniyor
sınıfın içinde derece düzeyleri vardı): En yük du (Ferguson, 1992). Fakat, İ.Ö. 80 0 ’lerde, ye
sek mevkiye sahip şeflerin ailesinin birinci de ni bir yönetim biçimi ortaya çıktı: Bu yönetim
receden yakınları; daha az yakın olanlar, ya biçimi, halkı akrabalıkla ve şeflerle olan bağ
ni ara sülâle ve en son olarak avam sınıfı. Şef larla değil de, kendi hukuksal düzeni ve yöne
liğin asilleri çeşitli düzeylerde otorite uygulaya- tim kuralları olan bir toprak parçasıyla tanım
bilse ve saygınlık ve nüfuza sahip olabilse bile layan polis ya da şehir devletiydi. Kabile (phy-
bunların durumu, devlet yönetimli toplumlar- lai) ve klan (gens) bağları ve şeflere duyulan sa
da varolan bürokratik idare tipinden çok ak dakat yine de terkedilmemiş ancak zayıflamış
rabalar arasındaki hiyerarşiye benzemektedir. tı (1992, s.192). Tanıma göre, esas iktidar dev
Eric W olf’a göre şeflerin büyük ölçüde ak letin elindedir. Devletin meşru kılmadığı bas
kı ya da şiddet uygulamaları hukuken cezalan rece iyi gelişmiş iletişim sistemleri, pazarlar ve
dırılabilir. Devlet, iç asayişi korumak ve diğer -tüm nüfusa eşit şekilde dağıtılmasa d a- faz
halklarla ilişkileri düzenlemek için polis gücü, la miktarda artı ürün sağlayan büyük bir eko
milis, ordu, askeri teçhizat gibi baskıcı denetim nomik uzmanlaşma eşlik eder. Aslında devlet
mekanizmalarını elinde tutar. yönetimli toplumlar genellikle katmanlaşmış-
Devlet belki de en doğru olarak otorite tır: Toprak ya da sermaye gibi üretim faktör
ve karar almanın ana hatlarının örgütlenme lerine erişim pek çok durumda seçkin bir grup
si açısından tanımlanabilir (Wright ve Joh n ya da ekonomik sınıfla sınırlanmıştır. Kaynak
son, 1975). Şefliklerdeki iki düzeyin aksine, ların denetimi siyasal iktidarın anahtarıdır ve
devletlerde en az üç komuta ziniciri ya da hi zenginlik ve siyasal iktidar kendi kendini ida
yerarşi düzeyi vardır. Bir şef emirlerini yandaş me ettirme eğilimi gösterir.
larına ya doğrudan verir ya da klan lideri gi Devlet içindeki geniş çaplı toplumsal, eko
bi bir aracı vasıtasıyla iletir. Devlette ise emir nomik ve siyasal faaliyetler, merkezileşmiş bir
ler, her zaman olageldiği gibi, çeşitli farklı aşa yönetim sistemini gerektirir. Sistemin merke
maları olan karmaşık bir komuta zinciri için zinde, en büyük iktidar sahipleri yer alır. Bu
de iletilir. Bu nedenle, yöneticiler ya da bü grup kanunları yapar ve baştan sona liderli
rokratlar tarafından alınan kararlar çoğunluk ğin siyasal stratejisini formüle eder. Talim atla
la hükümetin üst düzeylerinden çok uzaklaş rın yerine getirilmesinde genellikle bürokrasi
mış bir bürokratik örgütlenme tarafından uy den yararlanır. Tek bir yöneticinin mutlak ik
gulanır. Toprak ve su üzerindeki haklar gibi tidara sahip olması durumunda bile, yerel dü
üretimin çok temel unsurlarına ilişkin karar zeyde politikaların uygulanabilmesi için hiye
lar bile, toplumla çok az doğrudan ilişkiye sa rarşik olarak örgütlenmiş bir bürokrasiye ihti
hip idareciler tarafından alınabilmektedir. Ö r yaç vardır. Hatta liderler büyük ölçüde, ikincil
neğin Aral Gölü’ne 1 9 9 5 ’e kadar ciddi zarar konumdakilerin kendilerine getirdikleri bilgile
lar verecek olan kanalların inşâ edilmesi emri re bağımlıdırlar. Devletlerin örgütlenmesi, bilgi
ni Stalin vermiştir; Çin hükümeti 1 9 9 7 ’den iti akışım özümseme ve denetleme ihtiyacına bağ
baren Yangtze Nehri’ne baraj yapma projesini lıdır. Mısır ve Mezopotamya gibi eski devletler
başlattı ve böylece dünyanın en büyük hidroe bile ayrıntılı kayıtlar ve arşivler tutmuşlardır.
lektrik projesini uygulamaya soktu. Her iki ör Devlet örgütlü toplumlarda siyasetin işleyi
nekte de, uygulamalardan etkilenen milyonlar şi, en iyi bürokrasinin işleyişinden anlaşılır. Bü
ca insan dikkate alınmamıştır. rokrasi, işleri kurallara uyulmasını, kuralların
Devlet düzeyindeki siyasal örgütlenm e, dışına çıkanların cezalandırılmasını ve vergile
önemli kesiminin kasaba ve şehirlerde yaşa rin ve gelirlerin uygun görülen yerlere ulaşma
dığı büyük nüfuslarla bağlantılıdır. Biraz ön sını güvenceye almak olan uzmanlardan oluşan
ce belirttiğimiz gibi, Yunan şehir devletlerinin resmî bir sistemdir. Hukuksal sistem, kamu hiz
ortaya çıkışı nüfus artışı ve tarımsal üretimde meti, yasama sistemi ve yönetici kadro türün
ki artış ile yakından ilişkiliydi. Devlet yönetim den resmî ayrımlar içerir. Bu tür bir resmî siya
li toplumların karmaşıklığına yoğun tarım, gö sal sistem, yerel ya da gayri resmî düzeyde siya
sal sürecin işleyiş biçimini gölgede bırakabilse tı ve merkezî bir hiyerarşi olarak yapılanmış
de, siyasal sürecin gündelik kararlara ve eylem sa da, yerel Parti görevlileri birbirleriyle dost
lere dayandığı da bir gerçektir. Ayrıca her top luk, karşılıklılık ve karşılıklı destek temelinde
lumda, yerel düzeydeki siyaset yoğun bir şekil etkileşime girmişler ve böylelikle kenetlenmiş
de kişiselleşmiştir ve fazlasıyla değişkendir. nüfuz simsarlığı yapan gruplar oluşturmuşlar
Doğu Avrupa’nın eski sosyalist ülkelerin dı. Bunlar uzun zamandan beri görüşme ve pa
deki siyasetten başka hiçbir şey bunu daha iyi zarlıklarla iş çevirmeye alışık oldukları için de
bir şekilde örnekleyemez: Komünizmin yıkıl mokrasi gelince kolayca uyum sağladılar. Eski
masının ardından sadece birkaç yıl içinde re Sosyalist devletlerin çoğunda, özel girişimden
form geçirmiş eski Komünistler etrafında oluş ve oy sandığından son zamanlarda en çok ya
muş partiler, daha önce zor gücüyle ellerin rarlananların reform geçirmiş Komünistler ol
de tuttukları görevlere yeniden seçilmişlerdi. ması bir tesadüf değildir.
1 9 9 0 ’da böylesine bir ters dönüşün mümkün
olabileceği düşünülemezdi. Örneğin 1 9 9 5 ’te Devletin Evrimi
Bulgaristan’daki seçimlerde seçmenler, demok Devlet yönetimli toplumun ortaya çıkm ası,
ratik muhalif partileri reddettiler ve çok az re dünyanın hiçbir yerinde tek bir etkene bağ
form geçirmiş, Komünist Parti gibi çalışan ve lı olarak gerçekleşmemiştir. Devletin doğuşun
hatta aynı sloganları kullanan Bulgar Sosya da muhtemelen, birbirleriyle ilintili bir etkenler
list Partisi’nin egemen olduğu bir parlemen- karmaşası etkili olmuştur. Daha verimli besin
to seçtiler. Pek çokları, yıllarca süren zalim to üretme yöntemlerinin (sulama ya da daha fazla
taliter yönetimden sonra hâlâ neden Kom ü uzmanlaşma gibi) toplumsal değişimlerle (köy
nist Parti’nin seçildiğini soruyor. En çok zulüm ve kasaba yerleşmeleri, daha yüksek nüfus yo
görmüş azınlıklar bile halkın geri kalanının ile ğunluğu, ticaret ağlarının ve yeniden dağıtım
ri sürdüğü nedenlerle, aynı gerekçelerle böyle merkezlerinin gelişmesi gibi) bir araya gelme
bir seçim yapmışlardı. Ezici yoksulluk, işsizlik sinin, ekonomik artığın üretimi için önemli bir
ve enflasyonun maliyeti, bireyleri eski inançla uyaran meydana getirdiği tahmininde bulunu
rını feda etme pahasına kendileri için “en iyi labilir. Ortaya çıkan bu artı ürün, doğrudan
olan anlaşmayı” seçme çabasına yöneltmişti besin üretimi işiyle uğraşmayan çok fazla sa
(bu konuyla ilgili bir tartışma için, bkz. Bates, yıda insanı desteklemek için kullanılabilmek
1 9 9 4 ,1 9 9 5 ). “En iyi anlaşmayı” önerenler, es teydi. Egemen gruplar, besin üretiminin büyük
ki düzenden gelip hâlâ iktidar konumunda bu kısmı üzerinde denetimi ele almış ve artı ürünü
lunan ve koruma, iş, emekli aylığı ve yoksul dolaşıma sokma işini üstlenmişlerdi. Kuşku
lara yardım sağlayanlardı. Eski sosyalist dü suz bu olaylar zinciri, bütün topluluklarda ay
zen merkezîleşmeyi en aşırı noktaya taşımıştı: nı hızla gelişmedi. Toprağı yoğun tarıma çok
Parti’nin Merkez Komitesi, hatta komite için elverişli biçimde denetlemiş olan topluluklar,
de küçük bir alt grup, polis, ordu ve endüstri daha fazla üretim yapabiliyor ve stratejik kay
yel örgütlenmeler gibi bölgesel Parti örgütlen naklara erişimi tekellerine alabiliyorlardı. Bu
melerinin faaliyetlerini yönetiyordu. Bu, k a nun sonucunda, daha geniş alanlar üzerinde
ki besin denetimini ellerine geçirmiş ve böyle rumlar karşısında yerel özerkliğe karşı giderek
likle daha zayıf gruplara savaş açabilmelerine artan bir talep var.
olanak sağlayan önemli yeniden dağıtım mer Çözümlemek güç olsa da siyasal evrimin
kezleri haline gelmiş oldular. Uzaktaki gruplar merkezinde çeşitli ekonomik ve toplumsal bas
onların denetimi altına girdikçe, bu güçlü top kıların yer aldığı çok açıktır. Devletin oluşum
luluklar, giderek teknolojik, sanatsal ve bilim süreçlerinin temelinde, tamamı merkezileşmiş
sel yeniklerin olduğu kadar, ekonomik, siyasal bir otoriteyi gerektiren nüfus artışı, üretimin
ve dinsel yaşamın da merkezleri haline geldiler. yoğunlaşması, yerleşimin çekirdekleşmesi, üre
Bu gelişmeler de, egemen toplumlarm komşu timde uzmanlaşma, tabakalaşma ve daha yay
ları üzerindeki avantajlarını pekiştirecekti. gın mübadele ilişkileri arasındaki karmaşık et
Devlet oluşumunun bütün süreçlerinin, hat kileşim yatmaktadır. Fakat bu baskıların varlı
ta mevcut devletlerin genişlemelerinin, mut ğı, her zaman bir toplumu daha yüksek düzey
laka sadece baskıya ya da gönülsüz halkları de bir bütünleşmeye ya da karmaşıklığa götür
İdarî düzlemlere çekmek için zor kullanımına mez. Bazı gruplar, karşılaştıkları kaynak so
dayandığını varsaymak gerekmez. David Nu- runlarını ya da diğer sorunları merkezîleşmek
gent, bazı yerel halk örgütlerinin gevşek bölge yerine kendi büyümelerini ilerletmek ya da sı
lerini varolan devletlerle birleştirmek için faal nırlamak yoluyla çözebilirler. Benzer şekilde,
olarak çalıştıklarını gösteren birtakım örnek bazı toplumlar daha az bütünleşmiş biçimle
lere işaret etmiştir (1994). ABD’nin genişleme re dönüş yapabilmektedirler. Örneğin yaban
si, diğer bazı sistemlere olduğu kadar bu sürece cı orduların tehditiyle karşılaşan şeflikler, önce
de örnek teşkil etmektedir. Nugent, yakın bir birlik oluşturabilmekte ve eğer sadece dış güç
örnek olarak Peru’nun ulus inşâ sürecine atıf çok kuvvetli ise ayrılabilmekte ve kabile ya
ta bulunur; Peru’nun dağlık kuzey orta bölge şam biçimine dönebilmektedirler. Hatta Ame
sindeki yerel toplulukların devlet yapısına da rikan toplumu içinde bile, tıpkı mevcut dev
hil olmak için 1930’dan bu yana faal bir şekil letlerin geçmişte sıklıkla yaşadıkları gibi, dev
de verdikleri mücadeleyi anlatır. Bu mücade let sisteminin parçalanmasına neden olabilecek
le, insanların daha güçlü bir hükümetten fay koşulları düşünmek mümkündür. Her devlet
da sağlayabileceklerini düşünmeleriyle ilişkili yönetimli toplumda onu parçalayacak potansi
kısmen bencilce bir tavır olarak değerlendirilse yel güçler her an iş başına gelebilir. Dokuzun
bile, aynı zamanda Nugent’ın “törel topluluk” cu Bölüm’de belirttiğimiz gibi, çatışan etnik,
ideolojisi olarak tanımladığı şeyi de içermek ekonomik ve bölgesel çıkarlar, Çekoslakavak-
teydi (s.357). Yerel toplulukların üyeleri ken ya, Yugoslavya ve S.S.C.B.’nin eski çok mer
dilerini, Peru ulus devletinin bir parçası olmayı kezileşmiş devletlerinde aşikar olduğu üzere,
hakeden insanlar olarak görüyorlardı ve ken önemli merkezkaç kuvvetleri oluşturabilmek
di meselelerini halletmesi için devlet müdaha tedir. 1 9 9 1 ’den itibaren bu üç devlet, 23 ye
lesini istiyorlardı. Bu durumun tersine dönmesi ni devlete bölündü ve bu sayı muhtemelen ar
oldukça ise çok yenidir. Bugün artık yerel ya tacaktır. Ortaya çıkabilen her türden etnik ve
şama fazladan müdahale olarak algılanan du ekonomik soruna ek olarak, sıkça karşılaşılan
Bulgaristan’ın Sofya şehrinde yapılan gibi sokak gösterileri meşruluğunun sorgulamaya başlamasıyla birlikte komünist rejimlerin
çökmesine yol açtı. (Fotoğraf Daniel Bates)
bir başka etken de meşruiyettir. İnsanlar meş loji dinsel olabilir; ya da geleneksel monarşiler
ru ya da ahlâkî temelden yoksun olduğunu dü de olduğu gibi belli bir yönetici hanedanın meş
şünmeye başladığında hiçbir yönetim biçimi ruiyetine dayanabilir. Kaynağı ne olursa olsun
uzun süre dayanamaz. meşruiyet fikri etkili bir güçtür ve insanlar bağ
lı oldukları rejimin yönetiminin ahlâkî otorite
Devlet Otoritesinin Ahlâkî Temeli den yoksun olduğunu düşünüyorlarsa, böylesi
Devlet denetimi için baskıcı güç zorunlu olmak çok az rejim uzun süre yaşayabilir. Bu nedenle,
la birlikte, devlet otoritesini ve iktidarını ide devlet yönetimli toplumlarda otorite sembolle
oloji vasıtasıyla da uygular. Her devlet yöne rinin korunmasına büyük önem verilir. Bu oto
timli sistemde, sistemin meşruiyetini tesis eden rite sembolleri, Batı Afrika krallarının törensel
bir ahlâkî temel bulunur. Bu temel devletin yö iskemleleri, büyük tapmaklar ve anıtlar ya da
netme yetkisidir. Birçok çağdaş devlette oldu arşivlerde saklanan ulusal anayasalar olabilir.
ğu gibi, devletin meşrulaştırıcı ideolojisi dün Yeni devletler ya da kökten farklı ulusal
yevî olabilir; bazı İslâm devletlerinde bu ideo hükümetler ortaya çıktığında, yeni kuruluşu
ÇA Ğ D A Ş S O R U N L A R
Bir to p lu m d a edilgen ve zayıf gibi görünen bireylerin nin so rum luluğ un u h içbir zam an resm î o larak ü stle n
otoriteye karşı isyan etm ek üzere ke n d ilerini h areke m edi. Bazıları resm en olm ak üzere on binlerce “y ık ı
te geçirdikleri bazı zam an lar vardır. B askıya karşı et cı” (g e rilla la rı, farklı düşüncelerden M arksistle ri, li
kin b ir karşı çık ışı hangi ko şu lların ve g üdülerin b i b eralleri, reform ist K atolik ve Yah ud ile ri olduğu k a
le şim i k ışkırtır ve bu küçük ölçekli isyan ların b a şa rı dar, uzaktan bile olsa bunlara sem pati duyduğund an
lı olup o lm ayacağını hangi k o şu lla r belirler? 1 9 7 7 ’de şüp h e edilen herkesi kap sam ak üzere k u lla n ılan bir
b aşlayan ve 19 9 5 ’te Arjantin siya setin d e hâlâ önem terim ) tutu k la nd ı. Diğer pek çoğu ise evlerinden, s o
li b ir yer tutan b ir örneği ele a la lım : “ Las M adres kaklard an, hatta okulların dan vahşice ka çırıld ı. B un
de Plaza de M ayo” (Mayo M eydanı Ann eleri), yan i ların hepsi a kla gelm eyecek işkencelerin u yg u lan d ı
A rjan tin ’deki kayıp anneleri. ğı gayri İn sa n î ko şullard a tutuldular, kim se yle g ö rü ş
M arysa Navarro (1989), çoğu ev kad ını olan bir m elerine izin verilm edi ve h aklarında bir suçlam a o l
grup kad ının önce s iy a s a l eylem cilere, so n u n d a da m adığı için h içbir zam an yarg ılan m adılar. Bazıları y ıl
aske ri d iktatörlüğe karşı direncin sim ge sin e d ö n ü ş lar sonra serb est b ıra kıld ı, an cak b azıları h içbir za
tükleri b ir durum u an latır. 1 9 7 6 ’nın Mart ayın d a , Ar m an b ırakılm ad ı ve desaparecidos, ya n i “k a yıp ” o la
jantin Cu m hu rb aşkan ı Isab el Peron, iktidarı kara, h a rak a d la n d ırıld ıla r. K ayıp ların çoğu, y a şla rı yirm i ile
va ve d e n iz k u v ve tle rin in b aşk o m u tan la rın a veren otuz a ra sın d a değişen genç in sanlardı.
a sk e rî b ir darbeyle görevden a lın d ı. Bu cuntanın ilk N avarro’ya göre, “hüküm et tarafından g erçe kli
eylem i, iki düzeyde sürdürülen b ir çökertm e s av aşı ği ka b u l edilm eyen ve bu nedenle sorum luluğ u üst
oldu: B unlardan ilk i, şeh irlerd eki ya da taşrad aki ge lenilm eyen eylem leri gerçekleştiren ... paralel fakat
rilla güçlerine karşı yürütülen gelen eksel s a v a ş; d iğ e g izli b ir b ask ı d üzeninin va rlığ ı”, “norm al ko şu lla r a l
ri ise s ila h lı kuvvetlerin denetim i altın da sağ kanadın tın da varolan telafi edici m eşru kayn akların ... s ila h
ölüm m angalarınca gizlice sürdürülen terör ka m p a n lı kuvvetler tarafından ya ku lla n ılm a z hale g etirildiği
ya sı id i. Cunta bu m angaların varlığ ın ın ve e yle m leri ya da den e tle n d iğ i” an lam ın a g eliyordu (1989, s .3 1 -
Bu dönemin sanatı, Ispanya’dan bağımsızlaş Jr., kanun karşısında her vatandaşa nasıl dav-
ma savaşı vermiş prensliklerin kültürel birliğini ranılması gerektiğine ilişkin yaygın kabulle
ve siyasal meşruiyetini yansıtır (Schama, 1987). rin açıkça ihlal edildiğini gösteren insan hak
Burada sanat, siyasal bir kültür yaratmak ve ye larının suistimaline odaklanarak ulusal kahra
ni oluşan bir konfederasyon olan Hollanda’yı man olmuştu. Nelson Mandela, her ırktan Gü
meşru kılmak için kullanılmıştır. ney Afrikalının adaletin sözcüsü olarak gördü
Siyasetin ahlâkî bir temele sahip olması fik ğü bir kişidir; onun büyük otoritesi ve geniş bir
ri, muhalif siyaset için de gerekçe oluşturabil kesim tarafından kabul görmesi, büyük bir güç
mektedir. ABD’deki vatandaşlık haklan hare birliğine ve ırkçılığın iç savaşın çıkmış olma
keti bunun bir örneğidir. Martin Luther King sı durumunda görülebilecek olandan çok daha
az bir şiddetle ortadan kaldırılmasına yol aç geçerlidir. Dolayısıyla, bir alanda birbirine mu
mıştır. “Baskıya Tepki Gösterme: Las Madres halif olanlar, başka bir alanda pekâla müttefik
de Plaza de Mayo (Mayo Meydanı Anneleri)” olabilirler. Araları açık olan erkek kardeşler,
başlıklı çerçevede (s.4 2 0 ) gördüğümüz gibi, bir yabancının tehdidine karşı pekâlâ birleşe-
Arjantin’de acımasız askerî yönetim dönemin bilirler; haneler toprak yüzünden birbirleriyle
de, önceleri çaresiz durumda olan kadınlardan düşmanca bir rekabet içinde olabilirler, ancak
kurulu küçük bir örgüt, temel ahlâkî sorunla yine de aynı kiliseye bağlıdırlar ve ortak akra
rı gündeme getirmek suretiyle büyük bir siyasal baları vardır. Bu tür kesişen bağlar, insanların
değişimin aracı vazifesini görmüştü. ciddi düşmanlıklar geliştirmelerini engelleme
ve potansiyel şiddeti azaltma eğilimini besler.
Fakat kesişen bağlar, dayanışmayı gerek
T o p l u m s a l D e n e t İm S İ y a s e t İ
tiren önemli sorunlar ortaya çıktığında birlik
İster hararetli bir şekilde seyretsin ister sakin, oluşturma imkânını da sınırlayabilmektedir.
siyasal rekabet nadiren herkese açıktır; her za Sonuç olarak, bu tür bağlar şiddeti caydırıcı ol
man insanların nasıl rekabet edebileceği ya da salar da, aynı zamanda istikrarsızlığın kaynağı
edemeyeceğine ilişkin gelenekler ve normlar da olabilmektedir. Kabilelerin idealleştirilmiş
vardır. İdarî kurallar bazı türden siyasal faali dallanan siyasal yapısında insanları harekete
yetlere izin verirken bazılarını yasaklar. Açık geçiren soy bağları, ilke olarak her şeyden daha
tır ki, bazı tür kurallar zorunludur; bunlar, bel önemlidir. Ancak böylesi bir birliği gerçekleş
li durumlarda diğer insanların ne yapacaklarına tirmek çok zor olabilir. Aslında yerel soy gru
ve bizim davranışlarımıza nasıl tepki verecekle bu birbiriyle pek çok biçimde ilişki içinde olan
rine ilişkin -tam bir kesinlikle olmasa d a- tah bireylerden oluşur ve kendilerini sürekli deği
minde bulunmamıza olanak sağlar. Yine de çok şen ittifaklar içinde bulurlar. H atta, örneğin
iyi bildiğimiz üzere, bütün kurallara mutlaka savaş nedeniyle bir birlik gerçekleştirilmişse bi
uyulmadığı gibi, toplumun bütün kuralları da le, bu genellikle pek uzun ömürlü olmaz. So
üyelerinin kişisel çıkarlarını korumaya yönelik nuç, şiddetin sınırlı, ancak uzun dönemli istik
değildir. Dolayısıyla, çatışma potansiyeli bütün rarın çok geçici olduğu fazla dinamik bir siya
siyasal süreçler için esastır ve çatışma yeterince sal sistemdir. Arabistan’da iç bölgelerde yaşa
yoğunlaşınca, şiddet ve isyan patlak verebilir. yan Bedevi kabileler üzerinde güçlü merkezleş
Ancak bütün toplumlarda bulunan belli unsur miş bir yönetim kurulmadan önce, develer için
lar şiddeti ve kesintiyi dizginleme vazifesi görür sürekli baskınlar yapılıyordu. Herhangi bir ka
ve bu arada çatışan çıkarlar çözülür; böylece si bile, genellikle savaşa bir komşusuyla katıla
yasal sürecin kaosa dönüşmesi önlenmiş olur. bilir, bir diğeriyle ittifak kurabilir ve tarafsız
Bireyin ya da grubun sadakatine yönelik lık durumunda da bunlardan başka bir kom
birbirine rakip toplumsal taleplerin çokluğu bu şusuyla müttefik olabilirdi; düzenli olarak de
türden bir etkendir. Bireyler ve gruplar birbir ğişen müttefikleri ve düşmanlarıydı. Bu durum
leriyle toplumsal olarak karmaşık biçimlerde Yanomamölerden farklı bir durum değildir.
ilişkili oldukları için, bu her toplumsal düzende Siyasal rekabeti makul sınırlar içinde tut
m ak üzere tasarlanm ış gelenekler de çoğu le, ülke için savaşmak ise şerefli bir davranış
siyasal sistemin resmî yapısına dahil edilir. tır. Bazı kurallar, kişinin kuralı ihlal etmesine
ABD’nin seçim yasaları (ceza kanunları bir ya bağlı olarak alacağı uygun cezayı tanımlar. Ba
na) bu amaca hizmet eder. Kuşkusuz siyasal zı kurallar ise sadece, kişiye kuralları ihlal et
kurallar, her durum için kesin davranış biçimi me aşamasına varmadan önce sınır koyabilir.
nin nasıl olacağına açıklık getiremez. Bireysel Örneğin On Emir, davranışlara rehberlik etti
yorum ve tercihler için her zaman açık bir ka ği gibi, ayrıca bunu doğaüstü yaptırımlarla tel
pı vardır. Örneğin, Kutsal Kitap’taki “öldür kin eder. Davranışa ilişkin kuralların açık et
meyeceksin” ifadesi, oldukça kesin bir ifade gi kisi grup yaşamının yararını olanaklı kılmak
bi anlaşılabilir. Ancak bazıları bunun, “devle tır; bunlar paylaşma, ortak savunma, her türlü
tin yararına olmadıkça ya da savaş hali dışın karşılıklı yardımdır (Irons, 1995).
da öldürmeyeceksin” şeklindeki yorumunu be Diğer taraftan toplumsal kurallardan ve
nimseyebilir. Kimileri öldürmeyi, sadece kendi yasalardan sapma da günlük yaşam dokusu
ni savunma durumunda haklı bir gerekçe ola nun bir parçasıdır. Bireyler düşünme, hissetme
rak görebilir; diğer bazıları ise kişisel mülki ve hareket etme biçimleri bakımından farklı
yeti, hatta aile şerefini savunma durumlarında lık gösterirler; bu nedenle insanların toplumsal
öldürmeyi haklı bulabilir. Toplumsal kurallar beklentilerden sapmaları çok şaşırtıcı değildir.
davranışlarımızın çoğunu geniş biçimde yön Eğer ihlal edilen kuralın kimseye zarar verme
lendiren sınırlar koyar, ancak bireysel olarak diği düşünülüyorsa (çok dar ya da tuhaf biçim
karar alma da kaçınılmazdır ve bu, kuralların de giyinmek gibi), buna çoğunlukla göz yumu
gerçekte uygulanma -y a da uygulanmama- bi lur ve sonunda kabul edilebilir addedilir. Daha
çimlerinde çeşitlenmelere yol açar. ciddi ihlallere göz yumulabilir ya da yumulma-
yabilir. Her toplum, hırsızlık, ensest ve cinayet
Kurallar ve Davranışlar gibi belli edimleri sapma olarak kabul eder. Bir
İster yasalaşmış isterse sadece toplumsal du ihlalin yeterince ciddi olduğu düşünülürse, top
yarlılığın ve beklentinin bir sonucu olsun, dav lumun tepkisi çok sert olabilir.
ranış kuralları bütün toplumlarda yaşamı yö İnsan davranışlarındaki çeşitliliği göz önün
netir ve kişiler ve gruplar arası ilişkileri düzen de bulundurarak, insanların neden daha sıklık
ler. Topluca ele alırsak, genellikle ahlâkî, doğ la kurallardan sapmadıklarını ve kurallara ita
ru, şerefli ya da adil olarak gördüğümüz tür at etmek bariz kişisel çıkarlara ters düştüğü za
den kurallar, bireyin davranışlarını, diğerleri manlarda bile bu tür itaate nasıl teşvik edildik
nin refahını artırmasını ya da grup yararını dü lerini sorabiliriz pekâlâ. Cevap büyük ölçüde
şünmesini sağlayacak şekilde sınırlayanlardır toplumsal denetimde yatmaktadır. Toplumsal
(Pojman, 1995). Örneğin, kişinin kendi çocu denetim, ödül ve cezalardan oluşan bir çerçe
ğunu beslemesi normaldir; bir öksüzü barın ve yaratmak ya da davranışı yönlendiren yap
dırmak ise ahlâklı bir davranıştır; kişinin kendi tırımlar oluşturmak suretiyle bireyin kişisel çı
evini savunması kabul edilebilir bir şeydir ama karını yeniden düzenler (Irons, 1995). Örne
olağanüstü bir durum değildir; topluluk, kabi ğin yalan söyleyen, hilekârlık ya da hırsızlık ya
pan kişiler sadece belli cezalar görmekle kalma Toplum sal Baskı
yıp, eğer bunları yapmayı sürdürürlerse toplum İnsanlar toplumun kurallarının sınırlarını aş
içinde yaşayabilmek için gerekli desteği de yiti maya cüret ettiklerinde, toplum sal baskı on
rebilirler. Her toplumun, resmî yaptırımlar ve ları hizaya getirir çoğunlukla. H afif ya da za
gayri resmî yaptırımlar olmak üzere sapmalar yıf etkili de olsa, bu tür baskı çok başarılı bir
la başa çıktığı kendi araçları vardır. Resmî yap toplumsal denetim aracı olabilmektedir. Top
tırımlar, kurumsallaşmış ya da resmî teşvik çer lumsal baskı siyasal ya da ekonomik eylemle
çevesindeki ödüllendirme ve cezalandırmalar ri bile yönlendirebilir. ABD’de 1 9 5 0 ’lerde ve
dır; gayri resmî yaptırımlar ise daha çok diğer 1 9 6 0 ’lardaki vatandaşlık hakları hareketi sı
lerinin tepkilerine bağlı ya da toplumsal orta rasında, toplumsal baskı siyah ve beyaz eylem
mın parçası olan yaptırımlardır. Açıktır ki, bu cilerin harekete geçmesini sağlamıştır. Bu ey
ayrımın birbirine karıştığı durumlar vardır; kan lemcilerin çoğu, temel entellektüel ilgi alanları
davası ya da intikam cinayeti kurumsal (resmî) adalet ve vatandaşlık hakları olan kolejlerden
bir yaptırım mıdır yoksa değil midir? Bu bağla ve üniversitelerden toplanmıştı. Diğer yandan
ma göre değişir. Öldürmeyi ve bunun cezaları beyazların toplumlarındaki toplumsal baskı
nı düzenleyen yazılı ve mevzuatta yeri olan ya lar, yasal cezalandırmalar ve siyahların muha
salara sahip toplumlarda intikam cinayeti, gay lefeti karşısında bile sürmekte olan ayrımcılı
ri resmî (ve gayri meşru) yaptırım olarak görü ğın en önemli aracı idi. 1960’larda ayrımcı res
lür. Bedeviler ya da Türkmenler gibi toplumlar mî yasaların kaldırılmasından sonraki dönem
da ise intikam cinayetleri kurbanla belli ilişkiler de, güneyin küçük şehirlerinde ayrımı kaldıran
içindeki akrabalardan talep edilir. Bu tür top dükkân ve lokanta sahipleri toplum tarafından
lumlarda, intikam cinayetini yerine getirmeye kınamaya ve boykota maruz kalmıştır. Yanan
nin kendisi cezalandırılacaktır. Yine de bu ay haçlarla gösteriler düzenleyen Ku Klux Klan
rım, özellikle kurumsallaşmış bir yasal sistemin gibi terörist gruplar da, ırkçı mevzuatın kaldı
yokluğunda davranışın nasıl baskı altına alın- rılmasına karşın ırkçılığın sürdürülmesine kat
dığnı kavramlaştırmak açısından yararlıdır. kıda bulunmuşlardır. Toplumsal denetim ne
yazık ki sadece adil davranışlar inşa etmez; bü
Toplumsal Denetimin Gayriresmî Araçları yük bir kesimin tiksindirici bulduğu normlar
Toplumsal denetimin en belirgin araçları ge da koyabilir ve bunları sürdürebilir.
nellikle resmî ya da kurumsallaşmış olanlar Yerme ve dedikodu da genellikle güçlü top
dır. Amerikan toplumunda polis gücü, mahke- lumsal baskılardır. Dünyanın hiçbir yerinde
lemeler, ıslahevleri ve hapishaneler sınırı fazla insanlar, herkesin içinde alay edilmekten ya
aşanlarla ilgilenir; ancak ortalama bir vatan da hatalı veya kötü davranışlarının herkese
daş, bu toplumsal denetimin ajanlarının bütün söylenmesinden hoşlanmazlar. Ürdün’deki bir
baskısını nadiren üzerinde hisseder. Çoğu in Arap köyü olan Kufr al M a’da yerme, oldukça
san için, kurallara makûl oranda uyum sağla karmaşık bir lakap takma sistemiyle çok kes
mayı güvenceye almak için toplumun gayri res kin hale getirilmiştir (Antoun, 1968). Bu sis
mî denetim araçları yeterlidir. tem, toplumsal beklentilerin hiçe sayılmasının
yol açtığı hoşnutsuzluğun derecesini göstere karnavalda söylenen aşağıdaki şarkının sözle
cek şekilde düzenlenmiştir. Terimlerin hiyerar riyle ifade edildiği üzere, bu kişiler başkaları
şisi, nötr meslekî isimlerle başlar, kişisel itiyat nın zararı pahasına kazanma hırsıyla dolu kişi
lara dayalı biraz alaylı isimlerle sürer ve fiziksel ler olarak görülür (1994, s.358):
ya da toplumsal kusurlara dayalı, açıkça aşağı
Bu sene Mayetlere
layan isimlerle son bulur. Köylüler en çok ifti
pamuk yerine
rayı ve arkadan çekiştirmeyi tenkit ederler ve şeker pancarı yetiştirmeleri için para ödeniyor,
bunlar, Kur’an’daki ayetlerde ve hadislerde de eğer bir Mayet isen,
açıkça kınanan davranışlardır. Bu nedenle, “de mangırı alırsın,
dikoducu” ve “işgüzar” gibi yerici biçimde kul sadece yalan söyle, ihtiyacın olduğunu söyle,
bu bir skandal, bir yüz karası,
lanılan sözler, önemli bir toplumsal kuralı çiğ
kim ki bu avanta parayı kapmak isterse,
nemiş kişinin aşağılanmasına hizmet eder. Tür günlerdir malı götüren Manuel “la Quilina”ya
kiye Yörükleri de hemen hemen aynı şeyi ya gitsin.
parlar, ama bunu suçlanan kişinin ya da onun
akrabalarının yanında yapmamaya çok dik
kat ederler. Bu şekilde de aynı sonuca ulaşırlar,
çünkü herkes bilir ki, kabul görmeyen bir dav
ranış yüzünden kötü bir şöhret edinilecektir.
Ispanya’da Endülüs’teki küçük bir kasabayı
inceleyen David Gilmore, burada da çok ben
zer bir durum olduğunu gördü ve insanların
kurallara uymalarını sağlayan şeyin Hispanik
devletinin yasaları değil de, dedikodu yapma
nın, isim takmanın ve arkadan çekiştirmenin
oluşturduğu ahlâkî yapı olduğu sonucuna var
dı (Gilmore, 1987, s.28; 1994, s.353-365). Bu
küçük kasabada insanlar, birbirlerinin yapıp et
tikleriyle fazlaca ilgiliydiler ve ekonomik olarak
durumları birdenbire iyiye gidenleri kıskanıyor
lardı; ayrıca dedikodu yoluyla insanlara saldır
gan biçimde hemen sataşabiliyor ve toplumsal
statükoyu ihlal edenlere iftira ediyorlardı.
Hatta şiirler ve karnaval şarkıları bile top
lumsal normları dışa vuracak ve toplum içinde
ki mevkilerini bozan ya da aşanlarla alay ede
cek şekildeydi (Gilmore, 1994, s.357). Mayet- Karnaval sırasında eğlenen iki İspanyol daha zengin
ler, bazen topraksız işçiler tarafından kıskanı komşuları ile alay etmek için giyinmişler.
(Fotoğraf David Gilmore)
lan ve küçük ölçekli tarım yapan çiftçilerdir;
Toplum sal baskı uzak tutma ve dışlam a bir davranış addedilmesi bakımından resmî bir
ya da suçluları dikkate almama ve dışarıda bı denetim mekanizmasıdır; ancak kişisel olma
rakma biçiminde de olabilir. Dikkate alınma yan aile dışından bir otorite tarafından yönetil
mak, genellikle üzücü bir deneyimdir ve hat mek yerine akrabalık ilişkileri yapısı içinde ger
ta bunun tehdidi bile etkili bir toplumsal de çekleşmesi bakımından diğer resmî yasal yap
netim aracı olabilmektedir. Inuit ya da !Kung- tırımlardan farklılaşır (Boehm, 1984). Pek de
lar gibi devlet yönetimli toplumlar dışında ya nadir olmayarak, intikam cinayeti kendi tep
şayan geleneksel insanlar arasında dışlama, ki kisini -başka bir cinayeti- doğurur ve böylece
şi tek başına kaldığında yaşamını sürdüreme kan davası başlar. Her bir saldırı ya da öldür
yeceği için idam cezası ile aynı anlama gelmek me bir tepki gerektireceği için, mantıksal ola
tedir. ABD’de çok sıkı ilişkiler içinde yaşayan rak bu tür kan davalarının sonu gelmeyeceği
dinsel cemaatlerde dışlama, bir ahlâk kuralı düşünülse de, aslında öldürmelerin hesabı tu
nı ihlal eden kişiyi cezalandırmanın çok güç tulur ve belli bir anda barış sağlanır (Boehm,
lü bir aracıdır. 1984, s.234-236).
Yaygın bir başka toplumsal baskı aracı do Kan davası akraba gruplarını ya da aile
ğaüstüyle ilgili inançlara dayalıdır. Dinsel te leri karşı karşıya getirir ve bunda intikam te
rimlerle ifade edilen ahlâk kuralları hepimi mel güdüdür. Tipik bir kan davası, bir aileden
zin malûmudur. Günümüzde çok aşina olma bir üyenin öldürülmesi ya da saldırıya uğrama
sak da, geçmişte oldukça sık rastlanan bir yap sıyla başlar. Bu durumda kurbanın akrabala
tırım, mutezil (sapkın) ya da büyücü gibi top rı, ya öldüren kişiyi ya da yakın bir akrabasını
lumun çıkarlarını tehdit ettiği düşünülen kişile öldürme girişiminde bulunarak işlenen suçun
rin mahkum edilmesidir. Ortaçağ Avrupasmda öcünü almaya çalışır. Örneğin bu örüntüyü
ya da sömürge Amerikasmda, büyücülük yap Türkiye’nin güneyindeki Yörüklerde görmek
tığı düşünülen kişiler toplum dışına sürülür ya mümkündür (bkz. Altıncı Bölüm). Bir kişi öl
da idam edilirdi. Bu insanların asıl suçu, ken dürüldüğünde, bu kişinin babayanlı yakın er
di cinsiyetinden ve yaş grubundan olan insan kek akrabaları saldırganın babayanlı bir akra
lardan farklı davranmak suretiyle komşuların basından (kadınları ve çocukları hariç tutarak)
da korku ve düşmanlık duyguları uyandırmış intikam almak şeklinde bir yükümlülük du
olmalarıydı. yarlar. Devlet katili tutuklayıp cezalandırsa bi
le, kurbanın akrabaları yine de intikam alma
İntikam ve Kan Davası ya çalışacaktır. Ancak bu şekilde aileler arasın
Gayri resmî toplumsal baskı, tehdide dayalı in da barış sağlamak mümkündür. Fakat bu ba
tikam biçiminde de uygulanabilmektedir. İnti rış rahatlatıcı bir barış değildir ve bir cinayet,
kam, kişinin şahsına yapılan bir saldırıya ya da bir seri cinayetle sonuçlanabilir. Akrabalıktan
benzer suçlara verilen aşırı bir tepki olup, ka kaynaklanan karşılıklı yükümlülük duygusu o
bile toplumlarmda oldukça yaygındır. Bu, bir denli güçlüdür ki, birinin diğerine saldırması
anlamda tepkinin hem fazlasıyla öngörülebi durumunda, saldıran kişi öldürüldüğünde ak
lir olması hem de toplumun bireylerince uygun rabaları ölen kişinin hatalı olduğunu kabul et
seler bile yine de intikam alacaklardır. Bu çok ya da yönetici sınıf olarak adlandırılan görece
güçlü karşılıklı sorumluluk duygusu aynı za az sayıda bireyin siyasal sürece egemen olması
manda, insanları akrabalarının davranışları durumu, talihsiz ama uzun zamandan beri yer
nı denetlemeye ve hemen çatışmaya girmekten leşik olan bir olgudur. Bu tür sistemlerde top
kaçınmaya teşvik eder. lumsal denetim, sadece işbirliğine dayalı top
1 9 9 1 ’de Arnavutluk’ta komünizmin çök lumsal ilişkileri kolaylaştırmaktan çok iktida
mesiyle merkezî yönetim uzak dağ topluluları- rı korumaya yöneliktir. Resmî hukuksal sistem
nı idare etme gücünü de büyük ölçüde kaybet yasal kurallar yoluyla toplantıları, özgür ko
ti. Bu durum kanunsuzluğun hüküm sürdüğü nuşmaları ve muhalefeti yasaklayarak bu işle
anlamına gelmiyordu; geleneksel ve gayri resmî ve hizmet etmese de, Katerine Verdery’nin to
klan yasası Lek Dukagjin “kanunu” sahneye taliter Romanya’da “zamanın siyaseti”ne iliş
çıkmıştı. Bir grup eski sözlü geleneğe dayanan kin incelemesinde gösterdiği gibi, aynı sonuç
bu kanun, geniş bir yelpaze içinde bir dizi suçun lara ulaşan önemli (ama daha az bariz) yön
cezasını belirtir ve ayrıca öldürme durumunda temler vardır. Romanya örneği, diğer diktatör
kimin uygun hedef olduğuna da açıklık getire lük rejimlerine belirgin biçimde benzerdir (Bkz.
rek intikamı meşru kılar. Bu kanun yüzyıllardır “Çavuşesku Romanyasmda Zaman Siyaseti”
cemaatin ya da klanın yaşlılarınca yorumlanır. çerçeve, s.428).
A ntroploglar, uzun zam an d ır farklı kültürlerde za m a ra, b aşka am açlar için kullan abilecekleri zam anlarının
nın d o ğ asının farklı o ld uğuna işaret ederler. Katerine b aşka şeyler için harcatılm asıdır.
V erdery, 19 8 9 ’un A ralık ayın d a Kom ünist Parti lideri Bunun en bariz örneği, “insanları gıda k u yru kla
N ikolay Ç a vu şe sk u ’nun zorla devrilm esinden önceki rında b e kleterek hareketsiz kılm aktır”; devlet den e
durum u inceleyerek, zam anın rejim ler tarafından s i tim li yen iden dağıtım siste m i, eko n o m ik açıdan ge
ya sa l am açlar d oğrultusunda n asıl k u lla n ıld ığ ın ı g ö s reksiz kıtlık yaratıyordu (s.45). Seçkin kesim d ışın d a
terir (Vedery, 19 9 2 , s .3 7 -6 1). ki herkes, patates, et, yum urta, un, ekm ek ve b enze
Zam an kavram ı fa rklılık g österebilse de, her z a ri zorunlu g ıdaları satın a lab ilm e k için (bu g ıd a la r ih
man ortak bir değişm ez vardır. Bu değişm ez, b ir in raç e d iliyo r o lm asın a rağmen) her gün saatlerce b e k
san ın belli bir ortam da ve bir gün içinde y a p ab ile ce lem ek zo rundaydı. O tobüs ve tren biletleri ö zellikle
ği şeylerin bir üst s ın ırın ın olm asıd ır (s.37). Kom ünist önceden satılm ıyo rd u ve böylece yolcular, yola çık
Parti, in sanlara zam an tüketici faaliyetler em poze et m adan saatlerce önce sırad a beklem ek zorunda b ı
m ek ve kuyruklard a saatlerce b ekleyerek elde e d e rakılıyo rd u . Benzin karneyle dağıtılıyordu, hatta ko
bilecekleri tüketim m addelerini dağıtan sistem i ko ru le ktif tarım ve fabrika gibi üretken g irişim lere o lanak
m ak suretiyle, yö netim inden hoşnut olm ayan b ir n ü ta n ın m ası b ile, boşa zam an harcatan, g üvenilm ez bir
fus ü zerindeki d en etim in i p e kiştiriyo rd u. Bunu ger tem elde ya p ılıyo rd u . G ü n lü k ça lışm a saatle rin e , bir
çe kle ştirm e k için b aşvu ru la n m e k a n izm a la rd a n b i de kuyruklarda harcanan zam an ya da kıtlıkla dayatı
ri, V erd ery’nin “zam an g a sp ı” ya da “zam an v e rg isi” lan “zam an ve rg ile ri” ekleniyo rdu. Bunların bir k ısm ı
a d ın ı verdiği durum dur; burada kastedilen , in sa n la nın b elki de sadece çok m erkezileşm iş bir p o lis dev-
Okur yazar olmayan toplumlarda hukuk ge Geleneksel gayri resmî pratiklerin en uç
leneği, yasalar halinde toplanmış olmaktan zi noktası ile yasalar halinde toplanmış bürokra
yade sözlüdür. Yasalar halinde toplanmamış bu tik hukukun en uç noktası arasında, tartışma
toplumsal denetim ya da hukuk sistemleri pek lara çözüm getiren ve çatışan çıkarları ayar
çok bakımdan yasalar halinde toplanmış sistem layan geniş bir dizi form, işlem ya da yarı ya
leri andırsa da, aralarında çok önemli farklılık sal mekanizmalar bulunur. Bütün toplumların,
lar vardır. Yasalar halinde toplanmış sistemler- arabuluculuk ve karara bağlama yöntemleri ve
ce yönetilen hukuk, toplumun belli kesimlerinin işleri halletme ya da sorunları telafi etme tarz
arzularından ve ihtiyaçlarından çok daha uzak ları vardır.
tutulabilmektedir. Hatta halkın geneli hukuku
tam anlamıyla bilmez. Bireyler ile yasal aygıt Hükme Bağlama Yöntemleri
lar arasındaki bu uçurum, kanunları yorumla Amerikan toplumunda bir yargıç ya da jüri
yan, yöneten ve uygulayan ve tartışmaları ka önünde yargılanma işlemi, bir hükme bağlama
rara bağlayanlara önemli derecede güç sağlar. ya da bir dava hakkında karara varma yönte-
letindeki hatalı programlamadan kaynaklanıyor oldu tarihinin önemli günlerini ya da olaylarını anma vesi
ğu düşünülecek olsa bile, Verdery ve diğerleri bunun lesiyle törensel kutlamalar yapmak üzere sık sık top
arkasında daha kötü bir amaç olduğu kanısındaydı- lanırlardı.
lar. Bu yolla direniş kırılıyordu; öyle mülayim bir halk Bütün bunların bir sonucu, bireyin inisiyatifini,
yaratılıyordu ki, bireyler hayatta kalabilmek için ku hatta izzetinefsini kırmak idi. Bir kaynak kişi, karne
rallara karşı gelmek zorunda bırakılıyor ve böylece ye gerek olmadan kırılmış yumurta satıldığını duyar
polis şiddetine maruz kalıyordu. Bunun da tek işle duymaz aç oğlunu doyurabilmek için bir kâse ile üç
vi, rejimin denetimini tehdit etmeye yönelik alt ke saat kuyrukta beklediğini anlatmıştı (s.55). Bu bek
simden gelebilecek tehdit girişimlerini yok etmesiydi. leyişin sonunda, kendisine sadece bir yumurta veril
Her gün fabrikadaki işine trenle gidip gelen bir miş, yalvarmalarından sonra isteksizce bir yumurta
köylü, Verdery’ye bazı günler fabrikada çok az şey daha verilmişti.
yaparak boş boş beklediğini, bazı günlerde ise yeter Zaman, başka şekilde de kontrol ya da gasp edi
siz elektrik yüzünden eve gidebilmek için iki saat ge liyordu. Geleneksel dinsel bayram tatilleri ya da ayin
çirmesi gerektiğini söylemişti (s.41). Fazla mesai yap ler, farklı bir takvim izlemek suretiyle yenileriyle yer
maya mecbur edildiğinde -k i bunun için ücret öden değiştiriyordu. “Hafta sonları” da dahil olmak üze
miyordu- fırsat buldukça işten kaçıp annesinin bah re yeni tatillerin çoğu, haftanın ya da ayın farklı za
çe işlerine yardım etmeye gidiyor; böylece devletin manlarına gelecek şekilde ayarlanmıştı; hangi günle
kendisinden aldığı zamanı telafi etmiş oluyordu. Çift rin dinlenme günleri olacağı yıldan yıla değişiyordu
likler için gereken yakıtın kötü bir şekilde program ve bu da insanların zamanlarını almak suretiyle gele
lanması da hedeflenen üretime ulaşabilmek için da neksel çalışma ve dinlenme ritmini bozuyordu. “Ay
ha fazla zamana ihtiyaç duyulması anlamına geliyor; nı sürede daha fazla getiri elde edebilecekken kişi
bu da insanların kullanabilecekleri kişisel zamanları nin hareket etme özgürlüğünün çok küçük bir bedel
nı kısıtlamış oluyordu. “Zaman vergisi”nin bir başka karşılığında kısıtlanması, en temel güçsüzlük deneyi
biçimi, resmî törenlere ayrılan uzun saatlerdir: İşçi midir. Rejimin sahip olmaya çalıştığı iktidar, insanla
ler ve bürokratlar, saatlerce Parti konuşmalarını din rın kendilerini etkin kılabilme yollarının engellenmesi
lemek, resmî tebrik ziyaretlerinde bulunmak ve Parti yoluyla yaratılıyordu” (s.55).
midir. Belli durumlarda, yasaların yorumlan sal” olarak adlandırılabilen bu temel temalar
ması ve uygulanması konusunda itirazı olan iki çok çeşitlilik gösterebilmektedir.
tarafa bir jüri ya da yargıç tarafından karar bil Arabuluculuğu hükme bağlamadan ayıran
dirilir. Bazı hükme bağlama yöntemlerini her şey, arzu edilen sonucun sadece adalet olma
toplumda bulmak mümkündür. Genellikle bu yıp, aynı zamanda toplumsal uyum olmasıdır.
tip yöntemler, kabul gören işlemlere göre yöne Çatışma içindeki taraflar kabul edebilecekleri
tilen bir tür duruşmayı içerir. Nihaî çözüme çe bir sonuca ulaşabilirler. Arabuluculuk herke
şitli yollardan biriyle varılır. Örneğin davadaki sin itibar ettiği bir üçüncünün ya da kurumun
taraflar tarafsız bir üçüncü kişinin bulunması müdahalesini gerektirir.
na gerek duymadan pazarlık yoluyla anlaşma O rta Liberya’daki Kpelle’de, hem resmî
ya varabilirler ya da işi karar vermek olan hük hem de gayri resmî toplumsal süreçlerden ya
me bağlayıcı birinin önünde davalarını beyan rarlanılmaktadır. Resmî ya da yasal hükümler,
edebilirler. Hem toplum içinde hem de toplum işlemlerin temelde baskıcı ve otoriter olduğu
lar arasında genel olarak “toplumsal” ve “ya- mahkemelerde verilir. Sert atmosferi nedeniy-
c
le, uzlaşmanın birincil öneme sahip olduğu tar Yukarıda anlatılan resmî ve gayri resmî
tışmalar için mahkeme uygun değildir. Bu tür toplumsal denetim araçlarının bütünüyle etkili
tartışmalar için gayri resmî toplantılar ya da olmadığını bilmek gerekir. Bunlar, hiç kuşku
“müzakereler” daha uygundur. Bu prosedür suz kurallardan sapmaları azaltma işlevi görür
ler bir evde yürütülür ve davacılar, akrabala ama bu sapmaları tamamen yok etmez. Ayrıca
rından ve konuyla ilgili komşularından oluşan toplumsal denetim mekanizmalarının altında
bir grup ve bir arabulucunun karşısına geçer. yatan toplumsal kurallar üzerinde toplumun
Mahkemelerin katı yapısından farklı olarak, bütün bireylerinin mutlaka hemfikir olmadı
insanların özgürce kaynaşabildikleri ve iki ta ğını da bilmek gerekir. Son olarak, toplumsal
rafın da meselelerini tümüyle ifade edebilmele denetim mekanizmalarının bütün insanları eşit
ri, orada bulunanların birbirlerini rahatça sor derecede etkilemediğini belirtmeliyiz. Özellik
gulayabilmeleri açısından müzakereler göre le tabakalaşmanın yüksek olduğu toplumlar-
ce rahat bir yapıdadır. Kanıtların ortaya kon da hükme bağlayan yasalar ve yöntemler, ko
masından sonra, gruptakiler hep birlikte kimin numlarını korumaya çalışan zenginler ve güç-
haklı olduğunu belirlerler. İşlemler, suçlu tara lüler tarafından kullanılabilmektedir. ABD’nin
fın herkesin önünde özür dilemesi ve haksızlık toplumsal denetim mekanizmalarından bazıla
yapılan tarafa sembolik hediyeler vermesi; ka rının da, yasalarımızın ve yasal işlemlerimizin
zanan tarafın da özürü kabul ettiğini gösteren yoksulların ve bazen kadınların zararına yöne
küçük hediyelerle karşılık vermesiyle son bulur lik olarak işlediği zamanlarda olduğu gibi, bu
(Gibbs, 1963). şekilde kullanılabildiği söylenmiştir.
Sığır çobanı Nuerlerde ve Sudanlı çiftçiler
de, eğer aynı sülâlenin bireyleri arasında an 2 i. Yüzyılda Hukuk ve Kabileler
laşmazlık patlak verirse, tarafların arabulucu 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başların
luk için yaşayan en yaşlı ortak atalarına mü da (ve daha erken bir dönemde Amerika’da) sö
racaat etmeleri beklenir. Çoğu Ortadoğu ka mürgeciliğin yayılmasıyla birlikte pek çok yerli
bilelerinde soy gruplarının resmî olarak kabul halk, genellikle Avrupa modellerine dayalı kar
edilmiş liderine gidilecek; Yanomamölerde ise maşık kanunlar halinde toplanmış hukuk sis
daha çok köyün başına ya da muhtemelen şa temleriyle bütünleştiler. Britanyalı idareciler,
mana müracaat edilecektir. Nuerlerin “Leo kendilerininkinden oldukça farklı ve daha ön
par Derili Şefler” adını verdikleri ve grup için ceden kurulmuş hukuk sistemleriyle karşılaştık
deki kan davalarını ve diğer çatışmaları doğa larında, İngiliz hukukunu bütünüyle yerel halk
üstü yaptırımlarını kullanarak halleden özel lara dayatmaktan kaçındılar. Bunun yerine, ye
şefleri de vardır. Lübnan’da köylüler, tartış rel hukuk ve gelenekler yeni yöneticilerin amacı
malı durumlarda genellikle arabuluculuktan na uygun düşecek şekilde değiştirildi. Kadınlara
ya da “vasıta”dan yararlanırlar; arabulucu daha yüksek yasal statü verilmesinde olduğu gi
lar genellikle tarafsızlıkları ve dürüstlükleriy bi, bu değişiklikler genellikle ilerlemeci bir hare
le bilinen erkeklerdir (Bates ve Rassam, 1983, ket olarak gösterildi. Ancak dayatılan düzeltme
s.245). ler ve uygulamaya konan yeni yasalar, çoğun
lukla sömürgeci güçlerin ve onların yerel mütte bancıların buraları temizleyip yerleşmelerine
fiklerinin çıkarlarına hizmet ediyordu. açıktır (Rabben, 1993).
Bu sistemler, genellikle söz konusu halk Aşırı merkezî bu hukuk sistemleri, toprak
lar bağım sızlıklarını kazandıktan sonra da kazanmaya yönelik mülkiyet hakları konusun
aynı şekilde k ald ı. Ö rneğin günüm üzde, da yabancı bir hukuksal sistemi kullanmanın
Afrika’daki her ülkenin hukuk sistemi çeşitli yamsıra, çoğunlukla sömürgeleştirilen toplu
Avrupa hukuk sistemlerine dayalıdır ve Ame mun siyasal ve ekonomik temelini açıkça dö
rikan yerlileri çok sınırlı alanlar haricinde nüştürmek üzere sunuluyordu. Sömürgeci güç
ABD’nin hukuksal düzenlemeleri ile yönetil ler, yerel halkın daha itaatkâr hale getirilmesi
mektedir (bunlar da aslında İngiliz örfî huku ve bu halkın seçkin kesiminin koloni rejimine
kundan evrilmiştir). bağımlı kılınması suretiyle bu dönüşümden ya
Yerel sistemlerin (yerel halkın gözünde ya rarlanıyordu (Wolf, 1983).
bancı olan) ulusal sistemlerle bu şekilde bütün Bütün toprakları özel mülkiyet olarak kay
leşmeleri pek çok sorun yarattı. Bürokratik, deden toprak mülkiyeti kanununu getiren Bri-
karmaşık ve aşırı merkezî bir hukuk sistemi tanyalılarm sömürgeleştirdiği Batı Uganda’daki
içinde, mahkemelere, telafi ve yasal hakları ko Bunyoro krallığı bu durumun bir örneğidir.
ruma olanaklarına erişim -avukatlar, savcılar, Bunyoro toplumu, bütün toprakların ismen
hakimler gibi- bir dizi ara aşamadan geçmeyi krala ait olduğu ve kralın, üzerinde bilfiil çalı
gerektirmektedir. Bu hukuksal karmaşıklık yıl şan insanlara toprak parçalarını tahsis ettiği fe
dırıcı ve cesaret kırıcı olabilmektedir. odal bir toplum idi. Toprağın tapusunu bireyle
Hangi kıtada olursa olsun, Avrupalılar eko re vermek suretiyle toprağa erişimde eşitlik sağ
nomileri toplayıcılığa dayalı ya da kaynakları lanabilecek gibi görünebilir. Fakat Britanyalı-
yerel halktan herkese açık olan insanlarla kar lar toprağın tapusunu, daha önce geniş arazile
şılaştıklarında, oradaki toprakları sahipsiz ad ri kralın adına kullanma hakkına sahip olan bir
dediyorlardı. Bu, toprakları müzakere etme grup soyluya verdiği için bu yeni sistem aslın
den kendine mal edebilmenin ve insanları bu da toprak sahibi bir aritokrasi yarattı. Önceden
topraklar üzerinden uzaklaştırabilmenin hu bu soylu grup toprağın sahibi değilken ve top
kuki aracıydı; bu insanlar bu topraklar üzerin rakta çalışanlarla iyi ilişkiler içinde olmak zo
de hiçbir temel hakka sahip değillerdi (Wilm- runda iken, şimdi toprak sahibi oldular ve ön
sen, 1989, s.2-3). Bu sadece Avrupalılara öz ceki kiracılar da tarlaların ortak kullanımı üze
gü değildir; bugün Botsw ana’da, kabilelerin rinde hiçbir hakka sahip olmayan işçiler haline
ortak mülkiyetindeki toprakların büyük kısmı geldiler. Yeni toprak mülkiyeti sistemi Bunyoro
hayvan çiftlikleri olarak özel mülkiyete dönüş kralının iktidarım zayıflattığı gibi, çiftçilik ya
mektedir. Beşinci Bölüm’de gördüğümüz gibi, pan pek çok insanın geleneksel erişim haklarını
Brezilya’da Amazon bölgesinde yaşayan yer da kısıtladı (Middleton, 1960).
li halkların topraklarının kime ait olduğu çok Hükümetlerin kabileleri ve kabile gelenek
açık değildir; sınırları tam belirlenmemiş alan lerini kontrol edebilmek için yasal yollan kul
lardaki topraklar dışında kalanlar, temelde ya lanmalarına bakılmaksızın kabile organizas
yonları genelde korunuyor hatta güçleniyor. masmda din de araç işlevi görür. Bazı yerlerde,
ABD ve Kanada’da Amerikan yerlilerinin bü belli sülâleler ya da soylar mukaddes addedil
yük oranda otonomi kazanmalarını sağlayan miştir. Kutsallıklarına atfen saldırı tehditlerin
kabile organizasyonlarıdır. Saddam sonrası den muaf tutulan (bu insanlara zarar vermek
Irak’ta da aşiretler ve aşiret liderleri politikada ciddi bir suçtur) bu bireyler, kavgalı gruplar
anahtar rollere sahip oldular. arasındaki tartışmaları yatıştırmakta önemli
rol oynarlar. Daha önce bahsedildiği gibi, Ku
zeydoğu İran’daki Türkmenlerde bu tür mu
T o p l u m l a r A r a s in d a k İ
kaddes addedilen bireylerden oluşan sülâleler,
SİYASAL İLİŞKİLER
çekişen aşiretler arasında kalan toprakları bil
Dış gruplarla ilişkileri yürütme stratejileri ve fiil işgal ederler (Irons, 1975).
yöntemleri, her toplumun siyasal sisteminin Arap Yarımadası Bedevilerinde, diğer grup
önemli bir yanını oluşturur. Bu stratejilerin ço ların üyelerine karşı konukseverliğe ve yolcula
ğu barışçıdır: Gruplar arası hukuk, uzlaştırma rın korunmasına yönelik ayrıntılı kurallar, bir
ve diplomasi, toplumlar arasındaki ihtilafları bütün olarak gruplar arası iletişimi kolaylaştı
ve tartışmaları düzenlemenin ve halletmenin sık rır. Bu iletişim, özellikle yağışa ve farklı alan
rastlanan yollarıdır. Fakat, kaçınılmaz olarak lardaki otlak koşullarına ilişkin bilginin hayat
bazı ihtilafların barışçı bir şekilde yatıştırılabil- ta kalabilmek açısından çok gerekli olduğu,
mesi diğerlerine göre daha zordur ve bunların sert ve genellikle ne sunacağı önceden kestiri
pek çoğu, sonunda şiddet noktasına ulaşır. lemeyen bir çevrede yaşayan göçebe çobanlar
için çok önemli olmaktadır. Bedevi görgü ku
Barış Mekanizmaları ralları, hane reislerinin çadırlarına gelen herke
Başka halklarla olan ilişkiler, genellikle bir si üç gün ağırlamalarım -yani yatacak yer, ye
grubun çevresel meselelerinin en önemli yanı mek ve eğlence sunmalarını- gerektirir. Ziya
nı -bazen en önemli kaynağını- oluşturur; bu retçi düşman bile olsa kurallar aynı şekilde iş
nedenle, toplumların gruplar arası mübadelele ler; ayrıca ayrılacakları zaman konuklara ko
ri barışçı şekilde düzenleyen mekanizmalar ya nak yerinden çıkışlarında kendilerine eşlik ede
ratmış olmaları şaşırtıcı değildir. cek bir mihmandar verilmesi gerekmektedir.
