You are on page 1of 417

FRıEDRİcH ENGELS

DoĞnNIN
DiynLEKTıĞı
o

H
DOĞANIN DİyALEKTİĞİ
FRİEDRİCH ENGELS
SEKIZINCI BASKI
ANKARA 2OO6
DOĞANIN DfYALEKTIĞI
FRIEDRICH ENGELS
çEVIREN
ARIF GELEN
Friedrich Engels'in
Di alektik der N atuı (1876- 1878)
adlı yapıtınr

'"ffj"l"J,İİu,"
(Dietz Verlag, Berlin 1961)
ve ''Sunuş'' ile ''Açıklayıcr Notlar''ı
İngilizce baskısından
(Dialectics of Nature, Progress Publishers, Moscow 1964)
dilimize çevirdi ve kitap
Doğanın Diyalektiğ
adı ile,
Sol Yayrnlan
tarafrndan
Ekim 2006
(Birinci Baskr: Kasrm 1970; Ikinci Baslo: Mart 1975;
Üçüncü Baskı: ocak|977; Dördüncü Baskı: Nisan 1979;
Beşinci Baskı: Ekim 199].; Altıncı Baslç: Şubat 1996;
Yedinci Baskr: Mayıs 2002)
tarihinde
Ankara'da Kuban MatbaacılıRta bastrnldı

ISBN 975-7399-50-7
İÇİNDEKILER

Sunuş

DoĞANIN DIYALEKilĞİ
25
27 [Plan AnaçizgileriJ
27 [Genel Planın AnaçizgiteriJ
28 [Kısım Plarunın AnağzgileriJ

TMAKALELER]
29
31 Giriş
(o
tAntf,-Dühfinde Eski önsöz. Diyalektik üzerine
62 Ruhlar Aleminde Doğabilim
74 Diyalektik
81 Hareketin Temel Biçimleri
99 Hareketin ölçtistı. - İş
115 Gel-Git Sürtünmesi. Kant ve Thompson Tait
-
115 Dünyanrn Dönüşü ve Ayçekimi
r22 Isr
127 Elekürik
186 Mayınundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü

INoTLARVE PARçAIAR]
201

203 lBilim Tarihindenl


205 Eskilerin Doğa Görüşü [Hegel Gescüichte der Phi\osophie.
Cilt 1 - Yunan Felsefesil
2I0 300 Yılı Dolaylannda Eski Dtinyanıı Sonundaki Durumla
1453'te ortaçağın Sonu Arasındaki Fark
2t2 Tarihsel Malzeme. - Icatlar
213 Tarihsel Malzeme
2ı6 "Feuerbach''tan Çıkanlan Krsrm
222 [Doğabilim ve Felsefe]
222 Büchner
231 lDiyalektikl
231 [A) Diyalektiğin Genel Sorunlan. Diyalektiğn Temel Ya-
salan.l
240 Raslantı ve Zorunluluk
242 IJegel, Lagik,Ciltl
243 [B) Diyalektik Manhk ve Bilgi Teorisi. "Bilginin Slnır]an"
Uzennel
244 [Yargılann Sınrflandrnlmasr Uzerine]
254 Nageli'nin Sonsuzu Anlama Yeteneksizliği
265 [Maddenin Hareket Biçimleri. Bilimlerin Sınıflandrnlmasr]
274 ''Mekanik" Doğa Anlayışr Üzerine
274 Hareketin Çeşitli Biçimleri ve Bunlarla Uğraşan Bi_
limler
280 lMatematikl
290 Gerçek Dünyada Matematiksel Sonsuzun llkörnek]eri
Uzerine
290 Düşiiırıce ve Varlrğın Uyumu. _ Matematikte Sonsuz
297 lMekanik ve Gİkbiliml
299 Mödler, Sabit Yıldızlar
304 tFizikl
319 IKimyal
32L lBiyolojil
823 Moriz Wagner, Naturwissenschaftliche Streitfragen, I.
339 lDosyalann Başlrklan ve İçindekiler Listeşi]

EKLER
341

341 Bölümlerin ve Tamaııılanmamış Parçalann Kronolojik Listesi

346 AEHayıcı Notlar


387 Adlar Dizini
400 KaynaHar Dizini
400 1. Yazarlar
407 2. Gazetn ve Dergiler
408 Konu Dizini
SUNUŞ

DOĞANIN Diyalektiğ, Friedrich Engels'in çok önemli ya-


prtlanndan biridir. Bu yaprt, 19. yüzyıl ortalannda, doğabi-
limlerin ulaştığ başlrca başanlann, diyalektik materyalist
bir genellemesini verir, materyalist üyalektiği geliştirir ve
doğabilimlerdeki metafizik ve idealist kawamlan eleştirir.
Geçen yüzyıl içinde, birkaç on yrlr aşkrn sürede, kapita-
list iiretim tarzında ve kapitalizmin üretici güçIerinde sağla-
nan gelişmeler; teknolojide ve doğabilimlerde, özellikle sana-
yi ile azçok bağlantrsr olan doğabilimlerde, hrzlr bir ilerleme
sağlamıştrr.
19. yüzyllın başr ve daha çok ortalan, matematikte, gök-
bilimde, fizikte, kimyada ve biyolojide bir dizi başanya ve
buluşa tanrk olmuştur. Yeni olgular ve doğa yasalan ortaya
konmuştur, yeni teoriler ve varsaJnmlar kabul edilmiştir;
yeni bilim dallan ortaya çıkmrştır.
Engels, doğabilimin bu zafer dolu yürüyüşündeki üç iler-
lemeyi şöyle srralar: organik hücrenin bulunmasr, enerjinin
saklnrmr ve dönüşümü yasasrnrn bulunması, darvincilik.
1838'de ve 1839'da M. J. Schleiden ve T. Schwann, bitki ve
ha5rvan hücrelerinin özdeşliğini ottaya koymuşlardrr; bu iki
bilgin, canlr organizmanın temel yapı biriminin hücre oldu-
ğunu kanıtlamrşlar ve organizma yaprsrnrn eksiksiz bir teo-
risini yaratmrşlardrr. Böylece bu iki bilgin, organik dünyanın
birliğini göstermişledfu. 1842 ve 1847 yıllan arasrnda J. R.
Mayer, J. P. Joule, W. R. Grove, L. A. Colding ve H. Helm-
holtz, enedinin salçrnımr ve dönüşümü yasasrnr bulmuşlar ve
gerçekliğini kanrtlamışlardrr. Bunun sonucu olarak, doğa,
kendisini, maddenin ewensel hareketinin bir biçiminin, bir
başka biçime dönüşümünün sürekli süreci olarak ortaya koy-
muştur. 1859'da Charles Darwin, temel yaprtr Türlerin Kö-
lrenı"ni* yayrnlamıştrr. Bu yaprt, bir yüzyıldan faz|a süren
evrim frkrinin gelişimini tamamlamrş ve modern biyolojinin
temellerini kurmuştur. Bu buluşlarrn felsefi önemi, doğal ge-
lişmenin diyalektik niteliğini özellikle özlü bir biçimde orta_
ya koymuş olmalanndadır.
19. yüzyılın ortasrndan bu yana, bilimsel gelişme, gerçek
bir devı"im niteliğine bürünmüşttir. Ne Var ki, doğabilimin
ortaya koyduğu yeni bilgilerin diyalektik niteliği ile bilim
adamlannın kullandğ metafizik yöntem arasrndaki çelişki,
bu bilimsel gelişimi güçlüklerle karşr karşrya getirmiştir.
19. yüzyılın ikinci üçte-birinde ulaşrlan bellibaşlı bilimsel
başanlan felsefe açrsrndan genelleştirmek ve doğanrn diya-
lektik materyalist anlayışınr ayııntrlanyla işlemek zorunluy_
du.
Marx, temel yaprtr Kapitale tam anlamıyla gömiilmüş
bulunduğundan, bilimsel ilerlemenin ortaya çıkardığ yeni
teorik sorunlan ele alan Engels olmuştur. Bir Manchester
frrmasrndaki işini bırakıp Londra'ya taşrndrktan sonra En-
gels, bu çalrşmaya başlayabilecek durumdaydı. Gene de
Fransa-Prusya savaşı, Paris Komiinü ve Enternasyonaldeki
* Charles Darwin, Ttfuherin Kökeni, onur Yayınlan, Ankara 1996. -.Ed.
çalışmalan, onun' 1873'ten önce kendini teorik araştırmaya
vermesini engelledi.
Man< ve Engels'in, bilimsel sorunlara karşı gösterdikleri
ilgi ne bir raslantı, ne de geçici bir hevesti. Marx, bilimsel
bilgilerini sürekli bir biçimde genişletmişti. Babasına yazdığı
bir mektuptan da anlaşılabileceği gibi, bilimsel çalrşmalan-
na gençliğinde başIamış ve matematik üzerine bağımsız bi-
limsel yapıtlar yazdıfl ömrünün son yrllanna kadar bu çalış-
malannr stirdiirmüştü- Engels de buna çok benzer bir errı.im-
den geçti.
Marksizmin kuruculan, bir dünya görüşü yaratrrken,
kendilerini, felsefenin daha önceki başanlannr, ekonomi po-
litiği, sosyalist ve komünist öğretileri eleştirici bir süzgeçten
geçirmekle srnırlamadılar. Eğer materyalizme, yeni, diyalek-
tik bir biçim verilecek idiyse, onlar, çağdaş doğabilimin te-
mel başanlannr genelleştirmek zorundaydılar. Engels, Anti-
Dİihrinğin ikinci baslosrnrn önsözünde şöyle yazryordu: ''A]_
man idealist felsefesinden bilinçli diyalektğ, onu, doğanrn
ve tarihin anlayışı ile bütünleştirmek üzere kurtaran, he-
men hemen yüıızca Marx ve ben olduk. Ne var ki, a5mr za-
manda, hem diyalektik, hem de materyalist bir doğa anlayr-
şr, matematik ve doğabilim ile içli_dışlı olunmasrnı gerekti-
rir."*
Marx, 1863'te Kapital için hazrrlık çalrşmasrnda, doğabi-
limin''bütün bitgilerin temelini oluşturduğunu" belirtmiş,
doğabilimin rolü üzerinde önemle durmuştur.
Manr ve Engels, bilimle aynı ölçüde ilgilenmişlerdir, ama
aralannda bir tiir işböltımü vardrr. Marx, matematikte, tek-
noloji tarihinde ve tanmsal kimyada daha bilgitiydi. Bunun
yamsrra fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, anatomi ve fizyoloji
iizerinde de çalrşmıştr. Engels'in tersine, o, zamarunrn çoğu_
nu matematiğe ve uygulamalr bilime vermişti. öte yandan,
Engels'in daha derin bir fizik ve biyoloji bilgisi vardı; aJrnca
matematik, gökbilim, kimya, anatomi ve fizyoloji üzerinde
* Friedrich Engels, Anti-Dİihing, Sol Yayınlan, Ankara 1995, s. 50.
- -
Ed.
-
de çalışmış ve teorik doğabilime Maıx'tan daha fazla bir dik-
katle eğilmişti.
1848'den önce, yani marksizm henüz yeni biçimlenirken,
Manr ve Engels, yazılarınd,a, bilimsel ve teknolojik gelişmeye
duyduklan derin ilgiyi gösteren birçok olgunun sözünü et-
mişlerdir. Ama o zamaıı, henüz, doğabilim üzerindeki özel
çalrşmalanna başlamamışlardr.
Marx, bu çalrşmalara, 1851'de ekonomi politik alanrnda-
ki araştrrmalanna yeniden giriştiği zamaıa başladı ve tekno-
loji tarihi ve tanmsal kimya alanlannda, bu bilgi dallanyla
bir yalıınlık kurmak amacıyla çalrşmalara daldı. Daha son-
ra, bu çalrşmasrnrn sonuçlannı, Kapitalin birinci cildinde
makineler bölümünde ve aynr yaprtın üçtincü cildinde toprak
rantr teorisini geliştirmekte kullandr. Aynr şekilde, Engels
de, çeşitli bilimsel sorunlar üzerinde çalrşmaya ]-850'lerde
başladr.
Marx, Kapitali yazarken, matematik alanrnda özel bir
çalrşma yapmasr gerektiği sonucuna varmrştr. 1858'de, önce
cebir, sonra da analitik geometri, diferansiyel ve entegral he-
saplan çalrşmaya başladı. Bu çalrşmalar, sonradan, bağmsrz
bir nitelik kazandr. Aynr dönemde Engels, diyalektiğ ayrrn-
trlanyla işlerken, fiziğin ve fizyolğinin başanlannı, özellikle
hücre teorisini ve enerjinin dönüşümü teorisini kawayabil_
mek için, frzik ve fızyoloji üzerinde çalrşmaya başladı. 1859
yrlr sonunda yayrnlanan Darwin'in Tür]erin Kökeni, Marx ve
Engels'in bilimsel çalışmalannr daha da hrzlandırdr. Engels,
Darwin'in kitabrnr, ya5nnlanrr yayrnlanmaz okumuştu. Kita-
bı 1860'ın sonlannda okuyan Marx, Darwin'in büyük buluşu-
nun, marksizm için taşıdığ önemi 19 Aralık ]"860'ta Engels'e
yazdıfi mektupta şöyle belirtiyordu:''Bizim görüşümüziin
doğa tarihine ilişkin temelini ortaya koyan kitap, bu kitap-
trr.'' Daha sonraki yıllarda Marx ve Engels, bilimsel çalışma_
lannrn kapsamınr dikkate değer ölçüde genişlettiler. Biyolo-
ji, anatomi, frzyoloji, gökbilim, frzik, kimya ve öteki bilimler
üzerinde çalrşmalar yaptılar.
Bu çalrşmalarda hayli önemli bir aşama 1873'te başladı

10
ve 1883'te Marx'rn öliirntine kadar siiıdü. o dönem bo5runca
Marx ve Engels, doğabilimlerdeki incelemelerini genişlettik_
çe, bağımsrz bilimsel yaprtlar yazma işini giderek ilerlettiler.
Maıx, diferansiyel hesabı diyatektiğin terimleri içinde kanıt-
lamaya başladıf, matematik elyazmalannrn en önemli bölü_
miinü yazdı. Ama yaprtlanyla ve herşeyden önce Doğanın
Diyalektİğ ile, doğabilim alanrnda belirleyici ro1ü oynayan
Engels oldu.
Doğanın Diyalektiğ' Engels'in yıllar boyu süren köklü
bilimsel çalrşmalannın doruğuydu. İırın (ocak 1873 dolayla_
nnda bkz: bu yaprtrn 222-228. sayfalan) araştrrmalannrn
vardrğr- sonucu kaba marksist L. Büchner'i eleştiren bir pole-
mik yaprt biçiminde ortaya koymayr tasarladr. Sonradan
kendini daha kapsamlr bir amaca yöneltti. 30 Mayıs 1873'te,
Londra'dan Manchester'daki Marx'a yolladığr mektupta, Do-
ğanın Diyalektiğni yazma niyetinden onu haberdar etti.
Marx bu mektubu, önde gelen kimyacrlardan K. Schorlem-
mer'e gösterü. Bu mektubun aslr, Engels'in planrnrn temel
noktalannr onaylayan Schorlemmer'in yorumlannı taşrr.
Bundan sonraki yıIlarda Engels, planı doğrultusunda çok bü-
ytik çalışmalar yaptr, ama bu çalrşmalannr tamamlayamadr.
Engels, Doğanın Diyalektiğndeki konulan, 1873'ten
l886'ya kadar olan süre içinde yazdı Bu stirye bo5runca, doğa_
bilimin bellibaşlı sorunlan üzerinde geniş bir malzeme kay-
nağını inceledi ve aşağı yukan tamamlanmrş olarak 10 ma-
ka]e ve bölüm ve 170'ten çok not ve parça yazdı.
Engels'in Doğanın Diyalektiği üzerindeki çalışmalan, iki
önemli döneme aynlabilir: kitap yazma fikrinden Anüi-
Dtihring üzerindeki çalrşmanrn başlangıcrna kadar olan dö_
nem (Mayrs 1873-Mayıs 1876) ve Anti'Dtihrinğin tamam]a-
nışından Marx'rn ölümüne kadar geçen dönem (Temmuz
1878-Mart 1883). Ilk dönemde, Engels, özellikle bilgi topla-
mak]a meşguldü ve parçalann çoğunu ve ''Giriş''i yazdl. fuin-
ci dönemde ise, gelecekteki kitabı için özel bir plan hazrrladr
ve yeni parçalann çoğunu ve hemen hemen biıttın bölümleri
yazdı. Marx'rn ölümü üzerine, Kapitaliı yayınlanmasl işini

71
ve uluslararası işçi hareketi önderliğini yüklenmesi nedeniy-
le, Engels, artık bilimsel çalrşmalannı yöntemli biçimde yl-
rütemezdi, gerçekten de bitmemiş durumda kalan Doğanın
Dİyahektİğ üzerindeki çalrşmasrnı sürdiiremeü. Ne vir ki,
hem son incelemelerinin sonuçlannr, hem yeni bilimsel bilgi-
leri, daha sonraki dönemde yazdığıbir diziyapıtta kullandıL
Engels, Doğanın Diyalektiğfni yazma amacrnı Anüj-
Dührinğin ikinci baskısrna yazdığı ''önsöz''de şöyle ifade edi-
yordu: ''Matematik ve doğabilimlerinde bu yinelemeyi yapar-
ken, benim için sözkonusu olan şey, doğada, *uy,*r, aueişiı.-
|iklerin kanşrklrğı arasrndan, tarihte de olaylann girrüniir_
deki olumsallığnı düzenleyen aynr hareket yasalainrn; in_
san düşüncesi tarafından gerçekleştirilen evrim tarihinde
iletken bir zincir oluşturarak, yavaş yavaş düşünen insanla_
nn bilinç alanrna giren aynr yasalann: Hegelln ilk kez ola-
rak geniş bir tarzda, ama mistik]eştirilmiş bir biçim altrnda
geliştirdiği, ve bizim, öbür özlemlerimiz arasrnda, bu mistik
??ü"" çekip çıkarmak, ve btıttın basitlikleri, bütün genel-
l]ı<19ri ile bilinç alanına sokmak istediğimiz yasalann,loğa-
da kendilerini kabul ettirdik]erinden hiçbir kiş-
kum olmadrğına göre- aynntrda emin -bütünde
olmaktr. ... [Benı-
için], dıyaıektik yasalan kurgu aracıyla doğaya sokmak de-
ğil, ama onlan orada bulmak ve oradan çıtarmaı< sözkonusu
olabi1irdi.''* Bu nedenle, amaç, doğanrn nesnel diyalektiğini
ortaya koymak ve böylece doğabilimde bilinçli materyalist
diyalektiğin gerekirliğini kanrtlamak, idealizmi, metafıziğ',
bilinemezciliği (agnostisizmi) ve kaba materyalizmi bilimdin
söküp atmak, bilimsel gelişmenin bellibaşlı sonuçlannr, di_
yalektik materya}izm açısından genelleştirmek ve btiylece
materyalist diyalektiğin temel yasalannrn e.ırı.ensel niteiıgıni
göstermekti.
Engels, bu sonuca varmak için, zengin bir bilgi dağarcığ
meydana getirdi. C. Bossut (matematik), J.H. ıvıaaıe, e.
Secchi (gökbilim), J. R. Mayer, H. Helmholtz, W. R. Grove, "e
W. Thomson (fizik), A. Naumann, H. E. Roscoe ve K. Schor-
* Friedrich Engels, Anti-Dtihring, s. Bl-52.
-Ed.
lemmer (kimya), Charles Darwin, Ernst Heckel ve H. A.
Nicholson (biyoloji) dahil olmak üzere, önemli bilim adamla-
nnrn yüze yalıın yaprtrnı ve bunlann yanrsüa Naüure adlı
dergiyi kullandı. Ne yazrk ki, birçok nedenle Engels, o za-
manlar az bilinen, ama tarihsel balqmdan daha az değerli ol_
mayan bazı yapıtlan, örıesn Lomonosov'un, Lobaçevski'nin,
Riemann'rn ve Butlerov'un yaprt}anü ya da Maxwell'in
elektromanyetik alan teorisi üzerindeki çalrşmalannı kul-
Ianma olana$ bulamadr.
Tamamlanmamrş olmasına ve bazr krsımlarrlun öntas-
laklar ve bölük_pörçük notlar niteliğnde bulunmasına kar_
şın, Doğanın Diyahektiğ birbiriyle bağıntılı bir bütiindtir, or_
tak temel frkirlerle ve iyi düzenlenmiş tek bir planla birleşti-
rilmiştir.
Doğanın Diyahektiğnde Engels, özellikle Rönesanstan
19. yüzyılın ortasrna kadar olan dönem için doğabilim tari_
hinden geniş kanrtlar kullanarak, doğabilimdeki gelişimin
son tahlilde pratik gereksinmeler ve üretim tarafrndan belir-
lendiğini göstermiştir. Marksizmin tarihinde ilk kez olarak
Engels, felsefe ve doğabilim arasrndaki ilişki sorunuyla esas_
lı biçimde uğraşmrş, bunlann birbirleriyle karşrlrklı bağımlı_
lrğınr ortaya ko5rmuş, ''doğabilimdeki gelişme nedeniyle, bu
alanda metafizik görüşün olanaksrz hale geldiğini'' ve ''diya-
lektiğe dönüşün bilinçsizce, dolayrsryla çelişik olarak ve ya-
vaş yavaş yeraldrğnı'' ve hegelci gizemcilikten antrlmrş diya-
lektiğin "doğabilim için mutlak bir zorunluluk olduğunu"*
kanrtlamrş ve bilim adamlannr, diyalektik yöntemi bilinç}i
bir biçimde kullanmayı öğrenmeye çağrmrştrr.
Engels, diyalektik materyalizmin madde ve hareket, za-
man ve uzay konusundaki temel postulatlannı işlemiştir. Di-
yalektiğin özgül bir tanrmrnr yapmrş, diyalektiğin üç temel
yasasrnl formüle etmiş ve ''diyalektik yasalann, doğanrn ge-
Iişmesinin gerçek yasalan olduğunu, bu yüzden teorik doğa-
bilim için de geçerli bulunduklarını"** göstermiştir.

* Bkz: Bu yaprtın 27. ve 224. sayfalan. -.Ed.


** Bkz: Bu yaprtrn 75. sayfasr. -.8d.

13
Doğanın Diyalektiğİnin temel fikri, maddenin hareket
biçimlerinin sınrflandrnlması ve buna göre de, bu hareket bi_
çimleriyle uğraşan bilimlerin srnıflandrnlmasrdrr. Hareketin
en basit biçimi yer değişimi, en yiüsek biçimi de düşiinceür.
Mekanik, fiziksel, kimyasal ve biyolojik hareket biçimleri,
doğabilimlerin ele aldığı ana biçimlerür. Hareketin her basit
biçimi, diyalektik bir sıçrayışla daha üst bir biçime çevrilir.
Hareketin her üst biçimi, bir alt öğe olarak, daha basit bir
biçimi kapsar, ama o biçime inmez. Engels, doğabilimlerin
diyalektik materyalist bir sınrflandrrmasrnr, maddenin hare-
ket biçimine ilişkin bu teorinin temeli üzerine kurar. Bu bi-
limlerden herbiri "hareketin tek bir biçimini, ya da birbirine
bağlr ve birbirine geçen bir dizi hareket biçimini tahlil
eder".x
Engels, bu temel fikri daima gözönünde tutarak, mate-
matiğ_in, mekaniğin, fiziğin, kimyanrn ve biyolojinin diyalek-
tik içeriğini tutarlr bir biçimde inceler. Matematikte, mate-
matik soyutlamalann görünüşteki önselliği sorununu, gökbi-
limde güneş sisteminin kökeni ve gelişimi sorununu, fizikte
enerjinin dönüşümü teorisini, kimyada atom sorununu, biyo-
lojide yaşamın özü ve kökeni sorununu' hücre teorisi ve dar-
vinciliği seçer. Engels'in kitapta formüle ettiği insan kökeni_
nin emek teorisi, doğabilimden toplum tarihine geçişi ortaya
koyar.
Bütün bu sorunlarla uffaşrrken Engels, kendisini, şu ya
da bu bilimsel buluşu yalnızca kaydetmekle srnrrlamaz, aIna
doğabilimin daha önemli başanlannr, yeni bir yoldan yorum-
lamak için, diyalektik materyalist yöntemi kullanrr. Enerji-
nin salrrnıml yasaslnl ortaya koyan J. R. Mayer'in ve öteki
bilginlerin bu buluşunun öneminden sözederken, Engels, bu
buluşta özellikle yeni şeyin, doğanrn mutlak yasasrnın for-
mülasyonu olduğunu, bu yasaya göre, herhangi bir hareket
biçiminin bir başka hareket biçimine dönüşebileceğini ve dö_
nüşmek zorunda olduğunu vurgular. Engels, eneıjinin nice-
lik ya da nitelik yönünden yokedilemezliğini Ve slnrsrz eV-
* Bkz: Bu yaprtıı 272. sayfası. -Ed.

14
rende, başka bir hareket biçimine dönüşen hiçbir hareket bi-
çiminin, bir hareket biçimi olarak bütünüyle yokolamazlrğ
önermesini öne sürerek, enerjinin sakrnrmr yasasrnın anla-
şrlmasrna katkrda bulunur. Ya da Darwin'in buluşunun ta-
rihsel önemi üzerinde dururken, öte yandan, onun türlerin
değişebilme yeteneğ.inin nedenlerine önem vermediğini de
belirtir. Varolma savaşr[unr mutlak gören tekyanlr görüşü
eleştirir, organizmalann gelişiminde, çewenin etkisi Ve orga-
nizmalan belirleyici bir etken olarak metabolizmanın rolü
üzerinde önemle durur.
Engels, diyalektik materyalist yöntemi kullanarak, çağ-
daş doğabilimin birçok sorırnunu çözer, bilimsel gelişmenin
ilerdeki eğilimini önceden tahmin eder ve bilimin daha son-
raki başanlannr zamanrndan önce ortaya koyar. Örneğin iki
katlr hareket ölçüsü Sorununu çözümler; çağdaş elektrik teo-
risinin çelişkilerini tahlil ederek, elektrolitik ayrrşım teorisi-
ni önceden ortaya koyar.
Kendi zamanrndaki bilim adamlanrun çoğundan farklr
olarak, Engels, atomun karmaşrklrğr fikrini savunur ve geliş-
tirir. Şöyle yazmrştrr: ''Bununla birlikte, atomlarr, hiçbir za-
man basit ya da genellikle bilinen en küçük madde parçacrk-
lan olarak kabul etmek doğru değildi1.'"r Engels, farklr dü-
zenlerin matematiksel sonsuz küçüklüklerini andrran parça-
crklann varlrğrnr önceden görmüştür. Maddenin yaprsına
ilişkin bugünkü teori, atomun tükenmezliği ve karmaşrklıs
hakkında Engels'in görüşünü doğrulamıştrr ve doğrulamaya
devam etmektedir. Engels, madde kavramrnr, çekmenin ve
itmenin birliğ olarak, aynntrlanyla incelerken, çağdaş fizi-
ğin kullandrğı bir deyimle, böyle bir maddenin hareketsiz bir
kütle olamayacağınr göstermiş ve bu, 20. yüzyılın buluşlany-
la doğrulanmıştır.
Doğanın Diyahektiğİnde, Engels, yaşamrn tanrmınr verir.
Şöyle demiştir: ''Yaşam, protein cisimlerinin varoluş tarzr-
dır.''** Bu tanrmlama' yaşarun kökeni ve özü sorununu ince-

* Bkz: Bu yaprtın 294. sayfasr. -.Ed.


** Bkz: Bu yaprtrn 328. sayfasr. --Ud.

15
lemekte bir hareket noktasr görevini yapmıştrr.
İnsanrn kökenine ilişkin emek teorisinin getişimini En-
gels'e borçluyuz. ''Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü''
adlı parlak denemesinde Engels, insanrn fızik tipinin ve in-
san toplumunun biçimlenmesinde, emeğin ve araçlann bi-
çimlenmesinin belirleyici rolünü açıkhğa kavuşturur. İnsa_
mn atasr olan ma;rmunsunun, uzun bir ewim sonucu, nitelik
balumrndan farklı bir varlrğa nasıl dönüştüğünü gösterir.
Engels, bilimin her dalrnda ilerici görüşleri ve teorileri
destekler, bunlara dikkati çeker ve geliştirir. öze[ikle, peri-
yodik tabloyu bulan Rus kimyacrsr D. İ. Mendelyev'in bu btı_
yiik başansrnr över. Aynr zamanda, bilimin son başanlanyla
artrk uyuşmayan v.e daha ileri araştrrmalan engelleyen kav-
ramlarla savaşrr. Örneğin, ewenin rsr kaybr dolayısıyla za-
manla öleceği yolunda R. Clausius, W. Thomson ve J. Lo-
schmidt tarafından öne sürülen varsaJnml suçlamıştrr. Bu
moda varsayrmrn, doğru olarak saptanan, enerjinin sakrnrmı
ve dönüşümü hakkrndaki yasaya ters düştüğünü gösterir.
Hareketin nitelik bakrmrndan oldufu kadar, nicelik balrı-
mından da yokolmazlrğ ve ewenin ısr kaybryla ölmesinin
olanaksrzlığr üzerindeki temel görüşleri, ilerici doğabilimin
daha sonraki yoluna rşrk tutmuştur.
Bütün kitabı bo5runca, doğanrn diyalektiğini açığa çrkar-
tarak Engels, kaba (vulgar) materyalizm gibi, metafizik gibi,
idealizm, bilinemezcilik, tekyanlı görgücülük ve mekanikçi-
lik, tinselcilik gibi ve din ideolojisinin buna benzer ifadeleri
gibi, bilim adamlan arasrndaki çeşitli bilim_dışı eğilimlere
karşr savaşmrştrr.
Söylemenin gereği yok ki, Doğanın Diyahektiğİnde yera-
lan bazr a;rnntılar, esas olarak yazarrr, kullandığr olgulara
dayanan veriler, doğa bilimlerinde son zamanlardaki hizlı ve
devrimci gelişmeler sonucu eskimiştir. örneğin, Kant-
Laplace'rn evrendoğum teorisinin artrk modası geçmiştir.
Esirin mekanik varsaJn[u tamamen reddedilmiştir. Elektrik
alırmr hrzrnrn, rşrk hrzrnr aşamayacağ kabul edilmiştir. Ama
bu aynntılann hiçbiri, yaprtrn özünü etkilemez. Kitabın ge-

16
nel yöntemi ve genel düşüncesi geçerlidir ve her zaman ge-
çerli kalacaktır.
Doğanın Diyahektiglnde önemli olan yöntemdir, yani ma_
teryalist diyalektiktit' Yazat, dünyayr tanrmakta teorik dü-
şüncenin, yöntemin rolünü büyük bir güçle ortaya koymak-
taür.''Gerçekten de diyalektik, cezalandrnlamadrğı için,
horgörülemez'', çünkü teorik düşünce olmaksrzrn "herhangi
bir kişi, iki doğal olguyu birbiriyle ilişki içine sokamaz, ya da
onlar arasrnda varolan bağ anlayamaz" ye bu böyle olduğu
için, doğabilimlerinin çağdaş gelişme aşamasrnda diyalektik,
kesinlikle ''en yüksek ölçüde uygıın düşen tek düşünce yönte-
mi"dir.*
Doğanın Dİyalektiğ, nedensellik, gerekirlilik ve olasrlrk
gibi diyalektik kategorilerle ve sorunlarla, yarg biçimlerinin
srnrflanmasıyla, tiirndengelim ve tümevanm arasrndaki iliş-
kiyle, doğabilimin bir gelişme biçimi olan varsayrmlann ro-
lüyle ve daha birçok sorunla, marksizmin kuruculannrn öte-
ki yaprtlanndan daha fazla ilgilenmiştir.
Bitirilmemiş olmasına karşrn, bu önemli yaprtrn teorik
içeriği, şaşırtrcı ölçüde zengin ve derindir. Bu yapıt, diyalek-
tik materyalizmin gelişiminde yeni bir aşamadrr. Materya-
lizme ve diyalektiğe esaslr bir katkıda bulunmuş ve çağdaş
doğabilimin temel sorunlannln çözüm yolunu göstermiştir.
Engels'in Doğanın Diyalektiğni tamamlayıp yaylnlaya-
madığ söylenmişti. Ne var ki, bu yaprtrn bellibaşlı önermele_
ri, 19. yüzyılın son çeyı.eğinde okurlar tarafindan bilinir du-
ruma gelmişti. Çünkü Engels, bu önermelerini, başta Aıüi_
Dİihring, Ludwig Feuerbach ve Klasik A]man Felsefesinin
Soıu adlr yaprtlannda olmak üzere birçok yaprtında ve üto-
pik Sosyalizm ve Bİlİmse] Sosyalizm adlr yaprtınrn İngilizce
baskısrnrn''Giriş'' bölümünde kullanmrştır.
Doğarun Diyalektiğİndeki fikirler, 20. yüzyılın başrnda,
geniş ölçüde birikmiş olan bilimsel bilgilerin felsefi genelle_
mesini sağlayan, Lenin'in Mateıyalizm ve Ampiryokritisizm
adlı parlak yaprtrnda daha da geliştirilmiştir. Lenin, bu fi-
* Bu yapıtrn 72. ve 233. sayfalan. -8d.

17
kirleri, Fe]sefe Defter]erİnde ve''Militan Materyalizmin
Önemi Üzerine'' adlr program makalesinde aynntrlanyla iş-
lemiştir. Lenin, Doğanın Diyalektiğnden habersizdi (bu ya-
pıt ilk kez, onun ölümünden sonra basrlmrştrr), ama Marx ve
Engels'in diyalektik materyalizminin yardrmıyla, birçok te-
mel sorunda, Engels'in Doğanın Diyahektiğinde vardrğ so_
nuçlara ulaşmrş ve Engels'in tezlerini ilerletmiştir.
20. ynzyıLdaki bilimsel başanlar, Marx ve Engels'in diya-
Iektik materyalist doğa kawamrnr doğrulamlş ve bu kawa_
ma katkrda bulunmuştur. Fizikte, Max Planck'rn, Niels
Bohr'un ve Louis de Broglie'nin buluşlan, maddenin sürekli_
liğine ve karşıtlann birliğine ilişkin diyalektik postulatı bi-
limsel olarak tanrtlamrştrr. Albert Einstein'rn rölativite teo-
risi, Engels'in, madde, hareket, zaman ve ğZay üzerindeki
tezlerini somutlaştrrmıştır. Modern temel parçacık teorisi,
atomun ve elektronun tiikenmezliğne ilişkin Engels ve Le-
nin tarafindan ortaya konan önermeleri tamamen doğrular.
Diyalektik materyalizmin biyoloji alamnda vardrğr sonuçlar
da aynr şekitde doğrulanmrştrr. Sibernetik ve birçok yeni bi-
lim, örneğin fızik kimyasr, biyokimya, jeofizik, uzay biyolojisi
vb., farklr bilimlerin biraraya gelrnesiyle büyük başanlar
elde edilebileceğine ilişkin Engels'in ortaya attığr öngörüyü
doğru}amrştrr ve doğrulamaya devam etmektedir.
Diyalektik materyalizmin, marksist yöntemin tarihsel
doğrulanmasrnrn sonuçlan işte bunlardır. Son on yrllar, En-
gels'in ve Lenin'in, felsefe ile doğabiliminin, filozof ile bilima-
damrnrn bir ittifak kurmasr gereğine ilişkin fikirlerinin doğ-
ruluğunu ve önemini göstermiştir. Geleceğin, bu frkrin öne-
mini tanrtlayacak yeni kanrtlar getireceği kuşkusuzdur.
Doğarun Diyalektiğİnin teorik içeriği, yüz yılr aşlrın bir
tarih döneminde doğrulanmrştrr ve bilim ve teknolojide elde
edilen yeni başanlarla, bu teorik içerik sürekli olarak zen-
ginleşmektedir. Bu yaprtrn ölümsüz frkirleri, bu atom enerji-
si, sibernetik makineler, organik doğa yasalannrn uygulan-
masl ve uzaJnn keşfı çağrnda bilimin yolunu aydrnlatmaya
devam edecektir.

18
ENGELS, ölümünden lusa bir süre önce Doğanın Diyahek-
tiğlne ait yazılannr ve notlannr dört dosyaya aJnnnrş ve ya-
pıt bizim elimize bu dört dosya halinde geçmiştir. Engels,
dosyalara şu başlrklan koymuştur: (1) ''Diyalektik ve Doğa-
bilim'', (2) ''Doğanrn İncelenmesi ve Diyalektik'', (3) ''Doğanrn
Diyalektiği'' ve (4) ''Matematik ve Doğabilim. Çeşitli''. Dosya-
lardan yalnızca ikisi ve üçüncü dosya- yazann ha-
-ikinci sahiptir.
zırladrğ içindekiler tablosuna Engels'in ikinci ve
üçüncü dosya için ayırdrğı malzemeyi ve bu malzemenin dos_
yalanndaki düzenlemesini bu içindekiler tablosunun varlrğr
dolayrsryla, kesin olarak biliyoruz. Birinci ve dördüncü dos-
yalara gelince, bu dosyalara ait sayfalann, Engels'in istediği
gibi düzenlendiğinden tam olarak emin değiliz.
Birinci dosya (''Diyalektik ve Doğabilim'') iki lçsrmdan
oluşmuştur: (1) Arkalı-önlü 11 sayfaya yazı|an, herbiri yazat
tarafindan numaralanmrş ve tek tek hepsine ''Doğanın Diya-
lektiği'' başlrğı konmuş notlar. Biri ötekinden çizgiyle aynl-
mış olan bu notlar, 1873 ile 1876 arasrndaki dönemde yazıl-
mlşlardrr. Bu notlar, kronolojik srrayla yazrlmrş ve elyazma-
sr sayfalarrn numaralan bu düzenlemeye göre konmuştur.
(2) Her biri uzun bir not ya da çizgilerle birbirinden ayrılmış
birçok lçrsa notu kapsayan numaralanmamrş 20 sayfa. Bu
notlardan pek azr, tarihlerini saptayabilmemizi mümkün kl-
lacak veriyi içermektedir.
Ikinci dosya (''Doğanrn ve Diyalektiğin İncelenmesi'') üç
geniş notu kapsamaktadrr: ''Gerçek Dünyada Matematik
Sonsuzluğun İlkörnekleri Üzerine'','''Mekanik' Doğa Anlayı-
ş: Üzerine'',''Nögeli'nin Sonsuzl.uğu Anlama Yetencksizliği
Üzerine'', " Anti-Dtihrinğe Eski Önsöz. Diyalektik Üzerine''.
''Maymundan Insana Geçişte Emeğin Rolü'' başlıklr yazr,
''Feuerbach'tan Çrkanlan Krsrm'' başlığı altrnda geniş bir
parça. Bu dosya için Engels'in hazrrladıfi içindekiler tablo_
su, bu dosyanın ilkinde iki yazryı daha kapsadrsnr göster_
mektedir: ''Hareketin Temel Biğmleri'' ve ''Ruhlar Aleminde
Doğabilim''. Daha sonra, Engels, bu iki yazıIun başlıklannr
ikiıci dosyanın içindekiler tablosundan çizerek çrkarmrş ve

1.9
bu iki Yü|Y4 yarrm kalmış yaprtınrn daha fazla tamamlan-
mrş parçalannr topladığı üçüncü dosyaya aktarmıştır.
Uçüncü dosya (''Doğanrn Diyalektiği'') en tamamlanmrş
altı yazıyı kapsamaktadrr: "Hareketin Temel Biçimleri'',
''Hareketin Ölçtısıı. Iş'', ''Elektrik'', ''Ruhlar Aleminde Do-
ğabilim'',''Giriş'' ve -
"Gel-Git Sürtünmesi''.
Dördüncü dosya (''Matematik ve Doğabilim. Çeşitli'') ta-
mamlanmamış iki kesimi kapsar: ''Diyalektik'' ve ''Isr''. Her-
biri uzun bir notu, ya da birbirinden çizgiyle ayıılmış kısa
notlan kapsayan on sekiz numarasu sa;rfa ve matematik he-
saplan kapsayan birçok sayfa. Dördtincü dosyadaki notlar
arasrnda, Doğanın Diyalektiğfne ait iki plan anaçizgisi de
bulunmaktadrr. Bu notlann tarihleri, yalnızca birkaç du-
rumda saptanabilir.
Dosyalann içeriklerinin a5rnntılr dizini ve Doğanın Diya-
lektiğıe ait bölüm ve parçalann kronolojisi bu kitabrn so-
nuna konulmuştur.
Dört dosyanrn içindekiler listesine şöyle bir gözatmak,
Engels'in, bu listeye, ya|nızca Doğanın Diyalektiğ için yazrl-
mış btıItımleri ve ilk tasanlan koymakla yetinmediğini, ama
bu yaprt için düşünüImemiş bazı e|yazmalannr, örneğin
"Anti-Dtihrinğe Eski Önsöz'', iki "Anti-Dtıhrinğe Not''
('Gerçek Dtinyada Matematik SonsuzluĞ'un İIkornekleri
Üzerine'' ve " 'Mekanik' Doğa Anlayışı Üzerine''), ''Feııer-
bach'tan Çrkanlan Krsrm'', ''Maymundan İnsana Geçişte
Emeğin Rolü'' ve ''Ruhlar Aleminde Doğabilim'' gibi elyazma-
lannr da koyduğunu göstermektedir.
Doğanın Diyalektiğİnin bu baskrsr, Engels'in dört dosya-
srndaki bütün herşeyi kapsamrna almrştrr. Yalnrzca, herhan-
gi bir açıklayıcr not taşımayan matematilı hesaplan gösteren
birkaç sayfia ve Doğanın Diyahektiği ile ilişkili olmadığ açrk-
ça anlaşrlan şu notlar alrnmamıştrt: (l) Anti-Dtihrinğe ası|
''Giriş''in anaçizgileri (modern sosyalizm üzerine), (2) kölelik
üzerine bir parça, (3) Charles Fourier'nin Yeni Sınai ve Top-
]umsa] Dünya _ New Industria] and Socia] World adlr yapr-
trndan ahntrlar (bu üç not, Anti-Dİihring için yaprlan hazıı-
lrk çalışmasrnm parçalandrr) ve (4) Alman kimyacrsr Philip
Pauli'nin, değerin emek teorisine karşrlrk öne sürdüğü olum_
suz görüşe ilişkin olarak, Engels'in yorumunu da kapsayan
hsa bir not.
Bu srnrrlar içinde, Doğanın Dİyalektiğ,10 yazıve böIüm,
169 not ve parça ve iki plan anaçizgisi olmak iizere, 181 par-
çayı içermektedir.
Bu kitaptaki malzeme, Engels'in elimize ulaşan iki plan
anaçizgisinde gösterilen doğrultudan aynlmaksızrn konulan-
na göre düzenlenmiştir. Her iki plan, kitabrn hemen başrnda
verilmiştir. Bunlardan, Engels'in çalrşmasrnrn büttinünü
kawayan ve daha ayııntıIr olanr, herşey öyle gösteriyor ki,
1878 Afustosunda yazılmrştrr. Çalışmanrn yalnızca bir bölü-
münü kapsayan ikinci plan ise, aşağ yukan 1880'de yazıl-
mrştrr. Doğanın Diyalektiğnde kullanrlan ve Engels'in üze-
rinde kesintili olarak on üç yıl (1873-1886) çahştığ malzeme,
genel planda gösterilen konularla tam olarak uygun düşme-
mektedir. 1878'de yapılan plandaki bütün a5rnntrlara uJrma-
nrn olanaksrzlrğnrn nedeni de budur. Ne var ki, gene de, Do-
ğanın Diyahektiğ elyazmasınrn temel içeriği ile plan anağz-
gileri birbirine uygun düşmektedir. Bu yüzden, malzemenin
srraya konmasr, plan anaçizgilerine dayandınlmrştrr. Malze-
menin bölümlere a5mlmasrnda tutulan yol,bizzat Engels ta-
rafindan gösterilen yoldur: bir yanda azçoktamamlanmrş bö_
lümler, öte yanda hazırlayıcr notlar. Böylece kitap iki krsma
ayrılmrştır: (1) makaleler ve bölümler, (2) notlar ve parçalar.
Bu iki lrrsımdan herbirinde, malzeme, Engels'in planındaki
temel çizgilere uygun düşen ayırr lulavuz örneğe göre düzen-
lenmiştir.
Bu temel çizgiler çerçevesinde bölümler şöyle srralanmrş-
tır: (a) tarihsel sıriş, (b) materyalist diyalektiğin genel so-
runlan, (c) bilimlerin srmflandrnlmasr, (d) tek tek bilimlerin
üyalektik kapsamrna itişkin düşünceler, (e) doğabilimin
önemli bazı yöntembilimsel sorunlannrn incelenmesi, (0 top-
lum bilimlerine geçiş. Sonuncu bölüm, hemen hemen hiç iş-
lenmeden kalan tek bölümdür.

21
Planrn anaçizgileri gereğince, Doğanın Diyalektiğ kitabı-
nrn birinci lrısmınr oluşturan makale ve böliimlerin sırasr
şöyledir:
(1) Giriş (1875-76'da yazrlmıştrr)
Q) Ant;-Dijhrinğe Eski Önsöz' Diyalektik Uzerine
(Mayıs-Haziran 1878).
(3) Ruhiar Aleminde Doğabilim (1878 başlan)'
(4) Diyatektik (1879 sonlan)'
(5) Hareketin Temel Biçiı,nleri (1880-81)'
(6) Hareketin Ölçtıstı. (1880-81)'
- İş
(7) Gel-Git Sürtünmesi (1880_8]')'
(8) Isı (Nisan ]-881-Kasım 1882)'
(9) Elektrik (1882).
(Hazi-
tioi nıuy-undan İnsana Geçişte Emeğin Rolü
ran 1876).
Bu makalelere ve böliirnlere bakrlınca görültir ki, doğabi
limden toplumsal bilime bir geçiş olan ''Ma5rmundan Insana
GeçişteEmeğinRolü''adlryazrdışrndabütihkonulannsrra.
sr,'üonolojiL sıraya hemen hemen uygun düşmektedir'
i{,rrhlar A}Lminde Doğabilim'' başlıkh yazr, Engels'in plan
taslasnda belirtilmemiştir. Muhtemelen Engels, bu yazıyr'
ilkin bir dergide ayrıca yayınlamayr düşünmüş ve son zama'
na kadar, Doğanın Diyalektiğne katmamıştrr' Burada m_a-
kaleler ,r" toıtı-ı"" arasmda, bu yazr, üçüncü sıraJn tutmak-
tadır. Çtınktı, ondan önceki iki yazrnın oldufu gibi' bu
yazr-
nrn daienel yöntembilimsel bir önemi vardır ve temelfikrin_
J" Gor"g""tıi dogablıım için teorik-düşiioce gereği) "Anti-
otianğ e Eski önsöz''le hayli yakından bağlrdır'
Kıta'uın ikinci krsmrnr oluşturan ilk taslaklara, notlara
ve parçalara gelince, kullanılabilecek malzemenin' Engels'in
pi"" t"'ı"eıvıu karşrlaştrnlmasr, bu malzemenin şöyle srra-
ıarr''u*'r, gerekli krlmaktadır:
(1) Bilim Tarihinden
(2) Doğabilim ve Felsefe
(3) Diyalektik
i+i ıı"aa""in Hareket Biçimleri, Bilimlerin Srnrflan-
drnlmasr
(5) Matematik
(6) Mekanik ve Gİkbilim
(7) Fizik
(8) Kimya
(9) Biyoloji.
Parçalann bu kesim]einin Doğanın Diyaleküiğnin on
makale ve bölümünün başIıklanyla karşrlaştrnlmasr, maka_
lelerle parçalann sıralanrşrnrn hemen hemen aynr oldufunu
gösterir. Parçalann ilk kesimi, Doğanın Diyalektiğ'ndeki ilk
makaleye uygun düşmektedir. Aynr şekilde ikinci kesim
ikinci ve üçüncü makalelere, üçüncü kesim dördünctı maka-
leye, dördii,rıcü kesim beşinci makaleye, altrncr kesim altrncr
ve yedinci makalelere, yedinci kesim sekizinci ve dokuzuncu
makalelere uygun düşmektedir. Parçalar arasında, onuncu
makalenin karşılığr yoktur.
Kesimler içinde, parçalar, aynı şekilde, konulanna göre
düzenlenmiştir. Ilk parçalar daha çok genel sorunlarla ilgili-
ür, sonraki parçalar, daha özel konulara aynlmrştrr. ''Bilim
Tarihinden'' başlrklı kesimdeki parçalar, bilimlerin eski in-
sanlar arasrnda dofuşundan Engels'in çağdaşlanna kadar,
tarihsel srraya göre dizilmiştir. ''Diyalektik'' kesiminde ilk
verilen notlar, diyalektiğin genel sorunlanna ve temel yasa-
lanna ilişkin olanlardrr, sonraki notlar, öznel diyalektik de-
nen şeye aittir. olanak]ar elverdikçe, her kesim bir sonraki
kesime geçişe yaran olan parçalarla sonuçlandlnlmrştrr.
Doğanın Diyalektiğndeki malzeme, Engels'in yaşadrğa
siire içinde basrlmamrştrr. Engels'in ölümü üzerine elyazma-
Ian, otuz yll süreyle Alman Sosyal-Demokrat Partisinin ar-
şivlerinde saklanmrştt. Yazar tarafindan Doğanın Diyalek-
tiğfne konan makalelerden yalnrzca ikisi günışrğına çrkmış_
trr. Bu yazrlardan birincisi ''Mayınundan Insana Geçişte
Emeğin Rolü'', Die Neue Zeitta 1896'da; "Ruhlar Aleminde
Doğabilim'', I]Lustrierter Neue WeLt-Ka]endeİ de 1898'de ya-
yrnlanmrştrr. Doğanın Diyahektiğİnin tam metni, ilk kez,
l925'te Sovyetler Birliği'nde yayrnlanmrşt'ıt. (Marx ve En-
gels Arşivleri' ikinci kitap.) Bu kitapta, Almanca metin, Rus-
ça çevirisiyle birlikte verilmiştir. Engels'in kitabı sonradan
birkaç kez daha basılmış ve her firsatta eŞazmasınrn okun_
masr sonucu düzeltmeler, çeviride ve malzemenin düzenlen-
mesinde düzeltmeler yaprlmıştrr. Daha sonraki baskrlardan
en önemlilei, özgan Almanca baskı olan (Marx-Engels, Ge-
samtausgabe. F. Engels, "Herrn Eugen Dtihrings
Umwölzung der Wissenschaft. Dialektik der Natur.'' Sonde-
rausgabe. Moskau-Leningrad, 1935) ve birçok yabancr bas}ı_
ya örneklik eden 1941 Rusça baskrsrdır.
Bu baskıdaki malzeme dizisi, 1941 Rusça baslrrsrnın ay-
nrdır. Dikkate değer ölçüde genişletilen notlar ve dizinler,
1961 Moskova ikinci baskrh, Karl Marx ve Friedrich Engels,
Bütün Yapıtlalın Co]]ected Works'iiı 20. cildine uygıın
olarak verilmiştir. -
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi
Markşizm_Leninizm Enstitüsü

24
DoĞANIN DrYALEKTİĞI

25
IPLAN ANAÇİZGILERı]

IGENEL PLANIN ANAÇİZGİLERI]I

(1) Tarihsel giriş: doğabilimdeki gelişme nedeniyle bu alanda


metafizik görüş olanaksız hale gelmiştir'
(2) Almanya'da Hegel'den bu yana teorik gelişme seyri (eski
önsöz).2 Diyalektiğe dönüş, bilinçsizce, dolayısryla çelişik olarak ve
yavaş yavaş yer alır.
bilimi olarak diyalektik. Temel yasa-
(3) Ewensel iç-ilişkinin

- kutupsal karşıtlann
lar: niceliğin ve niteliğn dönüşmesi karşı-
lıklı etkisi ve en uç noktada birbirlerine dönüşmeleri çelişki yo-
luyla gelişme ya da yadsımanrn yadsınmasr
- sarmal bi-
gelişimin
-
çimi.
(4) Bilimlerin iç-ilişkisi. Matematik, mekanik, fizik, kimya, bi-
yoloji. St. Simon (Comte) ve Hegel.
(5) Farklı bilimlerde aperçu# [düşünceler, görüşler] ve bunla-
nn diyalektik kapsamlan:
1. Matematik: diyalektik yardrmcr araçlar ve ifadeler _
* Toplu bakış; kısa açrklama. _ç.
gerçekten oluşan matematik sonsuzluk.
2. Gök mekaniğ
tür. - şimdi bir süreç içerisinde çözümüş-
- Mekanik: olumsuz
yokedilmezliğinin
hareket noktası yalnızca hareketin
ifadesi olan süredurum idi.
3. Fizik _ molekül hareketlerinin birbirine geçişi Clausi-
us ve Loschmidt.
4. Kimya: Teoriler, eneıji.
5. Kimya: Teoriler, enerji.
(6) Bilginin sınırlan. Du-Bois-Reymond ve Nİigeli.3 _ Helm-
holtz, Kant, Hume.
(7) Mekanik teorisi. Heckel.a
(8) Plastidule ruh Heckel ve Ndgeli.s
(9) Bilim ve öffeti - Virchov.G
(10) Hücre durumu _ - Virchov.
(11) Darvinci politika ve toplum teorisi
- Hreckel vedoğabilime
_ Insanrn emek yoluyla farklılaşması. _ Ekonominin Schmidt.T

uygulanmasr. Helmholtz'un''iş"i (Populdre Vortriİge, II).8

IKISIM PLANININ ANAÇİZGILERI]9

(1) Genel olarak hareket.


(2) Çekme ve itme. Hareketin iletilmesi.
(3) Buna uygulanan eneıjinin sakınımı [yasası]. Itme +
. çekme.
Itmenin toplamı = eneıji.
- (4) Yerçekimi _ göksel cisimler yersel mekanik.
(5) Fizik. Isı. Elektrik. -
(6) Kimya.
(7) Özet'
(a) 4'ten önce: Matematik, Sonsuz çizgp. + ve eşittir.
(b) Girkbilimde: İşin gel-git yoluylayapılması.-
Helmholtz'da çifte hesap, II, s. 120*
Helmholtz'da "kuwetler", II, s. 1g0.**

* Bkz: Bu kitabın 95-98. sayfalan. _Ed.


** Bkz: Bu kitabrn g2-95. sayfalan. -Ed.
TMAKALELER]

29
GInIşıo

ANTIKITENIN parlak doğal-felsefi sezgilerinin ve çok


yanr ile sonuç alrnmadan yitip giden ve son derece önemli
ama dafrnrk Arap buluşlannrn tersine, tek başrna, bilimsel,
sistemli ve çok yanlı bir gelişmeyi gerçekleştiren doğadaki
modern araştrrma
- doğadaki
yalun tarih gibi, ulusal
bu modern araştrrma, bütün
talihsizliğin izerimize çöktüğü bir
zarnaııda, biz Almanlann Reformasyon diye adlandrrdrğımrz,
Fransrzlann Rönesans, Italyanlann Cinquecento diye adlan-
drrdığı ama bu terimlerin hiçbirinin de yeterince ifade etme-
diği büyük bir çağda başlar. Bu, L5. yüzyrlın ikinci yansrnda
yükselmeye başlamış olan bir çağdır. Krallrk, kentli burjuva-
lann da desteğyle, feodal soyluluğun güciinü krrmrş, temel_
de ulusçuluğa dayanan, içinde modern Avnıpa uluslannrn ve
modern burjuva toplumun gelişmeye başladığ büyük monar_
şileri kurmuştur. Henüz kentlilerle soylular birbirleriyle sa-

31

,/
vaşrrken, Alman Köylü Savaşr, sahneye, yalnızca isyan ha-
lindeki köylüyü bunun yeni yanr yoktu- değil,
-artrkellerinde krzrl bir
ama onlann ardrndan, bayraklar, dudaklann-
da mallann ortak sahipliği isteği olan modern proletaryanrn
ilk örneklerini çrkararak, bir kahin gibi, gelecekteki srnıf sa-
vaşInr işaret etmiştir. Bizans'rn düşüşünden kalan elyazma-
lan ve Roma harabelerinden çıkanlan heykeller' şaşlrmış
Batrya eski Yunan'ın yepyeni bir dünyasrnı açtr; bu dünya_
nrn parlak biçimleri önünde, ortaçağ.rn hayaletleri ortadan
silinip gitmişti; Italya'da klasik antikitenin yansrmaslnı an-
dıran ve bir daha ulaşrlmamrş olan hayal edilemeyecek bir
sanat doğdu. İtalya'da, Fransa'da ve Almanya'da yepyeni bir
yaz|1ı' ilk modern yazın ottaya çrktr; bundan krsa bir süre
sonra, Ingiliz ve İspanyol yazrnrnrn klasik dönemi sökün etti.
Eski orbjs terrarum'un* sınrrlan aşrldr, dünya, gerçekten ilk
kez olarak keşfedildi ve daha sonraki dünya ticareti ile el za-
naatlanndan manüfaktüre geçişin temelleri atrldr, manüfak-
tür de, büyük-ölçekli modern sanayinin başIangıcı oldu. Kili-
senin, insanlann düşünceleri üzerinde kurduğu diktatörlük
yıkıldı; bu diktatörlük, protestanlığı kabul eden Alman hal-
krnın çoğunluğu tarafından doğrudan kaldrnlrp atrlrrken,
Latinler arasrnda Araplardan devralrnan ve yeni yeni keşfe-
dilen Yunan felsefesiyle beslenen özgür düşüncenin neşe sa_
çan havasr giderek daha çok kök salmaya başladr ve 18. yüz_
yıl materyalizminin yolunu hazrrladr.
Bu, o zamana kadar insanlrsn geçirdiği en büyük ilerle-
tici dewimdi; öyle bir dönem ki, devler istiyordu ve bu devle-
ri yarattı tutku ve karakter gücünde, ewensel-
- düşünce,
likte ve öffenmede devler. Burjuvazinin modern egemenliği_
ni kuranlar, burjuva sınrr}amalannrn drşrnda herhangi bir
srnrrlama tanrmryorlardr. Tam tersine, zamanrn serüvenci
niteliğ,i, onlan az ya da çok etkiliyordu. o zamanln önemli
kişileri arasrnda geniş ölçüde seyahat etmemiş, dört ya da
beş dilden azrnr bilen, birçok alanda ün yapmamrş olanınr
bulmak pek mümkün değildir. Leonardo da Vinci ya|nızca
* Dünya çewesi. -ç.

32
t,ii
ş

büyük bir ressam desl, aynr zamanda büyük bir matematik-


çi, fiziğin değişik dallannrn önemli buluşlannr ona borçlu ol-
duğu bir mekanikçi ve mühendisti. Albrecht Dürer, ressam,
oJ[nacl, heykeltraş ve mimardl, ve aJrnca da çok sonralan
Montalembert ve modern Alman istihkam bilimi tarafından
tekrar ele alrnan pek çok frkirleri içeren bir istihkam sistemi
yaratmrştr. Machiavelli, bir devlet adamı, tarihçi, ozan ve
aynı zamanda, modern zamanlann dikkate değer ilk askeri
yazarıydı. Luther, yalnızca kilisedeki Augeas ahırlannr te-
mizlemekle kalmamrş, A]man dilindeki Augeas ahrrlannr da
silip süpürmüştü; modern Alman nesrini yaratmrş, 76. ynz-
yrlın Marseillaise'i haline gelen ve zafete duyulan güvenle
dolup taşan ilahinin sözlerini yazmlş, müziğini bestelemiş-
ti.ll o zamanrn kahramanlan, henüz, ardıllannda tekyanlr-
lrğa yolaçan srnırlayrcr etkilerini srk srk gördüğümüz işbölü-
münün tutsağ olmamrşlardr. Ama onlann karakteristiği,
özellikle hemen hepsinin yaşadığ süre içinde eylemlerini
çağdaş hareketler içinde pratik savaşımda sürdürmüş olma-
}andır; cephelerini belli etmişler, kimi konuşarak ye yaza-
rak, kimi krlrçla, çoğu da her ikisiyle birlikte savaşa sırmiş-
lerdir. onlan eksiksiz adam yapan bu karakter gücü ve bu
bütünlüktür. Gerçek yaşamdan kopuk bilginler enderdir
ikinci ya da üçüncü srradan kişiler, ya da suya sabuna do- -
kunmayan, darkafalr, temkinli kişiler.
o sıralarda doğabilim de, genel bir dewimin içinde geliş-
miş ve bilimin kendisi de devrimci bir bilim olmuştur; ger_
çekten bu bilim, kendi yaşama haklqnr savaşlm içinde ka-
zanmak zorundaydr. Modern felsefenin kendileriyle birlikte
başladığı büyük ltalyanlarla yanyana, doğabilim de, Engizis-
yonun zindanlannda ve kazrklannda kendi şehitlerini ver-
miştir. Ve doğanın serbestçe incelenmesini cezalandrrmakta,
protestanlann, katoliklere bakarak, kraldan çok kralcr kesil_
meleri ilginçtir. Calvin, Servetus'un kandolaşrmrnr bulma
noktasrna geldiğini anlayrnca, onu, iki saat canlr canlr ateşte
lrrzartmrş, yaktrrmrştı; bununla birlikte, Engizisyon, Giorda-
no Bruno'yu, y a|nızca yakmakla yetinmişti.

öD
Kopernik, ürkek de olsa, doğa sorunlarrnda, kilise otori-
tesine, ölüm yatağnda iken yaylnlanan ölümsüz yapıtryla
kafa tutmuş, doğabilimin bağrmsrzirğınr ilan eden bu dev-
rimci hareket ile, Luther'in papalrk buyruğunu yakmasr san-
ki yinelenmiştir.l2 Doğabilimin tanrıbilimden kurtuluşu bu
tarihten başlar, buna karşln, bazı karşıirklı iddialar günü-
müze kadar süregelmiştir ve birçok kafa hölA tam bir açıklı-
ğa kavuşmuş değildir. Ne var ki, o zamandan beri, bilimlerin
gelişmesi dev adrmlarla olmuştur ve denebilir ki, hareket
noktasrndan itibaren (zaman içindeki) uzaklrğn karesi ora-
nlnda güç kazanmrştrr. Bundan sonra, organik maddenin en
yüce ürünü olan insan beyni için, hareket yasasrnln, de$şen
koşullar altında değerini yitirmediği, inorganik madde için
ise bunun tersi olduğu, sanki dünyaya gösterilecekti.
Şimdi artrk kapıIarr açrlmrş olan doğabilimin bu ilk döne-
minde, temel sorun' o anda elde bulunan malzemeyi iyice öğ-
renmekti. Birçok alanda, işe, en baştan başlanması zorun-
Iuydu. Antikite, Eukleides'i ve Ptolemaios'un güneş sistemi-
ni; Araplar, ondahk sistemi, ilk cebir bilgilerini, modern sa-
yllarr ve simyayı miras brrakmrşlardr; hrristiyan ortaçağ ise,
hiçbir şey. Bu durumda, en temel doğabilimi olan yer ve gök
cisimleri mekaniği, ve onunla birlikte, bu bilimin yardrmcrsr
olan matematik yöntemlerin bulunmasl Ve geliştirilmesi, zo-
runlu olarak ilk sırayr aldı. Bu alanda büyük işler başanldı.
Newton'la Linnaeus'un kişilikleriyle karakterize ettikleri bu
dönemin sonunda, bu bilim dallannrn belli bir yetkinliğe ka_
vuşturulduğunu görüyoruz. Bellibaşlr matematik yöntemle-
rin, özellikle Descartes ile analitik geometrinin, Napier ile
Iogaritmaırn, Leibniz ve belki de Newton ile diferansiyel ve
entegral hesaplarrn temel özellikleri ortaya kondu. A5mr şey,
temel yasalarr kesin olarak açrklamrş olan katr cisimler me-
kaniği için de geçerlidir. Ensonu güneş sistemi gökbiliminde
Kepler, gezegerr hareketi yasalanm buldu ve Newton, mad-
denin hareketi genel yasalan açrsından, bunlan formüle etti.
Doğabitimin öteki dallan, bu ön yetkinlikten bile uzak kal_
mrştr. Ancak dönemin sonlanna doğru, alışkan ve gaz cisim-

34
ler mekanis tekrar ele alınmrştr.* Fizik, henüz ilk adrmlan-
nrn ötesine geçmiş desldir. optik, bunun drşrndaydr. opti-
ğn istisnai gelişimi, gökbilimin pratik gereksinmelerinden
ileri gelmekteydi. Kimya, frlojistik teori sayesinde,lS ilk defa
olarak simyadan kurtulmaktaydı. Yerbilim, henüz gelişimi-
nin başlangrcrnda olan mineralbilimin ötesine geçememişti;
bu durumda henüz paleontoloji diye bir şey varolamazdr. En-
sonu, biyoloji alanrnda, esaslr zihin çalışmasr, henüz, yalnız-
ca bitkibilimsel ve hayvanbilimsel değil, ama aynr zamanda
anatomik ve fizyolojik geniş bilgileri toplama ve onlan ilk
ayrklama noktasrndaydı. Çeşitli yaşam biçimlerinin kryas-
lanmalanndan, bunlann coğrafi dağılrmlannrn ve iklimsel
vb. varoluş koşullarrnrn araştrnlmasrndan henüz sözedile-
mezdi. Bu alanda, ya.llıızca bitkibilim ve ha;rvanbilim aşağr
yukan bir tamlığa ulaşmrştr ve bunu, Linnaeus'a borçluydu.
Ama bu dönemi özellikle belirleyen şey, kendine özgü bir
genel görüşü geliştirmesidir. Bu genel görüşün temelnoktasr
doğanın mut]ak değişmezLiğ anIayrşı idi. Doğa, varlrğa han-
gi şekilde kavuşmuş olursa olsun, bir kez varolduktan sonra'
varlı$ devam ettikçe, olduğu gibi kalmışhr. Başlangrçta gı-
zemli bir ''ilk itiş''le harekete geçirilen gezegenler ve onlarrn
uydulan, sonsuza dek, ya da hiç deslse her şey sona erince-
ye dek, önceden kararlaştrnlmrş elipsleri [yörüngeleri
üzerinde dönmeye devam ederler. Yrldrzlar, ''ewensel bir
-ç.]
gravitasyon''un etkisi nedeniyle, bir ötekini tutarak, bulun-
duklan yerde sabit ve hareketsiz olarak sonsuza dek kalır-
lar. Dünya ezelden beri, ya da yaratılışrnrn ilk gününden bu
yana (duruma göre) değişmeksizin aynr kalmıştrr. İnsan eliy-
le yapı}an değişiklik ve nakiller drşrnda, bugünün "beş
kıta''sı her zaman varolmuştu, bu krtalar hep ayır dağlara,
aym vadilere, aym rrmaklara, aym iklime, aym bitki ve hay-
vanlara sahip olmuştu. Bitki ve ha5rvan türleri, başlangıçtan
beri kesin olarak değişmiyorlardr; tii,r, sürekli olarak kendi
benzerini üretmişti, ve yeni türlerin şurada ya da burada,
* Elyazmasınrn kenanna Engels kurşun kalemle şu notu koymuştur:
"Alp nehirlerinin denetimine ilişkin olarak Torricelli."
-,Ed.

35
birbirine aşrlanma sonucunda ortaya çrkabileceklerini kabul
etmekle Linnaeus çok ileri gitmişti. İnsanlrk tarihinin za-
man içinde gelişmesine karşrlrk, doğa tarihi için ancak uzay
içinde bir açrlma saptanmlştr. Doğadaki bütün desşiklikler,
bütün gelişmeler görmezlikten geliniyordu. Başlangçta onca
dewimci olan doğabilim, birdenbire, kendini, bütün bütün
tutucu hale gelmiş bir doğa karşısrnda buluverdi. o doğada
bugün bile, her şey, başlangıçta nasrl idiyse gene öyle idi ve
her şey, dünyanrn sonuna ya da sonsuza dek, başlangıçta na-
srl idiyse öyle kalacaktr.
18. yüzyılın ilk yansrnda doğabilim, bilgide ve hatta elde-
ki malzemenin gözden geçirilmesinde eski Yunan'dan daha
üstün bir düzeydeydi, ancak bu malzeme üzerindeki teorik
yetkinlik, yani genel doğa görüşü baliamından eski Yunan'rn
altrnda bulunuyordu. Yunan filozoflan için, dünya, aslrnda
kaostan çrkmış, gelişmiş Ve yaşama ulaşmrş bir şeydi. Ele al-
drğmrz dönemin doğa bilginleri için ise, dünya, kemikleşmiş,
değişmez bir şeydi ve bunlann çoğuna göre de bir hamlede
yaratrlmrştr. Bilim, henüz tannbilimin ağı içindeydi. Her
yerde sonal nedeni, bizzat doğanrn kendisi tarafrndan açrkla-
namayacak bir dış itişte anyor, bir dış itişte buluyordu.
Newton'un büyük bir azametle "evrensel gravitasyon'' adını
verdiği çekim, maddenin temel özelliğ olarak anlaşrlsa bile,
o takdirde, gezegenlerin yörüngesini yaratan açrklanmamrş
teğetsel kuwet nereden geliyordu? Sa;nsrz hayvan ve bitki
türleri nasıl çrkmrştı? Ve bütün bunl4nn hepsinin üstünde,
ezelden beri varolmadrğr kesin olduğuna göre, insan nasıI or-
taya çrkmrştı? Bütün bu tür sorulara, doğabilim, srk srk, her
şeyden sorumlu bir yaratrcr ileri sürerek yanıt veriyordu. Bu
dönemin başrnda, Kopernik tannbilimi kapı drşan etmişti;
Newton, bu dönemi, ilahi bir ilk itiş postulatryla kapattr. Bu
doğabilimin ulaştıs en yüksek genel fikir, doğanrn belli bir
amaca göre düzenlendiği fıkriydi. Wolffun bu yüzeyde kalan
erekbilimine göre kediler fare yemek için, fareler kediler ta-
rafrndan yenmek için ve bütün doğa, yaratrcının bilgeliğine
tanrklrk etmek için yaratrlmrştr. o zamanrn felsefesinin yap-
trğ en saygn iş, kendisinin, çağdaş doğabilimin sınrrlı duru-
mu tarafrndan yanlrş yola saptrnlmasrna izin vermemesi ve
büyük Fransrz materyalistlerine kadar- dün-
-Spinoza'dan
yayr, dünyanrn kendisiyle açrklamakta direnmesi ve ayrıntrlr
yargı}ara VarmaJn geleceğin doğabilimine bırakmasrdrr.
18. yüzyılın materyalistlerini de, ben, bu dönem içinde
düşünüyorum. Çünkü onlann elinde, yukarda belirtilenlerin
dışında kullanabilecekleri, doğaya ilişkin bilimsel malzeme
bulunmuyordu. Kant'ın çağ açan çalrşmasr, onlar için bir gi_
zem olarak kaldr ve Laplace onlardan çok sonra geldi.la
Unutmamalryrz ki, bi}imin gelişmesiyle yavaş yavaş elenmiş
olan, bu modasr geçmiş doğa görüşü, 19. yüzyılın ilk yansrn-
da tamamen egemen olmuştu* ve aslrnda bugün bile bütün
okullarda öffetilir.**
Bu taşlaşmrş doğa görüşünde ilk gedik bir doğabilimci ta-
rafrndan desl, bir filozof tarafindan açrlmrştrr. 1755'te
Kant'rn AJlgemeine Naturgeschichte und Theorie des Him-
mels adlr yapıh ya;nnlanmrştı. İlk itiş sorunu ortadan kaldı-
nlmrştr; dünya ve tüm güneş sistemi zaman:, içinde varlaşan
bir şey olarak ortaya çıkıyordu. Eğer doğa bilginlerinin bü_
yiık çogunluğu, Newton'un ifade ettiği, ''Fizik, metafizikten

* Elyazmasının kenannda kurşun kalemle yazılmış


şöyle bir not var:
"Doğa üzerindeki eski görüşün katrlrğı, bütün doğabiliırılerin tek bir bütün
olarak anlaşılmagrna yolaçan eski inancın temellerini yaratmıştrr. HAIA salt
mekanik Fransız ansiklopedistler; daha sonra, Hegel tarafindan yetkinleşti-
rilen St. Simon ve Alman doğa felsefesi."
-Ed.kaldırmak gerekirken, o bilim-
** Bilimsel başanlan, bu görüşü ortadan
sel başanlanyla hayli önemli bir malzeme sağlamış olan bir insanrn hatta
1861'de bu görüşe nasıl inatla sanlabileceği, şu klasik sözlerde göriiılebilir:
"Güıeş sistemimizin düzenlenişi, anlayabilüğimiz kadanyla, mevcut olan
şeyi ve değişmez staekliliği koruma amacına yönelmiştir. En eski zamanlar_
dan beri yeryüziimdeki hiçbir hayvanın ve hiçbir bitkinin daha yetkin ya da
herhangi bir biçimde farklr olmaması gibi, bütün organizmalarda birbirini
izleyen değil, birbirinin yanısıra yeralan aşamalar bulınamız gibi, kenü so-
J^ımuzun vücutça her zaman aynı kalnıasr gibi _ birarada varolan göksel
cisimlerdeki en büyük farklılık]ar bile bize, bu biçimlerin yalnrzca gelişme-
ıin farklı aşamalan olduğunu düşünmemiz hakkını vermez; bu, daha çok
yaratrlan herşeyin kenü içinde aJmı derecede yeükin olınasıdır." (Mödler,
Populöre Astronomie, Berlin 1861' 5. baslı, s. 3L6) l&ngels'in notu']

37
i

ı
kendini koru!''15 uyansr üzerinde düşünmekten biraz daha
az tiksinselerdi, Kant'rn bu tek parlak buluşundan sonuçlar
çrkarmaya yönelebilirlerdi ve böylece sonsuz sapmalardan ve
yanlrş yolda harcanmrş büyük bir zaman ve emek kaybından
kendilerini korurlardr. Çünkü Kant'rn buluşu, daha sonraki
bütün ilerlemelerin hareket noktasrnr kapsamrna almaktay-
dı. Eğer dünya varlaşmrş bir şey ise, o takdirde dünyanrn
şimdiki yerbilimsel, coğrafi ve iklim durumu, aynr şekilde
bitkileri ve hayvanlarr da varlaşmrş bir şey olmak zorunday-
dr; onun ya|nızca uzay içinde birarada oluşunun degil, aynl
zamanda, zamar. içinde süreklili$nin de bir tarihi bulun-
mak zorundaydı. Eğer bir kez bu yönde daha ileri inceleme-
lere kararlr olarak başlansaydr' şimdi doğabilim, olduğun-
dan, dikkate değer ölçüde daha da ileri giderdi. Ama felsefe-
den ne yarar gelebilirdi ki? Yıllarca sonra Laplace ve Her-
schel onun içeriğini açrklayıp bu içeriğe daha derin bir
temel, ve böylelikle ''bulutsu varsayrmr''na giderek saygınlık
kazandrrrncaya kadar, Kant'rn yaprtr ilk anda sonuçsuz kal-
dı. Daha sonraki buluşlar, bu varsayrmı zafere götürdü. Bu
buluşlarrn en önemlileri şunlardr: sabit yrldrzlarrn kendine
özgü hareketlerinin keşfi; evrensel uzayda bir direnç ortamr
bulunduğunun ortaya konuşu; ev'ren maddesinin kimyasal
özdeşliğini ve Kant'rn postulatrna göre kor halindeki bulut-
sunun varlrğnr ortaya koyan tayf aynştırInasl yoluyla des-
teklenmiş kanrt.*
Bir başka yerden destek alan, doğanrn salt varolmadığ,
aıma varlaştığve sonta öhdüğü yolundaki kawam ortaya çık-
masaydr, doğa bilginlerinin büyük bir krsmrnrn, değişen bir
dünyanrn değişmeyen organizmalar yaratrnasrndaki çelişki-
nin bilincine, krsa bir süre içinde varıp Varamayacaklann-
dan kuşkuya düşmek gerekirdi. Yerbilim ortaya çrkmrş ve
yalnrzca biri ötekinden sonra biçimlenmiş ve biri ötekinin üs-
tüne gelmiş yersel katmanlan göstermekle kalmamrş, aJrnl
zamanda, bu yersel katmanlar arasrnda artrk soyu tükenmiş

* El yazmasının kenanna.kurşun kalemle şu not konmuştur: 'Yine


Kant'tan, gel-gitin dtıntıştı geciktirdiği ancak şimdi anlaşrlmıştrr." -.Ed'

I
38
I
ha;rvanlann iskeletleri ve kabuklan ve artrk varolmayan bit-
ki}erin gövde}eri, yapraklarr ve meyveleri bulunduğunu da
ortaya koymuştur. Bir bütün olarak yalnızca dünyanın de$l,
aynr zamanda onun şimdiki yüzeyinin ve bu yüzeyde yaşa-
yan bitki ve hayı-anlarrn da Zaman içinde bir tarihi olduğu-
nu teslim etmek üzere bir karar alrnmasr gerekiyordu. Bu
kabul, önce' hayli gönülsüz olmuştur. Cuvier'nin, dünyanrn
değişmeleri teorisi sözde devrimci ama özde gerici idi. Cuvi-
er, mucizeyi bir gerekli doğal unsur durumuna getirerek, bir
fek ilahi yaratrlrş yeı:ine, birbiri ardrnca geien bir dizi yaralı'
lış eylemini koymuştur. Lyell, yaratlcınlrr mizacrna bağlı ani
değişiklik yerine, dünyanrn yavaş yaYaş dönüşümünün gide-
rek artan etkilerini koyarak yerbilime ilk kez anlam katmrş-
tır. *

Lyell'ın teorisi, kendisinden önce gelenlerden herhangi


birinin teorisine göre, değişmez organik türler varsayrmr ile
daha çok uyuşmazlrk gösteriyordu. Yeryüzeyinin ve bütün
yaşam koşullannrn giderek dönüşümü, organizmalarrn gide-
rek dönüşümüne ve değişen çevreye uyarlanmalanna, türle-
rin değişebilirliğine doğrudan doffuya yolaçtı. Ama gelenek,
ya|nızca katolik kilisesinde değil, ayırr zamanda doğabilimde
de bir güçtür. Lyell, yrllarca bu çelişkiyi görmedi, öğrencileri
ise farkrnda bile değillerdi. Bu, yalnızca, bir süreden beri, do-
ğabilime egemen olan ve her kişiyi, azçok kendi alanı içinde
srnrrlayan işbölümü ile açrklanabilir. o srralar, kapsamlı bir
görüşten yoksun olanlann SaJnSl pek azdr.
Bu arada, fizik, güçlü ilerlemeler kaydetmişti. Doğabili-
min bu dalrnda yeni bir çrğnn başlangıcr o|an 1842 yrlrnda,
fıziğin vardrğ sonuçlar, üç ayn kişi tarafrndan, hemen he-
men aJmr anda toparlanrp özetlenmişti. Heilbronn'da Mayer
ve Manchester'da ise Joule, rslnln mekanik kuwete ve me-
kanik kuwetin rsrya dönüşümünü ortaya koydular. Isrnın
* Lyell'rn görüşünün eksikliği değilse ilk biçirninde- diinyadaki
hareket halinde olan kuwetleri, hem -hiçnitelik, hem nicelik yöntiırıden değiş-
mez olarak düşünmesindedir. onun yönti.'rıden dünya sakin değildir' dünya
belli bir yönde gelişrnez, belli bir sonuca götürmeyen raslansal bir yolda de-
ğişir. |Engels' in notu.J
mekanik eşdeğerliliğinin saptanmasr, bu sonucu kesinleştir-
di. Meslekten doğa bilgini değil, bir avukat olan İngiliz Gro-
ve16 da fiziğin o zamana kadar ulaştığr birbirlerinden aJrn
sonuçlan düzenleyerek, fizik kuwetler denen şeylerin, me-
kanik kuwetin, lslnln, rşrğrn, elektriğin ve manyetianin'
hatta kimyasal kuwet denen ŞeJrrn, belli koşullar altında,
herhangi bir kuwet kaybrna uğramakızrn birbirine döniiş-
tüğünü tanrtladr. Böylece, Descartes'rn dünyada varolan ha-
reket niceliğinin değişmez oldufu yolundaki ilkesini de fizik-
sel olarak tanrtladr. Bununla, özelfızikkuwetler, fiziğn söz-
de değişmez ''türleri", maddenin belli yasalara göre birbirine
geçen değişik, farklı hareket biçim}erine aynldr. Şu ya da bu
bir dizi fizik kurrvetin varlrğrnın raslansal olduğu, bu kuwet-
lerin içbağlantrsr ve birinden ötekine geçişinin tanıtlanma-
sıyla bilimden çrkanlrp atıldı. Kendisinden önce gökbilimde
olduğu gibi, fizik, sonal karar olarak, hareket halindeki mad-
denin sonsuz devr"ine zorunlu biçimde işaret eden bir sonuca
vardr.
Lavoisier'den ve özellik]e Dalton'dan bu yana kimyanın
olağanüstü bir hrzla gelişimi, doğa haklrındaki eski göriişle-
re, bir başka yönden saldrrdr. o zamana kadar yalnızca canlr
organizma yoluyla üretilen inorganik bileşimlerin yapı]rngs1,
kimya yasalannrn, organik varlrk]ar için olduğu kadar inor-
ganik varlrklar için de geçerli oldufunu tanıtladı ve inorga-
nik ve organik doğa arasrndaki uçuruma, Kant'rn bile aşrla-
maz gördüğü uçuruma, geniş ölçüde bir köprü kuruldu.
Ensonu, biyolojik araştrrma alanrnda da, geçen yüzpıIn
[18. yüzyılın] ortalarından itibaren düzenlenen bilimsel gezi-
Ier, Arrnıpa'nrn dünyanrn her yanrndaki sömiirgelerinde ya-
şayan uzmanlann daha derin araştrrmasl ve büttin bunlann
üstünde genellikle paleontoloji, anatomi ve fizyolojideki ge-
Iişmeler ve özellikle mikroskobun kullanılması ve hücrenin
keşfi, karşrlaştrrma yönteminin uygulanmasrnr olanaklı kr-
lan ve aJml zamanda vazgeçilmez hale sokan bir yığın malze-
menin toplanmasını sağladr.* Bir yandan, değişik bitki ve
* Elyazmasmrn kenanna'Embriyoloji" eklenmiştir. _Ed.

40
ha;rvanlann yaşam koşullan karşrlaştrrmalı fiziki coğrafya
yoluyla ortaya kondu, öte yandan homolog organlara göre,
değişik organizmalar birbiriyle karşrlaştrnldr ve bu, organiz-
malann yalnızca olgunluk koşullannda değil, ama gelişmele_
rinin bütün aşamalannda yaprldr. Bu araştrrma, daha derin
ve daha kesin bir durum aldıkça, organik yaprya sıkr srkıya
yapışm$ katı değişmezlik sistemi de giderek yıkıldı. Yalnrz-
ca farklı bitki ve hayvan türleri gittikçe ayrı|maz şekilde,
birbirine kanşmış hale gelmekle kalmadrlat, o zamana ka-
darki bütiin srnrflamalan anlamsız hale getiren Amphioxus
ve Lepİdosirenl7 gibi hayvanlar da bulundu* ve ensonu, bitki
ya da hayvan aleminden hangisine ait olduğu belirleneme_
yen organizmalara raslandr. Paleontolojideki boşlukiar, bir
bütün olarak organik dtirıyanrn gelişim tarihi ile tek bir or-
ganizmanrn gelişim tarihi arasındaki çarpro paralelliğin
doğruluğunu, bitkibilim ve hayvanbilim içinde gittikçe kay_
bolacakmrş gibi görtilndüğü labirentin çrkış yolunu gösteren
Ariadne'nin ipinin** hak]onr verIneye en gönüIsüzlerin bile
zorlanmasry}a, dolduruldu. Kant'ın, güneş sisteminin önce-
siz-sonrasrzlığna saldırmasryla hemen hemen aynr yrllarda,
1759'da, C. F. Wolffun da türlerin sabitliğine karşr bir saldr-
nyı başlatmış ve soy teorisini ortaya koymuşlg olmasr dikkat
çekicidir. Ama onun davasrnda, parlak bir öngörü olan şey,
oken'in, Lamarck'rn ve Baer'in elinde kesin biçimini almrş
ve tam 100 yıl sonra 1859'da Darwin tarafindan zafere ulaş-
trnlmıştrr.20 Hemen hemen aJrnr zamanda, bütün organizma-
lann sonal morfolojik unsurlan olduklan esasen ortaya kon-
muş olan protoplazma ile hücrenin, organik yaşamm en ba_
sit biçimi olduklan tanıtlanarak, bağmsrz, canlr haldeki var-
lrk]an gösterilmiştir. Bu, organik ve inorganik doğa
arasrndaki uçurumu asgariye indirmekle kalmamrş, aymt za-
manda, daha önce, organizmalann soy teorisinin karşrsrna
* Elyazmasrnın kenanna kurşunkalemle, "Ceratadus, keza Archaeop-
terya, vb." ıa eklenmiştir. -.Ed.
** Yunan mitolojisine göre, Minos'un kızı Ariadne, Theseus'u labirentten
kurtarmak için, ona bir ip yumağ vermiş ve Theseus'la birlikte kaçmlştır,
ancak Theseus Ariadne'yi terketmiştir. -9.

41
çıkan güçlüklerden en temel olanlardan birini kaldrmrştrr'
Yeni doğa görüşü bellibaşlı özelliklerinde tamdr: btıtün katr-
lık tümüyle giderilmişti, sabitlik tümüyle ortadan kaldınl-
mrştr, sonsuz olarak görüIen bütün özgülük geçicileşmişti,
doğanrn tümünün, sonsuz aklm ve çevrimsel bir gidiş içinde
hareketli bir şey olduğu gösterilmişti.

BÖYLECE, Yunan felsefesinin büyük kurucularrnın görüş


tatzırıa; en ktıçtik unsurdan en büyüğüne, kum zerreciklerin_
den güneşlere, protistadan21 insana kadar, doğanrn tümü-
nün, öncesiz Ve Sonraslz yaşama geliş ve gidişte, kesintisiz
bir akımda, bitmek bilmez bir hareket ve de$şim içinde var-
lığa sahip olduğu görüşüne, bir kez daha dönmüş oluyoruz'
Yalnrzca temel bir fark var:.Yunanlılarda parlak bir sezgi
olan şey, bizim için, deneyle pekiştirilmiş kesin bir bilimsel
araştrrrnanrn sonucudur ve daha kesin, daha açık biçimde
ortaya çrkmaktadlr. Bu çewimsel gidişin, görgücül kanrtrnrn
boşluklarr olduğu doffudur, ama kesin olarak ortaya konan
geçen yrl biraz
şeylere oranla bu boşluklar önemsizdir ve her
daha doldurulmaktadrr. Ve bilimin en önemli dallannın -
gezegenler-ötesi gökbilimin, kimyanrn, yerbilimin- y a|nızca
bir ytızyıllık bilimsel bir varliğa sahip olduğu, frzyoiojideki
karğilaştırmalı yöntemin yalnrzca elli yıllık bir geçmişi bu_
lunduğu ve hemen hemen tüm organik gelişmenin temel bi-
çimi htıcrenin keşfinden bu yana kırk yıi bile geçmedigi dü-
şü.rüıtı.*u, ayrıntrlardaki kanrtlamada boşluklar olmasrnr
olağan karşriamak gerekmez mi?*
SAMAIIYOLLINLIN en drşrndaki yıldız halkalanyla çevre-
lenen, kor halinde dönen bir buhar kütlesinden soğuyarak ve
biraraya gelerek oluşan, bu oluşun hareket yasalan bel-
ki de yüzyıIlar süren
-ki
gözlemlerden sonra açrklrğa kavuşacak-
trr- evren adamrzdaki SaJnSlz güneşler ve güneş sistemleri,
yrldlzlara özgü hareketi anlamamızr sağlamrştır. Bu gelişme,
* Engels,in elyazmasrnda bu paragıaf, bir üstteki ve bir alttaki parag-
raflardağatay çizgilerle aynlmrş ve Engels'in başka yapıtlan-nda kul1andı-
ğ paragraharda'yaptığı gibi çapraz bir çizgiyle çizilmiştir' -'od'

42
pek doğaldrr ki, her yerde aynr hrzda olmamrştrr. Gökbilim
giderek, ya|nızca gezegenleri değil, yıldız sistemimizdeki
sönmüş güneşleri (Mödler), karanlrk varlrklann varlrğrnı bil-
meye zor}anryor; öte yandan (Secchi'ye göre), yrldrz sistemi_
mizde güneşler haiinde bulunan bulutsulann bir krsmr he-
nüz tamamen biçimlenmemiştir. Mödler'in savladrs gibi, bu,
öteki bulutsularrn uzaktaki basmsrz evren adalarr olduğu
olasrhsm, spektroskop aracrhfiyla belirlenmesi gereken ge-
lişmenin göreli aşamasl olduğu olasrlığınr ortadan kaldrr_
maz.22
Bir bulutsu kütleden bir güneş sisteminin nasrl gelişece-
ği, Laplace tarafrndan, artrk aşrlamayacak bir biçimde ayrın-
trlarryla gösterilmiştir; daha sonraki bilim, giderek bunu
doğrulamrştır.
Böylece biçimlenen farklr varlıklarda geze-
-güneşlerde,
genierde ve uydularda- maddenin başlangıçta egemen olan
hareket biçimi, bizim rsr dedismiz şeydir. Güneşin şimdi sa-
hip olduğu gibi bir srcaklıkta bile elementlerin kimyasal bile-
şimi sorunu o|amaz; böylesine koşullar altrnda lslnrn elektri-
ğe ya da manyetizme dönüş ölçüsünü, sürüp giden güneş
gözlemleri gösterecektir; esasen güneşte oluşan mekanik ha-
reketin, ya|nızca rsl Ve çekim gücü arasrndaki çatrşmadan
doğduğu şimdiden tanıtlanmrş gibidir.
Cisimler ne kadar küçük olurlarsa, o kadar çabuk soğur-
lar, bizim ay'rmrzrn uzun zamandan beri sönmüş olmasr gibi,
uydular, yrldrzsılar ve göktaşIan da ilk sönen şeyler olmuş-
Iardır. Gezegenler daha yavaş soğurlar, merkezi cisim en ya_
vaş soğuyandrr.
Soğumanrn ilerlemesi ile birlikte, birbirine dönüşen frzik-
sel hareket biçimlerinin karşrlrklr etkisi gittikçe önplana çr-
kar, en sonunda kimyasal eğilimin kendini göstermeye baş_
Iadrğl, o zamarıakadar kimyasal bakımdan kayltsız element-
lerin birbiri ardrndan kimyasal farklrlaşma gösterdiği, kim-
yasal özelliklere kavuştuğu, birbirleriyle bileşikler haline
girdiği noktaya erişilir. Bu bileşikIer srcaklısn azalmasryla
birlikte durmadan değişirler. Srcaklrk ya|ııızca her elementi

43
i

i
I
değil, aynr zamanda elementlerin her bileşiğini değişik ola-
rak etkiler. Bileşiklerin değişmesi, buna bağlr olarak gaz bi-
çimindeki maddenin bir klsmrnrn önce sl'rn, sonra da katı du-
ruma geçmesi, böylece oluşan yeni koşullarla da olur.
Gezegenin kabuğu sertleşir ve yüzeyinde su toplandrğı
zamar1 onun kendi rsrslnln merkezi cisimden kendisine yol-
lanan rsrya oranla yavaş yavaş azalmaya başladığ zamaııa
raslar. Gezegenin atmosferi, bugün anladrsmız anlamda
meteorolojik olaylara sahne olur, üst yüzeyinde yerbilimsel
değişmeler başlar. Bu değşmelerde atmosferik yoğunlaşma-
lann doğurduğu yığlmalar, srvr kor halindeki iç lrrsmrn drşa
doğru olan ve yavaş yavaş zayıflayan etkilerine oranla gittik-
çe önem kazanır.
Sonunda, srcaklrk, hiç değilse yüzeyin önemli bir lıısmrn-
da albüminin yaşama srnrrlannr aşmayacak duruma gelince,
öteki kimyasal önkoşullar elverişliyse, canlr protoplazma
oluşur. Bu önkoşullann neler olduğunu bugün henüz bilmi-
yoruz. Bugüne kadar albüminin kimyasal formülünün belli
olmamasr, kimyasal bakımdan fark]r ne kadar albüminin bu-
lunduğunu bile henüz bilmememiz, tamamen yaprsrz albü-
minin yaşamrn bütün temel işlevlerini, sindirim, boşaltrm,
hareket, büzülme, uyanmlara tepki, yeniden üretim gibi iş-
levleri yerine getirdiğinin de ancak on yrlkadar önce belli ol-
masr dolayrsıyla buna şaşmamalrdrr.
Bir sonraki gelişmenin oluşmasr, bu şekilsiz albüminin
çekirdek ve zaı:ın oluşmasryla ilk hücreyi ortaya koyduğu ko-
şullann gerçekleşmesine kadar binlerce yıl geçmiş olabilir.
Ama bu ilk hücre tüm organik dünyanrn morfolojik gelişimi
için gerekli temeli de sağIamrştrr. Paleontolojik kayıtlann
tam olarak karşrlaştınlmasr sonucu vardığmrz kanrya göre,
önce sayısrz türde zar|ı ve zatslz tekhücreliler gelişti. Bun-
Iardan bize kalan tek şey Eozoon canadense'dir.B Gene bun-
lardan birkaçı, giderek ilk bitkilere, ötekiler de ilk hayvanla-
ra dönüşmüştür. Ilk hayvanlardan da, temeldeki yeni farklr-
laşma ile, hayvanlann sayrsrz srnrflan, talrrmlan, familyala-
n, cinsleri ve türleri; en sonunda da sinir sisteminin tam

44
gelişmesine eriştiği biçim, omurgalr ha;rvanlar ve gene en so-
nunda omurgalrlar arasrnda doğanrn kenü bilincine eriştiği
omurgalr, yani insan gelişti.
İnsan da farklılaşma ile ortaya çıkar. Yalnrzca bireysel
olarak bir yumurta hücresinden doğanrn oluşturduğu
en
-tek
karmaşrk organizmaya gelişmekle_ desl, tarihsel olarak
da. Binlerce yrllık savaşrmdan sonra' el, ayaktan ayrrldr, so-
nunda dik yürüyüş sağlandr, insan maymundan farklr oldu,
heceli konuşmanrn gelişmesi ve beynin zorlu gelişmesi için
temel atrldr, ondan bu yana da insanlarla ma;rmunlar ara-
srndaki aşrlmaz boşluk ortaya çıktı. Elin uzmanlaşması a]et
demektir, alet de özgül insan etkinliği, insanrn doğa üzerin-
deki dönüştürücü tepkisi; üretim demektir. Daha dar anlam-
da hayvanlann da aletleri vardrr, ama yalmzca bedenlerin-
deki organlar olarak: kannca, an, kunduz; hayvanlar da üre-
tirler, ama onlann çewelerindeki doğa üzerindeki üretici et-
kisi doğaya göre hiç derecesindedir. Yalnızca insan,
bitkilerin ve hayvanlann yerini değiştirmekle kalmayrp,
a)mr zamanda oturduğu yerin görünüşünü, iklimini, hatta
bitkileri ve hayvanlan, etkinliğinin sonuçlannr ancak yeryu-
varlağının tamamen yokolmasryla ortadan silinebilecek bi_
çimde değiştirerek, doğaya damgasrnr VurmaJn başarmrştrr.
Herşeyden önce ve temelde, bunu e]in yardrmr ile başarmrş-
tır. Doğanrn değiştirilmesinde bugün için insanrn en güçlü
aleti olan buharlı makine bile, bir alet olduğu için, eninde so-
nunda insan eline dayamr. Ama el ile birlikte adrm adrm be-
yin de getişti. Ayn pratik yararlrlrktaki etkinlikler için ge-
rekli koşullann bilinci doğdu, sonra da daha iyi durumdaki
topluluklarda ve bu bilinçlilikten hareketle, onlara egemen
olan doğa yasalannr kawayrş gerçekleşti. Doğa yasalan ko-
nusunda hrzla gelişen bilgi ile birlikte doğa üzerinde etkide
bulunma araçlan da gelişti; insanrn beyni, el ile birlikte ve
onrın yanrnda, krsmen onun sayesinde aynr şekilde gelişme-
seydi, tek başrna el, buharlr makineyi asla ortaya koyamaz-
dı.
İnsan ile birlikte tarihe ğreiz. Hayvaniann da bir tari_

45
hi, kökenlerinin ve bugünkü durumlanna kadar geçirdikleri
evrimin tarihi vardrr. Ama bu tarihi onlar yapmazlar, ve bu
tarihe, bilgileri ve iradeleri dışrnda katrlrrlar. Buna karşrlrk
insanlar, dar anlamda ha1wandan uzaklaştıklan ölçüde,
kendi tarihlerini, bizzat, bilinçle yaparlar, umulmayan et-
kenlerin, denetlenmeyen kuwetlerin bu tarih üzerindeki et-
kisi o öIçüde azalır, tarihsel başan önceden saptanmrş ama-
ca o ölçüde tam o}arak uygun düşer. Ancak bu ölçüyü, insan
tarihine, günümüzün en gelişmiş topluluklannrn tarihine
uygularsak, burada, hAl6 daha tasarlanmrş amaçlarla van-
lan sonuçlar arasrnda çok büyük bir oransrzlık bulunduğu-
nu, önceden görünmeyen etkilerin üstün çrktrsm, denetlen-
meyen kuwetlerin planlı olarak harekete getirilmiş kuwet-
lerden çok daha güçlü olduğunu görürüz. Insanlann en
önemli tarihsel etkinlis, onlan hayvanlıktan insanlrğa yük-
selten, bütün öteki etkinliklerinin maddi temelini oluşturan
etkinlik, gereksinmelerinin üretimi, yani bugünkü
-yaşam
toplumsal üretim*, denetlenmeyen güçIerin tasarlanmamrş
etkilerinin karşrlrklr hareketine bağlı bulunduğu, tasarlan-
mrş amaca pek seyrek durumlarda ulaşrldrğ, çoğunlukla bu-
nun tam tersi gerçekleştiği sürece başka türlüsü olamaz. En
gelişmiş sanayi ülkelerinde, doğa kuwetlerini irademiz altr-
na aldrk ve insanlann hizmetine verdik; böylece üretimi sı-
nlrsrz olarak artrrdık, öyle ki, bir çocuk, şimdi, eskiden yüz
yetişkinin ürettiğinden fazla üretiyor. Sonuç ne oldu? Daima
artan aşrn-çalrşma ve yrğınlann gitgide daha fazla yoksullu-
ğu ile her on yılda bir, büyük bir çöküntü. Darwin, serbest
rekabetin, varolma savaşrmrntn, iktisatçrlarrn en yüce tarih-
sel başan diye kutladrklan savaşımın ha5rvanlar dünyasının
normal durumu olduğunu tanrtlarken, insanlar konusunda,
özellikle kendi yurttaşlan konusunda ne kadar acrklr bir yer-
gi yazdığını bilmiyordu. Ancak üretimin ve dağtrmrn planlr
olduğu bilinçli bir toplumsal üretim düzeni, bizzat üretimin
insanlan yükselttiği gibi, onlan, toplumsal açrdan, hayvan-
lar dünyasrnrn üstüne yükseltebilir. Tarihsel ewim, böyle
bir düzeni, her gün biraz daha zorunlu, biraz daha da ola-

46
naklr hale getiriyor. insanlrğn ve onunla birlikte bütün et-
kiniik kollannrn, özellikle de doğa biliminin, daha önceki her
şeyi koyu gölgeler içinde brrakacak bir gelişme göstereces
yeni bir tarihsel çağ onunla başlayacak.
Bununla birlikte, ''varlaşan her şey, yokolmaya mahkum-
dur''.2a Milyonlarca yıl geçmiş olabilir, yüzbinlerce kuşak do-
ğup ölmüş olabilir; ama zayıflayan güneş rşrğnrn kutuplar-
dan gelen buzlan eritmeye artrk yetmeyeceği, ekvator çevre-
sinde durmadan toplanan insanlarrn yaşamak için gerekli sr-
caklığr artrk orada da bulamayacas, organik yaşamrn son
izinin de yavaş yaYaş ortadan kaybolduğu ve dünyanrn ay
gibi ölü ve donuk bir yuvarlak halinde karanlrklar içinde ve
gene kendisi gibi ölü duruma gelmiş gürieş çewesinde gittik-
çe daralan bir yörüngede döneces, sonunda çewesinde dön-
düğü güneşin içine düşeces an, karşr konulmaz biçimde yak-
laşmaktadır. Başka gezegenler ondan önce bu duruma düşe-
cek, ötekiler de onu izleyecektir. oğeleri u;rumlu biçimde dü-
zenlenmiş aydınlrk, srcak güneş sistemi yerine, ya|nızca
soğuk ve ölü bir yuvarlakızay içinde kendi rssrz yolunu iz-
leyecek. Güneş sistemimizin başrna gelen, ergeç evren ada-
mtzln bütün öteki sistemlerinin de başına gelecek. o ışığ
alacak tek bir insan bulunduğu sürece, rşrğı dünyaya hiçbir
Zamal:, ulaşamayacak olan öbür saylsrz evren adalannrn da
başrna bu gelecek.
Böyle bir güneş sistemi yaşam tarihini tamamlar, bütün
ölümlülerin alrnyazrsr olan ölüme teslim olursa, ondan sonra
ne olacak? Güneşin cesedi sonsuz uzay içinde sonsuza dek
yuvarlanrp gidecek mi? Vaktiyle birbirinden çok farklr olan
doğa kuwetleri tek bir hareket biçimine, çekime mi dönüşüp
kalacaktrr? "Yoksa'', Secchi böyle soruyor (s. 810), ''ölü siste-
mi başlangrçtaki akkor halindeki bulutsuya geri getirebile-
cek ve yeni bir yaşam uyandrrabilecek kurrvetler doğada var
mı? Bilmiyoruz.''
Elbette bunu, 2 x 2 = 4 gibi, ya da maddenin çekiminin
uzaklrğın karesine göre çoğalrp azaldrğnr bildiğimiz gibi biı-
miyoruz. Ama doğa konusundaki görüşünü olabildiğince

47
uyumlu bir bütün halinde kuran, ve giiııtimiizde en kafasrz
görgücünün bile onsuz hiçbir yere varamayaağ teorik doğa-
bilimi içinde, srk srk tam olarak bilinmeyen büyükliiklerle
hesap yapmak zorundayrz ve düştimcenin tutarlılığı her za_
man bilgi yetersizliklerini aşmak zorundadıı. Moderı doğa-
bilim, hareketin yokolmazlığı ilkesini felsefeden devralmak
zorundaydr;bu ilke olmaksrzrn daha fazla yaşayamaz,dı' An_
cak, maddenin hareketi, salt kaba mekanik hareket değildir,
salt yer değiştirme değildir; rsr ve rşrktrr, elektrik Ye manye-
tik gerilimdir, kimyasal bileşim ve a5rnşrmdır, yaşamdır ve
son olarak bilinçtir. Maddenin, bütün s[ursıjz varlık siiresi
boyunca ya|nızcabir kez, ve sonsuzlufuna oranla sonsuz de_
recede küçük krsa bir süre için, kendisini, hareke"ni farklı_
Iaştrrabilecek ve dolayısryla bu hareketin btıttın 2gnginliğ'ini
ortaya koyabilecek bir durumda bulduğunu ve, bundan önce
ve sonra, maddenin sonsuza kadar salt yer değişikliği i]e sı-
rurlanmrş olarak kaldığnı söylemek, maddenin öliimltı ve
hareketin geçici olduğunu savunmakla eşanlamlıdrr' Hare-
ketin yokolmazlrs, ya|nızca nicel olarak değ'il, aym zııInın.-
da, nitel olarak da, kawanmalrdrr; salt mekanik yer değiştir-
me, elverişIi koşullar altrnda, rsrya, elektriğe, kimyasal eyle-
me, yaşama dönüşme olanasnr da kapsomakla sfufi}fu, }g
koşullan kendiliğinden yaratamayan bir madde, haıeketi yi'
tirmİştir, kendisine uygun düşen çeşitli biçimlere döniişmek
yeteneğini yitirmiş bir harekette, henüz dynami* bulun-
makla birlikte, energeia** yoktur ve böylece hsmen yok edil-
miş demektir. Ama bunlann her ikisi de düştintilemez.
Şurası kesindir: bir zamanlar' evTen adamızrn maddesi,
eı az 2a milyon yıldrzr (Mödler'e göre) kapsayan giineş sis-
temlerinin gelişebildiği hareketi -ne türden olduğtınu he_
nüz bilmiyoİ"|uz- rsrya çevirmişti; bu güneş sistemlerinin gi_
derek yokolduğu da kesindir. Bu dönüşüm nasıl oldu? Gtıneş
sistemimizin gelecekteki caput mortuum'ınllJl*** bir daha
yeni güneş sistemlerinin hammaddesine dönüşüp donüşme-
* Güç. --Ed.
** Etkinlik. -Ed.
*** ğlii La1.n1ı1an. --Ed.

48
yeceğini, biz de peder Secchi kadar azb1|iyoruz. Ama burada
ya bir yaratrcrya yönelmek zorundaylz, ya da şöyle bir sonu_
ca varmaya zorlanryoruz: ewenimizin güneş sistemlerinin
kor halindeki hammaddesi, hareket halindeki maddenin
özünde varc]an hareket dönüşümleri ile doğal yoldan üretil-
mişti, bu dönüşümlerin koşullan, milyonlarca ve milyonlar_
ca yll sonra da olsa, azçok raslantr halinde, ama aJrm zamanl-
da da raslantrya özgü bir gereklilikle gene madde taraflndan
yeniden üretilmek zorundadır.
Böyle bir dönüşüm olanağ, giderek daha çok benimseni-
yor. Gök cisimlerinin alınyazrsrnrn birbiri içine düşmek oldu-
ğu görüşüne varrlryor, hatta böylesi çarpışmalarda ortaya
çıkmasr gereken rsr miktan hesaplanryor. Gökbilimin bize
verdiği bilgiye göre, yeni yıldrzlann ansrzln parlamasr, eski-
den bilinenlerin de anslzln daha çok aydrnlanmasr, böylesi
çarpışmalarla en kolay yoldan açrklanryor. Ayrıca gezegenler
grubumuz, güneşin çewesinde ve gtineşimiz de evren adamr-
zın içinde hareket etmekle kalmryor, bütün ewen adamrz da
uzayda öteki ewen adalanyla geçici, göreli denge içinde sü_
rekli olarak hareket ediyor. Çünkü serbestçe yüzen cisimle-
rin göreli dengesi bile ancak hareketin karşılrklr olarak sap-
tandığ yerde bulunabilir. Bazr kimseler, uzayda, srcaklığn,
her yerde aynr olmadrğnr varsayryorlar; sonsuz ktıçtıklükte-
ki bir bölümü dışta tutulursa, evTen adamrzın saJrlsrz güneş-
lerinin lsıstnln uzayda kaybolduğunu ve uzaynn ısısrnr mil-
yonda-bir santigrad derece bile yiikseltmeyi sağlayamadrğnr
biliyoruz. Bu büyük ısr miktan ne oluyor? TJzayı rsrtma çaba_
sr içinde sonsuz olarak boşa mr gidiyor, pratikte varlrğnr mr
yitiriyor, bir derecenin on ya da daha çok srfirla başlayan on-
dalığ ölçüsünde !za1n'n rstnmasr karşrsrnda teorik varlrğnr
mr sürdürüyor? Böyle bir varsayrm, hareketin yokolmazlığr-
nr yadsrr; gökcisimlerinin ardarda birbirlerinin içine düşme-
siyle bütün varolan mekanik hareketin rsıya dönüştüğü ve
bunun ğzaya yayıldığr, böylece''kuwetin yokolmazlrğ''na
karşrn, genellikle btıttın hareketin duracağı olasrlığnr kabul
eder. (Burada hareketin yokolmazlrğr yanrnda, kuwetin yo-

49
kolmazlıs deyiminin ne kadar hatalr oldufu anlaşrlryor') o
halde, ilerde bilimsel araştrrmanrn göstermeyi amaçladığı
bir yoldan, ızayayayıIan lslnln, yeniden yığılıp etkin olabile_
bi, başka hareket biçimine dönüşmesi olanağna sahip
"uş
olmasr gerektiği sonucuna varTnz. Bununla, ömrü bitmiş gü_
neşlerin ateş halindeki buhara dönüşü karşrsrnda bulunan
başlrca s"çltik kaybolur.
Zaten sonsuz zaman içinde dünyalann sürekli olarak yi-
nelenen birbirini kovalamasr, ancak sonsuz uzay içinde sayr-
srz dünyalarp yanyana bulunuşunun mantrksal bir tarıla-
masrdrr- Draper'in teoriye aykrn yanki beynine bile gerek-
liliğini zorla kabul ettiren bir ilke.*
Içinde maddenin hareket ettiği şey sonsuz bir çewim, yö-
rüngesini ancak dünyasal yrlrmlzrn uygun bir ölçü olamaya-
,.-r, dönemleri içinde tamamlayan bir çevrim, içinde
"u5
en yüksek gelişme zamanuun' organik yaşam zamanının lıe
daha önemlisi doğanrn ve kendi kendilerinin bilincine ermiş
varlrklannrn zamanrnrn, yaşam ile özbilincinin geçerli oldu-
güneş ya
ğu uzayrn srnrrlrlrğ kadar dar bir çewimdir; ister
da bulutsu buhar olsun, ister bir hayvan ya da hayvan cinsi
olsun, ister kimyasal birleşme ya da aynşma olsun, eşit ölçü-
de geçici olan ve içinde hiçbir şeyin sonsuz olmadrğr, ama
olarak değiştiği, Sonsuz olarak hareket eden, hareke-
'orr"o,
tini ve değişimini yasalara göre yapan maddenin sonlu bi_
çimdeki varlıflnr içeren bir çevrimdir. Ama bu çevrim, za-
man ve uzay içinde ne kadar sık ve ne kadar amansrzca ta-
mamlanrrsa tamamlansrn; kaç milyonlarca güneş ve dünya
doğup kaybolursa kaybolsun; yalnrz bir güneş sisteminde ve
yui*' bir gezegende organik yaşam koşullan ortaya çrkrnca-
ya dek ne kadar Zaıroan geçerse geçsin; aralanndan dtışüne-
bilen beyne sahip hayvanlann gelişmesine, ve lısa bir za'
man için yaşam koşullannrn ortaya çrlrrp sonra gene acrma-
şrzca ortadan kaldrnlmasrna dek ne kadar çok organik varlrk

* uSonguz uzay içinde dünyalann çokluğu, sonsuz zaman içinde dünya_


lann birbirini izlediğ anlayışına götii, ür." (J. W. Draper, History of the In'
tellectual Development of Europe,Vol. II, [s. 325].) IEngels'in notu.7

50
oluşup ve daha sonra gene yokolursa olsun
- maddenin
tüıı dönüşümleri içinde, sonsuza dek aynı kalacağ,
bü-
ıııçnır J-
teliğinin hiçbir zamar. kaybedilemeyecegi ve bu
}ıizd;" "en
zamanda da aynr sarsrlmaz zorunlulukla yeı";rııztıntın "y".
yüce yaratığ düşünen aklr yokedeceği ve başka yerde, bir
başka zarnal7 onu yeniden üreteceği -konusunda koşkr-r,
yoktur.

51
U,NTİI- DÜHRİNGE ESKİ ÖNsÖz
DIYALEKTİKÜZERINR'

eŞeĞııarİ çalrşma asla bir ''iç iti'' ürünü değildir. Tersi-


ne, dostum Liebknecht, bay Dühring'in en yeni sosyalist teo-
risine, eleştirinin rşrğrnr yöneltmem için beni harekete geti_
rinceye kadar ne denli zahmet çektiğine tanrklık edebilir.
Buna bir kez karar verdikten sonra, yeni bir felsefe sistemi-
nin en son pratik ürünü olduğunu savlayan bu teoriyi, bu
sistemle olan ilişkisi içinde, ve bu şekilde bizzat sistemin
kendisini incelemekten başka bir şey yapamazdım. Ben,
bundan ötürü, bay Dühring'i, mümkün olan heşeyden ve
daha başkalanndan sözettiği bir geniş alanda izlemek zorrın-
daylm. 1877 plı başrndan itibaren Leipzig'deki Vorwörts'da
ya5nnlanan ve burada birbirine bağntrlr bir bütiin olarak su-
nulan makaleler dizisinin kaynağr buydu.
Kendi kendisini övmesine karşrn son derece önernsiz olan
bir sistemin eleştirisi, konunun niteliği balçrmrndan, bütiin

52 I
aSrnntrlanna kadar burada sunuluyorsa, iki nokta bunu ba_
ğrşlatabilir. Bir yandan bu eleştiri, bana, bugün genel bilim-
şel ve
pratik ilgi gören tartrşma konulannda görüşümü
li alanlarda olumlu biçimde ortaya koyına olana$nı çeşit-
Bay Dühring'in sisteminin karşrsrna başka bir sisiem çrkar-""raı.
mayr düşünmüyorsam da, umanm okur, ele alınan konunun
çeşitliliğine karşrn, ileri sürdüğüm görüşlerdeki içbağrntıyı
gözlemekten geri kalmayacaktrr.
ote yandan ise, ''sistem yaratan'' bay Dtıhring, kuşkusuz,
günümüz Almanya'srnda yalrtrlmrş, tek başına bir olay değil-
dir. Bir süredir Almanya'da felsefe, özellikle doğa fllseiesi
sistemleri, bir gecede, düzineler halinde mantar gibi fişt<m-
yorlar. Sayrsrz yeni siyasal, ekonomik vb. sistemlerden ise
hiç sözetmeyelim. Modern devlette her yurttaşrn oJrunu ver-
mesi, istenilen bütün sorunlar üzerinde yargı olgunluğuna
erişmesi şart koşulduğu gibi, ekonomide her alrcrnın, geçimi
için satrn almak frrsatrnr bulduğu bütün metalan iyice tanr-
drğrnrn varsayrlryor olmasr gibi, şimdi bilimde de buna ben-
zer VarsaJnmlann ileri sürülmesi gerekiyor. Herkes her
şey
üzerine yazabi|ir; ''bilim özgürlüğü" ise, insanrn incelemedigi
şey üzerinde yazmasr ve bu yazdrğnr tek ve kesin bilimsel
yöntem olarak ileri sürmesi oluyor. Bay Dühring, bugün AJ:-
p1nv1'da önplana geçmeye çalışan ve heybetli bir saçmalık
halinde gürleyen patrrtısryla herşeyi bastrran bu yaygaracr,
sözde bilimin en karakteristik tiplerinden biridir.
ğiirğe, reı-
sefede, ekonomide, tarih yazarlığnda heybetli saçmahk (lıö-
heres Bhech); öğretim kürsüsünde ve hitabet kürsüsünde
heybetli saçmalık; her yerde heybetli saçmalrk; başka ulusla-
nn basit, kaba-saba saçmalığ_ından farklı olarak tısttınltık ve
diişünce derinliğ iddiasrnı taşryan heybetli saçmalrk; Alman
fikir sanayiinin en karakteristik yrğın ürünü olan heybetli
saçmalık, öteki A]man yaprmr mallar gibi ucuz ama kötü,
ya|nız ne var ki, ne yazık ki, ötekilerle birlikte Filadelfiya'da
sergilenmiyor.2G Alman sosyalizmi bile, son zamanlarda özel-
likle bay Dühring'in güzel örneğinden beri, heybetli saçmalık
içine geniş ölçüde girdi. Uygulamada sosyal_demokrai hare-
ketin bu heybetli saçmalrsna kendisini pek az kaphıması,
doğabilim drşta brrakrlrrsa, şimdilik hemen herşeyin berbat-
laştığı bir ülkede işçi srnrfimrzrn dikkate değer ölçüde sağlık-
Ir bir durumda oluşunun başka bir kanıtr sayılır.
Nageli, doğabilimcilerin Mtinih toplantrsrnda yaphğı ko-
nuşmada, insan bilgisinin herşeyi bilme niteliğini hiçbir za-
man kazanmayacafr görüşünü ileri sürerken,27 anlaşlan
bay Dühring'in başanlanndan habersizdi. Bu başanlar, olsa
olsa bir hevesli olarak hareket edebildiğim birçok alan|aı'da
kendisini izlemeye beni zorladr. Bu, şimdiye dek ''meslekten
olmayan'' birinin söz sahibi olmak istemesinin kiistah]ıktan
da öte bir şey sayrldrğr, özellikle doğabilimin çeşitli dellaıı
için geçerlidir. Ama gene Münih'te söylenmiş, başka bir yer-
de daha a5rnntrlr olarak üzerinde durulan, bay Virchow'un,2s
her doğabilimci kendi uzmanlrk alanı drşrnda ancak bir yan-
cahil, srradan bir kişidir yollu sözleri bir ölçüde bana cesaret
veriyor. Böyle bir uzman, Zaıri'ar.l zarnaT| komşu alanlara el
atma cesaretini nasrl gösterebiliyor ve göstermek zorunda
kalryorsa, bu alanlann uzmanlan anlatma yetersizliğinden
ve ufak-tefek eksikliklerden dolayı onu nasrl bağşlıyorlarsa,
ben de genel teorik görüşlerimin kanrtlaylcr örnekleri olarak
doğa süreçlerini ve doğa yasalannr belirtme özgiirltiğünü
kendime tanryorum ve herhalde aynı hoşgörüyü bekleyebili-
rim.* Modern doğabilimin elde ettiği sonuçlar, teorü konu-
larla uğraşan herkese, bugünkü doğabilimcilerin, istesinler
istemesinler, genel teorik sonuçlara sürüklenmelerinde görü-
len karşrkonamazlrkla kendilerini zorla kabul ettiriyorlar.
Burada bir tür dengelenme ortaya çrkıyor. Teorisyenler do-
ğabilim alanrnda yan-cahil olunca, bugünkü doğabilimciler
de, teori alanrnda, bugüne değin felsefe olarak nitelenen
alanda, aynr ölçüde, gerçekten yan-cahil oluyorlar.
Görgücül doğabilim öylesine çok olumlu bilgi malzemesi
yığrnıştır ki, bu malzemeyi, her ayn araştrrma alanında sis-
tematik olarak ve içbağntrsrna göre srnrflandrrma gereği
* Engels, birinci baslonrn önsözünde kullandığ için "Eski Önsoz"tin bu
tümceden başlayan kısmrnr yukardan aşağya bir çizgi ile çizmiştir. --Ed.

54
mutlak duruma gelmiştir. Ayn bilgi alanlannı kendi arala-
nnda doğru bir ilişki durumuna getirmek de aynr ölçüde ge-
rekli olmaktadrr. Ama bunu yaparken, doğabilim, teorik ala-
na girer ve burada görgüciil yöntemler işlemez, burada an-
cak teorik düşünce yardrmcr olabilir.x Teorik düşünce ise,
ancak doğal yetenekle ilgili bir niteliktir. Bu doğal yeteneğin
geliştirilmesi, iyileştirilmesi zorunludur. Böyle bir iyileştir_
me için bundan önceki felsefeyi incelemekten başka bir yol
henüz bulunamamrştır.
Teorik düşünce, her çağda ve dolayısryla çağmrzda da,
çeşitli dönemlerde çok değişik biçim ve bununla birlikte çok
değişik bir içerik kazanan tarihsel bir üründür. Bundan do-
layı, düşünce bilimi, bütün ötekilergibi tarüsel bir bilim, in_
san düşüncesinin tarihsel gelişiminin bilimidir. Bu, düşünce-
nin görgücül alanlara pratik uygulamasr için de önemlidir.
Çünkü, ilk olarak düşünce yasalan teorisi, darkafalr neden-
lemenin mantrk sözcüğü ile tasarladığr gibi, yalınız bir kez ve
herkes için ortaya konmuş ''ölümsüz bir doğru'' değildir. For-
mel mantrğn kendisi de, Aristoteles'ten bugüne kadar şid-
detli tartışmalann alanr olmuştur. Diyalektik de, şimdiye
kadar, ancak iki düşüniir, Aristoteles ile Hegel tarafrndan o1-
dukça geniş biçimde incelenmiştir. oysa asıl diyalektik, bu-
giinkü doğabilim için en önemli düşiinme biçimür, çünkü
ancak o, doğada ortaya çrkan evrim süreçleri, genel olarak iç-
bağıntrlar ve bir araştrrma alanrndan ötekine geçiş için ben-
zeşimler ve bununla birlikte açrklama yöntemleri verir.
İkincisi de, teorik doğabilimin kendisi tarafrndan ileri sü-
rülen teorilerin bir ölçüsiirıü sağla&ğı nedenlerden de ötiirü,
bu bilim, insan düşüncesinin evriminin tarihsel akışr, de$-
şik dönemlerde ileri sürülen drş dünya ile ilgili genel içbağ-
lantrlar konusundaki görüşlerin bilinmesini gerekli krlar.
Ama felsefenin tarihini tanrma eksikliği, burada, srk srk ve
açrk şekilde görülür. Yüzyıllar önce felsefede kullamlan, de-
falarca felsefe tarafindan terkedilmiş önermeler, teori koyan
* Elyazmasında bu tümce ve önceki tümce kurşun kalemle çizilmiştir,
ama herhalde Engels tarafından değil. -Ed.
doğabilimciler tarafından yepyeni bir hikmet diye sık sık ile-
ri sürülür ve hatta bir süre moda olurlar. Isrnın mekanü te-
orisinin enerjinin salqmmr yasasrm yeni kamtlarla destekle-
mesi ve yeniden önplana çrkarmasr, onun için, kuşkusuz bü-
yük bir başarıdrr. Ama değerli fizikçiler, bunun Descartes ta-
rafrndan oüaya konduğunu €ınlmsamrş olsalardr, bu yasa
tamamen yeni bir şey olarak ileri sürülebilir miydi? Fizik ve
kimya hemen yüıızca moleküler ve atomlarla yeniden uğ-
raşmaya başladığından ötürü, eski Yunan atomcu felsefesi
zorunlu olarak tekrar önplana çıkmıştrr. Ama en iyi doğabi-
limciler tarafindan bile ne kadar yüzeysel bigimde ele alrru-
yor! Örneğin Kekul6, bize, (Zie]e und Leİstungen der Che-
mie), bunun kökiinün Leukippos yerine Demokritos'a dayan_
drsnı söylüyor; nitelik bakrmrndan çeşitli elementer atom]a-
nn varlrffnı ilk kabul edenin ve bunlann değişik
elementlerin değişik ağırlık özellikleri olduğunu ilk düştiııe-
nin Dalton olduğunu ileri sürüyor.2g oysa herkes Diogenes
Laertius'da (x' şş 43-44 ve 61), Epikuros'un, atomlann, yal-
nızca büyiiklfü ve biçim bakımından değil, aynr zamanda,
ağflıI* bakımrndan da farklı olduğunu düşündüğünü, yani
kendine göre atom asrlrğrnr ve hacmini bildiğini okuyabilir.
Almanya'da başka hiçbir şeyi sonuca ulaştrrmamrş olan
1848 yılı, ya|ıız felsefe alanrnda tam bir devrim başardr.
Ulus, pratik alana kendini brrakarak, kimi yerde büyiik sa_
nayinin ve dolandrncrlığın temellerini atarak, kimi yerde o
zamandan bu yana Almanya'da doğabilimin sağIadrğ, Vogt,
Büchner vb. gibi karikatür taslağ gezğn vaizler tarafindan
başlatılan büyük bir ilerlemeyi gerçekleştirerek, Berlin'in
eski hegelciliğinin kumlannda kendini yitirmiş klasik AI-
man felsefesine kesinlikle slrtrnr çevirdi. Berlin'in eski hegel-
ciliği, bunu fazlasryla haketmişti. oysa, bilimin dorufuna
trrmanmak isteyen bir ulus, teorik düşiince olmaksrzrn bir
şey yapamaz. YaInızca hegelcilik değil, diyalektik de firlatr-
lrp atrldr, doğa süreçlerinin diyalektik niteliğnin dü-
şünce
-ve
üzerine dayanrlmaz bir güçIe kendini zorla kabul ettir_
x Bkz: Bu kitabın 242-243.sayfalan.
-,Ed.

56
diği, doğabilimin teori yrğnr ile anlaşılmasrnda ancak diya-
lektiğin yardımcı olabileceği bir anda-, böylece, çaresizlik
içinde, tekrar eski metafiziğe gömülme oldu. o günden bu
yana, halk arasrnda, bir yandan Schopenhauer'rn darkafah-
Iara uygun düşen yüzeysel düşünceleri ve sonra da hatta
Hartmann'ın bu türlü düşünceleri öne geçti; öte yandan ise,
bir Vogt'un ve bir Büchner'in kaba, gezğn, vaiz-
materyalizmi üstünlük kazandı. Üniversitelerde seçmecili-
ğin en farkiı biçimleri birbiriyle yanştr; bunlann tek ortak
yanr, eski felsefelerin bir siiırü artrklanndan oluşmuş olma
benzerliğiydi ve hepsi de a;rnr ölçüde metafizikseldi. Klasik
felsefenin kalrntrlanndan, kendini, ancak, ya|nızca bir tür
yeni_kantçrlık kurtardr; bunun son sözü, muhafaza edilmeyi
en az haketmiş bir miktar Kant, yani hiçbir zamaılbiline-
mez olan kendinde_şey idi. Vanlan sonuç' teorik düşüncenin
şimdi egemen olan tutarsızlıs ve kanşrklrğ oldu.
Doğabilirncilerin, bu tutarsrzlrğn ve kanşrklrsn ne ka-
dar çok etkisi altrnda kaldlklannr, şimdi geçerli olan sözde
felsefenin, onlara hiçbir çrkar yol göstermediği izlenimini
vermeyen teorik bir doğabilimi kitabı bulmak zordur. Ger-
çekten de, bu konuda açrklrğa kavuşmak için, şu ya da bu şe-
kilde metafizikten, diyalektik düşünceye dönüşten başka bir
olanak, bir çrkar yol yoktur.
Bu dönüş, çeşitli yollardan olabilir. Metafiziğin eski
Prokrustes yatafrna* sürüklenmeye artık daha faz|a izin
verIneyen doğabilime ait keşiflerin sert gücü dolayısıyla,
kendiliğinden gerçekleşebilir. Ama bu, bir sürü gereksiz sür-
tüşmelerin aşrlmasrnr gerektiren, uzun ve güçliiklerle dolu
bir süreçtir. Şu anda bu süreç, özellikle biyolojide, büyük öl-
çüde sürüp gitmektedir. Eğer doğabilimleri alanrndaki teo-
risyenler, varolan tarihsel biçimleri içinde diyalektik felsefe
ile daha yalondan tanrşrklrk sağlarlarsa, stireç çok hsaltıla_
bilir. Sözkonusu biçimler arasrnda özellik]e iki tanesi, mo_
dern doğabilimi için çok verim}i olabilir.
* Yunan mitolojisinde, boylannı yatağa uydurmak için konuklannrn
kol ve bacaklannr çekip uzatan ya da kesip lıısaltan dev. _ç.
Bunlardan birincisi, Yunan felsefesidir. Burada, diyalek-
tik düşünce, hela doğal yalrnlığ içinde görünmektedir, hdlA
17. ve 18. yüzyıl metafiziğinin Bacon ve Locke,
Almanya'da Wolff- kendi öniirre -İngiltere'de
koyduğu cezbedici engeller-
le30 bozulmamış, ve bu yüzden parçanm anlaşrlmasrndan bü-
tünün anlaşrlmasrna, şeylerin genel içbağrntrsrrun kawan-
maslna geçiş engellenmiştir. Yunanlrlarda doğa do-
parçalara aJnracak, tahlil edecek kadar -henüz
ilerlemedikleri
ğayı
için- bir bütün olarak, genel halde görünür. Doğa göriingü_
lerinin ewensel bağntrsr, özellikleriyle tanrtlanmaz; Yunan-
lılar için bu, dolaysrz görü sonucudur. Yunan felsefesinin ye-
tersizliği buradadrr, bu yüzden, bu felsefe, sonradan diinya
konusundaki öteki görüş tarz}anna bo5run eğrnek zorunda
kalmrştrr. Ama daha sonraki bütiın metafrzik karşrtlan kar_
şlsrndaki üstiinlüğü de buradadrr. Metafizik, Yunanlılar kar-
şrsrnda a5rnntrlarda haklr ise; Yunanlılar da, metafizik karşı-
srnda genel olarak haklrdırlar. İnsanlrğrn gelişme tarihinde
başka hiçbir halkın erişemediği yeri, ewensel yeteneği ve ça-
lrşmasr ile sağlayan küçük bir halkrn başanlanna, başka bir-
çok alanlarda olduğu gibi felsefede de ikidebir başvurmak zo_
runda oluşumuzun nedenlerinden ilki budur, ama öteki ne-
den de, daha sonraki hemen bütün dünya görüş tarzlarıIlln,
Yunan felsefesinin çok sayıda biçimleri içinde üohum olarak,
oluş halinde bulunmasrdrr. Bundan ötürü teorik doğabilimi
de, bugünkü genel yasalannrn kaynağının ve gelişmesinin
tarihini izlemek istiyorsa, Yunanlrlara dönmek zorundadı'r.
Bu anla5nş, giderek yerleşmektedir. Kendileri, Yunan felsefe-
sinin parçalarrnı, örnesn atomculuğu, ölümsüz gerçekler
olarak ele aldrklan halde, Yunanlrlara, görgücül doğabilimle-
ri yok diye, Bacon kibirliliğiyle yukardan bakan doğabümci-
Ierin sayrsr, giderek azalmaktadrr. Yunan felsefesi ile gerçek
bir tanrşrklığa doğru ilerlenmesi, sırf bu anlayrş için arzula-
nır bir şey olurdu.
Alman doğacılanna en yakrn olan ikinci diyalektik biçi-
mi, Kant'tan Hegel'e kadar olan klasik Alman felsefesidir.
Bu alanda, yukarda değinilen yeni_kantçrlıktan da ayır ola-

58
rak Kant'a dönmenin yeniden moda oluşuyla yeni bir başlan-
gıç zaten yapıImış bulunmaktadrr. Bugtirr, teorik doğabili_
min onlar olmaksrzrn hiçbir ilerleme gösteremeyeceği iki
parlak varsaJrımrn sisteminin oluşumuna ilişkin ve
-güneş teori ile, gel-gitin diirıyanrn dö_
eskiden Laplace'a maledilen
nüşünü engellediği teorisi- yazaflrı:in Kant olduğunun keş-
fedilmesinden bu yana, Kant, doğabilimciler katrnda haketti_
ği saygnlığ yeniden kazandr. Ama tamamen yanlrş bir çıluş
noktasrndan gelmiş olsa bile, Hegelin yaprtlannda, diyalek-
tifin geniş bir özeti bulunduğuna göre, Kant'rn yaprtlann_
dan diyalektiği öğrenmek, gereksiz çabalar isteyen ve pek az
yarar getiren bir iştir.
Bir yandan, ''doğa felsefesi''ne karşr ortaya çrkan Berlin
hegelciliğinin yanlış çrkrş noktasr Ve onanmaz yozlaşmasr yü_
zünden geniş ölçüde haklılık kazanan tepki genişlemeye baş-
ladıktan ve salt sövme biçimine dtındtıkten; öte yandan, do-
ğabilim teorik gereksinmeleri ile ilgili olarak yaygın bir seç-
meci metafizik tarafrndan açrkça yüzüstü brrakrldrktan son-
TA, bay Diıhring'in keyifle oynaüğr St. Vitus dansrna
meydan vermeksizin, Hegel'in adrnı doğabilimcilerin önünde
bir kez daha anmak belki miimkün olacaktrr.
Herşeyden önce burada Hegel'in, ruhun, zihnin, düşiince-
nin birincil olduğu, gerçek diirryanın ancak düşiirrcenin kop-
yasr sayılacağ yollu çıkrş noktasrnr sa\runma sözkonusu de-
ğildir. Feuerbach bile bundan vazgeçmişti. Bilimin her ala-
nrnda, tarih biliminde oldufu gibi doğabilimde de, varolan
olgılaıdaı yolaçrlulmasr gerektiği, dolayrsryla doğabilimde
çeşitli maddi biçimlerden ve maddenin çeşitli hareket biçim_
lerinden yolaçıkrlmasr gerektiği;* öyleyse teorik doğabilimin-
de de içbağrntrlann olgular içine inşa edilmemesi, onlann
içerisinde keşfedilmesi gerektiğ, ve keşfedilince de mümkün
olduğunca deneyle doğrulanmasr gerektiği noktalannda aJml
düşüncedeyiz.

