You are on page 1of 18

FARABI

Bütün bu falname türleri dışında baş­ ma" gibi atasözO, ve tekerlerneler söylen- Bir yanlış anlama sonucu İbnü'n-Nedlm
ta Kur'an-ı Kerim olmak üzere bazı ki- miştir. Bu arada divan şiiri kadrosunda filozofun Horasan bölgesindeki Faryab'-
taplar da tefe'ül amacıyla kullanılmıştır. da falla ilgili birçok mazmun ve remiz ye- da doğduğunu kaydeder (el-Fihrist, s.
Kur'an'dan tefe'ül şöyle yapılır: Bir ni- rini almıştır (çeşitli örnekler için bk. Onay, 368). Latin Ortaçağı ' nda Alfarabius ve
yet tutularak Kur'an açılır. Sağ sayfada s. 164- 165; Eyüboğlu, I, 98; ll, 178) Abunaser diye anılır. Babasının Vesiç Ka-
göze çarpan ilk ayetih manasından çı­ BİBLİYOGRAFYA : lesi kumandanı olduğu dışında ailesi hak-
kan sonuç ile tefe'ül edilir. Edebi ve ta- Buhari, "Tıb", 42; İbn Haldün, Mukaddime kında bilgi yoktur. Samanller Devleti'nin
rihi kaynaklarda bu tür tefe'ülle ilgili pek (tre Süleyman Uludağ) , istanbul 1982, 1, 781· hakimiyetinde önemli bir eğitim ve kül-
çok bilgi bulunmaktadır. ll. Mehmed, 808; Kitabü Fal, İstanbul 1273, s. 4; Te{e 'ül· tür merkezi konumunda bulunan Farab'-
1446'da tahtı babasına terkedip Mani- name · i Muhyiddin Arab~ istanbul 1330, s. 3·4 ; da eğitim programının dini, eğitim dili-
saya dönmek zorunda kaldığında Mol- Abdülkadir, Baht Aynası, istanbul 1332, s. 3·8; nin ise Arapça olduğu, Farsça'nın da kıs­
Seyyid Süleyman ei-Hüseyni, Te{e 'ülname·i Hü·
la Hüsrev kendisini teselli etmek için men edebiyat dili olarak okutulduğu bi-
seyn~ istanbul 1339; Bahtname, istanbul[?], ts.,
Kur'an'dan tefe'ül etmiş, pek yakında s. 3·6 ; Risaletü't-te{e 'ülati'l·müte{errika, Milli linmekte ve bu ortamda Farabi'nin iyi
yine padişah olacağı müjdesini vermiş­ Ktp. , nr. 2837, vr. 77'-81 "; Tuh{etü ' t ·ta 'bfra~ İs· bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır. An-
ti. Özellikle sıkıntılı zamanlarda çok yay- tanbul, ts., s. 16, 20; i. Hikmet Ertaylan, Falna· cak anayurdundaki bu eğitimin ayrıntı­
gın olarak başvurulan bu usul Kur'an'ın me, istanbul 1951 ; Karatay. Türkçe Yazma/ar, 1, ları ve hocalarının kimler olduğu hakkın­
641·642 ; a.mlf., Farsça Yazma/ar, 1, 108·109 ;
aniaşılıp uygulanmasını engellediği için da bilgi mevcut değildir. Farabi'nin bu-
FME, s. 273; Gölpınarlı, Katalog, m, 95; E. Kemal
Mehmed Akif tarafından, " İnmemiştir Eyüboğlu, On üçüncü Yüzyıldan Günümüze Ka·
radaki tahsilini tamamladıktan sonra bir
hele Kur'an bunu hakkıyla bilin 1 Ne me- dar .Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve D'e· süre kadılık yaptığı, fakat ilim ve kültü-
zarlıkta okunmak ne de fal bakmak için" yimler, İstanbul 1973·75, 1, 98; ll, 178 ; Özege, rün tadına varınca mesleğini terkederek
beytiyle tenkit edilmiştir. Katalog, 1, 112, 383; IV, 1783·1784; Cemal Kur- kendisini ilme verdiği yolundaki rivaye-
naz. "XVI. Asır Şairlerinden
Za'lf! 'nin 'Fal-ı
Mevlana Celaleddin-i Rüml'nin Mes- tin (İbn Ebu Usaybia, lll, 224) doğruluk
Murgan'ı", Şükrü E/çin Armağanı,
Ankara
nevf'si ve Divan-ı Kebir'i ile Sa'dl'nin derecesini tesbit etmek mümkün değil­
1983, s. 221·234; Ahmet Talat Onay, Eski Türk
Gülistdn'ı, Hafız, Vünus Emre, Niyazi-i Edebiyatında Mazmunlar (haz. Cemal Kurnaz).
se de bu yöndeki amacını gerçekleştir­
Mısrl'nin divanları da tefe'ül amacıyla Ankara 1992, s. 164·165; Ayşe Duvarcı , Türki· mek üzere bilinmeyen bir tarihte mem-
kullanılmıştır. Ahmediyye, Muhamme- yede Falcılık Geleneği ile Bu Konuda iki Eser: leketinden ayrıldığı ve hayatı boyunca
Risale·i Falname li·Ca'fer·i Sadık ve Te{eülna· devam edecek olan bir seyahate başla­
diyye ve Envarü'l- aşıkin gibi bazı eser-
me, Ankara 1993; A. Süheyl Ünver, "Türk Mi- dığı bütün kaynaklar tarafından belir-
lerle tefe'ül etmek halk arasında çok yay- tolo jisinde Yaşayan Lokrnan Hekim ve Hi-
gın bir gelenektir. Bunların münewer tilmektedir. Klasik kaynaklarda açık bil-
pokrat", Tıp Fakültesi Mecmuası, IV 1 15, İs ·
zümre arasında en çok rağbet bulanı tanbul 1941, s. 1973-1979 ; Halil Ersoylu, "Fal, giler bulunmamakla beraber Farabi'nin
Mevlana'nın Meşnevi'si ile Sa'dl'nin Gü- Falname ve Fal-ıReyhan-ı Cem Sultan", is- bu akademik seyahat esnasında önce
listdn 'ı ve Hatız-ı Sirazi'nin divanıdır.
lam Meden iyeti Mecmuası, V12, istanbul !981 , Buhara, Semerkant, Merv ve Belh gibi
Özellikle Divan-ı I:id'tı:{ın kitap falları
s. 69-81 ; a.mlf., "Bir Açıklama", TT, XVII / 99 kendi bölgesinin veya İran'ın önemli ilim
(1992). s. 131-132; K. Rührdanz, "Die miniatu- ve kültür merkezlerini ziyaret ettiği, da-
arasında ayrı bir yeri vardır . Bu eserden ren des Dresdener, 'Falname', Persica, sy. 12
fal açmak için söylenen, "Ey Hafız-ı ŞI­ ( 1987), s. 1-55 ; Chahryar Ad le, "K. Rührdanz, ha sonra Bağdat'a vardığı tahmin edil-
razi bize bir bak! Ben bir fal açmak isti- Die minialuren des Dresdener, 'Falname', mektedir. Bağdat'a gittiğinde kırk yaşını
yorum. sen de bütün gizlilikleri bilirsin" Absiraeta lranica, XII (1989), s. 161; Münewer geçmiş bulunuyordu. Zira bütün kaynak-

manasma gelen şu Farsça tekerierne bü- Okur- Meriç, "Cem Sultan'ın Yeni Bulunan lar onun bu şehirde, dönemin en büyük
Fal-ı Reyhil.n-ı Cem Sultan Adlı Eseri", TT, dil alimlerinden olan ve 929 yılında ve-
tün İslam dünyasında Divan-ı fiaiız'­ XVI/96 (1991). s. 24-27; XVII/97 (1992), s. 64 ;
dan tefe'ülün ön şartı gibi kabul edile- fat etmiş bulunan İbnü's-Serrac'dan Arap-
Dihhuda, Lugatname, XXI, 34-37 ; "Fal-Falcı­
rek asırlarca tekrarlanmıştır: "Ey Hatız-ı lar", ist.A, X, 5506-5508; H. Masse, "Fiil-nii- ça okuduğunu, kendisinin de ona mantık
Sirazı 1 Ber ma nazar endazl 1 Men ta- ma", E/ 2 (İng.), ll , 760-761; Mustafa Öz. "Ca'fer okuttuğunu bildirdiğine göre bu tarih-

lib-i yek falem 1 Tu kaşif-i her razi". Fa- es-Sadık", DiA, VII , ı; Metin Yurdagür. "Cefr", ten çok önce Bağdat'a gelmiş olması ge-
a.e., VII , 215, 217. rekir. Ayrıca dönemin en büyük dil bilgi-
sih Ahmed Dede'nin divanı da Mevlevl-
ler arasında bu maksatla çok kullanılan
liJ MusTAFA UzuN niyle buluşması ve karşılıklı olarak bir-
bir eserdir. Uygulanması kolay olduğu birlerinden istifade etmiş olmaları Fara-
ı ı
için eski toplum hayatında her sınıf in- FARABi bi'nin daha önce çok iyi yetişmiş olduğu-
sanın bu eseriere çok sık müracaat et- ( '-"GL;JI )
tiği bilinmektedir. Bu kitaplardan fal aç- EbO. Nasr Muhammed
mak, "kitap falı" denilen bir fal türünün b. Muhammed b . Tarhan b . Uzluğ
doğmasına sebep olmuştur. el-Farabi' et- Türki'
(ö. 339 / 950)
Halk arasında "kitap açmak" olarak
adlandırılan bu davranışlar için Türkçe'- İslam felsefesini metot,
de "fal açmak. fal tutmak, fal çekmek, terminoloji ve problemler açısından
fal bakmak, tefe'ül, tefe'ül etmek, fal-i temeliendiren ünlü Türk filozofu. Fara bi'yi
L _j
ta svir eden
hayr, gözleri fal taşı gibi açılmak, falı
bir tablo
kutlu olmak vb." birçok deyim kullanıl­ Türkistan'ın Farab şehri (bugünkü Ka- (Özbek
mış: "Fal yalancı gönül eğlenci": "Falcı zakistan s ınırl arı içinde eski bir şehir olan Souyel
Entsiklopediyası,
falcıya fend etmez" : "Neyse halin çıksın Otrar) yakınlarındaki Vesiç'te yaklaşık 258 T aşkent 1979,
(odur) falin": "Fala inanma, falsız da kal- (87 1-72) yılında doğduğu sanılmaktadır. XII , 129)

145
FARABI

nu. mantık okutacak kadar Arapça bildi- olan yakın ilişkisine dikkat çekerek bu maya girerler; Farabi hepsine baskın çı­
ğini. ancak bu dilin incelikleriyle ilgili ba- konuda aslı olmayan birtakım menkıbe­ kınca susup onu dinlemeye, sonra da
zı meselelerde İbnü's-Serrac'a başvurdu­ lere yer verdikleri görülür (aş.bk ı. Fara- defterlerini çıkarıp not almaya başlar­
ğunu göstermektedir. Dolayısıyla onun bi'nin Dımaşk'a gittiği tarihte bu şehir lar. Meclis dağıldıktan sonra filozofla
babasıyla birlikte küçük yaşta Bağdat'a İhşidiler Devleti'nin elinde bulunuyordu başbaşa kalan Seyfüddevle'nin isteği
gittiği (EJ2 [ing ı. ll, 778) ve Arapça'yı bu- ve ancak 334'te (945) Seyfüddevle tara- üzerine mOsiki topluluğu bazı parça-
rada öğrendiği yolundaki rivayetlerin tu- fından alınmıştı; bu tarihten bir yıl önce lar çalar; fakat Farabi hiçbirini beğen­
tarlı bir gerekçesi yoktur. de emir Halep'te iktidarı ele geçirmişti. mez ve yaptıkları hataları söyler; yanın­
Farabi Bağdat'ta. NestOri bir hıristi­ Dolayısıyla ister Dımaşk'ta ister Halep'te da taşıdığı tablayı açarak ona düzen
yan olan mütercim ve şarih EbO Bişr olsun. filozofun Seyfüddevle ile olan iliş­ verdikten sonra neşeli bir parça çalar
Matta b. Yunus'tan mantık okudu. Kay- kisi ancak bu tarihlerden sonra gerçek- ve orada bulunan herkesi güldürüp eğ­
naklar o sırada bu alimin daha yaşlı, Fa- leşmiş ve en çok üç yıl sürmüş olmalıdır. lendirir. Ardından çalgı aletini bir baş­
rabi'nin ise ondan daha zeki olduğunu İleriemiş yaşına rağmen Farabi 337'de ka şekilde düzenleyerek hüzünlü bir par-
ve en karmaşık problemleri kolay bir üs- (948) Mısır'a kısa bir seyahat yaptıktan ça çalar ve herkesi ağlatır. Nihayet ye-
IOpla ifade etme yöntemini bu hocadan sonra Dımaşk'a döndü ve Receb 339'da ni bir düzen verdiği aletle ağır bir par-
öğrendiğini belirtirler libn Hallikan, V, 153- (Aralık 950) seksen yaşlarında orada öl- ça çalınca nöbetçilere varıncaya kadar
154 J Fakat öyle anlaşılıyor ki Farabi'nin dü (Mes'Odi, s. 106) Cenazesine önde herkes uykuya dalar; bu sırada Fara-
mantık ve felsefe alanında kendisinden gelen on beş (ibn Hallikan·a göre dört) dev- bi de çıkıp gider (ibn Hallikan, V. 155 -
büyük ölçüde istifade ettiği kişi Harran- let büyüğüyle birlikte Emir Seyfüddevle 156) Aynı kaynak kanun denen sazı ilk
lı Yuhanna b. Haylan olmuştur. Ancak katıldı ve na'şı Babüssagir denilen sem- defa Farabi'nin icat ettiğini söyler. Ün-
Kadi Said ve ondan nakilde bulunan İb­ tin dışında toprağa verildi. Her ne ka- lü bir mOsikişinas olmakla birlikte Fa-
nü'I-Kıfti ile İbn EbO Usaybia Farabi'nin dar Beyhaki. o dönemin ünlü şairi Mü- rabi'nin burada anlatılan efsanevi olay-
İbn Haylan'dan Bağdat'ta okuduğunu tenebbi'nin dramatik ölümüyle ilgili ola- la bir ilgisinin olmaması gerekir. Aslın­
belirtirken nisbeten geç dönem tarihçi- yı Farabi'ye isnat ederek onun Dımaşk da aynı olay, filozofun yaşadığı dönem-
lerinden olan İbn Hallikan onun Harran·a ile Askalan arasında yolunu kesen eşkı­ de kaleme alınan (334/945 civarı) İhvdn-ı
gittiğini ve orada İbn Haylan'dan mantık ya tarafından öldürOldüğünü iddia edi- Said Risdleleri'nde de geçmektedir (1.
tahsil ettiğini söyler. İbn EbO Usaybia ise yorsa da (Tetimme, s. 19) bu rivayet ta- 196) Ancak orada olayın kahramanın­
konuyla ilgili olarak Farabi'nin kaybol- mamen bir yak.ıştırmadan ibarettir. dan söz edilmezken burada rol Fan'lbi'-
duğu sanılan bir eserinden alıntı yapar. Eldeki veriler ışığında filozofun haya- ye verilmiştir.
Buna göre filozof. felsefenin doğuşunu tını bütün yönleriyle aydınlatmak müm- Menkıbede yer alan filozofun yetmiş
ve Aristo'dan sonra felsefe öğretiminin kün değildir. Tarihte ünlü kişilerin adı dil bildiği hususuna gelince, şüphesiz bu
Atina'dan İskenderiye'ye ve oradan da ve şahsiyeti etrafında örülen menkıbe­ telakki onun çok dil bildiği anlamında
Antakya'ya nasıl geçtiğini. başlıca tem- ler ağı Farabi için de söz konusudur. Bu mecazi bir ifadedir ve abartılmış da olsa
silcilerinin kimler olduğunu anlatır ve menkıbelere daha ziyade. filozofun ölü- bir gerçeği vurgulamaktadır. Zira filozo-
kendisinin İbn Haylan'dan Kitdbü'l-Bur- münden 300 yıl kadar sonra kaleme alı­ fun Kitdbü'l-Hurı1f, el-Elfdzü'l-müsta '-
hdn'ı (II. Analitik/er) sonuna kadar oku- nan kültür tarihi niteliğindeki kaynak- mele fi'l-mantı~ ve el-Mı1si~a'l-kebir
duğunu, halbuki o zamana kadar İsken­ larda rastlanmaktadır. Mesela anlatıldı­ adlı eserlerinde bazan Arapça bir kelime
deriye okulu geleneğinde. Hıristiyanlı­ ğına göre Farabi ilk defa Seyfüddevle'nin veya terimin Grekçe, Süryanice. Farsça
ğa zarar verir endişesiyle "ei-Eşkalü'I­ sarayına hayatı boyunca giyindiği Türk ve Sağdea'daki karşılıklarını verdiğine
VücOdiyye"den sonrasını okutmanın ya- kıyafetiyle girer. Emir kendisine otur- bakılırsa onun ana dilinden başka beş
saklanmış olduğunu belirtir ( 'uyanü'l· masını söyleyince filozof. "Benim yerime altı dili az veya çok bildiğini kabul etmek
enba', lll, 225-226) Öte yandan Farabi'- mi. senin yerine mi?" diye sorar. Emirin gerekir. Öte yandan Farabi'nin Grekçe
nin Dımaşk'ta tahsil gördükten sonra ondan kendisine layık olan yere oturma- "sofist" kelimesinin etimolojisini yanlış
Bağdat'a gittiğini söyleyen çağdaş ba- sını istemesi üzerine filozof orada bulu- vermesinden (ihşa'ü 'l- 'u/am, s. 65) onun
zı felsefe tarihçilerinin (bk Macit Fahri, nan topluluğu yararak geçip Seyfüddev- bu dili bilmediği sonucu çıkarılamaz. Zi-
islam Felsefesi Tarihi, s. 91) bu görüşünü le'nin yanına oturur; bununla da yetin- ra Arapça'ya aktarılan Helenistik kültür
destekleyen hiçbir kaynak bulunmadı­ meyerek onu sıkıştırıp oturduğu yerden ürünlerinde bu tür hatalara rastlanma-
ğına da işaret etmek gerekir. kaydırır. Bunun üzerine emir önde ge- sı olağan sayılmaktadır; dolayısıyla bu
Yirmi yıl kadar Bağdat'ta oturan ve len devlet büyüklerine. sadece kendi ara- durum önceki bir yanlış yorumdan kay-
eserlerinin çoğunu burada kaleme alan larında kullandıkları bir dille Farabi'ye naklanmış olabilir.

filozof. bu şehirde meydana gelen karı­ bazı şeyler soracağını belirtir ve cevap Farabi'nin Dımaşk'taki hayatıyla ilgili
şıklıklar sebebiyle 330'da (941) veya bir veremezse edebe aykırı davranan bu olarak orada bostan bekçiliği yaptığı ve
yıl sonra Dımaşk'a gitti. İbnü'I-İbri onun ihtiyarı dışarı atmalarını emreder. Konu- geceleri bekçi fenerinin ışığından fay-
önce Halep'e geçtiğini, üzerindeki sOfi şulanları anlayan Farabi aynı dille emire dalanarak kitap okuduğu yolundaki ri-
kıyafetiyle Hamdani Emiri Seyfüddev- sabretmesini, işin sonunun önemli oldu- vayetin de (ibn EbO Usaybia, lll, 223) ger-
le'nin sarayında ağırlandığını. ardından ğunu söyler. Seyfüddevle hayretle. "Sen çekle bir ilgisi yoktur. Çünkü henüz ha-
onunla birlikte Dımaşk'a gittiğini söyler bu dili biliyor musun?" deyince filozof, yatta iken üne kavuşmuş bulunan ve son
(Tarff].u mul].taşari'd-düvel, s. 295-296) "Ben yetmişten fazla dil bilirim" karşılı­ sekiz yılını bu bölgede geçiren bir filo-
Farabi'nin buradaki hayatından söz eden ğını verir. Ardından o mecliste bulunan zof her kesimden halk nezdinde büyük
kaynakların. özellikle Seyfüddevle ile alimler çeşitli konularda onunla tartış- bir itibar kazanmış olmalıdır.