Bazı Yeni Gine kabilelerinde törensel şölen Bedevilerin yolcuları muhtemel saldırılardan
ler, genellikle ataların hayaletlerini kızdırma korumaya yönelik kuralları da vardır. Yolcu
mak için yapılır. Bu tür olaylar komşu grupları ların yanında kendilerine eşlik eden uygun ni
eğlendirme vesilesi olarak kullanılır ve böylece telikte rehberler bulunduğu sürece onlara zarar
daha uzun süren ittifaklar kurulmuş olur. Bu vermek suç addedilir. Seyahat halindeki tacir
törensel şölenlerde güçlendirilen ilişkiler, da ler de kabile kurallarıyla korunurlar. Eğer bir
ha sonra evliliklerle iyice sağlamlaştırılır (Rap- tacirin konakladığı yere akm olursa, akıncıla
paport, 1967). Bazı bölgelerinde gruplar ara rın zararı tazmin etmeleri gerekir. Gruplar ara
sı çatışmaların yaygın olduğu Kuzey Afrika ve sındaki ihtilafa rağmen bu kurallar bilgi akışı
Ortadoğu’da, tartışmaların çözüme ulaştırış- nın sürekliliğini güvence altına almaktadır.
Silahlı Çatışma olarak kabul edilir (Ferguson, 1984). Andrew
Kuşkusuz toplumlar arasındaki tüm siyasal Vayda (1976), bahçe tarımcısı toplumlar ara
ilişkiler barışçı değildir. Antroploglar, siya sındaki savaşlara çoğunlukla kıt toprak kay
sal örgütlenmeleri hangi düzeyde olursa olsun, nakları üzerindeki nüfus baskısının yol açtığı
her tür toplumda silahlı çatışmaların olduğunu nı ileri sürmüştür. Vayda, muhtemel çözümler
bulgulamalardır. Devlet tarafından sürdürülen den sadece biri olsa da, savaşın elde edilebilir
savaşlar, çoğunlukla geniş siyasal ve dinsel ide kaynaklar ile nüfus arasında denge oluşturacak
olojilerle gerekçelendirilirken, daha az karma bir mekanizma sağladığım öne sürer. Çin’in
şık toplumlarda bu tür çatışmalar genellikle ih geniş arşivleri yüzyıl boyunca yaşanan politik
lal olarak algılanan belli durumlardan kaynak olaylara ait detaylı bilgileri kapsıyor. David
lanır. Yine de görünüşe göre, devletler arasında Zang ve Hong Kong Üniversitesi’nden çalışma
yapılan savaşların sıklığı, eğer savaş sadece ay arkadaşları çatışma ve iklim arasında direk bir
rı bölgelerin grupları arasında süren bir çarpış bağlantı (ilişki) buldular (2007, s.403). Üzerin
ma olarak tanımlanacak olursa, takımlar ara de çalıştıkları 15 büyük savaşın 12 tanesinde
sında olduğundan daha fazla değildir. Bu, ta soğuk hava periodlarma rastladılar. Soğuk ha
kım halinde yaşayan bütün toplumların kom va büyük ihtimalle tarım toplumlarmda ciddi
şu gruplarla savaş yaptığı anlamına gelmez. Fa yiyecek sıkıntısına yol açıyor. Köylü ayaklan
kat takımların çoğu, silahlı çatışmaların genel maları hükümetleri sarsıyor ve bu durum kom
olarak savaş kategorisine sokulabilecek bir bi şu bölgelerden istilalara davetiye çıkarıyor.
çimine başvururlar. Dolayısıyla, savaşın bin Toprak, silahlı çatışmalara yol açan yegâne
lerce yıldan beri, muhtemelen takımlardan da kaynak değildir. Daha önce sözü edilen Kuzey
ha karmaşık siyasal örgütlenmelerin gelişme Arabistan’daki bazı Bedevi kabilelerinde, deve
sinden çok daha önce varolduğu varsayımın ler silahlı akmların ve karşı akmların hedefiy
da bulunabiliriz. di. Deve, Bedeviler için stratejik bir kaynak ve
Antropolog Carol ve Melvin Ember, sava geleneksel ekonomilerinin temeliydi. Her şey
şın bir insanlar için evrensel bir olay olmak den önce deve, başlıca besin dayanağı olan süt
la birlikte, hangi sıklıkta olduğunun toplum- le birlikte zaman zaman et sağlayan oldukça
lara göre değiştiğini belirtirler. Savaşın sıklı istikrarlı bir besin kaynağıydı; İkincisi, çöl or
ğına ilişkin tahminde bulunmak, birden faz tamında yaşayan Bedevilerin koyun ya da ke
la etkenin bileşimini dikkate almayı gerektirir çi çobanlarının erişemeyeceği alanlara ulaşma
(1992, s.242-267). Ortak etken konku gibi gö larını ve uzak yerlere göç edebilmelerini sağla
rünmektedir: Doğa korkusu ve öteki korkusu. yan etkili bir taşıma aracı idi. Dahası, değerli
Doğa korkusu kaynak kıtlığına neden olan do bir ticarî maldı. Erkek develer ve yaşlı ya da kı
ğal felaketlerin sıklığının bir sonucu iken, öte sır dişiler, vahaların olduğu yerleşim yerlerin
ki korkusu çocukların diğer insanlar hakkın deki pazarlarda tahıl, giysi, ev eşyaları ya da
da nasıl bir bakış açısıyla eğitildiklerine bağ silah gibi değerli maddelerle değiştirilebiliyor-
lıdır (s.256). Ayrıca hayatî kaynaklara erişim du. Bedevi yaşamında devenin konumu o ka
de komşuya savaş açmanın temel bir dürtüsü dar merkezîydi ki, kabileler sürülerinin sayısını
arttırma yönünde kendilerini sürekli baskı al ruluşlara ve daha gelişmiş silahlara sahip olma
tında hissediyorlardı. Sürü sayısı özellikle çok larına karşın, bulgular devletler arasında yaşa
hayatî idi, çünkü tek bir dişi deve günde çok az nan savaşlardaki göreli kayıp oranının daha az
miktarda süt verebiliyordu. Görece fazla sayı merkezileşmiş siyasal örgütlenmelerde oldu
da hayvanın, sadece temel ihtiyaçları karşıla ğundan daha yüksek olmadığını göstermekte
ması için korunması gerekiyordu. dir. Takım halinde yaşayan toplumlarda insan
Üreme yoluyla bir deve sürüsünün sayısını lar genellikle mızrak, sopa ya da ok ve yaylarla
kısa sürede artırmak olanaksızdı, çünkü deve savaşırlar ve savaşan her iki taraf da eğer cid
lerin yavrulama ve belli olgunluğa gelme hızla di düzeyde zarara maruz kalırsa savaştan çeki
rı çok düşüktü. Dolayısıyla akınlar, gelecekte lir. Fakat, takımların toplam nüfusu zaten çok
kıtlık, hastalıklar, kazalar ve hırsızlıklar nede düşük olduğu için, birkaç kişinin ölümü bile
niyle karşılaşılacak hayvan kaybını telafi etme toplamdaki kayıp bakımından ciddi sonuçlar
nin en etkin yolu olmaktaydı. Hepsi birbiriyle doğurabilmektedir. Avustralya’nın Murginle-
uzaktan da olsa akraba addedilen Bedevi ka rinde, erkek ölümlerinin % 2 8 ’i savaşa bağ
bileleri arasındaki akınlar, oldukça karmaşık lı ölümlerdi. Buna karşın, bu yüzyıl içinde Batı
kurallarla yönetilirdi. Bu kurallar, akma hedef uluslarında savaşa bağlı erkek ölümünün oram
olan hiçbir grubun tümüyle hezimete uğrama % l ’den az idi (Livingstone, 1968). Bu rakam
masını güvence altına alırdı. Akmlarda sadece lar, Almanya ve eski S.S.C.B. gibi savaşa bağ
develer (özellikle yetişkin dişiler) alınırdı ve ye lı ölüm oranının çok daha yüksek olduğu bel
nilgiye uğrayanların, yardım için en yakında li ülkeler tek tek dikkate alınarak hesaplanmış
ki akrabalarına ulaşabilmelerine yetecek ka rakamlar değildir.
dar deve mutlaka bırakılırdı. Bu şekilde, deve Çağdaş savaşları ve hatta ilk devlet yöne
ler için yapılan akınlar geniş bir alana yayılmış timli toplumlardaki savaşları farklı kılan şey,
farklı gruplar arasında değerli ve kıt bir kayna savaşın siviller üzerindeki etkisidir. Günümüz
ğın dağılım mekanizması olma işini görüyordu de savaşın etkileri, savaş çok uzakta bile olsa
(Sweet, 1965). Bu yol, maliyeti yüksek olmak toplumun her bireyi tarafından hissedilmekte
la birlikte, her yerel grup ya da kabilenin geçi dir. Ayrıca hiç kuşkusuz gelişmiş iletişim sis
ci de olsa hayatî bir kaynağın kıtlığını azaltma temlerini de içeren modern teknoloji giderek
sı için açıkça en etkin yoldu. Ayrıca, genellik daha fazla insanı tikel çatışmaların içine çek
le savaşlarda olduğu gibi, her akm ya da silahlı mekte ve savaşla bağlantılı yaşam ve kaynak
saldırı eylemi, karşılığını da aynı şekilde alaca maliyetini yükseltmektedir. 20. yüzyılın sonun
ğı bir ortam hazırlamış olur. da savaşlar hâlâ dünya siyasetini uğraştırmak
Devlet yönetimli toplumların aşikar şekilde ta olup, savaşın verdiği zarar Soğuk Savaş’m
çok daha uzmanlaşmış ve karmaşık askerî ku sona ermesiyle azalmamıştır.
Özet
Siyaset üzerine yapılmış olan bu inceleme, ikti Bu mekanizmalardan biri, kişinin ya da gru
dar ve ödül mücadelelerinden kimlerin kazanç bun sadakatini elde etmek için çatışan talep
lı çıktığı ile ilgilidir. Belli bir toplumda siya lerin çokluğudur. Diğer mekanizmalar, sorun
sal rekabeti ve liderliği o topluma özgü kural ları uzlaştırmaya yönelik otoriteye hükmeden
lar yönetir (siyasal sürece kimler erişebilmek- konumlar türünden siyasal yapılar içinde şe
te, liderlik nasıl belirlenmekte ve siyasal reka killenir.
beti hangi mekanizmalar makul sınırlar içinde Kurallar ya da uygun siyasal davranış stan
tutmaktadır vb). dartları toplumdan topluma büyük farklılık
Siyasal rekabetin altında, bireysel çıkarları gösterir; ancak her toplumda davranışları yö
ve topluluk yaşamını etkileyen hususların na neten kurallar ve bu kuralları uygulama araç
sıl karara bağlanacağı konusundaki anlaşmaz ları vardır. Kurallar, toplumsal ilişkileri düzen
lıklar yatmaktadır. Toplumlar, ne tür kararla ler ve toplumsal ilişkilerde neler beklenebilece
rın önemli addedildiği, siyasal rakabetin yo ğinin sınırlarını belirler; bu toplumun işlev gö
ğunluğu ve dağıtılan ödüllerin türleri açısından rebilmesi için zorunludur. Toplumsal kurallar,
farklılık gösterirler. Genellikle toplumsal kar davranışlar için geniş bir rehber oluşturur, an
maşıklık düzeyi yükseldikçe, siyasal amaçlara cak bireysel yorumlar ve karar alma biçimle
ulaşmak için kullanılan gücün yanısıra, siyasal ri, kuralara uymada ya da kuralların ihlalinde
hedeflerin sayısı ve kapsamı da artmaktadır. farklılıklar yaratır.
Bütün toplumlarda siyasal iktidara erişim, Bireysel davranışlar farklılık gösterebilir
hem resmî hem de gayri resmî araçlarla sınır ya da toplumsal kurallardan sapabilir. Bekle
lıdır ve bu sınırlamaların sayısı, toplumlar da nen davranış biçimlerinden bazı sapmalar, di
ha karmaşıklaştıkça artmaktadır. Siyasal lider ğerlerinden daha fazla hoş görülebilir. Sapma
lik, kişiye özel vasıflar veya örgütsel destekle gösteren davranışlar ve sadece kişisel çıkarla
ri harekete geçirme yeteneği, ya da bu ikisinin ra yönelik hareket etme eğilimleri, davranışla
bileşimi vasıtasıyla oluşturulur. Siyasal lider rı ödüller ve yaptırımlar yoluyla yönlendiren
likten söz ederken, iktidar (kişinin talimatları bir toplumsal denetim sistemiyle belli oranda
nı zor kullanmak gibi negatif yaptırımlarla des değiştirilir. Her toplum, sapmalarla başa çık
tekleyerek nüfuz sahibi olma yeteneği) ile oto ma mekanizmaları geliştirmiştir. Bu toplumsal
rite (kişisel saygınlık ve statü yoluyla nüfuz sa denetim mekanizmaları, kabaca resmî ve gayri
hibi olma yeteneği) ayrımını yapmak gerekir. resmî olarak sınıflandırılmıştır.
Bütün toplumlarda siyasal çatışma yoğun Yerme, dedikodu, uzak tutma, dışlama ve
laştığı zaman şiddeti ve kesintileri sınırlama doğaüstü inançlara dayalı ahlâkî yaptırımla
ya yönelik belli mekanizmalar harekete geçer. rı da içeren toplumsal baskılar, kurallar ihlal
edildiği zaman uygulanır. İntikam ya da inti da arabuluculuğu içeriri ve genellikle üzerinde
kam tehdidi, akrabalık ilişkileri sistemine içe uzlaşılan kararlara varılır. Resmî işlemler ise
rilmiş bir toplumsal denetim biçimidir. Kan da çoğunlukla bir mahkemede sürdürülür, ancak
valarında ise genellikle şiddet patlak verir. resmî ve gayri resmî işlemler eşzamanlı kulla
Hiçbir toplum, sadece gayri resmî denetim nılabilir.
mekanizmalarıyla işlemez. Toplumsal yaşamın Ne resmî ne de gayri resmî toplumsal de
kaçınılmaz bir parçası olan ihtilafların genel netim mekanizmaları tümüyle etkili değildir;
likle resmî ve kurumsallaşmış kanallarla çözül bunlar kurallardan sapmaları azaltabilir, an
mesi gerekir. Resmî mekanizmalar, ihtilafla cak tümüyle yok etmez. Bu mekanizm alar,
rın şiddet boyutuna ulaşmadan çözülmesine ya yüksek düzeyde tabakalaşmış toplumlarda ge
da saldırganın toplumsal yaşamın dokusunu nellikle seçkin kesimin konumlarını koruyacak
alt üst etmeden vazgeçirilmesine yardımcı olur. şekilde kullanılır. Yasal eşitsizlik, en çok ken
Hukuk en resm î denetim m ekanizm ası dilerine yukarıdan dayatılmış, Avrupa modeli
dır. Yasalar davranışların düzeltilmesine, an ne dayanan, merkezîleşmiş ve mevzuat haline
laşmazlıkların halledilmesine ve hatalı davra getirilmiş yasal sistemlere sahip olan sömürge
nanların cezalandırılmasına yardımcı olurken, leştirilmiş kabile toplumlarmın durumlarında
bir yandan anlaşmazlıkların da kaynağı olabi belirgindir. Merkezî yasal sistemin, kırsal sınıf
lir, çünkü yasalar toplumdaki bazı bireyleri di ile merkezî bürokrasi arasındaki güç farkını ar
ğerlerinden daha fazla ödüllendirme ya da ce tırıcı etkisi vardır.
zalandırma eğilimi göstermektedir. Yasal süre Bireysel siyasal sistemler arasında farklılık
cin unsurları yaygın olmakla birlikte, toplum lar olmasına karşın, dört genel örgütsel örün-
dan topluma büyük değişiklik gösterir. Ameri tü tanımlanmıştır. Bunlar takımlar, kabileler,
kan toplumunda ve diğer sanayileşmiş toplum- şeflikler ve devletlerdir. Takım, en az karmaşık
larda yasal süreç çok gelişmiştir. Yasalar, mev ve muhtemelen en eski siyasal örgütlenme bi
zuat haline getirilir (yani sistemli biçimde kay çimidir; değişebilir üyelerden oluşan küçük bir
dedilir ve korunur) ve yargıçlar ve avukatlar grup olarak tanımlanabilir. Birkaç takımı da
gibi uzmanlarca yorumlanır. Basit teknolojiye ha geniş bir yönetim biçimi altında toplayacak
sahip toplumlarda yasal gelenek büyük ölçü hiçbir siyasal kurum ve hiçbir uzmanlaşmış si
de sözlü olup, insanların gündelik meseleleriy yasal rol yoktur. Aslında siyasal yaşam, bütün
le daha doğrudan ilişkilidir. toplumsal ilişkilerin ayrılmaz bir parçasıdır.
Hükme bağlama yöntemleri, bir ihtilaf du Kabile eşitlikçi olması, ekonomik mübade
rumunda karara varma araçlarıdır. Bu tür yön lenin karşılıklılığa dayanması, hiçbir uzman
temler, genellikle kabul gören işlemlere gö laşmış siyasal rol, otoriter lider, merkezîleşmiş
re yönetilen bir çeşit duruşmayı içerir. Anlaş yönetim ve resmî baskı mekanizması olmama
ma ya pazarlık yoluyla ya da son kararı veren sı bakımından takımla benzeşir. Fakat kabile
bir hükme bağlayıcı vasıtasıyla sağlanır. Hük nin, dinsel törenlere katılımı sağlayan ya da an
me bağlama yöntemleri resmî ya da gayri res laşmazlıkların giderilmesi amacıyla bütün ye
mî olabilir. Gayri resmî işlem, taraflar arasın rel kesimlerini bütünleştirecek biçimde kabi
le birliği duygusunu harekete geçiren mekaniz tırılır. Üretim araçları üzerindeki denetim, ti
maları vardır. Ancak, kabile birliği kuramları caret ve böylelikle yaratılan üretim fazlası eşit
nın asıl rolü, genellikle kaynaklar için rekabet olarak dağıtılmamaktadır. Yani devlet yöne
halinde oldukları diğer gruplarla başa çıkabile timli sistemler ekonomik ve toplumsal olarak
cek birleşmiş bir güç yaratmaktır. Takımlar ve tabakalıdır. Genel olarak çoğu insan toplulu
kabileler, çoğu siyasal konumun yetenek teme ğunun yaklaşık 10 bin yıl önce takımlar halin
linde herkese açık olması bakımından eştlikçi de örgütlenmiş olduklarına inanılır. O zaman
addedilir. Buna karşılık aslında eşitlik, toplum dan bu yana, rollerde uzmanlaşmanın artma
sal cinsiyet farklılıkları ve yaşa bağlı aşırı statü sı ve otoritenin ve bürokrasinin merkezîleşme
farklılıklarıyla azalabilmektedir. siyle siyasal toplum tabakalaşmaya doğru git
Eşitlikçi olmayan siyasal sistemlerden biri miştir.
olan şefliğin kabileden farkı, şefliklerde bir şe Bütün toplumların yabancı gruplarla başa
fin başkanlığında ekonomik, dinsel ve toplum çıkabilmesi gerekir. Gruplar arası mübadelele
sal faaliyetleri koordine eden siyasal bir ara ri düzenlemek ve çatışmaları en aza indirebil
cının bulunmasıdır. Şefliğin diğer bir özelliği, mek için farklı mekanizmalar geliştirilmiştir.
üretim araçlarında daha fazla uzmanlaşmanın Bunlar arasında en bariz olanları, gruplar ara
olmasıdır ve bu da fazla miktarda üretim yapıl sı hukuk, arabuluculuk ve diplomasi olmakla
masına ve daha geniş bir nüfusun desteklenme birlikte, daha az belirgin olan başka mekaniz
sine olanak sağlar. Şeflik, yetki alanı iyi tanım malar da etkilidir. Din bunlardan biridir; bel
lanmış uzmanlaşmış bir siyasal konumdur ve li insanlar kutsal addedilir ve böylelikle saldı
bu yetki alanı şu ya da bu türden yaptırımlarla rı tehdidinden uzaklaştırılmış olur; bu da onla
desteklenir. Şefliklerde temel kaynaklar ortak ra, çatışma halindeki gruplar arasında arabu
mülkiyet çerçevesinde paylaşılsa bile, statü ve luculuk yapma olanağı tanır. Bir başka meka
otorite konumları herkese açık değildir. nizma, belli grupları koruyabilen ve çatışmaya
Devlet, siyasal sistemlerin en karmaşık ve rağmen bilgi alışverişini olanaklı kılan görgü
en merkezileşmiş olanıdır. Devlet, iktidarı ak kuralları ve konukseverliktir.
rabalık üstü bir temelde örgütleyen hiyerarşik Bu mekanizmalara rağmen savaş evrensel
bir kurumlar karmaşası olarak tanım lanabi bir olgudur. İnsanlar savaşı çoğunlukla teh
lir. Devlet kendi otoritesini devletin yönetme dit edici bir sorunun üstesinden gelebilmek için
hakkını meşru kılan ideolojiden de alır. Devlet kullanırlar ve bu sorun genellikle kıt kaynaklar
düzeyindeki siyasal örgütlenme, yoğun nüfusa ve/veya nüfus baskısıyla ilgilidir. Böyle bir du
sahip olan ve yoğun tarımın, gelişmiş tekno rumda savaş, varolan kaynaklar ile nüfus ara
lojinin, pazarların ve yüksek düzeyde üretim, sında bir denge oluşturarak kaynakların yeni
yönetim ve ekonomik uzmanlaşmanın destek den dağıtımını sağlayan bir mekanizma işle
lediği büyük ölçüde kentsel birimlerle bağdaş vi görür.
DİNİ TANIMLAMAK
Bir ideoloji Olarak Din
Din ve “Kutsal”
İNANÇ SİSTEMLERİ
Animizm ve Animatizm
Teizm
inanç Sistemleri ve Toplumsal
örgütlenme
İNSAN EKOLOJİSİ
Guatemala’da Protestanların
Üretimi
İnanç Sistemleri ve Toplumsal
Sınırlar
A y İN
Geçiş Ritleri
TOPLUMSAL CİNSİYET SORUNLARI
Ölüleri Onurlandırmak
Ayinin Örgütlenmesi
D İn ve Ka y n a k Y ö n e t İ m İ
ÖRNEK OLAY
Maring “Rumbim Dikimi”
DİNİN PSİKOLOJİK VE
T o p l u m s a l -S İ y a s a l
İŞLEVLERİ
Din ve Bireysel Başetme
Toplumsal Bütünleşme
Çatışmaların Azaltılması
Toplumsal Denetimin Geliştirilmesi
İNSAN EKOLOJİSİ
Din ve Hastalığın Yayılması
Değişimin Meşrulaştırılmasi:
Diriliş
ÖRNEK OLAY
Haiti’nin Vodoun Kilisesi
ÖRNEK OLAY
Kargo Kültleri
ÖRNEK OLAY
İslâm Devrimi
ONİKİNCİ BÖLÜM
DİNİ TANIMLAMAK
1994). Beynin biyolojik olarak (karmaşık gra
mer dahil olmak üzere) insan dilini hızlı bir şe Filozof Paul Kurtz dini tanımlamayı reddedi
kilde öğrenmeye uyarlanmış olduğu düşünül yor ve onun yerine dinin etki alanını anlatıyor:
düğü gibi, başka bilgileri -hatta doğrudan doğ- “... davetkar, etkileyici, duygulandırıcı. Din in
rulanamayan fikirleri de- kabule eğilimli oldu sanın koşullarını ve ilgilerini ortaya koyan ve
ğu düşünülmektedir. James Alcock insan bey dramatize eden manevi şiirselliği, estetik ilha
nini “inanç makinesi” olarak niteler ve şöyle mı, törensel rituelleri sunuyor ve insanın anlam
der: “Beynimiz ve sinir sistemimiz inanç üreten ve amaca duyduğu susuzluğu gidermeye çaba
bir makinedir, bu hakikati, mantığı ve aklı de lıyor” (Kurtz, 2002, s.44). Ayrıca dini dışavu
ğil, hayatta kalmayı güvence altına almak üzere rum yaratıcıdır ve pek çok genci büyüleyen K.
evrilmiş bir sistemdir” (1995, s.14). Öğrenme Rawling’in Harry Potter serisinden ya da J. R.
nin büyük bölümünün otomatik olarak gerçek R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi ’nden fark
leştiğini ileri sürer. Nedenselliği mevcut olmadı lı olmayan biçimde fantezi, hayalgücü ve bun-
ların etkileyici gücüne dayanmaktadır. Bu ben Aslında Mbutiler için doğaüstünün anlamı Ba
zerlik kitapları ve filmleri kınayan kimi dini li tılı gelenek için olduğundan farklıdır. Doğaüs
derlere rağmen önemini yitirmemektedir. tü yalnızca tanrı olarak bilinen, elle tutulmaz,
Antropologlar dinsel ideolojinin ya da ayin öte dünyadan bir kudret değildir; aksine Pig
sel davranışın bir toplumdaki geniş kültürel melerin yaşamında tapınma nesnesi en doğal,
örüntülerle ve toplumsal, siyasal ve ekonomik en elle tutulabilir olandır: Orman ve çevresi.
süreçlerle nasıl ilişkilendiğini anlamaya çaba Dolayısıyla din, tapınılanın ve inanılanın ne
larlar. Bazı antropologlar geniş anlamıyla di olduğu ya da tapınmanın biçimi açısından ta
ni, yaşamı anlamlı ve anlaşılabilir kılmaya ya nımlanamaz. Genel anlamda, bütün dinlerin
rayan doğaüstü güçler, simgeler ve ayinlerden iki ortak özelliği bulunmaktadır: Doğaüstü ya
oluşan bir inanç sistemi olarak tanımlarlar. Bu da kutsal olanın tanınmasını ve (kendine özgü
tanım belirgin biçimde dinsel liderler, tanrı terimlerle olsun olmasın) dünyaya düzen veren
lar ya da tapınma yerlerini de içermemektedir. bir ideoloji.
Orta Afrika’daki Ituri ormanında yaşayan
Mbuti Pigmeleri, hastalığa uğradıklarında ya Bir İdeoloji Olarak Din
da avları verimsiz geçtiğinde, her türlü pratik Clifford Geertz (1966) dinin özde güçlü duy
telafi yolu geçersiz kalırsa, ormanı başlarına gusal çağrışımlarla yüklü ve insan varoluşuna
gelenler konusunda uyarmak ve dünyaların bir rasyonel sağlayabilen çok güçlü bir simge
daki denge ve uyumu geri getirmek üzere m o ler sistemi ya da ideoloji olduğunu söylemek
limo olarak bilinen bir festival düzenlerler. Bü tedir. Din, bilinmeyenle ya da acı ve ıstırapla
tün yetişkin erkekler bir ay boyunca her gece karşı karşıya olan bireyin olayları İlahî müda
toplanıp ormanı “şenlendirmek” için şarkılar haleyle açıklayabileceği bir araçtır.
söylerler. Festivalin amacı, şarkılar aracılığıyla Dinsel ideoloji bir bireyin evren içindeki ye
Mbutilerin her türlü iyi şeyin sağlayıcısı orma rini anlamasına olanak veren bir çerçeve sağ
na olan güvenlerini dile getirmektir. Bunu yap lar. Din, burada kendini mitoslarda ifade eder.
tıktan sonra Mbutiler, olacak her şeyin orma Örneğin, Tekvin Kitabı’ndaki mitoslar dünya
nın iradesiyle gerçekleştiğini bu nedenle de iyi nın yaratılışım ve insanların yerini simgesel te
olduğunu söylerler. Bu duygu Mbuti inancında rimlerle açıklamaktadır. Ölüme ilişkin mitos
şöyle dile getirilmektedir: “Orman, ana ve ba lar da bedenin yapamayacağı, ama ruhun ya
badır, çünkü bize bütün ihtiyaçlarımızı verir... pabileceği bir yolculuğu betimlemek için çeşit
besin, giysi, barınak, sıcaklık... ve sevgi. Biz- li imgeleri -örneğin çene kemikleri arasından
ler ormanın çocuklarıyız. O öldüğünde bizler geçmek, gözle görülen bir girişi olmayan bir
de ölürüz” (Turnbull, 1965, s.312). Pigmelerin dağa girmek, jilet kadar keskin bir köprüden
ormana inancı, m olim o töreni ve orman dua geçm ek- kullanır (Eliade, 1975, s.3 4 9 -3 5 0 ).
sı bu dinin unsurlarını oluşturur ve katılımcılar Böylesi mitoslar, karmaşık fikirleri insanların
için dünyanın bir modelidir. Hiçbir kilise ya da kendi deneyimleriyle ilişkilendirebilecekleri bir
tapmak kurulmamıştır; m olim o ile doğaüstü çerçeveye yerleştirir. Tipik olarak, bir kültür
arasında rahip ya da benzeri bir aracı yoktur. için en önemli mitoslar insanların kutsal say
dıklarıdır. Bunlar, örneğin kutsal kitap ya da Din ve “Kutsal”
yazılarda yer alan mitoslar ya da şamanların Sosyolog Emile Durkheim (1961) dinin özünün
anlattığı öykülerdir ve Geertz’in (1966) de kay özgül bir inanç, tutum ya da pratikler dizisi de
dettiği gibi, büyük ölçüde simgelerle yüklüdür. ğil, daha geniş, daha evrensel bir fenomen oldu
Claude Levi-Strauss ve diğer antropolog ğunu öne sürmüştür: Her ne olursa olsun din,
lar mitoslardaki simgesel ifadelerin ortak bir bir cemaatin ahlâkî değerleriyle kolektif inanç
örüntü şeklinde düzenlendiğini öne sürmüşler larının ifadesidir. Durkheim her toplumun kut
dir. Mitos ve efsanelerin tipik yapısı, üç sim sal (korkutucu doğaüstü kuvvetlerle ilintili ola
gesel unsur dizisini bir araya getirir: Bir de ğandışı fenomenler alanı) ile dindışı olanı (sıra
ğeri, arzu edilen bir nesneyi ya da bir eylemin dan ve rutin alan; doğal, gündelik dünya) birbi
akışını tanımlayanlar; onun antitezini tanım rinden ayırdığını söylemekteydi. Dinsel inanç
layanlar ve ikisi arasındaki çelişkiyi çözümle lar bir toplumun kutsal saydıklarını ifade eder.
yen aracı bir değerler dizisi. Dolayısıyla mitos Bu değerler simgesel olarak haç, yıldız, hey
lar bir toplum içindeki değer çelişkileri ve ah kel, kaya, hayvan, ağaç ya da toplumun seçtiği
lâkî tereddütlerin çözümlenmesi için simgesel herhangi bir nesneyle temsil edilebilir. Bu sim
formüller olabilir. Levi-Strauss’a (1955) göre, ge müminleri tek bir ahlâkî cemaat halinde bir
mitosların gerçek dünyayla ilişkisiz, kendileri leştirmeye yarayan kolektif törenlerin (komün-
ne özgü bir iç mantıkları bulunmaktadır; çeşit yon, danslar, şölenler vb.) odağı haline gelir.
li yorumlara açık yüksek ölçüde soyut model Ne var ki, az sayıda toplumun kutsal ile
ler olduklarından, insanlara gerçek dünyada dindışı ya da doğal ile doğaüstü arasında açık
ki konumlarını tanımada dikkate değer bir es bir ayrım yaptığına işaret edilmiştir. M buti-
neklik sağlarlar. Genellikle çok çeşitli mitoslar ler için orman farklı bir gerçeklik düzlemin
aynı biçimi almaktadır; onları birbirinden ayırt de varolan korkutucu, gizemli bir varlık değil
eden temanın nasıl ifade edildiğidir. Bu açıdan, dir. Yaşamlarının her yönünü şekillendiren her
kadim Grek mitosları Freud’un anladığı şekliy zaman mevcut bir gerçekliktir ve somut, pra
le Oedipus kompleksine -babasını öldürerek tik terimlerle ilişkilendirilmelidir. Dolayısıyla,
annesinin aşığı olan oğulun öyküsü- çarpıcı bir bütün dinler için doğaüstü bir boyut olsa da,
benzerlik sergilemektedir (Leach, 1970, s.82). “kutsal” ve “dindışı” ya da “doğal” ve “doğa
Levi-Strauss (1988) bir mitosun inkâr edi üstü” kategorileri, her zaman insanların tutar
lemeyecek bir otoriteye sahip olduğunu söyler. lı bir biçimde yaptıkları ayrımları yansıtmayan
“Zamanın derinliklerinden yükselir, düşünce analitik inşalardır. Pek çok başka ülkede oldu
temrininin kurallara bağlandığı kimi mekaniz ğu gibi ABD’de de, ilk bakışta dinsel anlamdan
maları devâsâ somut imgeler biçiminde yan yoksun gibi gözüken simgelere kutsala yakın
sıtan bir büyütücü ayna yerleştirir önümüze” bir anlam yüklenebilmektedir (örneğin, bay
(s.28). Dolayısıyla, Levi-Strauss’un görüşüne rak). Ulusal bayrağa zarar verildiği zaman sık
göre mitoslar, cinsel, zoolojik ve kozmolojik sık “küfür” sözcüğünü duyarız; yalnızca kut
alanlar dahil olmak üzere çeşitli kod sistemle sal olan bir şey “küfre” maruz kalabilir. “Ulu
rinde çözülebilir. sal” denilebilecek dinlere sahip ülkelerde (ör-
Bu Roman kahini nazarın etkisi ile hastalanmış üç yaşındaki erkek çocuğu dualarla cinlerden kurtarmaya hazırlanıyor.
(Fotoğraf Judith Tucker)
neğin İsrail, Japonya, İran, Yunanistan, Erme paranın yere düşen yüzü gibi bir doğa unsuru
nistan, Rusya, Sırbistan ve Bulgaristan) din ve nun kâhine doğaüstü bilgi sağlayan bir işaret
kutsal ulus, anavatan ve milliyetçilik kavram rolünü üstlendiği kehanet uygulamasıdır. Si
larıyla yakından bağıntılıdır. Eski SSCB’deki hir, kutsalı olduğu kadar dindışmı da içerme
komünist yönetim sırasında, Lenin ve yaşamı si muhtemel olan bir başka pratiktir. Sihir “bi
boyunca kullandığı kişisel nesneler kutsala ya reyin kuşku duymayan ya da en azından işbir
kın bir nitelik kazanmıştı. liği yapmayan başka kişileri denetim altına al
Yeterince incelendiğimizde, doğal ile doğa mak, kullanmak ya da zarara uğratmak için
üstü arasındaki ayrımın da hiç de açık olmadı dinsel ayini kullanıması” olarak tanımlanmış
ğını görürüz. Bir yandan doğal dünya (Mbuti tır (Wallace, 1966, s.144). H aiti’nin Vodoun
Pigmelerinde olduğu gibi) pek çok dinin mer kilisesini tartışırken göreceğimiz üzere, uygu
kezini oluşturur; öte yandan doğaüstü, dün lamayı garip kötücül büyü masallarıyla ilişki-
yevî işlerde de rutin bir rol oynar. Buna iliş lendirsek de, sihir mutlaka sinsice ve toplum
kin bir örnek, çay yapraklarının dizilimi, bü sal olarak kabul edilmez değildir. Birçok kül
yü değneğinin devinimi ya da havaya atılan bir tür psikolojik rahatsızlıklar da dahil bazı has-
talıkları ruh zapt edilmesine (bir kişinin davra li bir bahçede bulunan alışılmışın dışında bir
nışının vücuduna giren doğaüstü bir ruh tara şekle sahip bir taşın, çok hızlı giden bir tekne
fından kontrol edildiği varsayımı) bağlamakta nin, çok becerikli bir önderin manası olduğu
dır. Doğal ile doğaüstü arasına bir çizgi çizile söylenebilir.
bilir mi? Bazı dinlerde bunun cevabı hayırdır; Animatizm günümüzde tam bir inanç siste
bazılarında ise inancın özünü böyle kesin bir mi olarak nadiren görülse de, kutsal ya da İlahî
sınır oluşturur ve sınıra ilişkin tartışma, söz ko kuvvetlerin belirli nesne ya da yerlerde bulun
nusu imanın özü olabilir. duğuna inanan pek çok insan vardır. Örneğin
Yakın Doğu’da birçok insan, kutlu bir kimse
nin giydiği giysilere veya ayak bastığı toprağa
İNANÇ SİSTEMLERİ
dokunarak ya da Mekke’yi ziyaret ederek b e
Animizm ve Animatizm reket edinebileceğine inanır. Dünyanın pek çok
19. yüzyıl antropologu E. B. Tylor (1871) din yerinde Roma Katolikleri azizlerin eşyalarına,
fenomenini anlamaya ve sistemli bir biçimde kutsal suya ve mucizelerin gerçekleştiği söy
açıklamaya çalışan ilk kişilerden biriydi. Tylor lenen yerlere (Lourdes gibi) sağaltıcı kudret
bütün dinin temelinin elle tutulabilir, fiziksel ler atfeder. Azizlerin eşyaları gibi bazı nesneler
bedenden farklı ve trans durumları ve düşlerde özel niteliklere sahip olduklarında totem adını
etkinleşen bir tinsel öz ya da ruh fikri olduğunu alırlar. Doğaları itibariyle genellikle dinsel ol
söylüyordu. Kişi öldüğünde ruh bedeni terk et makla birlikte, totemler klan ya da kabile, ce
mekteydi. Tylor’a göre bu ruh kavramı yaşam maat, hatta ulus gibi toplumsal grupların amb
ve ölüm, uyanıklık ve düş arasındaki farka du lemi olarak da kullanılır.
yulan merak ve ilgiden doğmuştu. Tylor kişisel Kökeni muhtemelen dinin en eski biçim
doğaüstü bir güce inanca animizm adını verdi lerinde yatmakta olan bir başka yaygın inanç
ve bunun dinin evriminin ilk evresini oluşturdu kutsiyettir. Bu durumda bazı davranışlar ma
ğunu öne sürdü; bu evrim birçok tanrıya inanç nevi değerler ya da kutsal emirlerle yasaklan
evresinden geçip tek bir tanrı üzerinde odakla mıştır, yani tabudur. Ensest tabusunu Sekizin
nan bir inanç sisteminde son bulmaktaydı. ci Bölüm ’de görmüştük. Yaygın diğer tabu
Tylor’un çağdaşı R. R. Marrett, kişilik-dı- lar arasında yasaklanmış yiyecekler (Müslü
şı bir doğaüstü kuvvete inancın, yani anima- man ve Yahudiler için domuz, Hindular için
tizmin animizmi öncelediğini öne sürmekteydi. sığır, pek çok grup için totem hayvanları) var
Animatizm olağandışı olayları, alışılmamış ye dır. Daha önce sözü edilen bir başka tabu, bir
tileri ve gerek şans gerekse şanssızlığı, evrende Müslümanın Peygamber’in haleflerinin soyun
varolan görünmez bir kuvvet anlamında m a dan gelen birine zarar vermemesi gerektiği şek
naya. bağlayan Melanezya halkında görülebi lindedir. Totemizm bir din tipi değil dinin bir
lir. Bu kuvvet insanlarda, yerlerde ya da canlı- tezahürüdür ve bazı bakımlardan tabular gi
cansız nesnelerde bulunmaktadır. İyi ya da kö bi hemen bütün inanışlarda mevcuttur. Hıris
tü amaçlar için denetim altına alınabilir ve te tiyanlığın farklı kollarındaki pek çok nesne gi
mas yoluyla kolaylıkla aktarılır. Çok verim bi Hıristiyan İncili de bir totem olarak görüle
bilir. Tevrat ve Kur’an da benzer özellikler ta sel inanç sistemleri, içinde ortaya çıktıkları
şır. Bu kutsal kitaplar yalnızca müminlerin ve toplumsal düzenin temel özelliklerini yansıtır.
kutsallıklarına zarar vermeyecek şekilde doku Durkheim, insanların saygı nesnelerine tapı
nabilecekleri tabu nesnelerdir. nırken aslında kendi toplumlarını ve onun top
lumsal düzenini doğruladıklarını söylüyordu.
Teizm Bu doğru olsun ya da olmasın, dinsel inanç
Dünyanın pek çok bölgesinde din, insan olma la toplumun bütünü arasında belirgin bir ilişki
yan bir ya da daha fazla sayıda tanrı üzerine vardır. Toplumsal örgütlenme, ile birlikte do
odaklanmaktadır. Böylesi bir inanç örüntüsü- ğaüstü kavrayışı da merkezileşip tabakalaşmış-
ne teizm adı verilir. Örneğin Afrika’daki Da- tır. Tabakalaşma ile İlahî varlıkların hiyerarşi
homeyliler, her biri Yaradılış’a katılmış, her bi si arasındaki ilişki mutlak olmamakla birlikte,
ri doğanın bir kısmından sorumlu, her biri bir “yüksek tanrı”nm veya daha alt güçleri yöne
insan ya da hayvan biçiminde ve güçlü bir kişi ten daha üstün bir İlahî kuvvetin bulunduğuna
likle donanmış bir Büyük Tanrılar panteonuna inanılan dinlerin, açık bir hiyerarşi ya da taba
tapınmaktaydı. İnsanlar gibi Dahomey tanrıla kalaşma sergileyen toplumlarda görülmesi ola
rı da cinsellik, savaş, ekonomik işler ve bazı za sılığı daha yüksektir (Swanson, 1960, s.62).
rarlı şeylerle uğraşırlardı (Wallace, 1966, s.93- Daha genel bir düzlemde, M arx da tıpkı
94). Benzer çoktanrıcılık (çok sayıda tanrıya Durkheim gibi, sınıflı toplumlarda dinin ege
inanç) biçimleri Latin Amerika’nın İnka, Maya men sınıfı yansıttığını öne sürmüştür. Nasıl
ve Aztek kültürlerinde, doğu Asya krallıkların oluşmuş olursa olsun, din yönetici seçkinlerin
da, bazı orta Afrika krallıklarında, Yunanistan iktidarını ve konumunu sürdürecek tarzda iş
ve Rom a’da da vardı. lemekteydi. Feodal Avrupa’da Katolik Kilise
Hepsi de Ortadoğu’da ortaya çıkan Yahu si soylulukla sıkı bir ittifak içindeydi ve dün
dilik, Hıristiyanlık ve İslâm dinleri, evreni ve yevî düzenin İlahî buyruklarla biçimlendiği
bütün içindekileri yaratan, insani meseleleri iz ni telkin ediyordu. M arx’ın düşüncesine göre,
leyen, zaman zaman yeryüzüne haberci gönde sanayi devriminin ve kapitalizmin yükselişinin
ren ve gizemli bir tarzda hareket eden tek bir ardından, örgütlü din işçi sınıfının çıkarlarını
yüce Tanrı’yı tanırlar. Ama tektanrıcılık göre perdelemek yoluyla yönetici sınıfa hizmet etti
lidir; bu üç inanç sisteminin hepsi de azizlerini (din dikkati sömürü koşullarından başka yön
ve peygamberlerini belirli ölçülerde tanrısallaş- lere çekiyor, boyun eğiciliği vurguluyor ve öte
tırmış ve tarihlerinin çeşitli noktalarında me dünyada ödüller vaat ediyordu). 19. yüzyılın
lekler, cinler, büyücüler ve tabii ki şeytan gibi önde gelen Alman sosyologlarından M ax We-
diğer doğaüstü varlık ya da kuvvetlere yer aç ber, Avrupa’yı kapitalizme hazırlamada Pro
mışlardır. testan Reformasyonu’nun rolüne dikkat çekti:
Dünyevî ve bireysel başarının İlahî olarak tas
İnanç Sistemleri ve Toplumsal Örgütlenme vip edilmiş olmakla eşdeğer olduğu öne sürülü
Dinsel inanç örüntülerinin toplumun örgütlen yordu. Cemaatin zararına da olsa insanlar bi
me tarzıyla ilişkili olduğu söylenmiştir. Din reysel başarıyı takdir etmeye başladılar.
İNSAN EKOLOJİSİ
Max W eber k la s ik in cele m e si The Protestarıt Ethic nırlı b ir kültürel özerklikle dengelendiği, ayrı ve e şit
and the Spirit of Capitatism’de (Protestan A h lâ kı ve siz bir a lan d ı (1988, s.10 5 ). M ilpa m antığı K ato lik’tir.
K apitalizm in Ruhu), Protestanlığın bireyci değerleri M ilpa m antığı tedricen dağılırken , “Protestanlık, dra
nin m odern A vrupa kap italizm i ve g irişim ciliğ in i te ş m atik olm ayan bir biçim de, İktisa d î üretim , kültür ve
v ik ettiğin i v a rsa ym ak ta yd ı. G ünüm üz to p lu m b ilim to p lu m sa l iliş k ile rin p arçalan m aya uğ radığ ı y ıp ra n
cilerinden çoğu W eber’in g enellem elerini fazla ka p m ış kenarlara sızm ak ta d ır” (s.ıo ).
sayıcı b u lsa da, Sheld o n A n n is (1988) G uate m ala’da M ilpa, fasulye ve az m iktarda ik in cil ürünün de
VVeber’in “ Protestan a h lâ k ın a ” ya kın bir şeyler b u l e kild iğ i m ısır tarlalarıdır. D üşük verim ine karşın , he
m uştur: g ele n e kse l cem aate o d a k lılık ye rine , kendi men ya yla n ın bütün yerli a ile le ri, b irin cil ürün o la
çıkarların ın ard ın d an giden e ko n o m ik faaliyeti h a k rak m ıs ır ye tiştirir. M ilp a tarım ı a s lın d a k a y n a k la
lı gösteren b ire y se lliğ e önem v e rilm e si. Ne v a r ki rın özel bir yo lla en iyi şe k ild e k u lla n ılm a sın ı s a ğ la
G u a te m a la ’d aki bu durum , İk tisa d î de ğişim in h are m ıştır. ilkin , m ısır oldukça d a ya n ıklıd ır ve ya n lış ku l
kete geçiren etken d e ğil onun bir sonucudur. Uzun la n ım , ihm al ve ku ra klık ko şulların d a ya şa m ın ı s ü r
süred ir K atolikliğ in kale si olan Latin A m erika’da son d ürür; fasulye ve taze seb zelerle b irlikte y e n d iğ in
y ılla rd a E v a n je lik P ro te sta n lık h ızla y a y ılm a k ta d ır. de, b esin değeri a çısın d a n m akûl bir beslenm e s a ğ
A n n is 1 9 8 7 ’de G uatem alalIların % 2 0 ’den fazlasının lar. ik in ci o la rak m ilp a, bol o lm akla b irlikte b aşka
P rotestanlığa geçtiğini sap tam ıştı; bazı aşırı Protes türlü ku lla n ılam a yan hane kayn akların ın k u lla n ılm a
ta n lık ya n lıla rı 19 9 0 ’larda ülkenin y a rısın ın Protestan sın a o la n ak sa ğ la r (şafak vakti ya p ıla n a yrık otlarını
olacağın ı öne sürüyordu. tem izlem e, o kul so n rası saatler, atık su vb). Üçüncü
Büyük çoğunluğu K atolik olan bir ülkede Protes olarak, a ile ka yn akların ın iyi bir biçim de k u lla n ılm a
tan lığ ın kök salm a sın a yo l açan n eydi? Ya da Kato sın ı sağ la yara k, to p lu m sal örgütlenm enin tem eli olan
lik lik le Protestan lık a ra sın d a ki rekabetin altta yatan a ile ve hane b irliğ in i g üçlend irir (örneğin, bir b ü yü
dinam ikleri nelerdir? A n n is, d in se l davran ışın a n ah ta kannenin şifalı bitkilere ilişk in bilgileri gibi). D ördün
rının İktisa d î üretim de yattığın ı öne sürm ektedir. Bu cü o la rak ise , m ilpa bahçe tarım cılığ ı verim i arttır
s a v ın ı g ele n e kse l milpa e ko n o m isin in id e o lo jisin in m ak yerine eldeki üründen en iyi şe k ild e yararlanm a
ta h lilin e dayand ırm aktad ır: yerli kültüründe m erkezî e sa sı üzerine kurulu olduğ undan , serm aye b irik im i
bir yer tutan bir e şitlik çilik ve o rta kla şm a cılık id eo ne im kân verm ez. M ilpadan elde edilen ürün ya aile
lo jisi. “M ilpa m antığı” diye tan ım lad ığ ı şey, yerlilerin içinde tüketilir ya da köy içinde m übadeleye sokulur.
Guatem ala söm ürge toplum u için d e ki ye rin in b ir ifa Siste m in tem elde g irişim cilik karşıtı karakteri köyün
desi o larak g e lişm işti; bu ekonom ik b ağ ım lılığ ın s ı e şitlikçi d o ğ asın ı - k i bu yerli toplum unun m erkezî bir
Dinsel inanç ve ifadeler toplumun toplum sıtan büyük dinsel dönüşümlerin bir örneğidir.
sal örgütlenmesiyle ilişkili olduğundan, top “Guatemala’da Protestanların Üretimi” başlık
lum değişime uğradıkça din ve dinsel pratikler lı çerçevede ( s . 446), Protestanlığa yaygın geçiş
de düzenli olarak değişir. Protestan Reformas- lerin Guatemala iktisadındaki benzeri değişim
yonu Avrupa ekonomisindeki değişimleri yan leri yansıttığını görebiliriz.
ö z e lliğ id ir- güçlend irm ektedir (Annis 1988, s .3 7 -3 8 ). testanların genelde, ken dilerini yo k su llu k ta n kurtara
M ilp a s is te m in in kü ltü re l istik ra rı, bu y ü z y ıld a cak ya da g üçlükle elde ettikleri m alî kazançları ko ru
nüfus b a sk ısıyla zaafa uğram ış ve bunun sonucu o la m alarını sağ la yacak yaşam tarzları izlem eye K atolik-
rak to p ra ksızlık ve çevresel bozulm a artm ıştır. A ske rî lere oranla daha hazırlıklı ve güdülü o ld u k ların ı gör
b ask ıla r, yeni te kn o lo ji ve kalkın m a pro gram ları, il dü. Katoliklerin elinde 1,4 1 kat daha fazla top rak b u
köğretim in ya yg ın laşm ası da kültürel istikrarı bozucu lun m asın a ve iki kat daha fazla top rak kira la m ala rın a
diğer etkenlerdir. Bu etkiler görünüşte e şitlik çi yerli karşın , Protestanlar tarım dan daha y ü k se k h arcana
cem aat için d e ki servet d ağılım ın ın d e n g e sizle şm e si- b ilir gelir elde etm ekteydi. Bu, ya d o la ysız k iş is e l y a
ne yol açm ış, bu g elişim ise m ilpa üretim inin kültürel rar ya da gelecekteki üretim e yö n e lik ya tırım la r için
tem ellerini sarsm ıştır (Annis, 1988, s .75). ku llan ab ile ce kle ri paraydı. S ık s ık arazi a lıp sattıkları
B ir b ak ım a , kö ylü a ile le rin a rtık ürünü ele a lış için Protestanların elin de ki top raklar K a to likle rin kin -
tarzına bağlı iki farklı üretim tarzı g e lişm işir. A n n is ’in den daha iy iyd i, daha yoğun ekim ya p ıyo rla rd ı ve da
“m ilpa de ste kçile ri” olarak betim lediği üretim ta rzın ha yü k se k oranda n a k d î ürün ekm ekteydiler. K a to lik
da, artık ürünlerini ortaklaşm acılığ ı kutlayan ve güç lerin -m u h te m e le n m ilp a ’ya daha b ağım lı o ld u k la rın
lend iren sim g e se l edim lere ya tırm ak taraftarıd ırlar. d a n - Protestanlara oranla daha yoğun y e tiştird ik le
Bunu ya p m a kla ke n d ilerini durağan ve istikra rlı bir ri tek ürün m ısırdı. K atoliklerle Protestanlar a ra sın d a
kültürel sistem e bağ lam akla kalm azlar, cem aat d ışın ki tezat, gelen eksel bir yerli faaliyeti olan d o k u m a cı
da b elirgin bir erk ya da sa yg ın lık s a h ib i olm aktan lıkta da gözlem len ebilm ekteydi: K ato lik ka d ın la r için
da geri dururlar. Tarih boyunca K ato lik K ilise , kö y el d o ku m acılığ ı “Yerli kim liğ in in b ütün leştirici g ücü
lüleri hane ih tiyacının üzerindeki g elirlerin in ö n e m nün bir çeşit ku tlan m a sıyd ı... Protestanlar için ise , el
li b ir bölüm ünü diğer aile le rin ihtiyaçları için h arca d o ku m acılığ ı ve dokum a g irişim ciliğ i ye d ilikten uzak
m aya te şvik eden cem aatler arası faaliyet ve d e rne k la şm a la rın ı sağ layan bir yo ld u ” (Annis, 1988, s.14 1).
leri te şvik etm iştir. A n n is’in kaydettiği g ib i, “K atolik Eko n o m ik ye lp aze n in ister en alt b asa m a k ların d a n
o lm ak p ah a lıd ır.” Y o k su l K atolik a ile le r dahi b irle şik isterse daha ileri n oktalarından b aşla m ış o lsu n lar, e l
gelirlerinin dörtte biri kad arını törensel o laylara har de ettikleri başarı Protestanların m an e vî seçim lerini
carlar (1988, s.9 3-9 4). m ad d î bir tem elle güçlend iriyordu.
Protestanlıkla ilişk ile n d irile n üretim tarzında ise, İlk Protestan m isyonerler yerlileri “m anen, biyolo
aile le rin fazla varlığ ı yoktur (yani m ü lksü zleşm iş kö y jik açıdan ve ekonom ik açıdan kö leleştirilm iş” (Annis,
lülerdir) ya da eko n o m ik fırsatları g en işle te cek y a tı 1988, s.106) olarak görm üşlerdi ve K atolik K ilise si’nin,
rım lara yönelm ektedirler. K işise l s a y g ın lık , a ile refahı alkolün ve borcun bu köleliğin araçları olduğunu sö y
ya da m an e vî tatm in sağ la yan farklı bir ö d ü lle r d iz i lüyorlardı. Yerlilerin kültürüne sa ld ırd ıla r. 19 7 0 ’lerin
sine erişm ek için cem aat değerlerine sırtla rın ı döner sonlarında ve 19 80 ’lerde, Protestanların aşırı yo k su l
ler (Annis, 1988, s .75). Tüketici m allarına, kam yon ve lukla ekonom ik açıdan ya da artan g irişim cilikle top
otobüslere, nakit getiren ürünlere yatırım ya p m a kla , lum sal açıdan m arjinalleşm iş in sanlar arasında verim
m ilpa id e o lo jisin i açıkça reddetm ektedirler. li bir zem in bulm asıyla, din değiştirm elerin sayısı arttı.
Protestan m esajı kişise l kazanç için id e o lo jik bir M ilpa id eo lojisin in dağılm ası Protestan köktenciliğinin
rasyon alizasyon sağ lam aktadır. Sonuçta A n n is, Pro- yayılab ileceği bir atm osfer yarattı.
Durkheim, M arx ve Weber’in fikirleri din bul görse de, bu bağlantıların, toplumlarla can
sel inancın incelenmesinde önemlidir; ancak lı organizmalar arasındaki benzerliğe dikkat
ortaya atıldıkları dönemin bağlamı çerçevesin çekilerek veya din gibi toplumsal özellik ya da
de anlaşılmalıdırlar. Dinsel ve toplumsal ör pratiklerin “sistemi ayakta tutmak” için nasıl
gütlenme arasındaki bağlantı halen geniş ka- işledikleri gösterilerek açıklanabilecekleri fik-
ri, günümüzde aşırı bir basitleştirme olarak gö Çok etnik gruplu cemaatlerde ya da farklı mi
rülmektedir. Dinsel inanç gibi karmaşık ve çe raslardan insanların karıştığı karm aşık top-
şitlilik içeren bir fenomenin basit bir açıklama lumlarda, din genellikle evliliğin dış sınırı ola
sı olması mümkün değildir. rak görülür. Farklı milliyet ya da soy çizgilerin
den insanlar iman sınırlarının ötesinde yapabi
İnanç Sistemleri ve Toplumsal Sınırlar leceklerinden çok daha kolay etkileşime gire
Dinin toplumsal sürece bağlandığı bir başka bilirler. Kuşkusuz, bu durum mutlak değildir.
yol da, genellikle bazı önemli toplumsal ilişki ABD’de tüm imanlardan insanlar arasında ev
lerin dış sınırlarını tanımlamasıdır. Dindaşların lilikler yaygındır. Yine de, dindaşlarla evliliğin
nasıl bir çeşit dil ailesi ya da lehçe oluşturduk tercih edilir olduğu yolunda genel bir anlayış
ları bellidir; bir yandan İlahî olanla, bir yan vardır ve böylelikle din, farklı inançlardan pek
dan da birbirleriyle iletişim kurmak durumun çok Amerikalı aile için dışevliliğin dış sınırları
dadırlar. Dinin iletişimi nasıl sınırlandırdığı ya nı oluşturur. Katolikler, Yahudiler ve Müslü-
da ona nasıl ket vurduğu ise pek açık değildir. manlar arasında birbiriyle evlenmelere rastlan
sa da, bu duygu daha güçlüdür. Bosna’da din
etnik kimliğin aslî unsurudur; Boşnak Müslü-
manlar, Hırvat (Roma Katolik) ve Sırp (Yunan
Ortodoks) komşularıyla aynı dili konuşurlar
ve hepsi aynı ata soyunun torunlarıdır. Para
doksal bir biçimde, üç grup yıllar boyu düzenli
olarak birbirleriyle evlenmiş olduğu halde, bu
gün kanlı ve acılı bir cemaatler arası çatışmaya
kilitlenmiş durumdadırlar.
ÂYİN
Maria Lepowsky (1993) anayanlı Vanatinai toplumu- lır ve yastaki eşler kendilerini yeniden çekici kılabilir,
nu eşitlikçi bir toplum olarak nitelendirmişti; yani er flört edebilir ve yeniden evlenebilirler.
kek üstünlüğü ya da kadının aşağı olduğuna ilişkin bir Bu mübadelelerde kullanılan servetin büyük bölü
ideolojileri yoktu. Bu eşitlikçilik yansımasını gelişkin münü kadınlar yaratır ve bazı kadınlar, “yiyecek büyü
ölüm ayinlerinde bulmaktadır. Ölüm ayini ve ona eşlik cüleri” olarak bilinir. Şölen sahipleri (kadın ya da er
eden şölen ve değerli eşya mübadelesi, toplumda ki kek olabilir) yiyeceklerin yetmemesi sonucu rezil ol
şisel güç ve saygınlık edinimine açılan esas yollardır. mamak için bunların beceri ve bilgilerinden yararlan
Vanatinai’de erkeklerle kadınların ölümü aynı şekilde mak isteyebilir. Kadınlar, genellikle kadın emeğiyle ve
gelişkin yas ve şölenlerle belirlenir ve yas yükümlü kadınların gözetiminde yetiştirilen bahçe ürünlerinin
lükleri erkeklerle kadınlar için aynıdır. Kadınlar cena yanısıra, süslü hindistancevizi yaprağı eteklikler, za
ze ayinlerinde öncelikli ve kamusal bir rol oynarlar ve rif bir biçimde örülüp boyanmış hindistancevizi yap
mübadele yükümlülükleri erkeklerinkiyle aynıdır. Tö rağı sepetler, bahçe sepetleri, pandanus yaprağı şil
rensel değerli eşyaları kabul edip sunmaları bekle teler ve kil kap-kacak gibi diğer servet biçimlerini te
nir ve hem erkekler hem de kadınlar, önce bu eşyala min ederler. Bunların tamamının ayinlerde yeri vardır
rı biriktirerek, ardından da şölenlere ev sahipliği yap ve bol miktarda üretilmelidirler. Sagu yağı, oymalı sa
mak ya da büyük katkılarda bulunmak suretiyle dağı gu karıştırıcı kürekler, değerli ve büyülü otlarla doldu
tarak “büyük adam”lık (g ia gia , sözlük anlamı “verici rulmuş çalı lifinden pazıbentler, hindistancevizi yapra
ler”) ünlerini arttırmaya çabalayabilirler. ğından küçük keseler ve törenlerde kullanılan değer
Ölüm şölenleri dizini uzak cemaat ve adalardan li yeşim taşı baltalar için yapılmış oymalı tahta saplar
yüzlerce insanı içermektedir. Ölünün soyu, hısımları genellikle erkeklerce imal edilseler de, her iki cinsiyet
ve ölünün babası arasındaki kamusal ve ayinsel mü tarafından dağıtılırlar. Domuzları her iki cinsiyet de ye
badelelere herkes katkıda bulunur. “Gömme yaşayan tiştirir ve her ikisi de bireysel olarak dağıtır.
larla ölüler arasındaki mübadeleleri başlatır ve ölünün Vanatinai’da törensel mübadelenin ortaya koydu
yaşamı sırasında başlattığı mübadeleleri devam ettirir. ğu iktidar ilişkileri erkeklerle kadınları birbirinden ayır
Bunu birkaç gün ya da hafta içinde jiv ia denilen, de maz. Ne biri ne de diğeri farklı servet biçimleriyle iliş-
ğerli eşyaların mübadele edildiği ve ölünün akrabala kilendirilmez. Kuvvet, bilgelik ve eli açıklık hem er
rının yastaki eşi ya da babanın soyunun temsilcileri keklerde hem kadınlarda aranan vasıflardır. Yalnızca
ni ayinsel olarak besledikleri dramatik bir şölen izler” bu vasıflara sahip olanlar başarılı bir zagaya şölenine
(Lepovvsky, 1993, s.222). iki hafta ya da iki ay sonra ev sahipliği yapabilecektir. G iagialar erkek ya da ka
düzenlenen bir velaloga şöleni dut eşi mezradan ay dın olabilir ve kudretleri servet sahibi oluşlarından ve
rılma, yıkanma ya da tıraş olma tabularından kurtarır. büyü bilgilerinden kaynaklanır. “Servet nesneleri ve
Ölünün evi ve mezrası üzerindeki tabular //V/'adan altı kişileri büyütüp beslemeleriyle bereketli ve anaçtır
ay kadar sonraki ghanarakerake ya da “yemekler dı lar...” (Lepovvsky, 1993, s.279). Yas tabuları ve zorun
şarı çıkıyor” ile kaldırılır. Ölümden bir yıl kadar sonra, lu bekârlık, simgesel olarak, anayanlı erkeğin ve ka
cenazede ağlayanlar için isteğe bağlı bir vearada şö dın babalarının çocuğu olmaya dönen cesetle özdeş
leni düzenlenir. Ve son olarak her ölüm, genellikle üç leştirilen dul eşi cinsiyetsizleştirir. “Ceset sihrin ve biz
yıl süren yoğun hazırlıklar sonucu düzenlenen en bü zat ölümün temsili aracılığıyla erilliği, kendisini doğu
yük şölen zagaya ile onurlandırılmalıdır. Zagayadan ran anasoyunu temsil ederek ve meyve vererek de di
sonra insan ve yerler üzerindeki bütün tabular kaldırı şiliği çağrıştırır” (s.279).
zı yerlilerin söylediğine göre “kızları ‘temiz’ tu özel ilaçlan tarif eder ve bazı tabular dayatırdı
tar”. Mısır, Afrika ve Arap yarımadasının ba (Lowie, 1954, s.157-161).
zı bölgelerinde yaygındır. Ne Hıristiyan ne de Dinsel ayinler belirli bir grup ya da toplum
İslâm öğretisi tarafından dayatılmamakla, hat daki herkesin katılacağı tarzda, topluca da ör
ta öngörülmemekle birlikte, açık ya da örtülü gütlenebilmektedir. Belirli bir vesileyle bir ki
olarak her iki imanın mensuplarınca da uygu şiye -dansçı, konuşmacı, ibadet önderi gibi—
lanmaktadır. Örneğin Mısır’da kırsal Kıptî Hı- özel bir rol verilebilir. Bu geçici rolleri üstle
ristiyanları ve Müslümanlar arasında; Doğu ve nen kişiler olağandışı güçlerle donanmış ola
Orta Afrika’da yerli dinleri uygulayan halklar rak görülmez ve yarı zamanlı dinsel görevler
arasında neredeyse evrenseldir. Dünya Sağlık le donatılmaz.