* Metnin burasında önceden bir nokta vardr ve noktadan sonra, En-


gels'in sonradan çizdiği şöyle bir yanm tiirnce başlıyordu: "Biz sosyalist ma-
teryalistler, bu konuda, doğabilimcilerden de çok ilerilere giderek..." _Ed.
Bunun kadar, Berlin hegelciliğinin eski ve yeni ğzgisinin
istediği gibi, Hegel sisteminin dogmatik içeriğini ayakta tut-
mak da pek sözkonusu olamaz. İdealist çıkrş noktasının 5nkı-
lrşr ile birlikte onun üzerine kurulmuş olan sistem de, yani
özellikle Hegel'in doğa felsefesi de yıkıIıyor. Ama doğabilim-
cilerin Hegel'e karşı açtrklan polemik, onu doğru olarak an-
layabildikleri öIçüde, yalnrz bu iki noktaya: idealist çıkrş
noktasrna ve sistemin olgulara meydan okuyan keyfi yaprsı-
na yönelmiştir.
Bütün bunlar hesaba katrldrktan sonra' geriye, Hegel di_
yalektiği kalıyor. Marx, ''bugünün Almanya'srnda bol bol ko-
nuşan'' ''tatsız, saldrrgan ve orta-krrat taklitçiler takımı''3l
karşrsrnda, unutulmuş diyalektik yöntemi, onun Hegel diya-
lektiği ile bağrntrsrnr ve ondan a5rn yanlannı herkesten önce
gene ortaya ko5ımak, aJmr zamanda KapitaIde, bu yöntemi
bir görgücül bilimin, ekonomi politiğin gerçeklerine uygula-
mak yoluyla büyük hizmette bulunmuştur. Bunu öylesine
başanlı yapmrştır ki, kültürlü Almanya'da bile, yeni ekono_
mik okul ancak bu yoldan, kaba serbest ticaret sisteminin
üstüne çrkıyor, Marx'r eleştirme bahanesi arkasrnda, onu (ço-
ğunlukla yanlrş olarak) kopya ediyor.
Hegel'in diyalektiğinde, sisteminin bütün öteki dallann-
da olduğu gibi, gerçek içba$ntılann hepsinin ayrrr ters çev-
rilmesi egemendir. oysa, Marx'm dediği gibi: ''Diyalektiğin
Hegel'in elinde büründüğü mistisizm, diyalektiğin genel işle-
yiş biçimini, kapsamlr ve bilinçli bir biçimde ilkönce onun or-
taya koymuş olduğu gerçeğini, hiçbir şekilde, gölgeleyemez.
Hegel'de diyalektik başaşağı durur. Mistik kabuk içinde ras-
yonel özü bulmak için, onun tersine çew'ilmesi, ayaklan üs-
tünde durdurulmasr gereki1.''32
Ama doğabilimde de, gerçek ilişkinin başaşağr durduğu
teorilere yeteri kadar çok sayıda raslanz. Bunlarda da, ilk
şekil olarak yansıma alrnmrştır. Bunlann da tersyüz edilme-
leri gereklidir. Böyle teoriler, çoğunlukla oldukça uzun süre
egemendirler. Isr, basit maddenin bir hareket biçimi yerine,
iki yüzyıla yakm zaman özel gizemli bir töz diye kabul edilir-

60
ken durum bunun aynrydr; rsımn mekanik teorisi, onun ters-
yüz edilmesini sağladr. Bununla birlikte, kalori teorisinin
egemen olduğu fizik, rsrnın son derece önemli bir dizi yasala-
nnr keşfetti; özellikle Fourier ve Sadi Carnot33 ile önceli ta-
raflndan keşfedilmiş yasalan şimdi doğru yanından almak,
onlan fiziğin kendi diline çevirmek için gerekli anlayrşa gi-
den yol açrlmrş oldu.*
Aynı şekilde, kimyada simyacrlann yanmamn esasr ola-
rak kabul ettikleri uçucu madde ile ilgili (fıiojistik) teori,
yüzlerce yıIlık deneysel çalışma ile, ilk kez malzeme sağla-
mrş oldu, ki bunun yardrmryla Lavoisier, Priestley'in elde et-
tiği oksijende, simyacrlann yanmanln esasr olarak kabul et-
tikleri hayali uçucu maddenin gerçek karşıtrnr bulmayı ba_
şardr ve böylece simyacrlann yanmanrn esasr olarak kabul
ettikleri uçucu madde ile ilgili teoriyi tümüyle alaşağr edebil-
di. Ama bununla, fıIojistiğin deney sonuçlan tamamen orta-
dan kaldrnlmadr. Durum tersine oldu. Kendileri kaldrlar,
ya|nızca formülasyonlan değişti, filojistik dilden şimdi geçer-
li olan kimyasal dile çewildi ve böylece geçerliliklerini koru-
dular.
Hegel diyalektiğinin rasyonel diyalektikle olan ilişkisi,
kalori teorisinin ıslnrn mekanik teorisine ilişkisi ve filojistik
teorinin Lavoisier'nin teorisine olan ilişkisi gibidir.

* Carnot'nun C fonksiyonu aynen


şöyle çewilir: VC = mutlak srcak]ık.
Bu çevrilme olmazsa, fonksiyon bir işe yaramaz. |Enge]s'in notu.]

61
RUHLAR ALEMINDE D0ĞABILİM34

IIALKIN bilincine giren diyalektik, aşrn uçlann buluştu-


ğunu söyleyen eski bir deyimle dile gelir. Buna göre, hayalci
liğin, safdilliğin ve boşinanrn en yüksek derecesini, Alman
doğa felsefesi gibi, nesnel dünyayı kendi öznel düşünce çerçe-
vesine sokmaya zor|ayan doğabilimsel alıımda desl, salt de-
neyimi överek düşünceye karşr mutlak bir küçümseme ile
bakan ve gerçekten düşüncesizlisn en ileri ucuna giden kar-
şrt akrmda ararsak, pek yanrlmrş olmayrz. Bu okul, Ingilte-
rq'de egemendir. Bu okulun babasr olan, pek övülmüş Fran-
cis, Bacon, herşeyden önce, insan ömrünün uzatrlmasınr, belli
bir ölçüde gençleşmeyi, insan boyunun ve çizgilerinin değiş-
mesini, bedenin başka biçimlere dönüşmesini, yeni türlerin
üretilmesini, hava üzerinde egemenliği ve firtrnalar çrkar-
mayr sağlamak için kendisine ait olan yeni görgücül ve tü-
mevarım yönteminin uygulanmasr istesni ileri sürmüştür.

62
Bacon, böyle incelemelerin brralırlmrş olmasrndan yakrnrr,
Doğa Tarihi adlr yapıtrnda altrn yapmak ve türlü mucizeler
ortaya koymak için kesin reçeteler verir.35 Isaac Newton da,
ömrünün sonuna doğru, St. John'un kutsal açrklamasrnln yo-
rumu ile uzun uzun uğraşmrştr.36 o halde, son yıllarda Ingi-
liz görgücülüğünün, onu temsil edenlerin bazrlannrn kişilik-
lerinde hem de onlann en kötüleri değildir- Ame-
rika'dan-bunlar,
ithal edilmiş tinselciliğin ve büyücütüğün onmaz
kurbanr durumuna düşmüş görünmesine şaşmamalı.drr.
Bu alanrn ilk doğabilimcisi, doğal seçme yoluyla, türlerin
değişimi teorisini Darwin'le ayru zamanda ortaya koyan, seç_
kin zoolog ve botanikçi Alfred Russel Wallace'drr. Wallace,
On Miracles and Modern Spiritualism (London, Burns,
1875)37 adlr küçük yaprtrnda, doğabitimin bu dalı ile ilgili ilk
deneylerinin, bay Spencer Hall'un hipnotizma ile tedaviss ko-
nusundaki derslerine katıldığı ve bunun sonucu olarak öğ-
rencileri üzerinde benzeri deneyler yaptığ 1844 yılında edi-
nildiğni anlatır. ''Konu ile çok yakrndan ilgileniyor ve bunu
üstün çabayla izliyordum.'' [s. 119.] Wallace, yalnızca organ-
lann katrlaşmasr ola;n ve lokal duyumsuzluk yanrnda man-
yetik uyku oluşturmakla kalmadı, Gall'ın organlanndan her-
hangi birine dokunarak bununla ilgili etkinliğ manyetize
edilen hastada yarattığı ve uygun biçimde canlr krprrdanrş_
larla bunlan gösterdiği için Gall'rn kafatasr haritasının3g
doğruluğunu da pekiştirdi. Dahası, hastasrnrn, yalnrzca do_
kunulmayla bile, operatörün bütün duyumlanna katıldrğrnr
saptadr; konyak olduğunu söyler söylemez, bir bardak suyla
onu sarhoş etti. Gençlerden birini, uyanrk durumda iken
bile, kendi adını unutacak kadar aptallaştrrabiliyordu. Ama
bunu, hipnotizmaya başvurmadan da yapan ustalar vardr.
ornekler böyle siırüp gidiyor.
Sonra bir raslantr oluyor ve ben, bu bay Spencer Hall'r
1843-1844 lıışrnda, Manchester'da görüyorum. Kendisi, bir_
kaç rahibin koruyuculuğu altında ülkeyi geze.n' tannnın var-
lrğnı, ruhun ölümsüzlüğünü ve o günlerde owen'crlar tara-
frndan bütün büyük kentlerde öğütlenen materyalizmin boş-

63
luğunu tanıtlamak amacıyla genç bir bayan fızerinde Ynınye-
tik_frenolojik gösteriler yapan çok bayağ bir şarıataıdı. Ka-
ılın, manyetik uykuya sokuluyor, operatör qaqa kıfatısrnın
Gall organına tekabiil eden herhangi bir böıümün€ dokunur
dokunmaz, ilgili organınrn etkinliğini en iyi biçimde ınlaf,31
çok gösterişli dawaruşlar ve pozlar tahnıyordu_ Örneğin, ço-
cuk sevgisi organr ile ilgili olarak, hayaldeki bir bebeği okşu-
yor Ve öpüyordu vb.. Bu arada yaman Hall, Gall'ın kafatası
coğrafyasrnr yeni bir Baratariaao adası ile zenginleştirmişti;
kafatasrnın tepesinde sağda, dokunulduğu z'ılng'[ hipnotize
edilmiş genç kadınrn yere diz çöktüğü, dua eder gibi ellerini
birleştirdiği ve şaşkrnlrk içinde bulunan darkafalr seyircilere
kendini duanrn çekiciliğine kaptrrmrş meleği gösteren bir ta-
prnma organr keşfetmişti. Gösterinin sonucu ve doruk nokta_
sr burasrydr. Tannnrn varlrğı tanrtlanmıştı.
Benim ve bir tanıdrğlmrn üzerindeki etkisi, bay Walla-
ce'rn etkilenmesi gibiydi: olay bizi ilgilendirü ve aynı şeyi
hangi ölçüde yapabileceğimizi oüaya koymaya çalışhk. oni-
ki yaşında açrkgöz bir oğlan, denek olarak kendini ortaya
attr. Gözlerine yöneltilen tatlr baluşlar ve okşamalar oıu ko-
layca hipnotize durumuna soktu. Ama daha az inançlr ve bay
Wallace'tan daha az kendimizi bu işe verdiğimiz için çok de-
$şik sonuçlara vardrk. Sağlanmasr kolay, hafif bir kas kahlı-
ğ ile duyarsızlrk drşrnda, son derece yüksek algı duyarlığı
yanrnda tam bir irade pasifliği durumu gördük. Denek, bir
dış dürtii ile uyuşukluktan kurtulunca, uyanrk durumda ol-
duğundan çok daha fazla canlrlık gösterdi. operatörle gizem-
li bir ilişki bulunduğunu gösteren bir iz yoktu: uykudaki in-
sanr, herhangi bir kişi, kolaylıkla, a5rnr etkinliğe yöneltebilir-
di. Gall'ın kafatasr organlannr harekete geçirmek bizim için
çok önemsizdi; biz, çok daha ileri gittik. Bunlan birbiriyle
değiştirmekle ve onlan, bedenin herhangi bir yerine götür-
mek]e kalmadrk, istediğimiz çoklukta başka organlar, şarlrı
söyleme, rslrk çalma, boru öttiirme, dansetme, boks yapma,
dikiş dikme, yamama, tütiin içme vb. organlan ürettik ve
bunlan istediğimiz yere götürdük. Waliace, deneğini suyla
sarhoş ediyordu, ama biz de büyiık ayak başparmağnda bir
sarhoşluk organr keşfettik; en hoş sarhoşluk güldürüstinii
oluşturmak için buna dokunmamız yetiyordu. Şurasr iyice
anlaşrlmalr ki, kendisinden ne istendiği deneğe ,rl.trürrr"ry.
kadar hiçbir organ bir etki izi göstermiyordu. Çocuk,
çok geç-
meden, alrştırma sayesinde kendisini o denli yetkinleştirdi
ki, en uzak bir uyan yeterli oluyordu. Böylece üretilen or-
ganlar, ayıır yoldan değiştirilmedikleri sürece, daha sonraki
u;rutmalar için de geçerliliklerini koruyorlardr. Gerçekten
deneğin iki belleği vardr; birincisi uyanrklrk durumu, ii<incisi
de-tamamen değişik bir hipnotize durum içindi. İradenin pa-
sifliği ve üçüncü bir kişinin iradesine mutlak uyduluğu ile il_
gili olarak, bütün bu durumun deneğin iradesinin, operatö_
rün iradesine uymasryla başladığnr ve bu olmadan sağlana-
mayacağınr alulda tutarsak, iradenin pasifliği mucize niteli-
ğini tamamen yitirir. Deneği yüzüne karşr gülmeye başlar
başlamaz, dünyarun en yaman manyetizmacısı bile kaynak-
lannr yitirmiş olur.
Biz, saçma bir kuşkuculukla, manyetik-frenolojik şarla-
tanlrğın temelinin, uyanıklrk durumunun gtırııngülerinden
çoğunlukla ancak derece bakımrndan farklr ve hiçbir mistik
yoruma gerek göstermeyen bir dizi görüngüler bulduğumuz
halde, bay Wallace'rn çabasr kendisini bir dizi aldanmalara
götürüyor; bunlarla o, Gall'ı'n kafatasr haritasrnr bütün ay-
nntrlanna kadar doğruluyor ve operatörle denek ,"r*r.rJ.
gizemli bir ilişkinin bulunduğunu belirtiyordu'* İçtenliği
na'?etö* ölçüsüne Varan bay Wallace'rn hikayesinin her ye-
rinde, açıkça görülüyor ki, onu, şarlatanlrğn gerçek zeminini
araştrrmak, her ne pahasrna olursa olsun bütün görüngüleri
yeniden oluşturmaktan çok d'aha az ilgilendiriyor. Başlangç-
ta araştlncr olan bir kimsenin, basit ve kolay bir aldanrşla
* Daha önce belirtildiği gibi,
denekler, alıştrrıırayla kendilerini yetkin_
leştirirler. Bı1 rüzden, irade uyduluğu alışkaniık haline gelince, t".uı..i"
ilişkisinin daha içtenlikli duruma geimesi, bazı görüngüle'rin yofu"ırş."u'i
ve uyanrk durumda bile birazcık yansrmasl çok mtımktınd"r| w"ğ"ı"'in
notu.l
** Saflık. _ç.
krsa zamanda bir usta haline gelmesi için ancak böyle bir
kafa yaprsrna gerek vardrr. Bay Wallace, manyetik-frenolojik
mucizelere iman eder, ve bir ayafim ruh alemine basar du-
ruma geldi.
1865 yılından Sonra öteki ayağını da ruh alemine Çekti.
Tropik ülkelerde yaptığr oniki ylllık gezilerden dönünce,
masa döndürme denemeleri, onu, çeşitli ''medyum'' topluluk-
Iarrna soktu. Ne kadar çabuk ilerledisni, konuya ne kadar
iyi egemen olduğunu, yukarda değinilen kitapçığı gösterir.
o, bizden, Home'lann, Davenpoü kardeşlerin ve kendilerini
azçok para için ileri süren, çoğu da sık srk dolandrncr olarak
yakayl ele veren daha başka ''medyum''lann bütün sözde
mucizelerini geçerli şeyler olarak kabul etmemiz yanrnda,
eski zamanlardan kalma sözde doğrulanmrş cin peri masala-
nnr da kabul etmemizi bekler. Yunan kahinliğinin falcrlan,
ortaçağn büyüciileri hep ''medyum''du: Iamblichus, De diıa-
natione [''Kahinlik üzerine''] adlr yapltrnda ''modern tinselci-
liğin en şaşrrtrcr görüntülerini'' [s. 229f aynen anlatrr.
Bu, bay Wallace'rn sözkonusu mucizelerin bilimsel ku-
rum Ve kanrtlannr ne denli hafrfe aldrsnr gösteren örnekler-
den ancak biridir. Yukarda de$nilen ruhlann kendi fotoğ-
raflannr çektirdiklerine inanmamrz gerektiği elbette ki aşrn
bir varsaylmdrr. Ve doğruluklanna inanmadan önce böyle fo-
toffaflann hiç kuşku götürmeyen bir yoldan gerçek oldukla-
rrnrn tanrtlanmasınr istemek de bizim hakkrmrzdır. Bay
Wallace 187. sayfada,1872 yrlr Martrnda }ızlrk adı Nicholls
olan önde gelen medyumlardan bayan Guppy'nin kocasr ve
küçük oğlu ile birlikte Notting Hill'de bay Hudson'a kendi fo-
toffafrnr çektirdiğini, iki ayn fotoğrafta uzun boylu, beyaz
tül elbiseye güzelce sannmtş' biraz da doğulu çizgileri taşı-
yan, kutsama yapma pozunda bulunan bir kadrn figiirtinün
de onun ardrnda durdufunu anlatır. ''Burada iki şeyden bir
tanesi mutlak kesindir.* Ya canlr, düşünen, ama görünme-
* Ruh a]emi gramerden üstündür. Vaktiyle bir şakacı, gramerci Lind-
ley Murray'in ruhunu aynen almrştı. Kenüsine, orada olup olmadığı soru_
lunca r am yerine Amerikanca I are yanrtrnı vermişti. Medyum Amerikalry-
6yj7 lfr ngels' in notu.J

66
yen bir varhk orda bulunuyordu, ya da bay ve bayan Guppy,
fotoğrafçr ve dördüncü bir kişi, çirkin bir oyun tasarlamışü-
dr ve bu oyunu o andan beri sürdüregelmişlerdi. oysa ten,
bay ve bayan Guppy'yı çok iyi tanrnm ve doğabilim alanrnda
ciddi bir gerçek araştrncrsr gibi onun da böyle bir aldatmaca-
yl yapamayacağrna kesin]iHe inanıyorum.', ts. 188.]
o halde ya aldatma ya da ruhun fotoğrafı sözkonusu. Ka-
bul. Eğer aldatma ise, ya ruh daha önceden fotofoaf levhala-
n üzerindeydi, ya da dört kişi, 1875 ocağnda 84 yaşında
iken ölen, zayıf alollr ve ahmak, ihtiyar bay Guppy'yi bir
yana brrakrrsak (onu arka taraftaki paravamn ardrna yolla-
mak yeterdi), üç kişi bu işe katrlmrş olmalrydr. Bir fotoffafçı-
nrn ruh için bir ''model''i kolayca bulabileceğini söylemenin
bile gereği yok. Ama fotoğrafçı Hudson, bundan kısa bir stıre
sonra' ruh fotoğraflanyla dolandrncrlrğ alrşkanlrk haline ge-
tirdiği için mahkemeye verildi. Bu durum karşrsrnd, brv
Wallace durumu kurtarmak için şöyle diyor: ',Bir şey açıktır;
eğer aldatma sözkonusu olsaydr, bı,bizzat ruhçular taiafin-
dan derhal keşfedilirdi.'' ts. 189.]
Demek ki, fotoğrafçılara pek güvenmemek gerekir. Geri-
ye bayan Grrppy kahnca, dostumuz Wallace ona olan "mut-
lak inancını'' belirtir ve ortada başka bir sorun kalmaz.
Başka bir sorun kalmaz mı? Hiç de değil. Bayan Guppy'nin -
ne denli güvenilir olduğunu kendisinin şu iddiası girsierıyor:
1871 Haziranlnın başlannda, bir akşam, Highbury Hllı
Park'taki evinden 69 Lambs Conduit Street'e ııç
-koş uçuşu
Ingiliz mili- kendisini bilinçsiz bir halde havadan gtıitırtı_
yorlar ve sözkonusu 69 numaralr evd'e, bir ruh oturumunun
ortasrnda masanrn üstüne brralrıyorlar. odanrn kaprlan ka-
palrymrş ve bayan Goppy, Londra'nrn en iri_yan kadınlann-
dan biri olduğu halde, da kuşkusuz bir şeyler anlatr-
yor- kendisinin ansızln-bu içeriye girişi yüzünden ne kapilar
b-irazcrk aralanmrş, ne de tavanda en ufak bir delik uç.Irrrş
(Londra'da yayrnlanan Echo'rran42 8 Haziran 1gZ1 tarihli sa-
yısrnda bildiriyor).a3 Gene de ruh fotoğrafçılığnın doğruluğu-
na inanmayan Varsa, artrk onun için hiçbir şey faydaetmez.

67
İngiliz doğabilimcileri arasrnda ikinci ünlü falcr, talyum
kimyasal elementini ve radyometreyiaa (Almanya'da buna
"Lichtmtüle'' de denir) keşfeden bay William Crookes'tur.
Bay Crookes, tinselcilik gösterisini incelemeye J_871 dolayla_
nnda başIadı ve bu iş için bir sürü fiziksel ve mekanik ay$t-
lar, aylr teraziler, elektrik bataryalan vb. kullandr. Bu konu-
da gerekli olan asrl aygttl' yani şüpheci eleştiri yapan kafayı
kullanıp kullanmadrğnı, ya da işin sonuna kadar bunu çalr-
şrr durumda koruyup korumadrğınr şimdi göreceğiz. Ama
herşeye karşrn bay Crookes, pek uzun olmayan bir d'önem,
bay Wallace kadaı kaptrrmrştr kendisini bu işe.
''Birkaç yrldrr'', diye anlatır, ''8en9 bir kadın, bayan Flo-
rence Cook, dikkate değer bir medyum nitetiği gösteriyordu,
ki bu, son zamanlarda aslr ruh olan bir şeyden tam bir kadın
biçimi alma durumuna yükseldi; şöyle ki, bu kadrn biçimi, si-
yah elbiseler giymiş, sımsrkr bağlanmrş ve derin uykuya dal-
mrş halde bir kabinede ya da bitişik odada yatarken, ruh ola-
rak çrplak ayakla ve beyaz elbiselerle görünüyordu.'' [s. 18]_.]
Kendisine Katey diyen ve bayan Cook'a çok benzeyen bu
ruhu, bir akşam anslzln bayan Guppy'nin şimdiki eşi bay
Volckman, değişik lıyafette bayan Cook olup olmadrsnr an-
lamak için, belinden yakaladr.Ruh, yaman bir kadın olduğu-
nu gösterdi, kendini adamalullı savundu, seyirciler müdaha-
le ettiler, lamba söndürüldü; losa bir savaşrmdan sonra ses-
sizlik yeniden sağlanmış ve oda aydrnlandrğnda ruh kaybol-
muştu. Bayan Cook ise köşesinde bağlı ve baygın olarak
yatryordu. Bay Volckman ise, bayan Cook'u yakaladrğrnr ve
bunun başkası olmadrğanr halen iddia ediyor.4s Bunu bilim-
sel olarak ortaya koymak için ünlü elektrikçi bay Varley,
yeni bir deney dolaylsıyla bir bataryanrn elektrik akımrnr,
med;rum bayan Cook'tan, akrmr kesmeksizin ruh rolü yapa-
mayaca$ biçimde geçirdi. Buna karşrn, ruh göründü. Demek
ki bu, gerçekten bayan Cook'tan değişik bir şeydi. Bunu
daha da sağlamlaştırmak bay Crookes'un göreviydi. Attığı
ilk adım, ruhçu kadrnrn güvenini kazanmak oldu.
Bizzat kendisi, Spiritualist'in 5 Haziran 1874 günlü sayl-

68
sında, ''Bu güven'' diyor, ''yavaş yavaş öyle büyüdü lı, düzen-
lenmesi benim tarafımdan* olmadığı t"ı.am" bi, *;;"* y;-
mayı kabul etmedi. Her zaman yalıınında ve kabinini" bitiş;-
ğinde benim* bulunmamr istedi. Bu güveni sağladıktan ve
kendisini ona verdiğim bİr sözü yerİni getİrmemezlik etme-
yeceğme* inandrrdıktan sonra görüngünün geniş
ölçüde
kuwetlendiğini, başka bir yoldan
nn kendiliğinden belirdiğini gördüm. "dıı"-eyi"eı.'ı.rrrtıa-
"ıduKend'isi,
o durumlarda
buluıran kişiler ve onlara gösterilecek yerler konusunda
sık
sık bana danışıyordu*, çünkü ,rrrru.rlarda, ot"ı.ıı", y"-
nrnda, daha bilimsel öteki araştrrma 'or, yöntemlerini, yrrrrhr,
zoİ d'a uygulanmas gerektiği yolundl bazı sakat tavsiyeıer-
de brrlunulduğu için pek sinirli olmuştu.''ıe
Bu ruh bayan, lütufkar olduğu kadar bilimsel de olan bu
güveni tam olarak ödüllendirdi. Hatta için artık bu
bir sürpriz değildir- bay Crookes'un -bizim evinde biie görtındü,
onun çocuklan ile o5madr, onlara ''Hindistan'daki sertıvenle-
rinden anrlar'' anlattr, yaşamlnrn acı deneylerin-
-"geçmişteki
den birkaçrnr'' da bay Crookes]a akiarhı, kendisinin uçiı.
nelliğinden emin olsun diye kolunu tutmasrna izin verdi,"".- da-
kikada nabzrnrn ne kadar attrğnı ve kaç kez soluk
ona saydrrdr, sonunda da bay Crookes'un yanıbaşrnda"ıdrğr;, folog-
rafını çektirdi.a7
''Bu fi€:ür'', diyor bay Wallace, ''onu gördtikten ona
_- dokun-
duktan, fotoğ,rafınr çektikten ve onunli konuştuktar,
jle dolu bitişik bir odadan başka "orrr",
şerır9i çıIuş yeri oımrya,
küçük bfu odadan tümüyle kaybohdu|'ı". ısğ.]. Bu, eviirde
btiyle şeyler geçen bay Crookes;a seyircilerin, onun ,ot, gii.-
terdiğ güvenden daha az güven göstermeyecek kadar ni'iu
olmalan koşuluyla büyük bir beceri değldi.
Ne yazık ki, bu ''tamamen tanıtlanmış görüngüler'' tin-
selciler için bile bu anda inanrlacak şeyler değildlr. cerçeı<
tinselci olan bay Volckman'ın ne denli somut iır eıçaluüu-
ğuna başvurduğunu yukarda gördiik. Sonra bir din udr-r rr"
''İngiliz Tinselcileri IJ]usal DJrneği''nin bir ııyesi
a", b"y*
* Italikier Engels'indir.
-.8d.

69
Cook'un bir oturumuna katrldr ve kapısrndan ruhun gelüği
ve kaybolduğu odanrn dış dtinya ile ilişkisini sağlayan ikinci
bir kapısı bulunduğunu kolayca saptadı. Kenüsi de orada
hazrr bulunan bay Crookes'un dawanrşr, ''bu gösterilerde bir
oyunun bulunabileceği konusundaki inancrma son darbeyi
vurdu" (Mystic London, by the Rev. C. Maurice Lavies, Lon-
don, Tinsley Brothers).ıe Btıttın bunlardan başka, ''Katey-
ler'in'' nasrl''gerçekleştirildikleri'' Amerika'da gtirıyüzüne
çıktr. Holmes adlr evli bir çift, gene bir ''Katey''nin göriirıdü-
ğü ve inananlardan bol bol hediye topladığı oturumlan Fila-
delfiya'da gerçekleştirdi. Ama şüphecinin biri yıyıp içmedi,
sözügeçen ve bir defa paranrn azlrğı yüziinden gTev yapan
Katey'nin peşine düştü; sonunda onu bir pansiyonda, tam
anlamryla etten ve kemikten genç bir kadın olarak, ruha ve-
rilen hediyelerle birlikte keşfetti.ag
Bu srrada Kara Avnıpa'slnın da kendi bilimsel ruhçulan
vardr. Petersburg'da bilimsel bir kurum, mi,
-üniversite
yoksa akademi mi pek bilmiyorum- devlet denışmanı Aksa-
kov ile kimyager Butlerov'u, tinselci göriingiilerin esasrnr in-
celemekle görevlendirdi, ama bundan, fazla bir sonuç çrkma-
drğr anlaşrlryor.50
Öte yandan tinselcilerin güriiıtülü açıklamalanna inanr-
lrrsa şimdi de Almanya, Leipzig'de profesör ZöIlııer'in kişili-
ğinde, adamrnı buldu.
Bilindiği gibi, bay Zöllner, yrllardrr, uzaJnn ''dördtınctı bo_
yutu'' üzerinde çok çalrşryordu ve üç boyutlu bir uzayda ola-
naksız olan birçok şeyin dört boyutlu bir uzayda çok doğal ol-
duklannr keşfetti. o halde dört boyutlu uzayda kapalr bir
metal küre, bir yerinde delik açmaksrzrn eldiven gibi tersine
çewilebilir; bunun gibi uçlan bulunmayan ya da iki ucu bir
yere bağlr bir sicimde bir düğiıırn yapllabilir, hiçbirini açma_
dan iki kapalr halkayı birbirinin içine geçirmgk o}alıakhdrr.
Bunun gibi daha birçok marifetler var. Ruh diirıyasrndan ge-
len son zafer taporlanna göre, şimdi profesör ZöIlner, bir ya
da birkaç medyuma, on]ann yardrmr ile dördiirıcü boyutun
konumu konusunda daha geniş bilgiler bulmak amacryla
başwurmuş. Başan şaşılacak gibiymiş. Elini masadan ayır-
maksrzrn koluyla yaslandrğ koltuk kenan, durumd.an
"o.o,
koluna yaprşrk halde kalmrş, iki ucu masaya bitişik olan bir
sicime dört düğüm atrlmrş vb.. I(rsacasr, dördün;ü boyutun
büttin mucizeleri, ruhlar tarafindan oyuncak gibi gerçekleş_
lirilmiş. Ama şunu aluldan çrkarmamalı: rehaia ,Jt"rb,
lar btilteninin doğrulufunu garanti edemem; bunlarda yan- 'ui-
lış bir şey varsa, kendisine bunlan bildirme frrsatınr verdi
ğim için bay Zöllner'in bana teşekkiir etmesi gerekir. Ama
bunlar, bay Zo|lner'in deneylerini ayıren yansıtıyorlarsa, ma-
tematikte olduğu gibi tinselcilik biliminde de yeni bir
çağn
başladığnı gösteriyorlar demektir. Dördünci boyut nJsı
ruh]ann varlrğıru tanrtlryorsa, ruhlar da dördünctı boyutun
varlısnr tanrtlryor.
Y9 br,bir kez saptandı ml, bilim için çok
ye1i v9 sonsuz genişlikte bir alan açrlryor demektir. Şimdiye
kadarki bütün matematik ve doğabilim, dördünctı ve dja
yukan boyutlann matematiği, mekanik, frzik, kimya ve bu
ytüsek boyutlarda oturan ruhlann fizyolojisi için ancak bir
hazrrlrk okulu oluyor. Bay Crookes, dördüncü boyuta geçer-
ken elbette öyle diyebilinz- masalann.ır" ot"ü
-şimdi
bilyanrn -o-
ne kadar ağırlık yitirdiğini bilimsel olarak ortaya
koymadr mr, bay Wallace, orada, ateşin insan bedenine zarar
vermediğni tanrtlamadr mr? Demek ki, ruh-bedenlerin fizyo-
lojisi bile var! Soluk alıyorlar, nabrzlan var, o halde akciğer-
leri, kalpleri ve dolaşım organlan var. Böylece, onlar da6te-
!i bedensel organlar bakrmından hiç değilse bizim kadar iyi
donatrlmrşlar. Çünkü soluk almak için akciğerlerde y.or,
karbonhidratlar gerekli, bunlar da ancak dışardan
bilir. o halde mide, barsaklar ve bunlann ödberisi "uğıu.r"-
üu ka-
dan olduktan sonra gerisi kolayca geliverir. Ama -böyle or-
ganlann bulunması, hastalanma olanağınr da getirirl o za-
man bay Virchow'un ruhlar diirryasr ile ilgili bii htıcre pato-
lojisi yazması zorunluluğu ortaya çrkar. Sonra, bu ruhiann
çoğu, yeryüzü yosmala1ndan doğaüstü güzellik dışında hiç
ama hiçbir balımdan farkı bulunmayan çok gtızef ," g"ri
bayanlar olduk]an için, çok geçmeden ''aşkın sicaklığnı-du-

71
yan erkeklerle" ilişki kurabilirler;sl bay Crookes'un da ''ka_
dın kalbinin bulunuşunu'' nabrz atrşrndan ortaya ko5rmasr
karşısrnda, doğal seçme için de, kötü sosyal_demokrasi ile
kanştınlmaktan korkmasrna artrk gerek bulunmayan bir
dördüncü boyut açrlryor demektir.s2

YETER. Doğabilimden gizemciliğe giden en sağlam yolun


hangisi olduğu apaçrk anlaşrlryor. Bu, doğa felsefesinin aşrn
teorikliği değl, her teoriyi küçfü gören ve hiçbir düşiinceye
güvenmeyen en yüzeysel görgücülüktür. Ruhlann varlığınr
tanrtlayan a priori bir gereklilik değil, Wallace, Crookes ve
ortaklannrn görgüctil gözlemleridir. Crookes'un talyum me-
talinin keşfine göttiren tayf araştrrmasr gözlemlerine, ya da
Wallace'rn Malaya adalanndaki zengin hayvanbilimsel keşif-
lerine inanacak olursak, bu iki araştrrmacınrn spirituel de-
ney Ve buluşlanna da inanmamrz istenecektir. Ikisinin ara-
srnda küçük bir fark bulunduğunu, yani bunlardan birini
doğrulayabileceğ.imizi, ötekinin doğrulanamayacağnr söyle_
diğimizde, tinselciler bize, bunun böyle olmadrğı, ruh görün-
güsüniin doğrulanması frrsatınr bize venneye hazır bulun-
duk]an yarutınr veriyorlar.
Gerçekten de diyalektik, cezalandınlamadrğ için, horgö-
rülemez. Bir kimse her tiirlü teorik düşiiııceyi ne denli kü-
çtirnserse küçümsesin' gene de teorik düşünce olmaksrzrn iki
doğal olguyu birbiriyle ilişki içine sokamaz, ya da onlar ara-
srnda varolan bağı anlayamaz. Tek sorun bir kimsenin dü-
şüncesinin doğru olup olmadrğıdrr ve teoriyi küçümsemenin
doğalcr düştinmenin ve bu yüzden de yanlrş düştirımenin en
güvenilir yoludur. Ama eski ve çok iyi bilinen bir diyalektik
yasaya göre, yanlrş düşünce, mantrksal sonucuna dek götü-
rüIdüğünde, kaçrnılmaz olarak çrlıış noktasrnın karşrtrna Va-
nr. Böylece diyalektiğin görgücül küçümsenmesi, görgücüle-
rin en ağrbaşlrlanru bile tüm boşinanlann en boşuna, mo_
dern ruhçuluğa götürerek cezasrnr bulur.
Matematik için de aynr şey sözkonusudur. Srradan, me-
tafizikğ matematikçiler, bilimlerinin verdiği sonuçlann mut-
lak reddedilemezliğinden dolayr büyük bir kibirle övünürler.
oysa bu sonuçlar arasrnda, ancak bu yoldan bir tür gerçek-
lik kazanan saıal (imağnary) büyfüIiikler de vardar. y'-l'e
ya da dördüncü boyuta kafamrzrn dışrnda herhangi bir ger_
çeklik tanrmaya alışrlmrşsa, bir adım daha ileri gidilmesi ve
medyumlann ruhlar dünyasının kabul edilmesi pek önemse-
necek bir konu değildir. Ketteler'in Döllinger için deüği gibi,
''Adam yaşamı bo5runca o kadar çok saçmayı savunmuştu ki,
neredeyse yanlmazlrğını bile pazarlrk konusu yapabilirdi "ss !

Aslında saf görgücüliik, ruhçulann hak]<ından gelemez.


Birincisi, ''daha yüce'' görüngüler her zaırıal:., ilgili ''araştrr-
macr''nrn Crookes'un benzeri olmayan bir saflıkla
-bizzat
anlattrğı cibi- yal;n:.z görmesi gerekeni ya da görmek istedi_
ğini görebilecek kadar kendini kaptırdığ zamar, gösterilir-
Ier. İkincisi, yüzlerce sözde gerçeğin hilecilik olduğunun ve
düzinelerce sözde medyumrın rasgele diüenbazlar olduğu-
nun ortaya çıluşl ruhçularca önemsenmez. Her sözde mucize,
teker teker çürütülmediği siirece tahrif edilmiş ruh fotoğraf-
lan dolayısryla, Wallace'rn da aEkça söylediği gibi, onlar için
yeteri kadar meydan var demektir. Tahrifatın varolmasr,
gerçek olanlann gerçekliğini tanrtlar.
Böylece görgücüliik, cansrlıcı ruhçulan görgücül deney-
lere değil, teorik düşüncelerle çürütme ve Huxley ile birlikte
şöyle demek zorunluluğunu duyar:
''Tinselciliğin gerçekliğinin gösterilmesinde benim gördü-
ğüm tek iy, şey, intihara karşı yeni bir kanrt ortaya koyabil-
mesidir. Ölmekten ve oturumu bir liraya kiralanmrş bir
med5rumun ağzından saçma-sapan konuşturulmaktansa çöp-
çü olarak yaşamak daha iyidir."sl
i

I
i

I
i
I 73
I
DTYALEKTIK5s

(Metafıziğin tersine, içbasntıIann bilimi olarak diyalek-


tiğin genel niteliği geliştirilmelidir.)

o halde, diyalektiğin yasalan, doğa ve insan toplumu ta-


rihinden çrkartrlmaktadır. Çünkü bunlar, bizzat düşüncenin
olduğu gibi, tarihsel gelişmenin de bu iki yönünün en genel
yasalanndan başka bir şey değildir. Hem bunlar, esas olarak
üçe indirgenebilirler:
niceliğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüşümü yasasr;
karşrtlann içiçe geçmesi yasasr;
yadsrmamn yadsrnmasr yasasr.
Her üçü de, Hegel tarafindan, onun idealist biçiminde,
salt düşünme yasalan olarak geliştirilmiştir: birincisi, Man-
üıkın birinci krsmında, Varlık öğetisinde; ikincisi, Hegel'in
{
İ
t I

{
ı
t i
Mantıx"ının bütiin ikinci ve en önemli kısmrnı, oz öğretisi
doldurur; üçüncüsü de ttim sistemin yapısr için temel yasa-
drr. Yanlrşlık bu düşiimcelerin doğa ve tarihten çıkanlmayrp,
bunlann düşünce yasalan olarak doğa ve tarihe zorla ya-
manmasl gerçeğinde yatar. Tiirn zoraki ve çoğu zaTnaıl tüyler
ürpertici yaprnın kaynas budur; evren ister istemez, kendisi
ancak insan düşüncesinin evriminin belirli bir aşamasrnrn
üriinü olan bir düşiince sistemine uymak zorundadrr. olanr
tersine çevirirsek, her şey pek basit bir göriiıüş alır, idealist
felsefede son derece gizemli görünen diyalektik yasalar he-
men basitleşir ve giin gibi açık olur.
A;rnca, Hegel'i birazcrk tanryan herkes, yüzlerce pasajda
diyalektik yasalann en çarprcı tanrmlamalannı doğadan ve
tarihten verebilecek güçte olduğunu da bilir.
Burada diyalektiğin elkitabınr yazacak değiliz; yalnızca
diyalektik yasalann doğanın gelişmesinin gerçek yasalan ol-
duğunu, bu yüzden teorik doğabilimi için de geçerli bulundu-
ğunu göstermek istiyoruz. Bundan dolayr bu yasalann bir-
birleriyle olan içbağntrsrnın içlerine kadar giremiyoruz.
I. Niceliğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüşmesi yasa-
sr. Kenü amaermlz için biz bunu, doğada, her durum için
ayn saptanmrş bir biçimde, nitel değişmelerinin ancak (ener-
ji denilen) madde ya da hareketin nicel eklemeleri ya da ni-
cel eksilmeleri ile ifade edebiliriz.
Doğadaki bütün nicel farklrlrklar, ya kimyasal bileşim
farklanna, ya hareketin (enerjinin) farklı niceliklerine ya da
biçimlerine, ya da hemen her zaman oldufu gibi, her ikisine
birden dayamr. O halde, madde ya da hareket artrnlmadan
ya da azaltrlmadan, yani bu cismin niceliğ değişmeden nite-
tiğini değiştirmek olanaklr de$ldir. Bundan dolayr, Hegel'in
gizemli yasasr, bu biçimde rasyonel olmakla kalmaz, aynı:_ za-
manda, oldukça da açrktrr.
Cisimlerin çeşitli hal (aLhotropic) ve topaklanrna (aggre-
gaü) durumlannın, çeşitli molektil gruplaşmalanna dayan-
dıklan için, cisimlere aktanlan hareket miktarrnrn az ya da
çok oluşuna bağlı bulundufunu belirtmeye pek gerek yoktur.

75

L-
Peki ama, hareketin ya da enerji dediğimiz şeyin biçim
değişimi için ne demeli? Isryr mekanik harekete ya da meka_
nik hareketi rsıya çevirdiğimiz Zamaıl, nicelik aynı kaldığr
halde nitelik değişmiyor mu? Çok doğru. Ama hareketin bi-
çim değişimi Heine'nin kusurları gibidir; herkes kendi başı-
na erdemli olabilir, kusur işlemek için her Zaınr,aIt iki kişi ge_
reklidir.56 Hareketin biçim değişimi her zaman en az iki ci-
sim arasrnda geçen süreçtir. Bunlardan biri, hareketin bir
niteliğinden (örnesn ısı) belirli bir miktar yitirirken, diğeri,
hareketin bir başka niteliği biçiminde (mekanik hareket,
elektrik, kimyasal aynşma) buna tekabül eden bir miktar
kazanrr. Demek ki, burada, nibelik ve nitelik karşrlıklr ola_
rak birbirlerine tekabül ederler. Şimdiye kadar yalrtrk (isol6)
tek bir cisim içinde, hareketi, bir biçimden ötekine dönüştür-
menin olanaklr olduğu ortaya konamamrştrr.
Burada, bizim için, şimdilik, cansrz cisimler sözkonusu-
dur. Canlrlar için de a)ml yasa geçerlidir, ama çok karmaşrk
koşullar altrnda işler ve bizim için bugün nicel ölçüm hAlö
çoğu kez mümkün değildir.
Herhangi bir cansız cismin gittikçe daha küçük parçala_
ra bölündüğünü tasarlarsak, önce hiçbir nitel değişim olmaz.
Ama bunun bir srnın vardrr: buharlaşmada olduğu gibi ser-
best durıımda ayıı moleküller elde etmeyi başanrsak, bunla_
n çoğunlukla daha küçük parçalara da ayırabiliriz, ama bu,
ancak niteliğin tam bir değişimiyle olanaklrdrr. Molekül, ayn
atomlanna aJrrrşr ve bu atomlann moleküllerden çok ayır
özellikleri vardrr. Çeşitli kimyasal elementlerden oluşmuş
olan moleküllerde bileşik moleküllerin yerini bu elementle-
rin atomlan ya da molekıılleri alrr; elementlerin molekülle-
rinde, çok değişik nitel etkiler yapan serbest atomlar ortaya
çrkar: oluş halindeki oksijenin serbest atomlan, atmosfer ok-
sijeninin molekülde birleşik atomlannrn hiçbir zamarı sağla_
yamadığ etkileri kolayca ortaya koyabilirler.
Ama molekül de, içinde bulunduğu cismin kütlesinden
nitel olarak farklrdrr. Bu kütleden bağımsrz hareketler yapa-
bilir ve görünüşte hareketsiz olduğu halde, örnesn ısı titre_

76
şimleri gösterir; konumunun ve komşu moleküllerle bağıntr_
srnrn değişmesiyle, cismi başka bir farklr hal ya da fark]r bir
topaklanma durumuna sokabilir.
o halde görünüyor ki, bölümünün salt nicel işlemi, nitel
farklılıkta dönüşen bir limite sahiptir: kütle yalnrz molekül-
lerden oluşur, ama molekülün atomdan farklr oluşu gibi,
kütle de molekülden temelden fark}r birşeydir. Göksel ve
yersel kütlelerin bilimi olarak mekaniğn, moleküIlerin me-
kaniği olarak fizikten, atomlann fiziği olarak kimyadan ay-
nlmasr bu farklıIığa dayanrr.
Mekanikte, nitelik]er ortaya çrkmaz; en çok denge, hare-
ket, potansiyel enerji sözkonusudur ki, bütün bunlar hareke_
tin ölçülebilir aktanlmasrna dayanır Ve nicel olarak ifade
edilebilirler. o haide burada nitel değişme olduğu ölçüde, bu,
buna tekabül eden bir nicel değşme ile belirlenir.
Fizikte, cisimler kimyasal bakrmdan farksrz ve değişmez
şeyler olarak ele alrnrrlar; biz moleküllerin durumlannın de_
ğişiklikleri ile, ve her durumda, hiç değilse iki taraftan birin-
de, molekülleri harekete geçiren hareketin biçiminin değiş_
mesi ile ilgileniyoruz. Burada her değşiklik, niceliğn niteli-
ğe dönüşümü, cisimde bulunan ya da ona iletilen şu ya da bu
biçimdeki hareketin miktannrn nicel değişikliğinin bir sonu-
cudur.
''Örneğin, suJ^ın srcaklrğr, önce, onun srvr oluşunun bir
sonucu değildir; ama sonra slvl suyun srcaklığının artrnlma-
sl ya da azaltrlmasr durumunda, bu molekül yapışıklığr (co-
hesation) durumunun değiştiği, suyun bir yandan buhara,
öte yandan buza dönüştüğü bir nokta gelir.'' (Hegel, Enzyklo-
pİidie, Gesamtausgabe, Bd. YI, s.2l7.)57
Bunun gibi, bir elektrik ampulünün platin telini kor hali-
ne getirmek için belirli bir asgari elektrik kuweti gereklidir.
Her metalin bir korlaşma ve ergime sıcaklrğ vardrr; gerekli
sıcaklrğ oluşturacak araçlara sahip olduğumuz zaman, her
slvlntn verilen bir basrnçta, belirli bir donma ve ka5mama
-noktasr vardrr. Son olarak, her gazrn, basrnç ve soğutma ile
srvrlaşacağ. bir kritik noktasr vardrr. Krsacasl, fiziksel sabit_

77
ler (constanüs), çoğunlukla hareketin nicel artrnlmasrnrn ya
da azaltrlmaslnın ilgili cismin durumunda nitel değişiklik
sağladrğr, yani niceliğin niteliğe dönüştüğü dtıgum noktalan-
nrn tanrmlanmalanndan başka bir şey desldir.
Bununla birlikte, Hegel taraflndan keşfedilen doğa yasa-
Slnrn en önemli zaferlerini kutladığ alan kimyadrr. Kimya,
cisimlerin, değişen bir nicelik bileşimi Sonucu, nitelik deği-
şikliklerinin bilimi olarak tanrmlanabilir. Bunu Hegel de bi-
liyordu (Loğk, Gesamtausgabe, III, s. 433).58 oksijende ol_
duğu gibi, iki atom yerine üç atom bir molekül halinde birle-
şirse, koku ve tepki bakrmrndan normal oksijenden oldukça
farkh olan ozonu elde ederiz. Ve aynca, oksijenin nitrojen ya
da sülfür ile bileştiği ve bunlann herbirinin nitelik bakrmrn-
dan ötekilerden farklr bir madde ortaya çrkardrğı çeşitli
oranlar! Güldürücü gaz (nitrojen monoksit, Nzo), nitrit an_
hidritinden (nitrojen pentoksit, N2Ob) ne kadar farkhdrr! Bi-
rincisi gaz, ikinci normal srcaklrkta katı kristal bir madde-
dir. Ve bileşim bakrmından bütün fark, ikincisinin birincisin-
den beş katfaz|a oksijen içermesi, ikisinin arasrnda faz|adan
nitrojenin üç oksidi daha bulunmasrdrr (No, N2o3, No2) ki,
bunlarrn herbiri öteki ikisinden ve birbirlerinden nitel ola-
rak farklıdrrlar.
Bu, karbon bileşiklerinin, özellikle daha basit hidrokar_
bonlann homolog dizilerinde çok daha faz|a göze çarprcıdrr.
Normal parafrnlerden en düşüğü metan, CHn'tür. Burada,
karbon atomunun dört halkasr, dört hidrojen atomu ile doyu-
rulmuştur. İkincisi olan etan, CrHu, birbirine bağlr iki kar-
bon atomuna sahiptir ve altı serbest halka alh hidrojen ato-
mu ile doyurulmuştur. Böylece, C3H6, CnHro vb. ile stirüp gi_
der. Bu sürüp gitme, C.,H2.*2, cebir formülüne göre olduğu
için, her CH, eklenişinde, bir öncekinden nitelik bahmrndan
farklr bir madde oluşur. Bu dizinin en alttaki üç öğesi gazdıt,
bilinen en yükseği olan heksadekan, CruH34, kaynama nokta-
sı 278 santigrat derece olan katr bir cisimdir. Parafin]erden
çrkan (teorik olarak), C.Hz.*z formülliı primer elkoller dizisi,
tek bazlr yağ asitlerine (formülü C.H2,o2) ait diziler için de

78
a)ml şeyler sözkonusudur. CrHu'nın nicel eklenmesiyle, nasrl
bir nitel farklrlrğ,ın oluşacağrnr, etil alkolü, CrHuo'ya, her_
hangi bir başka alkol katmaksrzrn içilebilir bir biçimde kul-
lanarak, bir başka seferde aynr etil alkole asrl yaprsrnr çok
kötü zararlr alkolün oluşturduğu amil alkol, CuHrro'dan çok
az bit miktar katarak kullandrğmrzdaki deneyle öğrenebili_
riz. Ertesi sabah başrmrzrn ağrısı bunu bize mutlaka anlatrr.
Hatta denebilir ki sarhoşluk ve ''ertesi sabah'' mahmurluğu
da bir yandan etil alkolün, öte yandan bu eklenen CrHu'nrn
nicelikten niteliğe dönüşümüdür.
Bu dizilerde Hegel yasasl' şimdi karşrmıza başka bir bi-
çimde çrkryor. Dizinin ilk öğeleri atomlarrn ancak bir tek
karşılıkli düzenlenmesine izin veriyor. Ama bir moleküle
bağlr atomlann saJnsl her dizi için belirli bir sabit çokluğa
ulaşrnca, moleküldeki atomlarrn gruplaşmasr birden fazla
yoidan olabilir. o halde, molekülde eşit sayıda C, H, o atom-
lan bulunan iki ya da daha çok izomerli maddeler ortaya çr-
kabilir. Ama gene de bunlar, nitelik bakımrndan farklrdrr.
Dizinin her öğesi için böyle izomerlerden ne kadannrn müm_
kün olduğunu da hesaplayabiliriz. Parafın dizisinde C.Hrn
için iki, CuH, için üçtür; daha yukarr öğelerde olmasr ola-
naklr izomerlerin saJnsr çok hrzlı yükselir. Dolayrsryla, bu tür
nitelik olarak birbirlerinden farklı izomerlerin varolup ola-
mayacaklannr ve, tanrtlandlğı kadanyla, fiilen varoluşlannr
belirleyen gene molekül içindeki atomlann nicel sayrsr ol-
maktadrr.
Dahasr var. Bu dizinlerin herbirinde bizce bilinen mad-
delerin benzeşimlerinden, dizilerin henüz bilinmeyen öğele_
rinin fiziksel nitelikleri ile ilgiti sonuçlar çıkanlabilir, hiç de-
ğlse bilinenleri hemen izleyen öğeler için onlann özellik}eri-
ni, ka5mama noktasrnr vb. kesinliğe yakın biçimde önceden
söyleyebiliriz.
Son olarak, Hegelyasasl, yalnız bileşik maddeler için de-
ğil, kimyasal elementler için de geçerlidir. Biliyoruz ki, ''ele-
mentlerin kimyasal özellikleri atom ağırlıklannrn periyodik
bir fonksiyonudur" (Roscoe-Schorlemmer, Ausftihrliches

79
Lehfruch der Chemie,Il. Bd., s. 823),59 bu yüzden nitelikleri
de atom ağrlıklannın niceliği ile saptanrr. Ve bunun slnan-
ması çok parlak bir biçimde yaprlmrştrr. Mendelyev, birbiri-
ne yakrn elementlerin atom ağrlrklanna göre, oluşan dizile-
rinde yeni elementlerin keşfedilebileceğini gösteren çeşitti
boşluklar bulunduğunu tanıtlamıştır. Alüminyumla başla_
yan dizide bunu izledis için, onun eka-alüminyum dediği, bu
bilinmeyen elementlerden birini, o genel kimyasal özellikle-
rine göre önceden tanrmlryordu Ve onun atom hacmini söyle-
yebildiği gibi, özgül ağırlığını ve atom ağrrlrğnr da önceden
aşağı yukan kestiriyordu. Birkaç yıl sonra Lecoq de Boisba_
udran bu elementi gerçekten keşfetti ve Mendelyev'in öngö-
rüleri pek az yanrlmalarla doğru çıktr. Eka-alüminyum, gal-
yumda gerçekleştirilmişti (aynr yaprt, s. 828).60 Mendelyev,
Hegel'in niceliğin niteliğe dönüşmesi yasaslnr
uygulayarak, bilimsel bir beceriklilik göstermeyi -bilinçsizce_
başardı, ki
bunu, o zamana dek bilinmeyen Neptün gezegeninin yörtin-
gesini hesap etmiş olan Leverrier'nin başansryla a}ml kefeye
koymak fazla cüretkarlrk sa5nlmaz.
Insan toplumunun tarihinde olduğu gibi biyolojide de
ayıu yasa her adrmda geçerliliğini sürdürüyor, ama biz, bu_
rada, nicelikler tıpatrp ölçülebilir ve izlenebilir durumda ol-
duğu için, kesin bilimlerden alrnan örnekler üzerinde dura-
cağız.
Belki de şimdiye kadar, niceliğn niteliğe dönüşmesini gi-
zemcilik ve anlaşrlmaz bfu transandantalizm diye haykrran
aynr baylar, şimdi de bunun gerçekten apaçrk, basit, srradan
bir şey olduğunu, uzun süreden beri bunu kullandrklannr ve
yeni bir şey öğretmediğini haykrracaklardrr. Ama doğa, top-
lum ve düşünce gelişmesinin genel bir yasasrnr her yerde ge-
çerli olan biçimi içinde ilk kez formüle etmiş olmak, her za_
man için dünya tarihi bakımrndan önemli bir eylem olarak
kalacaktrr. Eğer bu baylar yrllardrr ne yaptrklannr bilmeden
nicelik ile niteiiği birbirine dönüştürmüşlerse, Moliöre'in hiç
farlına varmadan yaşamr boyunca nesir konuşmuş olan
Monsieur Jourdain'i ile kendilerini teselli etmelidirler.Gl

80
I{AREKETİN TEMEL BIÇIMLERI62

MADDENIN, onun varoluş biçimi, içkin özniteliği olarak


açrklanan hareketi, en genel anlamda, basit yer değiştirme-
den düşünceye kadar, ewende yeralan bütün değişiklikleri
ve süreçleri kapsar. Hareketin niteliğinin incelenmesi, aslrn-
da, bu hareketin en yalın, en basit biçiminden başlayarak,
bun}ann en yüksek ve en karmaşık biçimlerinin anlatrmına
varmadan önce kawanrlmasr, öğrenilmesi demektir. Bundan
dolayı biz, doğabilimin tarihsel evr"iminde, herşeyden önce,
basit yer değişikliği teorisinden, göksel cisimlerin ve yersel
kütlelerin mekanik hareketinin nasrl geliştiğini görürüz;
bunu moleküler hareketin teorisi, fizik, ve hemen ardrndan
da, nerdeyse onun yanında ve bazan ondan önce, atomlann
hareket bilimi, kimya izledi. Ancak canslz doğaya egemen
olan hareket biçimleri bilgisinin bu değişik dallan yiüsek
bir gelişme derecesine eriştikten sonradrr ki, yaşam sürecini

81
temsil eden hareketin süreçIerinin açıklanmasr başanlmrş-
trr. Bu, mekanik, frzik ve kimyanrn gelişmesi oranrnda ilerle-
miştir. Bundan dolayı, mekanik, hayvan bedeninde kaslann
büzüşmesi ile harekete geçirilen kemik kaldrraçlannrn etki_
lerini cansrz doğada da geçerli olan yasalara dayandrrabile_
cek duruma oldukça \run zaman önce geldiği halde, öteki
yaşam görüngülerinin frziksel-kimyasal dayanağı, hAl6 daha
gelişiminin oldukça başrnda bulunuyor. o halde biz, burada,
hareketin niteliğini incelerken, organik hareket biçimlerini
bir kenara brrakmak zorundayız. Bunun için, zorunlu ola-
rak, cansrz doğanrn hareket biçimleri -dolayısıyla bilimin
durumuna uygun olarak- çerçevesind e ka|acağız.
Ister göksel cisimlerin yer değişikliği, ister yersel ktıtlele-
rin, moleküllerin, atomlann ya da esir parçacrklanrun yer
değişikliği olsun, her hareket, bir yer değişikliği ile bağlıdır.
Hareketin biçimi ne kadar yüksekse, bu yer değişikliği de o
kadar küçüktür. o hareketin niteliği, bundan ibaret değildir
ama, bundan da ayrı|amaz. o halde hepsinden önce onun
araştrnlmasr gereklidir.
Bizce kawanabilen tüm doğa, bir sistem, bir karşıIrklı
bağIantrh cisimler toplamr oluşturur, ve biz, burada, cisim
deyince, yrldrzlardan atomlara kadar, hatta varhklan kabul
edildiği ölçüde, esir parçacıklanna kadar bütün maddi var_
lıklan anlarız. Bu cisimlerin bir karşılrklr bağlantr içinde bu-
tunduğu gerçeği, onlann birbirini etkilediği gerçeğini içinde
taşrr ve onlann bu karşılrklr etkisi de açıkça hareketi oluştu-
rur. Daha burada açrktır ki, madde, hareketsiz düşünüle- ı
mez. Aynca, madde, karşımrzda, varolan, varolduğu gibi de ?
ü

yaratılamayan ve yokedilemeyen bir şey olarak duruyorsa, t


bundan, hareketin de, yaratrlamayacafi gibi yokedilemeye-
ceği sonucu çrkar. Bu varg, evrende bir sistem, cisimlerin
karşrlıklr bağlantılr bir birliğinin kabul edilmesiyle, reddedi-
lemez duruma geldi. Bu nokta doğabilimde geçerlilik kazan'
madan çok önce felsefe tarafrndan ortaya konduğu için, felse_
fenin hareketin yaratrl arnaz|ığ ve yokedilemezliği sonucuna,
doğabitimden neden tam iki yüzyıl önce vardrğ., kolayca an-

82
laşılrr. Hatta felsefenin bunu koyuş biçimi, doğabilimin şim-
diki ortaya koyuş biçiminden hAlA daha üstündür. Descar-
tes'rn tezi, ewende varolan hareket miktanmn hep aym kal-
dığı ilkesi, olsa olsa sonlu bir ifadenin sonsuz bir büytıklüğe
uygulanrşrnrn biçimsel bir eksikliğini gösterir. Buna karşrlrk,
şimdi doğabilimde, aJmr yasann iki ifadesi geçerlidir: Helm-
holtz'un kuvvekn sakınrmı yasasr ve daha yeni, daha kesin
bir yasa olarak eneğİnin salrrnrmr yasasl. Ilerde göreceğimiz
gibi, bunlardan birisi ötekinin tam tersini söyler ve üstelik
herbiri ilişkinin yalnızca bir yanınr ifade eder.
İki cisim birbirini etkiler ve bu yüzden birinin ya da her
ikisinin yeri değişirse, bu yer değişikliğ, ancak bir yaklaşma
ya da bir aynlmadan ibarettir. Bunlar ya birbirlerini çeker
ya da iterler. Ya da mekaniğin ifade ettiği gibi, bunlar ara-
srnda bulunan kuwetler merkezidir, merkezlerini birleştiren
doğru üzerinde etkindirler. Bunun olmasr, evrende het za-
man Ve istisnasrz bulunması, bazr hareketler ne kadar kar-
maşrk görünse de, bugün için bize çok olağan görünür. Iki ci-
sim birbirlerini etkilediklerinde ve bunlann karşrlrklı etkile-
meleri herhangi bir engelle ya da üçüncü bir cismin etkisiyle
karşrlaşmadrkça, bu etkinin en lrısa ve en düz yol bo5runca,
yani bunlann merkezlerini birleştiren doğru bo5runca başka
bir yönde etkilenmeleri gerektiği varsapmrnda bulunmak
bize saçma görünebilir.* Bilindiği gibi, Helmholtz d,a (Erhal-
tung der Kraft, Berlin 1847, Bölüm I ve II)6a merkezi etki ve
hareket miktannrn (Bewegungsmenge)6s değiştirilem ez|iğ'-
nin karşrlıklr olarak birbirlerini koşullandırdrklannr Ve mer-
kezi etkiler dışrndaki varsayrmlann hareketin ya yaratrlabil-
diği ya da yokedilebildiği yollu sonuçlara varacağ yolunda
matematiksel kanrtlar getirmiştir. Buna göre, bütün hareke-
tin temel biçimi yaklaşma ve uzaklaşmadrr, büzülme ve gen_
leşmedir
ğıdır.
- kısacasr, çekİm ve itiıı:irn eski kutupsal karşıtlr-
* Elyazmasının kenar:nda kurşun kalemle yazılmış
şöyle bir not var:
"Kant [der kı], s.22, uzayrn üç boyutu, bu çekim ya da itimin, uzaklığın ka_
resine ters orantılr bulunmasr olgu.suna dayanır."63
-E6L
Özeilikle belirtmelidir ki, çekim ve itim, burada, ''kuvvet-
ler' denilen şeyler olarak değil, lıareketin basit biçimLeri o|a'
rak anlaşrlrr. Kant da, bunun gibi, maddeyı, çekim ve itimin
birliği olarak görüyordu.''Kuwetler''den neyin anlaşrlacas,
ilerde srrasr gelince belirbilecektir.
Her hareket, çekim ve itimin karşrlıklr etkisinden oluşur.
Ama hareket, ancak her çekimin başka bir yerde buna teka-
bül eden bir itim tarafrndan dengelenmesi durumunda ola-
naklrdır. Yoksa, zaman|a bir taraf öte tarafa göre üstünlük
kazanrr, böylece sonunda hareket de son bulur. o halde, ev-
rende, bütün çekimlerin ve itimlerin karşılrklr olarak birbir-
lerini dengelemeleri zorunludur. Böylece hareketin yokedil-
mezliği ve yaratrlamazlığ yasasr, ewende her çekim hareke-
tinin eşit değerde itim hareketi ile, her itim hareketinin eşit
değerde çekim hareketi ile tamamlanmasr gerektiği biçimin-
de ifade olunur. Ya da, felsefenin ya da enerjinin
-kuwetin
salıınımı yasasının doğabilim alanrnda formüle edilmesinden
çok önce- ifade ettiği gibi, elrende bütün çekimlerin topla-
mr, bütün itimlerin toplamrna eşittir.
Ancak burada her hareketin şu ya da bu zamanda dur-
masr ile ilgili iki olasrhk, hAl6 daha var gibidir: hareket, ya
çekim ve itimin sonunda gerçekten birbirini götürmesiyle, ya
da tüm itimin maddenin bir lçısmrnr hükmü altrna almasr ve
geri kalan lrrsmrna da tüm çekimin hiiikmetmesi yoluyla du-
rur. Başlangçtan itibaren, diyalektik anlayış açrsrndan bu
olasılrklar dıştalanmrşhr. Diyalektik, bugüne kadar elde et-
tiğimiz doğa deneylerinin verüği sonuçlardan, geneilikle bü-
tün kutupsal karşıtlıklann, iki karşrt kutbun birbiri üzerin-
deki karşrlrklı etkisinden ileri geldiğini, bu kutuplann ayrılr_
şrnln Ve karşrtlaşmasınrn ancak bunlann karşılıklr bağlantr-
sl Ve birliği çerçevesinde sözkonusu olduğunu, bunun
tersine, onlann birliğinin de, onlann a5rnlrşında, karşrlıklr
bağlantrsınrn ise ancak karşrtlaşmasrnda bulunduğunu ta-
nrtlar tanrtlamaz, ne itim ile çekimin kesin dengeleşmesin_
den, ne bir hareket biçiminin maddenin bir yansrna, öteki
biçiminin maddenin öteki yansrna kesin bir böIünmesinden,

84
yani ne iki kutbun karşrlrklr olarak birbirlerine nüfuz etme-
sinden,* ne de kesinlikle birbirlerinden a5rnlmasrndan söze-
dilebilir. Birinci durumda bir mrknatısrn kuzey ve güney ku_
tuplannrn karşrlrklı olarak birbirlerini ortadan kaldrrmalan-
m, ikinci durumda ise iki kutbun orta yerinden bir mrknatr-
sr, ikiye aJnrInanın' bir yanda güney kutbu bulunmayan bir
kuzey yanmr' öte yanda kuzey kutbu bulunmayan bir güney
yarımr oluşturmasrnı istemek demek olurdu. Ancak, böyle
varsayrmlann kabul edilmezliği kutupsal karşrtlrğrn diyalek-
tik niteliğnden derhal ortaya çıkmakla birlikte, doğabilimci-
lerin egemen olan metafızik düşünme biçimi sayesinde, hiç
değilse ikinci varsaJnm fiziksel teoride belli bir rol o5mar.
Bundan, yeri gelince sözedilecektir.
Çekim ve itimin karşrlrklr etkisi içinde hareket kendini
nasrl gösterir? Bunu en iyi yoldan bizzat hareketin ayn ayn
biçimlerinde inceleyebiliriz. Sonunda, maddenin genel görü-
nüşü ortaya çıkacaktır.
Bir gezegenin kendi merkez gövdesi çerçevesindeki hare-
ketini ele alalım. Basit okul gökbilimi, iki kuwetin ortak ha-
reketi sonucu çizdiği elipsin açrklanmasrnda, Newton'u izler;
merkez cismin çekimi ve bu çekim yönünde gezegenin nor-
mali boyunca çektiği tanjant kuwettir bu. Böylece, cisim,
merkeze yönelik hareket biçimi yanrnda, bir de, bir başka
yönde hareket, ''kuwet'' denilen, merkezi birleştiren doğruya
dik olan bir hareket çizer. Böylece, yukarda değinilen ve ev-
renimizde her hareketin ancak birbirlerini etkileyen cisimle-
rin, merkezleri birbirine bağlayan doğrular yönünde olabile-
ceğini, ya da bir başka deyişle, ancak merkezden etkileyen
''kuwetler'' yüzünden oluştuğunu gösteren temel yasa ile
çe-
lişkiye düşüyor. Gene böylece teoriye, gene önce gördüğümüz
gibi, hareketin yaratrlmasına ve yokedilmesine zorunlu ola-
rak götüren, bundan dolayı da bir yaratrcıyr öngören, bir ha-
reket unsuru getiriyor. Bundan dolayı, yaprlmasr gereken,
bu gizemli teğetsel kuwete merkezi olarak etkide bulunan
bir hareket biçimine indirgemekti; Kant-Laplace'ın kozmogo-
* Karşılıklı dengelenme ve nötralize etme anlamın d,a.
-Ed.
ni teorisini tamamlamaktr. Bilindiği gibi bu anlayrşa göre,
tüm güneş sistemi, dönen, son derece ince bir gaz kütlesinin
yavaş yavaş büzülmesiyle oluştu. Dönme hareketi, bu gaz
yuvarlağnın ekvatorunda elbette ki en kuwetli durumda-
drr, ve tek tek gaz halkalan kendilerini kütleden aylnrlar ve
asrl dönüş doğrultusunda merkezi cisim çewesinde dönen ge-
zegenler, gezegeıbenzerleri vb. halinde biraraya gelirler' Bu
dtıntış de, genellikle gaz parçaerklannrn kendi hareketleriyle
açrklanrr. Böyle bir hareket bütün yönlerde vardrr, ama so-
nunda belli bir yönde bir fazlalık kendini gösterir ve böylece
gaz yuvar|ağınrn giderek büzüImesiyle birlikte durmadan
artmasr gereken bir dönüş hareketine neden olur. Dönüşün
kökeni konusunda hangi VarsaJnm kabul edilirse edilsin,
hepsi, teğet kuweti ortadan kaldrnr, merkezi olarak etkile-
yen hareketin özel bir görünüş biçimine dönüşürler. Eğer ge-
zegen hareketinin bir unsuru, doğrudan doğruya merkezi
olanr, gezegenle merkezi cisim arasrndaki çekim tarafrndan
temsil ediliyorsa, öteki teğetsel unsur, bir kalrntr o|arak, gaz
yuvarlağ parçacrklannrn ilk itiminin bir türevi ya da değiş-
miş bir biçiminde görünür. Bir güneş sisteminin yaşam süre-
ci, çekim ile itimin karşilıklr etkisi olarak ortaya pkar; bu
etki içinde çekim, itimin rsr biçiminde ıZaya yayrlmasr ve
böylece yavaş yavaş sistemden kaybolmasr dolayrsryla, azar
azar üstünlük kazanrr.
Daha ilk bakrşta görülür ki, burada itim olarak kawa-
nan hareket biçimi, modern fiziğin ''enerji'' diye tanrmladığr
şeyin aynısıdrr. Sistemin büzüşmesi ve bugün oluştuğu ci-
.ı*ı"'i, bundan dolayı a5rnlmasr dolayrsryla sistem, ''enerji''
yitirmiştir. Hem de bu kayrp, Helmholtz'un bilinen hesabrna
ğtıre, başlangıçta itim biçiminde varolan toplam hareket
miktannrn (Bewegungsmenge) nun'ü kadardır.
a53
l
Şimdi de bizzat dünyamrzdaki cisimsel bir kütleyi eie
alalrm. Bu kütle, dünyanrn güneşle bağlantrsl gibi, çekimle
diirıyaya bağlantrlrdrr. Ama dıınyadan farklr olarak, serbest
bir gezegensel hareket yapamaz. Ancak dışardan itici bir
etki olursa hareket edebilir ve sonra, etki kesilir kesilmez

86
hareketi hrzla son bulur; bunun nedeni, yaya|nızca çekimin
"etkisi, ya da içinde hareket ettiği ortamrn direnci ile birlikte
çekimin etkisidir. Bu direnç de son tahtilde yerçekiminin bir
etkisidir ve o olmazsa, dünyann yüzeyinde bir direnç orta-
mr, bir atmosfer bulunamaz. Bundan dolayr, dünyanrn yüze_
yindeki salt mekanik hareket için bizi ilgilendiren, yerçeki-
minin, çekimin kesinlikle egemen bulunduğu, böylece hare_
ket ürününün iki ewe gösterdiği durumdur: önce yerçekimi-
ne karşr bir etki ve sonra da yerçekiminin etkisi: lrrsaca,
yükselme ve düşme.
Böylece, gene bir yanda çekim ile öte yanda kendisine
karşıt yönde yeralan, yani geri itici bir hareket biçimi ara_
srndaki karşrlrklr etki ile karşı karşıyayız. Ama bu geri itici
hareket biçimi, yersel saf mekanik (değişmez olarak kabul
ettiği, be1li topaklanma Ve yaprşma durumlanna sahip kütle_
leri ele alan mekanik) alan çerçevesinde doğada görülmez.
Bir dağın tepesinden kopan bir kaya parçasrnrn içinde bu_
lunduğu ya da bir şelaleyi olanaklr krlan fiziksel ve kimyasal
koşullar onun etki alanr drşrndadrr. o halde itici, kaldrncı
hareket, yersel saf mekanikte yapay olarak üretilmelidir: in-
san gücü, hayvan gücü, su gücü, buhar gücü vb. ile. Bu du-
rum, bu doğal çekimle yapay yollardan savaşma gerekliliği,
çekimin, yerçekiminin, ya da onlann dediği gibi yerçekimi
kuvvetinin, doğada en önemli, hatta temel hareket biçimi ol_
duğu görüşünün mekanikçilerce kabul edilmesine neden
olur.
Örneğin, bir ağrlık kaldrnlrnca ve onun dolaysrz ya da
dolaylı düşüşü, öteki cisimlere hareketi aktannca, mekani_
ğin alrşrlmış görüşiine göre, bu hareketi aktaran, ağırlıfin
ka]dın]ması değil, gıavitasyon kuvvetidit. Böylece, örneğin
Helmholtz şöyle diyor: ''Bizce en basit ve en iyi tanrdrğmrz
kuwet, çekici bir kuwet olarak, gravitasyondur. ... Örneğin,
bir ağırlık asrlarak çalıştrnlan saatler. ... Ağrhk ... saat me-
kanizmasrnrn tümü harekete geçirilmeksizin, gravitasyon ile
uyum içine giremez.'' Ama o, asrlr bulunduğu ip tamamryla
çözülene dek inmeden ve inmesini sürdürmeden saat meka-

87
nizmasrnı çalrştrramaz. ''Sonra saat durur, çünkü ağrlrğınrn
etkin kuweti o an için bitmiştir. Ağrrlığ kaybolmamrş ya da
azalmamrştır, yer tarafrndan gene ayru ölçüde çekilir, ama
bu ağırlığın hareket oluşturma yeteneği kaybolmuştur. .-.
Ancak kol gücü ile saati kurabiliriz ve böylelikle ağarlrk gene
yukan kaidrnlmış olur. Bunun ardrndan asrlık daha önceki
çalrşma kapasitesini yeniden kazanrr ve saat gene hareketi-
ni sürdürtir.'' (Helmhol tz, Populdre Vortrİige, lT, s. l44- 45')
o halde Helmholtz'a göre saati harekete geçiren etkin
hareket aktanmr, ağriığrn yukan kaldrnlmasr desl, ağırlı-
$n pasif yüküdür; ama yükiirr pasif asrlr&, bu yük ancak
kaldrnlrnca pasif durumdan çıkmakla birlikte, ağrlık ipi çö-
züIdükten sonra yii& eski pasifliğine döner. Yukarda gördü-
ğümüz gibi, modern anlayrşa göte eneği, itimin yalnızca baş-
ka bir ifadesidir ki, burada Helmholtz'un eski anlayışrnda
kuwet, itiımn karşıtr o|aı çekimdir. Şimdilik, bunu böylece
saptayıp geçiyorız.
Ancak yersel mekaniğin süreci sonuna Varınca, aynr di_
key uzaklrkta, ağır kütle, önce kaldınlrp sonra düşürüldü-
ğii,rıde, bu süreci oluşturan hareket ne oluyor? Bu, saf meka-
nik için kaybolmuştur. Ama şimdi biliyoruz ki, hareket hiç-
bir zaman yokedilemez. Küçtiü< bir krsmr da rsrya - krsmen
direnen atmosfere, losmen bizzat düşen cisme, son olarak
krsmen de dtışttıgu yere aktanlmrş rsrya dönüşmüştür. Saat
ağrrlığı da, giderek, saat mekanizmasrnrn çeşitli hareket
çarklannın sürtiiçıme rsrsr içinde hareketine son verir. Ama
genellikle böyle ifade edilmesine karşrn, tsrya Ve dolayrsryla
itme biçimine geçen, düşme hareketi, yani çekim değilür.
Tersine, Helmholtz'un doğru olarak belirttiği gibi, çekim,
ağrrlrk, daha önceki gibi kalrr, daha doğrusu hatta biraz da
artar. Bu daha çok düşme 7|e mekanik o]arak yokedilen ve
rsr olarak yeniden ortaya çrkan, kaldırma ile yükseltilen cis-
me aktanlmrş itmedir. Kütlelerin itimi, moleküI itimine dö-
nüşmüştiir.
Yukarda söylendiği gibi, ısr, itimin bir biçimidir. Katr ci_
simlerin molektıllerini salrnrm dunımuna getirir, böylece

88
ayra ayn molekiillerin bağlannı, srvr duruma geçiş gerçekle_
şinceye kadar gevşetir; srvl durumda da, lstntn siirekli ola-
rak verilmesiyle de molektillerin hareketini öyle bir dereceye
kadar artrnr ki, bu noktada moleküller kütleden tamamen
koparlar ve her moleküliiıı kendi kimyasal yap$r ile belirle_
nen belirli bir hızda, kendi başlanna serbestçe hareket eder-
ler. Isr daha da verilirse, bu hrz daha çok yükselir, böylece
moleküIler birbirlerini daha çok iterler.
Ancak rsr, ''enerji'' denilen şeyin bir biçimidir; eneıji, bu_
rada da gene itme ile özdeş olduğunu gösterir.
Statik elektrik ve manyetizm görüngülerinde, biz, çeki-
min ve itimin kutupsal bir dağlımına sahibiz. Bu iki hare-
ket biçiminin modus operandisi* ile ilgiti olarak hangi varsa-
yım kabul edilirse edilsin, olgular karşrsında, çekimin ve iti-
min, statik elektrik ya da manyetizm yoluyla oluşturduklan
ve hiçbir engele uffamadan gelişebildikleri ölçüde kutupsal
dağlımrn niteliğinden de zorunlu olarak ortaya çıktığı gibi,
birbirlerinin yerini aJrnen alabilirler. Etkinlikleri birbirlerini
karşrlamayan iki kutup, gerçekten kutup olamaz ve şimdiye
kadar da doğada böyle bir şeye raslanmamıştrr. Şimdilik bu-
rada, galvanizmi dikkate almryoruz, çünkü onda süreç, kim_
yasaltepkimelerle saptanrr ve bu ytizden daha karmaşrk du-
ruma gelir. Bundan dolayr, bizzat kimyasal hareket süreçle_
rini incelememiz daha iyi olur.
Iki parça hidrojen ağırlrğ, 15,96 parça oksijen ağrlığr ile
subuhan halinde birleşince, bu süreç srrasrnda, 68.924 rsr bi-
rimi kadar rsr miktan oluşur. Tersine, 17,96 parça subuhan
ağrrlrğnrn iki parça hidrojen ağrlığına ve 15,96 parça oksi-
jen ağırlığına aynşması, ancak, bizzat ister rsr ya da ister
elektrik hareketi biçiminde olsun, 68.924 ısı birimine eşde-
ğer bir hareket miktan, subuhanna eklenmek koşuluyla ola-
naklı olabilir. Aynı şey, bütün öteki kimyasal süreçler için de
geçerlidir. Bu durumlann büyiik bir çoğunluğunda, bileşi-
minde hareketin açrğa çrkmaslna, aJrrışmada hareketin ek-
lenmesi sözkonusudur. Burada da, kural olarak itme, stire_
* İşleme tatzı.
-ç.
cin aktif, hareket bahrmrndan daha yetenekli ya da hareket
eklenmesini gerektiren yanr; çekim ise, sürecin pasif, hare-
keti gereksiz }ılan ve bir hareket fazlalrğı brrakan yanrdrr.
Bundan dolayr, modern teoriye göre, bir bütün olarak, enerji,
elementlerin bileşiminde serbest kalrr, aynşrmda ise bağla-
nrr. Demek ki, eneıji, burada, itme için vardrr. Helmholtz
gene şöyle der:
''Bu kurrveti (kimyasal ilgi kuwetini) bir çekim kuweti
olarak dtışünebiliriz. ... Karbon ve oksijen atomlan arasrnda-
ki bu çekim kuweti, yeryüzünün yerçekimi biçiminde kaldı-
nlan bir ağırlık üzerinde yaptığı kadar bir iş yapar. ... Eğer
karbon ve oksijen atomlan birbirine doğru atrlrr ve karbonik
asit halinde birleşirse, karbonik asidin yeni oluşmuş parça-
crklan en şiddetli moleküi hareketi, yani rsı hareketi halinde
bulunmak zorundadrr. ... Eğer bunlar, sonradan çeweye rsr
vermişse, karbonik asitte hala tüm karbon, tüm oksijen ve
aJrrrca her ikisinin ilgi kuweti eskisi kadar güçlü olmakta
devam ediyor demektir. Ama bu ilgi, kenüni, şimdi yalnızca,
karbon ve oksijen atomlannrn srmsrkr birbirine bağlr olma_
srnda ve bunlann aynlmasrna izin vermesinde gösterir.''
(Helmholtz, aym yaprt, s. 169.)
Bu da aynen önceki gibi: Helmholtz, mekanikte olduğu
gibi kimyada da kuwetin çekimden oluştuğunu, bunun için
öteki fizikçilerin enerji dediği ve itme ile eşdeğer olanrn ta-
mamen karşrtr olduğunda rsrar eder.
o halde, artrk, çekim ve itim denen iki basit temel biçimi
ile değil, bu ikisinin karşıtlığı çerçevesinde ewensel hareke-
tin san}ma ve açrlma siiı:ecinin içinde akıp gittiği bir dizi alt
biçimle karşrkarşrya bulunuyoruz. Ama bu çok yanlr görün-
gü biçimlerini, hareket denen tekbir deyim altmda toplayan
ya|nızca bizim aklrmrz değildir. Tersine, bunlar, belirli ko-
şullar altında birbirlerine dönüşerek bir ve aynr hareketin
biçimleri olarak eylem yoluyla kendi kendilerini tanrtlarlar.
Kütlenin mekanik hareketi rsrya, elektriğe, manyetizme dö-
nüşür; ffir ve elektrik, kimyasal çöztilmeye dönüşür; kimya-
sal bileşim, gene rsr ve elektrik üretir ve elektrik yardrmı ile

90
manyetizm üretir; ye sonunda da rsr ve elektrik, kütlenin
mekanik hareketini bir kez daha üretirler. Hem bu de$şme-
ler öyle olur ki, bir biçimin belirli bir hareket miktan her za'
man, öteki biçimin tamrtamrna sabit bir miktanna tekabüI
eder. Bundan başka, hareketin miktannr ölçmeye yarayan
birimi, hangi hareket biçiminin sağIadrğı, bunun kütle hare-
ketini, ısryr, elektromotor kurrveti mi, yoksa kimyasal süreç-
te değişimden geçen hareketi mi ölçmeye yaradrğr önemli de-
ğildir.
Burada biz,l842'de J. R. Mayer tarafrndan kurulan* ve
ondan bu yana uluslararasr alanda büyük bir başan ile işle-
yen ''enerjinin sakrnımr'' teorisine dayanmaktayrz ve şimdi
günümüzde bu teori tarafrndan kullanıIan temel kawamlan
incelememiz gerekiyor. Bunlar, "kuwet" ya da "enerji" ve
''iş'' kavramlandrr.
Yukarda da gösterildiği clbi, şimdi oldukça geniş ölçüde
kabul edilmiş bulunan modern görüş gereğince enerji deyin-
ce itme anlaşrlryor; oysa Helmholtz, çekimi anlatmak için ço-
ğunlukla kuwet terimini kullaruyor. Evrende çekme ve itme
birbirini karşrladrğı, buna göre ilişkinin hangi yanrnrn pozi-
tif ya da negatif o}arak alrndrğr önemsiz olabilecesnden, bu,

* Anlaşılıyor ki, Helmholtz, Pop. Vortr.,II, s. 113'te, Descartes'ın hare-


ketin nicelik değişmezliği ilkesinin doğabilimsel tanrtlanmasında, Mayer,
Joule ve Colding'e bir pay çrkardığ gibi, kendine de belli bir pay çıkanyor.
"Ben de, Mayer ve Colding'den hiç haberim olmaksrzrn, ve Joule'un deneyle_
rinden ancak çalrşmanın sonunda haberdar olarak aynı yolda ilerledim.
Özellikle çeşitli doğa süreçleri arasında, belirtilen inceleme biçimi ile çrkan_
labilecek bütün ilişkileri ortaya koymaya çalrştm ve 1847'de "Kuwetin Sa_
krnrml Üzerine" başlıklı küçiik bir yapıtta ince]eme]erimi yayınladım."ae
Ama bu yapıtta "Kuwetin Sakınrmı" ve bir sistemin çeşitli organlan arasın-
da etkin olan güçIerin merkezi etkisinin ancak.aynr şey için iki değişik de-
yim oldufu şeklinde, üııkarda belirtilen matematiksel olarak çok değerli ge-
lişme ile, belli bir mekanik sistemde canlr ve gerilimli güçlerin toplamının
değişmezliğ yasaslnn tam bir formülleştirilmesi drşrnda yeni bir şey, 1847
durumu için hiç yoktur. Bütün öteki noktalarda Mayer'in 1845 tarihli ikinci
yazıSrnı aşmrştr' Mayer daha 1842'de "]<uwetin yokedilmezlğ"ni ileri sürü-
yor. 1845'te yeni bir açıdan "çeşitli doğa süreçleri arasındaki ilişkiler'üze-
rinde, Helmholtz'un 1847'de söylediklerinden çok daha önemli şeyler söyle-
yebiliyordu.6T lE ngels' in notu.)

91
önemsiz bir biçimsel ayrım olarak görülebilir; bunun gibi as-
lrnda, pozitif apsislerin belli bir çizğ izenndeki bir noktanrn
sağına ya da soluna doğru sayrlması da önemsizdir. Ancak
bu, mutlaka btıyle de değildir.
Çünkü burada her şeyden önce sözkonusu olan evr'en de-
sl, yeryüzünde oluşan ve güneş sisteminde dünyanrn ve ev-
rende güneş sisteminin tamamen sabit durumunca koşulla-
nan görüngülerdir. oysa güneş sistemimiz her an uzayda bü-
yük miktarlarda harekel yayar; hem de çok belirli bir nite-
Iikte hareket, yani güneş ısrsı, yani itme. Ama dünyamrzrn
kendisi de, üzerindeki yaşamrn varlrsnr ancak güneş lstslna
borçludur, ve dünya aldığı bu rsrnın bir bölümünü başka ha-
reket biçimlerine dtıntışttırdtıkten sonra, aldığı bu güneş rsı-
srnr sonundağzaya geri verir. o halde güneş sisteminde ve
özellikle yeryüzünde çekim, itime göre daha önemli bir ağr-
lrk kazanryor. Bize güneşten gelen itme hareketi olmasaydı,
dünyada her hareketin durmasr gerekirdi. Güneş yann soğu-
yacak olsa, dünya üzerindeki çekim, diğer bütün şeylerin
a5mr kalmalan koşuluyla, bugün nasrl ise gene öyle kalrrdr.
Daha önce olduğu gibi, 100 kiloluk bir taş, neTeye konursa
konsun, 100 kilo çekerdi. Ama gerek kütlelerin, gerek mole-
küllerin ve atomlann hareketi, mutlak hareketsizlik diyebi
Ieceğimiz bir duruma girerdi. o halde şurasr açrktrr ki, bu-
gun yeryüzünde işleyen süreçler için hareketin aktif yanr
olarak, yani "kuwet'' ya da ''eneı$i'' olarak çekimin ya da iti-
min alrnmasrna kayrtsrz kalrnamaz. Bugünkü yeryüzünde,
tersine, çekim, itimden daha büyük üsttinlük kazanmrş oldu-
ğundan, tamamenpasifduruma gelmiştir. Bütün aktif hare-
keti, giineşten itim gelmesine borçluyuz. Bundan dolayı da
yeni okul ilişkisinin niteliği konusunda açık değil-
-hareket
se bile_ konu bakrmrndan ve yersel süreçler için, hatta bü-
tün güneş sistemi için, enerjiyi itme olarak kawarken tama-
men hakhdrr.
''Enerji'' terimi, tüm hareket ilişkisini asla doğru olarak
anlatmryor, çünkü ya|nızca bir yanrnr, tepkiyi değil, etkiyi
kapsryor. A5rnca, "enerji''yi maddeye göre drşsal bir şey, son-

92
radan alrnrp konmuş bir şeymiş gibi gösteriyor. Ama herhal-
de''kuwet'' ifadesine yeğlenmelidir.
Genel olarak kabul edildiği gibi (Hegel'den Helmholtz'a
kadar), kurrvet kavramr insan organizmasrnrn kendi çevresi
içindeki etkinliğinden çıkmrştrr. Kas kuwetinden, kollann
kaldırma kuwetinden, bacaklann slçrama kuwetinden,
mide ve barsaklann sindirim kuwetinden, sinirlerin duyu
kuwetinden, salgı bezlerinin salgı kuwetinden vb. sözede_
riz. Başka bir deyimle, organizmamlzrn bir işlevinin görün_
güler oluşturduğu bir değişikliğin gerçek nedenini belirtmek-
ten uzak kalmak için, bunun yerine uydurma bir neden, de-
ğişikliğe uygun düşen bir sözde kul'vet koyanz. Sonra bu ko-
lay yöntemi dış dünyaya da aktanr ve göriingüler kadar
de$şik türde kuwetler icat edenz.
Hegelin zamanrnda doğabilim (belki gök ve yer mekaniği
drşta tutulursa) bu safça dönemde bulunuyordu ve Hegel çok
haklı olarak kuwetleri betimlemenin o zaman geçerli olan
yöntemine saldrnr (aktanlacak paragrafl.68 Gene başka bir
yerde der ki:
''Mrknatrsrn çekim kuweti olduğunu söylemekten, onun
bir ruİıu bulunduğunu" (Thales'in dediği gıbi) ''söylemek
daha iyidir; kuwet, maddeden aynLabilir, bir yüklem olarak
tasarlanan bir tür özgü}üktür ruh, bizzat bu hareke-
tin kendisidir, maddenin doğası - oysa
ile özdeştir."eı (Geschichte
der Philosophie, I, s. 208.)
Kuwetler konusunda bugiin artık eskisi kadar rahat
dawanamryoruz. Helmholtz'u dinleyelim:''Bir doğa yasaslnr
tam olarak tanryorsak, onun istisnasız işler olmasını isteme-
liyız' ... Böylece, yasa, karşrmrza bir nesnel güç olarak çrkar,
bunun için de onu kuvvet diye adlandrnnz. Örneğ_in, rşrğrn
krnlmasr yasasrnr saydam maddelerin rşrğr kırma kuweti,
kimyasal eğilim yasaslnr çeşitli maddelerin aralanndaki ilgi
kuweti diye nesnelleştiririz. Bunun gibi metallerin dokun_
masrndaki elektrik kuwetinden, yaprşma kuwetinden, krl_
cal borular kuwetinden ve başkalanndan sözederiz. Bu
isimler, koşullan hentiz ohdukça karmaşık olan dağa süreçle-

93
rinin önce srnırlr bir dizisini kapsayan yasalan nesnelleşti-
rirler. ... Kuwet, yairnızca nesnelleşmiş etki yasasrdrr' "' or-
taya attrğmrz so5rut kuwet kawamr, buna yalnrz, bizim bu
yasayl isteyerek icat etmedismizi, bunun doğa olaylannrn
zor|iyıcıbir yasasr olduğunu eklemiş olur. Doğa görüngüleri-
ni kiwama, yani yasahan bulma isteğimiz, başka bir anla-
tım biçimi alrr, yani görüngülerin nedenleri o|an kuvvet]eri
bulup çrkarmamrz gerektiğini anlatrr.'' (Yukardaki yaprt, s'
rsg-ğı. ].869 tarihinde Innsbruck'ta verilen konferans')
Birincisi, öznetliğimizden bafrmsrz olarak saptanmrş,
bundan dolayı da tamamryla nesnel olan bir doğa yasasrna
sa]t öznelbit kuvvet tasanmr getirmek, kuşkusuz tuhaf bir
''nesnelleştirme'' yoludur. En çok, alabildiğine sıkr bir eski-
hegelci b-oyle bir şeye girişebilir, ama Helmholtz gibi bir
yeiiı.a.rtçi asla. Ne bir kez saptadlğrm|zyasa, ne de nesnel-
iiğİ v, da onun eyleminin nesnelliğ_i, içine bir kuwet katma-
it"i^, birazcrk olsun yeni nesnellik kazanabilir' Ona ekle-
nen şey, vaktiyle hiç bilinmeyen bir kuwet sayesinde etkili
oldugu- yolundaki öznel iddiamrzdrr. Ancak bu araya sokuş-
turmanrn gizli anlamr, Helmholtz bize örnekler verir ver-
mez: rşrğrn yansrmasr' kimyasal ilgi, dokunma elektriklen-
ve bu olgulan yöneten yasala-
-esi, yğrşma, krlcal borular; düzeyine yiikseltir yük-
n, kıvrZt'olarak, yüce "nesnellik''
*"ıt-"r, görü1ür. ''Bu isimler, ilkede srnrrlr bir doğa süreçleri
dizisinin, o/dukça karmaşık o]makta devam eden koşullann
yasalannr nesnelleştirir.'' İşte burada, daha çok öznelleştir-
he olan ''nesnelleştirme'' bir anlam kazanrr: yasayı tam ola-
rak tanrmrş d.uruma geldiğimiz için değil, böyle bir durum ol-
madığiçın. Bu olgulann ''oldukça karmaşık koşullannr'' he-
nüz tam olarak bilmediğimiz için, burada çofunlukla kuwet
sözcüğüne srsnrnz. Demek ki, bununla, bilgimizi desl, ya-
sanrn niteli$ .'r" orrn eylem biçimi konusundaki bilgimizin
eksiiliğini ifade ederiz. Bu anlamda, henüz açrklanmamış
bir neJensellik ilişkisinin krsa ifadesi, bir dil geçiştirmesi
olarak herkesin kutlandığ bir şey durumuna gelebilir' Bun_
dan fazlasr kötü bir şeydir. Helmholtz, frziksel görüngüleri,

94
ışIğIn krılma kuweti, elektrik dokunma kuweti vb. ile nasrl
hak]r olarak aEklamrşsa, ortaçağn skolastikleri de ayru hak_
la sıcaklrk değişikliklerini bir uis ca]orifica (srcak veren kuv-
vet) ve bir ızs friğfaciens (soğuk Veren kuwet) ile açıklamrş-
lar, böylece rsr görüngülerini daha fazla inceleme gereğini
du;rmamrşlardrr.
Bu anlamda bile bir bahtsızlrk sözkonusudur, çünkü her-
şeyi tekyanlı bir biçimde ifade ediyor. Bütün doğa süreçleri
iki yanlrdrr, en azından iki etkin lısmrnrn ilişkisine, etki ile
tepkiye dayamrlar. Bununla birlikte, kuwet kawamr, insan
organizmasrnm drş dünya üzerindeki etkisinden rıe aJ.rıca
yersel mekanikten dolayr, aneak bir yamn etkin, etkileyici,
öteki yanrn ise pasif, alrcr olduğunu gösterir; böylece de cinsi-
yet ayrnmrnln Cansrz varlrklara kadar henüz tanrtlanmamış
yaygınlrğnr ortaya koyar. Kuwetin etkilediği ikinci losmrn
tepkisi, en çok pasif bir tepki, bfu direnme olarak görünür.
BöyIe bir kawayrş biçimi saf mekaniğin bile drşrnda kalan
birçok alanlarda, yani hareketin basit aktanlrşınrn ve nicelik
hesabrnrn sözkonusu olduğu yerde olanaklıdrr. Ama Helm-
holtz'un kendi örneklerinin de tanrtlandıg gibi, fiziğin daha
karmaşrk süreçlerinde yetersiz kalrr. Işr$n krncr kuweti rşr-
ğn kendisinde olduğu gibi, saydam cisimlerde de vardrr.
Adezyon ve lıılcallrkta ''kuwet'', srvrda bulunduğu kadar katr
cismin yüzeyinde de a;mr kesinlikte vardrr. Dokunma elekt-
riklenmesinde de mutlaka, her ıkj metalin buna yardrm etti-
ği ve ''kimyasal ilgi kuwetinin'', eğer varsa metallerin ikisin-
de de birleştirici bir durumda olduğu kesindir. Ama iki ayn
kurrvetten oluşan bir kuwet,
-bir tepki uyandırmayan ama
bunu kendine katan ve kendinde taşryan bir etki,- kuırvetin
ne demek olduğunu gerçekten bilen biricik bilim sayrlacak
yersel mekanik anlamrnda bir kuwet değildir. Çünkü birin-
cisi, yersel mekaniğin temel koşullan, çarpma nedenlerini,
yani belirli bir kuwetin niteliğini araştırmaktan kaçrnma,
ikincisi de kuwetin tek taraJlılığ görüşüdür ki, burada söz-
konusu olan kuwetin karşrsrnda her zaman ve her yerde eş-
değer yerçekimi kuweti vardrr ve böylece herhangi bir yersel

95
düşüş uzaklığı ile karşrlaştrnldrğında dünyanrn yarrça-
pr=@'dur.
Şimdi Helmholtz'un kendi
"kuwetler''ini doğa yasalan_
nrn içerisinde nasrl''nesnel1eştirdiğini"-görelim'
Fielmholtz, 1854 tarihli bir dersinde (aym yaprt, s' 119)'
güneş sistemimizin oluştuğu bulutsunun (nebula) başlangç-
t, olduğu ''işleyen kuwet birikimini'' inceliyor'
'"rtp
''Gerçekte, y^in, tüm parçalarınln birbirine karşr genel
onun çok bü-
çekim kuweti biçi-i'rd" olsa da, bu anlamda
yük bir birikimi vardı.''
" Brrru geri gelmeyecek bi-
şüphe yok. Ama, belki bir daha
yitiri1miş birazcrk ni-
çimde oriyi"uçiıu, madde ile birlikte
celik bir yrrr, u$rırğın ya da gravitasyonun bu birikimin tü_
münün üugün dl güneş sisteminde aynı ölçüde azalmadan
varoldufu da ştıphe götiirmez. Aynca: ''Etkilemeye hazrr du-
rumda ü*y."uf kuırvetlerin de bulunmuş olmasr cgre|ı+}'
Ama bu kuwetler ancak çeşitli kütlelerin çok yakında birbi-
rine dokunmasr halinde etkili duruma gelebileceklerinden,
onlann rol oynamaya başlamasından önce yoğunlaşmanın
gerçekleşmesi gerekirdi.'' [s. 120.J
" Helmhottz'un yukarda yaptığ sibi bu kimyasal kuwetle-
ri, çekim kuwetleri olarak, yani çekim olarak dikkate alrr-
gün-eş sis_
*uı., n" kimyasal çekim kuwetlerinin toplamrnın
temi ıçınde hıç eks1ımeden hAtö bulunduğunu burada da söy_
lemek zorundaYrz.
Ancak Helmholtz, aynı sayfada yaptığı hesabrn sonucu
olarak, ''belki asıl mekanik kuwetin yalnrz 454'te bir parça-
*rrm b, durumuyla'' - yani güneş sisteminde varolduğunu
Bundan nasrl anlam çıkanlabilir? Çekim kuwet-i'
"tıyltıyor. hiç eksil_
t ğ"r"ı, hem kimyasal olarak, güneş sisteminde
"-
mede]ı vardrr. Helmholtz, başka bir sağlam kuwet kaynağı
belirtmiyor. Helmholtz'a göre, herşeye karşrn bu kuwetleı
çok bııytık bir iş yapmışlardrr. Ama
bundan dolayı ne çoğal_
*ş,,"deeksilmiş}erdir.Yukardasaatasrlığaiçinsöylendi.
s, gti, aynr şey, güneş sistemindeki her molekü|
ve bizzaİ'
ltıri gü"uş *ıste-l için geçerlidir. ''onun ağrlığr ne kaybol-

96
muş' ne de azalmrştrr.'' Daha önce belirüiıdiği gibi, karbon ve
oksijene olan şey, bütün kimyasal elementlere de olur: herbi-
rinin varolan miktan olduğu gibi kalır ve ''tüm ilgi kuweti
eskisi kadar kuwetli olarak varolmakta devam eder". O hal-
de yitirdiğimiz şey nedir? Helmholtz'un hesabrna göre, güneş
sisteminin yapabileceğinin 453 katı kadar büyük olan kosko-
caman işi yapan hangi ''kuwet''tir? Helmholtz bu noktaya
kadar bize hiç yanrt vermiyor. Ama daha sonra şöyle diyor:
''[Ilk bulutsuda] daha faz|a ısı biçimindebir yedek kuwe-
tin varolup olmadrğnr bilmiyoruz.'' [s. 120.]
Ama eğer belirtmemiz olanaklrysa' lsl, itici bir ''kuv-
vet''tir, bundan dolayı hem gravitasyonun' hem de kimyasal
çekimin yönüne karşı etki gösterir, bunlar artr olarak verilir-
se kendisi eksi olur. o halde Helmholtz'a göre, asrl yedek
kuwet, genel ve kimyasal çe1ı'mden olmuşsa, bu yedek kuv-
vete eklenmeyen, ama ondan çıkanlan faz|abir yedek lslnln
da bulunmasr gerekirdi. Yoksa suJrun, bu çekime karşı olan
yönde buharlaşmasına ve buhann yükselmesine neden oldu-
ğunda, güneş lslslnrn dünyanrn çekim kuwetini güçlendir-
mesi gerekirdi; ya da subuhannrn geçirildiği kor halindeki
bir demir borunun srcaklrğrnrn, oksijen ve hidrojenin kimya-
sal çekimini etkisiz duruma getireceğine, güçlendfumesi ge_
rekirdi. Aynı şeyi başka biçimde açıklamak için, küresel bir
bulutsunun çaprnrn r, bundan doLayı da hacmininılr1r3, sı-
caklrğnrn t olduğunu varsayalrm. Daha sonra' aynr kütleye
sahip ikinci küresel bulutsunun daha yüksek ?srcaklrğtnda,
daha büyfü R çaprnda ve AlsnR\ hacminde olduğunu varsa-
yalrm. Şimdi ikinci bulutsuda gerek mekanik, gerek fiziksel
ve kimyasal çekimin, .E çaprnda doğru krsalmasr, yani T
srcaklık farkrna karşrhk gelen bir lsrJn uzaya yaymasr duru-- t
munda birincisindekine eşit kuwet etkileniminde bulunabi-
iir. Demek ki, daha srcak bir bulutsu, daha soğuk olana göre
daha geç yoğunlaşır, bundan dolayl da, Helmholtz'un açrsln-
dan balçrldrğr zaman yoğunlaşma engeli olarak görülen rsr
''yedek kuwet''in artrsr değil, eksisidir. Helmholtz bir rniktar
jüici hareketin, rsr biçiminde hareketin çekici biçimlerine ek-

97

ı
ı
Ienmesi ve bunlann miktannı artrrması olanasnr varsaya-
rak önemli bir hesap yanlrşr yapıyor'
Şimdi bu ''yedek kuwet''in tümünü,
bir toplamr sağlaya-
bilecek şekilde, a5mr matematiksel işaret altrnda olanakh ve
iiii r"^""da' da gösterilebilir duruma getirelim. Şimdilik
rJryı tersine çevirip onun itişi yerine eşdeğer bir çekim koya_
*"vr""ğr-rid^n,bu ters çevirmeyi çekimin iki biçimi ile
zorundayrz. Sonra genel çekim kuweti yerine'
'c"-rı.
kiiıyasal ilgi yerine, başlangçta da olasrlrk]a varolan rslye-
,lrr"l ıtı"ı t*rruı."tı, topiamrnr ya da serbest duruma geldiği
iiil s"' küresi içinde mevcut olan enerji adr verilen ''bulut
şeyi
ha-
ı.ry-Jı. zorunda5nz. Böyle yaparak Helmholtz'un
iira" *udd"d"r, bizim sistemimizin göksel cisimleri-
,rı" 'uçı-rş ıı< yoğunlaşmasrndan ortaya çrkmasr gereken
"*"ryrıan
ısrnın" hesabrnr yaparken tuttuğu yol da geçerli olacaktrr'
Helmholtz, bütü; 'yedek kuwet''i, rsrya, itmeye böylece in-
dirgeyer"k varsa5nlan "rsr yedek kuweti"ni buna eklemeyi
de ilanaklı kılryor. O zamaı hesap, başIangrçta gaz-yruvarla-
gndabulunanenerjinin,yaniitmenintümününa$7a5a'ii1ş,1
isı biçimind e :uzaya dasldr$nr, ya da daha iyi belirtirsek'
bugünkii güneş sistemindeki bütün çekim toplamrnrn bu sis-
teıide hAlA varolan itmenin toplamrna oralunın 1:454 oldu-
ğunu gösterir. Ama o zaman hesap, kanıt olarak
eklendiği
konuşmanrn metnine tamamen ters düşer'
Ğwet anlayrşrnrn, Helmholtz gibi bir fizikçide bile böyle
bir kavram kargaşasrna meydan vermesi, matematiksel me-
kaniğin de ötesine giden bütün araştrrma alanlannda onun
bilirnsel balrrmdan bir yarar sağlamayacas konusunda en iyi
kanıttrr. Mekanikte hareket nedenleri olduğu gibi alrnrr ve
bunlarrn kökeni dikkate alrnmayrp, yalnrz etkileri heşaba
katrlrr. Bundan dolayı bir hareket nedeni kuwet olarak nite-
lenince, bunun mekaniğe herhangi bir zaran yoktur' Ama bu
nitelemeyi fız7ğe, kimya ve biyotojiye de aktarma alrşkanlr$
yerleşirse, kargaşalrk kaçrnrlmaz duruma gelir' Bunu şimdi-
sonra da srk srk göreceğiz'
- kadar gördük ve bundanbundan
ye
sonraki bölüme bakrnız'
Iş kawamı konusunda

l
98
IIAREKETIN Öı,çÜsÜ. Işzo
-

"ÖTE yandan, bu alanrn temel kavramlannrn'' (yani ''işin


Ye onun değiştirilemezliğinin fiziksel temel kawamlannrn'')
''bütün çabalanna, zeka}anna ve hatta doğabilimsel bilgileri-
nin oldukça fazla olmasrna karşrn, matematiksel mekaniğin
okulundan geçmemiş kişilerce kavranmasrnrn çok güç görün-
düğünü her zaman saptadrm. A5rnca, bunlann tamamen
kendine özgü cinsten so5rutlamalar olduğu da yadsrnamaz.
Bu konuda Leibniz'e karşı yürüttüğü polemiğn de tanrtladı-
& cıbi, I. Kant sibi bir zeka bile bunlan anlama5n kolayca
başaramamrştrr.'' Helmholtz böyle diyor (Pop. wiss. Vortr.,
II, onsöz).
Buna göre, biz, şimdi, çok tehlikeli bir alana girmek cesa-
retini göstefyorız; okuru "matematiksel mekanisn okulun-
dan'' geçirmek krlavuzluğunu yüklenemeyeceğimizden, bu
tehlike daha da büyüyor. Ama belki de, kawamlann sözko-

99
nusu olduğu yerde diyalektik düşünce bize hiç olmazsa ma-
tematik hesaplama kadar krlavuzluk edecektir.
Galilei, bir yandan, düşen cisimlerin aldığr uzaklrklann
düşerken geçen zamanln karesi ile orantrlı olduğunu göste-
,"r, dtış-" yasasınl keşfetti. Bunun yanrnda ise, ilerde göre-
ceğimiz gibi, bir cismin kütlesi ve hızr tarafından belirlenen,
kühenin sabit olmasr halinde hrzla orantrlr olan hareket
miktan (onun impeto ya da momento'sa) konusundaki pek
uygun olmayan önermesini koymuştu. Descartes, bu son
tınermevi benimseyerek, hareket halindeki bir cismin kütle_
sinin ve hızrnrn çarplnunl, tamamen genel olarak hareketi-
nin bir ölçüsü yaptr.
Huyghens, esnek bir çarpmada kütlelerin çarprmrnrn Ve
bunlarrn hrz karelerinin toplamrnrn, çarpmadan önce ve son-
ra a)mr kalacağınr, bir sistemde biraraya gelmiş cisimlerin
hareketi ile ilgili öteki çeşitli durumlar için benzeri bir yasa_
nrn geçerli olduğunu daha önce bulmuştu.
i"ibr.ir, hareketin Descartes'a göre ölçülmesinin düşme
yasasr ile çeliştiğini kawayan ilk insandrr. Öte yandan, Des-
carbes'a göre ölçmenin birçok ba]<ımlardan doğru olduğu da
yadsrnamaz. Buna göre Leibniz, hareket halindeki kuwetle-
ri ölü ve canlr kuwetler diye ikiye ayınyordu. Ölti kuwetler,
hareketsiz cisimlerin ''itmeleri'' ya da ''çekmeleri'' idi' Bunla-
nn öIçüsü, bir cisim hareketsiz halden hareketli hale geçti-
sinde, hareket hrzr ile kütlesinin çarprmrdrr. Öte yandan Le-
ibniz, canlr kuwetin, bir cismin gerçek hareketinin ölçüsü_
nün kütlesinin hrzrnrn karesi ile çarprmr olduğunu öne sür-
dü. Hareketin bu yeni ölçüsünü doğrudan doğruya düşme
yasasrndan çrkardr. ''Dört libre ağırlığrnda bir cismi bir ayak
iaot) yııı.seltmek için'', diye bağlryor Leibniz, ''bir libre asr-
Iığrnda bir cismi dört ayak yükseltmek için gerekli olan \u-
vet gereklidir. Ama uzakhklar hrzrmn karesi ile orantrhdrr,
çtınkıı bir cisim, dört ayak düşünce yalrnız bir ayak diışttı-
$lndeki hrzrn iki katr hrza erişir. Düşüşte ise, cisimler, düş_
iiıı<leri yere olan yiiksekliğe çıkmak için gereken kuwet ka-
dar kuwete sahip olurlar. Demek ki, kuwetler, hızrnrn kare_

700
si ile orantrlrdır.'' (Suter, Geschichte der mathematischen
Wis senschaften, II, s. 367.X1
Daha sonra Leibniz, my hareket ölçüsiinün Descartes'in
hareket miktannın sabitliği yasasr ile çeliştiğini, çünkü bu
gerçekten geçerli olsaydr, kuwetin (yani hareket miktannrn)
doğada sürekli olarak artacağnı ya da eksileceğini gösterdi'
Hatta kendisi, eğer mv ölçüsü doğru olsaydr, sürekli kuwet
kazanan bir perpetuum mobilğ sağlamasr gereken
-ki bu
da saçma olurdu- bir aygıt taslağ (Acta Eruditorum,1690)
çizmişti.72 Helmholtz böyle bir kanrtlamayr gene srk sık kul-
lanmrştrr.
Dekartçılar büyük protestolarda bulundular, yıllarca sü-
ren iirrlü anlaşmazlrk ortaya çrktr ve Kant da (Gedanken von
der wahren Schİitzung der hebendigen Kİöfte, 17 46)73 başlık-
lı ilk yazrsr ile, konu5ru açrkça kawamadan bu tartrşmaya
katrldr. Bugünkü matematikçiler, ''lcrk yıldan fazla süren ve
Avnıpalr matematikçileri iki düşman bloka aylran, en so_
nunda d'Alembert'in T?ait6 de dynamique (7743) adlı yapı-
trnda kesin bir yargı ile son verdiği, gereksİz bir sözctikkav-
gasından başka bir şey olmayan'' (Suter, yukardaki yapıt, s.
366) bu ''ltrsır" tartrşmaya bir çeşit küçümseme ile bakıyor_
lar.
Ancak, bir tartrşma, bir Descartes'a karşr bir Leibniz ta-
rafrndan başIatrlrrsa ve Kant gibi bir kişiyi oldukça kalın bir
cilt oluşturan ilk çalrşmalannı tümüyle buna a5nracak kadar
uğ.raştrnrsa, tamamen gereksiz bir ağız kavgasrna dayanmr-
yormuş gibi görünebilir. Peki ama hareketin birbiriyle çeli.
şen iki ölçüsü bulunduğu, bunun bir kez hız ile orantrlr oldu-
ğu, başka bir kez hızın karesi ile orantılı olduğu nasrl anlaşı_
lacaktır? Suter, konu5ru kendisi bakrmından iyice kolaylaştı-
rryor ve her iki yanln doğru olduğunu ve gene her iki yanın
yanlrş oldufunu; "bununla birlikte,'canlr kuwet' deyiminin
bugüne kadar dayandrğnı; ancak, bunun artık kuvvetin ö]-
çüsü olarak kuLlanılmadığnı,*x mekanikte çok önemli olan
* Bitimsiz hareket. -g
** Italikler Engels'indir. -.8d.

701
kütle ile hızrn karesi çarpımrnrn yarrsl için vaktiyle benim_
bir deyimd", b.şk, bir şey olmadrğnı'' söylüyor' [s'
'""-ış
ios.ı ö halde my hareketin ölçüsü olarak kalryor ve canlr
ı.ıı*"t de,mvz1"için yalnrz başka bir ifadedir; biz bu formül_
J"r', u"""" -"ı.."ıı.t" çok önemli olduĞ"unu, ama şimdilik
ne üak mdan önemli olduğundan henüz haberimiz bulunma-
dığnr- öğreniyoruz.
Borr-, karşr, kurtancı Traite de dynamique'i74 ele ala|ım
ve d'Alemb"j'ir ''k rıiyet buynıltusu"na daha yakrndanöir
gözala\ım; sözkonusu olan şey önsözde vardrr' Metinde' bü-
itir, ,or.r, f inutilit| parfaite dont eLhe est pour Ia
duru-
ii""n;qu"'ten (mekanik için hiçbir fayda sağlamamasr
mundaf dolayı ortaya çrkmryor deniyor' ts' XVII'] Bu' salt
matematiksei mekanik için tümüyle doğrudur; bu mekanik-
l", y"t*aa Suter'de gördüğümüz ğb! tanrmlama olarak
ı.uııan ıa, sözciiıkler, ydrnızca başka ifadeler, cebirsel for-
müller için kullanrlan adlar, ardrnda hiçbir şey düşünmeme_
nin yeğ alacağı birtakrm adlardrr'
il,i""ı" birıikt", böyle önemli kişiler konu ile ilgilendik-
leri için, kendisi de önsözde bunu krsaca incelemek' araştrr-
bir kimse hareket eden cisimle-
-Ji*tivor. Açık düşününce,
ancak onlann engelleme ve direnmesini
rin kuweti deyince,
bastrrma özelliğini anlayabilir. o halde kuwet ne my ve ne
a"-i* ile tılçtıĞbilir, bunu ölçmenin tek yolu, engeller ve di_
renmelerdir.
Demek ki, diyor d'Alembert, üç çeşit engel vardrr: 1" aşr_
yüz_
lamayan enge}lei: bunlar, hareketi toptan yokeder ve bu
den üurada hesaba katrlamazlar; 2o direnmesi hareketi dur_
J"*"v. yeterli olan ve bunu bir an için yapan engeller:
d"rg" dorr-r; 3' hareketi yavaş yavaş durdur11 engeller:
g""iı.tiıı-ış hareket durumu. ts. XVII-XVIII.] ''Herkes ka-
6ul edecektir ki, kütlelerinin gerçek hrzlan ile, yani hareket
hızlan ile çarprmlan her iki yanda da eşit
"ttıkı"ırrd"ki
olunca iki cisim arasrnda denge vardrr. o halde, denge duru-
ha-
munda kütle ve hrzrn çarprmr, ya da aynr şey demek olan
,"k"t kuweii temsil edebilir. Gene herkes kabul
-ıktan,

102
edecektir ki, gecikmiş harekette aşrlan engellerin sayrsr hı-
zrn karesi i]e orantrhdrr ve böylece, örneğ.in, belirli bir hızla
bir yayı srluştıran bir cisim, iki kat hrzla, a;mr anda ya da ar-
darda birincisine benzer iki yayı değil, dört yayr, üç kat hrzla
dokuz yayı vb. sılrrştırabilir. Canh kuwet yandaşlan'' (Leib_
niz'ciler) ''bundan gerçekten hareket halinde bulunan cisim-
lerin kuwetinin genel olarak kütle ile hızrn karesi çarpımry-
la orantrlr oldufu sonucunu çrkanrlar. Tamamen açrk düşün-
celerin mantrk yönünden kullanılmasr durumunda ancak bir
engelin aşılmasrnda ya da bu engelin direnmesinde varo}an
etki, kuvveü sözcüğü altrnda anlaşılrnca, kuwetlerin ölçüsü-
nün denge için ayn, ve gecikmeli hareket için ayn olmasrnrn
aslrnda acaba nasrl bir zorluğu olabilir?'' (Önsöz, s. XIX-)OÇ
orjinal baskr.)
Ancak d'Alembert, bir ve aynr kuwetin çifte ölçüsünün
çelişkisinin böyle kolayca geçiştirilemeyeceğini kawayama-
yacak kadar faz|a fı|ozoft,ur. Bundan dola5n, Leibniz'in daha
önce söylediği aynr şeyi aslrnda bir daha yineledikten sonra
onın"6qui1İbrc''i* Leibniz'de ''ölü basrnçlar'' olan şe_
-çünkü
yin aynrsrdır-, birden dekartçrlann yanrna geçiyor ve şu
yolu buluyor:
"Gecikmeli hareket halinde bile kuwet, engellerin mut-
Iak büyüklüğü ile de$l de, bu engellerin dirençleri toplamr
ile ölçülürse'', mv çarprmr, kuwetin ölçüsü olarak geçerlidir.
''Çünkü gene herkesin kabuledeceğ.i gibi cismin her an yitir-
diği hareket miktan direnmenin ve sonsuz küçüklükteki sü_
renin çarplmr oranında olduğundan, bu çarprmlann toplamr
açrkça toplam direnmeyi oluşturduğundan, hareket miktan-
nrn (mv)** direnmeler toplamı ile orantılı olduğundan şüphe
yoktur.'' Bu sonuncu hesaplama biçimi ona daha doğal görü-
nüyor, "çünkü bir engel ancak direnme gösterdiği sürece en-
geldir ve aşrlan engel için söylenecek en doğru şey, dirençIe-
rinin toplamı olmasrdrr. A5rnca, kuwetin böyle ölçülmesinin,
denge ve gecikmeli hareket için ortak bir ölçüye sahip qlma

* Denge.
-ç.
** Engels tarafindan eklenmiştir. -Ed.

103
bakrmrndan yararı varür''. [s. )o(_)o(.] Ama herkes bunu is_
tediği gibi ele alabilir.
ntg""" d'Alembert, bizzal Suter'in belirttiğ'i gibi, mate_
matiksel bir falso ile sorunu çözümlediğine inanarak, öncüIe_
rinde egemen olan şaşlrınlık konusunda kaba deyimlerle sö-
ztıntı biğhyor ve yukardaki açıklamalardan sonra ya ancak
çok boş bir metafizik tartrşmanrn
ya da daha yakrşrksrz bir
.ğr, kurgu*ınrn olanaklı olabileceğini ileri sürüyor'
" D'Alembert'in banşma önerisi aşağıdaki hesaba kadar gi-
diyor:
Kütlesi 1 olan bir kütle, 1 hızla bir zaman birimi içinde,
1yayı
- srkrştınr.
xııtı"'i 1 olan bir kütle, 2hızla, 4 yayı srkıştrnr, ama bu_
nun için iki zaman birimi gerekir; yani her zamafl birimine
ancak 2 yay düşmektedir.
Ktıtlesi 1 olan bir kütle, 3 hızla' üç zaman birimi içinde 9
yayı yani birim zamana ancak 3 yay düşer'
' 'osaloştrnr,
halde etkiyi bunun için gerekli zamana bölersek, gene
mı2'den mİye gelıinz.
Bu, tızeliıkte Catelan'ın75 daha önce Leibniz'e karşr ileri
sürdüğü iddiadır: hızı 2 olan bir cismin yerçekimine karşr 1
hızla Jağlanandan dört kat daha yukan yükseldiği doğrudur'
ama buiun için iki kat zamana ihtiyacı vardrr. Bundan dola_
yı hareket rniktan zamaIuaböliinmelidir ve bu 4'e değil, 2'ye
Lşittir. Gariptir ki bu, ''canlr kuwet'' deyiminden her tiirlü
mantıksal anlamı çrkanp atan ve ona yalnrz matematiksel
anlamı brrakan Suter'in de görüşüdür. Ancak bu doğaldır'
tek iıl-
Çünkü, Suter için sözkonusu olan, hareket miktannrn
itıstı oıarak mv formülünün anlamrnı kurtarmaktrr ve bun-
dan dolaın mfl, matnmatiğin göklerinde yeniden parlamasr
için mantıksal bakımdan feda edilir.
Ama ancak bu kadan doğrudur: Catelan'rn iddiasr,
mfl'ylmv ile bağlayan köprtilerden biriür ve bundan dolayı
önemlidir.
D'Alembert'ten sonra gelen mekanikçiler onun ''kraliyet
buynrltusu''nu asla kabul etmemişlerdir. Çünkü onun kesin
yargısr' hareketin ölçüsü olarak mv lehine idi. onlar,
d'Alembert'in, daha önce Leibniz tarafından ölü ve canlı kuv-
vetler arasrnda yaptığ aynmla ilgili ifadeye sanldılar: den-
ge, yani statik için mv geçerlidir; direnmeye karşr hareket,
yani dinamik için mı2 geçerlidir. fiimü ba}ımından doğru
olmakla birlikte, böyle bir aJrrım' bu biçimi ile mantrk bakr-
mrndan herkesin bildiği astsubay karanndan fazla bir şey
değildir: işbaşında her zaman ''bana", iş drşrnda her zaman
''beni''.76 Bu durum sessizce, olduğu gibi kabul edilmiştir.
Bunu değiştiremeyiz, eğer bu çifte ölçüde gizli bir çelişki var-
sa, bu konuda biz ne yapabiliriz?
Örneğin B. Thomson ve Tait da böyle diyorlar (A Tİeati-
se on Natııral Philosophy, oxford |86777, s. 162):
''Dönmeden hareket eden katr bir cismin hareket miktan
ya da momentumu onun kütlesi ile ve luzr ile orantrlıdır. İki
kat bir kütle, ya da iki kat bir hrz, hareket miktannrn iki ka_
trna karşrlrk gelir.'' Hemen bunun ardrndan da şu geliyor:
''Hareket halinde bulunan bir cismin can]ı kuvveti ya da ki-
netik enerjisi, onun kütlesi ile ve a5rnr zamanda luzı'nrn kare-
si ile orantılrdrr.''
Birbiriyle çelişen iki hareket ölçüsü apaçrk biçimde yan-
yana konuyor. Çelişkiyi belirtmek ya da hiç değilse gizlemek
için en ufak bir çaba gösterilmiyor. Bu iki İskoçyalınrn kita_
brnda düşünmek yasaktrr, yalnrz hesap yapmaya izin vardır.
Hiç değlse bunlardan birinin, Tait'in koyu dindar Iskoç-
ya'nln en dindar hrristiyanlanndan oluşuna şaşmamalr.
Kirchhoffun Vorhesungen übet mathematische Mecha-
nikte79 mvve mı2 formüIleri asla bu bİçimde değildir.
Belki Helmholtz bize yardrmcı olabilir. Erhaltung der
Kİaİt79 yapıtrnda Helmholtz, canlr kuweti mf/zile anlatma-
yı öneriyor bu noktaya ilerde gene döneceğiz. Sonra, 20.
-
sayfada canlı kuwetin sakrnrmı ilkesinin (yari nİz/r) şimdi-
ye kadar kullanıldığr ve kabui edildiği durumlan krsaca sa_
yıyor. Bunlar arasrnda 2 numarada şu da var: "Esnek olma-
yan maddelerin sürtüşmesinin ya da çarpmasrnrn oluşma-
masr halinde, hareketlerin srkılamayacak kadar katı ve aluş-

105
kan cisimler yoluyla aktanlmasr. Bu durumlar için bizim ge-
nel ilkemiz, çoğunlukla, mekanik güçlerle geliştirilen ve de_
ğiştirilen bii hareketin her zamaıl hızrn artrşr ölçüsünde
kııwet yofunluğu bakrmrndan azaldrğ kuralında deyimle-
nir. o halde herhangi bir süreçle aynı işi yapan bir makine
yardrmr ile m ağrrlrğnrn c hrzryla yükseltildiğini düşünür-
sek, başka bir mekanik diizen yoluyla da nm ağırlrğr kaldın-
ıabiıir, ama bunun hızr ancak "lnolıt ve böylece her iki halde
makine tarafrndan birim zaman içinde oluşturulan gerilme
kuwetinin miktan mgc 1le gösterilebilir ki, burada g gravı'
tasyonel kuwetinin yoğunluğudur." [s. 21']
Demek ki, burada da, hrz ile basit orantr içerisinde artan
ve aza|anbir ''kuwet yofunluğu''nun, hızrn karesi ile orantr-
lr olarak aza\an ve artan bir kuwet yoğunluğunun sakrnrmr
için bir kanrt yerine geçmesi gerektiği çelişkisiyle karşr kar-
--
şryaylz.
H"rş"y" karşrn burada görülüyor ki, mv ve mfllz çok de-
gişik iki sürecin saptanmasrna yardrm ediyor' Ama biz bunu
y
ğoi.tandrr biliyorduk, çünkü = 1 olmadıkça
mfl = mv o|a'
maz. Burada sözkonusu olan, hareketin neden iki türlü ölçü-
sü bulunduğunu açrklamaktrr; bu, ticarette olduğu gibi bi-
limde de olamayacak bir şeydir. o halde bunu başka bir yol-
dan deneyelim.
Demek ki, mv ile ''mekanik güçlerce yayrlan ve değiştiri-
len bir hareket'' öIçülür. Bu ölçü dolayrsryla kaldrraç ve onun
öteki türevleri, tekerlekler, vidalar vb. için, kısacasr hareket
aktaran makineler için geçerlidir. Ancak çok basit ve hiç de
yeni olmayan bir düşünce dolayısıyla ortaya çrkryor ki, bura-
da mvgeçerli olduğu ölçüde mf de geçerlidir' Kaldrracrn iki
yanındaki kollann birbirine or€urrnrn 1:4 olduğu, bundan do_
iayı da 1 kg. ağırlığn 4 kg. ağrrlığr dengede tuttuğu herhan_
gi bir mekanik düzeni ele alalrm. Demek ki kaldrracrn bir ko-
luna çok ufak bir kuwet ekleyerek 1kg.'r 20 metreye kaldrn-
yo':ui. Aym kuwet, kaldrracrn öteki koluna uygulanrnca 4
tg.'ı 5 metreye kaldrnr ve öteki ağırlık yükselirken fazla ge'
len ağırlık aşağr iner. Kütle ve hrz birbirleri ile ters orantrlı.-

106
drr: mr1 1 x 20 = m'V',4 x 5. Öte yandan, kaldınldıktan sonra
ağırlrklann herbirini eski düzeye serbestçe brrakrrsak, 1 kg.
olan, 20 metre kadar düştiikten sonra (burada yerçekimi iv-
mesi = 9,81 metre yerine yaklaşık olarak 10 metre alrnmrş-
trr), 20 metrelik hıza ulaşrr; 4 kg. ağırlık ise, 5 metre düştiık-
ten sonra, ]_0 metrelik bir hıza ulaşrr.8o

mü = |x20x 20 = 400 = m'vI = 4 x 10 x 10 = 400.

Buna karşılrk, düşme zamanlan değişiktir:4 kg. 5 metre-


yi 1 saniyede, 1 kg. 20metreyi 2 saniyede alrr. Kuşkusuz bu-
rada sürtünme Ve hava direnci hesaba katıImamrştrr.
Ama iki cisimden herbiri yüksekliklerinden indikten son-
ra hareketleri durur. Demek ki burada mvbasit olarak akta-
nlan, dolayrsıy}a sürekli olan mekanik hareketin ölçüsü, mı2
de kaybolan mekanik hareketin ölçüsü olarak kendini göste-
riyor.
Daha sonra, tam esnek cisimlerin çarprşmasmda da aynr
şey geçerlidir: gerek my'nin, gerek mfl'nin toplamr çarp4ma-
srndan sonra da değişmemiştir. Her iki ölçü aynr geçerlikte-
dir.
Esnek olmayan cisimlerin çarp$masrnda, a5mr şey sözko-
nusu değildir. Bu konuda her yerde raslanan temel ders ki-
taplan da (yüksek mekanik böyle ufak şeylerle hemen hiç
uğraşmaz), çarprşmadan sonra mytoplamrnrn aynı olduğunu
öğretirler. Buna karşıIrk, canlr kuwette bir kayıp oluştuğu-
nu söyleyen bu kitaplara göre, çarprşmadan sonraki mfl top-
lamınr çarprşmadan önceki mfl'den çrkannca, her durumda
pozitif bir kalıntr vardrr: canlr kuwet, karşılrklı birbirine
geçme ve çarprşan cisimlerin biçim değiştirmesinden dolayı
bu miktar (ya da görüşe göre bunun yansr) kadar azalmrştrr.
Bu sonuncu nokta açrk ve belirlidir. Ama my toplamrnın
-çarpışmadan sonra da aynr kaldığ yolundaki ilk iddia böyle
değildir. Suter'e karşın canlı kuwet harekettir ve bunun bir
krsmı kaybolursa hareket de kaybolur. o halde ya burada
my hareket miktannr yanlrş ifade ediyor, ya da yukardaki

107
iddia yanlıştır. Genellikle bütün bu teorem, hareketin, deği-
şiminin henüz hiç bilinmediği, böylece mekanik hareketin
kayboluşunun ancak başka çare bulunmadrğı zaman ileri sü-
rüdügü dönemden kalmadrr. Demek ki, burada mvtoplamr-
nm çarpşmadan önce ve sonra aynı oldufu, aJrm şeyin kay-
bolmasrnrn ya da kazanılmasrnrn hiçbir zamar. kabul edilme-
mesiyle tamtlamyor. Oysa cisimler esnek olmamalanna uy-
gun bir iç sürtünmede canlr kuwetten kaybedince hrzdan da
kaybederler ve mv toplamrnm çarprşmadan sonra azalmrş ol_
mhsr gerekir. Çiirıkü mf'nin hesaplanmasrnda iç sürtünme
böyle açık olarak kendini gösterince, onu my'nin hesaplan-
masrnda ihmal etmek olanaklr değildir.
Ama bu önem]i değildir. Eğer teoremi kabul eder ve my
toplamrnrn aynı kaldığı sarusr ile hrzı, çarpışmadan sonra
hesap edersek, bu durumda da mü toplamrnrn azaldrğını gö_
riir"üz. Demek ki burada mvile mrz çatrşryor, bu çatrşma ger-
çekten kaybolan mekanik hareketin farklıIrğından oluyor.
A5rnca, hesabın kendisi de, mf toplamrnrn hareket miktan-
nr doğru, mvtoplamrnrn ise yanlrş verdiğini tanrtlryor.
Bu, mekanikte my'nin kullanıldğ hemen bütün durum-
lar için böyledir. Şimdi, mf'nin kullanıldığı bazı durumlara
gözatalrm.
Bir top mermisi ateşlenince, belli bir hedefe vursa da,
hava ürenci ve gravitasyon dolayrsryla dursa da onun uçar-
ken harcadığ hareket miktan mfl iIe orantrlrdrr. Bir tren,
duran bir trenin üstii,rıe gitse, çarprşmamn şiddeti ve oluşa_
cak yrkrntr onun mf'si ile orantrlrdır. Bunun ğbi, mf bir di_
renci aşmak için gerekli olarak mekanik kuwetin hesaplan-
masr için de yararlrdrr.
Peki, mekanikte geçerli olan bu rahat deyimin anlamı:
direncin aşılmasr, ne demektir?
Eğer gravitasyonun direncini bir ağrrlığa kaldrrarak ye_
nersek, bu srrada bir hareket miktan, (Bewegııngsmenge),
bir mekanik kuwet miktan kaybolur; bu, kaldrnlan ağırlr-
sn ulaşrlmrş yükseklikten eski düzeyine dolaylı ya da dolay-
srz olarak düşmesiyle yeniden elde edilebi]en mekanik kuv-

108
vete eşittir. Bu kuwet miktan, kütle ile düşmeden sonraki
hrzrn karesinin çarpımrnrn yarrsr ile ölçüIür, mfl/z. o halde
ağrlığı kaldrnrken olan nedir? Mekanik hareket ya da kuv-
vet böylece kaybolmuştur. Ama bu yokolmamrştrr; Helm-
holtz'un deyimini kullamrsak, mekanik gerilme kuwetine
dönüşmüşttir; yenilerin deyimiyle de potansiyel enerji olmuş-
tur. Clausius'a göre de Ergal'a dönüşmüştür. Her an, her-
hangi bir uygun mekanik yolla gene eski durumuna, onun
oluşmasr için gerekli olan mekanik hareket miktanna dönü-
şebilir. Potansiyel eneı$i, canlr kuwetin ancak olumsuz ifa-
desi, ya da canh kuwet potansiyel enerjinin olumsuz ifadesi-
dir.
24 librelik bir top mermisi saniyede 400 metre hula bir
savaş gemisinin 1 metre kalınlrğrndaki demir zır}una vuru-
yor Ve bu koşullar altrnda mermi, zrrh üzerinde görtinür bir
etki yapmamrştır. Demek ki mekanik bir hareket kaybol-
muştur ve bu = -fllz, yaıi (Z(libre = 12 kg.) = |2 x 400 x
400 x 1/z = 960.000 kilogrammetredir. Bundan ne oluşmuş-
tur? Küçük bir krsmr, demir zrrhrn sarsrlmasr ve moleküI de-
ğişimi için harcanmrşbr. Ikinci bir krsmr merminin birçok
sayrda parçacrklara a5rnlmasrna gitmiştir. Ama büyük krsmr
rsrya dönüşmüştür ve mermi kor haline gelecek kadar sıcak_
hğı yükseltmiştir, Prusyalrlar 1864'te Alsen'e geçerlerken
ağır bataryalannr Rolf Krake'nin8l zırh duvarlanna doğru
harekete geçirdiklerinde her atrştan sonra karanlrkta birden
parlayan mermilerin rşrltrsrnr gördüler. Whitworth çok daha
önce, zrrhlr gemilere karşr atrlacak patlaylcr mermilerin ateş_
leyiciye gereksinme göstermediğini tanrtlamrştr. Kor halin-
deki metal, patlayrcr maddeyi bizzat ateşler. Isı biriminin
mekanik eşdeğeri 424 kilogtammetre olarak kabul edilirse,82
yukardaki mekanik hareket miktanna eşit rsr 2.264 birim-
dir. Demirin rslnma rslsr = 0,1140; yani 1 kg. suyun srcak-
lrğınr 1' santigrat artrran miktar (ısı birimi olarak geçerli)
= 8,'772 kg. demirin srcaklrğrnr 1o santigrat yükselt-
1/o,rr+o
meye yeterlidir. Demek ki yukardaki 2.264binmlik rsr, 1 kg.
demirin srcaklrğ:nr 8,772 x 2.264 = 19.860' ya da 19.860 kg.