146
FARABI
Şahsiyeti. Farabi kı sa boylu, köse sa- Burada. Farabi'nin imamiyye veya is- sayısı hiç değişmemektedir. Bu sayıyı
kallı, zayıf nahif bir bünyeye sahip olup mailiyye Şfası'na mensup bir Şii olduğu sabit tutabiirnek için bazan iki eseri bir
yaşadığı sürece giydiği Orta Asya Türk yolundaki iddiaları (Corbin. s. 160) destek- başlık altında gösterilmiştir. Öyle anla-
kıyafetini hiç değiştirmemiştir (ibn Hal- leyici herhangi bir kaynak bulunmadığ ı ­ şılıyor ki bundan amaç, Organon başlığı
likan. V. ı 55). Maddf servete değer ver- na. ayrıca vasiyet. ismet, takıyye ve Hz. altında toplanan ve sekiz kitaptan olu-
meyen, şöhret ve gösterişten nefret Peygamber'in soyundan gelenlere karşı şan mantık külliyatı gibi tabiat ilimleri
eden, ruh ve ahlak temizliğini her şeyin aşırı saygı gibi Şla'da temel sayılan ilke- kapsamına giren eserleri de aynı sayı al-
üstünde tutan bir zahid idi. ilim ve sa- lerin filozofun eserlerinde yer almadığı­ tında toplamak suretiyle eğitim ve öğre­
nat adamların a büyük değer vermesiyle na ve bunlara en ufak bir imada bulu- timde kolaylık sağlamaktır. Ayrıca Farabi
ta nınan Seyfüddevle filozofa ikram ve nulmadığına işaret etmek gerekir. Esa- ilim ve sanatları taşıdıkları değer açısın­
ihsanda bulunmak istemişse de Farabi sen Farabf, kendi dönemindeki mezhep dan da bir tasnife tabi tutmuştur. Buna
günlük ihtiyacını karşılayacak 4 dirhem ve fırkaların hiçbirinin lehinde veya aley- göre bir ilmin değeri konusunun şerefli
gümüş paradan başkasını kabul etme- hinde bir tavır sergiiemiş değildir. Do- oluşundan. kullandığı delillerin kesin so-
miştir (ibn Ebü Usaybia. lll. 224). Genel- layısıyla onun "medlne-i fazıla" adını ver- nuç vermesinden veya pratikte büyük
li kle münzevi bir hayat yaşamayı seven diği ideal devletiyle Şla'nın devlet anlayı­ yarar sağlamasından kaynaklanır. Astro-
Farabi hiç evlenmemiş ve mal mülk şı arasında bir benzerlik kurmaya çalış­ nomi birinciye, geometri ikinciye, dini
edinmemiştir. Fırsat buldukça su kıyıla­ mak zorlamadan öte bir anlam taşıma­ ilimler de üçüneüye örnek gösterilebilir.
rında ve bağlık bahçelik yerlerde gezi- maktadır. Ancak bunlardan birinci ile üçüncüyü
nir, öğrencileriyle buralarda buluşurdu . İlimler Tasnifi ve Mantık. İlimler Tasnifi. metafizik altında toplamak mümkündür
TaJ:ışilü's-sa 'ade adlı eserinde kamil Bu tasnif, bir filozofun ilim ve metot an- (en·f'lüket, s. 77).
bir filozofun niteliklerinden, "Öğrenim layışının yanı sıra onun dünya görüşünü Mantık. Farabi en büyük başarısını
sırasında karşılaştığı güçlüklere katlan- de yansıtması bakımından önemlidir. mantık alanında göstermiştir. Filozof.
malı, üstün bir zeka ve kavrayışa sahip Kindi'den sonra Farabi de bu amaçla ka- kendisinden önceki şarih ve yarumcula-
bulunmalı , doğruluğu ve doğruları, ada- leme aldığı İJ:ışa,ü'l- 'ulum'da kendi dö- rın eserlerinden de faydalanarak Aris-
leti ve adil olanları seven, onurlu bir nemindeki ilimierin tasnifini yapmış, her to'nun Organon adlı mantık külliyatı
şahsiyet olmalı, altın, gümüş ve benzeri ilmin tanımını. teorik ve pratik açıdan kapsamına giren her kitap üzerinde ça-
şeylere değer vermemeli, yeme içme değerini belirterek eğitim ve öğretim­ lışmış; bunların şerh. tefsir veya muh-
konusunda aç gözlü ve nefsani arzuları­ deki önemine işaret etmiştir. Farabi TaJ:ı tasarlarını hazırlamak suretiyle bu kül-
na düşkün olmamalı. doğruya ulaşmak silü's-sa 'ade, et-Tenbfh 'aıa sebili's- liyatın ineelenmedik ve açıklığa kavuş­
için azim ve iradesi güçlü bulunmalıdır " ~a 'ade ve et - Tevtı ,e adlı eserlerinde turulmadık hiçbir noktasını bırakmamış ­
(s 94) şeklinde söz ederken adeta ken- de daha muhtasar bazı tasnifler vermek- tır. Özellikle de K.indl ve diğer mantıkçı­
disini anlatmaktadır. tedir. Filozof önce ilimleri beş ana başlık ların görmezlikten gelerek çözümsüz bı­
islam dünyasında ilk defa Kindi'nin altında sınıflandırır. sonra da aşağıda raktıkları kıyas ve ispat teorisiyle ilgili
başlattığı felsefi harekete ve onun şe­ görüldüğü şekilde her ilmin kapsamın­ problemleri üstün bir liyakatla çözüme
killendirdiği Meşşaf akıma , kendi inanç daki diğer ilimleri sıralar: 1. Dil: Sarf, na- kavuşturmuştur (Kadi Said el-Kurtubi. s.
ve kültürünün temelini oluşturan ulü- hiv. Z. Mantık: Organon'un kapsamında 6 ı) . Ayrıca kendisi de mantığın her bölü-
hiyyet, nübüwet ve mead akldesinin ya- yer alan sekiz kitap. 3. Matematik: Arit- mü için müstakil kitaplar kaleme alarak
nı sıra Eflatun ve Yeni Eflatunculuk'- metik, geometri. optik, astronomi, mü- sonraki nesillere zengin bir literatür bı­
tan aldığı bazı unsu rları da katarak ek- zik, mekanik. 4. Fizik ve Metafizik (burada rakmıştır. Bu başarısından dolayı haklı
lektik bir sistem kuran Farabf. kazan- fizikten maksat Aristo'nun tabiat ilimleri ala- olarak Muallim-i Sanı unvanıyla anılan
dığı haklı şöhretten dolayı Aristo ·dan nındaki sekiz kitabıd ır). S. Medeni İlimler: Farabi ~aptığı bir taksimle mantığı "ta-
sonra "Muallim-i Sanf" unvanıyla anılmış­ Ahlak, siyaset, fıkıh, kelam. sawurat" (kavramlar) ve "tasdlkat" (hü-
tır. "Sen mi daha bilgilisin, Aristo mu?" Aristo'nun ilimleri teorik. pratik ve po- kümler, önermeler) olmak üzere ikiye ayı­
diye soranlara, "Eğer Aristo'ya yetişsey­ etik şeklindeki üçlü tasnifiyle Kindl'nin rır ki (Kitabü'/Burhan, s. I 9) böyle bir
dim onun en seçkin talebelerinden olur- beşeri ve dini ilimler tarzındaki ikili tas- yaklaşım Aristo'da görülmez. Farabi'den
dum" diyerek kendinden beklenen ölçü- nifi incelendiği takdirde Farabi'nin da- sonra islam dünyasında yazılan bütün
lü davranışı göstermiştir. "Sürekli dam- ha kapsamlı ve kendine has bir tasnif mantık kitapları bu plana bağlı kalmış­
layan su taşı deler" özdeyişinden ha- yaptığı görülür. Özellikle medeni ilimler tı r. Her ne kadar Tj. de Boer bu ayrımın
reketle başarının sırrını belli bir konu kapsamında saydığı fıkıhla kelamı teo- Farabi'den sonraki filozoflar tarafından
üzerinde yoğunlaşmada gören filozof rik ve pratik olmak üzere iki kısma ayı­ yapıldığını iddia ediyorsa da (iA, VI, 780-
(Risa/e {lma yenbagf, s. 63). belki de bu rarak Ebü Hanife'nin bu yöndeki yakla- 781 ı bu iddia isabetli değildir. Farabf,
sebeple Aristo'ya ait Kitôbü'n-Nefs' in şımını devam ettirmiştir. Farabi'nin tas- herhangi bir şey hakkında bilgi edinir-
(De Anima) kenarına kesretten kinaye nifinde yer alan fizikten maksat sadece ken zihnin iki aşamalı bir işlem yaptığını
olarak, "Ben bu kitabı yüz defa oku- Aristo'nun Fizika'sı olmayıp onun tabi - kabul eder: önce düşüncenin yapı taşları
dum" diye yazmış , yine Aristo'nun es - at ilimleri alanında kaleme aldığı bütün durumundaki kavramlara. sonra da bu
Sema 'u 't- tabi' i (Fiz ika ) adlı eseri için. eserleridir. Ancak bunların sayısı sekiz- kavramları kullanarak hükümlere yani
"Ben bunu kırk defa okudum. yine de den fazla olduğu halde Farabi'nin üç ay- önermelere ulaşır. Filozofun mantığı bu
okumak ihtiyacını hissediyorum" demiş­ rı eserde yapmış olduğu tasnifte (bk şekilde bir ayrıma tabi tutarak incele-
tir (ibn Ebü Usaybia. lll , 227: ibn Halli - Kaya, s. ı 28- ı 3 ı) bulunan kitapların ismi mesi son derece yerinde bir harekettir.
kan. v. ı 56). ve sıra düzeni değişmekte, fakat sekiz Buna göre birinci bölümde terimler ve

147
FARABI
tarifi meydana getiren temel unsurlar. ru düşünmenin kurallarını vermektir. Dil miş ve bir metodoloji olarak bilim ala-
ikinci bölümde de önermeler, kıyas ve bir dış konuşma ise mantık da iç konuş­ nında kullanılmasını kolaylaştırmıştır.
çeşitli ispat şekilleri söz konusu edil- madır. Bir başka söyleyişle dilin lafızlar­ Felsefesi. Farabi'nin sistemi varlığın il-
mektedir. la olan ilişkisi ne ise mantığın kavram- kesini manevi saymakla birlikte geomet-
Fara bi Organon kadrosundaki sekiz larla olan ilişkisi de odur. Şu var ki gra- ri ve mantığı temel alan. fizikten (t abiat
kitabı mahiyetleri açısından üçe ayırmış­ mer bir milletin diliyle ilgili kuralları içe- il imleri ) geçerek metafiziğe yükselen bir
tır. a) K ategoriler, Önermeler ve I. A na- rirken mantık bütün insanlığın düşünce­ sistemdir. Eflatun. Aristo ve Yeni Efla-
litikl er 'den oluşan üç kitap Burhôn 'a (ll. sine ait kanunları ifade etmektedir. Gra- tunculuk'tan gelen ve sistemin bütünü
Ana liti k /er) bir giriş ve malzeme hazırla­ mer bilmeyen hatasız konuşamaz, man- içinde yer yer görülen eklektisizm rast-
ma durumundadır. b) Burhan kesin ve tık bilmeyen de her zaman doğru düşü ­ gele bir derleme tarzında olmayıp ken-
zorunlu bilginin ilke ve kurallarını verdi- nemez (İf:ışa'ü '/- 'u/am, s. 54-63). di mantığ ı içinde son derece tutarlıdır.
ği için m a ntığın esasıdır ve başlıca ilim Farabi'nin mantığa sarsılmaz bir gü- Bu felsefede bütün kainat sürekli hare-
s ayılmaktadır. c) Burhan'dan sonra ge- venle bağlandığı açıkça belli olmaktadır. ket eden bir dönme dolap şeklinde ta -
len Topika, Sofistika, Retorika ve Poe- Öyle ki sıradan bir mantık probleminden sawur edilecek olursa inişli çıkışlı bu sis-
tika ise kıyasın uygulama alanlarıdır (İh­ hareket ederek metafiziğin en karmaşık tem içinde en ulvisinden en süflisine ka-
şa'ü '/- ' u/am, s. 72) . Farabi'den itibaren meselelerini gündeme getirir ve mantık dar maddi-manevi. organik-inorganik
" beş sanat" diye anılan konulara dair açısından bunları çözümlerneye çalışır. her varlık türünün yeri ve i şlevi belirlen-
bu eserlerin muhtevasını epistemolojik Mesela mümkün ve mütekabil önerme- diği için aynı zamanda determinist ve
açıdan şöyle değerlendirmektedir: Bur- lerin yorumunu yaparken bu bağlamda gayeci bir felsefedir. Bu bakımdan Fara-
h an 'ın öncüllerini oluşturan önermeler Allah ' ın bilgisinin nasıl anlaşılması ge- bi'ye göre felsefe varlık olarak varlığın
kesinlik ifade ettiği için bu tür bir kıya­ rektiğini tartışır ( Şerh li-Kitabi Aristota- bilgisidir (el-Cem ' , s. 80); yani bütün kai-
sın sonucu da kesin ve doğru bilgidir. lfs fi'l· 'ibare, s. 97- ı Oı ) Öte yandan Ba- natı önümüze seren ve her şeyi kuşatan
Topika diyalektik kıyas şekillerini (ce- tı ' da Kant'la birlikte önem kazanan öner- külli bir ilimdir. Şu halde varlığın ilk pren-
del") konu aldığından ifade ettiği bilgi- melerin analitik ve sentetik olmak üzere sibini ve en son gayesini araştıran, onun
lerde doğruluk payı fazladır. Sofistika iki kategoride değerlendirilmesi gerekti- işleyişini sebep -sonuç ilişkisi içinde yo-
hayal ve kuruntuya dayanan kıyaslar­ ği düşüncesi Farabi tarafından yüzyıllar rumlayan filozofun bilgisi de külli olacak-
da n oluştuğu için burada hata payı bü- önce ortaya konmuştur (ei-Mesa 'ilü 'l -fel- tır. Bundan dolayı Farabf. "Filozofun yap-
yü ktür. Eğer bu tür kıyaslara bilerek sefiyye, s. 97). ması gereken şey kendi gücü ölçüsünde
ba şvurulu rsa sonuçta elde edilen bilgi Fa ra bi, Aristo'nun Or ganon 'da söz Allah'a benzemektir" derken (Risa le tr-
safsata ve demagojiden başka bir şey konusu ettiği tam türnevarım yanında . ma y enbag i, s. 62) bundan. ruhi ve ahlaki
değildir. Retorika 'da (hitabet) halk ara- bazı parçalardan örnekleme yapmak su- arınmanın yanı sıra filozofun fikren de
sında genel kabul gören önermelerden retiyle bütün hakkında bir yargıda bu- aydınlanarak Tanrı gibi varlığın evren-
(müsellemat. m eş h Orat ) oluşan kıyaslara lunmak şeklindeki eksik türnevarım üze- sel bilgisine sahip olmasını kastediyordu ;
ba şvurulur. Bu tür kıyaslarda doğru ve rinde de durmuş, bunun bilirnde ve gün- buna karşılık ruhunu ve ahlakını arındır­
ya nlış p ayı eşit durumdadır. Şiir san atı delik hayatta en çok başvurulan bir yön- ma kaygısı taşımayan ve sadece teorik
demek olan Poetika 'da ise sanatkar ha- tem olduğuna dikkat çekmiştir. Her ne bilgilerle yetinen kimseye "sahte filozof"
yal ve duyguyu ön plana çıkardığı için şi­ kadar bu yönteme ilk defa Bacon ' ın dik- diyordu ( Tahşflü's-sa ' ade, s. 95). Zira fel-
irle ifade edilen bilgi edebiyat ve eğitim kat çektiği . Stuart Mill'in de onu geliş­ sefe yapan kimsenin en son amacı önce
açısından d eğe rli olmakla birlikte man- tirdiği söylenirse de (Öner, s. ı 64 ı Fa ra- kendi ahlakını, sonra ailesinin ve ülke-
tık bakımından geçerli değildir. Farabi'- bi, bunun bilimde, dinde, hukuk ve ah- sindekilerin ahlaki durumlarını düzeltip
ye göre insan neyin doğru , neyin yanlış lak alanında yaygın bir şekilde kullanıl­ iyileştirmek olmalıdır (Risa le {ima yen-
olduğuna ancak bu bilgi türlerini öğren­ d ı ğını söylemektedir. Nitekim ona gö- bag[, s. 62)
dikten sonra karar verebilir. Çünkü bu re çoğunlukla iyi davranış sergileyen Kindi matematik bilmeden felsefede
beş sanat bütün söylem türlerini içer- herkes adildir. Öyleyse davranışlarının başarılı olunamayacağını söylerken (Fel-
mektedir (e l-EI{azü 'l-m üsta ' mele, s. 96- hepsi dikkate alınmadan adil bir kimse- sefi Risa leler, s. 164) Farabffelsefeye ge-
100). Felsefi ve ilmi bilgi kesin sonuç ve- nin birçok şey hakkındaki şahitliği ge- ometri ve mantık bilgisiyle girileceğini ,
ren burhani kıyaslara, kelam diyalektik çerli sayılmalıdır. Uslu ve vakur olan kim- fakat fizik bilmeden de bu alanda bir
kıyasl ara dayanırken politikacılar hita- senin davranışlarının hepsi dikkate alın­ varlık göstermenin mümkün olamaya-
bette çokça kullanılan temsili kıyas (ana- maksızın sadece bu iki nitelik onun ka- cağını belirtir. Çünkü fizik bizim en ko-
loji) şekillerine başvururlar. Filozof. doğ­ rakterinin nasıl olduğunu göstermeye lay anlayabileceğimiz ve bize en yakın
ru ve tuta r lı düşüncenin ilke ve kuralla- yeter (el-Cem ', s. 82; özelli kle Kitabü 'I - Kı · bir alandır (Risa le {Tma ye nbagf, s. 62).
rını veren mantığı felsefenin bir parça- yas, s. 61) Bu konuda Farabi felsefe öğrencilerine
sı veya bir başka şey için sadece bir alet Klasik mantık alanında yeni bir şey de bazı öğütlerde bulunur : Gerçeğe ula-
olarak görmeyi uygun bulmaz. Onun dü- söylemenin güçlüğünü kabul etmekle şabilmek için her şeyden önce haz ve
şünces i ne göre mantık bağımsız bir di- birlikte Farabi'nin mantığa olan katkısı şehvet duygusunu yenerek ahlakını dü-
siplin sayılmalıdır (a.e., s. 107- 108) bu disiplini sağlam bir terminolojiye ka- zeltmeli, sağlam bir iradeye sahip ola-
Farabi dil ile mantık arasında yakın vuşturmanın yanı sıra yaptığı geniş yo- bilmek için zihni melekelerini geliştirip
benzerlik ve sıkı ilişki bulunduğu hususu rumlamalar, ayrıca yaşadığı toplumun güçlendirmeli, hırs derecesinde bir istek-
üzerinde önemle durur. Ona göre dil bil- düşünce, inanç ve kültür değerlerinden le sürekli çalışmalı , başlıca meşguliyet
gisi hatasız konuşmanın, mantık da doğ- verdiği zengin örneklerle onu geliştir- alanı ilim olmalıdır (a.e., s. 63).

148
FARABI
Farabi. kozmik düzende yer alan her le ay altı aleminde öncelikle dört unsur üç ifadede bulunulabilir. Söz konusu var-
varlığı ve meydana gelen her olayı sebep- (top rak, su, hava ve ateş) oluşur . Maddi lığın ya zorunlu (vacib ) ya mümkin (zo-
sonuç ilişkisi içinde yorumlamakta. onun varlıklar alanının yapı taşları durumun- runsuz) veya imka nsız (muhal) olduğu söy-
inişli çıkışlı sisteminde bir önceki varlığı daki bu dört unsurdan her birinde so- lenebilir. a) Zorunlu varlık, özü itibariyle
bir sonrakinin maddesi, onu da bunun ğukluk- sıcaklık, kuruluk- yaşlıktan iba- zorunlu ve başkasına nisbetle zorunlu
süreti saymaktadır . Ancak iniş mükem- ret dört zıt nitelik vardır ki bunlardan olmak üzere iki kısma ayrılır. Özü itiba-
melden daha az mükemmele doğru ko- ikisinin bulunması sonucunda karışım riyle zorunlu olan. var olması ve varlığını
lay bir şekilde gerçekleştiği halde çıkış meydana gelir. Bu da ilk somut madde- devam ettirmesi için hiçbir sebebe muh-
mükemmel olmayandan mükemmele ge- nin yani cismin meydana gelmesi de- taç olmayandır. Bir an için onun var ol-
çiş tarzında olduğu için zor gerçekleş­ mektir. Şu halde· ilk aşamada inorganik madığı farzedilecek olursa bu durum
mekte ve zaman almaktadır . varlıklar, sonra organik varlıklar oluşur. mantık! imkansızlığa yol açar; yani onun

1. Ontoloji. Farabi'ye göre insan aklı­ Esasen Farabi'nin cisimler alemi derken hakkında yokluk düşünülemez. Bizatihi

nın ulaşabildiği en genel kavram varlık­ kastettiği gök cisimleri, dört unsur. ma- var olan ve yokluğu düşünülemeyen bu
tır. Bu yüzden varlığın tanımı yapılamaz, denler. bitki, hayvan ve insanları içeren varlık Allah'tır. Başkasına nisbetle zo-

çünkü tanım cins ve fasıldan oluşur. Var- bütün maddi kainattır. Ancak gök cisim- runlu varlık ise özü bakımından mürn-
lığı kuşatacak daha küllf bir kavram bu- lerinin ana maddesi dört unsur değil ha- kin olduğu halde başkasına nisbetle zo-
lunmadığına göre onun tanımını yapmak vadan da hafif olan esirdir (es- Siyasetü'l· runlu sayılan varlıktır. Mesela güneş özü
mümkün değildir. Bu basit ve yalın kav- medeniyye, s. 31-4 1; e/-fvledfnetü'l-faiıla, bakımından mümkin bir varlıktır, çünkü

ramı tanımlamak için gösterilecek her S. 57-58) Böylece filozofa göre alemi çe- yaratılmıştır: fakat yaratıldıktan sonra

çaba sadece akla yapılan bir uyarı du- peçevre kuşattığı farzedilen en dıştaki onun ısı ve ıŞık kaynağı oluşu bir zorun-
rumunda kalacak ve bilinenin tekrarın­ felekten (el-felekü'l-aksa) en aşağıda yer luluktur. b) Mümkin varlık sebepli, yani
dan öte herhangi bir anlam taşımaya­ alan dört unsura kadar bütün kainatta varlığını bir başka şeyden alan varlıktır.

caktır. Şu halde varlık vardır ve apaçık­ boşluğa yer yoktur. Bu görüşüyle Farabi Mümkin olanı bir an için yok saydığımız­
tır; bu konuda birtakım spekülasyonla- Aristo'dan beri devam eden Meşşai ge- da bu durum bizi mantık bakımından
ra kalkışmak bilgimize yeni bir şey kat- leneği takip ederek atomizmi reddeder bir çıkmaza sürüklemez. Mümkin olan
mayacaktır (cUyunü'/-mesa'il, s. 65) (e/-fvlesa' ilü 'l- felse{iyye, s. 108- 109). bir sebebe bağlı olarak varlık kazanmış­
Külli-Cüz'i. Farabi varlık bağlamında tır. hem var hem de yok olabilir. Onun
Farabi varlıkları sınıflandırırken en üst-
küliller problemini tartışırken cevherleri var olmaması genel varlık düzeninde bir
te bulunan. en salt ve en mükemmel olan
ilk ve ikinci cevherler diye ikiye ayırır. eksiklik sayılmaz. Buna göre Allah'tan
"ilk sebep"ten ( Tan rı ) başlayarak basit-
ilk cevherler maddi varlık alanını oluş­ başka bütün varlıklar mümkin varlıkl ar
lik ve mükemmelliğin en alt düzeyinde
kategorisine girmektedir. c) imkansız
yer alan ilk maddeye (heyOia) kadar iner. . turan fertler ve tikel (cüzT) nesnelerdir.
Bunlar insanı çepeçevre kuşattığı ve du- olana gelince, o hiçbir zaman varlık ala-
Buna göre varlık mertebelerinin ilki, in-
yularla algılanabilir olduğu için ilktir ve nına çıkamayacağı ve yokluk anlamına
san aklının ulaşabildiği en kutsal varlık
bir bakıma cevher adını almaya en layık geldiği için ondan söz etmenin gerek-
olan Tanrı'dır. ikincisi, filozofun "ikinci-
olan da bu tür varlıklardır. insan aklının sizliği ortadadır.
ler" (es-sevani) ve "maddeden ayrık akıl­
lar" (el - ukülü'l-müfarıka) adını verdiği, sayı­ soyutlama işlevi sonucu ilk cevherlerden Her ne şekilde olursa olsun mümkin
kalkarak elde ettiği küllf kavramlar ise varlıklar sebepli varlıklardır . Ancak bun-
ları gökkürelerinin sayısına tekabül eden
dokuz akıldan oluşan varlık alanıdır. Fa- ikinci cevherlerdir. Aklın birleştirme ve larda sebeplilik zinciri sonsuza kadar sü-
rabi'nin rühanfler ve melekler mertebe- çokluğu birlik haline getirerek kavrama rüp gidemez. Şu halde bu tür varlıkların
sinde gördüğü bu akıllar varlıklarını Tan- özelliğinin bir sonucu olarak ortaya çı­ eninde sonunda zorunlu bir ilk varlıkta
rı'dan alırken kendileri hem üçüncü var- kan kavramlar bilginin yapı taşları ma- son bulmaları gerekir ki bu ilk varlık
lık mertebesini oluşturan faal aklın hem hiyetindedir. Mesela bir önermedeki hü- Tanrı'dır. Zorunlu varlığın hiçbir sebebi

de gökkürelerinin varlık sebebidirler. Ona küm, konu ve yüklem diye adlandırdığı­ yoktur ve varlığını başkasından almış
göre dini terminolojide Cebrail veya Rü- mız iki terimin bir mukayese sonucu bir- olamaz (Uyünü'l·mesa'il, s. 66 -67).
hulkudüs adı verilen faal akıl, Tanrı ile leştirilmesinden ibarettir. Bu bize ikinci Burada ister istemez Tanrı-varlık ili ş­
ay altı alemi arasında aracı durumunda- cevherlerin yani kavramların ne kadar kisi gündeme gelmekte ve mümkin var-
dır. Dördüncü mertebede yine manevi önemli olduğunu gösterir. Şu halde Fa- lıklar alanını oluşturan kainatın meyda-

ve basit bir varlık olan nefis bulunur. Ne- rabi'ye göre kavram birleşik, küllf ve bir na gelişinde bu ilişkinin nasıl gerçekleş­
fis gök cisimlerinde dairevi hareketi; in- olana delalet eden şeydir. Bir başka söy- tiği sorulmaktadır. Filozof bunun ceva-
san. hayvan ve bitkilerde ise biyolojik, leyişle fertlere nisbetle cins ve tür ne bını da vermektedir.