Örgütü yılda 2 milyon kadar kızın klitoris ya Ne var ki, çoğu toplumlarda insanlar ruh
rılmasından genital duvarların kesilmesine ve lara ve tanrılara erişme sanatında uzman ara
vajinanın evlenince yeniden açılmak üzere di cıların yardımlarını isterler; bunlar kendilerini
kilmesine dek değişen işlemlere tâbi olduğu başkalarından ayırt eden özel bir görevde eği
nu hesaplamaktadır (Kahire Nüfus Konferan tim görmüş ya da bunu miras almış kadın ve
sı, 1994). Sonuç, kadının cinsel ilişkiden ala erkeklerdir. İnanç sistemi konusunda daha bil
cağı hazzm büyük ölçüde ya da tamamen yok gili, daha isabetli oldukları ve bu bilgiyi kullan
edilmesidir. masını bildikleri düşünülür.
Böylesi düzenleyici ayinsel sistemlere verilebilecek yardımlarına karşılık grubun müttefiklerine dağıtılır.
en iyi örnek, Yeni Gine yaylalarındaki Maringlerinki- Bunu bir ateşkes izler. Kaiko düzenlenene ve rum
dir. Roy Rappaport (1967) bugün artık bir klasik ola bim sökülene kadar grup kavgaya giremez. Maring
rak kabul edilen incelemesinde, domuzların ayinsel ler bu ayinler tamamlanana kadar atalarına ve müt
boğazlanışının, yere! topluluklara hayatî zamanlar tefiklerine olan borçlarını tam olarak ödemedikleri
da protein sağlayan ve nihaî olarak Maring gruplan ne, bu nedenle daha fazla askerî yardım alamaya
arasındaki toprak dağılımını düzenleyen bir yeniden caklarına inanırlar. Rappaport, bu savaş tabusunun
dağıtım mekanizması olarak işlediğini göstermiştir. savaşları sınırlamakla bölge nüfusunun tehlikeli bi
Maringler merkez yaylalarda yaşayan, yamaç tar çimde düşmemesini güvence altına aldığını öne sür
laları eken ve birincil et kaynağı olarak yarı evcilleş mektedir.
tirilmiş domuzları yetiştiren bahçe tarımcılarıdır. Bes Bu sistemin dinamiği yerel düzlemde belirgin
lenmelerinde aslî olan ve potansiyel olarak kıt olan dir. Rumbimler sökülmeden önce bir kabile yeterin
ikinci unsur, yani domuzlardır. Dahası, domuzlar aşı ce domuz yetiştirmelidir. Yer uygunsa Maringler bu
rı çoğaldıklarında Maring geçiminin temelini tehlike nun beş yıl kadar süreceğini söylerler. Eğer yer kö
ye sokmaktadırlar; çünkü esasen insanlarla aynı bah tüyse, bu bazen on ile yirmi yıl kadar sürebilir. Ko
çe ürünlerini yerler. tu bir yer, sık sık olagelen talihsizliklerin insanların
Maring’ier müzmin savaşçılardır. Komşu grup çok sayıda domuz öldürmesini gerektirdiği yerdir?
lar sık sık, gruplardan biri ata topraklarından sürüle Ayin, grup üyeleri yaralandığında ya da hastalandı
ne dek kavgaya tutuşurlar. Bu durumda kazananlar ğında, onlara ve ailelerine domuz eti yedirilmesini
“rumbim dikimi” denilen bir ayin uygularlar. Her er gerektirir; bu en fazla ihtiyaç duydukları anda kişi
kek elini rumbim bitkisi üzerine koyar ve atalara şöy ye yüksek nitelikli protein sağlayan bir uygulama
le seslenilir: dır. Ama kötü bir yerde dahi domuzların sayısı za
manla artar. Sürülerin boyutları genişledikçe, daha
Kavgadaki yardımlarınız ve topraklarımızda kal fazla besine ihtiyaç duyarlar ve kadınlar domuzla
mamızı sağladığınız için teşekkür ederiz. Topra rın bakımında daha fazla enerji harcamak durumun
ğımıza dikerken ruhumuzu rumbime yerleştiri da kalır. Bu durum dayanılmaz bir hale geldiğinde
yoruz. Bu rumbimi kollamanızı diliyoruz sizden. ve domuzlar gerçekten besin için insanlarla rekabe
Şimdi sizin için domuzlar öldüreceğiz, ama sayı te başladığında cemaat normal olarak bir kaiko dü
ları azdır. Gelecekte, çok domuzumuz olduğun zenleme kararı alır. Tören rumbimlerin sökülmesiy
da, size yine domuz eti vereceğiz ve rumbimle- le başlar ve genelde ziyafetler, düğünler kabile müt
ri söküp bir kaiko (domuz festivali) düzenleye tefikleriyle birlikte yıl boyu sürer. Törenler yığınsal
ceğiz. Ama size ödeme yapacak kadar çok do bir domuz kurbanıyla ve etlerin bütün bölgedeki ka
muzumuz olana dek, rumbim toprakta kalacak. bilelere dağıtılmasıyla son bulur. Bir grup bu ayin
[Rappaport, 1967, s.23-24] sel çevrimi tamamladığında yine savaşa girişmekte
ve yeni bölgesel kaymalar, nüfusun yeniden dağılı
Bu törene birkaç domuzun boğazlanması eşlik mı ve besin kaynaklarının manipülasyonu çevrimini
eder. Bu hayvanlar atalara adanır ve etleri askerî başlatmakta özgürdür.
reylerin yıl boyunca zaman zaman bol miktar bir arazi ertesi ekime dek nadasa bırakılacak
da yiyecek bulmasını sağlar. tır. Bu ara zararlı denetimi için hayatî önem
Ancak en önemli yeniden dağıtım mekaniz dedir. Eğer bütün tarlalar aynı anda su altında
ması rastgele ayinlerle değil, her yıl aynı güne bırakılır ya da ayrık otları aynı anda yakılırsa,
denk düşen zamana bağlı ayinler aracılığıyla çok sayıda zararlı aynı anda itlaf edilmiş olur;
gerçekleşir (Ford, 1972). Bu ayinler çoğunlukla eğer eşzamanlılık sağlanamazsa, pirinç zararlı
hasatları zayıf olan ailelerin yiyeceksiz kalma ları komşu tarlalara geçip ertesi yılın ürününü
olasılığının en yüksek olduğu kış sonuna denk olumsuz biçimde etkileyebilecektir. Bu çerçeve
düşer. Bazı azizlerin günlerinde şölenler düzen de tapmak ayinleri hasat ve sulamayı eşzaman-
lenir ve damlardan aşağıdaki insanlara yiye lılaştırma araçlarım sağlamaktadır.
cek ve giysiler atılabilir. Pueblo grupları böyle
likle ayinsel kutlamalarına bir çeşit refah siste
DİNİN PSİKOLOJİK VE
mini de dahil etmişlerdir. Richard Ford (1972)
TOPLUMSAL-SİYASAL İŞLEVLERİ
bu sistemin ürün fazlasına bağlı olduğunu ve
gerçek bir kıtlığa karşı toplumun çevreden ge Dinsel inanç ve ayinler kaynaklarla baş etme
ri beslenmeyi de içeren başka mekanizmalara yollarından fazlasını sağlamaktadır. Hayatın
dönmesi gerekeceğini belirtmektedir. ve ölümün anlamını da açıklarlar. Din, varo-
Onuncu Bölüm’de Bali su tapmaklarının ta luşsal sorulara cevap vererek, her hayatı ka
rımdaki ekonomik rolüne değinmiştik. J. Step- çınılmaz olarak bekleyen acı ve düş kırıklıkla
hen Lansing (1 9 9 1 , 1995) gözleyici rahipler rıyla baş etmek konusunda psikolojik ve başka
ve ayin uzmanlarıyla birlikte bir su tapmakla yollardan insanlara yardımcı olur; somut dene
rı hiyerarşisinin, binlerce çiftçiyi etkileyen kar timlerinin karşılayamayacağı kesinlik ihtiyacı
maşık bir su tutumu ve dağıtımı sistemini ko nı karşılar. Din yalnızca kişisel düzlemde işler
ordine ettiğini bulmuştur. Çiftçiler yıl boyun lik göstermez. A. R. Radcliffe-Brown (1952),
ca çeşitli tapmaklarda düzenlenen ayinlere ka Emile Durkheim ve M ax Weber’in yolunu iz
tılır ve aynı zamanda, suyun elde edilebilirliği, leyerek, dinin temel işlevinin toplumu bütün
zararlılar, ekim programları ve hasat zamanla leştiren temel toplumsal değerleri kurumsal
rını kendi aralarında tartışır. Rahipler iki zor laştırmak, kodlamak, doğrulamak ve takviye
layıcı etken -su paylaşımı ve zararlıların dene- etmek olduğunu öne sürmüştür. İnsanlar din
tim i- arasındaki alışverişi göz önünde bulun sel simgeler ve bunların manipülasyonuyla yal
durarak kararları kolaylaştırırlar (1995, s.93). nızca kimi inançları kabul etmeyi öğrenmekle
Önderler ana tapmakta toplanıp ekime başla kalmamakta, bu inançları toplumsal açıdan et
nacak uygun zamanı saptarlar. Bu karar, çift kin biçimlerde dışavurmayı da öğrenmektedir.
çilerin ayinler için toplandıkları bir yerel su ta Din, yönetişim biçimleri, toplumsal hiyerarşi
pmakları hiyerarşisi içinde aşağıya doğru ak ler, görenek kodları ve ahlâk aracılığıyla top
tarılır. Bir boşaltma havzasındaki bütün çift lumsal ve ahlâkî düzeni geçerli kılar. Din genel
çiler aynı anda ekim yaparlarsa, aynı zaman likle statükoyu koruma işlevi görmekle birlik
da hasat da yapabilirler; bu durumda çok geniş te -devrimci hareketler ve din esinli savaşlarda
gördüğümüz gibi- toplumsal değişimi meşru kiştirmek için adrenalin yükseltici ideoloji ve
laştırmakta da kullanılabilmektedir. ayinlerden bolca yararlanır.
ya yarar ve ardından da, seçilen hareket tar tini taşır; diğerinin saflarında seçilmiş kral var
zı ne olursa olsun, bütün katılımcıların cemaa dır. Suretli ordu kralı klanının elinden alıp baş
tin bütünü için geçerli sayabileceği ortak bir ze kente götürür. Burada tahta oturur ve Nyiki-
min temin eder. ang ruhunun bedenine girdiği söylenir. Fiziksel
Kimi zaman ayinler, kişi uzlaşmaz toplum ve simgesel olarak akraba ve izleyicilerinden
sal yükümlülükler arasında sıkışıp kaldığında ayrılan yeni kral, hizip bağlılıklarının üzerine
ya da bir bütün olarak toplumsal düzenin ahlâkî yerleştirilmiştir. Bu türden ayinler, toplumsal
normları belirli grupların çıkarlarıyla çeliştiğin gerilimlerin kaynaklarıyla yüzleşmek yoluyla
de ortaya çıkabilecek çatışmaları yönlendirmek işbirliğini geliştirmeye ve çelişkileri hafifletme
te ve denetim altında tutmakta kullanılır. ye yardımcı olur.
Çatışma ritleri hem toplumsal birlik bağla
rını hem de bu bağların doğasındaki gerilimle- Toplumsal Denetimin Geliştirilmesi
ri açıkça ifade eder. Sudan Şillukları arasında Her din, doğru ve yanlış davranış tarzlarını ta
tahta geçme ayini rakip akraba grupların yer nımlayan ve hataya düşenlere karşı yaptırımlar
leşimleri arasındaki yüzeysel çatışmaları dra düzenleyen bir ahlâk sistemidir. Davranışın ah
matize eden bir çatışma ritidir. Daha derin bir lâkî standartları doğaüstü bir otoriteyle donatıl
düzlemde ise, belirli bir akraba grubundan ve dığında, buna bağlı değer ve gerekler daha zor
yerleşimden gelen bir prensin Şilluk birliğini layıcı hale gelir. Örneğin Kutsal Kitap Tanrı’nm
temsil etme iddiasından kaynaklanan çelişkile buyruklarına karşı gelenleri bekleyen sert ceza
ri de temsil eder. Yeni kral göreve başlamadan ları en ince ayrıntılarına kadar betimlemekte
önce rakip gruplar temsilî bir savaş sahnelerler. dir. Başka inanç sistemlerinde hatalı davranışla
Bir ordu Şilluk birliğinin simgesi Nyikang sure rın ata ruhlarının öfkesini uyandırdığı düşünü-
İN SA N EKOLOJİSİ
İster virü sle r söz ko nusu olsun ister daha b üyük or da in san bir araya to p la n d ığ ın d a zatürreeli veba d a
g an izm alar, b u la şıcı h a sta lıkla rın ya yılm a sı için b ü ha h ız la y a y ıld ığ ın d a n , a slın d a tö v b e k a rla r d o la ş
yü k nüfuslar gerekir. Ç ün kü küçük nüfuslar söz ko n u tıkça h a sta lığ ı da yayıyo rlard ı, isveçli Aziz Bridget -
su old uğ un d a ya b u laşıcı h a sta lık önce nüfusun ta b aşka şeylerin yan ı s ır a - özel ayin le r d ü ze nlen m e si
m am ını yo k ederek ard ın d an kendisi de yo k olur, ya ni sa v u nm a kta yd ı; çok sayıd a in sanın bin araya g e l
da in sa n lar h a sta lıkla m ücadele edecek bir b a ğ ışık m esi ise , tab ii ki h astalığın ya yılm a sın ı k o la y la ştırı
lık siste m i g eliştirir. Ö zellikle farklı yerlerden çok s a yordu. D iğer taraftar P ap a V I. elem ent 1 3 5 0 ’de bir
yıd a in sa n ı bir araya getiren dinsel ve sile le r b u la şı a f ilan ederek R om a’ya gelen h erkesi b a ğ ışla y a c a
cı h astalıkların g elişm e ko şu lların ı beslerken, b irey ğ ın ı vaat etti; “bütün A v ru p a ’dan çok sa y ıd a in s a
leri tecrit eden ya da sın ırları kapatan dinsel g erek nın buraya gelip sonra da evlerine döndüğü, b öyle
ler b u laşıcı h astalıklara karşı bir engel oluşturur. Bazı lik le de e n fe ksiyo nun önceden g örülm ediğ i yerlere
d inse l p ratikler g enetik ya da yetersiz beslenm eden ta şın d ığ ı tahm in e dilm ektedir” (Reynolds & Tanner,
k a y n a k la n a n h a s ta lık la ra neden o la b ilir. Ö rn eğ in , 19 9 5 , s.2 6 8 ). V eb an ın tem as yo luyla bulaştığı ancak
A B D ’nin ku ze yd o ğ u su n d a ki A m işle r a ra sın d a , içe v- 17 . ve 18. yü zyıllard a açıkça a n la şıld ı ve uygun ö n le
lilik önem li oranda sakatlığ a yol açm ıştır; İsra il’deki yici tedb irler a lın d ı.
S iya h İbran î cem aatin vejetaryen bir beslenm e düze Hac yo lcu lu kla rı da h astalıkların y a yılm a sın a ve
niyle yetiştird iğ i çocuklarda büyüm e bozuklukları ve s ile o la b ilm e kte d ir. En b üyük hac yo lc u lu kla rın d an
yetersiz beslen m eye bağlı h a sta lık la r sık ça görülür olan M ekke ziyare ti s ık s ık kolera sa lg ın la rın a yol
(Reynolds & Tanner, 1995). açar. 18 6 3 ’te h acılar H in d ista n ’dan M ekke’ye kolera
13 4 8 ’de hıyarcıktı veb a A vrup a’yı etkisi altın a a l ta şım ıştı; hesap lara göre bu dönem de 90 bin hacının
d ı; tahm inlere göre h a sta lık nüfusun üçte b irinin ö lü üçte birin in ölm üştür. Daha sonra h astalık, ülke le ri
m üne yo l açtı. V eb a b aşlangıçta fare pirelerinden b u ne dönen h a cıla r tarafın dan M ezopotam ya, S u riye ,
laşıyo rd u , an cak son raları zatürreeye dönüştü (dam Filistin ve M ısır’a ta şın d ı. Yakın zam an önce N ijerya
la cık en feksiyon uyla b u la şır hale geldi). V eb an ın in lI h acılar a rasın d a p atlak veren küçük bir salg ın , 300
san ların kötülüğüne karşı T a n rı’mn bir cezası olduğu kad arın ın ölüm üne yol açtı. Hava yolculuğu sorunu
d üşü nü lüyord u. Bazı s iv il otoritelerin yo lcuları uzak a ğ ırla ş tırm ış tı^ geçm işte b ir h astalığ ın kuluçka d ö
tutm a ya da karan tin aya alm a çab aları bu ölüm cül nem i h a cıla r M ekke’ye ulaşm adan so n a eriyor, h a s
h astalığa karşı etkisiz kald ığ ınd an , in sanların d in se l talığ a ye n ik düşenler ölüyor, u la şa n la r ise bir ölçüye
a çık la m a ve tep kileri d e steklem esi neredeyse k a ç ı kadar b a ğ ışık lık g eliştirm iş oluyo rlardı. H in d istan ’da
n ılm azd ı. K ırb açlıla r (Flagellarıt) o larak a d la n d ırıla n en önem li Hindu h acları kotera salg ın la rıyla da eşza
aşırı Protestan b ir grup, kefaret için kentleri d o laşıp m anlıdır. 18 79 ile 19 5 0 a rasın d a G anj ırm ağı k ıy ıs ın
destek b uld u kları b ü yü k ka la b alıkla rın önünde ke n da ya p ıla n b ü yü k d in se l to p lan tıların her b irin i bir
d ilerin i şid d e tli b içim de kırb açlam aktaydı. Çok s a y ı kolera s a lg ın ı izle m iştir (R eynolds ve Tanner, 1995).
lür. Atalar, ruhlara karşı yükümlülüklerini yeri Hayalet Dansı, ölü yerli ataların kısa sürede ge
ne getirmeyen kişi ya da yakın akrabalarına kar ri dönüp beyazların teknolojisine el koyacağını
şı toplumsal yapıyı bozacak davranışlarda bulu ve bütün beyazların büyük bir patlamayla aynı
nanların başına çeşitli uğursuzluklar getirebilir. anda yok olacağını anlatmaktaydı. Bu dans kı
sa sürede pek çok yerli kabilesi için bir toplan
Değişimin Meşrulaştırılmasi: Diriliş tı çağrısı niteliği kazandı; ölü ataların geri dö
Dinsel inanç ve ayinler toplumsal değişimin nüşü güçlerini öylesine arttıracaktı ki, kesinlik
araç ya da kaynaştırıcıları olabilir. Kimi za le beyazları sayıca çok geride bırakacaklardı.
manlar bir toplum içindeki zorlama ya da ge Özellikle Sioux savaşçıları ABD ordusuna mey
rilim öylesine artar ki, çatışma ve istikrarsızlı dan okumaya cesaretlendirildi: Kurşun geçir
ğı denetlemek mümkün olmaktan çıkar. Dinsel mez olabilmek için yalnızca Hayalet Dansı yap
diriliş hareketleri -değişen kültürel ihtiyaçlara malarının ve özel gömlekler giymelerinin yeter
karşılık gelecek bir ideoloji inşâ etmeye yönelik li olacağı söyleniyordu. Birkaç yıl süren akm
bilinçli çabalar- genellikle toplumsal patlama ve karşı akmların ardından, son kalan 200 Si-
ların ardından ortaya çıkar. Anthony Wallace oux 29 Aralık 1890 günü Güney Dakota’daki
bunu şöyle açıklar: “Toplumlar sonsuza dek is Wounded Knee’de öldürüldü (Mooney, 1965).
tikrarlı kalamaz; siyasal devrimler ve iç savaşlar Bazı inanç sistemleri karşıtlaşmalardan ka
tarafından parçalanır, kültürel değişimlerle alt çınma yanlısıdır, basıları ise ayaklanma yanlı
üst olur, istila ve kültürleşme altlarını oyar. Ör sı. Her iki halde de, istikrarsız ve çatışmalı bir
gütlü olmayan toplumlarda genellikle reformcu toplum yeni bir dünya görüşünü ve bunun için
dinsel hareketler ortaya çıkar; tutucu olmaları de kendi yerini tanımlamak için eski ve yeni
bir yana, bu hareketler mevcut kurumlara kar simgelerin bir karışımını kullanır.
şı da kökten biçimde yıkıcıdırlar” (1966, s.30). Gerek Hıristiyanlık gerekse İslâmm köke
Örtülü de olsa bu türden diriliş hareketlerinin ninde diriliş hareketleri yatar. Her ikisi de kül
öncelikli hedefi, toplumu yeniden örgütleyerek türel ve toplumsal huzursuzluk ortamında or
çatışmayı çözümlemek ve istikrarı sağlamaktır. taya çıkmış, her ikisi de izleyicilerini, ütopik
Bu hareketler genellikle bir toplumun kendisini bir toplumsal düzen inşâ etmek, zamanı etkile
yok etme tehdidi içeren dış kuvvetler karşısında yen yanlışları düzeltmek üzere harekete geçir
uyarlanmasında önemli bir işlev görür. mişlerdir. Hıristiyanlık, bir imparatorluk gücü
Antropologlar genellikle Batı kültürünün olan Roma tarafından yenilgiye uğratılmış bir
öteki toplumlar üzerindeki zorlayıcı etkisinin halkın içinde ortaya çıktı. Hareketin bundan
tanığı olduklarından (hatta kimi zaman bun sonraki yönelişi, kendinden önceki ve sonra
da etkili olduklarından), yerli diriliş hareketle ki diğerlerinin yönelişine benzemektedir: Görü
ri üzerine geniş bir antropoloji yazını mevcut sahibi bir önder, temel erdemlere dönüşe yapı
tur. Örneğin 1 8 8 0 ’lerin sonlarına doğru, ba lan vurgu, kurumsallaşmış dinsel yapının aşıl
tı ABD yerlileri arasında Hayalet Dansı ortaya ması ve zulüm karşısında zafer... Aslında zu
çıktı. Wovoka adlı bir yerli tarafından siyasal lüm ve baskı maruz kalanların haklılığını ka
olmayan bir dinsel öngörü olarak ortaya atılan nıtladığından, diriliş hareketlerinin nihaî başa-
Ö R N E K O LAY
H a iti’nin V od ou n d in in d e , Bizango adı ve rile n g izli olduğu in a n ışı oluşturur, in a n a nla r denizin efe n d isi
dernek a racılığ ıyla to p lu m sal denetim i destekleyerek Agvve’y i; ateş ve m adeni elem entlerin ruhu O g oun ’u;
dinin hayatın bütün yön lerin e rehb erlik eden b ir dizi am a aynı zam anda a şk tan rıçası Erzulie ’y i; ölülerin
in an ç sağ la d ığ ın ı göreb iliriz. Bu süreçler salt bir to p ruhu G hede’y i; g ökcisim leri a ra sın d a ki iletişim in ru
lu m sa l düzeni sürdürm e m ekanizm asın dan çok daha hu Legba’yı ka b u l ederler. W ade D a v is’e göre, “A s lın
fazla şeyi ortaya ko ym aktad ır: D oğal dün yanın doğ a da V o d o u n istle r bütün h ayatın, bütün m a d d î n e sn e
üstüyle, d inin b üyüyle n a sıl k a yn a ştığ ın ı; dinin n a sıl lerin, hatta soyut süreçlerin T a n rı’nın ku tsa l ifadeleri
tıp uyg u lam asın ın tem elini o luşturab ile ce ğin i ve g u olduğunu içtenlikle kab ul ettiklerin den , yüzlerce ba
rurlu b ir h alkın n a sıl ataların ın in an çları a ra cılığ ıyla ya sayg ı gösterirler” (1988, s.4 7). Böylece T a n rı, de
kim likle rin i ko ru ya b ild iğ in i g österirler. V o d o u n (ge va sa b ir p anteonun zirvesin de en yüce kuvvet o la rak
n e llik le “v o d o o ” denir) p e k az a n la ş ıla b ilm iş tir ve durm aktadır, am a uzaktır; kişi g ü n d e lik o larak ruhlar
gen ellikle çok o lum suz bir çağrışım ları vardır. Gerçek la etkile şim içindedir.
çok daha az ko rkunç ve daha ilginçtir. V odoun ya ln ızca bir dizi tin se l inancı ka p sam a k
Haiti 1 7 9 1 ’e dek zengin b ir Fransız sö m ürg esiydi. la kalm az, ayn ı zam anda b ir ya şa m tarzı da te lk in
Kölelerin in an ılm az ağır ko şu lla rd a çalıştığı p la n tas eder. Aynı zam anda b ir a h lâk düsturu, bir felsefe, in
yo n lar bol m iktarda şek e r üretiyordu. Batı A frika’dan san do ğ asın a ilişk in bir görüştür. “ Bir H ıristiyan ya
ithal ed ilen kö leler ö yle sin e yü k se k ölüm oranlarıyla da Budist toplum dan söz e d ile b ild iğ i gib i ko laylıkla
karşı ka rşıya yd ı ki, sü re kli o larak ye n ile riyle takviye bir V odoun toplum dan söz edeb ilir. [Vodoun] d ü n ya
edilm ekteyd iler. Fransız yön etim in in son y ılın d a , 150 sın d a b ir b ütün lük vardır: S an at ve m üzik, ş a rk ıla r ve
binin üzerinde köle ithal e d ilm işti (D avis, 1988, s.2 5 ). folklorun sözel aktarım ına dayalı b ir eğitim , karm a
K öleler pek çok farklı toplum ve yaşam tarzından g e l ş ık bir tıp siste m i, yerlilerin d avranış ve a h lâ k ilk e le
m ekteydi. A raların d a çöm lek yap ım cıları ve b aşka za rine dayanan b ir a dalet siste m i” (D avis, 19 8 8 , s.4 3).
naatkarlar, çiftçiler, soyd an şefler, s av aşçılar, şifacı- V o d o u n , in sa n ları g ü nd e lik h ayatlarından so yu tla n a
lar, büyücüler ve rah ipler vardı. Doğrudan söm ürge m az; kutsal ve d in d ışı birdir.
yönetim ine anid en son veren 17 9 1 Haiti d evrim i, ta Cem aatin sü re kli bir dengesi vard ır; so run lar ve
rihteki ilk b aşarılı köle a yak la n m a sı ve dün yanın ilk sorun ya ratan lar houngan ve mambo ya rd ım ıyla yola
siyah cum huriyetinin d o ğ u şun un h a b e rcisiyd i. D ev getirilir. K arm aşık bir tin se l kavram lar d izisin i yo rum
rim, p lantasyon sistem in e de son verip ülkenin h in layıp karm aşık ayin le ri yerine getirm ek üzere, m an e vî
terlan d ın ı özgürlüğüne yen i kavu şm u ş kö lelerin ye r önderler olarak V odoun rahip ve rahibelerine baş v u
leşim in e açtı (bunların çoğu yurtların dan yen i g etiril rulur. Bu kişile r cem aat sağ lığ ın ı ye n ide n sağ la m a k,
m işti). Bu b akım d an V o d o u n d in i, Ye n i D ün ya’da kö k geleceğe iliş k in kehanette b u lu n m ak ve toplum u kö
salan Afrika m irasının b ir görünüm üdür. tülüklere ve büyücülere karşı ko rum ak için törenleri
H aiti’nin kırsa l nüfusu için de V o d o u n ’a in a n a n la r yön eteb ilirler. A n cak diğer büyücülerin e tkisin e kar
çoğunluktad ır; V od ou n K ilis e s i’nin K ato lik K ilis e s i’yle şı ko yab ilm e k için g en e llikle profesyonel büyücü bo-
g e rilim li b ir iliş k i s ü rd ü rd ü ğ ü ke n t m erk e z le rin d e kora başvurulur.
de s a y ıla rı ep ey fazlad ır, in an ç s iste m in in çe k ird e Pek çok b akım dan rah ibin antitezi olan bokor,
ğ in i, loa denen ruhların T a n rı’nın çoğul tezahürleri bir efsunlar, ik sirle r, tozlar ve doğ aüstü v a rlık la r y ı-
Vodoun törenlerinde,
bir ya da daha fazla birleşmeyi
sağlamak üzere, loa ruhları
çağrılıyor.
(Steve Winter/Black Star)
ğınına hükmeder. Zarar veren her kuvvetin karşısın zombileşmektir. Kavramın güçlü bir toplumsal dene
da tedavi eden bir başkası vardır ve bunun tersi de tim aracı olmasının nedeni budur.
geçerlidir. Her ikisi de ötekine ihtiyaç duyduğundan, Atalar (veya azizler ya da tanrılar) ile ölümlü
h oung an ve bokoru n rolleri kaynaşmıştır; her dinsel ler arasında aracı görevi gören (Vodoun Kilisesi’nin
tören büyüyü gerektirir ve ho u n g a n m komutası altın m a m b o , h o u n g a n ve b o ko A arı veya Hıristiyanlık, Ya
daki /oonın ya da ruhların bilgisi olmadan büyü tek hudilik ve Islâm dinin rahip, haham ve mollaları) bü
başına değersizdir. B okordan korkulabilir, hatta nef yük erk sahibi bir konumdadırlar. Toplumsal denetim
ret de edilebilir, ama o cemaatin aslî bir üyesidir. aracı işlevi görürken, muazzam güçlerini dinselden
Zombi ya da “yaşayan ölüler” inancı bu ideolojik çok dünyevî amaçlar için kullandıkları da olur (Boyd
bağlamda anlaşılmalıdır. Sözcük muhtemelen Kongo ve Richardson, 1991). Haiti’de Duvalier rejiminin dev
dilindeki n zam b i ya da “ölü kişinin ruhu” kavramın rilmesinde, halkın devletin hizmetindeki b iza n g o ör
dan türetilmiştir. Hayatla ölümün, iyilikle kötülüğün gütü ve yarı gizli paramiliter Tonton Macoute üyeli
güçleri ve bunların rahip ve büyücülerin kişiliğindeki ği aracılığıyla rejime bağlanan h o u n g a n la ra duydu
beşerî dışavurumları arasındaki etkileşim Vodoun ve ğu öfkenin payı büyüktü. Öte yandan Iranlı mollalar,
zombileşme korkusunu güçlü bir toplumsal kuvvet Şah’m 1979’da devrilmesinden sonra ülkeyi etkin bi
haline getirmektedir. Yeterince usta ise b o k o r güçlü çimde yönetmektedirler. Kudretlerini, dünyevî bir yö
efsunlar uygulayıp hayvan biçimine girmekten daha neticinin yapabileceği kadar etkin biçimde kullanır
ötesini de yapabilir; iki zombi biçimi yaratabilir. Bun lar; ama zaman zaman yönetimlerinin dinsel doğası
lardan biri b o k o ru n sattığı ya da yakaladığı, sonsuza ön plana çıkar. Yalnızca İran’ın yasalarını İslâmî öğ
kadar yeryüzünde dolaşmaya yazgılı insan ruhudur. retiye sıkı bir uyum sağlayacak şekilde değiştirmek
Daha bildik olan İkincisi “yaşayan ölü”dür; büyücü le kalmamışlardır; mutlak önder Ayetullah Humeynî
tarafından mezardan kaldırılıp bir köle olarak yöne de ülkeyi Irak’la savaş konusunda harekete geçirmek
tilir. Zombîler, cam gibi boş gözler, belirgin bir irade için islâmın çağrısından bolca yararlanmıştır. Bu sa
ve duygu yoksunluğu ile temsil edilen uysal doğala vaşta iranlılar imanları için şehadet mertebesine eriş
rıyla ayırt edilir. Zombilerden korkulmaz; eski ben meye çağrılmışlar, yarım milyona yakın kişi bu çağ
liklerinin sefil kalıntıları olarak görülürler. Korkulan, rıya uymuştur.
Peter W orsley (1968), b ir toplum un te k n o lo jik açıdan tır (Lawrence, 1964). Kültlerin tüm ü benzer yo llard an
daha ileri olan b ir b a şk a sın ın s iy a s a l b oyun duruğu g elişm iştir: Bir dizi in an ç ya yılm ış, in sa n la r b un lara
altına girm esiyle ilg ili b ir d in se l tep ki örneğini in cele d ayan arak örgütlenm eye ko yulm uşlar ve in an çlar g it
m iştir. Bu olay da yu ka rıd a kin e benzer am a daha y a tikçe A vrupa karşıtı bir yö n e lişe girm iştir. En so n u n
kın tarih lid ir. M elanezya’da Avrup alı söm ürge yö n e ti da da, yab an cı yönetim e karşı etkin siyasat m u h ale
cilerin in , tacirlerin ve m isyonerlerin g elişi gelen eksel fet kuvvetlerine dönüşm üşlerdir.
top lu m sal düzeni kö klü biçim de etkilem iştir. W orsley “Kargo”, P idgin İngilizcesinde çok değer verilen
dün yanın son u nu haber veren kültlerin -k a r g o kü lt ticaret m alları için kullan ılan sözcüktür. Yen i Gine ve
le r i- ya yılm a sın ın in san ların yen i ko şullara u ya rla n ı b aşka yerlerdeki kim i kültler, şim d ik i dün ya çok y a
şın ın araçların d an bir old uğunu gösterm ektedir. Y e kın bir felâketle sone erd iğinde bütün ya n lışla rın d ü
ni Hebridlerin John Frumm kültü gib i kültlerin ü ye zeltileceği ve beyazların zeng in likleri ya da ka rg o la
leri, hava alan ları ve uçakları konserve kutularından rının n ih a î o larak M elanezyaiılara geçeceği in an cıyla
“m ikrofonlarla” yö n le n d ird ik le ri bam bu kuleler y a p ı b a ş la d ı. U ygulayıcıları kehanet g e rçe kleşm ed iğ in d e
yor, gem iler için m endirekler in şa ediyo r ve k e n d ile ri kaçın ılm az bir düş kırıklığ ın a m ahkûm o lm akla b irlik
ni b ü yük bir beklenti içine so ku yo rla rd ı. A B D ’de o lu te in an çların d a g enelde seb at ediyorlar, her an k a r
şan ve üyeleri İsa’nın ikin ci kez g e lişin i ya da kıya m e gonun g elm esin i b e kliyo rlard ı. Bazıları “y ö n e ld iğ in ,
ti beklem ek üzere toplanan kültlerde görüldüğü üze am a h içb ir zam an u laşam ad ığ ın bir ş e y ” o larak ta
re, kehanetin g erçekleşm em esi g enelde in a n a n la rın n ım lan an m ilenyum u hâlâ beklem ektedirler. Kültler
cesaretini kırm az. B a şa rısız lık ya a yin se l d a vran ışla r değişen to p lu m sal düzene anlam verm eye yarar. Fay
d aki hatalarla ya da ihanetle a çık la n ır. M elanezya’da dacı b ak ışla , d a ğ ın ık grupların bir araya gelm e ve d ı
beyaz yön eticilerin kargonun yo lu n u şaşırta rak ih a şarlıklılara karşı direnm e m otivasyonunu k a z a n d ık la
net ettikle ri in a n cı, söm ürg e h üküm e tin e karşı bir rı bir ortam sağlar. D ireniş b aşarıya ulaştıktan so n
ayaklan m a çağrısın a d ön üştü. A dın ı İkinci Dünya S a ra, kültlerin protestocu doğası b üyük ölçüde unutu
vaşı sıra sın d a P a sifik ’te görevli olduğu a n la şıla n bir lur. M elanezya’d aki b ağ ım sızlık hareketleri ve b ağ ım
A m e rikalı’dan alan John Frumm kültü g ib i b irçok kült s ız lık so n rası işçi hareketlerinden pek çoğunun kö k
vardır. Lyndon Johnson kültü 19 6 4 ’te ortaya çık m ış leri kargo kültlerinde yatm aktadır.
rısı için genellikle gereklidir. ve tecrit koşullarından dolayı büyük sıkıntı ya
Anthony Wallace (1966) 18. yüzyıl sonla şıyordu. Peygamber Handsome Lake bu sorun
rı ile 19. yüzyıl başlarında lroquoisler arasında ları çözümleme yolunun bir dizi görüyle kendi
ortaya çıkan H andsom e L ake hareketini ince sine bildirildiğini açıkladı. İlk görüleri gelenek
lerken, bu hareketlerin doğasını tahlil etmiştir. sel Iroquois pratiklerine dönme gereğini vurgu
Bu hareketin ortaya çıkışından önceki on yıl lamaktaydı, kullandığı simgeler ise geleneksel
da, ABD hükümetinin izlediği politikalara bağ dinle ilgiliydi. İkinci bir görüler dizisi, yasakla
lı olarak Iroquoisler hastalık, yoksulluk, ölüm rı içeriyordu (örneğin içkiye ve büyücülüğe kar-
Ö R N E K OLAY
İslâm Devrimi
D iriliş h areketlerin e d ah a ya kın b ir örnek, 19 7 9 ’da di. To p lu m sal ve s iy a s a l açıdan önem li etkenler ise,
İran m o n a rş is in i d e vire n ve İs lâ m î h u k u k üzerin e “a k devrim ” ya da toprak reformu s ıra sın d a g elen ek
te m ellenen b ir devletin ku ru luşuna yo l açan İslâm sel orta sın ıfların ve e sk i seçkinle rin y a b an cıla şm a sı
de vrim iyd i. S a v u n u cu ları d ü n ya ya, şah ın terk ettiği ve din adam ların ın erkinin kısm en a şın m a sıyd ı. G e
a h lâ k î düzeni bu yen i d evletin kuracağı g ü ve n c e si le n e kse l tâcir sın ıfla r yü kse le n teknokrat ve Batıda
ni verm ekteyd i. 16 O cak 1 9 7 9 ’da Ş eh in şa h , A yra n la eğitim görm üş s ın ıf k a rşısın d a ko num un u y itiriy o r
rın Nuru ve -r a s t la n tı eseri o lm a k s ız ın - A B D ’ nin ya du. İran kentleri çevrelerinde g ördükleri zeng in liklere
kın m üttefiki Haşm etm eap M uham m ed Rıza P e h le v î u la şm a sı m üm kün olm ayan kırsa l yerleşim cilerle d o l
b ir daha dön m em ek üzere ülke sin d e n kaçtı. Ş ah ın m uştu. Nedenler ne kad ar d ü n y e v î olursa o lsun , h o ş
d e vrilm e sin i şid d e tli çatışm alarla geçen b irkaç y ıl iz n utsuzluk b üyük ölçüd e a h lâ k î terim lerle ifade e d il
le d i; h üküm et b irlik le ri ve p o lis ile ya b an cı e gem en m ekteydi: Ü lkedeki gözle görülür yab an cı m evcud i
liğ in d e k i y o lsu z ve a h lâ k d ışı b ir rejim o la rak gör yeti (19 79 ’da İran’da 2 0 b inin üzerinde A B D ’li te k n is
d ü k le ri y ö n e tim e ka rşı b irle şe re k m u h ale fe t eden yen, işa d a m ı, a sk e rî p ersonel ve çok sayıd a A vrupalı
h a lk y ığ ın la rı karşı k a rşıya geldi. H alkın kitle se l b i b ulun uyordu); a lk o l kuttanım i; s ın ır tanım az b ir tüke
çim de so ka kla ra d ö k ü lm e sin e d in î lid erle r hem ör tim ve gösteriş m erakı ve çok sayıd a kentli kadının
g ütse l te şvik le rle hem de İslâ m î id e o lo jin in kö kte n Batılı giyim tarzını benim sem esi gibi İslâ m î olm ayan
ci y o ru m larıyla m eşru lu k s a ğ la d ıla r. Ş ah ın a y rılm a âdetlerin ya yg ın la şm a sın a duyulan te p ki... Toplum un
sın d a n b ir gün önce, Tahran so k a k la rın ı sa yıla rı 2 ile m odern görünüm ü o larak a d la n d ırıla n şey a h lâk d iş i
4 m ilyon a ra sın d a olduğu tahm in ed ile n b ir k a la b a lik ve yo zlaşm a o larak görülm ekteydi ve artan s a y ı
lık d o ld u rm u ştu . da insan “a rın m a ” çağ rısın a cevap veriyordu. M uha
Devrim i izleyen yirm i y ıl içinde İran hızlı b ir eko lefet b üyüd ükçe , hüküm etin her türlü bastırm a g iriş i
nom ik ve top lum sal d eğişim ya şa d ı. K ırsal kesim de m i, hareketi daha fazla uyarıyordu. Tu tu klan an , y a ra
yaşayan a ile le r daha iyi b ir yaşam h a yaliyle kitleler lanan ya da ölen her kişi ya zg ısıyla devrim i g ü çle nd i
halin d e kent m erkezlerine göç ettiler ve g enelde b a ren birer şehit sa yıld ı.
ş a rıs ız o ld u la r. K entleşm e, sa n a yile şm e ve kitle se l S o n u n d a devrim b aşarıya ula ştığ ın d a , diğer b a
ka lkın m a projelerine yatırılan petrol gelirleriyle kırsal ş a rılı devrim lerin lid erle ri g ib i bu de vrim in liderleri
kesim eko n o m ik bir dönüşüm e uğradı; fakat nüfusun de d ü n ye vî yü kü m lü lü k le karşı karşıya ka ld ılar: To p
b ü yü k kesim i bu d önüşüm den fayd alan am ad ı. D aha lum sal d üzeni kurm a ve yön etim lerin i ka lın la ştırm a .
s ı, Ş ah ülkedeki sek ü le r m uhalefet b içim lerini siste m Devrim ci liderler o la rak so ka kla ra dökülen d in î sın ıfa
li b içim d e b a s tırd ığ ın d a n , h a lkın h o şn u tsu zlu ğ u n u m ensup pek çok k işi parlam enter, h üküm et gö re vlisi,
ifade etm e konum u yaln ızca din adam ların a kalm ıştı. m ilis lideri ve yönetici oldu. Devrim den otuzu aşkın
E ko n o m ik açıd an b ak ıld ığ ın d a , petrol gelirlerin y ıl sonra, ya yg ın düş kırık lığ ı ve h o şnutsuzluk k a rşı
deki d ü şü ş, tırm anan enflasyon ve istih d am d a ki d a sın d a din ad am ları sürm ekte olan yön etim i haklı g ö s
ralm a y a y g ın la ş a n h o şn u tsu z lu ğ u te tik le n m e k te y - term ede gittikçe daha fazla zorlanıyor.
§ı yasaklar). Üçüncü bir görü dizisi ise, gelenek bir hareket gibi görünen bu düşünceler sonun
sel Iroquois pratiklerinden kopulması gerekti da köklü bir toplumsal değişim programına dö
ği hakkındaydı. Beyazların çiftçilik örüntüle- nüştü. Yeni program kabul görmüş toplumsal
ri kullanılmalıydı ve kadınların yerine tarlalar uygulamalardan belirgin biçimde farklı olsa da,
da erkekler çalışmalıydı. Çiftler anayerli geniş dinsel simgelerin zenginliği ve belirsizliği nede
hanelerde değil, yeniyerli hanelerde yaşamalıy niyle, eski simgeler olanı ya da olması gerekeni
dı. Karı-koca ilişkisi anne-çocuk ilişkisinin önü haklı çıkaracak şekilde manipüle edilip yeniden
ne geçmeliydi. Başlangıçta son derece tutucu birleştirilebilmektedir.
Özet
Dinin önemli bir rol oynamadığı hiçbir top (doğaüstü kuvvetler dünyası) ile dindışı (gün
lum yoktur. Din ve kozmoloji yalnızca mevcut delik, doğal dünya) arasında bir ayrım yaptığı
dünyanın bir modelini sunmakla kalmaz, dün nı söylemiştir. Durkheim’a göre dinsel inançlar
yanın nasıl olması gerektiğine ilişkin bir plan kutsalı kapsamaktadır.
da sunarlar. Böylelikle din ekonomik ve siyasal Aslında doğal ile doğaüstü arasındaki ay
davranışa yol gösterebilir (genellikle de böyle rım her zaman belirgin değildir. Doğal dünya
yapmaktadır). Dinin işlevsel tanımı, insan top- bazı dinlerin merkezinde yer almaktadır; bazı
lumunda gördüğümüz geniş bir dinsel inanç ve larında ise -kehanet, sihirbazlık ve ruh tutul
pratikler çeşitliliğini kapsamalıdır, ama genel masında olduğu gibi- doğaüstü kuvvetler dün
de bütün dinlerin bir doğaüstü boyut içerdiği yevî hayatta önemli bir rol oynar.
ni ve bir ideolojiyi ifadelendirdiğini söyleyebi Her dinde bir inanç sistemi vardır. 19. yüz
liriz. Bazı antropologlar dini varoluşu anlamlı yıl antropologu E. B. Tylor bütün dinlerin bir
ve anlaşılabilir kılacak bir inançlar, simgeler ve ruh ya da fiziksel bedenden ayrı kişisel bir do
ayinler sistemi olarak tanımlamışlardır. ğaüstü kuvvet fikrine dayandığını düşünmek
Bir ideoloji olarak din, özellikle simgeleri teydi. Bu ruh inancına “animizm” adını veri
kullanış biçimiyle güçlü bir duygusal çekicili yordu ve ilk insanların bütün canlılara bir ruh
ğe sahiptir ve insan varoluşu için bir temel sağ yakıştırdığını savunmaktaydı. Diğer bazı antro
lar. Levi-Strauss mitosların bir toplumdaki de pologlar ise, animizmin öncesinde, kişilik dı
ğer çatışmalarının ve ahlâkî tereddütlerin çö şı bir doğaüstü kuvvete inanç anlamındaki ani-
zümlenmesine yönelik simgesel formüller oldu matizmin olduğunu ileri sürmüştür. Totem ve
ğunu öne sürmüştür. tabu inançları da kutsalın kimi nesnelerde bu
Sosyolog Emile Durkheim dinin her cema lunabileceği ve kutsallığın kimi eylemleri yasak
atin ahlâkî değer ve kolektif inançlarını ifa kılabileceği inancından kaynaklanmaktadır.
de ediş tarzı olduğunu ve her toplumun kutsal Bazı dinler insan kökenli doğaüstü güçleri
(hayalet ve ruhlar gibi) ya da insan ötesi varlık reylerin yardımına başvururlar. Pek çok sana
ları (tanrı ya da tanrılar gibi) kavramsallaştırır. yileşmemiş toplumda, doğaüstünün aracısı şa
İkinci inanç örüntüsüne “teizm” denilmektedir. man, genellikle bir ücret karşılığında ayinsel
Çoktanrılı (birden fazla tanrıya inanç) dinler hizmetler sunar. Şamanlar her toplumda bulu
de, tanrılar genellikle insan duygu ve kaygıları nabilir; bu terim şifacıları, falcıları, astrologla
na sahip varlıklar olarak tanımlanır. Tektanrı- rı, kahinleri içerir. Siyasal açıdan merkezî top
cılık tek bir yüce tanrıya olan inançtır. Ne var lumlar, cemaatin tamamı için dinsel işlevleri
ki birçok tektanrıcı dinde, doğaüstü ya da insan bir takvim temelinde yerine getiren profesyo
nitelikli pek çok figür, tanrısallaştırılmaktadır. nel ve resmî birer ruhbana sahiptir.
Din ile toplumsal örgütlenme arasındaki iliş Din, halkın çevresiyle arasındaki dengeyi
kiler üzerine incelemeler, inançların toplumsal korumasına hizmet edebilir. Birçok dinsel âde
düzenin temel özelliklerini yansıttığını bulmuş tin uygulanışı toplumun kaynaklarını görme ve
tur: Toplumlar yüksek ölçüde tabakalaştıkça, kullanma biçimini de düzenler. Dinsel pratikler
dinsel kavramlar da buna ayak uydurmaktadır. aynı zamanda çevredeki değişimlere de uyar
Bütün halklar temel dinsel inançlarını ayin lanır. Antropologlar ayin ile ekoloji arasında
lerde -genellikle simgelerin manipülasyonuy- ki ilişkinin dinamik bir ilişki olduğunu keşfet
la şekillenen yüksek ölçüde resmîleşmiş ve ka mişlerdir.
lıplaşmış davranışlarda- bütünleştirmektedir. Dinler toplumun varoluşsal soruları açıkla
Dinsel ayin iki temel işlevi yerine getirir: Grup masına ve bireylerin yaşam sorunlarıyla baş et
dayanışmasını güçlendirir ve değişimi sağlar melerine yardımcı olur ve mevcut ya da gele
(bir ayin sırasında gerilimin giderilmesinde ol cekteki toplumsal veya siyasal sistemlerin meş-
duğu gibi). Antropologların tanımladığı iki ana rulaştırılmasmı sağlar. Dinsel inanç ve ayinler
ayin kategorisi geçiş ritleri ve yoğunlaştırma statükoyu geçerli kılma ve toplumsal iktidarı
ritleridir. Doğum, ergenlik, evlilik gibi olayları sürdürme eğilimindedir. Din toplumları bütün
kutlamak yoluyla, geçiş ritleri bireyin bir top leştiren bir dizi değer sağlar, çatışmayı hafifle
lumsal durumdan diğerine geçişini belirler. Y o tecek mekanizmalar temin eder ve toplumsal
ğunlaştırma ritleri hayat sağlayan doğal bir sü denetimi destekler. Vodoun dininin tahlilinde
reci denetim altına almak ya da toplumun bir bu durum gayet iyi görülmektedir.
değer ya da inançlar dizisine bağlılığını vurgu Din, toplumsal değişimi de meşrulaştırabi-
lamak üzere uygulanırlar. lir. Bazı vakalarda, dinsel simgeler yeni bir top
Din, farklı toplumlarda farklı şekillerde ör lumsal düzeni geçerli kılacak tarzda yönlendi
gütlenir. Bazıları yüksek ölçüde bireyci ritler rilip birleştirilebilmektedir. Bu, Melanezya’nın
kullanırlar; bunlarda inanan doğaüstü güçler kargo kültlerinde açıkça izlenebilir. İslâm dev
den yararlanmak için kendinden güç almalıdır. rimi örneğinde görüldüğü gibi, örgütlü olma
Başka toplumlar ayinlerini topluca düzenler ve yan bir toplumsal sisteme tepki olarak yükse
bazı insanlara geçici özel roller yüklerler. Ço lebilecek dinsel diriliş hareketleri, değişen ihti
ğu toplumda insanlar, cemaatle doğaüstü ara yaçları karşılayabilmek için yeni hedef ve sim
sında aracılık yapma özel yeteneğine sahip bi geleri bünyesine dahil edebilir.
M
4
SANAYİLEŞMENİN ÖTESİNDE
Sanayi Sonrası Dünyada
örgütlenme
Küresel İletişim, Küresel Kültür ve
“Siberkültür”ün Ortaya Çıkışı
Sanayi Sonrası Dönemin Ekolojik
Sonuçları
ANTROPOLOJİDEN YARARLANMAK
Kaynak Tüketiminin
Görüntülenmesi
Küreselleşme ve Küresel Terör
HALKLARIN DURUMU
Güney Afrika’da Çevre Haklarının
Suiistimali
ÖRNEK OLAY
SOB Afetinin Anatomisi
TIB B Î ANTROPOLOJİ
ÖRNEK OLAY
Brezilya’da AIDS
KALKINMA ANTROPOLOJİSİ
ÖRNEK OLAY
Vicos Projesi
Kalkınmada Çevresel ve Ekolojik
Etkenler
Toplumsal Bağlar
Toplumsal Değişimle Baş Etme
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bugünkü Şanghay. Şehir tamamen yeniden yapılanmış ve daha önce var olan binalar ve mimari tümüyle yok otmuş.
(Fotoğraf Max Moroe)
bütçesini aşmıştır. 1 9 8 0 ’lerde, küresel şirket maddeden nihaî dağıtıma kadar her şeyi denet
lerin işletme bütçeleri ABD ve diğer ileri sana lemesini sağlamaktadır. Böyle bir şirket, örne
yi uluslarının GSMH oranının iki katı artmış ğin vergi ödememek için hammaddeleri gerçek
ve bu durum 21 . yüzyılın başında da devam piyasa fiyatının altında tedarikçi bir şirketten
etmiştir. Bu malî genişleme, şirketlerin “küre alabilir ya da geliri bir ülkeden dışarı çıkarmak
sel erişimi”ne bağlanmaktadır; günümüzde şir için yüksek fiyatlarla bir başka yabancı birime
ketler sınır tanımamaktadır. Avrupa Birliği ve aktarabilir. Bu gibi koşullar altında fiyat istik
1995 tarihli North American Free Trade Ag- rarı gerçek anlamda denetlenemez. Dahası, da
reement/NAFTA (Kuzey Amerika Serbest T i ha ciddi bir toplumsal sonuç doğuracak şekil
caret Anlaşması), üretim, mal değişimi ve tü de dev bir şirket faaliyetlerini kolaylıkla işgücü
ketiminin küresel örgütlenmesinin önünü açan maliyetinin düşük olduğu yerlere kaydırabilir.
bölgesel düzenlemelerdir. Bu türden bir hareket şirketin ardında bırak
Küresel girişimler genişleme ve çeşitlendir tığı işçiler için felâkete neden olabilir. Bir şir
me yoluyla kendilerini pek çok siyasal baskı ketin küresel ölçekte faaliyet göstermesi, ulu
dan ve pazar baskısından soyutlamıştır. Yük sal hükümetlerin o şirkete erişimini engeller.
sek hızlı iletişim, çokuluslu bir şirketin ham Düzenleyici kurumlar yeterli bilgiye ulaşama-
2006 yılında Hindistan’ın nüfusu dünya nüfusunun % 15’ine denk gelen 1 milyar 100 bine ulaşmıştı ve bu nüfusun % 4 0 ’ını 15
yaşından küçükler oluşturuyordu. Birleşmiş Milletler’in nüfus bilimcileri aynı hızla artmaya devam ederse Hindistan nüfusunun
2050 yılında 1.5 milyara ulaşacağını öngörüyorlar. (Fotoğraf Galen Rovvell/Corbis)
makta ve çoğu zaman küresel girişimleri araş- tak fonlarında zarar ettiğinden, ABD’deki fab
tıramamaktadır. Şirketler merkezde plan yapıp rikalar birdenbire üretimi azaltmak zorunda
küresel ölçekte hareket ederken, ulus devletler kalmıştır. Birleşik Devletler NAFTA’daki yeni
bu şekilde işlememektedir. ortağının para biriminin değerini toparlama
Barnet ve M uller’in tahlilinin altında ya ya çalışırken, doların kendisi diğer başlıca pa
tan daha da incelikli bir sorun ise bu türden ra birimlerinin altına düşmüştür. Karşılıklı ba
bir küresel karşılıklı bağımlılığın getirdiği is ğımlılık ve hassasiyet aynı sürecin iki yüzüdür.
tikrarsızlıktır. H indistan’ın halkını besleye
bilm esi, karşılığında kim yasal böcek öldü Küresel İletişim, Küresel Kültür ve
rücüler, gübreler, yakıt ve makineye bağım “Siberkültür”ün Ortaya Çıkışı
lılığı getiren modern tarıma dayanmaktadır. K arşılıklı bağım lılık sergileyen dünyamızın
Bu girdilerin tamamı küresel olarak birbiriy- başlıca özelliklerinden biri küresel iletişim ağı
le bağlantılıdır. îster Türkiye’deki 1999 dep dır. Uydu iletişimi, küresel televizyon ağları,
remi ya da Ukrayna’daki Çernobil nükleer fa faks makineleri, dijital kameralı mobil telefon
ciası, ister Kutuplardaki kirlilik ya da ABD ve lar, i-pod’lar, internet ve ileri uluslararası te
Kanada’daki asit yağmurları olsun, yerel afet lefon hizmetleri enformasyon devrimine kat
ler artık ani küresel yankılar doğurmaktadır. kıda bulunmuştur. 1990 yılında Tiananmen
Küresel ticaret ve iletişimin bazı farklılıkla Meydam’ndaki gösteriye katılanlar telefon ve
rı ortadan kaldırması açısından, karşılıklı ba faks cihazları aracılığıyla dünyanın dört bir ya
ğımlılığın belli bir olumlu yanı da bulunmak nındaki insanlarla iletişim halindeydi ve bu
tadır. Sanayi ülkelerinin malları her yerde bu nu engellemek için hükümetin söz konusu ci
lunabilmekte, insanlar daha iyi bir hayat için hazları göstericilerin elinden alm aktan baş
büyük mesafeleri aşabilmekte ve açlık ile do ka bir çaresi yoktu. Başarısız olduktan sonra
ğal afetlerin etkileri azaltılabilmektedir. An SSCB’nin devlet olarak varlığını sona erdiren
cak bu, bir taraftan da hepimizi uzak yerlerde 1991 Ağustos’undaki darbe girişimini düzenle
ki olayların insafına bırakmaktadır. Kobe dep yenler, ülkede iletişimin ne kadar dağınık hale
reminin hemen ardından, dünyanın dört bir geldiğini göz önünde bulunduramamıştı. Dire
yanında şubeleri bulunan İngiltere’nin en eski niş yayıldıkça, komünizm karşıtı gruplar bilgi
yatırım bankası Baring and Sons iflas etmiştir. sayar bağlantıları, fakslar ve telefonları kulla
Banka yöneticileri kısa vadeli artış beklentisiy narak eylemlerini ülke çapında koordine ede
le Japon hisselerine büyük miktarlarda yatırım bilmiş ve dünyanın dikkatini çekebilmişti.
yapmış, ardından deprem nedeniyle hisse fiyat Yetkililerin gücü ellerinde tutmak için yazı
larında ani bir düşüşle karşı karşıya kalmışlar lı ve görsel basını denetim altına alma zorunlu
dır. Meksika pesosunun 1995 yılındaki düşüşü luğu hissettikleri iki ülke olan Çin ve İran’da,
diğer ülkeler üzerinde de ani etkiler yaratmış; artık milyonlarca aile kendi çanak antenleri
Meksikalı üreticiler artık yabancı malları satın ni kullanmakta ve hükümetin denetleyemedi-
alamayacak hale geldiğinden ve dünya çapında ği haber ve diğer programları seyredebilmekte
borsa yatırımcıları Meksika piyasasındaki or dir. Bu hükümetler Batı kültürüne karşı ne ka
dar kuvvetle dirense de, halkları CNN ve yüz gisayar ağları dahil, bilgisayar aracılığıyla ger
lerce diğer kanalı izlemektedir. çekleştirilen iletişimin giderek artan önemi
Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takip eden ne işaret etmektedir. Bunlar çok sayıda elek
yıllarda Rus hükümeti çoğu ulusal televizyon tronik duyuru panolarını, konferans sistemle
şirketini kamulaştırma yoluyla bir kez daha rini ve veri tabanlarını birbirine bağlamakta
medya üzerinde kontrol kurmaya çalıştı ancak ve bu sayede milyonlarca kullanıcıyı bir araya
bu dönemde vatandaşlar internet ve uydu ka getirmektedir. Bu, esas itibarıyla telefon ya da
nalları sayesinde bilgiye ulaşmaya devam etti televizyon iletişiminden farklıdır; gruplarda
ler. 2 0 0 7 yılında Sovyetler Birliği’nin eski bir ki bireyler “çevrim-içi topluluklar” ya da “sa
üyesi olan Litvanya hükümeti Riga şehrinde nal topluluklar” dahilinde birbirleriyle etkileşi
Sovyet savaş kahramanları için bir anma tö me girebilir, (s.219). Akademisyenler uzaktaki
reni gerçekleştirmek üzere harekete geçti ve meslektaşlarıyla ortak makaleler yazabilmekte,
Rusya’da binlerce bilgisayar (muhtemelen hü takım oyunları oynamak üzere gruplar oluştu
kümet denetiminde) bağımsız bir ülkedeki ilk rulmakta, üst düzey iş adamları strateji geliştir
siber-saldırıya maruz kaldı: Rusya’dan Litvan mek üzere bir araya gelebilmektedir. Bunu bir
ya hükümeti ve Litvanya finans sitelerine ulaş kültür biçimi haline getiren, mevcut ulusal ve
mak için yapılan milyonlarca elektronik talep, kültürel sınırlara uymayan öğrenilmiş ve pay
işleri aksatan ve pahalıya mal olan bilgisayar laşılan bir davranış ve özelleşmiş bir dilin orta
sorunlarına yol açtı. ya çıkmasıdır. Walker’ın belirttiği üzere, “Bil
2003 yılı M art ayında Amerika liderliğingisayarla etkileşim halindeyken, aslında bir in
deki koalisyon güçleri Irak’ı istila ettiklerin sanla konuşmuyorsunuz. Başka bir dünyayı
de tüm dünya olayları aynı şekilde medya üze keşfediyorsunuz” (1990, s.443, Escobar 1994,
rinden takip edebiliyordu ve isyan ya da dire s.2 1 9 ’dan alıntı).
niş başladığında video görüntüleri ve cep te Küresel iletişim, uluslararası medya ürünle
lefonlarına kaydedilen sahneler Arapça konu ri, ticaret örüntüleri ve üretim örüntüleri, tüke
şan dünyadan savaşçıları biraraya getirmek tim ve temel hayat örüntülerinde uyumun art
için kullanılan güçlü araçlara dönüştü. Sava masına neden olmuştur. İstisnalar hariç, belir
şın ve Irak halkının acılarının dünya çapında li bölgelerde kaynaklara benzer erişim koşulla
medya üzerinden öğrenilmesi Amerika hükü rına sahip insanlar din, etniklik ve dil alanla
metinin prestij ve manevi otorite kaybetmesi rındaki tarihsel farklarına karşın benzer şekil
ne neden oldu. de yaşamaktadır. Önceki dönemlerde bu fark
Bazılarının siberkültür olarak adlandırdı lar kültürel göstergelerde (giyim kuşam, tören
ğı husus ise bilgisayar, bilgi ve biyolojik tek ve yaşam biçimi) canlı şekilde ifade edilmek
nolojideki yeni gelişmelerle yakından ilgilidir teydi. Ayrıca, dünya nüfusunun büyük bir ço
(Escobar, 1994, s.211). Terim “sibernetik” ya ğunluğu doğrudan ya da dolaylı olarak ücret
da sistemler kuramından gelmekte ve bilgisa li işgücüne ya da ticarî üretime dahil olmuştur.
yar İnternet, Bitnet benzeri küresel ağlarla Pe- Bu, aynı türden üretim ilişkileri içinde olanla
acenet ve Econet benzeri daha özelleşmiş bil rın hayat örüntülerinin aşağı yukarı benzer şe-
killerde biçimlenmesine neden olur. Bir Türk
kömür işçisi ile bir İngiliz kömür işçisi sanayi
temposunun baskın olduğu hayatlar sürer; her
iki durumda da madenciliğin önemi azaldıkça
hayat daha da gergin hale gelir. Yaygın olarak
paylaşılan hayat örüntülerinin ortaya çıkması
na ek olarak, beklenti ve isteklerin de yaygın
olarak paylaşıldığını görmekteyiz. Bireyin istek
ve ihtiyaçları giderek yerel kültür ya da gele
nek yerine küresel kültür olarak adlandırılabi
lecek mal ve hizmetler üzerinden belirlenmek
tedir. Geleneksel tıbbın devam etmesine ve ye
rini korumasına karşın, insanlar aynı zamanda
modern tedavi beklentisi içine girmektedir. İn
sanlar çocukları için eğitim, elektrik, hijyen ve
her türden tüketim malını istemektedirler.