109
demirin srcaklıfinr 1o santigrat yükseltiyor' Bu rsr qi\!"'
19.860'/ 2
zırh ve top tızerine eşit olarak dağıldığı için mermi
x |2 = 82Ö" santigrri ."r.rr" ki, bu oldukça iyi bir sıcaklıktrr'
Ama merminin tındeki krsmr, Vıırucu yanr, sıcakhğın çok bü-
yük krsmrnr aldığı için, belki de bu sıcakhk arkadaki yarrmn
ikl kut, olduğu ,çr.r, tı', lrısmrn srcaklrğınr 1'104", arka lrıs-
mrnkini 552*anligTat yükseltir ve bu, vurmada gerçekleşen
asrl mekanik işten büyük bir indirim yapsak bile' lozdrncr
etkiyi açrklamaya yeterlidir.
Sürbünme srrasrnda, sonradan rsr olarak bir daha görün_
meküzeremekanikhareketdekaybolur.Bilindiğigibi,her
karşılıklı sürecin olanaklr olduğu kadaı kesinlikle ölçüImesi
yoluyla, Manchester'da Joule ve Kopenhag'da Colding ilk kez
oı"ruı. ,rrrrrn mekanik eşdeğerini deneyle yaklaşrk olarak
--'
saptamayr başarmrşlardrr.
Aynr"şey, Lekanik kuwet yoluyla bir manyetik_elektrik
makinesind-e, örneğin bir buhar makinesinden elektrik alçr-
mı üretimi için uygulanmrştrr. Belli bir zamanda üretilen
elektromotor kuwet miktan, aynr zaman içinde kullanrlan
mekanik hareket ile orantrlıdır ve aynr birimlerle ifade edi-
lirse, bu harekete eşittir. Bu mekanik hareketin buhar maki-
nesi yerine, yerçekimi basrncr altında düşen bir ağrlıkla
eıae eaııai$ni düşünebiliriz. Bunu sağlayabilecek mekanik
kuwet, aynr yerden serbest_düşme srrasrnda elde edilecek
canlr kuwetle, ya da onu eski yüksekli$ne yeniden kaldrr-
mak için gerekli kuwet ite ölçütür;her ikisinde ^fllz'dir'
o halde, mekanik hareketin iki ölçüsü bulunmakla bir-
likte, aynr zamanda bu ölçiilerin herbirinin çok srnrrlı bir gö-
rüngtiler dizisi için geçerli olduğunu görüyoruz. Eğer varolaı
mekanik hareket, mekanik hareket olarak kalacak biçimde
aktanlrrsa, onun bu aktanlrş kütlenin hrzla çarprmr ile
orantrlı olur. Ama eğer mekanik hareketin aktanlrşr, Sonra-
dan potansiyel enedi, rsr, elektrik vb. biçiminde yeniden gö-
rünmek üzere mekanik hareket olmaktan çrlıryorsa, krsaca-
sr, başka bir hareket biçimine dönüşüyorsa, o zamaı,ı, bu yeni
hareket biçiminin miktarr, başlangçta hareket eden kütle ile

110
hızrn karesinin çarpımr ile orantılı olur. I(ısacasr, my, meka-
nik hareketle ölçülen mekanik harekettir; mfl/z, başka bir
hareketin belli bir miktanna dönüşme yeteneği ile ölçülen
mekanik harekettir. Yukarda gördüğümüz ğbi, bu iki ölçü,
farklı olduğu halde birbiriyle çelişmez.
Bundan anlaşrlıyor ki Leibniz'in dekartçrlarla olan kav_
gasr salt bir aflz kavgasr değildi ve d'Alembert'in ''Kraliyet
buyrultusu'' gerçekte hiçbir şeyi çözümlememiştir. D'Alem-
bert, öncüllerinin anlaşrlmazlrğı konusundaki tiradlannr
kendine saklayabilirdi, çünkü kendisi de onlar kadar anlaşr_
lamryordu. Gerçekte sözde yokedilen mekanik hareketin ne
olduğu bilinmediği sürece, anlaşrlmamak zorunluluğu vardr.
Suter gibi matematikçi mekanikçiler, kendi özel bilimlerinin
dört duvan arasrnda inatla kapalr kaldrklan sürece, d'Alem-
bert gibi anlaşrlmayacaklar, boş ve çelişkili sözlerle oyalan_
mak zorunda kalacaklardr.
Modern mekanik, mekanik hareketin, miktar bakrmın-
dan orantrlr bir başka hereket biçimine olan bu dönüşmesini
- o iş
nasrl ifade ediyor? yapmıştır, hem de belirli bir mik_
tarda iş.
Ama fiziksel anlamda iş kawamr bununla tükenmez. Bu-
har ya da rsr makinesinde olduğu gibi, ısl mekanik harekete,
yani molekül hareketi kütle hareketine dönüşürse, rsr bir
kimyasal bileşiği çözerse, termopilde elektriğe dönüşürse, bir
elektrik akımı suJrun elementlerini sulandrnlmış sülfürik
asitten aJrrrrrsa, ya da tersine bir dinamo pilinin kimyasal
sürecinde serbest kalan hareket (başka deyimle enerji) elekt_
rik biçimini alrrsa, bu da tekrar kapalr dewede rsrya dönü-
şürse, bütiin bu süreçlerde, süreci başlatan ve onunla başka
bir biçime dönüşen hareket biçimi iş yapar ve bu işin miktarr
onun kendi miktarrna eşittir.
o halde iş, nicelik yönünden bakrlrnca, hareketin biçim
değişikliğidir.
Peki, ama nasrl? Yukan kaldrrılmış bir ağırlık öylece asr-
h kahrsa, bu durgun halde onun potansiyel enerjisi de bir
hareket biçimi midir? Elbette. Hatta Tait, potansiyel enerji-

771
nin bunun ardından bir gerçek hareket biçimine girdiği kanı-
slna varmlştrr (Nature).83 Bundan ayn olarak Kirchhoff,
şunu söyleyerek çok daha ileri gitmiştir (Math. Mech., s- 32):
''Durgunluk, hareketin özel bir halidir.'' Brınunla, hesap et_
mekle kalmayrp, aJmr zamanda da diyalektik düşünebildiğ-
ni tanrtlıyor'
Matematik mekanik olmaks zrn bize kawanmasr zor
diye anlatılmrş olan iş kawamrna, raslantr olarak, mekanik
hareketin iki ölçüsünü gözden geçirirken, kolayca ve nerdey_
se kendiliğinden ulaşrveriyoruz. Herşeye karşrn, şimdi bu
konuda, Helmholtz'un''Kuwetin Salrınrmr Uzerine'' (1862)
başlrklı konuşmasrnda öğrendiklerimizin daha çofunu biliyo-
ruz. Burada Hemholtz, ''işin ve de$şmezliğinin temel fizik-
sel kavramlannr elden geidiğince açrklamayı'' [Önsöz, s. VI]
hedef alıyor. İş konusunda burada bütün öğrendiğimiz, onun
ayak-libre ya da rsl birimi olarak deyimlenen bir şey olduğu,
bu ayakJibrelerin ve lsr birimlerinin saJnsrnrn belirli bir iş
miktan için değişmez oldufudur. A5rnca, mekanik kuwetler
ve 1st2 kimyasal ve elektrik kuwetlerin de iş yapabileceğini,
ama bütün bu kuwetlerin gerçekten işIe sonuçlandığr ölçüde
iş yapma yeteneğini yitirdiklerini öğreniyoruz. Bunun gibi,
bundan çrkan sonucun, bir bütün olarak doğadaki bütün et-
kin kuwet miktarlan toplamrnrn, doğanrn türlü değişiklikle-
rine karşrn sonsuza dek ve hiç değişmeden a5mr kaldığını öğ-
reniyoruz. Iş kavramr, ne gelişiyor ne de tanrmlanryor*
Helmholtz'u, nicel değişimin, biçim değişikliğinin btıttın fı-
zikselişin temel koşulu olduğunu kawamaktan alıkoyan şey
işin büyüklüğünün işte bu nicel değişmezliğidir. Böylece
Helmholtz, "Sürtünme ve esnek olmayan çarprşma, mekanik
işin yokedildiğ süreçlerdir ve buna karşrlrk rsr üretilir'', iddi-
asrnda bulunacak kadar ileri gidebiliyor (Pop. Vott-, II, s.
166). Durum bunun tam tersidir. Burada mekanik iş yoke-
* Clerk Maxwell'e bakınca da daha ileri gidemiyoruz. o da diyor ki
(Theory of Heaü, 4. baskı' London 1875, s. 87): "Work is done ıııhen resistan-
ce is overcome," (Direnç aşrlınca, iş yaprlır) ve s. 185'te, "The energy of a
body is its capacity for doing work" (Bir cismin enerjisi onun iş yapma yete-
negidir)' Bu konuda bütün öğrendiklerimiz bu kadar' |Enge}s'in notu.J

712
dilmiyor, mekanik iş yapıLıyor. Görtınüşte yokedilen meka-
nik harekethr. oysa mekanik hareket, görünüşte böyle yoke-
dilmez, hareketin başka bir biçimine dönüşmezse, bir kilog-
rammetre işin milyonda-birini bile asla yapamaz.
Yukarda gördüğümüz gibi, belli bir mekanik hareket
miktannda bu}unan iş kapasitesi, onun canlr kuweti demek-
tir ve yakrn zamaııa kadar mfl ile ölçülüyordu. Ama burada
yeni bir çelişki ortaya çıktı. Helmholtz'u dinleyelim (Erhal-
tung der Kraft, s. 9). Burada diyor ki, işin büyüklügü fi yük-
sekliğine kaldrnlmrş m ağırhğı ile ifade edilebilir, gravitas-
yon kuweti g ile gösterilince, iş büyüklüğn mgh'dır. Cismin
h yüksekliğine düşey olarak serbestçe yükselebilmesi için, v
= ı/Zgh hrzr gereklidir ve düşme srrasrnd.a da aynı hıza ula-
şır. o halde mgİı = mfl/z'dit ve Helmho|lz, "mı21, miktannr
canlr kuwetin niceliği olarak alma5n'' öneriyor; ''böylece söz-
konusu miktar, iş miktannrn ölçüsü ile aynı hale geliyor.
Canlı kuwet kavramırun şimdiye kadar nasrl uygulandrs
açrsrndan ... bu değişmenin önemi yoktur, ama bu, bize, gele_
cekte çok büyük yararlar sağlayacaktrr.''
İnanrlmayacak bir şey. 1847'de Helmholtz, caıılrı kuı'vet
ile işin karşılrklr ilişkisi konusunda öylesine bulanrk bir dü-
şüncedeydi ki, canlr kuwetin daha önceki orantrlr ölçüsünün
mutlak ölçüye nasıl döndüğünü bile farketmiyor; cesurca
dawanrşr ile nasıl önemli bir keşifte bulundufunun bilincine
hiç varmryor, mı21r'ç ya|nızca mı2 karşısrnda sağladığ ko-
laylrktan dolayı salık veriyor! Mekanikçiler de kolaylrğ dü_
şünerek -fl/z'ye genel bir eğilim göstermişlerdit. mfl/z mate-
matiksel olarak ancak giderek tanrtlanmıştrr. Naumann
(AJlg. Chem.ı'e, s. 7)8a cebirsel bir kanrt vermektedir, Clausius
(Mech. Wİirmetheorie, 2. Aufl., I, s. 18)85 analitik kanıtr ge-
tirdi ve bu, sonradan Kirchhoffta (aynı yapıt, s. 27) değişik
bir biçimde ve değişik bir tümdengelim yöntemi ile ortaya
çıkmrştır.
Clerk Maxwell (aynı yaprt, s. 88), ^fl/2'nin my'den çok iyi
bir cebirsel tümdengelimi yapryor. Bu, Thomson ve Tait adlı
iki İskoçyalryı şu iddiada bulunmaktan (aynı yaprt, s. 163)

113
alrkoymuyor: ''Hareket halindeki bir cisimde bulunan canlı
kuvvetya da kinetik enedi, onun kütlesi ile ve hrzınrn karesi
ile orantrlrdrr, kütlenin ve hrzrn daha önceki birimlerini
(yani birim hrzla hareket eden birim kütle) kabul edersek,
kinetik enerjiyi kütlesi ile hrzrnrn karesinin çarprmriln yafi-
sr olarak tanrmlamanın özel bir yaran vardır.'' o halde bura-
da Iskoçya'nrn önde gelen iki mekanikçisinde, yalnrz düşün-
menin değil, hesap yapmanm da durma noktasrna vardrsnr
görüyoruz. Özel yarar, formülün kullanışlılığ, herşeyi çok
giizel bir biğmde çözümleyiveriyor.
Canh kuwetin, mekanik hareketin belirli bir miktarrmn
iş yapma yeteneğinden başka bir şey olmadrsnr görmüş olan
b'le; için, bu iş yeteneğinin ve onun tarafından gerçekten
yaprlan işin mekanik terimlerle deyimlenmesinin birbirinin
aynr olmasr gerektiği; böylece de, mtz1rişi ölçünce, canlr kuv-
vetin de aynr şekilde m@lz ile ölçülmesi zorunluluğunun bu-
Iunduğu apaçrktır. Bilimde olan da budur. Teorik mekanik,
canlr kuwet kawamrna van:ıyor, miüendisin pratik mekani-
ği iş kawamrna Varıyor ve teorisyenleri de bunu kabule
zor.
l"vo". Teorisyenler, hesap yapmaya dalmrşlar ve ylllarca dü-
şünce alrşkanlrğından öylesine uzak kalmrşlar ki, iki kawam
arasındaki bağrntıyı görmemiş, bir tanesini mfl |Le ve öteki-
ni -fl/z ile ölçerek, sonunda her ikisi için mnzlr'y1kabul et_
mişler, ama bunu anlaüklanndan dolayl değil hesaplama
kolaylığı için yapmışlardlr.*
* uIş" sözcüğü ve bunu karşılayan düşiince Ingiliz mühendislerinden
gelmiştir. Ama İngüzcede pratik çalrşmaya "worL(, ekonomik anlamda ça-
lrşmaya "Labouf denir. Bundan dolayr fıziksel iş de "worll sözcüğü ile ta-
nımlmır. Böylece ekonomik anlamda iş ile bir karrştrrma olmaz. Almancada
aynı şey yoktur. Bundan dola5n son yıllardaki sözde bilimsel yazılatdafızik'
..l anlamda işin elronomik çalrşma durumlan ile ilgili çeşitli ve garip kulla-
nışlan ya da bunun tersi görülmüşttiı. Bizde, İngilizcedeki "worY sözcij;ği'
ne çok uygun düşen ve fiziksel işin tanımlanmasına yarayan "Werl( sözci'
ğıı de vardrr. Ama iktisat, doğabilimcilerimize çok uzak bir alan olduğu için
geç olmakla birlikte gene de genel olarak yerleşmiş /ıbeiü sözcüfiimün yeri-
ne bunu kabul etmeye grıçlııkle karar vereceklerdir. Yalnız Clausius, 'Arbe_
jü" deyiminin yaıırsıra da olsa "Wer]( sözcüğünü alrko5rma denemesi yap-
mrştu. [Enge,ls' i n notu.f

114
GEL-GİT SÜRrtJNMEsI
KANT VE THOMSON TAIT
-

Dü;wArvIN DöNüŞü w AYÇEKİMFI


Thomson ve Tait, Nat. Phİ[os. I, s. L91 ($ 276):
''Dünyada olduğu gibi açık üst yüzeyleri kısmen bir srvr-
dan oluşmuş olan bütün cisimlerde gel-git hareketlerine kar-
şı doğan sürtünmenin oluşturduğu dolayh dirençlef7 de var-
ür. Bu dirençler, sözkonusu cisimler kendilerine yakrn ci_
simlere göreli olarak hareket ettikleri sürece, göreli hareket-
lerden sürekli olarak enerji vermek zorundadrrlar. Ilk
planda, tek başrna ayın dünya üzerinde denizlere, göllere ve
rrmaklara yaptrğı etkiyi gözönüne alırsak, bu etkinin, dün-
yanrn kendi ekseni çewesinde dtıntıştıntın ve iki cismin ken-
di süredurum merkezleri çewesinde dönüşlerinin periyodla-
nnı eşitleme eğiliminde olduğunu göriirüz; çünkü bu peri-
yodlar birbirlerinden farklr olduklan sürece dünyanrn yüze-
yindeki gel_git etkisi sürekli olarak onlann hareketlerinden
enerji çekmek zorundadrr. Konuyu daha yakrndan görmek
ve ayü zamanda gereksiz saplantrlardan kaçrnmak için,

115
ayln düzgün bir küre olduğunu kabul edeceğiz' Ayın vedün-
y."r, ktıtle}erı arasrndaki kütlesel çekimin karşılıklr etki ve
iepkisi,ayrnmerkezinden**?H"**:rH?:lu"İrl".1l,,i
dünyanın dönüşü ayın dünya
Jtr cevresindeki
'daha
hareketinden
lgsa periyodda olduğu
sürece, dünyanın dönüştinü
engelliyor ğbi olmalıdır. o
halde, şekildeki MQ doğrusu
$bi bir doğrultuda dünya
merkezinden OQ kadar saP-
mak zorundadrr. Bu saPma-
nın şekilde çok büyütülmesi
zorunlu olmuştur. Ay üzerin_
de MQ yönünde gerçekten et-
kili olan kuwetin iki kısrmdan meydana geldiği düşünülebi-
lir. Dünyanrn merkezine yönelik Mo dogrultusunda etkili
olan birinci krsmrn büyüklüğü, tüm kuwetin büyiiklüğün-
den farkedilir bir sapma göstermez. ona göre çok daha kü-
çük olan ikinci kuwetin MT yönü Mo'ya diktir. Bu son lrr-
srm aJnn yörüngesine hemen hemen teğet halindedir ve ayın
hareketi ile aynr yöndedir. Böyle bir kurrvet anslzln etkileme-
ye başlayınca önce ayrn hrzrnr arbtrnr. Ama belli bir süre
sonra bu ivme doiayrsryla dünyadan o kadar çok uzaklaşrr
ki, hareketi dünyanrn çekimine karşrt olduğundan teğetsel
irıme kuweti ile kazanrlan kadar hız yitirmiş olur. Hareketle
birlikte, her an yörüngenin daire biçiminden küçük bir sap-
ma oluşmasl Sonucunu doğuracak kadar küçük olan sürekli
teğetsel kuwetin etkisi, merkezİ cisme olan uzaklrğı giderek
,"t'"rr, ve böylece yitirilmiş hareketin kinetik eneıjisi tara-
fından merkezi kütlenin çekimine karşr yaprlmasl gereken
bir işi sağlamrş olur. Merkezi cismin çok yavaş genişleyen
helezon biçimindeki yörtingesinde geçen bu hareketini dik_
kate alırşak, durum kolayca anlaşılabilir. Kuwetin, uzaklr_
ğrn karesi ile ters orantrlı olması koşuluyla, harekete karşı

L16
olan çekimin teğetsel bileşeni, hareket yönünde bozucu kuv-
vetin iki kat büytiklüğünde olur; bundan dolayr da birincisi-
ne karşr yaprlan işin yansı kadar iş, sonuncusu tarafi'ndan
yaprlrr, işin öteki yarrslnr da hareketten alrnan kinetik enerji
yapar. Ayrn hareketi üzerinde şimdi gözönünde bulunduru_
lan özel bozucu nedeni oluşturan toplam etki, hareket mikta-
rrnln momentleri ilkesi kullanılarak çok kolayca bulunur, o
zaman görtirüz ki, dünyanrn ve aJnn ortak siiredurum mer-
kezinin, hareketin süredurum merkezleri ile herhangi bir
anda kazanrlan hareket miktannrn momenti, diiııyanın ken-
di ekseni çewesinde dönüşü ile yitirilen moment kadardır.
Ayrn ve dünyanın halen döndükleri biçimde süredurum mer_
kezlerinin hareket miktarlan momentlerinin toplamr, dün-
yarun dönüşünün hareket miktannrn şimdiki momentinin
4,45 katl kadardrr. Birincisinin ortalama yüzeyı eliptiktir;
bundan dolayı da, her iki momentin eksenleri ortalama
23927,5'açıda birbirine doğru eğimlidir. Burada ay hareketi-
nin alanr üzerinde güneşin etkisini gözönünde bulundurma_
drğmrz için, bu açıyı her iki eksenin şimdiki gerçek eğimi
olarak kabul edebiliriz. O halde bunun sonucu ya da hareket
miktannrn bileşke momenti, şimdiki dtinya dönüşü momen-
tinin 5,38 katrdır ve bunun ekseni, dtimyanrn eksenine doğru
19s13'eğimlidir. Demek ki, gel_gitin son özelliği, ikisi de'san-
ki katı bir cismin iki parçasryınış gibi, dünyayr ve aJn' bu bi-
leşik eksen çewesinde bu bileşke momentle tekdüze dönecek
duruma indirgemektir. Bu durumda, ayrn dünyadan uzaklığı
süredur'um merkezlerinin şimdiki hareket miktan momenti-
nin karesiniır, bütün hareket miktan momentinin karesine
oranına eşit olarak, yani L,46:1 oranrnda attar, dönüş periyo-
du da, aynı büyüklüklerin küpleri oranında, yani !:l,77 ora-
nrnda büyür. Uzaklrk 347.|00 İngiliz miline ve zaman 48,36
giine gkmrş olur. Ewende diinyadan ve aydan başka hiçbir
cisim olmasaydr, bu ikisi, ortak süredurum merkezleri çewe-
sindeki daire biçimi yörüngede böylece sonsuzca dönmeye de-
vam ederdi Ve aJmr periyodda dünyanrn kendi ekseni çewe-
sindeki dönüşü, ayrn hep aynr yüzüne döniik durumda olur_

777
du, bundan dolayı da dünyanrn yüzeyindeki bütün akışkan
krsrmlar, katr krsımlara göre durgun durumda bulunurdu'
Ama güneşin varlığr, şeylerin böyle bir durumunun süreklili-
$ni önler. o zaman, gtıneş gel_gitleri bu}unur, güneşe göre
dürryr.rr., dönüş periyodunda iki kez sular yükselir ve iki kez
de alçalrrdr (bir güneş gününde, ya da aym şey demek olan
bir ayda iki kez). Böyle bir şey, alışkan sürtiimmesiyle eneği
kaybedilmesi olmaksrzın gerçekleşemezdi. Dünyanrn ve ayrn
haieketlerinde, böyle bir neden ortaya çrkarabilecek bozul_
malun tüm alrrşrnr belirlemek kolay değildir. Ama bu, sonun-
da, dünyanrn, aJnn ve gtineşin katr bir cismin parçalan gibi
ortak bir süredurum merkezi çewesinde dönmeleri sonucuna
götürebilirdi.''
|754'te Kant, gel-git sürtünmesi ile diinyanın dönüşiinün
geciktiği ve bu etkinin ancak, ''diirlyanrn yüzeyinin aya göre
ğtıreli bir durgunluk durumunda bulunmasr, yani ayın dii'rı-
ya çewesinde dönüş için geçirdiği zaman siiresince kendi ek-
seni çewesinde dönmesi, bunun sonucu her zaman aynı yü_
zünün aya dönük bulunmasr durumunda''88 gerçekleşeceği
_
görüşünü ilk ortaya attı.
onun görüşüne göre, bu gecikmenin kaynağı ya|nızca
gel-git sürtünmesi, yani dünyada srvr kütlelerin bulunmasıy-
dr:
''Eğer dünya bütiirı sırrrlardan yoksun, tamamen katı bir
ktıtle olsaydr, ne güneşin, ne de ayrn çekimi, onun kendi ek-
sene çewesinde serbestçe dönüşünü değştirmek için bir şey
yapabilirdi. Çünkü güneş, yer 5ruvarlağının doğu losımlannr
au, ut lıısrmlannr da aynr güçle çeker ve bu yüzden ne bir
yüzüne, ne öteki yüzüne doğru bir eğime neden olur' Bunun
sonucu, şimdiki dönüşünü, drşardan hiçbir etki gelmiyofinuş
gibi tam serbestlikle sürdürmesini sağlar-''8g
Kant bu sonuçla yetinebilirdi. o zamanlar' aJnn dünya
dönüşünün üzerindeki etkisine daha çok inmek için gerekli
bütü; bilimsel önkoşullar eksikti. Kant'rn teorisinin genel
olarak kabul edilmesi için hemen hemen yüz yıl beklemek
gerekli oldu; gel-gitin, güneş ve ay çekiminin dünyanrn dönü-

178
şü üzerinde yaptığı etkinin ancak görünebİlir yanr olduğunu
keşfetmek için ise daha uzun zarnaIlbeklendi.
Konunun daha genel olan bu kawanrşr, Thomson ve Tait
tarafrndan geliştirildi. Güneşin ve aJnn çekim etkisi, yeryü-
zünün ya|nızca akışkan yüzeyı için değil, genel olarak dün_
yanrn tüm kütlesini, onun dönüşünü engelleyecek biçimde
etkiler. Dünyanrn dönüş periyodu, ayrn dünya çewesindeki
dönüş periyoduyla çaluşmadığ sürece ayın çekimi şey-
den önce yalnızca bunu ele ahrsak-, bu iki periyodu -her
birbiri-
ne giderek daha çok yaklaştrrma etkisi gösterir. (Göreli)
merkezi cismin dönme periyodu uydunun dönme periyodun-
dan daha uzun olsaydr, birincisi giderek krsalrrdr; eğer daha
krsa olsaydr durumunda olduğu gübi- daha da uza-
yacaktr. Ama-yerin
ne bir durumda kinetik enerji yoktan varola-
caktrr, ne de başka bir durumda yokolacaktrr. Birinci du-
rumda uydu, merkezi cisme yaklaşacak ve devir periyodunu
kısaltacaktr, ikinci durumda ondan daha çok uzaklaşacak ve
dönme periyodu daha çok uzayacaktr. Birinci durumda uydu,
merkezi cisme yaklaştıkça hrzlanan merkezi cismin ivmeli
dönmesinden sağladrğı kinetik enerji kadar, tam o kadar po-
tansiyel enerji kaybedecekti. İkinci durumda uydu, uzaklrğr-
nr artrrarak merkezi cismin dönmesinin kinetik enerjisi ka-'
dar, tam o kadar potansiyel enerji kazanacaktr. Dünya_ay
sisteminde mevcut olan, dinamik, potansiyel ve kinetik ener-
ji toplamı aynr kalrr; sistem tümüyle salçrnrmsaldrt (conser-
vative).
Görülüyor ki bu teori, ilgili cisimlerin fiziksel ve kimya-
sal yaprsrndan tamamen basmsrzdrr. Aralanndaki bafintı,
kütleleriyle orantrlr olan ve aralanndaki uzaklrklann kare-
siyle ters orantılı olan çekimle oluşan serbest göksel cisimle-
rin hareketlerinin genel yasalanndan çrkanlmıştrr. Açıkçasr,
Kant'rn gel-git sürtünmesi teorisinin bir genelleştirilmesi
olarak ortaya çıkmıştrr; ve hatta burada, Thomson ve Tait
tarafrndan, bu, matematiksel ifadelerle bir kamt olarak su-
nulmuştur. Ama gerçekte gariptir ki yazarlann bundan
hiç haberi yoktur- gel_git -nesürtünmesinin özel durumunu

119
drştalamaktadır.
Sürtünme, ktıtlelerin hareketinin engellenmesidir; yüz-
yrllarca böyle hareketin yokolmasr ve bu yüzden kinetik
enerjinin yokolmasr olarak göriilmüştür. Şimdi biliyoruz ki,
siiırtünme ve çarprşma, içersinde kinetik enerjinin molekül
enerjiye, rsrya dönüştügü iki biçimdir. o halde her sürtiiçr-
mede, kinetik enerji, dinamik anlamda potansiyel enerji ola-
rak değil, lslnrn belirli bir biçimde molekiiü hareketi olarak
yeniden ortaya çıkmak üzere kaybolur. Demek ki, sürtii,rrme
ile yitirilen kinetik enerji, önce iğili sistemin dinamik yönle-
ri bakımrndan gerçekten yitirilir. Ancak rsr biçiminden kine-
tik enerjiye yeniden dönüşmesi durumunda, yeniden dina-
mik bakrmdan etkili olabilir.
Şu halde, gel_git sürtünmesi balrımından durum nedir?
Açrktrr ki, burada da, dünya yüzeyinde ayrn çekimi ile su
kütlelerine aktanlan btıttın kinetik enerji, ister suyun visko-
zitesi (yaprşkanlığı) yüzünden su zerreciklerinin birbiriyle
sürtünmesi, ister suJrun katr yüzeyle sürtünmesi ve gel-git
hareketine karşr koyan taşlann parçalanmaŞı sonucu olsun,
ısrya dönüşür. Bu rsrdan ancak yok denecek kadar az bir kıs-
mt, sll yüzeylerinin buharlaşmasrna yardım eder ve tekrar
kinetik enerjiye döntıştır. Ama tüm dünya_ay sistemi tara-
frndan dünya yüzeyine bırakrlan kinetik enerjinin bu yok de-
necek kadar az lıısmr da önce diirıya yiizeyinde kalır ve ora-
daki koşullara bağlr olur; bu koşullar oradaki bütün enerjiyi
etkin duruma sokar ve onlann aynr kesin kaderini hazırlar
sonunda rsıya dönüşmek ve lzayayayllmak.
o halde, gel-git sürtünmesinin dünyanın dönüşü üzerin-
de engelleyici bir etkide bulunmasrnrn tartrşma götürmediği
noktaya kadar, bu amaç için kullanılan kinetik eneıji, dina-
mik dünya_ay sisteminden kesinlikle kaybolur. Bundan do-
layı, bu sistem içinde, dinamik potansiyel enerji olarak yeni-
den ortaya çrkamaz. Başka bir deyişle, ay çekimi yoluyla
dünyanrn dönüşünü engelleyen kinetik enerjinin yalnızca bu
bölümü yeryııvarlağrnıı katı kütlesiıı etkiler, bu lusım, di-
namik potansiyel enerji olarak yeniden ortaya çrkabilir, yani

120
buna tekabül eden ay uzaklrsnrn artrşryla bunun yeri doldu-
rulabilir. Öte yandan, dünyanın aluşkan kütlelerini etkile_
yen krsmr, ancak bu kütlelerin kendisini dünyanrn dönüş
doğrultusunun tersine bir harekete sokamadrğı ölçüde bunu
lgel-git sürtünmesini] yapabilir, çünkü bu hareket tamamen
ısıya dönüşür ve sonunda yayllma yoluyla sistemden kaybo-
lur.
Dünyanrn yüzeyindeki gel-git sürtünmesi için sözkonusu
olan, dünyanrn bir varsaJnm olarak kabul edi}en akışkan çe_
kirdeği içinde teorik olarak kabul edilen gel-git sürtünmesi
için de aynı biçimde geçerlidir.
Konunun kenüne özgü yanr, Thomson ve Tait'in gel-git
sürtünmesi teorisini ortaya koymak için, dünyaıın tamamıy-
]e katı bir cisim olduğu zrmni varsaJnmrndan hareket eden
ve bu yüzden bir gel-git olanasnı ve öyleyse gel-git sürtün-
mesi olanağını da drştalayan bir teori ortaya koyduklannr
farketmemiş olmalandrr.

121
ISPO

cÖnoÜĞüı,ıüZ glbi, mekanik hareketin, canlr kuwetin


iki kayboluş biçimi vardrr. Birincisi, örneğin bir ağırlığn kal-
drnlmasıyla' onun mekanik potansiyel enerjiye dönüşmesi-
dir. Bu biçimin özelliği, hem mekanik harekete tekrar dönü-
şebilmesi zamanda bu mekanik hareket başlangrçta_
kinin aynı-aynr
olan canlr kuwete sahiptir-, hem de yalnrzca bu
değşme biçimi yeteneğine sahip olmasrdrr. Mekanik potansi-
yel eneı{i, önce gerçek mekanik harekete döndürülmedikçe,
asla rsr ya da elektrik üretemez. Clausius'un deyimini kulla-
nrrsak, bu bir ''tersine çevrilebilen süreç''tir.
Mekanik hareketin ikinci kayboluş biçimi, sürtünme ve
çarprşmada olur ikisi, birbirinden ancak derece
- bunlann
balomrndan farklrdr. Sürtünme, birbiri ardrndan ve birbiri-
nin yanrsrra olan bir dizi küçük çarprşmalar olarak, çarprş-
ma da zamanln bir parçasrnda ve bir tek anrnda yoğunlaş-

122
nuş sürtii[rme olarak alınabilir. Sürtünme süreğen çarp$ma,
çarplşma da şiddetli sürtünmedir. Burada kaybolan meka-
nik hareket, bu sıfatla kaybolur. Kendiliğinden, bir anda olu_
şamaz. Bu süreç, dolaysız geri çevrilme süreci değildir. Hare-
ket, nitelik balımdan değşik hareket biçimlerine, ıslya'
- molekül hareket biçimlerine dönüşmüştür.
elektriğe
Bundan dolayl sürtünme Ve çarpışma, kütlelerin hareke_
tinden, mekaniğin konusundan, molekül harekete, fiziğin ko-
nusuna varır.
Fiziği, molekül hareketin mekaniği olarak nitelediğimiz-
de, bu ifadenin çağdaş fizik alanrnın tamamrnr asla kapsa-
madığı gözden kaçrnlmamalrdrr. Tersine. Işrk ve rsı yayrlma
göriıngülerinin kaynas olan esir titreşimlerinin, sözcüğün
modern anlamrnda molekül hareketleri olmadrfindan kuşku
yoktur. Ama onlann yersel etkileri, herşeyden önce molekül-
lerle ilgilidir: rşr$n lıınlmasr, rşığn polarizasyonu vb. ilgili
cisimlerin molekül yaprlanyla belirlenir. Aynı şekilde, şimdi,
en önemli bilim adamlan, hemen hemen tam bir görüş birli-
ği içerisinde, elektriği, esir parçacrklannrn hareketi olarak
kabul ediyorlar, hatta Clausius, lsr için, ''tartrlabilen atomla-
nn hareketi''nde (atom yerine molekül demek belki daha ye-
rinde olur) "... cisimdeki esirin de payr bulunabileceSni"
(Mechan. Wtirmetheorie, I, s. 22) söylüyor.
Ama elektrik ve rsr görüngülerinde, gene ilk planda, mo-
leküler hareketler sözkonusu oluyor; esir konusundaki bilgi-
miz böylesine az olduğu sürece, başka bir şey de söylenemez.
Ancak esirin mekaniğini gösterebilecek kadar ilerlersek, bu
konu, bugün zorunlu olarak fiziğe brrakrlmrş bazr şeyleri de
herhalde kapsayacaktrr.
Moleküllerin yaprslnrn değiştiği, hatta yokedildiği fizik_
sel süreçler, ilerde ele alrnacaktrr. Bunlar, fizikten kimyaya
geçişe yolaçar.
Hareketin biçim değişimi, ancak moleküler hareketle
tam serbestliğe kavuşur. Mekaniğin srnrnnda ktıtlelerin ha-
reketi, ancak rsı ve elektrik gibi birkaç başka biçime girebi-
lirse de, burada oldukça farklr, canlr bir biçim değşimi kapa_

123
sitesi görüyoruz. Isr, termopilde elektriğe dönüşür, rşrmanln
(radiation) belirli bir aşamasrnda rşrkla eşdeğer olur, bu defa
da kendisi mekanik hareket üretir. Elektrik ve manyetizm,
lsr Ve ışık gibi bir ikiz çift oluşturarak, birbirlerine dönüş-
mek]e kalmazlar, a)mr zamanda hem rsl ve ışrğa, hem de me_
kanik harekete dönüşürler. Bu, öylesine belirli ölçü bağrntr-
lanna göre olur ki, bu biçimlerden herhangi birinin belirli
bir miktan, kilogrammetre, rsr birimi, volt olarak bir başka-
sıyla ifade edilebilir,glve aynr şekilde her ölçüm birimi de bir
başkasryla ifade edilebilir.
Mekanik hareketin rsrya dönüşümüniin pratik alanda
keşfedilmesi öylesine eskidir ki, bu, insanlık tarihinin baş-
langıcrna kadar götürülebilir. Aletlerin keşfedilmesi ve hay_
vanlann evcilleştirilmesi yolunda daha önce hangi keşifler
yaprlmrş olursa olsun, sürtiirıme ile ateşin yakrlmasl, insan_
lann cansız doğa gücünü kendi hizmetlerine sokmalannın
ilk örneğidir. Bu dev ilerlemenin nerdeyse ölçtilemeyecek ka-
dar büyük olan öneminin insanoğlunu ne kadar etkilediğini
bugün halk arasındaki boşinan da gösteriyor. İlk alet olarak
taş bıçağın keşfi, bronz ve demirin kullanrlmaya başlamasrn-
dan çok sonralan bile kutlanıyor, bütün dinsel kurbanlar taş
brçaklarla kesiliyordu. Yahudi efsanesine göre, Yehova,g2 çöl-
de doğan erkekleri taş bıçaklarla sünnet ettiriyordu. Keltler
ve Cermenler, insanlan kurban ederken yalnrz taş bıçak kul-
lanryorlardı. Bun]ar çoktan kaybolup gitti. Ama sürtünme
ile ateşin yalıılmasr balrrmrndan iş böyle değl. Ateş elde et-
menin başka yollannrn öğrenilmesinden çok sonralan, in-
sanlann çoğunluğu arasrnda kutsal ateş, sürtünme ile elde
ediliyordu. Bugün bile birçok Avrupa iilkelerinde, mucize
gücü taşıyan ateşin (örneğin biz Almanlann salgınlara karşr
yaktığ şenlik ateşi) ancak sürtünme ile elde edilebileceğinde
direnen boşinan halk arasrnda yaşamaktadır. Böylece insa-
nrn doğa üzerindeki ilk büyük zaferinin minnet dolu anrsı,
halkrn boşinanlannda, dünyanrn ileri uluslannın putperest-
mitolojik anrsııun kalrntrlannda olarak- gü-
nümüze kadar gelmiştir. -yan-bilinçti
Bununla birlikte, sürttinme ile ateş yakma süreci gene
de tekyanlrdır. Bu yolla, mekanik hareket rsrya dönüşür. Sü-
recin tamamlanmasr için, bunun tersine dönmesi, lsrnın me_
kanik harekete dönüşmesi zorunludur. Ancak o zaman süre-
cin diyalektiğ.i için hak yerini bulur, hiç değilse ilk aşama
için sürecin çevrimi tamamlanmış olur. Ama tarih kendi yo-
lunu izler. Son tahlilde onun izlediğ,i yol diyalektik olsa bile,
diyalektik, çoğunlukla, tarihi oldukça uzun bir süre bekle_
rnek zorundadrr. Sürtünme ile ateşin keşfedilmesinden, İs-
kenderiyeli Hero'nun, çrkardığı buharla sürekli hareket hali-
ne giren bir makineyi buluşuna (İö rzo dolaylannda) kadar
binlerce ;ıl geçmiş olmalrdrr. onlardan sonra da, ilk buhar
makinesinin, ls{n gerçekten yararlanrlan mekanik harekete
dönüştürücü ilk aygtın yaprlışrna kadar aşağı yukan iki bin
yıl geçti.
Buhar makinesi, gerçekterr uluslararasr nitelikte ilk ke-
şifti. Bu gerçek, kudretli bir tarihsel ilerlemeye tanrklık
eder. İlk buharlr makineyi, Fransrz Papin, Almanya'da keş_
fetti. Her zamanki gibi, kendisine mi, yoksa başkalanna mr
yararı dokunacafrna aldrrmadan, çewesine daima parlak
düşünceler yayan Alman Leibniz, Papin'le olan mektuplaş-
malanndan (Gerland tarafrndan yayrnlanan)g3 şimdi öğıren-
diğimize göre, Papin'e makine ile ilgili temel düşünceyi, si-
Iindir ve pistonun kullanrlmasrnr öğretmiştir. Hemen ardın-
dan İngiliz Savery ile Newcomen benzer makineler keşfetti-
ler. Sonunda bunlann yurttaşr Watt, ayrı bir kondansatör
(buhar srkrştırma makinesi) kullanarak, makineyi bugünkü
düzeyine uygun duruma getirdi. Bu alanda keşifler çevrimi
tamamlandl; ısrnrn mekanik harekete dönüştimü başanldr.
Daha sonrakiler, ayrıntrlardaki iyileştirmelerdi.
Demek ki, uygulama, mekanik hareket ile rsr arasrndaki
bağıntrlar sorununu kendi usulünce çözümlemişti. önce bi_
rinciyi ikinciye, sonra da ikinciyi birinciye dönüştürmüştü.
Ama teori açrsrndan durum neydi?
Durum oldukça acrklıydr. 17. ve 18. yüzyıllarda, sürtün-
me yolundan başka ateş elde etme usulü bilmeyen geri top-

125
luluk]an anlatan çok sayıda gezi yazıIan yayrnlamakla bir-
likte, fizikçiler bunlarla hiç ilgilenmediler. Bütün 18. yüzyıl-
da ve 19. yüzpıın ilk dönemlerinde, buhar makinesine karşı
da aynr ölçüde ilgisiz kaldrlar. Çofunlukla olaylan bir kena_
ra kaydetmekle yetindiler.
Sonunda, 19. yüzyılın yirminci yıIlannda Sadi Carnot ko-
nu5ru ele aldr; hem de öylesine becerikli bir biçimde ele aldı
ki, onun ortaya koyduğu ve sonradan Clapeyron tarafrndan
geometrik biçimde sunulan en iyl hesaplamalar, bugün bile
Öhusius ve Clerk Maxıırell'in yapıtlannda geçerliğini koru-
maktadrr. Carnot, sorunu temelden almlştr. Bunu tamamen
yalnızca
çözmede, onu engelleyen malzeme eksikliği değil,
daha önceki bir yanlış teoriydi. Üstelik bu yanlış teori, her-
hangi bir kötü felsefe ile fizikçilere zorla kabul ettirilmemiş,
metafızik-felsefi yönteme göre çok üstün saydrklan onlann
kendi doğacr düşünce biçiminin yardrmryla uydurulmuştu'
L7. yüzyılda, hiç olmazsa İngiltere'de, ısr, cisimlerin bir
özelliğ, ''kendine özgü türden bir hareket'' (a motion* of a
particular kind, the nature of which has never been ex-
pıaıned in a satisfactory manner [.-. niteliği doyurucu bir
iarzdahiçbir zamar. açrklanmamrş olan özel türden bfu hare-
keü]) olarak kabul ediliyordu. Th. Thomson mekanik rsı teo-
risinin keşfedilmesinden iki yıl önce onu böyle niteliyordu'
(out]ine of the Sciences of Heat and E\ectricity, 2' editioı,
London 1840.)94 Ama 18. yüzyılda, lslmn elektrik, rşrk, man-
yetizm gibi tızel bir madde olduğu, bütün bu özel maddelerin
ağırlıs bu}unmaması dolayısıyl a, tartıLmaz olmalan yiiziin-
den rasgele maddeden aynlüklan görüşü giderek önplana
geçti.

* Italikler Engels'indir. -Ed.

126
ELEKTRIK-

ELEKTRIK, rsr gibi, ama değişik bir yolla, bir çeşit her
yerde bulunma niteliğine sahiptir. Dünyada elektrik görün_
gü}erin katrlmadrğr herhangi bir değişim oluşmasr hemen
hemen olanaksrzdrr. Su buharlaşrrken, bir alev yanarken, iki
a5rn metal, ya da değişik srcaklrkta iki metal birbirine değin-
ce,ya da demir, bakrr sülfat çözeltisiyle temasa gelince, vb.,
daha fazla göze çarpan fiziksel ya da kimyasal görüngülerle
elektrik süreçleri de eşzamanda oluşur. Çok farklı nitelikte-
* Bu btilii,rndeki temel materyal yöntinden, daha
çok Wiedemann'ın
Lehre vom Ga]vanismus und Elektıomagnetismus,2 B_de, in 3 Abt., 2. Auf_
lage, Braunschwelg, 1872-7 4. yapıtına dayanryoruz.9s
15 Haziran 1882 tarihli Naturdda, "which in its forthcoming shape,
with electro-statics added, ıırill be the greatest experimental treatise on
electricity in existence'' [''bir sonraki biçiminde, elektrostatik ile çoğaltılmrş
olarak, elektrik konusunda varolan en büyiiü< deneysel yapıtı meydana geti-
recek"] bu "admirable treatise"a [''hayranlık duyulacak yapıt"al değinili-
y or.e6 lEn gel s' in notu.J
ki doğal süreçleri ne kadar kusursuz incelersek, o kadar
daha çok elektrik belirtilerine raslanz. onun her yerde bulu-
nuşuna, yarrm yüzyıldan beri elektriğin insanoğlunun sana_
yi hizmetinde gittikçe daha çok kullanılmasr gerçeğine kar-
şrn, elektrik, niteliği h6lA tam bir karanlrk içinde bulunan
hareket biçimidir. Galvanik akrmrn keşfi, oksijenin keşfrn-
den aşağr yukan 25 yıl. daha yenidir ve elektrik teorisi bakı-
mrndan, hiç değilse oksijenin kimyadaki önemi kadar önem-
lidir. oysa bugün bile iki alan arasrnda ne kadar büyük bir
ayrrm vardrr! Kimyada, özellikle, Dalton'un atom ağrrlrklan
ile ilgili keşfr sayesinde, bir düzen, ulaşılan sonuçlar konu-
sunda göreli bir kesinlik ve bir sistematik, hemen hemen bir
plan, bir kalenin düzenli olarak kuşatrlmasıyla karşrlaştın-
labilecek, hAlA fethedilmemiş alanlara bir saldın vardır.
Elektrik teorisinde, ne kesinlikle doğrulanmrş, ne de kesin-
likle çürütülmüş, eski ve şüpheli deneylerin oluşturduğu bir
sürü kanşık safra vardrr. Karanlrkta g'üvensiz elyordamlan
bir göçebe atlrlar sürüsünün saldrnsrna benzer, dağnık gtıç-
leriyle, bilinmeyen alanlara sefer yapan sa)nsrz, bir başına
kimselerin yapmrş olduklan düzensiz araştrrma ve deneyler
sözkonusudur. Gerçekten, bilimin tümüne bir merkez nokta-
sr ve araştrrmalara sağlam bir temel olacak, Dalton'un yaptr_
s clbi bir keşfin, elektrik alanında da h6IA gerekli olduğu
kabul edilmelidir. Bugün, kapsamlr bir teorinin konmasrnr
olanaksrz krlan, bu alanda tekyanlr bir görgücülük olgusun_
dan sorumlu, kendine, olabildiği kadar düşünceyi yasakla-
yan bir görgücülük ve aynı zamanda sadece bu yüzden yal-
nrz yanlrş olarak düşünmeyen, öte yandan gerçekleri ona
tam bir bağlılık içerisinde izlemek yeteneğinde olmayan, bu
nedenle de gerçek görgücülüğün tersine dönüşen şey, temel_
de elektrik teorisinin bu anlaşrlmaz durumudur.
Alman doğa felsefesinin çılgrn, önsel (a priorf, saçmalrk-
lan konusunda genel olarak bir şey söyleyemeyen doğabilim-
cilere, görgücül okulun ya|nızca çağdaş olanlan değil, çok
daha sonraki dönemin teorik-frzik çalışmalan da şalık veril-
melidir. Çtınktı bunlar özellikle elektrik teorişinde oldukça

128
geçerlidir. 1840 yılınrn bir yaprtrnr ele alalrm: Thomas Thom-
son, Aıı out]ine of the Sciences of Heat and Eleetricity. İhti-
yar Thomson, zamanlnda, gerçekten bir otoriteydi. Ayırca,
şimdiye kadarki elektrikçilerin en büyugu olan Faraday'rn
yaprtlanndan en önemli krsmr elinin altında bulunuyordu,
Ama gene de kitabında bu konuyla ilgili olarak kendisinden
çok daha eski olan hegelci doğa felsefesinin elektrik konu_
sundaki kadar saçma şeyler vardır. örneğin elektrik lovrlcr-
mlntn anlatrmr Hegel'in bununla ilgili pasajınrn, sanki doğ-
rudan doğruya bir çevirisidir. Her ikisi de, elektrik krvılcımi-
nrn gerçek niteliğinin ve çeşitliliğinin öğrenilmesinden önce
bu alanda insanlann keşfetmeye çalrştıklan, şimdi çoğun-
lukla özel durumlar ya da y?nlışlrklar olarak ortaya konmuş
bütün mucizeleri srralar. üstelik Thomson, 416. sayfada,
Dessaigne'nin, barometre yükselirken ve termometre düşer_
ken camrn, reçinenin, ipliğin vb. crvaya daldınlarak
elektrik ytülü duruma geldiğini, barometre düşerken'r"grtif
," *r-
caklık yükse}irken ise pozitif elektrikle yüklendiğini; altın
ile daha birçok başka metalin yazrn rsrnma ile pozitif, kışn
soğuma ile negatif olduğunu; bunlann barometre yükselince
ve kuzeyden rizgar eşince kuwetli elektrik taşrdrsnr, srcak_
lık ytıkselirken bu elektriğin pozitif, düşerken negatif oldu-
ğunu vb. ileri süren kurt masallannr tam bir ciddiyetle anla_
trr. olgulann ele alınrş biçimi için bu kadar. Thomson, önse,l
kurgusuyla ilgili olarak elektrik krvrlcımrnın aşağdaki teori-
sini Faraday'ın bizzat kendisinden alarak bize lütfetmekte-
dir:
"Çok ktıçtık ve srnrrlr bir yer kaplayan az bir parçacığn
özel bjr etkisiyle birçok elektrik geçirmeyen parçacrğn po1a-
rize olmuş indüktif durumunun bir boşalmasr ya da dtişmesi-
dir. Faraday'rn anlayrşrna göre, boşalmanrn oluştuğu.,
daki parçacıklar birbirini itmekle kalmaz, ama kendine 'uyr-özgü
bir durum, bir süre için oldukça yüksek bir düzeye çıkan bir
durum alır; yani onlan çeweleyen btıttın kuwetleri birbiri
ardrndan kendi üstlerine çeker ve daha üstün bir yoğunluk
durumuna yükselerek, belki de kimyasal olarak birleşen

129
atomlann durumuna eşit olarak; şimdilik bizce bilinmeyen
bazı işlemlerle, belki de kendi güçlerini boşalttığr gibi, güçle-
rini boşaltır; ve bu, tüm sürecin sonudur (and so the end of
the whole). En son etki, metal bir parçacrğın yerine boşal-
makta olan parçacrklann konmasr gibidir. Her iki durumda
da etki ilkelerinin bir süre sonra tam bir benzerlik gösterme-
si olanaksrz değildir.''sz ''Ben'' diye ekliyor Thomson, "Fara-
day'rn bu açrklamaslnl onun kendi sözcükleriyle verüm, çün-
kü bunlan iyice anlayamıyorum.''
Bu, Hegel'in elektrik k'rvılcımrnda ''yüklü cismin özel
madü yaprsr, siirece henüz girmeden, ama ancak basit ve
ruhsal bir yolda belirlendiği için'', ve elektriğin "cisme özgü
bir krzgınlrk, köpürme'' olduğu, ''irkitildiğinde her cismin
göstereces öfkelilik'' olduğunu (N aturphiho sophie, 324, ek)98
söyleyen Hegel'i okuyan herkesin başrna kuşkusuz gelecek-
tir. Ama temel düşünce Hegel'de ve Faraday'da a5rnrdrr. Her
ikisi de, elektriğin maddenin bir durumu olduğu düşüncesi-
ne karşr çrkar, ama maddenin özel ve ayrı türü olduğunu be-
nimser. Ve elektrik lrıvrlcrmr, bağmsrz, serbest, herhangi ya-
bancr maddi özden ayrı' ama duyularla algılanabilen açrk bir
şey olarak göründüğü için, o zamanln bilim ortamrnda lçrvıl-
cım, onlan, bütün maddeden anlık olarak serbest hale gel-
miş bir ''kuwet''in geçici görüngüsel biçimi olarak kawanrl-
masl zorunlu sonucuna vardrrmrştrr. Metal elektrotlar ara-
srndaki lçrırılcrm]r boşalmada gerçek''metalik parçacrklar''rn
karşrya srçradrğnr ve böylece ''yüklü cismin özel maddeselli-
ği''nin gerçekten ''sürece girdi#ni'' bildiğimize göre, bizim
için, bilmece elbette çözülmüştür.
Bilindiği gibi, elektrik ve manyetizm, rsr ve rşrk gibi, baş-
langrçta, tartrlamayan özel maddeler olarak kabul ediliyor-
du. Elektrikle ilgili olarak, biri pozitif diğeri negatif iki kar-
şrt tözün, iki ''akışkan''rn olduğu ve bunlar ''elektrik aprma
kuweti'' diye adlandrnlan şeyle birbirinden uzaklaştrnlrnca-
ya dek, normal durumda birbirlerini nötralize ettikleri görü-
şüniin hızla geliştiği çok iyi bilinmektedir. o halde, iki cisim-
den birini pozilif, ötekini negatif elektrikle olmak üzere yük-

130
lemek olanak]rdrr; her ikisini üçüncü bir iletici çis,ınLe brğıı-
J.ınca' koşullara göre ya ani ya da stirekli bir ıkıının ymĞ
mıyla, denge oluşur. Ansrzrn dengelenme çok basit ı çİ
görünüyordu ama, alr.ım, güçlükler grkanyordu. Fefur ı
daha aynntrlı olarak Weber, her kapalı dewede pozitifvec'
gatif elektrikli iki eşit alımrn cisimlerin tartılabilir molekül_
leri arasrnda yanyana bulunan kanallardan ters yönlerde
akıp gittiği görüşü ile, alılmrn her defasrnda ya salt pozitif
ya da salt negatifelektriğin bir hareketi oldufu yolundaki en
basit varsaylma karşr çrktılar. Bu teoriden Weber'in aynntrlı
matematik çalışmasrnın vardrğ Sonuç, bizi burada ilgilendir_
meyen bir fonksiyonun 1/. büyüklügü ile çarprlmasrdrr ve bu
1l, "elektrik biriminin miligrama .-. oranı"* anlamındadır
(Wiedemann, Lehre wom Galvanismus etc.,2. Aufl., III, s'
569). Bir afirlık ölçüsüne olan oran, elbette ancak bir ağrlık
oranr olabilir. Tekyanlı görgücülük, hesap yaparken düşün-
meyi öylesine unutmuştur ki, burada tartrlamayan elektriği
tartııabııır duruma sokuyor ve ağrlrsnr matematik hesapla-
ma içine koyuyor.
Weber'in çrkardrğı formüller ancak belli srnrrlar içinde
yeterli olabiliyordu. Özellikle Helmholtz, enerjinin salrrnımr
ilkesi ile çelişen sonuçlan henüz birkaç yıl önce hesaplamrş_
tı. C. Neumann, Weber'in karşrt yönlerdeki çifte alom varsa-
yrmınrn karşrsrna 1871'de başka bir varsayrm, iki elektrik-
ten ancak birinin, örneğin pozitif olanrn, akım içinde hareket
ettiği, ötekinin, negatif olanrn ise, cismin kütlesi ile srmsıkı
bağlı bulunduğu varsayımrnr çrkardr. Wiedemann buna şu
noiu ekliyor: Weber'in varsaydrğı karşrt yönlerde akan xllze
ehektrik kiitheherin çifte al<ımına, pozitif akrmrn yönünde
elektrik miktarlannı x 7|ze birLikte taşryan, bir de drşan doğ-
ru etkisiz o|an nötr ehektrik akımı* eklenince, bu varsayrm
Weber'in varsayrmr ile birteştirilebilir.'' (III, s. 577)
Bu önerme de gene tekyanlr bir görgücülüğün karakteris-
tik yanrdrr. Elektrik alrrmrnr oluşturmak için, elektrik, nega-
tif ve pozitif diye ikiye aynlır. oysa, bu iki tözle akrmr açrk_
lama yolundaki bütün girişimler güçlükle karşrlaşır: gerek
* ltalikıer Enge]s'indir. _-&d.
81
her defasrnda ancak bunlardan birinin akımın içinde bulun-
duğu varsayımr, gerek her ikisinin zamandaş olarak birbiri-
ne karşr akması varsayımr, üçüncü olarak da birinin akış ha-
lindeyken, ötekinin durgun halde oluşu varsayrmr. Eğer bu
sonuncu varsaJnmr benimsersek, elektrostatik makinede ve
Leyden şişesinde, yeteri kadar hareketli olan negatifelektri-
ğin akrm içinde cismin kütlesi ile srmsrk'r bağlı bulunduğu
yolundaki anlaşrlmaz görüşü nasrl açrklayabiliriz? Çok ko-
lay. Telden sağa doğru akan + e pozitilf akrmrn ve sola doğru
akan _ e negatif akımın yanrnda, üçüncü bit L llze nötr
elektrikle birlikte a}ımr sağa doğru alrıtrnz. Önce iki elektri-
ğin, akrş sağIayabilmeleri için birbirinden ayn olmalarr ge-
rektiğini varsayarrz; aynlmrş elektriklerin alıışrndan oluşan
c]sulan açrklamak için, bunlann a5rnlmamış halde de akabi-
._=.Jerini Varsayanz. Önce, belli bir olguyu açrklamak için
bir varsayrm yapanz. Karşılaştığnmrz ilk güçlükte, birincisi-
ni doğrudan doğruya yadsryan ikinci bir varsayrm yapanz.
Bu baylann yakrnmaya haklan olduğunu iddia ettikleri ne
biçim bir felsefedir bu?
Ancak, elektriğin maddi niteliği konusundaki bu görüş
yanlnda, hemen ardrndan ikinci bir görüş ortaya çrkti. Bu
görüşe göre, elektrik, cisimlerin salt bir durumu, bir ''kuv-
vet'' ya da bugün de diyebilecesmiz gibi, hareketin özel bir
biçimi olarak kabul ediliyordu. Yukarda gördiiü< ki, Hegel ve
daha sonra Faraday bu görüşe katılryorlardr. Isrnrn mekanik
eşdeğerinin keşfedilmesinden sonra özel bir ''rsr maddesi'' gö-
rüşünü kesinlik]e ortadan kaldırdıktan ve lsrnrn bir molekiil
hareketi olduğunu tanrtladrktan bu yana, atrlan ilk adrm,
elektriği de bu yeni yönteme göre ele almak ve onun meka_
nik eşdeğerinin saptanma,srna girişmek olmuştu. Bu girişim
tamamryla başanlı oldu. ozellikJ.e Joule, Fawe ve Raoult ta-
rafrndan yaprlan deneyler}e hem galvanik alıımrn ''elektro_
motor kuweti'' denen şeyin mekanik ve rsrsal eşdeğeri, hem
de üretici pildeki kimyasal süreçlerle açrğa çrkan ya da elekt-
roliz pilinde kullanrlan enerji ile onun tam eşdeğeri ortaya
kondu. Böylece elektriğin özel bir maddi akışkan olduğu var-

132
saylmı, gittikçe savunulamaz hale geldi.
Bununla birlikte, rsı ile elektrik arasrndaki benzerlik ku-
sursüz değildi. Galvanik akım birçok önem]i noktalarda he-
nüz rsr iletiminden farklrydr. Elektriksel olarak etkilenmiş
cisimler içinde neyin hareket ettiğini söylemek henüz ola-
naklı değildi. Isr durumunda olduğu gibi salt bir molekül tit-
reşimi varsaJnmı yetersiz görünüyordu. Elektriğin, rşığrn lı-
zrnı bile geçen çok büyük hareket lızı,99 cismin molekülleri
arasındaki hareketin içersinde bir ttir maddi töz bulunduğu
görüşiinü altetmede bir güçliik olarak kaldı. Burada Clerk
Maxwell (1864), Hankel (1865), Reynard (1370) ve Edlund
(1872) tarafrndan ortaya atrlan en son teoriler, ilk kez
1846'da Faraday tarafindan ileri sürülen, elektrik, uzaJan
tümüne Ve aJmlşekilde bütün cisimlere ya5nlan, parçacrklan
birbirlerine uzaklığın karesi ile ters orantrlı iken esnek bir
ortamrn hareketidir şeklindeki varsayrmla tam bir uygunluk
içindedir. Bir başka deyişle, esir (eüİıer) parçacrklannrn bir
hareketi ve bu hareket içersinde cismin moleküllerinin yer
almasıdır. Bu hareketin biçimi konusunda çeşitli teoriler bir-
birlerinden ayıılıyorlar. Girdaplı hareketlerle ilgili daha
yeni araştrrmalara dayanan Maxwell, Hankel ve Reynard'ın
teorileri de bunu, değişik yollardan girdaplarla açrklıyorlar
ve böylece yaşlı Descartes'ın girdabı da gittikçe artan sayrda
yeni alanlarda bir kez daha saygınlr$na kavuşuyor. Bu teo-
rilerin aynntrlanna daha fazla girmeyeceğlz. Bunlar birbir-
lerinden çok büytik a5rnmlar gösterirler ve mutlaka daha bir-
çok değişikliklere uğrayacaklardır. Ama bunlann ortak te_
mel kawanrşında önemli bir ilerleme var gibi görünüyor: bu
da, elektriğin bütün tartrlabilen maddelere geçen rşrk saçıcı
esir parçacrklannrn bir hareketi olduğu, bu hareketin cisim_
lerin moleküllerine tepki gösterdiği anlayışrdrr. Bu anlayış
daha önceki iki anlayrşr bağdaşhnr. Buna göre, elektrik gö_
riingüsünde tartrlabilen maddeden farklr olarak hareket
eden tözsel bir şey gerçekten vardrr. Ama bu tiiz elektriğin
kendisi değldir; elektrik, daha çok, tartılabilen maddenin
doğrudan, dolaysrz bir hareket biçimi olmamakla birlikte,

133
hareketin bir biçimi olarak kendini göstermektedir. Esir teo-
risi, bir yandan iki karşıt elektrik akışkan konusundaki çok
ilkel görüşü aşmanrn bir yolunu gösterir, öte yandan ise
elektriksel hareketin asıl maddi temelinin ne olduğunu, ha-
reketi, elektrik görüngüleri oluşturan şeyin ne biçim bir şey
olduğunu açrklama olanağ verir.
Esir teorisinin önem}i bir başansr da olmuştur. Iyi bııın-
diği gibi, elektriğin, rşrğrn hareketini doğrudan doğruya deği-
şiktiğe uğratan hiç değilse bir nokta vardrr: e}ektrik, rşrğrn
polarizasyon düzlemini döndürür. Clerk Maxwell yukardaki
teorisine dayanarak, bir cismin elektrik etkilenme özgül ka-
pasitesinin onun rşrk lıınlma indisinin karesine eşit olduğu-
nu hesaplryor. Boltzmann, çeşitli yalrtkanlann dielektrik sa-
bitlerini araştrrmrş ve ktikürt, reçine ve parafinde bu sabitle-
rin kare kökünün srrasr ile onlann krnlma indisine eşit oldu-
ğunu bulmuştur. En yüksek sapma, kiikürtte ancak yüzde
4'e çrkmrştrr. Böylece, Maxwell'in esir teorisi bu bakrmdan
deneysel olarak doğrulanmrştrr.
Bununla birlikte, bu birbiriyle çelişen varsayımlardan
sağlam bir öz bulup çrkaracak yeni deney dizilerine kadar
uzun zamanrn geçmesi ve çok çaba gösterilmesi gerekecektir.
O zamana kadar, ya da esir teorisi de belki yepyeni bir teori
ile uzaklaştrnlrncaya kadar, elektrik teorisi bizzat kendisi-
nin yanlrş olduğunu kabul ettiği bir anlatım biçimini kullan-
maktan dolayr, kendisini kötü bir durumda bulmaktadrr.
onun tüm terminolojisi henüz iki elektrik akışkanr görüşüne
dayanıyor. Bu teori, h6lA sıkrlmadan, ''cisimlerde alırp giden
elektrik kütleleri''nden, ''her molekülde elektriklerin bir bö-
lünüşü''nden vb. sözediyor. Daha önce belirtildiği gibi, bu,
genellikle, bilimin bugünkü geçiş durumundan kaçınıImaz
olarak ortaya çrkan bir talihsizliktir' ama aJrnr zamanda da
araştrrmalann özellikle bu dalrnda egemen olan tekyanlr
görgücülükle birlikte, şimdiki düşünce kargaşalığrnrn sürdü-
riiümesinde oldukça büyük payl vardır.
Elektrik makinesinin yardrmr ile siirekli akım elde etme-
yr, ya da tersine, galvanik akrmla statik elektrik tiretmeyi,

134
Leyden şişelerini doldurmayı vb. öğrendiğmizden bu yana,
statik ya da siiııtünme elektriği ile dinamik elektrik ya da
galvanizm arasındaki karşıtlrk belki de aşrlmrş olarak görü-
nebilir. Burada statik elektriğin alt biçimine değinmeden ge_
çiyoruz ve şimdi elektriğin bir alt biçimi olarak kabul edilen
manyetizme de dokunmuyoruz. Bununla ilgili görüngiilerin
teorik açrklanmasınr, galvanik alçım teorisinde aramak
mümkün olduğundan, esas olarak bunun üzerinde duraca_
ğız.
Bir sürekli akrm birçok yollardan elde edilebilir. Meka-
nik kütle hareketi doğrudan doğtaya, sürtünme ile önce yal-
nrz statik elektrik ve büyük enerji sarfr ile de siirekli akım
verir. Büyük lıısmr balrımından, hiç deslse, elektrik hareke-
tine dönüşmek için, Gramme, Siemens ve başkalannrn yaptr-
ğı manyetik-elektrik makinelerinde olduğu gibi manyetizmin
aracrlrğı gereklidir. Isr iki ayn metalin birleşmesinde olduğu
gibi, dolaysız olarak elektrik alırmına dönüşttirülebilir. Kim-
yasal etkiyle serbest kalan, normal koşullar altında rsr biçi-
minde ortaya çrkan enedi, belli koşullar altrnda elektrik ha-
reketine dönüşiir. Tersine, gerekli koşullar sağlandısnda
hareketin bu son biçimi bir başka hareket biçimine dönüşür;
kütle hareketine (çok küçtık bir ölçüde doğrtıdan doğruya
elektro-dinamik çekme ve itmelere, geniş ölçüde ise gene
manyetizmin müdaha}esi ile elektro_manyetik makine}ere)
rsrya değişmeler olmadığ takdirde bütün bir kapalr
devre-başka
içinde-; kimyasal enerjiye pillerde ve
-elektrolitik
voltmetrelerde, akrmın bileşimleri aylrdıs ve bu bileşimlerin
başka yollarla boşuna tutulduğu deweye- dönüşür.
Bütün bu dönüşümlere, bütiin değişme biçimleri içinde
hareketin nicel eşdeğerliği temel yasasr hükmeder. Ya da,
Wiedemann'ın dediği gibi, ''kuwetin salrrnrmr yasasl gere-
$nce, alılmrn üretilmesi için herhangi bir yoldan sarfedilen
mekanik iş, alumrn bütün etkilerini üretmek için sarfedilen
işe eşdeğer olmalrdrr.'' [III, s. 472.] Knfle hareketinin ya da
isrnrn elektriğe* dönüşmesinde karşrmrza güçlükler çıkmaz;
* ''Elektrik'' deyimini, elektrik hareket anlamrnda kullanryorum. Çün-

135
ortaya konmuştur ki, birinci şrkta ''elektromotor kuwet'' bu
hareket için sarfedilen işe eşittir, ikinci şılrta ise bu "termo_
pilin her bağlantrsrnda onun mutlak srcaklığ ile doğrudan
orantılr''drr (Wiedemann, III, s.482); yani, her bağlantr nok-
tasrnda bulunan tslntn mutlak birimlerle ölçülmüş miktan_
na eşittir. Kimyasal enerjiden üretilen elektrik için de, aynr
yasanln gerçekten geçerli olduğu tanrtlanmıştır. Ama sorun'
hiç değilse şimdi yürürlükte olan teori için pek basit değildir.
O halde bunun biraz daha derinine inelim.
Galvanik pil işleyişinin bir sonucu olarak hareket biçimi-
nin dönüşümleri konusunda yaprlmrş deneylerin en güzel di-
zilerinden biri Fawe'ındır (1857-1858).100 Fawe, bir kalori-
metreye beş elementten oluşan bir Smee pili koydu. Ikinci
bir kalorimetreye küçük bir elektromanyetik motor koydu;
bunun ana ekseni ve makarasi istenilen bağlantıyı elde ede-
bilecek biçimde serbest bulunuyordu. Pilde bir gram hidroje-
nin ya da 32,6 gram çinko çözeltisinin (çinkonun eski kimya_
sal eşdeğeri, şimdi 65,2 olarak kabul edilen atom asrlığnrn
yansrna eşit ve gram olarak söyleniyor) her defasında üretil-
mesi aşağdaki sonuçlan verdi:
A. Kalorimetreye bağlanan pil, motor drşrnda: rsr üretimi
18.682, ya da 18.674 birim rsr.
B. Pil ve kapalr deweye bağlanan motor, ancak motor ha_
reketten alıkonarak: pilde ısr 16.448, motorda 2.2L9, toplam
18.667 birim rsr.
C. B'de olduğu gibi, ama motor, bir ağırlık kaldrrmaksı-
zrn çalrşryor: pilde rsr 13.888, motorda 4.769, toplam 18.657
birim rsr.
D. C'de olduğu gibi, yalnız motor, bir ağırlık kaldrnyor ve
böylece l3t,24 kilogrammetre mekanik iş yapryor: pilde rsı
15.427, motorda 2.947, toplam L8.374 birim rsr; yukardaki
18.682'ye karşr kayıp = 308 rsr birimi. Ancak yaprlan l3I,24

kü "ısı" deyimi de, duyulanmıza kendini srcaklık olarak bildiren bir hareket
biçimini anlatmak için genel olarak kullanılıyor. Elektriğn gerilim durumu
ile herhangi bir kanştırmanın olamayacağı burada başlangçta beürtilmiş
olduğu için buna hiçbir itirazda bulunulamaz. fBngels'in notu.]

136
kilogrammetre mekanik iş, 1.000 ile çarprlıp (kimyasal so-
nuçlardaki gIamr kilograma çevirmek için) ısınrn mekanik
eşdeğerine = 423,5 kilogrammetreyelolbölününce, 309 ısr bi-
rimi, yani yaprlan mekanik işin rsr eşdeğeri olarak yukarda-
ki kayba eşit sonuç ortaya çrkar.
Demek ki, hareketin bütiin dönüşümlerinde onun eşde-
ğeri kaçınılmaz hata srnırlan çerçevesinde elektrik hareketi
için de çok açık olarak tanrtlanryor. Galvanik pilin ''elektro-
motor kuwetinin'', elektriğe çewilmiş kimyasal enerjiden ve
pilin kendisinin de bir buhar makinesinin verilen rsryr meka-
nik harekete çevirmesi gibi, kimyasal enerjiyi elektriğe dö-
nüştiiren böyle bir aygrttan başka bir şey olmadığr da kanrt-
lanmrştrr. Her iki durumda da çevirmeyi yapan aygıt kendi-
sinden herhangi bir enedi vermez.
Ancak burada geleneksel anlayrş tarzr ile ilgili bir zorluk
ortaya çrkryor. Bu anlayrş tarzr alılşkanlarla metaller arasın-
da, pilde oluşan değme durumlanna, kuweti, elektromotor
kuweti ile orantrlr olan, yani belli bir pil için belli enerji
miktannı temsil eden bir "e]ektrik aJnrma kuvvetİ' tanryor.
Geleneksel anlayrş tatzına göre kimyasal etki olmaksrzrn da
pilde enerji kaynağı niteliğini taşıyan bu elektrik aJnrma
kuwetinin, kimyasal etki dolayısıyla açığa çrkan enerji ile
ilişkisi nedir? Eğer bu, açrğa çrkan enerjiden basmsız bir
enerji kaynağı ise, onun verüğ enerji nereden geliyor?
Bu soru, azçok bulanık olan bu biçimiyle, Volta tarafın_
dan ortaya atrlan dokunma teorisi ile hemen bunun ardrn-
dan ortaya çrkan galvanik alçmrn kimyasal teorisi arasında_
ki anlaşmazlrk noktasrnr oluşturur.
Dokunma teorisi, akı11, metallerin bir ya da birkaçınrn
sr\rıya değmeleri, hatüa yalnızca sırrrlann arasında oluşan
elektrik gerilimlerine ve bunlann nötralize oluşuna ya da
dewede bu yoldan çıkan birbirine karşıt elektriklere bağlar.
Saf dokunma teorisi, bu srrada oluşabilecek kimyasal değiş_
meleri ancak ikinci derecede hesaba katryordu. Buna karşr-
Iık daha 1805'te Ritter, ancak harekete getiricilerin deweyi
kapamadan önce bile kimyasal tepkimeler göstermesiyle bir
alilmrn oluşabileceğini ileri sürüyordu. Bu eski kimyasal teo-
ri genel olarak Wiedemann (I, s. 784) tarafrndan, teori gere-
snce dokunma elektriği denilen şeyin "ancak aynr zamanda
birbirine değen cisimlerin gerçekten kimyasal bir rol oyna-
mast, ya da hiç olmazsa, doğrudan kimyasal süreçlerle ba-
ğrntıIı olmamakla birlikte, kimyasal dengenin bozulmasrnrn
birbirine değen cisimler araslnda'kimyasal etkinlik yönün-
den bir e$lim'göstermesi halinde ortaya çrkması'' diye özet-
Ienmiştir.
Görülüyor ki, her iki taraf da akrmrn enerji kayırağı soru-
nunu ancak dolaylr biçimde ortaya ko5ruyor, aslrnda o zaman
başka türlü olamazdı da. Voltave ardrllanna göre, türdeş ol-
mayan cisimlerin ya|nızca dokunmasr siirek]i bir akrm oluş-
turacak ve bunun sonucu olarak eşdeğer dönüşü olmaksrzrn
belirli bir iş yapma yetenesnde olacaktrr. Ritter ve yandaş-
lanrun da, kimyasal etkinin bataryada nasrl akrm tirettiği ve
onun çalrşma performansr konusunda, kafalan aydrnlık de-
ğildir. Ama bu nokta Joule, Fawe, Raoult ve başkalan tara-
findan çok zaman önce kimya konusunda açrklrğa kavuştu-
rulduğu halde, dokunma teorisi için durum bunun tersine-
dir. Giinümüze kadar geçerli olduğu haliyle, aslrnda daha
başlangç noktasrnda durmaktadrr. Çoktan Zamarı| geçmiş
bir dönemin kawamlan, hareketin böylelikle hiçbirşeyden
çrkartılmrş olup olmaüğrna bakrlmaksızrn, kendini yüzeyde
gösteren ilk görünürdeki nedene öze| bir etki atfedilmesiy-
Ie yetinilmek zorunda kalındığ bir dönemin kawamlan
----enerjinin sakrnrmr yasafl ile doğrudan çelişen kawam-
lar- böylece bugünün elektrik teorisinde hAlA varlıklannr
sürdürmektedir. Ve bu düşüncelerin en karşr çılulabilir yan-
lan lıırprlrp atrlırsa, zayıflatı|ır, krsrrlaştrnlrr, gözden sakla-
nlrsa, bu, durumu hiç de kurtarmaz; ancak kanşrklığı daha
da beter duruma getirir.
Gördüğümüz ğbi, alçımrn daha eski kimyasal teorisi bile,
bataryanrn dokunma bafrntrlannr, alırmrn oluşmasr için
mutlak vazgeçilmez olarak kabul ediyor: yal;ilzca, bu dokun-
malann zamandaş kimyasal etki olmaksrzın, hiçbir zaman

138
Siirekli akrm sağlayamayacağrnr ko5ruyor. Bugiin de açrkça
kabul edilmelidir ki, bataıyanrn dokunma düzenlemelerinin
serbest haldeki kimyasal enerjiyi elektriğe dönüştiirecek ay-
gıtr sağladrğı ve kimyasal enerjinin frilen elektrik hareketine
geçip geçmediği ya da ne denli geçtiği, temelde bu dokunma
düzenlemelerine bağımlrdrr.
Wiedemann, tekyanlı bir görgücü olarak, eski dokunma
teorisinde kurtanlabilecek ne varsa bunu kurtarmaya çalrşr-
yor. Şimdi onrın ne söyleyeceğini izleyelim:
"Eskiden inamlamn tersine", diyor Wiedemann (I, s.
799), ''kimyasal balcmdan birbirinden farklı olmayan cisim-
Ierin, örneğin metallerin, dokunma etkisi, ne pil teorisi için
vazgeçiLmezdir, ne de ohm'un yasasr, bu varsayrm olmaksr_
zrn çrkanlabilecek bir yasa _ bundan çıkardığı gerçeklerle
kanrtlanmrştrr, bu yasayr deneysel olarak doğrulayan Fech-
ner, aynl şekilde dokunma teorisini savunmuştur. Bununla
birlikte, metaF dokunmasıyla elektrik uyarİnasl, hiç değilse
bugiiırı yapr}abilen deneyler gereğince, birbirine değen cisim_
lerin üst düzeylerini terniz tutmanrn olanaksrzlrğrndan ötürü
bu bakrmdan elde edilebilen nicel sonuçlann her zaman ka-
çrnrlmaz eksiklikler taşıyabilmesine karşın' yadsrnamaz.''
Gtırtıltıyor ki, dokunma teorisi çok mütevazıhale gelmiş-
tir. Kendisi, akrmrn açrklanması için hiç de vazgeçilmez ol-
madrğınr, ne ohm taraflndan teorik olarak, ne de Fechner
tarafindan deneysel oIarak tanrtlandığnı itiraf eüyor. Hat-
ta, onun ancak dayanabileceğ,i temel deneyler denilen deney-
lerin nicel balıımdan her zaman yalnızca şüpheli sonuçlar
verebileceğni de itiraf eöyor ve sonunda bizden ya|nızca,
genellikle dokunma yoluyla metaLher yoluyla olmasr-
-yalnız oluştuğunu kabul etme-
na karşrn!_ bir elektrik hareketin
mizi istiyor.
Dokunma teorisi bu kadarla yetinseyü, buna karşr söyle-
nebilecek bir tek söz bile bulunamazdı. İki meta]in dokun-
masr ile elektrik olayrnrn oluştuğu, bunun yardrmr ile hazrr-
lanmış bir kurbağa bacağnın seğirebileceği, bir elektrosko-
* İtalikler Engels'indir. -.Ed.

139
bun yüklenebileceği ve başka hareketlerin oluşturulabileceği
kuşkusuz kabul edilecektir. Her şeyden önce ortaya çrkan
tek soru şudur: Bunun için gerekli enerji nereden geliyor?
Wiedemann'a göre (I, s. 14), bu soru;ru yanıtlamak için
'' aşağyukan
şu gözlemler ileri sürülecektir: A ve B türdeş ol-
mayan metal plakalar, yakrn bir mesafeye kadar birbirine
yaklaştınlınca' yaprşma kuweti sonucu, bunlar birbirlerini
çekerler. Karşılrklr olarak birbirlerine değ.nce, bu çekimle
onlara verilen hareketin canLı kuvveüi kaybolur. (Metallerin
moleküllerinin sürekli titreşimler halinde bulunduğunu ka-
bul edersek, türdeş olmayan metallerin birbirine değişinde,
titreşmeyen moleküller zamandaş olarak birbirlerine değer-
lerse, bunlarrn titreşimlerinin değişimlerinin, böylece, canlr
kurrvetin kaybı ile sağlairmış olmasr da olanaklıdır.) Kaybo-
lan canlr kuvveti, büyük öhçüde rsrya dönüşnt. Küçiik bir kıs-
mı da, daha önce a;rnlmamrş olan elektriklerin farklı bir da-
ğılımında kullanrlrr. Yukarda belirbtiğmiz ğbi, biraraya ge-
tirilen cisimler be]ki* de iki elektriğin eşit olmayan çekimi
sonucu, eşit miktarlarda pozitif ve negatif elektrikle yükle-
nirler."
Dokunma teorisinin mütevazrlrğı gittikçe büyür. önce,
daha sonradan öyle devasa bir iş yapmasl gereken, güçlü
elektrik aJnfina kuwetinin, kendine ait elektrik yükü taşı-
madrs ve eğer ona drşardan enerji sağlanmazsa, görev yapa_
mayacağr kabul edilir. Daha sonra, ona güçlükle ölçülebilen
uzakhklar ve cisimlerin güçlükle ölçülebilen uzaklrkta yolal-
malarrnl sağlayan, küçtik bir enerji kaynağndan biraz daha
fazla, yaprşmanrn can]ı kuvveüj atfedilir. Ama önemli değil:
varlrğı Ve aJmr ölçüde, temasa geldiğnde yokolacağ da söz
götiirmez. Ama bu küçük kaynak bile bizim amacrmrzrn ge_
rektirdiğinden çok daha fazla enerji sağlar: büyük bir krsmı
rsrya dönüşüyor, ancak küçükbir lısmı elektrik aylrma kuv-
vetinin uyarrlmasrna yanyor. Son derece küçük itmelerin
son derece güçlü etkiler oluşturduğu durumlann doğada ye-
teri kadar bulunduğu bilinmekle birlikte, anlaşıldrğına göre
* İtalikler Engels'indir. -.Ed.

140
Wiedemann da burada damla halinde bile olmayan eneıji
kaynağnrn güçlükle yeteceğini seziyor ve her iki metalin do-
kunma yüzeylerindeki molekül titreşimlerinin işe kanşmasr
VarsaJnmrnda olası ikinci bir kaynak arryor. Burada karşrmr-
za çrkan öteki güçliikler bir yana, Grove ile Gassiot, Wiede-
mann'ın bize bir sa5rfa önce bizzat anlattrğr gibi, elektrik
uyarma için fiili dokunmanrn mutlaka gerekli olmadrğrnı ta-
nrtlryor. Kısacasr, elektrik aJrrrma kuwetinin enerji kaynağ_
nı ne kadar çok incelersek, bu kaynak giderek bir hiç duru-
muna gelir.
Buna karşrn şimdiye kadar, metal dokunmasryla elektri- _

s uyaracas herhangi bir başka kaynak da bilmiyoruz. Nau_


mann'a gtue (Allgemeine und physikalische Chemie, Heidel-
berg 1877, s. 675) "dokunma elektromotor kuwetler rsr;n
elektriğe çevirir''. Kendisi, ''bu kuwetlerin elektrik hareketi
oluşturma yeteneğinin, varolan rsl miktarına dayandığınr, ya
da başka bir deyimle, srcaklrğın bir iştevi olduğu yarsaJnml-
nın doğalliğnr'' kabul ediyor ki, bu Le Roux tarafindan da
deneysel olarak tanrtlanmrşhr. Burada da kendimizi karan-
lıkta bocalıyor bulmaktayız. Metallerin kimyasal etki ile doğ-
ru akrm yaratma yasasl, her zaman ince, bizim için ayrrde-
dilmesi olanaksrz bir hava tabakası ve saf olmayan su ile ör-
tülü dokunma yüzeylerinde ufak öIçüde sürekli olarak yera-
lan kimyasal süreçlere dönüp el atmamrzr önler; böylece
elektriğin dokunma yiizey|en arasrnda görülmeyen bir aktif
elektrolitin varlrğr ile açrklamamızr önler. Bir elektrolitin ka_
palr devrede sürekli bir akrm üretmesi gerekir. Ama bunun
tersine, salt metal dokunma elektriği devrenin kapanmasry_
la kaybolur. Ve şimdi asıl noktaya geliyoruz: bizzat Wiede-
mann'ln, drşardan enerji sağlamaksrzrn, işlerini yapmak ye-
teneğinden yoksun olduğunu belirterek, her şeyden önce me-
tallerle srnırlr tuttuğu bu ''a5rnlma elektrik kuweti'' ile
mümkün hale getirilen kimyasai olarak kayrtsrz cisimlerin
dokunmasrndaki sürekli bir akrm üretiminin, ve öyleyse dr-
şardan gerçekten çok küçük bir enerji kaynağının sözkonusu
olup olmadrs, ve ne tarzd,a sözkonusu olduğu noktasrna.

141
Kimyasal etki ile doğru elektrik akrmr yaratan diziler,
metalleri öylesine bir srrada düzenler ki, herbiri kendinden
bir önceki ile bağıntılr olarak elektronegatif, kendisinden
sonraki ile bağrntılı olarak da elektropozitif bir dawanrş içi-
ne girer. Demek ki bu düzende, çinko, kalay, demir, balıır,
platin gibi metal parçalanndan bir dizi oluşturursak, her iki
uçta da elektrik gerilimleri elde edebiliriz. Ama metal dizisi-
ni, çinko ile platini birbirine değecek şekilde bir kapalr dewe
olarak düzenlersek, gerilim derhal nötrleşir ve kaybolur. ''o
halde sürekli bir elektrik akrmrnrn üretimi, kimyasal etki ile
doğru akrm yaratan cisimlerin kapalr dewesinde mümkün
değildir.'' [I, s. 45.J Wiedemann bu tümceyi şu teorik düşünce
ile de destekler: ''Gerçekte, eğer dewede sürekli bir alrrm or-
taya çrksaydr, böylece bizzat metal iletkenlerde rsr üretilirdi
ve bu rslnma olsa olsa metallerin bağlantr yerlerindeki bir
soğuma ile dengelenirdi. Herhalde rsrnın düzgün olmayan
bir dağlımrna neden olurdu. Ayrrca, elektromanyetik motor,
drşardan herhangi bir şey vermeden de akımla sürekli ola-
rak işletilebilir ve böylece bir iş yapılabilir; bu iş mümkün
değldir, çünkü metallerin sımsılg bağlanmasryla, örnesn
kaynak yaprlmasryla bu işi dengeleyebilecek başka bir deği-
şiklik dokunma yüzeylerinde de oluşamaz." fl, s. 44-45.]
Metallerin dokunma elektriğinin tek başrna herhangi bir
akrm üretemeyeceğini teorik ve deneysel yoldan tanrtlamak-
la da yetinmeyen Wiedemann'rn, bunun etkinliğni, akımda
kendini gösterebileceği yerde, ortadan kaldrrmak için özel
bir varsayrm ortaya atmak zorunda kaldısnr da göreceğiz.
Dokunma elektriğinden akrma geçmek için başka bir yol
deneyelim. Wiedemann ile birlikte düşünelim: ''Çinko ve ba-
lrrr çubuk gibi iki metal birer uçtan birbirine lehimlenmiştir,
ama bunlann serbest kalan uçlanna üçüncü bir cisim, bu iki
metale elektromotor olarak etki etmeyecek ama yalnrzca yü-
zeylerinde toplanmrş olan karşrt elektrikleri iletecek biçim-
de, öyle ki içinde nötrleşecek biçimde bağlanmışlardrr. Bu
durumda elektrik aJnrrna kuweti her zaman daha önceki ge-
rilim farlunr yeniden sağlayacak; böylece dewede sürekli

142
elektrik akımr ortaya çıkacaktrr, bu, esasen mümkün olma-
yan yeniden tamamlamaya gereksinme kalmaksrzı.n iş göre_
bilecek bir akrmdır. Buna göre, elektromotor etkinlik olmak-
srzrn başka cisimlere yalnız elektrik ileten bir cisim varola-
maz." fl, s.45.1
Başlangıçta olduğumuzdan daha iyi bir durumda değiliz.
Hareket yaratmanrn o}anaksızlığ gene yolumuzu kapatryor.
Kimyasal olarak kayıtsrz cisimlerin dokunmasr, ve böylece
bu türden bir dokunma elektriği ile hiçbir zamall bir a]rrm
oluşturamayrz. o halde bir daha geri dönelim ve Wiede-
mann'ın bize gösterdiğ.i bir üçüncü yolu deneyelim:
''Sonunda, bir çinko ve bakır levhayr, içersinde birbirin-
den kimyasal olarak aJmr unsurlar bulunan ve birbirlerini
tümüyle doygunlaştrran, ikili denen bir birleşimin bulundu_
ğu bir sl\nya daldrnrsak, örneğin seyreltilmiş hidrok]orik
aside (H+C|) vb. 27. paragraf gereğince çinko negatif, bakır
pozitif olarak yüklenir. Metallerin bağlaşmasıyla bu elekt-
rikler dokunma yeri yoluyla birbirlerini nötralize ederler ve
böylece dokunma yen aracılığyla pozitif bir e]ektrik akımı
bakrrdan çinkoya doğru akar. Aynca, elektrik a5rnlma kuv-
veti, ortaya çrkrşrnr bu iki metalin dokunma noktasrnda gös-
tererek, pozitif elektriği, ayııı yönde ilettiğnden, elektriğin
a5rnlma kuwetinin etkileri, kapalr metal devresinde olduğu
gibi, ortadan kaldrnlmaz. o halde, kapalı devr'ede çinko ile
dokunma yerinden geçerek bakrrdan çinkoya ve srvrdan ge-
çerek çinkodan balqra geçen sürek]i bir pozitif ehektrik akımı
oluşur. Devr'ede mevcut tek tek elektrik a;rn}ma kurrvetleri-
nin, akımın oluşmasrna gerçekten* ne denli katıldığ sorunu-
na birazdan döneceğ.iz (paragraf 34 ve devamr). - BöyIe bir
'galvanik akrm'veren iletkenlerin bu bileşimine bir galvanik
element, ya da aJmr zamanda bir galvanik batarya diyoruz."
lI. s. 45.1
Böylece mucize başanlmıştrr. Wiedemann'rn kendisine
göre de dışardan enerji sağlamaksrzrn etkin olmayan dokun_
manrn salt elektrik ayrrma kuweti ile burada bir sürekli
* İtalikler Engels'indir. --od.

I
143
h

L
l
akrm oluşmuştur. Wiedemann'ın yukardaki bölümünden
başka bir açrklama karşısrnda bulunmasaydrk, gerçekten de
bu tam bir mucize olarak kalacaktr. Burada olayla ilgili ne-
ler öğrendik?
1. Eğer çinko ve balırr ı'la1i bileşim denilen
şeyi içeren bir
srvrya daldrnlırsa 27. paragraf gereğ,ince çinko negatif, bakır
pozitif akrmla yüklenir. _ oysa t:dtm 27. paragrafta ikili bile-
şimden tek sözcükle olsun sözedilmiyor. Bu paragraf arala_
nnda bir asit sıvr ile rslanmrş bir kumaş parçasl bulunan bi_
rer çinko ve bakır levhanrn kimyasal etki ile dogru elektrik
akrmr yaratan basit bir unsuru anlatryor, sonra da herhangi
bir kimyasal süreci be}irtmeksizin iki metalin statik elektrik
yükleniş sonucunu inceliyor. Ikili bileşim denilen şey, demek
ki, burada, küçük bir arka kaprdan içeri gizlice sokuluver-
miş.
2. Bu ikili bileşiğin burada ne gibi iş yaptığı tam bir srr
olarak kalryor. Bunun''birbirlerini tümüyle doygunlaştrran
kimyasal iki elemente çözülebildiğ' durumu (çözüldükten
sonra ml tümüyle birbirlerini doyuruyorlar?!). Eğer gerçek-
ten çözüLüyorlarsabize yeni bir şeyler öğretebilirdi. Ama bu
konuda bize tek söz edilmiyor, böylece biz de şimdilik, para-
fınde olduğu gibi, bunun çözülmediğni varsa5rmak zorunda-
yüz.
3. Srvrda, çinko negatif ve bakır pozitif akrmla yüklenin-
ce, biz bunlan birbirleriyle (srvı dışrnda) temasa geçiririz.
Derhal''elektrik]er dokunma yerlerinde, bu yüzden bakrrdan
çinkoya pozitife|ektriğin aktıgı bu yerde birbirlerini nötrali_
ze ederler".
Neden bir yönde yalnızca ''pozitif' elektrik akrmrnın geç_
tiğini, karşı yönde ise ''negatif'elektrik akımlnrn gegmediği_
ni gene öğrenmiyoruz. Şimdiye kadar pozitif elektrik kadar
ge1gkli olan negatif elektriğe ne olduğunu ise' hiç öğrenmiyo-
ruz; elektrik a5nrma kuwetinin etkisi, bunlann birbirlerinin
karşrsında tamamen serbest hale konmasından oluşuyordu.
Şimdi bu, sanki ayıklanıp atılmlş gibi alaşağı edilmiştir, ve
sanki yalnrz pozibif elektrik varmrş gibi bir duruma getiril-

144
miştir.
Daha sonra ise, 51. sayfada bunun tam tersi söyleniyor.
Çünkü burada ''elektrİkler tek bir akrmda birheşiyorlar'; böy-
lece de ona hem negatif, hem pozitif elektrik alrıyor! Bizi bu
karmaşklıktan kim kurtaracak?
4. "Ayııca elektrik aJnnna kuweti bu iki metalin dokun-
malannda ortaya çrkarak pozitif elektriği aynı yönde ihettiğ
için elektrik aJnrIna kuwetinin etkileri, kapalr metal bir dev-
rede olduğu gibi, yokedilmezler. Böylece sürekli bir akım''
oluşur vb... _ Bu biraz zordur. Çünkü ilerde göreceğimiz gibi,
Wiedemann bize birkaç sayfa ötede (s. 52), ''sürekli bir akı-
mrn oluşmasrnda... metallerin dokunma yerindeki elektrik
a)nrma kuwetinin ..' etkisİz oLması gerektiğİnİ',* bu kuwet
pozitif elektriği aynr yönde iletmek yerine, alıımrn ters yö-
nünde etki ettiği zaman alırm ortaya çrkmakla kalmaz, aynı
zamanda bu durumda da bataryamn aJnrma kuwetinin be-
lirli bir payıyla karşrlanamaz ve böylece gene etkisizdir. Bu-
nun sonucu olarak Wiedemann 52. sayfada alıımın süresi
için bu etkiyi gösterirken' aJrrrca özellikle bu amaçla ortaya
koyduğu bir varsayrmla bunu yaparken, 45. sayfada akrmrn
oluşmasrnda zorunlu bir etmen olarak elektrik ayıılma kuv_
vetini nasıl katabiliyor?
5. ''o halde, kapalr dewede çinko ile dokunma yerinden
geçerek ba]<rrdan çinkoya ve srvrdan geçerek çinkodan bakı-
ra geçen bir sürelr/i pozitif elektrik ak'rmr oluşur.'' - Ama
böyle sürekli bir elektrik akrmr durumunda ''onun yardrmry-
la rsı bizzat iletkenlerin içinde üretilecektir'', aynı zamanda
alumla ''bir elektromanyetik motor işletilebilir ve böylece bir
iş yapılabilir'', ki bu, enerji sağlanmaksrzrn mümkün değil-
dir. Şimdiye dek Wiedemann bize, böyle bir enerjinin nere-
den ve nasıl geldiğni tek bir heceyle olsun açıklamadığn-
dan, yukarda araştrnlan iki durumda olduğu gibi sürekli
alırmın oluşmasr da olanaksız bir şey olarak kalmaktadır.
Bunu kimse Wiedemann'dan daha çok sezemez. Kendisi,
alrrmrn oluşumunun bu dikkate değer açıklanmasındaki bir-
* A]ıntılardaki bütün italikler Engels'indir. -.Ed.

145
çok trrmalayıcr noktalan olanakh olduğu kadar çabucak at-
lamayr, birkaç sayfa boyunca okura hAl6 daha bu gizem dolu
akımrn termik, kimyasal, manyetik ve frzyolojik etkileri ko-
nusundaki çeşitli temel hikayelerle eğlendirmeyi uygun bu-
luyor ve bu arada olağanüstü biçimde çok sevilen bir ton kul-
lanryor. Sonra ansrzln şöyle devam ediyor (s. 49):
''Şimdi iki metalden ve bir srvrdan, örneğin çinko, bakrr,
hidroklorik asitten oluşan bir kapalı dewede elektrik aJrrrma
kuwetinin nasrl etkin olduğunu araştrrmamrz gerekiyor.
''Alılm srvrdan geçerken bundaki ikili bileşimin element-
leri (HCl), unsurlanndan birinin (H) bakırda ve öteki unsu-
run da (Cl) eşdeğer miktannrn çinkoda serbest kalması biçi-
minde aynldrklannr, bu sırada son rrnsurun eşdeğer miktar-
da çinko ile birleşerek ZnCl'yi oluşturdufunı bilİyoruz.''*
Biliyoruz! Bunu biliyorsak, gördüğümüz gibi bize bu sü-
reçten tek heceyle bile açıklamada bulunmamrş olan Wiede-
mann'dan asla öğırenmiş değiliz. Sonra, bu süreçle ilgili bir
şeyler biliyorsak, bu da sürecin Wiedemann tarafından anla-
tıldığı gibi olmadrğrdır.
Hidrojen ve klor gazrndan bir molekül HCl'nin oluşma-
sında 22.000 ısr birimi enerji miktan serbest kalrr (Julius
Thomsen).102 Bundan dolayl klorun hidrojenli bileşikten tek_
rar aynlmasr için her HCl molekülüne aynr miktarda enerji
sağlanmasr zorunludur. Batarya bu enerjiyi nereden elde
eder? Wiedemann'rn anlattıklanndan bunu öğrenemediğimi-
ze göte, bunu şimdi kendimiz arayalrm.
KIor, çinko ile birleşerek çinkoklorik oluşturunca, klorun
hidrojenden a5rnlmasr için gerekenden çok daha fazla enerji
serbest hale gelir; (Zn, CLr) 97.210, 2 (H, Cl) 44.000 rsr birimi
oluşturur (Julius Thomsen). Bununla bataryadaki süreç
açıklanabilir. Bundan dolayr, Wiedemann\n belirtti$ gibi
hidrojen sessiz stjdasrz bakrrdan ve klor da çinkodan aynlrr_
ken, ''bu srrada'' daha sonra ve rasgele çinko ile klor bileşime
girmez. Tersine, çinkonun klor ile birleşmesi bütün süreç
için temel ve esas koşuldur ve gerçekleşmediği sürece bakır_
* Alrntılardaki bütiin italikler Engels'indir. -Ed.

746
daki hidrojen için boşuna beklenmiş olur.
Bir molekülZnClr'ıin oluşmasrnda açrğa çıkan enerjinin,
iki atom H'nin iki molekül HCl'den serbest duruma gelmesi
için harcanan eneıjiden kalan fazlalıkbataryada elektrik ha-
reketine çewilir ve alıum dewesinde görünen ''elektromotor
kuwet''in tümünü sağlar. o halde herhangi bir enerji kayna-
ğ,ı göstermeden hidrojen ile kloru iki parçaya aJnran gizemli
bir ''elektrik ayırma kuweti'' desldir, tüm ''elektrik ayrrma
kuwetlerini" ve kapah dewenin "elektromotor kuwetleri"
ile onlann varlrğı için gerekli olan enerji, bataryada oluşan
toplam kimyasal enerjidir.
o halde şimdilik, Wiedemann'ın ikincİ akrm açrklamasl-
nın birincisi gibi pek az yardrmcr olduğunu bir kenara kayde_
derek, metin üzerinde biraz daha ilerleyelim:
''Bu süreç, metaller arasrndaki ikili tözün metallerin du-
rumunda olduğu gibi şu ya da bu elektriğin onun bütün küt-
lesinin egemen bir çekiminden ibaret olmadrğını, ama aJrrıca
onun unsurlannln özel etkisi ile ortaya çrktrğrnr tanrtlıyor.
Cl unsuru pozitif elektrik akrmrnrn srvlya geçtiği yerde, H
unsuru da negatif elektriğin geçtiği yerde açığa çıktığr için,
HCl biteşiği içerisindeki klorun her eşdeğeri pozitif elektri-
ğin işe kanşmasryla belirlenen çekiminin belirli bir negatif
elektrik miklanyla yüklendiğini varsayarız. Bıı, bileşiğin
elektronegatif unsurudur. Ayıu şekilde H eşdeğerinin pozitif
elektrikle yüklenmesi ve böy}ece bileşiğin elektropozitif un_
surunu oluşturması gerekir. Bu yükler, H ve Cl bileşiminde,
çinko ile balqr dokunmasrnda olduğu gibi oluşabilirler. HCl
bileşiği bu durumda elektrikli olmadrğndan, aJmr biçimde,
bunda pozitif ve negatif unsurlann atomlannrn eşit miktar-
larda pozitif ve negatif elektrik taşıdığnr varsaJrnamuz gere-
kir.
''Şimdi seyreltilmiş bir hidroklorik aside birer çinko ve
balırr levha batınlırsa, çinkonun, elektronegatif unsura (Cl)
yönelik, elektropozitif unsura (H) yönelik olandan daha kuv-
vetli bir çekime sahip olduğunn varsayabihİriz. Bunun sonu-
cu olarak, hidroklorik asidin molekülleri çinko ile temas

147
edince, elektronegatif unsurlar çinkoya, elektropozitif unsur-
Iar bakrra yönelme durıımuna geçerler. Böyle bir durum
alan unsurlann elektrik çekimle daha sonraki HCl molekül-
lerinin unsurlan üzerinde etki yapmalanndan dolayr, çinko
ve balor levhalar arasrndaki tüm moleküller dizisi, şöyle bir
düzenlemeye girer:

Çinko I. IV. Bakır


-tcıHCrHClHCrH

.il .. o@ o@ o@ ill
Çinkonun negatif klora etkisi gibi ikinci metal de pozitif hid-
rojeni etkilerse, böyle bir düzenlemenin oluşmasr kolaylaştı_
nlmrş olur. Daha zayıf da olsa, eğer tersine bir etki olursa,
hiç değilse bunun yönü değişmeden kalır.
''Çinkoya bitişik olan elektronegatif Cl unsurunrın nega-
tif elektriğinin etkisi dolayısryla, elektrik, çinkoda o şekilde
dağılacaktır ki, bunun bir sonraki asit atomunun Cl'sinelo3
yakın olan yerlerde pozitif, uzak olan yerlerde negatifyükle
yüklenecektir. Aynr şekilde, negatif elektrik de hidrolorik
aside bitişik elektropozitif H unsurunun yanrndaki bakrrda
birikecek, pozitif elektrik daha uzak krsrmlara itilecektir.
,Bundan Sonra
çinkodaki pozitif elektrik, en yalıındaki
Cl atomunun negatif elektriğ ile ve Cl atomu da çinko ile
lelektrik taşrmayan ZnC|, halinde]* birleşir. Daha önce Cl
atomu ile birleşik olan elektropozitif H atomu, ikinci HCl
atomunun ona dönük Cl atomu ile, bu atom]arda bulunan
elektriklerin birleştiği eşzamanda birleşir; aynr şekilde, ikin-
ci HCl atomunun H atomu üçüncü atomun Cl atomu ile vb'
birleşir, en sonunda bakrrda bir atom H serbest kalrr ve bu-
nun pozitif elektriği, bıkınn dafilan negatif elektriği ile bir-
leşir, böylece elektriklenmemek durumundan kurtulur.'' Bu
süreç,''metal plakalarda yığılan elektriklerin hidroklorik
* Köşeli parantez içindeki sözler Engels'in metninde yoktur. -Dd.

148
asidin unsurlannrn onlara dönük elektrikleri üzerinde yaptı-
ğı itici etki, asit parçalannrn kimyasal çekimini metaııerle
dengeleştirinceye kadar kendini yineler. Ama metal plakalar
bir iletkenle birleştirilirse, metal plakalann serbest elektriği
birbiriyle birleşir ve bu siireç yeniden başlayab1|ir. Bu yol-
dan sabit bir elektrik a}ımr oluşur. Açrktır ki, burada, ikili
birleşimin unsurlannrn metallerde toparlanması ve bunun
belirli bir hrza ulaşmasr ve daha sonra durgun duruma gel-
mesi, ya (ZnCl2) bileşimin oluşmasryla, ya da serbest duru_
ma (H) gelmesiyle, sürekli bir canlı kuwet kaybı olur. (Wie-
demann'rn notu: Cl ve H unsurlarıntn ayrılmasrylakazanı-
lan canlr kuwet ... bitişik atomlann unsurlanyla bu unsur-
lann birleşmesinde canlı kuwet kaybı karşrlandrğ için, bu
sürecin etkisi dikkate alrnmayabilir.) Canlr kuwetin bu kay_
bı, açrkça kendini belli eden kimyasal süreçte, seyı.eltilmiş
asitteki çinkonun eşdeğer eriyiğnde oluşan srcaklrğa eşde-
ğerdir. Bu değer, elektriğin ayI].şmasmda gereken işin ayırrsr
olmalrdrr. Bundan dolayı, elektrikler bir akım oluşturmak
için birleşirse eşdeğeri bir çinko eriyıği srrasrnda ve srvrdan
eşdeğer bir hidrojen çrkanlması srrasrnda bütün kapalr dev-
rede, ister ısr biçiminde, ister drşsal iş yapma biçiminde ol-
sun' gene bu kimyasal sürece tekabül eder, eşdeğer bir rsı or-
taya çrkar."* [I, s. 49-51.]
''Varsayalrm olabilir ki
liriz - varsaJ[nalıyız
dafiIrrsa - yüklenirşg''
varsayabi-
_ vb., vb.. Bu -bir sürü tah-
minden - ve şart kipinden
- ancak üç tane gösterge kesinlikle
ortaya çıkanlabiliyor: birincisi, çinkonun k]orla birleşmesin-
de şımdi hidrojenin serbest duruma gelmesinin şart olduğu
söyleniyor; ikincisi, ancak şimdi işin sonunda denebilir ki,
raslansal olarak öğrendiğmiz ğb| burada serbest kalan
enerji, akrmın oluşmasr iğn gerekli bütün enerjinin kaynağı
ve hatta tek kaynağıdır; üçüncüsü, akrmrn oluşumunun bu
türlü açıklanması, son iki açrklamanın birbirine ters düşme_
si yanrnda onlarla doğrudan doğruya da çelişir.
Daha sonra şöyle deniyor:
* Italikler Engels'indir. -.8d.

149
''Sürekli alr'rmrn oluşmasr için, öyleyse, metal elektrotlar-
la uyandrrrlmrş bataryanut sl\nsr içerisinde ikili bileşimin
atomlannrn eşit olmayan çekim ve polarizasyonundan sağla-
nan sa]t ve tek başına* elektrik ayı.rma kuweti vardrr; me-
tallerin dokunma yerlerinde artrk mekaniksel değişiklikler
yoktur, elektrik a)nrma kuwetinin, öte yandan işlemez du-
rumda o]ması gerekir.* Bu kuwetin, slvl yoluyla metallerin
elektromotor dürtüsüne karşı etki göstermesı* durumunda
(kurşun ile tenekenin potasyum siyanür eriyiğine daldınl-
masrnda olduğu €ıbi), dokunma yerinde aJnrma kuwetinin
belirli bir payı ile denkleşmediğini, kapalr devrede tüm
elektrik ayrrrna kuwetinin (ve elektromotor kuwetin) yu-
karda değinilen kimyasal süreçlerin rsı eşdeğerliği ile olan
Ve gene yukarda değinilen tam orantısr tanıtlar. Demek ki,
bunun bir başka yoldan nötrleşmesi gerekir. En basit olarak
bu, şöyle bir varsayrm altrnda oluşabilir: uyarrcr s vlnln me-
tallerle temas etmesi durumunda, elektromotor kuwet, iki
yoldan üretilir; önce, bir bütün olarak sıırr jrüüJesinin* şu ya
da bu elektrik yönünde eşit olmayan güçlü bir çekimi yoluy-
Ia; sonra da, srvınrn karşrt elektrik yüklü unsur]arı yönünde
metallerin eşit olmayan çekimi yoluyla... Elektrik yönünde
önceki eşit olmayan çekim (kütle çekimi) dolayrsryla, srvr
metallerin kimyasal etkileme ile elektrik akrmr üretme dizisi
yasasrna tümüyle uyacaktrr, ve kapalr bir dewede ... elektrik
a5rnlma kuwetlerinin (ve elektromotor kuwetlerin) tümüyle
sıfrra eşitlenmesi oluşacaktrr; ikinci (kimyasaÜ) etki ... ise
akrmrn oluşmasr için gerekli elektrik ayrrma kuwetini ve
buna uygun elektromotor kuweti kendiLiğnden* sağlayabi-
lir." (I, s. 52-53.)
Bununla dokunma teorisinin son kahntrsr da akrmrn olu-
şumundan rahatlrkla ayrklanryor ve aJmr zamanda da akl-
mrn oluşmasıyla ilgili 45. sayfada verilen Wiedemann'rn bi-
rinci açrklamaslnrn son kalrntrsr da temizleniyor. Sonunda,
tıplrı buhar makinesinin rsı enerjisini mekanik enerjiye çe-
virmesi aygıtr gibi, galvanik bataryanrn serbest kalma süreci
* İtalikler Engels'indir. -Ed.

150
içerisinde kimyasal enerjiyi elektrik hareketine, elektrik
aJnrIna kuweti ve elektromotor kuwet denilen
ş"y" ç"rli-
mek için, basit bir aygt olduğu açrkça itiraf ediliyor. g"
a"-
rumda olduğu gibi öteki durumda da, aygrt, .r"uk eneıjinin
serbest kalmasr ve daha sonra dönüş'rr""ı için gerekli k;şJ
lan sağlryor, ama kendinden bir eneı$i vermiyor. Bunu bdyle
koyduktan sonra, şimdi yapmamrz gerek",
ş"y, Wieie_
mann'ın akrm açrklamasuun üçüncü biçimini daha yakından
incelemektir: Burada, bataryanrn kapaiı dewesindeki
dönüşümü nasıl gösteriliyor? """'i
Açıktrr ki, burada, diyor Wiedemann, ''ikili bileşimin un-
surlannrn metallerde toparlanması ve bütün belirli bir hrza
ulaşmasr ve daha sonra durgun hale gelmesi, ya (ZnCl) bile_
şimin oluşmasryla, ya da serbest hale (H) gelmesiyle, sürekli
bir canlr-kuwet kaybı olur. Bu kayrp, gtızle sörülür'biçimde
ortaya çrkan, yani aslrnda çinkonun bir eşdeğerinin seyı'eltil_
miş asitte erimesiyle serbest kalan kimyasal süreçtlki rsı
miktanna eşdeğerdir.''
Birincisi, eğer süreç salü biçimde olursa, bataryada
çinko-
nun erimesiyle bir rsr_ serbest kalmaz; serbest kalan lnerji
gerçekte doğrudan elektriğe dönüşür ve ancak bundan,
tüiı
dewenin direnci ile daha sonra rsrya dönüşür.
Ikincisi, canlr kuwet, kütlenin hrzrnrn karesi ile
çarprmı-
nrn yansrdrr. o halde yukardaki tümcenin
şöyle olmasr gere_
kir: seyı'eltilmiş hidrolorik asitteki bir eşdeier
çinkonuıi eri-
yiğinde serbest kalan eneıt'i, şu kadar ı<aıoıye, iyonlann
kütlesinin yarrsrnrn ve bunlann metallere giderten
ği hrzın karesinin çarpımrna eşdeğerdir. -ıtıyı" stı}leyince,
ğtısterdı-
tümce, açrkça yanlrştrr; iyonlann gidişiyle ortaya
çıkancanli
kuwet kimyasal süreçle serbest durumda kalan ener;ıye eş-
değer olmaktan uzaktrr.* Eğer böyle olsaydr, kapalr d"*"ı,
* Son olarak F. Kohlrausch (Wiedemanns
Anna]en,ıoı VI. Il,eiozis
1879l' s. 206)' iyonlann eritici sudan geçmesi ıçi" ''.on.",
olduğunu.hesaplamrştır. BLTiı]qram; ı
etıcü;,t;;;;ı:
-m yoı ,1;;;, içı",';i=;Hdö i;:
çekme kuileti gerekdalr. - B;;rk#-
Cl=5.269 kg. o halde HCl=37.700 kg.
olarak, d.oğruysa bile, y"ı.rra. .tıyı""."ieiıe bir ilgisi y"ı.t". v.
|1-mıitıaıı
pıIan hesap, elektrik alanında.bugüne kadar kaçınrlmaz olin
varsaymsal
etkenleri kapsryor ve bundan dolayı da deneyle kontrole ihttrç;ö#;;;;:

151
kalrntrsrnda alum için geriye enerji kalmayaca$ndan aJam
o]anaksız olacaktr. Bundan dolayr, iyonlann "ya bir bileşik
oluşturarak, ya da serbest duruma geçerek hareketsizliğe
kavuştuklan'' yolunda ayn bir uyanda bulunulmuştur. Ama
canlr kuwetteki kayıp bu iki süreçte oluşan enerji dönüşüm-
lerini de içine alryorsa, o zaman gerçek bir çıkmaz içine gir_
mişiz demektir. Çiinkü serbest kalan enerjinin tümünü asrl
bu iki sürece borçlu5ruz, bundan dolayı da burada bir canlr
kuwet kaybından asla sözedilemez, olsa olsa hfu kazançtarı
sözedilebilir.
o halde apaçıktrr ki, Wiedemann bu önerme ile kesin
hiçbir şey söylemiş değildir; daha çok ''canlr kuwet kaybr'',
akrmrn eski dokunma teorisinden kimyasal açrklamasrna
onun öldürücü srçramasrnr sağIayacak olan deus ex machi-
na'ya* temsil ediyor yalnızca. Aslrnda canlr kuwet kaybr ar_
tık şimdi işini tamamlamrştrr ve kenara firlatrlrp atrlmrştrr;
bundan böyle akımın oluşmasr için tek enerji kaynas olarak
tartrşmasrz bataryadaki kimyasal süreç geçerlidir ve yazala-
mlzln bundan sonraki tek kaygısı, kimyasal olarak kayıtsrz
cisimlerin dokunmasrndaki elektrik uyanmınln son kalrntr-
srndan, yani iki metalin dokunma yerindeki etkin ayırma
kuwetinden kibarca nasrl kurtulabileceğidir.
Wiedemann'ın elektrik akrmınrn oluşumu konusunda yu_
kandaki açrklamasrnr okurken, Strauss, Wilke, Bruno Bauer
ve başkalannın fılolojik-tarihsel Incil eleştirisine krrk yıl ka-
dar önce karşr çrkan tam ve yarr--ortodoks tannbilimcilerin
kullandığı savunmanrn bir örneği ile karşrlaşılmış gibidir.
Yöntem a5mrdrr, ve böyle de olmasr gerekmelrteür. Çünkü
Böyle bir kontrolün mtimkün oldufu anlaşrlıyor. Birincisi, bu "sonsuz güç-
leri'in, tüketilecekleri yerde, yani yukardaki olayda bataryada, belli ısl mik-
tan olarak yeniden ortaya çıkması zorunludur. Ikincisi, onlann tiikettiği
enerjinin, bataryanrn kimyasal süreçlerinin verdiği eneıjiden az olması ge-
rekir ve arada belli bir farlon bulunmasr zorunludur. Uçüncüsü, bu fark ka-
palr dewenin geri kalan kısmrnda tiiketilmelidir ve butada nicelik balomın_
dan belirlenebilmelidir. Ancak böyle bir kontrol yoluyla doğrulandıktan son-
ra yukardaki rakamlar kesinlik kazanabilir. Elektroıitik pildeki tanrtlama
daha olanaklı görünmektedir. |Engels'in notu.J
* Yunan tiyatrosunda sahneye mekanik bir aygıtla indirilen tann ya da
doğaüstü yaratık. -ç.

152
her iki durumda sözkonusu olan, bilimsel düşünceden miras
kalan geleneğin kurtanlmasr sorunudur. En çok matematik
hesaplama biçiminde ortaya çrkabilen salt görgücülük, yal-
nrz yadsrnamayacak gerçeklerle uğraştrğnr hayal ediyor. As_
lrnda ise, daha çok geleneksel kawamlarla önciillerinin bü_
yük bir kısmr eskimiş düşünce ürünleri ile, ve pozitif ve ne_
gatif elektrik, a5nrma kuweti, dokunma teorisi gibi şeylerle
uğraşrr. Bunlar, ona, matematiksel formülasyonun kesinliği
sayesinde öncellerin varsayılr niteliklerinin rahatça bir yana
bırakıldrğı sonu gelmez matematiksel hesaplann temeli
olma göreü görür. Bu tür görgüciilük, çağdaş düşüncenin so-
nuçlan karşısrnda şüpheci olduğu kadar, önctillerin düşünce-
si karşısrnda da öylesine inanç}rdrr. onun için deneyle konul_
muş gerçekler bile geleneksel yorumlamalanndan giderek
a;rr'rlmaz duruma gelmektedir; en basit elektrik görüngüsü
yanlrş sunulur, örneğin iki elektrik arasrna bu yanlış sokuş-
turulur; bu görgücülük, gerçekleri artrk doğru anlatamaz,
çünkü geleneksel yorumlama anlatrmla örülmüştür. Krsaca-
sı, burada tannbilim alanrnda olduğu kadar yüksek bir dü_
zeyde gelişmiş bir geleneğe elektrik teorisi alanrnda da raslr-
yoruz. Her iki alanda da son araştrrmalann sonuçlan, bugü-
ne kadar bilinmeyen ya da tartrşmalı gerçeklerin saptanma-
sı ve bundan zorunlu olarak ortaya çıkan teorik sonuçlann
kesinliği eski geleneğin karşrsrna insafsrzca çrkanldığr için
bu geleneğin savunuculan çok kötü bir çrkmazrn içine düşü-
yorlar. Türlü kaçamaklara, tutamaksız çarelere, bağdaşma-
yan çelişkileri yaldızlamaya başvuruyorlar ve böylece en so-
nunda aürk çıkar yollan olmayan bir çelişkiler kargaşasrna
giriyorlar. ''Dokunma kuweti'' yoluyla eski ahm açrklamasr-
nr kimyasal enerjinin serbest kalrşr yoluyla yaprlan modern
açrklama ile akrlcr yoldan bağdaştırma yolundaki umutsuzca
çaba yüztinden Wiedemann'ın burada kendi kendisiyle en ça_
resiz çelişkiye düşmesinin nedeni, tüm eski elektrik teorisi_
ne beslenen bu inançtrr.
Wiedeman'rn akım açıklamasınrn yukardaki eleştirisi
laf kalabalığına dayanıyor diye belki itiraz edilecektir. Wie-

153
demann başlangıçta biraz dikkatsiz ve belirsiz konuşsa da,
enerjinin sakrnrmr ilkesi ile uyum içinde olan doğru bir açrk_
lamayla, sonunda, herşeyi düzeltiyor. Bu görüşe karşılrk
aşağda başka bir örnek, bataryadaki süreç konusunda yap-
hğ aç*lamayr veriyoruz: çinko, seyreltilmiş sülfürik asit,
bakrr:
''İkl plakayı bir telle birbirine bağlayınca bir galvanik
akrm oluşur. ... Elektro]itik süreçle* seyreltik süIfürik asidin
su;ı.ıından* bakrrda 1 eşdeğer hidrojen a5rnlrr, bu hidrojen
kabarcrklar halinde çrkar. Çinkoda 1 eşdeğer oksijen oluşur
ve bu çinkoyu okside ederek çinko oksit haline getirir, çinko
oksit onu çeweleyen asitte eriyerek sülfürik çinko oksit du-
rumuna gelir." (I, s. 593.)
Suyu gaz durumundaki hidrojen ve oksijen durumuna
getirmek için her su molekülüne 68.924 ısı birimlik enerji
gereklidir. Yukarıdaki bataryada enerji nereden geliyor?
''Elektrolitik süreç yolu''yla. Elektrolitik süreç bunu nereden
ahyor? Yamt yok.
Ama daha sonra Wiedemann bize bir kez değil en az iki
kez (I, s' 472 ve 614) ''son deneylere göre lelektrolizde] suyun
kendisinin parçalanmadrsnr", olayrmrzda sülfürik asidin,
H2So4, bir yandan Hr, öte yandan So, + o olarak parçalan-
drğnr, bu srrada H, ve o'nun elverişli koşullar altrnda gaz
durumunda çıkabilece$ni anlatryor. Ancak bununla sürecin
bütiırr niteliği değişiyor. HrSon'ün Hr'si doğrudan doğruya
yerini iki değerli çinkoya bıralıryor ve çinko sülfat, ZnSoa,
oluşuyor. Bir yandan Hr, öte yanda So, + o kalryor. Bu iki
gaz, suyu oluşturduklan oranda kayboluyor, Soe eriyiğin
suyu (Hro) ile gene birleşerek H2So4, yani süIfürik asit oluş-
turuyor. Ama ZnSon oluşumunda, hem sülfiirik asidin hidro-
jenini çrkarma ve serbest brrakma için gerekli miktarda,
hem de olayrmrzda akrm oluşumunda kullanrlan oldukça faz-
la bir enerji ortaya çrkryor. o halde çinko, önce oksitleşmek
Ve sonra asitte çözülmek için elektrolitik sürecin kendisine
serbest oksijen sağlamasrnr beklemiyor. Tersine, doğrudan
* Italikler Engels'indir. --Ed.

154
doğruya sürece giriyor ve bu süreç ancak çinkonun bu katıL-
masıylaoluşuyor.
Burada eskimiş kimyasal kavramların eskimiş dokunma
kawamlarrnrn yardrmına nasrl koştuğunu görüyoruz. Mo_
dern görüşler gereğ.ince, tıJz, içinde hidrojenin yerini bir me-
talin aldığr bir asittir. Burada incelenen süreç bu görüşü
doğruluyor; asitteki hidrojenin yerini doğrudan çinkonun aI-
masr eneıji dönüşümünü eksiksiz açıklryor. Wiedemann'rn
izlediği eski görüş, bir tuzu bir asitle bir metal oksidin bileşi-
ği kabul ediyor ve bundan dolayı sülftirik çinko oksit yerine
çinko sülfattan sözediyor. Ama çinko ve sülfürik asit batar-
yamızda, sülfürik ğnko oksit elde etmek için çinkonun önce
okside olmasr gerekir. Çinkoyu yeterince çabuk okside etmek
için serbest oksijenimizin bulunmasr gerek. Serbest oksijen
elde etmek için bakrrda oluştuğundan-, suyun
-hidrojenzorundayrz. Suyu
çözüldüğünü varsaymak çözmek için bü-
yük ölçüde enerjiye gereksinmemiz vardrr. Bunu nasrl elde
edeceğiz? Son kimyasal iiriirıü olan ''sülfürik çinko oksit''
oluşmaya başlamadrğ sürece harekete geçemeyen''elektroli_
tik süreç yoluyla''. Çocuk anayr doğuruyor.
Demek ki, Wiedemann burada da tüm süreci tamamen
tersine ve başaşasya çeviriyoi. Bu yüzden de aktif ve pasif
elektrolizi, birbirine doğrudan doğruya ters düşen iki süreci,
salt elektroliz olarak gösteriyor.

BURAYA kadar bataryadaki olaylan, yani bir enerji fazla-


srnrn kimyasal etki yoluyla serbest kaldığr ve bataryanrn dü-
zenlenmesi yoluyla elektriğe dönüşme sürecini inceledik.
Ama bilindiği gibi bu süreç tersine de çewilebilir: bataryada
kimyasal eneıjiden üretilen sürek]i alrrm elektriği, kapalr
deweye konulan bir elektrolitik pilde yeniden kimyasal
enerjiye çevrilebilir. Her iki süreç birbirine açrkça terstir. Bi-
rincisini kimyasal elektrik diye ahrsak ikincisi elektro-
kimyasaldrr. Her ikisi aynr dewede aynr tözlerle oluşabilir-
ler. Böylece, gaz unsurlanndan kimyasal etkileme ile doğru
elektrik alımr yaratan pil, suyu oluşturmak için hidrojen ve

155
oksijenin birliğiıden üretilen alım, deweye sokulan elektro-
litik pil içerisinde su5ru oluşturduklan oranlarda gaz halinde
hidrojen Ye gaz halinde oksijen sağlarlar. Genel görüş, birbi_
rine ters düşen bu iki süreci tek bir ifade altrnda biraraya
getirir: elektroliz altrnda kawar ve aktif elektrolizle bir pasif
elektroliz arasrnda, bir uyancr srvr ile bir pasif elektrolit ara-
smda hiçbir aJrnm yapmaz. Wiedemann genel olarak elektro-
lizi 133. sayfada böyle işliyor ve sonunda, ''bataryadaki
elektroliz'' üzerine bazr uyanlar ekliyor, gerçek bataryalar-
daki süreçler bu bölümün ancak 17 sayfalık en küçük kısmr-
m kapsryor. Daha sonraki "elektroliz teorisi"nde de batarya
ve elektrolitik pil karşrtlığrna hiç değinilmiyor ve bir sonraki
''Elektrolizin lletken Direnci Üzerindeki Etkisi ve Kapalr
Dewedeki Elektromotor Kuwet" bölümünde, kapalı dewede
enerjinin dönüşümünün nasrl işlendiğini arayan kimse acr
bir hayal krnklrğna uğrayacaktrr.
Şimdi, görünür bir enerji sağlanmasr olmadan H2'ü.r
o'dan a;nrabilen, kitabrn bu bölümlerinde, daha önceki gi-
zemli ''elektrik ayrrma kuweti''nin rolünü oynayan, karşr du-
rulmaz ''elektrolitik süreci'' ele alalrm.
''İyonlann aylışması ile ilgili birİnci ve sa]t e]ektrotiti]ğ
süreç yanrnda daha bir dizi, birincisinden tarnamen bağım-
sız, ikinci dereceden, salt kimyasal süreçlei, alçrmla parçala-
nan iyonlann etkisiyle oluşur. Bu etki, elektrotlann malze-
mesi ve çözüIen cisimler üzerinde, aynr zamanda da eritici
maddelerle ilgili olarak eriticide oluşabilir.'' (I, s. 481.)
Yukarda değinilen bataryaya dönelim: seyreltik süIfürik
asitte çinko ve bakrr. Burada Wiedemann'ın kendi deyimine
göre, a5rnlmrş iyonlar, sudaki H, ve o'dur. Bundan dola5n,
ona göre çinkonun oksitlenmesi ve Znon'ün oluşumu, birinci
süreç ancak onun içersinde olanaklı olabi}mesi gerçeğne
karşrn elektrolitik süreçten basmsrz, ikincil, salt kimyasal
bir siireçtir. olaylann gerçek akışrnr böyle tersine çevirme-
nin zorunlu olarak oluşturduğu bu kanşıklıfr şimdi biraz
daha ayrıntrlr olarak gözden geçirelim.
* Italikler Engels'indir. -E'd.

156
Önce, Wiedemann'rn ileri sürdüğü birkaç örneğin* konu-
Su olan elektrolitik pildeki sözde ikinci dereceden süreçleri
ele ala}m (s. 481-482) :
I. Suda çözülmüş sodyum sii]fat (NarSor) elektrolizi. Bu,
"So, + o'nun 1 eşdeğerine ... ve Na'nrn 1 eşdeğerine ... aJrn-
lrr. Sonuncusu ise eritici slvrya karşr tepki gösterir ve H'nin
1 eşdeğerini ondan aJnrrr, buna karşrlık 1 eşdeğer kostik
soda [NaoH] oluşur ve etrafindaki suda çözüşür.''
Denklem şöyledir:
NarSOn + 2HrO = O + SOs + 2NaOH + 2H.
Gerçekte ise, bu örnekte parçalanma
NarSOn-Nrr+SOr+O
denklemi olarak birincil, elektro-kimyasal süreç diye kabul
edilebilir ve daha sonra
Nar+2HrO=2NaOH+2H
dönüşümlü ikincil, salt kimyasal bir süreç sayrlabilir. Ama
bu ikincil süreç, hidrojenin göründüğü yerdeki, elektrodu
derhal etkiler; bu yüzden de böylece serbest kalan oldukça
önemli miktarda enerji (Julius Thomsen'e göre, eşdeğeri Na,
o, H için 111.810 rsr birimi), hiç değilse bunun büyük kısmı,
elektriğe dönüşür ve ancak bir krsmr pilde doğrudan rsrya
dönüşür. Ama sonuncusa bataryada doğrudan ya da birinci}
olarak serbest kalan kimyasal enerji için de sözkonusu olabi-
lir. Bununla birlikte, böylece elde edilen ve elektriğe dönü-
şen eneq'i miktannın, NarSon'ün sürekli çözülmesi için sağ-
lanan a]omdan çrkartrlmasr gerekir. Sodyumun hidratlaştı_
nlmrş okside dönüşmesi tüm sürecin ı7lr anrnda ikincil bir
süreç olarak görünürse, ikinci andan itibaren tüm sürecin te-
mel bir etkeni durumuna ge}ir ve böylece ikincil olmaktan çr_
kar.
Ancak şimdi bu elektrolitik pilde üçtincü bir süreç olu-
şur: So3, H2So4'ü, sülfürik asidi oluşturmak için Hro ile bir-
leşir, ne var ki, So, bu durumda da içinde eneı$inin açrğa çr-
* Burada bir daha belirtmeli ki, Wiedemann her yerde eski kimyasal
eşdeğerleri kullanıyor. Ho, ZnCl vb. diye yazlyot. Benim denkleınlerimde
hep modern atom ağırlıklan kullanrlmıştır, yani Hzo, Zn0lz vb. diye veril-
miştir. [.Uıge1s' in notu.]