fizyolojik, fizyonomik ve psikolojik her ise cüz'Tiere göre küllf de odur. Buna gö- 2. Sudılr Teorisi. Bütün semavi kitap-
türlü aktiviteyi ifade etmektedir. Beşin­ re ikinci cevherler maddi olmadığı için larda. mümkin varlıklar tanırnma giren
ci ve altıncı varlık mertebesini oluşturan değişikliğe de uğramazlar. süreklidirler. kainatın Allah'ın hür iradesi ve mutlak
süret (form) bir madde basit birer varlık Bunlar cevher adını almaya ferdi ve cüz'f kudretinin sonucu olarak sonradan yarar
olmakla birlikte yetkinlikten uzaktırlar. olan birinci cevherlerden daha layıktırlar tıldığı şeklinde çok açık bir inanç ve te'-
Bunlar birbiri için gereklidir: biri olmaz- (a.g.e., s. 95 -96). lakki bulunmasına rağmen islam felsefe-
sa diğeri bulunamaz. Bununla beraber Vacib-Mümkin. Farabi'nin varlıkla ilgili si tarihinde ilk defa Farabi dini geleneğin
süret aktif ve şekil verici, madde ise pa- yaptığı tasniflerden bir diğeri de vacib- dışına çıkarak Tanrı -varlık ilişkisini sud Or
sif ve verilen şekli kabul edici durum- mümkin ayrımıdır. Mutlak olarak varlık veya kozmik akıllar teorisi denilen bir
dadır. Bu iki basit ilkenin birleşmesiy- kavramı dikkate alındığında bu konuda sistemle yorumlamıştır. Her şeyden ön-

149
FARABI
ce burada akla gelen soru şudur: Farabi yağı olan mümkin varlıkları amaç edin- şünmesi sonucunda ise ikinci felek, yani
ve suduru savunan sonraki filozoflar ne- mez. Şu halde en üstün derecede cö- sabit yıldızlar küresinin nefsi ve madde-
den böylesine karmaşık bir doktrini be- mertlik ve yetkinlikle nitelenen Allah ' ın si meydana gelmiştir. Böylece her akıl
nimsemek durumunda kalmışlardır? Fi- irade ve ihtiyarı olmadan kainat tabii bir kendinden sonra bir başka aklı ve nef-
lozofların konuyla ilgili mantıkl gerekçe- zorunlulukla O'ndan çıkarak (sudür) mey- siyle birlikte bir gökküresini meydana
lerini şu şekilde sıralamak mümkündür: dana gelmiştir. Yalnız buradaki zorunlu- getirir. Bu durum güneş sistemindeki
a) Allah mutlak anlamda birdir. Kainat luk mantık bakımından olmayıp bizzat gezegenlerin sayısınca devam ederek ay
ise çokluk ve çeşitliliği sergilemektedir. Allah ' ın zorunlu varlık olmasından kay- küresinin aklı olan faal akılda son bu-
Eğer bu alemin doğrudan yaratma ile naklanan bir özelliktir. Yani O'nun zo- lur. Onuncu akıl olan faal akıl ay altı
meydana geldiği kabul edilecek olursa o runlu ve yetkin sıfatlarıyla nitelenişi ve alemindeki her türlü fiziki. kimyevf. bi-
zaman Allah'ın zatında da çokluk bulun- inayetinin bol oluşu , iradesine gerek kal- yolojik oluş ve bozuluşun ilkesi sayılmak­
duğu hatıra gelir ve bu durum O'nun madan varlığın kendisinden çıkmasına tadır ( el ·Medfnetü 'l-fazıla, s. 61-62 ; 'uya-
mutlak birliği ilkesine ters düşer. SudOr- sebep olmuştur. Daha doğrusu mutlak nü 'l-mesa,il, s. 68-69)
cu filozoflar bu çıkmazdan kurtulmak olan Allah aynı zamanda salt akıldır. ken- Farabf. Allah ile maddi kainat arasın­
için. "Birden ancak bir çıkar" hipotezine di zatını bilir. dolayısıyla kendisi tarafın­ da aracı bir güç olarak gördüğü faal ak-
başvurarak görüşlerini temellendirmek dan bilinir. Demek oluyor ki O hem akıl lın dini terminolojideki Cebrail'e tekabül
istemişlerdir. b) Varlığın sonradan yara- hem akleden ( a kıl) hem de akledilendir ettiğini iddia ediyorsa da dinde Allah'tan
tıldığı kabul edilecek olursa zaman kav- (ma'kül ). Bu kavramların üçü de Allah aldığı vahyi tebliğ etmesi dışında Ceb-
ramından kaynaklanan bazı problemie- hakkında aynı şeyi yani mutlak bilinci rail'e dünyayı idare etme gibi bir görev
rin ortaya çıktığı görülür. Mesela yarat- ifade etmektedir. İşte Allah'ın kendi za- verilmiş değildir. Filozofun bu konuda
ma bir fiildir ve bir süreçte gerçekleşir. tını bilmesi varlığın O' ndan çıkmasına Yeni Eflatuncu ve Sabil doktrinlerden et-
Halbuki madde ve hareket (deği ş im ) yok- sebep olmuş, bilgi ve düşünce eyleme kilendiği düşünülmektedir.
ken zamanın varlığından söz edilmesi illet teşkil etmiştir. Farabi'ye göre bu Feyz ve sudOrun zorunlu olduğu tezi-
anlamsızdır. Ayrıca, "Alem sonradansa bağlamda bilme ile yaratma aynı anlam- nin ilahi iradeyi sınırlayıcı bir mahiyet
Allah ondan önce ne yapıyordu?" diye dadır. taşıdığı. sudOr da bir fiil olduğuna göre
bir soru akla gelebilir. Eğer bir şey yap- Şüphesiz bu anlayış alemin ezell oldu- tıpkı yaratma gibi zaman içinde gerçek-
mıyor idiyse atıl ve pasif bir Tanrı kav- ğu düşüncesini de beraberinde getirir. leşmiş olması gerektiği. sudOrun gerek-
ramı ortaya çıkar. Problemle ilgili bir Çünkü Allah ' ın bilgisi zatı gibi ezell oldu- çesi olarak gösterilen. "Birden ancak bir
başka husus. alem sonradansa mantıkl ğuna ve O ezelden beri kendisini bildiği­ çıkar" hipotezinin mantık ve tecrübeyle
olarak Allah'ın alemi yaratmadan önceki ne göre bu bilmenin sonucunda meyda- çeliştiği, Allah'tan maddi varlıklar çıka­
iradesiyle yarattığı andaki iradesi ara- na gelen varlığın da ezelf olması mantı­ mayacağı fikrinden hareketle bu madde
sında bir fark bulunması gerekir. İrade kl bir zorunluluktur. Dolayısıyla sudür te- dünyasının faal akıldan doğduğunu ileri
sıfatındaki bu değişiklik O'nun zatında orisinin semavl dinlerde, "Alem Allah ' ın sürmenin bir çelişki doğurduğu. zira fa-
da bir değişmenin olabileceğini akla ge- hür iradesiyle sonradan yaratılmıştır" al aklın da manevi olduğu . semavl akıl­
tirir. Bunun ulOhiyyet kavramıyla bağ­ şeklinde ifade edilen "halk" ilkesiyle bağ­ lar hem Allah ' ı hem de kendilerini bilir-
daşması mümkün değildir. Konuyla ilgili daşması mümkün değildir. Sudür ile ya- ken Allah'ın sadece kendi zatını bildiği­
olarak. "Neden Allah belli bir anda varlı­ ratma kavramlarını bağdaştırmaya çalış­ ni savunmanın Allah'ın yetkinliği ilkesiy-
ğı yaratma iradesinde bulunmuştur. J mak insanı içinden çıkılmaz çelişkilere le bağdaşmadığı gibi gerekçelerle su-
acaba daha önce veya daha sonra ya- götürür. dür teorisine önemli eleştiriler yöneitH-
ratmasına engel olabilecek ya da irade- "Birden ancak bir çıkar " ilkesi gere- miştir (bk SUDÜR )
sini o anda kullanmasını gerekli kılacak ğince zorunlu varlık olan Allah'ın kendi 3. Fizik. Farabi'nin fizik felsefesini an-
başka bir kudret ve irade mi vardı? " zatını düşünmesi ve bilmesi sonucunda layabilmek için önce onun alem tasav-
şeklinde bazı sorular da ileri sürülebilir. ondan manevi bir güç olan ilk akıl çık­ vurunu bilmek gerekir. Ona göre alem
c) Farabi'nin yoktan yaratma akldesine mıştır. Bu akıl Allah'a nisbetle zorunlu. basit cisimlerden oluşmuş bir küredir
karşı sudOru temellendirmesinde etken kendi özü itibariyle mümkin bir varlıktır ve alemin dışında hiçbir şey yoktur. ya-
olan önemli hususlardan biri de şer kav- ve bu sebeple çokluk karakteri taşımak­ ni onun ötesinde herhangi bir boşluk
ramına makul bir yorum getirerek var- tadır. İlk akıl da zorunlu varlık olan Allah veya doluluktan söz edilmez. şu halde
lıktaki kötülüğün Allah ile bir ilgisinin gibi düşünür. Fakat bu akıl hem kendi- onun mekanı yoktur. Bu telakkiye göre
bulunmadığını göstermektir.
sinden sudOr ettiği Allah'ı. hem de ken- alem ay üstü ve ay altı olmak üzere iki
SudOr teorisiyle Farabi ezell olanla disinin mümkin varlık olduğunu düşün­ ayrı varlık alanına ayrılmakta ve ay üstü
sonradan olan. değişmeyenle değişikli­ mek zorundadır. Düşüncedeki bu farklı­ alemi oluşturan gökkürelerinin esir de-
ğe uğrayan. bir ve mutlak olanla çok ve lık sebebiyle de çoğalma başlamaktadır. nen. havadan daha hafif bir maddeden
mümkin olan varlıklar arasındaki ilişkiyi Şöyle ki. ilk aklın Allah'ı düşünmesinden meydana geldiği kabul edilmektedir. Ana
belirlemek. böylece bütün kainatı hiye- ikinci akıl. kendisinin mümkin varlık ol- maddelerinin tek ve basit oluşu sebebiy-
rarşik bir sistem içinde yorumlamak is- duğunu düşünmesinden de birinci gö- le zıtları bulunmayan bu küreler bir mer-
temiştir. Buna göre ilk varlık olan Allah ğün (felek ) nefsi ve maddesi meydana kez etrafında kesintisiz olarak dairevi
her türlü iyilik, güzellik ve yetkinliğin gelmiştir. İkinci akıl da ilk akla göre zo- şekilde hareket etmek durumundadır.
kaynağıdır. O hiçbir şeye muhtaç olma- runlu. özü itibariyle mümkin varlıktır. Bu Bir başka ifadeyle gökkürelerinin hare-
dığı için herhangi bir amaç da gütmez. aklın Allah'ı düşünmesiyle üçüncü akıl , keti mekanik değil dinamiktir. Fakat mil-
Zira yüce ve aşkın olan varlık süflf ve ba- kendisinin mümkin varlık olduğunu dü- yarlarca yıldan beri bir düzen içinde ke-

150
FARABI
sintisiz dönen bu küreler dinamizmini larak fizik dünyadaki organik ve inor- Eflatunculuk'tan gelen ve ruh telakkile-
nereden almaktadır? Farabi'ye göre bun- ganik varlık türlerinde görülen her türlü rini içeren literatüre de sahip olduğu bi-
lar sınırlı birer maddi varlık oldukları oluşum ve değişimi hareket kavramı bağ­ linmektedir. işaret edilmesi gereken bir
için güçlerinin de sınırlı olması gerekir. lamında açıklamaktadır. Hareketi "güç nokta da onun tarafından kullanılan ne-
Zira sınırlı bir niceliğin sınırsız güç kay- halinden fiil alanına çıkış" diye tarif eden fis teriminin biyolojik, fizyolojik ve psi-
nağı olması kabul edilemez. İlk ve Or- filozof. gök cisimlerinin dairevi şekilde kolojik bütün aktiviteleri ifade ettiği için
taçağ'larda maddenin çekim gücü bilin- hareket etmelerine karşılık ay altı ale- ruh teriminden daha kapsamlı olduğu
mediği için gökkürelerine bu dinamizmi mindeki varlıkların bir mekana bağlı hususudur.
sağlayanın akıl olduğu kabul ediliyordu. olarak düz yani çizgi boyu hareket et- Aristo gibi Farabi de bir yandan nefsi
Bu anlayışa göre her kürenin madde- tiklerini belirtir. Hareketin yönünü ise "güç halindeki tabii organik cismin ilk
den soyutlanmış kendine özgü bir aklı maddenin ağır veya hafif oluşu belirler. yetkinliği " diye tarif ederken (a.g.e., s.
vardır ve o akla ulaşmak (onun gibi soyut Buna göre ağır cisimler çevreden mer- ı 08) öte yandan nefsin bedenin bir süre-
bir cevher olm ak) için iştiyakla kesintisiz keze, hafif cisimler ise merkezden çev- ti olduğunu söyler. Burada nefse güç,
dönmektedir. Her kürenin arzu ve işti­ reye doğru hareket ederler. Ayrıca ha- yetkinlik (kemal ) ve süret olmak üzere
yakı farklı olduğundan dönüş hızları da reketi yer değiştirme. dönüşüm , artma- üç nitelik izafe edildiği görülmektedir.
farklıdır. Fakat sonunda hepsi bir tek eksilme. oluş ve bozuluş şeklindeki ge- Bu husus şöyle bir örnekle açık lanabilir :
varlığı sevme ve arzulamada birleşirler leneksel ayrımı içinde inceleyen Farabi, Bir buğday tanesi organik bir cisim ol-
ki o da ilk sevgili olan Tanrı'dır. Gökkü- bunlardan yer değiştirmenin doğrudan duğu için güç halinde (potansiyel olarak)
relerinin bir düzene göre iç içe hareket cevherle ilgili olması sebebiyle hareket canlı sayılmaktadır. Bu tane uygun bir
ederken birbirine temas etmesiyle (bi r- kavramını daha iyi ifade ettiğini. diğer­ ortama bırakıldığı zaman çimlenmek
birini etkilemesiyle) ve faal aklın da kat- lerinin ise araziara ilişkin olduğunu , ya- üzere kabuğunu çatlatır. Bu olayda ta-
kısıyla ay altı aleminde dört unsur mey- ni cisimlerdeki biyolojik ve kimyasal de- nenin sahip olduğu güç fiil haline gele-
dana gelmiştir. Bu olayda gökküreleri- ğişimleri belirlediğini söyler (el·fV!esa'i· rek kabuğu çatiatmış ve tane önceki
nin farklı hareketi dört unsurun süret- . lü 'l · {else{iyye, s. 100- 101 ) Bundan baş­ durumuna nisbetle gelişerek bir yetkin-
lerinin farklı oluşuna . gökkürelerinin du- ' ka filozof diğer bir açıdan hareketi ira- lik kazanmıştır ki buna ilk yetkinlik den-
rumlarındaki değişiklikler de dört un- desiz ve iradeli olmak üzere iki kısma mektedir. Daha sonra bu aktivite devam
surun karışırnma ve bunun sonucu mey- ayırmaktadır. Bitkilerin hareketi irade- ederek tohum kendi süretinde başka
dana gelen cisimlerdeki oluş ve bozulu- siz. hayvanların ve gökkürelerinin hare- taneler meydana getirir, bu duruma da
şa (kevn ve fesad) sebep olmaktadır. Bu- keti ise iradelidir. son yetkinlik denilir. Buna göre her canlı
rada şu husus belirtilmelidir ki ay üstü Filozofun. klasik fizikte hareket kavra- türüne sahip olduğu görünümü veren
aleminin ay altı alemini bu derece et- mıyla bağlantılı olarak incelenen zaman onun nefsidir.
kilediğini kabul eden Farabi astroloji- ve mekan konularına yaklaşımında her- Muhtemelen yukarıdaki Aristocu ta-
ye inanmamakta ve konuyla ilgili olarak hangi bir yenilik göze çarpmaz. Ona gö- rif kendisini tatmin etmediği için Farabi
kaleme aldığı en-Nüket fima yesıhhu re zamanın varlığı hareketle birlikte kav- Eflatun gibi nefis-beden ikileminden ha-
ve ma ]{ı yeşı]J.]J.u min ahkômi'n- n ü- ranır: hareket varsa zaman . da vardır. reketle nefsin bedenden bağımsız basit
cum adlı eserinde astrolojiye bağlı her Şu halde zaman, dış dünyada bir ger- bir cevher olduğu sonucuna ulaşır. Şu
türlü kehaneti reddetmektedir~ çekliği mevcut olmayıp sadece değişi­ halde nefis fizyolojinin veya sinir hücre-
Küre şeklinde basit birer varlık olan me bağlı bir şuur olayıdır. Kesintisiz bir lerinin bir fonksiyonu değil manevi bir
dört unsurdan her biri sıcaklık. soğuk­ nicelik olan zamanın en küçük birimine cevherdir. Ne var ki filozof bu iki yakla-
luk, yaşlık ve kuruluk gibi dört zıt nite- "an" denmektedir; bir bakıma bu çizgi şım arasındaki çelişkinin farkındadır: zi-
likten ikisine sahiptir. Bunlardan ilk iki- ile nokta arasındaki ilişki gibidir. yani ra nefis süret ise manevi cevher, manevi
si aktif, son ikisi pasiftir. Karışım ola- an geçmişle gelecek arasında hayali bir cevher ise silret olamaz. Bu açmazdan
yında iki zıt nitelik bulunur ve bunlar- sınırdır. Mekan da zaman gibi metafi- kurtulmak için Farabi mahiyeti itibariyle
dan hangisi ötekine üstün gelirse mey- zik bir kavramdır ve "şudur " diye işa­ nefsin cevher, cisimle olan sıkı ilişkisi
dana çıkan cisimde onun özelliği ağır retle gösterilecek somut bi r şey değil ­ sebebiyle de süret olduğunu söyler. Ta-
basar. Bu anlayışa göre karışım sonu- dir. Dolayısıyla günlük dildeki bir nes- biatıyla bu anlayış nefsin bedenle birlik-
cunda sırasıyla taşlar. madenler. bitki- nenin bulunduğu "yer" ile felsefedeki te yaratıldığı fikrini de beraberinde ge-
ler ve hayvanlar ortaya çıkmakta . yüce "mekan· birbirinden farklıdır. Felsefede tirmektedir. Fakat ölümle birlikte süret
yaratıcının karışırndan istediği en ideal mekan, kuşatan cismin iç yüzeyiyle ku- dağılacağına göre bu durum insan nef-
kıvam oluşunca da insan meydana gel- şatılan cismin dış yüzeyi arasında var sinin ölümlü olduğu fikrine yol açar ki
mektedir ('Uyunü 'l·mesa'il, s. 69-71 ; el· olduğu kabul edilen hayali bir şeydir. bu husus aşağıda tartışılacaktır.
fV!edfnetü ' L · {fi.iıla, s. 63-78). 4. Psikoloji. Modern psikolojinin kurul- Farabi nefsin basit bir cevher oluşu­
Farabi'ye göre fizik. basit olsun birle- duğu XIX. yüzyıla gelinceye kadar me- nu, onun maddeden bağımsız olan kav-
şik olsun tabii cisimlerin ilkelerini, özel- tafiziğin temel disiplinlerinden biri sayı­ ramları algılayışından. bu işi herhangi
liklerini ve onlardaki değişimi sağlayan lan psikoloji fizyolojiyle bir arada müta- bir organa gerek duymadan yapışından
prensipleri araştıran bir ilimdir. Burada laa ediliyordu. Hatta Farabi'nin yüz de- ve nihayet zıtları bir hamlede birlikte
şunu da belirtmek gerekir ki genellikle fa okuduğunu söylediği Aristo'nun De kavrayışından yola çıkarak kanıtlamak­
İlk ve Ortaçağ fiziği varlığın menşei, özel- Anima adlı eseri psikolojiden çok bir fiz- ta. maddi olan bir şeyin bu aktiviteyi
likle de hareket teorisi üzerinde yoğun ­ yoloji kitabı niteliğini taşımaktadır. Bu- göstermesinin mümkün olmadığını söy-
laşmıştır. Farabi de bu anlayışa bağlı ka- nun yanı sıra Farabf'nin. Eflatun ve Yeni lemektedir.