G üney A frika’da ırk a yrım cılığ ıyla b irlikte ortaya çı sın d an dolayı b ak ım sız kalm ış ilkel konutların yo ğ u n
kan hızlı kentleşm e m ilyonlarca insana s a ğ lık ve gü luğu a ra sın d a k i bozuk ara so kaklar, yoldan geçen ta
v e n lik açısınd an cid d i zarar verm iştir. Beyazların s i şıtların başta çocuklar olm ak üzere yayalara çarpm a
y a sa l yön etim in in n ih a î çöküşüne doğru giden y ılla r sın a neden o lu yo rd u . D a h a sı, a m b u la n sla r bu dar
da, d ünyanın dikkati daha çok beyazların y a şa m a d ı so ka kla rd an geçem eyecek kadar g enişti (s.4). Nisan
ğı k a sa b a la rd a k i şid d e t içeren dire n iş sah n e le rin in 19 9 4 ’te ırk ayrım cılığın ın çöküşüyle yerleşim b irim le
fon o la rak ku lla n d ığ ı in an ılm az kent sefaleti fotoğ rinde b e kle n m e d ik bir sorun ortaya çıktı: “K e n d ile
raflarına çevrilm işti. A ntropolog Ben VVİsner bu z a ri ya da aile le ri ırk ayrım ı yüzünden kentlerden a y rıl
rarları “İki Konu: S a ğ lık lı Bir Çevre ve S ü rd ü rü le b ilir m ak zorunda b ıra kılan la rın kırsal kesim lerden kente
Bir Hayat A lanı İçin in san H akları B akım ın dan Çevre d ö n ü şü n d en ka yn a kla n an göç d a lg a sı” (s.5). Nüfu
H akları ve To plum un K atılım ı” o larak ifade etm iş ve sun y a k la ş ık % 8 7 ’sin i oluşturan beyaz olm ayan ke
b unların n a sıl d üzeltileb ileceğini in celem iş ve ta n ım sim in , toprağın sadece % 1 3 ’lük kısm ınd a tutulm ası
lam ıştır (1995). yo lu yla , ırk ayrım cılığı sistem i açıkça m ilyonların sa ğ
19 4 8 ’den 19 9 3 ’e kad ar Güney Afrika’da kent s i lık ve y a şa n a b ilir b ir ortam da b ulunm a hakların ı ih
ya se ti, beyaz olm ayan ların kentlerde ye rleşim in i ve lal e tm iştir (s.5).
kentlere e rişim in i denetim altın a alm aktan ibaretti. Bu n o ktad a n so n ra ye n i h ü kü m e t m e ş ru lu ğ u
Bu siy a se t A frikalı, zenci ve A sya lı to p lu lu k lar a ra nu sağ la m a k için geçm iş siyasetlerin neden olduğu
sın d a sü re kli çatışm a yaratıyordu. Irk ayrım cılığı s is so run larla b aşa çıkm ak zorundaydı. 19 9 3 ’te, Güney
tem i doğayla ilişk ile ri de önem li ölçüde zedeliyordu A frika’nın nüfusu tahm inen 40 m ilyon du. Kentleşm e
(s.3). S ö zko n u su durum b elli yerlerde aşırı k a la b a o ranı 19 8 0 ’lerin so n u n d a % 5 ’e kad ar y ü kse lm işti.
lıkla şm a ya neden oldu ve in sanların barınm a, su , te Kentte ya şa ya n nüfus 19 8 5 ’te 8.5 m ilyonken 19 9 3 ’te
m izlik, yem ek p işirm ek için ya kıt bulm a ve gelir elde 14 m ilyona çıkm ıştı (s.6). Bu top lulukların karşı k a r
etm ek gibi tem el ih tiyaçların ı karşıla m a k için te h lik e şıy a o ld u kları so ru n la r sadece kötü h ijye n ik k o şu lla r
li ve çevresel açıdan g ü ve nilir olm ayan uygulam alara ve s a ğ lık sız drenaj sistem leri d e ğ ild i; birçoğu ka sıt
baş vurm alarına yo l açtı. Kentlerdeki su siste m i kir lı o larak su ve hava k irliliğ in in çevresel s a ğ lık ve g ü
li, evler birbirine b itişik, a çık a lan la r yo k denecek k a ve n liğ i tehdit ettiği ağ ır san a yi b ölgelerinin y a k ın la
dar az, ağaçlar ke silm iş ve hava, yiyece k p işirm e ve rına ye rleştirilm işti.
ısınm a için k u lla n ılan binlerce köm ür so b asın d a n ç ı G ünüm üzde Güney Afrika ırk ayrım cılığın ın bede
kan dum anla kirlen m iş d urum daydı. K işise l g ü ve n li lini ödem ektedir, an cak G ün ey A frika’daki kent nüfu
ğin durum u da en az b unlar kadar kötü id i. S a h ip le sunun te h like le r k a rşısın d a ki h a ssa s durum u ve risk
rinin s ık s ık zorla yer d eğiştirm ek zorunda b ıra k ılm a örüntüsü bu ko n u d a ki te k örnek değildir. W isn e r’ın
gösterdiği g ib i, geçtiğim iz 2 0 -3 0 y ıllık dönem de d ü n m asın a neden olm uştur" (s.18).
ya d a m ega kentlerin sa y ıs ı artm ıştır, “iste r K ahire, Yen i G üney A frika’ nın ce va p la m a sı gereken so
S ao Pau lo, M anila veya Los A ng eles, isterse Johan- ru bu çevresel ko şulların n a sıl iyile ştirileceğ i ve Bho-
n esb urg o lsu n , bu ken tsel a lan la r so syo e ko n o m ik , p al ve Love C anal (New York, Buffalo yakın ların d a)
s iy a s a l ve çevresel açılard an bir dizi b içim se l ö z e lli gib i afetlerin n asıl ön len ebileceğidir. Ben VVİsner, bu
ği p aylaşm ak ta d ır” (s.8). Bunlar gen iş a lan la ra y a y ıl cevapları b ild iğ in i id d ia etm ese de bir antropolog ve
m akta; önceden m evcut yerleşim a lan la rın ı içine a l in san ekolo ğu sıfatıyla d en eyim in i ku lla n a ra k b un la
m akta ve yü kse k tekn o lo jid e n e vsizle r ve s o k a k ta ra n a sıl y a k la şıla ca ğ ı ko n u su n d a ön e rile rd e b u lu n
ki in sanların “paralel e ko n o m isin e ” kad ar d e ğ işik lik m aktadır.
gösteren farklı ekon om ik örüntüler serg ilem ektedir. İlk o la ra k , ye n id e n y a p ıla n d ırm a p ro g ra m ın ın
Mega kentler siy a s a l açıdan yüzlerce yö n e tse l birim e m erkezine yerel b ilgi alın m alıd ır. H alk bu te h lik e le
a yrılm ak ta ; çevresel açıd an ise su ve e n e rjiyi uzun rin çoğunu b ilm ekte ve ken dilerine d a n ışıld ığ ın d a so
m esafelerden elde edip “m ega” çöp lükler yaratm ak rum luluk alm aya istek gösterm ektedir. Irk ayrım cılığı
tad ırlar (s.9). Zen g in liğin ku tup laşm ası, yo ğ u n la şm a dönem inde kendilerine d a n ışılm ıyo rd u , am a a slın d a
nın m aliyetinin yo k su lla r tarafından ka rşıla n m a sı a n sadece yerli halk alın an tedbirleri ve b unların so n u ç
lam ına gelir. VVisner’e göre Los A n g eles’te İsp an yol larını yakından izleyeb ilir. “Y ukarıdan a şa ğ ı” yardım
kö kenli nüfus hava k irliliğ in in en yü k se k o lduğ u b ö l gerekli olsa da, afetlerden sonra in sa n ların yen iden
gede yaşam akta ve ya şa d ıkla rı b in a la r deprem de en ye rleştirilm e lerin d e görüldüğ ü üzere, yardım to p lu
te h like li bölgede yer alm aktadır; Johannesburg’daki mun görüşü alın m adan ya p ıld ığ ın d a in sa n ların m ah
A lexandra yerleşim b irim ind e nüfus yoğ u n lu ğ u h e k rum iyetini azaltm ak yerine arttırm aktadır.
tar b aşına 688 kişiye ka d a r çıkarken daha çok b eyaz ikin ci olarak, gücünü yurttaşlardan alan s iv il to p
ların y a şa d ığ ı yerlerd e ortalam a y o ğ u n lu k ya ln ız ca lum kuruluşlarının id am esi ve güçle nd irilm e si g erek
40 civa rın d ad ır (s.9). T o p lu m sal (suç, e vsiz lik), coğ m ektedir. Örneğin A lexandra’da kilise cem aatleri çok
rafi (sel, yan gın, deprem vb.) ve te kn o lo jik (en düstri etkin dir. S ü re kli izlem e ve iyileştirm e için h alkın ka
ye l patlam alar, kirlilik) zararlardan b iyo lo jik zararlara tılım ı h a yatî önem taşır. Bu tür b ir katılım , ö n ce lik
(HIV en feksiyon u, d e ğ işik kanserler, su d an k a y n a k le afeti önlem e, ortaya çıktığın da da e tkisin i azaltm a
lanan h astalıklar vb.) kad ar çe şitlilik gösteren te h li ve yen iden toparlanm a benzeri b ir dizi önem li hede
keler, VVİsner’ın “ik in cil ve üçüncül te h lik e kade m e fe u la şılm asın a yardım cı olur.
leri” o larak a d la n d ırd ığ ı teh likelerle ka rm a şık b ir ş e Üçüncü olarak, afetlerle m ücadele p lanı k ıs m î d e
kild e kesişm ekted ir (s 10). Örneğin A lexandra ye rle ğ il b ütüncül olm alıd ır. Bu sayede to p lum sal, coğra
şim birim ind eki sel, to k sik kim yasa l b id o n ların ı ye rle fi ve b iyo lo jik teh likelerin tam am ı ele a lın a b ilir. Bu,
şim a lan ların a sü rü kle m işti. Bu türden zararlara m a ye n id e n in şa ve izlem e k o n u su n d a te k n ik y a rd ım
ruz kalm a riski, sın ıf, etn iklik, yaş ve to p lu m sal cin la b irlik te , ke n tse l a ltya p ı iy ile ştirm e le rin e de b ü
siyet açısınd an eşit o larak d ağılım g österm em ektedir yü k çap lı ya tırım la r gerektirecektir. S o n uçta çevre
(s .ıo ). “Alexandra gib i b ir yerleşim b irim in d e te h lik e se l sağ lık , “to p lulukların kendi hakların a karşı d uyar
lerin bu kad ar fazla ve bunlara m aruz kalan in san s a lılık gösterm elerine ve teh like değerlendirm esi ko n u
y ısın ın da y ü k se k o lm ası, G ün ey A frika ’da ‘durum a sund a talepte bulunup katılım gösterm elerine” bağ
bağlı afet’ o larak a d lan d ırılan ye n i b ir terim in d o ğ lıd ır (s.22).
la sıradan insanlar olan hedef kitlenin yandaş rik ve inançlar uzun zamandır insanları hare
toplayan örgütlere karşı hassasiyetinin nasıl kete geçmek için seferber edebilen bir güç ve
azaltılabileceğini öğrenerek bu saldırıları dur bu özellik kesinlikle tek bir tür inançla sınırlı
durma yoluna gitmelerini sağlamaktır (Atran, değil. Aslında bu durumda teröristler dinle il
2003, s.1534). gili bilgileri, eğitimleri ve pratikleri açısından
Asimetrik savaş tarihte daha önce görül farklılıklar gösteriyorlar. Kimi zaman Rajavi
memiş bir olay değildir. Denizcilik tarihinde Mezhebi(Rubin, 2003) olarak da adlandırılan
farklı dönemlerde, çeşitli farklı kültürlerden Halkın M ücahitleri, ABD hükümeti tarafın
gelen kişilerin sahil yerleşimlerine ve deniz ti dan “terörist” olarak kabul edilen çok ilginç
caret rotalarına saldırmak için oldukça büyük bir organizasyon. Bu çoğunluğunu kadınla
gruplar halinde, kısa süreli saldırılar için ise rın oluşturduğu, İran İslâm hükümetine kar
koalisyonlar kurarak biraraya geldikleri kor şı terörist taktikler uygulayan bir grup. Ev
sanlık parlamıştır; bu günümüzde Karayipler lenmeme yemini ediyorlar, liderleri karı-ko-
ve Güney Çin Denizi’nde Maluku geçitlerinde ca R ajav iİeri tanrılaştırıyorlar ve amaçlarını
devam eden bir sorundur. Bu analojiyi farklı gerçekleştirmek adına kendilerini kesiyorlar.
lıkları da akılda tutarak şu benzerliklere da 2 0 0 4 yılına gelindiğinde bu grubun büyük ço
yandırıyoruz: Bir arada hareket eden terörist ğunluğu silahsızlanmıştır.
ler çoğunlukla farklı kültürel, etnik, dini ve Küresel terörizm burada İslâmi bir reto
ulusal geçmişlere sahiptir; farklı diller konu rik paylaşıyor olmakla beraber pratikte mez
şuyor olabilirler; tanımlanmış bölgesel bir üs hep, sınıf, tarikat tanımaz. 11 Eylül olayların
se sahip değildirler; güvenli bir finans teme dan sadece haftalar önce 3 IRA üyesinin Gü
line sahip olmak zorunda değildirler ama fa ney Amerika sol gerilla kuvvetlerine uyuşturu
aliyetlerine devam ettikçe kendilerini finan cu ticareti ve bomba yapım teknikleri ile ilgi
se edebilirler. Dahası, kısıtlı hedefler için bir li eğitim verdikleri ortaya çıktı. Orta Doğu’ya
leşmeleri sayesinde çok farklı motivasyonla bakıldığında şimdi açığa çıkan Batı düşman
ra sahip kişileri biraraya getirebilirler. Geçmi lığının motivasyonunun basit dini inançların
şe bakıldığında, günümüzde de dünya çapın çok ötesine geçtiği açıktır: Bu insanlar ABD
da internetin (World Wide Web) küresel or tarafından desteklenen despotik rejimlerle yö
ganizasyon potansiyeli sayesinde korsanlar netilen, bir zamanlar Fransa veya Britanya’nın
ve mafya ya da uyuşturucu kartellerine ben kolonileri olan, şimdi İsrail işgali altında bulu
zeyen önlenemez gruplaşmalarla karşı karşı nan ya da petrol zenginlikleri küçük bir elit ta
ya olduğumuz görülüyor. Diğer suç örgütle rafından israf edilen ülkelerde yaşıyor olabilir
rinden farklı olarak bu yeni teröristler inter ler. Mantığa aykırı şekilde en güçlü sloganla
netin e-posta servislerinden kaçınarak soh rı atanların çoğu - hazır yiyecekler, eğlence ya
bet odaları ya da sanal bültenlere güveniyor da kıyafetlere karşı- Batı popüler kültürünün
lar. Görünen o ki 11 Eylül teröristlerinin ha büyüsüne kapılmıştır. Bu tatminsizliğin büyük
reketlerini rasyonalize eden ideolojik açıkla bir kısmı “yabancılaşma” kelimesiyle özetle
ma Islâmi aşırılık. Tüm dünyada dini reto nebilir. Bu mutlaka yoksulluk güdümlü olmak
zorunda değildir ama bir bakıma ABD’nin ba tır. Yalnızca Valdez’de 11 milyon galon ham
şını çektiği küresel güçler tarafından ayaklar petrol denizde hassas bir bölgeye boşalmıştır.
altına alman değerler ve idealleri görmekle il 1 9 9 3 ’te İngiltere’nin Shetland adalarında, ha
gilidir. Dolayısı ile katılımcıların sadece basit sarın boyutlarının hâlâ tam olarak hesaplana-
anlamda dezavantajlı insanlar olması gerek madığı benzer bir yüksek maliyetli petrol sızın
li değildir, hatta aralarında birkaç yüzyıldır tısı oldu. Devlet kurumlan tarafından yayınla
M ısır’da görüldüğü gibi orta sınıfa mensup ve nan yanlış yönlendirici ve akıl karıştırıcı rapor
laik eğitim geçmişleri olan insanlar çoğunluk lar nedeniyle, tıpkı diğerleri gibi bu son sızın
ta olabilir. Politik İslâm konusunda önde ge tı da kazadan etkilenenler için büyük belirsiz
len akademisyenlerden John Esposito’nun de lik yarattı (Button, 1995). Bu olaylar modern
diği gibi, “Gördüğünüz, sonunda sistem içe hayatı suçlamaktan çok, modern hayatın so
risinde tepki verme yolları olmayan bir algı runlarına işaret etmek amacıyla belirtilmiştir.
ya inanan ve onun tarafından yönlendirilen Bunlar aslında Roy Rappaport’un sözcükleriy
bir Müslüman azınlık; küçük ama ölümcül bir le “belânın antropolojisi”nin (1993) bir par
azınlık (Aktaran Jehl, N ew Y ork Tim es, 22 çasıdır.
Eylül 2001, s.B4). İnternet ve yardımcı iletişim Lee Clarke’a göre, bu afetleri Afrika’daki
teknolojileri kriminal ya da iyi niyetli her tür çölleşme ve Amazonların yanması gibi diğer
örgütlenmenin oluşumunu ve haberleşmesini çevresel felâketlerden ayıran özellik, hem so
desteklemektedir. Belki de “asimetrik savaş”ın runlara neden olmak hem de çözüm bulmak
bir içerimi küresel sorumluluk olmadan küre konusunda başat rol oynayan örgütlenm ele
selleşme yaşıyor olmamızdır. rin varlığıdır (1 9 8 9 , s.2). Bunlar kurbanla
rın hiçbir şekilde denetleyemediği facialardır
Toksik Kazalar ve kurbanlar korunmak için eyalet ya da fe
Modern hayatın karşımıza sürekli olarak yeni deral hükümet kuruluşlarına, uluslararası ku
tehlikeler çıkarttığı gerçeğini kabul etmekteyiz; ruluşlara, çok sayıda kamusal ve özel kurum-
her an büyük çaplı bir endüstriyel kaza meyda lara güvenmek zorunda kalmaktadır. Bu afet
na gelebilir. Kavrayamadığımız bir teknolojiye biçimleri önceki uyarlanma biçimlerimizin bi
güvenmekteyiz ve bunun kullanımı ve düzen zi hazırlamadığı afetlerdir. Lee Clarke (1989)
lenmesi konusunda pek fazla fikrimiz yok. Eric aşağıda, küresel standartlara göre çok büyük
W olf’un belirttiği gibi, büyük teknolojik afetler olmasa da güvendiğimiz örgütlenmelerin bir
“toplumun hazırlıklılık derecesi en açık şekilde çok bakımdan sorumluluklarını nasıl yerine
krizle karşı karşıya kalındığında ortaya çıktı getirdiklerini göstermesi açısından son dere
ğından” açıklayıcı olaylardır (1990). ce ciddi bir örnek olan bir afetin anatomisi
1 9 8 9 ’da bir ay içinde Alaska Exxon Val- ni vermektedir:
dez’de, Rhode Island açıklarında, Delaware ır
mağında ve Houston Kanalı’nda olmak üzere Uyum Sağlayabilir miyiz?
dört petrol sızıntısı kazası meydana gelmiş ve Üçüncü Bölüm’de “dayanıklılık” kavramını
bunlar ciddi boyutta çevre hasarına yol açmış ya da ekolojik sistemin tanınamayacak şekilde
Ö R N EK OLAY
Bingham ton Eyalet B inası ya da yerel halk tarafından le bir şeyin n asıl m eydana geldiğinden çok, federal,
bilin d iğ i şekliyle SOB 18 katıyla şehirdeki en yüksek eyalet ve yerel kurum ların nasıl m üdahale edeceğiydi:
b in ad ır ve ileri te kn o lo jik yangın söndürm e sistem leri “bu kurum lar ‘trajik seçim leri’ nasıl değerlendirm ek
de d ah il pek çok modern teknolojiden yararlanm akta te ve ortaya çıktıklarında nasıl düzeltm ektedir?” (s .ıı) .
dır. Yangın önlem e sistem lerinden biri otom atik olarak Yangından sonraki sab ah , m edya ça lışa n ları, s i
çatıdaki kapıları açar, bir diğeri S O B ’un bodrum unda yasetçiler ve kam u görevlileri olay yerinde toplandı.
bulunan elektrik transform atörlerini soğutm ak için % Yüksek derecede to ksik m addenin söz konusu olduğu
65 poliklorenbifenil (PCB) ve % 35 klorlu benzenden açıktı ve önceki Love Canat felâketinin kam uda yarat
oluşan bir çözeltiyi harekete geçirir (Clarke, 1989, s.5). tığı etki de dikkate alın dığında, bu yangının önem li bir
PCB kanser, karaciğer rahatsızlıkları ve başka h astalık çevresel, tıb b î ve siya sal sorun olm a potansiyeli ta şı
lara neden olduğu için artık yasaklanm ıştır; ayrıca d i dığı görülüyordu. Herhangi bir komuta zinciri oluştu
ğer elem entlerle birleşip ölüm cül etkiye sahip bir tok rulm aksızın, kamu ve eyalet görevlileri, yerel siyaset
sin olan d io ksin üretebilm ektedir. PCB ya sa klan m a çiler, sağ lık çalışanları ve ilgili kurum sorum luları so
dan önce üretilm iş transform atörler ve kondansatörler run ve çözümü hakkında birbirinden farklı ve g en ellik
yine de yaygın olarak kullanılm aya devam etm ektedir. le çelişen değerlendirm eler yaptılar. SO B, Eyalet Genel
“5 Şubat 19 8 1’de sabah saat 0 5 .3 3 ’te S O B ’un m a- Hizm etler Bürosu (OGS) tarafından yönetildiğinden bu
kina odasında bulunan (bir sigorta kutusu ya da dev kurum baştan itibaren olayın içindeydi. PCB bir pet
re kesici gibi çalışan) bir anahtar ya kla şık yirm i otuz rol ürünü olarak değerlendirildiğinden, Eyalet Ulaştır
dakika süren bir elektrik kontağı yaparak attı. O dada ma Bakanlığı (DOT) olayla ilgili bulunm uştu. Küçük Öl
ki sıca klık yakınd aki iki transform atörden birinin se çekli İşletm eler idaresi (yerel işadam larının m ilyonlar
ram ik duyunu çatlatacak arttı ve ya k la şık 2000 fah- ca dolarlık kaybı nedeniyle), OSHA (işçilerin karşı kar
renheit dereceye çıktı. Transform atördeki ya kla şık 180 şıya bulunduğu zararlar nedeniyle), NIOSH (uzun v a
galonluk PCB içeren soğutucu kazayla serbest ka ld ı” deli sağ lık tehlikeleri nedeniyle) ve EPA (çevresel etki
(Clarke, 1989, s.6). Soğutucu yoğun ısıyla buharlaştı leri nedeniyle) dahil, alfabenin neredeyse bütün harf
ve buharlaşan PCB elektrik yalıtım ının yanm ası sonu leriyle başlayan farklı federal kurum lar da devreye gir
cu oluşm uş yoğun bir isle karıştı. Otom atik yangın ka di. İlk aşam adaki belirsizlikten sonra, DOT (PCB dene
pıları m ükem m el bir şekild e çalıştı; ne yazık ki kapılar yim li tek kuruluş) petrol sızın tısın ın dış m ekândan çok
açılır açılm az 18 katlı bina anında devasa bir bacaya iç m ekânda olm ası nedeniyle konunun yetkisi dah ilin
dönüştü. Oluşan hava akım ı PCB ile karışm ış isi b in a de olm adığına karar verirken, üst düzey siyasetçilerin
dan çekerek Bingham ton şehir m erkezine verdi (s.7). baskısı altında bulunan OGS hızla tem izlik talim atı ve
İşin ilgi çekici yan ı, eğer bina özel m ülk o lsaydı, bu rip tem izlikçi ve güvenlik görevlilerinden oluşan e kip
kazanın hiç gerçekleşm eyeceğiydi. Bir kam u binası ol leri içeri gönderdi (Clarke, 1989, s.31).
duğundan hava şaftlarının m akine o dasına doğrudan Bazı açılardan, tem izlik kendi b aşına bir felâket
bağlanm asını engelleyen yönetm eliklere tâbi değildi. ti; işçile r yüz m aske si ku lla n m ad a n ç a lış tı, bazıları
Bütün odalar, m asalar, d osyalar ve dolaplar, tıpkı du S O B ’daki tuvaletleri kullanıp toksinleri kentin kan ali
varlar ve tavanlar arasınd aki hava kan allarında oldu zasyon sistem ine akıttı, bazıları bürolardan evlerine ze
ğu g ibi, yüksek derecede to ksik isle dolm uştu. Ayrıca, hirli gıda, sigara, para, piyango biletleri ve d eğişik mal
is önem li m iktarlarda dioksin içeriyordu. Sorun böy zem eler götürdü ve kirlenm iş iş g iysilerini kom şu bina
larda bıraktı. Sonuç olarak, 500’den fazla insan doğru dir. Bunlardan birine göre, dioksin ölüm cül olduğun
dan ya da dolaylı olarak toksik ise maruz kaldı (Clarke, dan kabul edile b ilir olacağı bir düzey söz konusu de
1989, s.15). Yangından bir ay sonra, büyük kısm ı bece ğildir. Eyalet yetkililerinin değerlendirm esine göre ise
riksizce yap ılm ış tem izlik gerekçesiyle eyalet aleyhin bina nihayet “kabul edile b ilir düzeyde tem iz”dir. Haf
de bir m ilyar doları aşan tazminat davaları açıldı (s.16). tada kırk saatlerini binada geçirm ek zorunda kalan la
Clarke’a göre O G S’nin kim yasallar konusunda eğitimli rın görüşüne göre söz konusu risk çok büyük... A yrı
personel yerine tem izlikçilerle giriştiği hızlı tem izlik ka ca SOB örneğinde olduğu gibi, pek çok risk değerlen
rarını, çalışan larının sağ lığ ın ı gözetmek d oğrultusun dirm esi afet m eydana geldikten sonra yapılm aktadır.
daki siya sal talim atlara uyma ya klaşım ıyla açıklam ak Bu kazayı izleyen kötü yönetim ve kaos istisna bir
m üm kündür (s.22). Gerçekten de, OGS görevlileri bir olay değildir ve Clarke’ın tanım ladığı g ibi, kazanın ilk
eyalet binasında ortaya çıkan yangından sonra karşıla evresinde, çoğunlukla çevrede yaşayan halk ve çevre
şılan durumların % 99’unda uygun olabilecek şekilde için m uhtemel riskler içeren bir felâket vuku b ulm akta
hareket etm iştir. Ne yazık ki bu, tıpkı bütün afetler gibi dır. Clarke, bu ilk evreye “kurum lararası k irlilik ” adını
istisn a î bir durum olm uştur. Buradan çıkarılacak ders, verir. Bu evre birbiriyle rekabet eden çok sayıd a otori
m uhafazakâr doğaları nedeniyle kurum ların istisn a î ko tenin varlığ ıyla kendini gösterir, sorunun açık bir tan ı
şullarla başa çıkm a konusunda nadiren hazırlıklı olduk mı yoktur ve burada karar vericiler b akım ından bir s i
larıdır. Sorunun tanısını koyma konusunda yeterli yet yasal hesap verme yüküm lülüğü söz konusu değildir
kiye sahip tek bir kişi ya da kurum yoktu ve iyi tanım (1989, s .168). Akılcı karar verme becerisine en fazla ih
lanm ış hedefler olm adığı için OGS sadece yapm ası ge tiyaç duyulduğu anda, aslın d a bu beceri san al olarak
rekeni yapm ıştı: Binayı “tem izletm işti”. bile mevcut değildir. Kararlar birbiriyle rekabet h alin
Sorunun ciddiyeti ortaya çıktığında bürokratik ta deki kurum sal çıkarların karm akarışık ortam ında a lın
vır değişti. Başlangıçta kurum lar olay yerine akın edip m aktadır. Kaza sonucunda kam unun yaptığı risk de
d eğişik plan ve değerlendirmelerden bahsetm işti. SOB ğerlendirm esi, kötü ya da e ksik bilgiye ve ilg ili kurum
sorunun kolayca çözülem eyeceği fark edildikten sonra lar arasın daki karışıklığ a dayanm aktadır.
telaşın yönü değişti; kurum lar birbiri ardına Clarke’ın İkinci evrede (Bingham ton o layınd a birinci evre
“mevcut m ekanizm alar” olarak adlandırdığı şeyi keş den dokuz ay sonra), ilk evredeki acem ilikten sonra
fettiler. Yani faal sorum luluk alm ayı reddettiler (Clarke, zarar zorlukla b elirlenm iş ve kaza kurbanları ile ilg i
1989, s.57). Bu da SOB sorunun çözüm ünün bir kez lenm ek üzere bir “hareket e kib i" gönderilm iştir. Ka
daha OGS ve Bingham ton’daki yerel s ağ lık kuruluşları mu kurum larının biri ya da ik isi d ışınd a tam am ı so
na kalm asını sağladı. İkinci evrede, tem izlik basına faz runlu bölgeden çıkm ış ya da zorla çıkartılm ış; yarı ba
la bilgi verilm eksizin tek bir kurumun sorum luluğunda ğım sız sivil toplum gruplan (örneğin sen dikalar, sağ
ve kim ya sanayiinden uzman danışm anların katkılarıy lık çalışan ları, tüccarlar, çevreciler) kurbanları tem sil
la tekrar yap ıldı. M ilyonlarca dolar harcandıktan sonra eden bir işgücü platform u oluşturm uş ve resm î risk
19 9 5 ’te, New York Eyaleti binanın sadece “kabul e dile d eğerlen d irm esin i a çıklam a ve o p e rasyo n ları y ü rü t
bilir” düzeyde zehirli madde içerdiğini açıkladı. me konusunda resm î sorum luluğu tek bir kuruluş, ya
A k ılcı, kesin ve b ilim se l y a k la şım d a n uzak risk ni OGS üstlenm iştir (Clarke, 1989, s .17 1). Clarke’ın tah
değerlendirm esi gerçekten de birbiriyle hem rekabet liline göre toksik kazalardan kaynaklanan hasarı dene
eden hem de birbirini tam am layan kurum sal çıkarların tim altına alm ak istediğim izde ihtiyaç duyulan şey, da
çatışm asının bir sonucudur. Ancak risk, kesin olarak ha iyi bir koordine edilm iş, etkin ve bu türden afetle
ö lçüleb ilir (örneğin, PCB’ya maruz kalınd ığın d a kan se rin doğasına ilişkin bilgilenm enin sağland ığı bir ya k la
re yakalanm a riski) ve rekabet içindeki çıkarların uz şım dır. Afetlerin önlenm esi konusunda ne kadar tedbir
laşm ası ve kötü ya da e ksik veriye dayalı tahm inlerde alın ırsa alın sın , bunlar m eydana gelm eye devam ede
bulunulm ası sonucu olarak ortaya çıkar. Görece küçük cektir. Bu nedenle, afetin ortaya çıkm ası durum unda
ölçekli bir afet olan Bingham ton SO B ile ilgili olarak, uygun şekilde m üdahale etm ek üzere bir örgütlenm e
kabul ed ileb ilir risk seçenekleri farklılık gösterm ekte hazır beklem elidir.
değişmeden önce kaldırılabileceği değişim ve rihin de gösterdiği gibi, enerji kaynaklarında
ya etki miktarını tartışmıştık. Biyolojik çeşitli ki artış sorunları çözdüğü kadar yeni sorunlar
liğin, dayanıklılığın anahtarı olduğu düşünül da yaratmaktadır da. Direnç kaynağı olmaksı
mektedir. İnsan nüfusunun katlanarak büyü zın elektriği iletebilen süper iletkenlerin yakm
mesi ve teknoloji sürekli olarak biyosferin da gelecekte göstereceği atılım daha da fazla kul
yanıklılığını azaltmaktadır. Bu tehdidin kay lanılabilir enerji ortaya çıkaracaktır. Bu ener
naklarından biri dünyanın her yerinde türle jiyi yalnızca daha fazla insanı desteklemek ve
rin toplu halde yok olmasıdır. Önemli bir do- tüketimi hızlandırmak için kullanacak olursak,
ğabilimci ve evrimsel biyolog olan E. O. Wil- sonuçları büyük olasılıkla çevre için yine felâ
son şöyle der: ket olacaktır.
Sorun, değişimin, özellikle doğal kaynak
İnsanların her yerde daha nitelikli bir hayat ta
lar açısından karşılık verme becerimizi dev
lep etmesiyle birlikte, kaynak arayışı nüfustan
daha hızlı yayılmaktadır. Talep, her 10 15 yıl
reden çıkaracak kadar hızlı gerçekleşm esi
da birkaç kat artan bilimsel bilgi artışı ile karşı dir. Bireysel davranışın uyumun temeli oldu
lanmaktadır. Bu, çevreyi yok eden teknolojinin ğunu unutmamalıyız; insanlar davranışları
paralel artışıyla daha da hız kazanmaktadır. İş nı genellikle gördükleri kadarıyla kendi çıkar
lenebilir toprak, besinler, tatlı su ve doğal eko-
larına hizmet edecek şekilde değiştirirler. Seç
sistemlere uygun alan da dahil yaşam kalitesini
belirleyen birçok kaynak açısından Dünya’mn kinlerin ve kurumlarm çıkarına olan davra
kısıtlı olanaklara sahip olması nedeniyle, sa nışlar dünya kaynaklarının ve habitatlarmm
bit aralıklarla tüketimin iki kat artışı şaşırtıcı uzun vadeli biçimde korunmasına uygun ol
bir hızla afetlere yol açmaktadır. Yenileneme
mayabilir. Uyum sağlama çabalarının ilk dö
yen bir kaynağın yalnızca yarısı dahi kullanıldı
nemlerinde insanlar, enerji kaynaklarına kı
ğında, sona bir adımlık mesafe kalmış demektir
[1998, ayrıca bkz. 1994]. sıtlı erişimleri ve teknolojileri ile ciddi anlam
da engellenmekteydi. Sonuçta, insanlar etkin
Öyleyse ne yapmak gerek? Bunun kolay bir liklerinin çevresel sonuçları ile doğrudan ba
çözümü yoktur. Wilson’un belirttiği gibi, bilim şa çıkmak zorunda kaldılar. Topraklarındaki
adamları biyosferin cansız bileşenlerini (ozon erozyonun önüne geçemeyen çiftçilerin açlık
tabakası ve karbon çevrimleri) denetleyebile la karşılaşma olasılığı vardı. Artık çevreyi et
cek beceri ve siyasal iradeye sahip olabilse de, kileyen pek çok karar, bu kararların sonuçları
doğal ekosistemlerin mikro ölçekteki yöneti nın etkilerinden çok uzakta yaşayan kişiler ta
mini yürütme becerileri yoktur. Bunlar, tek ke rafından alınmaktadır. Sülfürlü atıkları ile şir
limeyle çok karmaşıktır. Siyasal nedenlerden ket merkezinden uzaktaki bir su kaynağını kir
ötürü gerçekleştirilmesi çok güç olan nüfus sı leten fabrika yöneticisi, şirkete verimlilik ka
nırlamaları ve habitatm korunması yegâne ger zandırdığı için ikramiye alabilir. Belki de eko-
çek çözümdür. log Rene Dubos’nun dediği gibi, artık “küre
Sanayi sonrası gelişmeler yenidir ve insan sel düşünüp, yerel hareket eden” kişileri ödül
ların sonuçlarına nasıl uyum sağlayabileceği lendirmenin yollarını ortaya koymamız gerek
ni görmek için beklemek gerekmektedir. T a mektedir.
rihinin en sağlıksız toplumlarından biri üzerine
TIBBÎ ANTROPOLOJİ
kurulmuştur) (Romanucci-Ross, Moerman ve
Kökleri her ne kadar fiziksel antropolojiye ol Tancredi, 1991, s.xi). Hızlı nüfus artışı ve evcil
duğu kadar ayin ve din konusundaki etnografik hayvanlarla yakın temasa girilmesine bağlı ola
çalışmalara uzansa da, tıbbî antropoloji ken rak, Avrupa toplumu düzinelerce yeni ve öldü
di başına bir alt alan olarak gelişme yolunda rücü hastalıkla karşı karşıya kalmıştı; evcil hay
dır (Johnson ve Sargent, 1990). Birçok lisansüs vanlar hayvan kaynaklı (zoonotik) enfeksiyon
tü program tıbbî antropoloji konusunda ders lara neden oluyor, hastalıklar çok sayıda insanı
ler içermekte ve hemşirelik, tıp, halk sağlığı ve etkiliyordu. “Evcilleştirme ve kentleşmenin ‘bir
nüfusbilim gibi diğer bilim alanlarından öğren arada bulunması’ enfeksiyon hastalıklarına ne
ciler bu konuda çalışmaktadır. Tıbbî antropo den olan organizmaların evrimleşmesi ve yayıl
loji giderek disiplinler arası bir çalışma haline ması için zemin hazırladı. Bu durum insanlık ta
gelmektedir. Son tahlilde bütün tıp, uygulama rihinde görülmemiş boyutlara ulaştı; en bilgili
lı antropoloji alanında bir egzersizden ibarettir; doktor bile bunu önleyemez veya denetleyemez-
bir başka deyişle “insan için bir eylem”dir. (Ro- di” (s.xi). Bu noktada şunu da eklemek gerekir
manucci-Ross, Moerman ve Tancredi, 1991, ki; doktorlar uyuşturulmamış hastalar üzerin
s.X). Tıbbî antropoloji sağlık bilimlerinin başlı de kanatma ve tamamen arıtma, kapsamlı ame
ca iki konusu olan biyomedikal ve davranış bi liyatlar yapma, yarasa kanı, ayı dışkısı, kurbağa
limlerini bir araya getirmektedir. spermi gibi şeyler uygulama türünden yöntem
Biyomedikal yaklaşım veremin m ycobac- ler önermeden önce epey düşünmüşlerdir.
terium tuberculosis’ten kaynaklandığım söy Buna karşın, 1 4 8 0 ’de Amerikan yerlileri
lerken, davranış bilimleri bize bunun nedenini nin çok sağlıklı olduğu ve AvrupalIlardan daha
yoksulluk ve yetersiz beslenme olarak açıklar. uzun yaşadıkları paleopatolojik olarak kanıt
“Kültür” kavramı, bu paradigmaları tıbbî an lanmıştır. Bir kıtadan diğerine taşınan hastalık
tropoloji alanında birleştirir (Romanucci-Ross ların neredeyse tamamı Avrupa çıkışlıdır. 1490-
ve ark, 1991). Bu kitapta gördüğümüz gibi, 1890 arasında Amerikan yerlilerinin nüfusu
kültür insanların hayatlarını bilgi, inanç ve ey nun tahminen % 90 oranında düşmesinin baş
lem sistemleri ile düzenleme biçimleridir. Kül lıca nedenlerinden biri bu hastalıklardır (Roma-
tür, insanları hedef alan hastalıklar yapılandı nucci-Ross vd., 1991, s.xii). Amerikan yerlileri
rır ve bunların nasıl algılanıp karşılanacakları ve genel anlamıyla Batılı olmayan bütün halk
nı belirler. İnsanlar, hastalıklara kültürün ön lar, ne kadar kısıtlı da olsa ellerindeki eczayı ve
gördüğü şekilde yakalanır. daha da önemlisi tıbbın toplumsal ve beşerî bo
Bazı çağdaş biyomedikal uzmanları, geçmi yutlarını kullanmak konusunda çok yaratıcıydı
şin ve diğer kültürlerin garip uygulamalarından lar. Bugün, yaygın olarak bilinen anlamıyla tıp
neler öğrenilebileceğini sorgulayabilir. Bu duy tek başına hastalığı değil hastayı da tedavi etme
gunun nedeni, antropolojik bakış açısına göre yi öğrenmiştir; bunun için de kültürel çevreye
modernizm öncesi Avrupa tıbbının özel bir ör dikkat etmek gerekir. Bunu AIDS salgınına kar
nek olmasıdır (ve bu dönemin tıbbı insanlık ta şı alman tedbirlerde görebiliyoruz.
ÖRNEK OLAY
Brezilya’da AIDS
Brezilya’da ilk AIDS vakası 1983 yılında belgelendi. li cinsel simgecilik ve etkinlikler ilgisini Brezilya kır
Burada, 1995 yılında 300 bin ile 500 bin arasında HIV salındaki cinsel uygulama ve davranışlara çekmiştir.
virüsü taşıyıcısı ve 49.300 AIDS vakası olduğu tahmin AIDS salgını ortaya çıktığında Parker’in Brezilya’daki
edilmektedir. Bu yüzden Brezilya’da, daha önceleri cinsel kültürü algılayış biçimi, Brezilya için pek de
bu konuyla ilgisi olmayan alanlarda çalışan antropo uygun olmayan ve ABD deneyimine dayalı model
loglar dikkatlerini salgına çevirmiştir. Amazon’da ya ler ve tahminler ortaya koymasına neden olmuştur
şayan topluluklar arasında çalışan Nancy Flovvers, iki (Parker, 1987, s.164-166). Diğerleri ise aynı önerile
konuyla ilgilenmektedir: Hastalığın kentsel alanlar ri AIDS’in çok ciddi bir sağlık sorunu olduğu Afrika
dan kırsal alanlara yayılma potansiyeli ve AIDS’in dı için getirmiştir (Conant, 1988). Hastalık heteroseksü-
şarıdan gelen hastalıklar yüzünden çok sıkıntı çekmiş eiler arasında hızla yayılmaktadır. ABD’de olduğu gi
Yanomamöler gibi Amazon yerli toplulukları üzerinde bi Brezilya’da da hastalık ilk olarak kentli orta sınıf
yaratacağı etki (Flovvers, 1988). Bu karmaşık soruların eşcinseller arasında görülmüştür. Ancak Brezilya’da
kolay cevaplan yoktur. Kentlerin en yoksul kesimle hastalığın bütün nüfusu etkileme olasılığı çok da
rinden kişiler madencilik, kerestecilik, sığırtmaçtık ve ha fazladır; çünkü özellikle erkeksi toplumsal cinsi
kamyonculuk gibi işler bulmak amacıyla sınır bölgele yet rollerini korumak koşuluyla erkeklerde biseksüel
re göç ettiğinden, bazı kırsal bölgeler önemli ölçüde davranışlar hoşgörüyle karşılanmaktadır. Ayrıca Bre
tehdit altında görünmektedir. Amazon yerlilerinin kül zilyalıların gelinin bekâretine verdikleri önem, bekâr
türel yatıtılmıştığı ve içevlilik yapmaları cinsel yollarla kadınların vajinal girişten kaçınmak için anal seksi
bulaşan hastalıklara karşı belirli bir derecede korun tercih etmelerine neden olmaktadır ve anal seks de
ma sağlasa da, hastalığın böyle küçük ve görece ka gerek heteroseksüeller gerekse eşcinseller arasından
palı bir topluluğa girmesi halinde hızla yayılması söz hastalık bulaştırmanın başlıca yollarından biri ola
konusudur. Fahişeler sınır bölgelere giden genç er rak bilinmektedir. Açıkçası Parker’ın çalışması has
keklerin peşinden bu bölgelere gelmişlerdir. AIDS vi sas ve potansiyel olarak tartışmalıdır. Bu çalışmala
rüsü ise aynı yolla hızla yayılabilir. rın sonucu ne olursa olsun, antropolojinin bu konu
Richard Parker esas olarak Rio de Jenerio’nun da önemli katkıları olabileceği inancıyla yapıldıkları
ünlü karnavalı ile ilgilenmekteyken, festivalle ilgi nı söylemek gerekir.
Aberle, D. F., Bronfenbrenner, U., Hess, E. H ., Miller, logy, 22, 1994, s.131-134.
D. R ., Schneider, D. H ., Spuhler, J. N ., “The incest Alcock, J., “The belief engine”, S kep tical în q u ier, 19
taboo and the mating patterns of animals”, A m eri (3), 1995, s.14-18.
can A n tbrop olog ist, 65, 1963, s.253-265. Anderson, B., Im a g in ed co m m u n ities, Verso, Lond
Abramson, A., “Beyond the Samoan, Beyond the Sa- ra, 1991.
moan controversy in anthropology: A history of Anderson, M . K., “The fire, pruning, and coppice ma-
sexuality in the eastern interior of Fiji”, P. Çaplan nagem ent o f tem perate ecosystem s for basket-
(der.), T h e cultural con stru ction o f sexuality, Ta- ry material by California Indian T ribes”, H um an
vistock, New York, 1987, s.193-216. E colog y , 2 7 (1), 1999, s.7-113.
Abruzzi, W ., “Ecological stability and community di- Angeloni, E. (der.), A nnual edition s: A n th ro p olog y 94-
versity during M orm on colonization of the little 9 5, gözden geçirilmiş 17. baskı, Dushkin Publis-
Colorado River Basin”, H um an E colo g y , 1 5 ,1 9 8 7 , hing, Guilford, CT, 1994.
s.317-338. Angier, N ., “H eredity’s m ore than genes, new the-
— , D am that river! E colo g y an d M orm on settlem en t in ory proposes” , N ew Y ork T im es, 3 O cak 1995,
the Little C o lo ra d o R iver basin, Penn State Univer- S.B13, B22.
sity Press, New York, 1993. — , “Sexual identity not pliable after ali”, N ew Y ork
Abu Lughod, L., V eiled sentim ents, University of Cali- Tim es, 14 M art 1997, s .A l, A 18.
fornia Press, Berkeley 1988. Annis, S., G o d an d p ro d u ctio n in a G u atem alan tow n,
— , W riting w o m en ’s ıvorld: B ed ou in stories, Univer University of Texas Press, Avusturya, 1988.
sity of California Press, Berkeley, 1993. Antoun, R. T ., “On the significance of names in an
A bu-Rabia, A., T h e N egev B ed ou in a n d liv estock re- Arab village”, E th n olog y , 7, 1968, s.158-170.
aring: Social, eco n o m ic a n d p olitical aspects, Berg Appell, G. N ., “ Casting socal change” , M . R. Dove
Publishers, Providence, RI, 1994. (der.), T h e real a n d im agin ed ro le o f culture in de-
Adams, J. W . ve Kasakoff, A. B., “Factors underlying v elop m en t: C ase stu dies fr o m In d o n esia , Westvi-
endogamous group size”, C. Smith (der.), R egio- ew, Boulder, CO, 1988, s.271-284.
n al analysis: S ocial system s, cilt 2, Academic Press, Armelagos, G., “Biocultural aspects of food choice”,
Ne w York, 1976, s.149-172. M . Harris ve E. B. Boss (der.), F o o d a n d evolu ti
Adams, D., “A Hitchhiker’s guide to the internet”, T he on: T ow ard s a th eo ry o f hum an f o o d habits, Temp-
Sunday Tim es o f L o n d o n , 29 Ağustos 1999, s.4-7. le University Press, Philadelphia, 198 7 , s.565-578.
Adams, R. M ., T h e ev o lu tion o f u rban so ciety : E ar- Atkinson, J. M ., “Shamanism today”, A nnual R eview
ly M eso p ota m ia a n d p reh isp an ic M ex ico, Aidine, o f A n th rop olog y , 2 1 , 1992, s.3 0 7-330.
Chicago, 1966. Bach, K., “The vision of a better life: New patterns of
— , H ea rtlan d o f cities: Surveys o f a n cien t settlem en t consumption and changed social relations”, Nicho-
a n d lan d use on the cen tral flo o d p la in o f th e E uph- las S. Hopkins ve Kirşten Westergaard (der.), D ire-
ra tes , University o f C hicago Press, C hicago ve ctions o f chan ge in rural Egypt, The American Uni
Londra, 1981. versity in Cairo Press, Cairo, 1998.
Adra, N ., “The concept of tribes in rural Yem en”, Nic- Bailey, R. C. ve Peacock, N. R ., “Efe Pygmies of N ort
holas Hopkins ve Saad Eddin İbrahim (der.), A rab heast Zaire: Subsistence strategies in the Ituri Fo-
society : S ociıval scien ce p ersp ectiv es, The Ameri rest”, I. De-Garine ve G. A. Harrison (der.), Un-
can University in Cairo Press, 1985. certainty in the f o o d supply, Cambridge University
Agravval, A., “M obility and control among nomadic Press, New York, 1990.
shepherds: The case of the raikas II”, H um an E c o Balee, W ., F ootprin ts o f the forest: K a ’a p o r eth n o b o -
tan y -h istorical eco lo g y o f p lan t utilization by an — “W hat’s in a name? Minorities, identity and politics
A m a z o n ia n p e o p le , Colum bia University Press, in Bulgaria”, Iden tities, 1 (2-3), 1994, s.201-225.
New York, 1994. Bates, D. G. ve Lees, S. H ., “The role of exchange in
Bales, K ., D isp osab le p e o p le : N ew slavery in the g lo production specilization”, A m erican A n th ro p o lo
b a l eco n o m y , University of California Press, Ber- gist, 79, s.824-841.
keley, 1999. — , “The myth of population regulation”, N. A. Chag-
B alikci, A ., T h e N e ts ilik E s k im o , N atural H istory non ve W. Irons (der.), E volutionary bio lo g y an d
Press, New York, 1970. hum an so cia l b eh av io r: An a n th ro p olo g ica l perspe-
Barfield, T. J ., T h e n om ad ic alternative, Prentice Hail, ctive, Duxbury Press, North Scituate, 1979, s.273-
Englewood Cliffs, N J, 1993. 289.
Barlett, P. F., “Introduction”, William M . Loker (der.), Bates, D. G. ve Lees, S. H. (der.), C ase studies in hum an
G lobalization a n d th e rural p o o r in L atin A m erica, eco lo g y , Plenum Press, New York, 1996.
Boulder, Lynne Reinner Publishers, Londra, 1999. Bates, D. G. ve Fratkin, E. M ., C ultural a n th rop olog y ,
Bam et, R. J. ve Muller, R. E., G lo b a l reach: T h e pou/er 2. baskı, Allyn and Bacon, Boston, 1999.
o f th e m ultin ational corp oration s, Simon & Schus- Bates, D. G. ve Plog, F., H um an a d a p tiv e strategies,
ter, New York, 1974. McGravv Hill, New York, 1991.
Barry, H ., III, Child, I. L. ve Bacon, M . K., “Relation Bates, D. G. ve Rassam , A., P eo p les a n d cultures o f
o f child training to subsistence economy”, A m eri th e m id d le east, 2. baskı, Prentice Hail, Englewo-
can A n thropologist, 61, 1959, s.51-63. od Cliffs, N J, 2000.
Barry, J. W ., A study o fT e m n e an d E sk im o visual per- Beals, A. R ., G op alp u r: A south Indian village, Holt,
ception : P relim inary rep ort (Pschology Laboratory Rinehart & W inston, New York, 1962.
Report N o.28), University of Edinburgh, Edinbur- Beattie, J., free Press, O ther cultures, Free Press, New
gh, 1965. Y ork, 1964.
Barth, F., “Political leadership among Swat Pathans”, Beck, L., T h e Q a s h q a ’i o f Iran, Yale University Press,
M o n og rap h s o n S o cia l A n tro p o h o lo g y , 19, Lon- New Haven, CT, 1986.
don School of Economics, 1959. — , N o m a d : A y ear in the life o f a Q a s h q a ’i tribesm an
— , T h e n o m ad s o f sou th P ersia: T h e B asseri tribe o f in Iran, University of California Press, Berkeley ve
th e K a m seh c o n fed era c y , Humanties Press, New Los Angeles, 1991.
York, 1961. Beckerman, S., “Does the svvidden ape the forest?”,
— , R o le o f th e en trepren eur in so cia l chan ge in N ort H um an E colou g y , 11, 1983, s.1-12.
h ern N oru /ay, Norvvegian University Press, Ber Bell, D ., “Ethnicity and social change”, N. Glazer ve D.
gen, 1963. P. Moynihan (der.), Ethnicity, Harvard University
— , “The problem of comparison”, R o y al A n trop olo- Press, Cambridge, M A, 1975.
gical Institute, Occasional Paper No. 23, s.22-23. Benedict, R ., Patterns o f culture, New American Lib-
— , E th n ic g ro u p s a d bo u n d aries: T h e s o c ia l organ i- rary, New York, 1959 (ilk baskı 1934).
z ation o f cu ltu ral d iffer en ce, Little, Brown, Bos Bentley, G., “Hunter-gatherer energetics and fertility:
ton, 1969. A reassesment o f IKung San, H um an E colo g y , 13,
— , P rocess a n d form in so cia l life, Routiedge & Kegan s.79-110.
Paul, Londra, 1981. Berleant-Schiller, R. ve Shanklin, E. (der.), T he keep in g
— , “Brief com m ent”, A n th ro p o lo g y N ew s le tter, 34 o f anim als, Allenheld, Osmun, Totowa, N J, 1983.
(4), 1994, s .l. Bernard, H. R ., R esearch m eth o d s in cultural a n th ro
Bates, D. G., N om a d s a n d farm ers: T h e Y örük o fS o u t- p o lo g y , Sage, Beverly Hills CA, 1988.
heastern T u rkey (University of M ichagan Museum — , R es ea rch m e th o d s in a n th r o p o lo g y : Q u a lita tiv e
of Antropology M onograph, s.52 ), University of a n d qu an titative a p p ro a ch es, 2. baskı, Sage, Thou-
Michigan Press, Ann Arbor, 1973. sand Oaks, CA, 1994.
Berreby, D ., “U nabsolute truths: C lifford G eertz”, Boehm, C., B lo o d revenuge: T h e a n th ro p o lo g y o f feu-
N ew Y ork T im es M agazine, 9 Nisan 199 5 , s.44- ding in m on ten egro a n d o th er tribal societies, Uni-
47. versity Press of Kansas, Lawrence, 1984.
Berreman, G. D. “Race, caste, and other invidious dis- Bogen, J. E., “The other side of the brain: An oppositi-
tinctions in social stratification”, R a ce, 13, 5 00- onal mind”, Bulletin o f the L o s A ngeles N eu rologi-
5 36, Institute of Race Relations, 1972, s.5 0 0-536. ca l Societies, 3 4 ,1 9 6 9 , s.135-162.
Bettinger, R. L., “Archaelogical approaches to hunter- Bohannan, P., “A frica’s land”, C en ten nial R evieıv, 4,
gatherers”, A nnual R ev iew o f A n th ro p olog y , 16, 1960, s.439-449.
1987, s.121-142. — , “The Tiv of N igeria” , J . L. Gibbs, Jr. (der.), Pe-
Bickerton, D ., L a n g u ag e a n d H um an B eb a v io r, Uni- op les o f A frica, H olt, Rinehart & W inston, New
versity of Washington Press, Seatle, 1995. York, 1965.
Binford, L. R ., “Post-Pleistocene adaptations” , S. R. Bongarts, J ., “M odeling the demographic impact of
Binford ve L. R. Binford (der.), N ew perspectives AIDS in A frica”, R. Kulstad (der.), A ID S 1 9 8 8 :
in arch a eo lo g y , Aidine, Chicago, 1968. A m erican A ssociation fo r th e A dvan cem en t o f Sci
— , W orkin g a t A r c h a e o lo g y , Academic Press, New en ce S y m p osia P ap ers, AAAS, W ashington, DC,
York, 1983. 1988, s.85-94.
— , “Ancestral lifeways: The faunal record”, A. Podo- Boone, J., “Competition, conflict and development of
lefski ve P. J. Brovvn (der.), A pplying a n th ro p olo g y : social hierarchies”, E. R. Smith ve B. Winterhalder
An introductory read er, Mayfield Press, Mountain (der.), E v olu tio n a ry ec o lo g y a n d h u m an beh av i-
View, CA, 1989. or, Aidine de Grutyer, Hawthorne, N Y , s.301-338.
Bird, G. ve Melville, K., Fam ilies a n d intim ate relati- Borofsky, R. (der.), A ssessing cu ltu ral a n th ro p o lo g y ,
onships, M cGraw-Hill, New York, 1994. M cGraw-Hill, New York, 1994.
Bishop, N. H ., “Himalayan herders”, C ase studies in Boserup, E., ^'Jomen’s ro le in eco n o m ic dev elop m en t,
cultural an th ro p olo g y , H arcourt Brace, New York, Aidine, Chicago, 1970.
1998. Boster, J., “A comparison of the diversity of Jivaroan
Blackwood, E., “Sexuality and gender in certain Native gardens with that of the tropical forest”, H um an
American tribes: The case of cross-guender fema- E colo g y , 11, 1983, s.47-68.
les”, Signs, 10, 1984, s.27-42. Bott, E., Fam ily a n d S ocial N etu /orks, Tavistock, Lond
Blanton, R. E., H ou ses a n d h o u seh old s: A com p arativ e ra, 1957.
study, Plenum, New York, 1994. Boulding, K ., E co n o m ic analysis, 4. baskı, Harper &
Bloomfield, L., “Language history”, H. H oijer (der.), Row, New York, 1961.
Langu age, H olt, Rinehart & W inston, New York, Bourguignon, E. ve Greenbaum, L., D iversity a n d h o -
1965. m ogen eity, HRAF Press, New Haven, C T , 1973.
Board of Education of the City of New York, Divisi- Bowen, E. S., Return to laughter: An a n th ro p olo g ica l
on o f Bilingual Education, Facts a n d figures, 1994. n o v el, Doubleday/American museum o f N atural
Boas, F., R ace, language a n d culture, M acm illan, New History, New York, 1964.
York, 1940. Bowlby, J., “Attachment”, A ttachm en t a n d loss series,
— , T he lim itations o f th e co m p arativ e m e th o d o f an cilt 1, Basic Books, New York, 1969.
th ro p olo g y , Free Press, New York, 1966 (ilk bas Boyd, R. ve Richerson, P. J., Culture a n d the evoluti
kı 1896). onary p rocess, University of Chicago Press, Chica
Boddy, J . P., “Spirits and selves in N orthern Sudan: go, 1985.
The cultural therapeutics of possession and tran- — , “Punishment allows the evolution of cooperation
ce”, A m erican E thn ologist, 15, 1988, s.2-27. (or anything else) in sizable groups” , E th o lo u g y
— , A m an: T h e story o f a S om ali girl, Pantheon, New a n d S o cio b io lo g y , 13, 1991, s.171-196.
York, 1994. Boyer, P., “Cognitive tracks of cultural inheritance:
H ow evolved intuitive ontology governs cultural it? ” , N ew Y o rk T im es B o o k R ev ieıv , 16 Ekim
transm ission”, A m erican A n tro p olog ist, 100 (4), 1994, s.3ff.
1998, s.876-889. Buchler, I. ve Selby, H. A., K inship an d so cial organiza-
Brace, C., Brace, M . L. ve Leonard, W . R ., “Reflecti- tion : An introduction to theory a n d m eth o d , M ac-
ons on the face of Japan: A multivariate craniofaci- M illan, New York, 1968.
al and odontometric perspective”, A m erican Jo u r Buckmaster, M ., “Evidence of prehistoric gardening in
n al o fP h y s ic a l A n tropology, 78, 1989, 93-114. M ichigan’s Upper Peninsula”, Midvvest Archaeolo-
Bradburd, D., “Never give a shepherd an even break: gical Conference’ta sunulmuş tebliğ, East Lansing,
Class and labor armong the Komanchi of Kerman, M I, Ekim 1999.
Iran”, A m erican E tbn ologist, 7, 1980, s.604-620. Burbank, V. K., Fighting w om en : A nger an d aggressi-
“The rules and the game: The practice of Kom an on in A borigin al A ustralia, University of California
chi m arriage” , A m erican E th n o lo g ist, 11, 1 9 8 4 , Press, Berkeley ve Los Angeles, 1994.
738-754. Burch, E. S., Jr., “N orth Alaskan Eskimos: A changing
— , A m bigu ou s relation s: Kin, class an d con fliçt a m on g way of life”, M . Ember, C. Ember ve D. Levinson
K o m a c b i p a s to r a lis t s , Sm ithsonian Institu tion (der.), P ortraits o f culture, Prentice Hail, Englewo-
Press, Washington, 1990. od Cliffs, s.1-36.
Bradburd, D ., “Size and success: Komachi adaptati- — , “The future of hunter-gatherer research”, E. S. Bur
on to a changing Iran”, M ichael Bonine ve Nikki ch, Jr. ve L. J. Ellanna (der.), K ey issues in hunter-
Keddi (der.), M odern Iran: T h e dialectics o f con - ga th erer research, Berg Publishers, Providence, RI,
tinuity a n d cban ge, State University of New York s.441-455.
Press, 1996. Burch, E. S., Jr. ve Ellanna, L. J. (der.), K ey issues in
Brandes, S., M etapbors o f m asculinity: Sex a n d status h u n ter-g a th erer resea rch , Berg Publishers, Provi
in A ndalusian fo lk lo r e , University of Pennsylvania dence, RI, 1994.
Press, Philadelphia, 1980. Burling, R ., M an ’s m an y v oices: L an g u ag e in its cu l
Bray, F., T h e rice eco n o m ies: T ech n olog y a n d dev elop - tu ral co n tex t, H olt, Rinehart & W inston, New
m en t in A sian s o c ieties, University of California York, 1970.
Press, Berkeley ve Los Angeles, 1994. —-, T h e passage o fp o w e r , Academic Press, New York,
Briggs, J. L., N ev er in anger: P ortrait o f an E sk im o fa- 1974.
m ily, Harvard University Press, Cambridge, M A, Button, G., “W hat you don’t know can’t hurt you: The
1970. right to known and the Shetland oil spill”, H um an
Brondizio, E., E. M oran, E., M auel, P. ve W u, Y ., E colo g y , 23, 1995, s.31.
“Land use change in the Amazon estuary: Patterns Byrne, R ., T h e thinking a p e: E volutionary origins o f in
of Caboclo settlement and lanscape management”, telligence, Oxford University Press, Oxford, 1999.
H um an E colog y , 2 2 (3), 1994, s.243-248. “Cairo Population Conference”, N ew Y ork T im es, 11
Brooke, J ., “Informal capitalism grows in Cam eroon”, Eylül 1994, s.10.
N ew Y ork T im es, 30 Kasım 1987, s. 8 . Calhoun, C., Light, D. ve Keller, S., S ociology, 6 . bas
Brosius, J. P., “River, forest and mountain: The penan kı, M cGraw-H ill, New York, 1994.
gang landscape” , S a ra w a k M useum J o u r n a l, 36 Calvin, W . H ., H o w brains think: E volving intelligen
(57, New Series), 1986, s.173-184. ce, tben a n d n ow , Basic Books, 1996.
— , “Endangered forest, endangered people: Environ- Campbell, B. K., H um an ecolog y , 2. baskı, Aidine de
mentalist representations of indigenous knovvled- Gruyter, Hawthorne, N Y, 1995.
ge”, H um an E colo g y , 25 (1), 1997, s.47-69. Cane, S., “Australian aboriginal subsistence in the wes-
Brow n, D ., H u m an u n iversals, M cG raw -H ill, New tern desert”, Bates, D. G. ve S. H. (der.), C ase stu-
York, 1991. dies in hum an eco log y , Phenum, New York, 1996,
Browne, M . W ., “W hat is intelligence? And who has s. 17-54.