157
kacas pozitif elektrodun metali ile bileşime ğrmez. Ama bu
değişmenin elektrotta hemen olmasr şart değildir ve bu srra-
da serbest kalan enerji miktan (Julius Thomsen'e göre
27.320 ısı birimi) tamamen ya da büyük krsmı ile pilde biz-
zatısıya dönüşür ve olsa olsa çok azbir bölümünü akrmdaki
elektriğe ayrnr. Bu pilde olagelen tek gerçek ikincil süreç de
bu nedenle Wiedemann tarafindan hiç belirtilmemiştir.
II. "Eğer bakrr sülfat çözeltisi [CuSon + 5HroJ pozitif bir
bakrr elektrodu ile negatif bir platin elektrodu arasrnda
elektrolize edilirse, negatif platin elektrotta 1 eşdeğer su-
yun ayrrşmasr için 1 eşdeğer bakrr, aynr akrm devresinde
sülfürik asidin zamandaş a}rnşmasryla birlikte ortaya çrkar;
pozitif elektrotta 1_ eşdeğer Son ortaya çıkacaktır; ama bu
elektrodun bakın ile birleşerek 1 eşdeğer CuSon oluşturur
ki, bu, elektrolize edilen çözeltinin suyu içinde çözülür." [I,
s. 481.1
Modern kimyasal deyiş biçimine göre süreci şöyle koyma-
mrz gerekir: balıır platin üzerinde toplanryor; bu haliyle va-
rolmayan ve serbest kalan So4, So3 + o olarak parçalanryor
ve o serbest halde açrğa çrkryor. So, sulu çözücüden Hro'yu
alryor ve HrSon'ü oluşturuyor, bu da tekrar Hr'yr serbest br-
rakarak elektrodun bakın ile birleşip CuSon'ü oluşturuyor.
Burada kesinlikle konuşunca, üç süreçle karşr karşryayız: (1)
Cu ve Son'ün aynlması; (2) So3 + o + H2So4 + o; (3) H2So4
+ Cu = H, + CuSon. İükini birincil, öteki ikisini ikincil olarak
kabul etmek doğaldır. Ama enerji dönüşümlerini sorarsak,
birinci sürecin üçüncüsünün bir krsmı ile tam olarak karşr-
landrğnr görürüz: balunn Son'ten a5rnlmasr, öteki elektrotta
ikisinin yeniden birleşmesi ile olur. Balırnn bir elektrottan
ötekine ka5rmasr için gerekli enediyi, Ve a)rnr şekilde rsrya
dönüşme yoluyla bataryadaki kaçrnrlmaz ve kesinlikle sapta-
namayan enerji kaybrm bir yana brrakrrsak, burada birincil
süreç denilen şeyin alımdan hiç enerji almadrğı gibi bir du-
rumla karşrlaşrnz. H, ve o'nun aynlmasrnr olanaklr krlan
enediyi, ki bu aJrnı zamanda dolaysrzdrr, akrm sağlar, ve
tüm sürecin gerçek kimyasal sonucu olduğunu tanrtlar o
-
L58
halde, ikinci] ya da hatta üçüncül bir sürecin oluşturulmasr-
drr.
Öteki durumlarda olduğu gibi yukardaki her iki örnekte
de birincil ve ikincil süreçlerin birbirinden aynlmasrnrn gö-
reli bir haklılığı olduğu yadsrnamaz. Btıylece her iki durum-
da da öteki şeyler yanrnda su da açıkça aynşr ve su;run ele-
mentleri karşrt elektrotlara gider. En son deneylere göre,
mutlak saf su ideal bir yalrtkana olabildiği kadar yakmdrr,
aynl zamanda bir elektrolit değildir. Bu ve benzeri durum-
larda elektro-kimyasal olarak doğrudan ayrrşan Suyun olma_
drğr, ama asitten a5rnlan su elementleri
nin su;runun işe kanşmaslnln zorunlu olduğu -ki burada çözelti-
bir gerçektir-
olduğunu göstermek önemlidir.
III. ''İki U biçimindeki tüpte ... hidroklorik asidi lHCl + 8
H2o] ... zamandaş elektrolize edince ve tüpün birinde çinko
pozitifelektrodu ötekinde ise bakrr elektrodu kullanrnca, bi-
rinci tüpte 32,53 çinko, ötekinde de 2 x 31,7 miktannda ba-
kır çözülür.'' [I, s. 482.]
Şimdilik balon bir yana brrakalrm ve çinko üzerinde du_
ralrm. Burada birincil süreç HCl'nin a5rnşmasr, ikincil süreç
de Zn'nin çözülmesidir.
Bu anlayrşa göre, akrm, H ile Cl'nin a5rnlmasr için gerek-
li enerjiyi elektrolit piline drşardan getiriyor ve bu a5rnlma
tamamlandrktan sonra, C|, Zn ile birleşiyor, bu srrada bir
miktar enedi serbest kalıyor ve bu enerji H ile Cl'nin aynl-
ması için gerekli enerjiden çrkartılıyor; o halde, akımrn, yal-
nrz aradaki bu farkr sağlamasr gerekiyor. Buraya kadar her
şey çok iyi bir uygunluk içerisindedir; ama her iki enerji
miktannr daha yakrndan gözden geçirdiğimiz zaman, görü-
yonuz ki, ZnClr'nin oluşmasrnda serbest kalan eneı{i,
2HCl'nin a5nrlmasr sırasrnda tüketilen enerjiden daha bü-
ytikttir, yani alrrm, enerji sağlamamakla kalmıyor, tersine
enerji alıyor. Artrk karşımızda pasif bir elektrolit değil, uya-
ncr bir alıışkan, bir elektrolitik pil değil, yeni bir elementle
kimyasal etki ile doğru elektrik akımı yaratan pili gtıçlendi_
ren bir batarya vardrr; ikincil olarak VarsaJrunamız gereken

159
süreç, tüm sürecin enerji kaynağı haline gelerek kimyasal
etki ile doğru elektrik alıımr yaratan pil aracrlrğryla sağla-
nan akrmdan basmsrz olan kesenkes birincil olan bir süreç
durumuna geliyor.
Wiedemann'rn teorik açıklamasrndaki bütün kanşrklrğrn
ka5rnağnr, burada açrkça görüyoruz. Wiedemann, elektroliz-
den hareket ediyor; bunun aktif ya da pasif, batarya ya da
elektrolitik pil olmasr onun için önemli değildir: bir yrldrr as-
kerlik yapan felsefe doktoruna ihtiyar binbaşrnrn dediği gibi,
doktor doktordur.lo5 Elektrolitik pildeki elektrolizi incele-
mek, bataryadaki elektrolizi incelemekten daha kolay oldu-
ğu için, kendisi de hareket noktasr olarak elektrolitik pili alı-
yor Ve onda geçen süreçleri, bunlann lusmen doğrulanabilen
birincil ve ikincile bölünüşünü, bataryadaki tam tersi süreç-
lerin ölçüsü yaplyor ve bu arada elinin altındaki elektrolitik
pilin bataryaya dönüşmesini bile farketmiyor. Bundan dolayı
şu önermeyi ileri sürebiliyor:
''Aynlmış tözlerin elektrotlarla ilgili kimyasa} eğilimi,
asıl elektrolitik süreç üzerinde etki}i değildir.'' (I, s. 47\.)
Gördüğümüz ğbi, bu kesin biçimi içinde, önerme, tümüyle
yanlrştrr. Bu yüzden, sonradan, onda, üçlü bir alıım oluşma
teorisi ortaya çrkıyor: birincisi salt dokunma yoluyla gele-
neksel eski teori; ikincisi, H ve Cl'yi bataryada birbirinden
aylrmak Ve aJrrrca da bir akrm oluşturmak için açrklanamaz
bir tarzda kendisi ya da ''elektrolitik süreç'' için gerekli olan
enerjinin elde eülmesi konusundaki soyut olarak kabul edil-
miş elektrik ayırma kuweti aracryla çrkanlan teori; ve son
olarak da, bataryadaki bütün kimyasal tepkilerin cebirsel
bir topiam içinde bu enerjinin kaynağnr gösteren moderı,
kimyasal-elektrik teorisi. Kendisi, ikinci açrklamanın birinci-
yi yıktığrnı farketmeüği gıbi, üçünciinün de ikinciyi yıktığını
sezmiyor. Tersine, enedinin salrrnrmı ilkesi tıpkı yeni bir ge-
ometrik teoremin daha öncekine bağlanmasr gibi, yüzeysel
olarak, eski, öylece kabul ediliveren teoriye ekleniyor. Doğa-
bilimin bütün öteki alanlannda olduğu gibi, bu ilkenin, tüm
geleneksel görüşü yeniden gözden geçirilmesini gerekli loldı-

160
ğnı hiç farketmiyor. Böylece Wiedemann, akrm konusunda
kendi açrklamasındaki ilkeye değinip geçiyor, ve sonra onu
sessizce bir kenara brrakryor, ancak kitabrn en sonunda, akr_
mrn-yaptrğr işle ilgili bölümde, yeniden ele ahyor. Dokun-
mayla elektriğn uyanlmasr teorisinde bile (I, *. igr vd.) işle-
nen ana konu bakımrndan enerjinin salınımr hiçbir rol o5ma-
mryor ve yalnrzca a5rnntrlr noktalann aydrnlatılmasr için
rasgele belirtiliyor; o, ''ikincil bir süreç" oluyor ve tıyle kalı-
yor.
Yukardaki örnek III'e dönelim. orada, iki U biçimindeki
tüpte hidroklorik asidi elektrolize etmek için aynı akım kul-
lanrlmıştr, ama birinde çinko, ötekinde bakır pozitif elektrot
olarak kullanılmrştr. Faraday'rn temel elektroliz yasasr gere_
ğnce, eşdeğer elektrolit miktarlannı ayrıştrran uyrr. grırr.-
nik akım, ve iki elektrotta serbest duruma gelen ttız *iktur-
lan kendi eşdeğerlerine aynr zamanda orantrlrdırlar. (I, s.
470.) Yukardaki durumda, birinci tüpte 32,53
çinko, ikinci
tüpte 2 x 31,7 bakınn çözüldüğü bulundu.
Wiedemann, "Bununla birlikte", diye devam ediyor, "bu,
sözkonusu değerlerin eşdeğerliligi için bir kanıt değildir. Bu
değerler, ancak, bir yanda çinko kloridin ... öte yurrdu brk,
kioridin ... oluşmasryla birlikte çok zayrf akrmlarda gözlem-
lenebilir. Daha kuwetli akrmlarda, aynr miktarda
çinkonun
çözülmesiyle birlikte, çözülen bakrnn miktan, gittıkçe ar_
tan miktarlarda kloridin oluşmasr yla, 31,7, ye kadar düşebi
lir."
Bilindiğ gibi, çinko, tek bir klor bileşiği, çinko klorit,
-
?n91r' oluşturur. Bakır ise iki bileşik, bakır klorit, CuCl, ve
bakır (2) klorit, CarCl2, oluşturur. o halde, zayrf akrm eı6ı<t-
rottan her iki klor atomu için iki bakrr atomu kopanp alır-
ken, bunlann iki birleşme değerlerinden bİri ile birbirlerine
bağlı olduğu, serbest kalan iki birleşme değerinin de iki klor
atomu ile birleştiğ biçiminde bir süreç vardrr:

161
cu-cl
Jo-",
I

Öte yandan, akrm kuwetlenirse, bakrr atomlannr birbirin-


den ayrnr ve bunlann herbiri iki klor atomu ile birleşir. orta

,,,- Cl
\Cı

kuwetteki akrmlarda her iki bileşik, yanyana oluşur. Demek


ki, şu ya da bu bileşiğin oluşmaslnr belirleyen ancak alomm
kuwetidir ve bundan do}ayı süreç, eğer deyim bir anlam ta_
şıyorsa, aslrnda e1ektrt|<ımyasaldrr. Buna karşın, Wiede-
mann bunu açrkça ikincil, yani elektro-kimyasal de$l, salt
kimyasal süreç diye açrklryor.
Yukardaki deney Renault (1867) tarafından yaprlmrştrr
Ve a)rnr alçmrn bir tüpte tuz eriyiği (pozitif elektrot-çinko)
ile, başka bir pilde pozitif elektrot olarak çeşitli metallerle
birlikte değşen elektrolit yoluyla gene Renault tarafrndan
yaprlmrş benzer deneyler dizisinden bir tanesidir. Burada
her çinko eşdeğeri için çözülen öteki metallerin miktarlan
birbirinden çok farklıdrr, ve Wiedemann, gerçekte kimyasal
bakrmdan en apaçrk biçimde olan, başka türlü de olamaya-
cak olan bııttın bu deney dizilerinin sonuçlannr veriyor. or_
neğin, çinkonun bir eşdeğerine karşrlrk ancak altrnın eşdeğe-
rinin l'ü hidroklorit asitte çözüIür. Bu, Wiedemann gibi eski
eşdeğei ağrrlrklara bağlı kalrnmasr Ve çinko klorid için ZnC}
yazrlmasr, böylece k]orda hem klor ve hem çinkonun ancak
tek bir birleşme birimine sahipmiş gibi görünmesi durumun'
da dikkat çekici olabilir. Gerçekte ise bir çinko atomu için
burada iki klor atomu (ZnC|r) vardrr ve bu formülü bildiği-
mize göre, eşdeğerlerin yukardaki saptanrşında çinko atomu_
nun değil, klor atomunun birim olarak kabul edilmesi gerek-
tiğini derha| anlarız. Ama altrn klorid formülü AuClr'tür;

162
bundan 3ZnClr'nin 2AuClu kadar klor taşrdığı, böylece batar-
yada ya da pildeki bütiin birincil, ikincil ve üçüncül süreçle-
rin, çinko kloride dönüşen çinkonun her ağırlrk krsmrna
göre106 ve altrn ağırlığnrn bir krsmrnın 2/s'ünden az ya da çok
olmamak koşuluyla, altın k]oride dönüşmesinin zorunluluğu
derhal ortaya çrkar. Bu, ancak AuCl bileşiği galvanik yoldan
elde edilirse kesindir, ki bu durumda da 1 eşdeğer çinkonun
çözülmesi için 2 eşdeğer altınrn çözülmesi gerekir Ve a)mr za-
manda yukarda belirtilen bakrr ve klor durumunda olduğu
gibi akım kuwetine göre benzer değişmelerin olmasr gerekir.
Renault'nun deneylerinin değeri, Faraday yasasrnın onunla
çelişiyor görünen gerçeklerle nasrl doğrulandrğnı gösterme-
leri gerçeğinde yatar. Ama elektrolizdeki ikincil süreçlerin
aydrnlanmasrna nasrl katluda bulunacaklan düşüncesi açrk
değiIdir.
Wiedemann'rn üçüncü örneği, bizi, yeniden, elektrolitik
pilden bataryaya götürmüştür. Ve aslrnda batarya, bir kim-
senin burda yeralmakta olan enerji dönüşümüyle ilgili elek-
trolitik süreçleri araştrrdığ zaman çok daha ilginç şeyler ge-
tirir. Böylece kimyasal elektrik süreçlerinin enerjinin sakrnr-
mr yasasl ile doğrudan çelişmesinde ve kimyasal eğilime kar-
şrt olmasrnda yeralryormuş gibi görünmesine, bataryalarda
srk srk raslanz.
Poggendorff un107 ölçümlerine göre yoğunlaştrrrl-
mrş tuz eriyıği, platin bataryasr- 134,6-çinko,
kuwetinde bir akım
sağlar.* o halde burada, oldukça çok miktarda, Daniell pi-
linden 1/3 oranda daha fazla elektrik vardrr. Burada elektrik
olarak görünen enerji nereden geliyor? ''Birincil'' süreç, klor
bileşiğinde sodyumun yerini çinkonun almasrdır. Ama basit
kimyada sodyumun yerini alan çinko değildir; tersine sod-
5rum, çinkoyu klor ve öteki bileşiklerden atar. ''Birincil'' sü_
reç, akrma yukardaki enerji miktannr verebilmekten çok
uzak olduğundan, tersine, oluşmak için drşardan kendine
enerji sağlamak zorundadrr. Böylece salt "birincil'' süreç ile
gene olduğumuz yerde kaldık. o halde gerçek süreci şimdi
* "Daniell pilinin akrm kuweti=l0O alınarak." lEngels'in notu.}

163
görelim. Anlryoruz ki, değişme,

Zn + 2NaCI =ZnC|2+ 2 Na değil,


tersine
Zn + 2NaCl + ?}JzO = ZnClr+ 2 NaOH + Hr'dir.

Bir başka deyişle, sod5rum, negatif elektrotta serbest du-


rumda parçalanmaz, yukardaki örnek I'de (s. 183-184) görül_
düğü gibi, bir hidroksit oluşturur.
Burada oluşan enerji dönüşümlerini hesaplamak için Ju_
lius Thomsen'in belirlemeleri bize en azrndan bazr önemli ve-
riler sağlar. Buna göre bileşiklerde serbest kalan enerji şöy_
ledir:

(ZnC|r) = 97.210i, (ZnClr, çözelti) = 15.630,


çözülen çinko ktorid için toplam = lt2.840 ısr birimi
2 (Na, o, H, çözelti) = 223-620

336.460

Aynşmalardaki enerji tiiketimi bundan çrkanlrrsa:

2 (Na, Cl, çözelti) = 193.020 rsı birimi


2(Hz,O) = 136'720 "

329.740

Serbest kalan enerji faz|ası = 6.720 ısr birimi.

Bu toplamın, elde edilen akrm kuwetine göre az oldufu


açrktrr, ama bir yandan sod5rumun klordan a5rnlmasrnr ve
öte yandan genel olarak akrmrn oluşmasrnr açrklamaya ye-
terlidir.
Birincil ve ikincil süreçlerin bu aynmrnrn tamamen göre-
li olduğu, bunlann kesinliğini kabul ettiğimizde bizi anlam-
srzlrğa götürdükleri konusunda burada dikkati çeken bir ör-

164
nekle karşr karşıya bulunuyoruz. Birincil elektrolitik süreç,
tek başına alrnırsa, alum oluşturmamak]a kalmaz, kendisi
bile gerçekleşemez. Birincil olanı müükün lrrlan ve, aJrrrca
alçrmrn oluşmasında tüm artı enerjiyi sağlayan, ancak sözde
kimyasal ikincil süreçtir. öyleyse onun için bu süreç, birincil
süreç olduğunu, ötekinin ise ikincil süreç olduğunu tanıtla_
maktadrr. Metafizikçiler ve metafızikçi doğa bilginlerinin
sandrğ gibi katı farklılıklar ve karşrtlrklar Hegel tarafından
diyalektik olarak kendi karşrtlanna dönüştürüldüğiinde He-
gel'in onlann ağzlanndan çrkanlara yanlış anlam verdiği
söylendi. Aına eğer doğa da tıpkı yaşlı Hegel gibi ilerliyorsa,
konuyu daha yalından incelemenin zamanr gelmiş demektir.
Bataryanın kimyasal-elektrik sürecinin ya da elektrolitik
hücrenin elektro-kimyasal sürecinin sonucu oluşan, bağm-
srz ve a5rn olarak, bu nedenle elektrotlardan uzak bir yerde
olan süreçlere, daha büyük bir haklılıkla ikincil olarak balrr-
labilir..Bundan dolayr, böylesi ikincil süreçlerde oluşan ener_
ji dönüşümleri de elektrik süreci içerisine girmez. Ne dogru-
dan doğruya ondan enerji alrrlar, ne de ona enedi verirler.
Böylesi süreçler elektrolitik pilde sık srk oluşur. Yukarda I
numaralr örnekte, sodyum sülfatın elektrolizinde sülftirik
asit oluşurken bunun bir benzerini görmüştük. Ama bunla-
nn burada pek önemi yok. Buna karşrlrk bataryada ortaya
çıkmalan daha büyük pratik önem taşrr. Çiınkü eğer bunlar
kimyasal-elektrik sürece doğrudan doğruya enerji rr""*", y,
da ondan enerji almazsa, bataryada esasen bulunan enerji-
nin tümünü değiştirir ve böylece onu dolaylr olarak etkiler_
ler.
Bunun sonucu olarak ortaya çrkan basit türden kimyasal
değişmeler yanrnda, iyonlann elektrotlarda genel olarak ser-
best durumda olmalan koşulundan farklı olarak serbest hale
gelmeleri durumunda ve ancak elektrotlardan uzağa hareket
ettikten sonra serbest durumu aştrklan zamandaki görüngü-
ler buraya aittirler. Böyle durumlarda iyonlar değişik bir yo-
ğunluk Ve ayrr bir topaklanma durumu alrrlar. A5mr zaman_
da da molekül yapılan bakımrndan önemli değişikliklere uğ-

165
rarlar. En ilginci de bu durumdur. Bütün bu durumlarda
iyonlann, elektrotlardan belli bir uzaklrkta oluşan, ikincil
kimyasal ya da fiziksel değişmeye tekabül eden benzer bir rsr
değişimi sözkonusudur; genellikle rsr serbest kalrr, bazr du_
rumlarda da tüketilir. Şüphesiz bu rsı değişikligi her şeyden
önce oluştuğu yerle srnrrlrdrr: devrenin geri kalan krsmı bun_
dan hiç etkilenmezken bataryadaki ya da elektrolitik pildeki
stvt lslnlr ya da soğur. Bundan dolayı bu rsrya yerel (/oca| rsr
denir. Bataryada iiretilen bu pozitif ya da negatif yerel ıslnln
eşdeğeri ile elektriğe dönüşme için kullanrlabilen serbest
kalmrş kimyasal enerji bu yüzden azalv ya da çoğalrr. Fav-
re'a göre, içinde hidrojen peroksit ve hidroklorik asit bulu_
nan bir bataryada serbest kalan toplam enerjinin 2/3'ü yerel
rsr olarak tüketilir. Buna karşrlrk Grove pili, kapalr dewede
önemli derecede soğuyor ve böylece rsr emerek deweye drşar-
dan enerji sağlryordu. o halde görüyoruz ki, bu ikincil süreç-
Ier de birincili etkiliyorlar. Nasrl bir yaklaşrm yaparsak ya-
palrm, birincit ve ikincil süreçler arasrndaki ayrım ancak gö-
reli olarak kalrr ve her ikisinin birbirlerini etkilemeleri için-
de, düzenli bir biçimde geçici olarak durur. Bu nokta
unutulup da, böylesi göreli karşrthklar mutlak diye ele alr-
ntrsa, yukarda gördtiğümtız ğb| sonunda çaresiz çelişmele-
re saplanrp kalınrr.
Çok ıyı bilindiği g1b\, gazlann elektrolitik serbestleşme_
sinde metal elektrotlar ince bir gaz tabakası ile örbüliir. Bu-
nun sonucu, alım kuweti, elektrotlar gazla doyuncaya ka-
dat aza|ır, bunun üzerine, zayıf|ayan alom tekrar değişmez
duruma gelir. Fawe ve Silbermann, yerel lstnrn da böyle bir
elektrolitik pilde oluştuğunu göstermişlerdir; bu yerel rsr
onun için, her zaman oluştuklan durumdaki elektrotlarda
gaz|arın serbest duruma gelişi gerçeğine bağlı olabilir, ama
bu alrşrlmrş durum, lsuun oüaya çrkmasrna bağlı daha ileri
bir süreçle elektrotlardan aynlmalarrnr sağladıktan sonra
mümkün olabilir ancak. Peki ama, gazlrarın elektrotlarda or-
taya çrlrrşr hangi durumda olur? Bu konuda hiç kimse Wiede_
mann'dan daha dikkatli konuşamaz. Wiedemann, bunu ''bel-

166
li bir", "allotropik", "aktif', ve sonunda oksijen durumundaki
birçok kereler ''ozonlaşma'' durumu olarak ifade etmektedir.
Hidrojen konusunda söyledikleri daha da gizemlidir. ozon
ile hidrojen peroksidin bu ''aktif' durıımun içinde gerçekleş_
tiği biçimler oldufu görüşü bu nedenle ortaya çrkar. Yazarı-
mrz ozonla ilgili kanısında bazan o kadar kesindir ki, bazı
peroksitlerin aşrn elektronegatif özelliklerini bunlann''muh-
temelen ozonLaşmış durumda* oksijenin bir krsmrnr içerdiği"
gerçeği ile bile açrklar. (I, s. 57.) Suyun aJrrrşması denilen
olayda ozon ile hidrojen peroksidin oluşumu kesindir, ama
bu küçiik miktarlarda olur. Sözü edilen olayda yerel ısınrn
önce kendi kaynağrndan ve sonra da yukardaki iki bileşiğin
büyük miktarlarda ayrışmasıyla üretildiğini hiçbir temele
bağIamak olanaklr değildir. Serbest oksijen atomlanndan
ozonun (or) oluşum tsıslnr bilmiyoruz. Berthelot'a108 göre
Hzo (sıırı) + o'dan hidrojen peroksit oluşturmak için rsr =
21.480'dir; o halde bu bileşiğin büyük miktarlarda oluşmasr
çok miktarda enerji fazlasrnr (H, ile o'nun aynlmasr için ge-
rekli enerjinin yüzde 30'u kadar) gerektirir ki, bunun da be-
lirgin ve tanıtlanabilir türden olmasr gerekir. Son olarak,
ozon ile hidrojen peroksit için ancak oksijen sözkonusudur
(her iki gazrn a)mı elektrotlarda biraraya geldiği akrm deği-
şimleri bir yana), hidrojen değil. Ama hidrojen ''aktif'bir du-
rumda açrğa çrkar, öyle ki birleşimde, platin elektrotlan ara-
srndaki potasyum nitrat çözeltisinde asitten parçalanan
azot|a doğrudan birleşerek amonyağ oluşturur.
Gerçekte bütün bu güçlükler ve kuşkular sözkonusu de-
ğildir. Cisimleri ''aktif bir durumda'' parçalamak elektrolitik
sürecin tekelinde değildir. Her kimsayal ayıışma aynı şeyi
yapar. Serbest kalan kimyasal elementi önce o, H, N, vb.
serbest atomlan biçiminde parçalar, ki bunlar ancak serbest
kaldrktan sonra 02' H2, N2, vb. molekülleri halinde birleşebi-
lirler ve bu birleşmede belirli, şimdiye kadar henüz saptana-
mamrş miktarda ısr biçiminde görünen enerji verirler. Atom-
lann serbest kaldığ son derece küçük zamallsüresinde bun-
* İtalikler Engels'indir. -Ed.

167
lar yüklenebildikleri tüm enerjinin taşryrcrsıdrrlar. En çok
enerjiye sahip olduklan durumda bulduklan her birleşmeye
girmekte serbesttirler. Böylece bu enerjinin bir bölümünü
zaten vermiş bulunan ve verilmiş olan bu enedi miktan dr-
şardan yeniden verilmedikçe öteki elementlerle birleşime gi-
remeyen bu serbest atomlar o2,H2, N, moleküllerinin tersi-
ne ''aktif bir durum içerisindedirler." Demek ki, ancak bu ak-
tif durumun ürünleri olan ozon ve hidrojen perokside baş_
vurrnaya gereksinmemiz yoktur. Örneğin, potasyum nitrat
elektrolizinde, amonyağın, yukarda değinildiği şekilde oluşu-
munu bataryasrz da, kimyasal yollardan, hidrojenin kimya'
sal süreçlerle serbest kaldığı bir srvıya nitrik asit ya da nit_
rat bileşiği ekleyerek sağlayabiliriz. Hidrojen aktif durumu
her iki durumda da aynrdrr. Ama elektrolitik stireçte ilginç
olan, serbest atomlann geçici varlrğnrn elle tutulur duruma
gelmesidir. Burada süreç iki eıreye a;rnlrr: elektroliz, elekt-
rotlarda serbest atomlar sağIar, ama bunlann moleküller ha_
linde birleşmesi elektrotlardan biraz ötede bir yerde olur. Bu
uzaklrk kütlelerin ölçümleriyle karşrlaştrnldığanda son dere-
ce küçüktür, moleküllerin oluşmasryla serbest kalan enerji-
nin elektrik süreci için kullanllmasrnr hiç değilse büyük hs-
mr için önlemeye yeterlidir ve böylece onun rsrya -ba_
taryada yerel rsrya- dönüşmesini belirler. Ama elementle-
rin serbest atomlar halinde parçalanmasr ve bataryada ser_
best atomlar olarak bir an için varolmalannrn ortaya konu_
luşu gerçeği işte buna dayanrr. Saf kimyada ancak teorik so_
nuçiarla saptanabilecek olan bu gerçek, atomlann ve mole-
küllerin duyusal algrsr olmaksrzrn mümkün olabilüği ölçüde,
burada deneysel olarak tamtlanmaktadrr. Bataryamn yerel
denilen Istslnn yüksek bilimsel değeri de burada yatmakta_
dır.

BATARYA yoluyla kimyasal enerjinin elektriğe dönüşme-


si, aluşr üzerinde hemen hiçbir şey bilmediğmiz ve ancak
elektrik hareketin modus operandİsi* daha iyi anlaşldrktan
* Etkime tarzı. _ç.

168
sonra yakmdan tanryacağımrz bir süreçtir.
Bataryaya, her belli bataryaya özgü bir "elektrik aJnrlna
kuweti'' atfediliyor. Ta başta da gördüğümüz gibi, Wiede_
mann' bu elektrik a)nrma kuwetinin belirli bir enerji biçimi
olmadrğrnı kabul ediyor. Tersine bu, her şeyden önce, bir ba-
taryanrn birim zaman iğnde serbest durumdaki belirli mik-
tarda kimyasal enediyi elektriğe dönüştürme yeteneğinden,
özelliğinden başka bir şey değildir. Bu kimyasal enerji, bü-
tiin süreç bo5runca ''elektrik aJnrIna kuweti'' biçimini asla al-
maz, tersine, hemen ve derhal "elektromotor kuwet" denilen
elektrik hareket biçimini alrr. Giirılük yaşamda bir buhar
makinesinin kuwetinden bunun birim zaman içinde belirli
miktarda rsryl kütle hareketine çevirme yeteneği anlamrnda
sözettiğimizde, bu, kawam kanşıklığnrn bilime de aktanl_
masr için bir neden değildir. Bunun gibi, bir tabancanrn, bir
karabinanın, bir yivsiz sila}ın, bir tüfeğin değişik kuwetin-
den sözedebiliriz, çtinkü bunlann aynr barutla ve a5rnr ağır-
lıkta mermi ile değişik uzaklrklara atma kuweti vardrr. De-
yımin yanlışlığr burada açrkça anlaşrlryor. Mermiyi frrlatan
şeyin barut dolgusunun ateşlenmesi olduğunu, si}ahın deği-
şik atış uzaklrğınrn namlu uzunluğuna, merminin genişliği-
ne109 ve biçimine göre harcanan eneıji miktannrn azlrğlna ve
çokluğuna bağlı bulunduğunu herkes bilir. Durum, buhar
kuwetinde ve elektrik aJnrrna kuwetinde aynrdır. İki buhar
makinesi koşullar eşit kaldığında, yani eşit zaman
-öteki
dönemlerinde her ikisinde serbest kalan eneıjinin eşit oldu_
ğunu varsayryonız- ya da aynı şeylerin sözkonusu olduğu
iki galvanik batarya, ya|nızca harcanan enedinin kendilerin-
de daha az ya da daha çok olmasr dolaylsryla yaptrklan iş
bakımından birbirlerinden a5rnlrrlar. Bugüne kadar bütün
ordular silah]ann özel atrş kuwetini varsa5ımaksrzrn ateşli
silahlar tekniğini geliştirebilmişlerse, elektrik biliminin, ke-
sin olarak hiçbir enerji taşrmayan, bu yüzden kendiliğinden
miligrammilimetrenin milyonda-biri kadar işi yapamayan
bu atrş kuwetine benzer bir ''elektrik ayrrma kuweti" var-
saJ[nasrnrn mazur görülebilecek hiçbir yanr yoktur.

169
Aynı şey, Helmholtz'un belirttiği ''metallerin elektrik do-
kunma kuweti'', yani bu ''aJnnna kuweti''nin ikinci biçimi
için de geçerlidir. Bu, metallerin varolan başka biçimde ener-
jiyi dokunma srrasrnda elektriğe dönüştürme özelliğinden
başka bir şey değildir. Demek ki bu da, tek zerrecik enerji ta-
şrmayan bir kuwettir. Dokunma elektriğinin enerji kaynağı-
nln' yaprşma hareketinin canlr kuwetinde olduğunu Wiede-
mann ile birlikte varsaydrsmızda, o zarnaı.7 bu enerji önce bu
kütle hareketi biçiminde varolur ve bir an için bile ''elektrik
dokunma kuweti'' biçimini almadan, bu hareketin kaybol-
masryla derhal elektrik harekete dönüşür.
Şimdi buna ek olarak bize karşr, elektromotor kuwetin,
yani elektrik hareket olarak tekrar ortaya çrkan kimyasal
enerjinin, yalnrz enerji içermemekle kalmayan, kavramr ge-
reğince içermesi de mümkiin oLmayan bu ''elektrik a)nrma
kurrvetine'' orantrlı olduğu ileri sürülüyor. Enerji olmamakla
enerji arasrndaki bu oran kesinlikle, "elektrik biriminin mi-
ligrama oranı'' belirlemesini yapan matematik çerçevesine
girer. Ama varlrsnr basit bir özelliğn mistik bir kuvvet ola-
rak kawanmasrna borçlu olan bu saçma biçimin ardrnda çok
basit bir laf kalabalığ gizlidir: belli bir bataryanrn serbest
kalan enerjiyi elektriğe çevirme yeteneği ölçiilür ama ney-
le? Bataryada harcanan kimyasal.enerjiye bağlı -olan kapalr
dewede elektrik olarak yeniden ortaya çrkan enerjinin mik-
tan ile. Hepsi bu kadar.
Bir elektrik aJnrma kuwetine kavuşmak için iki elektrik
akrşkanrn zorunlu yardrmr ciddiye alrnmalrdrr. Bunlan nötr
durumdan çrkanp kutuplu duruma getirmek için, yani birbi-
rinden ayırmak için belli bir enerjinin ayırma
kuwetinin- harcanmasr gereklidir. Bunlar-elektrik
birbirinden ayn-
lrnca, tekrar birleşmeleri durumunda iki elektrik aynr eneıji
miktannr gene verebilirler. Ama bugiin artık hiç
-voltajr-
kimse, hatta Wiedemann bile, iki elektriğ gerçek varlrklar
olarak görmediklerine göre, böyle bir görüşle uzun uzun uğ-
raşmak ölmüş okurlar için yazr yazmak demektir.
Dokunma teorisinin temel yanlrşr, dokunma kuwetinin

170
ya da elektrik ay:ırma kuwetinin bir eneği kaynağ olduğu
kanrsrndan kendisini kurtaramamasrndadır. Bir aygıtrn salt
enerji dönüştiiırme özellis bit kuvvet halinde çewilükten
sonra bu kanrdan kurtulmak gerçekten de zordu. Çünkü
kuvvetın de enerjinin belirli bir biçimi olmasr gerekir. Wiede-
mann bu düşüncenin yanrnda enerjinin yokedilmesi ve yara-
trlamaması modern düşüncesinin kendisini zorlamasına kar_
şrn bu bulanrk kuwet kawamrndan kurtulamadıs için, I
numaradaki saçma akrm açrklamasrna ve daha sonra belirti-
len çelişkilere düşüyor.
''Elektrik aJnrma kuweti" deyimi doğrudan doğruya
mantrğa aykın olunca, öteki ''elektromotor kuwet'' de en
azrndan gereksiz oluyor. Elektromotorlardan çok önceleri
termomotorlar vardr. Buna karşrn rsr teorisi özel bir termo_
motor kuwet olmaksızrn da çok iyi gelişti. ''Isr'' gibi basit bir
deyimin bu biçim enerjiye ait bütün hareket görüngülerini
kapsamasr gibi, ''elektrik'' deyimi de kendi alanındakileri
kapsayabilir. A;rnca, elektriğin birçok etki biçimleri hiç de
doğrudan doğruya ''motor" değildir: demirin manyetize olu_
şu, kimyasal a5rnşma, ısıya dönüşme. Son olarak, her doğa-
biliminde, hatta mekanikte, kuvvet sözcüğünden herhangi
bir yerde kurtulmak her zaman ilerleme demektir.
Wiedemann'rn bataryadaki süreçlerin kimyasal açrkla-
maslnı belirti bir isteksizlik göstermeksizin kabul etmediğini
gördiik. Bu isteksizlik onu hiç rahat brrakmryor. Kimyasal
teori denilen şeye herhangi bir kulp takrnca, bu oluyor elbet_
te. Böylece, ''elektromotor kuwetin kimyasal etkinin yoğun_
luğuna orantrlr olduğu hiçbir temele dayanmaz''. (I, s. 791.)
Elbette her durumda değil; ama bu oranın ortaya çrkmadıs
yerde bataryanrn kötü kurulduğu, onda bir enerji kaybrnrn
bulundufu konusunda bir kamt var demektir. Bundan dola-
yı da aynı Wiedemann, teorik çrkarsamalannda siirecin saf-
lrğını bozan ikinci derecedeki koşullan hiç hesaba katmayıp,
doğrudan doğruya bir pilin elektromotor kuwetinin, içinde,
akrmrn birim yoğunluğu ile birim zaman içinde oluşan kim-
yasal etkinin mekanik eşdeğerine eşit olduğunu ileri sürer_

171
ken tamamen hakhdrr.
Başka bir yerde şöyle deniyor: ''A5rnca, asit_alkali batar-
yasrnda asit ve alkali bileşiğinin alıım oluşmasınln nedeni
olmadrğ, 6 1. paragraf (Becquerel ve Fechneü, 26o. paragraf
(Du_Bois-Reymond) v e 26|. paragraftaki (Worm-Müller) de_
neylerden ortaya çrkıyor. Bunlara göre, belli durumlarda,
eğer bunlar eşdeğer miktarlarda bulunuyorsa, akrm oluş-
maz. Bunun gibi, 62. paragrafta belirtilen deneyler de (Hen-
rici) elektromotor kuwetin, potas5rum hidroksit ile nitrik
asit arasına bir potasyum nitrat çözeltisi sokulduğunda aynr
biçimde bu müdahaleye gerek kalmaksrzrn da ortaya çıktığı_
nr gösterir.''* (I, s. 791.)
Asit ve alkali birleşiminin elektriğin oluşmasında bir ne-
den olup olmadığ sorusu, yazarlm:rzı ciddi olarak meşgul
ediyor. Soruyu bu biçimde yanrtlamak çok kolaydır. Asit ve
alkalinin birleşmesi önce enedinin serbest kalmasryla bir
üuz oluşmasrnrn nedenidir. Bu eneı1'inin kısmen ya da tama-
men elektriğe dönüşüp dönüşmeyeceğİ., serbest duruma geti-
rilme koşullanna bağlrdrr. Örneğin, platin elektrotlar ara-
srnda nitrik asit ve potasyum hidroksit bataryasrnda bu hiç
değlse krsmen sözkonusu olabilir ve akımln oluşması için
asit ile alkali araslna bir potasyum nitrat çözeltisi sokup
sokmamak önemli değildir, çünkü bu olsa olsa tuzun oluşu-
munu geciktirebilir, ama önleyemez. Ancak Wiedemann'ın
durmadan başvurduğu, Worm-Müller'inki gibi ortada asit ve
alkali bileşiğinin, iki uçta ise bunun tuzunun bir çözeltisi
hem de bataryada oluşan çözeltinin yoğunluğunda bir çözel_
tinin bulunduğu bir batarya yaprlırsa, elbette akım oluşa-
maz, çünkü uçtaki unsurlar dolayısryla yerde özdeş ci_
simler oluştuğu için- iyon ohuşturulamaz' -her Böylece serbest
kalan enerjinin elektriğe dönüşmesi, sanki dewe hiç kapan-
mamrş gibi dolaysız bfu yoldan önlenmiştir. o halde akım
elde edilmemesine şaşrlmamalrdrr. Ama asit ile alkalinin ge-
nel olarak bir alım oluşturabileceğ batarya ile tanrtlanmrş-
trr: karbon, sülfiirik asit (10 suya 1), potasyum hidroksit (10
* Parantez içindeki adlar Engels tarafından eklenmiştir. -.Bd.

172
suya 1), Raoult'a göre 73 akrm kuwetine sahip olan karbon.*
Bunun, bataryanrn uygun bir şekilde düzenlenmesi ile asit
ve alkali birleşmelerinde geniş ölçüde bir enerjinin serbest
kalmasrna tekabül eden kuwette bir akrm sağlayabilecekleri
bilinen en kuwetli bataryalann hemen ya|nız alkaii tuzlan-
nrn oluşmasına dayanmasrndan anlaşrlryor. örneğin Whe-
atstone bataryası: platin, platinik k]orid, potas;rum amalgam
kuweti = 230; kurşun peroksit, seyreltik sülfürik
-asit,alom
potas;rum amalgam = 326; kurşun peroksit yerine man-
ganez peroksit = 280; her durumda potas5rum amalgam yeri-
ne çinko amalgam kullanılırsa, akrm kuırveti nerdeyse tam
100 kadar düşer. Bunun gibi Beetz de, manganez dioksit, po-
tas;rum permanganat çözeltisi, potasyum hidroksit, potas-
yum bataryasrnda 302 akrm kuweti elde etmiştir; aynca,
platin, seyreltik sülfiirik asit, potasyum = 298,8; Joule: pla-
tin, nitrik asit, potas;rum hidroksit, potasyum amalgam =
302 vermiştir. Kuşkusuz, bu olağanüstü güçte alçrmlann ''ne_
deni'' asit ve alkali birleşmesi, ya da alkali metaldir ki, bu
yoldan çok miktarda enerji serbest kalır.110
Aynı konuda birkaç sa5rfa sonra gene şöyle deniyor:
''Ancak dikkatle hatrrda tutulmalrdır ki, türdeş olmayan
cisimlerin dokunma yerinde oluşan kimyasal etkinin tümü-
nün iş eşdeğeri, kapalı dewedeki elektromotor kuwet için
doğrudan ölçü olarak alrnamaz. Eğer örneğin Becquerel'in
asit-alkali bataryasında (iterum Crispinus!)|11 bu iki töz bir_
leşirse, platin, erimiş potas;rum nitrat, karbon bataryasrnda
karbon harcanrrsa; basit bir balrır pilinde çinko hızla çözelir,
saf olmayan çinko, yerel akrmrn oluşmasıyla sülfürik asiti
seyreltirse, bu kimyasal siireçlerde üretilen işin'' (serbest ka-
lan enerji denmesi gerekir) ''büyük bir lrısmr ... ısrya dönüşür
ve böylece bütün alıım dewesi için kaybolur.'' (I, s. 798.)
Bütün bu süreçler bataryada kaybolan enerjiye atfoluna-
bilir; bunlar, elektrik hareketin dönüşen kimyasal eneı$iden
oluştuğu olgusunu değil, ancak dönüşen enerjinin miktannr

* Bundan sonraki akım kuweti ile ilgili bütün bilgilerde Daniell pili =
100 alınryor. |Engels'in notu.]

173
etkilerler.
Elektrikçiler, çok çeşitli bataryalar oluşturmak ve bunla-
nn ''elektromotor kuwetini'' ölçmek için sonsuz zaman Ve
çaba harcamrşlardrr. Bu yoldan biriken deneysel malzemede
çok değerli şeyler vardrr, ama kuşkusuz değersiz olanlar
bundan daha fazladır. Örneğin, F. Kohlrausch tarafindan ar-
trk tanrtlanmış olduğu gibi, su en kötü bir iletken ve bu yüz-
den de en kötü elektrot oldufuna göre,* böylece süreci oluş-
turan şey su olmayrp onun bilinmeyen safsrzlrklan olduğuna
göre, ''su5run'' elektrot olarak kullanrldığı bu deneylerin bi-
limsel değeri nedir? Buna karşrn, örneğin Fechner'in bütün
deneylerinin hemen yarrsr ve hatta kimyasal teorinin yıhn-
trlan üzerine dokunma teorisini sarsrlmadan kurmak iste-
mesinde kultandığı '' experimentum crucis'' 112 dene}d bile su-
yun bu tür kullanılrşrna dayanrr. Buradan da ortaya çıktrğr
gibi, birkaçr hariç tutulursa, hemen bütün deneylerde elekt-
romotor kuwet denilen şeyin kaynağnr oluşturan batarya-
daki kimyasal süreçler hemen hiç dikkate almmamrşlardrr.
oysa bir dizi batarya vardrr ki, bunlann kimyasal bileşimin-
den, akım dewesi kapalr iken onlarda oluşan kimyasal de-
ğişmelerle ilgili kesin bir sonuç çrkanlamaz. Tersine, Wiede-
mann'In (I, s. 797) dediği gibi, ''bataryadaki kimyasalçekim-
leri bütün durumlarda henüz tam olarak görebilecek durum-
da olmadrğlmrz yadsrnamaz.'' o halde gittikçe önem
kazanan kimyasal açrdan, bütün bu deneyler, bu süreçler
kontrol altrndayken yinelenmedikçe hiçbir değer taşrmazlar.
Gerçekten de bu deneylerde, bataryada oluşan enerji dö-
nüşümlerinin hesaba katıldığı pek seyr'ek olarak sözkonusu-
dur. Çoğu, hareketin eşdeğeri yasasl doğabilimi tarafrndan
kabul edilmeden yaprlmıştrr, alrşrldrğ üzere srnanmadan ve
sonuca vardrnlmadan kitaptan kitaba aktanhyorlar. Elekt-
riğin stiredurumunun olmadrğr söylenmiştir (bunun, hlzrn
özgü..ağırlığr olmadığna benzer bir anlamr vardır), ama
* Kohlrausch üarafından hazrrlanan en safsudan 1 mm uzunluğundaki
bir sütun, aynı çapta ve yaklaşık olarak ay yörüngesinin uzunlufunda bir
bakır iletkenin sağladığ direnci vermiştir. (Naumann, Allgemeine Chemie,
s. 7 29.) fEngels' in notu.J

174
elektrik teor:si konusunda aynı şey asla i}eri sürülemez.

BIiRAYA kadar galvanik pile, kurulan dokunma ilişkileri


dolayrsıyla, içinde, kimyasal eneı$inin henüz bilinmeyen bir
yoldan serbest kaldığı ve elektriğe dönüştüğü bir aygt gö-
züyle baktrk. Bunun gibi elektrolit pili de, içinde tersine bir
sürecin olduğu, elektrik hareketin kimyasal enerjiye dönüş-
tüğü ve böylece tüketildiği bir aygt olarak tanrmladrk. BöyIe
yapmakla sürecin elektrikçiler taraflndan çok ihmal edilmiş
kimyasal yanlnr önplana almak zorundaydrk, çünkü eski do-
kunma teorisinin ve iki elektrik akrşkanr teorisinin brraktrğı
kavram fazlahklanndan kurtulmamn biricik yolu buydu. Bu
bir kez sağlandr mI' soru artrk, bataryadaki kimyasal sii're-
cin drşardakilerin aynr olan koşullar altrnda oluşup oluşma-
drğ, ya da elektriğn uyarlnasrna bağlr özel görtirıgülerin or-
taya çrkrp çıkmadığ idi.
Her bilimdeki yanlrş kavramlar, aslrnda, gözlem hatala-
nnr bir yana brrakrrsak, doğru olgulara ait yanlrş kavram-
lardrr. Birincilerin yanlrşhğı gösterilse bile, ikinciler kalırlar.
Eski dokunma teorisini yıkmış olmamrza karşrn, bu teorinin
açrklayacağ varsayrlmrş olan bu yerleşmiş gerçekler olduk-
lan gibi kalmaktadırlar. Bunlan ve bunlarla birlikte batar-
yadaki sürecin gerçek elektrik ile ilgili yönünü gözden geçi-
relim.
Türdeş olmayan cisimlerin dokunmasrnda, kimyasal de-
ğişiklikler olsun olmasın, elektroskop ya da galvanometre ile
gösterilebilecek bir elektrik uyanmlnln oluştuğu tartrşma
konusu değildir. BaşIangıçta da gördüğümüz gibi, bu son de-
rece küçük hareket görüngülerindeki enerji kaynağrnı belli
bir durum için saptamak çok zordur. Genel olarak böyle bir
dış kaynağn varlrğrnr söylemek yeterlidir.
Kohlrausch 1850-1853'te, bir bataryanrn aJrn parçalannr
çifter çifter biraraya getirdiği ve her defasında üretilen sta-
tik elektrik gerilimlerini srna&ğ bir dizi deney yayrnladı. Pi-
lin elektromotor kuweti bu gerilimlerin cebirsel toplamrn-
dan oluşacaktr. Böylece kendisi ZnlCıı = 100 gerilimini ala-

175
rak, Daniell ve Grove pillerinin göreli kuwetini şöyle hesap-
hyor:
Daniell:
Zrı/Cu + amalg. Zİ'/H1S04 + Cıı/So4Cu = 100 + l49 _ 2I = 228
Grove:
Zn/Pt + amalg. Zo/HZSO4+ PiltINOg = 107 + 149 + 149 = 405.
Bunlar, sözkonusu pillerin akrm kuwetinin dolaysız öl-
çülüşüne de uygun düşüyor. Ancak, bu sonuçlar asla kesin
değldir. Birincisi, bizzat Wiedemann, Kohlrausch'un yalnız
kesin sonucu verdi#ne, ama "ne yazrk ki. her deneyinin so-
nucu ile ilgili rakamlan vermediğne'' dikkati çekiyor. [I, s.
104.] İkincisi, gene Wiedemann, metallerin dokunmasrnda
Ve aJrnca metal ile srvı.nın dokunmasında elektrik uyarmala_
nn nicel ba}ımdan saptanmasr yolundaki bütün çabalann,
birçok kaçrnrlmaz hata kaynaklanndan dolayı hiç değilse
çok kuşku götürür durumda olduğuna dikkati çekiyor. Buna
karşrn Kohlrausch'un rakamlannı hesaplannda yineleyerek
kullanması karşrsrnda, btıylesi itirazlara açık olmayan başka
bir saptama aracı bulunduğu ölçüde, kendisini izlememeye
çalrşacağız.
Bir bataryamn iki uyarrna levhasr srvrya batrnhp sonra
da bir galvanometrenin uçlan ile kapalr devre halinde birleş-
tirilince, Wiedemann'a göre, "kimyasal değişmeler elektrik
uyarrmlnrn kuwetini değştirmeden önce manyetik iğrıenin
başlangçtaki sapmasr kapalı dewedeki elektromotor kuırvet-
lerin toplamr için bir ölçüdür''. [I, s. 62.] o halde çeşitli kuv_
vetteki bataryalar değişik kuwette başlangç sapmalan ve-
rir ve bu başlangrç sapmalannın büyiiklüğü, ilgili bataryala_
nn akrm kuweti oramndadrr.
Burada sanki, her kimyasal etkiden bağmsrz olarak bir
harekete neden olan "elektrik ayrrma kuweti", "dokunma
kuweti'' elle tutulur gibi gözlerimizin önündedir. Aslrnda
tüm dokunma teorisinin görüşü de budur. Gerçekten burada,
elektrik uyarlna ile kimyasal etki arasında şimdiye kadar in-
celemedismiz bir ilişki ile karşr karşryaylz. Bu konuya geç-
mek için önce elektromotor yasa denilen şeyı biraz daha ya-

176
krndan inceleyelim. Böylece, burada da geleneksel dokunma
kawamlannın bir açrklama vermemekle birlikte, açıklama
yolunu da dolaysız biçimde yeniden kapadıklannr göreceğiz.
İki metal ile bir sıvrdan, örneğin çirko, hrtro-
klorik asit, bakrrdan oluşan herhangi bir pile '"yr"ıtik
üçüncü bir me-
tal, örneğin bir platin levha konursa, bunlar bir iletken telle
dışardaki deweye bağlanmazsa, galvanometrenin başlangç
sapması' platin |evha oLmadığ zamankinin aynıdrr. o halde
bunun elektriğin uyanlmasr üzerine bir etkisi yoktur. Ama
elektromotor dilinde bunu böyle basit olarak belirtmek ola-
naklı değildir. Burada deniyor ki:
''Sıvıdaki çinko ve bakrnn elektromotor kuweti yerine,
çinko ve platin, ve, platin ve bakrnn elektromotor kuwetleri-
nin toplamr geçmiştir. Araya platin levhanın sokulmasryla
elektriklerin izlediği yol farkedilir derecede değşmediğin-
den, her iki durumda da galvanometrenin verdiği sonuçIann
özdeşIiğinden, srvrdaki çinko ve bakrnn elektromotor kuwe-
tinin ayııı srvrda çinko ve platin, artr, platin ve bakrnn elekt-
romotor kuwetine eşit olduğu sonucuna varabiliriz. Bu da
Volta'nın bu metaller arasrndaki elektrik uyarlna ile ilgi}i te-
orisine tekabül eder. Bütün sıvrlar ve metaller için geçerli
olan sonuç, şöyle ifade edilir: metallerin srvrlarla elektromo-
tor uyanmlan kimyasal etki ile doğru etektrik akrmr üretme
dizileri yasasrna vanlrr. Bu yasaya e]ektromotor yasası adı
da verilir." (Wiedemann, I, s. 62.)
Bu birleşmede platinin hiçbir elektrik uyarlna etkisi bu_
lunmadığınr söylerken, basit bir gerçek dile getirilmiş olur.
Ancak platinin elektrik uyarIna etkisi yaptrğı, ama bunun
eşit kuwette ters iki yönde olduğu, böylece etki nötrleşirse,
srrf ''elektromotor kuweti"nin şerefini kurtarmak için ger-
çek, bir VarsaJnma dönüştürülür. Her iki durumda da platin,
yardrmcr oJruncu rolü o;mar.
İlk sapma sırasrnda henüz bir kapalr d'evre yoktur. Ayrış-
mam$ asit, iletken değildir; ancak iyonlann yardımryla ilet-
ken olabilir. Üçüncü metal ilk sapmayı etkilemiyor"r, brro,
tek nedeni, henüz yaLıtıImış durumda bulunmasrdrr.

177
Sürekli akrmrn sağlanmasrndan sonra ve bu akım devam
ettiği sürece üçüncü metal nasrl bir durum alır?
Sıvrlann çoğundaki metallerin kimyasal etkiyle doğru
alırm üretme dizisinde alkali metallerden sonra çinko pozitif
uca Ve platin negatif uca oldukça yalrrndrr, balrrr, ikisinin
arasrnda bulunur. o halde yukardaki gibi bakırla çinko ara_
srna platin konursa, platin öbür ikisine karşr negatiftir. Pla-
tinin herhangi bir etkisi olmuş olsaydr, srrrudaki akrmrn çinko
ve bakrrdan platine akması gerekecek, yani iki elektrottan
aynlrp bağlanmamrş platine yaklaşacaktı ki, bu dabir cont-
radictio in adjecto* olurdu. Bataryadaki çeşitli farklr metal-
lerin etkinliklerinin temel koşulu, bunlann kendi aralannda
dışa doğru bağlanarak bir kapalr dewe oluşturmasrdır. Ba-
taryadaki bağlantrsrz, gereksiz bir metal yalrtkan olarak etki
gösterir. Ne iyon oluşturabilir, ne de onlann geçmesini sağ-
Iar ve biz iyonlar olmaksrzrn elektrolitlerde iletim olduğunu
bilmiyoruz. Demek ki bu metal , yal:nızca bir yardımcr oyuncu
olmakla kalmaz, iyonlan kendi etraflnda dolaşmaya zor|aya-
rak bir engel bile oluşturur.
Bal<ın bağlantrsrz durumda ortada brrakıp çinko ile pla-
tini bağlarsak, a5rnr şey geçerlidir. Bu durumda bakır, eğer
bir etkisi varsa, çinkodan balıra bir alrrm ve balurdan plati-
ne ikinci bir alılm oluşturabilir; yani bir tür aracr elektrot gö-
revi yapar ve çinkoya dtıntık yanda hidrojen gazrnrn açrğa
çrkmasrnr sağlar ki, gene bu da olanak-drşrdrr.
Eğer alrşrlmrş elektromotor ifade tarzını bir yana brrakrr-
sak, durum çok basitleşir. Gördüğümüz gibi, galvanik batar-
ya, içinde kimyasal enerjinin serbest kaldığ ve elektriğe dö-
nüştüğü bir aygttrr. İki srvr ve srYrnrn drşrnda bir iletken ile
bağlanmasr gereken iki metal elektrodu bir kural oluşturur.
Bununla aygrt oluşmuştur. Bunun drşrnda, ister metal, cam,
reçine ya da başka bir şey olsun, uyancr srvrya bağlantrsrz
halde herhangi bir şey batırsak da, bu srvlyr kimyasal ba-
krmdan değiştirmedis sürece, bataryada oluşan kimyasal_
elektrik sürece, akrmrn oluşumuna katılamaz, olsa olsa bu
* Kendi içinde bir çelişki. -ç.

178
süreci engeLleyebilir. Srvıya batrnlan üçüncü bir metalin
elektrik uyaıTna yeteneği sıvr ya da bataryanrn elektrotlann-
dan biri ya da ikisi, bağntısr ne olursa olsun, bu metal, srvı-
nrn drşrnda kapalr dewe ile bağlantılı olmadrğr sürece her-
hangi bir etki yapamaz
Buna göre, Wiedemann'rn elektromotor denilen yasaJn
yukardaki şekilde türetmesi yanlış olmakla kalmryor, onun
bu yasaya verdiğ yorum da yanlış oluyor. Etkinlik için ge-
rekli tek koşul daha başlangıçta kesilip atıldığı için, ne bağ-
lantrsrz metalin bir denkleştirici elektromotor etkinliğinden
sözedilebilir; ne de bu yasanrn alanr drşında bulunan bir ol-
gudan elektromotor yasa denilen şey çıkabilir.
1845'de ihtiyar Poggendorff, çok değişik türden batarya_
lann elektromotor kuwetini, yani her birim zaman içersinde
her birine sağlanan elektrik miktannr ölçtüğü bir dizi deney
yayınladı. Bunlardan ilk yirmiyedisi özel bir değer taşır.
Bunlarda her üç metal aJml uyarrcı srrrı içinde birbiri ardrn-
dan üç değişik batarya durumunda bağlanrr, bu bataryalar
ürettikleri elektrik miktan bakrmrndan incelenir ve karşrlaş-
trnlrr. Dokunma teorisinin iyi bir yandaşr olarak Poggen-
dorff da, her deneyde bataryaya üçüncü metali bağlantrsız
olarak koydu, ve böylece 81 bataryanrn hepsinde bu ''birle-
şimdeki üçüncünün''113 salt ikinci rolde kalmasr konusunda
kendisini yeterince inandrrmış oldu. Ancak bu deneylerin
önemi bu gerçekte değil, daha çok elektromotor kuweti deni-
len yasanrn anlamrnrn doğrulanmasrnda ve ortaya konma-
sındadrr.
Seyreltik hidroklorik asitte çinko, balıır ve platinin çifter
çifter kendi aralannda birleştirildiğ yukardaki bataryalar
dizisini inceleyelim. Poggendorff, Daniell pilinin elektrik
miktan = 100 diye alarak, üretilen elektrik miktarlannı şöy-
le hesapladr:
Çinko-balor - 78,8
Bakır-plaüin - 74,3
Toplam..... 153,1
Çinko-platin t53,7

179
Böylece, platinle doğrudan bağlanmrş olan çinkonun
ürettiği elektrik miktan çinko-bakrr + balur-platinin üretti-
ğinin hemen hemen aynrdrr. Hangi srvrlar ve metaller kulla_
nrlrrsa kullanrlsın, bütün öteki bataryalarda da aynr şey ol-
muştur. Aynı uyancr srvrda, bu srvr için geçerli olan kimya_
sal etki ile doğru elektrik akımr yaratma dizisine göre, ikin-
ci, üçüncü, dördüncü vb. birbirinin ardrndan kendinden
önceki için negatifelektrot ve kendinden sonraki için pozitif
elektrot olacak bir biçimde bir dizi metallerden bataryalar
oluşturulacak olursa, o zaman bütün bu bataryalann üretti-
ği elektrik miktarlannrn toplamr, tüm metal dizisinin doğru-
dan iki uç öğesi arasrnda oluşturulan bir bataryanrn ürettiği
elektriğe eşittir. Örneğin, çinko_kalay, kalay-demir, demir-
bakrr, balor-gümüş ve gümüş-platin bataryalan tarafrndan
üretilen elektrik miktarlannrn toplamr seyreltik hidrok]orik
asitte, çinko-platin bataryasrnrn verdiğ elektriğe eşit olur.
Yukardaki dizinin bütün hücreleri tarafından oluşturulan
bir pil, öteki koşullar eşit kalmak kaydryla, ters yönde bir
alılmr bulunan çinko-platin pilinin araya katrlmasryla aynen
nötrleşecektir.
Bu biçimde elektromotor denilen yasa gerçek ve oldukça
büyük bir önem kazanryor. Kimyasal ve elektriksel etki ara_
srndaki içbağıntının yeni bir yanrnr ortaya koyuyor. Şimdiye
kadar, galvanik alrrmın enerji kaynağnın incelenmesinde, ki
bu kaynak kimyasal değişimdir, sürecin aktif yanı olarak gö_
rünüyordu. Elektrik ondan tiretiliyor, ve bu yüzden esasta
pasif olarak beliriyordu. Şimü bu tersine dönüyor. Batarya-
da birbirine değen türdeş olmayan cisimlerin yaprsı ile belir-
lenen elektrik uyarma, ne kimyasal etkiye enerji katabilir,
ne de ondan enerji a]abilir (serbest kalan enedinin elektriğe
dönüşmesinde olduğundan başka türlü). Ama bu uyanna,
bataryanrn yaprlrşrna göre bu etkiyi çabuklaştrrabilir ya da
yavaşIatabilir. Çinko_seyreltik hidroklorik asit_balrır batar_
yasr, çinko_seyreltik hidroklorik asit-platin bataryasrnın bi-
rim zaman içinde akım için ürettiği elektriğin yanslnr üreti_
yorsa, bu, kimyasal deyimle, birim zaman içinde birinci ba-

180
taryarun ikincisinin ancak yansr kadar çinko klorid ve hidro_
jen ürettiği anlamrna ge|ir. Böyle"", kimyasal koşullar
"ilt olmuştur. Elektrik
aynı kaldığ ha]de, kimyasal etkİ iki kat
uyarma, kimyasal etkinin düzenleyicisi olmuştur. Şimdi,
elektrik uyarma aktif yan, kimyasal etki pasif yan olarak gö-
rünür.
Daha önce salt kimyasal diye kabul edilen birtakrm sü-
reçlerin şimdi elektro-kimyasal olarak ortaya çıkmasr bu şe-
kilde anlaşrlrr duruma geliyor. Kimyasal bakrmdan saf çin-
ko, seyı'eltik asidin hiç, ya da pek az etkisinde kalryor. oysa
normal ticari çinko, bir tuzun oluşmasr ve hidrojenin üretil-
mesi ile birlikte çabucak çözülür. Yüzeyin değişik yerlerinde
değişik miktarlarda bulunan diğer metaller ve karbon kanşı-
mr içerir. onlarla çinko arasrndaki asit içinde yerel alrrmlar
oluşur, çinko bölgeler pozitif, öteki metaller negatif elektrot_
lan oluştururlar, hidrojen kabarcülan öteki metaller üzerin-
de açığa çrkar. Bunun gibi, demirin balur siilfat eriyiğine
daldınlmasryla üstünü bir balıır tabakanrn kaplaması gö_
rüngüsü de, şimdi demirin yüzündeki türdeş olmayan bölge-
lerin arasrnda oluşan alumlara bağlr olan bir elektro-
kimyasal olay olarak görünmektedir.
Buna uygun olarak şunu da görmekteyiz ki, srvrlardaki
metallerin kimyasal etki ile doğru elektrik alçrmr yaratan di-.
zileri içinde bileşiklerinden metallerin halojen ve asit kökle-
riyle yer değiştirdiği tüm diziye tekabtil etmektedir. Kimya-
sal etkileme ile doğru elektrik alımr yaratan dizilerinin en
negatif uçlannda düzenli olarak altın gııubu metallerini bu-
luruz: altın, platin, palladyum, rod5rum. Bunlar güç okside
olurlar, asitlerin etkisine hiç uğamaz ya da pek az uğrarlar
ve başka metaller tarafindan tuzlanndan kolayca çökeltilir-
ler. En pozitif uçta alkali metaller vardrr; bunlar tamamen
karşrt bir dawanış gösterirler: çok fazla enerji harcansa bile,
oksitlerinden pek seyr'ek aynlabilirler, doğada hemen yalnız
tuz biçiminde ortaya çrkarlar, bütün metaller içinde halojen_
lere ve asit köklerine en büyük eğilimi bunlar gösterirler. Bu
ikisinin arasrnda biraz değişik srralarda öteki metaller var-
drr; ama bütünüyle elektrik ve kimyasal dawanrş balomın-
dan, birbirlerine uygun düşen biçimdedirler. Bunlann her bi-
rinin srrasr, srvllara göre değişir ve tek bir sıvr için belirlen-
meleri çok zordur. Hatta, tek bir srvr için metallerin böyle bir
mutLak kimyasal etki ile doğru elektrik alıımr yaratan üzisi
olup olmadığr bile şüphe götürür. Verilen uygun batarya ve
pillerde aynr metalin iki parçası pozitif ve negatif elektrot
olarak etki yapabilir, yani a1mr metal kendine karşı hem po-
zitif, hem negatif olabilir. Isryı elektriğe çeviren termopiller-
de, iki bağlantr yerindeki büyük srcaklrk farklıIığr ile akımın
yönü değişir; daha önce pozitif olan metal negatif ve negatif
olan pozitif olur. Aynr şekilde metallerin belli bir halojen ya
da asit kökü ile birbirlerini kimyasal bileşiklerinden ayrrdrğr
mutlak bir dizi de yoktur. Isr biçiminde enerji sağlayarak
normal srcaklrk için geçerli diziyi birçok durumlarda hemen
istediğimiz gibi değiştirir ve tersine çeviririz.
Demek ki burada, kimyasallrk ile elektrik arasında özel
bir karşılrklr etki buluyoruz. Elektriğe, alrrmrn oluşmasr için
toplam enerjiyi sağlayan bataryadaki kimyasal etki, birçok
durumda bataryada gelişen elektrik gerilimleri yoluyla hare-
kete getirilir ve bütün durum]arda da nicelik bakrmrndan,
gene bu yolla düzenlenir. Daha önce bataryadaki süreçler
bize kimyasal-elektriksel göründüğü halde, burada bunlann
aynı ölçüde elektro-kimyasal olduğunu görüyoruz. SİireHİ
akımrn oluşmasr açrsrndan kimyasal etki birincil olarak gö-
rünüyordu; alııı uyarımı açrsrndan ikincil ve yardrmcr ola_'
rak görünüyor. Karşrlrklr etki kesin bir birincilliği ve kesin
bir ikincilliği dıştalıyor. Bununla birlikte bu etki, niteliği ge_
reğince, iki değişik açrdan balrılabilecek iki yanlı bir süreçtir.
Bütünlügü içinde anlaşrlmasr için, toplam sonuca varmadan
önce her iki açıdan incelenmesi de gereklidir. Ama ötekine
karşıt olarak bir taneşini mutlak olarak alıp tekyanlr olarak
taraf tutars*, ya da iddiamrzrn anhk gereksinmelerine uya-
rak keyfi olarak birinden ötekine atlarsak, metafizik düşiın-
cenin tekyanlrlrğna takrlıp kalrnz. İç bağıntıyı gözden kaçr-
nr, birbiri ardrndan çelişmelere kaprlrnz.

182
Wiedemann'a göre galvanometrenin başlangç sapmasr_
nrn, uyarrcı levhalann bataryanrn srvrslna batrnlmasrndan
hemen sonra ve kimyasal değişmelerin elektrik uyarma gü-
cünü değiştirmesinden önce,''kapalr dewedeki elektromotor
kuırvetlerin toplamr için bir ölçü olduğunu'' yukarda gördük.
Buraya kadar elektromotor denilen kuweti olayrmrzda
kimyasal enediden eşdeğer miktarda üretilen ve sürecin
daha sonrasında da tekrar eşdeğer miktarda ısrya, kitle ha_
reketine vb. dönüşen bir enedi biçimi olarak öğrendik. Bura-
da hemen öğreniyoruz ki, "kapalr devredeki elektromotor
kuwetlerin toplamı'' \imyasal değişmeler bu enerjiyi serbest
brrakmadan önce de vardrr: başka bir deyimle, elektromotor
kuwet be}li bir bataryanrn, birim zaıı"rran:ı içersinde kimyasal
enerjinin belli bir miktarrnr serbest bırakma ve elektrik ha-
rekete çevirme yeteneğinden başka bir şey değildir. Daha
önce elektrik ayrrma kuwetinde olduğu gibi burada de elekt_
romotor kuweti bir zerre bile enerji içermeyen bir kuwet
olarak görtinüyor. o halde Wiedemann ''elektromotor kuv-
vet'' deyince birbirinden tamamen aJrrr iki şey anlryor: bir
yanda bir bataryamn, belirli miktarda verilen bir kimyasal
enerjiyi serbest brrakma ve elektrik harekete çevirme yete_
neği, öte yanda da üretilen elektrik hareketin kendisi. Her
ikisinin birbirine orantrlr olmasr gerçeği, birinin öteki için
ölçü olması, onların, farklrlığrnı ortadan kaldrrmıyor. Batar-
yadaki kimyasal etki, üretilen elektrik miktan ve başka tür_
lü bir iş yaprlamadrğ zaman dewede oluşan rsr, orantrlr ol-
maktan da öte, birbirlerine eşdeğerdirler de; ama bu onlann
farklılrğnı yok etmiyor. Verilen rsrdan belirli bir mekanik
hareket miktan üretmek için belirli bir silindir çaprnda ve
belirli bir piston gücünde olan bir buhar makinesinin kapasi-
tesi, rsr ile oram ne olursa olsun, bu mekanik hareketin ken-
disinden çok ayııdrr. Ve enerjinin sakrnrmr konusunda doğa-
bilimin henüz bir şey söylemediği bir zamanda böyle bir ko-
nuşma tarzr hoş karşrlanabilirdi, ne var ki, bu temel yasanrn
bilinmeye başlamasrndan beri serbest duruma gelmekte olan
bu enerji plçimini, herhangi bir aygrtın ayirma yeteneği ile
/
herhaııgi bir biçimdeki gerçek aktif enerjiyi birbirine kanş-
tırmak artık hoşgörülemez.
Bu kanştrrma, elektrik ayırma kuweti d'urumunda kuv-
vet ve enerjinin kanştrnlmasınln zorunlu bir sonucudur. Bu
iki yanrlma, Wiedemann'rn akımla itgili ve hepsi birbiriyle
tamamen çelişen üç açrklaması için u5rumlu bir ortam sağ-
lar, sonunda da genel olarak "elektromotor kuwet', denile-n
şeyle ilgili olarak onun bütün hatalannrn ve yanılmalannrn
kaynağı olurlar.
Kimyasallrkla elektrik arasrnda daha önce gözden geçiri-
len kendine özgü etkileşim yanrnda, bu iki hareket biçi#nin
birbirine olan srlrr yakrnlığrnr gösteren ikinci bir ortak yan
daha vardır. Her ikisi de kaybolurharken vardrrlar .r"rk.
Kimyasal süreç, bu sürece uğırayan her atom grubu için ansı-
zrn oluşur. Yalnrzca, sürekli olarak bu sürece giren ylni mal-
zemenin varlrğı ile uzatılabilir. Aynı şey elektrik hareketi
için de geçerlidir. Başka bir hareket biçiminden üretilir üre-
tilmez, yeniden üçüncü bir biçime dönüştir; ancak mevcut
eneıjinin sürekli olarak gelmesiyle siirekli alum iiretilebilir
ve bu akrmda her an yeni hareket miktarlan (Bewegıngs-
mengen) elektrik biçimini alrr ve bunu yeniden kaybeder.
Kimyanrn elektrik etkisiyle yakrn bağ ve elektriğin kim-
ya etkisiyle yakın bağ kawandrğı zaman her iki araştrrma
alanrnda önemli sonuçlara vanlrr. Böyle bir kavr.ayış aarn
şimdiden gittikçe yaygrnlaşmaktadrr. Kimyacrlar arasrnda
Lothar Meyer ve ondan sonra Kekul6, elektro-kimyasal teori-
nin yenileştirilmiş bir biçimde yeniden canlanışrnrn yakın ol-
duğunu açrkça söylemişlerdir. öze[ikle F. Kohlrausch'un en
yeni çalrşmalannrn gösterdiği gibi, elektrikçiler arasrnda da,
ancak bataryada ve elektrolitik pilde oluşan kimyasal süreç-
lerin tam olarak dikkate alınmasrnrn, onlann biliminin eski
geleneklerin çrkmazrndan kurtulmasına yard.rm edebileceği
kanısr, sonunda yerleşmeye başlamıştrr.
_ -
Gerçekten, enedi değişimlerinin saptanmasrna aynen
dikkat ederek, ve elektrikle ilgili bütün geleneksel teorik
kawamlann baştan reddedilmesiyle bütün geleneksel, de-

184
netlenmemiş, geride kalmış bir bilimsel görüşe uygun olarak
yaprlmrş bütün deneylerin kimyasal bakımdan dikkatle ve
tümüyle yeniden gözden geçirilmesinden başka, hangi yol-
dan galvanizm teorisine ve ikinci derecede manyetizm ve ge-
rilim elektriği teorisine sağlam bir temel bulunabileceği gö_
rülemez.

185
MAYMUNDAN İNSANA GEÇİŞTE EMEĞİN RoLÜ114

EKONOMI politikçiler, emek bütün zenginliklerin kayna-


ğdrr, der. Gerçekten de bir kaynaktır - ona, zenginliğe çe-
virdiği materyali sağlayan doğayla birlikte. Ama bundan da
slnlrslzca daha fazla bir şeydir. o, tüm insan varoluşunun
birincil temel koşuludur ve belirli bir anlamda, bu öyle bir öl-
çüdedir ki, emek insanrn kendisini yarattr demek gerekir.
Yüzbinlerce 5nl önce, jeologlann dünya tarihinin üçüncü
zaman dönemi dedikleri, henüz kesinlikle saptanamayan bir
dönemi srrasrnda, belki de onun sonlanna doğru, dünyanrn
tropikal bölgesinde bir yerlerde şimdi Hint
okyanusunun dibine batmrş geniş-muhtemelen
bir krta üzerinde- insan-
sı(anthropoide) maymunlann son derece splişmiş bir lrkr ya-
şryordu. Darwin, atalanmrz olmasr gerekefı bu ma;rmunlann
yaklaşrk bir betimlemesini bize vermişti{. Bunlann bedeni
tamamen kıllarla örtüIüydü, sakallan ve sivr"i kulaklan var-

186
dr ve ağaçIar üzerinde siirü halinde yaşryorlardı.ıls
Trrmanma, ellere ve ayaklara farklr işlevler kazandrr-
maktadrr Ve yaşam tatzları yerde hareket etmelerini gerek_
tirdiğinde, bu ma;rmunlar, yürürken ellerini kullanma alrş-
kanlrğnr yavaş yavaş brrakmaya, dik biçimde bir yürüyüş
kazaımaya başladılar. Böylece, maymundan insana geçişte
kesin adım atılmış oldu.
Bugün yaşayan bütün insansr ma5rmunlar dik olarak
ayakta durabilirler ve yalnızca iki ayak üzerinde hareket
edebilirler; ama bunu, yalnız zorunlu durumlarda ve pek be-
ceriksizce yaparlar. Doğal yürüyüşleri yan diktir ve yürü-
mek için ellerini de kullanrrlar. Çoğu, bükfü parmaklannrn
orta kemiklerini yere dayar ve salat bir kimsenin koltuk
değnekleriyle yürüyüşü sibi bacak],6n bükük olarak bedenle_
rini uzun kollan arasında sallandlnrlar. Genel olarak, biz,
bugün bile, maymunlarda, dört aük üzerinde yürümeden
iki ayak üzerinde yiirümeye geçişin bütün ewelerini göz|eye-
biliyoruz. Ama iki ayak üzerinde yürüme, onlarda, hiçbir za_
man geçici bir önlemden öteye geçmemiştir.
Eğer kıllı atalanmızda dik ytırtıme, önce kural ve daha
sonra da zamanl gelince bir gereklilik durumuna geldiyse,
herhalde, bu arada, öteki çok farklı işlevlerin ellere aktanl_
mrş olmasr zorunluluk olmuştur. Zaten ma5ımunlarda, el ve
ayaklann kullanrlış yollannda bazr farklrlrklar vardrr. Daha
önce belirttiğimiz gibi, trrmanmak için, el, ayaktan başka bir
biçimde kullanılır. Daha aşağı memeli hayvanlarrn ön pençe-
lerini kullandrklan gibi, el, artrk, özellikle besin tutmaya ve
devşirmeye yardım eder. Birçok maymun, ağaçlarda Jruva ve
hatta, şempanze gibi, kötü havadan korunmak için dallann
arasrnda çatı yapmakta ellerini kulanrrlar. El ile, düşmanla-
nna karşr korunmak için sopalan yakalar, ya da meyveleri
ve taşlan düşmanlanna frrlatrrlar. Yakalandrklannda insan-
Iardan kopya ettikleri birçok basit hareketler için ellerini
kullanrrlar. Ama insana en çok benzeyen ma5rmunlann bile
gelişmemiş eli ile yüzbinlerce yıllık emek yoluyla son derece
gelişmiş insan eli arasrndaki farlrrn ne kadar büyük olduğu

187
burada anlaşrlrr. Kemiklerin ve kaslann saJnsl ve genel yapr_
sr, ikisinde de aynrdrr; ama en ilkel vahşinin eli, hiçbir may-
munun elinin taklit edemeyeceği yüzlerce iş yapar. Hiçbir
maJnnun eli, en kaba taş bıçağnr bile asla imal etmemiştir.
Atalanmrzrn, binlerce yıllık sürede, maJnnrından insana
geçiş döneminde, ellerini yavaş yavaş uyarlamayı öğrendik-
leri ilk hareketler, ancak en basit işlemler olabilirdi. -En ilkel
vahşiler, hatta aynr zamanda frziksel bir gerileme göstererek
daha çok hayvana benzer bir duruma dönüşenler bile, bu ge-
çiş dönemi yaratrklanndan çok daha üstündür. Ilk çakmaı<
taşr insan eliyle bıçak haline getirilinceye kadar, öyle dönem_
lerden geçilmiştir ki, bizce bilinen tarihsel dönem, onunla
karşılaştrnlrnca önemsiz görünür. Ama asrl adrm atrlmrştr:
el, serbest duruma gelmiştİ ve artık durmadan yeni beceriler
kazanabilirdi. Böylece kazanrlan daha büytık esnek]ik (soup-
Iesse) kuşaktan kuşağa geçiyor ve artryordu
o halde, el, yalnrzca emeğin organr değildir, emeğin ürü-
nüdür de. Ancak emeğin, giderek yeni işlemlere uygulanma-
sıyla, geliştirilmiş kaslann, eklemlerin ve, daha uzun aralrk_
larla, kemik]erin kalıtsal yoldan geçmesi, bu kalrtsal inceli-
ğin, yeni, giderek daha karmaşık duruma gelmiş işlemlere,
giderek yenilenen biçimde uygulanması, insan Ra_
phael'in tablolanm, Thorwaldsen'in heykellerini,"iiri, pagani-
ni'nin müziğini yaratabilecek bu yüksek yetkinlik dtızeyine
kadar getirmiştir.
Ama el, tek başrna değildi. o, son derece karmaşrk bir or_
ganizma bütününün üyelerinden yalnızca biriydi. Ve el için
yararlı şey, hizmet ettiği bütün beden için de yararlrdrr
hem de iki yoldan. -
Birincisi, beden, Darwin'in karşrlrklr_gelişme yasası diye
adlandırdığ yasadan yararlandr. Bu yasaya göre, bir orga_
nik varlığrn a5nı krsımlannın belirli biçimleri, görünüşte on-
larla bağntrsr olmayan öbür kısrmlann belirli biçimleriyle
her zaman bağıntrlrdrr. Böylece, çekirdeksiz alyuvar hücrele-
rine sahip ve kafanın iki eklemle (kondil) birinci omura bağ-
landığı hayvanlann istisnasız hepsinde, yavıulan emzirmek

188
için süt bezleri vardrr. Bunun gibi memeli hayvanlardaki
çifttırnaklar, kural olarak, geüş getirmeyı sağlray76 kırkba-
yır ile bağntrlıdrr. Belirli biçimlerdeki değişmel{r, aradaki
bağıntıyı açrklayabilecek durumda olmamamrza Aarşrn, öte-
ki beden lıısrmlannın biçiminde de değişmelere neden olur.
Gözleri mavi olan tamamen beyaz kediler, her zaman, ya da
hemen her zaman sağrrdrr. İnsan elinin gittikçe yetkinleş-
mesi ve buna paralel olarak ayağan dik yürüyüşe uyarlanma-
sr, hiç kuşkusuz böyle bir karşrlıklı-gelişme yoluyla organiz-
manln öteki krsrmlan üzerinde de etkisini göstermiştir. Bu
etki ise, burada bu olguyu genel terimleriyle belirtmekten
öte bir şey yapmamrzr sağlayacak kadar henüz yeterince in-
celenmemiştir.
Elin gelişmesinin,'dolaysrz, gözle görülebilir biçimde or_
ganizmanrn diğer lıısımlanna yaptığı etki çok daha önemli_
dir. Daha önce belirttiğmiz gibi, bizim maymunsu atalan_
mrz sürü halindeydiler; bütün hayvanlann en toplumsalr
olan insanrn, toplumcul olmayan atadan türemiş olmasr el-
bette olanaklı değildir. Doğa üzerindeki egemenlik, elin ge-
lişmesiyle, emek ile başladı ve her yeni ilerleme de, insanoğ-
lunun ufkunu genişletti. Insan, doğal nesnelerde, sürekli ola-
rak, yeni, o güne kadar bilinmeyen özellikler keşfediyordu'
ote yandan emeğin gelişmesi, karşılrkh dayanrşma, ortakla-
şa etkinlik durumlannı çoğaltma, ve bu ortaklaşa etkinliğin
her birey için sağladığ yarann bilincine Vanna yoluyla top-
lum üyelerinin birbirine giderek yaklaşmasrna zorunlu ola-
rak yardrm ediyordu. I(ısacasr, oluşum geçiren insanlar, bir-
birlerine söyheyecek bir şeyherinin bulunduğu noktaya erişti-
ler. Gereksinme kendine bir organ yarattr: maymunun geliş-
memiş grtlağr, durmadan daha gelişmiş modülasyon elde
etmek için yaprlan modülasyon yoluyla yavaş ama sağlam bi-
çimde değişti ve ağız organlan, yavaş yavaş birbiri ardından
düşiince ifade eden sesler çıkarmayr öğrendi.
HayvanlarJa--bir karşılaştrrma, dilin kaynağrnln, emek
stirecinden ve emek süreci ile birlikte doğduğu açrklamasr-
nın, tek doğru açrklama olduğunu gösterir. En gelişmiş hay-
Vanların birbirlerine iletmek gereksinimini duyduklan pek
az şey bile, düşünce ifade eden konuşmayı gerektirmez. Do-
ğaI ortamda hiçbir ha5rvan, konuşmamay|ya da insan dilini
anlamamayr bir eksiklik olarak duymaz. Ama hayvan, in-
sanlar tarafrndan evcilleştirilirse, durum çok değişir. Köpek
ve at, insanlarla olan ilişkilerinde düşünce ifade eden konuş-
maya karşı öyle bir kulak geliştirmişlerdir ki, kawayrş çerçe-
veleri içinde her dili kolayca anlamayı öğrenirler. Ayrrca es-
kiden kendilerine yabancr olan, insana bağlrlrk, minnettarlrk
vb. gibi duygulan kazanrna yeteneği edinmişlerdir. Böyle
hayvanlarla fazla ilişkisi olan herkes, birçok durumda konu-
şamamalannr, onlann şimdi ne yazrk ki belli bir yönde çok
gelişmiş ses organlannrn artrk ortadan kaldrramayacağ bir
eksiklik olarak hissettiğini kabul etmekten kaçrnamaz. Ama
organln bulunduğu yerde, belirli srnırlar çerçevesinde bu ye-
teneksizlik bile ortadan kalkabilir. Kuşlann ağrz organlan
insanlann ağız organlanndan alabildiğine farklı olduğu hal-
de, konuşmayr öfoenen tek hayvan kuştur. En çirkin sesli
kuş olan papağan, en iyı konuşur. onun konuştuğu şeyi an-
lamadrğınr söylememeli. Salt konuşma ve insanlarla birara-
da bu}unma zevkinden dolayı bütün sözcük hazinesini saat-
lerce konuştufu ve yinelediği doğrudur. Ama, kawa;nşı çer-
çevesinde söylediklerini anlamasrnı da öffenebilir. Papağa-
na, anlamrndan bir şey kawayabileceği küftir sözcükleri
öğıetin (srcak ülkelerden dönen denizcilerin en çok hoşlandr-
ğ şeylerden biri); onu kızdrnn ve küfiir sözlerinin Berlinli
bir seyyar sebze satrcrsr kadar doğru değerlendirmeyi bildiği-
ni hemen göreceksiniz. Şekerleme dilenirken de a5mr şeyl ya-
par.
Önce emek, sonra onunla birlikte dil
- bir maymunun
beynini etkileyen ve en önemli iki dürtü bunlardrr ve bu etki
altrnda maJ[nun beyni, bütün benzerliğine karşın çok daha
büyük ve çok daha yetkin bir insan beynine doğru gelişmiş-
tir. Ama beynin gelişimiyle, onun en yalun araçlanmn, duru
organlannrn gelişimi yanyana gitmiştir. Dilin sürekli gelişi-
mi içinde işitme orgalunrn aynr ölçüde incelmesi zorunlu ola-

190
rak nasrl yanyana gitmişse, bir bütün olarak beynin gelişi-
mine paralel olarak da btıttın duyular gelişmiştir. Kartal, in-
sandan çok daha uzağ görür, ama insanın gözü, şeylerde,
kartalrn gözünden çok daha fazlasrnr görür. Köpeğin burnu
insana göre çok daha keskindir, ama insan için değişik şeyle-
ri ayrrmaya yarayan kokulann yüzde-birini bile ayırdede-
mez. Ve maJ[nrınun en kaba ilk biçimiyle bile sahip olmadrğı
dokunma du5rusu, ancak bizzat insan elinin gelişimi ile bii-
likte, emek aracrlrğr ile gelişmiştir.
Beynin ve ona eşlik eden duyulannrn gelişmesinin, gıt-
tikçe durulaşan bilincin, soyutlama Ve sonuç çrkarma yetene-
ğinin emek ve dil üzerindeki tepkisi, hem emeğe, hem de ko-
nuşmaya daha çok gelişme için durmadan yenilenen bir dür-
tü verdi. Bu gelişme Sonunda insan, maymundan a5rnlrnca,
bitiş noktasrna gelmedi, değişik zamanlarda, değişik insan
topluluklannda, derecesi ve yönü değişerek, hatta orada bu-
rada yerel ya da geçici bir gerilemeyle kesintiye uğrayarak,
tüm olarak büyük ilerlemeler gösterdi. oluşumunu tamam-
lamrş insanın ortaya çrkışr ile birlikte sahneye çıkan yeni bir
öğe, yani topLum bu gelişimi hem güçlü bir biçimde hrzlan_
drrdr ve hem de bu gelişime daha kesin bir yön verdi.
Kuşkusuz, ağaca trrmanan ma5rmunlar topluluğundan
bir insan toplumu oluşuncaya kadar yüzbinierce yıl
tüihi içinde insan yaşamrnrn bir saniyesine eşdeğer*- -dtınya
geç-
ti. Ama sonunda bu da oldu. Maymun siirüsü ile insan toplu_
mu arasında karakteristik ayıım olarak gene ne buluruz?
Emek. Maymun sürüsü coğrafi durumun ya da komşu sürü-
lerin direncinin ona tanıdrğ beslenme btılgesinde otlanmak-
la yetiniyorclu, yeni bir yemlenme alanr elde etmek için yürü-
yüşlere Ve savaşımlara girişiyordu ama, yemlenme bölgesin-
de doğanrn sağladığndan, farkrna varmadan kendi döküntü-
leriyle gübrelendiği toprağrn verdiğinden fazlasrnı elde
edecek durumda değildi. Bütün beslenme bölgeleri dolunca,
*
Bu konuda önde gelen bir otorite olan Sir W. Thomson, üzerinde bitki_
-lerinve hayvanlann yaşayaca$ kadar dünyanın soğuduğu zamandan bu
yaıa yüz milyon yıldan ancak biraz iLaha fazlabfu zaman geçmiş olabileceği-
ni hesaplamrştır. fEngg]g'in r.1'.1

19L
maynun nüfusunda artrş da olamazdr. olsa olsa hayvanla-
rın saJnsr aynı kalabilirdi. Ancak bütiin ha;rvanlar, son dere-
ce fazla yiyecek maddesi israf ederler. Bunun yanısıra yetiş-
mekte olan bir yiyecek maddesini, filiz halindeyken öldürür-
ler. Kurt, avclnln tersine, ertesi yıl ona yavrıılar verecek
olan dişi ceylği esirgemez. Yunanistan'dataze çalılan büyu-
meden kemiren keçiler, ülkenin dağlannı kelleştirmiştir'
Hayvanlann bu ''yağma ekonomisi'', kanlannın farklı bir
kimyasal bileşim edinmesi sayesinde, onlan, alrşılagelmiş
besinden başkasrna uJ[naya zorlayarak, türlerin yavaş ya-
vaş değişmesinde önemli bir rol oynar ve uJ.um göstereme-
miş türler yokolup giderlerken, tüm fiziksel yapr giderek de-
ğişir. Atalarımtzln mayınundan insana geçişine, bu yağma
ekonomisinin güçlü bir biçimde kathda bulunduğundan kuş-
ku duyulamaz. Zeka ve uyarlanabilirlik yetisi balumrndan
öteki rrklardan çok ilerde olan bir maJ[nun rrlılnda yağma
ekonomisi, yiyecek bitkilerinin saJnsrnrn sürekli olarak ço-
ğalmasrna ve bu bitkilerin yenebilecek lçısrmlannrn tüketil-
mesine yolaçmrş olmalrdrr. Krsacasr yiyecekler giderek çeşit-
lenmiş ve bununla birlikte maymundan insana geçişin kim-
yasal öncüleri olan ve bedene giren maddeler de çeşitlenmiş-
tir. Ama bütün bunlar, sözcüğün gerçek anlamryla emek
değildi henüz. Emek, alet oluşturmakla başlar. Bulabildiği-
miz en eski aletler nelerdir? Tarih-öncesi insanlann keşfedil_
miş kalrntrlarrna ve şimdiki en ilkel insanlann ve en eski ta-
rih çağlanndaki insanlann yaşayış biçimine göre en eski
olan aletler nelerdir? Bunlar, avcılık ve balıkçrlrk aletleridir;
birinciler aynl zamanda silah yerine geçerler. Avlanma ve
balıkçılık ise, salt bitkiyle beslenmeden, etin de yenmesine
geçişi öngörür. Ve bu, maymunlann insana geçiş sürecinde
bir başka önemli adrmdrr. Et yemek, organizmanrn metabo_
lizma için gerektirüği en önemli maddelerin hemen hazrr bir
durumda bulunmasınr da sağlıyordu; a5mı zamanda, sindi-
rim için gerekli süreyi krsaltarak, bitkicil yaşamrnkine uy-
gun düşen öbür bitkisel beden süreçlerini de lısaltıyor ve
böylece gerçek anlamda hayvan yaşamma uygun etkin belir-

192
tiler için daha çok zaman, daha çok madde ve daha çok istek
kazandrnyordu. oluş halindeki insan, bitkiden uzaklaştıkça,
aynı ölçüde de ha;rvanrn üstüne çrkıyordu. Et yanrnda bitkiy-
le beslenmeye de alrşma, vahşi kedi ve köpekleri nasrl insa-
nrn uşağ yapmşsa, bitki yeme yanrnda etle beslenmeye alrş-
ma da, oluş halindeki insana beden g:ücü ve bağrmsrzlrk ver-
mekte büyük rol o5mamrşhr. Ancak, etle beslenme, etkisini
en çok, beslenmesi ve gelişmesi için gerekli olan maddeleri
şimdi eskisinden daha çok sağlayan ve bu nedenle de kuşak-
tan kuşağa daha hrzlı ve daha yeterli gelişebilen, beyin üze-
rinde göstermişti. Ya]ııız bitkisel yiyecek alan insanlara olan
sayglmrz bir yana, insan, etle beslenmeseydi, varlrğna ula-
şamazdr, ve eğer etle beslenme de, tanrdrğımrz bütün halk-
larda şu ya da bu zamanda yamyamlrğa neden olmuşsa (Ber-
linlilerin atalan olan Weletabianlar ya da Wilzianlar 10.
yüzyılda bile ana-babalannr yiyorlardı),116 bunun bugün bi-
zim için bir önemi yoktur.
Et yemek, çok önemli iki yeni ilerleme sağladr: ateşin
kullanrlmasr ve ha5rvanlann evcilleştirilmesi. Birincisi, ye-
meğ.i. nerdeyse yarr-sindirilmiş durumda ağza getirerek, sin-
dirim sürecini daha da kısalth. Ikincisi de avcrlrk yanrnda
yeni ve daha düzenli bir beslenme kaynas açarak, daha bol
et elde etmeyi sağladr. A;rnca, süt ve süt ürünleriyle, madde
kanşrmlan bakrmrndan en azrndan etle aynr değerde bir
yeni yiyecek maddesi getiriyordu. Bu iki ilerleme, insan için
yeni kurtuluş araçlan demekti. Bunlann insanrn ve toplu-
mun gelişmesi için çok önem taşrmasrna karşrn, dolaysrz et-
kilerinin a5rnntrlanna kadar inmek, bizi alanımrzrn çok drşr_
na çrkartrr.
Insan, bütün yenebilen şeyleri yemesini nasıl öğrenmiş_
se, her iklimde yaşamaslnr da öğrenmiştir. Bannrlabilir dün-
yanln tümiirıe yayrldr ve kendi gücüyle bunu tam anlamryla
başarabilecek tek hayvandı. Bütün iklimlere alrşmrş öteki
ha5rvanlar, ev ha;rvanlan ve haşarat, bunu kendiliğinden de-
ğiI, ancak insanr izleyerek öğrenmişlerdir. Her zaman srcak
olan ana5rurt ikliminden daha soğuk bölgelere, 5nlrn yaza ve

193
klşa bölündüğü yerlere geçiş, soğııktan ve ıslanmaktan ko-
runmak için ev ve giyim gibi yeni gereksinmeler, yeni çalış_
ma alanlan, insanr hayvandan durmadan uzaklaştrran yeni
etkinlik biçimleri ortaya çrkardr.
EIin, konuşma organlarının ve beynin birlikte eylemiyle
yalnızca her bireyde değil, aynr zamanda toplumda da, in-
sanlar, giderek daha karmaşık işleri yapabilecek, giderek
daha yüce hedeflere yönelecek ve erişecek güce ulaştr. Emek
de kuşaktan kuşağa değişti, daha yetkin ve çok yönlü duru-
ma geldi. Avcrlığa ve ha5rvancılrğa tanm, tanma örgücüliik
ve dokumacrlrk, metallerin işlenmesi, çömlekçilik, gemicilik
eklendi. Ticaret ve sanayinin yamsrra, ensonu sanat ve bilim
oüaya çıktı, kabileler, uluslar ve devletler halinde değişti;
hukuk ve siyaset gelişti; bunlarla birlikte insan kafasrnda
insani şeylerin gerçeği aşan yansımasr ortaya çıktı: din.
once kafanrn ürünü olarak ortaya çrkan ve insan toplumlan-
na egemen gibi görünen bütün bu oluşumlar karşrsrnda, çalr-
şan elin daha mütevazr ürtinleri arka plana geçti, bu, emeği
planlayan kafa henüz ilk başlangıç durumundaki toplumsa_l
gelişme basamağnda (örnesn ilkel bir aile durumunda),
kendisininkinden başka ellerle planlanmış emeğe sahip ola-
bildiği ölçüde daha fazla oldu. Toplumun }uzlı gelişmesinin
bütün kazançlan zihne, beynin gelişmesine ve etkinliğine
dayandrnldı; insanlar, etkinlik]erini, gereksinmeleriyle açrk-
lamak (gene de bunlar zihinde yansrr ve bilinçIeşir) yerine,
düşiinceleriyle açrklamaya alrştrlar. Böylece, zarnanla, özel-
lik]e antik dünyanrn batışrndan bu yana zihinleri etkilemiş
olan idealist dünya görüşü oluştu. Bu idealist dünya görüşü,
insanlara hAlA o kadar egemendir ki, darvinci okulun en ma-
teryalist doğabilimcileri bile, insanrn kökeni konusunda hAlA
herhangi bir duru görüş oluşturmaktan acizdirler, çünkü bu
ideolojik etki altrnda, bu konuda emeğin oynadrğ rolü kavra_
mryorlar.
Yukarda belirbildiği gibi, hayvanlar, etkinlikleri yoluyla,
insanrn yaptığ ölçüde olmasa bile aynı biçimde çeweyi de-
ğiştirirler ve bu değişiklikler, gördüğümüz gibi, bu kez de

794
başka etkiler doğurur ve onlan oluşturanlan değiştirirler.
Çünkü doğada hiçbir şey ayn ayıı oluşmaz.Her şey, diğerle-
rini etkiler ve diğerlerinin etkisi altında kalır, ve çoğı za-
man da, doğabilimcilerin en basit şeyleri bile açıkça görmesi-
ni önleyen, bu çok yönlü hareketin ve karşrlrklr etkilerin
unutulmasrdır. Keçilerin Yunanistan'ın yeniden ormanlaş-
maslnı nasıl önlediklerini gördük. St. Helen adasrnda bura_
ya ilk gelenlerin getirdikleri keçiler ve domuzlar, adanın
eski bitkilerinin tamamen kökünü kazımayr başarmrşlardır.
Böylece daha sonraki gemicilerin ve göçmenlerin getirdikleri
bitkilerin yayrlması için ortam hazrrlamrşlardır. Ama hay-
vanlann çevreleri üzerinde yaptrklan sürekli etkileme bir ni_
yete dayanmaz ve hayvanlann kendisi için de bir raslantrdrr.
Ancak insanlar hayvandan uzaklaştıkça, onlann doğa üze_
rindeki etkisi giderek daha çok dıışüntılmüş, planlanmrş, be_
lirgin ve önceden bilinen hedeflere yönelmiş bir eylem niteli_
ği alrr. Ha;rvan, bir yerin bitkilerini, ne yaptrğınr bilmeden
yokeder. İnsan, bunlan, boş kalan toprağa tarla tırtınleri ek-
mek ya da kendisine ekilenin birkaç katrnr getirebileceğini
bildigi ağaçlar ve bağlar yetiştirmek için yokeder. Yararlr
bitkileri ve ev ha5rvanlarrnr bir yerden bir yere taşrr, böylece
dünyanrn her yanrnda bitkileri ve ha5rvan yaşamrnr değişti_
rir. Bunun da ötesine gider. Yapay üretme yoluyla bitki ve
hayvanlar insan eliyle o kadar değiştirilmişlerdir ki, tanrn-
maz duruma gelmişlerdir. Tahıl cinslerinin kökeni olan ya_
bani bitkileri artrk bulmak olanaksrzdrr. Kendi aralannda
bile çok değişik olan köpeklerimizin, hangi vahşi hayvanlar-
dan ya da çok sayrda rrklan bulunan atlann, nereden geldiği
bugün bile tartışma konusudur.
Söylemeye gerek yok ki, hayvanlann yöntemli, önceden
tasarlanmrş biçimde hareket etme yeteneğini tartışmak bi_
zim için sözkonusu değildir; Tersine, protoplazmanrn, canlr
albüminin bulunduğu ve tepki gösterdiğ-i, basit de olsa belirli
hareketlerin, drştan gelen belirli uyarmalann sonucu olarak
oluştuğu her yerde embriyon halinde yöntemli hareket tarzr
vardrr. Böyle bir tepki, sinir hücresi bir yana, hiçbir hücre-

195
nin bulunmaması durumunda bile oluşur. Böcek yiyen bitki-
lerin avrnr yakalama yolu da, tamamen bilinçsiz olmakla bir-
likte, bir bakıma yöntemli gibiür. Hayvanlarda bilinçli ve
yöntemli eylem yeteneği, sinir sisteminin gelişmesi oranrnda
gelişir ve memeli hayvanlarda yüksek bir düzeye erişir. İn-
giltere'de yapılan tilki avı srrasrnda, tilkinin kendisini kova-
layanlardan kaçmak için, çok üstiin yer saptama bilgisini
kullanmayl nasrl becerdiğini, her yeri ne kadar iyi tanıüğını
ve bu yerleri kovalamacayr kesmek için nasrl kullandısnr
her gün gözlemek olanaklrdrr. İnsanla birlikte oluşu dolayı-
sryla çok gelişmiş ev hayvanlanmrz arasrnda, insan çocukla-
nyla ayru aşamaya kadar varan kurnazlrk durumlannr her
gün görebiliriz. Çünkü, insan embriyonunun ana rahminde-
ki gelişmesinin tarihçesi, hayvan olan atalanmlzln' solucan-
dan başlayarak milyonlarca yrl sürmüş bedensel gelişme ta-
rihinin krsa bir yinelenmesi olduğu gibi, bir çocuğun ruhsal
gelişmesi de aynr atalarırrıızın, hiç değilse daha sonrakilerin
düşünsel gelişmesinin daha lusa bir yinelenmesinden başka
bir şey değildir. Ama bütün hayvanlann bütün yöntemli ey-
lemi, dünyaya, onlann iradesinin damgasrnr VurInaJn sağla-
yamamrştrr. Bunu, insan yapmrştrr.
Kısacasr, ha;rvan drş doğadan yaTnızca yararlanır ve salt
varlığı ile onda değişiklikler oluşturur; insan onda değşik-
likler oluşturarak, amaçlanna yarar duruma sokar, oıaa ege-
men ohur. İnsanrn öteki hayvanlardan son Ve temel farlo bu-
dur, bu farlrr oluşturan da gene emektir.*
Bununla birlikte, doğa üzerinde kazandrğımız zafer|er-
den dolayr kendimizi pek fazla övmeyelim. Böyle her zafer
için doğa bizden öcünü alrr. Her zaferin beklediğimiz sonuç-
lan ilk planda sağladığ doğrudur, ama ikinci ve üçüncü
planda da büyük çoğunlukla ilk sonuçlan orbadan kaldrran,
bambaşka, önceden görülmeyen etkileri vardrr. Mezopotam-
ya, Yunanistan, Küçük Asya ve başka yerlerde işlenecek top-
rak elde etmek için ormanlan yokeden insanlar, ormanlarla
* Elyazmasrnın kenanna kurşun kalemle
şu not edilmiştir: "Soylulaş-
tırma''. -Ed.

196
birlikte nem koruyan ve biriktiren merkezlerin ellerinden
gittiğini, bu ülkelerin şimdiki çölleşmiş durumuna zemin ha-
zrrladıklannr akrllanna hiç getirmiyorlardr.1l7 Alplerdeki
Italyanlar, dağlann kuzey yamaçlannda dikkatle korunan
çam ormanlannr güney yamaçlannda yokederken, bölgele-
rinde sütçüliik sanayiinin köklerini kazrdrklannr sezemiyor-
lardı. Böylece, 5nlrn büyük kısmrnda, dağIardaki kaynaklann
suJrunu kuruttuklartru' aJml zamanda da yağrnur mevsimin-
de azgrn sel yığınlannın ovalan basmasrna neden olduklan-
nr hiç bilemiyorlardr. Avnıpa'da patatesi yayanlar, nişastah
yumrularla birlikte, straca hastalrğnr yaydrklannr bilmiyor-
Iardı. İşte böylece her adrmda anrmsryoruz ki, hiçbir zamar.,
başka topluluğa egemen olan bir fatih, doğa dışrnda bulunan
bir kişi gibi, doğaya egemen değiliz; tersine, etimiz, kanrmrz
ve beynimizle ondan bir parçaylz, onun tam ortasrnda5nz,
onun üzerinde kurduğumuz bütiin egemenlik, başka bütün
yaratrklardan önce onun yasalannı tanrma ve doğru olarak
uygulayabilme üstünlüğüne sahip olmamlzdan öte gitmez.
Ve aslrnda her geçen gtin bu yasalan daha doğru anla-
mayr öğreniyor, doğanın geleneksel aluşrna yaptrğ.mrz mü-
dahalelerin yakrn ve uzak etkilerinin farkrna varıyoruz.
ozellikle yüzyılrmızda doğabilimin sağladrğı büyük ilerleme-
lerden sonra hiç değlse günlük üretim etkinliklerimizin en
uzak doğal etkilerini bile öğreniyor ve onlann farkrna vara-
bilecek ve dolayrsryla onlan denetleyebilecek bir durumda
bulunuyoruz. Ama bu iler}emeler ölçüsünde insanlar, doğa
ile olan içiçe durumlarrnr yalnrzca sezmekle kalmryor, daha
uri de öğreniyorlar; Avnıpa'da klasik çasn bitiminden bu
yana oüaya çrkan ve hrristiyanlrkta en yüce gelişme noktasr-
na Yaran, düşünce ile madde, insan ile doğa, ruh ile beden
arasrnda bir karşrtlrğ.n, bu anlamsrz ve doğaya aykın dü-
şüncesi bu ölçüde olanaksrz duruma geliyor.
Uretime yönelmiş etkinliklerimizin en uzak doğaletkilLe-
rini hesaplamayı bir dereceye kadar öğreninceye dek, binler-
ce yıllık bir emek gerekli olmuşsa da, bu eylemlerin daha
ızak toplumsal etkileri balrımrndan bu iş çok daha güç ol-

197
muştur. Patatese ve onunla birlikte yayılan srraca hastalrğ_
na değnük. oysa, işçilerin yiyeceklerinin yalnrz patatese in-
dirgenmesinin bütiiıı ülkelerin halk yığınlannrn yaşayrş du-
rumu üzerinde yaptığı etkilerle, 1847 yllında patates hastalr-
ğı dolayısıyla İrlanda'nın uffadığı, ya|n|zca ve yalnrzca pata-
tes yiyen bir milyon lrlandahyr mezara yollayan ve iki
milyonunu da denizaşrn ülkelere göç etmeye zorlayan açlrk-
la karşrlaştrnldığı zaman, sraca hastalıs nedir ki? Araplar
alkol damrtmayr öğrendikleri zamaıı, o zaman}ar henüz keş-
fedilmemiş olan Amerika'nın asrl yerlilerinin ortadan kalk-
masrna yarayan başlrca silahlardan birini oluşturduklannr
düşlerinde bile görmemişlerdi. Ve sonradan Kolomb, Ameri_
ka'yı keşfettiğinde, Avıııpa'da çok önceleri yenilgiye uğrayan
köleliği yeniden canlandırmakta ve zenci ticaretinin temelini
atmakta olduğunu bilmiyordu. 17. ve 18. yüzyıllarda, buhar
makinesinin yaprmr üzerinde çalışan insanlar, başka her-
şeyden daha çok'tüm dünyanrn toplumsal ilişkilerini kökten
değiştiren ve özellikle Avnıpa'da, zenginliğin azrnlrk tarafln-
da ve yoksulluğun büytiür çofunluk tarafinda yoğunlaşmasr_
nr, önce burjuvazinin toplumsal ve siyasal egemenlik elde et-
mesini, sonra da burjuvazi ile proletarya arasrnda, ancak
burjuvazinin yrlolmasr ve bütün srnrf karşrtlrklannrn orta-
dan kalkmasryla sona erebilecek olan bir srnrf savaşrmlnı or-
taya çrkaran aracı hazırladlklanndan habersizdiler. Ama bu
alanda da yavaş yavaş, uzun ve çofunlukla sert deneyler, ta-
rihsel malzemenin toplanmasr ve incelenmesi sonucu, üre-
tim etkinliğimizin dolaylı, daha uzak toplumsal etkileri ko-
nusunda aydmlrğa varmaJn öğrenmekteyiz; btıylece, bu etki-
leri denetleme ve onlan düzenleme olanağına da kavuşuyo_
raLz.
Bu düzenlemeyi gerçekleştirmek iğn de, salt bilgiden
başka şeyler gereklidir. Bunun için bugiine kadarki üretim
tarzrnda ve onunla birlikte tüm toplumsal düzenimizde tam
bir devrim gereklidir.
Şimdiye dek varolmuş btıttın üretim tatz|arı, ancak eme-
ğin en yakrn, en dolaysrz yararlr etkisine ulaşmayı hedef al-

198
t]erde ortaya çrkan, yavaş yavaş yinelenerek ve ylğl_
Prygr.
larak etkili duruma gelen daha sonraki sonuçlar tamamen
ihmal edilmiştir. Toprağın ilkel ortak mülkiyeti, bir yandan,
ufuklan genel olarak srnrrlı olan insanlann gelişme düzeyi_
ne tekabül ediyor, öte yandan ise, bu en ilkel ekonominin
olası kötü sonuçlan karşrsı.nda, belirli bir telafi olanağr sağ-
layan, işlenebilir fazla toprağı gerektiriyordu. Bu topraı< faz-
lalığ tükenince, ortak mtilkiyet de son buluyordu. oysa,
daha ileri bütün tiretim tatzları, nüfusun çeşitli sınıflara bö_
lünmesine ve bununla birlikte de egemen ve ezilen sınrflar
arasındaki karşıtlrğa götürüyordu; ama aJ[ır zamanda, ege-
men srnrflann çrkarlan iiretimin itici unsuru haline geldi,
çünkü üretim, artrk ezilen halkın en temel tüketim araçıan-
nrn sağlanmasryla srnrrlr değildi. Bu, bugün batr Avrupa'da
egemen olan kapitalist üretim tarzı içinde, en iyi biçimde ye-
rine getirildi. Üretime ve değişime egemen oıan bıreysel ka-
pitalistler, yalmzca etkinliklerinin en yalnn yararh etkileriy-
le ilgilenebilmektedirler. Hatta bu yararh etki bile
üıetiJen ya da değişilen malın yararlılrğ sözkonusu oldufu -
öIçüde- tamamen arka plana geçer; satıştan elde edilecek
kAr, tek itici güç olur.

BLIR"IWAZINİN toplumsal bilimi, k]asik ekonomi politik,


daha çok yalnız üretim ve değişim alanlanndaki insan ey-
lemlerinin gerçekten tasarlanmrş toplumsal etkilerini ele
alrr. Bu, onun teorik olarak ifade ettiğ toplumsal düzene ta_
mamen uygundur. Kapitalistler, doğrudan doğruya kAr için
üretim ve değişim yaptıklanndan, ilk planda yabnızca en ya-
krn, en dolaysrz sonuçlar hesaba katrlmalıdır. Bir fabrikattir
ya da tüccar, ürettiği ya da satın aldığı metaı normal bir
k6rla satarsa, durumdan hoşnuttur ve metarn ve alrcısrnrn
sonradan ne olacağ onu ilgilendirmez' Bu etkinliklerin do-
ğal etkileri için de aynr şey geçerlidir. Küba'da dağ yamaçla-
nndaki ormanlan yakarak en verimli kahve ağacrnın bırku-
şağına yetecek gübreyi bunlann külünden sağlayan1İspanyol
tanmcıIannı, sonradan şiddetli tropikal yağmurla\n artrk

199
korunamayan üst toprak tabakasını alrp götürmesi ve geriye
ya\nız çıplak kayalar brrakmasr ilgilendirir miydi? Bugünkü
üretim tarzında, toplum karşrsında olduğu gibi doğa karşr_
srnda da, daha çok, doğrudan ve elle tutulur sonuç dikkate
alrnrr. Sonradan da, buna yönelmiş etkinliklerin en uzak et_
kilerini tamamen değişik ve tamamen ters düşen öteki so-
nuçlanndan dola5n, arz ye talep dengesinin, her on yrlda bir
sanayi çevriminin gösterdiği ve hatta Almanya'nrn da bu ''çö-
küntü''de118 bunun deneyimini biraz daha önce geçirdiği gibi,
çok tersine dönüşmesinden dolayı; kişinin kendi emeği üzeri-
ne kurulu özel mtilkiyetin, zorunlu olarak, işçilerin mülksüz_
leştirilmeleri yönünde gelişmesi, buna karşılık bütün zengin-
lik]erin giderek işçi olmayanlarrn elinde toplanmasrndan do-
Iayr şaşakalrrlar. [...]*

* Elyazmasr burada kesiliyor. --Ed.


INCyIT.AR \IE PARçALAR]

201
IBİLIM TARİHİNDEN]

DOĞABILIMLERIN farklr dallannrn birbirini izheyen ge-


Lişimini incelemek gerekir.
- Hepsinden önce, çobanlrk ve
çiftçilikle geçinen topluluklar için sırf mevsimler ba]omrn-
dan kaçrnrlmaz biçimde gerekli olan gökbiLimi. GökbiLim an-
cak matemaüii< yardrmr ile gelişebilir. o halde onu da ele al-
mdlı. _ Daha sonra tanmın belli bir aşamasrnda ve belli böl-
gelerde (Mrsrr'da sulama için suyun yiiü<seltilmesi), özellikle
kentlerin, büyük yaprlann ortaya çrkmasr ve elsanatlarınln
gelişmesi ile birlikte mekanik. Hemen ardrndan gemicilikve
Savaş alanlannda buna duyulan gereksinme. Bu, a5rnca,
-
matematiğin yardrmrnr da gerektirir ve onun gelişmesini teş-
vik eder. Böylece, daha başlangıçtan beri bilimlerin ortaya
çrk:şr ve gelişmesi, üretimle belirlenmiştir.
Tüm eskiçağ boyunca asrl bilimsel inceleme bu üç dal
çerçevesinde sınrrlr kalmış, tam ve sistematik araştrrma ola-

203
rak da ancak k]asik çağ sonrasr dönemde kendini göstermiş-
tir (Iskenderiyeliler, Arşimet vb.). İnsanlann kafasrnda he-
nüz aynlmamrş olan fizikte ve kimyada (elementler teorisi,
bir kimyasal element kawamınrn bulunmaması), bitkibilim-
de, ha;rvanbilimde, insan ve hayvanlann anatomisinde o za-
mana kadar ancak olgular toplanabilmiş ve mümkün olduğu
kadar sistematik bir biçimde srralanmrştı. Fizyoloji, en elle
tutulur şeylerden iirneğin sindirim ve boşaltrm- uzaklaşrr
uzaklaşmaz, salt bir tahmin yürütme halinde kalryordu.
Kandolaşımı bile bilinmedikten sonra başka türlü de ola-
mazdr. Dönemin sonunda kimya, simyanrn en ilkel biçimi
halinde-ofi,ayaçıkar.
ortaçağlann karanhk gecesi bittikten sonra' bilimler an-
srzrn yeni ve bek]enmedik bir güçle dirildiyse ve mucizevi
hızla gelişmeye başladıysa, bu mucizeyi gene üretime borçlu-
yuz. Birincisi, haçlı seferlerinin ardrndan sanayi çok geliş-
miş, birçok yeni mekanik (dokumacrlık, saatçilik, değirmen-
cilik), kimyasal (boyacrlrk, metalurji, alkol) ve fiziksel (göz_
lük) olgulan günışısna çrkarmrştı, ve bu, sayrsrz materyali
gözlem alanrna getirmekle kalmamrş, aynr zamanda, eski-
sinden çok daha değişik deney araçlan olarak ortaya çrkmış-
lar, bunlarla yeni araçlann yaplmrna olanak sağlamıştı; de_
nebilir ki, gerçekten sistematik deneysel bilim ancak şimdi
olanaklr hale gelmişti. ikincisi, İtalya geleneksel uygarlığ
dolayısryla henüz en başta bulunmakla birlikte, Polonya'yı
da içine alan büttin batr ve orta Avnıpa, şimdi bağlantılı bir
biçimde gelişiyordu. Üçüncüsü,
-ydrnızea kazanç uğruna
yaprlan, dolayrsıyla da sonunda üretim amacrna dayanan-
coğrafr buluşlar o zamana kadar erişilememiş sonsuz mik-
tarda meteorolojik, bitkibilimsel, hayvanbilimsel ve fizyolo-
jik (insani) nitelikte malzeme ortaya koyuyordu. Dördüncü-
sü, artrk matbaa maftıhesj vardr.*
Şimdi -esasen varolan matematik, gökbilim ve mekanik

* Elyazmasrnrn bir kenannda bu paragrafın karşısına


şunlar yazrlmış_
tır: "Şimdiye kadar üretimin bilime borçlu olduğu şeyler övtilmüştü, ama bi_
lim, iiretime çok daha fazla şey borçludur.'' _.Ed.

204
bir yana- fizik, kimyadan, kesinlikle ayrrlıyor (Torricelli,
Galilei birincisi sanayide kullamlan su tertibatr ile ilgili
olarak -ilk önce srvrlann hareketini inceliyor, Clerk Max-
well'e bakrnrz). Boy}e, kimyayı bilim olarak sağlam bir teme_
le oturtuyor. Haryey, kandolaşrmrnr keşfederek fizyoloji (in-
san ve hayvan) için aynr şeyi yapryor. Hayvanbilim ve bitki-
bilim, önce derleyici bilimler olarak kalıyorlar ve paleontoloji
ortaya çılrrncaya kadar bu böyle gidiyor ve he-
-Cuüer-gelişmesi
men ardrndan hücrenin keşfi ve organik kimyanrn
geliyor. Böylece karşrlaştrrmalr morfoloji ve fizyoloji olanaklı
oluyor ve bundan btıyle her ikisi de gerçek bilim haline geli-
yor. Geçen [18.] yüzyılın sonunda yerbilim kuruldu, yalrrn-
larda da kötü bir adla antropoloji ve insan rrklan
- insan
morfolojisinden ve fizyolojisinden tarihe geçişi sağlryor. Bu,
daha ayııntrlr olarak incelenecek ve geliştirilecek.

*
ESKıLERIN DoĞA GöRüŞü
[HEGEL, GESCHİCHTE DER PHİL}S0PHİE
CİLT I, _ruNAN FELSEFESİIIq

İlk filozoflar konusunda Aristoteles, onlann şu iddiada


bulunduklannr söylüyor (Metafizik, I, 3): ''Bütün şeyleri
oluşturan, bunlann ilk çıkış yeri olan ve sonunda herşeyin
son bulduğu, kendi belirlenimlerinde (ncı0eoı) desşmekle
birlikte, töz (ouoıa) olarak hep aynr kalan şey
- bütün
lrklann unsuru (oıoıXeıov) ve ilkesi (apxn) budur.
var-
... Bundan
dolayl onlann kanrsrnca, hiçbir şey ne varedilir, ne de yoke-
dilir, çünkü a5mı doğa, temel varlrk her zaman ayakta du-
rur." (s. 198.)
Doğal görüngülerin sonsuz çeşitliliğindeki birliği başlan-
gıcrnda çok doğal sayan saf halindeki kendiliğinden mater-
ya|izm, o halde burada zaten tümüyle vardrr ve bu birliğ,
Thales'in suda aradıs gibi, belirli biçimde maddi olan, özel
bir şey içinde aramaktadrr.

205
Çiçero der ki: ''Miletli Thaheğ... herşeyin temel maddesi_
nin su olduğunu ve tannnrn ise sudan herşeyi oluşturan bir
zihin olduğunu ilan etti." (De Natura Deorum,I, s. 10.)
Hegel çok haklr olarak, bunun Çiçero tarafindan yaprl-
mış bir ek olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor: ''Bununla bir-
likte, Thales'in a5rnca tannya da inanmış olmasr burada bizi
ilgilendirmiyor; burada varsaJnm, inanç, halk dini sözkonusu
değildir ... kendisi sudan herşeyi yaratmrş olduğu yollu tan-
ndan sözetse bile, biz bu yoldan böyle bir varlrk konusunda
daha fazla bir şey öğrenmiş olma5nz ... bu, kavramı olmayan
boş bir sözdtir'', s. 209 (aşağ yukan tİö] aoo'ae).
En eski Yunanlr filozoflar aJrnr zamanda doğa araştrrma_
crsrydrlar: bir geometrici olan Thales, yılın 365 gün olduğunu
saptadr ve söylendiğine göre bir güneş tutulmasrnı önceden
haber verdi. giineş saati, bir tür kara ve
deniz haritasr-Anaksimanderbir
(ıepıperpov), çeşitli gökbilim aletleri yaptr.-
Pyth agor as bir matematikçiydi.
Plutarch'a göre, (Questiones conuiva]eğ*, VIII, s. 8), Mi-
letli Anaksimander ''İnsanın sudan karaya çıkmış bir ba]ık-
tan geldiğnı''* (s. 213) söyler. Kendi için cıp14 Xa,t cıTotxstou
To cıfittpou lbaşlangıç ve temel unsur sonsu* olandrr], hava
ya da su ya da başka bir şey olarak onu belirlemez (öıopığoıu)
(Diogenes Laerbius II, ş 1). Bu sonsuz şey Hegel tarafından
(s. 215) ''belirlenmemiş madde'' olarak doğru biçimde yeni-
den ortaya konur (aşag yukan 580'de).
Milet]i Anaksimenes, ilk neden ve temel öğe olarak hava-
yı kabul ediyor, onu sonsuz olarak ilan ediyor (Çiçero, De
Natura Deorum, I, s. 10) ve ''herşeyin ondan çrktrğınr, gene
onda çözüştüğünül' söylüyor (Plutarch, De Placitis Philosop-
hotum, [''Filozof1ann GörüşIeri Üzerine"], I, s. 3). Burada
hava cıı1p=ıU€Ulıo [nefes=ruh]: ''Hava demek olan ruhumuz
bizi nasıl bütün olarak tutuyorsa bütün dünyayr da bir ruh
(ırueupcı) ve hava tutar. Ruh ve hava aynı anlama sahiptir-
ler." (Plutarch).120 [s. 215, 216.] Ruh ve hava ewensel bir or-

* italikler Engels'indir. -.8d.


** Sofra Konuşmalan. -Ed.

206
I

j
I
tam olarak alrnıyor (555 dolaylannda).
Aristoteles de şöyle der: Bu en eski filozoflar, ilk özü
maddenin bir biçiminde bulurlar: Hava ve su (ve belki de
Anaksimander her ikisi arasrndaki bir çeşit ara şeyde) daha
sonra Herakleitos ateşte buluyor, ama hiçbiri, çok kanşık bir
bileşik (öıcı ır1u peya}.opepeıcu) olduğu için toprakta bulmu-
yor. Metafizik,I,8, (s. 217).
Aristoteles, haklı olarak bunlann tümünün de hareketin
kaynağ.ınr açrklanmamış brrakhklannr söyler (s. 218 ve de-
vamı).
Samoslu Phythagoras (540 dolaylannda): Sayıtemel ilke-
dir: ''Sayr btıttın şeylerin özüdür ve kendi belirlenimleri içeri-
sinde bir bütün olarak ewenin örgütlenmesi sayılann ve on-
lann ilişkilerinin uyumJu bir sistemİdir.''* (Aristoteles, Me-
tafizik,I,5 passim)
Hegel haklr olarak ''imgelem tarafından varlrk ya da te-
mel (doğru) olarak kabul edilen herşeyi bir anda böyle yıkan
ve du5rulur varlrğı yokeden'' ve özü, çok srnrrlr ve tekyanlr da
olsa, bir düşünce belirlenimi içine yerleştiren "böyle bir ko_
nuşma biçiminin cesaretine'' dikkati çekiyor. [s. 237-238.]
Sayı gibi, evr,en de, belirli yasalara bağlıdır. Böylece ev-
renin yasaya bağlılığ ilk kez belirtiliyor. Phythagoras'ın mü-
zikal uyumlan matematik ilişkilere indirgendiği söylenir.
Aynr şekilde |'Pitagorasçılar ateşi merkeze koydu, dünyayı
ise bu merkezi cisim çevr'esinde bir daire halinde dönen yrl-
drz olarak kabul etti" (Aristoteles, De caelo, [''Gökyüziüze-
rine''], 11, 13). [s. 265.] Kuşkusuz bu ateş, güneş değildir; bu-
nunla birlikte, dünyanın döndüğİi konusundaki ilk sezgidir.
Gezegenler sistemi konusunda Hegel diyor ki: "... fgeze-
genler arasındaki] uzaklrklan belirleyen uyumlu öğe konu-
sunda tüm matematik henüz bir temel vermeyi başarama-
mrştrr. Görgücül sayrlar kesinlikle biliniyor; ama her şey bir
raslantr görünüşündedir, zorunluluk görünüşünde değil.
Uzaklıklarda yaklaşrk bir düzenliliğin varhğı biliniyor ve
böylece Mars ile Jüpiter arasrndaki gezegenler de şans eseri
* Italikler Engels'indir. --Ed.
olarak sezilmiştir; sonradan Ceres, Vesta, Pallas vb. keşfe-
dilmiştir; ama aklrn, mantrğın bulunduğu tutarlr bir dizi,
gökbilim tarafindan henüz ortaya konmamrştrr. Tersine,
gökbilim, bu dizinin düzenli bir biçimde sunulmasrnı horgör-
mektedir. Ama aslında bu, vazgeçilemeyecek denli önemli
bir noktadrr;' (s.267 t-2681.)
onlann genel anlayışrnın bütün bu bön materyalizmine
karşrn sonraki aynlrğın tohumu en eski Yunanlrlar arasrnda
daha o zamandan vardır. Thales'e göre, ruh, özel bir şeydir,
bedenden farklı bir şeydir (Thales mrknatrsın da bir ruhu ol-
duğunu söyler). Anaksimenes için ruh havadrr (YaratıLış'ta
olduğu $bi),121 pitagorasçrlar için ise, ruh, ölümsüz ve göçü_
cüdür, beden ruh için salt raslansaldır. Yine pitagorasçrlara
göre, ruh, bir ''esir krvrlcrmrdrr'' (cııooıaopa cııöepou) (Dioge-
nes Laertius, VIII, s. 26-28), soğuk esir ise havadrr, yoğ,ırn
esir deniz ve nemdir. [s. 279-280.]
Aristoteles, haklr olarak, pitagorasçrlara serzenişte bulu-
nuyor: Sayrlanyla ''hareketin nasrl oluştuğunu ve hareket ve
değişim olmaksrzrn, varoluşun ve yokoluşun ya da göksel
şeylerin durumlan ve etkinlik]erinin nasrl gerçekleştiğini,
söylemiyorlat''. (Metafizik,I, 8.) [s. 277.]
Pythagoras'rn sabah ve akşam ylldrzrnrn aynl şey olduğu-
nu' aJrrn rşrğnr güneşten aldrğrnr, son olarak da Pybhagoras
teoremini bulduğu kabul ediliyor. ''P5rthagoras'rn bu teoremi
bulunca yüz öküzü kurban kestiği söylenmektedir. ... onun
bu konudaki seüncinin zenginleri ve tüm halkı davet ettiği
bir ziyafet vermeye dek varmasr, çok dikkat çekici olmak]a
birlikte, zahmetine değerdi. Bu, sevinçtir, zihnin (bilginin)
sevincidir öküzlerin canr pahasrna.'' (s. 279.)
-
Ehea]ı]ar.

*
Leukippos ile Demokritos'|z2 ''Leukippos ile öğretilisi De-
mokritos ise unsurlar olarak Do]u ve BoŞu kabul ederler,
bunlara da 'olan' ve 'olmayan' derler. Burada do]u ve katı

208
derken 'olan'r (yani atomlan), boş ya da seyrek derken 'olma-
yan'ı anlarlar. Böylece 'olmayan'rn 'olan'dan d,aha az gerçek
olmadrğnr savunurlar ... ve bunlann şeylerin maddi neden-
leri olduk]annr söylerler. Temelde yatan tözü (maddeyi) bir
birlik olarak ortaya koyan kişilerin bütün öteki şeyleri bu tö-
zün değişmelerinden türettikleri gıbi, ... bu düşünürler de,
fark]ann (yani atomlann farklannrn) başka herşeyin nedeni
olduğunu ileri sürüyorlat. on]ara göre, bu fark]ar üç tane-
dir biçim, düzenve konum... Böylece A, N'den biçimle ayr'ı-
lrr, AN ise NA'dan dİzenle ve Z de N'den konumla a5rnhr."
(Aristoteles, Metafizik, kitap I. bölüm 4.)
Leukippos, ''atomlan ana ilkeler olarak koyan ilk kişiydi
... Ve o, bunlan, unsurlar diye adlandırdr. Bunlardan sonsuz
saylda dünyalar ortaya çrlrryor ve bu dünyalar gene bu un-
surlara çözüşüyorlar. Dünyalar işte böyle oluşuyor: BeLli bir
kesim ha]inde her biçimden birçok cisim srnrrsrzdan kopup
engin boşluğa taşrnrrlar. Bunlar biraraya toplanrr ve tek bir
slİdap oluştururlar. Bu girdapta birbirlerine çarparak,
mümkün olan her yoldan dönerek aynlırlar, öyle ki benzer
atomlar benzerleriyle birleşirler. Atomlar sayrca çokluklann-
dan ötürü artık denge içinde dönemeyince, hafıf oLan1arsan-
ki elekten geçerlermiş gibi, dış boşLuğa doğru sürİiklenir]er.
Geri kalanlar birlikte kahrlar ve birbirlerine kenetlenerek
aynr yolda yanyana gider ve ilk küre biçimli, kütleyi oluştu-
rurlar.'' (Diogenes Laertius, kitap fX, bölüm 6.)
Aşağdakiher Epikuros üzerİnedir. "Atomlar hiç durma-
dan harekeü ederler. Biraz aşa$da ise, bunlann aJrnr zaman-
da eşit fuzda }ı,'arcket ettik]erini, çünkü boşLuğun hem hafif
o]an]ara ve hem de ağr o]an]ara eşit yo| verdiğini söylüyor.
... Atomlann biçim, bijyükLük ve ağrlık dışında bir niteliği
yoktur. ... Herhanğ bir büyüHükte o]madıkLan ğbi, her bü-
yüklükte de değldfuher; eıaıen henüz hiçbir atom, duyıLan-
mız tarafından algılanmamıştır." (Diogenes Laertius, kitap
x, ş 43-45.) ''Atomlar boşlukta hareket ederlerken hiçbir di.
renme ile karşrlaşmadrklannda eşit hrzda hareket ediyor ol_
malrdrrlar. Ne ağrr olanlar karşrlanna bir engel çrkmadıkça,

209
küçiik ve hafif olanlardan daha hrzlr hareket ederler, ne de
tiimü_de uygun bİr geçit bu]abİldiHeri süreceve aJrrrca hiçbir
engellemeyle karşrlaşmadrkça daha küçük olanlar daha'btı-
yiik o-lanlardan çabuk yol alrrlar.'' (Ayru yapıt, ş 61.)
''o halde apaçrktrr ki, [şeylerin] her cinsin de bir belli bır
doğadrr ve bunlann hepsinde bu bironun doğasrür.'' (Aristo-
teles, Metafızİk, kitap DÇ btıltım 2.;ızs

*
Samos]u Aristarkhos, dünya ve güneşle ihgihi Kopernik
teorisini daha Iö 270'te savunmaktavaı. rüaaıe-r, s. +4. woıf,
s. 35-37.)124
Demokritos, samanyolunun bize saJnsrz küçük yıldızlann
b_lleşıkrşğnr yolladrğnı zaten tahmin etmiş bulunuyordu.
(Wolf, s.313.)

*
3OO YILI DOI"AYI"ARINDA
ESKİ DüNYANIN SONUNDAKI DURUMLA
1453,TE ORTAÇAĞIN SoNU
ARASINDAKT FARK

1. Koliannı arastra derinlere, Ispanya, Fransa ve Ingilte-


re'nin Atlantik kryrlanna kadar içlere uzatan, kuzeydei AI-
manlar şe Slavlar, güney-doğudan Araplar tarafından kolay-
ca kesilebilecek ve geri itilebilecek Akdeniz kıyılanndaiı
ince bir
9yca+k şeridi yerine, artrk kapalı bir uygarlık böl-
gesi vardr
- Iskandinavya,
karakollar olarak
Polonya ve Macaristin'ın ileri
bulunduğu tüm bab Avrupa.
2. Yunanlılat, ya da Romalrlar ile barbarlar arasrndaki
karşrtlrğrn yerine, şimdi artık İskandinav dilleri vb. bir
yana, uygar dillere sahip olan altr uygar kavim vardr. Bunla-
nn hepsi, 14. yüzyılın büyük edebiyat lrıprrdanrşrna katrlabi-
lecek ölçüde gelişmişlerdi ve eski çağn sonunda
çöküş halin_

210
de bulunan ve ölmekte olan Yunan ve Latin dillerinden daha
zengin bir kültür güvencesi veriyorlardr.
3. ortaçağ kentlilerinin yarathğ sanayi üretimi ve tica-
ret, son derece büyük bir gelişme göstermişti. Bir yandan
üretim daha yetkinleşiyor, daha çeşitleniyor ve büyüyor, öte
yandan da ticaret güçleniyor, gemicilik Saksonlar, Frizyeli-
ler ve Normanlar çağndan beri en atrlgan dönemine geliyor;
birçok buluşlar ve doğululann buluşlannrn ithali ile Yunan
edebiyatının ithali ve yayılmasr, deniz keşifleri ve burjuva
din dewimi olanaklı oluyor, aynı zamanda da bunlann etki
alanr genişliyor ve hrzlanryordu. Henüz bir sisteme bağlı ol-
masa bile, bunun drşrnda birçok bilimsel olgular elde edili-
yor, eskiçağrn görmediği şeyler ortaya çıkryordu: manyetik
iğne, matbaa, harf dizme, keten kağt (Araplar ve İspanyol
yahudileri tarafrndan 12. yüzyıldan beri kullanılıyordu; pa-
muk kağıt, 10. yüzyıldan beri yavaş yavaş ortaya çrkıyor, 13.
ve 14. yüzyıllarda daha yaygn duruma geçiyordu; papirüs,
Araplardan bu yana Mrsrr'da ortadan kalkmıştı) barut,
gözlük, mekanik saat1er, zamanbilİminde ve - meka-
nı/rüe büyiik ilerlemeler.
(İcatlar için 11 numaraya bakrnrz.)*
Aynca, gezilerin sağladığı malzeme. (Marco PoIo, 1272
dolaylannda, vb..)
Genel e$tim, henüz çok kötü durumda olmakla birlikte,
üniversiteler sayesinde çok yaygınlaşmrştr.
Istanbul'un yükselmesi Ve Roma'nın yıkrlrşr ile eskiçağ
sona eriyor. ortaçağn sonu İstanbu}'un fethi ile kaçrnrlmaz
biçimde bağıntrlrdrr. Yeniçağ, Yunanlrlara yeniden dönüşle
başlryor. Yadsrmanrn yadsrnması!
-

* Engels, burada, notlannrn onbirinci yaprağna


değiniyor. Bu yaprak_
ta verilen icatlar listesi, elinizdeki kitabın 212-213. sayfalanna aynen alın-
mıştır.
-,Ud.

