You are on page 1of 5

Bir Atasözümüzün 700 Yıllık Tarihi

At İşler Er Öğünür
Amerika Birleşik Devletleri’nde atasözü araştırmalarının en tanınmış uzmanı Archer
Taylor, 1962’de yayınladığı bir kitabında diyor ki: “Değişik yüzyılların bir atasözüne etkisi
üzerinde çok az durulmuştur (Taylor 1962: 169). Bu araştırmamda, 13. yüzyıldan 20.
yüzyıla kadar geçen zamanın, yani 700 yılın bir atasözümüze yaptığı etkiyi inceleyerek bu
eksiği tamamlamak istiyorum.

Atasözlerimiz üzerinde çalışanlar için en önemli kaynaklarımızdan biri Kitab-ı Dedem


Korkud’tur. 15. yüzyılın ikinci yarısında, belki kendisi de ozan olan ve adını bilmediğimiz
bir insan, bu kitaptaki hikâyeleri, sözlü gelenekten yazıya aktarmıştır. Kitapta yer alan 12
destan hikâyesi, Türkler daha Anadolu’ya gelmeden de onların arasında sözlü olarak
yaşıyordu. Kitap, Korkut Ata’yı tanıtan kısa bir girişle başlıyor. Üç sayfa tutan bu girişte
bize çeşitli konularda Dede Korkut’un sözleri verilirken deniyor ki: “Bir gün Dede Korkut
cuşa gelip Oğuz beyleri içinde soy soylamış, onlara nasihat yüzünden söylemiş.” Görelim
şimdi Hanım ne demiş: “Dede Korkut’un nasihat yüzünden söyledikleri sayısı otuz beşi
bulan, birbirine zincirleme bağlanmış atasözleridir.” Bunlardan bazıları şöyle: “Kül
tepecik olmaz,eski panbuk bez olmaz, karı (eski) düşman dost olmaz, kız anadan
görmeyince öğüt almaz, oğul atadan görmeyince sufra çekmez” (Gökyay 1). Kitapta
hikâyelerin arasına serpilmiş başka atasözleri de buluyoruz. Bunlar o vakit atasözleri
söylemenin epik anlatımın bir parçası olduğunu gösteriyor. Demek ki atasözlerinin
destandan kopmamış olduğu bir devir var kültür tarihimizde.

Benim üzerinde duracağım atasözünün ilk örneği Dede Korkut kitabında “Boz Atlı Bamsı
Beyrek” adlı hikâyede bulunuyor. Atasözü şudur: “At işler er öğünür” (Gökyay 41).
İkincisi Emren hikâyesinde, bu sefer negatif bir ifade olarak karşımıza çıkıyor.“At işlemese
er öğünmez” (Gökyay 116).

Destan gibi, halk hikâyesi gibi, masal gibi sözlü gelenek türleri bize içlerindeki atasözünü,
doğru anlamak için gerekli bilgiyi de verirler. Çünkü bir atasözü tek başına okunduğu
zaman yanlış anlaşılabilir.Âşık Sabit Müdami’den “dil arkadan söyler” diyen bir atasözü
işitmiştim. Ben bunu, ilkin insan dedikodu yapar olarak anlamıştım. Hikâye içinde
dinlerken bunun, insana destek veren bir arkası yoksa o insan konuşamaz demek
olduğunu öğrendim. Bamsı Beyrek hikâyesindeki atasözü şu anlam çerçevesi içinde
kullanılmıştır. Beyrek, bir yiğitlik yarışmasından sonra Banu Çiçek’le evlenmek hakkını
elde etmiştir. Beyrek’in arkadaşları onun nişanını kutlamak için toy çadırında toplanır.
Kırk yiğit yeyip içip eğlenirken düşmanın casusu bunu haber alır, Bayburt hisarının
beyine yetiştirir. 700 kafir atlanıp, çadırı basar, Beyrek'in Naibi kılıcını sıyırıp “Menüm
başım Beyrek'in başına kurban olsun” diyerek döğüşe başlar. Ama Naib parçalanır.
Bunun üzerine şu atasözleri söylenir: “Derin olsa batırır, kalabalık korkutur, at işler er
öğünür, yayan erin umudu olmaz.” Beyrek kırk yiğidi ile tutsak gider (Gökyay 41).