151
FARABI
Bundan sonra filozof Eflatuncu bir tulduğunu , bir başka deyişle aklın nası l Bu aşam a da akıl soyutlama yaparak
anlayışla nefsi nebatf. hayvanı ve insani soyutlama yaptığını açıklarken Aristo'- maddeden tam bağımsız bilgilere ulaşır.
olmak üzere üç kısma ayırarak inceler. dan beri Meşşai gelenekte devam eden Bu sayede insan kendini bildiği gibi külli
Bunlardan ilki bütün canlılarda ortak psikolojik akıllar teorisine başvurur. Bu ve aksiyomatik bilgilere de sahip olur.
olarak bulunan beslenme, büyüme ve da Aristo'nun güç ve fiil ayrımından kay- Bu mertebedeki akılla bilgi özdeşleşmiş­
üreme güçlerine sahiptir. Hayvani ne- naklanan bir teoridir. Bu doktrine göre tir ; tıpkı mum üzerine basılan damga-
fiste bunlara hareket ve algı güçleri ka- güç halindeki bir şey kendiliğinden fiil daki yazı ve motiflerin muma geçmesi,
tılır. Bu kategorideki varlıkların hareke- alanına çıkamaz. Şu halde güç halindeki mumun da artık bir damgaya dönüşme­
tinin başlıca iki kaynağı vardır: Hoşa gi- insan aklı kendiliğinden bilgi üretemez; si gibi. c) Müstefad akıl. Duyu algılarıyla
deni elde etme doğrultusunda hayvanı onun kendi dışındaki bir etken tarafın­ hiçbir ilişkisi bulunmayan bu akıl insanın
tahrik eden istek gücü ile sevilmeyen, dan fiil alanına çıkarılması gerekir. Bu ulaşabileceği en yüksek düzeydir ; sezgi
zararlı ve korkulu şeylerden uzaklaş­ etken sürekli fiil halinde bulunmalıdır. ve ilhama açık olduğu için faal akılla iliş­
mayı sağlayan öfke gücü. Algı gücü de aksi halde etken olamaz. Böyle bir ge- ki kurma imkanına sahip bulunmaktadır.
iki kaynaktan beslenmektedir. Bunlar rekçeden yola çıkan Aristo, güç halinde- insan teorik düzeyde düşünme ve akıl
beş duyu ile hayal (mütehayyile), vehim , ki insan aklına dışarıdan tesir eden ve yürütme imkanına bu akıl sayesinde ula-
düşünme ve hatıriama şeklindeki psi- daima aktif durumda bulunan bir faal şır. Farabi, sisteminin bütününe hakim
kolojik güçlerden oluşmaktadı r. Bu ko- aklın varlığından söz etmiştir . Böylece olan hiyerarşinin burada da söz konusu
nuda Farabfnin ortak duyu ile hayal güç- katı bir rasyonalist olarak bilinen Aris- olduğuna dikkat çeker ve bir önceki aklın
leri a ra sında kesin bir ayırım yapmadığı to, bilginin irrasyonel bir kaynaktan gel- sonraki için madde, onun da süret duru-
dikkati çekmektedir. Ayrıca filozof ve- diğini savunmakla bu konuda eleştirdiği munda bulunduğunu belirtir (fl1e ' ani'l -
him gücünü hayvanlardaki içgüdü karşı ­ hacası Eflatun'a hayli yaklaşmış gözük- 'a kl, s. 49-56 ; e l-f\1edfnetü' l-fazıla, s. 101-
lığında kullanırken bu insanlarda düşün ­ mekte ve faal aklın varlığını kabul et- 104 ; ' Uyı1 nü ' l -mesa 'il, s. 74-75)
me gücü (müfekkire) olarak tezahür et- mekle de işrakiliğe kapı açmış bulun- 6. Eflatun'la Aristo'yu U zlaştırma Çaba-
mektedir (e l-f\1edfne tü 'l-fazıla, s. 87- I 00; maktadır. sı. Helenistik ve patristik dönemlerde
' Uyı1 nü 'l-mesa'il, s. 74; et-Ta 'lfl!:at, s. 38- islam filozofları arasında akıl kavra - birçok filozof, felsefenin birliği tezini sa-
39, 47, 50-9 1). Netsin en gelişm i ş kısmı mını çeşitli eserlerinde bütün boyutla- vunma amacıyla Eflatun'la öğrencisi Aris-
olan insani nefse ise "düşünen nefis" (en- rıyla inceleyen düşünür Farabi olmuştur. to'nun felsefi doktrinlerini uz laştırma
nefs ü ' n-n iitıka ) adı verilmektedir ki bu da Özellikle Me ' ani'l- 'akl adlı risalesinde doğrultusunda çeşitli eserler kaleme al-
akıldan ibarettir. bu terimin halk dilinde, kelam termino- mışlardır. islam filozofları içinde yalnız
s. Bilgi Teorisi. Farabi bilginin kayna- lojisinde, Aristo'nun II. Anali tikler1nde, Farabi, bu iki filozofun sistemleri ara-
ğının duyular olduğunu savunarak Ef- Nikomakhos Ahla ki'nın altıncı kitabın­ sında temele ilişkin bir fark bulunmadı­
latun'un " doğuştan bilgi" teorisini red- da. De Anima ve M etafiziko 'da hangi ğını. farklılığın basit ve yüzeysel oldu-
·deder. Ona göre yeni doğmuş bir çocu- anlamlara geldiğini tartışmaktadır. Ona ğunu ispat için el-Cem ' beyne re ' ye-
ğun zihni bomboştur; fakat düşünme göre akıl öncelikle arneli ve nazari olmak yi '1- hakimeyn adlı bir eser yazmıştır.
melekelerine ve algı aracı durumundaki üzere ikiye ayrılır. Arneli akıl , insana öz- Şüphesiz Farabi açısından bu uzlaştırma
duyu organlarına sahiptir. Bu organlar gü her türlü dengeli davranışı ortaya teşebbüsünon arkasında yatan gerçek
vasıtasıyla çocuk bilinçsiz olarak dış dün- koymada etken olan akıldır . Nazari akıl sebep filozofun "tek hakikat" ilkesine sı­
yadan sürekli izienimler alır. Zaman için- ise nefis cevherinin gelişip olgunlaşarak kı sıkıya bağlı oluşudur. Ona göre haki-
de bölük pörçük ve gelişigüzel oluşan bu akıl cevherine dönüşmesinden ibarettir. kat tektir, teaddüt etmez. Bu iki filozof
bilgi birikimi şuurun teşekkülü ile ifade- Özne-nesne ilişkisinde duyulardan ge- da hakikati dile getirdiklerine göre, muh-
sini .bulunca bazıları çocuğun bunları do- len izienimler nazari akıl tarafından üç telif zaman ve zeminde değişik terimler-
ğuştan getirdiğini zannederler. Halbuki aşamalı bir değe rlendirmeye tabi tutu- le ortaya koydukları fikirler ilk bakışta
akıl duyu deneylerinden başka bir şey lur ve her aşamadaki bilgi akıl olarak farklıymış gibi gözükse de bunları yo-
değildir. Bu deneyler ne kadar çok olur- adlandırılır. a) Güç halindeki akıl (el -ak- rumlamak suretiyle bir ortak paydada
sa insan zihni o kadar mükemmel akla lü' l-heyüliinf. el-akl bi'l-kuvve). Bir bakıma uzlaştırmak ve böylece felsefenin birli-
sahip sayılır. Şu var ki duyular nesneleri nefis veya netsin bir cüzü ya da gücü- ğini ortaya koymak mümkündür. Öte
bulundukları şekliyle algıladığı için duyu dür. Va rlığa ait renk ve şekilleri soyut- yandan hakikatin birliğini savunan bir
bilgileri tikeldir; akıl ise bunların analiz layarak kavram haline getirme gücüne filozofun dinle felsefeyi de uzlaştırmak
ve sentezini gerçekleştirip tümelin bilgi- sahip olan bu akıl, üzerine damga ba- durumunda olduğu kendiliğinden gün-
sine ulaşır ve mukayeseler yaparak yeni sılmamış pürüzsüz mum gibidir; faal ak- deme gelmektedir ki esasen onun siste-
bilgiler üretir. Akli bilginin temelini du- lın etkisi olmadan kendiliğinden faaliye- minin bütününde bu husus açıkça görül-
yu bilgileri oluşturduğu için filozof son- te geçip soyutlama yaparak bilgi ürete- mektedir. Sonuç olarak Farabi Eflatun'la
radan Kant'ın da tekrarlayacağı şu cüm- mez. Filozof bu durumu güneşle göz ara- Aristo'nun görüşlerini uzlaştırma çaba-
leyi ısrarla vurgular: "Duyu verileri dışın­ sındaki ilişkiyle izah eder; nasıl ki güneş sında başarılı olamamışsa da bu husus.
da aklın kendisine özgü bir işi yoktur" ışığını gönderip çevreyi aydınlatmadıkça onun engin bir düşünce dünyasına sahip
(.el -Cem ', s. 99). göz varlığa ait renk ve şekilleri algılaya ­ olduğunu göstermesi ve başka eserlerin-
Bilginin kaynağı konusunda buraya ka- mazsa faal akıl da feyzini göndermedik- de rastlanmayan bazı görüşlerine ulaş­
dar tam bir sensualist gibi davranan çe insanın sahip olduğu bu pasif akıl hiç- maya imkan sağlaması açısından önem-
Farabf. duyulardan gelen izlenimlerin bir şey bilemez. b) Fiil halindeki akıl. Güç lidir (bk. el- CEM' BEYNE RE' YEYİ' l-HAKI­
akıl tarafından nasıl bir işleme tabi tu- halindeki aklın aktif duruma geçmesidir. MEYN ).

152
FARABI
7. Ahlak. Farabi'nin ahlak felsefesinin li davranışları kazanma ve kazandıktan ni göstermeye yetmeyeceğini söyleye-
temelini eğitim ve iyi davranışlar. son sonra onları koruma konusunda sürekli rek mutluluk olayında dost, servet. sağ­
hedefini ise mutluluk oluşturmaktadır. ve ciddi çaba göstermesi gerekir. Erdem- lık, siyasi nüfuz, soyluluk ve mükemmel
İnsan mutlu olmak için yaratılmıştır ve li davranışın ne olduğu hususuna gelin- bir fiziki yapıya sahip olma gibi dış fak-
sınırlı da olsa bu mutluluğu tek başına ce. bu konuda Farabi Aristo gibi düşün ­ törlerin de önemli payı bulunduğunu be-
gerçekleştirme güç ve imkanına sahip- mekte ve ifrat-tefrit denen iki aşırı uç- lirtir (bk Kaya , s. 242). Fakat Farabi bu
tir. Şüphesiz her insanın iradeli davra- tan uzak, eksiği ve fazlası olmayan den- gerçekleri hiç hesaba katmaz. Şüphe­
nışlarının belli bir amacı vardır; bu hu- geli bir davranışa önem vermektedir. siz bu durum. onun mistik ta vrından ve
sus araştırıldığında görülür ki insan da- Mesela yiğitlik korkaklıkla saldırganlık, ay altı aleminde organik ve inorganik
ima iyi ve mükemmel olanı kendisine cömertlik cimrilikle savurganlık arasın­ varlıklarda ortaya çıkan her türlü akti-
amaç edinmekte ve o doğrultuda hare- da dengeli, dolayısıyla erdemli birer dav- viteyi mahiyeti dahi bilinmeyen faal ak-
ket etmektedir. Fakat bazı amaçlar da- ranıştır. Ne var ki ahlaki faziletler söz la bağlama düşüncesinden kaynaklan-
ha mükemmeli elde etmek için araç sa- konusu olduğunda orta yolu bulmak nis- maktadır.
yılırken bazıları doğrudan amaçtır ve hiç- beten kolay olsa da bilgi ve adalet gibi Öte yandan Farabi'nin mutluluk anla-
bir şeye araç olamaz. Mesela ilaç kullan- erdemler de bu husus yeterince belirgin yışının İslam ' daki mutluluk telakkisiyle
ma amaç değil sağlığa kavuşmak için bir değildir (a.g.e., s. 36 -40). de bağdaşır bir yanının bulunmadığına
araçtır; ilim ise doğrudan amaç olacağı Farabi bütün insanlığın sahip olduğu işaret etmek gerekir. Zira İslam ' a göre
gibi makam, mevki, şöhret ve servete faziletleri nazari, fikri, ahlaki ve arneli bir mürnin için en yüce mutluluk Allah ' ın
araç yapılabilmektedir . Mutluluk öyle bir olmak üzere dört kategoride değerlen­ rızasını kazanmaktır. Bunun sonucunda
değerdir ki hiçbir şeye araç olmayıp doğ­ dirir. Nazari faziletler. a priori ve aksi- mürnin cennete ve Allah'ın cemalini mü-
rudan doğruya amaçtır. Çünkü insan yomatik bilgi türlerinden başlayarak bü- şahedeye nail olacaktı r. Bu da ancak
mutluluğu elde ettikten sonra her türlü tün teorik ilim dallarını ve varlığın en ilahi emir ve yasakları titizlikle uygula-
tatmini onda bulup başka hiçbir şeye ih- son ve en yüksek ilkesi olan Allah ile mak, ahlaki faziletleri hayatın va zgeçil-
tiyaç duymaz (Fuş ulü '/ - mede nf, s. 62 ; et- manevi varlıklar hakkındaki bilgileri ifa- mez ilkesi saymak ve takva ölçüsünde
Tenbfh, s. 47 -49 ). Ancak bazı insanlar de eder. Ancak halkın teorik alandaki bil- samimi bir dini hayat sürmekle gerçek-
mutluluğu servette, bazıları maddi haz- gileri yüzeysel olup genel kabullere da- leşir. Bu şekilde davranan kimsenin sos-
larda, bazıları politik güçte. bazıları da yanırken seçkinlerin bilgisi mantıki ka- yal ve kültürel statüsü ne olursa olsun
bilgide arar; Farabi'ye göre ise gerçek nıtlara dayanmaktadır. Fikri faziletler, din onu hem dünyada hem de ahirette
ve en yüksek mutluluk bilgiyle aydınlan­ düşünme gücünün fert ve millet için en mutlu saymaktadır.
maktır. Bu da insan aklının olgunlaşıp yararlı olanı araştırma çabasıdır. Özel- 8. Siyaset. Erdemli bir hayatın ancak
faal akılla irtibat kurması (ittisal) ve ev- likle bu erdemin ahlakçılarla kanun ko- ideal bir toplumda gerçekleşeceği dü-
rensel bilgiyle aydınlanması olayıdır. Böy- yucularda bulunması gerekir. Bununla şüncesi tarih boyunca filozof ve şairler
le bir mutluluğa sıradan insanlar değil birlikte sanatta ve pratik hayatta fay- için tatlı bir hayal olmuştur. Eflatun'un
ancak peygamberler ve filozoflar ulaşa­ dalı ve güzel olanı araştırıp ortaya koy- D evlet diyalogunda tasarımını verdiği
bilir. Şu halde bu mutluluğun gündelik ma faaliyeti hep fikri faziletierin ürünü- realiteden uzak ütopik devlet düzenine
dildeki mutlulukla yani bedeni hazlar- dür. Ahlaki faziletler insanın iradeli dav- benzer bir düşüneeye ilk defa Farabi'nin
la, refah veya geçici tatminlerle bir ilgi- ranışlarında her türlü aşırılıktan uzak el-Medin etü'l-fdiıla'sında ve kısmen
si yoktur. Gerçek mutluluk, insan aklı­ olarak iyiyi, doğruyu ve güzeli amaç edin- diğer eserlerinde rastlanmaktadır.
nın maddenin hakimiyetinden bütünüy- mesidir. Bu konuda eğitim ve öğretimin Farabi öncelikle devletin menşei mese-
le sıyrılıp manevi bir varlık olan faal ak- önemi büyüktür. Arneli faziletler. insa- lesini tartışır; insan toplulukları bir ara-
lın feyziyle aydınlanması ve ondan pay nın çeşitli sanat ve mesleklere karşı eği­ da yaşama ve devlet denen en üst dü-
almasıdır. limlerini geliştirerek o alanda iyi yetiş­ zeyde teşkilatianma fikrini nereden al-
Farabi'ye göre her insan iyiliğe ve kö- mesi anlamına gelmektedir. Farabi bu mışlardır? Bu soruya şu cevaplar verile-
tülüğe eşit ölçüde yat kın olarak doğar. alandaki erdemierin gelişmesi için teş­ bilir: a) Genel varlı k pl a nındaki düzeni
Şüphesiz bu durum, ahlak konusunda vik, rekabet ve yerine göre zorlamanın gören insan toplulu kları kendi araların­
eğitimin ve alışkanlıkların son derece gerekli olduğunu söyler ( TaJ:ışflü 's-sa'a­ da da böyle bir sistem kurmayı düşün ­
önemli o l duğunu göstermektedir. Her de, s. 68-76) müş olabilirler (ontolojik t eori ). b) Kendi
şeyden önce ahlak pratik bir ilim oldu- Farabi'nin ahlak felsefesinde nihai vücudunda kalp, beyin ve çeşitli fonksi-
ğu için yaparak ve yaşayarak öğrenilir. amaç mutluluk olmakla birlikte tamamen yanlara sahip iç ve dış organların koor-
Nasıl ki herhangi bir sanatı öğrenip o metafizik ve mistik bir kuruotudan iba- dineli bir şekilde çalışmasın ı . kalbin bey-
konuda gerekli beceriyi kazanmak için ret olan bu mutluluk anlayışının insanın ne, onun da diğer organiara kumanda
çok alıştırma yapmaya ve tekrara ihti- beklentileri ve hayatın gerçekleriyle hiç- etmesini örnek alan insanoğlu devleti
yaç varsa ahlaklı olabilmek için de iyi ve bir ilişkisi bulunmamaktadır. Çünkü mut- gerçekleştirmiş olabilir (biyo -organik t e-
güzel davranışları benimseyip onları huy lu olmak için düşünce hayatının ve ahla- ori). c) İnsan doğuştan medeni bir varlık­
ve ikinci bir karakter haline getirmeye ki faziletierin tek başına yeterli olmaya- tır. Tek başına üstesinden gelemeyece-
ihtiyaç vardır. Ahlak alışkanlıklar sonu- cağı tartışma götürmez bir gerçektir. ği ihtiyaçlarını karşılayabilmek için iş bö-
cu kazanıldığına göre değişebilmekte­ Dünyevi hiçbir şeye sahip olmayan biri- lümünün ve dayanışmanın en yüksek dü-
dir (Fuşulü ' l - medenf, s. 30-3 I) . Şu halde ni mutlu saymak mümkün müdür? Ni- zeyde gerçekleşeceği büyük çapta bir ör-
insanın mutluluktan pay alabilmesi için tekim Aristo, bir tek kırlangıcın veya sa- gütlenmeyi düşünerek devleti kurmuş­
kendisini mutluluğa götürecek erdem- dece güneşli bir günün baharın geldiği- tur {fıtrat teorisi). d) İnsan toplul u kları-

153
FARABI
nın bir arada yaşamasını sağlayacak iki ci içinde görevlerini yapmak durumun- şahsında yani islam halifelerinde Hz. Pey-
önemli güç vardır: Sevgi ve adalet. Mut- dadırlar. Burada başkoordinatör olarak gamber ile filozofun üstün özelliklerini
lu olma gayesiyle yaratılan insan mut- devlet başkanının önemi ortaya çıkmak­ birleştirmek istemiştir (el·Medfnetü '[.{a·
luluktan tam olarak nasibini alabilmek tadır. Farabi faziletli devletin ideal baş­ i lla, s. 117- 174; es ·Siyasetü'l · medeniyye,
için adaleti gerçekleştirecek güçlü bir kanında şu nitelikleri arar: Mükemmel S . 69 - 107).
kuruluşa ihtiyaç duymuş ve bu amaçla bir fiziki yapı, sağlıklı anlama ve değer­ 9. Din Felsefesi. islam dünyasında he-
devleti meydana getirmiştir (adal et teo- lendirme yeteneği, güçlü hafıza. kıvrak nüz felsefe hareketleri başlamadan ön-
risi ). zeka , ifade ve üslüp güzelliği, bilim sev- ce Mu'tezile kelamcıları din felsefesi
Daha sonra Farabi'nin insan topluluk- gisi ve tutkusu, yeme. içme, oyun, eğlen­ alanına giren meseleleri bütün boyutla-
larını sınıflandırdığı görülür ve bunu ya- ce ve cinsel ilişki gibi geçici kaba hazla- rıyla tartışıp temellendirmeye çalışmış­
parken ihtiyaç, dayanışma ve ahlaki yet- ra düşkün olmama. doğruluk ve dürüst- lardı. Daha sonra bu meseleler, ketam-
kinliği gerçekleştirebilme imkanını bir lük sevgisi, kişilik sahibi ve insanlık onu- dan felsefeye geçişi sağlayan Ya'küb b.
kriter olarak daima göz önünde bulun- runa düşkün olma. adalet sevgisi, karar- İshak et-Kindi tarafından farklı bir yön-
durur. Buna göre insan toplulukları tam lılık ve uygulama cesareti, gönül zengin- temle ele alınarak yorumlanmış, Farabi
gelişmiş ve az gelişmiş olmak üzere iki-· liği ve tok gözlülük. Bu on iki temel ni- ile de en olgun düzeye kavuşturulmuş­
ye ayrılabilir. Tam gelişmiş olan toplu- teliğe sahip bulunan bir kimse hem er- tur. Filozofun, din felsefesinin en temel
luklar küçük ( şe hir) , orta (devlet) ve bü- demli devletin hem milletin hem de bü- meseleleri olan ulühiyyet, nübüwet ve
yük (birl eş ik devletler) diye üç gruba ay- tün yeryüzünün reisi ve imamıdır. mead konularına dair düşünceleri şöy­
rılır. Az gelişmiş topluluklar da aile, so- Farabi, bütün bu özelliklerin bir insan- ledir:
kak, mahalle ve köy olmak üzere dörde da bulunmasının güç bir şey olduğunun a ) lJiılhiyyet. insan aklının ulaşabildiği
ayrılır. farkındadır. Bu durumda yapılacak şey, en genel kavram varlık , en kutsal kav-
Filozofun medeni toplulukları bu şe­ aşağıdaki altı özelliği taşıyan yeni baş­ ram ise Tanrı'dır. Farabi'ye göre mantık
kilde sınıflandırmasında dikkati çeken kanın bir önceki başkanın koyduğu ka- bakımından varlık denen şey hakkında
husus eski Yunan'da böyle bir sınıflan­ nunları uygulaması olacaktır. Bu özellik- "zorunludur. mümkindir" şeklinde ancak
dırmanın bulunmayışıdır. Çünkü onlarda ler şunlardır: Bilge olmak. öncekilerin iki ifade kullanılır. Zorunlu varlık (vaci -
aile ve sitenin ötesinde devlet veya bir- koyduğu kanun ve töreleri bilmek, ön- bü"l -vücOd ) özü itibariyle zorunlu alandır.
leşik devletler fikri yoktur. Halbuki Fara- cekilerin görüş beyan etmediği bir ko- Onun varlığı bir an için yok farzedildi-
bi'nin devlet felsefesinde nihai amaç bü- nuda kanun koyabilecek kadar hukuk ğinde bu durum mantıki imkansızlığa
tün insanlığı içine alacak, ahlaki erdem- formasyonuna, yeni bir meseleyi çöze- yol açar ve bu takdirde varlığın oluşu­
leri ilke edinmiş, iş bölümü ve sosyal da- bilecek üstün zekaya, kanunları halka mu. genel varlık planındaki düzen ve
yanışmanın en mükemmel şekilde ger- kabul ettirebilmek için üstün ikna kabi- her şeye rağmen irade dışında meyda-
çekleştiği. sevgi ve saygının yaygın oldu- liyetine ve savaş sırasında aldığı karar- na gelen birçok olay izah edilemez olur.
ğu, hukuki ve sosyal adaletin tam olarak ları yürütecek irade ve kudrete sahip Filozofa göre Tanrı hakkında yokluktan
uygulandığı birleşik devletlerdir. bulunmak. söz edilemez; varlığının hiçbir sebebi bu-
Bu üstün niteliklerin hepsi bir kişide lunmamaktadır ve var olan her şeyin ilk
Farabi, medeni toplulukların tasnifin-
den sonra devlet (medine) şekilleri üze- bulunmayabilir. O takdirde devleti iki ki- sebebi O'dur: hiçbir şey O'nun varlığına
rinde durarak bu konuda faziletli olan şi yönetecektir. Bunlardan biri kesinlikle delil olamaz, aksine O her şeyin delilidir.
Şu halde O'nun varlığı tam ve mükem-
ve olmayan devlet diye başlıca iki toplu- bilge olacak. öteki ise diğer özelliklere
luktan söz eder. Faziletli devletin sade- sahip bulunacaktır. Bu niteliklerden her meldir.
ce bir şekli bulunurken faziletsiz dev- biri ayrı kişilerde bulunduğu takdirde Allah'ın varlığını ispat konusunda ilk
letler sapık, fasık, değişebilen ve cahil devlet altı erdemli başkan tarafından yö- defa Farabi'nin ortaya koyduğu bu on-
olmak üzere dörde ayrılır. Bunlardan ca- netilecek demektir. Eğer devleti yöne- tolojik delil zorunlu ve mükemmel kav-
hil devletin de altı ayrı şekli bulunmak- ten kadroda altı nitelikten beşi bulunup ramlarından yola çıkılarak hazırlandığı
tadır. Bütün bu devlet şekillerinin sınıf­ bilgelik bulunmayacak olursa o erdemli için bu konudaki kozmalajik delillerden
landırılmasında devlet reisinin zihni ve devlet başkansız sayılır ve her an teh- daha çok doyurucu sayılmaktadır. Daha
ahlaki yapısının, idarecilerin adalet. hu- likeyle yüz yüzedir. Eğer bir bilge kişi sonra bu delil ibn Sina ve St. Anselm ta-
kuk. ahlak ve insanlık anlayışlarının be- bulunamayacak olursa giderek devlet rafından geliştirilmiş, Descartes, Spinoza
lirleyici rolü vardır. yıkılır. ve Leibniz gibi filozoflarca da farklı şe­
Filozof. erdemli devleti biyoorganik açı­ Farabi'nin faziletli bir toplum meyda- killerde ifade edilmiştir.
dan sağlıklı bir bedene benzetir. Önemi- na getirmek üzere tasarımını verdiği er- Mümkin varlığa gelince o özü itibariy-
ne göre bedende her organın bir görevi demli devletin Eflatun'un ütopik devle- le zorunlu olmayandır, varlığı yok sayıl­
vardır ve bunların verimli çalışmaları kal- tinin izlerini taşıdığında şüphe yoktur. dığında herhangi bir mantıki imkansız­
be bağlıdır. Tıpkı bunun gibi devletin ku- Filozofların kral ve kralların filozof ol- lık ortaya çıkmaz : onun yokluğu genel
rum ve kuruluşlarının da verimli ve koor- masını öneren Eflatun'dan farklı olarak varlık düzeni içinde fark bile edilmez.
dineli çalışmaları devlet başkanının ka - Farabi. kişinin dünya ve ahiret mutlulu- Başka bir ifade ile mümkin kategori-
biliyet ve tutumuyla ilgilidir. Ancak kalp ğunu ve toplum un dirlik ve düzenliğini sine giren varlıkların bir sebebi bulun-
ve diğer organlar görevlerini tabii ola- sağlayaca k bir nizarn vaad eden Kur'an-ı makta ve bunlar varlıklarını başkasın­
rak yaparken devletteki kurum ve kuru- Kerim'in ortaya koydu ğ u hayat tarzını dan almaktadırlar. Mümkin varlıkların
luşlar hiyerarşik sistem içinde kendi ka- da dikkate alarak "ilk reis" ve "imam " sebeplilik zincirinde sonsuza dek sürüp
biliyet. irade ve sorumluluklarının bilin- diye nitelediği ideal devlet başkanının gitmeleri imkansız olduğundan en so-