211
TARIHSEL MALZEME. İCATLAR
-
Iö:
Yangrn tulumbası, su saati, IÖ 200 dolaylannda, kaldı-
nm taşl (Roma).
Parşömen, 160 yılı dolaylannda.
IS:
Sudeğirmeni, Almanya'da Büyük Karl zamanrnda, 340
dolaylannd a, Moselle üzerinde.
Pencere camrmn ilk izleri, Antakya'da 370 dolaylannda
sokaklar aydrnlatrhyor.
550 dolaylannda Çin'den Yunanistan'a ipekböceği getiri_
liyor.
6. yüzyılda tüy kalem.
Pamuk kaflt, Çin'den 7. ynzyı|da Araplara ve 9. yüzyılda
Italya'ya geliyor.
8. yüzyılda Fransa'da su ile çalrnan org.
10. yüzyıldan beri Hatz'da gümüş madeni işletiliyor.
1000 yılına doğru yeldeğirmeni.
1000 yllına doğru nota, Guido von Arezzo'nun müzikal
gamı.
1100 yılına doğru ltalya'ya ipekçilik giriyor.
Aynr yıllarda çarklr saat aJ[Ien.
Pusula 1180 dolaylannda- Araplardan Avrııpalrlara geli-
yor.
1184'te Paris'te kaldrnm taşryla yollar yaprlryor.
Floransa'da gözlük. Cam ayıralar. l
Ringa balrğrnın tuzlanmasr. Su savağ. } 13 ytızrılın
Çalar saat. Fransa'da pamuk kağıt. J IKıncı yansr
Paçavradan kağt yüzyılın başrnda.
Bono - 14.
aynr yüzyılrn ortasrnda.
-
Almanya'da (Nuremberg'de) ilk kağt fabrikası, 1_390.
Londra'da caddelerin aydınlatrlmasr, 15. yüzyılrn başı.
Venedik'te posta. Aynı tarihte.
Bakrr oymacılrs. Aynı yüzyılrn ortasrnda.
Fransa'da atlı posta, 1464.

212
Saksonya dağlannda gümüş madenleri, 1471.
Pedallı klavsen icat ediliyor, |472.
Cep saati. Hava tüfeği. Filinta
Çıknk, 1530.
- 15. yüzyrlrn sonu.
Dalgç hücresi, 1538.

TARIHSEL MAT'ZEME125

Modern doğabilim çok parlak sezgileri ve


Araplann birbirleriyle-Yunanlrlann
bağlantrsrz araştrrmalan karşrsında
bilim özelliğinden sözedilebilecek tek alan- feodalizmin
burjuvazi tarafrndan ezildiği o büytik çağ ile başlar. Kentle_
rin buıjuvazisi ile feodal soylular arasrndaki savaşrmrn arka
planrnda bu çağ, ayaklanma halindeki köylüleri, köyliilerin
ardrnda da ellerinde krzrl bayrak ve dudaklannda komünizm
ile rnodern proletaryanrn devrimci başlangçlannı gösteriyor-
du. Bu, Avrupa'da büyük monarşileri yaratan, papanrn ma-
nevi diktatörlüğünü yrkan, Yunan eskiçağrnı ve onunla bir-
likte yeni zamanlann en yüksek sanatsal gelişimini canlan-
drran, eski dünyanrn srnrrlannr krran ve ilk kez dünyayr ger-
çekten keşfeden bir çağdı.
Bu, dünyanrn, o g'üne kadar gördüğü en büyiik dewimdi.
Doğabilim, o da, bu deyrimin havasr içinde yeşerdi ve gelişti,
iliğine kadar devrimci oldu, büyük ltalyanlann modern felse_
feşinin uyanmasryla birlikte elele yürüdü ve zindanlara ve
ölüm ocaklanna şehitler verdi. Katoliklerle protestanlann
onu baskı altrna almak için yanşmalan ilginçtir. Protestan-
lar Servetus'u, Katolikler Giordano Bruno'5ru yaktrlar. Bu,
devler isteyen ve devler yaratan, bilgi, zeka ve karakter dev-
leri yaratan, Fransrzlann doğru olarak, rönesans, ve protes-
tan Avrrıpa'nın ise tekyanlı bir önyargr ile, reformasyon de-
dikleri çağdı.
Her ne kadar, başlangıçta, Luther'in ilk protestan olu-
şundan fazla bir şey değildiyse de, doğabilim de, bu srrada
bağmsrzlığru126 ilan etmişti. Dinsel alanda Luther'in papa-
lrk fermanrru yakmasr ne idiyse, doğabilim alanrnda da Ko_

213
pernik'in büyük yaprtr oydu. otuzaltı yıllık bir duraksama-
dan sonra ürkekçe ve örneğin, ölüm döşeğindeyken de olsa,
Kopernik, bu büyük yaprtryla, kilisenin boşinanlanna mey-
dan okudu. o zamandan beri, doğabilim, özde dinden kurtul-
du; bununla birlikte, btıttın aynntrlara kadar tarn bir hesap-
laşma günümüze kadar sürdü, bazr kafalarda bir sonuca Var-
mrş olmaktan bugün de uzaktrr. Ama o andan itibaren bili-
min gelişmesi dev adrmlarla ilerledi ve hatta, organik
maddenin en yüce tiı"ününün, insan zihninin hareketi için
inorganik maddenin hareketi ile ilgili yasanrn tersinin geçer-
li oldufunu dünyaya göstermek istiyormuş gibi, çıkrş nokta-
srndan zaman içinde uzaklaştığa ölçüde bunun karesi kadar
artan hızla gelişti.
Modern doğabilimin ilk dönemi alanda_
-inorganik
Newton ile son bulur. Bu, eldeki konunun üstesinden gelin-
diği dönemdir; matematik, mekanik ve gökbilim, statik ve
dinamik alanlannda, özellikle Kepler ve Galilei sayesinde
ki bunlann çalrşmalanndan New-ton sonuçlar çrkarmıştrr- -
büyük işler başarrlmıştrr. Ama organik alanda, ilk çalışma-
lardan öte bir ilerleme olmadı. Tarihsel baLımdan birbirini
kovalayan ve birbirinin yerini alan yaşam biçimlerinin, bun-
lara tekabül eden değişen yaşam koşullannrn incelenmesi
paleontoloji ve yerbilim- henüz yoktu. Doğa hiç de, tarihsel -
olarak gelişen ve zaman içinde bir tarihe sahip olan bir şey
olarak değerlendirilmiyordu; ancak uzay içinde yayılma he-
saba katılryordu; çeşitli biçimler ardarda değil, yalnrzca yan-
yana g:ıuplandrnlmrştr; doğa tarihi, gezegenlerin çizdikleri
elips yörüngeler gibi bütün dönemler için geçerliydi. organik
yapmrn daha yalrından incelenmesi için en başta gelen ge-
rekli iki temel, yani kimya ile temel organik yapr, hücre bil-
gisi eksikti. Başlangıçta devrimci olan doğabilim, yavaş ya-
vaş baştan sona tutucu bir doğa ile karşı karşrya bulunuyor
ve burada her şey bugüne kadar dünyanrn başlangıcrndaki
gibi kalıyor, dünyanrn sonuna kadar başlangçta olduğu gibi
kalacakmrş sanıIryordu.
Dikkati çeken nokta bu tutucu doğa görüşiiııün gerek

274
inorganik ve gerek organik alanda. [...]*
Gtkbilim Fizik Yerbilim Bitki fizyolojisi Terapi
Mekanik Kimya Paleontoloji Hayvanfizyolojisi Tanı
Matematik Mineroloii Anatomi

Birinci gedik: Kant ve Laplace. İkincisi: yerbilim Ve pale-


ontoloji (Lyell, yavaş gelişme). Üçüncüsü: organik cisimler
iireten ve canlr cisimler için kimyasal yasalann geçerliliğini
gösteren organik kimya. Dördtiıcüsü: t842, ısı mekaniği [te_
orisi], Grove. Beşincisi: Darwin, Lamarck, hücre, vb. (sava-
şrm, Cuvier ve Agassiz). A]tıncrsr: anatomide karşıIaştırmalı
element, iklikbitim (izotermler), ha5rvan ve bitki coğrafyasr
(18. yüzyıIın ortasrndan bu yana bilimsel inceleme gezileri),
genel olarak fiziksel coğrafya (Humboldt), malzemenin içbağ-
lantrlan içinde biraraya getirilmesi. Morfoloji (embriyoloji,
Baer).**
Eski teleoloji, belasrnr bulmuştur, ama, şimdi kesinlikle
ortadadrr ki, madde sonsuz döngüsü içinde, belli bir aşama-
da orada, bazan burada- organik varlrklarda düşü-
nen-bazen
kafayr zorunlu olarak üreten yasalara göre hareket et-
mektedir.
Ha5rvanlann normal varlığ, onlann içinde yaşadlklan ve
kendilerini uydurduklan çağdaş koşullar içinde vardrr in_
sanrn nonnal varlrğı da, insan dar anlamda ha5rvandan -fark_
lr duruma gelir gelmez,};renıJrz yoktur ve ancak ilerdeki tarih-
sel gelişme ile ortaya çıkabilir. İnsan, salt hayvansal durum-
dan kendini çrkarabilen tek hayvandrr onun normal duru-
mu, onun bilincine uygundur, zorunlu- olarak onun kendisi
tarafınd an y aratıLmı ştır.

ş*
*
Tiimce tamamlanmamıştır. -Ed.
** Engels tarafindan "Giriş"in birinci
_ kısmında kullanılmış olduğundan
(bkz: bu kitabın 35_47. sayfalan), notun buraya kadar olan krsmı, eğazma-
srnda dikey bir çizgiyle çizilmiştir. 'Giriş"in ikiıci kısmında (bkz: bu kitabrn
48_58. sayfalan) lıısmen kullanılan daha sonraki iki paragraf çizilmemiştir.
-Ed.

215
''FEUERBACH''TAN ÇIKARILAN I(SIM127

[1850 ve 1860 arasrnda, Almanya'da materyalizm ticareti


yapan bayağrlaştıncr satrcrlar hiçbir zar,rrar. öğretmenlerinin
bu srnrrlannrn ötesine geçmediler.* o zamandan beri, doğa-
bilimde sağlanan bütün gelişmeler, bunlara yalnrzca] evre-
nin bir yaratrcrsl olduğu inancrna karşr yeni tez|er olarak
hizmet etmişlerdir. Gerçekten de, teorinin daha faz|a gelişti-
rilmesi, onlann uğraşrnrn tamamen drşındaydr. İdealizm,
1848'de, ağr bir darbe yemişti, ama materyalizm bu yeni bi-
çimi içinde daha büyiik çrkmaza batmrştr. Feuerbach bu ma-
teryalizmin sorumluluğunu reddetmekte tamamen haklrydı;
ama gezgin vaizlerin öğetisini, genel olarak, materyalizmle
kanştırmaya haklı yoktu.
Ama gene bu dönem srrasrnda görgücül doğabilim öylesi-
ne ilerledi ve öyle parlak sonuçlara ulaştr ki, yalnrzca 18.
yüzyılrn mekanik düşünce kısrrlrğnr tamamryla yenmekle
kalmadr, aynr zamanda, doğabilim de, çeşitli araştrrma alan-
lan (mekanik, fizik, kimya, biyoloji) arasrndaki doğanrn ken_
disinde bulunan içbağrntılann tanrtlanmasr sayesinde, gör-
gücül olmaktan çrkarak, teorik bilim durumuna Ve' vanlan
sonuçlann genellenmesiyle, bir materyalist doğa bilgisi siste-
mi durumuna geldi. Gazlann mekanifi; organik bileşimler
denen şeyleri, inorganik maddelerden hazrrlayarak, anlaşrla-
mazlrğrn son kalı.ntrlanndan bunlan birbiri ardrna temizle-
yen yeni yaratrlmrş organik kimya; 1818 tarihini taşıyan bi_
limsel embriyoloji; yerbilim ve paleontoloji; bitki ve ha5rvan-
lann karşrlaştrrmalr anatomisi bütün bunlar, bugüne ka-
dar işitilmedik ölçüde büyfü ve-yeni malzeme sağladı. Ama
üç büyiik buluş belirleyici önemdeydi.
Birincisi, ıslnln mekanik eşdeğerinin bulunmasryla (Ro-
bert Mayer, Joule ve Colding) ener;'inin dönüşümü tanrtlan-
mrş oldu. Kuwetler olarak adlandrnlan gizemli, açrklana-
maz bir varlrk görünümü sürdürmüş olan kuv-
-mekanikbirleş-
vet, ısı' rşrn (ışık ve yayılan rsı), elektrik, manyetizm,
*Bunlar 18. yüzyılın Fransız materyalistleridir. _Ed.

216
menin ve aJrnşmanrn kimyasal kuweti- doğadaki bütün sa-
yısrz etkin nedenlerin, tek ve a5mr eneıjinin, yani hareketin
özel biçimleri, varoluş tarzları olduğu şimdi artık tanrtlan-
mrştır. onlann doğada bir biçimden ötekine durmadan dö-
nüştüğünü tanıtlayabilmekle kalmryoruz, aJml zamanda, bu
dönüşümü laboratuvarda ve sanayide de gerçekleştiriyoruz;
öyle ki, bir biçimdeki belirli miktarda enerji bir başka biçim_
deki belirli enerji miktanna daima denk düşüyor. Böylece rsr
birimini kilogrammetre olarak, herhangi bir elektrik ya da
kimyasal enerji miktanm ya da birimlerini tekrar rsr birim-
leri olarak tersini- ifade edebiliyoruz; awl şekilde bir
-ve
canlr organizmatarafından alrnan veya tiiketilen enerji mik_
tannr ölçebiliyor, herhangi bir birimle, örneğin, ısr birimle-
riyle ifade edebiliyoruz. Doğadaki hareketin tümüniiı birliği
artrk felsefi bir sav değil, ama doğabilimsel bir olgudur.
İkinci balgmrndan daha önceki- buluş,
Schwann ve-zaman
Schleiden tarafrndan, çoğalmasr ve farkhlaşma-
sr halinde, en ilkelleri bir yana, bütün organizmalann oluş-
tuğu ve geliştiği birim olarak organik hücrenin keşfıdir. Bu
buluşla, organik, canlr doğa ürünlerinin incelenmesi
karşılaştrrmalr anatomi ve frzyoloji, gerek embriyoloji- -gerek
ilk
kez sağlam bir temele oturmuştu. organizmalann oluşu-
mundaki, btıyümesindeki ve yapısrndaki ğzem ortadan
kalkmrştrr; o zamana kadar anlaşrlmayan mucize, bütün
çok-hücreli organizmalar için esas olarak aynr olan bir yasa-
ya uygun olarak oluşan bir süreç içinde çözülmüştür.
Ama gene de önemli bir boşluk vardr. Bütün çok-hücreli
organizmalar bitkiler, gerek insan dahil hayvan-
lar_ her durumda -gerekhücrenin bölünmesi yasasrna göre bir
hücreden gelişiyorsa, bu organizmalann sonsuz çeşitliliğinin
kaynas neydi? Bu soru, üçiirıcü büyük keşifle, ilk kez Dar-
win tarafından kapsamlı biçimde ortaya konan ve kanrtla-
nan evrim teorisi ile yamtlandr. Bu teori, aynntrlan bakr-
mrndan daha birçok değşmelere uğrayacaksa bile, temelde,
sorunu yeterli olandan da daha geniş ölçüde çözmüştür. Bir-
kaç ilkel organizmadan bugün gördüğümüz gibi gittikçe

217
daha değişik ve karmaşrk olanlanna, insana kadar organiz-
malann eırrim dizisi anaçizgileriyle saptanmrştır; bu sayede,
organik doğa ürünlerinin bugünkü durumunu açıklamakla
kalrnmamrş, aynl zamanda insan zihninin tarih-öncesi için,
onun ilkel protoplazmadan ama duyarh halin-
den- en ilkel organizmadan -yaprslz,
düşünen insan beynine kadar
giden çeşitli gelişme basamaklannr izlemek için gerekli te-
mel de sağlanmrştrr. Bu tarih-öncesi olmaksrzrn, düşünen in-
san beyrrinin varlığr bir mucize olarak kalmaya devam eder.
Bu üç büyük keşifle, doğanın temel süreçleri açrklandr ve
doğal nedenlere bağlandı. Burada yapılacak tek bir şey kalr-
yor: inorganik doğadan yaşamın oluşumunu açrklamak. Bu,
bilimin bugünkü aşamasrnda, inorganik maddelerden prote-
in cisimleri hazırlamaktan başka bir anlama gelmez. Kimya
bu görevin çözümüne gitgide daha çök yaklaşmaktadır. Ama
henüz ondan çok uzaktır' Bununla birlikte, ilk kez olarak bir
organik maddenin, ürenin, ancak 1828'de Wöhler tarafından
inorganik malzemelerden oluşturulduğunu ve organik mal-
zeme kullanmadan organik deni}en bileşiklerin ne kadar ço-
ğunun şimdi yapay yollardan hazrrlandrğını gözönüne alrr-
sak, protein ile karşr karşıya geldiğinde kimyaya ''dur!" de-
mek istemeyiz. Bugiine kadar kimya, bileşimi tam olarak bi-
linen her organik maddeyi yapabilmiğtir. Protein
cisimlerinin bileşimi öğrenilir öğıenilmez, kimya, canlr pro-
teinin hazrrlanmasr işine geçecektir. Doğanrn kendisinin en
elverişli koşullar altrnda birkaç kozmik cisim üzerinde mil_
yonlarca yrl sonra başardıfi şeyi, kimyanrn bir günde yap_
masrnl istemek, mucize istemek anlamrna gelir.
Demek ki, materyalist doğa görüşü, bugtin geçen yüzyıl-
da olduğundan çok daha sağlam bir temel üzerine oturmak_
tadır. o zamanlar, ya|nızca göksel cisimlerin hareketi ile
katr yersel cisimlerin yerçekiminin etkisi altrndaki hareketi
tam olarak anlaşrlmrştr; kimyanrn hemen hemen tüm alanr
ve tüm organik doğa, gizemli kalryor ve anlaşrlamıyordu. Bu-
gün tüm doğa, gözlerimizin önünde hiç değilse anaçizgileriy-
Ie açıklanmrş ve kawanmrş bir bağntrlar ve süreçler sistemi

218
olarak uzanryor. Her durumda, materyalist doğa görüşü, do-
ğanrn olduğu gibi, yabancr bir şey katmadan, yalın biçimde
kawanmasrndan başka bir şey değldir ve bundan dola;n da,
doğa, Yunan filozoflannca başlangıçta aslrnda böyle anlaşrl-
mrştr. Ama bu eski Yunanlrlarla bizim aramrzda iki bin yıl-
lrk, esas itibanyla idealist bir dünya görüşü uzanmaktadrr.
Bundan dolayr, doğayı açık bir biçimde anlamaya dönüş, ilk
balışta göründüğünden daha griçtür. Çünkü sözkonusu olan,
hiç de o iki bin yrlrn tüm düşünce içeriğini hemen atrvermek
değil, onun eleştirilmesi, yanlrş ve idealist olmakla birlikte,
zamanrn ve ewimin kendi çizgisi için kaçrnılmaz olan bir bi-
çimden kazanrlan sonuçlann, bu geçici biçimden çrkartrlma_
sıdrr. Bunun ne kadar zor olduğunu, kendi bilimleri çerçeve-
sinde amansrz materyalistler, onun drşrnda ise yalnrzca idea-
listler değil aynr zamanda dindar, hatta katr hıristiyan olan
saJnslz doğa araştrrmacrlan bize tanıtlryorlar.
Doğabilimin çığır açan tüm bu ilerlemeleri, Feuerbach'rn
yanrndan, onu hiçbir esas yönden etkilemeksizin geçti. Bu,
onun suçu olmaktan çok, Almanya'nın berbat koşullannrn
suçudur. Bu koşullar yüzünden üniversite kürsüleri, boşka_
falr, kılı krrk yaran seçmeciler tarafrndan işgal edilmiş, onla-
nn hepsinin üzerinde yiikselen Feuerbach da, rssrz bir köyde
tek başrna yaşamaya hemen hemen mahkum edilmişti. Bu
yüzdendir ki, Feuerbach parlak genellemesi bir
yana- doğa konusunda, boş -birkaç
edebi yazıIatla bir sürü emek
harcryor. Böylece diyor ki: ''Kuşkusuz yaşam, metafizikçi ma-
teryalistin yaşaml indirgediğ gibi ne kimyasal bir sürecin
ürünü, ne de genel olarak tek başrna doğal bir kuwetin ya
da görüngünün ürünüdür; o, tüm doğanrn bir sonucudur.'ll28
Yaşamrn tüm doğanın bir sonucu olmasr, onun yalnrz ve tek
taşıyıcrsr olan proteinin, doğanrn tüm bağrntrlan taraflndan
saptanan belirli koşullar altrnda oluşmasr, ama tamrtamrna
bir kimyasal sürecin ürünü olarak oluşmasr olayrna asla ay-
lıan düşmez. <Feuerbach, doğabilimin gelişmesini şöyle yü-
zeyden de olsa izlemesini elverişli lolacak koşullar altrnda
yaşasaydr, bir kimyasal süreçten tek başına bir doğa kuwe-

219
tinin etkisi olarak sözetmek durumuna düşmezdi.>* Feuer-
bach'rn, düşüncenin düştinen organla, beyinle ilişkisi üzerine
verimsiz spekülasyonlann krsrr döngüsü içinde kendini yitir-
mesi de gene bu yalnızlrğından olmalrdrr. Bu alanda Starcke,
onu, gönüIlü olarak izliyor.
Yeter, Feuerbach, materyalizm adrna isyan ediyor.l2e
Pek haksrz da değil; çünkü hiçbir zarrıan idealist olmaktan
tamamen kurtulamryor. Doğa alanrnda materyalisttir; ama
insana ait alanda 1...1**

;{+

Tannya karşr en kötü davrananlar ora ioarmrş doğa bil-


ginleridir. Materyalistler bu türden sözcüklere başvurmaksr-
zın, ya|ııızca olguLan açrklarlar; önce, bunu, katı inançlrlar
onlara tanrryr zorla kabul ettirmeye kalkrnca yaparlar ve, ya
Laplace gibi lıısaca şu yanrtr verirler: Sire, je n'avais pas,
etc.;l3o ya da Alman gezğnci tacirler kötü mallannı kendile-
rine zorla VerIneye kalkınca Hollandalr tüccarlann yaptığı
gibi mallan geri çevirirken daha kabaca söyledikleri şu söz-
leri yinelerler: .Ik kan die zaken niet gebıuiken **r< Ve sorun
böylece kapanmıştrr. Ama tann, onu savunanlann elinden
neler çeker! Modern doğabilim tarihinde, tann, kendisini sa-
vunanlar taraflndan, Friedrich Wilhelm III'ün Jena seferi sr-
rasında generallerinden ve memurlanndan gördüğü muame-
leyi görmüştür. ordunun tümenlerinden biri ötekinin ardrn-
dan silahlan brrakır, bilimin ilerlemesi karşrsında kaleler
birbiri ardrndan teslim olur, sonunda doğanrn tüm sonsuz
alanr fethedilir ve onda yaratrcl için artrk bir tek yer kalmaz.
Newton, ona, hiç olmazsa "ilk dürtü'' olma izni vermiştir,
ama güneş sistemine başka bir müdahalede bulunmasrnl ya-

* Bu tümcenin altı Engels tarafından çizilmiştir. _.Ed.


** L. Feuerbacİı'rn asrl elyazmasınrn 19. sayfası burada sona eriyor. Bu
tümcenin sonu, bizim elimize geçmeyen bir sonraki sayfada ortaya çrkryor.
L. Feuerbach'ın basrlr metnine dayanılarak, bu tümcenin aşağyukan şöyle
bitmiş olmasr kabul edilebilir: "insanlık tarihi alamnda bir idealisttir." -Ed.
*** Bunlar benim işime yatamaz. _Ed.

,/
sak]amrştrr. Rahip Secchi, ona, bütün saygısryla bütün din-
sel şerefleri tanryor, ama bu yüzden faz|a ilerİ gidip güneş
sistemine kanştrrmryor ve yalnrzca ona ilk bulutsu ile ilgili
olarak bir yaratrcr eylem tanryor. Bütün alanlarda böyle. Bi_
yolojide onun Son büyük Don Kişot'u Agassiz, ona olumlu bir
saçmalrk bile atfediyor; onun' ya|nız gerçek hayvanlan değ-il,
soyut hayvanlan, öylesine balığı yaratmrş olmasr kabul edil_
mektedir!* Son olarak Tyndall onun doğa alanrna girmesini
tüm olarak yasaklryor ve duygusal hareketler dünyasrna yol-
Iuyor, yalnızca bütün bu şeyler (doğa) konusunda John
Tyndall'dan ne de olsa daha çok şey bilen bir kimsenin bu-
lunmasr gerektiği için ona inanryor.lS1 Eski tanndan
-
göğün ve yerin yaratrcrsr, herşeyin desteği-, onsuz, baştan
tek bir saçın bile düşemeyece$ tanndan nasrl da bir uzak-
laşma!
Tyndall'rn duygusal gereksinmesi hiçbir şeyi tanıtlamı-
yor. Chevalier des Grieux de, kendisini ve onu tekrar tekrar
satan Manon Lescaut';ru sevmek ve ona sahip olmak gibi bir
duygusal gereksinme içindeydi. onun yüzünden hilebaz ve
pezevenk oldu. Eğer Tyndall onu yermek isterse, o da, ona,
"duygusal gereksinmesi" ile yamt verecektir.
Tanrr = nescio [bilmiyorum]; ama ignorantia non est ar-
gumentum (Spinoza). 132

* Bkz: bu kitabın 226-230. sayfalan. -Ed


IDoĞABİLİM VE FELSEFE]

BüCHNER133

Eğilimin ortaya çrkması._Alman felsefesinin materyaliz-


me geçişi üzerindeki denetim kaldrnlmrştrr- mater-
-bilim
yalizmin bilimsizliği telafi etmek zorunda kaldığr srğ mater-
yalist popülerleşmenin patlak vermesi. Bunun, burjuva Al-
manya'nrn ve Alman resmi biliminin en ko5ıu alçalma döne-
minde serpilmesi 1850-1860. Vogt, Moleschott, Büchner.
Karşılrklı güvence.- Bu baylar tarafrndan derhal tekel altrna
alrnan darvinciliğin moda oluşu ile yeniden canlanma.
Bunlar kendi başlanna bırakılabilir ve Alman darkafalr-
srna tanntanrmazlığ öğretmek vb. biçimindeki, dar olsa da
takdire layık olan uğraşlanna terkedilebilirdi, ama 1o her-
şeye karşrn Almanya'ya ün sağIayan felsefeye sövgüIer (ak-
tanlacak lıısrmlar)* ve 2" doğa teorilerini topluma uygulama
* Büchner felsefeyi ancak bir dogmacı olarak tanıyor; nitekim kendişi
de Nico]ai\n, Voltaire'in ruhundan yoksun olduğu gibi' büytü Fransrz ma-

222
Ve sosyalizmi reformdan geçirme Varsayrmr sözkonusudur.
Böylece onlar, bizi, kendilerine dikkate zorluyorlar.
Birincisi, bunlar kendi alanlannda ne yapmışlardır? Ak-
tarmalar.
2o Dönüş noktası, s. 170-171. Bu ani hegelcilik nereden
geliyor?l35 Diyalektiğe geçiş.
Iki felsefı eğilim, defişmez kategorileri olan metafizik,
alucr kategorileri olan diyalektik (Aristoteles ve özellikle He-
gel); bu temel Ve sonuç, neden ve etki, özdeştik ve ayrım, gö-
rünüş ve öz değişmez karşrtlrklannrn savunulamaz olduğu,
yaprlan analizin bir kutbun ötekinde nuce [tohum] durumun_
da bulunduğunu gösterdiği, belirli bir noktada bir kutbun
ötekine dönüştüğü, bütün mantrğn ancak bu ilerleyen kar-
şrtlrklardan geliştiğ yolundaki kanrtlar. _ Bu Hegel'in ken-
üsinde gizemlidir, çünkü kategoriler önceden varolan şeyler
ve gerçek dünyanrn diyalektiği de bunlann yansrmasrndan
ibaretmiş gibi görüntirler. Gerçekte durum bunun tersidir:
zihnin diyalektiği ancak gerçek dünyanrn, doğanrn ve tarihin
hareket biçimlerinin yansımasrdır. Doğa bilginleri geçen yüz-
yrlrn sonuna, hatta 1830'a kadar eski metafrzikle gayet güzel
idare edebiliyorlardr, çünkü gerçek bilim mekanikten
yersel ve kozmik- ileri gitmiyordu. Buna karşrn, basit ma- -
tematiğin ölümsüz gerçeğini aşrlmrş bir görüş olarak kabul
eden yüksek matematik, çoğu kez tersini ileri sürerek ve ba-
sit matematikçiye salt saçmalık gibi göriirıen önermeler orta-
ya koyarak, bir kargaşalık getirmişti. Burada katı kategori-
ler ortalrktan kayboldu; matematik, salt soyut nicelik, kötü
sonsuzluk gibi en basit ilişkilerin bile tamamen diyalektik
bir biçim aldığr ve matematikçileri isteklerinin tersine ve
farkrna varmadan diyalektikçi olmaya zorladrğ bir alana
ulaştr. Matematikçilerin bu çelişkiyi çözmek, yüksek ve basit
matematiği uzlaştrrmak, yadsrnamayacak bir sonuç olarak

teryalistlerinin ruh ve hareketinden yoksun olan (bu konuda Hegel), A]man


sözde Aydrnlanma döneminin en yaban ikinci elden ürününjin do-gmacısıdır.
Lessing'in "ölü köpek Spinoza"sı.ıan [Hegel] Enzyklopödie, önsozl. 19. [ğı_
gels'İn notu.J

223
vardrklan şeyin saçmalık olmadığnı zihinlerinde açrklamak,
genel olarak hareket noktasrnr, yöntemi ve sonsuzluğun ma-
tematiğinin sonucunu mantrksal olarak açrklamak için baş-
vurduklan oyunlardan, hilelerden ve kaçamak yollardan
daha gülünç bir şey yoktur.
Ama şimdi her şey değişti. Kimya, frziksel şeyierin soyut
böIünebilirliği, kötü sonsuzluk
- atomistik. Fizyoloji - hüc-
re (gerek bireylerin ve gerek türlerin farklrlaşma yoluyla or-
ganik gelişme süreci, rasyonel diyalektiğin en çarprcr dene-
mesi) ve son olarak doğa kuwetlerinin özdeşliği ve kategori-
lerin tüm değişmezliğine son veren karşılrklr değşebilirlik.
Buna karşrn, doğa bilginlerinin çoğunluğu, hala eski metafi-
zik kategorilere sanlmakta ve doğadaki diyalektiği sözümo-
na tanrtlayan bu modern olgulann rasyonel olarak açrklan-
masr ve birbirleriyle ilişkili hale getirilmesi gerekti$nde de
çaresiz kalmaktaydrlar. Burada düşünme gereklidir: atom
ile molekülü vb. mikroskopla de$I, ancak düşünce ile gözle-
yebiliriz. Kimyacrlar ile (Hegel'i tamyan Schorlemmer bir
yana) sonunda çaresizliğin genel sözlerle örtbas edilmek zo-
runda kaldığı Virchow'un Hücre Patohojisİni karşrlaştrnnrz:
gizemcilikten sr5rnlmrş diyalektik, gündelik silahlannr sanki
mantrğrn basit matematiğiymiş gibi gösteren, katr kategori-
nin yeterli olduğu alanr terkeden doğabilim için mutlak bir
zorunluluk oluyor. Felsefe, kendi ölümünden sonra, onu ter-
kettiği için, doğabilimden öcünü alryor. Ama doğa bilginleri,
felsefenin doğabilimde elde ettiği başandan, bu felsefede bir
şey bulunduğunu ve bu şeyin kendi öz alanlannda onlan aş-
trğrnr görebilmeliyililer (Leibniz
- sonsuzluğun matematiği-
nin kurucusudur, tümevanm budalası New'bon136 ona oranla
aşrrmacrl37 ve bozucu olarak ortaya çrkar; Kant Lapla-
ce'dan önce errrenin kökeni teorisi; oken evrim- teorisini
Almanya'da kabul eden ilk kişi; Hegel
-onun [...J* doğabi
-
limleri toplu bir kavrayrşla ele almasr ve rasyonel olarak
gruplandrrmasr, materyalist saçmalrklarrn topundan daha

* Elyazmasında bir mürekkep lekesinin kapladığı bir sözciik okunama_


mıştrr. -.Ed.
büyük bir başandır).
Büchner'in, varolma savaşımr temeli üstünde sosyalizmi
ve ekonomi politiği yargılama iddiası üzerine: Hegel (Enzy-
khopödie,I, s. 9) kunduracılrk üzerine.l38
Politika ve sosyalizm konusunda: dünyanın beklemiş ol-
duğu anlık (s. 11).139
Birbirinin dışında yanyana olma ve ardarda gelme. He-
gel., EnzyHopİidie, s. 35! ulusun, tasannrn be}irlenimi ola-
rak.140
Hegel, Enz|sıHopödıe], s. 40. Doğa görüngüleri14l- ama
Büchner'de düşünüLmez, yalnrz kopya eülir, bu yüzden ge-
reksizdir.
Sayfa 42. Solon'un yasalan ''kendi kafasrndan doğmuş-
aynı şeyi modern toplum için yapabilir.
tur"
- Büchner
Sayfa 45. Metafrzik bilimi- hareketlerin de-
-şeylenn
ğİl.
Sayfa 53. ''Deneyde her şey, gerçekliğe dayandrrdrğımız
zihne bağlıdır. Büyük bir zihin büyük deneyler yapar ve gö-
rüngülerin renkli o5rununda önemli noktayl hemen kawar."
Sayfa 56. Insan bireyi ile tarih arasrndaki paralellikla2
embriyoloji ile paleontoloji arasrndaki paralellik.
-
ile

Tıplu Fourier'nin, h6l6 kullanrlmakta olan, bir matema-


tiksel şiir1a8 olması gibi, Hegel de bir diyalektik şiirdir,

;{ğ

Yanlrş o|an gözenekLilik teorisi (buna göre çeşitli sahte


maddeler, rsr maddesi vb., birbirinin gözenek]erinde bulu_
nurlar, €ıma gene de birbirlerine slzamazlar) Hegel tarafrn_
dan salt anlığn uydurması olarak ortaya konut (Enz
[5rklopİidieJ' I, s. 259. Ayrrca bkz: Logikıaı;.

225
Hegel, Enz|yHopİidie],l, s. 205-2061a5 o zamanki fiziksel
görüşIere karşın atom ağırlrklan konusunda ve üzerinde dü-
şüncerrin karar vermesi gereken, düşünce belirlenimleri ola-
rak atomlar ve moleküller konusunda kahince bir pasaj.

;F

Eğer Hegel, doğayı kendi yabancrlaşması içinde ölümsüz


''Fikir''in bir belirişi olarak kabul ediyorsa ve bu böylesine
afir bir suçsa, morfolog Richard owen'a ne diyelim: ''bugün
gerçekleştirilen hayvan türlerinin varolmasrndan çok önce,
bu ilk örnek fikri, bu gezegende, değişik biçimlerde cisimle-
şerek kendini gösterdi'' {Nature of Limbs, 1849).146 Bunu,
hiçbir kastr olmayan gizemci bir doğa bilgini söylerse, bıra-
kın söylesin denir, ama aJrnr şeyi, bir fıIozof, ondan bir şey
kasteden, ters biçimde olmakla birlikte au fond laslında]
doğru bir şey kasteden bir filozof söylerse, bu bir gizemcilik
ve müthiş bir cinayet olur.

)t3

Doğa bitğni düşüncesi: tannnrn yaratma srras nda ge-


nelden özele ve bireye doğru gittiğini, önce olduğu gibi omur-
galı hayvanlan, sonra da memeli hayvanlan, yrrtrcr hayvan-
lan, olduğu gibi, kediyi ve sonunda aslanr vb. yarattrğınr öne
süren Agassiz'in yaratılış planr! Bu demektir ki, önce somut
şeyler biçiminde soyut kawamlar Ve sonra somut şeyler!
(Bkz: Heckel, s. 59.)147

oken'de (Hackel, s. 85 ve devamr) doğabilim ile felsefe


arasrndaki ikicilikten oluşan saçmalrk açıktır. oken, düşün-
ce yoluyla protoplazma ile hücreyi keşfeder, ama konuyu, do-
ğabilim yolunu izleyerek araştrrmak hiç kimsenin aklrna gel-
mez. Bunu düşünce başarmalrdrr! Protoplazma ile hücre
-
226
keşfedildiğinde, oken genel bir itibarsrzlrk içindeydi.

*
Hofmann (Eİn Jahrhundert Chemie unter den Hohenzo]-
Lern)* doğa felsefesine değinir. Hiç bir gerçek hegelcinin ta_
nrmadığı edebiyatçr Rosenkranz'tan bir aktarma. Doğa felse-
fesini Rosenkranz için sorumlu tutmak, Hofmann'rn, şeker
pancannrn Marggraf tarafi ndan keşfedilmesinden dolayı Ho-
henzollernleri sorumlu tutmasr kadar saçmadu.l48

*
Teori ve görgücülük Dünyanrn kutupluluğu, teorik
olarak Neıv-ton tarafrndan -saptanmrştrr. Cassinilgr'149 51.-
'g
ki Fransrzlar, dünyanrn elips biçiminde ve kutup ekseninin
en uzun olduğunu, görgücül ölçülere dayanarak çok uzun za-
man sonra ileri sürmüşlerdir.

It+

Giirgücülerin Yunanlrlan küçük görmeleri, örneğin


Thomson (on Electriciüy [''Elektrik Üzerinelı])lso okunduğu
zaman ilginç bir biçimde sergilenir, bu alanda Davy ve hatta
Faraday gibi kişiler karanlrkta elyordamı ile dolaşmakta
(elektrik lıvrlcrmr vb.) ve Aristoteles ve Plinius'un frziksel-
kimyasal görüngüler konusundaki öykülerini anrmsatan de-
neyler yapmaktadrrlar. Işte bu yeni bilimde görgücüler eski-
lerin körükörüne araştrrmalannr yinelerler. Ve Faraday, de-
hasıyla doğru yolu bulduğunda, darkafalı Thomson bunu
protesto etmek zorundadrr. (s. 397.)

*
Hreckel, Anfuop|ogenİef, s.707 ''Materyalist dünya görü-
* "Hohenzollern Egemenliğinde Bir Yüz1ıl Kimya".
-ç.
227
şüne göre, madde ya da töz hareketten* ya da ıa's uiva'dan
[canlr kuwet] önce vardr, madde kuweti yaratmıştrr.'' Bu,
kuwetin, maddeyi yaratmrş olmasr kadar yanlrştrr; çünkü
kuwet ve madde birbirlerinden a5rnlmazlar. 151
o, materyalizmini nereden alıyor?

*
Causae frnales ve effrcientes,** Hreckel tarafindan (s. 89,
90) ereHi o]arak ve mekanik olarak etkiyen nedenlere dönüş-
türülmüştür, çünkü ona göre causae fina]es = tann! Gene ona
göre, kantçı anlamda ''mekanik'' tartrşmasrz = birci; mekanik
anlamda mekanik = değil. Böyle bir dil kargaşasrnda saçma-
lıktan kaçrnmak miimkün değildir. Hackel'in, burada,
Kant'rn lkitik der Urtei]skraft için söylediği, Hegel'e uygun
düşmez (Geschichte der Phihosophıe, [vol. III] s. 603).152

;{ç

Heackel'de kutupluluğun başka*** bir örneği: mekanizm


= bircilik ve vitalizm ya da teleoloji = ikicilik. Zaten Kant ve
Hegel'de içseJ erek, ikiciliğe karşr protestodur. Yaşama uygu_
Ianan mekanizm çaresiz bir kategoridir, ad}ann tüm anla-
mrndan vazgeçmek istemiyorsak, olsa olsa kimyasallrktan
sözedebiliriz. Arnaç: Hegel, V, s. 205153:
''Mekanizm, kawamr için başka birşeye gereksinme gös-
termeyen bir bütün halinde doğayı kendi için anlamaya ça-
lrşmasl dolayısryla bir bütünlük özlemi halinde kendini gös-
terir erekte ve, buna bağLı dünyadışı anlıkta bulunmayan
bir -
bütünlük.''* Bununla birlikte, önemli olan, mekanizmin
(18. yüzpl materyalizmi de birlikte) soyut bir zorunluluktan
ve bundan dolayr da raslantrdan ileri gidememesidir. Madde-
*
Italikler Engels'indir. -Ed.
**
Ereksel nedenler ve etkileyici nedenler.
**x Bu sözciik, aynı sayfada bulunan nottan-ç.
hemen önce yazılmış "kutup_
luluk" notuna atıf yapmaktadrr. (Bu kitabın 237'238. sayfalanna balonrz.) _
Ed.

228
nin kendiliğinden düşiinen insan beynini geliştirmesi, bunun
oluştuğu yerde adrm adım bir zorunluluk bulunduğu halde,
mekanizm için salt bir raslantıdrr. Gerçekte ise maddenin ni-
teliği düşünen varlrklann errrimine doğru ilerlemektir, bun-
dan dolayı da böyle bir şey gerekli koşullann (her yerde ve
her zaman a5mr olmasr zorunlu değildir) bulunduğu yerde zo-
runlu olarak oluşur.
Gene Hegel'den, V, s. 206:
''Bundan dola;n, bu ilke [mekanizm ilkesi]* drş zorunlu-
luk bağlantısr içinde, içerdiği önemsiz, hatta bayağ herşeyi
mutlak bir şeymiş gibi koyan teleolojiye karşr sonsuz özgİit-
lük bilincini verir; burada daha ewensel bir düşünce, kendi_
ni ancak son derece srkrntılı hisseder ve hatta tiksinti du-
yar."
Burada, gene doğada büyük bir madde ve hareket israfr
vardrr. Güneş sisteminde, üzerinde yaşam ve düşünen varlrk
bulunabilen, muhtemelen en çok üç gezeger, vardrr bu-
günkü koşullar altında. onlar uğruna koskocaman bir -aygıt!
organizmadaki iigsel amaç, Hegel'e göre (V, s. 244)154 iti
ile işler. Pas trop fort.ttinin tek canlıyr, onun kawamry|a az-
çok uyumlu duruma getirdiği varsayılryor. Tüm içselereğn
ne ölçüde ideolojik bir belirlenim olduğu bundan anlaşrlryor.
Ve yine de Lamarck buna dahildir.

*
Doğa bilginleri, felsefeyi ihmal ederek ya da kötüleyerek
ondan kurtulacaklanna inanıyorlar. Ama düşünce olmaksr-
zrn ilerleyemezler ve düşünce için de düşünce belirlenimleri-
ne gereksinmeleri vardrr. Ama bu kategorileri, onlar, oku-
muş denilen kişilerin, çoktan geçip gitmiş felsefelerin, kalrn_
trlann egemenliğinde olan srradan bilincinden, ya da üniver_
sitede zorunlu olan birazcık kulak verilen felsefeden (bu ise
parçalar halinde kalmaz, aJmr zamanda çok değişik ve ço-
ğunlukla en kötü okullann kişilerinin görüşIerinden oluşma
* Engels üarafından eklenmiştir. -Ed
bir kargaşalrktrr), ya da her çeşit felsefe yazrlannrn eleştiril-
meden ve sistemsiz biçimde okunmasrndan düşünmeyerek
alrrlar. Böylece felsefenin daha az tutsas değildirler, ne ya-
zrk ki genellikle bu tutsaklrk en kötü felsefeyedir. Felsefeye
en çok sövenler, en kötü felsefenin en kötü vulgarize edilmiş
kalrntılannrn tutsaklandrr.

*
Doğa bilginleri hangi tutumu benimserlerse benimsesin-
ler, felsefenin egemenlis altrndadrrlar. Sorun, kötü ve moda
olan bir felsefenin mi, yoksa düşünce tarihi Ve onrın başanla-
n ile yakınlrk kurmuş teorik düşüncenin bir biçiminin mi
egernerr\ğ"a\trrr(ao\ııakisteöiklerı.(iı.
"Fizik, kendini metafizikten korıl'', sözü çok doğrudur,
ama başka bir anlamda.15s
Doğa bilginleri, eski metafiziğin döküntüIerine sarrlarak,
felsefenin aldatrcr bir yaşam siiçdtirmesine neden olurlar.
Ancak doğa ve tarih bilimi diyalektiği özümleyince, bütün
felsefr döküntüler düşünce teorisinden başka- gerek-
-salt
siz hale gelir, pozitif bilimde kaybolup giderler.

230
IDrYALEKTİK]

tA)DfYALEKTİĞIN cpNpı, SoRIINLARI


DrYALEKTIĞİN tpııını YASAJ,ARI]

DfYALEKTIK, nesnel denilen diyalektik, tiirn doğada ege-


mendir ve öznel denilen diyalektik, diyalektik düşünce, do-
ğanrn her yerinde kendini gösteren ve karşıtlann sürekli ça-
trşmasr ve bunlann sonal olarak, birbirlerine ya da daha
ytiksek biçimlere geçmeleri yoluyla doğanın yaşalnrnl belirle-
yen hareketin karşrtlar aracrlrğyla yansrmaslndan ibarettir.
Çekme ve itme. Kutupluluk manyetizm ile birlikte başlar,
tek ve aynr cisimde kendini gösterir; elektrikte, kendisini
karşrt gerilim alan iki ya da daha çok cisme dağtır. Bütün
kimyasal süreçler, kendilerini, kimyasal çekim ve itim sii'reç-
lerine indirgerler. Ensonu, organik yaşamda, hücre çekirde-
ğinin oluşumu, canlı protein maddesinin kutuplaşmasr ola-
rak görtilmelidir ve evrim teorisi en ilkel hücreden başlaya-
rak bir yandan en karmaşrk bitkiye, öte yandan insana ka_
dar gelen her ilerlemenin kalıtrm ve uyarlanma arasrndaki

231
siirekli çatrşmadan nasıl etkilendiğini gösterir. Bununla ilgi-
li olarak ''pozitif' ve ''negatif' gibi kategorilerin böyle evrim
biçimlerine ne kadar az uygulanabileceği anlaşrlrr. Kalrtrm,
pozitlf, kahcr yan olarak, uyarlanma ise negatif, kalrtrmla
geçeni durmadan yokeden yan olarak alınabilir; ya da uyar-
lanma, yaratrcı, aktif, pozitif etkinlik, kalrtım da direnen, pa-
sif, negatif etkinlik olarak pekAlA alınabilir. Ancak tarihte
ilerleme nasll varolan şeylerin yadsrnmasr olarak ortaya çr-
kryorsa, burada da pratik nedenlerden dolayr- uyar-
-salt
lanma negatif etkinlik olarak daha iyi kawanmaktadrr. Ta-
rihte hareket, önde gelen halklann bütün nazik dönemlerin-
de karşıtlrklarla en dikkat çekici biçimde ortaya çrkar. Böyle
anlarda bir halkrn, bir çrkmaz yolun iki yönünden birini,
''şunu ya da bunu'' seçmesi zorunluluğu vardrr. Ve aslrnda
sorun, her dönemde politika ile uffaşan darkafalrlafl| arzu
ettiğinden daima başka türlü konur. 1848'in liberal Alman
darkafahsr bile, L849'da anslzrn, beklenmedik anda, istekle-
rinin dışrnda, şöyle bir soru ile karşr karşrya kalmrştrr: eski
gericiliğe daha yoğun bir biçimde dönüş mü, yoksa cumhuri-
yete kadar, hatta belki de tek ve bölünmez, sosyalist temeli
olan bir cumhuriyete kadar devrimin sürdürülmesi mi?
IJzun uzun düşünmedi ve Alman liberalizminin çiçeği olarak
Manteuffel gericiliğini yaratmaya yardrmcr oldu. 1851'de de
Fransız burjuvasr, kendisinin asla beklemediği bir çıkmaz
karşrsrnda kaldr: bir imparatorluk karikatürü, proletarya
egemenliği ve Fransa'nrn bir alçaklar çetesi tarafindan sö-
mürülmesi mi, yoksa bir sosyal-demokrat cumhuriyet mi
ve o, alçaklar çetesinin koruyuculuğu altında işçileri sömür-
-
meye devam edebilmek için bu çeteye boyun eğdi.

)r

Hard and fast Lines lkatı ve değişmez çizgilerJ evr'im teo-


risi ile bağdaşmaz omurgalr hayvanlarla omurgasrzlar
- bile
arasındaki srnrr ğzgisi artık katı defildir, trplıı balrk]ar-
la hem karada ve hem suda yaşayan hayvanlat (amphibians)

232
arasrnda olduğu gibi. Kuşlarla sürüngenler arasrndaki sınrr
çizgisi ise her gün biraz daha önemini yitirmektedfu. Comp-
sognathus|56 ile Archeopteryx arasında pek az bağlaylcı hal-
ka eksiktir ve dişli kuşgagalan her iki yanmkürede ortaya
çrkmaktadrr. ''Ya bu, ya o'' gittikçe yetersiz olmaktadır. Daha
ilkel hayvanlarda birey kawamı kesinlikle saptanam az. Y al-
nrz belli bir hayvanrn bir birey ya da bir sürü olup olmadığı
bakımrndan değil, gelişme içinde
- bireyin besleyiciler)
sr ve başka birinin başIamasr (başkalannr
ortadan kalkma-
balrr-
mrndan da böyle.157
Doğa görüşünde, bütün a;rnmlann ara basamaklarda bi-
raraya geldiği, bütün karşrtlann ara halkalar yoluyla birbiri-
ne geçtiği böyle bir aşama için, eski metafizik düşünce yönte_
mi artrk yetersizdir. Hard and fast Lines, kayıtsrz şartsrz, ev-
rensel geçerlikte ''ya bu, ya o'' diye bir şey tanrmayan, değiş-
mez metafizik farklılıklar arasrnda köprü kuran, "ya bu, ya
o'' yanrnda ''hem bu, hem o'' kuralrnı da yerine koymasınr bi-
len ve karşrtlrklan uzlaştrran diyalektik, bu aşamaya en
yüksek ölçüde uygun düşen tek düşünce yöntemidir. Kuşku-
suz, günlük kullanımda, bilimdeki küçiıü< bilim alışverişle-
rinde metafrzik kategoriler geçerlilisni korur.

*
Niceliğin niteliğe dontışmesi = "mekanik" dünya görüşü,
nicelik değişimi niteliği desştirir. Bu baylar bunu hiç mi hiç
sezmemişlerdir!
. iN6

Ussal (reason) düşiince belirlenimlerinin karşıt niteliği:


Kutuplaşma. Elektriğin, manyetizmin vb. kutuplaşmalan ve
karşıtlıklar içinde hareket etmeleri gibi, düşüncelerde de du-
rum böyledir. Birincilerde herhangi bir tekyanlrlığr sürdür-
mek nasrl mümkün değilse ve hiçbir doğa bilgini böyle bir
şeye kalkrşmayı düşünmezse, ikincisinde de durum budur.
*
''Öz'' belirlenimin gerçek doğası bizzat Hegel tarafindan
belirtilir. (EnzyH]opİidie],I, patagtaf 111, ek): ''Özde her şey
görelidir.'' (Örneğn, pozitif ve negatifin, ancak ilişkileri için-
de anlamr vardrr, herbirinin kendi için anlamr yoktur.)

*
Parça ve bütün, örneğ.in, organik doğada şimdiden yeter-
siz hale gelen kategorilerdir. Tohumlann fişkrrması
embriyon- ve yeni doğrnuş ha5rvan, ''bütün''den a;rnlan -
''parça'' olarak kabul edilemez; bu çarpık bir anlama olur.
Ancak cesette bir parça o|ar. (EnzfyHopİidief,I, s. 268.)158

*
Basit ve bileşik. organik doğada bile, aynı biçimde, an-
.lamlarınr yitiren ve uygulanamaz hale gelen kategoriler. Bir
ha5rvan, ne kemiklerden, kandan, luhrrdaktan, adalelerden,
dokulardan vb. oluşmuş bir mekanik bileşik, ne de element-
lerden oluşma kimyasal bileşik diye belirlenir. Hege| (Enz
fsrHopİidieJ,I, s. 256.).159 Ne kadar karmaşrk olursa olsun,
organizma ne basittir, ne de bileşik.

*
Soyut özdeşlik de (a = a; ve negatif olarak, a ayrr:, zaman-
da, a'ya hem eşit ve hem eşit değil o|amaz), aynı şekilde, or-
ganik doğaya uygulanamaz' Bitki, ha5rvan, her hücre yaşa-
muuİl her anında kendi kendisiyle özdeştir, ama maddeleri
özümlemesi ve atmasr, soluk almasr, hücre oluşturmasr ve
hücre ölümü, varolan dolaşrm siireci, krsacasr, yaşamı oluş-
turan ve toplam sonuçlan, yaşam aşamalannda gözlerimizin
önüne serilen ---embriyon dönemi yaşamr, gençlik, cinsel ol-
gunlaşma siireci, yaşlanma, ölüm- zaman zamar. ortaya çr_

234
kan aralrksız birçok moleküler değişimler yoluyla kendi ken-
disinden farklı hale gelir. Fizyoloji ne kadar gelişirse, bu
ardr arkasr kesilmeyen sonsuz küçük değişiklikler ve dolayr-
sryla özdeşIlk içindeki farklılrğn hesaba katrlmasr da o ka-
dar önem kazanrr ve organik bir varlrğın kendi kendisiyle öz-
deş, sabit bir şey olarak ele alrnmasr gerektiğini savunan for-
mel özdeşliğin eski soyut görüş açlsrnrn modası geçer.* Buna
karşrn ona dayanan düşünce biçimi, kategorileriyle birlikte
yaşamaya devam ediyor. Ama inorganik doğada bile böyle
bir özdeşlik gerçekte yoktur. Her cisim, onu durmadan değiş-
tiren, özdeşliğini yeni biçime sokan mekanik, fiziksel, kimya-
sal etkilerle sürek]i olarak karşı karşrya bulunur. Soyut öz-
deşlik, farka olan karşıtlğ ile, yalnız matematikte
gerçekliğin yansrmalan bile olsa, düşiirıcenin yarattıklan ile -
uğraşan soyut bir bilim olan matematikte- yerindedir ve
orada da sürekli olarak ortadan kaldınlrr. Hegel, EnzyH
fopğidie],I, s. 235.160 Özdeşliğin kendi içinde farkı içerdiği ol-
gusu, yüklemin özneden zorunlu olarak farklı olduğu her
önermede ifade edilir: zambak bir bitkidir, gü1 kırmızıdır,
burada, ya öznede, ya da yiiklemde, yüklem ya da özne tara-
findan karşrlanmayan bir şey vardır. Hegel, s. 231.i61 Kendi
kendisiyle özdeşliğn daha baştan kendi tamamlayıcrsı ola-
rak başka her şeyden farklıLığ gerektirdiği apaçrktrr.
Sürekli değişim, yani kendi kendisiyle soyut özdeşliğin
kalkmasr, inorganik denen doğada da görülür. Yerbilim, bu-
nun tarihidir. Yüzeyde mekanik değişmeler (aşrnma, don),
kimyasal değişmeler (hava etkisiyle olan değişmeler); içte
mekanik değşmeler (basrnç), ısr (volkanik), kimyasal (su,
asitler, birleştirici maddeler); geniş ölçüde
depremler vb.. Bugünün yazıtaşr, onun oluştuğu- altüst olmalar,
sulu çamur-
dan; tebeşir, onu oluşturan dağnrk mikroskobik kabuklar-
dan; hatta bazr bakrmdan tamamen organik kökenli olmasr
olası kireçtaşr, ödtaşr, gene parçalanmrş granitten vb. oluş-
muş dağnık deniz kumundan, hele kömürden, tamamen
* Elyazmasının kenannda, burada, Engels tarafindan yazılmrş şu not
var: "Aynca, tiiırlerin gelişmesi bir yana.'-.Ed.
farkhdrr.

;F

ozdeşLik yasası, eski metafrzik anlamda, eski görüşün te-


mel. yasasrdlr: a = a. Her şey kendine eşittir. Her şey sürek-
liydi, güneş sistemi, yrldrzlar, organizmalar. Bu yasa, doğabi-
lim taraflndan her a5rn durumda, azat azar çürütüImüştür,
ama teorik olarak höl6 ayaktadrr ve eskinin yandaşlannca
hAl6 yeniye karşı ileri sürülmektedir: bir şey' aynl anda hem
kendisi ve hem başka bir şey olamaz. Ama doğru, somut öz-
deşliğin farlu, değişimi de içerdiği olgusu, doğabilim tarafrn-
dan krsa bir süre önce a;rnntrlanna kadar gösterilmiştir (yu-
kanya bakrmz).
Soyut özdeşlik, bütün metafizik kategoriler gibi, küçük
ölçiiler ya da lrısa zaman dönemlerinin sözkonusu olduğu
günLük uygulama için yeterlidir. onlann içinde kullanilabi-
leceği srnrrlar, hemen her durum için farklıdrr ve nesnenin
niteliği ile belirlenir; bu srnırlar, olağan gökbilimsel hesapla-
mada, elipsin yanlışsrz, pratik amaçlar için temel biçim ola-
rak alrnabildiği bir gezegenler sisteminde, başkalaşımınr bir-
kaç haftada tamamlayan bir böcekte olduğundan çok daha
geniştir. (Başka örnekler vermek gerekirse, örneğin binlerce
ylllrk dönemler içinde hesaplanan tür değişimleri vardrr.)
Ancak, kapsamlr rolüyle doğabilim için, onun her dalrnda
bile, soyut özdeşlik tamamen yetersizdir ve bütün olarak uy-
gulamada artrk ortadan kaldrnlmrşsa da, teorik olarak kafa-
larda hdlA egemendir; doğa bilginlerinin çoğu, ancak karşr-
lrk]ı etkileri içinde, farlı, özdeşlik içine alarak gerçes göste-
ren tekyanlı kutuplar yerine, özdeşlik ve farklrlrğn uzlaş-
maz karşrtlıklar olduğunu kabul ederler.

rı+

Özdeştik ve farklılrk ve zorunluluk


ve etki - raslantr
ayn ayır ele alınrnca
neden
birbirine dönüşen -iki temel
-
236
karşrtlrk.*
İşte o zaman ''ilk ilke}er''in yardrma koşmasr zorunludur.

t(

Pozitif ve negatif. Ters olarak da adlandrnlabilirler:


elektrikte vb.; kuzey ve güney gibi. Bir kimse bunu tersine
çeürir, geri kalan terminolojiyi de buna göre değştirirse,
her şey doğruluğunu muhafaza eder. o zaman batrya doğu,
doğuya batı diyebiliriz. Gtineş batrdan doğar, gezegenler do-
ğudan batıya doğru döner vb., yalruz isimler değişmiştir.
Gerçekten de, fizikte, dünyanrn manyetik kuwetinin kuzey
kutbu tarafrndan çekilen mrknatısın hakiki güney kutbuna,
kuzey kutbu deiz, ve bu da bir sakrnca doğurmaz.

*
Pozitif ve negatifrn eşdeğerli oluşu yan pozitif ve
hangi yan negatif olursa olsun- yalnız -hangı
analitik geometride
değil, fizikte daha da lgeçerlidir] (bkz: Clausius, s. 87 ve son-
rasr.)162

*
Kutupluluk ortadan kesilen bir mıknatrs, nötr olan or_
tayı kutuplaştrnr, ama eski kutuplar gene yerinde kalır. öte
yandan, ikiye kesilen bir solucan, pozitif kutupta ağzrnr mu-
hafaza eder ve öteki ucunda dışlu çıkrşı ile birlikte yeni bir
negatif kutup oluşturur. Ama eski negatif kutup (dışlıı çıkı-
şı) bu kez pozitif olur, ağz olur ve kesilen uçta yeni bir dışkı
çıkrşr ya da negatif kutup oluşur. Voi]h, pozitifin negatife dö-
nüşmesi.

* Elyazmasrnda
şöyledir: "die beiden Hauptgegensötze" (iki temel kar-
şrtlrk). Engels'in burada kastettiği şudur: 1) özdeşliğin ve farklılığrn antitezi
ve 2) neden ve etkinin antitezi. "Raslantı ve zorunluluk" sözcükleri daha
sonra satrr]ar arasrna eklenmiştir. --Ed.
*
Kutuplaşma. J. Grimm için bir Alman lehçesinin, ya yiik-
sek Almanca ya da aşağı Almanca olmasr gerektis, hölA ke-
sin bir yasaydr. Bu arada Frankonya lehçesini tamamen göz-
den uzak tutmuştu.lffi Karoling dönemi sonrasrnrn yazrlr
Frankonya lehçesi, yüksek A}manca olduğundan (çünkü yük-
sek Almancanrn sesli harf değiştirme biçimi Frankonya'nrn
güney doğusunu etkisine almrştı), Frankonya lehçesinin bir
yerde eski yüksek Almancaya, başka bir yerde Fransrzcaya
geçtiğini sanmrştr. o zaman eski Salik bölgelerine Holland a
lehçesinin nereden geldiğini açrklamak kesinlikle olanaksrz
kaldı. Frankonya lehçesi ancak Grimm'in ölümünden sonra
yeniden keşfedildi: Salik, yenileşmiş biçimiyle Hollanda leh-
çesi olarak, Ripuarik lehçesi orta ve aşas Ren lehçelerinde,
kısmen değişik aşamalarda yüksek Almanca, krsmen de aşa-
ğr Almanca olarak kalmrş, böylece Frankonya lehçesi -hem
yüksek Almanca, hem de aşağı Almanca olmuştur.

i&,

RasLantı ve Zorun]u]uk

Metafrzisn ayağna dolaşan başka bir karşrtlrk, raslantr


ve zorunluluk karşıtlığdır. Bu iki düşünce saptanmasrndan
daha çok birbiriyle çelişen şey Var mrdrr? Her ikisinin özdeş
olmasr, raslantrnın zorunlu ve zorunluluğun da raslansal
oluşu nasrl mümkün olur? Sağduyu ve onunla birlikte doğa
bilginlerinin çoğunluğu zorunluluk ile raslantryr, birbirlerini
kesin olarak drşlayan saptamalar olarak ele alır. Bir şey, bir
durum, bir süreç, ya raslansaldrr, ya da zorunludur, ama iki-
si birden değildir. o halde her ikisi doğada yanyana bulu-
nurlar. Doğa her türlü nesneyi ve süreci içerir, bunlann ba-
zılan raslansal, bazrlan da zorunludur ve burada önemli
olan, iki türü, birbiriyle kanştrrmamaktır. Örnesn, bazı|an
kesin özgül nitelikleri zorunlu olarak kabul eder, a5mr türün

238
bireyleri arasrndaki öteki farklan raslantr olarak niteler; ve
bu, bitkiler ve hayvanlar için geçerli olduğu gibi kristaller
için de geçerlidir. Bu arada, aşağı grup gene 5rukan gruba
göre raslansal hale gelir ve böylece fe1ı's [kedi] ya da equus.
[at] cinsinde kaç çeşit tür bulunduğu, ya da bir srnrfta kaç
tane cins ve takrm bulunduğu, bu türlerin her birinde kaç bi-
reyin varolduğu, ya da belli bir böIgede kaç çeşit hayvan
ttiırü oldufu, genel olarak tüm hayvanlann ve bitkilerin neye
benzediği bir raslantr sorunu olarak açrklanrr. Sonra da zo-
runluluğun bilimselbalomdan ilgilenilecek tek şey olduğu ve
raslantr ile bilimin ilgilenmediği ilan edilir. Bu demektir ki,
yasalar altrna konabilen, yani bilinen şey ilginçtir, yasalar
altrna konamayan, yani bilinmeyen şey ilginç değilür, ihmal
eülebilir. Böylece burada her bilim son bulur, çünkü asrl
araştrnlacak o|an bilmediğmiz şeydir. Bu demektir ki, genel
yasalar altrna konabilen şeye zorunlu gözüyle, konamayana
da raslansal gözüyle balrrlrr. Herkes, bunun; açıklayabildiği
şeyi doğal diye ilan eden, açrklayamadığınr doğaüstü neden-
lere bağlayan cinsten bilim olduğunu anlar. Açrklanamayan
şeyin nedenini raslantr ya da tann olarak adlandrrmafil, Ş€-
yin kendisi için tümüyle önemsizdir. Bunlann her ikisi de
ya|nızca şunun eşdeğerleridirler: bilmiyorum, o halde bilim-
de yeralmıyorlar. Gerekli bağntınrn olmadığ,r yerde bilim
son bulur.
Bu görüşün karşrsına, Fransrz materyalizminden doğabi-
lime geçen ve raslantryr tamamen reddederek onu ortadan
kaldrrmaya çalışan gerekirci}ik çıkar. Bu görüşe göre, doğa-
da, yalnızca basit, dolaysrz zorunluluk egemendir. Bir bezel_
ye kapçrğında beş bezelye tanesinin bulunmasr, dört ya da
altr bezelyenin bulunmamasl, bir köpeğin kuyruğunun beş
inç uzunluğunda olmasr ve biraz daha uzun ya da lı:rsa olma-
masr, bu yıl bir arınln belirli bir yonca çiçeğini tozlamasr ve
başkasınr tozlamamasr, ve bu işin kesinlikle belirli bir an ta-
rafindan belirli bir zamanda yaprlması, belirli bir rüzgann
getirdiği bir aslanağzr tohumunun yeşermesi ve başkasınrn
yeşerİnemesi, geçen gece sabaha karşr saat dörtte beni bir pi-

239
renin lsrması, üçte ya da beşte rsrrmaması, hem de sol kal-
çamdan değil sağ omzumdan Islrması - bunlann hepsi ne-
den ve etkinin değiştirilemeyecek zincirlemesinin, sarsrlmaz
bir zorunluluğun oluşturdufu olgulardır; hem de bu zorunlu-
luk öyle bir özelliktedir ki, güneş sisteminin oluştuğu gazw-
varlrğ bile zaten bu olaylann böyle olacağ, başka ttirlü ola-
mayacağ biçimde oluşmuştu. Bu tür bir zorunlulukta da
tannbilimsel doğa görüşünden kurtulamayrz. Augustine ve
Calvin gibi buna tannnrn ölümsüz buynıfu da desek, Türk-
Ier gibi "lesmet"r64 diye de adlandrrsak, ya da zorunluluk de-
sek, bilim için pek bir şey değişmez. Bu durumlann hiçbirin-
de neden zincirinin izlenmesi sözkonusu değildir. Bizler, her
durum için aynr ölçüde alullryrzdrr ve zorunluluk denilen şey
boş bir söz olarak kalrr, onunla birlikte raslantı da daha önce
neyse odur. Kapçıktaki bezelye tanelerinin sayrsrnn neye
dayandrğnr tanrtlayamadısmrz sürece, bu sayr raslantr ola-
rak kalır. Bu olayrn, daha güneş sisteminin ilk yaprsrnda ön-
görüldüğtınü iddia etmek, bizi, bir adım ileri göttirmez. Da-
hasr var. Bu tek bezelye kapçığnrn nedenini nedensellik zin-
ciri içinde geriye doğru izlemeyi kendine iş edinen bilim, bi-
lim olmaktan çrkar, işe yaramaz bir şey haline gelirdi.
Çünkü aynr bezelye kapçısnrn bile, daha başka sayrsız, ken-
dine özgü ve raslantı sonucu ortaya çrkan nitelikleri, renk
tonu, kabuğunun kalrnlrğr ve sertlis, bezelye tanelerinin bü-
yiiklügü vardrr ki, mikroskopla ortaya çıkabilecek ayrı öze|-
likleri bir yana brrakryoruz. o halde birbeze|ye kapçrğ, dün-
yadaki bütün botanikçilerin çözebileceğinden daha fazla ne-
densellik bahntılan verebilir.
Demek ki, burada, raslantr zorunlulukla açrklanmamrş,
zorunluluk salt raslantrmn bir ürünü durumuna indirgen-
miştir. Belirli bir bezelye kapçrsnrn beş ya da yedi değil de,
altr bezelye taşrmasr olgusu, güneş sisteminin hareket yasasr
ya da enerjinin dönüşümü yasasr ile aynr srrada bulunuyor-
sa, aslrnda raslantı zorunluluk düzeyine yükseltilmemiş, zo-
runluluk raslantr düzeyine indirgenmiştir. Dahasr var. Belir-
li bir bölgede yanyana bulunan organik ve inorganik türlerin

240
ve bireylerin çeşitliliğinin yadsınrlamaz bir zorunluluğa da-
yandığ ne kadar çok ileri siirülebilse de, a5rn türler ve birey-
ler için bu çeşitlilik, daha önce olduğu gibi, raslantr olarak
kalrr. Bir ha5rvan için nerede doğdufu, yaşamak için hangi
çeweyi bulduğu, hangi düşmanlann ve kaç düşmanrn onu
tehdit ettiğ bir raslantrür. Ana bitki bakrmından rüzgann
tohumu nereye götürdüğü, yaYn:ı bitki bakımrndan tohumun
çimlenme için hangi toprağ bulduğu bir raslantrdrr; burada
da herşeyin değişmez bir zorunluluğa dayandrğ güvencesi,
zayıf bir avunmadır. Belli bir btılgede, hatta tüm dünyada,
doğa nesnelerinin biraraya gelmesi, sonsuzluktan gelen ilk
saptamaya karşın daha önce ne ise odur bir raslantr.
Hegel, bu iki görüşe karşr çrkarak, -raslantrnrn raslantr
olduğundan ötürü bir nedeni olduğu, bunun gibi raslantr ol-
duğu için de bir neden bulunmadığı; raslantrnrn zorunlu ol-
duğu, zorunluluğun kendisini raslantr olarak belirlediği ve
öte yandan raslantrnın da mutlak zorunluluk olduğu yolun-
da o zamana kadar duyulmamrş önermeler ileri sürdü
(Loğk,II, bölüm III, lrrsım 2: ''Gerçeklik''). Doğabilim, bu
önermeleri, paradoksal saçmalıklar olarak, kendi kendisiyle
çelişen anlamsrzlrk olarak hesaba katmadı ve teorik balrrm-
dan, bir yandan, bir şeyin ya raslansal ya dazorunlu olduğu-
nu, ikisinin birden olamayacağınr kabul eden Wolffmetafizi-
ğinin düşünce yoksulluğunda direndi; ya da öte yandan söz_
lerde genellikle raslantıyı reddeden, ama bunu, uygulamada
her özel durumda kabul etmek için yapan ve daha az düşün-
ce yoksunu olmayan mekanik gerekircilikte direndi.
Doğabilim, bu biçimde duşünmeyi sürdürürken, Dar_
win'in kişiliğinde ne y aptı?
Darwin, çrğr açan yaprtrnda,165 raslantrnrn varolan en
geniş temelinden hareket etti. Tamrtamına, bir tek türden
bireyler arasrndaki sonsuz raslansal farklar, yani türlerin
karakterlerini parçalayrncaya dek yoğunlaşan ve dolaysrz
nedenleri ancak çok ender birkaç durumda göriilebilen fark-
lar, Darwin'i, biyolojideki tüm düzenliliğin daha önceki te-
mellerinden, Yad daha önceki metafizik katılrklan ve değiş_

241

)
mezlikleri içindeki türler kawamrndan kuşku duymaya itti.
Ama tür kawamr olmadan tüm bilim bir hiçti. Bilimin bütün
dallannrn temel olarak tür kawamrna gereksinmesi vardr:
insan anatomisi ve karşrlaştrrmalr anatomi
- embriyoloji,
hayvanbilim, paleontoloji, bitkibilim vb., tür kawamr olmak-
srzın neydiler? Bunlann tüm sonuçlan, ya|ıızca şüpheli du-
ruma düşmekle kalmaylp, a)mr zamanda doğrudan doğruya
bir yana bıraluldı. Raslantr, zorunluluğu ' o zamar.:la kadar
kawandrğ şekliyle yıktı.* o güne kadarki zorunluluk kawa-
mr yılııldr. onu muhafaza etmek, kendi kendine ve gerçeğe
ayhn düşen insanrn iradesinden gelen bir saptamayı yasa
olarak doğaya diktatörce dayatmak demektir, böylece canlı
doğadaki btıttın iç zorunluluğu yadsrmak demektir, genel
olarak, raslantınrn kaos halindeki imparatorluğunun canlr
doğanrn biricik yasasl oldufunu ilan etmek demektir.
"Giht nichts mehr der Tausves tron1oflıl66 üye hay}ırdı
bütiin okullann biyologlan çok haklı olarak.
Darwin.

;i(

Hegel, Loğk, Cilt 167

"Bir şeye karşıt olan hiçlik, herhangi birşeyin hiçLiğ' be'


lirli bir hiçliküır'' (s. 74)'**
''Bütünün (Dünya) karşılrklr belirleyici bağlantısr karşı-
srnda metafrzik, en küçük tnz zerresi yokedilince tüm ewe-
nin yrkrlacağrnı (ki bu, gerçekte bir totolojidir) ileri sürebil-
miştir.'' (s. 78.)
Yadsıma, ana pasaj. ''Giriş'', s. 38: "Kendi kendisiyle çeli-
şen şeyin srfi.rda değil, soyut Hiçlikte değil, yalnrzca kendi
beLirli içeriğnin yadsınmasında çözüşmesf ', vb..
* Elyazmasrmn kenannda trrnak içinde
şöyle bir tiimce var: "Raslantı
olayları üzerine bu arada birikmiş olan malzeme eski zorunluluk düşiincesi_
ni ezdi ve yıktı." -_Ed.
** Srfırla iğili notuna Engels bu aktarmayı almışüır (bu kitabın 287-288.
sa5rfalanna balanız). -E'd.

242
Yad'sımanın yad.sınması, Phönomenoloğe, önsöz, s. 4:
Tomurcuk, çiçek, meyve, vb..168

IB) DfYALEKTIK MANTIK VE BILGİ TEoRİSI.


''BILGİNİN SINIRLARI'' üzpnİNp]

Doğa ve us birliğ. Doğanrn mantrksız olamayacağ Yu-


nanlılar için apaEk birşeydi, ama bugün bile en kafasiz gtır-
gücüler, usavurlna yoluyla (ne kadar yanlış olursa olsin),
doğanrn us_dışr olamayacağna ve usun doğaya aylın dtışe-
meyeceğine daha baştan inandrklannr kanrtlıyorlar.

*
_
BiI kawamın ya da kawamsal ilişkinin (pozitif Ve nega_
tif neden ve etki, öz ve raslantı) düşünce tarihi içindeki eıt_
mi, paleontolojide bir organizmamn ewiminin embriyolojide-
ki gelişmesine bağntılr oluşu sibi (ya da daha çoı< iaıhtekı
ve lek bir embriyondaki), bir diyalektikçinin kafasrnda gös-
terdiği gelişme ile bağntılıdır. Bunun böyle olduğu, kawim_
lar için, önce Hegel tarafından keşfedilmiştir. Tarihsel geliş-
mede raslantr, embriyonun gelişmesinde olduğu gibi, eiy;-
lektik düşüncede zorunluluk olarak özetlenen, ı.e]ıame atı-
şen rolü oJmar.

;le

Soyut ve somut. Hareket biçiminin değişiminin genel ya-


sası' onun herhangi bir tek ''somut'' örneğinden çot aaııa so-
muttur.

rlr

Anlık ve uS. Yalnrzca diyalektik düştincenin ussal oldu-


ğunu kabul eden bu hegelci aJrnmın belli bir anlamı vardrr.
Bütün anlık etkinliğimiz hayvanlarla ortaktrr: tümevarım,
tümdengehim, ve dolayısryla da sosrutLama (Dido'nun169 tür-
sel kavramlan: dörtayaklıIar ve ikiayaklrlar), bilinmeyen
nesnelerin tah]ili (bir findığın krnlmasr bile tahlilin başlan_
gıcrdrr), sentez (hayvan kurnazlıklannda) ve her ikisinin bir-
leştirilmesi olarak deney (yeni engeller karşı.srnda ve yaban_
cr durumlarda). Bütün bu işlem biçimleri slra-
-dolayısıyla
dan mantığn kabul ettiği bütün bilimsel inceleme araçlan-
özlerinde, insanlarda ve gelişmiş hayvanlarda tamamen ay_
nıdrr. Ancak derece (her olaydaki yöntemin gelişme derecesi)
balomrndan farklıdrrlar. Yöntemin temel özellikleri a5mrdır,
insanda ve hayvanda, her ikisi de yalnrzca bu ilkel yöntem-
lerle çalrştrklan ve yetindikleri sürece, a5mr sonuçlara götü-
rürler. Öte yandan diyalektik düşünce -tamıtamrna kav-
ramlann niteliğinin incelenmesini şart koştuğu için- yal_
nrzca insan için olanaklrdrr, ve onun için de, ancak oldukça
yüksek bir gelişme basamağında olanak]rdrr (budistler ve
Yunanlrlar); tam gelişmesine ise çok sonralan gene modern
felsefe ile erişir.
Tahlilin önde gelen araştırma biçimi olduğu kimya, onun
karşr kutbundan, sentez,den yoksun olamaz.*

{&

|Y ar gılann SınrtL andınlması Ü zerine|

Diyalektik mantrk, eski, salt formelmantrğn tersine, dü_


şiincenin hareket biçimlerini yeni yargnrn ve çrkanmrn çe-
şitli biçimlerini saymakla ve onlan bağlantrsız halde yanya-
na koymakla yetinmez. Tersine, bu biçimleri birbirinden çı-
kanr, onlan eşit bir düzeye koymak yerine birbirlerine ba-
ğrmlı krlar, yüksek biçimleri daha aşağI biçimlerden
geliştirir. Hegel, tüm mantrktaki kendi bölümlemesine bağlr
kalarak, yargılan şöyle gruplandınr'l70
1. Varoluş yarglsı, yargnın en basit biçimi, ki bunda, ge-
nel bir özellik bir şey için olumlu ya da olumsuz ifade edilir
* Bu son tümce, tam olarak sayfa kenanna yazrlmıştu. --Ed.
(olumlu yargı: gül kıImız1dır; olumsuz yatgl: gül
mavi değl-
dir; sonsuz yargı: gül bir deve değildir);
2. Düşünme yargısr, ki bunda, özne için bir ilişki belirle-
nimi ifade edilir (tekil yargl: bu insan öliimlüdür; tik"ı yur$,
bazı, birçok insan ölümlüdür; tümel yarg: bütün insanli,
ya da insan öliimlüdüı.);l7l
3. Zorunluluk yargrsr, ki bunda, öznenin tözsel belirleni-
mi ifade edilir (koşu]suz yarg: gül bir bitkidir; koşullu yargl:
giineş doğarsa gündüz olur; aynk yarg: Lepİdosiren, ya b"ir
balıktrr ya da bir amphibian'dır);
4. Kawam yargrsr, ki bunda, özne için onun genel yaprsr_
ya da Hegel'in dediği gibi kawamrna ne olçüde uyffi ol-
la
dufu ifade edilir (yalın yargı: bu ev kötüdtır; ueıı<ıı yaig: bir
9v şöyle ve şöyle olursa iyidir; zorunlu yarg: ştıyle-ve btıyle
biçimde yaprlan ev böyle böyle ise, iyidir).
l. Bireysel yargı,2. ve 3. özel yargt, 4. Genel yargz.
Bu söylenenler ne kadar kuru gelirse gelsin, yirglann
bu srnıflandlrInasr ilk bakışta şurada buraJa ," luari rcyn
göriinürse göriinsiiıı, bu gruplamanrn iç gerçeği o" ,ororio-
luğu, Hegel'in Grosser,Loğ&indeki Biyxı Mantık] dahiya-
ne açıklamayı inceleyen herkes için apaçıktır. (Werke, V, ..
63-115.;ızz Bu gruplamanrn yalnrz düşünce yasalanna deiıil,
aJrnı zamanda doğa yasalanna da ne kadar
çok dayandını-
m:ş olduğunu göstermek için, bu ilişki dışında
çok iyı bilinen
bir örneği burada belirtmek istiyoruz.
Sürtünmenin ısı oluşturduğunu, belki yüz bin yıldan da
önce sürtünme ile ateş yakmayl keşfeden ve ondan da önce-
leri bedenin üşüyen kısımlannı ovarak rsrtan tarih-öncesi in-
sanlar da pratik olarak biliyordu. Ama o günden, sürtünme-
nin genel olarak bir rsr kaynağ olduğunun keşfedilmesine
kadar kimbilir kaç binlerce yıl geçmişiı"ı lr."r'be5mi, sür-
tünme bir ısı kaynağdır yargflnı' bir varlık yargısrnı, ve
gerçekten de olumlu bir yargyı formüle edebilecek iadar ge-
liştiğinde, yeterli zaman geçmiş oldu.
1842'de Mayer, Joule ve Colding'in bu özel sürecin ben-
zer cinsten ve bu arada keşfedilen başka siireçlerle olan iliş-
kileri içinde, yani en yalrrn genel koşullan araştrrmalanna
ve şöyle bir yargıyı formüle etmelerine kadar da gene binler-
ce yrl geçmiştir: İler mekanik hareket, sürtünme yoLuyla ısı-
ya dönüştürüIebİlir. Nesnenin bilgisi alanrnda yukardaki
olumlu varlrk yargrsından bu ewensel kapsam yargısına ge-
lebilmemize kadar, bu kadar çok zaman ve bu kadar çok gör-
gücül bilgi gerekli olmuştur.
Ama bundan sonra gidiş hrzlandı. Daha üç yrl geçmeden
Mayer, hiç değilse özde, düşiirrme yargrsrn şimü bulundufu
düzeye çrkarmayr başardr: Hareketin herhanğ bir biçİmi, her
durum için sabit koşullar altında, dolaylı ya da dolaysız oLa'
rak, hareketin herhanğ bir başka biçimine hem dönüşebiLir,
hem de dönüşmek zorund'adır bir kawam yargtsı, hem de
çürütiiüemeyecek bir yargı, -
bütitı yargnrn en ytiksek biçimi.
o halde Hegel'de, düştincenin aslında yargıdan gelişmesi
olarak göriinen şey, burada, karşrmrza, genel olarak hareke-
tin yaprsr hak]andaki görgiicül temele dayanan teorik bilgi-
lerimizin gelişmesi olarak çrlııyor. Bu ise, doğru olarak anla-
şrldrklannda, düşii,rrce yasalannrn ve doğa yasalannrn zo-
runlu olarak birbiriyle uyuştuğunu gösteriyor.
İlk yargyı, bireysellik yargısl olarak görebiliriz; siirtün-
menin rsr oluşturdufu yalıtık olgusu kaydediliyor. Ikinci yar-
gr da, özellik yargısıdrr: hareketin özel bir biçimi, mekanik
hareket, özel koşullar altrnda (stirtünme ile) başka bir özel
hareket biçimine, yani ısıya dönüşme özelliği göstermiştir.
Üçüncü Yargl, genellik yargrsrdır: hareketin her biçimi başka
herhangi bir hareket biçimine dönüşme yeteneğinde ve zo-
runda olduğunu kanrtlamrştır. Bu biçimi ile yasa, sonal ifa-
desine kavuşmuştur. Yeni buluşlar yoluyla bunun yeni bel-
gelerini verebilir, ona yeni ve daha zengin bir kapsam kazan-
dırabiliriz. Ama burada formiile edildiği biçimiyle yasailn
kendisine başka bir şey ekleyemeyiz. Genelliğ, biçim ve içe-
rik bakrmrndan aynr ölçüde ewenselliği içinde, onu daha da
genişletmek olanaklr değildir: bu yasa, mutlak bir doğa yasa-
srdrr.
Ne yazrk ki, proteini yapamadrsmrz sürece, proteinin
hareket biçimi, diğer adıyla yaşam konusunda
güçlük karşr-
srndayrz.

|{ç

Ancak yukanda gene kamtlandr ki, yargrda


bulunmak
'ıarn gücü,'nü gerektir;eı.ıJ ı.aımaz,-rr-
_
yalnız
ltıt'l"
zamanda bir [...1*

l,F

_ Bireysellik, özelljk, genellik, tüm ''kawam öğretisi''1fuız3


|9rek1et -ettiğ üç belirlenimdir. Bu başlrklar ,ıil;;; ;;in,
bir tek değil, birçok biçimlerde bireyseiden özele
genele doğru ilerleme oJur, ""
;;"ıa;
_ve
bu, Hegel tarafından,;-"ğ"":
JPH9,birey, türler, cinsler olarak iı"rı""-" içi" ö-"k;;;;;;_
lir. Işte burada Hreckel'ler trımevanmünyia ortaya;;;;;,
_bireyselden özele ve özelden genele (!),
bireydeni"rı"i
sonra da cinslere ilerleme olgusunu- bir büyiik g"rç"ı. ".i
rak _Hegel'e karşr_ ilan ediyorlar ve dahaiü;d;;;; ,ıu-
sanrlan ttimdengelim çıkanmianna izin veriyorlai
ler tümevanm ve tümdengelim karşrtlığ konusund";/;;;
il klş;-
ç'İPu:ldüşmüşIerdir ki, bütün .rrrrt k""rı çrtrr.-nıffi"J
ni bu iki biçime indirgiyorlar ve böyle yapmakla,
1" bL adlar
altında çokdeğişik çıkanm biçimlerini bilmeden
rını, 2o bu ikisinin içine girmediğ takdirde sonug
l"ıır"Jı.i"-
zenginliğinden
bi;ı;;
*iı'!ü!ü" yoksun kaldıklann,
iki biçimi, tümevanm ve tümdengelimi, tam bi" ""'s;i;ö;i;
..ç;;;';
çevirdiklerini hiç farketmiyorlar.

*
*Yanm kalan not, ikinci ve üçiincü say.falar ile dördüncü
sa5rfanrn
yargılann sınrflandınlması ile ilgiii lı. o""."ü liıı, n.re*";;;*''*basr.
yaprağın dördüncü savfasrnı baslıyor. ,+ı-rş,ıu"
il"guü, ı,L7ııigriıTgargİ]
cü1 temeli ile. ilg'ili tezini r""ti""o""ri7ığ'i'ffirr,,
mamlamak niyetindeydi. koyarak notunu ta-
-,Od

247
Tümevanm ve ttimdengeLim. Hreckel, s. 75 ve devamr, ki
burada, Gethe norınalolarakbit ara çene kemiğine sahip o1-
mayan insanrn buna safup olması gerektiğ yolunda tümeva-
rrm sonucunu çıkanyor, dolayısryla yanLış tümevanmla doğ-
ru bir şeye vanyor!17a

*
Hreckel'in saçmalrğr: tümdengelime karşr tümevanm.
Sanki tümdengelim = sonuç ve bu yüzden de tümevanm
aynt zamanda tümdengelim değilmiş gibi. Bu, kutuplaşma_
dan çrkryor. Heckel'in Schöpfungsgeschichte adlr yaprtr, s.
76-77 ' Sonuç, tümevanm ve tümdengelimde kutuplaşryor.

iNç

Tiiınevanm yoluyla bundan 100 yıl önce, yengeçlerin ve


örümceklerin böcek olduğu, bütiin daha aşağı hayvanlann
kurt oldufu keşfedilmişti. Şimü ise tümevanm yoluyla, bu-
nun saçma olduğu ve x sayrda sınıfin bulundufu ortaya çrka-
nldı. o halde, temeli gene sınıflandrrma olan ve tümdenge'
limle vanlan sonuç denilen şey kadar yanlrş olabilecek tüme-
varrm sonucu denilen şeyin üstünlüğü nerededir?
fiimevanm, süt bezleri olmayan bir memeli hayvanrn
olamayacasnr asla tanrtlayamaz. Eskiden meme uçlan, me-
meli hayvanın belirtisiydi' Ama ornitorenklerde bunlar yok'
tur.
Bütün bu tümevanm şarlatantığı İngilizlerden [çrkmrş-
trr]. Whewe|, inductive sciences (tümevanm bilimleri), salt
matematiksel lbilimleri]l75 kapsar ve tümdengelimin karşıtr
böyle bulunmuştur. Mantrk, eski ya da yeni olsun, bununla
ilgili hiçbir şey bilmez. Bireyselden başlayan btıttın çrkanm
biçimleri deneyseldir ve deneye dayanrr, hatta tümevanm çI-
kanmr da G_B-o'den176 (genel) başlar.
Tümevanm sonuçLannın her yerde
-srnrflandırmalar-,
(Limu]us bir Ascidia bir
şüpheli duruma dtışttıgtı örümcek,

248
omrırgalr hayvan ya da chordatum'dur, oysa amfibiyanlarla
ilgili iük tanrmlamalann tersine Dipnoi balıktrr)177 ve her
gün bundan önceki biitiin tümevanm srnrflandrrmasrnr Jn-
kan yeni olgulann keşfedildiği bir anda Hreckel'in bağnaz
bir tümevanm şampiyonu oluşu, doğa bilginlerimizin düşün-
me kapasiteleri balumrndan da dikkat çekicidir. Tümevanm
çrkanmının esas olarak şüpheli bir çıkanm olduğu yolunda-
ki Hegel tezinin ne güzel bir doğrulamasr bu! Gerçekten de
evrim teorisi sayesinde, organizmalann tüm sınrflandrnlma-
sı, tiitnevanmdan uzaklaştrnlmlş ve "tümdengelim''e, tti're-
meye dayandrnlmrştır _bir tür, sözcüğün tam anlamryla,
başka bir türden, tiireme yoluyla çıkanLıyor- ve evrim teori-
si, tümevanma tamamen ters düştüğii için, salt tümevanm
yoluyla tanıtlanamaz. Tümevanmrn kullandrğ kawamlar:
tür, cins, srnıf, evrim teorisi ile alrrcr hale getirilmiş ve böyle-
ce göreLi olmuştur: oysa tümevanm için göreli kawamlar
kullamlamaz.

iNç

Sa]t-ttiınevanmcı1ara.* Diinyadaki bütün tümevanmla,


tümevanm süreci konusunda açrklrğa hiçbir zaman vara-
mazdık. Ancak bu sürecin tahLiLi bunu başarabilirdi.
mevanm ve tümdengelim, sentez ve tahlil gibi zorunlu ola-
- Tü-
rak birbirlerine bağlıdır.** Birinin zararur:;a ötekini tekyanlı
olarak göklere ytikseltecek yerde, bunlann her birini yerinde
kullanmaya çalışmak gerekir. Bu da, ancak onlann birbirle-
rine ait oldufunu, birbirlerini tamamladrsnr gözöniiııde bu-
lundurmakla olanakhdrr.
Tümevanmcılara göre, tümevarım şaşmaz bir yöntemür.
oysa durum o denli böyle değildir ki, tümevanmrn görünüş_
teki en sağlam sonuçlan, yeni buluşlarla her gün yıkrlıp dur-
maktadrr. Işık zerresi, ısr maddesi, tiiınevanmrn sonuçlany_
* Elyazmasrnda: ''Den A11induktionisten'', yani, tümevanmı tek doğru
yöntem olarak kabul edenlere. _Ed.
** Elyazmasının kenannda şu noü var: "Egemen inceleme biçimi futıJı?
olan kimya, karşıtı _sentez- olmaksızrn bir hiçtir." -.Ed.
dr. Bunlar şimdi nerede? fiimevanm bize, bütün omurgalrla-
nn beyin ve omuriliğe ayrılan bir merkezi sinir sistemine sa-
hip olduğunu, omuriliğin lulardak ya da kemik omurganrn
içinde bulunduğunu da buradan alrnmrştrr_ öğretmiş-
ti. Sonra Amphioxus' -adr
hiç farklılaşmayan merkezi sinir omu.ı:_
suzbir omurgalı hayvan olarak ortaya çrktr. Tiimevanm, ba-
lrklann, yaşam boyunca yalnrzca solungaçIarla soluk alan
omurgalr hayvanlar olduklannı ileri siirdü. oysa balık ka-
rakteri taşıdığ hemen herkesçe kabul edilen, ama solungaç_
lan yanrnda iyi gelişmiş akciğerleri de bulunan hayvanlar
saptandr ve her balığın yüzme kesesinde potansiyel bir akci-
ğer taşrdrğ anlaşrldr. Heckel, ancak evrim teorisinin cesa-
retle uygulanmasr yoluyla, bu çelişki içinde gayet rahat olan
tümevanmcrlan kurtardr.
Tümevanm gerçekten şaşmaz olsaydr, organik diirıyanrn
sı'nrflandrnlması, böyle birbirini izleyen luzlr deırrimlere uğ-
rar mrydr? onlar tümevanmrn en saf iirünüdiirler, ve yine
de biri diğerini ortadan kaldrnr.

*
Tümevanm ve tahliL. fiimevanmrn bilimsel buluşlann
tek ve hatta önde gelen biçimi olduğu iddiasrnrn zayıflığ ile
ilgili en çarpıcr örıek termodinamikte görütür: buhar maki-
nesi, rsr kullanarak mekanik hareketin elde edilebileceğini
en belirgin biçimde tanıtlamrştrr. Bunu 100.000 buhar maki-
nesi değil, bir tanesi tanrtlamrştlr, ama buhar makinelerinin
saJnsıIun artmasr da fizikğleri bunu açıklama gereğine zoı-
lamrştır. Sadi Carnot, bu işe ciddiyetle sanlan ilk kişidir.
Ama tümevanm yoluyla değil. Carnot buhar makinesini in-
celedi, tahlil etti ve sözkonusu olan sürecin saf biçimde değil,
bir sürü yan süreçlerle örtülü bir biçimde bulunduğun, gb"-
dü, ana süreç için önemli olmayan bu yan süreçleri bir yana
itti, ve örneğin herhangi bir geometrik çizgi ya da yüzey gibi
gerçekleştirilmesi olanaksrz olan ama kendi yolunda mate-
matik soyutlamalar gibi aynr hizmeti yapan, süreci salt, ba-
ğmsrz ve olduğu gibi ortaya çrkaran ideal bir buhar makine_
sini (ya da gaz makinesini) yaptr. Böylece lsln].n mekanik eş-
değerine kadar geldi. (onun C fonksiyonunun önemine bakı_
nrz), ama ısı maddesine inandrğı için onu keşfedemedi ve gö_
remedi. Bu da, yanlrş teorilerin yaptıs zatarm bir kanrtı.

t*

Giizlem görgücülüğü, tek başrna zorunluluğu yeterince


tanrtlayamaz. Post hoc,* ama propter }ıoc* değil (Enzy-
klopİidie,I, s. 84).178 Bu öylesine doğrudur ki, güneşin her
sabah doğuşundan' onun ertesi giin tekrar doğacağ sonucu
çrkartılamaz; ve gerçekten de şimdi biz, sabahleyin güneşin
doğmayacağ bir anrn geleceğni bilmekteyiz. Ama zorunlulu-
ğun kanrtr, insan etkinliğinde, deneyde, iştedir: eğer post
hoc'u yapabiliyorsam,bu pmpter hoclle özdeş hale gelir.

\
Nedensel]ik Hareket halindeki maddeyi gözden geçirir_
ken dikkatimize çarpan ilk şey, ayrı cisimlerin kendi hare-
ketlerinin karşılıklı bağlantrsı, bunlann birbirleriyle belir-
Ienmeleridir' Ama, belirli bir hareketi bir başkasrnrn izledi-
ğini bulmakla kalmayrz, hareketin doğada oluşmasrnı sağla_
yan koşullan oluşturarak belirli bir hareketi
sağlayabildiğimizi, hatta doğada hiç bulunmayan hareketleri
(sanayi) de, hiç değilse başka bir biçimde oluşturabildiğmizi,
bu hareketlere daha öııceden saptanmrş bir yönü ve yaygınlr-
ğ verebildiğmizi de göriirüz. Bu yoLdan insanLann etkinLiği
ile nedenseLlik fikri, bir hareketin başka bir hareketin nede-
ni olduğu frkri kurulur. Her ne kadar bazr doğa görüngiileri-
nin düzenli olarak birbirini izlemesi: güneşle gelen ısı ve
rşrk, nedensellik fikrini ortaya koyabilse de, bu hiçbir kanıt
sağlamaz ve düzenli bir posü İıog asla bfu propter.hoc oluştu-
tamaz derken, Hume'ün kuşkuculufu bu ölçüde doğruydu.
* Bunun sonunda. -.8d.
** Bundan dolayı. _Ed.
Ama insanlann etkinlğ, nedenselliğin sınanmasını oluştu-
rur. Bir içbiikey ayna ile giineş rşınlannr bir odak noktasrna
toplarsak ve bunlann normal ateş rşınlan gibi dawanmala-
nnı sağIarsak, böylece lslnln güneşten geldiğini tanrtlanz.
Bir tüfekte, barutu, patlayıcr maddeyi ve mermiyi biraraya
getirir ve sonra ateşlersek, deneylerimize göre önceden bili-
nen etkiyi* hesaplanz, çünkü tüm ateşleme, yanma, aniden
gaza dönüşme ve gazrn mermi üzerindeki basrncryla patlama
sürecini, bütih a5rnntrlanna kadar izleyebiliriz. Ve burada**
kuşkucu, bir önceki deneyden dolayl bir sonraki seferde a5mr
şeyin olacağının çıkanlamayacağnr bile söyleyemez. Çünkü
aslrnda, bazan aym şey olmaz, ateşleme ya da barut işi gör-
meyebilir, namlu parçalanabilir vb.. Ama işte bu, nedenselli-
ği çtirütecek yerde, tanıtlar, çünkü iyi bir inceleme sonucu'
kuraldan böyle her sapmanrn nedenini ortaya çıkarabiliriz:
ateşleyicinin kimyasal çözüşmesi, barutun rslaklrğı vb., nam-
lunun bozukluğu vb., vb.; böylece burada nedensellik srna-
masr, deyim yerindeyse ikilidir.
Felsefe gibi doğabilim de şimdiye kadar insan etkinliği-
nin kendi düşünceleri üzerindeki etkisini tamamen ihmal et_
miştir; her ikisi de ancak bir yanda doğayr, öte yanda düşün-
ceyi bilirler. oysa tek başına yaLnız doğa değil, doğanın in-
san tarafından değştiıİLmesı, insan düşiincesinin en başta
gelen ve önemli temelidir ve insan, doğayı değiştirmeyi öğ-
renüği ölçüde zekası da gelişmiştir. Bundan dolayr, örneğin
Draper ve diğer bilginlerde azçok gör{ilen ve yalnrzca doğa-
nın insan üzerinde etkin olduğunu ve her yerde yalnızca do-
ğal koşullann insanrn tarihsel gelişimini belirlediğini öne
süren tarihin doğacı (naturalist) kawamr tekyanhdrr ve in-
sanrn da doğa üzerinde etki yaptrğınr, onu değiştirdiğini,
kendisi için yeni varolma koşullan oluşturduğunu unutur.
Almanya'nrn Cermenlerin göç ettiği zamanki''doğa''srndan
şimdi pek azı kalmrştrr. Dünyanın yiiaeyi, iklim, bitkiler,
* Elyazmasrnda: "... sonıa ateşler, ve deneyle önceden bilinen etkiyi
bekleiz." -Ed.
** Elyazmasında: "Ve burada" yerine "... böylece burada". _Ed.
hayvanlar ve insanlann kendisi sonsuz ölçüde değişmiştir ve
bütün bunlar insan etkinliği yüzündendir, diğer yandan bu
dönemde Almanya'nrn doğasında insan eli değmeden oluş-
muş değişiklikler hesaplanamayacak kadar azdır.

*
Hareket halindeki maddeyi bir bütün olarak bugünkü
doğabilim açrsrndan ele aldığmızda karşımıza çrkan ilk şey
karşılıHı etkidir. Bir dizi hareket biçimi,- mekanik hareket,
ısı, ışrk, elektrik, manyetizm, kimyasal bileşme ve aJrrışma,
toplanma durumlanndaki geçişler, organik yaşam, bunlann
hepsi, şimdilik organik yaşamr drştalarsak, birbirine geçişir,
karşılrklr olarak birbirlerini belirler, bir yerde neden, başka
bir yerde etkidirler, ve hareketin tümü, bütün o değişen bi_
çimlerinde aynr kalır. (Spinoza: Töz, causa suı'dir* diyerek
karşılrklr etkiyi başanlr biçimde anlatrr).l?g Mekanik hare-
ket rsrya, elektriğe, manyetizme, rşığa, vb:, ya da bütiin bun_
lar mekanik harekete dönüşiirler. Böylece Hegel'in, karşrlrk-
lr etkinin, şeylerin gerçek causa finalis'I** olduğu yolundaki
sözlerini (nerede?) doğabilim doğruluyor. Bu karşılıklı etki
bilgisinden daha gerilere gidemeyiz, çünkü bunun ardında
bilinecek başka bir şey yoktur. Maddenin hareket biçimlerini
biliyorsak (doğabilimin çok krsa bir zamandır varoluşu dola-
yısryla, bu konudaki bilgimizde henüz büyük eksiklikler var_
drr), maddenin kendisini de tanryoruz demektir ve böylece
bilgimiz tamamlanmıştır. (Nedensellik konusunda Grove'un
bütün yanlrş anlamasr, karşrlrklı etki kategorisine varmaJn
başaramamış olmasına dayanrr; konuya egemendir, ama so-
yut düşiinmeye varmalnrştrr ve bu yüzden kanşıklrk vardır.
5. |Q-|{.)rao Ancak bu ewensel karşılıklr etkiden gerçek ne_
densellik ilişkisine vanrlz. Tek tek olaylan anlamak için, on-
Ian genel iç bağntldan a5nrmak, yalrtrlmrş halde ele almak
zorındaynz,ve o zaman değişen hareketler, biri neden, öteki

* Kendi kendinin nedeni. -.8d.


** Ereksel neden. --Ed.

253
de etki olarak görünür.

*
Nedenselliği yadsryan herkes için her doğa yasası, ve bu
arada ptızma tayfi ile dünyasal cisimlerin kimyasal tahlili
de bir varsayrmdrr. Böyle bir görüşe sapIanmak, nasrl bir dü_
şünce basitliğidir!

şF

N?igeli' nin Sonsuzu Anlama Yeteneksizliğlg|


Nİgeli, S. 12, 13

Nögeli önce, gerçek niteliksel farklan anlayamayacas-


mızı, sonra hemen ardından da, böylesi ''mutlak farklar''ın
doğada ortaya çıkmadığını söylüyor! (s. 12.)
Birincisi, her niteliğin sonsuz çoklukta nicel derecelen_
meleri, örneğn renk tonlan, sertliği ve yumuşaklrğı, yaşam
süresi vb. vardır. Bunlar, nitel olarak farklrysalar da, ölçüle-
bilir ve bilinebilirler.
Ikincisi, nitelikler diye bir şey yoktur, ancak nitelikleri
o/an şeyler vardrr ve gerçekten de bu nitelikler sonsuz çok-
luktadır. Iki değişik şeyrn, her zaman ortak belirli nitelik]eri
(hiç değilse cisimsellik özellikleri) vardır, öteki nitelikler de-
rece derece farklıdır, daha başkalan da bunlann birinde ta-
mamen eksik olabilir. Birbirinden son derece farklı iki şeyi
-iirneğin bir göktaşı ile bir insanr- ayn ayn ele alrrsak,
bundan pek az şey ortaya çrkar, olsa olsa cisimlerin ağrlık-
lar1 ve diğer genel özellikleri her ikisinde de ortaktır. Ama
bu ikisinin arastna, diziyi göktaşından insana kadar tamam_
lamamızı, doğanın karşilıklr etkisi içinde herbirini yerine
ko5rmamrzr ve onlan böylece bİhmemİzi sağlayan öteki doğa
nesnelerinin ve doğa siireçlerinin sonsuz dizisi konabilir.
Bunu Nögeli de kabul ediyor.
Uçüncüsü, çeşitli duyulanmrz bize nitelik balıumrndan
mutlak farklr izlenimler verebilirler. Gtirme, işitme, kokla-
ma, tatma ve dokunma du5rulanmızrn yardrmı ile öğrendiği_
miz özellikler bu durumda tamamryla farklı olabilir. Ama
buıada bile araştırmanın ilerlemesiyle, farklar ortadan kay-
bolur. Koklama ve tatma duyulan çoktandrr trpatrp ,yru oı-
masa bile, oüak özellikler gösteren, birbirlerine ait bağlaşık
duyular olarak kabul edilmişlerdir. Gtirme ve işitmenin her
ikisi de dalga titreşimleri alrrlar. Dokunma ve görme duyula-
n karşrlıklı olarak birbirlerini öyle tamamlarlar ki, birşeyi
görerek onun dokunma özelliklerini, çoğunlukla, daha önce_
den yeteri kadar söyleyebiliriz. Ve son olarak da, bütün bu
değişik duyu izlenimlerini alan ve işleyen, böylece tek bir bi-
rim halinde birleştiren hep aynı ''ben''dir, bunun gibi, bu çe-
şitli izlenimler aynr şey tarafindan sağlanrr, onun ortaköieI-
likleri olarak görüniir, bundan dolayı da onu anlamamıza
yardım ederler. Bu farklı, yalııız çeşitli duyularla algılanabi-
len özellikleri agklamak, onlan birbiriyle bafrntılı duruma
getirmek, tamıtamrna, bugüne kadar beş özel duyu yerine
genel bir duyuya sahip olmayrşrmızdan, ya da tatlan ve ko-
kulan görüp işitemeyişimizden yalonmam$ olan bilimin gö-
reüdir.
Nereye baksak, doğanın hiçbir yerinde, kawanmaz ol-
duklan ileri sürülen böyle ''nitel ya da mutlak fark]r alanlar''
yoktur. Bütiin kanşrklrk, nitelik ve nicelikle ilgili kanşıklık-
tan çıkıyor. Geçerli olan mekanik görüşe uygun olarak,
Nögeli, büttin nitel farklrlrklan, ancak nicel farklrlıklara in-
dirgenebildikleri ölçüde (bu konuda gerekli olan başka yerde
söylenmiştir), ya da nitelik ve niceliğin onun için mutlak
ayn kategoriler olmasrndan dolayl açrklanmış kabul ediyor.
Metafizik.
"Ancak sonLu o]aıı* bi1ebiliriz'', vb. (s. 13).
Bu, bilgi alanrmrza ancak sonlu nesnelerin girdiği ölçüde
tamamen doğrudur. Ama önermede şöyle bir tamlamaya ge-
rek vardrr: ''Aslrnda ancak sonsuzubilebiliriz.,' Gerçekie, btı-
tün gerçek ve eksiksiz bilgi, ancak, düşüncede tek,in teklik-
* Italikler Engels'indir. -Ed.
ten özelliğe Ve oradan da genelliğe yükseltilmesinde, sonsu-
zu son]uda, ölümsüzü geçicide araJap bulmaktan ibarettir.
Ewenselliğin biçimi ise, kendinde tamlrğn, dolaylsryla son-
suzluğun biçimidir; bir sürü sonlunun sonsuz içinde kawan-
masrdır. Klor ile hidrojenin belli basınç ve ısr sınrrlan içinde
ve rşrğın etkisi altında, bir patlama ile birleşerek hidroklorik
asit gazı oluşturduğunu, biliyoruz; bunu bilince, aynr şeyin,
yukardaki koşullann bulunduğu her yerde ve her zaman o|-
duğunu da biliyoruz. Bunun bir kez ya da milyon kez yine-
lenmesi ve kaç göksel cisimde oluştufu önemli değildir. Do-
ğadaki ewenselliğin biçimi yasadıt, ve hiç kimse doğa yasa-
]arının öIümsüz karaktederİnden doğa bilginlerinden daha
fazla sözetmez. o halde Nageli, bu sonluyu araştrrmayr iste-
meYrP, bunun yerine ona ölümsüz bir şey eklemekle, sonlu-
nun anlaşlmasrnrn olanaksız hale getirildiğini söylemekle,
ya doğa yasalannrn öğrenilmesi olanağnı, ya da onlann
ölümsüz karakterini yadsryor demektir. Bütiin gerçek doğa
bilgisi, ölitnsüzün, sonsuzun ve dolayısryla temelde mutla-
ğrn bitgisidir.
Ama bu mutlak bilginin bir önemli özürü de vardrr. Bili-
nebilen maddenin sonsuzluğu nasrl salt sonlu şeylerden olu-
şuyorsa, mutlağ bilen düştincenin sonsuzluğu da, yanyana
ve arka arkaya bu sonsuz bilgi üzerinde çalrşan, pratik ve te-
orik hatalar işleyen, hatalı, tekyanlı ve yanlrş öncüllerden
hareket eden, yanlrş, dolambaçIr ve güvenilemez yollardan
giden ve çoğu kez burnunun ucuna kadar geldiği halde doğru
olanr bularnayan şonsuz sayıda sonlu insan aklrndan oluşur
(Priestley). 182 Dolaylsıyla, sonsuzun bilinmesi güçlükle kuşa.
trlmrştrr ve niteliği gqreğl, ancak sonsuz bir asimptotik iler-
leme içinde gerçekleşebilir. Bu da şunu söyleyebilmemiz için
tamamen yeterlidir: sonsuz bilinebildiği kadar bilinemez de
ve bizim gereksinim duyduğumuz şey de budur.
Ne tuhaftrr ki, Nögeli de aynı şeyi söylüyor:
''Yalnrzca sonlu5ru bilebiliriz, ama duyusal algımızın ala-
nı içine ğten büttin son/ı4ru* bilebiliriz.''
* Italikıer Engels'indir. -Ed.
Bu alana giren sonlu vb., bütün olarak sonsuzu oluştu_
rur, çünkü Nİigeli, sonsuz fikrini İşte bundan Ekanyod Bu
sonlu vb. olmaksrzın, sonsuz konusunda hiçbir fikre sahip
olamazdı.
(Öylesine kötü sonsuzluktan bu sıfatla başka yerde söze-
dilecektir.)

Bu sonsuzluk araştırmasrndan önce şunlar gelir:


1. Yer ve zaman balımrndan "önemsiz alaIı''.
2. ''Du5ıu organlannrn olasr kusurlu gelişmesi.''
3. ''Yalnız sonlu5ru, değşeni, geçici olanı, ya|nız derece
balrımından farklr ve göreli olanı biliriz. Çünkü yalnrzca ma-
tematiksel kawamlan doğal nesnelere aktarabilir ve ancak
doğal nesneleri onlann kendilerinden aldrğmrz ölçülere göre
yarglayabiliriz. Bütün sonsuz ve ölümsüz haklunda, bütün
sürekli olan şeyler haklırnda, btıttın mutlak fark]ar haklçın-
da bir frkrimiz yoktur. Bir saatin, bir metrenin, bir kilogra-
mrn ne anlama geldiğini tam olarak biliyoruz, ama zamann,
uzaJnn' kuwetin ve maddenin, hareketin ve hareketsizliğin
neden ve etkinin ne olduğunu bilmiyoruz.'' [s. 13.]
Eski hikaye. Önce duyulur şeyler soyutlama haline so_
kulur, sonra da duyular yoluyla onlann öğrenilmesi, zama-
nın görülmesi ve uzaJnn koklanması istenir. Görgücü, gör-
gücül deney alışkanlr$na öylesine gömülür ki, so5rutlama-
larla uğraşrrken hAlA daha duyusal deney alanrnda olduğu_
nu sanır. Bir saatin, bir metrenin ne olduğunu biliyoruz,
ama zamam ve uzaJn bilmiyoruz! Zaman saatlerden, uzay
metreküplerden başka türlü bir şeymiş gibi! Elbette mad-
denin iki varoluş biçimi madde olmaksrzın hiçtir, boş kav-
ramlar, ya|nızca kafamrzda varolan soyutlamalardır. Ama
o zaman da maddenin ve hareketin ne oldufunu bilmeme-
miz gerekir. Elbette değil, çünkü madde ve hareket, bu sr-
fatla, henüz kimse tarafindan görülmemiş ya da başka tür_
lü farkedilmemiştir, ancak, çeşitli, gerçekte varolan maddi
şeyler ve hareket biçimleri görülmüştür. Madde, bu kawa-
mrn soJnıtlandl& maddi şeyler toplamrndan başka bir şey
değildir; hareket de bu haliyle, bütün duyusal olarak algı-
lanabilen hareket biçimlerinin toplamrndan başka bir şey
değildir; madde ve hareket gibi sözler birçok değişik ve du_
yularla algılanabilen şeyleri ortak özelliklerine göre kavra-
drğımrz kısaLtma]aıdan başka bir şey değildir. o halde
madde ve hareket' ayrr aJrn maddi şeylerin ve hareket bi_
çimlerinin incelenmesinden başka bir yoldan bilinemez, ve
bunlan bilmekle, maddeyi ve hareketi, böyhece, bu ölçüde
öğreniriz. Dolayısryla Nögeli, zamanln, .uzayln, maddenin,
hareketin, rieden ve etkinin ne olduğunu bilmediğimizi söy-
lerken, ilkin kafamrzda gerçek dünya konusunda soyutla-
malar yaptrğmrzr, sonra da bunlar, düşüncenin yarattrğ
ve duyusal nesneler olmadrklan, bütün bilinenler ise duyu-
sal ölçİiler olduklan için, bu kendi yaptrğ,rmrz soyutlamala-
n bilemeyecesmizi söylemiş oluyor! Bu, trpkr Hegel'in de-
ğindiği güçlük sibidir; kiraz ve erik yiyebiliriz, arr;,a mewe
yiyemeyiz, çünkü hiç kimse meyve olarak meJrve yememiş-
tir.183

Nögeli, doğada olasrdrr ki, duyulanmrzla algrlayamaya-


cağrnız bir sürü hareket biçimleri bulunduğunu ileri siiırer-
ken, hareketin yaratrlamazlr$ yasastnrn
-hiçbirdeğlse
miz içiı+ ortadan kaldrnlmasrna eşit, zayrf
bihğ-
savunmada
bulunmuş oluyor. Çünkü bunlar, kuşkusuz aJgılayabileceğ-
miz harekete dönüştürüIebilir]er. Örneğin bununla dokunma
elektriği kolayca açrklanabilir.

,ft,

Ad vocem* Nögeli: Sonsuzun kawanrlması olanaksrzlrğ.


Madde ve hareketin yaratrlmadrğınr ve yokedilemeyeceğini
söylediğimizde, dünyalun sonsuz bir gelişme halinde, yani
kötü sonsuzluk biçiminde varolduğunu söylemiş oluyoruz ve
* Dolayısıyla. -.Ed.

258
böylece bu süreçte kawanabilecek ne varsa hep}ini kavnyo-
ruz. En çok, bu sürecin sonsuz bir yinelenme olup olmadrfr
-büyük çevı'imler halinde_, ya da çevr"imlerin iniş ve çıkrş
dallannrn bulunup bulunmadrğı sorusu h6ld sorulabilir.

i|r

Kötü sonsuzluk. Getçek sonsuzluğu, Hegel doğru olarak


dolu ızay ve zamanda, doğa sürecinde ve tarihte görmüştü.
Şimdi doğanrn tümü de tarihle bütünleşiyor ve tarih, ancak
bilİnçLi organizmalann evı'imsel süreci olarak doğa tarihin-
den aynlıyor. Doğanrn ve tarihin bu sonsuz karmaşrklığı
vzay ve zaman sonsuzluğunu sonsuzluğu- kendi
içinde ancak fazladan, temel ama-kötü
başat olmayan bir etken
olarak bulunduruyor. Şimdiye kadar doğabilimimizin en son
srnrr elrenı'miz oImuştur, doğayr tanrmak için bunun drşrn-
daki sonsuz sayıda ewenlere gereksinmemiz yoktur. Hatta,
milyonlarca güneşten ancak bır tanesi ve onun güneş siste-
mi, gökbilim araştrrmalarımlzrn asıl temelini oluşturur. Yer_
sel mekanik, fizik, kimya konusunda azçok, organik bilim
konusunda ise tümüyle yalnız küçük dünyamızda srnırlr5nz.
Buna karşrn, dünyanın nispeten lusa bir dönemi ve küçük
bir kesimi içinde srnırlanmakla tarih nasrl önemli bir hasar
görmüyorsa, bu durum da, göriingülerin ve doğa konusunda-
ki bilginin hemen hemen sonsuz olan çeşitliliğine önemli
herhangi bir zatar verrnez.

*
1. Hegel'e göre sonsuz ilerleme boş bir çöldiir, çtinkü bu
ancak, aynı şeyin ölümsüz yinehenmesi olarak görünür:
1+1+1, vb..
2. Ancak gerçekte bu bir yinelenme değil, bir gelişme, bir
ilerleme ya da gerilemedir ve böylece hareketin zorunlu bir
biçimi haline gelir. Sonsuz olmamasr bir yana: dünyanrn öm-
rüniin sonu şimdiden görünebilir. Ama, dünya, tüm ewen
değildir. Hegel sisteminde, her gelişme, doğanrn zamansal
tarihinin dışrnda bırakrlryordu, aksi halde doğa, tinin kendi_
dışrndaki-varlığı olmazdr. Ama insanlık tarihindeki sonsuz
ilerleme Hegel tarafrndan ''tin"in tek gerçek varoluş biçimi
olarak kabul edilmiştir, ancak garip bir hayalle, bu gelişme_
nin felsefesinin kurulmasryla- son bulaca$ varsa-
-Hegel
yrlmrştır.
3. Bir de sonsuz bilgi vardır:* Questa infınitğ che le cose
non hanno in progresso, la hanno in ğro'*f Böylece hareke-
tin biçim değiştirmesi yasasr, kendi üzerine kapanan sonsuz
bir yasadır. Ama böyle sonsuzluklar gene sonlulufun vurgu_
nunu yerler ve ancak parça parça görünürler. rl"z de böyle_
dir.186

t(

Öhtimstiz doğa yasalan da giderek tarihsel yasalara dö-


nüşürler. 0'-100"C arasrndaki suJnın srvr olduğu ölümsüz bir
doğa yasasrdrr, ama bunun geçerli olabilmesi için, (1) suJrun,
(2) belti srcaklığ.n ve (3) normal basrncrn bulunmasr zorunlu-
dur. Ayda su yoktur, güneşte ise yalnrz unsurlan vardır ve
bu iki göksel cisim için yasanrn geçerliliği yoktur.
rolojinin yasalan da ölümsüzdiir, ama yünızca dünya - Meteo-
ya da
büyüklüğü, yoğunlufu, mihver eğimi ve rsısr dünyanınki gibi
olan bir cisim için, hem de bu cismin aynr oksijen ve nitrojen
(azot) kanşımından, aJEu miktarda buharlaşan ve yağan su
buhan bulunan bir atmosfere sahip olması koşuluyla. Ayın
atmosferi yoktur, güneşin kor halindeki metal buharlann-
dan olma bir atmosferi vardrr; birincisinin meteorolojisi yok-
tur, ikincisinin bizimkinden çok başka türlü bir meteorolojisi
resmi fızik, kimya ve biyolojimiz yal-
vardrr.
- Bizim bütiin
n|zca geosantril<lır, yalnız dünya için hesaplanmrştrr. Gü_
neşte, sabit yrldrzlarda ve bulutsularda, hatta bizimkinden
* Elyazmasında Engels tarafından şöyle bir ekleme yapılmrştır: "(Nice_
lik, s. 259. Giikbilim)".ıaı -g4.
**
Şeyler ilerleme içinde sahip olmadrklan bu sonsuzluğa, dairesel hare-
ket içinde sahiptir.r8s -E6|.
ayn yoğunluktaki gezegenlerde bulunan elektrik ve manye-
tik gerilim koşullannr henüz hiç bilmiyoruz. Elementlerin
kimyasal bileşim yasalan, giirreşte, yüksek rsr dolayrsıyla, iş-
lemez ya da ancak giineş atmosferinin sınırlannda geçici ola-
rak işler, bileşikler güneşe yaklaşrrken yeniden çözüşürler.
Giineşin kimyasr henüz oluşum süreci içindedir ve dtirryamr-
zınkinden çok farklı olmak zorundadrr, dünyanrn kimyasrnı
değiştirmez ama onun dışrnda kalrr. Bulutsular üzerinde,
belki de, olasrlrkla kendileri de bileşik niteliğinde olan 65
element bile yoktur. o halde bütün cisimlere
insana kadar- aynr ölçüde uygulanabilen genel-bulutsudan
doğa yasala-
nndan sözetmek istediğimiz zamün, bize kalan tek şey yerçe-
kimi ve belki de enerjinin değişmesi ile ilgili teorinin en ge-
nel biçimi, ııulgo mekanik ısı teorisidir. Ama bu teori de, do-
ğanrn bütün göriingülerine genel ve tutarlr biçimde uygula-
nnca, başlangıcrndan ölümüne kadar bir ewen sistemi
içinde birbiri ardrndan oluşan değişmelerin tarihsel anlatı_
mlna' dolayrsryla her aşamada aJiTl yasalann, yani a5mr ev-
rensel hareketin başka görüngüsel biçimlerinin egemen ol-
dufu bir tarihe dönüştir. Böylece, hareket dışrnda geriye
mutlak ewensel geçerlilikte olan hiçbir şey kalmryor.

*
Gökbilimdeki geosantrik görüş önyargılrdrr ve haklr ola-
rak bir kenara atılmrştır. Ama araştrrmalanmrzda bitaz
daha derine giünce, yavaş yavaş yerini bulur. Güneş vb.
dünyaya hizmet eder (Hegel, Naturphilosophie, s. 155)187
(tüm koca güneş srrfküçiik gezegenler uğruna vardrr). Bizim
için geosantrik fizik, kimya, biyoloji, meteorolojiden vb. baş-
ka herhangi bir şey olanaksrzdrr ve bunlann yalnrz dünya
için geçerli buluııduklarınrn ve bundan dolayı da yalnrzca gö-
reli olduklannınrn söylenmesiyle bu bilimler hiçbir şey yitir_
mezler. Bu ciddiye ahmr ve merkezi olmayan bir bilim iste-
nirse, üüm bilime dur denmiş olur. Bizim için, aynr koşullar
altrnda, her yerde, sağmızdan solumuza kadar uzanan, dün-

261
yadan güneşe olan uzaklr$n milyonlarca katr kadar büyük
olan bir uzaklrkta, aynı şeylerin o]ması gerektiğni bilmek
[yeterlidirJ.

*
BiIış. Kanncalann gözleri bizimkinden değşiktir; onlar
kimyasal (?) rşınlan görürler (Nature,8 Haziran ]_882, Lub-
bock),188 ama bize görünmeyen bu rşrnlar konusunda sahip
olunan bilgiye gelince, kanncalardan oldukça ileriyiz. Kann-
calann bizim göremediğimiz şeyleri gördtiklerini tanıtlaya-
bilmemiz gerçeği ve bu tanıtrn yalnızca bİzİm göz|erimizin
algılanna dayanmasr, insan gözünün kendine özgü yaprsrnın
insanrn bilişine asla mutlak bir srnır koymadrğınr gösterir.
Gözlerimize ek olarak ya|ııızca diğer duyulanmrz değil,
aynr zamanda düşünce etkinliğimiz de vardrr. Düşünce et-
kinliğinde de durum, tamamen gözdeki gibidir. Düşiirrcemi-
zin neleri ortaya çrkarabileceğini bilmek için, Kant'tan 100
yrl sonra düşüncenin genişIiğini aklrn eleştirisinden, ya da
bilgi aracrnın araştrnlmasrndan çrkarmaya çalışmak yarar-
srzdrr; bunun gibi Helmholtz'un görme gücümüziirı yetersiz-
liğini (gerçekten bütün rşrnlan görebilen, gene bu yüzden de
hiçbir şey göremeyen bir göz için gerekli bir yetersizlik), ve
görmeyi belirli srnrrlar içinde tutan ve bunu da tam doğru
bir yineleme içinde yapmayan göz yaprmrzı, göziı görüIen
şeyin doğasrnr bize yanlış ya da yetersiz tanıttrğ konusunda
bir kanrt olarak kullanmasr da pek fayda vermez. Düşünce-
mizin neler keşfedebileceği, onun daha önce keşfettiklerin-
den ve bugiiın hAlA keşfetmekte olduklanndan, daha da çok
anlaşrlıyor. Ve nicelik ve nitelik balrımından bu şimdiden ye-
terlidir. Öte yandan düşünce biçimlerinin araştrnlmasr, dü_
şünce saptamalan, çok yararlr ve gereklidir; Aristoteles'ten
bu yana buna sistematik olarak girişen ya|nız Hegel olmuş-
tur.
Herşeye karşrn, kimyasal ışrnlann kanncalara nasıl gö-
ründüğünü hiçbir zaman ortaya çıkaramayacasz. Bu du-
rumdan rahatsu olan bir kimse için çıkar yol yoktur.

*
Doğabilimin gelişme biçimi, onun düşündüğü kadanyla,
varca5nmdt Ayn, grup içinde bulunan olgulann şimdiye ka-
darki açıklama yöntemini olanaksrz lrrlan yeni bir olgu gözle-
niyor. Bu andan itibaren yeni açrklama yöntemleri gerekir
_ önce bunlar ya|nız srnrrlr saylda olguya ve gözleme daya_
nrr. Daha sonraki gözlem malzemesi, bu varsayrmlan ayık-
lar, birini kenara iter, ötekini düzeltir, sonunda yasa, safbir
biçimde ortaya konur. Yasa için malzemenin saf bir biğmde
bulunmasrnı beklemek, araştrrmadaki düşünce sürecini o za-
mana kadar durdurmak anlamına gelir ve yalnızca bu yüz-
den de olsa, yasa hiçbir zaman7 ortaya çrkmayacaktır.
Birbirini ortadan kaldrran varsayrmların saJnsr ve srrasl
bilginlerinin mantrksal ve diyalektik eğitiminin ek-
-doğa
siktiği karşısrnda- şeylerin öztinibilemeyeceğ.imiz fikrinin
kolayca doğmasrna yolaçar. (Haller ve Gethe.)189 İnsanrn
bütün bilgisi çok dolambaçlı bir eğıi üzerine geliştiğinden,
bu, doğabilime özgü bir şey değildir; felsefe de dahil olmak
üzere tarihsel bilimlerde de, teoriler, birbirlerinin yerini alrr-
lar, ama hiç kimse, bundan, örneğin formel mantrğn saçma
olduğu sonucunu çrkarmaz.
Bu görüşün son biçirni, ''kendinde-şey''dir. Birincisi ken-
dinde_şeyi bilemeyeceğimiz (Hegel, Enzylğlopİidie], paragraf
44) iddiası, bilim aleminden çrkrp hayal alemine geçer. İkin-
cisi, bu, bilimsel bilgimize tek sözcük katmaz, çünkü eğer
ş.eylerle uğraşamıyorsak, onlar bizim için yok demektir.
Uçüncüsü de, bu, salt bir deyimdir ve asla uygulanmaz. So-
yut olarak alrndrğında tamamen anlaşrlrr gibi gelir. Ama bi-
rinin bunu uyguladığını varsayalrm. ''Bir köpeğin dört bacas
var gibi görüntiyor, ama gerçekte onun dört milyon bacağ
mı olduğunu, yoksa hiç mi olmadrğınr bilmiyoruz'', diyen bir
hayvanbilimci için acaba ne düşünülür? Bir üçgenin tanrm-
lhnmasrnr önce üç kenarla yapan, sonra bunun 25 kenan

263
olup olmadığrnı bilmediğini söyleyen' 2 x 2 döü eder gibi gö-
rünüyor diyen matematikçi için ne denir? Ama bilim adam-
lan, doğabilimde kendinde-şey deyimini kullanmaktan saln-
nrr, yalnız felsefeye geçerken bunu yapmak cesaretini göste-
rirler. Bu, onlann böyle birşeyi ne kadar az ciddiye aldrklan-
nl ve onun ne kadar az değerde oldufunu en iyl biçimde
tanrtlar. Eğer ciddiye alsalardr, herhangi bir şeyi araştırma-
lannın ne yaran olurdu?
Tarihsel balumdan alrnrrsa, bu şeyin, belirli bir anlamr
olabilir. Bizler, ancak kendi çafrmrzrn koşullan altında ve
bu koşuLLann elverdiğ ölçüde bilgi sahibi oluruz.

' şle

Kendinde-şe5ı Hegel, Logik,II, s. 10, daha sonra da bu


konuda tam bir bölüm'190
''Kuşkuculuk, 'bu budut' demeye cesaret edemedi; mo-
dern idealizm'' (yani Kant ve Fichte) "bilcıyl kendinde-şeyin
bilinmesi olarak kabul etmeye cesaret edemedi.* ... Ama
aynr zamanda kuşkuculuk, onun görünüşiiniin çeşitli belirle-
nimlerini kabul etti, ya da daha çok onun göriinüşü dtinya-
nın çeşitli zenginliğini içeriğne aldr. Bunun gibi idealizmin
görüngüsii (yani idealizmin görüngü dediği şey) bütün bu çe-
şitli belirlenimler kümesini kapsryor. ... Bu içerik, hiçbir var_
Iıkta, hiçbir şeyde, ya da kenünde-şeyde bir temele sahip ol-
mayabilir; o kendi için nasıIsa öyle kaLır; yalnız varlıktan gö-
rtimüşe çewilir."
o halde Hegel burada, modern doğa bilginlerinden çok
daha kararh bir materyalisttir.
{(
Kant'rn kendinde-şeyrnin değerli bir özeleştirisi, Kant'ın
düşünen ben'de de başansrzlığa uğıradığ,ınr ve bunda gene bi-
linemeyen bir kendinde-şey bulduğunu gösterir (Hegel, V, s.
256 ve devamr).1e2

* Elyazmasının kenannda şöyle bir not bulunuyot: "Bkz: Enz


[yHop eüeJ, I' 3. 252'' 191 _E d.
IMADDENIN HAREKET BİÇİMLERI.
BILIMLERİN SINIFI"A}IDIRILMASI]

Causa frnaliğ _ madde ve özii:ıdeki hareket. Bu madde,


so5rutlama değldir. Giineşte bile çeşitli maddeler birbirinden
aJrrışır ve etkilerinde bir aJrnm yoktur. Ama bu]utsunun gaz
küresinde ayn a)rn bulunsalar bile, bütiin maddeler, kendi
özgiil özelliklerine göre değil, ya|ıızca madde olarak etkide
bulunarak saf madde hali4de içiçe göçerler.
(Esasen daha Hege|'de causa efficİenğ* iIe causa fr.na-
/ı's'in antitezi karşıIıklı etkide ortadan kalkmaktadır.)

*
En ilk madde. ''BaşIangıçta varolan, kendinde şekilsiz
madde anlayrşr çok eskidir; ilk önce varolan dünyanrn şekil_
siz temeli olarak tasarlanan Kaos efsanesi biçiminde, daha
* Ereksel neden. -.8d.
** Etkileyici neden. -ğd.
Yunanlılarda karşrmıza çıkar.'' (Hegel, EndryHopİidie], I, s.
259.)1e3
Bu Kaosu, aşağı yukan biçimin ancak başLangıcına sahip
bulunan bulutsuda, Laplace'da da buluruz. Farklrlaşma
daha sonradrr.

*,

MaddeseLLiğin en genel be]irhenimi olarak çekim, herkes_


çe kabul edilir. Bu demektir ki, çekim, maddenin gerekli bir
özelliğidir, ama itim değil. Çekim ve itim ise negatif ve pozi_
tif gibi birbirinden a5rnlmaz, bundan dolayı, maddenin doğru
teorisinde çekim gibi itime de önemli bir yer verilmesi zonın-
luluğunu, ya|nızca çekime dayanan bir madde teorisinin
yanlrş, yetersiz ve tekyanlı olduğunu, diyalektik yolla önce_
den bile söylemek olanaklrdrr. Aslrnda, bunu önceden göste-
ren yeteri kadar görüngü ortaya çrkar. Yalnrzca rşrk için söz_
konusu olsa bile esirden vazgeçilemez. Esir maddi nitelikte
midir? Eğer varsa, maddi olması, madde kawamrna girmesi
gerekir. Ama çekimin etkisi altında değildir. Bir kuynıklu-
yrldrzrn kuynığu, maddi nitelikte olabilir. Çiinkü güçlü bir it-
meye sahiptir. Gazdaki rsr, itme oluşturur, vb..