Begil Oğlu Emre boyunda aynı atasözüne bağlı olay farklıdır. Oğuz beyleri arasında Begil
adlı bir er vardır. Oğuz beyleri atlanıp ava çıksa , onların arasında Begil yay kurup, ok
atmadan geyik avlar. Bir gün Kazan Bey’in meclisinde beyler otururken Begil’in yiğitliği
söz konusu olur. Kazan Bey sorar: “Bu hüner atın mıdır, erin midir?” Beyler; “Erindir”
dediler. Han: “Yok, at işlemese er öğünmez, hüner atındır.”dedi (Gökyay 35).
İki yerde de atasözünün anlamı açıktır. Bu atasözü, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak
şekilde bize göçebe insanının hayatında atın önemli yerini belirtiyor. At olmazsa göçebe
savaşamaz, at olmasa avcı vahşi hayvanlarla başa çıkamaz, av avlayamaz. Atın göçebe
hayatındaki yeri insanınkinden daha baskındır.

Dede Korkut Destanı göçebe Oğuzların edebiyat türüdür. Göçebe toplumunda at ve insan
symbiotic (eşyaşarlık) yani eşit 'al-ver'e dayanan bir ilişki içindedir. At orada bir ulaşım
aracıdır, eri bir yerden bir yere ulaştıracak en çabuk vasıtadır. Hücumda ve geri
çekilmelerde at vazgeçilmezdir, eti ve sütü ile insanı besler, derisi ve kılı ile giyim sağlar.
Buna karşılık insan da ata kerdeşi gibi bakar, besler, altını temiz tutar, gözü gibi korur
onu. Bu büyük hizmet nedeni ile atın göçebe folklorunda önemli bir yeri vardır.
Şamanlığın ‘din-sihir’ törenlerinde, kozmolojisinde, (Eliade 79-113), göçebenin ölü
gömme adetlerinde ve törenlerinde (Roux 173), nişan ve evlenmelerde, oyun ve
eğlencelerde ata önemli bir yer verilmiştir. Destanda at sihir gücü olan bir varlıktır. Battal
Gazi’nin Aşkar adlı atı, Bamsı Beyrek’in Boz Aygır’ı, Köroğlu’nun Kırat’ı efsanelik
hayvanlardır. Köroğlu’nun Kırat’ı kanatlıdır uçar, dile gelir konuşur. Tehlikeyi
binicisinden evvel sezer ve önler. Bu yüzden bir kervancı Kırat’ı satın almak isteyince,
Köroğlu’nun atına biçtiği değer şudur: Ben Kırat’ı 80 bin koça, seksen bin altına, seksen
bin yiğide, seksen bin sabana, 80 bin öküze, seksen bin geline seksen bin kıza da vermem
(Kaftancıoğlu 105).

İncelediğim atasözünün üçüncü örneğini 1480 ‘de yazılmış bir atasözü külliyatında
buluyoruz. Derleyicisini bilmediğimiz ve 698 atasözünü içine alan bu yazmanın adı,“Haza
Kitab-ı Atalar Bifermayed Oğullara”dır (İzbudak). Atasözümüz burada değişik bir
biçimde, “Alet işler er öğünür” olarak karşımıza çıkar (İzbudak 38). Kitabın
tanımadığımız yazarı eserine kısa bir önsöz yazmış. Bu önsözün dil özelliklerinden, yazı
biçiminden, ve onda yansıyan din anlayışından çıkarıyoruz ki, derleyici medrese eğitimi
almış, klasik kültür içinde yetişmiş, Osmanlı Divan kültürünü iyi bilen bir insandır. Bu
yazar atasözünü, tıpkı Dede Korkut kitabında olduğu gibi “ataların sözü” olarak
tanımlıyor ve ilave ediyor:

“Atalar Türkmen ataları değildir; Peygamberler, evliya ve enbiyadır. Bunlar Adem


Peygamberden beri, veliler ve nebiler (evliya ve enbiya) tarafından söylene gelmiştir. Bu
yeni köken teorisine göre 'atalar sözü', göçebe kültüründen değil, Kutsal Kitap Kur’an'dan
ve hadislerden kaynaklanmıştır.”