Cann, R. L., “DNA and human origins”, A nnual Re- Studies and Monography Studies Series N 0 . 6 , The
vieıv o f A n tropology, Annual Reviews, Palo Alto, World Bank, Washington, DC, 1996.
CA, 1988, c.17, s.127-143. Chagnon, N. A., “Yanomamö social organization and
Çaplan, P. (der.), T he cultural construction o f sexu a- warfare”, M . Fried, M . Harris ve R. Murphy (der.),
lity, Tavistock, New York, 1987. W ar: T h e an th ro p olo g y o f a rm ed con flict a n d ag-
Carneiro, R. L., “The chiefdom: Precursor of the S ta ression, Natural History Press, New York, 1967.
te”, G. D. Jones ve R. R. Kautz (der.), T h e Tran- — , Y an om am ö: T he fierce p eo p le, 3. baskı, H olt, Rine-
sition to S ta teh o od in the N ew W orld, Cambridge hart & Winston, New York, 1983.
University Press, New York, s.37-77. — , Y an om am ö: T h e last d ays o f E den , Harcourt Brace
Carney, J. A., “From hands to tutors: African expertise Jovanovich, San Diego, 1992.
in the South Carolina economy”, A gricultural His- — , “ Covering up the Y anom am ö m assacre” , N ew
tory, 6 7 (3), 1993, s.1-30. Y ork T im es, 23 Ekim 1993, op. ed.
— , “Landscapes of technology transfer: Rice cultivati- — , “L’Ethnologie du deshonneur: Brief response to Li-
on and African continuties”, T ech n olog y a n d Cul- zo t”, A m erican E thn ologist, 2 2 (1), 199 5 , s.187-
ture, 3 7 (1), 1996a, s.5-35. 189.
— , “The role of Arican rice and slaves in the history of — , Y an om am ö: T he last days o f E den , 5. baskı, H ar
rice cultivation in the Americas”, H um an E colo g y , court Brace Jovanovich, San Diego, 1997.
2 6 (4), 1998, s.525-545. Chagnon, N. A. ve Hames, R ., “Protein deficiency and
C arrington, J. F ., T a lk in g dru m s o f A fr ic a , Carey tribal warfare in Amazonia: New data”, S cience,
Kingsgate Press, Londra, 1949. 203 (4383), s.10-15.
— , “The talking drums of A frica”, Scientific A m erican , Chagnon, N. A. ve Irons, W. (der.), E volu tion ary bi-
2 5 5 , 1971, s.90-94. o lo g y a n d h u m an s o c ia l b eh a v io r: An a n th ro p o -
Cashdan, E., “Spatial organization and habitat use” , log ical persp ectiv e, Duxbury Press, North Scitua-
E. A. Smith ve B. Winterhalder (der.), E volu tion ary te, MA, 1979.
e co lo g y a n d hum an beh av io r, W alter de Gruyter, Chagnon, N. A. ve M elancon, T ., “Epidemics in a tri
Ne w York, 1992. bal population”, T he im pact o f con tact: T w o Ya
Castells, M ., “The net and the self: W orking note for a n o m a m ö cases, Report N o. 11 (s.5 3 -7 5 ), Cultu
critical theory of the inforational society, C ritique ral Survival International, Cambridge, M A, 1983.
o f A n thropology, 16 (1), 1996a, 11-39. Chance, N. A., T he In u piat a n d A rctic A la sk a: An eth-
— , T h e rise o f the n etw o rk so ciety : T h e in fo rm a tio - n ography o f dev elop m en t, H arcourt Brace College,
nal age, cilt 1, Blackwell Press, Oxford, 1996b [En Fort W orth, T X , 1990.
form a sy o n Çağı, E k o n o m i, T oplu m ve Kültür, A ğ Cheal, D ., “ Changing household financial strategies:
T oplum unun Yükselişi, (cilt 1), İstanbul Bilgi Üni Canadian couples today”, H um an E colo g y , 21 (2),
versitesi Yayınları, 2. baskı, İstanbul, Nisan 2008]. 1 993, 197-213.
— , E n d o f m illenium , cilt 3, T h e in form ation ag e: E c o Chibnik, M . (der.), Farm w o rk a n d field tv o rk : A m e
n o m y , s o c ie ty a n d cu ltu re, B lackw ell, O xfo rd , rican agricu ltu re in a n th r o p o lo g ic a l p ersp ec tiv e,
1988 [E n fo rm a sy o n Ç ağı, E k o n o m i, T o p lu m ve Cornell University Press, Ithaca, N Y , 1987.
Kültür, Binyılın Sonu, (cilt 3), İstanbul Bilgi Üni Chira, S., “Struggling to find stability when divorce is a
versitesi Yayınları, İstanbul, Aralık 2007]. pattern”, N ew Y ork T im es, 1995, s .l, 42.
Cavalli-Sforza, P. ve Piazza, A., T h e history a n d geog- Chomsky, N ., L an gu au ge a n d m in d, H arcourt Brace
raphy o f hum an gen es, Princeton University Press, Jovanovich, New York, 1972.
Princeton, N J, 1994. Clark, K. ve Uhl, C., “Farming, fishing, and fire in the
Cernea, M . M ., S ocial O rganization a n d d ev elo p m en t history of the upper Rio Negro region of Venezue-
a n th ro p o lo g y , The 1995 Malinovvski Award Le- la”, H um an E colo g y , 15, 1987, s.1-26.
cture, Environmentally Sustainable Development Clarke, K. B., “Racial progress & retreat: A personal
memoir”, H. Hill ve J. E. Jones (der.), R a ce in A m e — , “Hum an ecology and space age technology: So-
rica: T he struggle fo r equality, University of Wis- me predictions” , H u m an E c o lo g y , 2 2 (3), 199 4 ,
consin Press, Madison, s.3-18. s.405-413.
Clarke, L ., A c c e p ta b le risk? M a k in g d ecis io n s in a Conelly, W . T ., “Agricultural Intensification in a Phi-
to x ic environm ent, University of California Press, loppine frontier community: Impact on labor effici-
Berkeley ve Los Angeles, 1989. ency and farm diversity”, D. G. Bates ve S. H. Le-
Cook, S., “The obsolete anti-market mentality: A cri- es (der.), C ase studies in hum an eco log y , Plenum
tique of the substantive approach to economic an- Press, New York 1996.
thropology, A m erican A n th ro p olog ist, 68 , 196 6 , Conklin, B., “Body Paint, Feathers, and VCRs: Aesthe-
s.323-345. tics and Authenticity in Amazonian Activism”, M e-
Colchester, M ., T h e bealtb a n d survival o f th e Venezu- rican E thn ologist, 24(4), 1997, s .7 1 1-728.
elan Y an om am ö, IGWA Document No. 53, Cultu- Conklin, B. A. ve Graham, L. R ., “The shifting midd-
ral Survival International, Cambridge, M A, 1985. Ie ground: Amazonian Indians and eco-politics”,
Cole, D ., N om a d s o f th e n om ads: T h e A l M urrah B e- A m erican A n thropologist, 97 (4), 199 5 , s.695-710.
d o u in o f th e E m p ty Q u a rter, Aidine, Chicago, Cook, S., “The obsolete anti-market mentality: A cri-
1979. tique of the substantive approach to economic anth
Cole, J. W. ve W olf, E. R ., T h e hidden fron tier: E co- ropology, A m erican A n thropologist, 68 , s.323-345.
logy a n d ethnicity in an alp in e valley, University of Cooper, F. ve Packard, R. (der.), In tern ation al d ev elop -
California Press, Berkeley, 200 0 . m en t a n d th e so cia l sciences: Essays on th e history
Collier, J., Jr., Visual an th ro p olo g y : P h oto g ra p h y as a a n d p olitics o f knou/ledge, University o f California
research m eth o d , Holt, Rinehart 8c W inston, New Press, Berkeley, 1998.
York, 1967. Coughenour, M . B., Ellis, J. E., Swift, D. M ., Coppock,
Collins, W. T ., “An analysis of the Memphis garbage D. L., Galvin, K ., M cC abe, J. T . ve H art, T . C.,
strike of 1 9 6 8 ”, P ublic A ffairs F oru m , 3, Memphis “Energy extraction and use in a nomadic pastoral
State University, 1974, s.1-6. ecosystem”, Science, 2 30, 1985, s.619-625.
Colson, E ., “A ncestral spirits and social structure Coult, A. D. ve Habenstein, R. W ., G ross tabulations
among the plateau Tonga”, In tern ation al A rchives o f M u rd o ck ’s w o rld eth n og rap b ic sam ple, Univer
o f E thn ography, 1, 1954, s.21-68. sity of Missouri Press, Columbia, 1965.
Conant, F. P., “K orok: A variable unit o f physical Cowell, A., “Cairo parley hits anew on m igrants” ,
and social space among the Pokot of East A frica”, N ew Y ork T im es, 11 Eylül 1994, s.10.
A m erican A n tropologist, 6 7 ,1 9 6 5 , s.429-434. Craige, B. J . (der.), Literatü re, lan guage a n d politics,
— , “Thorns paired sharply recurved: Cultural Controls University of Georgia Press, Atina, 1988.
and rangeland quality in East A frica”, B. Spooner Greed, G. W ., “Bulgaria: Anthropological corrections
ve H. M ann (der.), A n trop olog y a n d desertificati- te cold war stereotypes”, M . Ember, C. Ember ve
on : D rylan d eco log y in so cia l perspective, Acade- D. Levinson (der.), P ortraits o f cu ltu re, Prentice
mic Press, Londra, 1982, s.111-112. Hail, Englevvood Cliffs, N J, 1994.
— , “Remote sensing, discovery, and generalizations in Creed, G. W ., D om esticatin g revolu tion : P rom socialist
human ecology”, E. M oran (der.), T h e ecosystem refo rm to am bivalen t transition in a Bulgarian vil-
co n c e p t in a n th ro p o lo g y , W estview Press, Boul- lage, The Pennsylvania State University Press, Uni
der, CO , 1984. versity Park, PA, 1998.
— , “Social Consequences o f AIDS: Im plications for Cronk, L., “Human behavioral ecology”, A nnual R evi-
E ast A frica and the Eastern United S tates”, R. eıv o f A n trhropology, 20, 1991, s.25-53.
Kulstad (der.), AID S 198 8 : A m erican A ssociation Cunningham, W . P. ve Saigo, B. W ., E n v iron m en tal
fo r the A dvan cem en t o f Science Sym posia P apers, Science, a g lo b a l con cern , W illiam C Brown, Du-
AAAS, Washington, DC, 1988, s.147-156. buque, IA, 1995.
Curran, J. W ., Jaffe, H. W ., Hardy, A. M ., M organ, W. low, J . ve Paitan, S., “Indigenous agroforestry in
M ., Selik, R. M . ve Dondero, T. J., “Epidemiology the Peruvian Amazon: Bora Indian management of
of AIDS and H IV mfection in the United States”, R. swidden fallows”, Intercien cia, 9 ,1 9 8 4 , s.346-357.
Kulstad (der.), AID S 1988: A m erican A ssociation Denich, B ., “Dismembering Yugoslavia: N ationalist
fo r the A dvan cem en t o f Science Sym posia P apers, ideologies and the symbolic revival of genocide”,
AAAS, Washington, DC, 1988, s.19,34. A m erican E thnologist, 21 (2), 1994, s.3 6 7-390.
Cyriax, R. J., Sir J o h n F ran klin ’s last A rctic ex p ed ition , Dennett, D. C., D arw in ’s d an g erou s id ea : E v olu tio n
Methuen, Londra, 1939. a n d the m eaning o f life, Simon & Schuster, New
Daley, S., “Botswana is presing bushmen to leave reser- York, 1994.
ve”, N ew Y ork T im es, 14 Temmuz 1996. Dennett, D ., K inds o f m in ds: T ou /ard an u n derstan -
Dalton, G., “Traditional production in primitive Afri- ding o f co n scio u sn ess, Basic Books (Harper Co-
can economies”, Q uarterly Jo u rn a l o f E con om ics, lins), Nevv York, 1996.
76, 1962, s.360-378. DePalme, A., “Canadian Indians win a ruling vindica-
— , “Peasantries in antropology and history”, Current ting their oral history”, T h e Nevv Y ork T im es, 9
A n tropology, 1 3 ,1 9 7 2 , s.385-415. Şubat 1998.
D ’Andrade, R. G ., “ Cultural constructions o f rea- Diamond, J ., “Race without color”, D iscover, 15 (11),
lity”, L. Nader & T. W . M aretski (der.), C ultu 199 4 , s.82-91.
ral ilness an d b ealth : Essays in hum an ad ap ta tio n , — , Guns, germ s, a n d Steel: T h e fates o f hum an soci-
American Anthropological Association, Washing- etiess, W . W. N orton, New York, Londra, 1999.
ton, DC, 1973. Dietz, T ., Pastoralists in d ire straits, Netherlands Ge-
D ’Aquili, E., T he b io p sy ch o lo g ical determ in an ts o fc u l- ographical Studies (N o.49), University of Amster-
ture, M cCaleb Modulein, Anthropology, Addison- dam, Institute for Social Geography, Amsterdam,
Wesley, Reading, MA, 1972. 1987.
Davis, D. S. (der.), T h e co n su m er re v o lu tio n in u r D ivale, W . ve H arris, M ., “T he male suprem acist
ban C hina, University o f California Press, Berke- complex: Discovery of a cultural invention”, A m e
ley, 2 000 . rican A n thropologist, 80, 1978, s.668-671.
Davis, W ., P assage o f darkn ess: T h e eth n o b io lo g y o f Dore, R. P., S hin ohata: A p o rtra it o f a Ja p a n ese villa-
th e H aitian Z o m b ie, University of N orth Carolina ge, University of California Press, Berkeley ve Los
Press, Chapel Hill, 1988. Angeles, 1994.
— , “Death of a people. Logging in the Penan home- Douglas, M ., “The Lele resistance to change” , E. E.
land”, Cultural Survival Q uarterly, 17 (3), 1993, LeClair, Jr. ve H. K. Schneider (der.), E co n o m ic a n
s.15-20. th ro p olo g y : R eadings in theory a n d analysis, Holt,
Davis, W. ve Henley, T ., (der.), P enan: V oice f o r the Rinehart & Winston, New York, 1962.
B o r n e o ra in fo r est, W estern Canada W ilderness Dove, M . R ., “The Chayanov slope in a svvidden so-
Committee, Vancouver, 1990. ciety: Household demography and extensive ag-
Davvkıns, R., R iver ou t o f E d en : A D aruıinian view o f riculture in western Kalim antan”, P. Durrenbur-
life, Basic Books, New York, 1995. ger (der.), C hayan ov , peasants, a n d eco n o m ic an
Dawson, J. L. M ., “ Cultural and psychological influen- th ro p o lo g y , Academic Press, Orlando, FL, 198 4 ,
ces upon spatial perceptual processes in West Afri- s.97-132.
ca ”, Internation al Jo u rn a l o f P sychology, 2 , 1967, — , “Introduction”, M . R. Dove (der.), T h e rea l a n d
s.115-128 , 171-185. im agin ed ro le o f culture in dev elop m en t: C ase stu
Deb, D., “O f cast net and caste identity: Memetic diff- d ies fr o m In d o n esia, University of Hawaii Press,
rentation between two fishing communities of Kar- Honolulu, s.1-37.
nataka”, H um an E colog y , 2 4 (1), 1996, s.109-124. Downs, J. F., “The social consequences of a dry well”,
Denevan, W ., Treacy, J., Alcorn, J ., Paddoch, C., Dens- A m erican A n thropologist, 67, 1965, s.1387-1417.
Dozier, E. P., T he P u eb lo Indians o f N orth A m erica, the history of a hunting-gathering economy”, Ba-
Holt, Rinehart & Winston, New York, 1970. tes, D. G. ve Lees, S. H. (der.), C ase Studies in h u
Draper, P., “Social and economic constraints on child m an ecolog y , Plenum, New York, 1996, s.85-102.
life among the !K ung.” , R . B. Lee ve I. DeVore Edgerton, R. B., T he individual in cultural a d ap ta tio n :
(der.), K alah ari hunter-gatherers, Harvard Univer A study o f fo u r E ast A frican p eo p les, University of
sity Press, Cambridge, MA, s.199-217. California Press, Berkeley ve Los Angeles, 1971.
Duben, A., “The significance of family and kinship in Eggan, F., S ocial organization o f th e b e s t e m P u eb lo,
urban Turkey”, Ç. Kağıtçıbaşı (der.), Sex roles, f a University of Chicago Press, Chicago, 1950.
m ily a n d com m u n ity in T u rkey , Indiana Univer Ehrlich, P. ve Ehrlich, A. H ., P opu lation , resources, en-
sity Turkish Studies, no.3, Indiana University Press, vironm en t: Issues in hum an eco log y , 2. baskı, Fre-
Bloomington, 1986. eman, San Francisco, 1972.
Dunbar, R ., G room in g , gossip , a n d th e ev o lu tion o f Eicher, M ., N on sex ist research m eth o d s: A p ra ctica l
lan gu age, Harvard University Press, Cambridge, gu ide, Ailen & Unwin, Londra, 1988.
MA, 1997. Eliade, M ., W . C. Beane ve W . G. (der.), M yths, rites,
Duranti, A., From gram m ar to politics: linguistic a n th sy m bols: A M ircea E liad e read er, cilt 2, Harper &c
ro p o lo g y in a W estern Sam oan village, University Row , New York, 1975.
o f California Press, Berkeley ve Los Angeles, 1994. Ember, C. R ., “M yths about hunter-gatherers”, E thn o-
Durham, E., H igh A lbania, Beacon, Boston, 1987. logy, 17 (4), 1978, s.439-448.
Durham, W . H ., C oevolu tion : G enes, culture, an d h u — , “The relative decline in vvoman’s contribution to
m an diversity, Stanford University Press, Stanford, agriculture with intensification”, A m erican A nth-
CA, 1991. rop olog ist, 85, 1983, s.285-304.
Durkheim, E., T h e division o f la b o r in so ciety , Free — , “Resource unpredictability, mistrust & w ar”, J o u r
Press, New York, 1964. n a l o f C o n flict R eso lu tio n , 36 (2), 1 9 9 2 , s.2 4 2 -
Durrenberg, P. (der.), C h ayan ov, p easan ts, a n d e c o 262.
n o m ic a n th r o p o lo g y , Academic Press, O rlando, Ember, C. R. ve Ember, M ., “Peace betvveen participa-
FL, 1984. tory polities: A cross-cultural test of the ‘democra-
Dyson-Hudson, N. ve Dyson-Hudson, R ., “The stru- cies rarely fight each other’ hypothesis”, W orld P o
cture of East African herds and the future of East litics, 4 4 (4), 1992, s.573-599.
African herders”, D ev elo p m e n t a n d ch a n g e, 13, Ember, C. R ., Ember, M . ve Pasternak, B., “O n the de
1982, s.213-238. velopment of unilineal descent”, Jo u rn a l o f Anth-
Dyson-H udson, R ., “Ecology o f nom adic Turkana ro p o lo g ic a l R esearch, 3 0 ,1 9 7 4 , s.69-94.
pastorilists: A discussion”, E. Whitehead, C. Hut- Ember M . ve Ember, C. R., “The conditions favoring
chinson, B. Timmerman & R. Varady (der.), A rid matrilocal versus patrilocal residence”, A m erican
lands: T od a y a n d tom orrovv, Westview, Boulder, A n tropologist, 7 3 ,1 9 7 1 , s.571-594.
C O , 1988, s.701-703. Ember, M ., Ember, C. ve Levinson, D. (der.), P ortra-
Dyson-Hudson, R. ve Little, M . A. (der.), R ethinking its o f culture, Prentice Hail, Englevvood Cliffs, N J,
hum an ad ap tation : Cultural a n d b io lo g ica l m od els, 1994.
Westview, Boulder, CO , 1983. Eminov, A., “There are no Turks in Bulgaria: Rew-
Dyson-Hudson, R. ve Smith, E. A., “Human territo- riting history by administrative fia t” , K . K arpat
riality”, Cam bridge University Press, C am brid (der.), T h e T u rks o f B ulgaria: T h e H istory, C ul
ge, 1991. ture an d P olitical F ate o f a M inority, Isis Press, İs
Earle, T. (der.), C h iefd om s: P ow er, eco n o m y a n d ide- tanbul, 1990.
o lo g y , Cambridge University Press, Cam bridge, Engels, F., E. B. Leacock (der.), T h e origin o f th e f a
1991. m ily, private property, a n d the State, International
Eder, J. F., “Batak foraging camps today: A window to Publishers, New Y ork, 1972 (first published 1884).
E rlanger, S., “ In east and Central Europe, ‘fam ily ew of sedentary prestate societies in the Americas”,
downsizing’ to shrink populations”, In tern ation al A dvan ces in A rch aeolo g ica l M eth od s a n d T heory,
H era ld T ribü ne, 5 Mayıs 2 0 0 0 , s.13. 1, Academic, Press, Orlando, FL, 198 4 , s.39-102.
Escobar, A., “Anthropology and the development en- Feit, H . A ., “The ethno-ecology of the W asw anipi
counter: The making and marketing of develop Cree; or how hunters can manage their resources”,
ment anthropology”, A m erican E th n o lo g ist, 18 B. Cox (der.), Cultural ec o lo g y : R eadin gs on the
(4), s.658-682. C an adian native p eo p les, McClelland & Stewart,
— , “W elcome to ‘Cyberia’ ” , C urrent A n th ro p olog y , Toronto, 1973.
18 (3), 19 94, s.38-45. — , “The enduring pursuit: Land, time and social rela-
Estioko-Griffin, A. ve Griffin, P. B., “W oman the hun- tionships in anthropological models of hunter-gat-
ter: The A gta”, F. Dahlberg (der.), k o r n a n the herers and in Subarctic hunters’ images”, E. S. Bur-
G atherer, Yale University Press, New Hawen, CT, ch, Jr. ve L. J. Ellanna (der.), K ey issues in hunter-
1981, s.121-151. ga th erer research, Berg Publishers, Providence, RI,
Etienne, M . ve Leacock, E. (der.), W om en a n d c o lo - 1994, s.421-439.
n ization : A n th ro p o lo g ica l p ersp ectiv es, Bergin 8t Ferguson, B. R ., W arfare, culture, a n d en viron m en t,
Garvey, South Hadley, M A, 1988. Academic Press, New York, 1984.
Evans-Pritchard, E. E., T he N uer: A description o f the — , “T ribal vvarfare” , S cien tific A m erican , 2 5 6 (1),
m o d es o f liv elih o o d a n d p olitical institutions o f a 1992, s.108-113.
N ilotic p eo p le, Clarendon Press, Oxford, 1940. — , “A reputation for w ar”, N atu ral H istory, 104 (4),
Fagan, B. M ., P eo p le o f th e E arth: An in trodu ction to 1995.
w o rld prehistory, 7. baskı, HarperCollins College, — , Y an om am ö tuarfare: A p o litical history, SAR Press,
New York, 1992. Santa Fe, N M , 1995.
Farb, P., W orld play: W hat happen s w hen p e o p le talk, Ferraro, G. P., T h e cu ltu ral dim en sion o f internatio-
Knopf, New York, 1974. n al business, Prentice, Hail, Englevvood Cliffs, N J,
Farley, R ., “The common destiny of blacks and whi- 1990.
tes: Observations about social and economic sta- Ferreira, M . K. L., “People of M y Side - People of the
tus of the race”, H. Hill ve J. E. Jones (der.), R ace Other Side”, Z D M 33(3), 2 0 0 1 , s.98-94.
in A m erica: T h e struggle fo r equality, University of Fischer, J. L., “Social influences on the choice o f a lin-
Wisconsin Press, 1993, s.197-233. guistic variant, W ord, 14, 1958, s.47-56.
Fay, R. E., Turner, C. F., Klassen, A. D. ve Gagnon, J. Fisher, H. E., “The four-year itch: Do divorce patter
H ., “Prevalence and patterns of same-gender sexu- ns reflect our evolutionary heritage?”, N atu ral H is
al contact among men”, Science, 2 4 3 , 1989, s.338- tory, 10, 1987, s.22-33.
348. Fisher, M ., Iran: F rom religious dispute to revolution,
Feder, B. J ., “Big decisions before spring planting” , Harvard University Press, Cambridge, M A, 1980.
N ew Y ork T im es, 7 M art 1994, s.D l. Flinn, M ., “ Correlates of reproductive success in a Ca-
Feinberg, R ., “M argaret Mead and Samoa: Corning of ribbean village”, H um an E colo g y , 1 4 ,1 9 8 6 , s.225-
age in fact and fiction”, A m erican A n thropologist, 245.
90, 1988, s.656-663. Flowers, N. M ., “The Spread o f AIDS in rural Brazil”,
Feinman, G. ve Nicholas, P., “Prehispanic interregio- R. Kulstad (der.), A ID S 198 8 : A m erican A ssocia-
nal interaction in Southern M exico: The Valley of tion f o r th e A dvan cem en t o f Science Sym posia Pa-
O axaca and the Ejutla Valley”, E. M . Schortman pers, AAAS, Washington, DC, 1988, s.159-168.
ve P. A. Urban (der.), R esou rces, p o ıv er, a n d in- Flowers, N ., Gross, D ., Ritter, M . ve Werner, D ., “Pro
terregion al interaction, Plenum, New York, 1992, tein capture and cultural development in the Ama
s.77-114. zon”, A m erican A n th ro p o lo g ist, 3, 1 9 7 5 , s.5 26-
Feinmen, G. ve Neitzel, J., “T oo many types: an overvi- 549.
— , “Variation in Svvidden practices in four central Bra- M easuring vvinners and losers among the Ariaal
zilian Indian Societies”, H um an E colo g y , 1 0 ,1 9 8 2 , Rendille pastoralists of Kenya”, Bates, D. G. ve Le-
s.203-217. es, S. H. (der.), C ase studies in hum an eco log y , Ple-
Fondahl, G ., “Gaining ground? Evenkis, land, and re num, New York, s.159-174.
form in Southeastern Siberia” , C ultu ral su rvival Fratkin, E. M ., Roth, E. A. ve Nathan, M . A., “When
stu dies in ethn icity a n d ch an g e, Allyn ve Bacon, nomads settle: The effects of commoditization, nut-
Boston, 1998. ritional change, and formal education on Ariaal
Ford, R. I., “An ecological perspective on the Eastern and Rendille pastoralists”, Current A n thropology,
Pueblos”, A. Ortiz (der.), N etv Perspectives on the 4 0 (5), 1999, s.729-735.
P u eb los, University of New M exico Press, Albuqu- Frayer, D. W ., W olpoff, M . H ., Thorne, A. G. ve Pope,
erque, 1972. G. G ., “Getting it straight”, A m erican A n th rop olo-
Foster, B., “Ethnicity and commerce”, A m erican E th- gist, 96 (2), 1994, s.424-438.
n ologist, 1, 1974, s.437-448. Frayser, S., Varieties o f sexu al experien ce, HRAF Press,
Foster, G . M ., A p p lied A n tro p o lo g y , Little, Brown, New Haven, C T, 1985.
Boston, 1969. Frazer, J ., T h e n ew g o ld en bo u g h (kısaltılmış baskı),
Foster, B. ve Seidman, S., “Urban structures derived Criterion, New York 1959 (ilk baskı 1900).
from collection of overlapping substets, U rban An- Freeman, D ., M argaret M ea d a n d S am oa: T h e m akin g
tb rop o log y , 1 1 ,1 9 8 2 , s.171-182. a n d u n m akin g o f an a n th ro p o lo g ica l m yth, Har-
Fox, R ., “Evil vvrought in the name o f good”, A n thro vard University Press, Cambridge, M A, 1983.
p o lo g y N etvsletter, M art 1994, s.2. Freeman, J. D ., “On the concept of the kindred”, J o u r
— , T h e ch a llen g e o f a n th ro p o lo g y : O ld en cou n ters n a l o f th e R o y a l A n th r o p o lo g ic a l In stitu te, 9 1 ,
a n d n ew excu rsions, Transaction Publishers, New 1 96 1 , s.192-220.
Brunswick, N J, 1994. Freeman, M . M . R ., “A social and ecological analysis
Frank, A. G ., C apitalism a n d un derdevelopm en t in L a o f systematic female infanticide among the Netsi-
tin A m erica, M onthly Review Press, New Y ork, lik Eskim o”, A m erican A n thropologist, 73, 1011-
1969. 1019.
— , R eO rien t: G lo b a l eco n o m y in the A sian ag e, Uni Freilich, M ., M ean in g o f cu ltu re: A re a d e r in cu ltu
versity of California Press, Berkeley, 1998. ral a n tro p o lo g y , X ero x College, Lexington, M A,
Frank, R. H ., P assion ıvithin reason : T h e strategic ro le 1971.
o f th e em otion s, Norton, New York, 1988. Fricke, T ., H im alayan h o u seh old s, Columbia Univer
Fratkin, E., Surviving drou ght an d dev elop m en t: Aria- sity Press, New York, 1994.
a l p astoralists o f N orthern K en ya, Westview Press, Fricke, T ., Thom ton, A. ve Dahal, D. R ., “Netting in
Boulder, CO , 1991a. Nepal: Social change, the life course, and brideser-
— , “ Surviving drought and development. Ariaal pasto vice in Sangila”, H u m an E c o lo g y , 2 6 (2), 199 8 ,
ralists of Kenya” , H um an E colo g y , 23 (3), 1991b. s.2 1 3-237.
— , A ria a l p a storalists o f n orthern K en y a: Surviving Fried, M ., T h e evolu tion o f p olitical society: An essay
drou ght a n d d ev elop m en t in A frica ’s a rid lands, Al in p o litic a l a n th r o p o lo g y , Random House, New
lyn and Bacon, Boston, 1998. York, 1967.
— , “Pastoralism -governance and development issu- Fromkin, V . ve Rodman, R ., An in trodu ction to lin-
es”, A n nu al R evieıv o f A n th ro p olog y , 2 6 , 199 7 , guistics, 4. baskı, H olt, Rinehart 8c Winston, New
s.235-261. York, 1988.
Fratkin, E., Galvin, K. ve Roth, E. A., A frican p a sto- Gailey, C. W ., K inship to kin gship: G en d er hierarchy
ralist system s: An integrated a p p ro a ch , L. Reinner a n d State form a tio n in th e T on gan Islands, Univer
Publishers, Boulder, CO, 1994. sity of Texas Press, Avusturya, 1987.
Fratkin, E. ve Roth, E. A., “W ho survives drought? Galvin, K. A., “Nutritional status as an indicator of im-
pending food stress”, D isasters, 12, 198 8 , s.147- Glantz (der.), W o rk sh o p rep ort on creepin g envi
156. ro n m en ta l p h en o m en a a n d s o c ie ta l resp o n ses to
Gardner, A. ve Gardner, B., “Teaching sign language them , National Çenter for Atmospheric Research,
to a chimpanzee”, Science, 165, 1969, s.6 6 4-672. Boulder, 1994a, s.1-10.
Galaty, J. G., “Rangeland tenure and pastoralisin in Af- Glenny, M ., T h e fa il o f Yugoslavia: T h e third B alk a n
rica”, E. Fratkin, K. Galvin ve E. A. Roth (der.), A f- w ar, Penguin, Londra, 1992.
rican pastoralist system s: A n integrated a p p ro a ch , Gluckman, M ., Politics, law , a n d ritual in tribal so ci
Rienner Publishers, Boulder, CO, 1994, s.185-204. ety, Aidine, Chicago, 1965.
Geertz, C., “Religion as a cultural System”, M . Banton Goldberg, J., “A war vvithout purpose in a community
(der.), A tıth rop olog ical a p p ro ach es to th e study o f without identity”, N ew Y ork T im es M agazine, 22
religion , Praeger, New York, 1966. O cak 199 5 , s.36-39.
— , “Two types of ecosystems”, A. P. Vayda (der.), En- Goldschmidt, W ., As you savu, Harcourt, Brace, New
vironm en t a n d cultural b eh av ior, Natural History York, 1947.
Press, New York, 1969. — , E x p lorin g th e w ays o f m an kin d, H olt, Rinehart &
G iaccaria, B. ve Heide, A., X avan te: P ov o A u tentico, Winston, New York, 1971.
Sâo Paulo, Editorial Dom Bosco, 1972. Goldsmith, E. ve Hildyard, N ., T h e so cial a n d en viron
Giampietro, M ., Bukkens, S. F. ve Pimientel, D., “La m en tal effects o f large dam s, Sierra Club, San Fran
hor productivity: A biophysical definition and as- cisco, 1984.
sesment” , H um an E colo g y , 21, 1993, s.229-260. Goleman, D ., “An emerging theory on Blacks’ IQ sco-
Gibbs, J . L., Jr., “The Kpelle M o o t”, A frica, 33, 1963, res”, N ew Y ork T im es, Education Supplement, 10
s. 1- 10 . Nisan 198 8 , s.22-24.
Gilmore, D. D ., A ggression a n d com m un ity: P arad o x es — , “Sex roles reign povverful as ever in the emotions”,
o f A n dolusian culture, Yale University Press, New N ew Y ork T im es, 13 Ağustos 1988, S.C1-C2.
Haven, CT, 1987. Good, K ., “The Yanom amö keep on trekking”, N atu
— , M a n h o o d in th e m akin g: T h e cultural constructi- ral H istory, 104 (4), 1995.
on o f m asculinity, Yale University Press, New H a Goodal, J. Van L., İn th e sh a d o w o f m an , Houghton
ven, CT, 1990. M ifflin, Boston, 1971.
— , “ Subjectivity and subjugation: Fieldwork in the Goodenough, W. H ., “A problem in Malayo-Polynesi-
stratified community”, H um an O rganization , 50, an social organization”, A m erican A n tropologist,
1991, s.215-224. 5 7 ,1 9 5 5 , s.71-83.
— , “The ‘mayete’ as object and stereotype in Andalu- — , D escription a n d co m p a riso n in cultural a n th ro p o-
sian proletarian poetry”, E thn ology, 33 (4), 1994, logy, Aidine, Chicago, 1970.
s.353-365. Gorkin, M ., D ays o fh o n e y , days o fo n io n : T h esto ry o f
— , C arn ival a n d cu ltu re: Sex, sy m b o l a n d statu s in a Palestinian fam ily in Israel, University of Califor
Spain, Yale University Press, New Haven, 1998. nia Press, Berkeley ve Los Angeles, 1993.
Ginguld, M ., Perevolotsky, A. ve Ungar, E. D ., “Living Gorman, E. M ., “The AIDS epidemic in San Francis
on the margins: Livelihood strategies o f Bedouin co: Epidemiological and anthropological perspec-
herd-owners in the northern Negev, Israel”, H u tives”, A. Podolefsky ve P. J. Brown (der.), A ppl-
m an E colo g y , 25 (4), 1997, s.567-591. ying a n th ro p o lo g y , Mayfield Press, M ountain Vi-
Gladwing, C. ve Butler, J., “Gardening: A survival stra- ew, CA, 198 9 , s.192-201.
tegy for the small, part-time Florida farm ”, P rocee- Gorman, P., “A people at risk”, E. Angeloni (der.), An-
dings F lorida State H orticultural Society, 9 5 , 1982, n u al ed ition s: A n th ro p olog y , Dushkin Publishers,
s.264-268. Guilford, C T , 1994.
Glantz, M . H ., “Creeping environmental phenomena: Gossen, G. H ., “Temporal and spatial equivalents in
Are societies equipped to deal with them ?” M . H. Chamula ritual symbolism”, W. A. Lessa ve E. S.
Vogt, R ea d er in com p arativ e religion: An an thro- Hackenberg, R ., “Economic alternatives in arid lands:
p o lo g ic a l a p p ro a c h , Harper 8c Row , New York, A case study of the Pima and Papago Indians”, Et-
1972. hn olog y , 1, 1962, s.186-195.
Gottesfeld Johnson, L. M ., “Aboriginal burning for ve- Hames, R ., “Monoculture, polyculture, and polyvari-
getation management in Northvvest British Colum- ety in tropical forest Swidden cultivation”, H um an
bia”, H um an E colog y , 22, 1994, s.171-188. E colo g y , 11, 1983, s.13-34.
Gough E. K ., “The Nayars and the definition of marri- Hammel, H. A., “Meeting the M inotaur”, A n th ro p o
age”, Jo u rn a l o f the R o y al A n trop olog ical Institu- logy N em sletter, 36 (4), 1994.
te, 8 9 ,1 9 5 9 , s.23-34. H arlan, J., “A wild vvheat harvest in Turkey”, A rchae-
— , “Nuer kinship: A Reexam ination”, T . O. Beidel- o lo g y , 2 0 (3), 1967, s.197-201.
man (der.), T he translation o f culture, Tavistock, H arris, M ., “The cultural ecology of India’s sacred
Londra, 1971, s.79-122. cattle”, Current A n thropology, 7, 1966, s.51-66.
Gould, J. L. ve M arler, P., “Learning by instinct”, Sci- — , P attern s o f ra c e in th e A m ericas, N orton, New
en tific A m erican, 2 5 6 , 1987, s.74-85. York, 1974.
Gould, S. J ., “Cardboard Darwinism: This view of li — , G o o d to eat: R id d les o f f o o d a n d culture, Simon
fe”, N atu ral H istory, 95, 1986, s.14-21. 8c Schuster, New York, 1985.
— , “Tires to sandals: This view of life”, N atu ral H is — , “A cultural materialist theory of band and villa-
tory, 98, 1989, s.8-16. ge vvarfare: The Yanomamö test”, B. R. Ferguson
— , “So near and yet so far”, N ew Y ork R eview o f B o - (der.), W arfare, culture, an d en viron m ent, Acade-
o k s , 2 0 Ekim 1994, s.229-260. mic Press, New York, s.111-140.
— , “The Diet of Worms and the defenestration of Pra- — , “Comment on Vayda’s review of good to eat: Ridd
gue”, N atu ral H istory, Aralık 1996a, s.18-65. les o f food and culture” , H u m an E c o lo g y , 15,
— , “Creating the creature”, D iscov er, Ekim 19 9 6 b , 1987, s.511-518.
s.43-54. — , Culture, p eo p le, nature: An in trodu ction to g en e
Graves, T . D ., “The personal adjustment o f N avajo ral a n th ro p olo g y , 5. baskı, Harper 8c Row, New
Indian migrants to Denver, Colorado”, A m erican York, 1988.
A n tbropologist, 72, 1970, s.35-54. H art, C. W . ve Pilling, A. R., T h e T iw i o fN o r t h Aus-
Greenberg, J., L an g u ae in A m erica, Stanford Univer tra lia , H o lt, R in eh art 8c W inston , N ew Y o rk ,
sity Press, Palo Alto, CA, 1993. 1960.
Gregor, T ., A nxious pleasures: T h e sex u al lives o f an H art, T. D. ve H art, J. A., “The ecological basis of hun-
A m a zo n ian p e o p le , University o f Chicago Press, ter-gatherer subsistence in African rain forests: The
Chicago, 1985. M buti of eastern Z aire”, Bates D. G. ve Lees, S.
— , Culture, p eo p le, nature: An in troduction to g en e H. (der.), C ase studies in hum an eco log y , Plenum,
ral a n th ro p olo g y , 5. baskı, Harper 8c Row, New New York, 1996, s.55-83.
York, 1988. Hayden, B., “Competition, labor and complex hunter-
Grigg, D. B., T h e agricu ltu ral system s o f th e w o rld : gatherers”, E. S. Burch, Jr. ve L. J. Ellanna (der.),
An evolu tion ary a p p ro a c h , Cambridge University K ey issues in hu n ter-gatherer research, Berg Publis-
Press, Cambridge, 1974. hers, Providence, RI, 1994, s.223-239.
Gross, D. R ., “Time allocation: A tool for the study of H eadland, T ., “The wild yam question: H ow well
cultural behaviour”, A nnual Revieut o f A n th ro p o could independent hunter-gatherers live in a tropi
logy, 1 3 ,1 9 8 4 , s.519-558. cal forest ecosystem?”, H um an E colo g y , 15, 1987,
Gross, D. R . ve Undervvood, B. A., “Technological s.463-492.
change and caloric costs: Sisal agriculture in Nort- Hemming, J. (der.), C hange in the A m azon Basin: Vol.
heastern B razil” , A m erican A n tb r o p o lo g is t, 7 3 , 2: M an ’s im p act on forests a n d rivers, Manchester
1 971, s.725-740. University Press, Manchester, İngiltere, 1985.
Herdt, G ., “AIDS and anthropology”, A n th ro p olog y Hopkins, N ., “The social impact of mechanization”, A.
T od ay , 3, 1987, s.1-3. Richards ve P. L. M artin (der.), M igration, m ech a
Hernstein, R. J. ve Murray, C., T h e b e li curve: Intel- nization, a n d agricultural la h o r m arkets in E gypt,
ligetıce a n d class stru ctu re in A m eric a life, Free Westview Press, Boulder, CO , 1983, s.181-197.
Press, New York, 1994. Hopkins, N. S. ve Westergaard, K. (der.), D irection s o f
Herskovits, M ., “A preliminary consideration of the chan ge in rural E gypt, The American University in
cultural areas of A frica” , A m erican A n th r o p o lo Cairo Press, Cairo, 1998.
gist, 26, 1924, s.50-63. Horgan, J., “The violent Yanomamö: Science and C iti
Hertzberg, H. T . E., “Engineering anthropology: Past, zen”, Scientific A m erican , 2 5 5 , 1988, s.17-18.
present, and p oten tial” , A. Podolefsky ve P. J. Horowitz, D ., E thnic grou ps in con flict, University of
Brown (der.), A pplyin g a n th ro p o lo g y : An in tro- California Press, Berkeley ve Los Angeles, 1985.
d u ctory read er, M ayfield Press, M ountain View, Horowitz, M ., “Anthropology and the new develop
CA, 1989. ment agenda”, Bulletin o f the Institute for Deve
H iatt, L. R., “Polyandry in Sri Lanka: A test case for lopment Anthropology, D ev elo p m e n t A n th ro p o
parental investment”, M an, 15, 1980, s.5 8 3-598. logy N etw o rk , 6 , 1988, s.1-4.
Hill, K ., Hawkes, K., Hurtado, M . ve Kaplan, H ., “Se- — , “Development anthropology in the m id -1990s” ,
asonal variance in the diet of the Ache hunter-gat- D ev elo p m en t A n th rop olog y N eıvsletter, 12 (1, 2),
herers in eastern Paraguay”, H um an E colo g y , 12, 1 994, s.1-14.
1984, s.101-136. Howell, N ., N orm a l selection rates o f th e d em ou grap-
H ockett, C. F. ve Ascher, R ., “The human revolution”, hic pattern s o f the !Kung San, American Anthropo
Current A n thropology, 5, 1964, s.135-168. logical Association’un 1 9 7 6 ’daki toplantısında su
H oebel, E. A., T h e law o fp r im itiv e m an , Harvard Uni nulmuş bildiri, Washington, DC, 1976.
versity Press, Cambridge, M A, 1954. — , D em og rap h y o f th e D o b e !Kung, Academic Press,
Hoijer, H ., “The Sapir-Whorf hypothesis”, H. H oijer New York, 1979.
(der.), L an gu age in culture, no.79, American An- Hrdy, S. B., M oth er N atu re: A history o f m others, in-
thropological Association, Washington, D C, 1954. fan ts, a n d n atu ral selection , Museum of N atural
Hole, F., Flannery, K. V. ve Neely, J. A., P rehistory an d History, New York, 200 0 .
hum an eco log y o f the D eh Luran Plain, Memoirs Hudak, A. T ., “Rangeland mismanagement in South
of the Museum of Anthropology, University o f M i- A frica: Failure to apply ecological knowledge” ,
chigan, Anthropological Papers N o. 1, University H um an E colo g y , 2 7 (1), 1999, s.55-78.
of Michigan, Ann Arbor, 1969. Hughes, A. L., E volu tion a n d hum an kin ship, Oxford
Holling, C. S., “Resilience and stabiiity of ecological University Press, New York, 1988.
systems”, Annual R evieu/ o f E colo g y a n d System a- Hultkrantz, A., “Religion and ecology o f Northern Eu-
tics, 4, 1973, s.1-23. rasian/Siberian peoples”, T . Irimoto ve T . Yamada
Holmberg, A., “Research and development approach (der.), C ircu m polar religion a n d eco log y , Univer
to the study of change”, H um an O rganization , 17, sity of Tokyo Press, Tokyo, 1994, s.347-374.
1958, s.12-16. Humphries, S., “The intensification of traditional agri-
Holmes, R ., “Non-dietary modifiers of nutritional sta- culture among Yucatec M aya farmers: Facing up to
tus in tropical forest populations o f Venezuela”, the dilemma of livelihood sustainability”, H um an
Intercien cia, 9, 1984, s.386-391. E colo g y , 2 1 , 1993, s.87-102.
— , “ N u tritio n a l statu s and c u ltu ra l ch an g e in Hurd, J. P. (der.), T he significan ce o f evolu tion ary bi-
Venezuela’s Amazon Territory”, J. Heming (der.), o lo g y fo r research on hum an altruism , Edwin Mel-
C hange in the A m azon Basin: Vol. 2. M an ’s im pact len Press, Lewiston, N Y, 1999.
on forests a n d rivers, Manchester University Press, Ingold, T ., H unters, pastoralists, a n d ranchers, Camb
Manchester Eng., 1985. ridge University Press, Cambridge, 1980.
Ireton, F., “The evolution of agrarian structures in 17, 1974, s.765-773.
Egypt: Regional patterns of change in farm size”, Kemp, W . B., “The flow of energy in a hunting society,
Nicholas S. Hopkins ve Kirşten Westergaard (der.), Scientific A m erican , 2 2 5 , 1971, s.104-115.
D irection s o f chan ge in rural E gypt, The American Keesing, R. M ., Kin grou ps a n d so cial structure, Holt,
University in Cairo Press, Cairo, 1998. Rinehart & Winston, New York, 1975.
Irons, W ., “The Yomut Türkmen: A study of social or- Kelly, R ., T he N u er con qu est, University of Michigan
ganization among a Central Asian Turkic-speaking Press, Ann Arbor, 1985.
population”, A n th ro p olog ica l P apers, no.58, Uni Khaldun, I., çev. Franz Rosenthal, T h e M ugaddim ah:
versity o f M ichigan, Museum o f Anthropology, An introduction to history, c .l , Kegan Paul, Lond
Ann Arbor, 1975. ra, 1958 (özgün eserin ilk baskısı 1377).
— , “N atural selection, adaptation and human soci Kili, S., M odernity a n d tradition: D ilem m as concerning
al behavior”, N. A. Chagnon, W . G. Irons (der.), tv om en ’s rights in T u rkey, paper presented at the
E v olu tio n , B io lo g y a n d H u m an S o cial B eh a v io r, annual meeting of the International Society of Poli-
Duxbury Press, N orth Scituate, M A , 1979. tical Psychology, Helsinki, 1991.
— , “How did morality evolve?”, Z ygon: Jo u rn a l o fR e - Kimball, J. C., T h e A rabs 1 9 84-85: An atlas a n d alm a-
ligion a n d Science, 2 6 , 1991, s.49-89. n a c, The American Educational Trust, Washing-
— , “M orality as an evolved ad aptation”, Jam es P. ton, DC, 1984.
Hurd (der.), T h e B iolog y o f M orality, Edvvin M el- Kirch, P. V ., T h e w et a n d the dry: îrrigation a n d ag-
len Press, Lewiston, N Y , 1995. ricu ltu ra l in ten sifica tio n , University o f Chicago
Jablonka, E. ve Avital, E., “Heredity’s more than ge- Press, Chicago, 1994.
nes, new theory proposes”, N ew Y ork T im es, 3 Kirkby, A. V., T h e use o f lan d a n d w ater resou rces in
O cak 199 5 , s.B13ff. th e p a st a n d presen t, V alley o f O ax a ca, M ex ico,
Johnson, G. A., “Decision-making organization and Museum of Anthropology, University of Michigan,
pastoral nomad camp size”, H um an E colog y , 11, Ann Arbor, 1973.
1983, s.175-200. Konner, M ., T h e tan gled tveb, Harper 8c Row , New
Johnson, P. L ., “W om en and development: A high- York, 1983.
land New Guinea example”, H um an E colo g y , 16, — , “Body and mind: The aggressors”, T h e Y ork Tim es
1988, s.105-122. M agazine, 14 Ağustos 1988, s.33-34.
— , “ Changing household com position, labor patter Konstantinov, Y ., “ ‘N ation-state’ and ‘minority’ types
ns, and fertility of a highland New Guinea popula o f discourse problems of communication between
tion”, D. G. Bates ve S. H. Lees (der.), C ase studies the majority and Islamic minorities in contempo
in hum an ecolog y , Plenum, New York, s.237-250. rary Bulgaria”, ln n ov a tio n in S ocial Science R ese
Johnson, T . M . ve Sargent, C. F. (der.), M edical an th arch, 5 (3), 1992, s.75-89.
ro p o lo g y : C on tem p orary theory a n d m eth o d , Prae- Konstantinov, Y ., Gulbrand A. ve Igla, B., “Names of
ger, New York, 1990. the Bulgarian Pomaks” , N ordlyd, 17, s.8-118.
Johnston, B. R ., W ho pays th e price: T h e sociocu ltu ral Koop, C. E., “Foreword: Current issues in A IDS”, R.
co n tex t o f en viron m ental crisis, Island Press, Was- Kulstad (der.), AID S 1988: A m erican A ssociation
hington, DC, 1994. fo r the A dvan cem en t o f Science Sym posia P apers,
Jolly, C. J . ve W hite, R ., P hysical a n th ro p olo g y , 5. bas AAAS, Washington, D C, 1988.
kı, M cGraw-Hill, New York, 1995. Kopytoff, I., “M atrilineality, residence, and residenti-
Jorgenson, J., “Indians and the M etropolis”, J. O. Wad- al zone”, A m erican E thn ology, 4 ,1 9 7 7 , s.539-558.
dell ve O. M . W atson (der .), T he A m erican Indian K orte, C. ve M ilgram , S., “A cquaintance networks
in urban society, Little, Brown, Boston, 1971. between racial groups: Application o f the small
Katz, S. H ., Hediger, M . L. ve Valleroy, L. A., “Tradi- world method”, Jo u rn a l o f P ersonality a n d Social
tional maize processing in the new world”, Science, P sychology, 15, 1970, s.101-108.
Kramer, M ., T hree farm s: M akin g tnilk, m eat, a n d m o- Leavitt, G. C ., “The disappearance o f the incest ta-
ney fr o m th e A m erican so il, Harvard University b o o”, A m erican A n thropologist, 91, 1989, s.116-
Press, Cambridge, MA, 1987. 131.
Kroeber, A. L. ve Kluckhohn, C., C ulture: A critical Lee, R. B., “W hat hunters do for a living, or, how to
revieıv o f co n cep ts a n d d efin itio n s, K nopf, New make out on scarce resources”, R. B. Lee ve I. De-
York, 1952. V ore (d er.), M an th e h u n ter, A idine, Chicago,
Kwong, P., “China’s human traffickers”, T h e N ation , 1968.
17 Ekim 1994, s.422-425. — , “ !Kung Bushmen subsistence: An input-output
Labov, W ., “Phonological correlates of social stratifi- analysis”, A. P. Vayva (der.), E n viron m en t a n d cul
cations”, A m erican A n throp ologist, 66 (Special Is- tural beh av io r, Natural History Press, New York,
sue, Pt. 2), 1964, s.1 6 4 -1 7 6. 1969.
Laderm an, C., W ives a n d m id w iv es: C h ild b irth a n d — , T h e IKung San, Cambridge University Press, Cam b
nutrition in rural M alaysia, University of Califor ridge, 1979.
nia Press, Berkeley ve Los Angeles, 1983. — , T h e D o b e J u l’h oan si, H arcourt Brace College, Fort
Lako, G. T ., “The impact of the Jonglei scheme on the W orth, T X , 1993.
economy of the D inka”, J. H. Bodley (der.), T ribal Lee, R. B. ve DeVore, I. (der.), M an th e hunter, Aidi
p eo p les a n d d ev elo p m en t issues: A g lo b a l overvi- ne, Chicago, 1968.
ew , Mayfield Press, Palo Alto, CA, 1988. — , K a la h a ri hu n ter-gatherers: Studies o f th e IKung-
Lancaster, W . T h e R ıvala b ed ou in today, 2. baskı, W a- San a n d their n eighbors, Harvard University Press,
veland Press, Prospect Heights, IL., 1997. Cambridge, M A, 1976.
Lansing, S. J., Priests a n d p rogram m ers: T ech n olog ies Lees, S. H ., “Irrigation and society”, Jo u rn a l o f A rche-
o fp o u /e r in the en gin eered lan dscape o fB a l i , Prin- o lo g ical R esearch, 2 (4), 1994, s.361-378.
ceton University Press, Princeton, N J, 1991. Lennihan, L., “Wages of change: The unseen transfor
— , “The Balinese”, G. Spindler ve L. Spindler (der.), mation in Northern Nigeria”, H um an O rganizati
C a se stu dies in cu ltu ral a n th ro p o lo g y , H arcourt on 18 (3), 1988, s.45-56.
Brace College, Fort W orth, T X , 1995. Lepowsky, M ., Fruit o f th e m o th e rla n d : G e n d er in
Lardy, N. R ., “State intervention and peasant opportu- an egalitarian society, Columbia University Press,
nities”, W. L. Parish (der.), C hinese ru ral d ev e lo p New York, 1994.
m ent: T h e g reat tran sform ation , M . E. Sharpe, Ar- Leslie, P. W . ve Fry, P. H ., “Extreme seasonality of birt-
monk, N Y, s.33-56. hs among nomadic Turkana pastoralists” , A m e
Laswell, H ., P olitics: W ho gets w hat, w hen, a n d h o w , rica n Jo u r n a l o f P h y sical A n th ro p o lo g y , 16 (2),
M cGraw-Hill, New York, 1936. 1989, s.126-135.
Lavvrence, P., T h e ro a d b elo n g C argo: A study o f the Leslie, P. W ., Fry, P. H ., Galvin, K. ve M cCabe, J. T .,
C argo m ovem en t in th e Southern M adan g D istri- “ Biological, behavioral, and ecological influen-
ct, N ew G u in ea, University of M anchester Press, ces on fertility in Turkana pastoralists”, E. Whi-
Manchester, İngiltere, 1964. tehead ve C. Hutchinson (der.), A rid lan ds: T o
Leach, E. R ., P olitical system s o f hig h lan d B u rm a, Hu- day an d to m o rrow , Westview, Boulder, CO , 1988,
manities Press, New York, 1954. s.705-726.
— , P olitical system s o f highlan d B urm a, Beacon Press, Levi-Strauss, C ., “The social use o f kinship terms
Boston, 1965. among Brazilian Indians” , A m erican A n tro p o lo -
— , S o cial a n th ro p o lo g y , Fontana Paperbacks, Glas- gist, 4 5 ,1 9 4 3 , s.398-409.
gow, 1982. — , “The structural study of myth”, Jo u rn a l o f A m eri
Leaf, M . J ., In form ation a n d b eh a v io r in a Sikh villa- can F o lk lo re, 6 7 ,1 9 5 5 , s.428-444.
ge: S ocial organization recon sid ered , University of — , T h e raw a n d the c o o k e d , çev. J. ve D. Weightman,
Caligornia Press, Berkeley ve Los Angeles, 1972. Harper Torch Book, New York.
— , T h e jea lo u s p o tter, Benedicte Chorier (çev.), Uni to m o rro w : P roceedin gs o f an international resear-
versity of Chicago Press, Chicago, 1988. ch a n d d ev elo p m en t co n feren ce, Westview Press,
Levine, N. E., T he dynam ics o f polyan dry: K inship, do- Boulder, CO, 1988, s.696-734.
m esticity, a n d p o p u la tio n on th e T ib etan bo rd er, Little, M . A., Dyson-Hudson, R., Ellis, J. E., Galvin, K.
University of Chicago Press, Chicago, 1988. A., Leslie, P. W. ve Swift, D. M ., “Ecosystem app-
Levinson, D. ve M alone, M . J., T oıv ard explain in g hu roaches in human biology: Their history 8c a case
m an culture, HRAF Press, New Haven, CT, 1980. study of the South turkana Ecosystem project”, E.
Lewellen, T . C., P olitica l a n th ro p o lo g y : An introdu- F. M oran (der.), T he ecosystem a p p ro a ch in an th
ction , 2. baskı, Bergin 8c Garvey, W estport, CT, ro p o lo g y : F rom co n cep t to practice, University of
1992. Michigan Press, An Arbor, 199 0 , s.389-434.
Lewicki, T ., W est A frican f o o d in th e M id d le A ges, Little, M . A., Galvin, K. ve Leslie, P. W ., “Health and
Cambridge University Press, Cambridge, 1974. energy requirements of nomadic Turkana pastora
Lewis, O ., Five fam ilies, Basic Books, New York, 1959. lists”, I. de-Garine ve G. A. Harrison (der.), C opin g
— , T epoztlân : A village in M exico, Holt, Rinehart 8c w ith uncertainty in f o o d supply, Oxford University
Winston, New York, 1960. Press, Oxford, 1988.
— , T h e c h ild ren o f S â n ch ez, Random House, New Livingstone, F. B., “The effects of vvarfare on the bi
York, 1961. ology of the human species”, M . Fried, M . Har-
— , L a vida: P uerto R ican fam ily in the culture o f p o - ris ve R. Murphy, W ar: T h e a n th ro p o lo g y o f ar-
verty— San Ju a n a n d N ew Y ork, Random House, m ed con flict a n d agression , Natural History Press,
New York, 1966. New York, 1968.
Levvis, H. T . ve Ferguson, T. A., “Yards, corridors, and Lizot, J., “On vvarfare: An answer to N. A. Chagnon”,
mosaics: How to born a boreal forest” , H um an A m erican E thn ologist, 2 1 , 1994, s.841-858.
E colo g y , 16, 1988, s.57-78. Loker, W . M ., “ Grit in the prosperity m achine”, W.
Levvis, P., “Stoked by ethnic conflict: Refugee numbers M . Loker (der.), G lobalization a n d th e rural p o o r
swell”, N ew Y ork T im es, 10 Kasım 1993, s.A6. in L atin A m erica, Boulder, Lynne Reinner Publis-
Lewis, R. L., B la ck c o a l m iners in A m erica: R ace, class, hers, Londra, 1999.
a n d co m m u n ity c o n flic , 1 7 9 0 -1 9 8 0 , University Lorenz, K ., E v olu tio n a n d m o d ifica tio n o f b eh a v io r,
Press of Kentucky, Lexington, 1987. University of Chicago Press, Chicago, 1965.
Lieberman, P. ve Crelin, E., “On the speech of Nean- Lowie, R. H ., In d ian s o f th e P lains, M c-G raw -H ill,
derthal”, Linguistic lnquiry, 2, 1971, s.203-222. New York, 1954.
Lightfoot, D ., “The cultural ecology of Puebloan Pebb- M acD onald, K. I., “Rationality, representation, and
le-Mulch gardens”, H um an E colog y , 21 (2), 115- the risk mediating characteristics of a Karakoram
144. M ountain farming system”, H u m an E co lo g y , 26
Lincoln, B., E m erg in g fr o m th e chrysalis: R ituals o f (2), 1998, s.287-321.
tv om en ’s initiation, Oxford University Press, New Madikvve D evelopm ent T ask T eam , M a d ik ıv e G a-
York, 1981. m e R eserv e M an agem en t, Rustenburg, South Af-
Linton, R ., “ One hundred percent A m erican”, T h e rica, 1994.
A m erican M ercury, 4 0 , 193 7 , s .4 2 7 -4 2 9 ; gözden M ageo, J. M ., “M ale transvestism and cultural chan
geçirilmiş yeni baskı, J. P. Spradley ve M . A. Ryn- ge in Sam oa”, A m erican E th n o lo g ist, 19, 1 9 9 2 ,
kiewich (der.), T h e N acerim a, Little, Brown, Bos s.443-459.
ton, s.405-406. Magnarella, P., H um an m aterialism : A m o d e l o fs o c i o -
Little, M . A ., “Introduction to the symposium: The cultural system s a n d a strategy f o r analysis, Univer
Ecology of the nomadic Turkana pastoralists”, E. sity of Florida Press, Gainesville, 1993.
E. W hitehead, C. F. Hutchinson, B. N . Timmer- Mahdi, M ., Ib n K h a ld u n ’s p h ilo so p h y o f history, Uni
man, ve R. G. Vardy (der.), A rid L a n d s tod ay an d versity o f Chicago Press, Chicago, 1971.
M air, L., In trodu ction to so cia l a n th ro p olo g y , Oxford M ayr, E., A nim al species a n d evolu tion , Harvard Uni
University Press, New York, 1965. versity Press, Cambridge, M A, 1963.
Malinovvski, B., Sex a n d repression in savage society, M cC orriston, J. ve Hole, F., “The ecology of seaso-
Routledge & Kegan Paul, Londra, 1927. nal stress and the origins of agriculture in the Ne-
— , “Culture”, E n cy clop ed ia o f the so cia l sciences, c.4, ar East”, A m erican A n th rop olog ist, 9 3 ,1 9 9 1 , s.46-
Macmillan, New York, 1931. 69.
— , M agic, Science, a n d religion a n d o th er essays, Anc- M cGovern, T ., Bigelovv, G ., Amorosi, T . ve Russell,
hor/Doubleday, Garden City, N Y, 1954. D ., “N orthern islands, hum an error, and envi-
— , A rgon au ts o f th e W estern P acific, Dutton, 1961 ronmental degradation”, D. G. Bates ve S. H. Le-
(First published 1922). es (der.), C ase studies in hum an eco log y , Plenum,
M anners, R ., “Tabara: Subculture of a tobacco and New York, 199 6 , s.103-152.
mixed crop municipality”, J . Steward (der.), T he McGovern, T. H ., “Cows, harp seals, and churchbells:
p e o p e o f P uerto R ico, University of Illinois Press, Adaptation and extinction on Norse Greenland”,
Urbana, 1956. H um an E colo g y , 8, 198 0 , s.245-276.
M arett, R. R ., T h e th r e s h o ld o f relig ion , M ethuen, M cM illan, D. E., S ahel visions: P lan n ed settlem en t an d
Londra, 1909. river blindness co n tro l in B u rkin a F aso, University
M arks, J ., “Black, white, other”, N atu ral H istory, 103, of Arizona Press, Tucson, 1995.
1994, s.32-35. M cN eil, D. G., Jr., “In Bushmanland, hunters’ tradi-
— , H um an biodiversity: G enes, ra ce a n d history, Aidi tion tum s to dust”, N ew Y ork T im es, 13 Kasım
ne de Gruyter, Havvthorne, N Y, 1995. 1997, s .A l, B4.
M arshall, L ., “ !Kung Bushmen bands”, A fric a , 30, M ead, M ., Sex a n d tem p eram en t in th ree prim itive s o
1960, s.325-354. cieties, William M orrow , New York, 1935.
— , “Sharing, talking, and giving: Relief of social ten- — , M ale a n d fe m a le , W illiam M orrow , New Y ork,
sions among !Kung Bushmen”, A frica, 31, 1961, 1949.
s.233-249. — , N ew lives fo r o ld : C ultural tran sform ation — M a-
— , “The !Kung Bushmen o f the Kalahari Desert”, J. L. nus, 1 9 2 8 -1 9 5 3 , M orrow , New Y ork, 1956.