*
Çekim ve grauitasyon Bütün gravitasyon teorisi, çeki-
min, maddenin özü olduğunu söylemeye dayanrr. Bu zorunlu
olarak yanlrştır. Çekimin bulunduğu yerde, onun itim ile ta-
mamlanmasr gerekir. Bundan dola5n, Hegel, maddenin özü-
nün çekme ve itme oldufunu söylerken oldukça haklıyü.rsl
Aslında da, çekimin itmeye dönüştüğii yerde maddenin çö-
züImesinin bir srnın olduğunu, bunun tersine, itmenin çe-
kim olduğu yerde de itilen maddenin yoğunlaşmasrnın bir sr-
nın bulunduğunu kabul etmeye, bizi giderek daha çok zorlu-
yor.*
* Aynca bkz: Yapışma konusundaki not (s. 311).
+Ne

Çekimin itmeye, itmenin çekime dönüşmesi Hegel'de gi-


zemlidir, ama konunun özü gereğ! kendisi bununla daha son-
ra gelen bilimsel keşfi yapmaJn ummuştur. Gazda bile mole-
küllerin bir itişi vardır, aJrnca da bu, çok daha ince parçala-
ra a5rnlmrş maddede bile böyledir; örneğin kuyıııkluyıldrzın
kuyıuğunda, bu, çok büyiik bir kuwet etkisi yapar. Hegel,
dehasrnr, çekimi ikincil bir şey olarak ondan önce gelen bir
şey olan itimden çıkarmakla da gösterir: bir güneş sistemi,
ilkinde üstün gelen itim üzerinde çekimin giderek üstiinliik
kazanmasıyla oluşabilir.
kinetik teorisi. - Isryla genleşme = itme. Gazlann
;NE

Maddenin böLünebilirliğ. Bilim için sorun, pratik bakım_


dan önemli değildir. Kimyada bölünebilirliğin belirli bir sını-
n oldufunu, bunun ötesinde cisimlerin artrk kimyasal etkide
bulunamadrklannr biliyoruz ve birçok atom her za-
man bileşme halindedir - atom;Fizikte
molekiil' de belli
-
tahlil için- en küçük parçacrklann kabul edilmesi -frziksel
zorunlu-
luğu ile karşr karşryayv; bu parçacrklann düzenlenmiş du-
rumu, cisimlerin biçimi ve yaprşmasr ile belirlenmiştir, bun-
lann titreşimleri de rsr vb. olarak kendini gösterir. Ama fi-
ziksel ve kimyasal moleküllerin özdeş mi, yoksa birbirlerin-
den farklr mr olduklannr henüz bilmiyoruz.
Hegel, maddenin hem bölünebilir ve sürekli olduğunu,
hem de ikisinden hiçbiri olmadısnr söyleyerek, bölünebilir-
lik sorununun kolayca üstesinden geliyor;ıgs bu ise, bir yanıt
değildir, ama bugiin hemen hemen tanrtlanmrştrr (bkz: yap-
rak 5, 3 aşağıda: Clausius*)

*
* Engels, Doğanın Diyalektiğİnin beşinci çift yaprağrnın üçiincü sayfa_
sınrn sonunda bulunan "Gazlann Kinetik Teorisi' notuna değiniyor (bu' ki_
tabın 314. sayfasında.) --od.
BöItinebilirlik Memeli hayvan bölünmez, sürüngen hay-
parçalanabilir
vanrn ayağı tekrar çıkabilir.
-Esir dalgalan
ve sonsuz küçtiklüğe kadar ölçiilebilir.- Her cisim, pratikte
belli sınrrlar içinde örneğin kimyada bölünebilir.

*
''(Hareketin) özi, uzay ve zamantn dolaysrz birliğidir. ...
Uzay ve zaman harekete aittir; hrz, hareketin miktan, geç-
miş olan belirli bir zamana bağlı bir uzaydrr.'' ([Hegel]), Na-
turphilosophje s. 65.) "... ızay ve zaman madde ile doludur.
... Maddesiz hareket olma&ğı gibi, hareketsiz madde de yok-
tur." (s. 67.;ıse

.:N6

Hareketin yokedilemez|ığ, Descartes'ın, ewende daima


aynı mİktarda hareketin bulunduğu ilkesindedir.lg? Doğa
bilginleri bunu, eksik olarak, ''kuwetin yokedilemezliğ,i'l diye
ifade ediyorlar. Descartes'rn salt nicel ifadesi de yetersizdir:
böylesine hareket, temel etkinlik olarak, maddenin varoluş
biçimi olarak, madde olarak yokedilemez; bu formtil, nicel
unsuru içerir. o halde burada da filozof, doğa bilgini tarafrn-
dan 200 yıl sonra doğrulanmıştrr.

il*

Hareketin yokedihemezliğ. Grove'da güzel bir pasaj s.


20 ve devamr.le8
-
rk

Hareket ve denge. Denge hareketten a5rnlmaz.* Göksel


cisimlerin hareketinde, d.engede hareket, ve harekette denge
* E\ıazmasının kenanndaki not: "Denge = çekimin itme üzerindeki ege-
menliği". -Ed.
vardf (göreli). Ama özgül olarak göreli olan her hareket,
yani burada, hareket halindeki göksel cisimlerden biri üze-
rinde bulunan tek tek cisimlerin birbirlerinden a5rn her ha-
reketi, göreli hareketsizlik, denge yaratmak üzere girişilmiş
bir çabadır. Cisimlerin göreli bir hareketsizlik halinde bu-
lunması olanağı, dengenin geçici durumlan olanafi, madde
ve bununla birlikte yaşamrn farklılaşmasr için temel koşul_
dur. Giineşte çeşitli tözler denge halinde değildir, yalnrz bir
tüm olarak tüm kütlenin dengesi, ya da çok sınrrlı, önemli
yoğunluk farklannın belirlediği bir denge vardrr; yüzeyde
sonsuz bir hareket ve bir kargaşa, çözüşme vardrr. Ayda her-
hansl bir göreli hareket olmaksrzrn kesin bir denge egemen-
miş gibi görtirıüyor, (ay = negatiflik). Dünyada hare-
- ölüm
ket, hareket ile dengenin karşılıklı değşimi olarak farklılaş-
mıştır: her bir hareket her denge yöntiıde çaba gösterir, bir
bütün olarak hareket her dengeyi yokeder. Kaya hareketsiz-
liğe ulaşmıştrr; ama hava koşullan, kıyrlarda kınlan okya-
nus dalgalannrn etkinlikleri, rrmakların ve buzullann etkin_
liği durmadan dengeyi yokeder. Buharlaşma ve yağmut,tiz-
gar, lst' elektrik ve manyetik görüngüler, aJrnr şeyi yaparlar.
Son olarak, canlr organizmada, büyük organlar gibi bütün en
küçfü parçacrklann da sürekli hareketini görürüz; bu du-
rum normal yaşam döneminde tüm organizmanrn sürekli
dengesine vanr ve gene de daima hareket halinde kalrr, ha-
reketin ve dengenin canlı birliğidir.
Her denge ancak gfuelive geçicidıt.

{e

1. Gtiksel cisimlerin hareketi. Hareket halinde çekim ve


itimin yaklaşık dengesi.
2. Bir göksel cisim üzerindeki hareket. Kütle. Bu hareket
salt mekanik nedenlerden dolayı oluştuğu ölçüde, burada da
denge vardrr. Kütleler kendi temelleri üzerinde durağan hal-
dedirler. G,İrriındüğii kadanyla ayda bu tamdrr. Mekanik çe-
kim, mekanik itime üstün gelmiştir. SaIt mekanik açıdan,
itime ne olduğunu bilmiyoruz ve tıplrr bunun gibi salt meka-
nik de herşeye karşrn dünyada kütlelerin, örneğin, çekime
karşı hareket haline geçmesini sağlayan "kuwetler''in nere_
den geldiğini açrklamryor. olguyu olduğu gibi kabul ediyor.
o halde burada, çekim ve itmenin eşitliği ile hareketin küt-
leden kütleye yer değiştirmesi, itmenin basit alışverişi var-
drr.
bir çofunluğu hare-
3. Ancak, yersel hareketlerin büyük
ketin bir biçiminin bir başka biçime hareketin
ısrya, elektriğe, kimyasal harekete_ -mekanik
dönüşmesinden oluş-
muştur; demek ki, ya* çekimin itime mekanik hareketin
ısrya, elektriğe, kimyasal -
parçalanmaya dönüşmesi (dönüş-
me, başlangıçtal<ı kahdıncı mekanik hareketin, düşürücü ha-
reketin değil, rsıya çewilmesidir, bu da ancak bir görüntü-
dür) [- ya da itimin çekime dönüşmesiJ.
4. Şimdi dünyada etkin olan bütün enerji, dönüştürül-
müş güneş ısrsrdrr.l99

iF

Mekanik hareket. Doğabilimciler hareketi her zaman, as-


lrnda, mekanik hareket anlamrnda, yer değiştirme anlamrn-
da almrşlardır. Bu, kimya-öncesi l-8. yüzyıldan kalmadrr ve
süreçlerin açrkça kawanmasrnı çok daha güçleştirir. Madde-
ye uygulanabilen hareket, genel oLarak değşmdir. Herşeyi
mekanik harekete indirgeme çılgınlığı da bu yanlış anlama-
dan ileri gelir. Grove bile, ''maddenin üğer etkilemelerinin...
hareket biçimleri haline geldiklerine, ya da eninde sonunda
geleceklerine inanma yönünde güçlü bir eğilim taşrr'' (s.
16)200 bu ise, hareketin öteki biçimlerinin özgüI karakteri-
-
ni ortadan kaldınr. Bununla, daha yüksek hareket biçimleri-
nin herbirinin her zaman zorunlu olarak gerçek mekanik
(drşsal ya da moleküler) bir hareketle bağıntılı olmayacas
* Bu
}ao sözünü "ya da" sözü izlemiyor. olası ki, Engels, tiiııncenin so_
nunda, itimin çekime, tersine dönüşmesini belirtmek istemiş, ,ma bunu
yapmamıştır. Tiimcenin sanılan bitiş piçimi köşeli ayraç içinde gösterilmiş-
tit. -Ed.
kastedilmiş değildir; yüksek hareket biçimleri gibi ötekiler
uyrr. anda başka biçimler oluştururlar; tıplı kimyasal et-
_d9
kinin srcak]rk ve elektrik değişimi olmadan olamamasr gibi,
organik yaşam da mekanik, moleküler, kimyasal, termik,
glektrik vb. değişimi olmadan olanaklr değildir. Ama bu yan
biçimlerin bulunuşu, her durumda esas biçimin özünü orta-
dan kaldırmaz. Günün birinde mutlaka düşünmeyi deneysel
olarak beyindeki moleküler ve kimyasal hareketiere ''indir_
geyeceğiz''; ama bu düşüncenin özüyle ilgili herşeyin
çözül_
müş olmasr demek midir?

te

Doğabİlimin diyahektiğ;2ol Konu hareket halindeki


-
madde. IVIaddenin çeşitli biçimleri ve türleri de ancak gene
hareketle bilinebilir, ancak onda cisimlerin özellikleri kendi_
ni gösterir; hareket etmeyen hiçbir cisim için bir şey söylene_
I mez. o halde hareketin biçimlerinden, hareket içindeki ci_
simlerin yaprsı ortaya çıkar.
1. Ilk, en basit hareket biçimi, mekanik biçim, salt yer
I

değiştirmedir:
a) Tek bir cismin hareketi yoktur
I
anlamda [sözedilebilir]* -- düşme. - bundan ancak göreli
il
b) Aynlmış cisimlerin hareketi: yöriinge hareketi, gökbi_
lim görüIür denge_ sonuç her zaman dokunmidır.
-gözle
c) Birbirlerine değen cisimlerin birbirlerine bağptılı ha-
releli basınç. Statik. Hidrostatik ve gazlar. Kaldrraç, an-
- bakımından farklı olan sürtünme ve
cak derece çarpma üze-
rindeki dokunmanrn en basit biçimdeki toplamı sayılan asıl
mekaniğin öteki biçimleri. Ama sürtünme ve ça{pma, gerçek_
te dokunma, burada doğa bilginleri tarafindan hiç belffilme-
I

-'ş b?şk, sonuçlar da oluştururlar: koşullara göre, ses, lsl'


I
rşrk, elektrik manyetizm üretirler.
2. Bu defişik kuwetler (ses dışta tutulursa) _ göksel ci_
I

* Ayraç-içindeki söz, Engels'in Marx,a yıazdığ3O


' Mayıs 1873 tarihli
mektuptan alınmıştır. -.Ed.

I
simlerin fıziğn_
a) birbirine geçer ve karşılrklı olarak birbirinin yerini
ahrlar, ve
ö) her kuwetin belli nicel gelişmesinde her cisim için de_
ğişik olarak, ister kimyasa} bakımdan bileşik ya da birçok
kimyasal bakımdan basit cisimler olsunlar, cisim}ere uygula-
ııınca kimyasal değişiklikler oluşur ve kimya alanına ğrenz.
Giiksel cisimlerin kimyası. Kristalogıafi _ kimyanın bir krs_
ml.
3.Fizik, canlı organik cismi hesaba katmamak zorunday-
dr, ya da hesaba katmayabilirdi; kimya, ancak organik bile-
şikleri inceleyerek en önemli cisimlerin gerçek yap$ına ger-
çek bir kapı açabilir ve öte yandan, yalnız organik doğada
olan cisimlerin sentezini yapar. Burada kimya, organik yaşa_
ma ulaşrr ve yalnrzca bir başına organizmaya diyalektik ge-
çişi bize açrklayacağr konusunda, bizi inandrracak kadar iler-
lemiştir.
4. Ancak, gerçek geçiş, tarilıtedir _ gtıneş sisteminin,
dünyanrn tarihinde; organik doğanrn gerçek önkoşulu.
5. organik doğa.

jle

BiLimterin sınıİIandınlması. Her bilim, hareketin tek bir


biçimini, ya da birbirine bağh ve birbirine geçen bir üzi biçi_
mini tahlil eder. Şu halde, bilimlerin sınrflandrnlmasr, hare_
ketin bu biçimlerinin, kendilerinde zaten varolan sıralanışa
göre sınıflandrnlması, düzenlenmesidir ve onun önemi de
buradadır.
. Geçen t18.] yüzyılın sonunda, daha çok mekanikçi olan
Fransız materyalistlerine göre, eski Neuıton-Linnaeus okulu_
nun bütün doğabilimini ansiHopeilik oLarak özethemek ge'
reksinimi ortaya çrktı ve bunu, büyük deha sahibi iki insan,
Saint-Simon (tam değil) ve Hegel, yüklendiler. Bugün, yeni
doğa görüşü temel ğzgileriyle tamamlanmışken, aynr gerek-
sinim kendini gene duyuruyor ve bu yönde girişimler yaprlr-
yor. Ama doğada genel evrim ilişkisi, şimdi gösterildiğinden,
Hegel'in yapay olarak kurduğu diyalektik geçişler kadar,
dışsal bir yanyana sıralama da yetersiz kalıyor. Geçişlerin
kenü kendilerini yapmalan zorunludur, doğal olmalrdrrlar.
Bir hareket biçiminin başka bir hareket biçiminden ortaya
çrkmasr gibi, onlann yansımalan, çeşitli bilimlerde zorunlu
olarak birbirinden oüaya çıkmalıdrr.

+lt

Comte'un, Saint-Simon'dan kopya ettiği doğabilimlerin


ansiklopedik düzenlenmesinin2o2 yazafi. olmaktan ne kadar
uzak olduğu, bunun, ancak kendisi iğn öğıetim araçlannın
ve öğretim yoLunun dİizenlen'meşi amaclna hizmet etmesin-
den, böylece de daha bilim henüz başlangıç halindeyken öte-
kinin tfüendiği, aslrnda doğru olan bir düşüncenin matema_
tiksel bir saçmalrğa itildiği çılgın bir enseignement integrat
[integral öğretim]e götürmesinden de anlaşılryor.

rk

Hegel'in bölüşü (orijinal bölüş): mekanik, kimya, orga-


nik,zo3 zamaru iğn tam"ınen yeterlidir. Mekanik: küttelerin
hareketi; kimya: molekiiler hareket (çtınkü fizik de bıırada
toplanıyor ve her ikisi *gerek fizik ve gerekse kimya- a5mr
sıraya giriyorlar) ve atomik hareket; organik: içerisinde ikisi_
nin birbirinden aynlmaz oldufu eisimlerin hareketi. Çünkü
kesinlikle organizma kesinlikle kendi içinde mekaniğ, fiziğ
ve kimyayı bir bütİin olarak birleştircn daha ytiksek bir birim-
dirve bu birimde bu üçlü, birbirinden arhk ayıılamaz. orga-
nizmada mekanik hareket, salt kassal hareket biğminde oldu-
fu kadar, beslenme, soluma, salgı, vb. biçirılerinde de doğru-
dan doğruya fiziksel ve kimyasal değşmenin etkisi altındadrr.
Her grup gene iki yanlrdır: mekanik 1" göksel, 2o yersel.
Molekiiler hareket: 1o fızik, 2" kimya.
Organik: 1o bitki, 2o ha5rvan.
;N(

Fizyografi.* Kimyadan yaşama geçiş gerçekleştikten son-


ra, ilkin yaşamrn oluştuğu ve varolduğu koşullann, yani
önce yerbilimin, meteorolojinin ve geri kalanlann tahlili ge-
rekir. Sonra da çeşitli yaşam biçimlerinin tahlili, ki, bunlar
olmadan bir şey anlaşrlamaz.

;k

''MEKANIK'' DoĞA ANLAYIŞI ÜzpnlNızoa

Bkz: Sayfa 46:,** Hareketin Çeşitli Bİçimleri


ve Bun]arla Uğraşan Bilİm]eı

Yukardaki makale yayınlandrktan bu yana (Vorwİirts,9


Şubat 1877)*xı' Kekul6 (Die wissenschaftLichen Ziehe und
Leistungen der Chemie) mekanik, fizik ve kimyayı oldukça
benzer bir yolda tammladr:
''Maddenin doğasr konusunda bu fikir esas alrnırsa,
kimya atomlann bilimi ve frzik de moLeküLlerin bi]imi o|a-
rak tanrmlanabilir, o zaman, bugünkü fıziğin özel bir bilim
olarak küt]eleAe uğraşan.krsmrnın a5rnlmasr, ve onun için
mekanik adınrn kullanrlması yerinde görünüyor. Böylece
mekanik, her ikisi bazı noktalarda ve özellikle bazr hesapla-
malarda molekülleri ve atomlan, kütleler olarak ele aldrk_
lan ölçüde, fizik ve kimyanrn temel bilimi olarak ortaya çr-
luYol."zos
Gtirtileceğ gibi, bu formülasyon, metindeki ve bir önceki
nottakixxxx formiiılasyondan ancak biraz daha az belirgin ol-
mak bakımından farklrür. Ama bir Ingiliz dergisi (Naüure)
* Doğanın tarurıı. -ç.
** F. Engels, Anti-Dİhring, Sol Ya;nnlan, Ankara 1995, s. 125.
*** Engels, Anti-Diihİindin Yedinci Böliimiiçıe değiniyor.
-Ed.
****
-Ed.
Yani.Aıti-Diıhrinğde ve "Gerçek Diirıyada Matematik Sonşuzun İl-
körnekleri Uzerine" notunda (bkz: Anti-Dtihrİng, s. 125 ve bu kitabın 290_
296. sayfalan.) _ğd.

274
Kekul6'nin yukardaki önermesini mekaniğin kütlelerin stati-
ği ve dinamiği, fiziğ,in moleküllerin statiği ve dinamiği, kim-
yanın atomlann statiği ve dinamiği olduğu biçiminde ortaya
ko5runca,zffi bana göre, kimyasal süreçlerin bile salt mekanik
süreçlere kayrtsrz şartsrz indirgenmesi, en azından kimyanrn
alanrnı daraltır gibi görünür. Şimdi de öyle bir moda var ki,
örneğin, Heckel stirekli olarak ''mekanik''i ve ''monistik''i
sanki a5mr anlamda imişler gibi kullanıyor ve ona göre ''mo-
dern fızyoloji ... kendi alanrnda yalnız fiziksel_kimya da
daha geniş anlamda_* mekanik kuwetlerin işlemesine -yaizin
veriyor. " (Perigenesis.)2o7
Eğer fiziği molektillerin mekaniği, kimyayr atom}ann fı-
ziği ve daha sonra da biyolojiyi proteinlerin kimyasr diye ad-
Iandınrsam, böylece hem bu bilimlerden birinin ötekine geçi_
şini, hem de bağlantıyı, siirekliliği, bunlann ikisi arasrndaki
farlu, ayıılığ anlatmak istiyorum demektir. Biraz daha ileri
giderek, kimyayı da bir tür mekanik olarak tanımlamak
bana pek olanaklr görünmüyor. Mekanik ya da geniş
anlamda- yalıız nicelikleri bilir, hrzlarla,-dar
kütlelerle, ya da
ensonu, hacimlerle hesaplar yapar. Hidrostatik ve aerosta-
tikte oldufu gibi karşısına cisimlerin niteliği çıktığr zaman,
moleküler durumlann ve molekiiü hareketlerinin içine gir_
meden hiçbir şey elde edemez, kenü başrna yalnrzca yardrm_
cı bir bilimdir, fiziğin önkoşuludur. oysa fızikte, ve daha çok
kimyada sürekli nitel değişiklikler ya|nızea nicel değişiklik-
lerin, niceliğin niteliğe dönüşmesinin sonucu olmaz. Ayrıca
hesaba katrlmasr gereken çok sayrda öyle nitel değişiklikler
vardrr ki, bunlann nicel değişikliklerine dayandıklan hiçbir
biçimde tanıtlanmamıştır. Bilimin bugünkü eğiliminin bu
yönde olduğu kolaylrkla kabul edilebilir, ama bu, yalnrzca bu
eğilimin doğru oldufunu, bu eğ,ilimin izlenmesinin fiziğ ve
kimyayı tüm olarak sonuna vardıramayacağnı tarutlamaz.
Bütün hareketler, mekanik hareketi, maddenin en büyiik ve
en ktıçfü parçalannrn yer değiştirmesini içerir, bilimin ı7lr
ödevi, ama yalnızca ilk ödevi, bu hareketin bilgisini elde et-
mektir. Ancak bu mekanik hareket, hareketi tümüyle sonu_
* Italikıer Engels'indir. -.Ed.
275
na vardrrmaz. Hareket, salt yer değiştirme değildir, meka-
nikten daha yukardaki alanlarda nitelik degişimidir de. Isı_
nrn bir molektıl hareketi olduğunu keşfetmek
iığrr açıcı özel-
likteydi. Ama benim, bu rsı konusunda, moıei<tııtın -belli bir
yer değiştirmesi olduğunu söylemekten başka diyecek bir
şe_
yim yoksa, en iyisi susmalr5ıım. Kimya, atom hacimlerinin
atom ağrrlıklanna oranrndan elementlerin bir dizi kimyasal
ve fiziksel niteliklerini açrklamaya doğru epeyce yolalmiş gö-
rünıiyo1. Ancak hiçbir kimyacr, bir elementin Lothar uıever
eğ:isindeki2.8 konumunun tam olarak açrklanması bile, -tır-
neğin onu organik yaşamrn temel taşryıcrsı yapan karbonun
özel yapısr ya da beyinde fosforun zorunluluğu gibi
şeylerin
açrklanabilmesi bile, o elementin bııttın tızeıiıı<ıeınl- açıkla_
drğnr ileri stiremez. oysa bugün ''mekanik'' anlayrş b;;d."
başka bir sonuca Varlnryor. Her değişmeyi yer değişimi ile,
bütün nitel farklan nicel farklarla açıklryor ve nitetk ve ni-
celik ilişkisinin karş:lıklı olduğunu, niceişn niteliğe dtınül-
mesi gibi niteliğin de niceliğe dönüştüğüntı, karşıI-ıkl,
niıı oluştufunu gözden kaçrnyor. Bütün farkiar ve nitel değ- "tki-
şiklikleri nicel farklanna Ve değişikliklerine, mekan* ;;
değşimine indirgenirse, o zorunlu olarak, maadenın
en küçük tizdeş paryacı]<lardan"r*^i
oluştuğu, maddenin ı.l-v.'.ı
elementlerinin bütün nitel farklılri.ıui.rrrr, saJn olarak nicel
farklılık]arla ve atomlan oluşturmak yolundJ b" ; küçü;
parçacıklann uzaysal gruplanmasryla ortaya
çıktığr yr.r"ir.
varrrız. Ama henüz bu kadar ilerlemedik.
- Gtiıümüzün doğa bilginlerinin, bugün Alman tirriversite-
l^e1n!e at o5matan cinsinden en kaba*felsefe drşında
felsefe tanrmamalan, onlann böyle, hansı yiikleri
sıülanna
aldı kI aryp ükkate almadan ve sezmeden]''mekanik,' ';;;;"-
ci'i
yimlerle uğraşmalanna neden oluyor. Maddenin mutlik
nitel
özdeşliğ teorisinin de yandaşları var görgüctil olarak, bu
- Ama herşeyı 'me-
teori ne çürütülebilir, ne de tanrtlanabilir.
IrrTk'' olarak açıklamak isteyen kişilere, bu sonucun b-ılincln-
de olup olmadık]an ve maddenin tızaeşü$nı kabul
"aıp "J-"-
dikleri sorulunca, ne kadar çok çeşitli yaiıtlan a"y"ıacJt
ı
Işin en tuhafi ''mekaniksel''i ''materyalist''e eşdeğer yap-
ma işinin ''mekanik'' eklemekle materyalizmi küçük düşür_
mek isteyen Hegelden gelmesidir. Zaten Hegel tarafindan
eleştirilen materyalizm yüzyllrn Fransrz materyaliz-
mi- ne var ki tamamen-18. mekanikseldi ve bunun tamamen
doğal olan nedeni, o zamanlar, frzilk, kimya ve biyolojinin he-
nüz kundakta bulunmasr, genel bir doğa görüşüne temel ola-
bilmekten çok uzak oluşu idi. Aynı şekilde Hackel, He-
gel'den, causae efficientes = "mekaniksel olarak etki eden ne-
denler" ye causae finales = "erekli olarak etki eden nedenler"
çevirisini alryor; burada, Hegel, mekanikseli, Hreckel'in söz-
cüğe verdiği anlamrnda değil, körükörüne etki}eyen, bilinçsiz
etkileyen anlamında koyuyor. Ama bütiin bu antitez, He-
gel'in kendisi için öylesine aşrlmrş bir görüş noktasrdrr ki,
kendisi LogiK"tE, nedenselliği her iki koyoş biçiminde buna
hiç değnmiyor bihe, ancak bu görüşün tarihsel olarak ken_
dini gösterdiği (yani- yiiızeysellik yüzünden Hackel'in tama-
men yanlrş anladığ biçimde), yerde, Fe]sefe Tarihİnde, pek
seyrek olarak da teleoloji dolayrsryla (Logik, III, II, 3), esJ<i
metafiziğn, mekanizmin ve teleolojinin antıt'ezi olarak kav-
radrğ biçimde belirtiyor, bunun drşrnda çoktan eskimiş bir
görüş olarak ele alryor. Demek ki, Hackel, kendi ''mekanik-
sel'' görüştiııiin doğrulanrşilnn bulunmasrna sevinirken, [He-
gel'i] yanlrş kopya etmiştir ve bununla, şöyle güzel bir sonu-
ca varmaktadrr: Bir hayvanda ya da bitkide doğal seçme yo_
luyla belli bir değişiklik olunca, bunun oluşumu causa effici-
ens dola5nsıyladır, a5rnr değişme yapay olursa, causa fina]is
sonucudur! Terbiyeci causa finalİs! Hegel çaprnda bir diya-
lektikçi, causa effeciens ve causa frna]is dar antitezinin kısır
döngüsü içine takrlıp kalamazdr kuşkusuz. Ve bugünkü gö-
rüş noktasr için bu antitez konusundaki bütün bu umutsuz
döküntüye, gerek maddenin ve gerek onun varlrk biçiminin,
hareketin yaratrlamaz olduğunu ve bundan dolayr da kendi
son nedenleri oldufunu deney ve teoriyle bildiğmİz için son
verildi; bıınun yanrnda, evr.en hareketinin karşrlrklr etkisi
içinde bir an için ve yerel olarak yalrtlanan, ya da kafamrz-
daki yansrmalarla yalıtlanan tek tek nedenlere de eüJa'n ne-
denler adınr verrrek için yeni bir saptama asla eklenmiyor,
yalnız kafa kanştrncı bir unsur katrlryor. Etken olmayan bir
neden, neden değildir.
N. B. Madde, bu srfatla, düşii'ncenin saf bir yaratrsr ve
saf bir soyutlamadrr. Madde kawamı altrnda şeyleri cisimsel
varlrklar olarak birarada toplayarak, içinde nitel farklılrkla-
nnr bir yana brrakıyonrz. Böylece madde, varolan belirli
madde parçalanndan farklı olarak, duyularda varolan bir
şey degildir. Doğabilim, çabalannr en küçtik
parçacıklan bir-
ieştirmede nitel farklılrklan salt nicel farklrlıklara inürge_
mekle tekdüze maddeyi bulmaya yöneltirse, |<ıraz, armut,
elma yerine meyveyi, keü, köpek, ko5run vb. yerine memeli
hayvanı,zog gaz olarak gazr, maden olarak madeni, taş olarak
taşr, kimyasal bileşik olarak kimyasal bileşiği, hareket_ola-
rat hareketi görmek istemekle aynı şeyi yapıyor demektir'
Darvinci teori böyle en eski bir memeli hayvan istiyor, ama
Heckel'in memeliler-öncesi2lo a5mı zamanda eğer bu meme-
li]er-öncesi içerisinde tohumhalinde bütiın geleceğin ve mev-
cudun memelilerini içerilor idiyse, mevcut bütiım memeliler-
den gerçekte daha düşiik bir ewede ve ilkelbir kabalıkta ol-
duklan kabul edilmelidir, böylece onlann herhangi birinden
daha geçici olmalrdrr. Hegel'in zaten göstermiş oldufu giti
(EnztyHopİidie],l, s. 199), bu görüş ona dayanılarak madde-
nin ancak nicel bakımdan saptanabileceği, nitel balrrmdan
ise aslrnda özdeş sayılacağ'r kabul edilen bu ''tekyanlr mate'
matiksel görüş'', 18. yüzyılın Fransız materyalizminin ''görü-
şiinden başka bir şey değildi1''.zıı Hatta saYıYr, nicel sapta-
mayr, şeylerin özü olarak kawayan ftıthagoras'a kadar geri-
leme demektir.

*
Önce Kekul6.212 Sonra: şimdi gittikçe daha çok gerekli
hale gelen doğabi}imin sistemleştirilmesi, göriiıgiilerin içba-
ğrntılanndan başka bir yoldan bulunamaz. Bunun gibi bir
göksel cisim üzerindeki küçük kütlelerin mekanik hareketi,
aralannda ya|nızca derece farkr olan iki biçim, yani siiı'tün-
me ve çarpma biçimindeki iki cismin dokunmasında son bu_
lur. o halde önce sürtünme Ve çarpmanrn mekanik etkisini
inceleyelim, ama bununla etkinin bitmemiş olduğunu görü-
rüz: sürtme, rsı, rşrk ve elektrik oluşturur; çarpma, elektrik
olmasa bile, rsr ve ışrk oluşturur kütlelerin hareketi
-yanihareket
moleküler harekete dönüşür. Molektiler alanrna, fizi-
ğe geçiyoruz ve incelemeye devam ediyoruz. Ama burada da,
moleküer hareketin bu incelemenin sonucunu temsil etme-
diğini görüyoruz. Elektrik, kimyasal dönüşümün iğne geçi-
yor ve ondan ortaya çrlıyor. Isr ve ışık da öyle. Moleküler ha_
reket atom]ann hareketine dönüşmüş oluyor- kimya. Kim-
yasal siireçlerin incelenmesi, bir araştrrma alanr olarak orga-
nik diinyayı, yani içinde kimyasal süreçlerin farklı koşullar
altrnda olmasrna karşrn inorganik dünyanrn a5rnr yasalanna
göre yeraldığı bir dünya ile karşı karşrya kalryor ve kimya
bu açıklamayla yetiniyor. Öte yandan organik dünyanrn bü-
tiin kimyasal incelemeleri, sonunda gene bir cisme dönüyor;
bu srrada kimyasal süreçlerin sonucu olmakla birlikte, ken-
dinden-etkin, sürekli bir kimyasal süreç olmasr balrrmından
bütün öteki stireçlerden ayrılrr protein. Eğer kimya açrkça
ortay3 Ektığı özgül biçimi içinde,- yani protopIazma adr veri-
len bir özgüllükte, ya da, daha doğrusu, özgiillük yoksunlu-
ğunda, öyle ki, içersinde proteinin bütün öteki biçimlerini po-
tansiyel olarak içeren (buna karşrn ancak bir çeşit protoplaz-
manrrı bulunduğunu kabul etmek gerekli değilür) bu protei-
ni hazrrlamayr başanrsa, diyalektik geçiş gerçekten ve tam
olarak tanrtlanmrş olacaktır. o zamana kadar bir düşünce
olarak, başka bir deyimle hipotez olarak kalacaktrr. Kimya
proteini üretirse, kimyasal süreç kendi kendisini yukardaki
mekanik süreç olayrnda olduğu gibi, aşacak, yani daha geniş
bir alana, organizmanrn alanrna varacaktır. Kuşkusuz, fizyo-
loji, fizik ve özellikle canlr cismin kimyasrdrr, ama burda
özellikle kimya olmaktan çrkar, bir yandan kendi alanınr sr-
nrrlar, bu alan içinde de daha yüksek bir güç haline gelir.
IMATEMATıK]

MATEMATIĞIN aksiyomlan denilen şeyler, matematiğin


çrkış noktasr için gerekli olan birkaç dtıştınce belirlenimleri-
dir. Matematik, büytıklüklerin bilimidir; onun hareket nok-
tasr, büyiiıklük kawamıdrr. o, bunu, eksik bir biçimde tanrm-
lar ve daha sonra tanımda mevcut olmayan aksiyomlar ola-
rak drşardan alınan, büyüklüğün öteki ilkel belirlenimlerini
ekler, böylece tanıtlanmamış olarak göriiniirler ve doğaldır
ki, matematikse] olarak da tanıtlanmamışlardır. Büyiiklü-
ğün tahlili, bütün bu aksiyom belirlenimlerini, büyüklüğiiı
gerekli belirlenimleri olarak verebilir. Spencer, bu aksiyom-
|arın apaçı-klrğnın, bize öyle göriindtikleri kadanyla, kaLıt
alındığnı söylemekte haklrdrr. Bunlar, diyalektik olarak,
salt eşsözler (totolojiler) olmadrklan ölçüde, tanrtlanabilirler'

280
Matematik Hiçbirşey, aritmetik işlemlerin dört türü,
tüm matematiğn unsurlan, arasrndaki farktan daha somut
temellere dayanmrş görünmem6ktedir. Ve çarpma daha baş-
langıçta, kısaltılmrş bir toplama olarak, biilme aynı büyfü-
lükteki sayılardan belirli bir eşit sayrsal büyiikltiklerin krsal-
trlmrş çıkarmasr olarak kendini gösterir; bölme, bazan
len bir kesir olduğu zamaİI- tersine çewilmiş kesirle çarpa--bö-
rak, sağlanabilir. Cebir hesabında ise çok daha ileri gidilir.
Her çıkarma (a_b) toplama olarak (_b+a), her bölme a/b,
çarpma olarak a x l/b gösterilebilir. Üslü büyükltıklerle he_
sap yaprlırken, çok daha fazla ileri giülir. Hesaplama çeşit-
leri arasrndaki bütün katı farklılrklar ortadan kalkar, her
şey karşrt biçimi iğnde gösterilebilir. Bir üs kök olarak (.f _
y'?,) bir kök üs olarak (ı/İ xuz) konabitr. Birim, bir üs ya
=
da kök ile bölünerek paydanrn bir kuweti olarak konabilir.

+= **;'ş\= -, JI Bir
ıLy'x büyiiklüğiin üslerinin çarprmr ya

da btıltımtı onun üsstiniin toplamrna ya da çrkarmasrna dö-


nüşiir. Her sayr başka bir sayınrn üssü olarak kawanabilir
ve gösterilebilir (logaritma|at, y = aI). Ve bir biçimden karşrt
biçime olan bu dönüşüm, gereksiz bir oyuı değil, matematik
biliminin en güçlü kaldıraçlanndan biridir; zor bir hesap, bu
o]maksrzrn bugiin artrk yaprlamaz. Matematikten ya|nızea
negatif ve kesir üsleri bile çıkanlsa, ne kadar ilerleme sağla-
nabilir?
(- . - = *, -/- = +,r/--lvb. daha önce ortaya konmalrdrr.)
Matematikte döniim noktasr, Descartes'ın değşken bü-
yiiflüğİi olmuştu. Bununla birlikte, hareketve bundan ötürü
de diyalektikve hemen ardından, ve Leibniz tara-
findan bulunmamrş olmakla birlikte, -Newton
onlar tarafından tam
olarak tamamlanaı- diferansİyel ve entegral hesapLann zo-
runluluğu matematiğe girdi.

281
Nicelik ve niteLik. Sayı, bildiğimiz en saf nicel belirlenim-
dir. Ama bu, nitel farklılıklarla doludur. 1. Hegel, sayr ve bi-
rim, çarpma, bölme, üssüne yiiıkseltme, kök alma. Böylece,
Hegel'de belirtilmeyen şey, nitel farklrlıklar, asal sayılar ve
katlan, basit kökler ve üsler kendini gösterir. 16 yalnrzca 16
tane birin toplamr değil, aynr zamanda 4'tin karesi, 2'nin
dürdiiııcü üssüdtir. Daha fazlasr. Asal sayılar, başka sayıla_
nn kendileriyle çarpımından meydana gelen sayrlara yeni ve
kesin nitelikler verirler: yalnrz çift sayılar 2 ile bölünebilir ve
ayru şey 4 ve 8 ile böliinme için de sözkonusudur. 3 için ra-
kam]ann toplamr kuralı vardır ve çift sayrlarla birleşme ha-
linde, aynr şey, 9 ve 6 için de sözkonusudur. 7 için özel bir
kural vardrr. Bunlar, henüz bu işin başIangıcrnda olanlar
için anlaşılmaz gibi göriinen sayı oyunlannın temelini oluş_
turur. o halde Hegel'in (Nicelik, s.237) aritmetikte düşünce-
nin olmadr& konusundaki sözleri doğru değildir. Ama karşr-
laştrnnız:''ölçü".zıa
Matematik, sons'uz büyüklükten ve sonsuz ktıçtıkltıkten
sözettiği gibi, aşrlması olanaksrz nitel karşrtlrk olarak ortaya
çıkan bir nitelik farlıınr da kabul eder: nicelikler birbirleri
arasrnda öylesine büyük farklılıklar gösterirler ki, aralann-
daki her rasyonel basntr, her karşrlaştrrma nicel olarak lıı_
yas kabul etmez bir durumda son bulur. Sıradan oransızlı-
ihn, tırneğin, çember ve düz çizgi oransrzlrğanın buradaki du-
rumu da üyalektik bir nitelik farludır; ama burada* o, nite-
Iiğin farkınr oransızlrk noktasrna kadar arhran benzer
büyükliiklerin njce^lift farlıırdır.

*
Sayı. Tek başrna saJn, saJn sistemi içinde bizzat bir nite-
lik alır ve nitelik kullarulan sisteme dayarur. 9, l'in dokuz
defa birbiriyle toplanmasından başka, 90, 99, 900.000 vb. sa-
yılannın da temelidir. Bütiin sayısal yasalar, seçilen sisteme
dayanrr ve onun taraflndan belirlenir. Ikili ve üçlü sistemde,
* Yani sonsuzlufun matematiğinde. -Ed.
2 x 2 = 4 değildir, tersine, = 100, ya da, = lL'dir. Temel tek
sayılarla ilgili bütün sistemlerde, tek ve çift sayılar arasın_
daki fark oüadan kalkar, örneğin 5'lik sisteme dayanrnca 5
= 10, 10 = 20,15 = 30. Bunun gibi aynı sistemde 3 ya da 9'un
çarprmlannın 3n tam sayrlannın toplamrnda da aynıdır (6 =
11, 9 = 14). Demek ki temel sayl yalnız kendisinin niteliğini
değil, bütün öteki sayılann niteliğini de belirliyor.
Sayrlann üsleri balumından sorun' daha da ileri gider:
her sayr başka bir sayrnın üssü olarak kawanabilir _ tam
ve kesirli sayrlar kadar çok logaritma sistemleri vardrr.

JK

Bir. Birimi, ona tekabtil eden çokluk ile bağntr içersinde


ve onun çokluktan gelen çeşitli köken biçimlerine uygun ola-
rak incelediğimizde, nicel birimden daha basit ve ondan
daha çok yanlr görtinen hiçbir şey yoktur. Herşeyden önce
tiim pozitif sayr sisteminin taban saJnsı birdir ve bu sa5n sis-
temlerinin birbirlerine ardarda eklenmesiyle büttin öteki sa-
yrlar meydana gelir. Bir bütiın pozitif, negatif ve birin kesirli
üslerinin ifadesiür: !2, \/1,1-2 hep bir'e eşittir. Pay ve pay-
danın eşit olduğu bütün kesirlerin içeriğidir. Üssü sıfrr olan
her sa5nnın ifadesi, ve böylece logaritması, bütün sistemler-
de biricik sayr, yani = 0'drr. o halde, bir, bütiin olanaklı loga-
ritma sistemlerinin ikiye aynldığ sınrrdrr: taban, 'bir'den bü_
ytik olursa, bir'in üsttindeki bütün sa5nlann logaritmalan
pozitif, bir'in alhndaki bütün sayrlannki negatiftir, bu ta-
ban, bir'den küçük olursa, tersi durum ortaya çrkar. o halde
her sa5n birbirine eklenen bir'lerden meydana geldiği ölçüde
kendisinde bir birim özelliği taşryorsa, birim, bütün öteki sa-
yllan da içeriyor demektir. Yalnızca her sayryr birçok
bir'lerden yapabilüğimiz ölçüde değil, gerçekte bir'in öteki
her sayrnın belirli bir üssünde olması ölçüsiınde bu durum
vardır. Hiç lıılını kıpırdatmadan,.f = 1ya da pay ve paydası
eşit olan ya da aynı biçimde bir'i temsil eden bir kesri, kendi-
lerine uygun düştüğii zaman hesaplanna katan, yani birim-
de bulunan çokluğu matematiksel olarak uygulayan *9t'_
matikğler, kendilerine genel bir anlatrmla, birimin ve çoklu_
gun ayntmaz, içiçe girmiş kawamlar olduğu, çokluğun bi-
imde bulunuşu kadar birimin de çoklukta bulunduğu söyle-
nirse, burunlannr kıvrnr ve yüzlerini asarlar' oysa bunun
ne kadar yerinde olduğuou, salt sayrlar alanrndan aynlır ay_
nlmaz hemen görüyoruz. Çizgilerin, yüzeylerin ve cisim ha-
cimlerinin ölçülmesinde bile, uygun düzendeki herhangi bir
büyük]ügü birim olarak kabul edebileceğimiz anlaşrlıyor ve
de
ş"y, ağrrlrğın, zamalun, hareketin vb' ölçülmesinde
"y.r,
glç"riı oıııvor; htıcrelerin ölçülmesinde milimetre ve milig-
iu- nı" çoı. utıytıı.ttır; yrldrzlar arasr uzaklrklann ve rşık hr-
zrnrn tılçülmesinde kilometre işe yaramayacak derecede kü-
gune!
çiiktiir ve bunun gibi kilogram da gezegen ve hatta göriinen
i.tıtı"ı"ı için ktıçııkttır. Ilk balaşta çok basit gibi bi-
rim kawamında ne denli farkhlrğrn ve çeşitliliğin bulunduğu
burada çok açrk olarak görünmektedir.

)Ne

Sı.fir, herhangi betirli niceliğin yadsrmasr olduğundan içe-


rikten yoksun aeeildir. Tersine, srfınn çok belirli bir içeriği
vardrr. Büttirr pozitif ve negatif büytıkliikler arasrndaki srnır
olarak, ne artr ne de eksi olabilen biricik gerçek nötr sayr
olarak, ya|nızca çok belirli bir sayr olmakla kalmaz, ayn7 za-
manda,-kendisinin srnrrlamrş oldufu öteki büttiı sayrlardan
kenü içinde daha önemlidir. Gerçekte srfır, herhangi bir baş_
ka sayıdan, içerik yönünden daha zengindir. Başka herhangi
bir saylnrn konunca, sayı sistemimizde ona on katlr
"u&rr.
değeri verir. Sifır yerine başka herhangi bir işaret de kulla-
,.rırbiıirdi, ama ancak bu işaretin, tek başına alındığr zamali
sı_fir anlamrna gelmesi, = 0 olmasr koşuluyJa' o halde srfrnn
bu kullarulışı kendinde bulmasr ve tek başrna onun böyle
kullanılabilmesi, doğasrnda vardrr. Sıflr, birlikte çarpıIdığı
başka her sayıyr yok eder. Bölen ya da böliinen olarak başka
herhangi bir sayr ile birleşince, onu birinci halde sonsuz bü-
ytiklükte, ikinci halde ise sonsuz küçüklükte bir duruma so-
kar; başka bir sayı ile sonsuz ilişkide bulunan tek sayıdır.
%, - - ile + o arasrndaki her sayıyr ifade edebilir ve her du_
rumda gerçek bir büyüklüğti temsil eder.
Bir eşitliğin gerçek içeriğ ancak, onun büttin öğeleri
tek bir yana getirildiğinde açıkça ortaya çıkar. Böylece
denklem, ikinci dereceden denklemlerde olduğu gibi sıfir de_
ğerine indirgenir ve bu, yiiksek cebirde nerdeyse bir kural_
dır. İ'(ı .1ı') = 0 fonksiyonu bu durumda aJrnr z'ye eşit yaprla-
bilir ve bıı z= 0 olmasrna karşın, normal bir bağmlı değişken
gibi türevi alınrr ve lusmi türevi belirlenir.
Her niceliğin hiçliği de nicelik olarak saptanabilir ve yal_
nrz bu yüzden srfrrla hesap yapmak olanaklrdrr. Yukardaki
gibi sıfırla hiç çekinmeden hesap yapan, yani onunla belirli
bir nicelik kawamr ile işlem yapan, onu başka nicel kavram_
larla nicelik ilişkisine sokan matematikçiler, Hegel'de onu
şöyle genelleştirilmiş bir halde oku5runca saçlannr yolarlar:
hiçbir şeyin hiçliği be]irlibir hiçliktir.
Gelelim (analitik) geometriye. Burada sıfir belirli bir
noktadır; bu noktadan itibaren ölçüler bir çizgi boyunca, bir
yönde pozitif, öteki yönde negatif olarak alrnır. Demek ki bu-
rada srfir, ya|nız negatif ya da pozitif büyüklükle belirlenen
her nokta gibi önemli değil, aynr zamanda, hepsinin bağamlı
olduğu, hepsinin ilişkili bulunduğu, hepsinin belirlenmesini
sağlayan nokta olarak çok daha büyük önem taşrr. Hatta
çoğu durumlarda tamamen isteğe bağlı olarak da alrnabilir.
Ama bir kez de alrnırsa, bütün işlemin merkez noktası ola_
rak,kalrr, öteki noktalann bitim noktalan-
kaydedileceği çizginin yönünü-apsislerin
bile belirler. örneğin, daire-
nin denklemini elde etmek için, çewenin herhangi bir nokta_
srnı sıfır noktasr olarak alrrsak apsis doğrusu, dairenin mer_
kezinden geçmek zorundadrr. Bütün bunlar, hareketlerin he_
saplanmasında da her kez alrnan srfır noktasrnrn bütün işle-
min baş ve kutup noktasını oluşturduğu mekaniğe de aynı
biğmde uygulanabilir. Termometrenin srfir noktası, derece-
lerin istenilen saJnsrna bölünen ve tİiylece hem kendi kendisi
içinde sıcaklrk basamaklannın, hem de yüksek ya da dtışfü
srcaklrğrn ölçeği olarak hizmet gören srcaklık bolümtıntın çok
belirli alt srnındrr. Demek ki, burada da, çok önemli bir nok-
tadrr. Termometrenin mutlak srfin bile, asla saf, soyut bir
yadsrmayl değil, maddenin çok belirli bir durumunu temsil
eder: bu, molektıllerin kendi başrna hareketinin son sınrnnın
kayboldufu ve maddenin yalnızca kütle olarak etki yaptrğı
sınrrdrr. Ne zaman srfıra raslarsak, orada, srfır, çok belirli
bir şeyi temsil eder ve onrın geometride, mekanikte vb. pra-
tik olarak uygulanması, slnır olarak, kenüsinin sınrrladrğa
bütün gerçek btıytıkltıklerden daha önemli olduğunu tanıt-
lar.

lNç

Sıfir üsler. Logaritma dizilerindeki önemi:


0 I 2 3 log
100 ]"01 102 103 . Bütiın değişkenler herhangi bir yerde
birimden geçerler;yani (aİ) = 1 değişken üssiirıdeki değişmez
değer, x = 0 olunca çıkar, ao = |, a üsler dizisinin öteki un-
surlan ile bağıntı halinde bulunan bütünden başka bir anla-
ma gelmez, yrı-, burada bir anlamr vardır ve (x .x9 =
*/n)"'n
sonuçlara götürebilir, başka bir özelliği yoktur. Bundan,
birimin de kenüs$e ne denli özdeş görüntirse görti'nsün,
herhangi bir başka saJnnın sıfır üssü olabildiğinden, içinde
sonsuz çok yanlılık içerdiği ve bu çeşitliliğin, birimin belir-
lenmiş bir birim olarak, bu süreçle bağlantı içinde (anlık bü-
yüklük ya da bir değişkenin biçimi olarak) sürecin değişken
sonuçlanndan biri olarak bulunduğu her firsatta tanrtlanan
sanal bir şey.olmaüğı çıkar.

{e

{ı. _ Cebirin negatif büytiklükleri, ancak pozitif bü_


ytiklüklerle bağıntılı olduklan ve ancak onlarla ilişki halinde
bulunduklan ölçüde gerçektir; bu ilişki dışında, yalnrz alın_
dıklannda, salt sanaldlrlar. T?igonometride ve analitik geo_
metride, yiiksek matematiğin buna dayalr dallan ile birlilte,
pozitif yöne karşrt hareketin belirli bir yönünü ifade ederleri
ama dairenin sinüsleri ve tanjantlan, sağ alt
çeyrekten oldu_
ry gıli sağ üst çeyrekten itibaren de sayılabiiir, yani doğru-
dan doğruya artı ve eksi tersine çewilebilır. Bunıin
sibı ina_
litik geometride, apsisler, dairenin çemberinden ya_da mer_
kezinden itibaren hesaplanabilir. Hatta bütün eğrilerde ge-
nellikle eksi olarak hesaplanan yönde, (ya da) isteniün
yönde, eğriden itibaren hesaplanabilirler, gene de eğ.rinin
doğru bir rasyonel denklemini verirler. Burada, artr, y*alnrz-
ca eksinin tamlaması olarak ya da eksi, yalnrz"u' ,"t.rm
tamlamasr olarak vardrr. Cebirin so5rutlaması ise, onlan [ne-
gatif büyüklükleri], gerçek, bağımsız, hatta daha büytik bi-
riyle olan ilişkisi drşında, pozitif büyiiklfü olarak ele alır.

ıç

Matematik. Belirli bir büyiiklügü, örneğn bir iki terimli-


yi, sonsuz bir üzi, yani belirli olmayan bir
şey içerisinde çöz-
mek sağduyuya saçma göziikiir. Ama sonsuz diziler ve ikite_
nmli(binomial) teorem olmasaydı şimü nerede bulunurduk?

jf

Asimptotlar. Geometri, doğru ve eğrinin mutlak karşıt-


lıklar oldufunun, doğrunun eğri içinde ve eğrinin doğru için-
de kesenkes ifade edilemezliğnin, ikisinin kıyaslanam
^rigr-
nın keşfedilmesiyle başlar. Ve hatta dairenin hesaplanması
da, ancak çemberinin doğru çizgiler halinde ifadesiyle müm-
ktındür. Asimptotlu eğrilerde ise doğaıu eğrinin içinde ve eğri
{ığry""- içinde kaynaşrr; paralellik kawamı da tıpkı böyıe-
dir: çizgiler paralel değldir, birbirlerine sürekli olarak yak-
l-aş;rlar ve hiçbir zarflar, kesişmezler; eğrinin kolu gitiikçe
daha çok doğrulaşrr ama hiç bir zaman tamamen aoğru ııaie
gelmez, tıplu analitik geometride olduğu gibi, doğru
çizgi
sonsuz küçüklükte bir eğri olarak birinci derecede bir eğri
gibi kabul edilir. Logaritmik eğrinin -x'i, ne kadar büyük
olursa olsun, yasla = 0 olamaz.

*
Diferansiyel hesaplarda doğru ihe e#, son aşamada eşit
olur: diferansiyel üçgende hipotenüs, yayrn üferansiyelini
meydana getirir (tanjant yönteminde), bu hipotenüs ''a5rnr
zamanda hem yayrn unsuru ve hem de tanjantrn unsuru
olan küçük, oldukça doğru bir ğzgi olarak'' kabul edilebilir
eğ:i, ister doğru ğzgilerin sonsuz sayrdaki toplaml olarak
-göriiilsün, ister ''tam bir eğri olarak kabul edilsin'', ''eğri,
M'nin her noktasrnda sonsuz küçüklükte oldufundan, eğıi-
nin unsurunun tanjant unsuruna olan son oranlnln, eşitliğn
bir oranı olduğu açıktır''.* Böylece oran, sürekli olarak eşitli-
ğe yaklaşmaslna' ama eğıinin doğasrna uygun olarak asimp-
tot biçiminde yaklaşmasına karşın, dokunma, gene de uzrrn-
luğu olmayan tek bit nokta ile sınırlandğ için, doğrunun ve
eğrinin sonunda eşitliğe ulaştığ.ı varsayılrr. (Bossut, CahcuL
ditr' et int6gr., Paris, An VI, I, s. ].49.)215 Kutupsal eğriler-
de,216 sanal diferansiyel apsisler, her ikisi kutupta kesişme-
lerine karşrn, gerçek apsislere paralel kabul edilirler ve iş-
lemler buna dayandrnlrr; gerçekten de, bundan, iki çizginin
kesişme noktasrnda belirgin bir açr yapan iki üçgenin ben-
zerliği, benzerliğin bütün temelini meydana getiren paralel-
lik çıkartılır. (Şekil t7.)2I7
Doğru ve eğri çizgilerin matematğ, böylece oldukça
sona yaklaştıkça, eğiyt doğra olarak a/an (diferansiyel üç-
gen) ve doğruw eğri olatak gören (sonsuz küçüklfüte eğri
olan birinci dereceden eğri çizgı) matematik sayesinde, yeni
ve hemen hemen sonsuz bir alan açılryor. Vah metafızik!

* Italikler Engels'indir. -Ed.

288
T?igonometri. Sentetik geometri, bir üçgenin özelliklerini
ele alıp bitirdikten ve artık söyleyecek y"oi lı,
şeyi kalma-
dıktan sonra, çok basit_ve tamamen diyalektik ışi"-
voı"yı"
_çok
daha geniş bir ufuk açılıyor. Artık üçgen,.kendisinde"ve
kendisi için değil, başka bir şekille, i"ı""li" eie alrrrryor. Her
dik açılı üçgen, bir dairenin parçası olarak al.nauııırieger hi-
potenüs = r ise, dik açıya bitişik kenarlar sinüs ve
kosintıs-
tür, kenarlardan biri = r ise, öteki kenar tanjant, hıpoie-
=
nüs = sekanttır. Bu yolla, kenarlar ve açılar, oldukça flrkh
verilince, üçgenin daire ile bu bağlantısr olmaksızrn'keşfi ve
kullanılmasr olanaksrz olan belirii ilişkiler, oıa"ı.|"'yu"i
"" eskisiri
bir üçgen teorisi ortaya çrkmaktadır; kı b,, teori,
makta ve ewensel olarak uygulanabilir olmakiadır, "ş-
her üçgen iki dik açılı üçgenlere dönüştürtılebilmeitedir. çünftı
T?igonometrinin sentetik geometriden bu gelişimi, diyaletii-
ğn, şeyleri yalıtlamada değil onlann içbağntılannda kawa-
nılmasr yolunun güzel bir örneğidir.

Özaeşıiır ve fark. _ dx'in sonsuz küçük, ama gerçekten


9tki|ı
v_e
tıepen yapacak nitelikte olduğu diferu.r*iy""ı ir"*";:
ta diyalektik ilişki, halen görülmektedir.

*
Molektil ve diferansiyeL Wiedemann (III, s. 686),218 sonlu
ve mo]eküIer uzaklrklan birbirine doğrudan karşıt olarak
koyuyor.

289
GERÇEK DÜNYADA MATEMATİKSEL SONSUZUN
19
İLKÖRNEKLERı ÜZERINE2
S. 17-1ğ İçin: Düşİimce ve Varlığn Uyumu'
_
Matematikte Sonsuz

Öznel düşüncemizin ve nesnel dtinyanın aFu yasalara


tah-
n"eh b"l""a;ğ" ve bundan dolayı da her ikisinin de son
ııiii .orrçıaıinda birbirleriyle çelişmeyecekleri' tersine bir_
teorik dü-
uıı"ı" içine girmek zorundaolduklan olgusu, tüm
altrnda tutar' Bu' teo-
itı"""*ilı -itı"t biçimde egemenliği
;tk_il;ü""" yotunda, bilinçsiz ve koşulsuz bir öncüldür' 18'
*r"ı materyalizmi, genellikle metafii\ bir nitelik taşrması
a;;.ryl., üu tı""tiitı y a|nızca içeriği balımından incelemiş-
-materyaliz-,
iı". b, ir", düşiiııcenin ve bilginin içeri$nin
Jryos.ü deneyden çrk-r", gerekt!4- kanrtrnda sınrrlr kalryor
in quod
ş" ııı."ı y"*a"" koyuyordu: Nüır.e,st intel]ectu'
""
noi fuerit in sensu.zzo Önce modern idealist, ama a)ml za-
yönün-
m.nda diyatektik olan felsefe ve özellikle, onıu biğm
a"" a" ilı< kez inceleyen Hegel' Burada karşrmrza çrkan sayr_
srz keyfİ yapılara rr" ı.r"g,rıu"a karşrn, sonucunun
biçiminin
iaeaıistçe başaşa$ edilmesine, düşünce ıIe varlığn birliğne
süreçlerinin doğanrn ve tari-
k;"ş-' b" reiserJnın, düşünce
hin'süreçlerine ve doğanın ve tarihin süreçlerinin düı_ü1c-e
stıreçlerine benzer oldiıg"unun birçok durumlarda ve en
farklr
,iJ.rau bu süreçlerirr1tı-ü"d" benzer yasalann ge_çerli ol_

a;ğ"""" tanıtlanmasr yadsrnamaz' Öte yandan modern do-


ve formülasyonu
ğ"friıı-, içerisni, eski metafrzik srnrrlama hareketle bütün dü-
tr'-rd.s;" Jdecek bir yolda deneyden
Kazanıl-
;ü; içelrı$nın ktıkenihn ilkesini genişletmi-ştir.
lrş tır"ııiı.I"rin kalrtrmla geçmesini
-kabul
ederek
tek
deneme
bir
ı.orr"*o bireyden tiire kadar yaygnlaştınyoı; bire_
yı, d"r"g"ın yerini belirli bir 6lçtıde, bir dizi atalannrn de_

ir"yı"ri"ı" sonuçlan ile değiştirerek tek bireyin deneyinin ar_


t k gerelsız old'uğunu ortaya koyuyor' Örneğin' bizim
ara-
aksiyomlar sekiz yaşrndaki her çocuk
-rrj" matematiksel
* Bkz: Anti'Dİihıı'ng, Sol Yayınlan, Ankara 1995' s' 85' -Ed'
için kendiliğinden açık göründüğünden, bunlann deneyle ta-
nrtlanmasınrn gereği yoktur; bu, salt ''birikmiş kaırtımi.n so-
l}"}d*l Bir vahşiye ya da Avustralyalı zenciye buntan tek
bir kanrtla öğretmek ise çok zordur.
Elimizdeki yaprtta* diyalektik bütün hareketin en genel
yasalannrn bilimi olarak alrnmıştır. A5mr zamanda bu
de-
mektir ki, onun yasalan, düşüncenin Lareketi için olduğu
kadar, doğada ve insan tarihindeki hareket ıçı" a" g"ç"rii iı_
malıdrr. Böyle bir yasa, bu üç alanın ikisinde, irit. h",
üçiirıde, metafizik darkafalılığn tanıdığ 'bır
şeyin ve aJrnr
yasa olduğu konusunda bir açıklığa vannasrna gereklilik
kalmadan kabul edilebilir.
Bir örnek alalrm. Kuşkusuz bütün teorik ilerlemeler ara_
srnda insan ak]ınn en büyük zafei,17. yüzyılın ikinci yan_
srnda, sonsuz küçüklük hesabınrn keşfedilmesidir. İnsan
lrnın saf ve müstesna bir ustalrğı stıztnusuysa, bu, işte bu-
J_
radadır. Sonsuz küçüklük hesaplannda ı<ulıanıan
ltiklerin _çeşitli derecelerdöki diferansiyellerinüo*t_ " ve
sonzuzlann_ çewesini bugün de saran srr, burada üzerinde
durduğumuz şeylerin insan zekasınrn saf ';örgü,
n ve tasarlamaları'' oldufu, nesnel dünyada buna v*"t-rı"-
tekabül
eden bir şeyin bulunmadrğnın hAl6 imgelendiği konusunda
9" u1]<anıttrr. oysa durum bunun tersidir. Btıttın bo sanai
btıytıklııklerin örneklerini doğa verir.
Geometrimiz azay bağntrlannr, aritmetik ve cebirimiz
de sayısal büytıkliıkleri hareket .roitu* alrr, bunlar y"r*"i
koşullanmrza, Ye bu nedenle de mekaniğin kütleler
yada görülen ve insanlar tarafrndan hareket ettirilen -dtır-
kütle-
Je1_ ola1ak deyimlendirdiğ cisimlerin büyüklüklerine teka-
biil ederler. Bu kütleler karşısında dünya kütlesi sonsuz bü-
ytıkliikte görtinür ve yersel mekanik tarafından da sonsuz
büyüklük olarak ele alrnrr. Dünyanrn yarrçapr - o, düşme
y-asasrnda, bu, bütün mekaniğin temel ıı<esiair.
Ama yain z
diinya değil, bütün güneş sistemi ve onunla llsilı uzakiıklai
bize ancak teleskopla görülebilen yrldrzlar Ğtu-i"a"
şri
* Yani Anti_D iihrinğde, s.2l8. _Ed.

291
yıllan diye bilinen uzaklrk]arla uğraşmaya başladrğmızda,
sonsuz denecek kadar küçük görünürler. o halde burada yal-
nrzca birinci dereceden değil, ikinci dereceden bir sonsuzluk
sözkonusudur, sonsuz uzayda daha yüksek derecelerde daha
başka sonsuzluklann kurulmasrnr, eğer istekleri varsa,
okurlanmrzrn imgelemine brrakabiliriz.
Bugün fızikte ve kimyada egemen olan görüş gereğince
yersel kütleler, mekaniğin ele aldrğı cisimler, moleküllerden,
bu cismin fiziksel ve kimyasal özdeşliğini ortadan kaldrr-
maksrzrn daha fazla parçalanamayacak en küçtik parçacrk-
lardan meydana gelmiştir. W. Thomson'un hesaplanna göre,
bu moleküIlerden en küçüğüniirı çapr milimetrenin elli mil-
yonda-birinden daha küçük olamaz'22| Ama en büyiik mole-
külün bir milimetrenin yirmibeş milyonda-biri kadar bir
çapa eriştiğini kabul etsek bile, mekanik, fizik ve hatta kim-
yanln ele aldıs en ktıçıık kütle ile karşılaştrnldrğrnda son-
suz denilecek kadar küçük bir büyüklük gene de vardır. Bu_
nunla birlikte, sözü edilen kütleye özgü bütün özellikler bu
molekülde vardrr, bu molekül, fiziksel ve kimyasal olarak
kütleyi temsil edebilir ve bütün kimyasal denklemlerde küt-
leyi gerçek bir temsil yeteneğine sahiptir. I(rsacasr, matema-
tiksel diferansiyelin kendi değişkenliklerine olan basntısı
gibi, molekülun de ona tekabtil eden kütleyle bağ'rntısında
aynr özellikler vardrr. Tek fark, diferansiyelde, matematiksel
soyutlamada gizemli ve anlaşrlmaz görünen şeyin burada
olağan ve apaçrk olmasrdır.
Doğa, bu diferansiyellerle, moleküllerle, matematiğin so_
yut diferansiyellerle uğraşırken uyguladığı biğmde ve ta_
mamen aynr yasalar çerçevesinde uğraşır. Böylece, örneğn,
x3 = 3*dx üferansiyelinde 3xdx2 ve df hesaba katılmaz.
Bunu geometrik olarak kurarsak, kenar uzunluğu sonsuz
küçüklükteki dx büyüklüğü-kadar büyütülen x uzunluğunda
kenarlan olan bir küp ortaya çrkar. Bu küpün süblime bir
elementten, diyelim ki kükürtten oluştufunu varsayalrm;
aynr köşede birleşen üç yüzeyin korunduğunu, öteki üçüntin
serbest olduğunu düşünelim. Şimdi bu kiikürt küpü, sülfür
gazr atmosferi içine koyar ve srcaklrğ gerektiği kadar düşü-
riirsek, kükürt küpiın üç serbest ynzeyı tızerinde yıglır. Ğt-
reci en saf durumda belirlemek için, bu üç yüzü., ır"rbiırra"
önce bir molekiil kalınlığnda bir tabaka ioplandığınr varsa-
yarsak, frzik ve kimyada tamamen geçerli bir işIem biçimi
içinde kalrnz. Küpün x kenar uzunluğu, bir dx
-oı"ı.tııtı.rtı,
çapı kadar büyümüştür. Küpün hacmi x3 ile f + 3x2dx +
3xdx2 + df arasındaki fark kadar büyümüştür; burada biz
dxg tek bir molekülü, ve 3xdx2 düz sirada y"'ry"r, geımış
molektillerden meydana gelen x + dx uzunluğunun tıç -srrasr-
nr,_matematiksel ayııı gerekçe ile ihmal edebiliriz. Sonuç ay-
nıdır: küptiın kütlesindeki artış 3x2dİtfu.
Daha kesin bir ifadeyle, iki ya da üç molekül aynr sahada
bulunamayacaklanndan, kükürt küpiınde df ve bxdxz oluş-
maz ve küpün kütlesindeki artrş da bu yüzden 3x2dx'+
3xdx'tir. o halde bunrın açrklamasr, matematikte dx'in
çizgi-
sel bir büyiiklügü olduğu, kalınlığ ve genişliği bulunmayln
aynı çizgilerin ise bilindiği gibi doğada kendi başına ortaya
çıkınadığ bunun için matematiksel soyutlamalann da yaliız
s_af matematikte kayıtsrz şartsız geçerli olduklan biçiminde-
dir. Bu sonuncu d,a Sxd* + dx,tı ihmal ettiğinden ortada bir
fark yoktur.
Buharlaşmada da böyledir. Bir bardak suda en üst mole-
kül tabakası buharlaşınca, su tabakasrnrn yüksekliği olan, x,
dx kadar aza|ır ve bir molekül tabakasının birbiri ardından
sürekli buharlaşmasr gerçekten sürekli bir farklılaşmadır.
Flgrı buhar, basrnç ve soğutma yoluyla bir kapta teLar su
!ıı-lna9 yoğunlaşrrsa, bir molekül tabakasr kap doluncaya
kadar başka bir tabakanın üstüne gelirse (bu arada siırec"in
saflığnı yokeden yan koşullan gözden uzak tutabiliriz), bu-
rada ancak bir tanesi insan kafası ile bilinçli olarak oluştu-
rularak ve öteki de bilinçsiz olarak doğa tarafrndan gerjek-
leştirilerek farklr hale gelen kesin bir entegra*yon oioş-rş
demektir.
Ama sonsuz küçükliık hesaplanyla tam olarak benzeşen
süreçler, ya|nızca sıvı halden gaz haline Ye gaz halinden sıvı
hale geçişte göriilmekle kalmaz. Kütle hareketi --çarpma yo-
luyla- durumunu yitirir ve tsı, molekiiler hareket biçimine
dönüşürse, kütle hareketinin farklrlaşması.ndan başka bir
şey mi olur? Buhar makinesinin silindirinde buhann mole-
kül hareketleri, pistonlan belli öIçüde kaldrracak, kitle hare-
ketine dönüşecek gibi birbirine eklenirse, entegre edilmiş de-
ğiI midir? Kimya, molekiilleri atomlara, daha küçiik kütlele-
re ve aralanndaki boşluklan daha çok brrakacak şekilde
ama aJrnr derecede büyfüliıklere, öyle ki ikisi de belirli, bir-
birlerine karşr sonlu bağntrlar olacak şekilde parçalar. Bun-
dan dolayı, cisimlerin moleküI yapısınr ifade eden bütün
kimyasal denklemler, biçim balrrmrndan üferansiyel denk-
Iemlerdir. Ancak gerçekte bunlar, onlarda temsil edilen atom
ağrrlrklan dolayısıyla zaten entegrasyona tabi olmuşlardrr.
Çünkü kimya, bilinen karşrlıklr bağantrlann büyiikltiklerini
diferansiyelle hesaplar.
Bunun]a birlikte, atomlan, hiçbir zaman basit ya da ge-
nellikle bilinen en küçük madde parçacrklan olarak kabul et-
mek doğru değildir. Atomlann bileşik olduğu görüştıne gide-
rek daha çok eğilim gösteren kimya bir yana, fizikçilerin
çofu, ışığ ileten ve rsrJn yayan ewensel esirin de kimyasal
atomlann ve fiziksel molektıIlerin mekanik kütlelere olan
bağntrsr gibi, yani d9xin dx'e olan basntrsı gibi bağrntrsr
olan çok küçtik aJrrr parçacrklardan oluştuğunu ileri sürmek-
tedirler. Demek ki, burada, maddenin yaprsr konusundaki
yaygın görüşte de, ikinci dereceden bir üferansiyel vardrr ve
bundan hoşlanan herhangi bir kimsenin dı dx vb. gibi
benzeşimlerin doğada da bulunması gerektffini düştirrmeme-
si için hemen hiçbir neden yoktur.
o halde maddenin yapsı konusunda nasrl bir görüşe sa-
hip olunursa olunsun, rnadde, kesindir ki, göreli olarak fark-
Iı kütle niteliğindeki iyi belirlenmiş bir dizi gruplara aynl-
mrştrr; öyle ki bu her farklr grubun öğeleri, birbirleri karşr-
sında belirli, sonlu bir kütle orantrsrndadır; bu gruplar, ma-
tematiksel anlamda bir sonraki grubun, sonsuz büyiiklük-
teki ya da sonsuz küçiiklükteki oran halinde bulunmasınrn
tersinedir. Görünebilen yıldızlar sistemi, gtineş sistemi, yer-
sel kütleler, moleküller ve atomlar, son olarak esir parçacrk-
lan, hep böyle birer grııp meydana getirirler. Bu, ayn grup-
lar arasrnda ara halkalar bulunmasr durumunu değiştirmez.
Böylece güneş sisteminin kütleleri ile yersel kütleler arasln-
da yıldrzsılar (ki bunlardan bazrlannrn çapr, örneğin Reuss
prensliğinin yeni kolundan daha büyük değildir222), göktaş-
lan vb. bulunur. Böylece organik alemde yersel kütlelerle
molektiller arasrnda hücre bulunur. Bu ara halkalar, ancak,
doğada srçrama olmadrğnr tanrtlar, çtinkü doğa tümüyle srç-
ramalardan meydana gelmiştir.
Matematik, gerçek büyfülüklerle hesap yaptığı ölçüde,
aJmı zamanda bu görüş tarzrnı da çekinmeden kullanrr. Yer_
sel mekanik için dünya kütlesi sonsuz büyük olarak kabul
edilir, bunun gibi gökbilim için de yersel kütleler ve onlara
tekabtil eden göktaşlan sonsuz küçük olarak kabul edilir ve
aynı şekilde gtineş sisteminin gezegenlerinin uzaklrklarr ve
kütleleri, gökbilim için, en yakrn sabit yıldrzlann ötesine
uzanan yıldızlar sistemimizin yaprsrnr incelemeye başlar
başlamaz, hiçbir anlam taşrmaz. Ama matematikçiler soyut-
lamanrn fethedilmez kalesine, saf denilen matematiğe çeki-
lince, bütün bu benzeşimler unutulur, sonsuz' tümüyle gi-
zemli bir şey haline gelir, onunla ilgili işlemlerin yaprlrşr salt
kawanmaz bir şey, her türlü deney ve tiirn mantrğa aykın
bir şey olarak görünür. Matematikçilerin kendi işlem tatzla-
nnr açrklamaktan çok bunlan mazur gösteren, her zaman
ükkat çekici bir yeterlikte doğru sonuçlar sağlayan ahmak-
lık ve saçmalıklar, örneğin Hegel'in doğa felsefesi konusun-
da, matematikçilerin ve doğabilimcilerin onlann dehşetini
hiçbir zamanyeterince ifade edemedikleri en kötü görüntüle-
ri ve gerçek fantezileri aşar. Soyutlamalan en aşIn noktaya
götürdüğü için Hegel'i suçladrklan halde, aynr şeyi daha ge-
niş ölçüde kendileri yapryorlar. Saf denilen tüm matematiğin
soyutlamalarla uğraştığınr, onun bütün büyfülüklerinin, ke_
sin bir deyişle, sanal büyiiklükler olduğunu, aşrn noktaya
kadar götiirülen bütün soyutlamaların saçmalığa ya da kar-
şıtlığa dönüştüğünü unuturlar. Matematiksel sonsuzluk, bi_
linçsiz bile olsa, gerçeklikten alrnmıştrr ve bundan dolayı da
kendi kendisiyle değil, yalnız gerçekle, matematiksel soyut_
lama ile açıklanabilir. Giirdüğümüz ğbi, gerçeği bu balum_
dan incelersek, gerçek ilişkilere YarLt1z; matematiksel son-
suzluk ilişkisi, hatta bu ilişkinin etkilediği matematiksel yo_
lun doğal benzeşimleri bu ilişkilerden çrkar. Böylece konu
açrklanmrş olur.
(Hreckel'in düşünce ve oluş özdeşliğinin kötü bir yinelen-
mesi. Ama a)mı zamanda sürekli ve kesikli madde arasında_
ki çelişki; bkz: Hegel.)223
Diferansiyel hesap, ilk kez olarak, yalnızca durumlan de-
ğil süreçleri de matematiksel olarak temsil etmeyi, doğabi_
lim için olanaklr lclmrştrr: hareket.
*

Matematiğin uygulanmasr: katr cisimlerin mekaniğinde


mutlaktrr, gaz|atın mekaniğinde yaklaşıktrr, aluşkanlann
mekaniğinde zaten daha zordur: fizikte daha çok deneme ve
bafrntı aşamasrndadrr; kimyada, birinci dereceden ve en ba-
sit yaprda basit denklemlerdir; biyolojide = 0.

296
IMEKANİKVE GÖKBILİM]

DİYALEIffİK düşüncenin ve doğadaki durağan olmayan


kategorilerin ve ilişkilerin zorunlulufu konusunda bir örnek:
düşme yasasr; dakikalarca süren düşme zamanrnda bile yan-
lrş durum alır, çiirıkü bu takdirde dtiuıyanrn yançapı hatasrz
halde = o olarak kabul edilemez ve yerin çekimi, Galilei'nin
düşme yasasrnda kabul edildiği gibi, sabit kalacak yerde, ar-
tar. Buna karşrn bu yasa durmadan öğretilir, ancak ihtiyat
kaydı eksiktir!
t

Newton'cu çekim ve merkezkaç kuweti metafrzik dü-


şünceye bir örnek: problem çözümlenemez,
-
ancak, ortaya ko-
nur ve bu da bir çözüm gibi gösterilir. _ Clausius'un rsr kay-
br da böyle.22a
Newton'cu gravitasyon onun için söylenebilecek en iyı
şey, gezegenler hareketini açrklamayrp yalnızca onı.ın mev-
cut durumunu betim]emesidı'r. Hareket verilmiştir, gürıeşin
çekim kuweti de. Bu verilerle hareket nasrl açrklanabilir?
Kuwetlerin paralelkenan ile, şimdi kabul etmemiz gereken
zorunlu bir postulat haline gelmiş bir teğetsel kuwet ile. Bu
demektir ki, şimdiki drırumun öLiimsiizlüğtinü kabul ederek,
bir ilk dürtüye, tannya gereksinme duymaktayrz. Ama ne
şimdiki gezegenler durumu ölümsüzdiir, ne de hareket baş-
langıcında bileşiktir; tersine basit dönmedir, ve burada kuv-
vetlerin paralelkenan yanlış uygulanmıştrr, çii,rıkü yalnız he-
nüz bilinmeyen ve bulunabilen büyiiklüğtı li açrk hale getir-
memiştir; ki, Newton, sorunu yalnrzca ortaya koymakla kal-
maYıP, onu çözdüğiinü de ileri sürdüğti sürece, bu
lbilinmeyen büyüklüğün] bulunması gerekmektedir.

Güneş sisteminde, Newton'un kuvvetleıin paralelkenan


en çok, dairese] cisimlerİn aynldığ an için doğrudur; çtiııkü
o anda dönüş hareketi kendi kendisiyle çelişkiye düşer, bir
yandan çekim olarak, bir yandan da teğetsel kuwet olarak
görünür. Aynlma tamamlanrr tamamlanmaz, hareket gene
bir üektir. Bu aynlmarun ortaya çrkmasr gerektiği, üyalektik
siirecin bir kanıtrdır.
*

Laplace'rn teorisi, yalmzca hareket halindeki maddeyi


uzayda asrlı duran bütün cisim-
varsayar
- dönme, ewensel
ler için zorunludur.

298
MADLER, SABIT YILDIZT'
^İL225
Halley, 18. yüzyılın başrnda, üç yıldız üzerine Hippar-
chus ile Flamsteed'in verileri arasındaki farklılrktan hareket
ederek, öz hareket fikrine vardr (s. 410). Bri-
tish CatalogUe'u* oldukça tam ve kapsamlr - Flamsteed'in
ilk katalogdur;
sonra 1750 dolaylannda, Bradley, Maskelyne ve Lalande ge-
lir.
Çok büyİik cisimlerde ışık ışınlannın erimi ile ihğli saç-
ma teori ve Möüer'in buna dayanan hesaplan
- Hegel'in
Doğa Felsefesı'ndeki herhangi bir şey kadar saçmadrr (s.424-
425).
Bir ylldrzrn en güçlü (göriiıiirde) öz hareketi = 701" bir
yüzyrlda = l-1-'41-" = ı( guneş çapr; 921 teleskop yrldızrn en
küçfü ortalamasr 8,65", bazrlannın 4".
Samanyolu, hepsi orbak bir çekim noktasrna sahip bir
halkalar dizisidir (s.434).
Süreyya burcu ve ondaki Alcyone. q Tauri, ''samanyolu_
nun en uzak btılgelerine kadar'' (s.448) evTen adamızın hare-
ket merkezi. Süreyya burcu grubunda dönüş zamanlan orta-
lama 2 milyon yıI dolaylannda (s.449); Siireyya burcu yıldız-
Ian çewesinde zaman zamaıı daire biçiminde, yrldrzlat| az
ve çok olan gruplar. Secchi, halen bir merkez saptama ola-
nağnı kabul etmiyor.-
Bessel'e göre, Sinus i|e Procyon, genel hareket yanında,
kaıanlıkbir cisim çewesinde bir yöriinge çizerler (s. 450).
A1go1tutuLması üç günde bir olur, sekiz saat siirer, ta5rf
a5rnştrrmasıyla doğruhanmıştır. (Secchi, s. 786.)
Samanyolu dolaylannda, ama onun iyice iç tarafinda 7-
11 büyüklüğİınde yoğun bir yıIdrz halkası; bu halkanrn epey_
ce drşında ikisini gördüğiimüz yoğun samanyolu halkalan
var. Herschel'e göre, samanyolunda kendisinin teleskopu ile
görüebilen 18 milyon kadar yıldız vardır, bunlardan başka
halkanrn içinde 2 milyon daha vardır ki, hepsi 20 milyonu
geçer. Buna ek olarak, dağlmış yıldızlann bile ardrnda, sa-
* Sabit yılüzlarla ilgili İngiliz katalofu. -Ed.
manyolunda daslmayan bir ateş parçasr her zaman vardır,
yani görüş alanrna girmeyen başka halkalar sözkonusu ola-
bilir (s. 457-452).
Alcyone'un güneşten uzaklığı 573 ışık yılrür. Birbirinden
ayn göriilebilen yıldızların samanyolu halkasının çaplen az
8.000 ışrk yılıdır (s.462-463).
Güneş
- Alcyone 573 ışık yıllık yançapı içinde hareket
eden cisimlenn kütlesin n 118 milyon giineş kütlesi olduğu
hesaplanınca (s. 462),bu kütle, içinde hareket eden en çok 2
milyon yrldrzla bağdaşmryor. Karanlrk yrldızlar mr? Herhal-
de burada yanlrş bir şey var. Dayandığmrz gözlemlerin hala
daha ne kadar eksik olduğunun tanıtı.
Mödler'e göre, en dış samanyolu halkasrnrn uzaklığ bin_
lerce, belki de yüzbinlerce rşık yılıür (s. 464).
Işığn soğurulmasr denilen şeye karşr gtizel bir iddia:
''Herşeye karşın, bize kadar rşrğn ulaşmadrğı bir uzaklrk
vardrr, ama nedeni tamamen başkadrr. Işığn hızı bitimlidır
yaratılışın başlangıcından günümüze kadar bitimli bit za-
man geçmiştir ve biz, göksel cisimleri ancak rşrğın bu bitimli
zaman içinde geçtiğ uzaklrğa kadar farkedebiliriz!'' (s.466).
Işığrn, uzaklrğn karesine göre yoğunluğu azalarak ne
denli güçlendirilmiş ve donatrlmrş olursa olsun, göz|eimiz
tarafrndan artık göriilemeyecek bir noktaya ulaşması gerek-
tiği oldukça açrktrr; olbers'in, sonsuz bir uzaklığa kadar her
yönde parlak ışrklarla dolu olmamasr yüzünden göğün ka-
ranlrğnr ancak rşrk soğurmasryla açıklanabileceği yolundaki
görüşünü çiirütmek için yeterlidir. Bu demek değildir ki, esi-
rın artık ışık geçirmesine izin vermediğ bir uzaklık mevcut
değilür.
*

Bulutsu. Her biçimde, tam dairesel, elips, ya da düzensiz


ve kenarlan dişli. Tüm çöztilmezlikte kayboluncaya kadar
her derecedeki çözüebilirlik; kalınlaşma ancak merkeze doğ-
ru farkedilebilir. Çözüşebilen bulutsunun bazr yerlerinde
10.000 yıldrza kadar görülebilir, ortası çok daha yoğundur,
çok seyrek hallerde en büyiik parlaklrkta bir merkezi yıldız
bulunur. Rosse'nin dev teleskobu gene birçok şey çözdü.
Herschel I, |97 yıldız yığnı ve 2.300 bulutsu sayryor, buna
Herschel II tarafindan göğün giineyinde kaydedilen yıldrzla-
n da eklemek gerekir. Düzenli olmayanlar uzak ada ev-
ren]eri olmalıdır, çünkü -sis kütleleri ancak küre ve elips biçi-
minde dengede bulunabilirler. Çoğu da en kuwetli teleskop-
larla bile güçlükle görünürler. Ama yuvarlak olanlar ancak
bühar kütleleri olabilir bunlardan 78 tanesi yukardaki
2,500 tanesinin arasrndadrr. Bunlann bizden uzaklığı Hers-
chel'e göre 2 milyon, Mödler'e göre _8.000 rşık yılrna eşit
gerçek bir çap varsaylldrğrnda- 30 milyon rşrk yılrdır. Her
bir gökbilimsel cisim sisteminin bir ötekinden uzaklrğı, en
az, sistemin çaprrun yüz katr olabileceğine göre evren adamr-
zın bir sonraki ewen adasrndan uzaklrğ en az 8.000 rşrk yılr-
nın elli katr = 400.000 rşık yıIrdır. Bu durumda Herschel I'in
iki milyonunun çok ötesinde daha binlerce bulutsu vardrr
(lMadler, s. 485] s.492).
Secchi: çözülebilen bulutsular sürekli ve olağan bir yıl-
dızsal tayf verirler. Asrl bulutlar ise ''Andromeda'daki bulut-
su gibi kısmen sürekli bir tayf, çoğu zaman da orion, Sagit_
tarius, Lyı'a'da oldufu gibi bir ya da birkaç parlak çizgiden
oluşan bir tayf verirler; bunlann çoğı, 'gezegen' (dairesel)
bulutsu adıyla bilinirler'' (s. 787). (Mİidheİe göre Androme_
da'daki bulutsu çözüşmez, [s.] 495.
zensizdir, topak topaktrr ve kollannı - orion'daki bulutsu dü_
açmrş gibidir, [s.] 495,
Lyra'dakiler halka biçimindedir, ancak biraz elipse benzer-
ler, [s.] 498). Herschel'in 4.374 numaralı bulut_
- Huggins,
susunrrn tayfında üç parlak çizgi buldu; ''bundan da dolayrm_
srz olarak, bu bulutsunun tek tek yıIdrzlann yrğılmasrndan
oluşmadrs, gerçelö bir buluüsu, gaz durumundaki korumsu
bir madde olduğu" [s. 787] sonucuna vanlrr. Çizgilerin biri
nitrojenin, biri hidrojenindir, üçüncüsü bilinmemektedir.
orion bulutsusunda da böyledir. Parlak noktalan bulunan
* Italikler Engels'indir. -Ed.

301
bulutsulann bile (Hydra, Sagittarius) aynı parlak ğzgileri
vardrr ve böylece yrğlma halindeki yıldrz kütleleri henüz
katr ya da srvr değildirler (ts.] 789). Lyı'a'daki bulutsunun
yalnız bir nitrojen çizgisi vardrr ([s.] 789). orion bulutsusun-
da en yoğun yeri 1o, bütün yayılrşr 4o'dir. [s.790-791.]

Secchi: Siız us: " onbir yl sonra'' (Bessel'in hesabı sonucu,


Mödler, ts.] 450) ''... Sirius'iirr uydusunun altrncr büyiıklfüte
kendiliğinden panldayan bir yıldız biçiminde oldufu keşfe-
dilmekle kalmadr, aJmı zamanda yörüngesinin Bessel tara-
fından hesaplanan yörüngeyle çakrşmakta olduğu da göste_
rildi. ondan bu yana Procyon ile eşi için de yöriinge Auwers
tarafrndan saptandı, ama uydunun kendisi henüz görülme-
di" ([s.] 793).
Secchi: sabit yıldızlar: ''iki ya da üçü dışında sabit yıldız-
lann görtilebilen bir paralaksr bulunmadrğından, bunlar hiç
değilse'' bizden 30 ışrk yılr uzaktırlar ([s.] 799).
Secchi'ye göre, 16. büyüklükteki yıldrzlar (Herschel'in bü-
ytik teleskobunda h6lA farkedilebilir) 7.560 ışık yıIı uzaktrr-
lar; Rosse'nin teleskobunda farkedilebilenler en az, 20.900
ışrk yılı uzaktrrlar (ts.] 802).
Secchi (ts.] 810) kendi kendine sorar: güneş ve sistemin
ttimü ölünce ''ölü sistemi başlangçtaki kor halindeki bulutsu
durumuna geri çevirecek ve yeni bir yaşamr bir daha uyandr-
rabilecek kuwetler doğada var mıdır? Bilmiyoruz.''

Secchi ve papa.

Descartes, gel-gltin ay çekiminden olduğunu keşfetti.


Descartes, Snell ile aJrnı zamanda rşığn lıınlmasrnın temel-
yasasınr* kendine özgü bir biçimde ve Snell'den farklr olarak
keşfetti.

Mayer, Mechanische Theorie der Wİirzne'** [s.] 328.


Kant, ge|-ğtin, dünyanın dönüşü üzerinde geciktirici bir ba-
sınç yaptığnı zaten belirtmiş buLunuyordu. (Adam'rn hesap-
ladığna göre, yrldy günü süresi şimdi 1.000 plda Vroo sani_
ye artmaktadıt.)z21

* Metnin burasında, elyazmasının kenanna


şöyle bir ek yapılmıştır:
"Wolf buna itiraz ediyor, s.325."226. -Ed.
** Isının Mekanik Teorisi. -ç.
IFIZIK]

ÇARPMA ve siirtiimme. Mekanik, çarpmanın etkisini, saf


bir biçimde oluşan olarak görür. Gerçekte ise durum değişik-
tir. Her çarpmada mekanik hareketin bir kısmr rsrya dönü-
şiir ve sürtünme, mekanik hareketi sürekli olarak ısıya dö-
nüştiiren bir çarpma biçiminden başka bir şey değildir (sürt-
me ile dteş yakma tarih öncesinden beri bilinir).

{<

Kinetik eneği tüketimİnin dinamik alanında her zaman


ikili bir yapıslve ikili bir sonucu vardır: 1. yapılan kinetik iş,
ona tekabül eden potansiyel enedi miktannın üretimi, ki bu
her zaman uygulanan kinetik enerjiden daha azdır; 2. tiıke-
tilen kinetik enerjinin geri kalan lrrsmrnrn sürtiiııme ve baş-
ka ürençlerin nekim dışında- karşılanmasında ısıya dö-
nüşmesi.
-vb.Bunun gibi geri dönüşmede: oluş biçimine
dolaylsıyla bir lçrsmın ısı olarak
göre,
şiiü1ınme kaybı ve
bunlann hepsi çok eski şeylerdir! -
{<

_ İık, saf görüş kural olarak daha sonrakinden, metafizik


olandan daha doğrudur. Böylece Bacon bile (ondan sonra
Boyle, Newton ve hemen bütün Ingilizler), ısrnn hareket ol-
duğung22s (Boyle da moleküler hareket oldufunu) söylemiş-
ti. Kalori teorisinin ortaya çılrrşı ancak 18. yüzyıld" r'r.'r-
sa'da oldu ve l(tada hemen hemen kabul edildi.

Enerjinin sa]<ınımı. Hareketin ruceJ değişmezliğini Des_


cartes ta o zaman söylemişti; hem de nerdeyse
şimdiki söz-
lerle, (Clausius, Robert Mayer?). öte yandan hareketin biçım
değiştirmesi ancak 7842'de keşfedildi ve işte yeni olan, nicel
değişmezlik yasası değil, budur.

Ruvvet ve kuvvetin sakınımı. Ilk iki yazrsrnda* J. R.


Mayer'in yazdıklan Helmholtz'a karşı belirtilmelidir.

Kuvvet.** Hegel (6_eschichtel d_erl pTinorophiel,


-
ts.l 208) diyor ki:
1,

"Mıknatısrn çekim kuvveti olduğunu söylemekten' onun


!! rulıu bulundufunu'' (Thales'in dediği gıbi) ''söylemek
daha iyidir; kuvvet, maddeden ayııhabilen bir
şey, bir yük-
lem olarak tasarlanan bir çeşit niteliktir _ oy.r, *t, u, ır_
* Bu kitabın
91-92. sayfalanna ba]<ınız. _Ed.
** Engels bu notu ''Hareketin
Temel Biçimleri" biilümiirıde ku]Ianmıs-
tır. (Bu kitabın 93. sayfasına ba}ınız.) Itaııkıör Engels'indir. _Ee._-'__"""
reketin kendisidir, maddenin doğası ı7e özdeştir.''

{<

Hegel'in kuwet kawamr ve onun ortaya çıluş biçimi, ne-


den ve etkisinin özdeşüğ, eşdeğerliği matematiksel olarak
tanıtlaıımrş olan maddenin değişme biğmi içinde tanıtlan-
mıştrr. Bu ölçiimde de kabul eülmiş bulunmaktadır; kuwet,
onun ortaya çıkış biğmiyle, neden, etki ile ölçiilmektedir.

Kuvvet. Herhangi bir hareket, bir cisimden başka birine


aktanlrrsa, hareket, kendi kendİni aktaİ&ğ yani aktif oldu-
fu öIçüde, hareketin nedeni olarak kabul edilir, aktanh&ğt
ygni pasif olduğu öhçİide, içerilir lfassen]; ve o zaman bu ne-
den, aktifhareket, kuvvet olarak, ve pasifhareket onun üe_
zah,timi olarak belirir. Hareketin yokedilemezliği yasasında
gerçekten her iki durumda da aynı haıeket siizkonusu oldu-
ğuna göre, kuwetin tam ortaya çıloş biçimi kadar büyiıüı ol'
duğu sonucu hemen ortaya çıkar. Kenüni aktaran hareket
nicel bakrmdan azçok saptanabilir, çtinkü her iki cisimde de
ortaya çıkar ve bunlardan biri ötekinde hareketi ölçmek iğn
ölçü birimi olarak kullanılabilir. Hareketin ölçiilobilirliği
kuvvetkategorisine değerini verir; aksi halde, onun bir değe_
ri yoktur. o halde bu ne kadar çok sözkonusuysa' kuwetin
kategorileri ve onrın oüaya çıkardığı biğmin araştrrmadaki
kullanışlılğ o kadar fazladrr. Özeilikle bu, kuwetleri, bile-
şik olarak görüp on]arr daha da aynştıran ve btiylece sü sık
yeni sonuçlara vanlan mekanikte böyledir, ama bunun yal-
nızca bir kafa işlemi olduğu unutulmamalıdır; kuwetlerin
paralelkenannda ifade edildiği gibi, gerçekten bileşik olan
kuwetlerin benzeşimi, gerçekten basit olan kuwetlere uygu-
lanarak, bunlar gerçekten bileşik hale gelmezler. Statüte de
böyleür. Sonra gene, öbiir hareket biçimleri, ilk hareketin
meydana getirilen mekanik etki ile ötçülebildiği mekanik ha_
reket biçimlerine (rsı, elektrik, demirin çekiminde manye-
tizm) dönüşiirler. Ancak çeşitü hareket niçımlerınin Z^-
manda incelenüği burada da kategorinin srnrrlanmasi ^yn
ya da
kuvvetin kısaltılması kendini gösterir. Hiçbir normal i'ıuçi,
elektriğ, manyetizmi, ı.sun a|tık tı;zİer ya da ta*ışılamaz
şeylerden daha fazla, sa|t kuvvetlerolarak deyimlendiremez.
Belirli miktarda ısı hareketinin ne kadar metanik harekete
dönüştüğiinü bilirsek, ısrıun doğasr konusunda gene de bir_
şey bilmiş olmayrz; ıstnın bu doğasını incelemek-iğn bu dö_
nüşiimleri daha çok incelemek gerekli olabilir. onı:, bu hare_
ket biğmi olarak kawramak, fiziğin son ilerlemesidir ve biiy-
lece_kuwet kategorisi onun içinde yok edilmiş olur: bazı bl-
lımlardan -_geçış ilkeleri bakımından_* bunlar, kuwet
olarak göriiıebilir ve böylece ölçiilebilirler. Isrtrlarak bir cis-
min genleşmesi yoluyla ısr ölçülebilir. Burada ısr bir cisim-
de-n ötekine çubuğuna_ geçmemişse, yani ölçek ola-
iş gören -ölçüm
cismin ısısı
1rk değişmemişse, tılçtımden, ıtıytıtıııı<
değşiminden sözeülemez. Yalnızca şöyle denir: rsr, ci-simıeri
genleştirir; buna karşılık da şöyle denebilir: ,.r-., cisimleri
genleştirıııe kuweti vardır, sözleri yalnızca gereksiz sözler-
ve rsı, cisimleri genleştiren kuwettir sözüle doğru değil-
{ir
dir; çiinkü 1. yayılma, örneğin gazlarda, başka yolürdania
sağlanır, ve 2. ısı, böylece tam olarak niteıendıılmiş sayıla_
maz.
Bazı kimyacılar, bileşikleri yapan ve onlan bileşik halde
tutan kimyasal kuwetten de sözederler' Ancak bıırada ger-
çek bir geçiş değil, çeşitli cisimlerin hareketlerinin tek bii ci-
simde toplanmasr vardır ve "kuwet,', böylece srmrrna var-
maktadrr. Ama onun h6li daha ısr üretimi yoluyla ölçtilmesi
olanaklr olmakla birlikte, şimüye kadar bır sönuç ;ır";;-
mrştır. Araştınlmamrş hareket biçimlerini araştrrınak yeri-
n3, bunlann açrklanması iğn kuwet diye bir
şeçn ı<eşİeaiı-
dığ (örneğin ağacrn su üsttiııde ytızmesi bir y-tızme kuweti
ile, ışğn kınlmasr bir lıınlma kuweti ile açıklanır vb.), böy-
lece açrklanmamış göriingiiler kadar kuwetin eıae eoıaı$
* Yani hareketin çeşitli biçimleri, mekanik hareket, ısı, elektrik vb..
-Ed

307
yalnrzca dış görüngünün salt bir boş söze çewildiği her yerde
olduğu gibi burada da [ısı] salt bir boş söz haline ge]ir.2zs
(Çekim ve itimi mazrrr görme daha kolaylaşır; burada fizikçi
için açrklaamasr olanaklr olmayan bir siirü görüngiiler, içsel
bir bağıntınrn sezildiğini belirten ortak bir ad altrnda topla-
mr.)
Son olarak, organik doğada kuwet kategorisi tamamen
yetersizür, ama gene de sürekli olarak uygulanmaktadrr.
Kaslann yaptığı iş, mekanik etkisine göre, kas kuweti ola_
rak tanrmlanabilir ve öIçülebilir, hatta başka ölçülebilir iş-
levler, örneğin çeşitli midelerin sindirim kapasitesi kuwet
olarak alınabilir, ama o zamal:, da saçmalrğa vanlrr (sinir
kuweti gibi) ve herhalde, burada, kuwetlerden yalmzca pek
slnrrlr ve mecazi anlamda sözedilebilir (olağan deyimle, insa_
nrn kuwetini yeniden kazanmasrdır). Ancak bu yanlış kul-
lanma, bir canlr kuwetten sözedilmesine götiirmüştiir. Bu_
nunla, organik cisimde hareket biçiminin mekanik, fiziksel,
kimyasal biçimden farklr olduğu ve bunlann tümiinü kendi
içinde giderek taşıdığ söylenmek isteniyorsa, anlatrm biçimi
pek çüriiktür ve özellikle böyledir, çünkü kuwet
-hareketin
aktanlmaşr olarak varsayrlarak_, burada organizmaya
onun bir içeriği ve aynlmaz bir parçasr olarak değil de, drşar-
dan verilen bir şey olarak görülmektedir ve bu yüzden de bu
yaşam kuweti, bütün doğa-üstücülerin son srğınağa olmuş_
tur.
Kusur: 1. Kuwet, genellikle bağrmsu bir varlrk olarak
ele alrnrr. (Hegel, Naturphİ[[osophieJ, [s.] 79.)230
2. Gizil, dingin kuwet bu da hareket ile hareketsizlik
(süredurum, denge) ilişkisi - ile açrklanabilir ve burada da
kuwetlerin ortaya çrkışr üzerinde durmak gerekir.

Kuvvet (yukanya bkz.). Hareketin aktanlmasr, kuşku_


suz, ancak, çoğunlukla pek çeşitli ve karmaşık olan, özellikle
makinelerde (buhar makinesi, tetikli silah, zemberek, ateşle_

308
yici ve barut) bulunan btittin değişik koşullann varlığı ile
gerçekleşir. Bunlardan bjn bulunmazsa, bu koşul sağlanın_
caya kadar aktanlma olmaz. Bu durumda böyle bir şey, kuv_
vetin bu son koşulun gelmesiyle ortaya Ekabiheceğ, bir ci-
simde ğzil balıınduğu, bu cisme kuwet taşryrcr (barut, kö-
miir) denebileceği biçiminde düşünütebilir, ama işte bu özel
aktanlmanrn meydana gelmesi için gerçekte yalnız bu cis-
min değil, buttın öteki koşullann da bulunmasr zorunluluğu
vardır.
Kuwet- kawamr, bize, belli sınrrlar içinde kendi isteğimi-
ze bağlı olarak etkinliğe geçebilen, özelikle mekanik yer de-
ğiştirmeyi, başka cisimlerin hareketini sağlamamrza, kaldrr-
maya, taşrmaya, fi.rlatmaya, Vurınaya vb. yarayan ve böylece
yararlı sonuçlar meydana getiren kol kaslan gibi hareket ak_
tarma araçlanna kendi bedenimizde sahip bulunmamrz dola-
yrsryla, kendiliğinden gelir. Gtırtııtışte burada hareket akta_
nlamaz, üreti]ir ve bu da, genel olarak, hareket üretenkııv-
vet kawamınrn ortaya çrkmasınr sağlar. Kas kuwetinin de
yaIrızca aktarma oldufu, ancak şimdi fizyolojik bakrmdan
tanrtlanmrştrr.

Kuvvet. Negatif yanın da tahlil edilmesi gerekir: hareke-


tin aktanlmasrna karşı koyan direnç.

Ewensel uzaya rs, aaEınİr.öltı gtıksel cisimlerin canlan-


ması ile ilgili olarak Lawov'un ileri sürdüğti bütün varsa-
yrmlar (s.109)231 hareket kaybını içerir. Bir kez yayrlan rsr,
yani ilk hareketin sonsuz büyüklükteki lıısmr kaybolmuştur
ve kaybolmuş olarak kalrr. Helmholtz'a göre, şimdiye kadar
bu krsrm nu,/nun'" ulaşmrştrr. Demek ki, sonunda insan, hare_
ketin bitiş ve kesilme noktasrna geliyor. Sorun, sonunda an-
cak, ızaya yayrlan lslnln yeniden nasıl yararhı hahe gelebihe-
ceğnin gösterilmesinden sonra çözülmüştiir. Hareketin dö-
nüşiimü teorisi, bu sorunu kategorik olarak ortaya koyar, ve
bu, yanrtrnı geciktirmekle, ya da ihmal etmekle geçiştirile'
mez. Ancak, sorunun ortaya konulmasıyla, aJrnr anda bu so_
runun çöziirn koşullan da verilmiş olur
- c'est autre
chose.*
Hareketin dönüşümü ve yokedilemezliği ancak bundan 30
yıl önce keşfedildi, sonuçIannın geliştirilmesi ve işlenmesi de
ancak son zamanlarda oldu. Görünt\te kaybolan lsrnrn ne
olduğu sorusu ancak 1867'den sonra (ClausiusP3z nettement
pos6e.** Henüz çözümlenmemiş olmasrna şaşmamalı; küçtik
araçlanmrzla bir çözüme ulaşmak için daha uzun zaman ge-
çebilir. Ama, doğada mucize üye bir şeyin bulunmadrğ ve
bulutsu yuvarlağrn ilk rsrsrnrn uzay dışında bir yerden bir
mucize eseri ona aktanlmamrş olduğu ne kadar kesinse, bu
sorunun da gelecekte çözüleceği o kadar kesindir. Hareketin
toplam miktarınıı sonsuz ve dolayrsryla tiiıkenmez oldufu da
her ayrı durumdaki zorluk]ann üstesinden gelmekte aynr öl-
çüde çok az yardrmcrdrr; bu da ölmüş ewenlerin yeniden can-
lanmasr konusunda, kuwetin kaybı ile her zaman bağlantrsı
olan ve bu yüzden ancak geçici durumlar olan yukardaki
varsayrmlardaki durumlar drşrnda yeterli değildir. Çewim
henüz tümüyle izlenebilmiş değildir ve yayrlan rsınrn yeni_
den kullanrlabilme olanağr keşfedilinceye kadar da izleneme-
yecektir.

Clausius iyi anlayabiliyorsam- evrenin yaratrldr-


-onu
tanrtlryot, eİgo'*** madde yaratılabilir' etgo, o yokedile-
ğınr
bilir, ergo, kuwet ya da hareket de yaratrlabilir ve yokedile-
bilit, ergo, ''kuwetin salıınımı" teorisinin tümü saçmadrr,
ergio' onun bundan çıkardığr tüm sonuçlar saçmadır.

+ Bu başka bir şeydir. _Ed.


x* Açrkça ortaya kondu.
-Ed.
*** o halde. _Ed.

310
Clausius'un İkİncİ ya*ag vb., nasıl formüle edilirse edil_
sin, enerjiyi, nicel balumdan olmasa bile, nitel balumdan
kaybolmuş olarak gösteriyor. Entropi doğat yoldan yokedile-
mez' ama mutlaka yatatıIabilir. Dünya saati kurulmuş ol-
malrdır ve ondan sonra dengeyi buluncaya kadar işler. Bir
daha onu ancak bir mucize dengeden çıkanp işletebiiir. Kur-
ma için kullanılan enerji hiç değilse nitelik balumrndan kay-
bolmuştur ve ancak dışardanbir itme ile yeniden ortaya
E-
kanlabilir. o halde drşardan bir itme başlangçta da geret-
liydi; o halde ewende bulunan hareketin ya da
".r"r;ı.ri,
miktan her zaman aynı değildi, o halde enerjinin yaratılma-
sı- zorunlu olmuştur, yani yaratılabilir, ve dolayrsıyla yok
edilebilir. Ad absurdum!*

Thomson, Clausius, Loschmidt için sonuç: Eski duruma


dönüş, itmenin kendi kendini itmesinden ve böylece ölü gök-
sel cisimlerin ortamdan çı[<ıp geri dönüşiimden meydani ge-
Iir. oysa, itmenin hareketin asıl aktİfyanı, çekimin de pisif
yanr olduğunun tanıtı da buradadrr.

Gazlann hareketinde siirecinde_ kütlele-


-buharlaşma
rin hareketi doğrudan doğruya molekiiıler harekete geçer.
Dolaylsıyla, geçiş burada yaprlmalrdrr.

Topaklanma durumlan
- nicelik değişiminin nitelik de-
ğişimine dönüştüğü düğİim noktalan.
*

Yapışma _gaz|atda zaten negatif_ çekimin itmeye dö_

* Saçrnalık. -ç.
311
nüşmesi, bu sonuncusu yalnrz gaz ve esirde (?) gerçektir.

Mutlak 0" de hiçbir gaz olanaklr değildir, moleküllerin


bütün hareketi durur; küçtik bir basrnç, dolayısryla onlann
kendi çekimi, hepsini biraraya gelmeye zorlar. Bundan do]a'
yı süreHi bir gaz o]anaHı değildir.
{<

mfl gazIann kinetik teorisi ı|e gaz molekiilleri için tanıt'


lanmrştrr. Demek ki, kütle hareketi ile molekiiler hareket
için aynr yasa geçerlidir: ikisi arasındaki fark burada orta-
dan kalluyor.

Kinetik teofi, yııkarı doğru çabalayan molekiillerin


aynr zamanda aşasya doğru nasrl basınç yapabildiklerini
Ye karşrsrnda atmosferin az çok daha stirekli olduğu
-ıJzay
varsayrlarak- çekime karşrn dünyanrn merkezinden nasrl
uzaklaşabildiklerini, oysa çekimin uzakhsn &aresine göre
azalmasrna karşrn belli bir uzaklıkta bu kuwet ile durmak
ya da geri dönmek zorunda nasıl kaldıklannı tanıtlamalıdrr.

Gazlann kinetik teorisi: "Bir tam gazda... molektillet za'


ten birbirinden öylesine uzaktrr ki, birbirlerini karşılrklı ola-
rak etkilemeleri hesaba katrlmayabilir." (Clausius, s.6.)233

Ara]anndaki boşhuğu dohduran nedif? Esir de böyle.zal Q


halde bu da mo]ekti]er ya da atomik hİicrehere geçmemiş bir

312
madde önermesidir.

Teorik gelişmeye ait karşılıklı karşrtlann niteliği hortor


vacuİdenzü' mutlak boş ewensel uzaya geçiş birdenbire ya-
prlmıştır, ancak ondan sonra esirgelir.

.Esir. Eğer esir direnç oluşturuyorsa, ışığa karşr da direnç


göstermelidir ve böylece belli bir uzakhkta ışığı geçirmemeli-
dir. Ama esirin ışık geçinnesı', onun aracı olması, onun a)mr
zamanda şrğa da ürenç göstermesini içermesi gerekir, aksi
halde ışık onun içersinde titreşim oluşturamaz. Mödler'in
ortaya athğı ve Lawov'un236 belirttiği tartrşmalr- sorunlann
çöziimü budur.
*

Işık ve karanLık, kuşkusuz, doğadaki en keskin, en belir-


gin karşıtlıklardrr; bunlar, dördiiııcü Incilden28? 18. yüzyıIın
aydrnlaıma dönemine kadar din ve felsefe iğn retorik terim-
ler olarak hizmet görmüşlerdir. Fick,zae s. 9: ''Fizikte çok za-
man önce kesinlikle oüaya Çıkan, yayrlan rsr diye adlandrnl-
mış hareket biçiminin bütün temel esaslr aElardan ışı,k* adr-
nr verdiğirniz hareket biçimi ile özdeş olduğu yasasr.'' Clerk
Maxwell,23g s. 14: ''Bu rşınlar (yayılan ısrnın) ışık ışrnlannın
btıttın fıziksel özelliklerini gösterirler ve yansıma yeteneğine
vb. sahiptirler. ... Isr ışrnlannın bazısı, ışrk rşrnlan ile özdeş_
tirler, üğer taraftan ısı ışrnlannrn bazı çeşitleri de gözleri-
miz üzerinde bir etki yapmazlar''.
o halde karanlık rşık rşrnlan vardır ve rşrk ile karanlık
arasrndaki ünlü karşrtlrk, doğabilimde mutlak karşıtlık ol_
maktan çrkar. En koyu karanlık da, en parlak, en keskin rşık
* Italikler Engels'indir. -Ed.

313
gibi, gözlerimiz iizerinde a5ı"nı lramaşfuıma etkisini oluşhırur
ve bu bakımdan bizim için özdeştir.
Gerçekte, giıneş rşrnlannın titreşim uzunluğuna göre de-
ğişik etkisi vardır, en uzun dalga uzunluğunda olanlar rsr,
orta dalga uzunlufunda olanlar rşık, en kısa dalga uzunlu-
ğunda olanlar kimyasal etki taşrrlar (Secchi, s. 632 ve deva-
mr), bu üç etkinin maksiması birbirlerine iyice yaklaştrğrnda
etkileri bakrmrndan dış rşın gruplannın iç minimalan rşrk
rşınlan grubuna grrer.zıo Neyin ışık oldufu, neyin olmadrğı,
göziin yap$rna bağlıdır. Gece hayvanları, ısı ışınlannrn değil
ama, kimyasal rşııılann bir lrısmrnr olsun belki görebilirler,
çiinkü gözleri bizimkilere göre daha küçük dalga uzunluğu-
na uyarlanmıştrr. Dalga uzun]uklanna göre etkileri farklı
ama dar sınırlar içersinde bağdaşan üç ışın çeşiü yerine bir
tek ışın çeşidi kabul edilirse (bilimsel olarak yalnız bir çeşit
tanıyoruz, geriye kalanlar henüz olgunlaşmamış sonuçlar_
ür), güçlfü ortadan kalkar.

Hegel, rşık ve renk teorisini saf düşiinceden hareketle


kurar, gene de, bunu yaparken, örneğin Neşrton'a karşı res-
samlann kullanüğı renkler kanşımını ileri siirerken yaptğ
gibi (s. 314, alt kısrm), yontulmamrş dargörüşlü deneyin eı
kaba görgücİilii{ıİme düşer (bu nokta, o zaınan heniiz açrğa
kavuşmadrğ için bir ölçüde haklı olabilirdi).2al
{.

Elektrik Thomson'un haydut masallan ile Hegel'i karşı_


laştrnnca, [Naturphilosophie s.] 346-347, aynı şey ortaya çı-
yandan Hegel, stiıı'tiinme ile oluşan elektriğ,
kar.
- ote
akrşkan teorisi ve elektriksel madde teorisinin tersine, aEk-
ça geriLim olarak anlar (s. 347).

314
Coulomb, "uzaklıklannın kareşi ile ters oranda birbirini
iten elektrik paıçaaHan''ndan sözederken, Thomson, bunu
soğukkanlılrkla tanrtlanmrş olarak kabul ediyor ([s.] 358).242
Gene kendisi, elektriğin "biri pozitif ve biri negatif iki aluş-
kandan'' oluştuğu,''bunlann parçaaklannın birbirini ittiği''
varsaJnmrnı ileri sürüyor (ts.] 366). Elektriğin yükıü bir ci-
simde yalnrzca atmosfer basrncr ile alıkonacağ söyleniyor
(ts.] 360). Faraday, elektriği, atomlann (ya da molektillerin,
ki bu daha kaı:rıakanşık bir Şey) karşıt kutuplanna oturttu
ve ilk kez olarak, elektriğin aluşkan bir şey değl, bir hareket
biçimi, bir ''kuwet'', olduğunu söyledi (s. 378). Yaşlı Thom-
son'un kafasrnrn almadığı şey, luvrlcımın maddi bir şey ol_
masıdır.
Faraday, daha 1822'de, bir anlık endfüsiyon alumrnın
gibi birincisi, geri dönen akım- ''volta bataryası
-ikincisi
ile iiretilen aluma göre, Leyden şişesinin boşaltılmasryla üre-
tilen akımdan daha çoğunu sağladığr''nr keşfetti, büttin slr
burada toplamyordu ([s.] 385).
Kıvıhcım, şimü özel durumlar ya da göriintiiler olarak bi_
linen bir siirü haydut masallannrn konusu olmuştur: pozitif
bir cisimden çüan lovılcımrn "rşınlann kalemi, fırçası ya da
konisi'' olduğu, boşaltma noktasr olan ucu olduğu; öte yan_
dan, negatif kıvılcrmın da bir ''ylldız'| olduğu söylenir ([s.]
396). Kısa bir lıvrlcımın hep beyaz, uzunun çoğunlıık'Ia lor_
mızrmsr ya da morumsu olduğu ileri siirültir. (I&ulcrm konu-
sunda Faraday'rn şahane saçması' [s.] 400.) Baş iletkenden
lelektrik makinesinden] bir metal kiire ile çrkanlan kıvrlcr_
mrn beyaz, elle çıkanlanın mor, rslrkla çıkanlanın lıırmızr ol_
dufu söylenir ([s.] 405). Kıvılcrm, yani ışrk, söylendiğine
göre, ''elektriğe özgü değildir, ancak havanrn basıncrnın so-
nucudur. Hava luzla ve ansızın' bir elektrik kıvrlcrmr içinden
geçince sıkrşrr''; bu da Philadelphia'da Kinnersley'in deneyi
ile tanrtlanmıştrr, buna göre kıvrlcrm ''tüpte havanın ani bir
ince yarığ''nr oluşturur ve suJ^r tüpe iter (ts,] 407.) A]man-
ya'da 30 yrl önce Winterl ile başkalan, lovrlcımrn ya da
elektriğin rşrğnrn "ateş|e aynı özellikte" olduğuna ve iki

315
elektriğin birleşmesiyle oluştuğuna inaruyorlarü. Buna kar-
şılrk Thomson, iki elektriğin birbirine rasladrğ.r yerin ışık ba-
lılmrndan en za5ıf olduğunu, üçte-ikinin pozitif ve üçte-birin
negatif uçtan olduğunu cidüyetle tanrtlryor! ([s.] 409-410).
Burada, ateşin, h6li daha tamamen gizemli bir şey olduğu
apaçrktır.
lThomson] aym ciddiyetle Dessaignes'nin deneylerini [be-
lirtiyorJ, bu deneylere göre, barometre yiikselirken ve srcak-
lık düşerken, c€ıIn' reğne, ipek vb. cıvaya batınlınca negatif
elektrikli, barometre düşerken ve sıcaklık yükselirken ise
pozitif elektrikli, yazın temiz olmayan crvaya batrnhnca hep
pozitif elektrikli, temiz crvaya batrnlınca hep negatif elekt_
rikli olurlar; altrn ve başka çeşitli metaller yazrn ısuunca po-
zitif elektrikli ve soğuyunca negatif elektrikli, luşrn da bun-
lann tersi olurlar; barometre yiiksek iken ve kuzey tizgarı
esince ''son derece elektrikli'', bammetre yiüselirken pozitif,
sıcaklrk düşerken negatif elektrikli olurlar vb. ([s.] 416).
Isı balrımrndan görünüş: "termoelektrik etkileri iiretmek
için, rsr kullanmak gerekli değildir. Zincirin bir halkasında
sıcaHığ değştİren* herhangi bir şey ... mrknatısrn açrlımrn-
da bir sapmaya neden olur.'' Örıeğin, bir metalin buzla soğu-
tulmasr ya da esirin buharlaşması! ([s.] 419.)
Elektro-kimyasal teori ([s.] 438), ''hiç değilse son derece
ustaca ve akla-uygun olarak" kabul edilir.
Fabroni ve Wollaston çok önceleri, yakınlarda da Fara-
day, galvanik elektriğn kimyasal siireçlerin basit bir sonucu
olduğunu ileri siirmüşlerdi, hatta Faraday, sıvrda meydana
gelen atomlann yer değişiminin doğru bir aç*lamasrru yap-
mrş, elektrik miktannrn elektrolitik iirüntiıı miktan ile öl-
çiildüğiinü ortaya ko5ırnuştu.
Thomson, Faraday'ın yardrmr ile şöyle bir yasaya ulaşr-
yor: ''Her atomun doğal olarak aynr miktarda elektrikle çev-
rili olmasr gerekir ve böylece bu açıdan ısı ve e]ektrik birbiri-
ne benzer."* ([s.] 454.)

* İtalikler Engels'indir. -ğd.

316
Statik ve dinamik elektrik Statik ya da sürttinme elek-
triği, doğada elektrik biçiminde, ama dengeli olarak, nötr du-
rumda bulunan hazır elektiğin gerilim haline sokulmasrdır.
o halde bu gerilimin ortadan kaldınlmasr, elektri-
ğin naklolunduğu anda ve ölçüde_ nötr -dağlan durumu yeniden
oluşturan bir kıvrlcımla aniden de olur.
Öte yandan, ünamik ya da ga}vanik elektrik, kimyasal
hareketin elektriğe dönüşmesinden iiretilen elektriktir. Çin-
ko, bakır vb. eriffinde belli koşullar altrnda elde edilir. Bu-
rada gerilim ani değil, süreklidir. Her an için yeni + ve -
elektrik başka bir hareket biçiminden elde edilir, varolma-
yan * elektrik + ve - elektriğe ayrılrr. Siireç süreklidir ve bu
yüzden de sonucu olan elektrik sürek]idir, anlık bir gerilim
ya da boşalım değil siirekli bir alrımdır ve bu akrm kutgplar-
da tekrar meydana geldiği kimyasal harekete dönüşebilir ki,
buna da elektroliz denir. Bu sii,reçte ve kimyasal bileşmeden
elektrik elde etmede (burada ısı yerine elektrik, başka koşul-
lar altında serbest kalan ısr kadar elektrik serbest kalır,
Guthrie, s. 2L0),2a3 akımı sıvıda izlemek olanaklrdrr (bitişik
moleküllerde atom değişimi olur budur).
-alrrm gene bu yüzden doğ-
Doğası gereği alrım olan bu elektrik'
rudan doğruya statik elektriğe çevrilemez. Ama endfüsiyon
yardımıyla daha önce bu biçimde bulunan nötr elektrik ola-
rak nötr durumdan çıkanlabilir. Konunun özü balıımrndan,
elde edilen elektriğin, onu oluşturan elektriği izlemesi gere-
kir ve bundan dolayı da akıcr bir karakterdedir. oysa, bura_
da akrmr yoğunlaştırmak ve statik elektrik haline çevirmek,
ya da alomrn özelliğni gerilimin özelliği ile birleştiren daha
yiiksek bir biçime dönüştürmek olanağ apaçrktrr. Bu ise
Ruhmkorffun makinesi ile çözülür. Makine, bu sonucu veren
endtiıksiyon elektriği sağlar.

317
Diyaleküğin çok güzel bir örneği, gtiniimüziin teorisine
göre benzer manyetik kutuplardaki itmenİn benzer elektrik
akımlannın çekimi ile açıklanması yoludur (Guthrie, s.264).
*

Elefuıı-kimya Wiedemann, elektrik kıvrlcrmının kimya_


sal parçalanma ve sentez üzerindeki etkisini anlatırken, bu-
nun daha çok kimyayr ilgilendirüğini söylüyor.ru Aynr ko-
nuda, kimyacrlar da, bunun artık daha çok fiziği ilgilenürü_
ğini söylüyorlar. Böylece en önem]i sonuçIann beHendiğ
molekü ve atom biliminin değme noktasında, her ikisi, ye_
tersizliklerini ilan ediyorlar.
{.

Stirtiinme ve çarpma, ilgili cisimlerde, koşullara göre ısı,


elektrik vb. gibi şeylere aJ.rışan bir içseI hareket, moleküer
hareket oluştururlar. Ancak bu hareket yalrızca geçicidir.
cessante ciau*a cessat effeüus.* Beürli bir aşamada hepsi bir
siİreHİ molekiil değşimine, bir kimyasaL değşime dönüştir_
ler.

* Neden sona erince, etki de sona erer. -g.

318
tKİMYA]

KtIıfYAsAL olarak gerçek bir tiirdeş madde kawamı --+s_


kiç.ağ kadar eskidir_, ik| ğgmin kimyasal eğiliminin ortak
bir ügiincü cisim içeren herbirine dayaıdığ biçimindeki La_
voisierye kadar uzaüan tamamen çoeurça uir sb"üşe tekabiil
eder (Kopp, Entırickelung, s. 105).ru

Böylesine eski, uygun ve daha önce alışılmrş olan pratiğe


uyarlanmış yöntemler başka dallara aktanlıyor rr" orrd, d"
birer engel oluşturuyorlar: kimyada bileşiklerin yiizde hesa-
bı, bileşiklerin değişmez oran yasasuu ve çok katlı oranr or-
taya çıkarmayı olanaksrzlaştırmada en elverişli yöntemdi ve
gerçekten de uzun siire bunlann keşfedilmesini engelleü.
Atomculuk ile kimyada yeni bir çağ başlryor (modern
kimyanrn babasr Lavoisier değil, Dalton'dur) ve fizikte de,
böyle bir dönem, molekiil teorisi ile açılmıştı (değişik bir bi-
çimde, ama hareket biçimlerinin değişmesiyle, aslında bu sü-
recin yalnrz öteki yanınr gösterir). Yeni atomculuğu, daha
öncekilerden aJrıran şey, maddenin yalnrz saklr olmakla kal-
maYIP, aJrru zamanda, çeşitli aşamalardaki saklı parçalann
(esir atomlan, kimyasal atomlar, kütleler, göksel cisimler)
çeşitli düğİim noktalan olduğunu, bunlann genel maddenin
çeşitli nitelikse] varlrk biğmlerini saptadrğrnr *ağ.rr-
lrksrzlığa ve itilmeye kadar_ (budalalar dışında) ileri sür-
memesiür.

Niceliğn nİteliğe dönüşmesi;2:3'ün kokuya kadar bam-


başka özellikler oluşturdufu en basit örnek oksijen ve
ozon'dıır. Bunun gibi kimya, öteki allotropik cisimleri, mole-
küldeki atom sayrsrnrn değişik olmasıyla açıklar.

Ad]anrı önemi. organik kimyada bir cismin önemi, aynr


zamanda onun adr, artık yalnızca bileşimi deği}, daha çok
bağlı olduğu dizideki durumu ile saptanır. o halde bir cis-
min böyle bir diziye bağIı olduğunu anlarsak, eski adr onu
anlamaya bir engel olur ve bfu dizi adıil.e değiştirilmesi gere-
kir (parafinler vb.).

320
TBIYOLOJI]

TEPKİ. Mekanik, fiziksel (başka deyimle rsı vb.) tepki,


tepkiııin her ortaya çrkışrnda tiikenir. Kimyasal tepki, kim-
yasal tepki gösteren cismin bileşimini değiştirir ve aynr ci-
simden yeni bir miktar eklenince tazelenir. yalmz organik
cisim bağmsız olarak tepki gösterir _kuşkusuz, kend1 gııç
alanı içinde (uyku) ve besin sağlama da varsa5nlarak- ama
besinin sağlanmasr, ancak sindirildikten sonra etkinür,
daha alt aşamalardaki gibi hemen olmaz;böylece burada or-
ganik cismin, bağmsızbir tepki gücü vardrr, yeni tepki onun
aracılığ ile olmalıdrr'
*

Yaşam ve ö]tim. Öıtımü, yaşamın temel bir öğesi olarak


kabul etmeyen Ve şunu anlamayan bir fizyoloji, şimdiden bi-
lim olarak geçerli değil (bkz: Hegel, EndJrHopİidie],I, s. 152-
153).246 Yaşamın yadsınması temel olarak yaşamm bizzat
içinde vardır, öyle ki yaşam, daima onun zorunlu sonucuyla,
yani daima içinde tohum halinde bulunan öliirnle basıtrlr
olarak düşünülür. Yaşamrn diyalektik kawanışr bundan
başka bir şey değildir. Ama bunu bir kez anlayan kişi için,
ruhun ölümsüzlüğü ile itgili bütün sözler değerini yitirir.
Öıtım, ya onu oluşturan kimyasal unsurlardan başka geriye
bir şey brrakmayan organik cismin çözüşmesidir, ya da yal-
nrzca insandan değil, btittin canlı organizmalardan süren bir
yaşam ilkesini, azçok ruh demek olan bir şeyi geride brrakır.
Demek ki, burada diyalektik yardrmı ile yaşam ve ölümün
doğasr konusunda basit bir aydınlanma, çok eski bir boşina-
nr ortadan kaldrrmaya yetiyor. Yaşamak ölmek demektir.

Generatio aequivoca.* Şimdiye dek yapılai bütün araş-


trrmalar şuraya varıyor: ayllşma halindeki organik maddele-
ri içeren ve havanrn sızabildiği sıvrlarda ilkel organizmalar,
tekhücreliler, mantarlar, haş}amlrlar oluşur. Bunlar nereden
geliyor? Bunlar generatio aequivoca ile mi, ya da atmosfer-
den gelen tohumlardan mr oluşmuşlardrr? o halde araştrrma
çok dar bir alanla, plasmogonfl47sorunu ile srnrrlanmrştrr.
Yeni canlı organizmalann, başka organizmaların aynş-
masıyla oluşabileces varsaJnmı, esas olarak, değşmez tiirler
dönemine aittir. o zamanlar, bütün organizmalann, en kar-
maşrk olanlannın bile canlr olmayan maddelerden ortaya
çıktrsnı varsa;rmak zorunluluğu vardı ve bir yaratma eyle-
mine başvurmak istemeyince de, bu sürecin organik dünya-
dan çrkmrş bir malzeme ile daha kolay açrklanabileceği görü-
şüne kolayca vanlryordu; artrk hiç kimse, bir memeli hayva-
nrn doğrudan doğruya inorganik maddeden kimyasal yollar-
Ia oluşabileceğine inanmıyordu.
Ancak böyle bir varsaJnm bilimin bugünkü durumu ile
* Kendiliğinden üreme. -ğd.

322
doğrudan doğruya çatrşrr. Kimya, ölü organik cisimlerin ay-
rrşma sürecinin tahlili ile bu siirecin her ardrşrk adrmrndan,
zorunlu olarak, giderek daha çok ölü, inorganik dünyaya gi-
derek daha çok yakrn, organik dünyanrn giderek daha az
kullanabileceği ürünler verdiği ve bu sürece, -bu ayrışma
ürünlerinin daha önce varolan uygun bir organizma tarafın-
dan yeterince erken olarak soğurulabilmesiyle ancak olanak-
lr olabilecek bir kullanma yönü verilebildiğini tanıtladr. Hüc_
relerin oluşmasrnda en önemli araç olan protein, hepsinden
önce parçalanır ve şimüye kadar da yeniden yaprlrnasr ola-
naklr olmamıştrr.
Dahasr var. Bu araştrrmalarda organik srvrlardan ilk
üreyişi konu olarak alrnan organizmalar, oldukça ilkel ol-
makla birlikte, aslrnda bakteriler, mayalaı vb. olarak, deği_
şik ewelerden oluşmuş bir yaşam süreci ve haşlamlılar gibi
Lısmen oldukça iyi gelişmiş organlan bu}unmasr bakımın-
dan farklrlrk gösterirler. Hepsi en azrndan tekhücrelidir. An-
cak yaprdan yoksun monerleri tanrdrğmrzdan bu yana, tek
bir hücrenin oluşumunu bile, yapıdan yoksun canlı protein
yerine ölü madde ile açıklamaya kalkmak, birazcrk kokmuş
su ile doğanrn, binlerce yılda yarattıgı şeyı 24 saatte yapma-
ya zorlanabileceğini sanmak saçma olur.
Pasteur'ün bu yöndeki deneylefi2as yararsızdır. Kendisi,
böyle bir olanağa inananlara,yalınz bu deneylerle olanaksrz-
lrğr aslı tanrtlayamayacak. Ama deneyler, bu organizmalar,
onlann yaşalnr, tohumlan vb. konusunda büyük bir aydrn-
lanma sağladığı için önemlidir.