154
FARABI
nunda zorunlu bir ilk varlıkta nihayet Ancak Allah'ın bilgisi külli ve zaman üs- lozof olan Farabi nübüvveti. akılla nakli
bulmaları gerekir. İşte bu ilk varlık Tan- tü olduğundan bu konuda geçmiş, şimdi veya felsefe ile dini bir ortak paydada
rı'dır (Uyünü 'l-mesa,il, s. 66-67). Fara- ve gelecek gibi mümkin varlıklar alanın­ toplamaya en elverişli vasıta olarak gö-
bi'nin mümkin varlık kavramından yola da geçerli olan zamana ait birim ve kav- rür; bunun için de vahyin mahiyetini. ul-
çıkarak Tanrı'nın varlığını ispata yönelik ramlar söz konusu değildir. Zira Allah'ın vi alemle süfli alem arasındaki iliş kiyi
bu yöntemi de "imkan delili" adıyla anıl­ kendi zatını bilmesi. her şeyi bilmesi ve sağlayan peygamberin vahyi nasıl aldı­
maktadır. Bunlardan başka onun Aris- varlığın meydana gelmesi için yeter se- ğını kendine has bir yöntemle açıkla­
to'dan beri bilinen hareket delili. kelam- bep sayılmaktadır. Bu da ilim. irade ve maya çalışır . Filozofun birçok problemi
cıların çokça başvurduğu hudQs delili ile kudret sıfatları arasında bir fark bulun- çözmede sihirli bir formül gibi başvur­
gaye ve nizarn delili gibi kozmalajik delil- madığı anlamına gelir. O'nun bilgisi. in- duğu faal akla bu konuda da rol verdiği
lere de başvurduğu bilinmektedir. san bilgisi gibi özne-nesne ilişkisi sonu- görülmektedir. Fakat vahiy gerçeğini rü-
Farabi. Allah'ın varlığını antolajik ve cu herhangi bir aracıya veya organa bağ­ ya olayı ile irtibatlandırarak akılla duyu
kozmalajik delillerle ispata çalıştıktan lı olarak bölük pörçük bir şekilde oluş­ arasında aracı durumunda bulunan mu-

sonra sıfatiarın yorumuna geçer. Şüphe­ muş değildir. Farabi'nin felsefesinde yer hayyile gücünün etkinliğine bağladığı için
siz bu mesele Allah-alem ilişkisini de ih- alan bu görüş, daha sonra başta Gazzali önce bu ilişkinin nasıl kurulduğunu gör-
tiva ettiği için son derece karmaşıktır. olmak üzere kelamcılar tarafından sert mek gerekir. Ona göre muhayyile gücü
Gerçekte filozofların bu konuda genel bir şekilde eleştirilmiştir (bk iLiM) Allah bir yandan sürekli bir şekilde duyulardan
eğilimi , Allah'ın birliği ilkesini zedeler en- zatını bilir ve bunun sonucu olarak evre- gelen izlenimleri alarak düşünme gücü-
dişesiyle zat-sıfat arasında herhangi bir ni ve evrendeki her şeyi de bilir. Allah ne iletmekte, öte yandan da istek gücü-
ayrım yapmama veya O'nu selbi sıfatiar­ ezelden beri zatını bildiğine ve bu bilgisi nün etkisi altında bulunmaktadır. Mu-
Ia niteleme yönündedir. Bununla birlikte ezeli olduğuna göre bilgisinin gereği ola- hayyile gücü ancak uykuda iken bu güç-
zatı itibariyle hiçbir şeye benzemeyen o rak varlık kazanan alem de ezelidir; yani lerin etkisinden kurtulup serbest kalır.
aşkın varlığın sadece zihni bir kavram alemin var olmadığı hiçbir zamandan Ne var ki muhayyile gücü daha önce al-
değil mutlak ve biricik hakikat olduğu­ söz edilemez. Ancak alem zaman bakı­ dığı izlenimleri koruyup sakladığı için

nu ifade edebilmek için sıfatlarından da mından ezen ise de zat ve mertebe ba- serbest kalabildiği uyku halinde onların
söz etmenin gerekliliği ortadadır. Bun- kımından Allah'tan sonra gelir (ed-De- üzerinde birtakım işlemlerde bulunur;
dan dolayı Farabi Allah'a sıfat isnat et- 'aua 'l-kalbiyye, s. 7) Bununla birlikte Fa- mesela onların analiz ve sentezini yaptı­
mede bir sakınca görmez. Ancak bu ko- rabi sudQr şeklinde de olsa alemin yok- ğı gibi taklitlerini de (sembol) oluşturabi­

nuda Kur'an-ı Kerim'den ziyade felsefe- tan yaratılmış olduğunu ve sonunda yi- lir. Bedenin mizacına göre fonksiyener
de kullanılan terimleri tercih eder. Me- ne yok olacağını kabul eder. Özellikle Ef- olan muhayyile duyu, düşünce ve duygu-
sela Allah'ı ilk (evvel}. bir (vahid ), ilk var latun'la Aristo'nun görüşlerini uzlaştır­ lara ait izlenimleri ya oldukları gibi veya
olan (el-mevcüdü' l-evvel}, ilk prensip (el - maya çalışırken şöyle der: "Alemin za- bir benzeriyle taklit ederek canlandırır.
mebdeü'l -evvel}, ilk sebep (es -sebebü' l-ev- man bakımından bir başlangıcının bulun- İşte rüyada yaşanan çeşitli olaylar, görü-
vel} . biricik varlık (el -vücOdü'l- vahid }, zo- ması imkansızdır. Fakat bu konuda şöyle len güzel ve çirkin manzaralar uyku sı ­
runlu varlık (vacibü'l-vücOd} ve sırf iyi (hay- söylemek doğru olur: Yüce yaratıcı za- rasında serbest kalan muhayyile gücü-

run mahz) şeklinde nitelediği gibi alim, man olmaksızın bir anda feleği yaratmış, nün etkinliklerinin bir sonucudur.
hakim. mürid, hak. hay. akıl. akıl ve ma·- onun hareketi sonucunda zaman meyda- Faal aklın etkisiyle güç halinden fiil
kül sıfatlarıyla da niteler. Allah'ın kamil na gelmiştir" (el -Cem', s. 1OI) alanına çıkan insan aklı müstefad akıl­
bir varlık olduğunu ifade etmek üzere Münezzeh ve müteal bir Tanrı fikrine da son yetkinliğe ulaşarak metafizik bil-
ona isnat edilen sübQtf ve zati sıfatlar ulaşmak için filozofun sıfat diye zikret- giye (vahiy, ilham) açık hale gelmektedir.
ne kadar çok ve çeşitli olursa olsun bir tiği kavramlar Allah'ın zatının birer yan- Bu mertebedeki akıl nazari ve arneli ol-
tek hakikate delalet etmektedir: bu sı­ sıması şeklinde düşünülmüş olup ger- mak üzere çift yönlü bir fonksiyona sa-
fatlar O'nun zatında herhangi bir çoklu- çekte hepsi de zata indirgenmektedir. hiptir. Faal aklın etkisi müstefad akıl­
ğun bulunduğunu değil O'nun aşkın ve Şunu belirtmek gerekir ki gerek Allah- dan sonra muhayyile gücüne ulaşınca,
kamil bir varlık olduğunu göstermekte- alem gerekse Allah - insan ilişkisi konu- bu güç nazari ve arneli alanlara ait ol-
dir. Mesela Allah mutlak anlamda şu­ sunda Kur'an -ı Kerim'in ortaya koyduğu mak üzere aldığı etkileri kendi şekille­
ur sahibi olduğu için akıl, kendisini bil- "yaratan. yöneten. dalından düşen yap- riyle muhafaza ettiği gibi başka şekiller­
diği için akıl ve kendisi tarafından bilin- rağın düşüşünü ve kalpten geçen duygu- de de canlandırır. Bunlar maddi varlık
diği için de ma'küldür; yani bu üç terim ları dahi bilen. kullarına şah damarından alanına aitse gerçekleşen rüyalar (rü'ya -y ı
aynı zatı ifade etmektedir. Allah kendi daha yakın olan" Allah telakkisiyle Fara- sa dıka ). manevi varlıklarla ilgili ise gaip-
kendine yeterli bir varlık olduğundan bi'nin Tanrı anlayışı arasında temelde ol- ten haber verme (nübüvvet) tarzında or-
O'na yetkinlik ve üstünlük ifade eden masa bile sıfatiarın yorumundan kaynak- taya çıkar. Bu durum pek nadir olarak
hangi sıfat izafe edilirse edilsin bu du- lanan bir fark vardır. bazı kimselerde uyanıkken de gerçek-
rum O'nun kemaline hiçbir şey katmış b) Nübüvvet. Bütün semavi dinler vah- leşir.
olmaz, sadece bizim O'nu daha iyi anla- ye dayanır. Peygamber Allah tarafından Bu temellendirmelerden sonra artık
mamıza yardımcı olur (ei-Medinetü'l-fa- üstün yeteneklerle donatılmış, O'nun filozof. peygamberlerin metafizik var-
zıla, S. 46-49, 59-60 ; Risa/etülinüni'l-ke- emir ve iradesini insanlara ulaştırmakla lıklar ve ahiret ahvaliyle ilgili verdikleri
bir, s. 5 -6) görevlendirilmiş üstün bir şahsiyet ola- bilgilerin. kabir hayatı, cennet ve cehen-
Filozofun Allah'a ilim, irade ve kudret rak kabul edilir. Sistemini "tek hakikat" nem hakkında yaptıkları tasvirlerin ma-
sıfatiarını
da isnat ettiği görülmektedir. ilkesi üzerine kuran ve bir müslüman fi- hiyetini rahatlıkla izah edecektir. Şöyle

155
FARABT
ki: Bir insanın muhayyile gücü son dere- ber filozoftur, fakat her filozof peygam- çıktıktan sonra varlığını devam ettirme-
ce gelişmiş olursa ve aldığı her türlü iz- ber değildir . si için bedene ihtiyacı bulunmadığını be-
lenim bu gücü pek etkilemiyorsa o za- Din ile felsefeyi uzlaştırmanın ötesin- lirtir. Bu arada Farabi Eflatun'un savun-
man tıpkı uykudaki gibi uyanıkken de de Parabi'nin nübüwet meselesini bu de- duğu ruh göçü (metampsikoz} fikrini red -
serbest kalabilir ve faal akıldan gelen rece temellendirmek isteyişinin önemli dederek her bedenin bir ruhu bulundu-
etkileri duyu gücünde canlandırabilir. bir sebebi de Asr- ı saadet'ten sonra hız­ ğunu . ruhun bedenden bedene göç eden
Bunlar ortak duyuda da temsili olarak la yayılan fetihlerin neticesinde İslam bir seyyah olmadığını kesin bir dille ifa-
canlanınca görme gücünü etkiler ve bu- dünyasında peygamberlik karşıtı hare- de eder (Uyunü 'l · mesa' il, s. 75; et ·Ta c·
radan dışa yansıyarak saydam bir ortam ketlerin ortaya çıkmış olmasıdır. Kayna- tıJı:at, s. 51ı .
olan havada görünmeye başlar. Sonra ğını çeşitli inanç ve düşüncelerden alan Farabi'ye göre nefis manevi bir cev-
göz bu görüntüleri algılayarak tekrar or- bu tür hareketlere islam toplumundan her olduğuna ve akıl da onun en geliş ­
tak duyu ve muhayyile gücü vasıtasıyla da katılanlar olmuş ve yaygın kanaate miş fonksiyonu sayıldığına göre ister güç
değerlendirir. Böylece faal aklın sunduğu göre ibnü'r- Ravendi ile Ebü Bekir er- Ra - ister fiil isterse müstefad seviyesinde
bilgiler o insan tarafından bizzat görül- zi gibi düşünürler peygamberlik kurumu- bulunsun akla sahip bulunan her nefsin
müş olur. Bir insanın, böylesine mükem- nu eleştirerek islam toplumunda inanç ölümsüz olması gerekir: yani ölümsüz-
mel bir şekilde gelişmiş olan muhayyile bunalımına yol açmak istemişlerdir. Baş­ lük aklın bilgiyle aydınlanmasına bağlı ol-
gücü sayesinde ulaşabileceği en son mer- ta Mu'tezili ve Sünni kelamcılarla filozof mayıp tamamen iradesi dışında insana
tebe nübüwet mertebesidir. Bu merte- Kindi olmak üzere birçok alim bunlara verileri bir olgudur. Ancak Parabi ölüm-
bedeki insan faal akıldan (Cebrail} gelen karşı müstakil eserler kaleme almışlar­ süzlüğün akli melekelerini çalıştırıp ge-
feyzi (vahiy} düşünmeye ve akıl yürütme- dır. Parabi de yaşadığı dönemin güncel liştirenlerin hakkı olduğunu da savuna-
ye gerek kalmadan bir anda uyanıkken meselelerinden biri olan nübüwet konu- rak bir çelişkiye düşmektedir. Bu ikinci
de alır. Böylece ulvi alemiere ait varlık­ sunda üzerine düşen görevi yerine getir- açıdan filozof nefisleri üç kategoride de-
ları gerçekten görür, hal ve istikbale dair mek amacıyla peygamberliği akli ve ilmi ğerlendirir. 1. Doğuştan sahip oldukları
bilgiler verir. Dünyada bir örneğinin bu- açıdan yorumlayarak vahyin ve mücize- akıl gücünü çalıştırıp (fiil a l a n ı n a ç ıka rı p}
lunması imkansız olan bu son derece gü- nin aklen de mümkün olduğunu ispat et- bilgiyle aydınlanmayan cahillerin nefsi
zel ve mükemmel varlıkları görerek Al- mek istemiştir. Şunu da belirtmek ge- bedenle birlikte ebediyen yok olacaktır.
lah'ın kudret ve azameti karşısında hay- rekir ki hiçbir zaman bu teoriden nübüv- z. Güç halindeki akıllarını çalıştırıp fiil
ranlı k duyar. Bundan daha aşağı mer- vetin kesbi olduğu sonucu Çıkarılamaz . alanına yükselttikleri (bil gi ürettikleri}
tebede bulunan veliler bazı keşif ve il- Çünkü faal akıl kanalıyla gelen ilahi vah- halde davranışlarını olgunlaştırmak için
hamlara mazhar olsalar da ruhani varlık­ yi ancak üstün yaratılıştaki peygamber- herhangi bir çaba göstermeyen fasıkia­
ları göremezler. Sıradan halka gelince, ler alabilir. rın nefsi ölümsüzdür. fakat ebedi ola-
onların muhayyile gücü zayıf olduğundan Nübüwet konusunda ortaya koyduğu rak işkence görecektir. 3. Müstefad akıl
uykuda da uyanıkken de faal akılla asla bu orüinal teziyle Farabi, peygamberlik düzeyine yükselen ve ahlaki erdemlerle
ilişki kuramazlar (e i · Medfn e tü 'l· fai ıla, s. düşüncesine yabancı olan ve rüya vası­ de bezenmiş bulunanların . yani nazari
I 08- 11 6; Risaletü Zfnuni 'l· k ebfr, s. 8 . es · tasıyla da olsa metafizik alem hakkında ve arneri hikmete sahip olanların nefis-
Siyasetü'l·medeniyye, s. 79-80) bilgi edinmenin imkansızlığını savunan leri ise ebediyen mutlu olacaktır (el-Me·
Parabi nübüwet kavramını bu şekilde Aristo'dan büsbütün ayrılmıştır. Ayrıca dfn etü 'l·faiıla, s. 142- 144)

yorumlamakla din ile felsefenin aynı kay- onun bu tezi İbn Sina. İbn Rüşd, İbn Mey- Farabi'nin ruhun ölümsüzlüğüyle ilgili
naktan yani faal akıldan geldiğini, dola- mün, Albertus Magnus ve Spinoza tara- görüşleri arasındaki bu çelişkiye İbn Tu-
yısıyla aralarında mahiyet farkı değil sa- fından benimsenmiştir. feyl dikkat çekmekte ve bu konuda da-
dece derece farkının bulunduğunu gös- c} Mead. insanın yapısında var olan ha büyük sakıncalar içeren bir başka id-
termek istemiştir. Ona göre aynı haki- ebediyet duygusu. onu ruhun ölümsüz- diada bulunmaktadır . Ona göre Farabi,
kati farklı terim ve yöntemlerle değişik lüğü fikrine ve ölümden sonra ikinci bir Aristo'nun Ethica Ni comach ea'sı üzeri-
kesimlere aktaran din ile felsefe ara- hayatın varlığı üzerinde düşünmeye sev- ne yazdığı ve günümüze ulaşmayan şer­
sında sanıldığı gibi bir uçurum yoktur. ketmiştir. Hayatın ölümle noktalanaca- hinde mutluluğun sadece bu dünyada
bunları bir ortak paydada toplamak ğı gerçeği karşısında insanın duyduğu gerçekleşen bir olgu olduğunu, bunun dı­
mümkündür. Öte yandan bazılarının id- kaygı ve korkuyu gidermek için birçok şında anlatılan her şeyin hurafeden iba-
dia ettiği gibi (bk ibn Tufeyl, s. 63) bu iyimser görüş ortaya konmuşsa da bun- ret bulunduğunu söylemiştir (Hay b. Yak·
teziyle Parabi, akıl ve düşünce gücü sa- lardan hiçbiri ferdi ruhun ölümsüzlüğü ?fin, s. 62 -63) Fakat İbn Tufeyl'in aktar-
yesinde faal akılla ilişkiye geçen filozo- ve ölümden sonra ikinci bir hayatın varlı ­ dığı bu bilgiyi eldeki veriler karşısında
fu bu ilişkiyi muhayyile gücüyle gerçek- ğı fikri kadar doyurucu olmamıştır. Para- kabul etmek mümkün değildir. Çünkü
leştiren peygamberden daha üstün tut- bi de meselenin çözümünü ruhun ölüm- Farabi temel eserlerinde ruhun ölümsüz-
muş değildir. Yukarıda belirtildiği üzere süzlüğü fikrine bağlamaktadır. Filozof lüğünü ve ahiret hayatının varlığını her
faal aklın etkisi önce peygamberin müs- nefsin bedenden bağımsız manevi bir vesile ile savunmaktadır. Öyle anlaşılı­
tefad aklına, oradan da son derece ge- cevher olduğunu . ölümden etkilenecek yor ki İbn Tufeyl, Farabi'nin cahil ve sa-
lişmiş olan muhayyile gücüne ulaşmakta­ bir yapıya sahip bulunmadığını. bundan pık şehir halkının ahiretteki ceza ve
dır. Şu halde . böylesine mükemmel iki dolayı bedenden sonra da varlığını de- ın ü i;_;'ifatıyla ilgili görüşlerini aktarırken.
algı gücüne sahip bulunan peygamber vam ettireceğini söyler. Ayrıca nefsin .. Büt ün tı unlar. bazı kimselerin diğerle­
sadece akıl gücüyle yetinen filozoftan var olabilmesi için bedenin şart olduğu ­ rin i al rJa t ın cı k için kullandığı hile ve sah-
üstün olacaktır. Buna göre her peygam- nu, fakat nefsin bir defa varlık alanın a tf! fı. ii r l ı lct a n b aşka bir şey değildir" şek-