Gibbs, Jr. (der.), P eop les o f A frica, H olt, Rinehart — , C orning o f a g e in S a m o a , Morrovv, New Y o rk ,
&C Winston, New York, 1965. 1971 (1. baskı 1928).
M cCabe, J. T . Perkin, S. ve Schofield, C., “Can con- — , B la c k b e r r y ıvin ter, Random House, N ew Y ork ,
servation and development be coupled among pas 1975.
toral people? An examination of the M aasai of the Mearns, R ., “Community, collective action and com-
Ngorongoro Conservation Area, T anzania”, H u mon grazing: The case o f post-socialist M ongo-
m an O rganization, 51 (4), 1992, s.353-366. lia ”, Jo u rn a l o f D ev elo p m en t Studies, 32 (3), 1996,
M arx, E., “Oases in South Smai”, H um an E colo g y , 2 7 s.297-339.
(2), 1999, s.341-357. Meggars, B. J., A m azon ia: M an a n d culture in a coun-
Maybury-Lewis, D ., A k w e-S h a v an te S ociety, Claren- terfeit p arad ise, Aidine, Chicago, 1971.
don Press, O xford, 1967. M eggitt, M . J., “M ale-female relationship in the high-
— , M illenium : T ribal w isdom a n d th e m od ern ıvorld, lands of Australian New Guinea” , A m erican A n
Viking Penguin, New York, 1992. th rop olog ist, 66, Special Issue, Pt. 2), 1964, s.204-
— , “Indigenous peoples, ethnic groups, and the State”, 224.
Cultural Survival stu dies in ethn icity a n d change, M eir, A., As n om ad ism en ds: T h e Israeli B ed o u in o f
Allyn and Bacon, Boston, 1997. th e N egev, Westview Press, Boulder, CO , 1997.
M ayer, A. C., “The Indian caste system”, In tern atio M icklin, P. P., “Desiccation of the Aral Sea: A water
n al E n cy clop ed ia o f the S ocial Sciences, 2 , 1968, management disaster in the Soviet U nion”, Science,
s.339-344. 241 (1), 1988, s .1 7 0 -1 7 1 ,175.
Middleton, J., L u g ba ra religion : R itual a n d au tbority M orren, G. E. B. ve Hyndam, D. C., “The Taro mono-
am o n g an E ast A frican p eo p le, Oxford University culture of Central New Guinea, H um an E colog y ,
Press, Londra, 1960. 15, 1987, s.301-315.
M ilan, F., “The demography of an Alakan Eskimo vil- Moses, Y ., “An idea whose time has come again: An
lage”, Arctic A n thropology, 71, 1970, s.26-43. thropology reclaims race”, A n th rop olog y Neu>slet-
M ills, C. W ., T h e pourer elite, Oxford University Press, ter, 38, 1997, s .l , 4.
New York, 1959. M oynihan, D. P., P an daem on iu m : E tbnicity in inter-
M ilton , K ., “ Ecological foundations for subsisten- n a tio n a l p o litic s, O xford University Press, New
ce strategies among the M buti Pygmies”, H um an Y ork, 1993.
E colo g y , 13, 1985, s.71-78. M unson, H ., Jr ., İslam a n d revolu tion in the M iddle
M intz, S. W ., Sw eetness a n d p o w er: T h e p la c e o f su- E ast, Yale University Press, New Haven CT, 1988.
g a r in m od ern history, Penguin, Harmondsworth, M urdock, G. P., S o cia l Structure, M acM illan , New
İngiltere, 1986. Y ork, 1949.
Moghadam, V ., M odernizing w o m en : G en d er a n d s o — , T h e E th n o g ra p h ic A tlas, University of Pittsburgh
cia l ch a n g e in th e M id d le E ast, Lynne Rienner, Press, Pittsburgh, PA, 1967.
Boulder, C 0 , 1993. Murphy, R. F., C ultural a n d so cial a n th ro p olo g y : An
M ooney, J., T h e g h o s t d a n ce religion a n d th e Sioux overtu re, 2. baskı, Prentice Hail, Englewood Cliffs,
o u tb r e a k o f 1 8 9 0 , University o f Chicago Press, N J, 1986.
Chicago, 1965 (birinci baskı 1896). M üller-M ahn, D., “Spaces of poverty: The geography
Mooney, K. A., “The effect of rank and wealth on exc- o f social change in rural Egypt”, Nicholas S. Hop-
hange among the Coast Salish” , E th n o lo g y , 17, kins ve Kirşten Westergaard (der.), D irection s o f
1978, s.391-406. chan ge in rural E gypt, The American University in
M oore, O. K ., “Divination-A new perspective”, A m e Cairo Press, Kahire, 1998.
rican A n thropologist, 5 9 , 1 957, s.69-74. M üller, R. P., “Mensagens visuais na ornam entaçâo
Moorehead, A., C o o p e r’s creek , Harper & Row, New corporal X avante”, G rafism o In digen a, 2. baskı,
York, 1963. Lux Vidal (der.), Studio Nobel, Sâo Paulo, 2 0 0 0 ,
M itchell, T ., “The market’s place”, Nicholas S. Hop- s.133-142.
kins ve Kisten W estergaard (der.), D irection s o f Murphy, Y. ve Murphy, R. F., W om en o f the forest, 2.
ch an ge in rural E gypt, The American University in baskı, Columbia University Press, New York, 1985.
Cairo Press, Kahire, 1998. M ydans, S., “Scientists developing ‘süper rice’ to fe-
Moghadam, V., M odernizing tvom en: G en d er an d s o ed Asia”, N ew y o rk T im es, International edition,
c ia l ch a n g e in th e M id d le E ast, Lynne Rienner, 6 Nisan 1997, s.9.
Boulder, CO, 1993. Nadel, S. F., “Nupe State and community”, A frica, 8,
M oran, E. F., “Ecosystem ecology in biology and anth 1935, s.257-303.
ropology: A critical assesment”, E. F. M oran (der.), Nader, L. (der.), “The ethnology o f law ”, A m erican
T h e eco sy stem a p p r o a c h in a n th ro p o lo g y : F rom A n thropologist, 67, 1965 (Special Issue, Pt. 2).
co n cep t to p ractice, University of Michigan Press, Nash, J. (n.d.), “The revindication of indigenous iden-
Ann Arbor, 1990, s.3-40. tity: M ayan responses to State intervention in
— , “ Levels o f analysis & analytical level shifting: M exico”, yayınlanmamış bildiri.
Examples from Amazonian ecosystem research”, Nash, M ., P rim itive a n d p ea sa n t e c o n o m ic system s,
E. F. M oran (der.), T h e ecosystem a p p ro a ch in a n Chandler, San Francisco, 1966.
th ro p o lo g y : F rom co n cep t to p ra ctice, University Nathan, M . A., Fratkin, E. M . ve Roth, E. A., “Seden-
of M ichigan Press, Ann Arbor, 1990, s.279-308. tism and child health among Rendille pastoralists
— , Deforestation and land use in the Brazilian Ama of northern Kenya”, S ocial Science a n d M edicine,
zon, H um an E colo g y , 21, s. 1-21. 43 (4), 1996, s.503-515.
N ations, J. D ., “Zapatism and nationalism”, Cultural Oliver, D. L., A S o lom o n Islan d society: K inship an d
Survival Q uarterly, 18 (1), 1994, s.31-33. lead ersh ip a m o n g th e Siuai o f B ou gain ville, Har-
Navarro, M ., “The personal is political: Las madres de vard University Press, Cambridge, M A, 1955.
la Plaza de M ayo”, S. Eckstein (der.), P rotest an d O rtner, S. B., H igh relig ion : A cultural a n d p o litic a l
resistance: L atin A m erican ex p erien ce, University history o f S herpa B u ddhism , Princeton University
of California Press, Berkeley ve Los Angeles, 1989. Press, Princeton, N J, 1989.
Netting, R. M ., Stone, P. M . ve Stone, G. D ., “Kofyar Otterbein, K. F., T h e evolu tion o fw a r : A cross-cultural
cash-cropping: Choice and change in indigenous study, H RA F Press, New Haven, C T, 1970.
agricultural development”, D. G. Bates ve S. H . Le- Parish, W . L., “Introduction: H istorical background
es (der.), C ase stu dies in hum an eco log y , Plenum and current issues” , W . L. Parish (der.), C hin ese
Press, New York ve Londra, 1996. R u ral D ev elop m en t: T h e g reat tran sform ation , M .
Newson, L. A., In dian survival in co lo n ia l N icaragua, E. Sharpe, Armonk, N Y , 1985, s.3-32.
University of Oklahoma Press, Norman, 1988. Parker, R. G., “Acquired immunodeficiency syndrome
Nietschmann, B., “Defending the M iskito Reefs with in urban Brazil”, M edical A n th ro p olog y Q uarterly,
maps & GPS, C ultural Survival Q u arterly (Win- 1, 1987, s.155-175.
ter), 1995, s.34-37. — “Sexual culture and AIDS education in urban Bra-
Nimkoff, M . F. ve Middleton, R ., “Types of family and zil”, R. Kulstad (der.), AID S 1988: A m erican As-
types of economy”, A m erican Jo u rn a l o f S ociology, sociation fo r the A dvan cem en t o f Science S ym posia
6 6 ,1 9 6 0 , s.215-225. P apers, AAAS, Washington, D C, 1988, s.169-174.
N oble, D ., T h e fo r c e s o f p r o d u c t io n , K nopf, New Parker, S., “The precultural basis of the incest taboo:
York, 1984. Tovvard a biosocial theory”, A m erican A n th ro p o
N ugent, D ., “ Building the State, m aking the nati- logist, 78, 1976, s.285-301.
on: The bases and limits of State centralization in Pasternak, B., K inship a n d com m un ity in tw o C hin e
‘Modern Peru”’, A m erican E thn ologist, 96, 1994, se v illa g es, Stanford University Press, Stanford,
s.333-369. CA, 1972.
Oates, J. F., M yth a n d reality in th e rain forest: H o w — , In trod u ctio n to k in sh ip a n d s o c ia l org a n iza tio n ,
con servation strategies a re failin g in W est A frica, Prentice Hail, Englewood Cliffs, N J, 1976.
University of California Press, Berkeley, 1999. — , “Seasons of birth and marriage in two Chinese lo-
Obbo, C., “Is AIDS just another disease?”, R. Kulstad calities”, H um an E colo g y , 6, 1978, s.299-324.
(der.), A ID S 1 9 8 8 : A m erican A sso cia tion f o r th e — , G uests in th e dragon : S ocial d em o g ra p h y o f a C hi
A dvan cem en t o f S cience Sym posia p ap ers, AAAS, n ese D istrict, 1 8 9 5 -1 9 4 6 , Colum bia University
Washington, D C, 1988, s.191-198. Press, New York, 1983.
O bler, R. S., “W hose cows are they anyway? Ideo- — , “ On the causes and consequences o f uxorilocal
logy and behavior in Nandi cattle ownership and marriage in China”, S. Hanley ve A. W olf (der.),
control”, H u m an E co lo g y , 2 4 (2) Haziran 1996, Fam ily a n d p o p u lation in E ast A sian history, Stan
s.255-272. ford University Press, Stanford, CA, s.310-335.
O ’Brien, D ., “Women never hunt: The portrayal of wo- Pasternak, B. ve W ang Ching, “Breastfeeding decline in
men in Melanesian ethnography”, D. O ’Brien ve urban China: An exploratory study”, H um an E c o
S. Tiffany (der.), R ethin kin g ıv o m en ’s roles: Pers- logy, 13, 1985, s.433-465.
pectives fro m the P acific, University of California Pasternak, B., Ember, C. ve Ember, M ., Sex, gen der,
Press, Berkeley ve Los Angeles, 1984. a n d kin ship: A cross-cultural perspective, Prentice
Odum, H. T ., Environm ent, p o w er, a n d society , Wiley- Hail, Upper Saddle River, 1997.
Interscience, New York, 1971. Pasternak, B. ve Salaff, J ., C o w b o y s a n d Cultivators:
— , Energy a n d P ublic P olicy, Wiley-Interscience, New T h e C hinese o f In n er M on golia, Westview, Boul-
York, 1992. der, CO , 1993.
Peacock, J., “Claiming common ground”, A n th ro p o Potkanski, T ., “Decollectivisation o f the M ongolian
logy N eıvsletter, 36 (4), 1995, s .l, 3. pastoral economy (1991-92): Some economic and
Peacock, N ., “The M buti of Northeast Zaire: Women social consequences”, N om a d ic P eoples, 33, 1991-
and subsistence exchange”, Cultural Survival Q u- 9 2, s.123-135.
arterly, 8, 1984, s.15-17. Powdermaker, H ., Stranger a n d frien d: T he w ay o f an d
Peet, R. ve W atts, M ., “introduction: Development an trop olog ist, Norton, New York, 1966.
theory 8c environm entalism in an age o f m ar Price, D ., “ Complexity in non-complex societies”, S.
ket triumphalism”, E con om ic G eog rap h y , 69 (3), E. van der Leeuw (der.), A rch aeolo g ica l a p p ro a c-
1994, s.227-253. h es to th e study o f co m p lex society, University of
Pehrson, R ., T h e bilateral netıvork o f so cia l relation s in Amsterdam’s Albert van Giffen Institute for Prehis-
K on K a m a L a p p D istrict, Indiana University Press, tory, Amsterdam, 1981, s.57-97.
Bloomington, 1957. Price, T . D. ve Feinman, G., lm a g es o f the past, Mayfi-
Perlmutter, D., “No nearer to the soul”, N atu ral Lan- eld, M ountain View, CA, 1997.
gu age an d Linguistic T heory, 4, 1986, s.515-523. Prince, A. ve Smolensky, P., “Optimality: From neural
Peters, J. F., L ife a m o n g th e Y an om am i, Broadview net to universal grammar”, Science, 2 7 5 , 14 M art
Press, Ontario, 1998. 1997, s.1604-1610.
Petkov, K. ve Fotev, G ., E thn ic co n flict in B ulgaria, Pringle, H ., “Death in Norse Greenland”, Science, 175,
1 98 9 : S o ciolog ical archive (In Bulgarian with Eng- 14 Şubat 1997, s.924-926.
lish summary), Profizdat, Sofya, 1990. Putterman, L., “Is a democratic collective agriculture
Piaget, J ., T h e construction o fr e a lity in th e child, Basic possible?”, Jo u rn a l o f D ev elop m en t E con om ics, 9,
Books, New York, 1954. 1981, s.375-403.
Pianka, E. R ., E volutionary biology, Harper 8c Row, Rabben, L., “Demarcation and then what?”, Cultural
New York, 1974. Survival Q uarterly, 17 (2), 1993, s.12-14.
Pinker, S., T h e language instinct: H otv th e m in d creates Radcliffe-Brown, A. R ., Structure a n d functions in pri-
language, HarperCollins, New York, 1994. m itive society, Free Press, New York, 1952.
— , W ords a n d rules: T h e ingredients o f language, basic Rapoport, A., “‘Realism’ and ‘relevance’ in gaming si-
Books, New York, 1999. mulations”, H um an E colog y , 9, 1981, s.137-150.
Poggie, J. J ., DeWalt, B. R. ve Dressler, W . W ., Anth- Rappaport, R. A., “Ritual regulation of environmen-
r o p o lo g ic a l research: P rocess a n d app lication , State tal relations among a New Guinea people”, E thn o-
University of New York Press, Albany, 1992. logy, 6, 1967, s.17-30.
Pojm an, L. P., E thics: D iscoverin g right a n d w ron g, — , Pigs f o r th e an cestors: R itu al in th e eco lo g y o f a
Wadsworth, Belmont, CA, 1995. N ew G u in ea p e o p le , Yale University Press, New
Poole, P., “Geomatics: W ho needs it?”, Cultural Survi Haven, CT, 1968.
v al Q uarterly, 18 (4), 1995, s .l. — , E colo g y , m eaning, a n d religion, North Atlantic B o
Popkin, S., T he ration al p easan t, University of Califor- oks, Berkeley, CA, 1979.
nia Press, Berkeley ve Los Angeles, 1979. — , “The anthropology of trouble”, A m erican A nthro-
Posey, D ., “Indigenous ecological knowledge and deve p o lo g ist, 9 5 , 1993, s.295-303.
lopment”, E. M oran (der.), T h e dilem m a o f A m a- Rasmussen, K., R ep o rt o f th e fifth T hule ex p ed ition ,
zon ian d evelopm en t, Westview Press, Boulder, CO, 1 9 2 1 -1 9 2 4 (c.7, N o .l), In tellectu al Culture o f the
1983. Iglulik E sk im o s, Glydendalske Boghandel, Kopen
— , “Ethnoecology as applied anthropology in Ama- hag, 1929.
zonian development”, H um an O rgan ization , 4 3 , Redman, C. L., T h e rise o f civilization: From early far-
1984, s.95-107. m ers to urban society in the ancien t M iddle E ast,
Pospisil, L. J ., T he K ap au ku Papuans o fW e s t N ew Gu- Freeman, San Francisco, 1978.
inea, H olt, Rinehart 8c Winston, New York, 1963. Rensberger, B., “Racial odyssey”, A. Podelefski ve P.
J. Brown, A pplying a n th rop olog y : An introductory Rutz, H. J. (der.), “The politics o f tim e”, A m erican
read er, Mayfield Press, Mountain View, CA, 1989. E th n o g ra p h ic S ociety M o n og rap h y Series, N o .4,
Reyna, S. P., “Literary anthropology and the case aga- 1992.
inst Science”, M an, 2 9 (3), 1994, s.5 5 5-581. Safa, H. I., T h e m yth o f the m ale breadw in n er, Westvi-
Reynolds, V. ve Tanner, R., T h e so cia l eco log y o f reli- ew, Boulder, CO, 1995.
gion , Oxford University Press, Oxford, 1995. S a ffirio , J . ve H am m er, R ., “T h e fo rest and the
Riegelhaupt, J., “Saloio women: An analysis of infor- highway” , T h e im p act o f con tact: T w o Y an om a-
mal and formal political and economic roles of Por- m ö case studies, Report N o .11, Cultural Survival,
tuguese peasant women”, A n th ro p olog y Q uarter- Cambridge, MA, 1983, s.3-48.
ly, 40, 1967, s.109-126. Sağan, C ., T h e d e m o n -h a u n te d tv orld : S cien ce a s a
Rigdon, S. M ., T h e culture fa c a d e : Art, Science, a n d can d le in the d a rk , Ballantine Books, New York,
politics in the w o rk o f O scar L ew is, University of 1996.
Illinois Press, Urbana, 1988. Sahlins, M . D ., “The segmentary lineage: An organiza-
Rindos, D., “Symbiosis, instability, and the origins and tion of predatory expansion”, A m erican A n th ro p o
spread of agriculture” Current A n th rop olog y , 21, logist, 63, 1961, s.332-345.
1980, s.751-765. — , “Poor man, rich man, big man, chief: Political types
Rogers, E. M ., D iffu sion o f in n ov ation s, Free Press, in Melanesia and Polynesia” C om p arativ e Studies
Ne w York, 1962. in Society a n d H istory, 5, 1963, s.285-303.
Rogers, E. M . ve Shoemaker, F. F., C om m u n ication o f — , “On the sociology of primitive exchange”, T h e re-
inn ovations: A cross-cultural a p p ro a ch , Free Press, levan ce o fm o d e ls fo r so cial a n th ro p olo g y , Associa
New York, 1971. tion of Social Anthropologist (Monography N o .l),
Rom aine, S., L a n g u a g e in so c iety : A n in tro d u c tio n Praeger, New York, 1965.
to sociolinguistics, Oxford University Press, New — , T rib esm en , Prentice H ail, Englevvood Cliffs, N J,
York, 1994. 1968.
Romanucci-Ross, L., M oerman, D. E. ve Tancredi, L. — , Stone A ge econ om ics, Aidine, Chicago, 1972.
R. (der.), T he an th ro p olo g y o f m edicin e: F rom cul Salamon, S., P rairie p atrim on y : Fam ily, farm in g a n d
ture to m eth o d , 2. baskı, Bergin & Garey, West- com m u n ity in th e M idw est, University o f N orth
port, CT, 1991. Carolina Press, Chapel Hill, 1992.
Roosevelt, A., “The evolution of human subsistence”, Salzm an, P. C ., “M ovem ent and resource extracti-
M . Harris ve E. B. Ross (der.), F o o d a n d evolu tion : on among pastoral nomads: The case of the Shah
T ow a rd s a th eo ry o f hum an f o o d h a b its, Temp- Navvazi Baluch”, A n th ro p olog ica l Q uarterly, 44,
le University Press, Philadelphia, 1987, s.5 6 5-578. 1971, s.185-197.
Rosengarten, D ., S o cia l origin s o f th e A frican -A m e- — , W hen n om ad s settle: P rocesses o f ad ap ta tio n a n d
rican lou ıcou n try b a s k e t, D octoral D issertation, respon se, Praeger, New York, 1980.
Harvard University, 1997. — , T h e an th ro p olo g y o f real life: E vents in hum an ex-
Rostow, W ., T h e stages o f eco n o m ic grotvth: A N on - p er ie n c e , Waveland Press, Prospect H eights, IL,
C o m m u n is t m a n ife s t o , C am bridge U niversity 1999.
Press, Cambridge, 1960. Sanjek, R ., “Cognitive maps of the ethnic domain in
Rubin, J., Flowers, N. ve Gross, D. R ., “The adaptive urban Ghana: Reflections on variability and chan
dimensions of leisure time”, A m erican A n th ro p o lo ge”, A m erican E thn ologist, 4, 1977, s.603-622.
gist, 1 3 ,1 9 8 6 , s.524-536. Sankoff, G., A qu an titative paradigm fo r the study o f
Rushforth, S. ve Upham, S., A H o p i so c ia l history, Uni com m u n icative co m p eten ce için hazırlanmış bildi
versity of Texas Press, Austin, 1993. ri, “Conference on the Ethnography of Speaking”,
Rumbaugh, S. S. ve Lewis, R ., T he a p e a t the brin k o f Austin, Texas, Nisan 1972, s.20-23.
the hum an m ind, Wiley, New York, 1994. Sapir, E., L an gu age: An in trodu ction to th e study o f
sp e e c b , H arcourt Brace and W orld, New Y ork , York, 1971.
1921. Sheets, P., “Dawn of a new Stone Age”, A. Podolefsky
— , “The status of linguistics as a Science” , Lan gu age, ve P. J. Brown (der.), A pplying a n th ro p olo g y : An
5 ,1 9 2 9 , s.207-214. introductory reader, Mayfield Press, M ountain Vi-
Sargent, C. ve Harris, M ., “Gender ideology, child re- ew, CA, 1989.
aring, and child health in Jam aica”, A m erican E th- Shepher, J., Incest: A b io so cia l view , Academic Press,
n ologist, 19, 1992, s.523-537. Ne w York, 1983.
Scheper-Hughes, N ., “The M argaret M ead contro- Sheridan, T. E., W here the d o v e calls: T h e p o litical e c o
versy: Culture, biology, and antrhropological inqu- logy o f a p ea sa n t c o rp o ra te com m u n ity in N ort-
iry”, H um an O rganization, 43, 1979, s.443-454. kıvestern M exico, University of Arizona Press, Tus-
Sounders, L. ve Mehenna, S., “Village entrepreneurs: con, 1988.
An Egyptian case”, E tbn olog y , 25, 1986, s.75-8. Shreeve, J., “Term s of estrangem ent”, D isco v er, 15
Schick, K. D. ve Toth, N ., M akin g silent stones sp eak : (11), 1994, s.56-63.
H um an evolu tion a n d the dau/n o f tech n olog y , Si- Sidel, R ., W om en a n d children lost, Viking-Penguin,
mon & Schuster, New York, 1993. New York, 1986.
Schimmer, B., “Anthropology on the Internet: A revi- Simon, H. A., M odels o f m an: S ocial an d ration al; M at-
ew and evaluation of networked resources”, Cur- h em a tica l essays on ration al hum an b eh a v io r in a
rent A n thropology, 3 7 (3), 1996, s.561. so cial setting, Wiley, New York, 1966.
Schneider, D. M . ve Gough, K. (der.), M atrilineal kins- Sims, C., “Argentina to issue new list of missing in
hip, University of California Press, Berkeley ve Los ‘Dirty W ar’”, N eıv Y ork T im es, 25 M art 199 5 , s.4.
Angeles, 1961. Slobodkin, L. B., “Toward a predictive theory of evo
Schneider, H. K ., T h e W ahi W anyaturu: E con om ics in lution”, R. C. Lewontin (der.), P opu lation bio lo g y
an A frican society, Viking Fund Publications in An a n d evolu tion , Syracuse University Press, Syracu-
thropology, no.48, Aidine, Chicago, 1970. se, N Y, 1968.
Schneider, B. E ., “ Gender and A ID S” , R . Kulstad Smil, V ., T h e b a d earth, M . E. Sharpe, Armonk, N Y,
(der.), A ID S 198 8 : A m erican A sso cia tion f o r th e 1984.
A dvan cem en t o f Science Sym posia P apers, AAAS, — , “A land stretching to support its people”, H era ld
Washington, DC, 1988. T ribü ne (international ed.), 30 M ayıs 199 4 , s.8.
Schneider, H. K., E co n o m ic m an : T h e a n th ro p olo g y o f Smith, A., “For ali those who were Indian in a for-
eco n o m ics, Free Press, New York, 1974. mer life”, Cultural Survival Q uarterly (Kış), 1994,
Schoepf, B. G. wa Nkera, R ., Ntsomo, P., Engundu, W. s.70-72.
ve Schoepf, C., “AIDS, women, and society in Cen Smith, E. A. ve Winterhalder, B. (der.), E volu tion ary
tral Africa”, R. Kulstad (der.), A ID S 1988: A m e eco lo g y a n d hum an b eh av io r, Aidine de Gruyter,
rican A ssociation fo r the A dvan cem en t o f Science Ne w York, 1992.
S ym posia P apers, AAAS, Washington, DC, 1988. Smith, R ., “Social class”, Annual revieıv o f a n th ro p o
Schrire, C ., “Wild surmises in savage thoughts”, C. logy, Annual Revievvs, Palo Alto, CA, 198 4 , s.467-
Schrire (der.), Pas t a n d p resen t in hu n ter-gatherer 494.
societies, Academic Press, Orlando, FL, 1984. Soffer, O., Vandiver, P. ve Klima, B., “Paleolithic ce-
Schroeder, R. A., S hady p ra ctices: A g rofo restry a n d ramics and clay objects from Pavlov I ”, Society for
g en d er politics in T h e G am bia, University of Cali American Anthropology’de sunulmuş bildiri, M in-
fornia Press, Berkeley, 1999. neapolis, 4 Mayıs 1995.
Scott, J . C., T he m oral eco n o m y o f the p easan t, Yale Sorensen, C. W ., Ö ver th e m ou ntain s a re m ountains:
University Press, New Haven, CT, 1976. K o rea n p easan t h o u seh old s a n d tbeir a d ap ta tio n to
Service, E. R ., P rim itive so cial organization: An evolu- ra p id industrialization, University of Washington
tionary perspective, 2. baskı, Random House, New Press, Seattle, 1988.
Southwick, C. H ., G lo b a l eco log y in hum an perspecti- changed nature of householding in the Kofyar ho-
ve, Oxford University Press, New York, 1996. m eland”, H u m an E c o lo g y , 2 6 (2), 1 9 9 8 , s.2 3 9 -
Southvvold, M ., “The Ganda of Uganda”, J. L. Gibbs, Jr. 265.
(der.), P eop les o f A frica, H olt, Rinehart & Wins- Stone, P. M ., Stone, G. D. ve Netting, R. M . C., “The
ton, New York, 1965. sexual division o f labor in K ofyar agriculture” ,
Spear, T. ve Waller, R. (der.), B eing M aasai: E thnicity A m erican E thn ologist, 2 2 (1), 1995, s.165-186.
an d identity in E ast A frica, James Currey, Lond Stringer, C. ve Bauer, G ., “Methods, misreading and
ra, 1993. b ias” , A m eric a n A n th r o p o lo g is t, 9 6 (2), 1 9 9 4 ,
Spears, A. K.,' “Teaching race, racism and ideology”, s.416-424.
T ransform in g A n thropology, 2, 1991, s.16-18. Stringer, C. ve Gamble, C., İn search o f th e N eandert-
Spence, J ., T h e q u estio n o f H u, K nopf, New Y ork , hals: Solving the puzzle o f hum an origins, Thames
1988. & Hudson, Londra, 1994.
Speth, J. D ., Seasonality, resou rce stress, an d f o o d sha- Stringer, C. ve M cK ie, R ., A frican ex o d u s : T h e ori-
ring in egalitarian foragin g societies, 198 8 , Ameri gin o f m od ern hum anity, Henry H olt, New York,
can Anthropological Association’un 86. toplantı 1997.
sında sunulmuş bildiri, Chicago, 1987. Sturtevant, W . C. ve Damas, D. (der.), 1984 H an d b o -
Spiro, M ., “Cultural relativism and the future of an o k o fN o r t h A m erican Indians, c.S: A rtic, Smithso-
thropology”, G. M arcus (der.), R erea d in g cu ltu nian Institution, Washington, DC.
ral a n th rop olog y , Duke University Press, Durham, Susser, I, “W ork and reproduction: Sociologic con-
N C, 1992. text”, O ccu pation al M edicin e: State o f the A rt Re-
Spiro, M . E., “Ghosts, Ifaluk, and teleological func- vietvs, 1, 1986, s.517-530.
tionalism ” , A m erican A n th ro p o lo g ist, 5 4 , 1 9 5 2 , — , “ Gender in the anthropology of the United Sta
s.495-503. tes”, S. Morgan (der.), G en d er a n d a n th ro p olo g y :
Stacey, J., B rave n ew fam ilies: Stories o f d o m estic up- Critical review s fo r research a n d teaching, Ameri
h ea v a l in late tıventieth century A m erica, Basic Bo- can Anthropologial Association, Washington, DC,
oks, New York, 1991. 1989, s.343-358.
Stevens, W. K., “Threat of encroaching deserts may be — , “The construction of poverty and homelessness in
more myth than fact”, N ew Y ork T im es, 18 Ocak U.S. cities”, A nnual R eview o f A n th rop olog y , 25,
1994, s.C l-C lO . Annual Revievvs, Inc., Palo Alto, 1996, s.411-435.
Stevvard, J ., “Evolution and process”, A. L. Kroeber Sussman, R. W ., Green, G. M . ve Sussman, L. K ., “Sa
(der.), A n thropology today, University of Chicago tellite imagery, human ecology, anthropolog, and
Press, Chicago, 1953. deforestation in M adagascar”, H um an E colo g y , 22
— , T h eory o f culture change: T h e m eth o d o lo g y o fm u l- (3), 1994, s.333-354.
tilinear evolu tion , University of Illinois Press, Ur Svvanson, G. E., T he birth o f th e g o d s: T h e origin o f
bana, 1972. prim itive beliefs, University of M ichigan Press, Ann
Stoffle, R. W ., Halmo, D. B., Wagner, T. W. ve Luc- Arbor, 1960.
zkovich, J. L., “Reefs from space: Satellite ima- Svvardson, A., “An aging Europe healds for a pensi-
gery, marine ecology, and ethnography in the Do- on crisis” , In tern a tion al H era ld T ribü n e, 2 7 N i
minican Republic”, H um an E colo g y , 2 2 (3), 1994, san 2 0 0 0 , s.1-4.
s.355-378. Sweet, L. E., “Camel pastoralism in North Arabia and
Stoller, P., “Spaces, places, and fields: The politics of the minimal camping unit”, A. Leeds ve A. P. Vay-
West African trading in New york City’s informal da (der.), M an, culture, a n d anim als: T h e ro le o f
economy”, A m erican A n th rop olog ist 88 (4), Ara anim als in hum an eco lo g ica l adjustm ent, Publicati-
lık 1996, s.777-788. on N o.78, American Association for the Advance-
Stone, G. D ., “Keeping the home fires burning: The ment of Science, Washington, DC, 1965.
Swift, J., “The future of Tuareg pastoral nomadism in Tsiang, H. ve Bell, S. (çev.), B u d d h ist r e c o r d o f the
the M alian Sahel”, adlı sempozyumda sunulmuş W estern w o rld , c . l , Trubner, Londra, 1 8 8 4 , C.
bildiri “Paper presented at the SSRC Symposium Coon (der.), A read er in gen eral a n th ro p o lo g y ’dan
on the Future of Traditional Societies”. alıntı ve yeniden basım, H olt, New Y ork, 194 8 ,
Tainter, J., T h e co lla p se o f civilization, Cambridge Uni s.452-463.
versity Press, Cambridge, 1988. Turnbull, C., T h e fo r e s t p e o p le , Sim on & Schuster,
Talle, A., “Women at a loss: Changes in M aasai pasto New York, 1961.
ralisin and their effects on gender relations”, S to ck — , “The M buti Pygmies of the Congo”, J. L. Gibbs, Jr.
h o lm Studies in S ocial A n th rop olog y , 19, Depart (der.), P eop les o f A frica, Holt, Rinehart & Wins-
ment of Social Anthropology, University of Stock ton, New York, 1965.
holm, Stockholm, 1988. T u rner, V . W ., T h e fo r e s t o f s y m b o ls : A s p e c ts o f
Tannen, D., T alkin g fr o m 9 to 5: H o w tvom en ’s an d N d em b u ritual, Cornell University Press, Ithaca,
m en ’s con versation al styles a ffec t w h o gets heard, N Y, 1967.
w h o gets credit, a n d ıvhat w o rk gets d o n e, M or- Turner, T ., “An indigenous people’s struggle for social-
row, New York, 1994. ly equitable and ecologically sustainable producti-
Tapper, R ., P astu re a n d p o lit ic s , A cadem ic Press, on: The Kayapo revolt against extractivism”, Jo u r
Londra, 1979. nal o f Latin A m erican A n thropology, 1 (1), 1995,
Tattersall, I., T h e fossil trail: Hou> w e k n o w ıvhat w e s.99-125.
th in k w e k n o w a b o u t h u m an ev o lu tion , O xford Tyler, P. E., “Nature and economic boom devouring
University Press, Oxford, 1995. C hina’s farm land” , N ew Y ork T im es, 2 7 M art
— , “ O ut o f A frica again ... and again?”, S cien tific 1994, s.A l-A 8.
A m erican , Nisan 199 7 , s.60-67. — , “One the farms, China could be sowing disaster”,
— , B e c o m in g h u m a n , H arcourt B race, New Y ork , N ew Y ork T im es, 10 Nisan 1995, s.A4.
1998. Tyler, S., T h e u n sp ea k a b le: D iscou rse, d ialog u e, a n d
— , “Once we were not alone”, S cien tific A m erican , rh e to r ic in th e p o s tm o d e r n w o rld , University of
O cak 2 0 0 0 , s.39-44. Wisconsin Press, M adison, 1987.
Tekeli, Ş. (der.), ~Women in m od ern T u rkish society , Tylor, E. B., Prim itive culture: R esearches into th e de-
Zed Books, Londra, 1994. v elop m en t o f m ythology, p h ilo so p h y , religion, lan-
T h e E con om ist, 8 Ocak 2 0 0 0 , s.54. guage, art, a n d cu stom , 2 cilt, 2. baskı, John Mur-
T h e E con om ist, 5 Şubat 2 0 0 0 , s.62. ray, Londra, 1871.
Thom as, D. H ., R efigu rin g a n th ro p o lo g y , Waveland USAID, “Sudan: The Rahad irrigation project”, Impact
Press, Prospect Heights, IL, 1986. Evaluation R ep o rtN o .31, Washington, DC, 1982.
Thompson, L., Culture in crisis: A study o f the H o p i U.S. Public Health Service, T h e C o o lfo n t R ep ort, P u b
Indians, Harper & Row , New York, 1950. lic H ealth R ep o rt 101, 1986.
Thompson, L. ve Joseph, A., T h e H o p i w ay, University Van Gennep, A., T h e rites o f p a ssa g e, University of
o f Chicago Press, Chicago, 1947. Chicago Press, Chicago, 1960.
Tierney, J., Wright, L. ve Springen, K ., “The search for Vayda, A. P., “Warfare in an ecological perspective”,
Adam and Eve” , N ew sw eek, 11 O cak 1998. A n n u al R ev ieu / o f E c o lo y g a n d S y stem atics, 5,
Toth, J., “Beating plowshares into swords: The relo- 1 97 4 , s.183-193.
cation of rural Egyptian vvorkers and their discon- — , W arfare in ec o lo g ic a l p ersp ec tiv e, Plenum, New
tent”, Nicholas S. Hopkins & Kirşten Westerga- York, 1976.
ard (der.), D irections o f chan ge in rural E gypt, The — , “Explaining what people eat: A review article”,
American University in Cairo Press, Cairo, 1998. H um an E colo g y , 15, 1987, s.493-510.
Trevathan, W . R ., H um an birth: An evolu tion ary pers- Verdery, K ., “The etatization of time in Ceausescu’s
p ective, Aidine, Hawthorne, 1987. Rom ania”, H. J. Rutz (der.), T h e p olitics o f tim e,
s.37-61, A m erican E th n o lo g ical Society M on ou g- con, 1988.
raphy Series, N o.4, American Anthropological As- Whiting, B. B. (der.), Six cultures: Studies o f child bea-
sociation, Washington, D C, 1992. ring, Wiley, New York, 1963.
Vondal, P. J ., “Intensification through diversified re- Whiting, B. B. ve Whiting, J. W ., “Methods for obser-
source use: The human ecology of a successful ag- ving and recording behavior”, R. N aroll ve R. Co-
ricultural industry in Indonesian Borneo”, H um an hen (der.), A h a n d b o o k o f m eth o d in cultural an
E co lo g y , 1 5 ,1 9 8 7 , s.27-52. th ro p olo g y , Columbia University Press, New York,
W allace, A. F. C., R eligion: An a n th ro p olo g ica l vieıv, 1973.
Random House, New York, 1966. — , C hildren o f six cultures: A psycho-cu ltu ral analysis,
— , T he d eath an d rebirth o f the Seneca, Knopf, New Harvard University Press, Cambridge, MA, 1974.
York, 1970. Whiting, J. W . ve Child I. L., C hild training a n d per-
W ashabaugh, W ., Five fin gers f o r survival, Karom a, so n a lity : A cro ss-cu ltu ral stu dy, Yale University
Ann Arbor, M I, 1986. Press, New Haven, CT, 1953.
Weiner, A. B., W om en o fv a lu e , m en o f renotvn: N ew W horf, B. L., “The relation of habitual thought and
perspectiv es in T ro bria n d exchan ge, University of behavior to language” , L a n g u ag e, th o u g h t, a n d
Texas Press, Avusturya, 1976. reality: S elected turitings o f B en jam in L e e W horf,
— , T h e T robrian ders o f P apu a N ew G u inea, Holt, R i M IT Press, Cambridge, M A, 1956.
nehart & Winston, New York, 1988. W ikan, U., “Beyond the words: The power of resonan-
— , In a lie n a b le p o sse ssio n s, Univrsity o f C alifornia ce”, A m erican E thn ologist, 19, 1992, s.460-482.
Press, Berkeley ve Los Angeles, 1992. W ilcox, S. ve Wilbers, S., “The case for academic ac-
Weisman, S., “Where births are kept down and aren’t ”, ceptance of American sign language”, C hron icle o f
N em Y ork T im es, 2 9 O cak 1988, s.4. H igher E d u cation , 33, 198 7 , s .l.
Wells, M ., “Sharecropping in the United States: A po W ilford, Jo h n , N ., “M ummies, textiles offer eviden-
litical economy perspective”, M . Chibnik (der.), ce of Europeans in Far East”, N ew Y ork T im es, 7
F arm w o r k a n d fie ld tv o rk : A m erican agricu ltu re M ayıs 1996, s .C l.
in a n th ro p o lo g ica l perspective, Cornell University Williams, T . R ., F ield m eth o d s in the study o f culture,
Press, Ithaca, N Y , 1987, s .2 11-243. H olt, Rinehart &c W inston, New York, 1967.
Werner, D., Flowers, N ., Ritter, M . ve Gross, G ., “Su- W illiam s, W . L., T h e spirit a n d the fle sh : S exu al d i
bsistence productivity and hunting effort in native versity in A m erican In d ian culture, Beacon, Bos
South America”, H um an E colo g y , 7, 1979, s.303- ton, 1986.
315. W ilk, R. R ., H o u seh o ld eco log y : E co n o m ic chan ge a n d
W estermarck, E. A., T h e history o f h um an m arriage, d o m e stic life a m o n g th e K e k c h i M aya o f B elize,
3 cilt, Allerton, New York, 1922 (ilk baskı 1889). University of Arizona Press, Tuscon, 1991.
W eston, K ., F am ilies w e c h o se: L esb ian s, gays, kins- W ilkie, D. ve Curran, B., “H istorical trends in fora-
h ip, Columbia University Press, New York, 1991. ger and farmer exchange in the Iture rain forest of
W hite, J ., M on ey m a k es us relatives: W om en ’s la b o r Northeastern Zaire” , H um an E colo g y , 21, 1993,
in u rban T u rkey, University of Texas Press, Aus- s.3 8 9-417.
turya, 1994. W illiams, D. M ., “Patchwork, pastoralists, and percep-
W hite, L., T h e Science o f culture, Farrar, Straus & Cu- tion: Dune sand as a valued resource among her-
dahy, New York, 1949. ders of Inner M ongolia”, H um an E colo g y , 25 (2),
Whiteley, P. M ., “Unpacking Hopi clans: Another vin- 1997, s.2 9 7-317.
tage model out of A frica”, Jo u rn a l o f A n th ro p o lo Wilmsen, E. N ., L a n d filled ıvith flies: A p olitical e c o
g ical R esearch, 4 1 , s.359-374. n om y o f th e K alah ari, University of Chicago Press,
— , D elib er a te a cts: C han gin g H o p i cu ltu re throu gh 1989a.
the O raibi Split, University of Arizona Press, Tus- — , W e a re h er e: P olitics o f A b o rig in a l lan d ten ure,
University of California Press, Berkeley ve Los An W ood, P., B la ck m ajority, Norton, New York, 1974.
geles, 1989b. W oods, C. M . ve Graves, T. D., T h e p rocess o f m edi-
W ilson, A., Ochman, H. ve Prager, M . E., “M olecu- cal chan ge in a highlan d G u atem alan tow n, Latin
lar time scale for evolution”, Trends in G enetics, 3, American Çenter, University of California, Los An
1987, s.241-247. geles, 1973.
W ilson, E. O ., “Is humanity suicidal?”, N etv Y ork Ti Worsley, P., T h e tru m pet shall soun d: A study o f car-
m es M agazine, 30 Mayıs 1993, s.24ff. g o cults in M elanesia, Schocken, New York, 1968.
— , C o n silien ce: T h e unity o f k n o w le d g e , Alfred A. W orthman, C. M ., “Hormones, sex and gender”, An-
Knopf, New York, 1998. nual R evietv o f A n thropology, 1995, s.593-618.
W isner, B ., “T he reconstruction o f environm ental Wrangham, R. ve Peterson, D ., D em on ic m ales: A pes
rights in South A frica”, H um an E colo g y , 23 (3). a n d th e origins o f hum an violen ce, Houghton M iff-
W olf, E. R ., P easants, Prentice Hail, Englewood Cliffs, lin, New York, 1996.
N J, 1966. W right, H . T . ve Johnson, G. A., “Population, exc-
— , E u ro p e a n d th e p e o p le w ithou t history, University hange, and early State formation in Southwestern
of California Press, Berkeley ve Los Angeles, 1982. Iran” , A m erican A n thropologist, 77, 1975, s.267-
— , “Facing power: Old insights, new questions”, A m e 2 89.
rican A n thropologist, 92, Sİ990, s.586-596. Wright, R ., T h e m oral anim al, Pantheon, New York,
— , Demonization of anthropologist in the Amazon, 1994.
A n th rop olog y N etvsletter, M art 1994, s.2. ■—, “The accidental creationist”, T h e N euı Y orker, 13
— , E nvisioning history: Id eo lo g ies o f d o m in a n ce a n d Aralık 1999, s.56-65.
crisis, University o f C alifornia Press, Berkeley, Yellen, J . E. ve Lee, R. B., “The Dobe-/Du/da environ-
1998. ment: Background to a hunting and gathering way
W olpoff, M . H. ve Caspari, R ., R a ce an d hum an e v o of life”, R. B. Lee (der.), K alah ari hunter-gatherers,
lu tion : A fa t a l a ttractio n , Schocken, New Y ork , Harvard University Press, Cambridge, M A, 1976.
1997. Zentella, A. C., “Language politics in the USA: The
W ong, B ., E thn icity a n d en trep ren eu rsh ip : T h e n ew English only movement”, Literatü re, language a n d
C hinese im m igrants in the San Fran cisco B ay a rea, p olitics, University of Georgia Press, Atina, s.39-
Allyn and Bacon, Boston, 1998. 53.