MoRİz WAGNER, NATURmSSENSCHAEILI1HE


STRDITFNIGEN,I
(Augsburgeı Allgemeine Zeitung, Beilage, 6,7,8 Ekim 1874P49

Liebig'in, yaşamınrn sonuna doğru Wagner,e söyledikleri


(1868): ''Ancak şunu varsayabiliriz
ki, yaşam madde kadar
eskidir, ölümsüzdür ve yaşamrn kökeni konusundaki bütün
anlaşmazlrk noktasr bana göre bu basit varsayrmla ortadan
kalkar. Gerçekte, organik yaşam' karbon ve bı?eşikleıi* (!)
gibi neden ilk başlangç olarak düşünülmesin, ya da genel-
likle tüm yaratrlamaz ve yokeülemez özellikteki madde,
uzayda maddenin hareketi ile sürek]i olarak bağntrlr olan
kuwetler diye kabul edilmesin?"
Liebig daha sonra şöyle diyordu (Wagner'e göre, Kasım
1868'de): Kendisi de, gezegenimizdeki organik yaşaının,
uzaysal uzaydan "ithal" edilebileceği varsaJnmuu "kabul edi-
lebilir'' görüyor.
Helmholtz (Thomson'un Handbuch der theotetischen
Physik kitabrna önsöz, Almanca baslıı, bölüm ll): ''Cansız
maddeden organİzmaLar oluştuıma yolundakİ bütün çabala-
nmlzln başansızlığa uğraması haLinde,* şöyle bir soru sor-
mamu bana doğru bir yöntem gibi görtirıüyor: yaşam aslında
sonradan mı ortaya çrktr, madde kadar eski değil mi, onun
tohumlan başka bir göksel cisimden ötekine taşrnarak elve-
rişli bir toprak bulup her yerde gelişti af?"250
Wagner: ''Maddenin yokedilmez ve gelip geçici olmadrğ,
... hiçbir kuwetle hiçliğe indirgenemeyeceği gerçeği, kİmyacı
için onun 'yaratılamaz' nitelikte kaba] edilmesine yeter.* ...
Ama şimdi egemen olan görüşe (?) göre yaşam, en ilkel orga_
nizmalan oluşturan bazı basit elementlerdeki bir 'özellik'
olarak görülüyor, kuşkusuz bu özelliğin sözkonusu temel
maddelerle on]ann bileşiHen* (!!) kadar eski olmasr gere'
kir.'' Bu anlamda Liebig gibi (C}ıemische Briefe,4. basrm) bir
canlı kuwetten de, ''yani fiziksel kuwetlerde2sl ve onlarla
birlikte etkileyen, maddenin drşrnda etkin olmayan 'bir bi-
çim verici ilke'den sözedilebilir. Bu canlr kuwvet, 'maddenin
bir özelliği' olarak ... ancak sonsuzluktan bu yana sonsuz
uzayda saJrrsrz noktalarda varolan alna zamaıı dönemleri
içinde yeteri kadar çok yer değştirmek zorunda kalan uygun
koşullar altında kendini gösterir.'' Demek ki, eski alrışkan
dünyada ya da şimdiki güneşte yaşam olanaklr değildir, ama
* ltalikler Engels'indir. -Ed.
kor halindeki cisimler son derece geniş ölçüde yaygınlaşmrş
atmosfere sahiptir. Bu atmosferler, en son görüşe göre, son
derece seyreltik biçimde uzayl dolduran ve cisimler tarafin-
dan çekileı ayıu materyallerden oluşmuştur. Güneş sistemi_
nin içinden geliştiği dönen bulutsu kütle, Neptün'ün yöriin-
gesinin ötesine kadar uzanır; içindeki bütün su (!) karbonik
asit balııımrndan zengin bir atmosfer içinde buhar halinde
çok yiikseklere kadar dağlmrştrr, onunla birlikte, en ilkel to-
humlann varlrğı için gerekli temel materyaller de dağlmış_
tır, bu atmosferde ''çok çeşitli bölgelerde çok değişik sıcak]ık
dereceleri vardır, bundan dolayı da, her zaman- herhangi bir
yerde organik yaşam için gerekli koşullann bulunmasr ge-
rektiği varsaJnmr ttİmüyle doğrulanmışüır.* Buna göre, dö-
nen kozmik bulutsu ktıtleleri gibi gökselcisimlerin atmosfer-
leri, canlı biçimin sihekli muhafaza odalan, organik tohum_
lann yeşerırre yerleri olarak kabul eülebilir.''
nnda, ekvatorun altrnda, atmosferin 16.000 - And dağla-
ayak
ytiksekliğine kadar gözle görünmeyen tohumlara sahip en
küçiik canlı tekhücreli ha1ruanlar yığn halinde atmosferi
doldururlar. Perty'nin dediğine göre, bunlar ''hemen her za-
man vardrr''. Yalnız, krzgın srcaklrğn on]an öldfudüğü yerde
yokturlar. Bu yüzden onlar için (vibrinoidler vb.) "bütün*
göksel cisimlerin buhar kuşağr içinde de'' varoldukları, ''a5mı
koşullann bulunduğu her yerde'' bulunduklan düşiinülebilir.
''Cohn'a göre bakteriler ... öylesine küçüktiir ki, bir mili-
metreküpte 633 milyon tanesi yer bulur ve 636.000 milyon
tanesi de ancak bir gram ağırlığndadrr. Mikrokok]ar daha
da küçüktiir'', be}ki en küçükleri bile değildir. Ama çok çeşit-
li biçimlerdedirler. ''Vibrinoidler ... bazan küre, bazan Jru_
murta biçiminde, bazan çubuk ya da sarmal biçimindedir''
(demek ki, önemli sayrlabilecek bir biçime sahiptirler). ''Şu
çok yerinde varsa)ama karşr henüz geçerli bir itiraz yüksel_
memiştir: hayvan ve bitki arasrnda bulunan bu ve benzeri*
en basit (!!) nötr varlrklar ... bireysel değişiklikleri ve kaza-
nılmış belirtileri kendilerinden sonrakilere miras brrakma
* İtalikıer Engels'indir. -Ed.
yetenekleri dolayrsryla, göksel cisimlerin değişik fiziksel ko-
şullannda, oluşan bireysel değişkenliklerin yerel farklan
karşrsında, çok uzun zaman dönemleri içinde her iki doğa
zenginliğinin bütiirı değişik ve daha yiiksek canlr varlıklannı
geLiştirebilİrhef ve geliştirmek zorunda ka1mışlardır.''*
Biyoloji, kimyaya yalun bir bilim olmasrna karşın Lie-
big'in bu bilimde ne kadar acemi oldufu dikkati çekiyor.
Kendisi, Darwin'i ilk kez ancak 1861'de, Darwin'i izleyen
önemli biyolojik ve paleontolojik-yerbilimsel yapıtlan ise çok
daha sonra okudu. Lamarck'ı ''hiç okumamıştr''. ''1859'dan
önce L.v. Buch, d'orbigny, Münster, Klipstein, Hauer tara-
frndan yayrnlanan önemli özel paleontolojik araştrrmalan,
Quenstedt'in çeşitli yaratrklann kalıtımsal bağntrsr üzerine
dikkat çekici bir ışrk getiren taşrl sefalodlarla ilgili araştır-
malan da, ona tamamen yabancr kalmrştr. Adr anrlan bütün
araştrmacılar ... olgulann zoru ile, neredeyse istek]erine ay-
lrrn olarak, Lamarck'ın köken varsaJnmlna itilmişlerdi'' ve
hem de Darw'in'in kitabından önce, ''Buna göre soy teorisi,
taşrl organizmalann karşrlaştrrmalr incelemesi ile geniş öl-
çüde uğraşan bilginlerin görüşlerinde daha önceleri sessizce
kök salmıştı. ... L. v. Buch, 1832'de, Uber die Ammoniten
und ihre Sonderung in Fami]ien adlr yaprtında ve 1848'de
Berlin Akademisi önünde okuduğu 'ortak ktıkenin belirtileri
olarak organik biçimlerin tipik yalıınlığna ilişkin--La-
marck'rn fikri' konulu yazısında değişmez gerçeklerin bilimi
içine bunu sokmuştu.'' 1848'de ammonitlerle ilgili araştrrma-
srna dayanarak şunu ileri sürüyordu: ''Eski biçimlerin kay-
boluşu ve yeni biçimlerin ortaya çrhşı organik yaratıklann
tamamen yokolmasrnın sonucu değil, tersine, yalnızca değ-
şen yaşam koşullan dolayısıyLa eskiyen biçimherden yeni tür'
lerin oluşmasıdır.''*

Yorum]ar. "Öltımstız yaşam'' ve tohumlann üşardan it-


* İtalikler Engels'indir. -Ed.
hali ile ilgili yukardaki varsayrm ilkin şunlan gerektiriyor:
1. Proteinin ölümsüz varlrğn,
2. Bütün organik şeylerin gelişebildiği ilk biçimlerin
ölümsüz varlrs. Her ikisi de kabul edilemez.
Ad 1. Liebig'in, karbon bileşiklerinin karbonun kendi-
-
si gibi ölümsüz olduğu yolundaki iddiasr, yanlrş değilse bile
şüphelidir.
a) Karbon basit midir? Değilse, bu haliyle ölümsüz değil-
dir.
b) Karbon bileşikleri, a5mr kanşrm, sıcaklrk, basrnç,
elektrik gerilimi vb. koşullan altrnda kendi kendilerine dur-
madan çoğalmalan anlamrnda ölümsüzdürler. Ama örneğin
en basit karbon bileşiklerin, Corya da CHa, her zamanye az
çok her yerde varolduklan, sürekli olarak ise çoğalmadıklan
ve gene ortadan kaybolduklan de elementlerden ve
elementlere- anlamrnda ölümsüz -hem
olduklan şimdiye dek ite-
ri siirülmemiştir. Eğer canlr protein öteki karbon bileşikleri
gibi aynı anlamda ölümsüz ise, bilindiği gibi sürekti olarak
elementlerine ayrışmakla kalmayıp' aJrıır zamanda daha
önce hazrr bulunan proteinin yardrmr olmaksrzrn elementler-
den siirekli olarak üretilmesi gerekirdi ki, Liebig'in vardığı
sonuç bunun tersidir.
c) Protein, bildiğimiz en dayanıksız karbon bileşiğidir.
Yaşam dediğimiz kendine özgü işlevlerini yerine getirme ye-
teneğini yitirir yitirmez aJrrrşrr ve bu yeteneksizliğin ergeç
ortaya çrkması onun doğasrnda vardır. Ve ölümsüz varsaJn-
lan, üst sınrr sıcaklıs böylesine düşük olmasrna _100"C'den
daha az- karşrn, ızayda, srcaklrk, basrnç değişikliğinde be_
sin, hava vb. eksikliğnde dirimliliğini koruyan, bu bileşiktir!
Proteinin varolma koşullan, bilinen öteki bütün karbon bile-
şiklerine göre sonsuz ölçüde karmaşrktır, çiiınkü yaLıız fızik-
sel ve kimyasal değil, aynı zamanda beslenme ve solunum iş-
levleri, fiziksel ve kimyasal bakımdan srnırlr bir ortamı ge-
rektirir ve bütün bu olanaklr olan değşiklikler altında öliim-
siizlüğü sağlayan bu orbam mrdrr? Liebig, ''iki varsayımd.an,
cet'eris parİbus,* basit olanrnı yeğ tutuyor'', ama bir şey çok

f
basit göriinmekle birlikte çok da karmaşrk olabilir.
- Bütiiıl
öIümsüzliik içinden, birinden ötekine aktanlan, bütün koşul-
lar altrnda iyi düzenlenmiş bir birikimi yeteri kadar tutan
canh protein cisimlerinin sonsuz sayrda sürekli dizileri bu-
lunduğu Varsapml, olanaklr olabilecek en karmaşrk varsa-
yrmdrr. _ Göksel cisim atmosferleri ve özellikle bulutsu ha-
lindeki atmosferler başIangçta kor halindeydi, yani protein
cisimlerine yer yoktu; bu yüzden ızaynn, büyük depo olarak,
son srğnak görevi görmüş olması gerekir
- bu depoda,
hava, ne besin ve ne de sıcak]rk vardrr, gerçekten
ne
proteinin
işlevlerini yerine getirebileceği ya da varlrğınr siifdtirebilece-
ği bir yer değilür.
Ad 2. sözü geçen vibrionlar, mikrokoklar vb.
- Burada
zaten oldukça farklılaşmrş varlrklardır, bir üş zardan salgı-
Ianan, ama çekirdeksiz protein tanecikleridir. Gelişmeye yat-
krn protein cisimlerinin üzileri ise, önce çekirdeğ oluşturur
ve bir hücre olur sonra gelen hücre zan daha ileri
bir adımdrr (Aıneba - daha
spherococcus). o halde burada sözko-
nusu edilen organizmalar, şimdiye kadar olan benzetmeye
göre bir çıkmaza girerek verimsiz hale gelen ve daha ileri or-
ganizmalann atalan olmayan bir diziye girer.
Yaşamr, yapay yollardan oluşturma deneylerinin verim-
sizliği konusuıda Helmholtz'un söyledik]eri salt çocuksu
şeylerdir. Yaşam, protein cisimlerin varoluş tarzrdrr, bu ci-
simlerin temel unsuru, onlan dıştan çeweleyen doğa ile sü-
reHi madde alış-verişinden oluşur ve bu, metabolizmanrn
durmasryla proteinin aJrnşmasrna neden olarak son bulur.**
Eğer protein cisimlerin kimyasal yoldan sağlanması hedefi-
ne ulaşrlrrsa, bunlar mutlaka yaşam belirtileri gösterecekler,
ne kadar zayıf ve lusa ömtirlü olurlarsa olsunlar, metaboliz-
maJn gerçekleştireceklerdir. Ama şurası kesindir ki, bu tiir
cisimler ohsa ohsa en kaba monerlerin biçimine ve olasr ki,
*
**
Önceki koşullar aJ[ır kalmak koşuluyla. 3.
Böyle bir metabolizma inorganik cisimlerde de olabilir ve her yerde
pek yavaş da olsa kimyasal etki bulunduğundan, uzun vadede heryerde gö-
rtılııır. Aradaki fark inorganik cisimlerde metabolizmanın onlan yoketmesi,
organik cisimlerde ise varlısn zorunlu koşulu olmasıdıt.lEngels'in notu.1

328
çok daha aşağı biçimlere sahip olabilirler, ne var ki, binlerce
yıllık bir evı'im ile hücre zan, hücrenin içeriğinden aynlmrş
ve belirli bir biçim almrş olan farklılaşan organizrnalar biçi_
mine gelemezler. Ancak proteinin kimyasal bileşimi konu-
sunda şimdikinden daha çok şey bilmediğmiz,yani onun ya-
pay olarak hazrrlanmasrru belki daha yüzyıl sonra bile akla
getiremeyeceğimiz stirece, bütün çabalanmrzrn vb. ''boşa git-
tiğinden'' yalunmak giitiinçtiir.
Metabolizmanın protein besinlerinin karakteristik etkin-
liği olduğu yolundaki yukardaki iddiaya, Traube'nin ''yapay
hücreler''inin büytimesi ile itiraz edilebilir.2s2 Ama burada
ozmoz yoluyla bir srvrnın değişmeden sofurulması sözkonu-
sudur, oysa metabolizma, .maddelerin soğurulmasından olu-
şur. Bu maddeler, kimyasal bileşimi değşmeyen, ve organiz-
ma tarafi.ndan özümlenen yaşam siirecinin sonucu olarak or_
ganizmanrn aylışma ürtinleriyle birlikte salglanan kahnb-
lardır.* Traube ''hücrelerinin'' önemi, inorganik doğada da ve
karbon olmaksrzrn üretilebilen iki şey olarak, azmoz ve bü_
yiiıne göstermeleri olgusunda yat ar.
Yeni oluşan protein taneciklerinin, oksijen, karbondiok-
sit, amonyak ve onlan çeweleyen suda çözüşmüş tuzlardan
birkaçı ile beslenme yeteneğinde olmasr gerekir. Tanecikler
henüz birbirlerini yiyemediklerinden organik yiyecek mad-
deleri henüz yoktu. Bu, şimüki monerlerin, çekirdeksiz olan-
lannı.n bile, ötekilerden ne kadar ilerde olduğunu tanrtlryor,
çiinkü şimdikiler diatomlarla vb. yaşryor, yani birçok farklr-
laşmrş organizmalan gerektiriyorlar.

Doğanın diyakektiğ
-kaynaklar.
Nature, no 294 ve devamı. Allman on Infusoria [Allman,
* N' B. Nasıl ki omıırgasız omurgalı hayv-anlardan sözetmemiz gerek-
liyse burada da diiaensiz, biçimsiz, farklılaşmamış protein taneciğinden or-
ganizma olarak sözedebiliriz,
sırtta omurga kemiğinin gerekli- diyalektİk balamdanba olanaklıdır. Çünkü
oluşu gibi protein taneciğinde de yeni oluş-
tuğu zaman daha yiiksek oıganizmalann gonsıız düisi bir filiz ha]inde "ken-
diliğinden'' varür. [.Eı8ıels'in notu.f
Haşlamlılar Üzering]zsa fukhücrelilik, öneırıli.
Croll on Ice Periods and Geological Time.2s4
llature, no 326, Tyndall, Generatio (üreme) ğr"'irr".zss
ozgül bozulma ve mayalanma deneyleri.

Tekhücre]iler. 1. Hücresizler; monerle birlikte şu ya da


bu biçimde yalancıayık]ılara kadar giden ve onlan içine
alan basit protein yuvarlağ ile başlarlar. Büyük lrısmr orga-
nik madde ile yaşadığndan, diatomlan ve haşlamlrlan (yani
kendilerinden daha ytüsek olan ve daha sonra oluşan cisim-
leri) yuttuklanndan, Heckel'de tablo I'de [görüenJ gıbizso
bunlann bir gelişme tarihi bulunduğu ve hücresiz kamçrlrlar
biçiminden geçtikleri için, bugiinkü monerler, ilk biçimlerin-
den mutlaka çok farklrdrrlar.
- Bütün
özgü olan biçimleşme eğilimi, burada
protein cisimlere
da kendini gösteriyor.
Bu biçimleşme eğilimi, artistik kabuklar oluşturan (toplu
halde bulunan? mercanlar vb.) ve daha yüksek bitkilerin
gövde, sap, kök ve yaprak biçimini yapan ve gene de sadece
yaprsrz protein olan yuvarlak yosunlar (sifoenler) gibi biçim
balçımından daha yüksek yumuşakçalara giren çekirdeksiz,
delikli kabuklularda daha belirgin durumdadrr. Bunun için
protameab cisimler, ammeablardan a5rnlrr.x
2. Btu yandan deri (ektosark) ile ilik tabaka (endosark)
arasrndaki fark günsülerde, Actinophrys so/da ortaya çrkar
(Nicholson, 257 s. 49). Derisel tabaka, yalancrayaklılarda
kaybolur (Protomyxa aurantiaca'da bu basamak geçiş basa-
mağdrr, bkz: Hreckel, tablo I). Bu evrim çizgisi yolu boyunca
proteinin fazla ileri gitmediği anlaşrlıyor.
3. ote yandan proteinde çekirdekve çekirdekçik fark]ıla-
şır - çıplak amipler. Bu noktadan itibaren biçimsel gelişme
hızlanır. Bunun gibi organizmada genç hücrenin gelişmesi,
bkz: Wundü258 (Başlangıçta). Almebal Sherococcus'da, Pro-
* Elyazmasının kenanna, bu paragıafin
karşısrna Engels şöyle bir not
koymuş: ''Bireyselleşme küçiik, bunlar böliirıüyor, ve aynca birleşiyorlar
da." -Ed.
tomyxa'da olduğu gibi hücre zarı ya|ıız geçici bir evredir,
ama burada bile dolaşımrnın büzülebilir vaküolde başlangıcı
sözkonusudut. Bazanı, solucanlarda ve böcek stirfelerinde ol_
dugu gibi birbirine yapışmry kum tanecik]erinin bir kabuğu,
(Difr|uğa, Nicholson, s' 47) bazan da gerçekten salgıIanmrş
bir kabuk buluruz. Son olarak,
4. SüreHi bir hücre zan bulunan hücre. Hackel'e göre (s.
382), bundan ya hücre zarrnrn sertliğine göre, bitki, ya da
yumuşak bir zar olmasr halinde hayvan oluşmuştur (? kuş-
kusuz bunu böyle genel anlamda almak olanaklr değildir).
Hücre zarı 7|e birlikte, belirli ve aynı zamanda plastik olan
bir biçim ortaya çrkar. Burada da basit hücre zan ile salgı-
lanmış kabuk arasrnda fark vardır. Ama (3. noktanın tersi-
ne) bu hücre zarıve bu kabukla birlikte psöydopodiatann çb
kanlması son bulur. Daha önceki biçimlerin yinelenmesi (si-
likat kamçılrlar) ve biçim çeşitliliği. Geçiş, yalancrayaklannr
drşarda tutan ve bu şebeke içersinde belirli srnrrlarda nor_
mal iğ biçimini değiştirerek siiriiııen Labyrinthulee'Tat tata-
findan sağlanmaktadır (Hreckel, s. 385).* Gregarineler, daha
yüksek asalaHann yaşayış biçimini alrrlar
tekhücre değildir, hücreler zinciridir (Hackel, - bazılan artık
s. 451), ama
ancak 2_3 hücreli zincir başlangç. Bunlar gerçek-
- zayıf birorganizmalann
ten tekhücreliyseler, tekhücreli en ytiksek
gelişmesi, haşlamlrlardrr. Burada önemli bir farklılaşma var
(bkz: Nicholson). Bir kez daha koloni halinde yaşayanlar ve
bitkisel hayvanlafğg (Epistylİs). Tekhücreli bitkilerde de
buıa benzer bir ytıksek biçim gelişmesi (Desmidiace,
Hackel, s.410).
5. Bundan sonraki adım, birçok hücrenin artık bir koloni
halinde değl, gövde halinde birliğidir. önce Heckel'in Kata-
laktalan, Magosphera PIanuIa (Hreckel, s. 884); bunlarda
hücre birliği ancak bir gelişme ewesidir. Ama burada da ar-
trk yalancrayaklar yoktur (geçici bir ewenin olup olmadrğını
Heckel kesinlikle söylemiyor). öte yandarı, Radiolaria'|at,
*
- Elyazmasrnın kenanna bu yazının yaruna Engels, ''Ileri farklılaşma-
ya başlangıç'' sözlerini eklemiştir. -Ed.

331
hücrelerin farklrlaşmamrş ylğınlan da yalancrayaklrlan mu-
hafaza etmiştir ve gerçekten hücresiz rizopodlarda bile bir
rol oynayan kabuğun geometrik düzenliliği en ytiksek nokta-
ya kadar gelişmiştir denilebilir ki, protein, kendisini, ken-
-
di kristal biçimi ile çevirmiştir.
6. Magosphera PLanula' asıl planula ve gastrulaya vb.
geçiş aşamasrnr oluşturur. Daha fazla aynntılar Heckel'de
vardır (s.452 vd.;.z0o

Bathybius.261 onun etindeki taşlar, proteinin ilk biçimin-


de, herhangi bir biçimde farklılaşma heniiz yokken, iskelet
biğmleşmesinin tohumunu ve yeteneğini taşıdığnın kanıtr_
drr.

Birey.Bu kawam da tamamen göreli bir şey haline geti-


rilmiştir. Cormus, barsak kurdu kolonisi öte yandan bir
anlamda birey olarak hücre ve metamet -
(Anthropogenİe ve
Morpholoğe),262

Bütiiı organik
doğa, biçinı ile içeriğin özdeşliği ya da ay-
nlmazlrğ konusunda siirekli bir kanıttır. Morfolojik ve fizyo_
lojik olaylar, biçim ile işlev birbirlerini karşrlrklr olarak belir-
Ierler. Biçimin farklılaşması (hücre), maddenin kas, deri, ke-
mik, epitelyum vb. halinde farklrlaşmasrnı, maddenin farklr-
laşmasr da biçimin farklrlaşmasınr belirlerler.

Ewimin bütün gelişme aşamalannda morfolojik biçimle-


rin yinelenmesi: hücre biçimleri (Gastrula'da bile bulunan
iki önemli biçim)
- belli bir
annelidler, arthropoüar,
aşamada metamerin oluşumu:
omurgalılar, amfibianlann lhem
karada, hem denizde yaşayzın hayvanlann] iribaş hallerinde
askid larvalarının ilkel biğmi yinelenir. _ Plasentalarda ye_
niden ortaya çıkan (yalnızca canlr keselileri dikkate alsak
bile) keselilerin çeşitli biçimleri.

organizmalann btıttın ewiminde, çıluş noktasr bakımrn_


dan, zaman içinde uzaklrfin karesine göre ivıne yasasrnı ka_
bul etmek gerekir. Bkz: Hacke|, Schöpfungsgeschiahte ve
Anthropogenğ çeşitli yerbilimsel dönemlere uygun düşen
organik biğmler. Ne kadar yiıkselirse süreç de o kadar hrzla-
myor.

Darwin teorisinin, zorunluluk ile raslantı arasındaki iç-


sel bağıntı konusunda Hegel'in söylediklerinin pratik tanrtr
olduğu gösterilecek.

{<

Varolma savaşıml. Herşeyden önce bu, bitkisel ve hay-


vansal fazla-niifus dolayısıyla oluşan belli bitkisel ve aşağ
hayvansal aşamalarda gerçekten kendini gösteren savaşım_
lar üzerinde kesinlikle srnırlandrnlmalıdır. Ama içinde ttirle-
rin değiştiği, eskilerin yokolup yeni oluşanlann, bu fazla-
niifus olmaksrzrn, eskilerin yerini aldıklan koşullar bundan
kesinlikle ayrı tutulmalrdrr. Örneğin, hayvanlann ve bitkile-
rin, yeni iklim, toprak vb. koşullannrn değişmeyi sağladrğ
yeni bölgelere göç etmesinde böyle olur. Eğer orada koşulla-
ra kendini uyduran bireyler yaşamaya devam ederse ve dur-
madan gelişen bir uyum yeni bir tiirün ortaya çrkmasına ne_
den olursa, öte yandan öteki daha hareketsiz bireyler yoko_
lup gider ve sonunda ortadan kalkarsa ve onlarla birlikte ta-
mamlanmamrş ara aşamalar da yokolursa, bu iş kendiliğin-
den olabilir ve maLtusçuluHa hiçbir ilğsi buLunmaksızın
olur, Malthus ilkelerinin etkisi olsa bile, bundan dolayl sü-
reçte bir şey değişmez. Bu olsa olsa süreci hızlandrrabilir.
Belli bir bölgede, coğrafua, iklim vb. koşullannrn giderek de- -
ğişmesi halinde de böyle olur (orta Asya'nrn kuraklaşmasr
gibi). Buradaki hayvan ve bitki toplulufunun bireylerinin
birbiri üzerinde baslıı yapıp yapmaması önemli değildir; bu
değişmenin gerektirdiğ organizmalann evrim süreci, a5mr
biçimde sürüp gider. gene uzağnda bulun-
- Maltusçuluğun
duğu eşeysel seçme konusunda da böyledir.
Bundan dolayı Heckel'in ''u5rum ve katılrm''r, seçme ve
maltusçuluğa gerek kalmaksızın, tüm evrim siirecini sağla-
yabilir.
Darwin'in hatasr, "natural selection or the survival of the
fitteıtlde263 ldoğat seçme ya da en elverişli durumda olanrn
yaşamrnr sürdürmesi] birbirlerinden tamamryla ayn olan iki
şeyi biraraya ko5rmasrdrr.
L. Belki en güçlüniin önplanda yaşaııunr sürdürdüğü,
ama birçok balçrmlardan en zayrfrn da yaşayabildiği, aşın
kalabalıklaşmanrn baskısı ile seçme,
2. Yaşamasrnr sürdürenlerin, değişen koşuLLara daha faz-
la uyduğu, ama bu uyarlamanın bir bütün olarak bir ilerle-
me oldufu kadar gerileme anlamına da gelebildiüı (örneğn
asalak yaşamına uyarlanma, her zaman gerilemedir) bu ko-
şullara daha fazla uyarlanma yeteneği yoluyla seçme.
Onemli nokta: organik ewimde her ilerleme, aJrm zarrıart-
da ewimin birçok yönlü olanağrnı drştalayarak ewimi tek-
yanlr olarak değişmezleştiren bir gerilemedir.
Ancak bıı, temel bir yasadır.
*

Yaşam savaşımı.26a Bugünkü yandaşlannın da belirttiği


gibi, Darwin'e kadar önemli olan, organik doğanın uyumlu
iş|eyişi, bitki dtinyasrnrn hayvanlara yiyecek ve oksijeni na-
sıl sağladığı, ha5rvanlann da onlara gübre, amonyak ve kar-
bonik asidi nasıl sağladığı noktasrydı. Bu aynr kişiler her
yerde savaşımdan başka bir şey görmezden önce, Darwin
bunu hemen hiç kabul etmiyordu. Her iki görüş dar sınrrlar
içinde haklrdrr, ama her ikisi de aynı ölçüde tekyanlı ve ön-
yargılrdrr. Cansız doğa cisimlerinin karşılrklı etkisi, uyumlu-
luğu ve çatrşmayr, bilinçti ve bilinçsiz savaşıml olduğu ka-
dar, canlr cisimlerin bilinçli ve bilinçsiz işbirliğini de ıçıne
alır. Demek ki, doğa balumrndan bile, yalnızca iekyanlı;,sa_
vaşımı'' bayrak yapmaya izin yoktur. Ama tarfüsel evr.imin
ve karmaşrklığın tüm çeşitli zenginliğini ''varolma savaşımı''
gibi zayıf ve tekyanlr bir deyim altrnda toplamaya kalkış_
mak, çok çocukça bir şeydir. Bu, hiçbir şey söylemez
_ Varolma savaşıııu ile ilgili tüm Darwin teorisi, Hob_
bes'un belhum omnium contra omne*65 teorisini ve buı$uva
ekonomisinin rekabet teorisini, aJrrrca Malthus'un ntıfus teo-
risini toplumdan canlı doğaya aktarmaktan başka bir şey de-
ğilür. Bu marifetin tamamlanmasrndan sonra (bunurı_kayrt_
srz şartsrz haklı olduğu, özellikle Mahthus'un teorileri bakı-
mrndan henüz çok kuşkuludur), bu teorileri doğa tarihinden
alıp tekrar toplum tarihine aktarmak çok kolaydır ve böylece
bu iddialann toplumun ölümsüz dğal yasalan olduğunun
tanıtlandığnr ileri sürmek çok daha fazLabir bönlüktiir.
Sırf tartrşma açısından, ''varolma savaşımı'' deyimini bir
an için kabul edelim. Ha5rvanın erişebileceği en büyiik şey
toplamal<tır: insan iiretir, doğanın onsuz üretemeyec"gi,
cüğün en geniş anlamında, yaşam araçlannr hazırlar. Böyle_ "_tır-_

ce ha5rvan topluluklannrn yaşama yasalannrn insan toğlu-


mrına rasgele aktanlmasr olanaksrz hale gelir. üretim he_
men hemen, yaşam savaşrmı denilen şeyın, artık salt bir va_
rolma aracr haline değl, zevk alma ve gelişme aracı
durumuna geldiğni ortaya koyar. Burada araçla-
nnın toplumsal bakrmdan iiretildiği yerde_-gelişme
hayvanlar dtın_
yasuuıı kategorileri tiimüyle uygulanma alanından çrkar.
Son olarak, kapitalist üretim tatzınd,a, üretim öyle yüksek
bir noktaya çrkar ki, toplum, üretilmiş bulunan yaşama,
zevk alma ve gelişme araçlannı arbrk tiiketemez; çiiııkü üre-
ticilerin büyük yığınlanna bu araçlann ulaşmasr, yapay ve
zoraki yollardan önlenir. Bundan dolayr, her on yılda bir yal_
nrzca iiretilen yaşama, zevk alma ve gelişme araçlan değil,
bizzat üretici güçterin büyük bir lusmı da yokedilerek oluşan
bunalrm, dengeyi yeniden sağlar varolma savaşr-
- böylece,
mr denilen şey, toplumsal üretimin ve dağtrmrn denetimini
buna yetersiz hale gelmiş egemen kapitalist sınıfın elinden
alrp üretici kitleye vererek burjuva kapitalist toplum tarafin_
dan oluşturulan ürünleri ve üretici güçleri, bu kapitalist top-
lum düzeninin yokedici, yılııcı etkisine karşr iroruma biçimi-
ni alrr sosyalist dewimdir.
- iştebirbudizi
Tarihi, sınrf savaşrmlannrn tarihi olarak almak
da içerik bakımından onu salt varolma savaşrmrnın zayıfça
a5rnmlanmış ewelerine indirgemekten daha zengin ve derin_
dir.
*

omurgaLıhar. Bunlann temel karakteri, bütün bedenin


sinir sistemi çewesİnde graplaşmasıdır. Böylece öz bilincinin
gelişmesi vb. olanaklı olur. Btıttın öteki hayvanlarda şinir
sistemi bir a5rnntr, burada ise tüm organizasyonun temeli-
dir; sinir sistemi, belli bir dereceye kadar gelişince _kurt-
Iann baş çrkıntısrnrn arkaya doğru uzaması ile- btıttın be-
deni kenü egemenliği altrna alır ve onu gereksinimlerine
göre düzenler.

Hegel, döllenme (ürpme) yoluyla yaşamdan bilgiye geçiş


yaparken,266 bunun içinde evrim teorisinin tohumunu taşrr
ve bir kez organik yaşam ortaya çılrrnca, kuşaklann ewimi
ile bir düşünen varlık cinsine kadar gelişecektir.

336
Hegel'in karşılrklr etki dediği şey, bilince geçişi, yani zo-
run]uluktan özgürlüğe, kawama geçişi de oluşturan organik
cisimdir (bkz: Loğk, II, sonuç).267

Doğada ilk ürtin]enböcek durumunda da (ki bunlar, nor_


mal olarak, salt doğa koşullannın çerçevesini aşmazlar) top_
lumsal ilk izi görmekteyiz. Buna benzer aleti olan üretici
hayvanlar (anlar vb., kunduz) btıyledir, ama gene de ayırntr
şeylerdir ve gene genel etkileri yoktur. Daha önce bile,
mercan ve hydrozoa kolonilerinde birey, -en çok bir ara aşa-
ma, etimsi topluluk da en çok tam gelişmenin bir aşamasr-
dır. bkz: Nicholson.2ffi _ Ayr. biçimde haşlamlılar tek bir
hücrenin erişebileceği en yiiıksek, krsmen çok farklrlaşmış bi-
çimdirler.
*

.[ş. * Isrnın mekanik teorisi bu kategoriyi ekonomiden fi-


ziğe aktarmıştrr (çünkü fizyolojik bal<ımdan daha uzun süre
bilimsel olarak belirlenemez), ama ancak çok küçük, ikinci
dereceden bir ekonomik işin (yük kaldırrıak vb.) kilogram-
metre olarak belirlenebilmesi gerçeğinde ortaya çıktığ gibi,
böyle yapmakla onun çok başka bir yoldan belirlenmesi sağ-
lanır. Bununla birlikte, işin termodinamik tanrmlanmasrnr,
bu kategorinin başka bir belirleme altrnda kaynaklığnr yap-
tığı bilimlere tekrar aktarma eğilimi vardır. örneğin, fazla
gürtiltü çrkarmadan, onu kabaca fizyolojik iş ile özdeşleştir_
mek, yani bir insan bedeninin, diyelim ki 60 kiloluk bir bede-
nin 2.000 metre yiiksekliğe, yani 120.000 kilogrammetreye
kaldınldığı Fick ve Wislicenus'un Faulhorn denemesinde269
olduğu gibi yapılan fizyohojik işin belirlendiğ sanılryor. oysa
bu kaldırmanrn nasıJ olduğu, yapılan fizyolojik işte büyük
bir fark meydana getirir, kaldrrma, yükiın pozitif
kaldrnlma-
sr, dik merdivenlerin kurulmasr ile-mi, yok*, +S"
yol ya da merdiven üzerinde mi (= a5L"ri "g_üni,
balımdan"oı;;;ki,
olmayacak bir anlamd?), yr- ,/r, eğimli, y."ı
k- uzunluğunda bir y.olda9u ,şrğ-yot".
için aynı zamaın kabul ediıirse --iyipı-;t*
P9 i#d;,ş;i;
u" şüjıre götürür). Ama her-
halde,_bııttın uygulanabilir durumü"a" ı""i
doğru bt" h;;;-
ket kaldırma ile bağntılrdrr ve yolun düz olması
halinde bu
oldukça önemlidir, ve fizyolojik iş olarak n"
*rnr.
ma getirilem ez. Bazı yerlerde ise termodinamik "iii;;-
ış trt"s"i_.i-
ni tekrar ekonomiye aktarma konusunda en küç;k
görülmemektedir (darvinciler ve varolma
;t" tJ;i
savaşrmr gbi), ki
böyle bir durumda sonuç bir zrrvada, başka
bır şev;il;y;_
caktrr._H-erhangi bir vasrflr emek kilogrammetreye
ve günlfü ücret buna göre saptanmağ çevrilsin
yönden insan bedeninde, bütünü ile'bir çalışıl; Fi;ü;;
açıd-an, t"r-oanu-
mik makine olarak görülebilen, lslnln saglandığ
v" nur"ı."i"
dönüştüğü organlar vardır. Ama öteki bgderseiorgr;il_içt"
a-eĞı$ıngıen koşullar varsa5nlsa bile, yapılmrğ
$9 nryoıo;ıı.
işin, hatta kaldrrmanrn, bedenje a;mı zamand"
rorrç
_ort1aıa çrkmayan b{ iesel işte geçtiğine göre, kılogrammetre "ı*lı.
halinde hemen ve eksiksiz bıçı"a"irua"'"aıi"nıi"7;ğ,
götürür. İnsan bedeni yalnızcasürtünme il-uo;
ve aşrnmaya katla-
nan bir buhar makinesi de değiJdir. Fizyolojikiş,
u*"ı.,
zamanda solunum sürecine ve kalbin
ç.ı.ş-u"r.r, "-,
bağlı'ol"an,
bedendeki sürekli kimyasal degişmeie"ll birlikte
olan birşeydir. Kaslann her gerilmesinde, sinirlerde
]ı.""tı,
ve kas-
11aa nqıasal değişmeler oiur; bunlar buhar m.kire.irin
kömtiründe oluşan değşimlere paralel biçimde ele
alrnamaz.
K1s]-r9suz, başka balumlardan olzdeş koşullarda g"ç"r_iı.ı
nr-
y9ıo1'ır iş birbiriyle karşrlaştrnlabilir, r*a ir."ar'i, hriı.'"iişı
bir buhar makinesinin vb. fiziksel işine göre ölçülem"r,
a'ş
sonuçlar
lgin nu ölçme doğrudur, ama süreçlerin kendilei
için önemli kayıtlar konmadan btiyle bir tılçme yupıu-ur._---
(Btıttın bunlann derinlemesine bir a"ır" jtıra""
mesi gereklidir.) *"iiıı-

338
IDoSYALARIN BAŞLIKLARI
VE İÇİNDEKİLER LISTESI]27o

lBirinci Dosya]
Diyalektik ve Doğabilim
llkinci Dosyal
Doğanrn ve Diyalektiğn İncelenmesi

1) Notlar: a) Gerçek Dünyada Matematiksel Sonsuzun llk-


örnek]eri üzerine
b) ''Mekanik" Doğa Anlayışr üzerine
c) l!ögeli'nin Sonsuzu Anlama Yeteneksizliği
Uzerine
2) |Antfl-Dtihrinğe Eski önsöz. Diyalektik üzerine
<3) Doğabilim ve Ruhlar AlemŞ*
4) Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü
<5)Hareketin Temel Biçimlerb*
6) Feuerbach'tan Çrkanlan Iftsım
[Uçüncü Dosyal
Doğanın Diyalektiği
1) Hareketin Temel Biçimleri
2) Hareketin İki ölçüsü
3) Elektrik ve Manyetizm
4) Doğabilim ve Ruhlar Alemi
5) Eski Giriş
6) Gel-Git Sürtiinmesi
[Dördtincü Dosyal
Matematik ve Doğabilim
Çeşitli

* Bu başl,k,-Engels
üçiirıcü dosyaya aktarmaya karar verdiği için, eI-
yazmasından çizilerek çıkanlmıştır.
-Ed.
EK
BöLüMLERIN VE TAMAMI"ANMAMIŞ PARÇAI"ARIN
KRoNoLoJİK LISTESI*

1873

1) Büchner (s.222-226).
2) Doğabilimin diyalektiği (ş.272-273).
3) Bölünebilirlik (s.311).
4) Yapışma (s.363).
5) Topaklanma durumlan (s. B1B).
6) Secchi ve Papa (s. 304).
7) Neınton'cu çekim ve merkezkaç kuweti (s.299_300).
8) Laplace'ın teorisi (s.300)
9) Sürtünme ve çarpma ... içseJ hareket, molekiiüer hareket
oluştururlar (s. 320).
10) Causa frna]is - madde ve özündeki hareket (s. 266).
* Listede, tarihleri azçok kesinlikle
saptanmış parçalar ve makaleler
vardır. Geri kalan 62 yazınrn tarihleri, döliümanıri 6ııgi"i" yetersizliği
dolayısıyla saptanamamıştır. Bunlann çoğu Temmuz "" 187-8 ile ııu"t ıse?
arasında yazılmıştır. Parantez içindeki rak-amlarla, bu baskmın iğili sayfa-
lan gösterilmektedir.

341
1874

11) Doğabilimin gelişme biçimi, onun düşündüğii kadanyla var-


salnmdt (s.263-264).
12) Çekimin itmeye, itmenin çekime dönüşmesi (s.268).
13) Ussal düşünce belirlenimlerinin karşıt niteliğ (s. 233).
14) Nedenselliği yadsıyan herkes için her doğa yasası bir varsa-
yımdır (s.254).
15) K.endinde-şey (s.264).
16) ''oz'' belirlenimin gerçek doğası bizzat Hegel tarafından be-
lirtilir (s. 234).
17) Matematiğin aksiyomlan denilen şeyler (s. 282).
18) Parça ve bütiirr, örneğin... (s.234).
19) Soyut ve özdeşlik (ş' 234-235).
20) Pozitif ve negatif (s. 237).
21) Yaşam ve öliim (s. 323-324).
22) Kötü ve sonsuzluk (s. 259).
23) Basit ve bileşik (s. 234).
24) Ilkel madde (s. 266-267).
25) Yanlış olan gözeneklilik teorisi ... Hegel tarafından salt anlı-
ğn uydurması olarak ortaya konur (s. 225-226).
26) Kuwet (s. 308-310).
27) Hareketin yokedilemez|iği Descartes'ın, ... (s. 269).
28) ''(Hareketin) özü, .ozay ve zamaıun dolaysız birliğidir..." (s.
269).
29) Kuwet (yukanya bakrmz ) (s. 310-311).
30) Hareket ve denge (s. 269-270).
31) Nedensellik (s. 251-253).
32) Newton'cu gravitasyon (s. 300).
33) Kuwet (s. 311).
34) Karşılıklı etki (s. 253).
35) Hareketin yokedilemezliği (s. 269).
36) Mekanik hareket (s.271-272).
37) Maddenin böliinebilirliği (s.268).
38) Doğa bilgini düşiincesi (s.226).
39) fiimevarrm ve tümdengelim (ş. 248).
40) oken'de... saçmalık açıktır (s.227).
4l) Causa finales ve efücientes (s. 228).
42) Tannya karşı en kötü davrananlar, ona inanmış doğa bilgin-
leridir (s.220-221).
43) Doğada ilk ti,rünler (s. 339).

342
44) Doğanın ve aklın birliği (s. 243).
45) Bilimlerin sınlflandrrrlması (s. 273-27 4).
46) Tekhücreliler (s. 332_334).
47) Birey (s. 334).
48) Evrimin bütün gelişme aşamalaiında morfolojik biçimlerin
yinelenmesi (s. BB5).
49) organizmalann bütiiırı evı"iminde... (s. 335).
50) Bütün organik doğa, biçim ile içeriğin özdeşliği ya da aynl-
maz|ığı konusunda sürekli bir kanıttır (s. $a).
51) Gazlann kinetik teorisi (s. Bl4).
52) Özdeşlik yasasl (s. 236).
53) Doğa bilginleri, ... felsefenin egemenliği altındadırlar (s.
230).
54) Tarihsel malzeme (s. 218-2|b)
55) Teorik gelişmeye ait karşrlıklı karşrtların niteliği (s. 3].5).
56) Generatio aequivoca (s. 824-B2BI
57) Kuwet (s.307-30S)
58) Hreckel, Antropfogenief, s.707 (s. 22g).
59) Mayer, Mechanische Theorie der Wİirme (s. 305).
60) Diyalektik düşüncenin ... zorunluluğu konusunda bir örnek
(s.299).
6 1) Moriz Wagner, Naturwissenschaft,Iiche Streitfıagen (s. 325).

1875

62) Tepki (s. 323).


63) ozdeşlik ve fark (s. 291).
64) Matematik (s. 283).
65) Asimptotlar (s. 289).
66) Sıfır üsler (s. 288).
67) Diferansiyel hesaplarda doğru i]e eğri (s. 28g-2go).
68) Esir (s. 315).
69) omurgalılar (s. 338).
70) Ewenselazayarsı dağlımı (s. 311-312)
71) Giineş sisteminde, Newton'un kuwetlerin paralelkenan... (s.
300).
72) Bathybius (s.344).
73) Anlık ve alol (s.244).
74) Salt_tümevanmcrlar (s. 249-250)
75) Kinetik teori (s. 314).
76) Clausius ---onu iyi anlayabiliyorsam- (s. 812).

343
77) Kimyasal olarak gerçek bir tiiırdeş madde kawamı (s. 321).
78) Hard and fast lines [Katı ve değşmez çizgiler] (s.232-233).
79) Diyalektik, nesneldenilen diyalektik, tiim doğada egemendir
(s.23t-232).
80) Yaşam savaşımr (s. 337-338).
81) Işık ve karanlık (s. 315-316)
82) İş (s.339-341).
83) fiimevanm ve tahlil(ş. 250-25L).
84) Doğabilimlerin farklı dallannıı birbirini izheyen gelişmesini
izlemek gerekir (s. 203-205).
85) Clausius'un ikinci yasası vb. (s. 313).
86) 300 yılı dolaylannda eski dünyanın sonundaki durumla... (s.
2L0-21r).
87) Tarihşel malzeme. _Icatlar (s.212-2|3).

1876

88) Doğanın diyalektiğ_ kaynaklar (s. 332).


89) Mödler, Sabit Yı]dızLar(s. 301-302).
90) Bulutsu (s. 302-303).
91) Secchi: Sirius (s.303-304)
92) Giriş (birinci krsmın 1875'te yazıldığı anlaşrlryor) (ş.31-51).
93) Maymundan insana geçişte emeğn rolü (s.186-200).
94) olümsüz doğa yasalan (s.260-261).

L878

95) Ruhlar aleminde doğabilim (s. 62-73).


96) lAntfl-Diihrinde eski önsöz. (s.52-61).
97) lGenel planrn anaçizgileriJ G.27-28).

1879

98) Diyalektik (s. 74-80).

1880-1881

99) [Kısım planının anaçizgileriJ (s. 28).


100) Thomson, Clausius, Loschmidt için sonuç (s. 313).
101) Gijksel cisimlerin hareketi. Hareket halinde çekim ve itimin
yaklaşık dengesi (s. 27 0-27 l).

344
102) Hareketin temel biçimleri (s. 81_98).
103) Hareketin ölçüsü. _ İş (". 99-114)
104) Gel-git siiııtünmesi (s. 115-121).
105) Kutuplaşma (s. 238).
106) Kutupluluk (s. 237-2gB).
107) Heckel'de kutuplulufun başka bir örneğ (228-229).
108) Kantin kenünde-şeyınin değerli bir özeleştirisi (s. 265).
109) Hegel, döllenme Gireme) yoluyla yaşamdan bilgiye geçiş ya-
parken... (s. 338-SB9).

1881-1882

110) Isı (s. 122-726).

1882

111) Bilsi (s. 262-263),


112) lYarglann sınrflandrnlması üzerine] (s. 244-247).
113) Bireysellik, özellik, genellik (s. 247 -248).
114) Ancak yukarda gene kanrtlandı ki... (s. 247).
115) Hofmann ... doğa felsefesine değinir (s- 227).
116) Elektrik (s. 127-186).

1885

117) Gerçek diiırıyada matematiksel sonsuzun ilkörnekleri üzerine


(s.291-298).
118) ''Mekanik'' doğa anla5nşr üzerine (s. 275-281).

1886

L19) ''Feuerbach''tan çıkanlan krsım (s. 216-22L).

345
AÇIKLAyICI NOTLAR

1 Bu planın 1878 Haziranından sonra hazırlanmış olmasr gere-


kir. Burada, 1878 Mayıs-Hazitan aylannda yazrlmrş olan [Aıüı]-
Dtihrİnğe eski önsöz ve Heckel'in 1878 Haziranmda yayınlanmış
olan Freı'e Wİssenschaft und freie Lehıe ('Özgiit Bilim ve Özgtır
Ög'retim'') başlıklr broşiirü anılıyor. Planın 1880'den önce hazırlan-
mış olduğu da burada, Doğanın Diyalektiğİıın ''Hareketin Temel
Biçimleri'', ''Isr'', ve ''Elektrik'' gibi bölümlerinin belirtilmemesinden
anlaşrlmaktadrr. Bunlar, 1880-1882'de yayllmıştı. Buıjuva Alman
darvincisi Hreckel ve Schmidt'in bu planının 1].. maddesinde anıl-
ması ile Engels'in Lawov'a yazdığ J.0 Ağustos 1878 tarihli mektu-
bun karşılaştınlmasr, bu planın anaçizgilerinin Ağustos 1878'de ya-
zılmrş olduğunu varşaJrunanın dayanağnr veriyor. _ 27.
2 "|ınti]-nmnnğe Eski Önşöz. Diyalektik Üzerine'' kastedili-
yor (bkz: bu kitapta s. 52-6I).
-27.
3 Burada (1) 45. Alman Doğa Bilginleri ve Fizikçileri Kongre-

346
sinde, Leipzig'de, 14 Ağustos L872'de okunan E. Du Bois-
Reyınond'un ''über die Grenzen des Naturerkennens"
Cnogu Bii;-
sinin başlıklı raporu (Leipzig'de 1872'de kitap*halin"cle
.Sınırlan'')
yayınlandı); (2) 50. Alınan Doğa Bilginleri ve Fizikçı".ı ro"g;'ı;-
de, Münih'te, 20 Eyliıl l877,de okunan xari wıııelıi von
Nögeli'nin,''Die Schranken der naturwissenschaftlichen Erkennt-
nis" ("Doğabilimsel Bilginin Sırurlan'') başlıklı raporu
txo"sr" büi-
tenine ek olarak basıbnıştır) kastediliyor. _28.
4 Burada Engels'in değndiği doğabilimsel materyalizm yandaş-
_
l1iTl mekanik görüşüdtir. Ernst Heckel bun]ann tipik bir temsii-
cisiydi.
5
- 28.
Hackel, canlr protoplazmanın en küçük parçacıklanna plasti-
- -_
düller adını verrnişti. Bu parçacıklann ııer uırı, onun teorisin" gtı"",
çok karrnaşrk nitelikte bir protein molekülüdür ve bir ttır Ğmei
"ruh"a sahiptir.
"Plastidiil ruh" sorunu, ilkel canlı organizmalarda embriyon
ni-
telikte bilinçliliğin varlığ, bilinçlilik ile onun maddi özü arasındaki
ilişki, Münih'te 1877 Eylülünde toplanan 50. Alman n"g. ciigi"ü
ve- Fizikçileri Kongresinde- tartışılmıştı. Kongrenin
18, i0 ve iz ny-
lü_giiıılerindeki genel toplantılannda konuşan Ernşt Heckeı, ı<arı
[ılıı9|m von Nögeli ve Rudolf Virchow, sorunu büyük bir dikkatle
ele aldılar. Heckel, Freie Wissenschaft, und freie ı,en'e
cö'sni ii
lim veözgür Öğretım") broşiiriinde bir btıltımtı, Virchow,un
saldın-
lanna karşı, konu ile ilgili görüşlerini savunmaya a;nrmrştı. _28.
6 Engels, Rudolf
virchow'un "Die Freiheit der wissenschaft im
modernen Staat'' ("Modern Devlette Bilim özgiırlüğü'') konuşma;t-
nı kasteüyor. Bu konuşmada bilim öğıretiminin özgürlüğiinürr
rr.o-
lanması önerilmişti. Freİe Wissen""iuft und fueiLeh"i u.oştı"tırrtı
yayınlayan Ernst Hackel, Virchow'a karşr
çıkmrştı. _28.
Temmuz-Agustos ].878'de Engels, sosyalizme saldıran burju-
_7
va darvincileri eleştirmeye niyetlendi. oskar Schmidt'in 51. Alman
Doğa Bilginleri ve Fizikçileri Kassel Kongresinde (Eylül 1878)
''Darwinismus und Social-Demoeratie,' (',Darvincillk
ve Sosyaı-
Demokrasi") başlıklı bir rapor okuyacağ haberi bu fikrin dogm"ası-
na neden oldu. Engels, haberi, 18 Temmuz 1878 tarihli
NatĞ der-
gisinde okudu (Cilt XVI[, n" 458, s. 316). 51. Kongreder,
Or_
kar Schmidt'in raporu broştir ha]inde yayınlandıfoskar "oor.
Schmidt,
Daruinismuş und Social-democıatie, aönn rszs). 10 Ağustos 187d

347
dolaylannda Engels'in Ernst Heckel'in Fıeire Wissenschaft ıınd
freie Lehre (Stuttgart 1878) adlı broşiirü eline geçti. Bu broştirde,
darvincilik, sosyalist hareketle bağntılı oldufu suçlamasından te-
mizlenmeye çalışılıyor ve oskar Schmidt'in bazı sözleri anılıyordu.
Engels, 19 Temmuzda, oskar Schmidt'e ve 10 Ağustos 1878'de
Lawov'a birer mektup yazatak' bu sözleri yanıtlamak istediğini bil-
dirdi.
-28.
8 Heımhoıtz, PopulEire wissenschafrliche Vortröge (''Halk lçin
Bilimsel Dersler"), Zweites Heft, Braunschweig 1871. Helmholtz,
özellikle |37-|79. sayfalarda ''iş''in fiziksel kawamı üzerine sözedi-
yor. Engels, ''Hareketin Öıçtıstı. _ İş" bölümünde ''iş"in kategorisi-
ni inceliyor (bu kitabın 99-114 sayfalanna bakınız). _28
9 Bu anaçizgiler aslında büyük liısmıyla ''Hareketin Temel Bi-
çimleri'', bölümünün planıdır. Öte yandan, buna, yani ''Hareketin
Temel Biçimleri", "Hareketin Ölçtısü. _ Iş'', ''Gel-Git Sürtiiıımesi'',
''Isı'', "Elektrik'' bölümlerine uygun düşen ttim bir böliiıırıler grubu
vardrr _ konu ve dönem olarak birbirine bağlıdrrlar. Bütün bu bö-
Iümler, 1880 ve 1882 arasrnda yazılmıştır. Anaçizgiler daha erken,
olası ki, 1880'de yazılmıştır. _28
10 Engels'in Doğanın Diyalektiğile ilgili malzemesinin üçüncü
dosyası için hazırladığı içindekiler listesinde bu ''Giriş'',''Eski Giriş''
üye adlandınlıyor. Bu ''Giriş''in metniıde, bunlann hangi tarihte
yazıldığnrn saptanmasını olanaklr kılan iki bölüm var. Engels 48.
sa;rfada, "hücrenin keşfinden bu yana krrk yıl bile geçmediği''ni söy-
lüyor. Engels'in Man<'a yazdğ 14 Temmuz 1858 tarihli bir mek-
tupta hücrenin keşfinin aşas yukan l-836 tarihli olduğunu belirtti-
ğini gözöniime alırsak ''Giriş''in 1876'dan önce yazıldığ sonucunu çı-
karabiHriz. Öte yandan, Engels, 50. sayfada ''tamamen yapısrz pro-
teinin yaşamın bütiırı temel işlevlerini ... getirdiği gerçeğinin ancak
on yıl kadar önce'' öğıenildiğni yazarken, herhalde, 1866'da yayın-
laıan Generelle Morpholoğe der oıganismen (''organizmalann Ge-
nel Morfolojisi'') adlı yaprtrnda Ernst Heckel'in ilk önce belirttiği
moneraJn gözönüne alıyordu. o halde "Giriş"in asıl anaçizgileri En-
gels tarafindan 1874 sonunda yazıldı. Bundan dolayı ''Giriş''in 1875
ya da 1876 yılında yazrlmış olduğu sonucrınu da çıkarmak olanaklr-
dır. ''Giriş"in birinci kısmı 1875'te, ikinci krşmı da 1876'nın ilk yan-
sında yazrlmış olabilir. _31.
11 Engels, Luther'in "Ein feste Burg ist unser Gott" ("Tann Bi-
zim Sağlam Kalemizdir'') adlı korosuna değiniyor. Zur Geschichte
deı Relİğon und Philosophie in Deutsch,land(''Almanya'da Dinin ve
Felefenin Tarihi Üzerine'') adlr yaprtının ikinci kitabında Heine bu
koroyu''Reformasyonun Marseillaise'i'' diye adlandınyor. _33.
12 Copernicus, güneş merkezli dünya sistemini ortaya koyduğu
ve henüz basrlmış olan De revo]utionibus orbium coelestium
(''Göksel Kiırelerin Dönüşleri") adlr kitabmın bir kopyasrnı aldıs
gain,24 Mayıs (eski takvimde) 1543'te ölmüştü.
-34.
13 ı8. ytıryrl kimyacılan ateşlenmeyi, ateşlenebilir
cisimlerde
filojiston maddesinin bulunmasrna bağhyorlardı. Bu maddeyi taşı-
yan cisimlerin onu yanma srrasında bıraktığanı sanıyorlardr. Ama
bilindiği gibi, havada rsınan metaller asrlaştığna göre, filojistik te-
orinin savunuculan fiziksel bakımdan saçma bir ağrlığı bulunan fı-
lojistona dalmışlardı. Ateşlenme siirecini yanan bir maddenin oksi-
jenle birlikte gösterdiği tepki diye doğru olarak açıklamrş bulunan
Franşız kimyacısı Lavoisier tarafından bu teorinin olanaklı olmadı_
ğ tanıtlanmıştır. Filojistik teorinin zamanında oynadığı yararlı rol,
''[Antf,-Diihrinğe Eski Önsöz'ün sonunda Engels tarafından belir-
tilmiştir. Kenüsi bu teoriyi, Kapitalin ikinci cildine yazdığ önsöz-
de geniş olarak ele alrr. _35'
14 Kant'ın giitıeş
sisteminin bir bulutsudan oluştuğunu ileri sü-
ren bulutsu varsaJrrmı şu yapıtta ortaya konur: I. Kant, Allgemeine
Naturgeschichte und Theorie des Himmels, oder Versuch von deı
Verfassung und dem mechanischem (hsprunge des ganzen WeIt-
gebeudes nach Newtonischen Grundsİjtzen abgehandelt (''Ewensel
Doğa Tarihi, ve Giikyüzü Teorisi ya da Newton llkelerine Giire Ev-
renin Yapısııun ve Mekanik Kökeninin Geçici Bir Tanımlaması'')
Kiinigsberg ve Leipzig 1755. Kitap anonim bir yayındı.
Laplace tarafından geliştirilen giineş sisteminin oluşumu var-
sayrmı önce onun Exposition du systĞme du monde (''Dünya Siste-
minin Açıklanışr''), I_II, Paris, I'an IV de la Rdpublique Française
[1796], yapıtının son bölümünde anlatılıyordu. Kitabın altıncı bası_
mında (1835) bu sonuncu kısım Laplace'rn yaşadığı srrada basım
için hazırlanmıştr ve varsaJnm yedinci basım biçiminde ve yapıta
bir not olarak ortaya konur.
1864'te Ingiliz gökbilimcisi William Huggins, ızayda, Kant ve
Laplace'rn bulutsu varsa;nmında belirtilen ilk bulutsuya benzer ısı-
tılmış gaz halindeki maddelerin varlığnı tahlil yolu ile tanıtladı.

349
Huggins, 1859'da G. Kirchhoff ve R. Bunsen'in geliştirdiği bir tayf
aynştırmasr yönetiminden yararlandı. _37 .
15 Engels, New-ton'un Mathematica] Principles of Natııral Phi-
Iosophy, cilt il, kitap
III. "General Scholium'', adlı temel yapıtırun
ikinci baskısrnın sonunda belirttiği düşünceyi gözönüne alıyor.
"Bundan dolayı'', diye yazryordu Newton, ''gökyüzünün ve denizin
olaylannr yerçekimi gücü ile açıklamakla birlikte, bu gücün nedeni-
ni henüz saptamadık. ... "Newton, yerçekiminin bazı özelliklerini
saydrktan sonra şöyle devam ediyor: ''Ama bundan dolayl da yerçe-
kiminin bu özelliklerinin nedenini olaylardan ortaya çrkaramaüm
ve bir varsayrm veremedim; çünkü olaydan çıkanlamayan şeylere
varsaJnm deniyor. Ister metafiziksel ya da frziksel, ister niteliklerle
ilgili ya da mekaniksel olsun, varsayrmların deneysel felsefede yeri
yoktur. Bu felsefede özel önermeler olaylardan çıkanlır ve daha
sonra da tifunevanmla genelleştirilir.
Hegel' Newton'un bu sözlerine dayanarak, EnzyHopİidie der
philosophischen Wissenschaİxen İm Grund'risse, Heidelberg 1817
(Felsefı Bi]imler AnsiHopedisil paıagraf 98' Ek 1, yapıtında şöyle
diyordu: ''Newton ... metafızikten sakrnması için fiziğe uyarmada
bulundu. ..."
-38.
16 of PhysicaL Forces adlr yaprtı ilk
G'or"'r', The Corıelation
önce 1846'da basrldr. Yaprt, Grove'un Londra Enstitüsünde, ocak
1842'de verdiğ ve lğsa bir süre sonra yayrnlanan bir konferansrna
dayanryordu. Engels, bunun 1855'te Londra'da ya5nnlanan üçiimcü
baslıısrndan yararlandı. ---40.
17 Amphio*us (neşter balığı). _ Küçük (5 cm kadar uzunluğun-
da) balığa benzer bir hayvan, çeşitli denizlerde ve okyanuslarda
(Hint Okyanusu, Pasifik Okyanusu'nun Malaya adalar grubu ve Ja-
ponya kıyılannda, Akdeniz'de, Karadeniz'de vb.) görülür, omrırga_
srzlarla omurgalılar araŞrndaki geçiş biçimini temsil eder.
Lepidosiren. _ Güney Amerika'da yaşayan, akciğerli balrklar-
dan ya da çift yanlı soluk alanlardan, yani hem ciğerleri ve hem de
solungaçlan bulunan balıklardandrr' yaşamının büyük bir kısmmı
su dışında geçirir. _41.
|8 Ceıatodus (boynuz dişli). _ Hem akciğeri ve hem de solun-
gacr bulunan, Avustra\ıa'da görüen bir balık. Archaeopteryx
- sıi-
rüngenlerin çeşitli özelliklerine sahip olan, kuşlann en eski temsil-
cisi sayılan ve soyu artık tiikenmiş bulunan bir hayvan.

350
_ Engels, burada, H. A. Nicholson'un ilk defa 1879,da basılmış A
Manua] of Zoohgy (Hayvanbilim Elkitabı) adlr yapıtını ı."ıı""ü".
Doğanın Diyalektiğ üzerinde çalışırken, kitabın ığz+'ten .o.r""iu-
sılmayan ilk baslolardan birinden yararlanryor. -_41.
19 u59'da C. F.
Woltr, epigenez teorisini desteklemek için bi-
limsel kanıt sağ-layan ve preformasyon öğretisini
çtiııüten ''Tiıeoria
generationis'' (''üreme Teorisi'') tezını yayııaaı.
- Preformasyon, yetişkin organizmanın
den biçimlenmedi demektir.
tohum hücresinde önce-
yüzyılın biyologlan arasında
17. ve 18.
yaygrn olan metafizikseJ preformizm görüşiine göre, yetişkin
orga-
nizmanın her kısmı, tohum hücreye indirgenmiş biçimde önced"en
vardrr ve bundan dolayı gelişme, önceden varolan organlann nice-
liksel büyümesidir, sözcüğün asrl anlamında, yeni biçimleşme ya
da
epigenez asla olmaz. Epigenez teorisi Wolfftan Darwin,e ı<aaar
tır-
çok önde gelen biyologlar tarafından geliştirilmış u" a"'tuü""."iş-
tir. --41.
20 n;,rlerİn Kökeni,ilk
kez, 24 Kasım 1859,da yayınlandı. -_4L.

'' 9. Heckel,
verstğnd]iche
Natiirlİche Schöpfungsgeschİchte. Gemein-
wissenschaftIiche Vortrİige tııer aie Entwİckelungi-
]ehre İm Allgemeinen und diejenige vin Daıwin, Gethe
und ia-
marck im Besonderen (''Doğat Yaraülışrn Bir Tarihi. Genel
olarak
y-e pzgllikl9 Darwin, Gethe ve Lamarci,ın Gelişme Teorişi ü;;;;
Halk İçin Bilimsel Konferanslar''), 4. Aufl., nerıin ıszs. xıtaf lıı<
kez 1868'de Berlin'de yayınlandı.
Ptotista (Grekçe proüı'süos _ önceki), Hreckel'in srnıflandırmasr-
na göre, tekhücreli ve hücresizlerden oluşan ilkel organizmalann
yaygrn bir grubudur ve_bitkilere ve hayvanlara ek oürak
organik
yaşamın üçüncü dalınr oluşturur.
(Grekçe moneres _ tek), Heckel'e göre, bütün yaşam
^ -M:o"?
fonksiyonlanru, beslenme, hareket, diirtüye tepü ve
çoc.ı-.y, y;-
rine getiren çekirdeksiz ve yapısız protein damialan. HJ"ı."ı,
ölü olan ve arkigonoz ol-arak yani kendiliğinden tireme ile ortaya
iı-ai
kan asıl monera ile hil6 can]ı olan şımJıı<ı monera arasında fark çı-
görüyor.Birincisi, organik yaşamrn her üç dalınrn gelişmesi
için ha-
reket noktasıyü. Tarihsel bakımdan, hücre, a.ı.ıgino, ııo"u."Ju"
gelişti. Sonuncusu ise Protista dalındadır, budalın ilk ve en
ilkel sı-
nıfınr oluşturur. Gene Heckel'e göre, modera Moneralar, Protamoe-
ba primitiva, Protomyxa aurantiaca ve Bathybiuş haeci<elii
tiirleri

351
ile temsil edilir.
Protista ve Monera terimleri Heckel tarafından kendisinin Ge-
neİehle Morpholoğe der oıganismen (''Genel organizmalar Morfo_
lojisi'') adlı yapıtında icat edildi, ama bilimde yerleşmedi. Bugün
Heckel'in Protista olarak gördüğii organizmalar ya bitkiler ya da
hayvanlar olarak sınrflandrnlır. Moneralann varlığı doğrulanmadı.
Bununla birlikte, hücre-öncesi biçimlerden gelişen hücre organiz-
malan, görüşü, bitki ve hayvanlara ayıılan ilk organizmalarla ilgili
görüş, bilimde genel bir ölçüde yerleşti. _42.
22 Engels, burada ve aşağrda şu yapıtlardan aktarmalar yapı-
yor: J. H. Medler, Der Wundeıbau des We]tal]s, odeı popuLİiıe Ast-
ronomie (''Evr'enin Mucizevi Yapısr ya da Halk lçin Giikbilim''), 5.
Aufl., Berlin 1861 ve A. Secchi, Die Sonne (''Güneş''), Braunschweig
t872.
Engels, "Giriş''in ikinci kısmında, olasılıkla 1876 ocak ve Şubat
ayında bu iki kitaptan aldığr kısımlan kullanıyor. _43.
23 Eo"ooo canadense. bulunmuş, eski ilkel orga-
- Kanada'da
nizmalann kalıntılan olarak kabul edilen bir taşıl, ].878'de hayvan_
bilimci Karl August Möbius, bu taşılın organik kokenli olduğunu ta-
nıtladı. ---44.
24 Gethe'nin Fauscunda Mefistofeles'in sözleri: ''Alles was ent-
steht, ist wert, da8 es zugrunde geht'' (lasım I, sahne 3).47.
25 lkinci dosyanın iğndekiler listesinde bu makalenin başlığr
böyle. Buraya, Doğanın Diyalektiğiçin toplanan doküman gruplan_
dınlırken Engels tarafindan konmuştu. Makalenin asıl elyazmasrn_
da başlık olarak yalnız ''Önsöz'' sözcüğii var, ama birinci sayfanrn
sağ üst köşesine not olarak parantez içinde ''Diihring, Bilimde Dev-
rim'' eklemesi yapılmış. Makale 1878'in Ma;nsında ya da Haziranın
başlannda tAnti]-Diihrinğin birinci baskısına önsö7 olarak yazıl-
mıştr. Ama Engels bu uzun önsözün yerine lçısasrnı koymaya karar_
verü.
Yeni önsözün tarihi 11 Hazitan 1878. İçeriği ''Eski Önsöz''ün çi-
zilmiş sayfalan ile aslında ''Eski Önsöz''de eksik olan son paragraf
hariç, hemen hemen aynr.
-52.
26 10 Mayr. L876'da Filadelfıya'da açrlan Altıncr Dünya Sanayi
Sergisi, Amerika Birleşik Devletleri'nin kuruluşunun yüziimcü yllı_
na adanmıştr. Almanya, sergide temsil edilen kırk ülke arasınday-

352
dı. Ama Berlin Sanayi Akademisi müdiirü profesör F. Reuleaux, Al-
man hakemler komitesi başkanlığna Alman hiiıkümeti tarafrndan
atanmış Alman sanayisinin öteki ülkelerin çok gerisinde olduğunu,
"ucuz ama çiırük" parolasınr benimsediğni itiraf etmişti. onun bu
açrklaması birçok yorumlara neden oldu. Vo]ksstaat bu skandalla
ilgili olarak Temmuz ve Eylül aylan arasrnda bir dizi makale ya-
yınladı.
-53.
27 Tageblatt der 50. Versammlung deutscher Naturforscher
und Arzte in München 1877'Ek' s. 18. _54.
28 Engels,Virchow'un Münih'te toplanan 50. Almanya Doğa Bil-
ginleri ve Fizikçileri Kongresinde söylediklerini kastediyor. 22 Ey-
lül1877. Bkz: R. Virchow, Die Freİheit der Wissenschaft, İm moder-
nen Staat, Berlin 1877, s. 13.
-54.
29 A. Kekuıe , Die wissenschaftlichen Zie]e und Leistungen deı
Chemie, Bonn 1878, s. 13-15.
-56.
30 HoId" Hindernisse (hoş engeller), Heine'nin Neuer Frtfüling,
''Prolog'' yazrsından bir deyim.
-58.
31 Karı Marx, Kapital, Birinci Cilt, Sol Yayrnlan, Ankara 1993,
s.27.
-60.
Kr"ı Matx, Kapital,Birinci Cilt' s. 28.
32
-60,
33 Engels, matematikçi Jean Baptiste Joseph Fourier'yi,
Th6orie anaLytique de la chaleur (''Isının Analitik Teorisi''), Paris
1822, yapıtınln yazannı ve S. Carnot'yı, R6f1exions sur Ia puissan-
ce motrice du feu et sur ]es machines propres İı d€velopper
cette pu-
issance (''Ateşin lticı Gııctı ve Bu Gücü oluşturabilen Makineler
Üzerine Düşünceler''), Paris 1824, kastediyor. Engels'in değindiği C
fonksiyonu daha sonra Carnot'un kitabının 73_79. sayfalan ile ilgili
bir notta da geçiyor.
-61.
34Bu başlık elyazmasınrn birinci sayfasındaki makaleye veril-
miştir. Üçüncü dosyanın Engels taraflndan konulan içindekiler lis-
tesinde şöyle yazılrdır: ''Doğabilim ve Ruhlar Alemi". Makale, olası-
lrkla 1878'in ilk yansında ya da ortasında yazılmrştır. Bu makalede
Engels'in Zöllner tarafrndan, iki ucu bir masaya yapıştınlmış bir ip-
lik üzerine düğümler atması ile ilgili ''deneyleri"ne ait raporlardan
''en son raporlar'' diye sözetmesinden de anlaşılabilir. Zöllner bu
''deneyleri'' Leipzig'de 17 Aralık 1877'de yaptı.

353
Engels'in makalesi, hayattayken ya;anlanmadı. 1898'de sosyal_
demokratlann yıllığ ll]uistrietter Neue Welt-Kalender frir d-as
Jahr 7898, Hamburg 1898, s. 56-59'da ilk defa yayınlandr. _62.
35 Bu, .lnsüauratio magna("Büyük Tefrika'') ile ilgilidir; Francis
Bacon tarafindan planlanan bir ansiklopedik yapıt. Bunun öze]ilkle
üçüncü krsmı Plıaen omena universi, sive Hİstoria naturalis et expe-
rimentalis ad condendam philosophiam (''Doğal olaylar, ya da Fel-
sefenin olasr Bir Temeli olarak Doğal ve Deneysel Tarih'') sözkon-
sudur. Bacon, plarunı ancak krsmen gerçekleştirdi. Bu yapıtın
üçüncü kısmına girmesi gereken malzeme Londra'da |622-L623'te
Historia naturalis et experimentaıı"s ("Doğal ve Deneysel Tarih") ge-
nel başlığ altrnda yayrnlandı. _63.
36 Newton'un en iyi bilinen teolojik yapıtı obsewations on the
Prophecies of Daniel and Apocalypse of St. John, L733'te, kendişi-
nin ölümtiıden altı yıl sonra basıldı. _63.
.37 A. R. Wallace, On Miracles and Modern Spiritualism
(''Mucizeler ve Modern finselcilik Üzerine'') London, Burns 1875.
Bu kitabrn bu makalede Engels tarafindan belirtilen sayfalan pa-
rantezler içinde verilmiştir. _63.
38 Mesmerism.
- Bilimsel
orisidir, bir Avusturyalı
olmayan "haSrvansal manyetizm" te-
fizikçi olan F. A. Mesmer'in (1734-L815)
adrndan kaynalanır. 18. yüzyılın sonunda yaygınlaşmış ve ruhçulu-
ğun ilk önciiıllerinden biri olmuştu. _63.
39 Phrenology. _ Avustur;ıalı fizikçi F. J. Gall tarafindan 19.
yüzyılın başlannda geliştirilmiş bir kaba materyalist teoriür, insa-
nın her zihinsel yeteneğinin kenüne özgü bir org€ını olduğunu ve
beynin belli böliimlerinde bulunduğunu ileri siirer. Özel bir zihinsel
yeteneğin gelişmesi, ilgili organın büyümesine ve kafasınrn buna
uygun bölümii,rıde bir tümsekçiğin oluşmasına neden olur, böylece
kafatasrnın biçimi ilgili kişinin zihinsel özelliklerini gösterir. Phe-
renolog5min sözde bilimsel sonuçlan, ruhçularla birlikte çeşitli şar-
latanlar tarafrndan geniş ölçüde kullanılmıştı. _63.
4o Barataria (İspanyolca barato _ ''ucuz''), varolmayan bir ada-
mrn adı, Don Kişotta Sanço Panza'nrn hayali vali olarak atandrs
küçtik bir kasabayı anlatıyor. --{4
41 Burada Engels J. N. Maskelyne, Mo-
şu kitabı kullanryor:

354
dern Spiritualism. A Short account of rise and progress with some
exposures of so-caLled spİrit media, London 1876. _66.
42 The Echo, Londra'da 1868'den 1907'ye
kadar yayınlanan bir
burjuva liberal gazete. -$7.
43 J. N. Maskelyna, yukardaki yaprt, s. 91-101. -67.
44 Radiometre 1874'te Crookes
tarafından icat edildi. A]manca
Lichtmtih]e sözcüğü ''ışrk değirmeni'' anlamındadrr, rşık ya da ısr
rşınlan ile çalışan bir döner aygıttrr. Tal5rum, 1861'de Crookes tara-
findan bulundu. -68.
a5 J. N. Maskelyne,
aynı yapıt, s. 141-142.
46 Bu ve daha sonraki
-68.
iki deyiş William Crookes'us ''The Last
of 'Katie Kinğ'' başlıklı makalesinden alınmrştır.
The Spİritualist.
- İngilizhaftalık
yrllan arasında yayrnlanan
ruhçulan tarafından 1869 ve 1882
bir dergi, |874'te adını The
Spiritualist Newspaper diye değiştirdi.
a7
-69.
J. N. Maskelyne, a5mr yaprt, s. 144-48. -Sg.
48 Ch. M. Davies, Mystİc London, London, Tinsley Brothers,
1875, s. 319. -70.
49 J. N. Maskel5me, a;mr yaprt, s. 118-19, 142-44, 146-58. _70.
50 Burada sözkonuşu olan,
6 Mayıs 1875'te St. Petersburg üni-
Fizik Derneğ tarafından kurulan Ruhsal olaylan
,.versitesinde
Araştırma Komisyonudur. Komisyon, işini, 21 Mart 1876'da ta-
memladı. D. I. Mendelyev ve başka tanınmış bilginlerden oluşuyor-
du. Rusya'da tinselciliğ yayan kişilere _A. N. Aksakov, A. M. But-
lerov ve N. P. Wagııer_, ''gerçek'' ruhsal olaylarla ilgili bilgi hazır-
lamalannr önerdi. ''Ruh olaylannın bilinçsiz hareketlerden ya da
kasıth aldanmalardan çrktrs'', ''ruhçu öğretinin boşinan olduğu,' so-
nucuna vardr ve sonuçlan, 25 Maft 1876'da Golos (''Ses'') gazetesin-
{9 ıayınladı. D. I. Mendelyev, komisyonun malzemeşini Tinse]cİlik
Üzerine Yargılama İ6n Malzeme başlığı altında (St. Petersburg
1876) yayınladı.
-70.
51 Bo, Mozart'ın Sihirli Flüü operasında
Pamina ve Papage-
no'nun düetinin başlangıcrdır. (perde r, sahne |8)' _72.
52 Engels, darvinciliğe karşr yaprlan,
Paris Ko-
özellikle ].871
mününden sonra Almanya'da yayllan gerici saldınlara değiniyor.
Daha önce darvinciliği desteklemiş olan Virchow gibi önemli bir bil-
gin bile 1877'de Münih'te doğa bilginlerinin bir toplantrsında, dar-
vinciliğin sosyalist hareketle sıkı bağ bulunduğu ve bundan dolayr
toplumsal düzen için tehlikeli olduğunu ileri sürerek darvinciliğin
öğetilmesinin yasaklanmasınr istedi. (R. Virchow, Die Freiheit der
Wissenschaft im modernen Süaad Berlin 1877, s. 12.) _72.
53 ıg70'te Roma'da Papanrn yanrlmazlığ dogmasr ilan edildi.
A]man katolik teologu Döllinger bu dogmayr kabul etmeyi reddetti.
Mainz piskoposu Ketteler de önce ilan edilen dogmaya karşrydı,
ama çok çabuk yanılmazlrk dogmasınr kabul etti ve onun yaman bir
savunucusu oldu.
-73.
54 Bu sözler, biyolog Thomas Huxley'in Londra Diyalektik der-
neğine yazdrs mektuptan alınmrştrr. Dernek, onu, ruhsal olaylann
incelenmesi komitesinin çalışmasına katrlmaya ça$rmıştr. Huxley,
nıhçuluk üstüne bazr alaycı sözler söyleyerek çağrıyı reddetti. Hux-
ley'in mektubu, 29 ocak 1869 tarihini taşryor ve Davies'in Mystic
London (1875) adlr yukarda değnilen kitabrnn 389. sayfasrnda ye-
ralmaktadır. _73.
55 Eıyazmasınrn birinci sa5rfasrnda makalenin başlğ buydu.
Beşinci ve dokuzuncu sayfalarda ''Diyalektik Yasalan'' sözleri üst
kenarlara yazılmıştır. Makale tamamlanmamrştır. Yazilış tarihi
1879'dur, ama o yılrn Eylülünden önce olamaz (Roscoe ve Schorlem-
mer'in Ausİühr]iches Lehrbuch der Chemie kitabınrn ikinci cildinin
sonunu a5men veriyor; bu kitabın ikinci kısmı 1879'da yayınlanmış-
tı, ama skandiumun keşfınden sözedilmiyor. oysa Engels, eğer
skandiumun keşfedildiği 1879 yrlından sonra makaleyi yazmrş ol-
saydr, gal5rumun keşfiyle bunun arasında ilişki kurmayı gözardr et-
mezdi). -74.
56 H. H"ir", ''Über den Denunzianten. Eine Vorrede zum drit-
ten Theile des Salons", Hamburg 1837, s. L5.
-76.
57 Hegel, Felsefi Bilimler Ansiklopedisi, paragraf 108, ek. En-
ge|s, Doğanın Diyalektiğ için şu baskıyı kullandı: G. w. F. Hegel,
Werke, Bd. VI, 2 Aufl., Berlin 1843, s. 217. -77.
58 Hegel, Wissenschaft, der Loğk (Mantık Bikmf,, kitap I, bö-
lüm III. ''Ölçü oranlannın hareketsiz çizgilerinin örnekleri üzerine
gözlem; natura non facit sa]tum". Engels Doğanın Diyaleküğ nze-
rinde çalışırken şu baskıyl kullandı: G. w. F. Hegel, Werke, Bd. III,

356
2. Aufl,Berlin 1841, s.433.
-28.
59 H. p. Roscoe und C. Schorlemmer,
Ausftihrliches Lehrbuch
der Chemie, Bd. II, Braunschweig 1879, s. 828.
60 Periyodik yasa 1869'da
-80
D. I. Mendelyev tarafından bulundu.
1870-71'de Mendelyev periyodik sistemin birkaç ka5np sa;nlannrn
aynntılı bir tanrmrnr verdi. Bu elementlerin belirlenmesi için Sans-
krit sayılannrn (''eka'_ "bir'' gibi) kullanılmasrnı, aynr grubun ek-
sik elemanlannın izleyeceği bir önceki bilinen elementin adı ile
bağlantr kurulmasrnr önerdi. Mendelyev'in önceden tahmin ettiği
ilk element _ sistem içersinde alüminyum ile indiyum arasrnda bu-
lunan ve onun taraflndan eka alüminyum olarak adlandrnlan gal-
yum 1875'te keşfedildi.
-80.
6I Le bourgeois Gentilhomme adlı komedide.
62 Bu başlık, Doğanın Diyalektİğnin
-80
üçüncü dosyasının 1880
ya da 1881'de yazrlmrş olan içindekiler listesinde vardır. _81.
63 Engels, Kant'rn Tophu Yapıtlan'nın
birinci cildine değniyor;
Hartenstein tarafından yayrnlanmrştır (I. Kant, Semmilİche Wer-
ke, in chronologisher Reihenfolge herausgegeben von G. Hartenste-
in, Band I, Leipzig 1867). Kitabın:rn 22. sayfasrnda Kant'rn Gedan-
ken von der wahren Schdtzung der lebendİgen Krİifte (,'Canlı Güçle-
rin Doğru Değerlendirilmesi üzerine Düşünceler'') adlı yapıtırun
10. paragrafi vardrr. Bu paragrafrn ana tezi diyor ki: ''üç türlü ölç_
menin, varolan dünyada maddelerin, etkinin gücünün uzaklrğn ka-
resinin ters orantısında olmasına neden olacak biçimde birbirini et-
kilediği olgusuna dayandığı anlaşılıyor.''
64 H. Heı-holtz, Über üe Erhaltung der
-83.
l{raft, Berlin 1847,
Abschn. I. u. II.
-83.
65 Burad'a genel hareket miktan, genel olarak nicel saptanması
içinde hareket sözkonusudur. ''Hareket miktan" özel anlamda,küt1e
ı ]ıız (mv) olarak ''hareket büyüklügü'' ve ''hareketin niceliği'' sö2le-
riyle anlatılır. Engels, bazr yerlerde "hareket miktan" deyimi yeri-
ne ''hareketin kütlesi'' deyimini, hareketin her cinsinin genel mikta_
n anlamrnda kullanıyor. _83.
66 A]t, Engels tarafrndan çizilmiştir. _91.
67 Engels, J. R. Mayer'in Noües on the Forces of Inorganic Na-

357
ture (l842'de basrlmrştır) ve organic Motion in its Connection with
Metabolism (1845'de basrlmıştır) adlr yaprtlarrnr, ileri siirüyor. Bu
iki yapıt, J. R. Mayer, Die Mechanik der W6rme in gesammelten
Schriften ("Isr Mekaniğ, Toplu Yazılar''), 2. Aül, Stuttgart 1874'
Engels, Doğanın Diyalektiğ üzerinde çalrşırken bu baslıcyı kullan-
mrştır. _91.
68 Engels, olasr ki, Hegel'in Mantık Bilİmİıin ikinci cildindeki
''Biçimsel Temel" üzerine olan paragrafla ilgili gözlemini gözönüne
alıyor. Bu gözlemde Hegel "totolojik temellere dayanan biçimsel
açrklama yöntemini'' alaya alır. Hegel şöyle yazar "Bı biçim bir
açrklama, kolay kawanmasr ve anlaşılması bakrmından uygun ge-
Hr. Örneğin, bir bitkinin temelinin bitkisel, yani bitki doğurucu
güçte oldufunu söylemekten daha kolay ve açık bir şey yoktur". ''Bu
adam neden kente gidiyor sorusuna, bir neden olarak onu oraya çe-
ken bir çekici güciiııı bulundufu yanıtı verilirse'', böyle bir yanıt
''bitkisel güçle'' açıklama yapmaktan daha saçma değildir. Aynca
Hegel, ''her bilimin, özellikle fiziksel bilimin bu türlü totolojilerle
dolu olduğunu, bunlann adeta bilimin bir ayncalrğını oluşturdukla-
nm" belirtir.
-93.
69 Hegel, Fe]sefe Tarihi Üzerine Dersler, cilt I, krsrm I, 1, ''Tha-
les''. Engels, Doğanın Diyalektiğnzerinde çalrşrrken şu baskıyı kul-
lanmrştır: G. w. F. Hegel, Werke, Bd. XIII, Berlin 1833, s. 208. _
93.
70 Engels, bu başlı$, bu makalenin elyazmasrnın başlrk sayfa-
sında ve birinci saJrfiasrnda veriyor. Engels'in üçiimcü dosyanrn için-
dekiler listesinde bu makalenin başlığ ''Hareketin Itı Öıçtıstı''dtır.
Herhalde bu 1880 ya da 1881'de yazılmıştrr. -99.
71
H. Soter, Geschichte der mathematischen Wissenschaften,
Th.II, Znrich 1875, s.367.
-101.
72 Bk :Kant, Canlı Giiçlerin
Gerçek Değeflendirilmesi Üzerine
Dİişünceleı, paragraf 92 (I. Kant, S*mmtliche Werke, Bd. I. Leipzig
1867, s. 98-99).
Acta Eruditorum. _ Ilk Alman bilimsel dergisi, Profesör o,
Mencke tarafından kurulmuştu. 1682 ve !782 yıllan arasrnda Leip-
zig'de Latince olarak basıldı. l732'de Nova Acta Eruditorum başlığ
altrnda yayrnlandı. Leibniz bunun aktif bir yazanydı.
-101.
73 Königsberg'de basrlan Kant'rn bu yaprtrnrn birinci baskrsrnrn
ilk sayfasında yayrn yrlı olarak 1746 veriliyor. Ama, özellikle 22 Ni-
s7n 1!a7 hrihini taşryan ithaftan dola;n şurası açrktır ki, kitap
|747'de tamamlanmış ve yaylnlanmrştır. _101.
de dynamiqug paris 7748. _IOZ.
?4 D'Alembert, Trait6

75 ıogo Eylül ve |687 Hazfuan


ayrnda, Fransrz abb6 Catelan,
Nouvelles de la R6pulique des Lettres dergisinde iki makale
!ayr1_
ladı. Bunlarda Leibniz'e karşr Descartes'rn hareket tılçüsiinii (mv)
savunuyordu. Buna yanıt olan Leibniz'in makaleleri a5mr dergide,
1687 Şubat ve Eylül aylannda yayınlandı.
Nouve]Ies de la R6pub1ique des Lettres 1684 ile 1687 yıllan
arasında Rotterdam'da Pierre Bayle tarafından yayrnlanan bilimsel
ayhk dergidir. H. Basnage de Beauval, Histoire des ouwages des
Savants adı altrnda derginin yaJnnrnr 1709'a kadar siiırdürdü. _
104.
76
Burada kastedilen, adlann "mır' (e) hali i]e ',mich', (i) hah-
nin nerelerde kullarulacağınr bilmeyen Prusyalı eğtim görmemiş
assubay ile ilgili bir hikayedir. (Berlinliler, bu iki biçimi
ğenellikle
karı'ştrnrlar.) Assubay bu konu ile ilgili olarak faz|a iorlığadüşme-
mek için şöyle bir karar almrş: görev sırasınd,a''mi|,, gtırev dışinda
"mich" biçimini kullanmak. _105'
77
w. Thomson and P. G. Tait, T?eatise on Natural Phİlisophy,
Vol. oxford 1867. Burada "doğa felsefesi'' teorik fizik anlamında-
1,
dır. _105.
78 G. Kirchhoğ
VoıIesungen über mathematische Physik. Mec-
}ıaıı& (''Matematiksel Fizik üzerine Konferanslar. Mekanik''), 2.
Aufl, Leipzig 1877.
-705.
Heımhoıt z, über die Erhaltung der Kraft(,,Eneıjinin Sakrnr_
.79
mı Uzerine''), Berlin 1847, s. 9.
-105.
Engels, düşen bir cismin hrzrnı y = ı/Tghformiiltitıe göre he-
-80
saplıyor; burada vhız, g yerçekimi ivmesi, İı cismin düştiigü yük-
sekliktir.
-107.
Krake _ 28-29 Haziran 1864 gecesi Alsen Adası loyıla-
81 Roıf
nndan denize açılan, Prusya biriklerinin-adaya geçmesini önieme
görevi yiiklenen Danimarka savaş gemisi. Bu, Danimarka'nın Prus-
ya ve Avusturya'ya karşr çıktığ 1864 Danimarka savaşı ile ilgili bir
muharebedir.
-109.

359
82 Daha duyarlı ölçülere göre, rsınrn mekanik eşdeğeri şimdi
426,9 kilogrammetreye eşit olarak alınıyor. _109.
83 Engels, P. G. Tait tarafrndan Glasgow'da Britanya Bilimsel
Ilerleme Derneğinin 46. kongresinde verilen ''Kuwet" konulu kon_
feransa değiniyor. Konferans metni, 21 Eylül 1876'da 360 sayılı
Nature'da yayrnlandı.
yayınlanan haftalık bir re-
Nature.
- Londra'da 1869'dan beri
simli bilim dergisi.
-112.
A. Naomann, Handbuch der allgemeinen und physikalischen
84
Chemie, Heidelberg L877, s.7.
-113.
85 R. Clausius, Dje mechanische W1irınetheoie, 2. Aufl, Bd. I.
Braunschweig 1876, s. 18.
-113.
Başlıgın ilk satrrr, bu makaleden önceki başlık sayfasında
86
bulunuyor; ikinci satrr ise makalenin birinci sayf,asmda bulunuyor.
Üçüncü dosyanrn içindekiler listesinde bu makalenin başlığı ''Gel-
Git Siirttinmesi''dir. Makalenin 1880 ya da 1881'de yazıldrğ anlaşr-
lıyor.
-115.
87 Bundan önce Thomson ve Tait,bir tüfek mermisinin uçuşu-
na karşı havanrn gösterdiği cinsten, hareket eden cisimlere karşr
dolaysız dirençten sözediyorlardı. 15.
-1
88 Engels, Kant'rn "Dünyanın yörüngesi çewesinde dönerken
dofuşundan bu yana geçen zamanda, gece ile gündüziim oluşmasrna
neden olan dönüşte bir değişmeye uğrayıp uğramadığı konusunun
araştrnlması'' adlı çalışmasrna değiniyor. (I. Kant, SiimmtLiche
Weıke, Hartenstein tarafrndan yayrnlanmlştrr, bd. I, Leipzig 1867,
s. 185.)
-118.
89 Ay.r, yaprt, s. 182-83. 118.
-
90 Böıüm bitmemiştir. 1881 Nisanından daha önce, 1882 Kasrm
ortasrndan daha sonra yazrlmamıştrr' Iık tarih, bölitnün ikinci krs-
mrnda Engels'in Leibniz ve Huygens'in Popin ile Mektuplaşma'
sı'ndan (Nisan 188].'de Berlin'de E. Gerland tarafrndan yayrnlan-
mrştrr) sözetmesiyle ortaya çrloyor. İkinci tarih bölümiin birinci los-
mrnrn sonu ile Engels'in Marx'a yazdığ' 23 Kasrm 1882 tarihli mek-
tup arasrndaki karşrlaştırmadan çrklyor. Bu karşılaştırma bölümiirı
mektuptan önce yazıldrğını gösteriyor. (bkz: 91 numaralı not.)
t22.
-

360

l
91 Engels, Maıx'a yolladığ 23 Kasım 1882 tarihli mektupta,
hareketin elektrik biçiminin ölçülmesi sorununda önemli bir düzelt-
me yapryordu. ''Hareketin Ölçtısıı. biilümiinde kendisinin ver-
-Iş"
diği, mekanik hareketin iki türlü ölçülmesi probleminin çözümtiırı-
den ve Wilhelm Siemens'in 24 Ağustos 1882 tarihli ve 669 sayılr
Nature dergisinde yayrnlanan konuşmasmdan hareket ediyordu.
Konuşma, Southampton'da Britanya Bilimsel llerleme Derneğnin
52. kongresinde yapımrştı. Siemens, elektrik akrmrnrn aktif gücünü
anlatan yeni elektrik birimi olarak ıratt'ın kabul edilmesini öneri-
yordu. Bu yüzdendir ki, yukarda değinilen mektupta, Engels, volt
ile watt araslna, bir ayrım koyuyordu; elektriğin bu iki biriminden
biri başka biçimlere dönüşmediğ hallerde elektrik hareketin çok-
luk ölçüsü öteki de dönüştüğü ha]lerdeki çokluk ölçüsü oluyordu.
124. -
92 Joshua, 5.
-124.
93 Leibnizes und Huyghens'Briefwechsel mit Papin, nebst der
Biographİe Papin's und einigen zugehörigen Briefen und Akten-
stİicken, ("Leibniz ve Huyghens'in Papin ile Mektuplaşmasr, Papa-
in'in Biyografisi ve Bazl llgili Mektup ve Belgelerle Birlikte'') hazır-
layan E. Gerland, Berlin 1881.
-i25.
94 Th. Thomson, Aı outline of the Science of Heat and Electri-
city ("lsı ve Elektrik Biliminin Bir Taslağı''), 2nd ed., London J.840,
s. 281. Birinci baskr Londra'da 1830'da yayınlandı. _126.
95 G. Wiedemann, Die Lehre vom Galvanismus und Elektro-
magnetismus ("Galvanizm ve Elektromanyetizm Teorisi") 2. Aufl.,
Braunschweilg t872-74. Yapıt üç cilttir. Cilt I: Galvanizm Teorisi,
cilt il, bölüm I: Elektrodinamik, Elektromanyetizm ve Diamanye-
tizm, ve cilt II, Bölüm 2: İndüksiyon, ve sonuç bölümü. İlk tınce iki
cilt olarak Braunschweig'da 1861-63'te yaylnladr. Üçüncü baslusr,
Elektrik Teorisi başlığ altında dört cilt olarak aynı kentte L882-
85'te yayınlandı.
-I27
.

96 Engels, Mascart ve Joubert'in Elektrik ve Manyetizmadlı ki-


tabrnın bir tarutma yazısrndan aktanyor. Yazı G. C. imzasıyla, 15
Haziran 1882'de 659 sayılı Nature Dergisinde çıktı. 15 Haziran 1882
tarihli Naturda ilişkin not, makalenin 1882'de Engels tarafindan ya-
zıldığnı gösteriyor. Engels'in üçiiırıcü dosyaya ilişkin içindekiler liste-
sinde bu makalenin başlığı ''Elektrik ve Manyetizm''dir. _127.

367
97 Thomso, bu aktarmayr, kitabın ikinci baslosrnın 400. sayfa_
srnda Faraday'dan yapryor. Aktarma, Faraday'ın Experimental Re-
searches in Electicity, 12th Series (''Elektrikte Deneysel Aıaştır-
malar'', 12. dizi) adlr yapıtından alınmıştrr; bu çalışma Londra'daki
Royal Society'nin Philosophica] Transacüıbn dergisinde, 1838, s.
105'te yayınlanmıştrr. Thomson pasajı a5men aktarmıyor. Asrl me-
tin aynen çevrilince şöyle oluyor: ''Eğer metal bir tel boşaltıcr p€ırça-
cığn yerine konmuş olsaydı''.
-130.
98 G. W. F. Hegel, Werke, Bd. VII. Abt, I, Berlin 1842, s. 346,
348,349.
-130.
99 Daha sonra, yeni deneysel sonuçlann genelleştirilmesiyle,
özellikle Michaelson'un deneyi ile (1881)' Einstein'in rölativite teo-
risinde (1905), bir vakumda (c) ışığın yayılma hızınrn ewensel ve fi-
ziksel değişmez olduğu ve hız sınrnnı belirttiğ ottaya konmuştur.
Elektrik yii&lİ parçacrklann yayrlma hızr (c)'den her zaman azdır.
133.
- 100 Engels, Wiedemann'rn kitabrna göre Fawe'rn deneyimlerini
anlatryor. (Cilt il, krsrm 2, s.52L-22.) -736.
101 31r' 82 numaralı dipnot.
-|37.
102 Engels, burada ve daha aşağda, A. Naumann, Handbuch
der allgemeinen und physikalischen Chemie ("Genel ve Fiziksel
Kimyanrn Elkitabı''), Heidelberg 1877, s. 639-46'dan J. Thomsen'in
çıkardrğ termokimyasal ölçü sonuçlannı belirtiyor. _146.
103 14ri"6"-.nn birçok yerde, bu asidin molekülleri anlamına
gelen ''hidroklorik asit atomlanndan'' sözediyor. _148.
|o4 Annalen der Physik und Chemie, L824 ve 1899 yıllan ara-
sında Leipzig'de önce (|877'ye kadar) J. C. Poggendorffun ve sonra
(L877'den sonra) G. Wiedemann'rn sorumluluğu altında yayrnlanan
bilimsel bir dergi. Dört ayda bir çılııyordu.
-151.
105 3o hikayede, orduda bir felsefe doktoru olduğunu işittiği
''bir yıllık" kişiden bunu duyunca, felsefe doktoru ile trp doktoru
arasrnda nasrl bir fark bulunduğunu bilemeyen yaşlr bir binbaşr
şöyle diyor: ''Benim için hepsi bir, doktor doktordur.'' _160.
106 Burada Engels ''Gewichtsteil'' (Ağrhk krsmı) sözünü kulla-
nıyor, ama daha önceki gibi, eşdeğeri şözkonusu ediyor. _163.

362
107 Burada ve daha aşağda Engels, Poggendorffun deneyleri-
nin sonuçlannı, Wiedemann'rn kitabrndan, cilt I, s. 368-72, belirti-
yor. 163.
-
108 Berthelot'un termodinamik ölçmelerinin
bu sonucunu En-
gels, A. Naumann'rn Handbuch der allgemeinen und physikalisc-
hen Chemie, Heidelberg 1877, s.652, yapıtından alryor. _|67.
109 Burada kastedilen, namlusunun iç
çapı ile merminin çapr
arasındaki farktır.
-169.
110 Raoult, Wheatstone, Beetz ve Joule tarafından deneylerle
elde edilen elektromotor kuwet ölçülerinin sonuçlan Engels tara-
findan, Wiedemann'ın kitabrndan, cilt I, s. 390, 375, 385 ve 376, alı-
nıyor. _173.
111 Parantez içindeki ''iterum Crispinus'l sözleri Engels'indir.
''Gene Crispin!'' anlamına gelir' Juvenal IV. yergisinde bu sözlerle
başlar ve (birinci kısımda) Roma İmparatoru Domitian'ın dalkavuk-
lanndan biri olan Crispin'i yerer. Dolaylı anlamda bu sözler ''gene
a;mı adam!" ya da ''gene ayru konu!'' demektir. _l73.
t|2 R*nu'i^entum crucis, sözciik anlamında ''çapraz dene-
me"dir ve Bacon'ın instantia crucjsinden alınmıştır; belli bir olay
için önerilen açıklamalardan birinin doğruluğunu kesinlikle onay-
lar ve bütiin öteki açrklamalan dışta brrakrr. (Bkz: Fr. Bacon, No-
vum Organum, Book II, Aphorism )OOffI.) t74.
-
113 ''Birleşimdeki üçüncünün'' sözleri Schiller'in ''Die Bürg-
schaft'' adlı baladmdan, Kıta 20, alrnmrştrr. Tiran Dionysius iki sa-
drk arkadaşınrn birleşime alınmasrnr ister. 179.
1|4 Dogan n Diyahektiği ile
-
ilgili malzemenin ikinci dosyasının
içindekiler listesinde makaleye Engels'in verdiği başlrk budur. As_
lrnda makale Engels tarafindan, Köteliğn Üç Temet Biçimibaşlrklı
daha geniş bir yapıta önsöz olarak yazrlmrştı. Daha sonra Engels
bu başlığ İşçinin KöIeleştİrilmesi. Giriş diye değştirdi. Ancak bu
çalışma yanm kaldığı için, sonunda Engels bu yanm giriş yazısına
çalrşmanrn esas içeriğne uygun di1şen Mayınundan Insana Geğşte
Emeğn Rolü başhğnr verdi. Makalenin Haziran 1876'da yazıldığı
anlaşrlryor. Bu varsayrmrn kanrtı, W. Liebknecht'in Engels'e yazdı-
ğı 10 Haziran 1876 tarihli mektuptur. Liebknecht, mektupta, başka
şeyler yanrnda Vo]ksstaat gazetesi için Engels'in söz verdiği ''Köleli-

363
ğin Uç Temel Biçimi'' yazrsrnr sabrrsrzlıkla beklediğini yaz|yot' ma-
kale ancak 1896'da Dİe Neue Zeit detğsinde (Jahrgang xrv, Bd. 2.
s. 545-54) yayınlandı.
-186.
115 31r' Charles Darwin, İnsanın Tiireyişi, (Ankara 1995), At-
tıncı Böltim: "Insanın Akrabal*larr ve Soyağacr Hakkında''. _ 187.
116 Engels bir Alman rahip olan Labeo Notker'in (952-1022) ta-
nıklığına değiniyor; alrntıladığı yer J. Grimm, Deutsche Rechtsal-
terthtiıner (''Alman Hukukunun Eski Çağlan"), Gtittingen 1828, s.
488. Engels, Irlanda'nın Tarihi adlr yarrm kalmrş yapıtında Not-
ker'i anar.
-193.
117 Engels, insanetkinliğinin bitki hayatı ve iklim üzerindeki
etkisi ile ilgili olarak şu yaprtı kullanıyor. C. Fraas, K]ima und
Pflanzenwelt in der Zeit, Landshut 1847. Marx, 25Maft 1868 tarih-
li bir mektu\unda Engels'in bu kitaba dikkatini çekti.
\ -197.
118 Engels, 1873 ekonomik bunalımına değiniyor. Almanya'da
bu bunalım 1873 Mayrsında, yetmiş 5nllannrn sonuna kadar etkisi-
ni gösteren uzun bir bunalrmın öncülüğiinü yapan ''müthiş bir çö-
küntü'' ile başladı. _200.
119 ç. ıy1r.
F. Hegel, Werke, Bd. XIII, Berlin 1s33. _ 205.
l20 p" placitis philosophorum adlr yaprtrn Plutarch'rn değil bi-
linmeyen başka bir yazarın (''sözde Plutarch'' denilen) olduğu son-
radan tanıtlandr. Bu, L00 yılı dolaylannda yaşamrş Aetius'tan geli-
yor. 206.
-
121 Genesis, Ch. 2, Verse 7. - 2O8.
go not Marx'rn elyazrsr ile yazılmrştır ve Aristoteles'in Me-
L22
taphysica ile Diogenes Laertius'un ÜnLu Filozoflann Yaşem]gn yg
Görüşleri adlı derleme yaprtrndan Yunanca olarak (Tauchnitz bas-
kısrndan) yaprlan aktarmalardan oluşuyor. Notun tarihi Haziran
1878'den eskidir, çünkü Engels'in [Aıüı]-Dtihrinğe Eski Ön-
söz'ünde Epikuros için kullanılan aktarmalan içine almaktadır. Ak-
tarmalardaki bütün italikler Manr'rndrr._208.
t23 Metaphysica'nrn sonraki basımlannda kitap D( için kitap X
denir.
-210.
Ma g. Wolf, Gesclıichte der Astronomie, ("Girkbilim Tarihi''),
München 1877. Mödler'in kitabı için bkz: 22. not.
-270.

364
125 3o parça Giriş'in orijinal taslağnı oluşturuyor. _2I3.
126 Kurey Amerika'daki
onüç İngiliz kolonisinden gelen delege-
lerin Filadelfiya'daki kongresinde 4 Temmuz l771'da kabul edilen
Ba$msızlrk Bildirisi, bu ko]onilerin Ingiltere'den aylıldığnr ve ba-
ğmsız bir cumhuriyetin, Amerika Birleşik Devletleri'nin kuruldu-
ğunu ilan etti.
-213.
|27 DoEanrn Diyatektiğmalzemesinin ikinci
dosyasrnrn içinde-
kiler listesinde parçaya verilen başlrk budur. Parça, L' Feuer-
bach'ın 16, 77, ].8 ve 19 diye numaralanmrş orijinal elyazılr dört
sayfasrndan oluşuyor. 16. sa;rfanrn başına Engels'in elyazrsr ile şun-
lar yazıImış: ''Aus'Ludwig Feuerbach'"' Bu parça, L. Feuerbach'ın
ikinci bölümünün bir parçasıydı ve 18. yüzyılrn Fransız materya-
listlerinin üç ana ''sınrflamalar'' tanrmrndan hemen sonra gelmek
için tasarlanmıştı. Engels, L. Feuerbaci'rn elyazmasrnı son olarak
gözden geçirirken bu dört sayfayr çıkardı ve onlann yerine başka
bir metin koydu, ama bu sayfalann ana içeriği ikinci böliimün dı-
şında kaldı (19. Yüzyıhn Doğabiliminde üç Büyük Keşif) ve bunlar
L. Feuerbach'ın dördtiırıcü bölümünde krsaltılmrş biçimde yinelendi.
Engels'in L. Feueıbach adh yaprtı, önce 1886'da Die Neue Zeit der-
gisinin Nisan ve Mayıs sayılannda basıldığı için, bu parçarun
1886'nın ilk çeyı'eğinden kaldıs kabul edilebilir. Parçanın birinci
sa5fasrnda metin bir ttiıncenin ortasında başlıyor. Tümcenin baş-
langıcr, Die Neue Zeitta basrlan L. Feuerbach'rn metnine göre yeni-
den yazılarak ayraç içinde verilmiştir.
-216.
128 3, aktarma, Starcke'rn Ludwig Feuerbaclı kitabrnda, Stutt-
gart 1885, s. 154-155, vardır. Feuerbach'rn 1846'da yazrlmrş Dı'e
Unsterb]ichkeitsfrage vom Standpunkt det Antropoloğe
("Antropoloji Açrsından Öltımsüzltık Sorunu'') yapıtrndan alrnmrş-
tır. (Bkz: Ludwig Feuerbach: SLmmtliche Werke, Bd. III, Leipzig
1847, s. 331).
-219.
129Engels, Feuerbach'ın sonradan basılmış özdeyişlerini kaste-
diyor: K. Grİn, Ludwig Feuerbach in seinem Briefwechsel und
Nachlass sowie in seiner philosophischen Charakterentwicklung
('Mektuplarında ve Yaprtlannda A1mr Zamanda Felsefı Gelişmesi
İçinde_ Ludwig Feuerbach'') Bd. II. Leipzig und Heidelberg 1874, s.
308. ozdeyişler, Starcke'ın kitabınrn 166. sayfasından aktanlmrş-
tır. _220.

365
130 ''5;""
.J:g n'avais pas besoin de cette hypothösd'(''Bu varsayr-
ma hiç gereksinme duymadım''). mekaniği izetineyaz-
- Giikyüzü soran
drğ yapıtında neden tannya değinmediğini Napol6on'a yanıt
olarak Laplace'rn söyledikleri.
-220'
131
Engels, 19 Ağustos 1874'te Belfast'ta toplanan Britanya Bi-
limsel llerleme Derneğinin 44. toplantısında Tyndall'rn yaptığ açış
konuşmasrna değiniyor (20 Ağustos 1874 tarihli ve25l sayılı Naüu-
re'da yayrnlanmrştrr). Engels, Marx'a yazdığı 21 Eylül 1874 tarihli
mektupta bu konuşma ile ilgili daha aynntrlr bilgi verir.
-22L
''3i1*irir1ik kanıt olamaz", diyor Spinoz a Ethica'd,a(krsım 1,
132
ek); bütün olaylann nedenlerinin nedeni olarak ''tann iradesini'' ve_
ren başka nedenler bilmediklerini itiraftan başka ellerinde kanrt
kalmayan klerikal-teleolojikal doğa görüşü yandaşlanna böyle kar-
şr koyuyor. _22l.
133 ''3i1"5rr6l başlıklr parça, Doğanın Diyatektiğİnin
öteki lo-
sımlanndan önce yazılmıştı. Elyazmasrrun ilk dosyasının açrş notu
budur. Parçanın, kaba materyalizmin ve toplumsal darvinciliğin ta_
raftan olan Büchner'e karşı Engels'in tasarladrğ bir yaprtrn özeti
olduğu görülüyor. Parçanın içeriğine ve Büchner'in ikinci baskısr
1872'de yayrnlanan Der Mensch und seine Stellung in der Natur
("Insanrn Doğadaki Yeri'') adh kitabının kenarlarrna Engels'in koy_
duğu notlara göre, Engels, en başta Büchner'in bu yaprtrnı eleştir-
meye niyetleniyordu. W. Liebknecht'in Engels'e yazdrğı 8 Şubat
1873 tarihli mektupta buldufumuz ''Büchner'e gelince, devam et!''
yollu özlü sözler-, Engels1in planı konusunda Liebknecht'e bilgi ver-
diğini anlatıyor. o halde bu parçanın 1873 başlannda yazıldığı ke_
sinlikle kabul edilebilir.
-222.
134 bngels, aşağıdaki pasajı Hegel'in Felsefr Bilimler AnsiHo-
pedrs/nin ikinci baskrsının önsözünden aktanyor: ''Zamanında Les-
sing, halkrn Spinoza'ya ölü köpek işlemi yaptığını söylemişti". He-
gel, Lessing ile Jacobi arasrnda 7 Haziran 1780'de geçen bir konuş-
maJn anrmsatıyor. Bu konuşma srrasında Lessing şöyle demişti:
"İnsanlar neden hAl6 Spinoza'dan ölü bir köpek gibi sözediyorlar?''
Bkz: F. H. Jacobi, Werke, Bd. IV. Abt. I. Leipzig 1819, s. 68.
Hegel, Fe]sefe Taihİıın üçüncü cildinde Fransrz materyalistle_
ri üzerinde geniş olarak durur.
-223.
135 3*'.6u değinilen, L. Büchner, Deı Mench und seine Ste]-

366
lung in der Natur in Vergangenheit, Gegenwart und Zukunft
(''Geçmişte, Şimdi ve Gelecekte Insan ve Doğadaki Yeri"), 2 Aufl.,
Leipzig 1872. Büchner, kitabınrn 170-7|. sayfalannda, insan gide_
rek geliştikçe, insanda doğanın kendinin far]<ına vardr$ ve insanın
pasif olarak doğanrn kör yasalanna kendini teslim etmekten vazge-
çip onlara egemen olduğu bir anın, yani, Hegel'in deyimiyle, niceli-
ğin nitelik haline geldiğ anın ortaya çrktığnı söyler. Engels, Büch-
ner'in kitabınm kendisinde bulunan kopyasrnda bu pasajr bir çizgi
ile işaretlemiş ve şöyle demiş: "Umschlağ'' (''Ani dönüş!).
136
-223.
Engels, Newton'un, ünln"Hypotheses nom frngo" ("Benvaı-
sayım icat etmem") sözleriyle üle getirdiğ, felsefi görüş darlığna
tümevanm yöntemini tekyanlı olarak aşırr değerlendirmesine ve
varsaJnma karşı olumsuz dawanşına değiniyor. Bkz: 15 numaralı
açrklayıcr not' _224.
137 ş"*1orr'on üferansiyel
ve entegral hesaplan kendi başrna
ve Leibniz'den önce keşfettiği, Leibniz'in ise a;mı keşfi gene kendi
başına yapmakla birlikte, buna daha yetkin bir biçim verdiğ günü-
müzde kesinlikle kabul edilmektediı. Engels, bu parçanın yazilrma-
sından iki yrl sonra bu sorun üzerinde daha doğru bir görüş ortaya
koymuştur. -224.
138 Engels, Hegel'den
şu pasaja değiniyor: Loğkde EnzyHopd-
die der phihosophischen Wissenschafüen (''Felsefi Bilimler Ansiklo-
pedisi"), paragraf 5, not: "Herkes kabul eder ki, herhangi bir bilimi
bilmek için onun üzerinde çalrşmamız gereklidir ve ancak böyle bir
bilginin yardlmı ile onun üzerinde bir yargda bulunabilirsiniz. Bir
ayakkabı yapmak iğn ayakkabrclntn zanaatrnı öğrenmeniz ve yap-
manız gerektiğini herkes kabul eder. ... Yalnız felsefe için, sanılır
ki, böyle bir inceleme, çaba ve uygulama hiç de zorunlu değldir." _
225.
139 Hegel, Fe]sefi Bilimler
AnsiHopedisİ, paragraf 6. gözlem:
"Fikir ile gerçeklik arasındaki bu a5rnlık, kendi soyutlamalanna,
bun]ar düşlerden ibaret olsalar da, doğru ve gerçek şeylermiş gö-
züyle bakan ve politika alanına bile yüklemekten özel bir zevk duy-
dufu buyurucu 'yüküm'le övünen analitik anlrk için özellikle değer-
lidir. Sanki dünya nasrl olmasr gerektiğini ama olamadığını öğren-
mek için bu anlığ beklemişti!" -225.
140 4r* yaprt, paragraf
20 için gözlem.
-225.

367
141 4rr., yaprt, paragraf ZL'e ek.
-225.
142 Hegel'in, bozulmamış bir halden düşünme haline, hem top-
Ium tarihinde ve hem de bireyin evriminde geçişle ilgili sözüne de-
ğiniliyor: ''Gerçek şudur ki, ... bilincin uyanrşr insanın kendi doğa-
srndan çrkmıştır ve aJrnr tarih insanoğlunun her birinde tekrarla-
nır" (Fe1seıİ Bilimler AnsiHopedisi,paragraf 24, ek3).
-225.
143 3i. ''matematiksel şiir'' terimi, W. Thomson tarafından
Fransız matematikçi Jean Baptiste Joseph Fourier'nin Thdorie
analytique de la cha]eur ("Isrnrn Analitik Teorisi") Paris 1822, yapı-
tı, için kullanılryor. Bkz: Thomson and Tait, A Treatise on Natuıa]
Philosophy, vol. I. oxforğ 1867, s. 713'te kitabın indeksi. Bu kitabın
Engels tarafrndan yapılhn özetinde bu lçrsrm kopya edilir ve belirle-
nir.
-225.
144Hegeı, Felsefı Bi]imler AnsiHopedisi, paıagraf 130, gözlem;
Mantık Bilimi, kitap II, bölüm II, licsım 1; ''Maddenin Giizenekliliği
Üzerine Not". _ 225.
145 Hegeı, Fe]sefi Bi\im]er Ansiilopedisi, paragraf 103, ek. Bu-
rada Hegel, ''başka birinin iki katı özgül ağırlığ olan bir cisim aynı
hacim içinde öteki cismin iki katı kadar malzeme krsrmlan (atom-
lar) içerir'' diyerek cisimlerin özgül ağrlıklan arasrndaki farklan
açıklayan fizikçilerle polemik yapıyor.
-226.
146 R,. 9*"rr, On the Nature of Limbs, London 1849, s. 86.
226.
-
147 B. g*ççel, Natiirliche Schöpfungsgeschichte ('Yaratrlrşrn
Doğal Tarihi''), 4. Aufl., Berlin t873.
-226.
148 Hofr'r"',rr, kitabrnın 26. sayfasında, Rosenkranz'ın System
det Wissenschaft, Ein philosophisches Eneheiridion, Königsberg
1850, kitabında şu aktarmayr yaplyor: ''... Platin ... metalliğ_in en
yüksek basamağı alınmak istenirse, aslrnda ancak gümüşün bir pa-
radoksudur. Bu yalnrz altın için geçerlidir..." (paragraf 475' s. 301).
Hofmann, Prusya kralı Friedrich William III'ün şekerpancan
sanayiini otganize etmede gösterdiği ''hizmetleri'', kitabıııın 5 ve 6.
sayfalannda anlatri.
-227.
149 Brr*"1.'in elyazmasında Cassini adı çoğul olarak (die Cas-
sinis) verilir. Fransrz bilim tarihinde Cassini adlr dört gökbilimci
vardrr: 1) Giovanni Domenico Cassini (1625-17].2), İtalya'dan göç
eden Paris Rasathanesinin ilk müdürü; 2) onun oğlu Jacques Cas-
sini (1677_1776); 3) ikinci oğlu Cesar François Cassini (1714-
1784) ve 4) onun oğlu Jacques Dominque Cassini (1784-1845). Bu
dört kişi birbiri ardından Paris rasathanesi müdürlüğü görevini
yapmıştrr (1669'dan 1793'e kadar). İlk üçü dünyanın
şetıı ı<onu-
sundaki nevtonculuğa aykrn görüşleri yanlış olarak benimsemiş,
ancak sonuncusu, dünyanın büyüklüğii ve şekli ile ilgili daha sağ-
lam ölçülerin etkişi altrnda, dünyanrn ekseni
ç"*"'iird" kaldığiı
söylerken doffu hareket ettiğini kabul etmek zorunda kalmiştı.
-227.
150 15. Thomson, An Outline of the Sciences of Heat and Elect_
ricty, 2nd. edition, London J.BAO. -227.

des
I' E. Hreckel, Anthropogenie oder Entwickelungsgeschichte
Menschen,Leipzig L874, s.7O7-7O9.
152
-22g.
Hackel (Natİİr]iche Schöpfungsgeschichte, 4. Aır{l., Berlin
1873, s. 89-94), Kant'm Teleolojik Yargz Gücüntim Eleştirisİnde
(ikinci krsrm) ''mekanik açıklama yöntemi'' ile teleoloji arasında
düştüğti çelişkiyi belirtir. Kant'ın tersine teleolojiyi dış amaçlann,
dış erekliliğn öğretisi olarak gösterir. oysa Heğel Fi\sefe i*iu,
cilt IIII, kısım III, böliım 4, Kant'la ilgili paragraf,a (Werke, Bd. xV:
Berlin, 1836, s. 603) aynı Teleolojik Yargı Gicünİin Eleştirisİni in-
celerken, organik varlrklarda ''herşeyin erek ve aynr zamanda kar-
şılıklı olarak birbiri için araç olduğunu'' kabul eden Kant'ın ''iç
ereklilik'' görüşünü önplana koyar. (Hegel'in verdiği Kant'ın sözle-
n.)-228.
153 Hegel, Mantık Bilimi, kitap III, bölüm II, krsım 3. Engels
Doğanın Diyalektiği üzerinde çalışrrken G. w. F. Hegel, Werkeibd.
V, 2. Aufl., Berlin ]"841 baslıısınr kullanmıştıt.
-228.
154 Ayru yaprt, bölüm III, krsrm L _22g.
_ - 1uu Bu, (Bkz:
"metafiziği'' örneğin genel olarak felsefi düşünce diye
kabul eden 15 numaralı not.) Newton,un yaptrğr gibi eski an-
lamğg değl de, modern anlamda, yani metafizik-dtıştınce yöntemi
olarak almak demetir.
156 Compsognathus.
-p80.
Sürüngenler srnıfindan olan, ama kalça
-
ye arka ayaklannrn yapısr bakımından kuşlara yakın olan dinozor-
lar ta]<ımından artık kaybolmuş bir hayvan (H. A. Nicholson, A Ma-

369
nual ofZoologr, Sth ed., Edinburg and London 1878, s. 545).
Archaepter5aiçin bkz: 18 numaralı not. _ 233.
157 Engels, Selenterelerde tomurcuklanma ya da bölünme ile
çoğalmaya değiniyor.
_233'
158 Hegeı, Felsefi Bilim]eı AnsiHopeüsi, paragraf 135, ek ör-
neğin bir organik cismin kollan, bacaklan ve organlan yalnız onun
parçalan değildir: bunlar ne olduklannı ancak kendi birliklerinde
bulurlar ve bunlann bu birliği etkiledikleri eibi birliğin de on]an et-
kileüğ sözgötii,rmez. Bu licsımlar ve organlar, canlr bedenlerle de-
ğl, ancak kadawalarla uğraşan bir anatomistin eli altrndaya|nızca
parça haline ge|it.'' _234.
159 4* yaprt, paragraf 126, ek.
- 234.
1604*ryapıt, paragraf 117 ek. _235.
161 4*, yapıt, paragraf 1I-5, not. Burada Hegel, yargnın biz_
zat kenü biçiminin özne ile yii'klem arasrndaki farlo belirttiğni
söyler. _235.
162 3üriik biı olasılıkla burada kastedilen Clausius'un kitabı_
dır. Die mechanische Wİbmetheorie, 2-te umgearbeitete Auflage' I'
Band, Braunschweig 1876. Kitabın 87_88. sayfalannda ''rsrnın pozi-
tif ve negatif niceliklerinden'' sözedilir- _237 -
163 Bngglş'irı kastettiği J. Grimm'in Geschichte d,eı deutschen
Sprache (''Alman Dilinin Tarihi"), 4. Aufl., Leipzig 1880, ilk baskrsı
ıg+g'ae Leipzig'de. Grimm, 1881-82'de yazrlan Frankonya Diyalekti
adlı yapıtrnda daha geniş bilgi verdiği Frankonya lehçesinden söz
eder. Bu notun 1881 dolaylannda yazılmış olmasr gerekir.
_238-
164 K"6"" ya da alınyazısı anlam'na gelen ''kısmet'' sözcüğünü,
Engels aynen kullanıyot.
-24o.
165 prr. rlrf in The Origin of Species by Means of Natural Selec'
tion(1859). -241.
166 11"iog'nia, bir katolik Kapuçin rahibi ile, tartrşma dolayrsry-
la Yahuölerin din kitabı Tausves Jontofa başvuran bilgili bir Ya-
hudi hahamı arasındaki ortaçağ tarüışmasınr anlatan "Disputation''
(Romanzeıo, cilt [I, 1851) şiirinden bir parça, Kapuçin'in yanünda
Tausves Jontof şeytana havale eölir. Bunun üzerine öİkeli haham
kii,lçrer: "Giht nichts mehr der'Tausves Jontof . Was soll gelterİ? Ze'

370
teIı. Z9fur." (Elğet Tausves Jontof artıkgeçerli değilse,
ne geçerli ola-
cak? İmdat! Imdatl'') _242.
167 ç. W.
F. Hegel, Werke,Bd. III. 2. Aufl., Berlin 1841. Aktar_
madaki italikler Engels'indir.
-242.
]68 Hegel'in Phdnomenoloğe des Geİstes adlı yaprtının önsö-
zünde şu kısma değiniliyor: ''Çiçek açtığ zaman tomurcuk
kaybolur
ve biz, sonrakinin öncekini çtirüttiiğtinü söyleyebiliriz. s"""" gibı,
meJrve oluşunca çiçek, bitkinin varoluşunun yalancr bir biçimi"ola-
rak açıklanabilir, çiirrkü onun gerçek doğası olarak
çiçet yerine
meyve ortaya çıkar.'' Engels, bunu, G. W. F. Hegel, wei*i,Bd. II,
2.
Aül., Berlin 1841'den aktanyor. _243.
169 Dido _ Engels'in, Marx'a yazdığ 16 Nisan 1865 ve
.
Ağustos
10
1866 tarihli mektuplarda bahse*igi köpeğnin adıdrr.
2U. -
170 Hegeı, mantğn
üç kısma böliiımesi (varlık mantrğ, öz
mantığ ve kavrım mantığ) ile yargının dörtlü sınıflar*.., .i..rr-
daki uygunluğu şöyle açıklar: 'Yargının çeşitli ttirlerini bizzat man_
tıksal fikrin genel biçimleri belirler. Buna göre, yarglnrn varlrk, öz
ve kawam aşamalanna paralel olan üç esas
çeşidini elde ederiz.
Bunlardan ikinci tiir, farklılaşma olan tür niteliğne uygun
olarak, ikiye aynlmalıdır.', (Hegel, 'ş"-".,
Fe]sefi Bilimler ı"|"ia"p"Şiii,
paragraf 171, ek.)
-244.
_ Buradaki singulaer [tekil], partikulaer [tikel], unİverse]I
''_1
[tümel] tanrmlamalan, biçimsel maniık anlamında tekii olarak, ti-
kel, ttmel demektir. Einzelnes, Besonderes, Ailgemeines (bireyser,
özel, genel) diyalektik kategorilerinden farklrdır. _ 245.

.- .-u? EngeJs, Hegel'in Mantık Bilİmİnin üçiitıcü kitabında yargı


ile ilgili tüm bölümüntirı sayfalannı veriyor. _245.
173Hegel'in Mantık Bitimlnin üçüncü losmının tiimti. _247.
l74 Heckel, YaıadıJışın Doğal
Tarİhi (Berlin 1873) yapıtınrn
dördiincü baslosrnın 75-77. sayİalannda, insanda ..,
ç".rJ kemış-
nin bulundufunu Gethe'nin nasrl keşfettiğini anlatır. Heackel'e
göre Gethe bu sonuca tümevanm yöntemi ile ulaşmıştrr: "Bütün
memeli hayvanlarda ara çene kemiği vardır" noktasından hareket
ederek şu t'imevanm sonucunu çıkarmıştır: "o halde insanda da
böyle bir kemik vardır''. Bu sonucu izleyerek deneysel bıgilerıe
on"

371
doğrulamıştır (embriyon halinde iken insanda ara çene kemiğ'inin
bJunmasi ve yetişkinlerdeki bazı kalıtsal durumlar), Engels,
Heckel'in şöziiırıü ettiği tiimevarıIIun yanlrş olduğunu, çtirüü doğru
olduğu kabul edilen, memeli ''insanın'' ara çene kemiğ yoktur öner-
mesine aylıon düştüğiirığ söylüyot _248.
175 Engels, açıkça Whevıell'in iki temel yapıtına değiniyor: İ[is-
tory of the Inducitive Sciences (üç cilt, London 1837) ve PhiLosophy
of fhe Inductive Sciences, (iki cilt, London 1840).
Elyazmasında şöyledir:''Die bloss mathematischfen] umfass
[en]d.''- Anlaşrlıyor ki burada ''umfassend'' sözcüğü,
saf matematik-
sel bilimlerilen ''oluşuyor'' anlamında kullanıIıyor: bu bilimler,
Whewell'e göre, ''her teorinin koşullannr" araştrran ve bu anlamda
aJrru zamanda ''düştimce diiııyasrnın coğrafuasında'' merkezi yeri
aian saf aklrn bilimleridir. Whewell, Phiksophy of the Inductive Sci-
ences (Vol. I. Book II)'de başlıca unsurlannı geometri, teorik arit_
metik ve cebir olarak gördüğü ''saf bilimlerin felsefesi''nin losa bir
taslağnr verir. Whewe||, History of the Inductive Sciencecda, ''tü-
mevanmsal bilimlerin" (mekanik, gökbilim, fızik, kimya, mineralo-
ji, bitkibilim, hayvanbilim, fizyoloji, yerbilim) karşısına''tümden-
gelimsel" bilimleri (geometri, aritmetik, cebir) koyar'
-248-
u6 ''c_g-Ö" formii,lünde G genel, B bireysel, Ö özel anlamında-
dır. Bu fomiiü Hegel tarafindan tiimevanm çıkanmlannın mantık_
sal özü tahlil edilirken kullanrlrr. Bkz: Hegel, Mantık Bilimi,lot'ap
III, bölüm I, }ısrm 3, ''fiimevarrmın Tasımr" paragrafi' Hegel'in En_
geis tarafindan daha aşağda anı1an önemesi (tümevanmsal çıka-
nmın aslrnda şüpheü olduğu) aynı yerdedir. _248'
177 g. a. Nicholson, A. Maaual of Zoology,5th ed., Edinburgh
and London 1878, s. 283-85, 363-70,481-84. -249'
178 Hegel, Felsefi Bilimler AnsiHopedisi, paragraf 39: "Deney
bize birbirini izleyen değişikliklerin algılannı verir ... amabit zo-
runJulu.k bağlantısı ortaya koymaz.'' _ 251'
179 Spinoza, Ah]ak, bölüm I, tanrmlamalar 1ve 3 ve teorem 6'
-253.
1803p' 16 numaralı not. _253.
181 3, başlık, Doğanın Diyatektiğİne ait malzemenin ikinci
dosyası iğn Engels tarafindan hazırlanan içindekiler listesinde ve-

372
rilmiştir. Bu not, 20 Eyliil 1877'de Alman Doğa Bilginleri ve Fizik_
çilerinin Münih Kongresinde bitkibilimci Nİigeli'nin ortaya attrğı
temel tezin eleştirici bir tahliline aynlmrştır. NEigeli'nin konuşmasi_
nın başlığ''Die Schranken der naturw'issenchaftlichen Erkenntnis''
(Doğabilimsel Bilginin Sınırlan) iü. Engels bunu, kongre raporu-
nun ekine göre aktanyot. (Tageblatt der 50 VeısammJung deuts-
cher Naturfoıscher und Arzte in Mijmchen 1877. Beilage, Septem_
ber 1877.) Büyük bir olasılrk]a rapor kenüsine, kongreye kaLlmış
olan K. Schorlemmer tarafından sağlanmıştır. 254.
|82 Engels, yeni
-
'kimyada bir bir kimyasal element keşfettiğni ve bu keşfın
devrime yolaçacağını bile bilmeyen Joseph Priesiley
tarafinan L774'te oksijenin keşfine değniyor. Engels, bu keşif konu-
sunda Marx'ın Kapitaliıın ikinci cildine yazdığ, önsözde daha ay-
nntrlı olarak konuşuyor. _256.
1836L Hegel, Fe]sefr Bi]im]er Ansiilopedisi, paragraf 13, üp-
not: ''Ttimel olan salt bir biçim haline getirilip tikel olanla koordine
edilince, t'imelin kendisi de bir tikel haline düşer. Günltik konular-
da sağduyu bile tikellerin yaIuna bir tümel koymanın saçmalığına
düşmez. Meyve arzu eden bir kimse kiraz, elma ve üztimü, bunlar
meJrve olmayrp kiraz, elma ve üziim oldufu için reddedilir mi? '' _
258.
184
-liimüne Rurada Hegel'in Mantık Bilİmİne,bunun
değiniliyor. Hegel, gökbilime değinerek,
nicelikle ilgiti bö-
ölçtılemeyen uzak-
lrklann, zamanın ve yrldrzlann ölçülemeyen çoııui,unun ı<tıtü son-
suzluğu nedeniyle değil, ''bu öIçii ilişkiJeri ve aklrn bu nesnelerde
tanrdğ bıı yasaLar yüziinden" gökbilimin alkışlanacağnı söyler;
''çünkü bunlar usun sonsrızluğu ve ötekiler ise usüşının şonsuzlu-
ğodur.'' Hegel, Mantık Bilİmi, cilt I, Böliim II, losrm 2, not: ',Sonsuz
Gelişmenin Yüce Fikri.'' _260.
185 3r, Italyan iktisatçısı
Galiani'nin De\la Moneta(',Para üe_
rine'') adlı broşiiriiırıden, Engels tarafindan biraz değiştirilerek ya-
pılmış biı aktarmadrr. Ayıu aktaıma, Kapitalin birinci cildinde
Man tarafrndan da kullanılmıştı. Marx ve Engels, Custodi baslo-
srndan yararlanıyorlardı: Scrittori c]assici ita]ianİ ü ecönomia poli-
tica.Parte moderna, Tomo III, Milano 1803, ş. 156. _260.
786 "ı1* de böyledir''
sözleri Engels tarafından sonradan eklen-
miştir. olası ki, Engels, tamamen kesin bir anlamr olan, ama bitim-

{ 373
li bir ondalık ya da normal bir kesirle anlatılamayan ır sayrsınr kas-
tediyor. Bir dairenin alanr 1 olarak alrnırsa, ııf = l so.ruco: ı=Vr,
(burada r dairenin yançapıdır) olur._260.
187 Engels, Hegel'in Doğa Felsefesİndeki şu kısmr kastediyor:
''Güneş gezegene hizmet eder, tıplc genellikle güneşte olduğu gibi,
ay, kuyıııklu yıldızlar, yıldızlar da yalnızca diirıyanın belirüileridir."
(Paragraf 280, ek).-261.
188 Engels, sir John Lubbock'un Ants, Bees, and Wasps
(''Kanncalar, Anlar ve Eşekanlan") aüı kitabının George Romanes
tarafindan yaprlan tanrtılmasrna değiniyor. Bu tanıtma yazısı, 8
Haziran 1882 tarih ve 658 sayılr Ingiliz dergisi Naturdda yayrnlan-
dı. Engels'in ilgilendiği, kanncalar ''ultraüyole rşrnlanna karşı pek
duyarlrdrrlar'' pasajr Naüure'ın )oilIl. cildinin l22. sayfasındadır. _
262.
189 Bt g"ls, A. von Haller'in "Falschheit der menschliehen Tu-
genden'' adlr şiirine değniyor. Haller bu şiirde şöyle iddia ediyordu:
''Doğanrn deriniıe hiçbir yaratıcr ruh inemez; bu ruh yalnız drş ka-
buğu gösterirse, en büyiik mutluluktur." Gethe, ''Allerdings'' adlr
şiirinde (1820), doğanrn tek bir birlik olduğunu, Haller'in yaptı$
gibi insan için bilinmeyen iç çekirdek kısmı ve dış kabuk diye bölü-
nemeyeceğini belirterek Haller'in idüasrna karşr çıktı. Hegel,
Gceethe ile Haller arasrndaki bu çekişmeyi Felşefr Bi]imler AnsiHo-
pedisİnde (paragraf 140, not ve paragraf246, ek) iki kez belirtir. _
263.
Mantık BiLimi kitap II, bölüm I, losrm 1, ''Gtirii'rıüş''
190 Hegeı,
paragrafr ve bölüm II (''Görüngü"). Bu bölüm kendinde-şey
i''r""aı"au-şey ve Varoluş'') ve bir gözlem (''Transandantal ldealiz-
min Kendinde-Şeyı") ile ilgili ayn bir paragraf içerir. _264.
191 Hegeı, Felsefi BiLimler AnsiMopedisi, paragraf 124, Giizlem
ve Ek.
-264.'
192 Hegeı, Mantık Bilimı, kitap III, bölüm III, kısım 2'
-264.
193 Hegel, Felsefi BiLimler AnsiHopedisİ. paragraf 128, ek. _
266.
194 4*,
yaprt, paragraf 98, ek 1: ''... çekim, maddenin, itim ka-
dar temel bir özelliğidir.'' _266.