156
FARABI
lindeki ifadesini (e f ·Medfn e tü ' l-{az ıla, s. yük ölçüde etkili olmuştur (ihşa' ü ' l - ' u· beşten fazla baskısı yapılmış . ilmi neşrini
160) onun kendi düşüncesi sanmıştır. /üm, mukadd ime, s. 14 -22) ise Albir Nasri Nadir gerçekleştirmiştir
Ayrıca Farabi'ye yönelttiği eleştirinin de- Kaynağını Plotin'den alan ve Farabi fel- (Beyrut 1968 ). Eser Almanca, Fransızca,
vamında onun nübüwet nazariyesini de sefesinde sisteme kavuşan sudür teorisi. ingilizce ve ispanyolca'dan başka Nafiz
yanlış yorumladığı görülen ibn Tufeyl 'in buna bağlı olarak ittisal, saadet ve nü- Danışman (istanbu l 1956) ve Ahmet Ars-
verdiği bilgileri ihtiyatla karşılama za- büwet nazariyeleri ihvan-ı Safa ile ibn lan (Ankara 1990) tarafından Türkçe'ye
rureti ortaya çıkmaktadır . Sina başta olmak üzere islam ve Latin çevrilmiştir. 2. es - Si yô.setü '1- m edeniy -
Farabi, "Beden öldükten sonra ruh için Ortaçağ filozofları üzerinde doğrudan ve- ye. Bazı kaynaklarda yanlış olarak es -
ya mutluluk veya azap vardır. Her ruh ya dalaylı olarak etkili olmuştur. Robert Si yô.sô. tü '1- m edeniyye şeklinde geçen
layık olduğu şekilde farklı bir mutlulu- Hammond The Philosophy of Alfarabi eser M ebô.di'ü '1- m evcudô.t adıyla da
ğa erecek veya azap görecektir ; bu da and Its Influence on M edi eval Thought anılmaktadır (ibn Ebü Usaybia, lll , 232)
adaletin gereği ve zorunlu bir olgudur" (New York 1947) adlı eserinde skolastik Muhteva ve üslüptaki olgunluğa baka-
(' Uyünü'l·mesa ' il, s. 75) diyerek ahiret felsefenin en ünlülerinden olan St. Tho- rak filozofun bu eseri hayatının sonları­
hayatının ruhani olduğunu savunur. Dini mas ile Farabi felsefesinin ka rşılaştırma­ na doğru kaleme aldığı söylenebilir. An-
naslara ters düşen bu görüş maddenin sını yapmış ve St Thomas felsefesinin cak eserde bölüm ve konu başlıkları tes-
her türlü eksikliği temsil ettiği. onun bu- adeta Farabi sisteminin bir tekran ma- bit edilmediğinden iç plan itibariyle el-
lunduğu yerde mutluluğun tam olamaya- hiyetinde olduğunu göstermiştir. Medinetü '1- fô.iıla kadar sistematik de-
cağı fikrine dayanma ktadır. Stoa ve is- Farabi'nin din felsefesinin en orijinal ğildir. Bu iki kitap muhteva bakımından
kenderiye felsefelerinin u zantısı oldu- yanını oluşturan nübüwet nazariyesi ibn birbirini tamamlar mahiyettediL ilk de-
ğu bilinen bu düşünceyi daha sonra ibn Sina tarafından benimsenip geliştirilmiş, fa Luvis Şeyho tarafından yayımlanan
Sina er- Risô.letü '1- adfJ.aviyye adlı ese- yahudi filozofu ibn Meymün ile Yeniçağ (Beyru t 1902) eserin daha sonra Haydara-
rinde felsefi açıdan temellendirmeye ça- filozoflarından Spinoza da vahiy ve ilha- bM ( 1927, 1931), Leiden ( 1930) ve Bombay
lışacaktır. Gazzali ise ahirette cesetle- mın muhayyile gücünün bir fonksiyonu (ı 937) baskıları gerçekleştirilmişse de il-
rin dirileceğini açık bir şekilde bildiren olarak gerçekleştiğini savunmuşlardır. mi neşrini Fevzi Mitri en-Neccar yapmış­
Kur'an ayetlerine ters düşen bu görüş­ Öte yandan Muhyiddin Tbnü'l-ArabT'nin tır (Beyrut 1964) Müsab. Samuel b. Tib-
lerinden dolayı iki filozofu da tekfir et- vahdet-i vücüd felsefesinde va rlık mer- bon'un ibranice tercümesi Z. Philippowski
miştir. Daha sonra gelen Ebü ' I- Hasan tebeleri nazariyesinin Farabi'ye ait sudür tarafından neşredilmiş (London 1850),
el-Amiri ve ibn Rüşd gibi filozoflar ahi- teorisinden mülhem olduğu genellikle Dieterici'nin Almanca çevirisi de ölümün-
retteki bedenin daha mükemmel bir ya- kabul edilmektedir. den sonra yayımlanmıştır ILeiden 1904) .
pıda olacağını . sonsuz ve sınırsız bir mut- Eserleri. Farabi'den geriye büyük küçük Eseri es - Siyasetu '1- Medeniyye ve ya
luluğu veya işkenceyi tadabilecek özel- 1OO'den fazla eser kalmıştır. Zamanla Mebadi 'ul- Mevcüdat başlığı altında
likte bulunacağını söyleyerek kelamcı­ çeşitli araştırmalara konu olan bu eser- Mehmet Aydın , Abdülkadir Şener ve M.
larla bir ortak noktada birleşmeye ça- lerin bir kısmı Latince, ibranice. Türkçe, Rami Ayas Türkçe'ye çevirmişlerdir (is-
lışmışlardır. Farsça, ingilizce, Fransızca , italyanca, is- tan bul 1980) 3. Kitô.bü'l- M ille. iki bölü-
Etkileri. Genellikle islam felsefesi tari - panyolca ve Rusça'ya tercüme edilmişse me ayrılan eserin birinci bölümünde ge-
hinde Meşşai okulun ibn Rüşd dönemi- de klasik kaynaklardan modern araştır­ nel olarak dinin, dini liderin ve fıkıh ilmi-
ne kadar olan yaklaşık 250 yıllık geçmi- malara kadar gerek bu eserlerin sayısı nin felsefe ile olan yakın ilişkisi üzerinde
şi ana hatlarıyla Farabi felsefesinin izle- gerekse isimleri üzerindeki tereddütler durulur. Bu kısım el- Medin etü 'l- fô.iıla
rini taşır. Onun kurmuş olduğu felsefi henüz giderilebilmiş değildir. Mesela fi- ve es-Siyô.setü'l-medeniyye'deki bilgi-
doktrin gerek öğrencileri ve eserleri, ge- lozofun çağdaşı olan ibnü'n- Nedim'in el - lerin adeta bir tekran gibidir. ikinci bö-
rekse onu eleştiren düşünürler kanalıy­ Fihrist'indeki eser sayısı yedi. Kadi Sa- lüm ise İfJ.sô.'ü 'l- ' ulum 'daki "medeni
la kısa zamanda Maveraünnehir'den En- id'in Tabaka tü '1- üm em 'inde dört, ib- ilimler" başlığını taşıyan beşinci faslin bü-
dülüs'e kad ar bütün islam coğrafyasına nü'l-KıftT'nin İl].bô.rü 'l- 'ulemô.' adlı ese- yük ölçüde tekran mahiyetindedir. Eserin
yayıldı. Fara bi' nin en seçkin t alebesi olan rinde yetmiş dört, ibn EbQ U saybia ' nın tenkitli neşri Ki tô.bü'l-Mille ve nususun
Yahya b. Adi. hoc a sının ölümünden son- 'Uyunü'l - en bô.' ad l ı eserinde 11 3'tür. ul]rô. başlığıyla Muhsin Mehdi tarafın­
ra Bağdat mantık okulunun başkanı sa- Özellikle bunlardan önemli bir kısmının dan gerçekleştirilmiştir (Beyru t 1967) 4.
yılıyordu . Onun öğrencilerinden Ebü Sü- günümüze kadar ulaşmadığı dikkate alı­ İhsa 'ü 'l - 'ulilm* . Filozofun ilimierin tas-
leyman es-Sicistani, Ebü Bekir el-Ademi, nırsa bu konuda güvenilir bir eser listesi nifine dair bu eserinin beşinci faslı "fi'l-
İsa b. Ali. ibn Zür'a, Ebü Hayyan et-Tev- hazırlamanın güçlüğü ortaya çıkar. Fa- ilmi 'l-medenive ilmi ' l-fıkh ve ilmi'l-ke-
hidi, ibnü's-Semh, ibnü'l-Hammar ve di- rabi'nin günümüze kadar gelen önemli lam" başlığı altında çeşitli kütüphane
ğerleri tarafından bu doktrin devam et- eserleri şunlardır : 1. el -Medin etü'l- faiı ­ kataloglarında müstakil bir kitap olarak
tirildi. Şunu da belirtmek gerekir ki Fa- Ja *. Farabi'nin Bağdat ' ta telifine başlayıp yer almaktadır. Muhsin Mehdi Kitabü 'l -
rabT'nin ortaya koyduğu mantık kOliiya- Dımaşk ' ta 941 - 942 yıllarında tamamla- Mille ile birlikte bu kısmı da yayımla­
tından sonra hıristiyan Süryaniler artık dığı ve ölümünden iki yıl önce Mısır ' da mıştır (s 69 -76) İfJ.şa'ü'l- 'ulCım'un ilmi
bu alanda yazılmış SOryanice kaynakla- iken tekrar gözden geçirerek konu baş­ neşrını ilk defa Osman Emin yapmış
ra başvurma ihtiyacını duymamışlardır lıklarını düzenlediği bu eser. onun felsefi (Kah i re 1350/ 193 1), ikinci baskısında da
(N. Rescher, s. 160) . Onun yapmış olduğu doktrinini ana hatlarıyla ortaya koyan (Kah ire 1949) eserin önsözünü geliştire­
ilimler tasnifi, bu sahada eser yazan is- en olgun eseri sayılmaktadır. Kitap ilk rek konu hakkında değerli bilgiler ver-
lam müellifleri üzerinde olduğu kadar defa F. Dieterici tarafından yayımianmış miştir. Eser Latince, ibranice. Almanca.
Ortaçağ Latin yazarları üzerinde de bü- olup (Leiden 1895) günümüze kadar on Fransızca . ingilizce ve ispanyolca 'dan baş-

157
FARABI
ka Ahmet Ateş tarafından İlimlerin Sa- meretü '1- mariıyye başlığı altında top- de I'Augustinisme Avicennisant ; ou le
yum adıyla Türkçe'ye çevrilmişti r (İ s tan­ ladığı Farabi'ye ait bazı risaleler a rasın­ texte medieval de lntellectu d'Alfarabi"
bul 1955) S. Ta]Jşflü 's -sacade. Bazı kay- da yayımlamış ILeiden 1890, s. 1- 33) ve başlığıyla Archiv es d 'histoire doctori-
naklarda N eylü's-sacadat şeklinde de bunları Al!arabi's philosophi sche Ab- nale et litteraire du Moyen Age'da ya-
anılan eserde filozofun içtimal, siyasi ve handlungen adıyla Almanca'ya çevir- yımlamıştır (1 !Paris ı 9261. s. ı4 9; IV
ahlaki problemleri bir arada işlediği gö- miştir (Leiden I 892 ). Daha sonra bu ri- ıı 92 9 1. s. 108 -ı 4 ı) Eser Hilmi Ziya Ülken
rülür. İçinde ilimler tasnifine de yer ve- saleler el- Mecmı1 c adıyla tekrar yayım­ ve Kıvamüddin Burslan tarafından Türk-
rilmekle birlikte kitap genel muhtevası lanmıştır (Kahire I 325/ I 907) Eser Mah- çe'ye çevrilmiştir (Fa rab i, istanbul ı 940.
itibariyle ahlaka dair bir eser sayılmak­ mut Kaya tarafından "Eflatun ile Aristo- s. ı 90-206; d iğer dillere yap ıl a n tercüme-
tadır. Haydarabad ( 1345) ve Bombay'da teles'in Görüşlerinin Uzlaştırılması " baş­ leri için bk. M. Cu nbur v.dğ r. , s. 4) 11. Ri-
( 1354) yayımlanan eserin ilmi neş rini ca·- lığıyla Türkçe'ye tercüme edilmiştir (Fel· sale tfma yenbagi en yükaddem kab -
fer AI- i Yasin gerçekleştirmiştir (2. bs .. sefe A rk iui, sy. 24 !İ s ta nbul 19841. s. 22 1- le te callümi'l-felsefe. Felsefe öğrenci­
Beyrut 1403/ 1983 ) Hilmi Ziya Ülken ve 254 ; d iğe r di llere ya pıl a n tercümeleri için lerine bir kılavuz olmak üzere yazılan bu
Kıvamüddin Burslan tarafından Türkçe'- bk. el-Meurid, I V/3 1 Bağd a d 1 395/ ı9 75 1. risalede Farabi ilkçağ ' daki yedi felsefe
ye çevrilen eseri (FarabT, istanbul 1940. s. S. 235). 9. el-İbdne can garai i A ristota- ekolünü tanıttıktan sonra Aristo'nun
154- 189) ayrıca Hüseyin Atay "Mutlulu- lfs if Kitabi Ma bacde't-tabt a. Farabl. eserlerinin tasnifini yapmakta ve bu filo -
ğu Kazanma " başlığıyla tercüme ederek dört sayfa tutan bu risaleyi Aristo'nun zofun doktrinini anlayabilmek için uygu-
Farabi'nin Üç Eseri içinde yayımlamış­ Metafizika adlı eserini tanıtmak ama- lanması gereken yöntem üzerinde dur-
tır (Ankara 1974, s. 3-62; d i ğe r di llere ya- cıyla kaleme almıştır. Filozof, kendi dö- maktadır. Risale ilk defa M. A. Schmöl-
pıl a n tercüm eleri için bk. Cunbur v. d ğr , s. neminde birçok kimsenin Aristo'nun bu ders tarafından Latince tercümesiyle bir-
44). 6. et - Tenbih c ala sebfli's-sa c ade. eserini kelama dair sanarak okuduğunu . likte Documenta Philosophia e Arabum
Mutluluk ahlakını konu alan bu eser fakat muhtevasını çok farklı bulunca şa­ adlı eseri içinde (Bo nn ı 836, s. 3- 10). da-
muhtevası itibariyle bir öncekinin deva- şırdığını . halbuki on birinci makale (ger- ha sonra F. Dieterici tarafından eş-Şe ­
mı mahiyetindedir. et- Tenbih c ald es- çekte on ikinci olacak) dışında teolojiyle il- mere tü'l-mariı yye'de (Leiden ı 890. s.
bdbi's- sa c ade olarak da anılan kitabın gili bir bahsin bulunmadığını belirtir. Fa- 49-55) yayımlanmıştır. HaydarabM (ı 3 ı 2
çeşitli baskı larından başka (H aydarabad rabi'nin tesbiti gerçekten doğrudur; zira 1 ı 894) ve Kah ire ( ı 907. ı 9 ı 0) baskıları da
1346/ ı 927, ı 93 1 ; Bombay ı 937; Kahire İbn Sina dahi Metafiziko'yı kırk defa bulunan risaleyi Dieterici Almanca'ya çe-
ı 948) Ca'fer Al-i Yasin (Beyrut 1405/ ı 985) okuduğu halde bir türlü kavrayamadığı­ virmiş (Leiden ı 892). Mahmut Kaya da
ve Sahban Halffat (Am man ı 987) tara- nı, ancak ~arabf'nin bu risalesini gördük- "Felsefe Öğreniminden Önce Bilinmesi
fından ilmi neşirleri yapılmıştı r. Hilmi ten sonra aniayabildiğini söyler (bk. ib- Gereken Konular" başlığıyla Türkçe'ye
Ziya Ülken ve Kıvamüddin Burslan eseri nü 'l- K ı fti, s. 270) İlk defa Dieteri ci tara- tercüme etmiştir (Felsefe A rki ui, sy. 26
Türkçe'ye çevirmişlerdir (Farab f, istan- fından eş - Şem ere tü '1- mariıyye içinde !İ stanbu l ı 98 71 . s. 185 - 192) 12. cUyı1nü 'l­
bul ı94 0,s. ı27 - 1 54). Kitabın0rtaçağ'da yayımlanan risalenin (Leiden 1890. s. 34 - mesa 11. Ahlak ve siyaset dışında Farabi
Latince'ye yapılan çevirisini H. Salman 38) Kah i re ı ı 907). Haydaraba d ( 13491 felsefesinin özeti sayılabilecek olan bu
Recherch es de th eologie anci enne et 1930), Bombay ( 1937) baskılarından son- eser ilk defa yine M. A. Schmölders ta-
medievale içinde yayımiarnıştır (XII, Pa- ra Muhsin Mehdi ilmi neş rini gerçekleş­ rafından Documenta Philosophiae Ara -
ri s 1940, s. 33-40). İbranice tercümesi tirmiştir (Beyrut I 960). İbranice tercüme- bum 'da (Bonn 1836, s. 24-34). daha son-
British Museum'da bulunmaktadır (el· si bulunan eseri Dieterici Almanca'ya çe- ra Dieteri ci tarafından eş - Şemeretü '1-
Meurid, IV/ 3 IB ağd ad 1395/ 19751. s. 253 ). virerek Alfdrdbi's philosophische Ab- mariı yye içinde (Leiden 1890. s. 55 -65)
7. Fuşı1lü '1- medeni. Farabi'nin başta si- handlungen içinde neşretmiştir (Leiden neşredilmiştir. Del hi ( 13 ı 2/ ı 892 ) ve Ka-
yaset ve ahlak olmak üzere çeşitli mese- 1892, s. 54 -60) 10. Mecani'J- ca~l. Kay- hire'de de (ı 907, ı 9 ı Ol basılan eseri Die-
lelere dair görüşlerinin kısa fasıllar ha- naklarda isminin başına "kitab", "risale" terici Alfdrdbi's philosophische içinde
linde ifadesinden ibaret olan bu eser ilk ve "makale " kelimeleri getirilerek zikre- Almanca'ya (Leiden ı 89 2 , s. 92 - ı07 ). Mah-
defa D. M. Dunlop tarafından ingilizce çe- dilen bu eserde Farabi akıl teriminin altı mut Kaya "Felsefenin Temel Meseleleri "
virisiyle birlikte yayımianmış (Ca mbridge ayrı anlamı bulunduğunu söyler. Bunlar- adıyla Türkçe'ye (Felsefe A rk iui, sy 25 !i s-
196 ı ı. Fevzi Mitri en- Neccar da başka dan Aristo'nun II. Analitikler1 ile D e tanbu l 19841. s. 2 0 3 - 2 ı 2) çevirmişlerdir
yazma nüshalara dayanarak Fuşı1lün Amma 'sında söz konusu ettiği akıl kav- ( di ğe r dillere olan te rcüm eleri için bk . el -
münteze ca adıyla daha mükemmel bir ramı üzerinde durarak bu gücün nasıl Me urid, IV/ 3 I Bağdad ı 395/ 19751. s. 249 )
neşrini gerçekleşti rmiştir (Beyrut 1971 ). soyutlama yaptığını. bilginin aşama aşa­ 13. Fuşı1sü 'l- hikem . Genel muhtevası
Hanifi Özcan eseri Fusı1lü '1- medeni- Si- ma nasıl meydana geldiğini anlatır. Die- itibariyle daha çok İşraki bir filozofun
yaset Felsefesine Dair Görüşl er başlı­ terici • tarafından eş- Şem ere tü '1 - mar- kaleminden çıktığı izlenimini verdiği için
ğıyla Türkçe'ye çevirmiştir (İ z mi r 1987). iı yye içinde yayımlanan eser (Leiden mevsukiyeti tartışmalı olan risale Farabi'-
8. el-Cem c beyne re 'yeyi'l-J:ıakimeyn * . ı 890. s. 39-48) daha sonra Kahire'de ba- nin eserleri arasında üzerine en çok şerh
Eflatun ile Aristo'nun görüşlerini uzlaş­ sılmış ( ı 907 , ı 92 7). ilmi neşrini ise M. yazılanıdır. İlk defa İstanbul'da (ı 29 ı ).
tırmak amacıyla kaleme alınan eserde Boyges Risale fi'l- c akl adıyla gerçek- daha sonra Dieteri ci tarafından eş- Ş e ­
ihtilat konusu olan on üç mesele tesbit leştirmiştir (Beyrut 1938). Ortaçağ ' da D e m ere tü '1- mariı yye içinde (Leiden ı 890,
edilmiş, bunların farklı açılardan yorum- Intellectu başlığı altında Latince'ye ter- s. 66-82 ) neş redilen eserin başka baskı­
lanmasıyla iki filozofun ortak bir nokta- cüme edilen bu metni (Vened ik ı49 5; Pa- ları da vardır (Kahire ı 9 07 , ı 9 ı6 , 1924.
da birleşecekleri ispat edilmeye çalışıl­ ris 1638) E. Gilson çeşitli nüshalarla kar- 1926; Bombay 1937; Haydara bad ı 343.
mıştır. Eseri ilk defa F. Dieterici. eş-Şe - şılaştırarak "Les Sources greco- arabes ı 345) Dieterici 'nin yaptığı Almanca ter-