Dizin
ABD 9 ,1 6 , 20, 40, 46, 49, 51, 52, akaçlama 369 Almanya 68, 75, 2 4 5 , 2 4 8 , 2 59,
54, 58, 61, 68, 7 4 -7 6 ,1 0 2 ,1 7 3 , Akdeniz 72, 154, 2 1 9 , 2 3 5 , 309, 3 3 1 ,3 4 3 ,4 3 4
222, 234, 238, 240, 242, 244, 325, 455, 4 8 4 alt sınıf 3 3 9 , 342
246, 250, 252, 253, 257, 259, akrabalık 4, 8, 11, 24, 2 7 , 28, 48, Amazon 9, 106, 107, 1 1 9 ,1 5 6 ,
264, 265, 2 6 8 ,2 7 3 ,2 7 7 ,2 7 8 , 5 2, 53, 58, 67, 68, 70, 79, 83- 1 5 7 ,1 6 0 ,1 7 3 - 1 7 5 , 2 5 9 , 320,
290, 293, 307, 3 0 8 ,3 1 0 ,3 1 8 , 85, 89, 95, 101, 113, 117, 3 5 6 , 4 3 1 ,4 7 1 ,4 7 9 , 4 8 1 ,4 9 4 ,
320, 322, 327, 331, 336, 339- 121, 124, 126, 133, 140, 142- 497
344, 352, 353, 365, 38, 374, 1 4 4 , 1 4 6 ,1 4 7 ,1 6 2 ,1 6 3 ,1 6 8 , Amazonlar 57, 80, 106, 107, 4 8 9
3 8 6 ,3 9 3 ,4 0 1 ,4 1 8 ,4 1 9 ,4 2 4 , 172, 174, 179, 183, 184, 186, amca kızı evliliği 2 3 0 , 3 01, 302
4 2 6 ,4 3 0 -4 3 2 ,4 4 8 ,4 5 0 ,4 5 5 , 1 9 7-199, 2 0 3 , 2 0 5 , 2 0 7 , 2 0 9 , Amerikan Antropoloji Derneği
4 5 6 ,4 6 2 ,4 6 3 , 4 6 6 ,4 6 7 ,4 7 3 , 2 1 6 , 2 2 6 , 2 2 8 , 2 3 0 -2 3 2 , 2 4 6 , (AAA) 2 0 , 34
4 7 6 ,4 7 7 ,4 8 4 , 489, 494, 498 2 5 3 , 2 6 9 , 2 7 1 -2 8 0 , 2 8 2 -2 8 4 , Amerikan işaret Dili 63, 64, 67-
ABD Anayasası 49 2 8 6 -2 9 0 , 2 9 3 , 2 9 5 -2 9 8 , 300- 6 9 ,7 9
ABD Kongresi 4 9 4 , 498 3 02, 3 0 5 -3 0 7 , 30 9 -3 1 2 , 317, Amiş(ler) 4 6 2
Aborijin(ler) 4 8 , 9 3 ,1 2 8 , 398 3 35, 3 46, 349, 3 53, 3 56, 360, ampirisizm 22, 2 9 , 43
Abramson, Ailen 60 3 61, 3 63, 3 6 6 , 3 69, 3 74, 380, anadil 68, 72, 75, 79, 329
Abruzzi, William 2 4 0 , 3 86, 408 3 8 2 -3 8 4 , 3 87, 388, 3 90, 393, anaerki 24
Abu-Lughod, Lila 22, 2 3 , 213, 3 95, 4 0 3 , 4 0 6 ,4 1 0 ,4 1 3 ,4 1 5 , anamerkezli hane 307, 312
303 4 2 2 , 4 2 4 -4 2 7 , 4 3 0 , 4 3 4 , 4 3 6 , anasoylu soydanlık 282
Abu-Rabia, Aref 2 15 437, 4 5 1 -4 5 3 , 4 6 1 , 4 6 3 , 502 anasoyu 1 9 9,274, 2 8 4 , 305, 306,
Açe(ler) 125 akrabalık terimleri 133, 2 7 4 , 2 76, 3 1 0 ,4 0 3 ,4 5 2
âdet 4, 6, 12-15, 17, 2 5 , 29, 42, 2 77, 2 7 9 , 310, 390 Anadolu 99, 2 1 9 , 2 2 0 , 2 2 3 , 2 29,
4 3 , 4 7 ,5 8 , 63, 9 3 ,1 8 4 , 186, ak sakal (riz safid) 2 2 4 , 406 250
2 1 0 , 2 28, 2 6 9 , 3 48, 4 0 3 , 420, alan araştırması 10, 11, 15, 25, Anasazi Pueblo (kızılderilileri) 103
4 5 7 , 4 6 7 , 469 3 4 , 3 6 - 3 9 ,4 1 ,4 4 , 4 5 ,1 6 4 , anayanlı(lık) 2 8 2 ,2 8 7 , 3 11, 4 5 2
Afrika 3 8 2 , 3 89, 3 92, 395 anayerlilik 282
-diasporası 153 alan çalışması 2 5 , 27, 3 5 -3 8 , 40, Andaman(lılar) 127
-pirinci (oryza glaberrima) 4 4, 60, 184, 2 0 1 ,2 0 2 ,2 1 3 , Anderson, Benedict 117, 3 44, 346,
152, 153 223, 2 7 5 , 3 9 0 , 3 92, 3 9 3 , 4 02, 353
Afrikalı(lar) 326, 3 40, 3 42, 343 4 0 6 , 4 8 3 , 4 9 8 , 504 angarya 256
Afrikalı-Amerikalı(lar) 3 27, 334, Alaska 21, 128, 138, 140, 141, Anglikan Kilisesi 455
335, 3 40, 3 42, 3 43, 352 144, 145, 147, 489 Angola 94, 119, 129, 137
Agrawal, Arun 199, 200 Alcock, James 4 4 0 animatizm 4 3 8 , 4 4 4 , 468
Ahlâk, ahlâkî 1 4 ,1 5 ,1 9 , 4 8 , 49, alet 14, 4 7 , 65, 66, 91, 92, 99, animizm 4 3 8 , 4 4 4 , 468
5 2 ,1 2 4 , 3 39, 345, 4 0 2 , 4 19, 118, 1 2 5 ,1 3 1 ,1 4 1 ,1 4 6 , 151, Ankara 2 2 2
4 2 2 , 4 2 3 , 4 2 5 , 4 2 6 , 4 3 5 , 4 42, 1 5 8 ,1 6 3 , 1 6 8 ,1 8 2 , 185, 2 4 1 , anlatı 2 3 , 34, 6 7
4 4 6 , 4 5 6 , 4 59, 4 6 1 , 4 6 4 , 467, 2 8 7 , 3 70, 3 7 2 , 3 74, 3 78, 4 1 4 , Annis, Sheldon 4 4 6 , 4 4 7
468 472, 4 7 4 , 480 Appell, George 498
Ahund(lar) 4 0 7 Aleut 119, 327 Arabistan 70, 1 8 8 ,1 9 0 ,1 9 6 ,1 9 7 ,
AIDS 2 ,1 5 - 1 7 ,1 9 , 20, 2 4 8 ,, 4 70, Alevi (1er) 4 9 7 1 9 9 ,2 0 1 ,2 1 3 ,2 1 4 ,2 1 6 , 226-
493, 494 Ali Koş (Neolitik yerleşme) 155 2 28, 2 61, 324, 422, 4 33, 451
Ainu(lar) 119, 127 Almanca 70, 72, 76 -Bedevileri 197, 199
arabuluculuk 2 29, 4 0 7 , 4 2 8-430, ataerki 24, 320, 323 Ayrout, Henry 260
437 -İlik 320 azgelişmişlik 31
Aral Gölü 110, 416 atalık 272 azız 444, 4 4 5 , 4 4 9 , 4 59, 462, 465
arazi kullanımı 127, 2 2 6 , 235, Atatürk, Kemal 324 Azizler Günü 449
2 8 7 ,3 1 1 ,4 8 1 - 4 8 3 ,4 9 7 , 502, atışma şarkıları 125 Aztek 4 4 5 , 460
503 Atlantik köle ticareti 152, 153
Arnavutluk 194, 2 48, 4 27, 480 Atom Enerjisi Komisyonu 145 babasoyu 186, 199, 2 0 7 , 2 28,
arpa 108, 152, 154, 155, 181, Atrek ırmağı 406 3 10, 392, 406
182, 2 1 6 , 222 Aum Shinrikyo 316 babasoylu soydanlık 280, 2 8 2
arz ve talep, arz-talep 3 57, 388 Australopithecus 98, 99 babayanlı(lık) 168, 2 2 7 , 2 8 0 , 2 87,
asabiye 3 1 7 avakado 166 3 1 1 ,4 2 6
asilîn 214 avcı-toplayıcı(lık) 32, 81, 82, 98, babayanlı soy çizgisi 168
asimilasyon 130, 331, 346, 348, 99, 102, 105, 1 0 9-111, 115, babayanlı soydanlık 2 6 9 , 2 70,
349 117, 118, 1 1 9-129, 131, 133, 2 7 2 , 2 73, 2 79, 2 8 0 , 2 8 2 , 283,
astrologlar 4 55, 469 134, 1 3 6-139, 1 4 2 ,1 4 4 -1 4 6 , 2 8 6 -2 9 0 , 3 07, 308, 310-312
astroloji 455 149, 150, 151, 154, 155-159, babayerlilik 1 8 3 ,3 0 6 ,3 9 2
Asyalılar 3 18, 326, 330 161-163, 1 8 6 ,1 8 9 ,1 9 2 ,1 9 4 , babayerli yerleşim 3 0 5 ,3 0 6 ,3 1 2
aşırı otlatma 109 198, 199, 2 8 8 ,3 0 0 ,3 1 3 ,3 1 7 , Baffin Adası (Eskimoları) 138,
aşiret 5, 2 3 , 36, 53, 72, 107, 193, 363, 3 66, 3 67, 3 7 2 , 3 8 1 , 383, 139, 146
197, 1 9 9 ,2 1 2 ,2 1 3 ,2 1 4 , 218, 394, 3 98, 4 0 8 , 4 1 2 , 4 1 3 , 4 5 4 Baggara 330
2 1 9 , 2 2 0 , 2 23, 2 2 4 , 2 2 6 , 2 28, -yaşam tarzı 81 bahçe tarım-ı 98, 99, 100, 148,
229, 2 3 1 , 2 6 0 , 2 8 3 , 2 86, 2 87, avcılık ve toplayıcılık 14, 65, 81, 1 5 1 ,1 5 9 ,1 6 1 ,1 9 2 , 2 44, 366,
2 9 4 ,3 1 1 ,3 1 8 ,4 0 6 , 4 3 2 1 0 0 , 1 1 8 ,1 2 5 ,1 5 7 3 67, 3 74, 446
Arapça 4 7 , 70, 71, 72, 75, 213, avlanma 98, 124, 128, 131, 132, -cısı 3 2 ,1 2 3 , 2 0 0 , 3 66, 367,
2 1 4 , 2 2 3 , 3 2 4 , 330, 3 35, 349, 135, 137, 1 4 0-143, 147, 165- 3 77, 3 86, 394, 3 98, 4 33, 4 46,
478 1 6 7 ,1 7 1 ,1 8 6 , 3 6 6 ,3 8 6 , 4 1 3 , 458
Arap(lar) 4 , 5, 13, 4 7 , 4 8 , 70-73, 45 6 , 4 5 7 , 4 8 2 -4 8 4 bahçecilik 107, 115, 123, 148,
75, 1 5 2 ,1 5 3 , 2 1 3 , 2 1 4 , 220, Avrupa Birliği 2 5 4 , 476 149, 150, 151, 155, 158, 159,
2 2 3 , 2 3 2 , 2 54, 2 6 2 , 2 71, 371, Avrupalı(lar) 4 , 5, 68, 74, 99, 101, 161, 162, 173, 176, 1 8 1 ,2 6 7 ,
3 2 3 , 324, 3 26, 330, 3 3 2-335, 1 0 6 ,1 2 9 , 1 3 6 ,1 5 1 ,1 5 9 , 2 20, 379
340, 3 4 9 , 4 0 0 , 4 2 4 , 4 3 2 , 4 53, 2 3 8 ,2 4 2 , 2 4 9 , 2 5 3 , 2 5 8 ,3 1 8 , baldız evliliği (sororat) 2 9 8 , 312
478 325, 3 26, 367, 4 0 3 , 4 1 5 , 4 31, balık çiftlikleri 50, 250
-Yarımadası 3 40, 4 3 2 , 453 466, 4 6 7 , 493 balık üreticiliği 2 50, 251
Ariaal(ler) 61, 6 2 ,1 0 2 ,1 0 3 ,1 8 8 , -istilacılar 129 bakla 156
2 0 0 -2 1 2 , 2 3 1 ,2 3 2 , 2 8 1 ,2 9 2 , Avustralya aborijinleri 93, 4 5 0 Balikci, Asen 141, 144
2 9 5 , 3 16, 3 17, 330, 3 51, 355, Aydınlanma 343 balıkçılık 2 8 ,9 8 ,1 1 1 , 122, 128,
3 59, 3 61, 3 63, 3 77, 398, 471 Ayetullah Humeynî 4 6 4 145, 1 5 1 ,2 1 8 , 3 56, 4 6 0 ,4 8 3 ,
arkeoloji 2 , 7, 8, 9, 21, 4 2 ,1 0 8 , ayin 9, 14, 17, 2 8 , 33, 35, 4 7 , 61, 48 4
1 1 7 ,1 2 6 ,1 4 1 ,1 5 1 ,1 5 3 - 1 5 5 , 96, 174, 1 8 1 ,2 0 1 ,2 0 8 , 2 09, balkabağı 156, 166
1 9 1 ,2 3 9 , 3 4 8 ,4 1 3 ,4 1 4 ,4 8 2 2 3 1 , 2 82, 2 8 4 , 2 8 5 , 3 06, 317, Balkanlar 24, 3 44, 3 48, 4 5 4 , 455
Arnavut bakireler 4 6 ,5 7 ,5 8 3 18, 320, 3 2 2 , 3 40, 3 50, 353, Bantu(lar) 122, 129, 134, 136,
Arnavutça 75 374, 3 87, 4 0 0 , 4 0 2 , 4 2 9 , 4 3 8 , 137, 158, 408
artı-ürün 176 4 39, 4 4 1 , 4 4 3 , 4 4 8 -4 6 4 , 466, bar ve bat mitzvah 62, 78
askerî sınıf 3 36 468, 4 6 9 , 493 barbarlık 24
at 1 2 ,1 2 0 ,1 5 6 ,1 8 9 , 2 0 0 , 2 13, ayrılma ritleri 4 5 0 barınak 33, 54, 66, 86, 96, 118,
2 2 4 , 230 ayrımcılık 3 2 2 , 3 34, 3 43, 352 1 2 2 ,1 4 1 ,1 6 7 ,1 9 1 ,2 2 2 , 441
barınma 92, 229, 2 5 2 , 486 besin üretimi 94, 104, 109, 110, Bildirgesi 49
Baring and Sons 4 7 7 1 1 4 ,1 2 5 ,1 4 4 , 1 4 9 ,1 5 0 , 1 6 1 , BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
Barnet, R. J. 4 75, 4 7 7 162, 2 4 4 , 2 4 9 ,2 5 0 250, 254
Barter Adası 145 2 9 9 , 4 0 5 , 4 1 2 ,4 1 3 , 4 1 7 BM Nüfus Konferansı 249
Barth, Fredrik 97, 223- 2 2 6 , 330, beslenme 14, 26, 31, 32, 52, 54, Boas, Franz 2 5 , 26, 2 9 , 34, 4 3 , 60
3 44, 3 9 1 ,4 0 9 55, 66, 82, 89, 90, 95, 101- Boone, James 409
Basarwa 119, 129 103, 1 0 6 ,1 1 6 ,1 1 7 ,1 2 0 - 1 2 2 , Boran 2 0 2 , 206
Basseri(ler) 188, 2 0 1 , 2 2 3-226, 134, 1 3 5 ,1 3 7 ,1 4 1 , 1 4 3 ,1 4 5 , Borneo 120, 391
229 146, 149, 157, 165, 173, 185, Bosna 15, 345, 3 50, 448
başlık parası 2 10, 2 31, 3 03, 311 2 0 1 , 2 0 4 , 2 0 6 , 2 4 6 , 2 4 8 , 250- boşanma 14, 2 7 0 , 2 7 3 , 2 7 9 , 292,
Batak(lar) 82, 110, 118, 120, 122, 252, 2 5 4 , 2 5 5 , 2 5 7 , 2 6 6 , 379, 2 93, 3 02, 312
153, 1 5 5 ,1 6 6 , 2 3 9 , 2 5 1 ,2 7 2 413, 4 4 6 , 4 5 8 , 4 5 9 , 4 6 2 , 493, Boşnak(lar) 448
Batı Afrika 156, 3 26, 3 61, 387, 4 9 4 , 4 9 6 , 4 9 8 , 506 botanik 14, 152-154
4 1 9 , 4 64, 500, 502 -yetersizliği 101, 157 Botswana 81, 129, 131, 431
Batı Avrupa köylüleri 178 betimsel dilbilim 42 bölgelerarası ticaret 191
Beaufort Denizi 145 beyin 4 7 , 54, 63, 65, 66, 79, 94, bölgesel farklılaşma 241
bebek ölüm oranı 2 5 4 , 281 98, 99, 293 Bradburd, Ann 36, 2 0 0 , 226
Beck, Louis 107, 199, 2 13, 226 bilim 2, 11, 1 4 ,1 8 , 19, 22, 23, Bradburd, Daniel 36, 2 0 0 , 226
beden 6 , 1 7 ,3 0 , 6 3 ,4 4 1 ,4 4 4 , 2 9 , 31, 33, 4 8 , 54, 75, 85, 87,
455, 4 57, 4 61, 4 6 8 , 472 89, 102, 107, 110, 128, 129, Brace, Loring 164, 325, 326
Bedevi(ler) 22, 23, 190, 191, 196, 194, 2 3 8 , 2 4 2 , 3 26, 3 27, 336, Brahman 12, 3 4 0 , 341, 353
197, 199, 2 0 0 ,2 1 3 -2 1 7 , 2 26, 3 42, 3 5 1 , 3 56, 3 57, 4 7 4 , 481- Braidvvood, Robert 155
2 27, 233, 2 94, 303, 4 0 0 , 4 22, 4 8 4 , 506 Bray, Francesca 2 3 8 , 2 3 9 , 241,
4 2 4 , 432 -4 3 4 bilimsel kuram 20 250
Bedû 2 13, 2 14, 2 1 8 , 2 2 7 bilişsel psikoloji 33 Brezilya 14, 39, 57, 59, 80, 106,
Belize 307 Binford, Lewis 84, 161 1 0 7 ,1 2 3 ,1 4 8 ,1 4 9 , 1 5 1 ,1 5 7 ,
Bell 342, 346, 347 Binghamton (felâketi) 102, 4 90, 1 5 9 ,1 6 3 , 164, 167, 1 6 9 ,1 7 2 -
Beluci(ler) 2 1 3 , 2 1 7 , 218 491 1 7 6 ,1 8 6 , 2 5 7 , 2 5 9 , 2 7 6 , 2 91,
Benedict, Ruth 2 6 , 2 7 , 3 46, 353 birleşik hane birliği 309 3 19, 3 27, 3 9 9 , 4 3 1 ,4 7 0 ,4 8 1 ,
Bengalce 75 biseksüel(lik) 1 6 ,4 9 4 4 8 3 ,4 9 4 , 497
Bangladeş 2 3 7 , 474 bitki örtüsü (vegetation) 102, 107, Buckmaster, M arla 157
Benin 500 1 2 1 ,1 3 0 ,1 3 2 , 155, 1 8 9 ,1 8 9 , buğday 50, 54, 108, 149, 154,
benmerkezci(lik) 15 196, 2 0 4 , 211 1 5 5 ,1 5 7 , 166, 179, 182, 186,
berdache’lar 56-58 bitki varlığı (flora) 121 2 1 6 , 2 35, 2 5 0 - 2 5 3 ,2 6 1 ,3 7 6 ,
bekâret 58, 2 96, 494 Bitnet 478 408
bereket 1 2 1 ,1 2 8 ,1 3 0 ,1 9 1 , 2 23, biyokimya 55, 87, 472 buharlı lokom otif 249
285, 4 44, 452 biyolojik antropoloji 2 , 7, 8, 42 bulaşıcı hastalıklar 15, 2 1 0 , 462
Bergen Üniversitesi 55 biyolojik çeşitlilik 161, 174, 4 9 2 Bulgar Sosyalist Partisi 4 1 7
Bering Boğazı 70, 99 biyolojik ırk(lar) 84, 3 2 5 -3 2 7 , 351 Bulgaristan 76, 77, 2 4 8 , 3 01, 3 09,
Berque, Jacques 260 biyolojik kardeş(lik) 84 3 14, 3 44, 345, 3 4 7 -3 4 9 , 365,
besi sürüleri 2 0 4 , 206 biyomedikal 4 9 3 , 506 4 0 1 ,4 1 7 , 4 2 1 ,4 4 3 , 461
besin değiş-tokuşu 134 biyosfer 4 9 2 Bulgaristan Komünist Partisi 348
besin depolama 134, 162 Bizango 4 6 4 , 465 bulaşıcı hastalıklar 15, 2 1 0 , 4 6 2
besin edinme sistem(ler)i 80, 98- Black Power hareketi 276 buluş 6 , 1 8 , 2 5 , 5 1 , 2 4 2 , 485
1 0 1 ,1 0 4 ,1 0 8 ,1 1 4 BM 4 9 , 2 4 9 , 2 5 0 , 254 Bunyoro Krallığı 431
besin tabuları 31, 32 B M İnsan Hakları Evrensel Burakumi(ler) 343
Burbank, Victoria 3 97, 398 - kovma 4 5 4 , 456 4 2 7 , 4 2 9 , 4 3 0 , 4 3 2 -4 3 5 , 4 3 7 ,
Burch, Ernest 119, 138, 143 cinayet 125, 2 2 9 , 3 50, 4 0 0 , 4 23, 4 3 8 , 4 4 8 , 4 6 0 , 4 6 1 , 4 6 3 , 46 7 -
Burgiba, Habib 323 424, 426 469, 486, 491, 495, 496, 498,
Burke ve Wills keşif gruplan 128 cinsel kıskançlık 58, 60, 304 506
Burkina Faso 500 cinsel seçilim 326 Çavuşesku, Nikolay 3 9 6 , 4 2 7 , 428
Burma 77, 330 cinsellik 16, 17, 33, 57, 93, 184, çay 71, 110, 2 0 1 , 2 0 3 , 2 1 7 , 443
Bushmen 128 2 9 0 , 2 9 1 , 320, 445 çayırlık 100, 130, 139, 189, 2 0 6 ,
bürokrasi 18, 111, 145, 2 4 0 , 4 11, cinsiyet 3, 39, 4 0 , 48, 49, 52, 56, 2 1 1 ,2 1 2 , 2 1 9 , 232
4 1 5 ,4 1 6 , 4 19, 4 3 6 , 4 3 7 , 453 61, 74, 78, 125, 141, 169, çekirdek aile 132, 163, 183, 2 2 5 ,
bütüncülük 2, 11 1 7 9 ,1 8 4 , 207, 2 0 9 , 2 3 2 , 2 63, 26 2 , 2 6 3 , 2 8 4 , 2 8 9 , 3 0 7 , 3 08,
bütünleşme 2 0 , 109, 138, 162, 2 7 8 , 305, 316, 3 17, 3 20, 321, 313, 3 2 0 , 377
2 3 8 ,2 8 0 ,2 8 8 , 3 1 5 -3 1 7 , 350, 3 2 3 ,3 5 0 , 3 5 1 , 3 8 1 ,4 0 2 ,4 1 3 , Çek Cumhuriyeti 87
3 6 1 ,4 1 1 ,4 1 8 , 4 3 1 ,4 3 8 , 4 50, 426, 452 çelik saban 249
4 5 1 , 4 5 7 , 4 6 0 , 4 7 3 , 4 7 4 , 505 cinsiyetçi (lik) 24, 33 Çernobil nükleer faciası 18, 4 7 7
büyü 11, 28, 54, 4 4 0 , 4 4 3 , 45 2 - civilizados 173 çiçek hastalığı 129
454, 4 6 0 , 4 6 4 , 4 6 5 , 488 Clarke, Lee 4 8 9 , 491 çiftçilik 47, 82, 9 9 ,1 0 2 , 103, 106
büyücü 170, 181, 4 0 2 , 4 2 6 , 4 45, Clifford, James 34 1 0 7 ,1 2 8 ,1 5 1 , 1 5 7 ,1 7 7 , 2 1 7 ,
4 5 2 , 4 5 4 , 4 6 4 , 4 6 5 , 466 coğrafi bilgi sistemleri (GIS) 482, 23 4 , 242, 244, 246, 249, 253,
Büyük Bunalım 2 5 7 483 25 6 , 2 5 7 , 2 6 1 , 2 6 2 , 2 6 4 , 2 6 5 ,
Cole, Donald 2 1 7 , 2 2 7 , 230 267, 268, 281, 431, 468, 473,
cangıl 39, 165 Collins, Thomas 335 500, 503
Cane, Scott 121 Com ell Üniversitesi 495 çift-kazanan (karı-koca) 2 9 4 , 2 9 5
Cann, Rebecca 84 corvee (angarya) 2 5 6 , 2 6 7 çiftleşme 63, 89, 95, 3 0 0 , 3 0 1 , 326
Cape Hotentot 129 Creed, Gerald 390 çiftyerlilik (bilocality) 4 0 2
Carney, Judith 152, 153, 156 Crow (akrabalık sistemi) 2 7 4 Çikano(lar) 328
Cavalli-Sforza, Luigi 326 Cultural Survival 174 Çin 4 , 1 2 , 30, 35, 3 8 , 5 3 , 69, 71,
cemaat 16, 31, 33, 36, 37, 39, 40- cunta 4 2 0 , 421 7 2 , 1 5 5 ,1 9 4 , 2 3 6 , 2 4 1 , 2 5 8 ,
4 2 , 4 4 , 45, 52, 70, 72, 75, 79, 2 5 9 , 2 6 7 , 2 6 8 , 3 0 1 , 3 0 3 , 3 26,
93, 162, 1 6 3 ,2 2 4 ,3 1 8 , 336, çadır 36, 39, 140, 141, 190, 191, 328, 3 30, 3 3 1 , 3 3 4 , 3 3 6 , 3 37,
341, 3 4 6 , 3 4 9 , 3 50, 3 53, 366, 1 9 6 ,1 9 9 ,2 1 2 ,2 1 4 ,2 1 6 ,2 1 7 , 343, 3 70, 3 7 5 , 4 1 6 , 4 3 3 , 47 3 -
368, 3 86, 4 2 6 , 4 2 7 , 44 2 -4 5 3 , 219, 2 2 2 -2 2 5 , 2 2 8 , 2 2 9 , 2 32, 4 7 5 ,4 7 7 , 4 7 9 , 4 8 1 ,4 8 8
4 5 6 -4 5 8 , 4 6 0 , 4 6 1 , 4 62, 464, 4 0 6 , 432 Çin hükümeti 4 1 6
465, 4 6 8 , 469, 4 8 7 çağrı sistem(ler)i 62, 65, 78 Çince 71
Cezayir 30, 2 5 9 , 2 6 8 , 323 çanak-çömlek 8 Çingene (1er) 348
Chaco Kanyonu toplumu 112 -yapımı 154, 171, 241 Çinli(ler) 4 , 12, 3 8 , 3 0 1 , 3 2 8 , 3 30,
Chagnon, Napoleon 32, 39, 164- çapa 158, 167, 374, 375 3 3 4 , 3 75, 473
166, 1 6 8 -1 7 6 ,1 7 9 , 186, 273, çapa tarımcıları 330 çoban(lık) 98 -1 0 0 , 114, 115, 151,
275, 496 çapraz kuzen 2 79, 302 182, 188, 1 89, 1 9 1 -1 9 3 , 198,
Chamula (cemaati) 449 Çarlık Rusyası 178, 343 199, 2 0 3 , 2 0 8 ,2 1 2 , 2 1 5 ,2 1 6 ,
Chance, Norman 145 çatışma 15, 2 0 , 2 8 , 31, 36, 74, 220, 222, 226, 228, 231, 232
Chatty, Dawn 2 14, 2 1 7 , 218 1 1 0 ,1 6 3 , 1 6 8 ,1 6 9 ,1 7 2 , 176, -uzmanlaşması 99,
Cheal, David 2 9 4 , 295 198, 199, 2 0 7 , 2 12, 2 1 3 , 2 22, 190, 193, 2 3 0 , 241
Chicano (1ar) 265 2 25, 2 2 6 , 2 39, 2 4 0 , 2 7 6 , 2 83, çocuk bakımı 9, 5 7 , 61, 89, 2 0 9 ,
Chiapas 2 5 9 , 3 71, 372 2 8 7 , 3 03, 3 0 6 , 3 0 8 , 3 09, 312, 299, 3 0 8 , 320
Chomsky, Noam 94 314, 3 31, 3 4 4 -3 4 7 , 350, 352, çocuk katli 1 1 ,1 5 , 3 8 ,1 3 7 ,1 6 9 ,
cin 170, 1 8 1 ,3 4 6 , 4 4 3 , 445 353, 3 97, 4 0 0 , 4 0 7 , 4 1 2 , 4 22, 176, 421
çocuk ölüm oram 137, 2 47, 304 dengesiz cinsiyet oranı 169, 305 dindışı 4 4 2 , 4 4 3 , 4 6 4 , 468
çoğul evlilik 312 dengesizleşme 169, 192, 2 0 3 , 304, Dinka(lar) 3 26, 4 9 7
çok dilli(lik)76 4 4 7 , 500 dinsel diriliş hareketleri 4 6 3 , 469
çokeşlilik 3 02, 3 03, 312 denizcilik 2 4 2 , 4 6 0 , 488 dinsel ideoloji 125, 4 3 3 , 441
çok-hatlı evrimci(lik)30, 43 depolama 104, 117, 124, 126, dişil(lik) 56, 57, 312
çokkarılılık 32, 303, 309, 312 134, 141, 155, 161, 162, 175, diyalektik maddecilik 30
çok kaynaklı geçim becerisi 2 1 7 1 8 1 ,2 0 5 , 3 7 0 , 3 8 3 ,3 8 6 ,4 1 3 diyet 14, 92, 98, 102, 103, 116,
çokkocalılık 3 03, 3 04, 3 09, 312 determinizm 2 3 , 89 1 2 7 ,1 3 4 ,1 7 3 ,1 9 4 , 198, 216
çoktanrıcılık 4 45, 469 deve 5 4 ,1 0 2 ,1 8 9 , 1 9 0 ,1 9 3 , 200- dizisel tekeşlilik 3 02, 3 0 3 , 312
çölleşme 1 1 1 ,2 1 1 ,2 3 7 ,4 8 9 2 1 7 , 2 2 4 , 2 2 7 -2 3 2 , 4 2 2 , 433, DNA 21, 83-86, 3 26, 471
Çumaş(lar) 127 4 3 4 , 471 -segmanları 54,
-çoban(lar)ı 190, 2 14, 2 2 7 Dobe IKung(lar), Dobe
Dahomey 445 devlet 4, 13, 2 4 , 74, 107, 109, Ju/’hoansi(ler) 81, 82, 116,
dallanan soy sistemi 283 112, 1 2 0 ,1 2 9 ,1 3 7 , 1 4 1 ,1 4 5 , 1 1 9 ,1 2 4 , 128-138, 140-142,
Damas, David 138 151, 163, 173, 175, 1 8 7 ,1 9 5 , 145, 3 04, 363, 3 66, 3 67, 383,
Danca 68 199, 2 1 3 , 2 2 0 , 2 2 2 , 2 2 6 , 2 31, 400, 405, 412
dang 199 2 3 8 -2 4 1 , 2 4 7 , 256, 2 61, 263, Dofar (Vilâyeti) 2 1 4
dans 17, 25, 62, 134, 135, 171, 2 6 7 , 2 8 7 , 2 9 0 , 3 1 4 ,3 1 5 ,3 1 8 , doğa bilimi (paradigması) 7, 22,
202, 2 8 4 , 2 8 5 , 3 18, 4 4 2 , 4 50, 3 24, 3 29, 331, 3 32, 3 35, 337, 2 3, 33, 36, 87, 443
4 5 1 ,4 5 3 ,4 6 3 3 44, 3 46, 3 5 0 , 3 52, 3 53, 365, doğal ayıklanma 83, 85, 87, 89,
darbar 224 3 71, 3 72, 378, 3 82, 3 86 , 390, 93, 94
Darwin, Charles 5, 6, 21 -2 3 , 80, 3 91, 3 9 6 , 3 97, 4 0 3 -4 0 7 , 4 09, doğaüstü 26, 4 8 , 4 1 4 , 4 15, 4 23,
83, 85-87, 89 4 1 5 -4 2 1 , 4 2 3 , 4 2 5 , 4 2 6 , 4 2 8 , 4 2 6 , 4 3 0 , 4 3 5 , 4 4 1 -4 4 5 , 453-
davranış bilimleri 4 9 3 , 506 429, 433, 436, 437, 453, 455, 456, 4 6 1 , 4 6 4 , 4 6 8 , 469
Davis, Wade 120, 464 4 5 6 , 4 6 5 , 4 6 7 , 4 7 5 , 4 7 7 , 4 85, Doğu Akdeniz (ayrıca bkz. Levant)
davranışsal biyoloji 88 489, 4 9 8 , 499 154
dayanışma 20, 163, 197, 2 2 8 , 276, Devos, George 343 doğum oran(lar)ı 146, 156, 184,
28 0 , 310, 316, 317, 328, 350, devrim 2 2 , 30, 49, 80, 99, 108, 246-248
3 5 1 ,4 2 2 , 4 4 9 , 4 5 0 ,4 6 9 , 506110, 2 2 6 , 2 4 9 , 2 5 0 , 2 5 3 ,2 5 4 , doğurganlık 7, 136, 141, 192,
dayı 2 7 4 , 2 7 7 -2 7 9 , 2 8 9 , 3 02, 306 2 5 9 , 2 6 0 , 2 6 8 , 3 43, 3 70, 371, 2 6 3 , 455
dayıyerli yerleşim 3 06, 312 391, 4 1 1 ,4 1 9 , 4 3 8 , 4 4 5 , 4 59, -oranı 3 9 ,1 3 6 ,1 6 1 , 247 -2 4 9
dedikodu 37, 66, 2 8 5 , 4 2 4 , 4 25, 463, 464, 467, 469, 477 domates 158, 266
435 dışevlilik 180 Dominik Cumhuriyeti 4 8 1 ,
değiş-tokuş 1 3 1 ,1 3 3 ,1 3 4 ,1 4 9 , -kuralı 2 8 7 , 2 8 9 , 3 01, 302, 482
1 6 2 ,1 7 2 ,1 7 3 , 184, 1 8 6 ,1 9 0 , 312 domuz 32, 34, 71, 72, 131, 3 79,
2 0 1 ,2 0 5 , 2 0 6 , 2 56, 2 9 4 , 2 98, dışlama 2 9 0 , 4 2 6 , 435 385, 3 91, 4 0 2 -4 0 4 , 4 4 4 , 4 52,
3 7 6 ,4 1 1 diaspora 153 458
demir atma köyü 306 dibek 153, 154 domuz şölenleri 385
demografik değişim 2 4 7 , 248 dikenli akasya çalılıkları 206 doğrudan akraba(lık) 279
denge 3 2 ,4 4 , 90, 9 2 ,1 0 6 ,1 1 4 ,1 2 2 - dikey göç 212 Doğu Afrika 93, 98, 100, 193,
1 2 4 ,1 3 7 ,1 4 3 ,1 4 6 ,1 4 7 ,1 5 6 , dil 198, 2 0 1 , 2 0 4 -2 0 7 , 2 3 1 , 3 23
1 6 1 ,2 0 4 , 2 1 0 ,2 3 1 , 245, 247, -cemaati 70, 72, 75, 79 3 30, 363, 3 74, 382, 4 5 7
2 6 0 ,2 9 9 , 330, 360, 382, 384, -merkezci(lik) 75 -sığır kompleksi 2 0 1 , 231
385, 392, 4 0 9 ,4 3 3 ,4 3 7 ,4 4 6 , dilbilim 7, 9, 10, 33, 4 2 , 46, 68, Doğu Avrupa (-lılar) 72, 196, 2 48,
4 5 7 ,4 6 0 ,4 6 4 ,4 6 9 ,4 8 2 , 504 70, 72, 73, 79, 2 7 6 , 279 2 9 5 , 309, 3 18, 3 4 5 , 3 70, 378,
dengeli karşılıklılık 3 8 4 -3 8 6 , 395 dilbilimsel antropoloji 7, 9 ,1 0 , 42 417
Doğu Avrupa Yahudileri 72 4 82, 4 8 3 , 4 8 9 , 4 9 6 , 503, 504 erginleşme 26, 57
Doğu despotizmi 31 ekosistem 80, 9 0 -9 2 ,1 0 0 ,1 0 2 ,1 0 3 , eril 56-58, 60, 93, 312
doğum oran(lar)ı 146, 156, 184, 1 0 6 ,1 0 7 ,1 1 4 , 116, 120, 123, -lik 27, 49, 57
2 46-248 124, 128, 1 3 8 ,1 4 2 ,1 4 6 -1 4 8 , erkek-egemen (ideoloji) 4 0 1 , 403
dokuma 99, 2 1 6 , 2 8 4 , 321, 4 4 7 1 5 7 ,1 5 8 , 161, 174, 193, 245, erkek kardeşlerle çokkocalılık 304
Douglas, M ary 34, 378 2 6 7 ,4 5 7 ,4 8 1 -4 8 3 ,4 9 2 ,4 9 6 erkek sünneti 6 2 ,4 5 1
dönüştürme 91, 129, 2 2 3 , 257, eko-turist 175 erozyon 2 3 7 , 2 4 4 , 2 4 5 , 4 9 2 , 4 96,
269, 3 7 4 , 3 8 8 ,3 9 1 ,3 9 5 , 431 Elburz (dağları) 212 4 9 7 , 503
dönüşümlü tarım (swidden El Haddad, Tahir 323 Escobar, Arturo 504
agriculture) 1 5 8-160, 167, El-Murra(lar) 2 0 1 , 2 2 6 -2 3 0 , 233 Eski Ahit 34, 308
1 7 6 ,1 8 5 ,1 8 6 , 2 4 3 ,3 0 8 El Salvador 2 4 6 , 2 4 7 Eski Dünya 84, 86, 151, 152, 156
drahoma 2 9 5 , 311 emir 38, 168, 199, 2 2 9 , 4 0 5 , 4 06, Eskimo(lar) 52, 109, 109, 116,
drenaj 122, 2 2 0 , 2 3 9 , 2 4 0 , 2 44, 4 1 2 , 4 1 4 -4 1 6 , 4 2 3 , 444 1 2 1 ,1 2 2 ,1 2 4 , 1 2 5 ,1 2 8 ,1 3 8 ,
245, 4 5 0 , 486 enerji 30, 32, 4 3 , 81, 90-92, 95, 1 4 0 ,1 4 4 , 2 57, 3 27, 363, 4 12,
Dubos, Rene 492 102, 103, 109, 1 1 0 ,1 1 4 , 116, 454
Durkheim, Emile 23, 2 8 , 316, 317, 1 2 1 - 1 2 3 ,1 3 2 ,1 3 5 ,1 3 7 ,1 4 1 , esneklik 62, 78, 89, 90, 93, 97,
350, 3 51, 357, 4 4 2 , 4 4 5 , 447, 145-148, 157, 158, 1 6 1 ,1 6 2 , 1 1 3 ,1 1 4 , 116, 1 2 6 ,1 2 8 ,1 3 3 ,
459, 468 186, 188, 189, 1 9 1 -1 9 3 ,2 0 9 , 137, 146, 2 8 8 , 442
Dünya Bankası 19, 4 9 6 , 504 2 3 1 , 2 3 4 , 2 4 2 , 2 4 3 , 2 49, 2 50, estetik 14, 440
Dünya Savaşı, I. 27, 51, 76, 265, 2 55, 2 5 6 , 2 6 7 , 2 68, 2 8 5 , 2 99, eşcinsel (lik) 61, 2 9 0 , 4 9 4
3 4 4 , 403 3 0 8 ,3 6 3 ,4 1 0 , 4 5 8 ,4 7 9 -4 8 1 , eşek 193, 2 2 4 , 450
Dünya Savaşı, II. 19, 74, 2 4 8 , 250, 4 84, 4 8 7 , 4 9 2 , 505 eşiksel durum 4 5 0 , 451
297, 4 6 6 , 4 7 4 , 4 7 9 , 4 9 7 , 505 -fazlası 2 4 2 eşiksellik (liminality)33
düşük enerji bütçesi 122, 137, -tüketimi 2 42, 4 79, eşitlik (ilkesi) 176
1 4 6 ,1 6 1 ,1 8 6 505 eşitlikçi toplum 198, 351, 4 10,
düzlemsel göç 196 Ember, Carol 2 9 7 , 2 9 9 , 3 06, 433 4 12 -4 1 4
Dyak(lar) 120 emek 109, 157, 173, 178, 191, eşitsizlik 111, 125, 126, 180, 188,
1 9 2 ,2 1 0 ,2 1 5 ,2 1 8 , 2 2 2 , 2 2 6 , 2 0 0 , 226, 2 4 6 , 2 5 5 , 2 6 1 , 2 69,
econet 478 2 3 1 ,2 4 4 , 2 5 5 , 257, 2 6 7 , 299, 3 1 5 ,3 1 7 , 3 20, 3 2 8 ,3 3 8 , 352,
edebiyat 12, 4 8 , 346 3 08, 322, 3 38, 3 4 0 , 3 43, 354, 414, 4 2 7 , 436
Efe(ler) 105 366, 369, 3 72, 3 7 4-378, 380, Eşkenazi dili 72
Ege 219 3 8 1 ,3 8 4 , 3 8 6 ,3 8 7 ,3 8 9 , 390, et 65, 9 8 ,1 0 2 , 1 0 4 ,1 2 1 ,1 3 4 ,
egemen grup 3 3 4 , 3 52, 3 71, 4 1 7 392, 393, 3 95, 4 0 2 , 4 0 8 , 409, 1 4 6 ,1 5 8 ,1 6 5 , 1 8 3 ,1 9 2 , 2 0 1 ,
ego 2 7 8 , 2 8 9 , 302 414 203, 2 0 4 , 2 0 6 , 2 1 6 , 2 9 7 , 386,
ekim 50, 1 0 2 ,1 0 3 , 107, 152, 153, Endonezya 30, 2 3 7 , 3 62, 377, 3 9 1 ,3 9 8 , 4 2 8 , 4 3 3 ,4 5 8
1 5 5 ,1 6 0 ,1 6 1 ,1 6 6 , 176, 182, 457, 498 etnik
193, 2 3 2 , 2 4 1 , 2 4 3 , 2 6 7 , 362, enformasyon devrimi 4 7 7 -aidiyet 74
374, 379, 3 84, 4 4 7 , 459 Endülüs 425 -grup(lar)14, 31, 4 0 , 4 1 , 220,
ekmek 58, 135, 147, 2 1 6 , 228, endüstriyel tarım 98, 99, 114, 151, 2 8 6 , 3 01, 3 1 6 , 3 18, 322,
391, 428 235, 237 3 2 9 , 3 31, 3 32, 334, 3 44, 346,
ekoloji 8, 14, 30, 32, 4 3 , 80, 83, enfibülasyon 93, 450 347, 3 52, 448
88-93, 1 0 2 ,-1 0 7 ,1 1 0 ,1 1 3 , Engels, Friedrich 24, 31 -köken 2 53, 2 6 9 , 3 02, 362,
114, 143, 160, 161, 175, 176, ensest 58, 3 0 0 -3 0 2 , 3 12, 4 2 3 , 444 371
182, 2 0 3 ,2 1 1 ,2 2 0 , 2 60, 286, ensest tabusu 3 00, 301, 3 12, 444 -lehçe(ler) 75
3 25, 354, 3 62, 3 69, 3 70, 371, entropi 30 -merkezci(lik) 75
3 92, 4 0 5 , 4 5 7 , 4 6 9 , 4 70, 479, erginlenme (ayinleri) 33, 93, 96 -temizlik 348
etniklik 317, 3 18, 322, 3 25, 328, fellahin 3 32, 333 Fur(lar) 330
338, 3 4 3 -3 4 7 , 35 0 -3 5 3 , 4 04, felsefe 22, 48, 54, 317, 3 70, 464
478, 487 feminist(ler) 2 76, 3 23, 324 Gael dili 77
Etnografik Atlas 118 -gruplar 323 Gainj(ler) 3 54, 378, 379
etnografik durum 118, 140 fenotip 3 25, 3 27, 351, 352 Galler 77
etnografya 10, 12, 4 2 , 213 feodalizm 31 Gana 3 29, 500
etnoloji 2, 10, 11, 12, 4 2 , 102 Ferguson, Brian 32, 121, 168, 172, Ganj (Irmağı) 462
etnomüzikoloji 7 1 7 3 ,3 6 0 ,4 1 5 ,4 3 3 Galvin, Kathleen 103
Etyopya 201 fındık 119, 121, 131, 134, 135, Gandâvo, Pedro de Magalhaes
Evans-Pritchard, E. 197 164 de 57
ev ekonomisi 176 FIS (İslâmî Kurtuluş Cephesi) 323 Gardner, Alan ve Beatrice 63
evcilik oyunu 209 fildişi 118 gay (lik)
evcilleştirme 30, 70, 99, 110, 123, Fildişi Kıyısı 152 gayrıresmî yaptırım(lar) 424
1 5 0 -1 5 2 ,1 5 4 -1 5 6 , 1 8 5 ,1 9 1 , Filipinler 82, 118, 120, 125474 Gaziantep 2 1 8 , 2 1 9 , 2 2 2
4 1 1 ,4 5 8 , 493 Filistin 314, 3 3 1 -3 3 3 , 335, 344, gazve 214
evlâd(lar) 195, 2 2 4 , 2 9 5 , 380 462 gecekondu 2 5 9 , 3 65, 389, 4 9 7
evlat edinme 142, 2 9 0 Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) geçim strateji-si (-leri) 81, 118,
evlilik 11, 12, 14, 23, 2 4 , 2 7 , 49, 332 1 2 1 , 1 4 0 ,1 9 0 ,1 9 2 , 2 0 3 , 2 30,
58, 60, 61, 1 4 2 ,1 6 2 ,1 6 3 , Fin (toplulukları) 197 231
168, 1 6 9 ,1 7 2 ,1 7 9 ,1 8 0 , 183, fiziksel antropoloji 8, 493 geçim tarzı 11, 152, 189, 190,
1 8 4 ,1 8 6 , 2 0 1 ,2 0 5 ,2 0 8 ,2 1 0 , Flannery, K. V. 155 192, 1 9 3 ,2 1 6
2 2 6 , 2 2 8 -2 3 0 , 2 6 9 -2 7 1 , 273- Flinn, M ark 6 geçimlik tarım 98, 99, 114, 148,
2 7 5 , 2 81, 2 8 7 , 2 8 9 -3 0 8 , 310- Flovvers, Nancy 9, 59, 161, 2 91, 149, 151, 176, 177
3 12, 324, 3 26, 329, 3 40, 345, 319, 399, 494 geçiş ritleri 33, 61, 62, 78, 438,
3 53, 363, 3 80, 4 0 2 , 4 3 2 , 448, folklor 7, 2 1 9 , 464 45 0 , 469
4 5 0 , 4 62, 4 6 9 , 494 fonoloji 67, 68, 79 Geertz, Clifford 18, 22, 34, 158,
evrim Ford, Richard 459 44 1 , 442
-kuramı 32, 87, 89, 113 fosil 5, 6 ,1 4 , 24, 65, 84, 91, 92, gelenek 4, 2 5 2 , 4 3 6 , 4 4 1 , 4 7 9 , 495
-ci(lik) 2, 6, 2 3 , 2 5 , 2 9 , 30, 43, 98, 1 0 4 ,1 2 0 , 124, 249 gelin değiş-tokuşu 172, 186
2 5 9 ,3 6 0 ,3 7 1 ,4 1 4 , 4 5 9 , 4 6 7 -yakıtlar 91, 92, 9 8 ,1 0 4 ,1 2 4 , gelin hizmeti 133, 146, 169, 295,
-ler 8 2 3 5 , 2 4 2 , 2 4 3 , 2 6 7 , 4 79, 4 81, 311
-sel ekoloji 32, 83, 88, 113 505 gelin karşılığı hizmet 295
-sel sentez 87 Foster, Brian 330 gemi 120, 128, 152, 2 4 2 , 2 49,
Foucquet, Jean François 12 4 5 5 , 466
fahd 2 2 8 , 229 Frank, Robert 449 gen havuzu 3 2 5 , 327, 351
falcılar 4 5 4 , 4 5 5 , 469 Franklin, Sir John 128 gen sıklığı 326
farklılaşma 8, 9, 2 3 , 42, 4 6 , 50, Fransa 12, 75, 118, 2 4 5 , 4 5 5 , 488 genelleştirilmiş karşılıklılık 382-
68, 79, 84, 1 0 1 ,1 1 0 ,1 9 1 , Fransız İşaret Dili 79 38 5 , 395
192, 2 3 8 , 2 4 1 , 2 5 5 , 2 68, 387, Fransızca 54, 66, 70-72, 75 genetik 7, 8, 14, 23, 32, 33, 52,
4 1 0 ,4 1 4 Fratkin, Elliot 2 0 0 -2 0 3 , 2 0 5 , 2 0 7 , 53, 55, 62, 67, 83-86, 89, 95,
Faroe (Adası) 108 2 0 8 ,2 1 1 ,2 1 2 , 2 92, 377 1 1 3 ,1 5 0 , 155, 194, 2 6 6 , 325-
Fars (vilâyeti) 223 Freeman, Derek 2 7 , 60, 141 327, 3 42, 3 51, 4 6 2 , 4 7 1 , 472
Farsça 223 Freilich, M orris 50, 51 geniş aile 11, 142, 147, 183, 308-
Fatima (kültü) 35, 323 Freud, Sigmund 23, 300, 442 3 1 0 ,3 1 3
Feit, Harvey 122, 4 5 7 Fry, Peggy 103 Gennep, Arnold von 4 5 0
fellah 260 Fulbright 178 genotip 325
Germen 70, 72 gramer 54, 66-68, 71, 72, 74, 75, hane birliği 2 7 0 -2 7 2 , 2 7 8 , 290,
geyik boynuzu 118 79, 440 2 9 7 , 303, 304, 3 0 6 -3 1 3 , 354,
Gilbert Adaları 288 Greenberg, Joseph 70 3 76, 446
Gilmore, David 49, 57, 4 25, 450 Gregor, Thomas 5 7 , 87, 198 hanehalkı 40, 2 8 2 , 2 90, 2 9 9 , 350,
Gine 152, 500 Grekçe 70 397
Gine Bissau 500 Grimm, Jacob 70 hane içi döngü 183, 307, 313
girişimcilik 2 5 8 , 359, 3 90, 395, Grimm, Wilhelm 70 hane iş gücü 376
4 46, 447 grip 86, 174 hane örgütlenmesi 309
giyim-kuşam 4 7 8 , 506 Gross, Daniel 38, 171, 186 hane reisi 108, 2 10, 2 31, 2 63,
glaberrima 152 Grönland 108, 109, 111, 128, 281, 309, 320, 366, 379, 380
Gorgan ırmağı 406 1 3 8 ,4 5 4 haraç 2 1 4 , 2 28, 415
Gorkin, Michael 332-335 grup evliliği 292 harican (dışlanmış) 341, 342
Gould, Stephen Jay 54, 84 grup dayanışması 20, 197, 2 7 6 , Harlan, Jack 154
göç(ler) 38, 76, 99, 1 0 0 ,1 1 2 , 126, 310, 3 17, 328, 4 4 9 , 4 5 0 , 4 6 9 Harris, Marvin 11, 31, 32, 44,
139-141, 143, 145-147, 156, grup kimliği 352 171, 186, 327, 4 5 7
162, 1 6 8 , 1 9 3 ,1 9 4 ,1 9 6 ,1 9 9 , Guatemala 4 3 8 , 446 H art, John 6, 122, 158
2 0 0 ,2 1 2 -2 1 4 ,2 1 8 - 2 2 1 ,2 2 3 , Gucarat 199 H art, Teresa 122, 158
2 2 4 , 2 2 8 -2 3 3 , 2 38, 2 4 7-249, gulag 343 hasat 102, 103, 122, 150, 161,
2 53, 2 5 4 , 2 6 1 -2 6 3 , 2 6 8 , 284, gübreleme 2 4 1 , 243 1 8 0 ,2 1 4 ,2 1 8 ,2 1 9 , 2 3 2 , 2 39,
3 20, 3 26, 327, 3 30, 336, 343, Güney Afrika 119, 128, 129, 137, 24 6 , 2 52, 2 54, 2 66, 374, 379,
3 48, 3 66, 3 75, 3 79, 3 87, 389, 1 3 8 ,1 9 0 , 3 4 0 , 3 42, 3 60, 4 19, 384, 3 86, 390, 459
3 92, 3 93, 4 33, 4 6 7 , 4 73, 486, 4 5 1 ,4 5 4 , 4 7 0 , 4 8 5 -4 8 7 hastalık 6, 15-17, 20, 31, 96, 100,
4 9 4 , 5 0 0 , 503 Güney Amerika 117, 119, 121, 1 0 2 , 1 0 3 ,1 2 1 ,1 2 9 ,1 3 7 ,1 3 8 ,
-örüntüsü 196, 230 1 5 2 ,1 5 6 ,1 6 4 ,1 6 6 ,1 7 3 ,1 9 6 , 157, 161, 164, 170, 172, 174,
göçebe(lik) 4, 36, 102, 107, 120, 2 51, 2 7 5 , 3 70, 4 8 0 , 488 175, 181, 187, 191, 192, 2 00,
1 2 6 ,1 3 0 ,1 3 1 ,1 4 0 ,1 4 1 , 146, Güney Asya 151, 3 25, 345 2 0 1 , 2 10, 2 44, 2 6 6 , 301, 308,
155, 161, 188, 189, 190, 193- Güney Carolina 153 326, 3 74, 4 08, 4 3 4 , 4 38, 441,
2 0 1 ,2 1 1 -2 1 4 -2 3 3 , 2 5 4 , 280, 4 4 3 , 4 5 3 -4 5 5 , 4 5 8 , 4 6 0 , 4 6 2 ,
3 30, 3 76, 387, 4 0 6 , 4 12, 432, haberci 1 8 5 ,4 4 5 , 464 4 6 6 , 4 87, 4 90, 4 9 3 , 4 94, 496,
500 habitat 31, 81, 96, 99, 100, 102, 500, 506
göçebe-çobanlık 36, 189, 193, 105, 114, 115, 121, 123, 124, Havai 414
195, 197, 199, 2 0 1 ,2 1 1 ,2 1 3 , 137, 1 4 9 ,1 5 1 , 154, 160, 164, Havaili(ler) 300, 327, 342
2 1 5 -2 1 7 , 2 2 0 , 2 2 6 , 2 2 8 , 231, 1 7 2 ,1 7 4 , 2 1 3 , 4 9 2 , 496 Havel, Vaclav 346
232, 376, 432 hac 35, 4 5 1 , 4 6 0 , 462 Hayalet Dansı 463
göçebe yaşam tarzı 193, 196, 220 hacienda (çiftlik) 495 hayat standartı 178, 185, 2 49,
Göklen (Türkmenleri) 406 Haiti 4 38, 4 43, 4 5 5 , 4 6 4 , 465 3 93, 4 7 4 , 4 95, 4 9 6 , 500
görenek (1er) 4, 27, 138, 2 87, 292, -Devrimi 464 hayatta kalma oran(lar)ı 192
298, 3 0 6 ,3 1 1 ,3 1 7 , 459 -dili 75 hayatta kalma stratejileri 128
gözlem 10-13, 18, 21, 22, 29-39, H akkari 213 Hayfa 335
4 2 - 4 4 ,4 9 ,5 1 ,5 4 , 60, 6 6 ,7 4 , halka tür 87 hayvan besiciliği 155
77, 79, 87, 94, 9 5 ,1 0 0 , 106, halk doğrulaması 482 hayvan varlığı (fauna) 174, 200,
108, 113, 1 3 6 ,1 7 1 ,1 7 9 , 198, Hammer, Raymond 174 204, 2 07, 2 22, 225
2 4 2 , 2 5 7 , 2 7 5 , 2 82, 3 00, 310, Hamse (aşiret konfederasyonu) hayvan yetiştiriciliği 98, 152, 155,
317, 3 20, 3 23, 3 50, 3 59, 361, 223 1 8 2 ,1 9 1 ,2 3 0 - 2 3 2 ,2 6 2
371, 3 75, 3 93, 3 98, 405, 4 10, Han Çin 4 hayvancılı-k 36, 99, 100, 102,
4 4 0 , 4 4 7 , 460 Handsome Lake hareketi 466 1 1 0 ,1 8 2 , 189, 191, 1 9 3 ,1 9 5 ,
197, 2 0 3 ,2 1 1 ,2 1 8 , 2 3 0 , 2 61, Hu, John 12 1 1 3 ,2 3 8 ,2 4 9 , 2 5 3 ,2 6 7 , 324,
406 hukuk 24, 2 7 , 2 8 , 1 2 5 ,1 7 6 ,1 9 1 , 337, 4 0 9 , 4 3 0 , 4 7 2 , 474
Hebrew [İbranî] Üniversitesi 2 2 3 , 2 7 8 , 2 7 9 , 2 8 6 , 2 90, 2 92, iletişim 4, 15, 2 7 , 4 8 , 62-68, 70-
Truman Enstitüsü Barış 3 20, 3 23, 325, 3 38, 344, 365, 72, 75, 78, 84, 94, 112, 181,
Girişimi 215 3 96, 4 0 4 ,4 1 1 ,4 1 5 ,4 1 6 , 4 19, 199, 2 3 3 ,2 5 1 ,2 5 7 , 2 9 8 , 306,
hediye alış verişi 125 4 2 7 -4 3 2 , 4 3 6 , 4 3 7 , 467 4 1 2 , 4 1 6 , 4 3 2 , 4 3 4 , 4 4 0 , 4 48,
Herskovitz, Melville 201 Hutu(lar) 345 4 5 4 , 4 5 5 , 4 6 0 , 4 6 4 , 4 7 1 -4 7 8 ,
heteroseksüel(lik) 16, 2 7 8 , 290, huzurev(ler)i 15 4 8 5 ,4 8 9 , 505, 506
294, 494 hükme bağlama 4 2 8 -4 3 0 , 436 İlkel toplum 2 3 , 2 5 7
Hıristiyan(lık) 48, 159, 185, 2 11, H xaro 133 İncil 49, 444
4 0 3 , 4 44, 4 4 5 , 4 4 8 , 4 5 0 , 4 53, indios bravos 173
455, 4 6 0 , 463-465 Imperial Vadisi 245 İngilizce 4 0 , 54, 55, 66, 70, 72,
-Çağı 159 Ingold, Tim 192, 199 7 3, 75, 77, 2 7 3 , 2 7 6 , 2 7 8 , 2 7 9
hırsızlık 1 6 1 ,1 9 2 , 2 0 0 , 2 2 2 , 2 2 6 , IQ testi 63 İngiliz İşaret Dili 79
386, 4 2 3 , 434 Irak 30, 4 1 , 155, 197, 2 1 2 , 2 13, İngiliz M illetler Topluluğu 344
Hırvat(lar) 448 216, 3 3 1 ,3 3 3 , 3 3 4 ,4 1 0 , 4 32, İngiltere 70, 2 4 5 , 2 5 9 , 316, 342,
Hırvatistan 15, 3 45, 350 4 6 5 , 4 7 8 ,4 8 0 400, 4 7 7 , 489
hısım(lık) 2 8 , 133, 2 7 4 , 2 7 7 , 293, Irak Kürdistanı 212 İnka 3 00, 445
452 Irons, William 32, 193, 2 1 4 , 2 18, insan ekolojisi 1, 105, 3 54, 4 0 5 ,
hızlı kırsal değerlendirme 496 4 0 6 , 4 2 3 , 4 3 2 , 4 49, 450 438
hicab 323 ırk 2 3 , 2 6 5 ,2 6 9 , 3 0 2 ,3 1 7 , 3 1 8 , insan hakları 15, 49, 174, 176,
Himalaya (Dağları) 151, 178, 184 3 2 5 -3 2 7 , 3 4 3 , 3 5 0 -3 5 2 , 486 4 1 9 -4 2 1 , 4 8 6 , 505
Hindistan 12, 70, 72, 77, 178, Irkçı(lık) 11, 33, 314, 318, 325, insan maddeciliği 31
183, 1 8 7 ,1 9 9 , 2 3 7 , 2 4 3 , 2 44, 3 5 2 ,4 1 9 , 424 internet 4 7 7 , 4 7 8 , 4 8 8 , 4 8 9 , 506
247, 2 5 5 , 2 9 1 , 2 9 5 , 3 0 3 -3 0 7 , Ituri 6, 105, 4 0 8 , 441 intifada 332
314, 3 4 0 -3 4 4 , 379, 3 92, 393, intikam 169, 4 2 6 , 4 2 7 , 436
462, 4 76, 4 7 7 , 485 Ibni Batuta 235 intikam cinayeti 4 2 4 , 4 2 6
Hindu 3 4 1 , 4 4 4 , 4 5 7 , 462 İbni Haldun 5, 317 İnuit(ler) 105, 116, 119, 128,
Hint-Avrupa dilleri 70, 79 îbo(lar) 332 1 3 8 -1 4 7 ,4 1 2 , 426
hipotez 21, 34, 35, 44 Îbranî(ler) 70, 77 -dili 144
Hispanik(ler) 3 18, 3 27, 3 68, 371, İbranice 70, 77 İnupiat(lar) 138, 144, 145, 147
425 içevlilik 3 0 1 , 3 0 2 , 3 04, 3 12, 3 40, İran
hitap terimleri 2 7 6 , 310 462, 494 -Devrimi 226
hizmetkâr(lar) 13, 108, 341 idealist (paradigma) 22, 33, 34 -Hükümeti 193, 224
Hsiung-Nu 4 -yaklaşım 33 -Körfezi 2 5 2
Hollanda 67, 128, 419 iki dilli eğitim75 İrlanda 67, 77, 161, 2 4 8 , 328
Hollandaca 71, 72 iki dilli(lik) 75, 76 iskân 70, 99, 105, 106, 2 1 1 , 2 13,
Hominid(ler) 62, 65, 84, 94, 98, ikincil akraba(lık) 279 219, 2 2 0 , 2 2 3 , 2 3 2 , 349
117, 118 ikiyanlı soydanlık 2 8 9 , 290 iskelet (kalıntıları) 7, 66, 154, 157
Homo erectus 84 ikiyerli yerleşim 306 İslahiye 2 1 9 , 222
Homo sapiens 4, 6, 7, 84, 117 ikon 64, 2 1 5 , 2 4 6 , 348, 449 İslâm 32, 48, 62, 76, 2 5 9 , 2 92,
Hopi (ler)56, 270, 2 7 4 , 28 3 -2 8 6 , İktisadî işbölümü 197 4 1 9 , 4 3 8 , 4 4 5 , 4 5 3 , 4 5 5 , 4 63,
2 9 2 , 305, 4 0 0 iktisat 14, 25, 48, 8 9 ,1 1 0 , 2 3 8 , 4 6 7 , 4 6 9 , 4 8 8 , 489
Horovvitz, M ichael 19, 3 46, 4 74, 4 8 1 , 498 -Devrimi 4 3 8 , 4 6 7 , 469
4 9 6 , 4 9 8 , 504 İl rah 223 İslâmî simge 76
Howell, Nancy 136, 137 ilerleme 2 1 , 29 -3 1 , 61, 92, 111, İspanyolca 70-72, 75
İsrail 53, 66, 77, 155, 197, 215, 43 7 , 4 4 4 , 4 5 8 , 4 6 0 , 4 6 1 , 463, 96, 9 7 , 1 1 1 ,1 1 3 ,1 2 5 ,3 3 2 ,
2 9 2 , 300, 314, 331, 3 32, 342, 485 359, 396, 3 9 8 ,4 0 0 , 4 0 1 ,4 0 5 -
344, 4 4 3 , 488 kabileler arası savaşlar 2 0 2 4 0 7 ,4 1 0 ,4 1 1 ,4 1 6 ,4 2 3 , 4 35,
İstanbul 1 1 2 ,2 7 7 kabile birliği 4 3 7 495
istihdam 7, 51, 52, 2 16, 220, 226, kaçak işçi simsarları 255 Kargo kültleri 4 38, 466, 469
2 3 8 ,2 5 1 ,2 5 4 , 2 6 1 ,3 2 0 , 324, kadın istihdamı 51, 320 karı-koca ilişkisi 307, 3 12, 468
342, 368, 4 67, 4 9 7 , 502 kadın kıtlığı 170 karides üreticiliği 251
istikrar 2 0 , 28, 29, 49, 90-92, 100, kadın sünneti (klitoridektomi, karşılıklı hediye verme (-alışverişi)
102, 104, 113, 114, 116, 127, klitoris sünneti) 93, 2 0 8 , 4 50, 125, 2 0 6 , 298
1 2 8 .1 3 4 .1 5 6 .1 6 3 , 1 6 9 ,1 8 1 , 451 karşılıklılık 89, 116, 125, 133,
185, 2 0 3 , 2 42, 2 45, 2 5 3 ,2 6 8 , Kahire 110, 112, 2 1 7 , 2 4 9 , 2 54, 134, 137, 1 4 6 ,1 8 5 , 2 7 7 , 339,
2 9 2 , 331, 392, 4 08, 4 2 2 , 433, 2 5 8 ,2 6 1 -2 6 3 , 3 91, 4 5 3 , 487 3 8 2 - 3 8 8 ,3 9 5 ,4 1 2 ,4 1 7 , 436
4 4 7 , 4 6 3 , 4 76, 4 7 7 Kahire Amerikan Üniversitesi 2 61, kas enerjisi 122, 158
İsveççe 68 262 kast(lar) 12, 126, 2 9 1 , 3 14, 340-
İsviçre 67, 196, 344 Kahve 71, 110, 1 7 8 ,3 7 1 ,3 7 8 - 3 43, 352, 3 5 3 ,4 0 4
işaret dili 63, 67-69, 78, 79 3 8 0 ,4 1 0 Kaşkay(lar) 107, 199, 2 1 3 , 226
işaret edici terimler 2 7 6 , 310 kaiko 458 katchina 2 84, 285
işaretleşme 67, 58 Kalahari (Çölü) 81, 100, 121, 129- katılarak gözlem 37, 38, 44
işçi sınıfı 3 3 8 -3 4 0 , 445 1 3 1 , 1 3 8 ,1 4 5 ,1 4 6 katılım 30, 34, 37, 45, 50, 62,
işkence 15, 26, 3 50, 420 Kaliforniya 119, 127, 2 3 4 , 245, 1 1 1 ,1 7 7 , 2 2 8 , 2 52, 2 6 7 , 2 82,
işlevselci(lik) 2 0 , 2 7 -2 9 , 31, 43 246, 2 5 7 , 2 5 9 , 2 6 4 -2 6 6 , 2 68, 283, 3 00, 320, 3 22, 332, 3 50,
İtalyanca 70, 72 286, 484 3 52, 3 62, 3 84, 4 0 0 , 4 0 1 , 4 0 4 ,
İzlanda 97, 108, 109, 111 kalkınma 110, 188, 2 0 2 , 2 1 0 , 2 11, 4 3 6 , 4 41, 4 4 9 , 4 61, 4 8 6 , 4 87,
2 1 3 , 2 3 2 , 2 4 1 , 2 4 6 , 2 4 7 , 2 55, 489, 4 97, 502, 5 04, 506
Japonya 119, 120, 127, 2 4 7 , 2 59, 259, 3 92, 3 9 3 , 4 4 7 , 4 6 7 , 4 70, Katolik Kilisesi 371, 4 20, 4 45,
3 40, 3 4 2 , 343, 443 4 8 1 ,4 9 4 , 4 9 6 - 4 9 8 ,5 0 0 ,5 0 1 , 447, 4 49, 4 5 5 , 4 56, 464
Jarm o (Neolitik yerleşme) 155 503, 5 04, 506 Katovik (köyü) 145
Jefferson, Thomas 152 kalkınma antropolojisi 2 6 9 , 4 70, Kayapo(lar) 175, 176, 483
Johannesburg 129, 4 8 7 494, 4 9 6 , 506 kayınbirader evliliği (levirat) 2 10,
John Frumm kültü 466 Kamboçya 474 293, 2 98, 312
Johnny Carson sendromu 303 kamdar 199, 200 Kayseri 222
Johnson, Gregory 198 kamuoyu 6, 2 6 , 76, 120, 125, 175 keçe çadır 214
Johnson, Patricia 303, 378-380 kandaş akraba(lık) 2 7 4 , 2 7 7 , 279, keçi
Johnson, Samuel 292 290, 301 -besiciliği 196, 2 1 3 , 221
jüri 4 2 8 ,4 2 9 kan davası 168, 2 9 4 , 4 0 7 , 4 2 4 , -çobanlığı 2 1 9 , 433
4 2 6 , 4 3 0 , 436 Keçi Yasası 215
kaba tarım 158, 185, 241 Kanada 54, 119, 128, 138, 139, kehanet 4 43, 4 53, 4 6 4 , 4 6 6 , 468
-toplumları 1 6 1 ,1 6 3 , 141, 1 4 4 -1 4 6 , 2 3 8 , 2 9 4 , 2 9 5 , Kekçi(ler) 3 07, 308
kabile 24, 31, 41, 55, 58, 85, 102, 432, 456, 473, 477 Kemalist feministler 324
1 3 2 .1 6 3 , 164, 168, 172, Kapauku(lar)
173, 3 81, 388 kem göz (inancı) 454 -4 5 6
191, 196-202, 2 0 8 ,2 1 3 -2 1 7 , kapitalist üretim tarzı 31 Kemp, William B. 138, 141, 143
2 2 7 -2 3 1 , 2 53, 2 76, 2 8 3 , 284, kapitalizm 31, 2 5 7 , 3 24, 3 59, 445, kendine yeterlilik 159, 163, 251
2 8 6 , 3 1 5 -3 1 8 , 329, 3 32, 343, 446 kent 5 , 1 2 , 1 6 , 1 7 , 39-41, 74-76,
3 4 5 -3 4 7 , 3 53, 3 6 0 , 3 66, 386, kara çadır 229 92, 106, 109, 112, 121, 151,
3 9 6 ,4 1 1 - 4 1 3 ,4 1 5 ,4 1 8 ,4 1 9 , Karanlık Çağlar 249 163, 1 7 7 ,1 8 7 , 2 0 2 ,2 1 1 ,2 1 5 -
4 2 2 , 4 2 3 , 4 26, 4 3 0 -4 3 4 , 436, karar (alma) 11, 30, 32, 36, 83, 21 7 , 2 2 1 -2 2 3 , 2 2 5 , 2 2 8 , 2 31,
23 4 -2 3 8 , 241, 2 4 7 , 251, 253- Kipsigis(ler) 292 köktendinci (1er) 4 5 0
26 8 , 282, 3 29, 332, 3 33, 336, kira 39, 4 1 , 2 1 8 , 2 2 2 , 2 2 3 , 2 25, köle(ler) 13, 108, 126, 152, 153,
340, 3 48, 365, 368, 3 70, 376, 2 2 6 , 2 3 2 , 2 5 6 , 2 5 7 , 2 6 0 , 2 65, 1 7 2 ,2 1 5 , 2 5 5 ,2 5 8 ,3 1 4 , 3 28,
3 7 9 ,3 8 9 ,3 9 2 , 3 9 3 ,4 1 0 ,4 1 1 , 364, 3 6 6 , 3 67, 3 72, 3 77, 393, 3 43, 352, 3 53, 4 4 7 , 4 6 4 , 465
419, 4 3 7 , 4 61, 4 6 2 , 4 6 4 , 467, 4 0 6 , 4 0 8 , 4 0 9 , 4 3 1 , 4 4 7 , 495 kömür çağı 246
4 73, 4 7 9 , 4 80, 4 8 3 , 4 8 5-487, kiracı(lar) 108, 109, 1 1 1 ,2 2 5 , Körfez Savaşı 4 8 0
4 9 0 , 4 93, 4 94, 5 00, 505 260, 4 3 1 , 495 Körfez ülkeleri 213
-yoksulları 178, 474 kirlilik 90, 9 1 ,1 0 4 , 2 5 4 , 4 7 3 , 4 77, köy
Kenya 102, 119, 188, 2 0 0 -2 0 3 , 4 8 1 ,4 8 4 -4 8 7 , 491 -reisi 167
2 1 0 , 2 1 1 ,2 3 1 ,2 3 2 , 2 3 6 , 237, kitle iletişim araçları 75, 323 -yaşamı 37, 148, 155, 167
2 7 0 , 2 8 1 ,3 1 6 , 3 5 1 ,3 5 5 ,3 6 1 , kişilik 18, 2 6 , 38, 51, 140, 142, köylü(ler) 17, 35, 4 1 , 68, 107,