374
195
3çr. Hegel, Mantık Bihimi, kitap I, bölüm II, krsrm 1, za_
man ve uzay ve maddenin böltinmezliği ile sonsuz böliinebilirliği
arasında Kant'ın koyduğu çatrşkı üzerindeki gözlemi. _267.
lffi Hegel, Naturphilosophie (''Doğa Felsefesi''), paragraf 261,
ek.
-268.
197 Hareket miktannrn korunmasr fıkri Descarteş,ın.Le T?aitl
d'e ]a Lumiörc adlı yaprtında, Le Mondeaüı çalışmanrn birinci kıs_
mrnda ortaya konmuştu. Bu yapıt, 1630-33'te yazrlmış ve 1664,te
basılmrştır. Aynı frkir Descarües'ın Debeaune'a yazdığ 30 Nisan
1639 tarihli mektubunda da belirüilmişti. Bu önerme, en tam şek-
liyle şu yaprtta verilmiştir. R. Des_Cartes, Principia Philosophiae
("Felsefenin llkeleri"), Amsteloilami 1644, Pars secunda, )OOffI.
268. -
198 G"orr", The Coııelation
of Physical Forces(''Fiziksel Kuwet-
lerin Karşılıklı Ilişkisi''), bkz: 16 numaralı not. Grove,20-29, sayfa-
larda, mekanik hareketin bir ''gerilim durumu''ndan ve ısıya dönüş-
mesi halinde "kuwetin yokeülmezliğ"nden sözediyor. _268.
199 3, not, ''Planın
Anaçizgileri'' olarak ayıu sayfada yazrlmıştı
ve ''Hareketin Temel Biçimleri'' bölümiinde Engels'in geliştirdiği fi_
kirlerin bir özetidir. _270.
200 Grove, The Correlatİon ofPhysİcal Forces (bkz: 16 sayılı
not). Grove, ''maddenin durumlan" ile ''ısı, ışık, elektrik, manye_
tizm, kimyasal ilgiyi ve hareketi", "hareket" ile mekanik hareketi
ya da yer değiştirmeyi kastediyor. _270.
3, anaçizgiler, Doğanın Diyatektiğnn birinci dosyasrnrn
201
ilk sayfasrnda yazrlıydı. Içeriğ balomından bunlar, Engels'in
Maı:<'a yazüü 30 Mayıs 1873 tarihli mektubuna uygun düşer. Bu
mektup şu sözlerle başlar: ''Diin sabah yatakta, doğabilim konusun-
da şu diyalektik fikirler aklrma gelü.'' Mektupta bu fikirlerin konu-
mu elimizdeki taslaktan daha kesin. Taslağın a5m:. gtirr, 30 Mayls
1873'te, mektuptan önce yazıldğ sonucıırıa vanlabilir. Bu taslak-
tan losa zaman önce yazrlan Büchner'le ilgili parça bfu yana, Doğa-
nn Diyalektiğİnin bütiiırı öteki bölümleri ve parçalan, daha sonra,
yani 30 Mayıs 1873'ten sonra yazrlmıştrr. _271.
2o26. Comte, bilimlerin bu şrnrflandrrma siştemini, ilk önöe
Paris'te 1830-42'de yayrnlanan olgucu Fe]sefe Deıs]eriadlı ana ya-

375
prtında ortaya koymuştur. Bilimlerin srnrflandrnlmasr sorunu, ''Bu
Dersin Planınrn Bir Konumu, ya da Pozitif Bilimlerin Hiyerarşisi
Üzerine Genel Düşünceler'' başIı.klr, kitabrn I. cildinde, ikinci derste
özel olarak işlenir. Bkz: A. Comte, Cours de phihosophie, positive, t.
I. Paris 1830.
-273.
203 Brr*"1*, ilk önce 1816'dan basrlan Hegel'in Mantık Bilimi
yapıtrnrn üçüncü krsmrna desniyor. Hegel, Doğa Felsefesİnde, do-
''organik'' terimle-
ğabilimin üç ana bölümiinü ''mekanik'', ''fizik'' ve
riyle anlatrr.
-273.
204 Bu not, Engelslin Doğanın Diyahektiğ malzemesinin ikinci
'
do.y."r'ra koyduğu üç büyiik nottan (Noüen) biridir (daha küçiik
notlar birinci ve dördii'rıcü dosyalara konmuştur). Bu notlardan iki_
si ''Gerçek Dünyada Matematik Sonsuzluğun llkörnekleri Üzeri-
-
ne'' ve '"Mekanik'Doğa Anlayışı Üzerine" _|AntiJ-Diihrinğe notlar
ve eklerdir; bunlarda Engels |Antf,-Diihrİndin çeşitli yerlerinde
yalnız anaçizgileriyle, krsaca belirtilen bazı çok önemli fikirleri ge-
liştirir.''Nögeli'nin Sonsuzu Anlama Yeteneksizliği'' başlıklı üçüncü
notun [Anfı] -Dtihrinğ|e hiçbir ilgisi yoktur. İlk iki not büyük bir
olasılıkla 1885'te yazılmrştır. Herşeye karşın bunlar, Engels'in
lAntfl-Diihrinğin genişletilmiş ikinci baskrsrnı basrma hazırladığı
1884 Nisan ortasrndan önceki, ya da Engels'in kitabın ikinci basr-
mrnrn önsözünü bitirdiği ve yaJnncrya yolladığ 1885 Eylül sonun-
dan sonraki bir tarihi taşıyamazlar. Engels'in 1884'te Berristein ve
Kautsky'ye, 1885'te Schlüter'e yazdığ' mektuplar, kitabrn ikinci
baskısrnın sonunda vermek iizere, tAntil-Diihrinğ de|ı çeşitli krsım-
lara doğabilimsel karakterde bir dizi ek]er ve notlar yazmayr tasar-
ladığnı gösteriyor. Ama Engels, başka konularla son derece meşgul
olduğundan (herşeyden önce Man<'ın Kapitaliniı ikinci ve üçüncü
ciltleri ile ilgili çalrşmasr yüzünden), niyetini yerine getiremedi.
Yalnızca lAntfl-Diihrİnğin birinci baskısının 17-18 ve 46. sayfalan_
na konulan iki ''not" ya da ''ek"in kaba bir taslağrnr yapabilirdi. Bu
not, sözkonusu "notlann'' ikincisidir.
'"Mekanik' Doğa Anlayışı Üzerine'' başlığr, Engels tarafindan
Doğanın Diyalektifr'nin ikinci dosyasının içinde.kiler liştesinde ve-
rilmiştir. Altbaşlık "46. sayfaya 2. not"; ''hareketin çeşitli biçimleri
ve onlarla uğraşan bilimler'' bu notun başındadır. _274.
2054. 6"ç116, Die wİssenschaftIichen Ziele und Leistungen der
Chemie, Bonn 1878, s. 12.
-274.

376
206 3*a6", 15 Kasım 1877 tarih ve 42o sayllı Naüuredeki bir
yazlya değiniliyor. Yazrda A. Kekule'nin Bonn Üniversitesi rektör-
lüğünü yiiklenitiğ zamaı.ı.' 18 Ekim 1877'de yaptıs konuşmanın
özeti veriliyor. Konuşma 1878'de, Kİmyanın Bİ]imsel Amaçlan ve
Başanlan başlığ altında broşiir halinde yayınlandı.
-275.
207 B. 11*.L"|, Die Perİgenesiş
der Plastidu]e oder die We]hen-
zeugung der LebensteİIchen. Ein Versuche zur mechanischen
ErHİirung der e]emanteren Entw'ickelungs-Vorgilnge, Berlin 1876,
s. 13.
-275.
208 7nç7", Meyer eğn'si elementlerin atom asrlrklan ile ato_
mik hacimleri arasındaki oranı gösterir. 1870'te Annalen der Che-
mie ıınd Pharmacie, adlı dergide yayrnlanan ''Die Natur chemi-
sehen Elemente als Funktion ihrer Atomgewichte'' başlıklı makale-
sinde konu üzerinde duran L. Meyer tarafindan oluşturulmuştur.
Elementlerin atom ağırlıklan ile fiziksel ve kimyasal özellikleri
aı'asuıdaki ba$ntıyı keşfeden Rus bilgin D. İ. Mendelyev olmuştu.
Mendelyev, L. Meyer'in makalesinden bir yıl önce, Mart 1869'da
Rus Kimya Derneğ Dergisİıde ya5nnlanan ''Elementlerin Özellik-
leri ve Atom Ağrlıklannın Bağntısı'' başlıklı makalesinde kimya-
sal elementlerin periyodik yasasını formiiıle eden ilk kişidir. Meyer
de, Mendelyev'in keşfrni öğrendiği zaman periyodik yasayl bulınak
üzereydi. onun yaptrğ eğri, Mendelyev'in keşfettiği yasayı grafik
olarak canlandınyordu; yalnız Mendelyev'in tersine, bu eğri, yasaJn
dıştan ve tekyanlı terimlerle anlatıyordu. Mendelyev, çrkardrğ so-
nuçlarla Meyer'den çok daha ileri gitti. Mendelyev, keşfettiğ peri-
yodik yasaya dayanarak, o zamanlar henüz bilinmeyen kimyasal
elementlerin varlığınr ve belli özelliklerini haber verdi. L. Meyer,
daha sonraki çalışmalannda, periyodik yasanrn doğasınr anlama
eksiktiği gösterdi. _27 6.
209 31r' 183 numaralr açrklaylcr not.
-278.
210 B. g*"Lel, Natiirlİche Schöpfiıngsgeschicte,4. Aufı., Berlin
1873, s. 538, 543, 588; Antropogenİe, Leipzig 1874, s. 460, 465, 492.

-278.
' 211 Hegeı, FeIşefi Bi]igı]eı AnsiHopedisi, paragraf 99, ek.
278.
-
2t2 Pıııpatça, Noten (''Notlar'') diye işaretlenen aJrrl bir sayfaya
yazrlmıştr. tAntfl- Diihrinğe "'Mekanik' Doğa Anlayışı Üzerine'' baş_

., I I
lıklı ikinci notun orijinal taslağ olabilir." _278.
213 3i'irr"i nokta için Engels, Hegel'in, aritmetikte
düşüncenin
''düştincesizlik'' içinde hareket ettiğ' (Mantık Bilimi, kitap I, bölüm
II, kısım 2, felsefi kavramlann anlatılması için sayısal belirlenimle-
rin üzerine gözlem) sözlerini kastediyor; ikinci nokta için ise, He-
gel'in, ''doğal sayr sistemi, şimdiden, salt dışsal ilerleme içinde ken-
dini gösteren nitel unsurlarla ilgili böyle bir düğiim çizgisi gösterir''
vb. (aynr yapıt, bölüm III, kısım 2, ö1çü ilişkilerinin düğüm çizgileri_
nin örnekleri üzerine gözlem; natuıa non facit sa]tum) deyişini kas-
tediyor.
-282.
2I4 go deyim, Engels'in "Doğru ve Eğri'' parçasında belirttiği,
Bossut'un kitabında varür. Bossut, ''Bitimli Farklarla Entegral He_
sap'' bölii,miirıde, özelli}le şu problemi inceler: ''x değişken büyüklü_
ğün tüm sayılı basamak]annı entegre etmek ya da toplamak." Bos-
sut Ax farlıcnrn değşmez oldufunu kabul ediyor ve onu oı Yunan
harfi ile gösteriyor. oı 'nın ya da o toplamr -x'e eşit olduğundan, ro x
1 ya da ı9'rn topla-' da /e eşittir. Bossut bu denklemi ) aıf = a5;
çiminde yazat. oJ değşmesini drşarda bırakır ve toplema işaretinin
öniitre koyar. .)f xformütirıü elde eder ve bundan da ).f = r7.,'
=
denklemi çıkar. Bossut bu son denklemi daha sonra )ı ).f, )F
vb. büyiikltiklerini bulmak ve başka ödevleri çözmek için kullamlır.
Bkz: Bossut, T"ait6s de Ca]cul diff1ıentiel et de Ca]cu] İnt6gra1,t.\
Paris 1798, s. 38.
-286.
215 61 Bossut, T"ait6s de Cahcu] üff1rentiel et de Ca]cu]
intdgral, t. I, Paris an VI (1798), s. 149.
-288.
216 Karşrlrklı koorünatlar sis-
teminde düşiimülen eğrileri Bos_
sut'un nasrl adlanürüğnı gösteri-
yor.
-288.
217 Engels, Bossut'un T?a-
jüğssinin ].48-51. sayfalanndaki
17. şekli ve bunun açrklamasınr
kastediyor. Bu şeklin biçimi şöyle-
dir: BMK eğridir. MT onun tanjan-
trdır. P, koordinatlann kutbu ya
da orijinidir. PZ kutupsal eksen-
dir. PM, M noktasrnın ordinatıdrr.

378
(Engels buna "gerçek apsis'' üyor; günti,müzde ise yançap vekttirü
üye adlandınlryor). Pm, M'ye son derece yalon olan m noktasrnın
orünatıdır (Engels bu yançap vektörü için ''diferansiyel sanal ap-
sis'' diyor). MH, MT tanjantına üktir, TPH, MP ordinatına diktir.
Mr, PM yançapı ile gösterilen eğridir. MPm son derece küçfü bir
açı olduğundan, PM ile Pm paralel kabul edilir. Mrm ve TPm üç-
genleri de Mı:ııı ve MPH üçgenleri benzer üçgenler olarak kabul edi-
lir. 288.
-218
3çr' 95 numaralr not. _289.
219 3o not, Engels'in Doğanın Diyalektiğ malzemesinin
ikinci
dosyasına koydufu üç büytik nottan (Noüeı) biridir (bkz: 204 sayılı
not). Önce tAntİJ-Dtihrinğin ilk baskısının 17-18. sayfalanna bir
açıklama notunun ilk taslağı olarak yazılmıştır. ''Gerçek Diinyada
Matematiksel Sonsuzun İlkörnekleri üerine'' başlğ, Doğann Di-
yalektigr-.nın ikinci dosyasının iğndekiler listesine Engels tarafrn-
dan konmuştur. ''S. L7-18 lçin; Düşünce ve Varlığn Uyumu. _
Matematikte Sonsuz'' altbaşlığ, notun başlangıcında vardır' _290.
22o 7ç;7i1 est in infnl]ectu, quod non fuerit in sensu (duyularda
olmayan bir şey zihinde de yoktur), duyumculuğun temel ilkesidir.
Bu ilkenin içeriğ Aristoteles'e kadar gider (bkz: Aristoteles'in Pos-
terior Ana|ytİc s'i). _290.
22I go rakam, önce 31 Mart 1870 tarih ve 22 sayı|ı Naturdda,
daha sonra da Thomson ve Tait'ın T?eatise on Natura] Philosophy
adlr yapıhnın ikinci baskısında (vol. I, part II, New ed., Cambridge
1883, ş. 501-52) ek olarak yayınlanan ''The Size of Atoms'' (Atomla-
nn Büytiklüğii) başlıklı bir makalede William Thomson taraflndan
verilir.
-292.
222 1g71'6"n sonra Alman Imparatorluğunu oluşturan cüce
devletlerden biri.
-295.
223 Engels, olasr ki, burada Heckel'in psikofiziksel monizmine
ve onun maddenin yaprsı ile ilgili görüşlerine değiniyor. Engels'in
tAntf,-Dtihİinde ikinci notunda belirttiği Die Perigenesis d'er P]as-
tidu]e'de Heckel, örneğin, temel ''ruh''un yalnız "plastidules''de, ya
da protoplazma moleküllerinde değl, aynı zamanda atomlarda va-
roldufunu ve bütiirı atomlann ''canlı'' olduğunu, "duyum'' ve "ira-
de"ye sahip bulunduklannı kabul eder. Aynr kitapta Hreckel, atom-
lan mutlak a5ın, mutlak bölünmez ve mutlak değşmez bir şey ola-
rak tanrmlar, bunun yaünda da ayn atomlarla esirin varlğnı
mutlak siirek]i bir şey olarak tarur (aJmr yapıt, Berlin 1876, s. 38_
40).
Engels'''Maddenin Böliinebilirliği" notunda, Hegel'in maddenin
stirekliliği ve kesikliği çeüşkisini nasıl işlediğini belirtir. _296.
224 Engels, Clausius'un,
Alman Doğa Bilginleri ve Fizikçileri-
nin 41. Kongresinde, 23 Eylül 1867'de Frankfur[[Vlain'da verdiği,
ve Braunschweig'da ayıu yıl kitap halinde yayınlanan ''Isrnın Me-
kanik Teorisinin lkinci Yasası Üzerine'' konulu konferansına deği-
niyor. 297.
-
225 Pıuve bundan sonraki iki not, şu kitaplardan yapılan aktar-
malardan oluşuyor: J. H. Mİidler, Der Wunderbau des Weltalls,
oder PopııJİiıe Astronomie,5. Auflage' Berlin 186ı. (D( ve X. böliiırı-
ler); A. Secchi, dıie Sonne, Braunschweig |872,liırsrm III, Engels bu
aktarmalan 1876'da Doğanın Diyalektiğ için girişin ikinci krsmın-
da kullandr.
-299.
226 Engels, RudolfWolfun Geschİchte der Astronomie, Mtııi-
chen 1877 (124 numaralı nota bakınız) kitabına değiniyor. Kitabı-
nın 325. sa5rfasrnda Wolf, ışıfin krnlması yasasıIun Descarbes tara-
findan değil, bunun, yayınlanmamış yaprtında formiile eden Snell
tarafindan bulunduğunu, Snell'in ölümünden sonra Descartes'rn
onu bu kitaptan aldğnı ileri ştirer. _303.
227 Engels
şu kitaba değniyor: Julius Robert Mayer, Die Me-
chanik der Wİrme in gesammelten Schriften, 2. Auflage, Stuttgart
1874, s. 328-330.
-303.
228
Francis'Bacon, Novum oıganum, kitap II, özdeyişler )oÇ
L620'de Londra'da yayrnlanmrştrr. _305.
229 H"*g1'iır ile karşılaştrnnız: ''Bununla, içerik bakr-
şu notu
mrndan, görüngünii'rı yani bu cisimlerin birbiriyle ilişkisinin hare-
ket içinde içerdiği şeyin, kuwetin kendine yansryan belirleniminin
biçiminden başka bir şey olmadığ, böylece sonucun da bomboş bir
totoloji olduğu söylenmiş olur.'' (Hegel , Mantık Bilimi, kitap II, bö-
ltim I, lıısrm 3, boş totoloji açıklamalannın biçimsel yöntemi üzeri-
ne gözlem.)
-308.
230 ç. W. F. Hegel , Doğa Felsefesi, paragraf 266, Giizlem. _
308.

380
231 Engels, Lawov'un Bir Diişİimce Tarihi Denemesi, adlı kita-
bına (cilt 1, 1875'te St. Petersburg'da anonim olarak yayınlanmrş-
tır) değiniyor. Kitabrnrn 109. sayfasrnda, ''Düşünce Tarihinin Koz-
mik Temeli" bölümtirıde Lawov şöyle yazar: ''Öıü gezegen ve uydu
sistemleriyle birlikte ölü güneşler, biçimlenme siireci içindeki yeni
bir bulutsuya düşmedikleri siirece ızayda hareketlerini siiırdüriiır-
ler. Sonra ö1ü dünyanın kalıntılan yeni dünyanın biçimlenme süre-
cini çabuklaştırma malzemesi olur." Lavrov bir dipnotunda, Zöll-
ner'in, sönük göksel cişimlerin cansızlık durumunun "ancak dış et-
kilerle, örneğin başka bir cisimle sürtünmeden doğan ısı ile son bu-
labileceği'' görüşünü belirtir.
-309.
232 P,yr' 224 nolı açrkla5ncı not. _310.
233 g1*r' 224 nolı açrklayrcr not.
-312.
234
An]aşılan, Engels, Clausius'un göksel cisimlerin dışrnda bu-
lunur halde söz arasında esire değindiği, yukardaki broşürün 16.
sa5rfasını kastediyor. Burada da, aynı esir sorunu, cisimlerin dışın-
da olmamakla birlikte, cisimlerin anlık siireli parçalan arasındaki-
boşluklarda sözkonusudrır . _3t2.
11ooo, vacü. _ Boşluktan nefret etme. Aristoteles'e kadar
235
giden, ''doğa boşluktan nefret eder'' yani boş bir yerin oluşmasına
izin vermez görüşü 17. yüzyllın yarrsrna kadar doğabilimde ege_
mendi. Bu ''nefret'' ötekiler yanında, pistonda suyun niçin yiikseldi
ğnin nedeni olarak veriliyordu. 1643'te Torricelli atmosfer basıncı-
nı keşfetti ve böylece boşluğun olanaksızlğ görüşiiuıü çürüttü. _
313.
236 Engels, Lawov'un adını Rus harfleriyle yazıyordu. Engels
burada Lawov'un kitabrna değniyor (231 nolu nota balıınız). Lav_
rov, ''Düşiince Tarihinin Kozmik Temeli'' bölümiiııde, uzak mesafe-
lerden gelen ışrğın sönmeşi konuşunda çeşitli bilimadamlannın (A]-
bers, V. Struve) görüşlerini belirtir (s.103-104). _313.
237 ş. John. I'e göre Gospel. _313.
238 pi"L, Die Naturkrdfte in ihrer Wechselbeziehuııg (''Doğal
Güçlerin Karşılıklı Etkisi''), Wtirzburg 1869. _313.
239 Maxwell
, Theory of Heat, Fourth Edition, London 1875, s.
87, 185. -313.

381
240 Engels, Secchi'nin kitabrnrn
632. sayfasındaki bfu diyagra-
ma değiniyor. Bu, diyagram, güneş rşrnlannın dalga uzunluğu ile
termal, rşıksal ve kimyasal etkileri arasındaki ilişkiyi gösterir. Bu-
nun temel lçısımlan aşağdadrrı

BDN eğisi, en uzıın ısı dalga ışrnlanndan (B noktasında) en


kısa ışınlara kadar (N noktasrnda) ısr radyasyonunun yoğunluğunu
gösterir. AMH eğrisi, en uzun dalga ışrnlanndan (A noktası) en
kısa dalga rşınlanna (H noktası) kadar ışık radyasyonunun yoğun-
lufunu gösterir. IKL eğrisi, en uzıırı dalga ışınlanndan (I noktasr)
en kısa dalga ışınlanna kadar (L noktasr) kimyasal ışınlann yoğun-
lufunu gösterir. Her üç durumda da ışrnlann yoğunlufu, PIü çizgi-
sinden eğıi üzerine noktanın uzaklığı ile gösterilir.
241
-314.
Engels, Hegel'in Doğa Felsefesİne değniyor; Berlin baslrrsr,
1842,paragraf 320, ek.
-314.
3*,.6, ve daha sonra Engels Th. Thomson'un şu yapıtına
242
değiniyor: An outkne of the Sciences of Heat and Electricty, 2nd'
edition, London 1840. Engels "Elektrik'' böliimiiıde bu aktarmalan
kullanmıştır. _315.
243 Burada ve bir sonraki notta Engels, İngiliz fızikğsi Frede_
rick Guthrie'nin şu kitabına değiniyor: Magnetİsm and Ehectricty.
London and Glasgow 1876. Guthrie, (ş. 210) şöyle yazar: ''Akımın
kuweti, okside olan bataryada çözüşen çinko miktan oranındadır
ve bu çinko oksidasyonunun serbest bıraktığı ısı oranındadır.'' _
317.
2aa B,pı Wiedemann, Die Lehre
von Galvanismus und Elektm-
magnetİsmus, III, Braunschweig 1874, s. 418 (bkz: 95 numaralı
açıklayıcı not). -318.

382
245 H. Koop, Die Entu,ickelung
der Chemie in der neueıen Zeit,
1. Abt., Mtiırıchen 1871, s. 105. _319.
246 Hege|, Felsefr. Bilimler ı[nsiHopedisi, paragraf 81, ek L: "...
yaşam' yaşam olarak kendinde, ölümün tohumunu taşır.'' _322.
247 Plasmogony, Hreckel'in,
organizmanın autogen| nin tersine
yani canlı protoplazmanrn inorganik maddeden dolaysrz olarak çr-
kıp organik sıvr içinde oluşması durumunda, organizmalann varsa-
yımsal kökenini açrklamak için kullandığı terimdi. _322.
248 Engels, 1860'ta Pasteur tarafindan kenülğnden
iireme
üzerine yapılan deneylere değniyor. Pasteur, bu deneylerle, mifu.o-
organizmalann (bakteri, maya, haşlamlılar) herhangi bir beslenme
(organik) ortamında yalnrzca ortamda var olan ya da ona dışardan
ulaşan tohumlardan geliştiklerini tarutlamıştır. Pasteur, mikro-
organizmalann kendiliğinden iiremesinin ve genelde kendiliğinden
iiremenin, olanaklı olmadrğ sonucıına vaımıştır. _€23.
249 wagrr".'in makalesinden yapılan aktarmalar,
Augsburg,
Die Allgemeine Zeitung, 1874, s. 4333, 4334,4351 ve 4870'ten ahn-
mıştır.
Die Allgemeine Zeitung, 1798'de kurulmuş tutucu gtinliid< gaze-
teydi: 1810 ve 1882 yrllan arasında Augsburg'da yayınlandı. _323.
250 ıç. Thomson ve P. G. Taıt, Handbuch
der theoretischen
Physik, Dr. H. Helmholtz ile G. Wertheim'ın otorize Almanca çeviri-
si, L. Band, 2. Teil, BraunschweigtST4, s. XI. Engels Wagner'in ma-
kalesinden aktanyor.
-324.
25l Biç'' Liebğ, Chemische Briete, 4' gözdengeçirilmiş, genişle-
tilmiş baskr' s. I, Leibzig ve Heidelberg 1859, s. 373. --324.
252 Tıaube'nn yapay hücreleri, canlı hücrelerin
inorganik bi-
çimlerini temsil eder, metabolizma ve büyiime sağlayabilirler, canlr
olaylann çeşitli göriinüşlerinin araştınlmasına hizmet ederler.
Bunlar, Alman kimyacısı ve fizyolofu M. TYaube tarafindan kolloid
çözeltilerin kanştınlmasıyla oluşturulmuştu. Traube deneylerini,
A]man doğa bilginleri ve fızikçilerinin Breslau'da 23 Eyliil 1874'te
toplanan 47. Kongresinde açıklaü. Manr ve Engels, Tlaube'nın keş_
fine büyük önem veınişlerü (bkz: Maıx'ın P. L. Lawov'a, 18 Hazi_
ran 1875 ve W. A. Freund'a 21 Ocak 1877 tarihli mektubu).
-829.
253 Engels, Allman'ın, 24 Mayıs 1875'te Linnaeus Derneğine

383
verilen "Recent Progress in Our Knowledge of the Ciliate Infusoria"
başlrklı rapora değiniyor. Bu rapor Ingiliz Nature dergisinin 294,
295 ve 296. sayılannda (17 Hazitaı, 24 Hazitan ve 1 Temmuz
1875) basılmıştrr. _330.
254 Engels, Croll'un C]imate and Time in Theiı Geoloğcal ReIa-
tions; a Theory of Secular Changes of the Earth's Climate ("Jeolojik
Ilişkileri lçinde lklim ve Zaman; Dünyarun Periyodik lklım De$ş-
meleri lçin Bir Teori''), London 1875, kitabına değiniyor; Nature
dergisinin 294,295. (17 ve24 Haziran 1875) sayılannda J. F. B. im-
zası ile basılmrştır.
-330.
255 Engels, T}ndall'ın ''Filizler Üzerine. başlıklı, Nature dergi-
sinin 326 ve 327. sayrlannda (27 ocak ve 3 Şubat 1876) yayınlanan
makalesine değniyor.
-330.
2ff Heckel, Natİi,rLiche Schöpfungsgeschichte, 4. Aufl, Berlin
1873. I nolu tablo kitabrnrn 168 ve 169. sayfalannda, ama açıkla-
ması 664. sayfadadır. _330.
257 Engels, Nicholson'un A Manuat of Zoology kitabına değini-
yor (bkz: 18 nolu açrklayreı not). _330.
258 Engeıs, büyük bir olasrlıkla Wilhelm Wundt'un Lehrbuch
deı Physioloğe deş Menschen adlı kitabına değniyor. Bu kitap ilk
önce 1865'te Erlangen'de basılü. İkinci ve üçiimcü baslolan aynı
yerde 1868 ve 1873 yıllannda yayınlandr. _330.
259 Toophytes (Bitkisel hayvanlar, hayvan bitkiler).- Bir ver-
tebrasızlar grubu, çoğunlukla parazitler ve selentereler için 16.ynz-
yıldan itibaren kullanılan bir terim. Bunlann, bitki işaretleri oldu-
fu sanılan belli özellik]eri vardı (başka bir şeye yaprşık bir hayat
gibi). Bundan dolayı zoophyte'ler, bitkilerle hayvanlar arasrnda bir
arabiçim olarak kabul ediliyordu. 19. yüzyılın orüasında bu terim
selentere için anlamdaş oldu. Çoktandrr kullanılmryor.
-331.
260 H*gkgl, Natİi,rlİche Schöpfungsgeschichte'nin dördüncü
baslosında çokhücreli hayvanlarda embriyonun aşağıdaki beş geliş-
me basamağnı sayar: Monerula, Ovulum, Morula, PlanuLave Gast-
ru]a. ona göre bunlar, bil bütiın olarak hayvan yaşamındaki geliş-
menin beş başlangıç aşamasıür, Hreckel, kitabın daha sonraki bas-
kılannda bu şemayı değiştirdi; ama temel düşünce, Engels'in olum-
lu olarak nitelendirdiğ düşünce, yani bir orgarıizmanrn bireysel

384

;
gelişmesi (autogeny) ile evı.im bo;ıunca olan özel biçim gelişmesi
arasındaki paralellik fikri bilimde iyice yerleşti. _332.
26| "Bathybius'' sözü ''derinlerde yaşama',
-ley, 1868'de anlamrna gelir. Hux-
okyanusun dibinden çıkanlmrş, onun yaprsrz ilkel canlr
madde, protoplazma diye kabul ettiği yapışkan bir sümüğü anlatır.
En ilkel canlr organizma diye düşündüğü bu maddeyi Heckel,in
onuruna Bathybius haecke]ii diye adlandırdı. Hackel, bathybius'u
modern canlr Monera'nrn bir türü kabul ediyordu. Daha sonra orta-
ya çıkanlü ki, bathybius'un protoplazma ile bir ilgisi yoktıır ve
inorganik bir şeydir. Heckel, Natürliche Schöpfiıngsgeschichte,
Berlin 1873'ün 165, 166, 306 ve 379. sayfalarında bathybius'tan ve
ondaki küçük kireçlenmelerden sözeder.
262 }Ja,cke|, Genere\le Morpholoğe
-332.
der oıganİsmen kitabınrn
birinci cildinde (Berlin 1866), dört geniş bölümde (VIII-XI), organik
birey ve organizmalann morfolojik ve frzyolojik bireyselliği tızerin-
de durur. A5rnca, Anthropogenie oder Entwickelungsger"ii"ht" d",
Menschen ("Antropoloji ya da Insamn Evrim Tarihi,,), Leipzig 7g74,
kitabrnrn birçok pasajlannda birey kavramrnı inceler. oiganit uı-
reyleri altr srmfa ya da takrma ayrnr: plastidler, organlar, antimer_
ler, metamerler, bireyler ve cormuseler. Birinci takımdaki bireyler
monera tipi organik hücre-öncesi biçimler ve hücrelerdir. Bunlar,
''temel organizmalar''dır. Ikinciden başlayan her takımrn bireyleri,
bir önceki takrmrn bireylerinden oluşur. Beşinci takımrn uıreyıerl,
daha yüksek hayvanlar için; sözcüğün dar anlamında ''bireyler;,dir.
Coı'tıus. _ Beşinci talımrn bireyler topluluğunu temsil eden
altrncr taklmın morfolojik bireyi. Denizylldızlan dizisi buna örnek
olarak gösterilebilir.
Metamer. Dördüncü talımrn morfolojik bir bireyi, beşinci ta-
lomın bireyinin- tersine uzamasr. Solucanrn parçalan buna örnektir.
-332.
263 ''pog.1 Seçme; ya da En
Uygunlann Kalrmr,,, Darwin'in
Ttirlerin Kökeni adlı yaprtrnrn dördüncü bölümünün başlığdır.
334. -
264 go notun içeriğ, Engels'in Lawov'a yazdıs 12 Kasım
1875
tarihli mektubun hemen hemen aymdrr.
265 BeüIum
-8A4.
omnium contra omnes(herkesin herkeşe karşr sava-
şr), T. Hobbes'un bazı yazılannda kullandığı bir deyimdir.
-335.

385
266 Hegel, Mantık Bi]imi, kitap III, bölüm III, krsım I. _ 336.
267 Engels, Hegel'in Mantıkıııın ikinci krsmrnın sonuna (Man-
tık Bilimi, kitap II, bölüm III, kısım 3, ''Karşrlrklı llişki'', ve Felsefi
Bi]imler AnsiHopedisi, kısrm I, bölüm II, "Karşrlıklı llişki") değini-
yor. Burada Hegel'in kendisi, karşrlrklr ilişkiye bir örnek olarak
canlı organizmayı belirtiyor: ''...aJ.n organlar ve fonksiyonlar da bir-
birleriyle karşılrklr bir ilişki içinde olduklannr gösterirler.'' (.4ısi1r_
lopedi, paragraf 156, ek)
-337.
268 g. A. Nicholson, A. Manual of Zoology, 5th edition, Edin-
burg and London 1878, s. 32, 102.
-337.
269 1.rin Bern Alplerinde bir tepe.
"'4" -337.
27o Doğ"-n Diyalektiği malzemesinin ikinci ve üçüncü dosya-
lan için Engels tarafından hazırlanan içindekiler listesi ve dört dos-
yanın başlıklarl, yaşamrnrn son 5nllannda, ama herşeye karşrn
1886'dan sonra yazrlmıştır. Çünkıı ikinci dosyanın içindekiler liste-
sinde, 1886'nrn başlannda yazılmrş ''Feuerbach'tan Çrkanlan Kı-
srm'' parçasr vardrr.
-339.

386
ADLAR DIZINİ

A Aristote]es (Iö 384_322) -


düşünür. Felsefede materyalizm
Yunan
Adamş, Joİın (1819-1892) Ingiliz ve idealizm
-
gökbilimci ve matematikçı; arasında salıanrp
ı-sas,
te Le Verrier'den bağmsrz ola-
_biıinmeyen
iyll9ş_t"I, - 55,
2t0,223,227,262.
205, 2o7, 2o8,
rak, o zamana kadar Augustin (354-430) _ ,'Saint''
N"ptq" gezegeninin izlediğ yolu
-
ristiyan tannbilimci ve idealist
Hı-
hesaplamış ve gezegenin-dlıru- felsefeci, dinsel dünya görüşünün
munu belirlemiştir. _ 303. ateşli savunucusu. - 240.
Agassiz, Louis John Rudolphflg}T_ Auwers, Arthur (1838-1915)
1873). - Isüçreli hayvanbilimci - Gök-
bilimde uzmanlığa ulaşan Alman
ve yerbilimci, darvinciliğe karşı gökbilimci. - 302.
çıkmrştır. Idealist kıyametler teo-
risini ve tannsal yaratma frkrini
savunmuştur. _ 215' 22|. 226.
B
Aksakov, A]eksandır Nikolayeviç Bacon, Fıancis (1561-1626) Ingiliz
(1832-1903)
- Rus ruhçu gizömci. -
felsefeci, doğabilimci ve tari"hçi,
_ 70.
Ingiliz materyalizminin krruclj
AJembert, d', Jean le Roniİ (l7I7- su, -58, 62, 805.
1783) - Fransrz felsefeci ve mate_ Baer, Karl Ernst von (1792-1g76) _
matikçi; 18. yüzyıI Aydınlanmacı- Rus doğabilimci, embriyolojinin
lanndan. - 102, 104, 111. kuruc,usu. Aynı zamand, .og'rr-
Allman, Georg James f f8fZ-fggS) _
Ingiliz biyolog. - 829. _ yacr olarak tarundr. - 41,2L5:
Bauer, Bruno (1809-1882)
Anaksimander, (Miletli) (Iö 610_ -A]maıı
idealist felsefeci, genç-hegelcile-
546) - Materyalist yunan felsefe_ rin önde gelenlerinden. Başlan-
ci. - 206.
Anaksimenes (Miletli) (İö 588-524) şl!1 _bi. bu4'uva radikahsf idi,
- Eski Yunan materyalist felsefe_ L8_60'4q" sonra milliyetçi liberai
oldu. Hıristiyanlığn iarihi üzeri-
ci. - 206. ne birkaç kitap yazdı.
Arşimed İö 287-212) - Yunan ma- - 152.
Becquerel, Antoine C6sar (I7gg_
tematikçi ve mekanikçi. 204. 1878) - Fransrz fizikçi, elektrik
-
Ari starkhos (Samoslu) iö 320-250)
(
alanrn-daki buluşlan iIö tanrnmrş-
- Yunan gökbilimci ve matema- tır. _172, I73.
tikçi. Dünyanın güneş çewesinde Beetz, Wilhelın (1822-1886)
man fizikçi, elektrik üzerine-
döndüğü şek.lindeki güneş mer_ At-
Kezcı varsaJnmın yazan. Ay ile ya_
zılmış birkaç kitabın
giineş arasındaki uzaklık]an he_
173.
yazar7. -
saplamrştrr. - 210. Berthelot, Pierıe Eugöne Marce]in

387
(|827-I9o7) - Fransız kimyacr ve ontolog. - 326.
burjuva politikacı. Yaşamrnr, or_ Butlerov, A]eksandır Mihayi1ouiç
ganik ısr bilgisinin ve tanmsal (1828-1886) - Rus kimYao, mo-
kimyarun araştınlmasrna, kimya- dern organik kimyamn anahatla-
nrn tarihine vermişti. - 167. nnr oluşturan organik bileşikle-
Bessel, Friedrich Wilhelm (1784' rin yapısı teorisini ortaya koy-
1846) - Alman gökbilimci. _ 299' muştur. - 70.
302. Büchneı, Ludvig (1824-1896) _ A]-
Boltnnann, Ludwig (1844-1906) - man burjuva frzyolog ve felsefeci,
Avusturyalı materyalist fizikçi. kaba materyalizmin savunucusu.
Faraday ve Maxwell'in elektro- - 56,222,225.
manyetik teorisini kabul edenler- Bİiyiik Kaİl(742-814) - Frank kralı
den. Gazlann kinetik teorisi ile (768-814) ve Roma imParatoru
termodinamiğin ikinci ilkesinin (800-814). - 212.
yorumlanması üzerine önemli ya-
zılar yazmıştrr. Bunlar, ''ewende C
ısırın yokoldufu" yolundaki idea-
list üeori üzerinde ağrr bir darbe Ca[vin, Jeaı (1509-1564) - Kalve-
olınuştur. - 134. nizmin kurucusu, sermayenin ilk
Bossut, Charles (173O-1814) - Fran- birikim döneminde buduvazinin
srz matematiki, matematik teo- çıkarlanna göre hareket eden bir
risi ve tarihi üzerine birkaç protestan. -33,240.
önemli yaprt vermiştir. - 288. Carnot, Nicolas Ldonard Sadi
Boyle, Robert (1627-1691) - Ingiliz (1796-1832) - Fıansız mühendis
kimyacı ve fizikçi, kimya bilimini ve fizikçi; termodinamiğin kuru-
kuranlardan. Kimyasal elementi cusu ve Ateşin Hareket Gücü ile
ilk defa tanrmlamrş, kimyaya me- onu o)uştwabi[en MakineLer
kanik atomizm fikrini sokmaya Üzerine Düşünceler kitabının ya-
çalışmrştır. Nicel kimyasal analiz zan. -61,t26,250.
yöntemini geliştirmiş, havanın Cassini, Giovanni Domenico (1625-
hacmi ile basrncrnın birbirini ters 1712) Italyan asrllı Fransız gök-
orantrda etkilediği yasasını bul- bilimci, Paris gözlemevinin
muştur. - 205,305. (1669'dan sonra) ilk müdürü.
Brailiey, James (L693-I762) _ Iıe}- Fransa'nın toprak düzeyini ince-
liz gökbilimci, Greenwich gözle_ lemek amacıyla birçok çalrşmalar
mevinin üçüncü müdürü. Yıldrz- düzenlemiş ve yürütmüştür. -
Iann hareketini incelemiş, dün- 227.
yanın ekseninin eğ:iliği ile ışısn Cassini, Jacques (1677-1756)
sapmasrnı bulmuştur. - 299. Fransrz gökbilimci ve yeryüzü
Bruno, Giardano (1548-1600) - Ital- araştırmacsı, Paris gözlemevinin
yan materyalist düşünür. Coper- ikinci müdürü: Giovanni Domeni-
nicus'un ewenin yapısr öğretisini co'nun oğlu - 227.
geliştirmiştir. Görüşlerinden dön- Cassini de Thyry, C6sar François
meyi kabul etmediği için engizis- (1774-1784) - Fransız gökbilimci
yon tarafindan yakılmıştır. - 33. ve yeryüzü aıaştırmacrsr, Paris
2t3. gözlemeünin üçüncü müdürü;
Buch, Christian Leopold von (1774- Jacques Cassini'nin oğ|ı. _227.
1853) - Alman yerbilimci ve Pale- Cassini, Jasques Domenico (1748-

388
1845) _ Fransız gökbilimci ve yer- Coulomb, Charles Augustin (1786-
yüzü araştrrmacrsr, Paris gözle- 1806) _ Fransrz frzikçi ve mtüen-
mevinin dördüncü müdürü. di. Karşı'Iıklı etkilenmenin elek-
C6saı François'nın oğlu. - 227. trostatik ve manyetik yasasrnı
Catelan, (17. yüzyılın ikinci yansı) bulmuştur. - 314.
- Fransrz rahib, fizikçi, Descar_ Croll, James (1821_1890) - Inğliz
tes'ın izleyicisi. - 104. yerbilimci. - 330.
Cicero, Marcus Tul]ius (İö 106-43) Crookes William (1882-1919)
- Romalr hatip, devlet adamı ve - Ing:i-
liz fizikçi ve kimyacı; ruhçu.--
eklektik felsefeci. - 206. 68,69,7t,72,73.
Clapeyıon, Benoit Paul Emi]e Cuuier, Georges (1289-1882)
(1799-1864)
- Fransrz fizikçi ve Fransrz doğabilimci, hayvanbi-
miüendis, termodinamik ile ilgili limci ve paleontolog; bilimsel ol-
birçok yapıtın yazatı. _ 126. mayan, idealist lıyametler teori_
Clausius, Rudolf (t822-1888) - AI- sinin yazan. - 39, 205, z1.E.
man fizikçi. Termodinamik teori-
si ile gazlann kinetik teorisi üze- D
rine yazdığ yapıtlanyla tanrn-
mıştrr. Termodinamiğin ikinci ya- DaLton, John (1766-1844) _ lnğ|iz
sasınr ortaya koymuştur, ama kimyacr ve fizikçi; kimyada atom-
buna ''evrende ısrnrn yokoluşu'' cu fıkirleri geliştirmiştir. * 40,
şeklindeki idealist vaIsaJnma 56, t28,320.
benzer bir yorıım getirmiştir. Daniel, John Frederic (1290-1348)
Entropi kawamrnı ilk kez ortaya Ingiliz fizikğ, kimyacı . -
1838'de
atmıştır. - 28, 109, l1.3, I|4, l22, bakır_ğnko bataryasınr bulmuş
L23, 126, 237,267, 257, 305, }LO, ve geliştirmiştir.
31 1.
- 164, |73, 176,
T79.
Cohn, Ferdinand Jufius (1828-1898) Darwin, Charles (1809-1882)
- Alman bitkibilimci ve mikrobi- Ingiliz doğabilimci, biyolojide ev-
yolog. - 325. rim teorisinin kurucusu. -ZB,4I,
Colding' Ludıvig August (l8I5- 46, 63, 186, 188, 194, 2I5,2L7,
1888) - Danimarkalı fızikçi ve 24r,326,334.
mühendis; Mayer ve Joule,dan Dauies, Charles Maurice (l12g-
bağmsız olarak, rsınrn mekanik 1910) - İngiliz din adamı, din
eşdeğerini bulmuştur. - 91, 110, üzerine kitaplar yazmıştır. - 70.
216,245. D7vy, Humphry fl778-I829) - İngi-
Columbus, Christopher (Kolomb, Iiz kimyac'ı ve fizikci. - 227.
Kristo0 (1446-1506) - İspanva Demokritos (Iö 460:370) - Yunan
hesabrna çalrşan bir İtaıv"n; materyalist felsefeci, atomcu teo-
Amerika'yı keşfetmiştir. - 198. riyi kuranlardan. - 56, 208,2I0.
Comte, Auguste (1798-f857) Descartes, Ren6 (1596-1650)
Fransrz buıjuva felsefeci ve top- Fransrz matematikçi, doğabilimci
lumbilimci, olguculuğun kurucu_ ve ikici felsefeci. - 84, 40, 56, 88,
sıı'.-27'273. 91, 100, 133, 268,281, 302, 305.
Copernicus, Nicolaus (1429-1548) - Dessaignes, Victor (180O-1888) -
Po'lonyalr gökbilimci, dünyanrn Fransrz kimyao. - IZ9, g16.
güneş çevresinde döndüğii teori- Diogenes, Laertius (3. yüzyıl) - Yu_
sinin kurucusu. - 34,36,214. nan felsefe tarihçisi, antik felse-

389
fr;rr 5ag;p tİr }itahm yazan. Favre, Pierre Anüoine (1813_1880) -
_ü'ffi'u;J.. Fransız kimyaa ve fizikçi; ısı
nıınser' rgnaz (L799-|890) - Al- kimyasrnın öncülerinden. - 132,
man katolik tannbilimci. - 73. 136, 138, 166.
Draper, John William (1811-1882) - Fechner, Gustav Theodor (18O7-
Amerikalı doğabilimci ve tarihçi. 1887) - Alman fızikçi ve idealist
- 50,252. felsefeci, psikofiziğin kurucusu. -
Du-Bois-Reyınond, Emi| Heinrich 131, 139'l72,ı74.
(1816-1896) - Alman fızyo|og; Feuerbach, Ludwig (1804-1872) -
elektrofizyoloji alanrndaki araş- Marx-öncesi dönemde Alman ma-
tırmalan ile tanrnmıştır. Meka- teryalist felsefeci. - 59, 216,220.
nik materyalizmin ve bilinemez- Fichte, Johann Gottlieb (17 62-1814)
ciliğin savunucusudur. - 28' I72. - A]man öznel idealist felsefeci. -
Dİhing Eugen (7833-1921) - Al- 264.
man felsefeci ve iküisatçr, gerici Fiek, Adolf (1829-1901) - Alman frz-
küçük-buıjuva sosyalist. Giirüşle- yolog; kaslann termodinamiğini
ri, idealizm, kaba materyalizm, araştrrmış' eneıjinin salonımr ya_
pozitiüzm ve metafiziğin eklek- sasrnrn kas tepkisi için de geçerli
tik bir kanşrmıydı. oteki sorun- olduğunu ortaya koymuştur. *
lar arasında, doğabilim ve edebi- 313, 337.
yat sorunlan ile uğaşmıştr. Flamsteed, John (1646-17 fS) - InCr-
1863-1877'de Berlin Universite- Iiz gökbilimci, Greenwich gözle_
sinde doçentti. _ 52' 53, 54, 59, mevinin ilk müdürü, büyük bir
290,29r. yrldrzlar kataloğunun yazafl. _
Düreı, Albrecht (1'47l-1528) _ Al- 299.
man Rönesans sanatçrsı. - 33. Fourier, Jean Baptiste Joseph
(1768-1830) _ Fransız matema-
E tikçi; cebirde ve matematiksel fi-
zikte araştırmalar yapmrştır. Isı-
EdLund, Enc (1819-1888) - İsveçli n]n Analitik Teorisi ad|ı kitabrn
fızikçi, Stockholm Bilimler Aka- yazandrr. -61,225.
demisinde özellikle elektrik teori- Friedrİch-WilheLm III (1770-1840) -
si alanrnda çalışmrştır. - 133. Prusya kralı (1797-1840). _ 22o.
Epikuros 6Ö 34l-270 dolaylannda)
- Yunan materyalist felsefeci. - G
56,209.
EuHeides (3. yüzyılın sonlan) - Yu- Galiani, Ferdinando (1728-1787) -
nan matematikçi. - 34. Italyan burjuva iktisatçr. Fizyok-
ratik öğretiye karşr çrktr ve bir
F nesnenin değerinin, o nesnenin
kullanışlı oluşuyla belirlendiğini
Fabroni, Giovanni Valentino (L7 52- ileri stirdü; metanrn ve paranrn
1822) - Italyan bilgin. - 316. doğasr üzerine bir dizi doğru tah-
Faraday, Michael (1791-1867) - In- min yaptı. - 260.
giliz fızikçi ve kimyacr, elektro- Gakhei, Galileo (1564-1642) - ltal-
manyetik alan öğretisinin kuru- yan frzikçi ve gökbilimci. Mekani-
cusu. - 129, 130, 133, 161, 164, ğn temellerini atmış, ilerici gö-
227,3t5,316. rüşleri savunmuştur. - 100,205,

390
2t4,297. Halley, Edmund (1656-t7 42) _ 7ığ-
GalL, Franz Joseph (1253-1828) - liz gökbilimci ve jeofızikğ, Green-
Avusturyalı fizikçi ve anatomist wich gözlemevinin ikinci müdü-
frenolojinin kurucusu. - 68, 64, rü. Giiktaşlan ile ilgili araştrrma-
65. lanndan dolayr iiırı yapmrşirr. Yıl-
Gqssiot, John Peter (1797-1877) - dlzlann gerçek hareketi ile ilgili
Ingiliz fi zikçi. Elektrikteki incele- varsaJnmın yazandır. _ 299.
meleri ile tarunmıştır. - 141. Hackel, Ernst Heinrich(1894-1919)
Geı]and, Anthon Werner Ernest - Alman biyolog, Daı.win'in izle-
(1838-1910)
- Alman fizlkçl flzi- yicisi. Doğabilimde materyaliz-
ğin tarüi ile ilgili birçok kitabın min savunucusu. Eşeysel üreme
yazarı. - |25. ile kendi kendine üreme aı.asın-
Gathe, Johann Wolfgang von daki ilişkinin biyogenetik yasasl-
(l749-L832)
- Alman ozan ve dü- nı ortaya koymuştur. Doğabilim_
şiımür; doğabilim üzerine birkaç de gerici bir eğilim olan ''sosyal
yaprtr vardır. _47 248,263. darvincilik''in kurucusu ve düşü-
'
Gramme, Z6nobe Theophile (L826- nürüdür. _ 28, 226, 227, 247, 248,
1901) - Elektrik miüendisliği 275, 277 , 278, 296, 330, 331, 332,
alamnda bulgulan olan bir Fran- 333, 334.
srz. 1869'da yuvarlak armatürlü Hankel, Wilhelm Gottlieb (L8I4-
bir manyetik elektrik makinesi 1899) _ A.lman fizikçi, Maxwell'in
keşfetmiştir. - 135. elektromanyetik alan teorisine
Grimm, Jakob Ludwig Kad (1785- yakın düşen elektriksel görüngü_
1863) - Atman fılolog, Berlin üni_ Ier teorisinin yazan.
versiteşinde okutman. Karşılaş- - IBB.
Hartmann, Eiluard (1842-1906) -
tırmalı fılolojinin kuruculann_ Aiman idealist felsefeci, junkerlik
dan. Cermen dillerinin ilk karşı- taraftan. Felsefi görüşleri, Scho-
laştrrmalr gTamerini yazmıştır. _ penhauer'rn felsefe ilkelerini he-
238. gelciliğin gerici yanlan ve içgüdü-
Grove' Wi]]iam Boöert (1811-1896l niin tannlaştınlmaşı ile birleşti-
- Inğliz fizikçi ve avukat _ 40, riyordu. - 57.
141, 166, 2r5, 258, 268, 27 0. Hqwey, William (1528-1657) - Ingi-
Guido von Arezzo (Aretino) (990- liz fiz1kçi, bilimsel fizyolojinin ku-
1050 dolaylannda)
hip, modern müzik notalanrun
- Italyan ra- ruculanndan. Kan dolaşımı siste-
mini keşfetmiştir. _ 205.
ilk bulucusu. - 212. Hauer, Franz (1322-1899)
Guthrie, Frederick (1838-1836) - - Avus-
üuryalı yerbilimci ve paleontolog.
Ingiliz fizikçi ve kimyao. - 317,
-326.
318. Hegel, Georg Friedrich Wilhelm
(1770-1831)
H - Alman nesnel idea-
list feIsefeci. Idealist diyatektiği
işleyerek, Alman burjuvazisinin
HaII, Spencer (1812-1885) - Ruhçu ideologu olmuştur. - 27, 37, 55,
İngiliz frenolog.- 63. 58, 59, 60, 61, 74, 75,79, 80, 93,
Haller, Albrecht (t7OB-tl7Z) - Is- 129, t32, 165, 206, 207,222, 223,
veçli doğabilimci ozan ve yayncr. 224,225, 226,227, 228, 229,234,
Sosyal ve siyasal görüşleri son 235, 24t,242,243, 244,245, 246,
derece gericiydi . - 268. 247, 253, 258,259,26t, 262, 263,

391
264, 267, 268, 272, 277, 278, 282, uygulayanlardan. 1864'te, bulut-
285, 290, 295, 296, 305, 306, 314, sunun varlrğ konusunda ilk ka-
322,333,336,337. nıtr ortaya koymuştur. - 301.
Heine, Heinrich (1797-1856) - Dev- Humboldt, Alexander (1769-1859) -
rimci Alman oza . - 58, 76, 242. Alman doğabilimcj ve gezğn. -
Helmholtz, Hermann (1821-1894) - 2t5.
Alman fizikçi ve fizyolog, mater- Hume, David (l7lL-I776) - Ingiliz
yalist olarak kararsrzdr ve yeni- öznel idealist ve bilinemezci felse-
kantçılann bilinemezciliğine yak- fecı. -28,251.
laşmıştı. - 28' 29' 83' 86, 87, 88, HuxLey, Thomas flenrj (1825-1895)
90, 91, 93, 94, 95, 96,97, 99, 105, - Ingiliz doğabilimci ve biyolog,
ro9, ttz,113, 131, 262,309,324, Charles Darwin'in yakın arkada-
328. şı ve onun teorisini tanıtan kişi.
Henrici, Friedrich Christoph (17 95- Felsefi görüşleri, materyalizm ile
1885) _ A]man fızikçi. _ l72. idealizm arasrnda yeralıyordu. -
HeraHeitos GÖ $4-475 dolaylann- ,ö.
da) - Yunan felsefeci, kendiliğn- Huyghens, Christian (1629-1695) -
den materyalist' diyalektiğin ku- Hollandalr fizikğ, gökbilimci ve
ruculanndan. - 207. matematikçi; rşrğn dalga teorisi-
-E[eron(İskenderiyeli) (IÖ ]". yüzyıl) nin yazan. - 100.
- Yunan mucit, matematikçi ve
mekanikçi. _ 125. I
Herschel I, William (1738-1822) -
İngiliz gökbilimci. _ 38, 299, 301, IambLikhos (330 dolaylannda öl-
302. müştiir) - Yunan idealist felsefe-
Herschel II, John (1792-1871) - In- ci ve gizemci, yeni-platoncu Suri-
giliz gökbilimci, William Her- ye okulunun kurucusu. - 66.
schel'in oğlu. - 301.
Hippaıkhos (Nikaea]r) tlo 2. ytizyıIı J
- Yunan gökbilimci, presesyonu
bulmuş ve büyiiık bir yıldrzlar ka- Joule, James Prescott (1818-1889) -
talogu yazmrştrr. - 299. ingiliz fızikçi; elektromanyetizmi
Hobbes, Thomas (1588-1679) - İngi- ve rsrJn incelemiş, ısrnın mekanik
liz felsefeci. Mekanik materyalist. eşdeğerini ortaya koymuştur. -
Sosyal ve siyasal görüşIeri tama- 39, 91, 110, 132, r38, 173,216,
men anti-demokratikti. - 335. 245.
Hofınann, Augıst-Wilhe]m (|8|8- Juvenal (Decimus Iunius luvenalis)
1892) - Alman kimyacı; 1845'te (d. ykş. 60 - ö. 127'den sonra) -
kömür katranından anilini elde Romalr hiciv şair. - 173.
etmiştir. - 227.
Hohenzo]]ern - Brandenburg düka- K
lannın (1415-1701) , Prusya kral-
lannın (1701-1918) ve A]man im- Kant, Immanuel (L724-1804) - AI-
paratorlanmn (1871-1918) hane- man idealist felsefesinin babası,
daı adı. - 227 . Alman buıjuvazisinin ideologla-
Hugğns, Wil1iams(|824-1910) - In- nndan. Aynı zamanda doğabilim
giliz gökbilimci, gökbilimde yedi- incelemeleri ile tanrnmrştrr. - 37,
renk analizi ve fotoğrafçılğ ilk 38, 40, 41, 57, 58, 59,84, 86, 99,

392
101, 115, 118, 119, 275,224,228, Fransız gökbilimci. - 299.
247,264,303. Lamaıck, Jean Baptiste (1744-
Karoling Hanedanı - Fransa'da 1829) -
Fransız biğin, biyolojide
75I- 987, Almanya'da 7SI-91I, ilk tam evrimci teorinin kurucu-
Italya'da 75l-887 arasında ege_ su, Darwin'in öncüsü. _ 4I,2L5,
men olan hanedanlık. - 238. 229,326.
Kekul€ von Stradonitz, Friedrich Laplace, Eerre Simon 0749-1827)
August(1829-1896) - A]man kim-
yacr; organik ve teorik kimyayı
- Fransrz gökbilimci, matematik-
geliştirmiştir. _ 56, 184, 274,278.
çi ve frzikçi. Kant'tan bağımsrz
olarak, güneş sisteminin bir bu-
Kepler, Johann (1571-1640) - Al- lutsudan oluştuğu varşaJnmrnı
man gökbilimci; gezegenlerin ha_ geliştirmiş ve matematik olarak
reket yasalannr bulmuştur. - 34, tanıtlamıştrr. - 37' 38, 42, 59,86,
2t4. 2t5,220,266,298.
Ketteler, Wilhelm Emmanuel Lavoisieı, Antoine Laurent (1743-
(1811-1877)- Alman katolik vaiz, 1794) _ Fransrz kimyacr; İlojistik
1850'den itibaren Mainz piskopo- teorinin yanlışhğnı tanrtlamış_
su. - 73. tıt. _ 40,61' 319' 320.
Kinnersley, Ebenezer lI-17 7 B) -
(L7 Lavrov, Pyott Lawouiç (1823-1900)
Amerikalı deneysel fizikçi. _ 315. - Rus toplumbilimci ve eklektik
Kirchhotr, Gustav Robert (1824- felsefeci, narodizmin ideologlann-
1887) - Alman materyalist fızik- dan. - 309, 313.
çi, elektrodinamik ve mekanik Lecoq de Boisbaudran, PauI Emihe
araştrrmalan yapmıştır. 1859'da (1838-1912) - Fransız kimyacı;
, R. w. von Bunsen ile işbirliği Mendelyef tarafindan önceden
halinde, ışık analizinin temelleri- haber verilen bir element olan
ni atmıştır. - 105, 112, 113. galyumu 1875'te bu]muştur. 80.
Klipstein, Philipp Engel (1747- -
Leibniz, Gottfried Wilhelm (1646-
1808) - Alman yerbilimci ve pale- 1716) - Alman matematikçi, ide-
ontolog. - 326. alist felsefeci. - 34,99,100, 101,
Kohlıausch, Frİedrich WiLhelm 103, 105, tII, 125, 224, 28t.
(1840-1910) - A]man fizikçi, Leonaıdo da Vinci (1452-1519) -
elektrik ve manyetik ölçmeler İtalyan ressam, bilgin ve mühen-
alamnda, elektroliz ve termoe- dis. - 32.
lektrikteki araştrrmalan ile ta_ Le Roux, François (1832-1907) -
nınmıştrr. R. Kohlrausch'ın oğlu- Fransız fizikçi.
l74,t84. - 141.
dıır. - 151, Lessing, Gotthold Ephraim (1729-
Kohlrausch, Rudolf Herman Arndt 1781) _ Alman yazar, eleştirici ve
(1809-1858) A]man fizikçi, gal-
- felsefeci, 18. yüzyıl Aydrnlanma-
vanik alomın araştıncrsr. - 175, cılarından. _ 222.
t76. Leukippos (Abderah) (İö 5. ytızyıl)
Kopp, Hermann (1817-1892) - AI- - Yunan materyalist felsefeci,
man fızikçi ve kimya tarihçi. - atomcu teorinin kıırucusu.
319. 208.
- 56,

Le-Verrieı, Urbain Jean Joseph


L (1811-1877) _ Fransrz gökbilimci
ve matematikçi. 1846'da Adams'
Lalande, Joseph (1732-IBO7) tan bağrmsız olarak, o zamar'a

393
kadar bilinmeyen Neptün gezege- kapitalizmin yiiü<selrne döneminde
ninin yörtimgesini hesaplamrş ve burjuvazinin ideologu. - 33.
konumunu saptamıştır. _ 80' Möüer, Johann Heinrİch (1794-
Liebig, Justus (1803-1873) - Alman |874) - Alman gökbilimci. - 37,
kimyacı, tanmsal kimyanın ku- 43, 48,2t0, 299,300, 301, 302,
ruculanndan. - 323, 324, 325, 313.
326,327. Malthus, Thomas Rnbert (1766-
Liebknecht, Wİ]helm (1826-1900) _ 1834) - İngiliz
rahip ve iktisatçr,
A]man ve uluslararası işçi hare- buıjuvalaşmış köy aristokrasisi-
ketinin önderlerinden; 1848-1849 nin ideologu, kapitalizmin savu-
devrimine katıldı' Komünistler nucusu. Niifus fazlalaşmasr ile il-
Birlğnin ve Enternasyonalin gili insan düşmarır teorinin kuru_
üyesiydi. Alman sosyal-demokrat cusu. - 334, 335.
hareketinin kurucıılanndan ve Manteuİfel, otto Theodor, baroı
önderlerindendi. Marx ve En- (1805-1882) - Prusyalı devlet
gels'in dostu ve çalrşma arkada- adamı, soylu memrır takımınrn
şıydı. - 52. sözcüsü, içişleri bakan (1848-
Linnaeus, Carolus (1707-1778) - Is- 1850) ve başbakan (1850-1858). -
veçli bitkibilimci, bitkilerin ve 232.
hayvanlann sııııflandıncısı. - 34, Marggraf' Andreas Siğsmund
36,272. (1709-1782) - Alrnan kimyacr,
Locke, John (1632-1704) - lngiliz I747'de pancar köktirıde şekeri
iki6i vs duyumcu felsefeci. - 58. buldu. - 227.
Loschmidt, Joseph (1821-ı.895) - Man' Kaı|(1818-1883) _ 60.
Atusturyalı fizikçi ve kimyacr. Maskelyne, Neuil (1732-1811) _ İn-
ozellikle gazların kinetik teorisi- giliz gökbilimci, Greenwich gözle-
ni ve rsrmn mekanik teorisini in- mevinin beşinci müdürü. - 299.
celemiştir. - 28' 311. Maxwell, Clerk (1831-1879) - İnei-
Lubbock, Joİın (1834-1913) - Ingiliz liz fizikçi, elektromanyeüik alan
darvinci biyolog ve hayvanbilim- teorisinin kurucusu. - lI2, 1-J.3,
ci. Etnolog ve arkeolog. Liberal 126,133,134, 205, 313.
politikacr. - 262. Mayer, Julius Robert (1814-1878) -
Luther, Martin (1483-1546) - AI- Alman doğabilimci, enerjinin sa-
man reform hareketi önderi, pro- klnımı yasasrnr bulanlardan. _
testanlığn (lütherciliğin) kurucu- 39, 91, 216, 245, 303, 305.
su. Alman kentlüerinin ideologu. Menilelyef, Dimitri İvanouiç (|834-
1525' te köylü savaşlan Sırasın- 1907) - 1869'da peryodik yasayı
da, ayaklanan köyliilere ve kent]i bulan Rus kimyacısr. - 80.
yoksullara karşı çıkarak prens- Meyer, Lothar (1830-1895) - Alman
lerle işbirlğ yapmıştrr. - 33, kimyacı. Fiziksel kimyanrn prob-
2t3. lemlerini incelemiştir. - I84, 27 6.
Lyell, Charles (1797-1875) - Ingiliz Moleschott, Jakob (1822-1893) -
yerbilimci. -39,2I5. Burjuva fızyolog ve kaba mater-
yalist felsefeci. - 222.
M Moli6re, Jean Baptiste (1622-1673)
- (Poquelin'in takma adı), Fran_
Machiaveli, Niccola (1469-1527) - srz tiyatro yazan. - 80.
Italyan politikacı, tarihçi ve yazar, Montalembert, Marc-Rcn€ (1714-

394
1800) _ Fransrz general ve mü- Alman fizikçi, 1826'da direnç
hendis. 19. yüzyılda çok kullanr_ elektromotor kuweti ile akım
lan yeni bir tahkimat sistemi bul- arasrndaki ilişkiyi tanımlayan,
muştur. _ 33. elektrik dewesinin temel yasası-
Mozart , Wolfgang Amadeus (T756- nr bulmuştıır. _ 139.
1791) - Avusturyalı besteci. _ 72.
Mtinster, Georg (1776-1844) - Aı-
Oken, Larenz (1779-1851) - Alman
doğabilimci ve doğa felsefeci. -
man paleontolog. - 326. 4t,224,227.
Murray, Lindley (1745-1826) - olberş Heinrich Wilhelm (1758-
Amerikalı gıamerci. - 66. 1840) - Alman gökbilimcisi. *
300.
N Orbigny, d'Alcide Dessalin (18O2-
1857) - Fransrz gezgin ve paleon-
Karl Wilhelm (1817-1891) -
Negeli, tolog, Cuvier'nin loyametler teo-
Alman bitkibilimci; bilinemezci risini aşın uca kadar götiiırmüş_
ve metafizikçi, darvinciliğe karşr tür. _ 326.
çrkanlardan. - 28, 54, 254' 255, Owen, Richard (1804-1892) - Ingiliz
256,257,258 hayvanbilimci ve paleontolog.
Napier, John(l55o-|7 17) - İskoçya- Darvinciliğe karşı çrkmış, omur-
h matematikçi, logaritmanın bu- galrlann yapı taslağ olarak idea-
lucusu. -34,14L,174. list bir "ilk örnek'' kavı.amrnı ileri
Naumann, Alexander (1837-1922) * sürmüştür. 1863'te Jura (Kalker)
Alman kimyacr. - 131, |4ı, L74. dewinde yaşayan archaeopte4di
Neumann, CarI Gottfried (1832- tanımlamrştır. _226.
1925) - Alman matematikçi ve fi-
zikçi. - 131. P
Newcomen, Thomas (1663-1729) -
lngiliz demirci, buharlı makineyi Paganini Niccolo (1784-1840) - Ital-
bulanlardan. - 125. yan kemano ve besteci. - 188.
Newton, Isaac (1642-7727) - İığliz Papin, Denis (1647-I7|4)
fizikçi' gökbilimci ve matematik_
- Fransız
fizikçi, buharlı makinenin bulu-
çi' klasik mekaniğin kurucusu. - culanndan. - 125.
34, 36, 38, 63,85,2t4,220,224, Pasteur, Lauis (L822-t895) - Fran-
227 , 230, 272, 28t, 297, 298, 305, sız kimyacı, mikrobiyolojinin ku-
314. rucusu. - 323.
Nicholson, Henry Nleyne (1844- Perty, Joseph Anton Maximilian
1899) - İngiliz biyolog. Hayvanbi- (1804-1884) - A]man doğabilimci.
lim ve paleontoloji alanlanndaki - 325.
çalışmalanyla tanınmıştır. - 330. Plinius IYaşLı] (Gaius P]inius Se-
Nicolai, Christoph Friedrİch (I7 33- cundus) (İS 23-79)
1811) - Alman yazar, ''aydınlan_
- Rornalı doğa
bilgini' 37 ciltlik Doğa Tarihi ki-
mrş mutlak krallık"rn Savunucu_ tabrnın yazan. _ 227 .
su, felsefede Kant ve Fichte'ye Plutarkhos (IS 4&120 dolaylan) -
karşıydı. - 222. Yunan biyografi yazarı ve ah-lak-
çı. Idealist felsefeci. - 206.
o Poggendortr, Johann Christian
(1796-1877) - Alman fizikçi.
Ohm, Georg Simon (L787-1854) - Elektriğin ölçiilmesi alanındaki

395
araştlrmalan ile tanınmıştrr. Reynard, François (doğumu 1805'
Analen der Physik und Chemie ten önce- ölümü 1870'ten sonra) -
adh derginin kurucusu ve yayrm- Fransız mühendis, fizikle ilgili
cısı. - 164, 179. birçok yapıtrn yazan; Maxwell'in
Polo, Marco (1254-1324) - italyan elektromanyetik alan teorisine
gezğn. 127|-|295'te Çin'i ziyaret yakrn bir teori geliştirmiştir. _
etmiştir. - 211. 133.
Prevost, Antoine Fronçois (1697- Ritteı, Johann WiLhe]m ( 1776-18 10)
1763) - Fransız yazar; Manon - Alman fizikçi. Elektrik göriin-
Lescaut adlı kitabın yazan. ' gülerini incelemiştir. _ 138.
22t. Roscoe, Henry Enfield (1838-1915)
Priesttey, Joseph (1733-1804) - İn- - İngiliz kimyacr, kimya ile ilgili
giliz kimyacr ve materyalist felse- birçok elkitabınrn yazan. - 79.
feci. Sanayi devrimi sırasrnda In- Rosenkranz, Johann Karl Friedrich
giliz radikal buıjuvazisinin ideo- (1805-1879) - Alman felsefeci,
loğu olmuştut. |774'te oksijeni Hegel'in izleyicisi, edebiyat tarih-
bulmuştur. - 256. çisi. - 227 .

Ptolemaios, C]audius (İs 150 dolay- Rosse, Wilkam. kont, (1800-1867) -


lan) -Yunan matematikçi, gökbi Ingiliz gökbilimci, 1845'te büyiik
limci ve yerbilimci. Evren hak- bir teleskop yapmış, bununla bir-
londaki geosantrik (yer- çok bulutsuyu incelemiştir.
merkezci) öğretinin kurucusu. _ 301, 302.
34. Ruhmkorff, Heinrich Daıı'e1 (1803-
ffihagoras 6Ö 57I-4g7 dolaylann- 1877) - Mekanikçi. A]man asrllr
da) _ Yunan matematikçi, idea- olup, Fıansa'da çalışmrştır.
list felsefeci; köle sahibi soylulu- 1852'de, alternatif düşük voltaj
ğun ideologlanndan. - 206' 207' akrmınr alternatif yüksek voltaj
208,278. akrmrna çeüren endüksiyon bobi-
nini bulmuştur. - 317.
a
s
Quenstedt, Friedrich August (1809-
1889) - Alman mineralog yerbi- Saint-Simon, Claude Heni (1760-
limci ve paleontolog, Tübingen 1825) _ Fransız ütopist sosyalist.
Üniversitesinde okutman. - 326. - 37 ,272.
Savery, Thomas (1650-1715) - InSi-
R liz mtiıhendis, buharlı makineyi
bulanlardan. - 125.
RaouLt, Fıançois Mane (1830-1901) Schiller, Friedich (1759-1805) - AI-
- Fransrz kimyacı, frziksel kimya man şair ve piyes yazarı. - |79.
ile ilgili birkaç yapıtın yazan. _ Schleiden, Mattias Jakob Q804-
r32, r38,172. 1881) - Alman. bitkibilimci.
RaphaeL (]-483-1520) - İtalyan res- 1838'te yeni hücrelerin eskiler-
sam. - 188. den çıktıs teorisini geliştirdi. _
RenauLt, Bernaıd (1836-1904) - 277.
Fransız paleontolog. Elektro- Schmidt, Eduard Oskar ( 1823-1886)
kimya alanında da araştrrmalar - Alman hayvanbilimci. Darw"in'i
yapmrştır. - 164. izleyenlerden. - 28.

396
Schopenhauer, Aıthur (1788_1860) altında, atadan gelme soylu]uğa
- Alman idealist felsefeci. Irade_ karşı yöneltilmiş birçok yu.rĞ,
yi, irrasyonalizmi, kötümserliği kabul etmiştir. _ 225.
savunmuştur. Soylulann ideolo- Spencer, Herbert (1820-1908) _ In-
gudur. - 57. giliz burjuva olgucu felsefeci ve
Schorlemmer, Karl (lg}4_lgg2) _ toplumbilimci. Kapitalizmin sa-
Alman kimyacı, Manchester,da vunucusu. - 280.
okutman. Diyateküik matnryaliz- Spinoza, Baruchya da Benedİct, de
mi izleyenlerden. Alman Sosyal- (L632-I677)
De-mokrat Partisinin üyesi,
-
Hollandah maier_
yalist felsefeci.
Merx ve Engels'in dostu. _- 29, 253.
- 87, 221, 222,
224. Staıcke, Car] Nikolaus (1858_1926)
Schwann, Theodor (1g10-18g2) _
1839'da canlı organizmalann ya- - Hollandalı felsefeci ve toplum-
bilimci. - 220.
prsr ile ilgili hücre teorisini orta-
ya_koyan Alman biyolog.
Strauss, David Friedich 0g08-
^ - 2I7. 18741 - Alman felsefeci ve politi_
Secchi Angelo ( 1818-1878) İtaıyan ka yazan, genç-hegelcilerin_ önde
-
gökbitimci. Roma gözlemevi-nin gelenlerinden, İsa'nın Hayatı ki-
müdürü. Güneş ve yıldlzlar konu- tabının yazan, l866'dan sonra
sunda incelemeler yapmıştır. Bir milliyetçi liberal. - 152.
9,rPt]iı.
_ 43, 47, 49, 22o, 2gg, Suteı, Heinrich (I848-|g22)
reli matematik profesörü,- matö_
307,302,314. lsviç_
Semetus, Migıet (1511-1553)
-
nesans Ispanyol bilgini, hekim.
Rö- matik tarihi üzerine birkaç kita-
Kan dolaşımı alanrnd=a birçok ke- !11 ıarr.r. - 100, 101, |o2, LoA,
107,111.
şifler yapmıştır. - 33, 213.
Siemens, Werııer (1816-1892) _ Al-
T
man mucid ve işadamr. 1856'da
silindirli elektromanyetik bir ma_ Ta1t, Peter Guthrie (1881-190i) _
kinenin planrnr çizmiş, I886,da Ingiliz fizikçi ve matematikçi.
bir dinamo elektrik makine bul_ 105, 111, 113, 115, Lrg, 12L.
-
muştur. - 135. Tha]es (Miletli) (İö 624?-534)
SİLbermaıın, Johann (1806-1865) - Yu-
Fıansız fizikçi. Termal kimya-
nan felsefeci. Milet materyalist
okulunun kurucusu. - gB, ZOB,
a]anrnda araştrımalar, Fawe ile 208, 305.
işbirliği yapmıştır. - 166. Thomsen, Julius (1826-1909)
Smee, AJfı'ed (1818-1878) - Da_
oper.atör ve
- İngiliz
fizikçi. Elektriğin bi-
nimarkalı kimyacr, Kopenhang
Universitesinde okutman, terrno--
yoloJı ve metaluıjiye uygulanma- kimyayı kuranlardan. _ I46, l58,
sı Konusunu araştrrmrş, çinko, 165.
4imüş ve sülflir asiüten oluşan Thomson, Thomas (|773_1852) _ İn-
bir galvanik pil bulmuştur. 1-36. gili,_kimyacı. - |26, |2g, 227,
-
SneII von Roijen, Willebrord tIBgO_ 314, 315, 316.
L626) _ Hollandah matematikçi Thomson, William, 1892'den sonra
ve gökbilimci. Işığn kınlmasr ya_
sasınr.bulmuştur. - 302, 303. for$ Kelgn (1824-.1907) - Insitiz
_- fizikçi, Glasgow üniversitesinde
Solon (IO 698-b58 dolaylannda.) Ati- teorik fizik bölümünün başrnda
nalı yasa-koyucu. Hallrrn baslısr bulundu. Termodinamik, eıektrik

397
mtüendisliği ve matematiksel fi- man biyolog, Darwin'in izleyicisi,
zik üzerinde çalıştı. 1852'de 'lsı coğrafyacı ve gezğı' _ 323,324.
eksikliği dolayısıyla evrenin yok Wallace, Alfred Russel (1823-1913)
olmasr" konulu idealist teoriyi - İngiliz biyolog, biyocoğafuayr
öne sürdü. - 105, 113, 115, 119' kuranlardan. Darwin'in doğal
121, t29, l9l, 292, 3t1, 324. seçme teorisini onunla ayıl za-
Thoıı,a[dsen, Ber'teL (1768-1844) _ manda buldu. Kendini ruhçuluğa
Danimarkalı heykeltraş. - 188. verdi. - 63, 64, 65, 66, 67, 68, 71,
Tonicelli, Evangelista (1608-1647) 72,73.
- İtdyan fizikçi ve matematikçi. Watt, James (1736-1819) - Ingiliz-
- 35,205. mucid. Buhar makinesinin plam-
Tlaube, Moiz (1826-1894) - Alman nr oluşturdu. - 125.
kimyacı ve fizyolog. Metabolizma Weber, Wilhelm Eduard Q804-
ve büyümeyi sağlayabilen yapay 1891) - Alman fizikçi. Elektrik ve
hücreler oluşturdu. - 329. manyetizm teorisini incelemiştir.
Tyndal, John (1820-1893) - lngiliz - t34.
fizikçi. _22o'22I'33o. 'Wheatstone, Charles (1802-1875) -
İngiliz fızikçi, elektrikle ilgili bir-
v kaç kitabın yazan. - 773.
Whewel, William (1794-1866) - In-
VaıIey, Cromwel F"leetwood (|828- giliz idealist felsefeci ve bilim ta-
1883) - Ingiliz elektrik mtüendi_ rihçisi. Cambridge Üniversitesin-
si. - 68. de mineraloji (1828-32) ve ahlak
Virchow, Rudolf (1821-1902) - Al- felsefesi (1838-55) profesörü. _
man doğabilimci; hücre patolojisi- 248.
nin kurucusu. - 54,7I, 224. Whitworth, Joseph (1803-1887) -
Vogt, Karl (1817-1895) - Alman do- Ingiliz sanayici ve askeri mucit. -
ğabilimci, kaba materyalizmin iz- 109.
leyicisi, küçii[<_buıjuva demokrat. Wiedemann, Gustav (1826-1899) -
1848-49 Alman devrimine katıl- Alman fizikçi' elektrik üzerine
mrştır. 1850-60 yıllannda sür- losa bir kitabın yazan. _ |76,
günde iken Louis Bonaparte'rn 179, 289, 318.
paralı gizli ajanlığrnı yapmıştır. _ Wilke, Christian Gottlieb (1786-
57,222. 1854) - Alman tannbilimci.Inci-
Volta, Alessandro (1745-1827) - . lin üslubunu ve tarihini incele-
Italyan fizikçi ve fizyolog, galva- miştir. - 152.
nik elektrik teorisini kuranlar- Winterl, Jakob Joseph (1739-1809)
dan. - 137, 138,I77. _ Avusturyalı fizikçi, bitkibilimci
Voltaire, Ftançois Maie Arouet ve kimyacr. - 315.
(1694-1778) - Fransrz ikici felse- Wİslicenus, Johann (1835-1902) -
feci, hiciv yazan, tarihçi; 18. yüz- Alman organik kimyacı. _ 337.
yıl Aydrnlanmacılanndan. Mutla- Wöh]eı, Friedich (1800-1882) - Al-
kiyete ve katolikliğe karşı sava- man kimyacı. lnorganik madde-
şım vermiştir. - 222. lerden oluşan organik bileşikle-
rin sentezini yapan ilk bilgin. -
w 218.
Wo]f, Rudo]f (1816-1893) - Isviçreli
Wagner, Moriz (1813-t887) - A1- gökbilimci. Güneş lekelerini ince-

398
lemede ve gökbilim tarihinde Worm-MİlJer, Ja,kob (1834-1889) -
yapfiğ çalışmalarla tarunmıştrr. Alman hekim, fizyolog ve fizikçi.
- 210, 303. - t72.
Wolff, C aspaı Friedrich (L7 33-|7 9 4) Wundt, Wilhelm Max(1832-192O) -
- Alman doğabilimci, eırrim teori_ Alman fizyolog, ruhbilimci ve ide-
sini kuranlardan. Aimanya ve alist felsefeci. - 330.
Rusya'da çahşmıştır. - 41.
Woltr, Chiristian (1679-1754) - AI- Z
man idealist felsefeci, metafizik-
çı.- 36, 58,24r. ZöIlner, Johann Kar| Friedrich
Wol]aston'. WİLliam Hyde (.1766- (1834-1882)
- A]man astrofizikçi,
1818) - Ingiliz doğabilimci; fizikçi Leipzig Üniversitesinde okut-
ve kimyaa, atomculuğa karşr çı_ man, ruhçu. -70,7L.
kanlardan. - 316.

399
KAYNAI(LAR DİZİNI

I. YAZARLAR krsr Londra'da 1620. - 305.


Bossut, Charles, Ttait4s de calcul
A ditrdrentie] et de ca]cu] int6gıa].
2 vols. Tome premier. Paris, de
Alembert, d', TAai# dynamique, I'imprimerie de la R6publique,
dans lequel les loix de 1'6quilibre AnWt1798l.-288.
et du mauvement des corps sont Büchner, Louis, Der Mensch und
r6dütes au plus petit nombre seine Stellung in der Natur in
possible, et d6montr6es d'une ma- Vergangenheit, Gegenwart und
niöre nouve]]e, et ou ]'on donne Zukunft. Oder: Woher kommen
un principe g6n6ral pour trouver wifl Wer sind wir? Wohin gehen
le mouvement de plusieurs corp wİr? Zweite, wermehrte Auflage,
qui ağssent Les uns sut ]es aut- Leipzig, L872.-223.
res, d'une maniöre, queLconque.
Paris, David l'ain6, 1743. - lO2, C
104.
Allman, G. J., Recent Progress in C., G. Mascar and Joubert, Electi-
Our Knowledge of the Ciliate In- cİty and Magnetism' In Naüure,
fusoria. Anniversary adress to VoL )O(II, No. 659, June 15,
the Linnean Society, May 24, 1882. - t27.
1875. In Nature, Jıııe 17, 1875 Carnot, S. Rdflexions sur Ia puis-
(Vol. XII. No. 294). June 24, 1875 sance motrice du feu et suiles
(Vol. XII, No. 295) and July 1, machines profres İı d6velopper
1875 (Vol. XII, No. 296) - 329. cette puissance. Paris, Bachelier,
Aristoteles, Metapysica. (Text quo- 1824. - 6t, 126,250.
ted in Greek). All quotations ta- Clausius, R.' Die mechanische Wİir-
ken from Tauchnitz edition: Aris- metheorie. Zweite umgearbeitete
tofulis opera omnia graece. Yol. und vervollstöndigte Auflage des
II: Metaphysica. Ad optimorum unter dem fitel "Abhandlungen
librorum fıdem accurate edita. über die mechanische WEr-
Editio stereotypa C. Tauchnitü, metheorie erschienen Buches. I.
Lipsiae, 1832. - 2O5,208. Bd: Entwickelung der Theorie,
soweit sie sich aus den beiden
B Hauptsötzen ableiten lösst, nebs
Anwendungen, Braunschweig.
Bacon, F. Historia naturalis et ex- Friedrich Vieweg und Sohn,
perimentalis. Ilk baskısr Lond- 1876. - tr3,122, t23.
ra'da 1622-23'de. - 63. Clausius R., "Uber den zweiten
Bacon, F. Navum organum. İık bas_ Hauptsatz der mechanischen

400
Wİiımetheorie!'. Ein Vortrag, ge_ dem accurate editi. Editio stere-
halten in einer allgemeinen Sit- otypa C. Tauchnitii. Tomus II.
zung der 41. Versammlung deuts- Lipsiae, 1833. - 56, 206, 208.
cher Naturforscher und Atztn zıı Draper, John William, Histoıy of
Frankfurt a. M. am 28. Septem- the Intellectual Development of
ber 1867. Braunschweig. Fried- Europe. In two volumes, London.
rich Vieweg und Sohı, 1867. - B9ıl a1d Daldy, 1864. _ 50, 252.
297,310,31t. -
Du_Bois-Reymond, E., über die
Comte, A., Cours de philosophie po- Grenzen des Naturerkennes. Ein
siüjve. Tome I, Paris, 1830. -273. Vortrag in der zweiten öffentli-
Copernicus, N. De revolutionibus chen Sitzung der 45. Versamm-
orbium coelestium. Norimbergae, lrng Deutscher Naturforscher
1543. - 34,2r4. ıınd Arzte zu Leipzig am 14. Au-
Croll, James, Climate and Time in gust 1872. Leipzig, 1872.-28.
Theİr Geoloğcal Rclations; a Dühring, E., Cursus der Philosop-
Theoıy of Secular Changes of the Ne als streng wi3senschafttichir
Earth's Climate. London, Daldy, Weltanschauung und Lebesge-
Isbister, and Co., 1875. Revieıred staltung. Leipzig, 1825.
by J. F. B. in Naüure, Vol. XII, 29r.
- 290,
Nos. 294 and 295, June 12 and
24, 1875. -330. E
Crookes, William, The Last of "Ka-
tie Kinğ'. The photographing of Engels, Friedrich, Herrn Eugen
"Katie King" by the aid of the Dtihing's Umwİüzung deı Phİlo-
electric light. Printed in the Ion- sophie, Herrn Dtiılırİng's
don weekly The Spirİtualist UmwöIzung deı polİtischen öko-
NewspaperonJune 5, 1824. -68. nomie. Herrn Eugen Dtfüing's
Umwölzung des Soziahismus. ln
D the Newspaper Vorwİirts (Leip-
zig, Druck und Verlag der Genos-
D'Alembert - Bkz: Alembert. senschaftsbuchdruckerei) L877, g
Darwin, Charles, The Descent of Ocak 1877 - 7 Temmuz 1878. -
Man, and Selection in Relation to 52,274.
Sex. In two volrımes. London, Engels, Friedrich, Herrn Eugen
1871. - 187. DtLhring's Umwİilzung der Wis-
Darwin, Charles, on the oiğn of senschaft. Philosophie. Politische
Species by Means of Natural Se- Okonomie. Sozialismus. Leipzig.
lection, oı the Presewation of Fa- Druck und Verlag der Genossen-
voured Races in the Struggle for schaİtsbuchdruckerei, 1878.
-Lı'fe. London, 1859. - 4I, 242, 274,290,29ı..
334.
Davies, Charles Maurice, Mystic F
London, or Phases of Occult Life
in the Metropolı's. London. Tin- Feuerbach, L., "Nachgelassene Ap-
sley Brothers, 1875. - 70. horismen.'' In K. Grtıırı, Ludwig
Diogenes, Laertius, De uitis phili- Feuerbach in seinem Briefwech-
sophorum Libri x cum inüce re- se] und Nacİr.lass sowie in seineı
rum. Ad optimorum librorum fı- philosophischen Charakterent-

401
wicüung, Band II. Leipzig und wissenschaftliche Vortröge über
Heidelberg, 1874 _2ı9. die Grundzüge der menschlichen
Feuerbach, Ludwig, Die Unsterb- Keimes und Stammes-Geschichte
lichkeitsfrage vom Standpunkt Leipzig, WiIh. Engelmann, 1874.
der anthropoloğe (1846). Ludwig -227,228,330, 331, 332, 333.
Feuerbach's StimmtLiche Werke, Heckel, Ernst, Fıeie Wissenschaft
III. Band. Leipzig, Otto Wigand, und freie ie}ıre. Eine Entgeg-
t847. - 220. nung auf Rudolf Virchow's Mtinc-
Fick, Adolf' Die Naturkıııfte in ih- hener Rede über "Die Freiheit
rer Wechselbeziehun3'. Populare der Wissenschaft im modernen
Votriıge. Würzburg. Stahel, 1869. Staat." Stuttgart, Schweizerbart,
- 238. 1878. - 28.
Fourier, Jean Baptiste Joseph, Hackel, Ernst, Generelle Moıpholo-
Th6orie analytique de la Chaleur, ğe der organismen. Allgemeine
Paris,1872. -6t,225. Grundzüge der organischen For-
Fraas, C., Klima und Pflanzenwelt men-Wissenschafb, mechanisch
in der Zeit. Landshut, 1847. - begründet durch die von Charles
197. Darwin reformierte Descendenz-
Theorie. Band I. Allgemeine Ana-
G tomie der Organismen. Berlin,
Georg Reimer, 1866. - 42, 322,
Galiani, Ferdinando, Della moneta 332.
(1750). Custodi'nin şu baskrsın- Heeckel, Ernst' Naüür,üc]ıe Schöp-
dan alrnmıştır'. Scrittori c]assici fungsgeschichte. Gemeinver-
italiani di economia politica. Par stöndliche wissenschaftliche
te moderna. Tomo 111. Milano. Vortröge über die Entwickeluıgs-
Destefanis, 1803. - 260. lehre im Allgemeinen und dieje-
Gethe, J. W., Faust. Der Tlagödie nige von Darwin, Gethe und La-
Erster Theil. - 47. marck im Besonderen, 4. verbes-
Grimm, J., Deutsche Rechtsa]teı- serte Auflage: Berlin. Georg Re!
thümer, Gİttingen, 1828. mer, 1873. - 226, 228, 248, 331.
Grimm, J., Geschichte der deuts- Hackel, Ernst, Die Perig;nesis der
chen Sprache, Vierte Aülage, Le- Plastidule oder die Wellenzeu-
ipzig, 1880. - 193. gung der I'ebensteilchen. Eiı
Grimm, J., Geschichtn der deuts- Versuch zltr mechanischen
chen Sprache. Vierte Auflage. Le- Erklİirung der elementaren Ent-
ipzig, 1880. - 238. wickelungs-Vorgönge Berlin. Ge-
Grove. W. R.. The Correlation of org Reimer, 1876. - 275, 277,
Phisical Forces, Srd edition. Lon- 296.
don. Longman, Brown, Green, Hegel, G. W. F., Werl<e, Vollstİndi-
and Longınans, 1855. _ 40,258, ge Ausgabe durch einen Verein
268,270. von Freunden des Verewigten:
Ph. Marheineke, J. Schulze, Ed.
H Gans, Lp. v. Hennig, H. Hotho. C.
Michelet, F. Förster, Bd. I-)$fiII.
Hreckel, F;tnst, Anthropogenİe oder Berlin, Duncker und Humblot.
Entwickelungsgeschichte des
Bd,.lI:PhiinomenoloğedesGeistes.
Menschen, Gemeinverstöndliche Hrsg. v. Johann Schulze. 2. un-

402
verenderte Auflage. Berlin, 1841. ten." Eine Vorrede zum dritten
-242. Theile des Solons. Hamburg,
Bd. III: Wissenschaft der Loğk. 1837. - 76.
Hrsg. v. Leopold v. Henning. 1. Helmholtz, H., Popultire wissen-
Teil. Die objektive Logik. 1. Abt. schaftliche Vortrİge. Zweites
Die Lehre vom Sein. 2. un- Heft. Braunschweig. Friedrich
verönderte Auflage, Berlin, 1841. Vieweg und Sohn, 187I. - 28,29,
- 74, 75, 77, 243, 258, 260, 268, 88, 90, 91, 93, 94, 96, 97, Lt2, Itl.
282,285. Helmholtz, H.' Über die Erhaltung
Bd. IV: Wİssenschaft der Logik. I. der Kraİt. Eine physikalische Ab-
Teil. "Die objektive Logik" 2. Abt. handlung, vorgetragen in der Sit-
"Die Lehre vom Wesen." 2. un- zung der physikalischen Gesell-
verönderte Auflage. Berlin, 1841. schaft zu Berlin am 33. Juli 1847.
- 7 5, 7 8, 93, 225, 24I, 264, 336. Berlin, Georg Reimer, 1847. -
Bd. V: lVı'ssenschaft der Locık 2. lt2,1r3.
Teil. "Die subjektive Logik, oder: Hobbes, T., Elementa philosophica
Die Lehre vom Begriff." 2. unver- de cive. Amsterodami, 1647. -
önderte Auflage, Berlin, 1841. 335.
Ingilizcesi: Science of Loğc, 2 vol-
umes, London. Allen and Unwin,
Hofmann, August Wilhelm. ğıı
Jahrhundeıt chemischer For-
t925. schung ıınter dem Schiıme der
Bd- VI: EnzykJopİidie der philosop- Hohenzollern Rede zur Gedecht-
hischen Wissenschaften im nissfeier des Stifters der ful.
Grundrisse. 1. TeiI "Die Logik. Friedrich_Wilhelmş_Universitöt
Hirsg. v. Leopold v. Henning. 2. zu Berlin am 3. Augııst 1881 in
Auflage, Berlin, 1843. - 77,222, der Aula der Univerşitöt gehal-
223, 224, 234, 235, 251, 258. ten. Berlin, G. Vogt. 188I. - 227.
Bd. VII: Erste Abteilung: Borlessun-
gen über die Natıırphilosophie, I
als der Enzyklopödie der philo-
sophischen Wişsenschaİten im Iamblichus, De divinatione.
Grundrisse zweiter TeiI. Hrsg. v. - 66.
K. L. Michelet. Berlin, 1942. * J
130.
Bd. XIII: Vorlesungen über die Juvenalis, Satirae. - 773.
Geschichte der Philosophie. Hrsg.
v. K. L. Michelet. Erster Band, K
Berlin, 1833. - 93, 205, 206,207.
Bd. XW; Votlesungen über die Kant, L., Allgemeine Natıııge-
Geschichte der Philosophie. Zwei- schichte und Theorie des Him-
ter Band. Berlin, 1833. - 277. mels, oder Versuch von der Ver-
Bd. XV: Vorlesungen über die Ge- fassung und dem mechanischen
schichte der Philosophı'e. Hrsg. v. Ursprunge des ganzen Weltge-
K. L. Michelet. Dritter Band. Ber- bdudes, nach Newtonischen
lin, 1836. - 229. Grundstitzen abgehandelğ 1755.
Heine, H., "Disputation." - 242. In Immanuel Kant's Sdmmtliche
Heine, H., Neuer Frtihling. - BB. Werke. In chronologischer Rei-
Heine, H. "lJber den Denunzian- henfolge hrsg. v. G. Hartenstein.

403
Erster Band. Inipzig, Leopold itungsvermögen der wösserigen
Voss 1867. - 37, 38. Lösungen von den Hydraten und
Kant, I., Critik der Urtheilskraft, Salzen der leichten Metalle,
Berlin und Liban, 1790. - 228, sowie von Kupfervitriol, Zinl<vi-
247. triol und Silbersalpeter''. In: Aı-
Kant, I., Gedankea von der wahren nalen deı Physik und Chemie,
Schatzızng der lebendigen Kıİifte Neue Folge, Band VI, Heft 1.
und Beurtheilung der Beweise, Hrsg. v. G. Wiedemann, Leipzig,
deren sich Herı von Leibnitz und J. A. Barth, 1879. - 151.
andere Mechaniker in dieser Kopernik - bkz.: Copernicus.
Streitsache .bedienet haben, Kopp. Hermanı. Die Entuvickelung
nebst einigen vorheıgehenden der Chemie in deı neueren Zeit.
Betrachtungen, we]che' die Kıaft Erste Abteilung: ''Die Entşıicke-
der Kiİrper überhaupt betreffen, lung der Chemie vor und durch
1747. In Immanuel Kant's Lavoisier''. München' R. oldenbo-
Sİimmtliche Werke. ln chronolo_ urg, 1871. - 319.
gisher Reilhenfolge hrsg. v. G.
Hartenstein. Erster Band. LeiP- L
zig. Leopold Voss. 1867. - 83,
101. Lavrov, P. L., Opt. Istorü Mrysl
Ifunt, I., Unteısuchung der Frage, (Diişiince Tarihinin Deneyil, I.
ob die Erde in ihrer Umdrehung cilt, St. Petersburg, 1875. - 309,
um die Achse, wodurch sie die 3ı3.
Abwechselung des Tages und der Laplace, P. S., Exposition du
Nacht he*orbringt, einige Ver' sysböme du monde. Tome II. Pa-
önderung seit den ersten Zeiten ris, I'an [V de la R6publique
ihres Ursprunges erlitten habe Française t1796]. - 37, 38' 43.
und woraus man sich ihrer versi- Leibnizens ıınd Huygenıİ Bief-
chern könne, 1754. In Immanuel wechsel mit Papin, nebst der Bi-
Kant's Sdmmt]iche Weıke. In ographie Papin's und einigen zu-
chronologischer Reihenfolge hrsg. gehörigen Briefen und Actenstüc-
v. G. Hatenstein. Erster Band. ken. Bearbeitet und herausgege-
Leipzig. Leopold Voss, 1867. - ben von Dr. Ernst Gerland.
118,303. Berlin, Verlag der Akademie der
Kekul6, August, Die wissenschaftIi' Wissenschaften, 1881. - 125.
schen Ziele und Leistungen der Liebig, J., Chemische Briefe,4. ıra-
Chemie. Rede, gehalten beim An- gearbeitete und vermehrte Aüla-
tritt des Rectorats der Rheinisc- ge, Band I. Leipzig und Heidel-
hen Friedrich-Wilhelms- berg, 1859. - 324.
Universitİit em 18. october 1877. Lubbock, John, ı4ıü4 Bees, and
Bonn. Max Cohen und Sohn (Fr. Wasps; a record of
obserırations
Cohen), 1878. - 56,274. on the sociaL h5menoptera, Loı-
Kirchhoff, Gustav, Vorlesungen don, IGgan Paul, Tİench, and
über mathematische Physik. Me' Co., 1882. - 262.
chanik, Leipzig, B. G. Teubner,
1877. İlk baskısr 1876'da Leip- M
zig'de. - 105, 112, 113.
Kohlrausch, F., "Das elektrische Le- Mödler, J. o., Der Wunderbau des

404
Weltalls, odeı Populdre Astıono- ilişkin bir not. _274.
mie. 5., gönzlich neu bearbeitete Naumann, Alexaııdet, Handbuch der
Auİlage, Berlin, Carl He5ımann, aLLgemeinen ııııd physicalischen
1861. - 299, 300, 301, 302, 303, Chemie. Heidelberg. Carl Winter's
313. Universitötsbuchhandlung, 1877.
Marx, Karl, Das Kapital, Kritik der - t13,14L,146, L67, L74.
politischen Okonomie. I. Band, Newton, 1., Philosophiae naturalis
Buch I: "Der Produktionsprozess principia Mathematica. Editio se-
das Kapitals", 2. Auflage, Ham- cunda. Cantabrigiae. 1713. - 38,
burg, Ottomeissner, 1872. - 60. 230.
Maxwell, J. Clerk, Theory of Heat, Nicholson, Henry Alleyne, A Manu-
4rn edition. London, Longmans, aI of Zoology, Edinburgh and
Green, and Co., 1875. - 112, 113, London, Blackwood, L87O: 2nd.
313. edition, 1871. - 4L,233,248,330,
Mayer, J. R., Die Mechanik der 337.
Wörme, in Gesamme]ten Schrif-
ten, 2. ımgearbeitete und ver_ o
mehrte Auflage. Stutügart, Cotta,
1874. -91,,245,246, 303, 305. Owen, Richard., "On the Nature of
Meyer, Lothar, "Die Natur der che- Limbs''. 9 Şubat'ta, Büyiik Bri-
mischen Elemente als Funktion tanya Kraliyeü Enstitüsiiınde, bir
ihrer Atomgewichte". In: Annalen akşam toplantısında yapılan ko-
der Chemie ıınd Phaımacie,hrag. nuşma. - 226.
und redigiert von Friedrich Wöh-
ler, Justus Liebig und Hermann P
Koop. VII. Supplementband, B.
heft. Leipzig ıınd Heidelberg, C. Papin, D. P.
F. Winter, I87O. -276.
- bkz: Leibnİzens und
Huygen's Briefwechsel mit Pa-
Moliöre, G. B., -Le Boutgeois Gentil- pin.
homme.-80. Prevost, A. F., Hİstoire du chevaLier
des Grieux et de Manon Lescaut.
N -22t.
Negeli, C., "Die Schranken der na- R
turwissenschaİtlichen Erkennt-
nis". Vortrag, gehalten in der Romanes, G. J., Aıts, bees, and
zweite allgemeine Sitzung. In Ta- Wasps. ln Nature, Vol. )O(VI, No.
geblatt der 50. Versammlung 658, June 8,1882. -262.
deutscher Naturforscher und Roscoe, H. E. urıd Schorlemmer, C.,
Arzte in Mtimchen 1877. Beilage, Ausfiihıliches Lehrbuch der Che-
September L877. - 28, 54,254, mie. Bd. Il, Die Metalle unil
255,256,257. Spectıalanalyse. Braunschweig,
Nature. A weekly illustrated jour- Friedrich Vieweg und Sohn,
nal of science. Macmillan and L879. - 79.
Co., London and New York. Vol. Rosenkranz, K., System der Wis-
XVII, No. 420, November 15, senschaft,. Ein philosophisches
1877, p. 55. - Kekul6'nin Bonn Encheiridion. Kİnigsberg, 1850.
Universitesindeki konumasına - 227.

405
S Guthrie, Treatise on Natural Phi-
Losophy. Vol. I, oxfoıd, Claren-
Schiller, F., ''Die Bürgschaİt". - 179. don Press, 1867. - 105, 113, 115,
Schmidt, O., Darwinismus und So- 1"16, rt7, 118, 119, r20, 121.
cialdemocratie. Ein Vortrag ge- Thomson' W. und Tait P. G., İIand-
halten bei der 51. Versammlung buch der theoretischen Physik.
deutschen Naturforscher und Autorisirte deutsche Uberset-
Arzte in Cassel. Bonn, 1878. - 28. zung. Band I, Theil II. Braunsc-
hweig. L874. - 324.
Secchi, A., Die Sonne. Die wichtige- fyndall, John, Inaugural address,
ren neuen Endeckungen über delivered at the forty-fourth an-
ihren Bau, ihre Strahlungen, ihre nual meeting of the British Asso-
Stellung im Weltall und ihre Ver- ciation for the Advancement of
hiiltnis zu den übrigen Himmels- Science at Belfast. In Nafure, Au-
körpern Autorisierte deutsche gust 20. 1874 (vol. X, No. 251). -
Ausgabe. Hrsg. durch Dr. H. 22t.
Schellen. Braunschweig, George Tyndall, John, "On Germs. On the
Westermann, 1872. - 43, 47, 49, Optical Deportment of the Atmos-
220,299,301,302,314. phere in Reference to the Phe-
Spinoza, 8., Ethica ordine geometri' nomena of Putrefaction and In-
co demonstrata et in quinque Par- fection". 13 Ocak'ta, Royal Soci-
tes üstincta. Ilk baskrsı |677'de ety'de Prof. TVndall tarafrndan
Amsterdam'da . - 22I,253. okunan bildirinin özeti. In Naüu-
Starcke, C. N., Ludwig Feuerbach. re, January 27, 1876 (Vol. XI[,
Stuttgart, Ferd. Enke, 1885. - No. 326) and February 3, 1876
2t9. (Vol. XI[, No. 327). - 330.
Suter, Heinrich, Geschichte der ma'
tematischen Wissenschaften V
Zweiter Teil: Vom Anfange des
XVII, bis gegen das Ende des Virchow, Rudolf, Die Freiheit der
XWII. Jahrhunderts. Znnch, Wissenschaft im modernen Staat.
orell Füssli und Co., 1875. - 100' Rede gehalten in der dritten all-
t_01, 102, 103, 104. gemeinen Sitzung der 50. Ver-
sammlung deutscher Naturfor-
T scher und Arzte zı München am
22. September 1877. Berlin, Wie-
Tait, P. G., "Force". Evening lecture gandt, Hempel und Parey (Paul
at the Glasgow meeting of the Parey), 1877. - 28,54.
British Association, Sept. 8. In Virchov, Rudolf' Die Ce}Iulaıpatho-
Nature, September 21-, 1876 (Vol. loğe in ihrer Begrİimdung auf
XrV. No. 360). - 111, 112. physioloğsche und patho[oğsche
Thomson, Thomas, An Outline of Gewebelehre. 4. Auflage. Berlin,
the Sciences of Heat and Electri- Hirschwald, 1871. - 71,224.
city. 2nd edition, remodelled and
much enlarged. London. H. Bal- w
liöre, 1840. - 126' I29' 130,227,
315, 316. Wagırer, Moiz, NaturwissenschaİI-
Thomson, William and Tait, Peter liche Streitfragen, I: "Justus v.

406
Liebigs Ansichten über den Le_ kungen des galvanischen Stro-
bensursprung und die Descen- mes in die Ferne", Abt. 1, "Elek-
denztheorie". In Beilage nr All- trodynamik, Elektromagnetis-
gemeinem Zeitung. Augsburg. J. mus und Diamagnetismus". Bd.
G. Cotta'sche Buchhandlung, il, Abt. 2. "Induktion und
1874. Nr. 279, 6. Oktober, s. Schlusskaptiel". - 127-188, 289,
4333-4335; Nr. 280, 7. Oktober, s. 318.
435t-4352; Nr. 281,8. Oktober, s. Wolf, Rudolf, Geschichte der Astro-
4370-4372. - 323, 324, 325, 326, nomie. München, oldenbourg,
ts27,328,329. 1877. - 210, 303.
Wallace, Alfred Russel, On Miracles Woltr, C. F. Theoria generationis.
and Modern Spiritualism. Three Halae, 1759. - 41.
essays. London, James Burns, Wundt, Wilhelm Lehrbuch deı
1875. -
62,63,64,65, 66, 67, 68, Physiohoğe des Menschen. 3.
69,71,73. Völlig ungearbeitete Auflage, Er-
Whewell, William, History of the In- langen, Ferdinand Enke, 1828. -
ductive Sciences, from the Earli- 330.
est tn the Present ?Imes. B vols.
London, 1837. - 248. II. GAZETE VE DERGILER
Whewell, William, The Philosophy
ofthe Inductive Sciences, Found- Acta Eruditorium (Leipzig) - 101.
ed Upon Their History. 2 vols, Allgemeine Zeitung (Augsburg) -
London, John W. Parker, 1840. - 323.
248. Annalen der Physik und Chemie
Wiedemann, Gustav, Die Lehıe (Leipzig) - 151.
vom Galvanismus und Elektro- The Echo(Loıdon)
magnetismus. 2. Auflage. Braun-
- 67.
Nature, A. Weekly lllustrated Jour-
schweig, Friedrich Vieweg und nal of Science (London) - 112,
Sohn, 1872, 1873, 1874. Bd. I, r27 ,262,274, 329.
"Die Lehre vom Galvanismus". The Spiritualist Newspaper (Loı-
Bd. II, Die Lehre von den Wir- don) - 68.
Vorwörts - 52,274.

407
KONU DİzINl

A Benzeşim _ 57' 79' 290-296, 306'


328.
Aile -I94-L95. Beyin - 45, LgI, 192, 194,217-2L9,
Aksiyomlar, matematiksel - 280, 228,272,276.
290-29r. Biçim_bkz: İçerik ve Biçim
Alet - 45, 124, 187, 192, 337. BiLğ' bilme _ 28, 54,2t6' 245-247'
Almanlar - 31, 32, 210, 252. 254-264.
Almanya - 32, 53, 56, 216-219, 232, Bilim - 31, 33, 46, 47,48,53,54,55,
253. 56, 59, 60, 80, 169, r75, t94, 239.
ALmanya'da Köy]ii Savaş _ 32. Aynca bkz: Bilim]erin sınıİLandı-
Amaç_ 46'|94-|99,228. nLması.
Aynca bkz: Erekbilim. Bİlim]erin sınıİlandınlması _ 27 -28'
Amfibiya-249,332. 8l-82,270-279.
Amip- 328,330-332. Bilimsel terminoloji - 92-96, 133-
Anıphioxus - 41' 250. r35,227-229,235-237.
Anatnmi - 35, 40, 204, 215-216, Biknç _ 32-35, 45, 46, 48,50, 190,
2t7,242. 2t5,229,837.
Anlayış _ 226,234,243 Bi]mesin]eıcilik (eleştirisi) - bkz:
Antropoloji - 205. BilCl
Araplar - 31, 32, 34, 2Il-2L3. 1848-49 Dewimi - 56, 216, 232.
Archaeopteryx- 4I,233. 7864 Danimaıka savaşı - 109.
Aritmetik _ 280-284, 29ı. Bircilik - 228,275.
Ascidia - 248, 834. Birey - 224, 232-233, 290-292, 332.
Asimtotlar - 287 -288. BireyseL, öze] ve ewense] _ 226,
Asya - 2II,334. 246-248,255-257.
Ateş _ |24' l25, |93-194,245-246. Bıızm (niceliksel) - 283-286.
Atom - 56, 76, 77,79,80, 81, 82, Bitkibilim - 35, 41, 204-205, 239-
t28, t57, 209, 226, 267, 274-276, 242.
27 8-27 9, 293-295, 3t2, 320. Bitki ve hayvan tür]erinin değşebi-
Atomcu - 58,226,320. lirliğ_39' 4o.
Avnıpa _ 195-198, 2o4' 2l0 Bitkiler -38, 41, 44, 45, 192-195,
23r-232.
B Biyogenetik yasa - 4l-42, L93,226,
242-244.
Bağntılar _ 290-292 Biyoloji - 27,35, 36, 40, 4I, 57, 80,
Baktei-323,326. 98, r92, 216-22L, 226, 231-234,
Basit ve bileşik _ 234. 24t-244, 259-262, 275, 277, 296,
B elirlenim cilik - 238 -2 42. 332.

408
Biyolojide türler _35-36, 40-4l, 224, 276.
234-236, 238-242, 322-323, 333. Deney - 84, t72-I76,204,245,248,
Budizm-244. 25t.
Buhar makinası -45, 110-111, 125_ Deneyim - 62, 248, 251-252, 275-
126, t37,151, 169, 183,197,250- 279, 290-292, 295-296, Bt4.
252,338. Aynca bkz: Deney, görgücülük.
B ulgu - L24-I25, 209-212. Denge - 49,77,268-211.
Buluşlar (tıç büyiü buluş) - 215- Dewim - bkz: 1848-49 Devrimi,
218. Sosyalist dewim.
Bulutsu - 38, 43, 47,50,86,96,97, Devlet- 53,194.
221, 260-261, 265, 300-302, 310.
_
Diferansiyel ve entegral hesap - 34,
Bu]utsu vaİsaJnml bkz:. Ewen- 28r-282,288-296.
doğum. DiI - 45,189-191.
Buna]ım]ar _ 46' 198-200, 335-336. Dilbilimsel - 238.
Buğuvazi _ 31-33, |98, 213-2t4, Din - 33, 194,2t4-215,223, 313.
232, 335-336. Aynca bkz: Kato]iHik, Hıisti-
Büttin_bkz: Parça ve büttin. yanlık, Tektann]ı dinleıde Enğ-
Büyİik coğrafi keşİfler _ 204,2L1- zisyon, Protestanlık, Reformas-
2r2. yon, Tinselcilik-
BüyiiHiik - 73' 280' 28|-282,286- Diimsellik - 228, 308-309.
287,290-296. Diyalektik - 27, 34, 42, 55, 56, 57,
Büyük sanayi _ 32, 56. 58, 59, 60, 6t, 62, 72, 74-75, U,
99, t!2, r25, t65, 166, 223,224,
C 230, 23t-233, 243, 244, 248-249,
268, 265-267, 270-273, 279, 280,
Cebir - 34, 286-287, 29I. 28t-282, 289-291, 298, 3t7 -3r8,
Ceratodus - 41. 32r-323.
Coğrafya- 4I Doğa _ 34-45' 82-83, |94-198, 2l7-
Compsognathus - 233. 220, 23t-232, 24t-244, 25t-254,
257-260,290-291.
Ç Doğa yasalan _ 54, 7 4-7 5' 244-248.
Doğacılık _ 72' 126' 25l-254.
Çekim _ 28, 43' 47' 85-90' 96' 218- Doğabilim _ 27, 3|-42, 47' 48' 54,
2I9, 260-26I, 266, 269-27 0, 3t8. 55, 56, 57,58, 59, 60, 61,72, 8L-
Çekim ve itim _ 28' 36' 47-48' 83- 86, 91-94, 99, 126,133, 179-180,
98, 135, 231, 266-270,307-308, 203-230, 23t-234, 25t-254, 262-
310-312, 316-318. 263, 265-269, 28t-290, 298, 32L-
Çelişki -27 ' 38-39, 85-86, 154, 166, 323.
182-183, 223,295,298. Doğal felsefe _ 32, 37 , 53,59, 60' 63,
Çin_2|2. I28, 2t3, 227, 295-296, 299.
Doğal seçme _ 63' 72' 277 .
D Doğu ve efi_287-289.
Dönme * 38, 86' lI5-l2]-,297-299,
Daruincilik - 2I7-2I8, 24I-242, 303.
277-278. Durgun-bkz: Hareket.
Aynca bkz: Uyarlanma, Kalıtım, Duyuın-2I7-2l8.
DoğaJ seçme, Varo]ma savaşIml. Ayncabkz: Uyan.
Değşme _ 75-77,233-236' 27o' 274- Duyu organlan - 190, 254-256, 262-

409
264,3t3-314. Enğzisyon _ 33.
Düğiim nokta]an (niceliksel değiş- Entropi - }IL.
menin niteliksel değşmeye dö_ Erekbilim - 36, 215-216, Z2B-Z}O,
nüşüüğti yer) - 78' 319-320. 307.
Dİimya görüşii - 58, 218-2|9. Esİr - 39, 82,83, t23-L24, 133_135,
Diimyalann çoHuğu_ 50. 265-266, 267, 294-295, 312_313,
Diişiinme, düşİince _ 37, 48, 51, 54, 320.
55, 56, 72, 74-75, 8I,85, 99_100, Eski ve yeni - 35-40, 152-t84, 174-
lo5' 1I2' lL4' |28,130-131, 152- 777 , 235,319-320.
r54, 165,182-183, 190, 192-197, Eski Yunan- 58-59.
2r8-2L9, 223-234, 243-248, 252- Eski Yunan Felsefesi
255, 259-264, 2tr, 278-279, 289_
- 32, 96, 4T-
42, 55, 58, 203-2t0, 2r8_2r9, 243.
296. Et diyeti - 192-193.
Etki ve tepki - 9I-95.
E Evıen _ 259-260, 268-269, 27 6.
Ewendoğıını - 37-38, 40-41, 59, 85-
Ekonomi politİk _ 28, 53,60, 114, 86, 2t5-216, 265_266, 299.
199, 337-338. Ewense] _bkz: BireyseL, öze] ve ev-
El - 45, 46, 181-191, 193-194. rensel,
Elektrik - 28, 39-40, 43-44, 48, 77, Ewim, teorisi - 40-42, 217-219,
88-89, 90-91, 95, I22-r23, 724, 223-227, 23L-232, 234_235, 249-
127-185, 2t7, 23t, 233-234, 252_ 250, 333-334.
254, 258-259, 268-272, 277 -279,
306-307, 314-318. F
Elektro-kimya - 156-157, t82, tBA,
318. Fark]ıLık _ bkz: özdeşIik
Elektroliz - 154-163. Felsefe - 32-38, 48, 52-6I, 82-84,
Elementler (kimyasal) -.79, 2O4, 126, 131-133, 213-214, 215-219,
26t,276. 222-230, 229-230, 251-252, 262_
Element\erin peryoük sistemi _ 7 9. 3t3.
263, 266-27 0, 27 5-27 7,
Elzanaatı iiİetimi -32, 203. Aynca bkz: Eski Yunan felsefesi,
Embriyoloji - 39-41, 214-2t9, 225, 16. yüzyıI lta|yan fe]sefesi, 77'
240-243. yİ:zyıl Inğkz fe]sefesi, Klasik A]-
Emeğin bölijnüşü_ 32-33, 39-,$. man felsefesi, Doğa felsefesi'
Emek -28, 45-46, LLA, 186-200, Fizik - 28, 35, 37-40, 48-44, 55-57,
250-253,337-338. 61, 76-78, 81-83, 90, 98,122_t24,
Aynca bkz: Emeğn böItimiişii. 203, 2r5-2r8, 230, 259-262, 267,
Eneği _ 28, 56, 75,86_94, 98, 105, 27I-279, 29t-293, 296, 308, 318,
tll-Lt2, 119, 120, t27-L85, 215- 320.
218,270. Fizyoloji - 35, 40, 42,204-205,2I5-
Aynca bkz: Eneğinin sal<ınımı ve
.216, 2r7-219, 223-224, 235, 278_
döniiştiınü yasası, Kinetİk eneği, 2t9,309,321, 337-338.
PotansiyeL eneği. Fransa
Enerjinin sakınımı ve dönüşümii - 32, 294-295, 316.
Frenoloji - 63-66.
yasas -
28, 56,83-93, 180-192,
138, 151-166, 170-t75, 183-185, G
216-217, 240-24I, 243-248, 260-
262,305,309-311, 320. Galvanizm - 89, t27, t28, lg1, lg7-

410
138, 185. Hegelcilik - 56, 59-60, 93-94.
Gaz]ar - bkzl. Gaz]arın kinetik teo- Hıristiyanlık _ |97 .

risi. Hiç - 242' 283-286.


Gazlann kinetik teorisi - 266-267, Hipnoz - 62-65.
311-313. Hipnotizma - 62.
Gel-ğt sürtünmesi _ 28, 38, 59, Homolog diziler - bkz: Karbon.
tt'-rzr,302-303. Hücre _ 28' 40-4I, 42, 44-45' 2o4-
Gelişme _ 290-29l. 205, 2r4-2t5, 2r7, 223-224, 226,
Geometri - 34, 228-230, 238-242, 23t-232, 234-235, 29L-295, 322-
244,250-25t. 323,328-334.
Gerçek _ 5I.
Gerçedik _ bkz: olabi]irlik ve ger- I
çekLik.
Gerekirlik ve raslantı - 28, 40, 48, Isı -28, 39-40' 43-44' 48-51, 56, 60-
303, 326. 61, 76, 77, 88-91, 95-98, 109-112,
Aynca bkz: Özgtjıhtit< ve gerekir- tt9-I26, I32-t37, I7I, 2t5-217,
ıik. 245-246, 249-253, 265-266, 268-
Geıileme _ bkz: İler]eme ve gerile- 273, 276-278, 294-295, 304-307,
me. 309-311, 313, 318, 337-338.
Giikbilim -
28, 34-38, 41, 49, 85-88, Isı maddesi _ 60' 126, I32, 225,
203-2tr, 214-216, 259-262, 27t- 250-25r,305.
272,295,297-303. Isının mekanik teorisi - 56,6L' 2l5-
Göreli]ik - 249,262. 216,261,297.
GİirgüciiJük _ 54-55' 70-73, I28, Işık _ 40' 48' 93-95' |23, L26' |30,
131, 134, 138-139, t53,227,25t, I33, 25L-253, 27L-272, 279, 294-
257-260,276,3t4. 295,298-302,313-314.
GörgücüLii,]< (Inglltere'de) - 62-63.
Gijrünüş _bkz: oz ve göriimüş. I
Grauitasyon - 35, 266-267, 297 -299.
Içerik ve biçim - 288-291, 330-333.
H Içetkileşim _ bkz: KarşıLıHı etki.
İdea]izm _ 60,74-75, t94,2|6,2|8-
Hareket-28,39,41,48, 49, 50, 81- 2r9, 222-224, 264, 27 2-27 4.
87, 88-92, 2t5-2I8, 25t-254, 256- İdeoloj i (gerçekliğiı idealist anlayr_
259, 260-26t, 265-279, 298, 305- şı olarak) - I94' 229-230.
311. İ]er]eme ve geriheme _334.
Hareket, niceliği (devinim anlamın_ nişki _ 27, 55-60, 74, 82-83' 84-85,
da) (Bewegııngsgrösse) - 99_112. 195, 2L9-220, 272-273, 278-279,
Hareket, miktan (hareketin ya da 288-289.
eneıjinin toplam miktan anla- Inürgeme (hareketin yüksek biğm_
mrnda) (Bewegungsmenge) - 4O, lerini alçak biğmlere) _ 274-275.
75, 82-83,86, 91, 103-104, 106- İngilteıe - 32,2Lo-2|l.
114, 183, 267 -268, 310-311. İnsan - 28, 45-47 ,186-199, 215-216,
Hareketin ölçüsü - 99-114' 1-23, 242-244,335-338.
31 1-312. Irlanda - 198.
Hayvan - 44-47, 124, 186-196, 215- Iskandinaıya _ 210-2IL.
217 , 24I, 243-244,331-334. Ispanya-32,210.
H ayvanbilim - 35, 41, 203-205, 242. Iş _ 28,91, 98, 11ı-114, 334_335.

411
Italya- 31-33,204. 96-98, rtt-tr2, 123, 127-128,
İti - 35-37' 95-97, 220-22l' 298, 180-185,215, 224, 273-275, 292-
318. 296, 307, 316, 318-320, 323, 328-
Aynca bkz: Sİirtİimme. 331.
Itme-bkz: Çekme ve itme. Kinetİk eneği - 119-121, 304.
Aynca bkz: Vis viva.
K Klasik Alman felsefesi - 55-60.
Komtjmizm (toplumsal-iküsadi olu-
Ka]ıtım - 187-189, 27g,2go, 2g2, şumu) _ 46-47.
334. Aynca bkz: Sosyalizm.
Kan dolaşımı_ 33, 205. Konuşma_bkz; Dil.
Kapital, Karl Marx (genel nitele- KöyLüliik _ 32' 2|3.
me) - 60. KuşkucuJuk- 153.
Kapitakst iiretim biçimi - 198-199' Kutupsallık, kutuplaşma - 89' 170'
335, 337-338. 223-224, 23t-232, 238, 248.
Karbon - 78-80, 323-329. Aynca bkz: Manyetik kutuplar.
Karşılaştırma - 282. Kuvvet - 28, 39, 49, 83-98, 132-134,
KarşılıHı etki, İçtkileşim - 82-88, r68-t7 2, 182-185, 305-309.
163-168, 180-185, 194-195, 236, Ktiba-I99.
253-255, 265-26f , 276, 277, 334- K{itle - 76-78, 81-83, 90, 110, 119,
337. t22-125, 135, 278-278, 29r-295,
Karşıtlaı _ 27, 84,223-224,232' 3rt-3t2,320.
252-254,313-316.
Aynca bkz: KarşıtLann birliğ ve L
savaşım1 yasası, KutupsalJık, Sı-
nıflar, Emek. Lamaıkçılık_ 229,326.
Karşıtlann birLiğ ve savaşun1 yasa- Liberalizm-232.
sı _ 27, 72, 74,95-97' 165-166'
199-200, 23r-242. M
Karf,ezyen - 100-102, 1 10-1 1 1.
Kategoriler - 223-224, 232, 252- Macaristan-210.
254. Madde - 40, 47-5I, 81-86, 92-95,
Aynca bkz: Soyutlama, Nedensel- r97, 252, 257-259, 266, 269-270,
]ik, Içerik ve biçim, oz ve görü- 27 5, 276-277, 277 -278, 297 -298,
nüş, Tarihsel ve mantıksal, Mad- 309-312, 319-320.
de, Hareket, Gerekirlik ve İaslan' Maililenin bölünebilirliğ, bkz: Sü-
tı, olabi]irlik ve gerçeHik, Nite- reHilik ve kesiHilik.
lik ve nicelik, Uzay, zaman. Maddenin doğada dolaşımı - 40-42'
Katolidik- 33,39,213. 50, 89, 90, 124, 126, 130, 135,
Kavram- 100,249. r85,258-259,309-310.
Kendiliğinden doğuş (generatöv ae- Maddesellik - bkz:. Materyalizm.
quivoca) -322,323. Manyetizm - 40-41,43, 48, 89, 91,
Kendİade-şey (Kant'ta) - 57, 262- t24, t26, 130, 135, r85, 21,6, 231,
264. 233,253,269-270,307.
KesiHi]ik _ bkz Sürek]ilik ve ke- MaLtusçuluk_ 333-336.
siHilik. Manüfaktfu_82.
Kimya - 28, 35, 39-40, 42-45, 48, Mantık _ 55-57' 222-224,23o,243-
55-57, 60-61, 75-80, 81-83, 88-93, 244,249,263, 363.

412
Matematik - 28, 72,203, 2I4, 215, o
223-224,236,280-296.
Materyalizm - 32, 37, 57, 58, 60, Oksijen - 61, 128.
64, 204-210, 216-279, 220, 222, o]abiLir]ik ve gerçek}ik - 48-50, 79,
224-227 , 27 3-27 7 , 290 328-329.
_ 45'
.

Mekanik - 27, 28, 34, 76-77, 8l-83, Onıurga1ılar 248-250, 331,


87-88, 90, 95, 98-114, r22-t24, 336.
203-205, ztt, 2L4, 216-217, 223, 76. yüz1ıL lta|yan felsefesi _ 33,
259, 260, 269, 272, 273-27 5, 290, 2r3.
291-292, 294-295, 296, 304, 307 . 17. yİizyıl İnğLiz fe]sefesi _ 58'
Mekanik hareket - 40, 43, 48,76, 18. yiizyıl Fransız aydınlanmacıla-
81, 110-113, 122-L26, L40-t43, n-224.
252, 253, 269, 270, 27 1, 278-279, Optik - 35.
304, 307-308. organik doğa - 4o-4I' 44-45' 232-
Mekanizma - 87, 88, 2L5-216,228, 236, 24t-242, 27t-272, 278-279,
24t,255,270,273-279. 308, 332.
Metabolizma- 328-329. Organizma - 39-42, 216-217, 232-
Metafizik - 27, 35-42, 57-60,72-74, 236, 272-27 4, 307-309, 32t-324,
85, 165, 223, 230, 230-234, 24t- 328-331, 333.
242, 255, 289-291, 305, 3 18-320. organizmalann sınıflandırılması -
Meteoroloji - 204, 260-261, 27 4. 39-42.
Mıknatıs kutuplan _ 85' 237 3|7 . otobuı]uk_ t93.
'
Mısır-203.
Mineralbilim- 35,215. ö
Molekül - 28, 76, 77' 8|-82, Lzo,
r23, 268, 272-273, 276, 278, 279, o\çti_bua: Düğüm noktaJan, Hare-
289, 291-292, 294, 305, 312, Bl4- ketin ölçüsii.
'.
315, 318, 320. oiüm (üyalektik materyalist yoru-
Monarşi _3|' 2|3. mu) - 321-323.
Moner - 44, 323, 328, 329. Aynca bkz: Uyarlanma, Kalıtım,
Mtiılkiyet_ 199-200. ..
Doğal seçme, Varo]ma savaşlml.
oz ve görİimüş _ 223-224' 234' 262-
N . 263,265-267.
ozdeşlik - 223-224, 234-236' 289'
Nedensellik - 94, 223, 228, 236, 296,332.
238-242, 25r-254, 265, 276-278, Özet - bkz: BireyseL' Öze] ve Ewen-
318. sel.
Negatif-bkz: Pozitif ve negatif. Özgiiİhtik ve gerekiıLik _ 194-198.
Nicelik -bkz: Nitelik ve nicelik. ozüm]eme ve yıkıcı metaboLizma _
Niceliğn niteliğe döniişümü yasası bkz:. Metabolizma.
- 27, 74-80, 233, 255, 275-276,
282-283,311, 320. P
Nitelik ve nicelik - 48, 75-79, 309-
320. Paleontoloji - 35, 4O-4L, 205,214-
Aynca bkz: Niceliğn niteLiğe, ni- 216,225,242-243.
teLiğn niceliğe dönİişme yasası. Parça ve biitün _ 58.
Pisagorcu - 206-208.
Politika' politik ilişkiler' politik sis-

413
temler - 194. Soyutlama - 171, 191, 224, 243-244,
Polonya - 204-210. 250-25t, 257-258, 278, 286, 292-
Potansiye| eneği _ 77 , 109, 110-111' 296.
tr9-t22,304. Sulama (Doğu ülkelerinin tarüin-
Pozitif ve negatif - 92, 232, 232, deki rolü) _ 203.
237,243,266. Süreç - 55-57' l22' 125, 155-168,
Pratİk insanın pıatik faaLiyeti - 34- 181-184.
35, 55-56, 125-126, 203-205, zt0- Süreduıum _ 28,308.
ztt,250-253. StireHilik ve kesintililik - 267 , 275,
Proletarya - 3 1-32, 198, 2 13. 312,319-320.
Protein - 44, 45,218-2L9,231,246- Sürtiinme _ 107-108, l20, I22,245-
247 ,279, 322-323, 325-332. 246,27t,304, 31 8.
Protnstaıı]ık _ 32-33, 2L3-214. Aynca bkz: Ateş' GeL-ğt sürttin-
PıotopLazma _ 4l' 44, 195' 218, mesi.
226-227,279.
T
R
Tahkl ve sentez -244,249-252.
Bas]antı _ bkz:. Gerekir]ik ve Ras- Tannbilim - 34, 36-37, 152-L53,
lantı. 240.
Reformasyon - 3 1-34, 2 13. Tanntanımaz]ık - 22t.
Rekabet- 46. Taih * 31, 34-40, 46,75,80, l-24-
Rönesaıs (dönem) - 31-34, 2I3-2l5. 126, 2r2, 218, 223, 225, 230, 232,
243-245, 252-253, 259-261, 290-
s 291, 336.
Tarihçifik_ 55.
Sanat- 31-33, 188, I94,213.
_
Tarihsel ve mantıksa| - 184-198,
Savaş1ar bkz:. Almanya'da Köylü 243-244.
Savaşı, 1864 Danimarka savaşı. Tasarlama - 58.
Sayı _ 2o7-2o8,278' 280-286,29l. Tayf analizi - 38, 43, 254, 301.
Seçmecilik_ 57. Tekhİcreli (Protista) - 42, 44, 322-
Sentez-bkz'. Analiz ve sentez. 325, 330-332.
Serbesü ticaret - 6o. Tekhİcreli (Infusoria) - 322-323,
Sıçıamalaı (ıiteliksel) - 295. 330, 332, 337.
Sıfiı_284-286. Tekhİcreli organizmalar - 40-43,
SınıfSavaşımı _ 198' 335-336. 322-323, 330-332, 337-338.
Sınıflar _ 198-200. Aynca bkz: Amipler' Tekhücre]i-
Silahlar- 192. ler.
Simya-35,204. Tektannlı din]erde tann _ 36, 39,
Sinirsistemi- 45, 196, 250,336. 49, 64, 85, 220-221, 226.
Somuf -bkz: Soyutlama Teori- 54-57, 72-73, 125-126, 227,
Sonsuzluk - 28, 50, 83,223-224, 266-267.
254-26t,282, 288-296. Terapi-2I5.
Sosyalist dewim - 46-47, L98, 232- Termodinamik - 250, 337-338.
283, 336. Aynca bkz: Isının mekanik teori-
Sosyalizm -
53, 63,223. si.
Aynca bkz: Komiuizm. Teşhis_2I5.
Soyluluk- 31,213. Ticaret - 32,2ll.

414

L
Tinselcilik- 62-83. Varo]ma Savaşrm1 _28, 46' 225,333-
Topaklanma duıumu - 75-77' 87- 338.
90, 253, 311.
_ 31,
VarsaSnmlar - 59, 253-254, 263,
Toplunı 190_193' 197-200' 278-279.
333-336. Vis viva (kinetik enerji) *50, 99-
Aynca bkz: Komünizm. lI4,122,150-153.
Töz _ 243' 253.
Tligonometri - 287, 289. Y
'Tİmdengelim -bkz: Ttimevanm ve
tümdengelim. Yadsıma _ 232,242' 285-286,322.
Tİimevanm ve tümdengeLim - 62- Aynca bkz: Yadsımanın yadsın-
63, 224, 243-244, 247 -250. mas yasafl,
Yadsımanın yadsınması yasail. _
U 27,74,271,242.
Yansıma _ 60' 194, 223' 23l' 236'
Aus-81,194. 272-273,289-296.
Us- 38, 243,25I. Yapay seçme _ 277 .
Uyarlanma - 39, 231-232, 333, 335. Yaıgı _ 234-237
'244-247.
Uzay - 50, 70-80, 83-84, 23I-232, Yasa - 49-5t, 54-55, 74, 84, 94-97,
313. 238-247, 254, 256, 260-26t, 263,
279, 333-336.
ü Yasa (hukuk) - 194-195.
Yaşam _ 42-5l,76, 8I-82,2t3-2l5,
Ücret_ 338. 2t9-22t, 227-231, 234, 246,253,
Ü..ıetici gıiçher - 335_336. 270-272, 276, 278-279, 297 -309,
Uretim - 45-47, 194-204, 211, 334- 321-336.
338. Aynca bkz: Protein.
Üretim tarzı _ bkz Üretim Yazın _32,2l0.
Ü-topiHer _ 63. Yeni-kantçıIık _ 57 59' 94.
Utopİk sosyalist]er _ bkz Utopik- '
Yeıbilim - 35-40, 42,2o5,2I4-2l9'
ler. 235,274.
Yermerke zil görüş açil - 259 -262.
V Yöntem _ 40, 42' 59, 62' 2|5, 2Bl-
235,243-245,319-320.
Vaıgı- L9I' 243-244, 247 -249. Aynca bkz: Diyalektik, Metafizik.
Varlığn ve düşiincenin birliğ _
242-244. Z
VarLık _ 58, 59, 257-259.
Zaman- 50, 211, 257,259-26L,268.

415
l
.l

l
l

SOLYAYINI.ARI
Sorumlu Yönetmen: Muzaffer Ilhan Erdost
ILIIANİLIIAN KITABEVİ
Karanfil Sokak 30/1 Kızılay Ankara
Tel: 0312 417 0008 Faks: 0312 419 4376

BASKI: KUBAN MATBAACILIK


Matbaacılar Sanayi Sitesi 558 Sokak No: 20 lvedik Ankra
Tel:0312 3952070

RENKAYRIMI: REPRO C
Özveren Sokak 25-2 Kızılay Ankara
Tel:0312 229 3741

You might also like