158
FARAB1
cümesi Alfarabi's philosophische için- tü 'z- Zinilniyye olarak da bilinir. Fara- rüşlerini içeren bağımsız bir hüviyet ka-
de yayımlanmıştır (Leiden I 890, s. 108- bf'nin, Aristo'nun talebesi Büyük Zenon zanmıştır. Buna rağmen filozof geleneği
138) 14. el-Mesa'ilü'l -felsefiyye ve'l- ile Şeyh-i YOnani'ye (Plotinus [?] ) ait bazı sürdürerek eserine Kitabü '1-Jiurilf adını
ecvibetü canha (Leiden 1890; I<ahire risaleleri hıristiyanların şerhettiklerini, vermiştir. Eserin ilmi neşri Muhsin Mehdi
ı 907. ı 925; Haydarabad 1925, ı 93 ı ; Bom- fakat ha kkını veremediklerini söyleyerek tarafından gerçekleştirilmiştir (Beyrut
bay I 931) Ceva b ( Ceuabat) li- mesa 'il kendisinin bu risalede daha çok din fel- 1970) 24. Risale fi'l-l]ala~ Atomculuğa
sü 'ile c anha ve Mesa 'ilü müteferrika sefesini ilgilendiren meseleleri altı mad- karşı maddi kainatta boşluğun bulunma-
adlarıyla da anılan eser. felsefe ve man- de halinde özetiediği kaydedilir. Fakat dığını ispat etmek üzere kaleme alınan
tık alanında sorulan kırk üç soruya ve- genel muhtevası itibariyle bunun Fara- ve bilim tarihi açısından büyük önem ta-
rilen cevaplardan oluşmaktadır. Eserin bi'ye ait bir eser olduğunu söylemek zor- şıyan eseri Necati Lugal ve Aydın Sayılı
ilmi neşrini Ca'fer AI- i Yasin gerçekleş­ dur. Eser Hilmi Ziya Ülken ve Kıvamüd­ Türkçe çevirisiyle birlikte yayımlamışlar­
tirmiş ve Risaletô.ni felsefiyyetan için- din Burslan tarafından Türkçe'ye çevril- dır (Ankara 195 I 1 25. Vücilbü sına ca-
de yayımiarnıştır (Beyrut ı 407 1 ı 987, s. miştir (Farabf, istanbul ı 940, s. ı 08- ı 14) ü'l- kimya~ Aydın Sayılı tarafından "Fa-
79 - ı 16) Ortaçağ'da İbranice'ye çevrilen 19. İşbatü'l-müfara~iit (l<ahire 1345; rabf'nin Simya Sanatının LüzQmu Ha kkın­
eseri Dieterici Almanca'ya (Leiden ı 890). Haydarabad ı 345; Bombay ı 354) Ay üs- daki Risalesi" başlığıyla Türkçe'ye çevrile-
Hilmi Ziya Ülken ve Kıvamüddin Surs- tü aleminde maddeden bağımsız şekilde rek metniyle birlikte neşredilmiştir (TTK
lan Türkçe'ye (Farabf, istanbul 1940. s. 42 - bulunduğu ve gezegenlerin dinamik ola- Belleten, XV/ 57 IAnkara 19511 . s. 65 - 79)
57) çevirmişlerdiL 15. en-Nüket fima ye- rak hareketini sağladığı kabul edilen 26. el-Elfazü'l-müsta cmele fi'l-mantık.
sı}ı}ıu ve ma 1Cı yesıhhu min ahkômi'n- akılların (yk bk .) ispatını konu alan bir ri- Klasik kaynaklarda adı geçmeyen kitap,
nücilm (Leiden I 890; I<ahire I 907; Hay- saledir. Hilmi Ziya Ülken ve Kıvamüddin bir bakıma Farabi'nin mantık alanında
darabad 1345/ ı 926, ı 931. 1368/ ı 948) el - Burslan'ın Türkçe'ye tercüme ettiği risa- kaleme almış olduğu eserlerin bir hula~
Cihetü'lleti yesı}ı}ıu caleyha'l-kavlü lenin (Farabf, istanbul ı 940, s. 99-1 08) Hü- sası mahiyetindedir. Eserde daha çok dil-
bi- ahkami'n- nücilm, Te~akfr fima ye- seyin Aydın tarafından yeni bir çevirisi mantık ve dil- düşünce arasındaki iliş­
sıhhu ve ma la yesı}ıhu min a}ıkômi'n­ yapılmıştır (Uludağ Üniversitesi ilahiyat ki üzerinde durulmakta, sıra itibariyle
nücilm ve Faiiletü'l- culilm ve's-sına­ Fakültesi Dergisi, 1/ I !Bu rsa I 9861. s. 9 - Kitdbü '1- Makuldt'tan önce gelmekte-
cat adlarıyla da anılma ktadır. Astro~omi 12) 20. Felseietü Aristotôlis. Aristo'nun dir. Muhsin Mehdi tarafından ilmi neşri
(astroloji) hakkında bir kısmı doğru. bir ahlak ve siyaset dışındaki eserlerinin bir yapılan eseri (Beyrut 1968) Fevzi Mitri en-
kısmı yanlış olmak üzere bazı bilgiler ve- kritiği mahiyetinde olup Muhsin Mehdi Neccar da yayımiarnıştır (Beyrut ı 97 ı ı
ren eser aynı zamanda müellifin felse- tarafından tenkitli neşri yapılmış (Beyrut 27. et- Tevp' e. Mantıkla ilgili meselele-
fesine ait temel görüşleri de ihtiva et- 196 ı ı ve Hüseyin Atay tarafından Türk- re kısa bakışlar şeklinde telif edilmiş
mektedir. Eserin ilmi neşrini Ca'fer AI-i çe'ye çevrilerek Farabi'nin Üç Eseri için- olan eseri önce Dunlop İngilizce çevirisiy-
Yasin yapmış ve Hisaletani felseiiyye- de yayımlanmıştır (Ankara I 974, s. 87- le (IQ, V/ 3 1ı 956- ı 9571. s. 224 -235). daha
tan içinde yayımiarnıştır (Beyrut ı 407 1 ı 67) 21 . Felseietü Eflatiln. Eflatun fel- sonra da Mübahat Türker Türkçe tercü-
1987, s. 45-65) Dieterici tarafından Al- sefesini tanıtmak amacıyla kaleme alı­ mesiyle birlikte (DTCFD, XVI / 3-4119581.
manca'ya çevrilen eseri (Leiden 1890) Hil- nan eseri önce Franz Rosenthal ve Ric- s. ı 87- ı 94) neşretmişlerdir. Eserin Re-
mi Ziya Ülken ve Kıvamüddin Burslan hard Rudolf Walzer neşretmiş (London fik el- Acem tarafından daha sıhhatli bir
"Fazfletü'l- culQm" başlığıyla Türkçe'ye ı 943ı. daha sonra da Abdurrahman Be- n eş ri gerçekleştirilmiştir (el· Mantik cin·
tercüme etmişlerdir (Farabf, istanbul devi Eflatiln fi'l- İslô.m (Tahran 1974 ı için- de 'l·Farabf !, Beyrut ı 985. s. 54 -62). 28. el-
ı 940, S . 58-73) 16. et- Ta cli~dt (Hayda- de yayımlamıştır. Eser Hüseyin Atay ta- Fuşillü'l-l].amse. Mantığa yeni başlayan­
rabad I 927, I 931 , Bombay 1937) Bazı kay- rafından Türkçe'ye çevrilmiştir (Farabi'· lar için özet bilgiler içeren ve Fuşillün
naklarda Te cali~ fi'l-hikme adıyla da nin Üç Eseri, An kara 1974, s. 65-84) 22. yu}ıtdcü ileyhô. ii sına c ati'l- mantı~
anılan eser, çeşitli felsefe problemleriyle Tell]işu Nevarnisi Eflatiln. Eflatun'un ad ıyla da anılan ri sa le Dunlop (IQ, V 1 2
ilgili 1O1 kısa notun bir araya getirilme- Nomoi (Kanunlar) adlı eserinin hulasası 119551. s. 264 - 282). Mübahat Türker
siyle oluşmuş bir risaledir. İlmi neşrini olup Abdurrahman Bedevi tarafından Ef- (DTCFD, XVI/3-4 11 9581. s . 203 - 213ı ve
Ca'fer AI - i Yasin'in yaptığı eser (Beyrut latiln ti'l - İslam (Tahran ı 974 ı içinde ya- Refik el-Acem (el ·Mant1k cinde'l·Farabf
ı 408/ ı 988) Hilmi Ziya Ülke n ve Kıvamüd­ yımlanmış ve Fahrettin Olguner, tara- !, Beyrut 1985, s. 63-73) tarafından ya-
din Burslan tarafından Türkçe'ye çev- fından Efldtun 'un Kanunlannın Öze- yımlanmıştır (risalenin diğer di llere olan
rilmiştir (Farabf, istanbul 1940, s. 73-99) U adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir (Ankara tercümeleri için bk. el·Meurid, IV/ 3 I Bağ­
17. ed-Decava'l-~albiyye (Haydarabad 19 85ı . 23. Kitabü'l-Hurilf. Aristo'nun on dad 1395/ 19751. s. 253) 29. !sagüci (el·
1349 / 1930, 1931; Bombay 1354 / 1935) dört bölümden oluşan Metafiziko 'sının Medl]al). Her ne kadar Aristo'nun Kate-
ed-Decava'l-felsefiyye ve Tecridü'd- bölümleri Grek alfabesinden bir harf ile goriler adlı eserine giriş mahiyetinde
de cava '1- ~albiyye adlarıyla da anılan birbirinden ayrıldığı için eser tercüme- Porphirios'un (FurfOriyOs) yazdığı. beş kül-
eser, konu ve muhteva itibariyle cUyil- ler döneminde Ma Eacde't-tabta ya- liyi konu alan eseriyle aynı adı taşıyorsa
nü'l-mesa'il gibi Farabi felsefesinin te- nında Kitabü '1-lfurilf olarak da litera- da tertip ve muhteva itibariyle ondan ol-
mel problemlerine ait bir özet niteliği­ türe geçmiştir. Farabi bu eseri şerhet­ dukça farklıdır. İlk defa Dunlop'ın İngiliz­
ni taşımaktadır. Eseri Hilmi Ziya Ülken mek amacıyla işe başlamış , fakat o dö- ce çevirisiyle birlikte yayımlanan eserin
ve Kıvamüddin Burslan Türkçe'ye çevir- nemde güncel bir problem olan mantık­ (IQ, V/ 3 11956-19571, s. 115 - 138ı Refik el-
mişlerdir (Farabf, istanbul ı 940, s. ı 15- la dil ve gramer arasındaki ilişki konu- Acem tarafından daha sıhhatli bir neşri
127) 18. Risaletü Zinilni'l-Kebir (Hay- suna ağırlık verdiğinden kitap bir bakı­ gerçekleştirilmiştir (el· Mant1k cinde' 1· Fa·
darabad 1349 ; Bombay 1937). er-Risale- ma filozofun dil felsefesi alanındaki gö- rabf !, Beyrut I 985 , 1. 75 -87) 30. Kitô.bü'l-

159
FARABI
ve M. Grignnaschi, eserin tenkitli metnini
ç •1-:--./~.-:jL.. •~--:' ve Fransızca tercümesini karşılıklı sayfa-
./ - -- o

~~~~i!~~~~~s~;:32
lar halinde yayımlamışlardır (Beyrut 1971 ).
40. Hisale if }f.avanfni'ş-şi'r. Abdurrah-
lı~~2 :t.~·"'='"'J ~-~ ~it~·.J~4.J(_~-:~f-'·~~tlı:L.-ı~tJ..r:-·Z: man Bedevi tarafından neşredilmişti r
~~~~:'L"J~!~~t~~ıyt~}~i-:Jj.~t~~·,~L.-~~~?;·~._-:~~ (Fennü'ş-şi 'r içinde, Beyrut I 952, s. 149-
-1~c":{'tF4t~c~:tf~!~f-.. ·~·:~~~J~~f:f.~~v 158). 41. ŞerJ:ı li-Kitabi Arist.otalfs ii'l -
.:..,.ı::.ıı';t,CJ[r..;.-· .~•i"~~~_; v~· ~ ._...f-~lt... · l . -::..-ı~.. w
,:d.:tld;l::t·:<-t?i?-:,Lft;'U4-., .._.,,.d';~· ı....:.c/t- r.ı;~~t...t.._f_..& 'ibôre. Mantık kitapları arasında Farabf-
:l~5'2._W~_.bltJl:tJ?Lıt..e~(l .~:t4 l,ıj}t,l.,;~~I..;_..Lf....-!• nin en hacimli eseri olup Wilhelm Kutsch
.:_i.f~··~~~~j..~:r tY4 ~;;...J.;!~J~:QV~· ~ 7:-}!J
ve Stanley Marrow tarafından yayımlan­
.
·"~ :~_i~~~;i~~~L~_;~;~:.~~;:_:~:~~~,
~1 ·AtL(r;..:.. '' .. f-rf-•i,ı;_•; L~~.~..:!I~!,·.~~ • ı. I~_..):·
mıştır (2. bs , Beyrut 1986). 42. el- Val,ıid
ve'l-vaJ:ıde (Süleymaniye Ktp., Ayasofya,
ô"&9,!j_t_;ı.':'.Zf;!!~-"Ji:~~;J...;..,:...•::;t~~_;;,!ı;·!,;ıı~:"~-f{~
..JL·· ~..?~·(;,L.c...~.;'•.~fr.··~·."~f--;~_.L"..J.''•:J..il(;'-,-·~IJ·~-_....~
nr. 3336/ 2, vr. J9b-41b ; nr. 4839/ 2, vr.
0-.;~t-::a..;,:!l':-.1:~ ·ı-'tt"l.l/ ':-~-t!t!}"{j-.:--r:. .. ~.';v·-!-~~~ 13b-5J b). 43. el-Musi~a'l-kebir•. Gattas
~1jft.·~ ~~ ~.u'ivJH'ı.:..:·;,4:e.:i._..Wti'~.,;;_j.:. Abdülmelik Haşebe'nin neşre hazırladığı
~ ·.. . . _ 't.L"';-'-:--:.J.·fi:-·.tu·~JJ.!C:...:..../~.-....;.v~. . r--.; ı..: ......
cJt:. 'ı- 2~·- .:!l.; C;~~ c..:..pt:: ._, ~ı.t...ı;;'\:r:.ıır.··.;;b.;;! _;.· " -:--' eser, Mahmüd Ahmed el- Hafnfnin kar-
:· ~~ : ~:~~':~_.ı_~!~'(~ -~i~~;.:?'..~: · ··-~:..:.'! :. şılaştırmaları ve takdimiyle yayımlan­
:!J;ı.:..,.4-f,t::ıtt! ıcA·it.. ~-Y11f :;,..::J:,·~"-==-A~;t..ı;ıt'4e;-i-! mıştır (Kahire ı 967; eserin diğer dillere
-_;,..:;!.;..,_;JI~,·•..:.~';c_f!•~l:J!•~'/jl:.!:Jf;,.4 .i.~:J~{)..f ı-·J-!;.­
çevirisi için bk. el-Mevrid, IV/ 3 IBağdad
fi_:ı~..d~j~ (:_ı·~_v;.t;;b_·iJ}j-';,~;~· ~: -~·~;:,p~~~ ;~~ .
~Y,:..4/-'':-:v..;(:,~.!{;.(ı~ ;t.;; ·:sf, ~;J~:~~ı..~p~'r 1395/ I9751. s. 265-267)
c-;t;.'·t.,;C;- t....;~t_,C·~c:. ·L.;J~:.;'ltu--~! "'"" ~;..;:~:~, ~·
Literatür. Mes'üdf'nin et- Tenbfh ve1-
..,.!€'~.:tr..-._·ı: 1[<J_;...!f-~S,~ıl..i-(4'4i.:..ri! ;> ~! ,..!;.
işrat'ından başlamak üzere İbnü'n- Ne-
dlm'in el - Fihrist1, Kadi Said el-Kurtubf'-
Farabi'nin Kittibü 'I-Medl)al {C şınti'ati 'l-mantıf!: adir eserinin ilk iki sayfası (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, m. 812) nin Taba]f.atü 1- üm em 'i, İbn Ebü Usay-
bia'nın cUyunü 'l-enbô ' if taba}f.ati'l-
ep.bbô' ı gibi klasik tabakat kitaplarında
Farabi'nin hayatı, şahsiyeti ve eserleri
hakkında geniş malumat bulunmaktadır.
Makülat. Kitôbü Kataguryas olarak da III, Beyrut 1986, s. 13-107). 37. Kitabü'l- Ayrıca İbn Sina, Gazzall, İbn Rüşd, Fah-
bilin-en eser üzerinde Nihat Keklik dokto- Burhan. Macid Fahrl tarafından yayım­ reddin er- Razı. Naslrüddln- i Tüsl, İbn
ra çalışması yapmış (İTED, 11 / 2-4 119581. lanmıştır (el-Mantıfı: 'inde'l-Farabf içinde, Teymiyye gibi birçok islam bilgini ve dü-
ek, s. ı -48) ve daha sonra Dunlop ta- Beyrut ı 987, s. 19-96). 38. Kitôbü .Şera 'i- şünürünün eserleri Farabi felsefesinin
rafından ingilizce çevirisiyle birlikte ya- ti'l-ya.ipn. Mübahat Türker'in Türkçe tasvip veya tenkidiyle ilgili zengin bir li-
yımlanmıştır {IQ, V1 4 1ı 9581. s. 168- ı 79; . tercümesiyle birlikte yayımladığı eseri teratür teşkil eder.
V/ 5 119591. s. 21-54). Refikel-Acem ise (DTCF Araştırma, I IAnkara 19651. s. 1-63) Farabi hakkındaki ilk modern çalışma­
eseri yeni baştan neşre hazırlayıp yayım­ Macid Fahrl de neşretmiştir (el-Mantıfı: lar XIX. yüzyıldan itibaren Batı'da baş­
lamıştır (el-Mant* 'inde'l-Fiirabf I, Bey- 'inde'l-Farabf içinde, Beyrut 1978, s. 98- lamış olup bu çalışmalar monografiler,
rut 1985, s. 89-131) 31 . Kitabü'l- 'iM- 104). 39. Kitabü1-ljatabe. J. Langhade armağan kitaplar, eser tetkiki ve neşri,
re. Kitabü Barf Ermfnyas (Peri Herme-
neias) olarak da anılan eser Refik el-
Acem tarafından neşredilmiştir (el-Man· v.>1 c,..;.0-J__, L.ıc,i (:,U~~ ~0G l>o-G
tıfı: 'inde 'l -Farabr 1, Beyrut 1985, s. 133-
~~u&--._,l.:~~~~ ~~
163). 32. Kitôbü'l-~ıyas. Bu eseri de Re- _.,~:X,.\~If#J'ft l
fik el-Acem neşretmiştir (el-Mant* 'in· ~~'(_f~~Gt_~WıJ
de' l-Farabr ll, Beyrut 1986, s. 11-64). 33. J~L'>-l,l ı ~~~~lf._ı~
Kitôbü'l-~ıyasi'ş-şagir. Mübahat Tür- .:J..ı.\~_. . 1ı Ltv-..,ifi.s.)J ı a6:.J!.-b
ker'in Türkçe tercümesiyle birlikte ya-
-7 'i

dL;,ı~~_j;ııeM_.,~~
yımladığı eseri (DTCFD, XVI 119581. s. 179-
. ~· __, ı ,,t.?ti
tl,\ . ~l l}~jl;,
. . l,
1h0ıd,~1p~~L, ;,.1~UIJ/ö ~~w~~&.-
286) daha sıhhatli bir şekilde Refik el-
Acem neşretmiştir (el-Mant* 'inde'l-Fa-
s, ' ·; L.: 'i
rabf ll, Beyrut 1986, s. 65 -93) . 34. Kitôbü't- ~_l,~~~~ü..J~\;,.~L l}~ ' l1'_j:J "'->J.., ;j\>_,~~
TaJ:ılfl. Refik el-Acem tarafından yayım­
lanmıştır (el-Mantıfı: 'inde 'l-Farabf ll, Bey- Farabi'nin ~·~~u.).lıt:i!UU~ v.)1--> l}b,~J.:>-1~;.ll~l
rut 1986, s. 95-129) . 35. Kitôbü'l-Emki- ei-Viif:ıid

neti'l-muglata. Eseri Refik el-Acem neş­ ue ' l-u af:ıde adlı JW.!J(>"'--'\}'~.t::st.>->..:>ı e,.;. Lr.
ı. . · \.)ı ; ~
" ~L~lu\st; ı.;~W\iı
risalesinin '( .. J ".
retmiştir (el-Mantıfı: 'inde ' l-Farabf ll, Bey-
~.~_; ~ ~~~~
ilk iki sayfası
rut 1986, s. 131-164). 36. Kitôbü'l-Cedel. (SUleymaniye K tp. , ' . t>-.:ıU
"
k l~~
.. s
~ ~~
••
<.>->u
Ayasofya,
ilmi neşri Refik el-Acem tarafından ger- nr. 4839 / 2, G~v~>~J, r.v~ ~(.,..iJ W Lb-t ı J..; L~ ~1~_,
çekleştirilmiştir (el-Mantıfı: 'inde 'l-Farabf vr. 13b- 14•) • s- •' '