Atasözleri, Bunun için kutsaldır, yoksa Türkmen atalarının sözü olduğu için değil.
Bundan sonra yazar önemli bir görüş ileri sürüyor. Ona göre atalar bir sözü kırk yıl
söylemişler, bu zaman içinde o cümle, mükemmelleşmiş, hem avam hem havas tarafından
ve gelecek kuşaklar tarafından dinlenecek atasözü halini almıştır (Boratav 1959: 224).
Yeni çeşitlemede, atın yerini aletin alması Türk Osmanlı toplumunda yer alan köklü bir
sosyal değişmeyi gösteriyor. Büyük çoğunluğu göçebe olan Oğuz ve Türkmen boyları
Anadolu’ya 11. yüzyıldan itibaren girmeye başladılar. Bu tarihten Kitab-ı Atalar'ın
yazıldığı tarihe kadar Selçuk ve Osmanlı toplumları önemli değişmelere uğradı. Toplum
Anadolu’da göçebelikten kopup toprağa yerleşmeye başladı. Toprağa bağlı olmayan,
çoğunlukla hayvan yetiştirici olan Oğuzlar ve Türkmenler yerleşik tarımcı olmaya
başladılar. Göçebeyi kontrol edemeyen, ondan vergi alamayan Osmanlı İmparatorluğu
planlı bir şekilde onları yerleştirip, reaya haline getirip toprağa bağladı. Çünkü,
imparatorluğun geliri tarımdan alınan artı dereceye dayanıyordu. Bunun için 15. yüzyılda
Osmanlı İmparatorluğunda göçebe küçük bir azınlık halini aldı. Bu dönüşüm
toplumumuzun uğradığı ilk radikal sosyal değişmedir.
Yerleşik tarım toplumuna geçen göçebenin edebiyatı bu köklü değişimden hissesini aldı.
Tarımcı, artık çadırda oturmayacak, ev yapacak, çift yapacak, kağnı yapacak, tahıl ekip
biçecek, iyi ürün almak için tarlasını sulayacaktı. O artık zora gelince çadırını dürüp sarıp
eşini de terkisine alıp göçemeyecekti. Göçebe toplumundaki savaşa dayalı hayat artık
geride kalmıştı. Tarımcı için savaş, tarlasını çiftini yüzüstü bırakıp gitmek büyük bir
yıkımdı. Alet böylece tarımcının hayatında çok önemli bir vasıta halini alıyordu. Aletsiz
hiçbir şey yapılamıyordu. Atın bu hayatta lüks bir binit olmaktan başka görevi
kalmıyordu.Onun yerini beslenmesi kolay, sabırla yük taşıyan öküz ve eşek alıyordu.
Atasözünde atın yerini aletin alması bu büyük değişimi işret etmektedir.

Üzerinde durduğumuz atasözünün 3. çeşitlemesi Güvahi’nin 1525’te, yani Kitab-ı


Atalar’ın kaleme alınmasından 46 sene sonra yazılan Pendname’sinde bulunmaktadır,
şudur: “Alet işler, el öğünür” (Hengirmen 32). Bu değişmeye varan sosyal çevreyi,
kesinlikle belirtmek kolay değil. Ama atasözüne bakarak bir yorum yapılabilir. Er
kelimesinin Türkçemizde iki anlamı vardır. Erkek ve yiğit. Erkeklik sözü ise, hangi
anlamda kullanılırsa kullanılsın yiğitlik demektir dilimizde. Yukarıda verdiğimiz iki
atasözünde de “er” yiğitlik simgesi olarak yerini korumuştur. “El” sözcüğü ise, tümden
nötr, uzaktan yakından herhangi bir yiğitlik ilkesi ile ilgisi olmayan bir söz. Burada artık
atasözünün insanla bağlantısı da ok oluyor. Usta bir el, iş bilen bir el, kimin eli olursa
olsun aletle övünecektir.

Güvahi’nin çeşitlemesinden sonra sosyal değişim bir çeşit oturmuşluk, yerleşmişlik