471 154, 1 6 4 ,1 9 9 , 2 2 3 , 3 27, 361, 1 1 5 ,1 4 3 ,1 5 4 ,1 5 5 ,1 7 7 - 1 8 1 ,
kerala 291 405, 4 2 0 , 4 4 4 , 4 4 5 , 4 6 5 , 4 68, 1 8 5 ,1 9 7 , 2 1 2 , 2 1 4 , 2 2 0 , 2 2 5 ,
kerestecilik 106, 174, 494 495 2 3 4 , 2 3 7 , 2 4 7 , 2 5 4 , 25 6 -2 6 3 ,
kerpiç 137, 155 kiva 284 2 6 7 , 2 68, 3 04, 3 20, 330, 3 32,
keşif 4, 42, 48, 5 1 ,1 0 8 ,1 2 8 ,1 7 4 , klan(lar) 180, 181, 184, 197, 2 09, 333, 3 36, 341, 3 4 7 , 3 5 4 , 360,
194, 288 2 2 9 , 2 3 1 , 2 7 4 , 2 8 0 , 28 3 -2 8 7 , 363, 3 6 8 -3 7 2 , 39 0 -3 9 3 , 4 10,
keten 244 2 9 4 , 3 0 1 , 3 1 1 ,3 1 2 ,3 6 7 ,4 1 5 , 42 5 , 4 2 9 , 4 3 0 , 4 3 3 , 4 4 7 , 4 57,
kethüda 2 24, 406 4 1 6 , 4 2 7 , 4 4 4 , 4 6 1 , 502 473, 4 8 3 , 4 9 5 , 4 9 9 , 5 0 0 , 502
kıl 192, 216 Knesset [İsrail Parlamentosu] 215 kraal 281
Kıptî (Hıristiyanlar) 453 Kobe depremi 4 7 7 Kreol dil 4 6 , 72, 75, 79
Kırsal kalkınma turizmi 496 Kolars, John 2 2 0 Kreolleşme 72
kış otlakları 107, 196 kolektif kimlik 2 7 9 , 2 83, 317, Kubeysat 2 1 6 , 2 1 7
kışlak (1ar) 2 1 2 , 2 16, 2 20, 221, 347, 350 Ku Klux Klan 424
223 kolera 462 Kula halkası 3 5 4 , 384
kıtlık 1 5 ,1 0 1 ,1 0 2 , 1 0 4 ,1 1 1 ,1 3 7 , Kolom b Mübadelesi 152 kulübe 1 3 0 -1 3 2 ,1 4 1 , 2 0 9 , 258
1 4 0 ,1 6 1 , 1 6 8 ,1 7 0 ,1 7 1 ,1 8 6 , Koloni Çağı 157 kuma 2 1 0 , 303
1 9 0 ,1 9 1 ,2 0 2 , 2 10, 2 3 2 , 2 36, Kolored(ler) 352 Kur’an 4 9 , 3 03, 4 2 5 , 445
2 5 4 , 2 8 3 , 3 61, 4 28, 4 3 3 , 434, K om ancı(lar)36, 2 0 0 , 2 2 6 kuraklık 1 0 2 ,1 0 4 , 1 2 7 ,1 5 4 ,1 5 8 ,
457, 4 59, 505 komünal üretim tarzı 138 1 9 1 ,1 9 2 , 2 0 0 , 2 0 2 , 2 0 3 , 2 1 0 ,
kız alıp-verme 2 0 6 , 2 31, 298 komünizm 2 4 8 , 3 49, 378, 4 01, 2 1 3 ,2 3 2 , 2 3 7 , 2 6 5 , 3 6 0 , 4 08,
kız kaçırma 2 70, 2 9 5 , 296 4 1 7 , 4 2 7 , 4 7 7 , 480 4 4 6 , 500, 506
kibutz 2 92, 300, 334 komünyon 4 4 2 , 456 kurban 1 5 ,1 6 , 2 0 , 6 2 ,1 8 1 , 183,
kilise 1 2 ,1 6 , 62, 76, 7 8 ,1 0 8 , 109, konak yer(ler)i 2 0 1 , 2 05, 3 2 1 , 3 36, 3 4 9 , 370,
1 1 1 ,2 4 0 , 2 6 1 ,2 6 5 ,2 9 0 ,3 1 8 , Kongre 4 0 1 , 4 9 4 , 498 424, 426, 449, 454, 458, 489,
3 7 1 ,3 8 6 ,4 0 8 , 4 2 0 , 4 2 2 ,4 3 8 , Korece 75 491
4 41, 4 4 3 , 4 4 5 , 4 4 7 -4 4 9 , 4 55, korok 281 kurum (1ar) 16, 2 0 , 24, 28, 29,
456, 4 64, 4 6 5 , 4 8 7 korporat sınıf 339 3 2, 4 3 ,4 9 , 52, 1 0 7 ,1 0 9 ,1 1 0 ,
kimlik 41, 58, 7 5 ,1 2 9 ,1 4 7 ,1 9 5 , koruculuk 213 112, 2 0 7 , 2 4 1 ,2 5 6 , 2 8 7 , 288,
202, 2 0 3 , 2 1 5 , 2 2 0 , 2 2 2 , 2 7 9 , korunma 76, 121, 132, 161, 175, 3 37, 347, 3 55, 357, 3 61, 382,
2 8 3 ,2 8 6 , 3 1 5-320, 322, 325, 1 7 6 ,1 8 4 , 2 0 6 ,2 1 1 ,2 4 4 ,3 1 1 , 3 86, 394, 397, 4 0 8 ,4 1 0 ,4 1 3 ,
3 28, 330, 332, 338, 344, 346, 320, 369, 4 1 2 , 4 1 9 , 4 3 2 , 4 34, 4 1 5 , 437, 4 6 3 , 4 7 6 , 4 8 9 -4 9 2 ,
3 47, 349, 3 50, 353, 4 12, 464 4 8 1 , 4 8 9 , 4 9 2 , 505 49 6 , 500
kindred 289 koyun çobanları 2 0 0 , 2 1 4 , 2 25, kutsal 4 8 , 53, 2 6 9 , 4 0 5 , 4 0 7 , 4 23,
King, Martin Luther 336, 419 285 43 2 , 437, 4 3 8 , 4 4 1 -4 4 5 , 4 50,
Kinsey Enstitüsü 56 kökendaş(lık) 70, 79 45 3 , 4 5 6 , 4 6 0 , 4 6 1 , 4 6 4 , 468
Kutsal Kitap 4 2 3 , 4 42, 4 4 5 , 461 Kürt(ler) 4 1 , 2 1 3 , 2 2 0 , 2 2 2 , 344 153, 480, 505
Kuzey Amerika 7, 9 ,1 6 , 2 1 , 57, Kwakiutl(lar) 2 5 , 26, 119, 127 Magnarella, Paul 31
58, 70, 73, 9 9 ,1 0 1 , 108, 109, Kwong, Peter 2 5 4 , 2 5 5 , 473 maguey 166
1 1 9 ,1 2 4 -1 2 6 ,1 3 8 ,1 4 7 , 159, mahalle 37, 7 5 ,1 8 0 , 181, 2 51,
2 3 9 , 2 5 3 , 2 5 4 , 2 8 4 , 2 9 4 , 302, Labrador Naskapi(leri) 4 5 7 3 18, 3 6 2 , 3 6 5 ,3 8 9 ,3 9 0 , 4 0 6
3 0 3 ,3 1 8 , 3 42, 3 7 1 ,4 7 3 , 4 76, Laderman, Carol 11, 14 M ajör, John 400
479, 480 lakap 4 2 4 Makedonya 345
Kuzey Kutbu 100, 119, 121, 139, laiklik 324 makineleşme 2 35, 2 4 6 -2 5 0 , 2 5 3 ,
140, 147 laktaz enzimi 326 2 5 9 ,2 6 1 ,2 6 8 ,4 9 7
Kuzey Kutup Çevresi 91, 116, lama 189 makineli tarım 2 2 3 , 244
138, 142 Lansing, J. Stephan 362, 4 5 9 M alay Hollandacası 71
Kuzeybatı Alaska 138, 144 Lapon(lar) 197, 2 9 0 , 3 29, 471 Malezya 11, 119, 120, 4 7 4 , 479
Küba 30, 2 5 9 , 2 6 8 , 370 Las Madres de Plaza de Mayo M ali 500
küçük ölçekli tarım 11, 100, 2 53, 3 9 6 ,4 1 9 , 420 Malinovvski, Bronislavv 2 7 -2 9 , 37,
389, 4 0 6 ,4 2 5 Latin Amerika 178, 371, 4 4 5 , 446 4 3 , 300, 3 74, 3 8 4 , 460
küçükbaş (hayvanlar) 103, 203- Latince 70, 71 M anaus 481
2 0 5 , 2 0 6 , 2 0 9 ,2 1 3 ,2 3 1 Leach, E. R. 2 8 6 , 3 00, 442 M andela, Nelson 4 1 9
küfür 4 4 2 Lee, Richard B. 100, 110, 119, mangrov bataklığı 251
kült 2 8 5 , 4 3 8 , 4 55, 4 6 6 , 469 129-138 M anila 4 8 5 , 4 8 7
kültürel antropoloji 1, 2, 7, 10, lehçe 75 M anyok 156, 165
1 1 ,2 2 , 2 6 , 35, 42 -4 4 , 87, 4 82, lehçe 39, 68, 70, 73 -7 5 , 7 9 ,1 2 9 , M ao 259
498 138, 2 2 9 , 448 M aori(ler) 342
kültürel bağlam 48, 197 Lek Dukagjin Kanunu 4 2 7 M arco Polo 326
kültürel çeşitlilik 19, 23, 26, 27, leksigram 63, 64 Maring(ler) 4 3 8 , 458
29, 30, 5 7 ,1 1 8 ,2 6 9 , 3 45, Lengesen, Lugi 2 1 2 M arki(ler) 304
4 7 9 , 505 Lepovvsky, M aria 4 0 1 -4 0 4 , 452 M arks, Jonathan 3 2 5 , 3 2 7
kültürel determinizm 23 Lese(ler) 105 M arksist 2 0 , 30, 31, 420
kültürel ekoloji 30, 43, 83 Leslie, Paul 103 -antropoloji 2, 31, 4 4 , 3 3 7
kültürel esneklik 47, 87 leopar derili şef(ler) 430 M arrett, R. R. 444
kültürel evrim 6, 8 ,1 3 , 2 3 , 25, 29, Levine, Nancy 304 M arsabit (Dağı) 201 -2 0 3
30, 4 3 , 49, 88, 242 levirat (kayınbirader evliliği) 210, Marshall, Lorna 132
kültürel farklılaşma 15, 2 7 , 192, 298 M arx, Emmanuel 2 1 7
241 Levi-Strauss, Claude 33, 2 7 6 , 4 42, M arx, Kari 2 4 , 30, 31, 4 3 , 2 1 3 ,
kültürel gelişme 29, 30, 98 4 5 1 ,4 6 8 2 1 5 , 3 57, 4 4 5 , 4 4 7
kültürel görecilik 1 1 ,1 4 ,1 5 , 23, Liberya 3 47, 429 Masai(ler) 2 0 2 , 203
26, 34, 42 lingua franca 4 6 , 72, 79 M avi Devrim 2 5 0
kültürel ideal 2 6 , 2 7 , 3 13, 376 lobi 401 Maya(lar) 112, 307, 3 71, 4 4 5 , 4 4 9
kültürel kimlik 129, 195, 2 1 5 , Los Angeles 4 8 7 M ayaca 3 0 7
22 2 , 349 Love Canal felâketi 4 8 7 , 490 Mayet(ler) 425
kültürel maddecilik 31, 44 Lurca 223 maymun(lar) 63, 64, 78, 85, 98,
kültürleme 52, 55 Lyndon Johnson kültü 466 164, 182
kültürleşme 1 6 4 ,1 7 3 , 463 M buti cüceleri 6 ,1 1 9 -1 2 1 ,1 5 8 ,
kültür şoku 49 M adagaskar Yakinankarateleri 386, 4 4 1 -4 4 3 , 4 6 0
küresel konumlandırma sistemleri 74, 480 -Pigmeleri 6, 1 1 9-121, 158,
(GPS) 144, 482 maddeci (yaklaşım)30, 33, 44 38 6 , 4 0 8 , 4 4 1 , 4 4 3 , 460
küresel kültür 4 7 0 , 4 77, 479 maddî kültür 9, 37, 42, 44, 153, M cGovern, Thomas 1 0 8 ,1 0 9 ,1 2 8
M cM illan, Della 20, 4 97, 500 -5 0 4 184, 2 0 0 , 2 0 7 , 2 1 0 , 2 2 5 , 2 75, mübadele alanları 3 8 7 , 395
M ead, Margaret 26, 27, 58, 60 2 7 8 , 2 8 0 , 2 8 4 , 2 8 8 , 292, 304, mülakat 1 0 ,1 6 , 36, 37, 39, 4 0 , 44
medyumlar 455 3 2 1 , 3 23, 3 27, 3 32, 339, 343, mülkiyet 2 4 ,1 6 2 , 183, 2 0 0 , 2 2 2 ,
Mehenna, Sohair 2 5 8 , 391 3 66, 3 67, 4 0 2 , 4 0 3 , 406, 448, 2 2 3 , 2 25, 2 2 8 , 2 5 7 , 2 5 8 , 2 6 2 ,
mehr 230 453, 464 267, 279, 285, 287, 289, 290,
mekanik dayanışma 316, 350 M iskito(lar) 124, 483 2 9 2 , 2 9 5 ,3 0 6 , 3 1 0 ,3 1 1 , 3 2 0 ,
M ekke 4 4 4 , 4 4 9 , 4 5 1 , 4 6 0 , 462 misyon okulları 2 1 0 354, 3 6 3 -3 7 0 , 372, 3 7 6 , 379,
Melanezya 72, 385, 4 0 2 , 405, misyoner(ler) 13, 163, 164, 166, 390, 3 9 1 , 3 9 3 -3 9 5 , 4 0 6 , 407,
4 0 6 , 4 44, 4 66, 469 175, 2 1 1 ,2 3 2 , 4 4 7 , 466 4 0 9 ,4 2 3 ,4 3 1 , 4 3 7 ,4 8 3
Melanezya kültürleri 402 mitokondriyal DNA 84 mülteci 2 0 3 , 2 5 4 , 3 3 1 -3 3 3 , 3 45,
melek 445 mitos 17, 3 3 1 2 5 , 2 7 9 , 2 8 6 , 310, 349
Memphis 314, 336 3 1 7 ,3 1 8 , 346, 4 3 9 , 4 4 1 ,4 4 2 , Mycobacterium tuberculosis 493
Menomenee Irmağı 157 468
mestizos (mestizolar) 495 modern devlet 3 1 8 , 3 3 7 , 3 5 2 , 378 nadas 1 6 1 ,1 6 2 , 166, 1 6 7 ,1 7 6 ,
Mernissi, Fatıma 323 modernleşme 144, 3 03, 4 7 4 , 4 98, 1 8 2 ,1 8 5 ,1 8 9 ,2 1 4 ,2 1 9 , 2 22
meşruiyet 49, 2 9 2 , 4 0 7 , 419 506 2 4 3 ,2 4 4 ,2 6 7 ,2 8 1 ,4 5 9
mevsimlik işçilik 2 1 7 Moghadan, Valentine 323, 324 nambardar 199, 200
mevsimsel hareketlilik 189, 206, M oğol(lar) 85, 194, 199 Namibya 1 1 9 ,1 2 9 , 138
230 molimo 4 4 1 , 4 6 0 namus 216
M exico City 112, 2 5 4 , 485 M on(lar) 330 Nasır Devrimi 2 6 0
meyvelik 176 Mongongo ormanları 131 Natufyen (kültür) 154
Mezopotamya 9 9 ,2 3 0 , 4 1 6 , 462 monokültür 160, 502 Navaho(lar) 2 9 2
mezra 2 1 3 , 222, 2 2 4 , 385, 452 M oran, Emilio 9 0 ,1 0 6 ,1 0 7 , 138 Navarro, M arysa 4 2 0
Mendel, Gregor 80, 87 morfoloji 67, 79 Nayar(lar) 291, 2 9 2 , 307
merkezîleşme 110-112, 2 4 0 , 2 51, M organ, Henry Lewis 2 3 -2 5 , 31, nazar (inancı) 4 4 3 , 454 -4 5 6
4 1 0 , 4 1 1 ,4 1 7 ,4 1 8 , 4 3 7 , 474 43 Nazi Almanyası 343
Mısır 22, 3 0 ,1 6 6 , 2 3 5 , 2 3 6 , 2 39, M ormon(lar) 3 86, 408 Ndembular 33, 451
2 5 5 , 2 5 8 , 2 6 0 -2 6 3 , 2 7 4 , 285, M ormon Kilisesi 240 Ndoto Dağlan 2 0 2 , 2 0 3 , 206
300, 303, 3 75, 3 76, 3 91, 398, M otu (dili) 403 Ndembu(lar) 33, 451
4 1 0 ,4 1 6 , 4 5 3 , 4 6 2 ,4 7 9 , 485, Moynihan, Daniel 344 Neandertal(ler) 65, 66, 8 4 ,1 1 7
489 M uhtar 2 2 0 negatif karşılıklılık 382, 3 86, 395
mısır mukanda 451 Negev (Çölü) 197, 2 1 5 , 233
-buğdayı 166, 2 6 1 , 262 mukhiya 199, 2 0 0 nehir körlüğü (hastalığı) 5 0 0 , 502
-unu 205 Muller, R. E. 4 7 5 , 4 7 7 Neitschmann, Bernard 483
Michigan 157, 180, 183 Mundurucu(lar) 320 neolitik 2 4 , 1 5 1 ,1 5 4
mikroçevre 232 Murgin(ler) 4 3 4 Neolitik Devrim 110, 411
mikroiklim 157 m utabakat 2 1 0 , 2 2 4 , 349 Nepal 1 5 1 ,1 6 3 , 1 7 6 ,1 7 9 ,1 8 0 ,
milenyum 466 mutezil 50, 60, 426 1 8 4 ,1 8 6 ,1 8 7 , 304, 4 9 6
milliyetçilik 4 6, 68, 75, 77, 314, muz 1 6 5 ,1 6 6 , 3 7 9 , 385 Nepalce 178
31 8 , 324, 3 4 4 -3 4 6 , 3 48, 350, mübadele 13, 72, 90, 9 8 ,1 0 1 , nesnellik 1 5 ,1 8 , 19, 2 2 , 42
3 53, 443 1 0 5 ,1 2 1 ,1 5 2 , 1 6 3 ,1 7 1 , 1 9 3 , Netsilik (Eskimoları) 1 1 9 ,1 2 8 ,
Milne Körfezi Eyaleti 403 2 2 3 , 2 9 3 -2 9 5 , 2 9 8 , 3 02, 3 03, 138, 1 4 0 -1 4 2 ,1 4 6
milpa ekonomisi, milpa mantığı 3 1 1 , 312, 3 5 5 -3 5 7 , 3 63, 376, Netsilik Eskimo bölgesi 128
3 6 8 -3 7 0 , 4 4 6 , 4 4 7 3 8 1 -3 8 8 , 3 9 0 , 3 9 1 , 3 94, 4 02- New Hampshire 246
Mintz, Sidney 34 4 0 4 , 4 0 8 , 4 1 0 , 4 1 2 , 4 1 8 , 4 32, New York 24, 4 0 , 74, 75, 2 5 4 ,
miras 80, 8 3 ,1 5 3 ,1 7 2 , 1 8 1 ,1 8 3 , 436, 437, 446, 452, 457 2 9 0 , 3 5 5 , 4 8 5 , 4 8 7 , 491
New York Eyalet Üniversitesi 102 Orta Amerika 156, 2 4 1 , 2 4 6 , 253, 48, 52, 54-56, 61, 63, 64, 67,
New York Şehir Üniversitesi 327 474 70, 78, 87, 93, 94, 99, 2 33,
Nijer nehri 152 O rta Asya 194, 196, 199, 200, 2 4 1 , 387, 4 4 0 , 4 5 5 , 4 5 9 , 471
Nijerya 40, 2 8 3 , 294, 3 08, 332, 328, 454 öğütme taşı 155
342, 3 66, 375, 4 6 2 , 475 Ortaçağ Avrupası 2 9 5 , 426 ölüm 28, 57, 61, 90, 9 3 ,1 0 0 , 116,
Nikaragua 124, 483 O rta Çöl (Avustralya’da) 121 1 1 8 ,1 3 3 ,1 3 7 ,1 4 1 ,1 5 6 ,1 6 4 ,
Nil (nehri) 152, 255 Ortadoğu 32, 4 1 , 70, 99, 151, 1 7 4 ,1 7 9 , 1 8 3 ,1 8 4 , 193, 194,
-Deltası 2 58, 2 61, 391 1 5 2 ,1 5 5 , 1 7 8 ,1 8 8 ,1 9 1 ,1 9 6 , 2 0 5 , 2 1 0 , 2 3 6 , 2 3 7 , 2 4 6 -2 4 9 ,
Nilotik (dil) 203 197, 2 0 1 , 2 1 2 , 2 1 3 , 2 1 6 ,2 1 8 , 2 5 1 , 2 5 4 , 2 8 9 , 2 9 8 , 3 0 4 , 3 07,
niş 91 22 0 , 2 3 0 -2 3 2 , 2 3 5 , 2 9 3 , 241, 3 08, 3 37, 345, 3 49, 385, 4 0 2 ,
Noble, David 4 7 4 , 505 2 4 2 , 2 5 3 , 2 5 4 , 2 6 0 , 2 6 2 , 2 63, 4 2 0 , 4 3 4 , 4 4 1 , 4 4 4 , 4 4 9 -4 5 2 ,
Noel 371 27 7 , 2 7 9 , 2 8 7 , 3 01, 303, 309, 455, 4 5 9 , 4 62, 4 6 5 , 4 6 6 , 4 89-
nomadizm 197 31 4 , 3 22, 3 23, 3 27, 3 4 4 ,4 1 0 , 491
Norse 108 43 0 , 4 3 2 , 4 4 5 , 4 55, 471 ölüm oran(lar)ı 81, 1 0 0 ,1 4 1 , 246-
Norveç okul sistemi 55 ortakçı(lık) 178, 2 3 4 , 2 5 7 , 2 67, 2 4 9 , 2 5 4 , 2 8 1 , 3 04, 4 3 4 , 4 6 4
Norveççe 68, 71 372, 406 önderlik rolü 147, 1 6 3 ,1 6 8 , 220,
nörobiyoloji 87 ortak mülkiyet 162, 2 8 7 , 2 89, 450
Nuer(ler) 197, 2 83, 2 9 2 , 430 2 9 0 , 2 9 5 , 3 5 4 , 3 6 6 -3 7 0 , 406, örfî hukuk 365, 431
Nugent, David 418 4 3 1 ,4 3 7 örgütlenme 11, 14, 25, 29, 108,
nüfus artışı 7 6 ,1 2 3 ,1 2 4 ,1 3 6 , ortak vicdan 317 1 1 6 ,1 2 4 ,1 2 6 ,1 4 8 ,1 5 1 , 153,
1 4 2 ,1 4 6 , 156, 1 5 7 ,1 7 1 ,2 3 4 , orta sınıf 74, 2 2 8 , 2 5 4 , 2 7 8 , 2 94, 161, 1 6 3 ,1 7 4 , 181, 183, 186,
24 6 -2 4 8 , 2 54, 4 1 2 , 4 1 6 , 418, 323, 3 36, 3 3 8 , 3 39, 3 6 8-370, 1 8 8 ,1 9 7 ,1 9 9 ,2 0 7 , 2 6 8 ,2 7 0 ,
480, 4 8 5 , 493, 4 9 7 , 505 467, 4 8 9 , 494 27 2 , 273, 2 8 9 , 3 10, 3 17, 322,
nüfus artış oram 142, 2 4 7 Ortodoks (1ar) 4 4 8 , 449 3 4 1 ,3 4 7 , 3 5 1 ,3 6 3 3 8 1 ,3 9 1 ,
nüfus patlaması 2 4 6 , 248 Osmanlı (İmparatorluğu) 220, 3 93, 397, 4 1 0 , 4 1 2 , 4 1 6 , 436-
nükleer enerji 4 79, 4 8 0 , 4 8 4 , 505 348, 448 43 8 , 445, 4 4 7 , 4 6 9 , 4 7 0 , 4 75,
Nyae Nyae(ler) 137 otlak 9 7 ,1 0 2 , 1 0 4 ,1 0 6 ,1 0 7 -1 0 9 , 491
1 4 8 ,1 7 6 ,1 8 1 ,1 8 2 ,1 8 9 - 1 9 1 , örneklem 36-38, 40 -4 2 , 45, 102,
O axaca Vadisi 241 193, 1 9 5 ,1 9 6 , 199, 2 0 4 , 2 06, 32 9 , 381, 3 9 1 , 406
oba 126, 406 2 0 9 -2 1 2 , 2 1 4 -2 1 6 , 2 1 9 -2 2 4 , örneklem evreni 4 0 , 45
Obbo, Christine 16, 17 22 8 -2 3 2 , 3 6 6 , 3 6 8 -3 7 0 , 4 06, örneklem önyargısı 4 0 , 45
Odum, Hovvard 242 40 8 , 432 öteki 3 4 ,1 0 0 , 115, 163, 1 6 9 ,1 7 2 ,
Oedipus kompleksi 4 4 2 -kıtlığı 190 192, 2 17, 2 2 8 , 369, 4 3 3 , 463,
Ogbu, John 343 otlatma hakkı 2 2 0 465
Ohio 246 otorite 50, 5 8 ,1 1 1 ,1 2 0 ,1 6 3 ,1 6 7 , özel girişim 372, 3 90, 4 1 7
okuma-yazma 495 1 6 8 ,1 8 6 , 2 0 0 ,2 1 3 ,2 2 4 , 267, özgür kişi(ler) 108
okuryazarlık 25, 27, 68, 2 5 6 , 292 2 8 2 , 2 8 4 , 2 8 6 , 303, 3 05, 309,
On Emir 423 3 20, 339, 3 46, 3 81, 3 8 7 , 396, Pakistan 7 2 ,1 9 4 , 3 96, 4 0 8 , 4 09,
orak 154, 155 3 98, 4 0 1 -4 0 7 , 4 0 9 , 410, 4 12, 474
orak tipi alyuvar hücre 326 4 1 3 , 4 1 5 , 4 1 6 , 41 8 -4 2 0 , 4 26, paleobotanik 152
ordu 112, 3 28, 3 3 3 ,4 1 6 ,4 1 7 , 4 2 9 , 4 3 5 -4 3 7 , 4 4 2 , 455, 4 56, paleolitik 24
4 6 1 ,4 9 7 461, 4 6 2 , 4 7 8 , 491 paleontoloji 7
organik dayanışma 3 17, 351 ototeman 283 paleopatoloji 493
organik tarım 50 oybirliği 125, 2 8 1 , 398, 4 0 0 , 406 pamuk 166, 2 4 4 , 2 6 1 , 2 6 4 , 367,
ormansızlaşma 80, 106, 107, 2 21, 42 5 , 5 00, 502, 503
48 0 öğrenme 6 ,1 1 , 32, 38, 39, 43, 46- panteon 4 45, 464
Papa VI. Clement 462 popülasyon biyolojisi 87 309, 320, 3 6 6 , 3 7 9 , 3 80, 406,
papaya 166 popülasyon genetiği 83, 87, 103 432
Papua Yeni Gine 72, 379, 403 pornografi 505 Ren geyiği 139, 140, 143, 147,
Paraguay 125 Portekiz (gemicileri) 152 189, 2 3 0 , 2 9 0
paralel kuzen 2 7 9 , 3 01, 302 Portekizce 70, 71 -çobanları 192, 197, 4 5 4 , 471
Paris 12, 249 Portekizli tüccarlar 152 Rendille (halkı) 2 0 2 , 2 0 3 , 2 06,
Parker, Richard 494 Porteres (Fransız botanikçi) 152 2 0 7 ,2 1 0 , 231
Parker, Seymour 301 Porto Riko 57, 328 -dili 203
Pasifik 26, 2 7 , 2 4 1 , 2 8 8 , 3 02, 304, post partum yasağı 169 resmî yaptırım(lar) 424
3 27, 466 postmodern 18, 22, 34 Reyna, Steven 18, 19
Pasternak, Burton 38, 2 80, 2 8 7 potlaç 3 85, 386 ritüel karı 2 9 2
patates 5 4 , 1 2 2 ,1 6 1 ,1 6 6 , 182, prehistorik ritüel koca 292
183, 186, 2 64, 379, 3 8 3 ,3 8 8 , -arkeoloji 7 Rom a hukuku 320
4 2 8 , 495 -dönemler 14, 149 Rom a İmparatorluğu 112
patates kıtlığı 161 prestij 126, 2 0 5 , 2 1 8 , 478 Rom a Katolikleri 3 71, 4 4 4 , 4 48,
pazarda mübadele/Pazar primat(lar) 7, 8, 63, 65, 66, 85, 449, 456
mübadelesi 387,391 89, 2 7 2 Roman(lar) 348, 443
pazar ekonomisi 118, 137, 138, primat incelemeleri, primatoloji Romanya 194, 3 96, 4 2 7 , 428
143, 163, 177, 187, 2 32, 252, 7, 8 Rostow, Walter 474
2 9 7 , 3 5 9 -3 6 1 , 3 7 7 , 3 78, 387, prolaktin (hormonu) 56 Ruanda 2 4 7 , 3 42, 3 4 5 , 347
3 92, 393 Protestan Reformasyonu 4 4 5 , 4 4 6 Rubülhâlî (Çölü) 2 1 3 , 2 2 6 , 228
peacenet 478 proto-Germen 70, 72 ruh 1 2 ,1 3 , 2 8 , 48, 1 3 8 ,1 7 0 ,1 8 1 ,
Peacock, James 158 proto-Hint-Avrupa dili 70, 79 2 8 4 , 4 4 0 , 4 4 1 , 4 4 4 , 4 4 6 , 4 53-
Pehlevî, Muhammed Rıza 4 6 7 psikoloji 1 4 ,1 7 , 2 1 , 23, 33, 44, 4 5 8 ,4 6 0 , 4 6 1 ,4 6 3 - 4 6 5 ,4 6 8 ,
Pekin 112 45, 55, 88, 8 9 ,1 2 0 , 2 66, 3 00, 469
Pella Körfezi 143 3 03, 3 16, 3 49, 3 67, 4 3 8 , 4 4 3 , ruhban 4 5 3 , 4 5 6 , 469
Penan(lar) 1 1 6 ,1 1 8 -1 2 0 ,4 8 3 454, 456, 459, 460, 473, 498, Rumbaugh, Sue Savage 63, 64
Perimetral Norte karayolu 174 506 rumbim (dikimi) 4 3 8 , 458
Peron, Isabel 4 2 0 pueblo 103, 2 3 9 , 2 8 2 , 2 8 4 , 2 85, Rusça 75
Peru 149, 4 1 8 , 495 3 09, 3 67, 4 5 7 , 459 Rusya Cumhuriyeti 13, 30, 67,
Pidgin (dili) 4 6 , 72, 79, 4 0 3 , 466 1 94, 2 4 7 , 2 4 8 , 2 5 8 , 2 5 9 , 4 43,
-İngilizce 72 Racistan 199 478
Pigme(ler) 6, 6 4 ,1 1 9 -1 2 1 , 158, Radcliffe-Brown, A. R. 28, 29, Rusya Konfederasyonu 342
386, 4 0 8 , 4 4 1 ,4 4 3 ,4 6 0 43, 459 Russell, Bertrand 62
pirinç rahip(ler) 109, 2 4 2 , 3 62, 386, 4 4 1 , Rutz, Henry 3 81, 398
-üretimi 1 5 2 ,1 5 3 , 362 453, 456, 459, 464, 465 Ruwala (Bedevileri) 213
-tarımı 153 Raika(lar) 199
piskopos(lar) 109 Rappaport, Roy 4 3 2 , 4 4 8 , 457, saban 9 8 - 1 0 0 ,1 2 3 ,1 5 1 ,1 5 8 , 182,
pitos 155 458, 489 191, 2 3 8 , 2 4 2 , 2 4 3 , 2 4 9 , 2 64,
PKK 213 rastgele örneklem 41, 4 2 , 45 267, 372, 378
plantasyon 152, 153, 3 79, 464 Rassam, Amal 4 1 , 3 02, 4 1 0 , 4 3 0 Safa, Helen 57
plasenta 84 Reagan, Nancy 455 Saffirio, John 174
Pokot(lar) 2 0 2 , 2 0 7 , 2 7 0 , 2 81, reis 42, 108, 163, 167, 168, 186, Sağan, Cari 18
305, 3 63, 364 1 9 8 ,1 9 9 , 2 0 2 , 2 0 8 ,2 1 0 ,2 1 4 , sağlık 2 0 , 33, 77, 8 2 ,1 1 2 ,1 4 1 ,
polikültür 160 21 5 , 2 1 7 , 2 2 3 , 2 2 4 , 2 2 6 , 2 29- 184, 1 8 5 ,2 1 0 ,2 1 1 ,2 2 7 , 2 4 7 ,
Polinezya 26, 2 4 1 , 3 40, 4 1 4 , 415 23 1 , 2 6 3 , 2 7 5 , 2 7 8 , 2 8 1 , 2 84, 2 4 8 , 2 9 2 , 3 08, 4 5 3 , 4 8 6 , 487,
4 9 0 , 4 9 1 , 4 9 3 -4 9 5 , 501, 502, Saravvak 120, 483 sınıf 12, 13, 16, 2 0 , 61, 74, 76,
506 -Devlet Meclisi 120 108, 177, 2 2 6 , 2 37, 2 5 3 -2 5 9 ,
Sahel (bölgesi) 161, 4 7 0 , 4 9 7 , 500, -Hükümeti 120 2 6 8 , 2 75, 2 7 8 , 2 9 4 , 300, 317,
501, 506 Saunders, Lucie 2 5 8 , 391 3 22, 3 23, 3 3 6 -3 4 3 , 3 5 1-353,
Sahlins, Marshall 137, 3 76, 381, savaş 15, 30, 32, 4 9 , 124, 145, 3 6 8 -3 7 0 , 389, 3 93, 4 1 0 , 4 15,
3 8 2 ,3 8 7 , 415 148, 167, 168, 1 7 1 ,1 8 6 , 2 03, 4 2 1 ,4 2 7 , 4 3 6 , 4 4 0 , 4 45, 4 56,
Saisai(ler) 403 2 14, 2 1 7 , 2 5 4 , 2 5 9 , 2 8 6 , 2 87, 467, 4 8 7 -4 4 8 9 , 494
salgın (hastalık-lar) 20, 174, 175, 406, 4 0 9 , 4 1 2 , 4 1 5 , 4 1 8 , 4 2 0 , sınıf çıkarı 339, 445
192, 2 0 3 , 2 0 4 , 4 08, 4 6 2 , 493, 422, 423, 433, 434, 437, 445, Sırbistan 3 44, 3 4 5 , 443
49 4 , 503 4 5 0 , 4 5 1 ,4 5 5 , 4 5 8 ,4 6 1 ,4 6 5 , Sırp(lar) 448
Salzman, Philip 197, 2 1 7 , 218 4 7 8 , 4 85, 4 8 8 , 489 sıtma 91, 181, 326
Samburu(lar) 2 0 2 , 2 03, 2 0 6 , 207, savaşçı(lar) 32, 5 5 , 57, 109, 193, Siane(ler) 3 8 7
21 0 , 231 194, 2 0 3 ,2 0 6 - 2 0 9 ,2 1 4 , 2 3 2 , Siberkültür 4 7 0 , 4 7 7 , 4 7 8 , 505,
-dili 203 3 7 7 ,3 8 6 ,4 0 9 ,4 1 2 , 4 5 8 ,4 6 0 , 506
Saami(ler) 2 9 0 463, 4 6 4 , 478 Sierra Leone 5 0 0 , 501
Sâmi dilleri 70 savunma 53, 89, 110, 127, 150, sihir 166, 4 43, 468
Samoa (Adası) 11, 2 6 , 2 7 , 58, 60 21 2 , 2 2 9 , 2 8 3 , 2 8 6 , 3 0 6 , 308, Silikon Vadisi 246
sanal akraba(lık) 2 7 7 3 1 2 ,3 3 4 , 3 6 3 ,4 0 8 ,4 1 3 ,4 2 3 , simge 33, 34, 43, 4 9 , 55, 63, 64,
San(lar) 111, 119, 1 2 8 ,1 2 9 ,1 4 6 , 46 2 , 485 76, 77, 2 3 2 , 2 7 9 , 2 8 3 , 2 94,
Sanayi Çağı 2 4 2 , 2 4 6 , 2 4 9 , 251 saygınlık 138, 3 17, 3 3 6 -3 3 9 , 359, 3 1 0 , 318, 346, 347, 3 49, 353,
Sanayi Devrimi 99, 2 4 9 , 2 54, 343, 360, 3 8 5 -3 8 7 , 4 0 2 -4 0 6 , 4 13- 4 2 1 ,4 4 1 , 4 4 2 , 4 4 8 -4 5 1 ,4 5 9 ,
445 41 5 , 4 3 5 , 4 4 7 , 452 463, 4 6 6 , 4 6 8 , 4 6 9 , 483
sanayi işçileri 2 5 1 , 337 Schama, Simon 4 1 9 simgesel 17, 22, 24, 4 8 , 49, 77,
sanayi sonrası toplum 1 1 0 ,2 5 1 , sebze 65, 101, 1 0 4 ,1 1 9 ,1 2 1 ,1 3 2 , 84, 9 4 , 1 8 1 ,2 0 0 , 2 0 1 ,2 0 9 ,
381, 4 7 0 , 4 7 2 , 4 7 3 , 4 7 5 , 479, 1 3 4 ,1 3 5 ,1 3 9 , 2 4 6 , 2 6 7 , 2 84, 2 3 1 , 2 9 7 , 4 4 1 , 4 4 2 , 4 4 7 , 4 49,
4 9 2 , 505 363, 3 69, 446 450, 4 5 2 , 4 6 1 , 468
sanayi toplumu (-lan) 82, 95, 99, seçilim baskısı 150 Sina (Çölü) 215
110, 2 3 4 , 2 4 1 , 2 4 9 -2 5 1 , 2 54, sekileme 2 6 7 Sioux (kızılderilileri) 463
2 5 6 , 2 6 8 , 2 7 3 , 360, 3 63, 372, Selassie, Haile 201 Siyah İngilizce 75
3 74, 3 82, 3 87, 394, 3 95, 4 72, sendika 2 5 3 , 3 16, 3 1 8 , 3 23, 335, siyasal bilimler 7
473 3 36, 3 5 0 , 491 siyasal hareketler 76, 145, 316,
sanayileşme 2 9 ,1 1 8 ,1 4 2 ,1 4 7 , Senegal 152, 4 9 6 , 5 0 0 , 501 353, 440
193, 2 3 0 , 2 3 1 , 2 4 5 , 2 4 7 , 249- sentaks 67, 79 siyasal özgürlük 178
2 5 1 , 2 5 3 , 2 5 4 , 2 56, 2 5 7 , 2 5 9 , serf 343 siyasal rekabet 3 98, 3 9 8 , 400,
2 6 4 , 2 6 8 , 2 7 6 , 2 8 8 , 2 9 3 , 2 99, sermaye 404, 4 2 2 , 435
317, 3 43, 3 61, 365, 3 66, 372, -birikimi 178, 3 7 6 , 4 4 6 siyaset 2 0 , 23, 32, 4 6 , 4 8 , 75, 76,
374, 3 75, 3 82, 3 9 4 , 3 95, 4 67, -yoğun (çiftçilik) 2 3 6 , 2 41, 8 9 ,1 0 6 ,1 0 7 , 2 1 5 , 3 22, 338,
46 9 , 4 7 0 , 4 7 3 , 4 74, 484 242 3 4 5 , 3 49, 353, 3 61, 392, 396-
Sandinistler 124 Shoshone (kızılderilileri) 101 4 0 1 , 4 0 4 , 4 0 5 , 4 0 8 -4 1 0 , 4 16,
Sangongni 3 9 2 , 393 sığınmacı (1ar) 265 417, 4 1 9 , 4 2 0 , 4 2 2 , 4 2 7 , 4 28,
Sanjek, Roger 329 sığır 4 3 4 , 4 3 9 , 4 8 1 , 4 8 6 , 504, 506
San Joaquin Vadisi 2 3 4 , 2 5 9 , 2 66, -çobanlığı 1 9 7 ,1 9 8 , 2 1 4 , 2 1 7 , siyaset bilimi 2 3 , 89
268 2 22, 374, 4 3 0 Slavca 76
Sankoff, Gillian 68 -vebası 203 Slavonca 70
Sanskritçe 70 sıhrî kardeş(lik) 169 Slobodkin, Lawrence S. 96, 113
Sao Paulo 4 8 7 sınama 19, 34, 35, 4 4 , 4 4 9 , 4 5 0 Slovenya 345
Smith, Louise 32, 360, 363 1 1 1 ,1 2 5 , 1 4 2 ,1 6 9 , 2 0 0 , 2 54, Şilluk (1ar) 461
Soğuk Savaş 15, 434 2 5 5 , 328, 3 4 3 , 4 2 6 , 4 2 7 , 4 3 0 , şizofreni 55
Somali 4 3 2 , 4 8 7 -4 8 9 , 496 şölen 171, 172, 186, 3 74, 385,
-dili 203 Sudan 93, 122, 197, 2 8 3 , 2 9 2 , 3 86, 4 0 6 , 4 1 4 , 4 32, 4 42, 4 49,
Sorensen, Clark 392, 393 330, 3 3 1 ,4 3 0 , 4 5 0 , 4 5 5 , 4 61, 451, 452, 455, 459
sorun-yönelimli 37, 44 474, 4 9 7 , 500
sosyal antropoloji 7, 10, 2 7 sulama 98, 9 9 , 1 0 4 ,1 1 1 ,1 2 2 , tabakalaşma 111, 2 3 4 , 2 3 7 , 255,
sosyalizm 324 1 2 3 ,1 9 1 ,1 9 2 , 2 2 3 , 2 3 0 , 2 36, 2 6 7 , 3 14, 3 17, 3 2 2 , 332, 336-
sosyobiyoloji 32, 33, 88 2 3 8 -2 4 0 , 2 4 3 -2 4 5 , 2 6 1 , 2 6 4 , 3 38, 3 40, 3 44, 3 5 2 ,4 1 4 ,4 1 8 ,
sosyoloji 7 ,1 4 , 2 3 , 339 266, 2 6 7 , 335, 3 62, 3 74, 4 0 6 , 430, 437, 445, 456
soulava 384 4 0 8 , 4 0 9 , 4 1 4 , 4 5 9 , 4 9 6 , 500 tabakalaşmış örneklem 42
Sovyetler Birliği 110, 145, 343, Suriye 155, 2 1 3 , 2 1 8 , 4 1 0 , 4 6 2 , tabu 31, 32, 34, 169, 3 00, 301,
47 8 , 484 497 3 1 2 , 4 44, 4 4 5 , 4 4 9 , 4 5 2 , 4 5 3 ,
soy su tabanı 245 457, 4 5 8 , 468
-grubu, grupları 53, 197, 2 07, Suudi Ulusal M uhafız Birliği 228, tahıl 71, 9 2 ,1 0 4 ,1 5 4 ,1 5 5 ,1 9 0 ,
214, 2 2 4 , 2 2 7 , 2 2 8 , 2 79, 2 80, 229 193, 2 0 1 , 2 03, 2 0 4 , 2 1 2 , 217,
2 8 2 -2 8 4 , 2 8 7 -2 8 9 , 3 01, 302, sünnet 17, 62, 93, 2 0 8 , 4 5 0 , 451 235, 2 4 1 , 2 5 0 , 2 5 6 , 3 63, 390,
3 1 0 ,3 1 1 , 3 5 0 , 3 66, 4 2 2 , 4 3 0 sürdürülebilir kalkınma 175 4 0 8 , 4 3 3 , 502
-ıslahı 241 sürekli yerleşim 126, 154, 161, Tahiti 415
soydanlık ideolojisi 2 6 9 , 2 7 0 , 2 79, 20 6 , 222 Tainter, Joseph 109, 112
2 0 8 , 2 8 2 , 2 8 6 -2 8 9 , 3 07, 308, sürü konağı 206 takım(lar) 1 1 8 ,1 2 5 ,1 2 6 ,1 6 3 ,
310 -3 1 2 süt 9 8 ,1 0 2 - 1 0 4 ,1 6 9 ,1 8 2 ,1 9 2 , 183, 2 1 6 ,3 1 8 ,3 3 8 ,3 6 6 , 3 96,
soydanlık grupları 2 7 0 , 2 7 9 , 2 80, 1 9 8 ,2 0 1 -2 0 6 , 2 0 9 , 2 2 2 , 2 28, 4 0 8 ,4 1 2 ,4 1 3 ,4 1 8 , 4 3 3 ,4 3 4 ,
2 8 3 ,2 8 6 - 2 8 9 ,3 1 0 23 0 , 2 5 2 , 3 2 6 , 3 59, 3 7 3 , 376, 4 3 6 , 4 3 7 , 478
Sömürge Amerikası 426 433, 434 Tallensi(ler) 282
Spence, Jonathan 12 süt kardeş(lik) 2 7 7 Tamang(lar) 1 4 8 ,1 5 1 ,1 6 3 ,1 7 6 ,
Spencer, Herbert 23 Swahili dili 55 1 7 8 - 1 8 0 ,1 8 2 ,1 8 3 ,1 8 6 , 2 07,
S.S.C.B. 4 1 8 , 4 3 4 Swat 4 0 8 , 4 0 9 292
Stalin, Josef 4 1 6 tapınak 112, 3 62, 4 1 9 , 4 4 1 , 459
standart dil 75 şabono 167 tarımsal pratikler 149
standart Türkçe 75 Şahra (kabilesi) 2 1 4 tarihsel dilbilim 42
statü 14, 4 1 , 4 6 , 57, 58, 61, 68, şaman 181, 4 3 0 , 4 4 2 , 4 5 3 -4 5 7 , tarihsel tikelcilik 43
72, 7 3 ,7 6 , 7 9 ,1 1 1 ,1 1 2 ,1 2 6 , 469 taro 166, 379
179, 180, 188, 2 00, 2 0 1 , 2 07, şecere 2 7 9 , 2 8 3 , 316 taş alet 5, 65, 118
2 2 9 -2 3 1 , 2 6 0 , 2 7 3 , 2 7 5 , 279, şefler 126, 3 67, 3 8 6 , 4 1 4 , 4 1 5 , taşıma kapasitesi 100, 101, 114
2 8 2 , 2 9 0 -2 9 2 , 2 9 5 , 2 9 6 , 303, 430, 464 taşkın 164, 2 3 9 , 4 9 6 , 4 9 7
3 1 7 ,3 1 9 ,3 3 1 ,3 3 3 , 3 38, 341- şeflik 4 1 4 -4 1 6 , 4 1 8 , 4 3 6 , 4 3 7 , 453 tatil 135, 4 2 9 , 4 8 2
3 4 3 , 3 5 1 , 379, 38 4 -3 8 8 , 4 05, şehadet, şehit, şehitlik 4 6 5 , 4 6 7 Taylandh(lar) 3 26, 330, 3 31, 4 0 0 ,
4 0 7 , 4 1 0 , 4 1 1 , 4 1 3 -4 1 5 , 4 25, şeker 55, 173, 2 0 1 , 2 0 3 , 2 1 6 , 2 1 7 , 474
4 3 0 , 4 3 5 , 4 3 7 , 4 4 9 -4 5 3 , 4 59, 264, 264, 425, 464 Taylor, Elizabeth 2 6 3 , 300
469, 4 9 5 , 4 9 7 , 505 şempanze(ler) 63 -6 6 , 85 tecavüz 15, 58, 6 0 ,1 1 8 , 1 2 0 ,1 8 7 ,
Steward, Julian 30, 31, 4 3 , 102 şeref 134, 2 0 0 , 2 1 6 , 3 2 2 , 423 215, 2 9 6 , 350, 409
Sturtevant, William 138 Şetland (Adası) 108 tecrit ritleri 4 5 0 , 451
sualtı arkeolojisi 9 Şeviyye 214 tehcir 1 45, 348
subensizyon 93, 4 5 0 şeyh 2 1 4 , 2 1 7 , 228 teizm 4 3 8 , 4 4 5 , 4 6 9
suç 15, 33, 4 9 , 53, 55, 60, 76, 89, şeytan 170, 4 4 5 , 455 tekeşli(lik)24, 2 9 1 , 2 9 2 , 302, 303,
307, 307, 3 12, 313 ticarî mübadele 13 2 6 5 , 2 73, 3 10, 3 18, 3 61, 393,
tek çeşit ürün 160, 161 Tikopia 302 463
tek-hatlı evrim 23, 2 5 , 30, 43 Tingling 2 0 7 toplumsallaşma 52, 53, 61, 78,
tekyanlı olmayan soydanlık Tiwi(ler) 111, 119 3 14, 3 2 0-322, 361, 363, 410
gruplan 2 7 0 , 2 80, 2 8 8 , 310, Togo 500, 501 Toros (Dağlan) 154, 2 12, 219,
311 tohum 50, 101, 110, 122, 135, 221, 232
tekyanlı soydanlık gruplan 2 70, 149, 150, 156, 164, 166, 182, totem 2 8 3 , 311, 4 4 4 , 468
2 8 0 ,2 8 3 , 2 8 6 -2 8 9 ,3 1 0 232, 2 3 8 , 2 4 1 , 2 4 9 , 2 5 0 , 2 5 6 , trans 106 , 444
teknoloji 3, 4 , 11, 18, 24, 25, 29- 374, 3 75, 4 0 8 , 4 9 5 , 501 transhümans 196, 2 1 2 , 219, 230
3 1 , 4 3 , 4 8 , 9 1 , 9 2 , 94, 95, 99, Tok Pisin 72 Trobriand (Adaları) 27, 28, 37,
100, 104, 106, 107, 112, 114, toksik atık 481 2 9 2 , 2 94, 374, 3 84, 385, 388,
1 1 8 -1 2 0 ,1 2 3 - 1 2 6 ,1 2 8 ,1 4 3 , Tonton M acoute 465 460
144, 146, 149-151, 153, 155, toplam zaman 22 tropik (bölgeler) 151, 158, 159,
1 5 8 ,1 5 9 ,1 6 5 ,1 7 3 ,1 7 5 ,1 7 6 , toplumsal baskı 2 9 9 , 3 62, 41 8, 1 6 2 ,1 6 6 ,1 8 6 , 2 3 7 , 3 0 7 ,3 7 1 ,
185, 2 3 5 , 2 3 8 , 2 4 1 -2 4 5 , 249, 4 2 4 , 4 2 6 , 435 47 3 , 4 7 9 , 4 8 0 , 4 82, 497, 498
2 5 1 ,2 5 6 , 2 5 8 ,2 6 4 , 2 6 8 ,2 8 0 , toplumsal bütünleşme 3 1 5 , 3 17, Tunguz(lar) 454
2 9 3 , 3 18, 3 20, 3 50, 368, 374, 4 1 1 ,4 3 8 , 460 Tunus 13, 323
3 79, 3 9 2 ,3 9 3 , 4 1 3 ,4 1 8 ,4 3 4 , toplumsal cinsiyet Tunus Demokrat Kadınlar Birliği
4 3 6 , 4 3 7 , 4 47, 4 6 3 , 4 6 6 , 471- -hiyerarşileri 3 2 0 , 411 323
4 7 5 , 4 7 8 -4 8 3 , 4 85, 4 8 7 , 489, -idealleri 57 Tunus İşçi Sendikaları
490, 4 9 2 , 5 0 5 , 506 -inşaları 57 Konfederasyonu 323
tektanrıcılık 4 4 5 , 469 -in toplumsallaşması 320 Tunus Ulusal Kadınlar Birliği 323
Tekvin 441 -kimliği 56 -5 8 , 3 2 2 , 351 Tupinamba(lar) 57
Tel Aviv 334, 335 -lerarası dişiler 5 7 Turkana 80, 100, 102, 103, 174,
temsilî antropoloji 34 -rolleri 17, 46, 51, 53, 56, 60, 20 2 , 2 06, 2 0 7
tercihli soy çizgisi 2 88, 311 61, 74, 78, 79, 125, 188, 2 0 9 , Turkanalı(lar) 102, 103
tercihli yerleşim 306, 312 3 20, 450, 494 Turner, Victor 33, 175, 451
testosteron (hormonu) 56 toplumsal denetim 93, 125, 146, Tutsi(ler) 345
Tevrat 445 147, 2 8 6 , 3 96, 3 98, 4 2 3 , 4 2 4 , tuzlanma 2 3 1 , 244
Thatcher, Margaret 400 4 2 6 -4 2 8 , 4 3 0 , 4 3 5 , 4 3 6 , 4 3 8 , tuz oranı 2 4 4 , 2 4 5 , 2 9 6
tıbbî antropoloji 4 70, 4 9 3 , 4 94, 46 4 , 465, 469, 497 türdeşleştirme 2 5 7 , 4 8 0 , 505
506 -siyaseti 3 96, 4 2 2 Türkçe 4 7 , 75-77, 2 1 2 , 2 1 9 , 223,
Tiananmen Meydanı 4 7 7 toplumsal dilbilim 10, 42, 4 6 , 72- 231, 348, 349
Tibetli(ler) 3 0 3 , 3 04, 312 74, 79 Türkiye 7, 50, 53, 86, 122, 154,
ticaret 6, 15, 71, 72, 99, 1 0 5 ,1 1 8 , toplumsal farklılaşma 110 1 5 5 ,1 8 8 , 196, 2 0 1 ,2 1 3 ,2 1 8 ,
1 2 0 ,1 2 2 , 1 2 6 ,1 2 9 ,1 3 4 ,1 4 3 , toplumsal ırk 3 2 7 , 351 2 2 0 , 2 24, 2 3 2 , 2 33, 2 4 6 , 2 50,
149, 152, 153, 158, 1 6 3 ,1 6 4 , toplumsal işbölümü 3 14, 3 16, 350 25 2 , 2 7 9 , 2 82, 2 9 6 , 308, 324,
1 6 6 ,1 7 1 ,1 7 3 , 1 8 1 ,1 8 5 ,1 8 6 , toplumsal kategori 3 1 7 , 3 27, 342, 3 28, 344, 3 48, 3 65, 3 76, 389,
190, 191, 2 0 1 ,2 0 6 ,2 1 0 ,2 1 5 , 351 41 0 , 425, 4 2 6 , 4 7 7 , 4 7 9 , 499
2 1 7 ,2 1 8 , 2 2 2 , 2 2 5 ,2 2 8 , 232, toplumsal statü 4 6 , 73, 79, 180, Türkmen(ler) 10, 37, 53, 193,
2 3 4 , 2 4 1 , 2 4 2 , 2 53, 2 54, 261, 230, 2 3 1 , 2 6 0 , 3 03, 3 19, 4 2 5 , 1 9 5 ,1 9 6 ,2 1 8 -2 2 0 , 3 2 8 ,3 6 7 ,
2 6 4 , 2 6 5 , 304, 330, 331, 336, 449, 450 3 96, 40 6 -4 0 9 , 4 1 2 , 424, 432
35 8 ,3 7 1 , 376, 3 82, 384, 3 85, toplumsal statüko 425 Türlerin D oğ a l Seçilim Yoluyla
387, 3 95, 4 0 3 -4 0 5 , 4 1 7 , 437, toplumsal öğrenme 78, 94 K ö k e n i Üzerine 5
4 6 0 , 4 6 6 , 4 7 4 , 4 7 6 -4 7 8 , 4 8 5 , toplumsal tabakalaşma 2 3 7 , 340 Tylor, Edward 23, 2 4 , 31, 43,
4 8 8 , 5 00, 5 0 2 , 505 toplumsal yapı 28, 43, 191, 223, 4 4 4 , 468
UFO 18 üretim tarz(lar)ı White, Jenny 2 77, 2 8 2 , 3 89, 390
Ugandalı(lar) 16, 17, 440 ürün çeşitliliği 160, 161, 253 White, Leslie 2 9 -3 2 , 43, 118, 2 42,
Ukayl (kabilesi) 2 1 7 ürün fazlası 162, 177, 185, 459 246
ulus 2 8 6 , 323, 344, 3 45, 4 1 8 , 4 43, üst hane birliği 3 0 7 W ilk, Richard 3 07, 308
444 üst sınıf 338 -3 4 0 Wilson, E. O. 14, 32, 33, 89, 4 75,
ulus-devlet 74, 199, 315, 331, 479, 492
3 44, 346, 3 5 2 ,4 1 8 ,4 5 5 ,4 7 5 , vaka araştırması 20 Winnipeg 2 9 4 , 295
477, 485 Vanatinai (1er) 4 0 1 -4 0 4 , 4 5 2 Wisner, Ben 4 8 6 , 4 8 7
ulus inşâsı 3 46, 418 varoşlaşma 238 W olf, Eric 31, 34, 177, 178, 258,
Umman 2 14, 218 varyasyon 83, 86, 87, 95, 96, 113, 2 5 9 ,4 1 5 ,4 3 1 ,4 7 4 , 489
UNDP 500 326, 351 Wood, Peter 153
Urduca 75 vatandaşlık 2 1 1 , 3 1 6 , 3 31, 4 05, Worsley, Peter 466
USAID 500 419, 4 2 4 , 478 Wright, Robert 54, 3 03, 416
Utah 386 Vayda, Andrew 32, 433
uyarlamcı stratejiler 52 veba 2 0 3 , 4 6 2 Xavante(ler) 59, 175, 2 9 1 , 3 19,
uyarlanma 22, 30-32, 43, 44, 50, Venezüella 39, 151, 163, 165, 169 399
51, 70, 78, 80, 81, 83, 84, 86, Verdery, Katerine 427 -4 2 9
87, 9 3 -1 0 9 ,1 1 3 -1 1 8 , 122, verem 493 yabancı korkusu (zenofobi) 318,
123, 125, 127, 137, 143, 145, verimlilik 154, 157, 161, 189, 350
146, 148, 150, 151, 155, 157, 2 1 1 , 2 2 5 , 2 3 5 -2 3 9 , 2 44, 2 4 5 , yabanıl arpa 154
173, 181, 1 8 6 ,1 8 8 -1 9 1 , 193, 267, 377, 457, 481, 483, 492, yabanıl buğday 154
197, 2 0 1 ,2 0 3 ,2 0 4 ,2 1 1 ,2 1 3 , 495, 496 yabanıl tahıl 154
2 1 4 , 2 17, 2 38, 2 45, 2 4 6 , 2 5 1, vergi 1 0 6 -1 1 0 ,1 2 9 , 1 7 8 ,2 1 4 , yabanıllık 24
268, 2 7 6 , 2 86, 3 15, 3 26, 338, 2 2 4 , 2 3 9 , 2 4 1 , 2 4 8 , 2 5 6 , 2 66, yağmur ormanları 6, 91, 100, 151,
354, 3 55, 374, 381, 3 83, 390, 2 8 7 ,3 8 6 ,3 8 7 , 4 0 4 , 4 0 6 ,4 1 1 , 1 6 0 ,1 7 3 ,1 7 4 , 237, 259, 473,
392, 4 5 7 , 4 6 3 , 4 8 3 , 489 416, 4 2 8 ,4 2 9 ,4 7 3 , 4 7 6 4 7 9 ,4 8 0 ,4 8 1 , 4 9 7
uyarlayıcı esneklik 89 vergilendirme 196, 367, 411 Yahudi(lik) 32, 34, 4 8 , 62, 72, 77,
uygarlık 4, 5, 24, 112, 154, 2 36, vicosinos (vicosino’lar) 495 315, 3 23, 328, 3 3 2 -3 3 5 , 4 2 0 ,
238 Vicos Projesi 4 7 0 , 4 9 5 , 5 04, 506 44 4 , 4 4 5 , 4 4 8 , 4 5 5 , 465
uygulama maliyeti ilkesi 4 4 9 Vietnam 474 yak-aç tarımı 166, 185
Uzakdoğu 241 -dili 75 Yakıt Çağı 2 4 2
uzaktan algılama (RS) 481-483 Viking(ler) 13, 80, 108-112, 114, Yalçm-Heckmann, Lâle 213
uzak tutma 3 68, 4 2 6 , 4 35, 4 6 2 128 yamyamlık 32, 350
uzmanlaşma 11, 14, 42, 99, 105, vodoo 4 6 4 yanan haç 424
1 1 0 ,1 1 2 ,1 7 1 ,1 9 0 ,1 9 1 ,1 9 7 , Vodoun (Kilisesi) 4 3 8 , 4 4 3 , 4 55, Yangtze (nehri) 416
222, 2 30, 234, 2 5 1 -2 5 3 , 268, 464, 465, 469 Yanomamö (ler)14, 32, 39, 53,
3 16, 3 47, 372, 4 1 0 -4 1 2 , 416- Volta (vadisi) 500 1 4 8 ,1 5 1 ,1 6 0 ,1 6 3 - 1 8 7 , 2 4 1 ,
418, 437 Vondal, Patricia 391 2 7 0 , 2 7 5 , 2 7 6 , 2 7 8 -2 8 0 , 315,
3 18, 3 20, 3 74, 4 0 0 ,4 1 2 ,4 1 3 ,
Ürdün 153-155, 3 33, 424 W allace, Anthony 4 4 3 , 4 4 5 , 4 6 3 , 4 2 2 , 4 3 0 , 4 9 4 , 496
üreme 5-7, 32, 33, 48, 54, 83, 84, 466 Yankee 75
8 7 ,8 9 - 9 1 ,9 3 ,1 1 3 , 1 4 1 ,1 5 0 , Waswanipi Cree(leri) 4 5 6 , 4 5 7 yapılanmış eşitsizlik 2 2 6
184, 185, 2 0 4 , 2 93, 3 20, 326, W eber, M ax 2 3 , 4 4 5 -4 4 7 , 4 5 9 yapısalcılık 33
434 W einreich, M ax 68 yapısal dilbilim 33
üretim araçları 20, 31, 2 5 6 , 2 67 , W elsh dili 77 yapısal işlevselcilik 2 8 , 43
3 3 8 , 3 5 3 ,4 3 7 W eston, Kath 278 yaratılış mitleri 318
yargıç 4 2 8 , 4 2 9 , 436 yeniden bedenlenme 18 yönetici sınıf 3 36, 337, 4 27,
yaş yenilebilir türler 149 445
-d iz isi 6 1 ,1 8 8 , 2 0 7 , 209 yenilik 49 -5 1 , 95, 96, 101, 113, Yörük(ler)188, 196, 2 0 1 , 2 1 8 -2 2 2 ,
-mertebe-si (-leri) 61, 188, 171, 2 30, 2 3 5 , 2 5 6 , 362, 390- 2 2 4 , 2 2 9 , 2 30, 2 3 2 , 2 3 3 , 2 52,
20 7 -2 0 9 , 2 3 2 ,3 1 7 3 93, 395, 4 0 3 , 4 9 5 -4 9 8 , 506 2 7 0 , 2 7 9 , 2 9 5 -2 9 8 , 3 05, 309,
-rolleri 46, 61, 78 yeniyetme(lik) 26, 33, 61 3 1 4 , 321, 3 28, 3 73, 376, 387,
yaşam biçimi, yaşam tarzı 4 , 9, 35, Yeni Zelanda 342 408, 4 2 5 , 426
4 9 , 81, 82, 91, 9 3 ,1 0 1 ,1 2 3 , yerden doğrulama 482 Yugoslavya 3 47, 418
1 2 6 ,1 3 4 ,1 4 1 ,1 4 5 , 1 7 2 ,1 7 7 , yerel bilgi 1 1 1 ,1 4 9 , 4 8 7 yumurta 71, 131, 140, 4 2 8 , 429
1 8 6 , 1 9 6 ,1 9 7 ,2 0 2 ,2 1 1 ,2 1 8 , yerel hukuk 430 Yunanlı (1ar) 326
2 2 0 , 2 2 2 , 2 3 2 , 2 5 7 , 2 6 3 , 2 65, yerleşiklik 128, 156, 161, 186, yurt 13, 76, 77, 2 2 5 , 2 5 3 , 254,
2 8 6 , 3 10, 3 1 3 , 3 27, 330, 339, 197, 223, 232 2 9 2 , 3 48, 4 0 6 , 4 2 4 , 485
4 0 6 , 4 1 1 ,4 1 8 , 4 4 7 ,4 6 4 , 4 71, yerli 1 2 ,1 5 , 24, 39, 56-58, 68, yurtseverlik 318, 328
4 78, 495 70-72, 7 7 ,1 0 0 ,1 0 1 , 1 0 6 ,1 0 7 , yutak 63, 65
yaşam kalitesi 116, 134, 146, 184, 1 1 9 ,1 2 1 ,1 2 4 ,1 2 8 ,1 3 9 ,1 4 2 - yüksek teknoloji toplumu
492 1 4 5 ,1 5 1 -1 5 3 ,1 7 2 - 1 7 6 ,1 7 8 , 251
yatay göç 194, 196, 2 1 2 , 2 3 0 220, 300, 3 27, 3 2 9-331, 341,
yatay göçebelik 212 3 42, 371, 3 85, 398, 4 0 3 , 4 3 0 , Zagros (dağları) 154, 2 1 2 , 2 21,
yaygın tarım 98 431, 446, 447, 453, 463, 479, 232
yayla 195, 1 9 6 ,2 1 2 ,2 1 3 ,2 1 9 , 4 8 1 -4 8 3 , 4 8 7 , 4 9 4 , 504 Zaire 6, 105, 120, 121, 158, 3 06,
2 2 0 , 2 2 2 , 2 2 3 , 3 73, 3 77, 4 46, Yerli Amerikalı(lar) 56, 101, 106, 408
458 385 zaman gaspı 428
yaylacı(lık) 195, 2 1 2 , 230 yerli halklar 15, 106, 107, 118, zaman tahsisi 38, 4 4
yaylım sürüleri 204 1 3 9 ,1 4 4 ,1 7 3 ,1 7 5 , 4 3 1 , 504 zaman vergisi 4 2 8 , 429
yaz otlakları 196, 2 2 4 , 232 yerme 4 2 4 , 435 Zambiya 4 8 0
Yel, Ali M urat 35 Yeşil Devrim 2 5 0 , 253 zanaatkâr(lar) 109, 2 1 7 , 2 4 1 , 2 67,
Yeleyamba Konseyi 403 yoğun arazi kullanımı 235 464
Yemenli(ler) 326 yoğun tarım, yoğun çiftçilik 98, zar (kültü) 455
yeni dalga feministler 324 99, 1 0 9 ,1 1 4 ,1 1 5 ,1 2 3 ,1 5 0 , zatürree 462
Yeni Delhi 112 1 5 1 ,1 5 7 - 1 5 9 ,1 6 1 ,1 8 9 ,1 9 1 , zebu 102, 193, 205
yeniden dağıtım 2 8 8 , 3 57, 382, 192, 2 3 2 , 2 3 4 , 2 3 5 -2 4 6 , 249, Zenci(ler) 2 6 5 , 486
3 8 6 ,3 8 7 ,3 9 5 , 4 1 4 ,4 1 7 , 4 1 8 , 25 3 , 2 5 5 , 2 6 7 , 4 1 6 , 4 1 7 , 4 37, zılgıt çekme 216
428, 4 3 7 , 4 5 8 , 459 500-503 Zimbabve 119
yeniden üretim 121, 159 yoğunlaşma 2 8 , 109, 110, 112, Zina 1 6 9 ,1 8 4
Yeni Dünya 4 , 2 1 , 39, 72, 126, 23 8 , 2 3 9 -2 4 2 , 2 4 4 , 2 4 5 , 250, zombi 4 6 5
1 5 1 ,1 5 2 , 2 4 1 , 3 27, 4 6 4 25 2 , 267, 268, 418, 487, 497 zorla yer değiştirme 486
Yeni Gine yoğunlaştırma ritleri 4 5 0 , 4 6 9 zorla yerleştirme 2 1 5 , 2 2 0
-kabileleri 172, 4 3 2 yorumcu (paradigma) 22, 26, 34, zorunlu askerlik 196
-liler 326 360, 493 zorunlu göç 145, 213
Yeni Kadın Grubu 324 Yomut (Türkmenleri) 10, 53, 328, Zuku(lar) 306
Yeni Taş Devri 2 4 , 151 406 Zuni(ler) 26
Bizi diğer türlerden ayırt eden insan davranışının çeşitli yönlerini anlayabilmemiz ve kendi
toplumlumuzu daha iyi tanıyabilmemiz, bizim de diğer canlı türlerini etkileyen aynı kuvvetlere
tabi olduğumuzu kabul etmemize ve dünya halklarının yaşam tarzlarındaki çeşitliliği tam
anlamıyla kavrayabilmemize bağlıdır. İnsanı ve insanın doğayla ve zamanla ilişkisini ele alan
antropoloji bilimi, bu anlamda, geçmişimizi çözümleyip geleceğimizi öngörmemize olanak
sağlayacak temel disiplinlerden biridir.
Bu kitap, en az geçim stratejileri ve İktisadî uygulamalar kadar öneme sahip olan dinsel ve
siyasal inanç ve uygulamaları, hatta akrabalık sistemlerini bir bütün içinde ele alarak, modern
dünyada insan uyarlanmasını anlamaya dair bir başlangıç sunuyor.
Antropolojinin yeni gelişmekte olan bir bilim olduğu Türkiye’de, Türkçe yazılmış orijinal metin
sayısı çok az olduğu gibi, çeviri metinler de son derece sınırlı. Dünyada antropolojiye giriş
kitabı olarak temel öneme sahip 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji, Türk okuru için özellikle
önemli; çünkü kitabın yazarı Daniel Bates, önemli bir antropolog olmanın yanı sıra, Türkiye’yi
çok yalcından tanıyan bir bilim adamı ve ilk olarak 1959 ’da geldiği Türkiye’de aralıklarla
bulunmuş ve birçok alan çalışması yapmış bir araştırmacı.
Yazar Daniel Bates tarafından güncellenerek Türkiye’ye uyarlanan ve çevirisi antropolog Suavi
Aydın başkanlığında bir grup antropolog tarafından gerçekleştirilen bu çalışmanın, Türkiye’de
bu alandaki akademik okuma kitabı eksikliğinin giderilmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz.
*0 0 9 6 6 7 3 *
255.07.02.01.06.00/10/0096673
306/B273Y
00
—•
«M TM *
<
(D
ISBN 978-605-399-124-3
K a p a k : E t n İk g İ y s İ le r İ İle L a p o n ç o c u k la r '
FO TO ĞRAF: G E O R G E B A T E S
Bu kitap, en az geçim stratejileri ve İktisadî uygulamalar kadar öneme sahip olan dinsel ve
siyasal inanç ve uygulamaları, hatta akrabalık sistemlerini bir bütün içinde ele alarak, modern
dünyada insan uyarlanmasını anlamaya dair bir başlangıç sunuyor.
Antropolojinin yeni gelişmekte olan bir bilim olduğu Türkiye’de, Türkçe yazılmış orijinal metin
sayısı çok az olduğu gibi, çeviri metinler de son derece sınırlı. Dünyada antropolojiye giriş
kitabı olarak temel öneme sahip 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji, Türk okuru için özellikle
önemli; çünkü kitabın yazarı Daniel Bates, önemli bir antropolog olmanın yanı sıra, Türkiye’yi
çok yakından tanıyan bir bilim adamı ve ilk olarak 1959 ’da geldiği Türkiye’de aralıklarla
bulunmuş ve birçok alan çalışması yapmış bir araştırmacı.
Yazar Daniel Bates tarafından güncellenerek Türkiye’ye uyarlanan ve çevirisi antropolog Suavi
Aydın başkanlığında bir grup antropolog tarafından gerçekleştirilen bu çalışmanın, Türkiye’de
bu alandaki akademik okuma kitabı eksikliğinin giderilmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz.
*0 0 9 6 6 7 3 *
255.07.02.01.06,00/10/0096673
306/B273Y
5
«r
■■■•
<
CO
ISBN 978-605-399-124-3
CO
oor
Ot Ka p a k : E t n İk g îy s İle r İ île L a p o n ç o c u k la r i
FO TO Ğ RA F: G E O R S E BA TES
ÜJKLi
f i l
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI
CO!