160
FARABI
makaleler, konferanslar. tebliğler. ter- Amman 1987; a.mlf.. Fuşü lü 'L ·medeni (nşr. sa li k, IX, 20·25; Safedi. el · Va{r (nş r. H. Ritte r).
cümeler. ansiklopedi maddeleri, yıllıklar. D. M. Dunlop), Cambrid ge 1961, s. 30·3 1, 36· Wiesbaden 1961 , 1, 106 · 113 ; Taşköprizade.
40, 62; a.mlf.. Fe/se{etü Aristotal/s (nş r . Muh- Mi{tahu'ş·şa'ade, Haydarabad 1328, s. 259·
bibliyografyalar vb. şekillerde Batı ve Do-
sin Mehdi), Beyrut 1961 ; a.mlf.. Fe/se{etü E{la· 261; M. Steinschneider. Al·rarabi (Aipharab ius)
ğu ilim dünyasında halen devam etmek-
tün (nşr. Abdurrahman Bedevi, Eflatün fi'l-is- des arabischen Philosophien Leben und Schri(-
tedir. Burada bütün bu inceleme ve araş­ lam içinde). Tahran 1974; a.mlf.. et·Ta' tr/(at ten, St. Petersburg 1859; F. Dieterici, Al{iı.ra·
tırmalar hakkında bilgi vermenin güçlü- (nşr. Ca'fer Al -i Yasin). Beyrut 1408/1988, s. bi's Plıilosophisc/ıe Abhandlungen, Leiden
ğü dikkate alınarak özellikle Farabi'ye 38·39, 47, 50·9 1 ; a.mlf.. el ·Cem' beyne re'ye· 1890; M. Ali Ayni, Muallim·i Sanr Farabf, is·
dair literatürü geniş ölçüde ihtiva et- yi' l ·hakimeyn (nşr. Albert N. Nader). Beyrut tanbul 1332 ; M. Lütfi Cum'a, Tarif] u fe/asi{e·
1968, s. 80, 82, 99, 101 ; a.mlf.. el·ibane 'an ti'l ·islam {i'l·meşrık ue'l ·magrib, Kahire 1345 /
meleri bakımından önem taşıyan birkaç
garazi Arislota /is {i kitabi Ma Ba 'de't·tabr'a 1927 , s. 33·52; İbrah im Medkür. La Place d'al·
bibliyografik ça lışmaya işaret edilmek- (e/-Mecmü' içi nde). Kahire 1325/ 1907, s. 40· Farabi dans /'ecole plıilosophiqu e musulma·
le yetinilecektir. Bunlardan ilki, Moritz 44; a.m lf .. Ma'ani'l·'akl (a.e. içi nd e). s. 45· ne, Pari s 1934; a.mlf.. Fi'I·Fe/se{eti'L·islamiy·
Steinschneider' in Al -Farabi (Aiphara· 56 ; a.m lf., Risale {i ma yenbagi en yükaddem ye, Kah i re 1983, 1, 69· 76; ll, 80·83, 143·148 ;
bius) des arabischen Philosophen Le- kab/e te'allümi'l·felsefe (a.e. içinde). s. 57· a.mlf.. "Farabi" (tre. Osma n Bilen). islam Dü·
64; a.mlf.. 'Uyünü'L·mesa'i! (a.e. içinde ). s. şü nces i Tarihi, istanbu l 1990, ll, 67 ·86; a.mlf..
ben und Schriften adlı Farabi bibliyog-
65· 75; a.mlf.. en·l'iüket {i ma yesıhhu ue ma "Ebıl Nasr ei-Farabi", Mecelletü Külliyyeti'l·
rafyasıdır (St Petersburg 1859 , 2. bs .. la yesıhhu min ahkami'n ·nücüm (a.e. için- adab, XIX/2, Kahire 1957, s. 69·91; Ali Murad
Amsterdam 1966) Batı bilim dünyasına de). s. 76·89; a.mlf.. el·Mesa'ilü'/-{e /se{iyye Davüdi, "Bekii - yi Nefs der Nazar-ı Farabi",
Farabi'yi ilk defa ayrıntılı şekilde tanı­ ue'l·ecuibetü 'an M (a.e. içinde). s. 90· 11 3; Mecel/e· i Dan işkede· i Edebiyyat. sy. 48, Tah·
tan bu çalışmada daha çok onun Latin- a.mlf.. Fusüsü'l·hikem (a.e. içinde). s. 115· ran 1344, s. 364·372; Farabi (Neşriyye-i Da-
176 ; a.e. (.nş.r. H~ san Al-i Yasin). Bağ d ad, ts.; nişkede -i Edebiyyat u 'U/üm-i in sani içind e).
ce ve İbranice'ye çevri len eserleri üze-
a.mlf.. ed·Da'aue·l·ka/biyye, Hayda rabad 1345, Tahran 1354; Kıvamüddin Burslan. Büyü k Türk
rinde durulmuştur. Bunun dışında belli s. 7; a.mlf., işba tü ·l·mü{arakat, Hayda rabad Feyleso(u Uzluk Oğlu Farabi'nin Eserlerinden
başlı bibliyografik çalışmalar da şunlar­ 1346 ; a.mlf.. Risaletü Zinüni'l· kebTr, Hayda ra· Seçme Parça la ı; ista nbul 1935; Brockelmann.
dır : Khalil Georr. Bibliographie critique bad 1349, s. 5·6, 8; a.mlf.. Te iLıTsu 1'/euamfsi GAL, 1, 232·236 ; Suppl., 1, 374·378; Hilmi Zi-
de Farabi !Paris 1945); Ahmet Ateş, "Fa- E{Latün (nş r. Abd urrahman Bedevi. Eflatün fi'l- ya Ülken - Kı vamüddin Burslan. Farabf, istan ·
rabfnin Eserlerinin Bibliyoğrafyası " 1TTK islam içi nde). Tahran 1974; a.mlf.. Kitabü'I·Hu· bul 1940; Abbas Mahmüd ei-Akkad . ei·Farabf,
rü{ l n şr. Muhsin Mehdi), Beyrut 1990 ; a.mlf.. Kah ire 1364; Mustafa Abdürrazik, Tem lıid li·
Belleten, XV/ 57 11 9511. s. 175 - 192) ; Ni-
ei·EI{azü'l·müsta'mele fi'l·mantık lnşr. Fev- tarr[ıi' f. {else{eti'l· islamiyye, Kah ire 1944, s. 49·
cholas Rescher. Al- Farabi An Annota- zi Mitri en-Neccar). Beyrut 1971 , s. 107 ·1 08; 54; a.mlf.. Fey/esü{ü 'i· 'Arab ue '1 · Mu'allimü 'ş·
ted Bibliography (Pittsburgh ı 962); Müj- a.mlf.. et· Tautı' e (nşr . Refik ei-Acem, el-Man- şanf, Kah ire 1945; R. Hammond, The Philo·
gan Cunbur- İsmet Binark- Nejat Se- tik 'inde'I-Fa~abi 1 içi nd e). Beyrut 1985, s. 55· sophy Al{iı.rabi and /ts ln{luence on fvledieual
fercioğlu. Farabi Bibliyografyası Ki- 62; a.mlf.. ei·Fusülü'l·[ıamse (a.e. içinde). s. Thought, New York 1947; Farabi Telkilderi /,
63· 73 ; a.mlf.. TsagucT (a.e içinde). s. 75 ·87 ; istanbul 1950 ; Mubahat Türker- Küyel. Aris to·
tap-Makale (Ankara ı 973); Korkis Avad
a.mlf.. Kitabü'I·Maf<:ulat (a.e için de). s. 89· te/es ue Farabi'nin Varlık ue Düşünce Öğreti·
ve Mihail Avad, "Raidü'd-dirase an Ebi 131 ; a.m lf., Kitabü'f. 'ibare (a.e. içinde). s. 133 · leri, Ankara 1959; a.m lf.. "Farabi'nin «Şera 'i ­
Nasr ei-Farabi" (ei·Mevrid, IV/3 IBağdad 163 ; a.mlf., Kitabü'L·Kıyas (n ş r. Refik ei-Ace m. tü'J- Yakin»i", Dil ue Tarilı-Coğrafya Fakül·
1395 / 1975 1. s. 165-265); Hüseyin Ali Mah- el-Mantık 'inde 'I- Farabi ll içinde). Beyrut 1986, lesi Felsefe Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 1,
füz- Ca'fer AI-i Yasin. Müelletatü'l -Fa- s. 11·64 ; a.mlf.. Kilabü'I·Kıyas es · şatfir (a e. Ankara 1963, s. 151 ·172; a.mlf.. "Farabi'ye At-
içinde). s. 65·93; a.mlf.. Kitabü't · Tatı/Tl (a e. fedilen Küçük Bir Eser", a.e., lll ( 1965). s. 1·
rabi(Bağdad ı 395 / 1975) Bu son kitaba
içinde). s. 95· 129; a.mlf.. Kitabü'I·Emkineti'l· 24; a.mlf.. "Farabi'nin Peri Hermeneias Muh-
iki cetvel ilave edilerek müellifin eser- Mugalata (ae. içinde). s. 131·164; a.mlf.. Ki· tasarı", a.e., IV ( 1966), s. 1· 33; a.mlf.. "Fara-
lerinin k lasik kaynaklardan hangisinde tabü'L·Cedel (nşr. Refik ei-Acem. el-Mantık 'in- bi 'de Dü şünce ve Dil Ar asındaki İlişki", a.e.,
yer aldığı ve dünya dillerinden hangisi- de'I-Farabi lll içinde). Beyrut 1986, s. 13· 107; Xl 11979). s. 59·63; a.mlf.. "Değer v e Farabi",
ne tercüme edildiği gösterilmiştir. Bu- a.m lf .. Kitabü'I·Burhan (nşr Macid Fahri, el- AÜiFD, XX 11 975). s. 71·84; Cozef el-Haşim.
Mantık 'inde'I -Farabi içinde). Beyrut 1987, s. ei·Farabf, Beyrut 1960; Tj. de Boer. islam 'da
na göre listede yer alan 11 O eserden alt-
19·96; a.mlf.. Kitabü Şera' iti'l ·yaldn (a.e. için- Felsefe Tarihi (tre. Yaşar Kutluayl, Ankara 1960,
mış dördünün çeşitli dillere çevrildiği an-
del. s. 98·104; a.mlf., Kitabü'f.ljatabe (nşr. s. 75 · 91; a.mlf.. "Kıyas", iA, vı, 780 · 784 ; R.
laşılma ktadır (FarabT ile ilgili diğer bazı ]. Langhade - M. Grignaschil. Beyrut 1986; Wa lzer. Greek in to Arabic, London 1962, s. 18·
kaynaklar. inceleme ve a raşt ı rmalar için a.mlf.. Risa/e {T Ka uanini şına 'ati'ş·şu 'ara' (nşr . 23, 206· 219; Montgomery Watt, islami Tet·
özell ikle Mü jgan Cu nbur- ismet Binark- Abdurrahman Bedevi. Fennü 'ş-şi'r içinde ). Bey· kikler 1 (tre. Süleyman Ateş) , Ankara 1968, s.
Nejat Sefe rc i oğlu'nun hazır l ad ı kları Fara· rut 1973, s. 149·158; a.mlf.. Şerh li·Kitabi Aris· 55·60; Nihat Keklik. islam Mantık Tarihi ue
totalfs {i'/ · ' ibare (nşr. Wilh elm Ku tse h - Stan- Farabi Mantığı, istanbul 1969·70, 1·11; a.mlf..
bf Bibliyogra{yası ' na bak ı lma lı dır).
ley Marrow), Beyrut 1986, s. 97 · 101; a.m lf .. "Far abi Manhğının Kaynakları" , ŞM, IV 1196 1ı .
BİBLİYOGRAFYA: Risa/e {i'f.[ıa la' ( n şr. Necati Lugal - Ayd ın s. 146·169 ; H. K. Sherwani. Studies in Mus lim
Farabi, ei·Medinetü'f.{azı/a (nş r . Albert N. Sayı lı ). Ankara 1985 ; a.mlf .. ei·Müsika'l·kebrr Political Th ought and Adm inistration, Lahor,
Nader). Beyrut 1986, s. 41·44, 57 ·58, 59·60, (nşr. Gattas Abdülmelik Haşebel. Kah ire 1967, ts ., s. 58·86; Sezgin. GAS, IV, 28~·289; De Lacy
61·62, 63·78, 87 ·100, 101·104, 108·116, 117· 1·11 ; a.mlf., el·Vatzid ue'l ·uahde, Ayasofya Ktp ., O'Leary. islam Düşüncesi ue Tarihteki Yeri Itre.
174; a.mlf.. es·S iyasetü' l·medeniyye (nşr. Fev- nr. 3336, 4839; Ki ndi, Felsefi Risa leler (tre. Hü seyin Gazi Yurdaydı n - Yaşar Kutluay), An·
zi Mitri en-Necca r) , Beyrut 1964, s. 31 · 41, 69· Mahmut Kaya). istanbul1994, s. 164; Mes'üdi. kara 1971 , s. 94·1 01; Abdurrahman Bed evi,
107; a.mlf.. ihşa'ü'[ .'utam (nşr. Osman Mu- et·Tenbih, Kahire 1357 / 1938, s. 105· 106; ib- Histoire de la philosoph ie en Islam, Paris 1972,
hammed Emin), Kahire 1949, s. 54·63, 65, 72, nü'n-Nedim, ei·Fihrist, s. 368; Said ei-Ende- ll, 478 vd.; Müjgan Cunbur - ism et Binark -
107· 108, ayrıca bk. na ş irin mukaddimesi, s. 14 · lüsi. Tabakatü'l·ümem, s. 61·63; Beyhaki, Te· Nejat Sefercioğlu. Farabi Bibliyogra{yası Ki·
22; a.e.: ilimierin Say ımı (tre. Ahmet Ateş), is· timme, s. 16·20 ; ibn Tufeyl. Hay b. Yaf<:?an (nşr . tap-Makale, Ankara 1973 ; Hüseyin Atay. Fara·
tanbul 1986, s. 1·23 ; a.m lf. . Kitabü 'I·Mille (nş r . Ahmed Emin). Kah i re 1959, s. 62·63; ibnü ' I- bT ue ibn Sina'ya Göre Yaratma, A nkara 1974;
Mu hsin Mehdi), Beyrut 1991 ; a.mlf.. Tahşilü 's· Kıfti, ihbarü'L·'u!ema', s. 182· 184, 270; ibn Hüseyin Ali Mahfüz- Ca 'fer Al-i Yasin. Mü' el·
sa'ade (n ş r. Ca 'fer Al-i Yasi n). Beyrut 1403/ Ebü U~aybia. 'Uyünü 'l·enba' , Beyrut 1399 / /e{atü'I· Farabf, Ba ğda d 1395/ 1975 ; Hilmi Zi-
1983, s. 68· 76, 94, 95; a.mlf.. et· Tenbih 'a ta 1979, lll, 223·233; ibn Hallikan. Ve{eyat, V, ya Ülken, islam Felsefesi, Ankara 119761 (Sel-
Sebili's·sa'ade (nşr. Ca'fe r Al-i Yasin). Beyrut 153· 157 ; Ebü'l- Ferec [i bnü' l - ibri]. Tari[ıu mu [ı· çuk yay ı nları). s. 51·73; Ca'fer Al-i Yasin. Fey·
1405 / 1985, s. 47·49; a.mlf.. Risaletü't· Ten· tasari 'd·düuel (nşr A Sa lihani). Bey rut 1890 lesofani ra'idan ei·Kindr ue'I· Farabr, Beyrut
bih 'ata Sebili's·sa'ade (nşr. Sahban Halifat). (ofsetl. s. 170, 178; ibn Fazlullah ei-Ömeri. Me· 1980; a.mlf.. ei·Farabr {i lıudüdilı ue rusümih,
FARABI
Beyrut 1405/1985; F. W. Zimmermann. Al·ra· (1976), s. 81·140; Mehmet Aydın. "Farabi'nin Ayrıca Ya'küb b. İshak ei-Kindi'nin bu
rabi's Commentary and Short Treatise on Aris· Siyasi Düşüncesinde Saadet Kavramı", AÜİFD, alandaki çalışmalarından da haberdardı.
tatele 's De lnterpratatione, Oxford 1981 ; Han- XXI (1976). s. 303·316; a.mlf., "Farabi'nin Ru- Daha sonra yazdığı eserlerde ve özellikle
na el-Fahüri- Halil el-Cer, Tarihu'f.{else{eti'l- hun Ölümsüzlüğüne Dair Görüşü İle İlgili
el -M usf~a'l-kebir'de Yunanlılar'ın na-
'Arabiyye, Beyrut 1982, ll, 90·15S; Naciet-Tik- Bazı Yanlış Anlamalar", Ankara Üniversitesi
riti, el.Pelse{etü'l·af].lak.ıyye'l·Eflatuniyye 'in· ilahiyat Fakültesi İslam ilimleri Enstitüsü Der· zariyatını şerhetmekle kalmamış, iyi bir
de mü{ekkiri'l·İslam, Beyrut 1402 / 1982, s. gisi, sy. 5, Ankara 1982, s. 121 · 128; Refik ei- fizikçi ve matematikçi olduğu için Yunan-
302·317; Abdüsselam b. Abdülali, el·Felse{e· Acem. "el-Mantı~ fi eb'iidihi'l-İsldrniyye ve'l- lılar'dan eksik şekilde intikal eden na-
tü's·siyasiyye 'inde'l-Farabf, Beyrut 1982; Eba 'Arabiyye beyne'l-Farabi ve'l-Gazziili':, el· zariyat bilgilerini tamamlamış, hatta bir-
l'faşr el·Farabi {i ?ikra'l·el{iyye li·ve{atih (tak- Ebf:ıiiş, XXXV, Beyrut 1987, s. 21·52; Muhsin
çok noktada onların hatalarını düzelt-
dim İbrahim Medkür). Kahire 1403 / 1983; Bay- Mehdi, "Al-Fariibi's Imperfect State", JAOS,
raktar Bayraklı, Farabi'de Deulet Felsefesi, İs· CX/ 4 (1990). s. 691· 720; Cirar Cehiimi, "I:Iu- miştir. Bundan başka çalgılarla ilgili ay-
tanbul 1983; F. Rosenthal, Merahicü 'l· 'ulema'i'l· rı1fü'l- Farabi lugatü felsefiyye em felsefe tü rıntılı incelemeler yapmış olması ve ses
müslimin (tre. Enis Feriha). Beyrut 1403/1983, luga", Havliyyatü {er'i'l-edebi 'l· 'Arabiyye, sy. fiziğiyle ilgili çalışmalarında Yunanlılar'ı
s. 18, 54, 65, 137, 146, 180, 185; Mahmut Ka- 5, Beyrut 1990, s. 125·133; Rıdvan es-Seyyid, aşması ona müsiki tarihinde müstesna
ya, İslam Kaynakları lşığında Aristate/es ue "Medinetü'l- ~aha' ve medinetü'l- felasi-
bir yer kazandırmıştır.
Felsefesi; İstanbul 1983, s. 128·131, 242; Atıf fe" , el-İctihti.d, ll, Beyrut 1990, s. 123·132; S.
el-lraki. Şevratü'l- 'ak.l {i ' l·felse{eti' l· 'Arabiy· Stroumsa, "Al Farabi and Maimonides on Müsiki ilmini nazari ve arneli olarak iki
ye, Kahire 1984, s . 87·118; N. Rescher, Tetau· the Christian Philosophical Tra'dition", Isi., bölümde ele alan Farabfnin el-Musi~a·ı­
vurü'l·mantık.ı'l·'Arabi(trc. Muhammed Meh- LXVlll (1991), s. 263·287; Kabir Ahmad Khan, kebir'i incelendiğinde onun sadece bü-
ran). Kahire 1985, s. 160, 295·307; H. Corbin, "A Select Bibliography of Writings on al- yük bir nazariyatçı değil aynı zamanda
İslam Felsefesi Tarihi (tre. Hüseyin Hatemi), Fiiriibi in English", Muslim World Book Re·
İstanbul 1986, s. 159·167 ; Hamid Tahir. el·Me· view, XIII / 2, Leicester 1993; Alıdülhak Adnan,
müsiki sanatını fiilen icra eden bir sanat-
dinetü'l · {azıla beyne Efiatan ve'l·Farabf, Ka· "Farabi", İA, N , 45 1· 469; Richard Walzer. "al- kar olduğu açıkça görülür. Müsiki naza-
hire 1406/1986; Necati Öner, Klasik Mantık, Fiiriibi", E/ 2 (İng.), Il, 778· 781. riyatına olan vukufu sonucunda konuları
Ankara 1986, s. 164; M. Ali Ebü Reyyan, Tari· büyük bir açıklıkla ifade edebilmesi, an-
f].u 'f.{ikri'l-{else{f fi'l-İslam, İskenderiye 1986, ~ MAHMUT KAYA
cak onun bu sanattaki yüksek icracılığı
s. 353·396; Muhammed Abid el-Ciibiri, l'laf:ı·
ile açıklanabilir. Birçok kaynakta sözü
nü ue 't· türiiş, Darülbeyza 1986, s. 55·86; a.mlf.,
Bünyetü 'l· 'ak/i'/- 'Arabf, Beyrut 1987, s. 418· O MÜSİKİ. Felsefe dünyasında "Mu- edilen, Farabfnin bir mecliste saz çala-
436; Macit Fahri, İslam Felsefesi Tarihi (tre. allim- i Sanı· la kabı ile tanınan Farabi rak orada hazır bulunanları önce güldü-
Kasım Turhan), istanbul 1987, s. 91·104; a.mlf., müsiki alanında da birçok tarihçi ve mü- rüp sonra ağiattığı ve sonunda herkesi
"The Ontological Argurnent in the Arabic siki nazariyatçısı tarafından "Muallim-i uyutarak meclisten çıkıp gittiği şeklin­
Tradition: Case of Al-Fariibi", St/, LXVI (1986),
Ewel" olarak kabul edilm iştir. Farabi deki rivayetin tamamıyla hayal mahsulü
s. 5·17; a.mlf.. "Felsefetü'l-Farabi el-J;ı.ull,Gy ­
müsiki nazariyatını Aristo, Themistius ve olmadığı düşünüise bile burada büyük
ye ve şılatühii bi'l-al)liil,G'n-Nikomahya", el·
Ebf:ıiiş, XXXVlll, Beyrut 1990, s. 41·61; a.mlf.. Euclides gibi ünlü alimierin Arapça'ya bir abartmanın bulunduğu muhakkaktır.
"Mantı~u Aristo beyne'l-Farabi ve İbn Rüşd", tercüme edilen eserlerinden tanımıştır. Ayrıca bazı eserlerde ud ve kanunun Fa-
a.e., XL (ı 992), s~ 107 ·128; Mustafa Çağrı cı, İs·
lam Düşüncesinde Ahlak, istanbul 1989, s. 73·
95; Uluslararası İbn Türk, Harezm[, Farabf,
Beyrüni ve İbn Sina Sempozyumu Bildiri/eri,
Ankara 1990 ; M. Galston, Politics and Excel·
lence: The Political Philosophy o{ Al{B.rab[,
Farabi'nin KiUibü iJ:ışa' i'l·f~ii 'at adlı ri salesinin ilk iki sayfası (Manısa lı Halk Ktp., Mecmua, n<. ı705 , v<. 59' ·60'1
Princeton 1990; M. Naci Bolay, Farabi ve İbn
Sina'da Kavram Anlayışı, İstanbul 1990; Ah-
med Şemseddin. el·Farabf, Beyrut 1411/1990;
M. J. L. Young, Religion, Learning and Scien·
ce in the Abbas id Period, Cambridge 1990, s.
378·388; ı. R. Netton, Al·tarabf and His School,
London·NewYork 1992; Fahrettin Olguner, Fa·
rabf, İzmir 1993; İbrahim Mustafa İbrahim, Me{-
hümü'l· 'ak.l fi'l·fikri'l-{else{f, Beyrut 1993, s .
71·72; Necip Taylan. İslam Düşüncesinde Din
Felsefe/eri, istanbul 1994, s. 111·174; J. La-
meer. Al·rarabi and Aristate/ian Syllogistics,
Leiden 1994; Aydın Sayılı. "Farabi ve Tefek-
kür Tarihindeki Yeri", TTK Belleten, XV /57
(195 ı). s. 1·60; Ahmet Ateş, "Farabi'nin Eser-
lerinin Bibliyografyası", a.e., s. 175·192; Fuad
Haddad, "Al-Farabi's Views on Logic and Its
R,elation to Grammer", /Q, Xlll/4 (1969), s.
192 ·207; Halil Cerr, "Far abi «Füsı1sü'l- Hi-
kem»in Yazarı rrudır?" (tre. Kifayet Özaydın),
AÜİFD, XVIII (1970). s. 153·162; S. Pines, "İbn
Sina ve Risiiletü 'l-füsı1s fi'l-hikme'nin Ya-
zarı" (tre. Kifayet Özaydın). ae., XIX (1973), s.
193·196; Korkis Awad- Mihail Awad, "Ra'i-
dü'd-dirase 'an Ebi Naşr el-Farabi", el·Mev·
rid, fV / 3, Bağdad 1395 / 1975, s. 165·268; Emel
Esin, "Farabi'yi Yetiştiren Kengeres Türk
Muhitinin Kültür ve Sanatı" , İTED, Vl/3·4

162

You might also like