kazanmış olmalı kı, 18 inci yüzyılda aynı atasözünü, ne kelimelerde ne anlamda hiç bir
değişme olmadan tekrar edilmiş görüyoruz (Elçin 1977: 218). Ama yeni koşullar gene de
atasözünü değiştirmeye devam ediyor.
1970’li yıllarda Mersin’in Göller yaylasında araştırma yapıyordum. Atasözünü
Köserelli Aşiretinden M. Ağa’nın eşi N. Hanım söyledi. Yeni çeşitleme şöyle: “Avrat işler
er öğünür.” Atasözü artık ailede erkek kadın ilişkilerine uyarlanmış ve karı koca
arasındaki gerginliği anlatan yeni bir içerik kazanmıştı. Bu sosyal içeriği şöyle
belirtebilirim.
Köserelli Aşireti tam göçebe değil artık, yarı-göçebe veya transhumanite dediğimiz cinsten
bir birim. Aşiretin reisi M. Ağa, 1955 yılında Mersin’den bir ev almış. Aile kışın orada
yaşıyor. Yaz aylarında ise Toros’un yüksek bir yaylasına çıkıp keçilerini otlatıyorlar. Bu
yaylaya çıkmak bir yandan aileyi Mersin’in dayanılmaz sıcağından kurtarıyor, bir yandan
da hayvanlara otlak sağlıyor. M. Ağa’nın dört yüz keçisi var.Bu hayvanları kışın
Mersin’de beslemenin imkanı yok. Bunun içın M. Ağa kışları, otu samanı bol olan bir
köyde bırakıyor. Köy muhtarlığı ile bir anlaşma yaparak köy sandığına keçi başına on lira
ödüyor. Keçiler gelecek yaza kadar orada bakılıp, besleniyor. M. Ağa’nın iki oğlu üç kızı
var. Büyük oğlan evlenmiş, eşi ile beraber babasının çadırının yanına kurduğu bir çadırda
ayrı oturuyor. Küçük oğlan lise öğrencisi. Keçileri bu oğlan yayıyor. Kızlar 14, 16, 18
yaşlarında. Ailenin en ağır yükü bu üç kızın omuzunda. Sabahın erinde kalkıyorlar,
çadırın çevresini süpürüp temizliyorlar. Kahvaltıyı hazırlıyorlar. Saat 11 e doğru keçiler
geliyor, keçileri bu kızlar sağıyor. Kardeşlerinin azığını bunlar hazırlıyor. Gerekende
ormandan odun kesiyorlar. Aile bir yere gidince kızlardan biri, gelebilecek erkek konuğu
ağırlamak için çadırda kalıyor. İşlerinin ağırlığı ölçüsünde sözleri geçgel bu kızların. Her
işte onların dediği oluyor. Dehşetli rahatlar. Bütün aile benimle aynı çadırı paylaştı, bu
onlara hiç aykırı gelmedi. Bana en müstehcen bilmeceleri bu kızlar yazdırdı. Hem de ana
babanın önünde. Baba erkenden kalkıyor, namazını kılıyor, kahvaltısı hazır önüne geliyor.
Akşama kadar da çadırın önünde art arda çayını içip oturuyor.
Bir gün M. Ağa çok çalıştığın 400 keçiyi elde etmenin kolay olmadığını, büyük
zahmetlere katlandığını anlatarak övünüyordu ki, onun kendisini öyle methetmesine
dayanamayan karısı “Avrat işler er öğünür” dedi ve daha fazla söylememek için çadırdan
çıktı. Genellendirmeme koşulu ile bu tek örneğe bakarak bazı sonuçlara varabiliriz.

1. Sosyal değişim ile atasözleri arasında bir ilişki var.


2. Sosyal değişimin atasözlerindeki etkisini anlamak için atasözünü tarih derinliği içinde
incelemek gerekir.
3. Benzer atasözleri başka uluslarda da bulunabilir. Ancak bu değişim biçimi ancak tek bir
toplumda gözlenebilir.

Kaynaklar

 Bu araştırmanın İngilizcesi "The Horse Does the Work, the Hero Boasts: The Seven-Century Life
of a Turkish Proverb" başlığı ile Finlandiya’da yayınlanan atasözleri dergisi Proverbium (vol.11,
1994, pp. 47-57) yayınlanmıştır. Makale biraz değiştirilip Türkçeye İlhan Başgöz tarafından
çevrilmiştir.
 Boratav, Pertev Naili (1954). “Quatre vingt quatorze proverbs Turks du XV ième siecle resté
inedite.” Paris: Oriens 7/2, 223.
 Eliade, Mircea (1970). Shamanism: Archaic Technique of Ecstasy. Princeton: Princeton
University Press.
 Gökyay, Orhan Şaik (1973). Dedem Korkud'un Kitabı. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
 Hengirmen, Mehmet (1983). Güvahi’nin Pendnamesi. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
 İzbudak, Veled (1936). Atalar Sözü. İstanbul: Devlet Basımevi.
 Roux, Jean-Paul (1963). La mort chez les peuples altaïques anciens et médiévaux. Paris:
Maisonneuve.
 Kaftancıoğlu, Ümit (1987). Köroğlu Destanları Kolları. Ankara: Kültür Bakanlığı.
 Taylor, Archer (1962). The Proverb and an Index to the Proverb. Pennsylvania: Folklore
Associates.
 Rosenkilde ve Bagger, Copenhagen Denmark. ??

(http://www.ibhder.com/yazlar/NewsPostsItem1_i9zkrmdf4_1/Bir-
Atas%C3%B6z%C3%BCm%C3%BCz%C3%BCn-700-Y%C4%B1ll%C4%B1k-Tarihi)

You might also like