You are on page 1of 9

https://tiyed.weebly.com/cihan-oumlzdeniz-ile-sinema-ve-tiyatro-oyunculu287u-uumlzerine.

html

Cihan Özdeniz ile Sinema ve Tiyatro Oyunculuğu Üzerine…

Sinema ve tiyatro oyunculuğu ilişkisinin ülkemizde tam olarak anlaşılmadığını düşünüyorum. Bu


konuyu içeren kitapların, yazıların ve sanatçılarla yapılan söyleşilerdeki bilgilerin yetersizliği de bu
anlaşılmazlığı açıkça gösteriyor.

Yıllardır hem sahnede hem de kamera karşısında aktif oyunculuk yapan, Tiyatro Eğitim Derneği’nden
Cihan Özdeniz ile bu konu üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

İyi okumalar dilerim.

Kemal Oruç

Bir tiyatro ve sinema oyuncusu olarak sinema oyunculuğu konusundaki ilk izlenimleriniz nelerdir?

İnsanları, canlıları, fantastik öğeleri, dünyayı, uzayı ve hayatı anlama ve de anlatma sanatıdır sinema.
Aslında tiyatro için de bu tanımı kullanabilirim. İkisi arasındaki fark için teknik unsurlar ve bunun
getirdiği canlı unsurlar diyebilirim.

Sinema için teknik unsurlar, gerçek mekanda çekim imkanı, ses, efekt, greenbox, dublaj, kamera açısı,
ışık kullanımı vs. gibi anlatımda avantajlar, bununla paralel olan canlı unsurlar ise, oyunculuk
anlayışının kamera önüne uyarlanması, senaristin yazım anlayışı, yönetmenlik anlayışı, görüntü
yönetmeni anlayışı, kurgu anlayışı ve ses, sanat (sinemada sanat grubu mekan, dekor, aksesuar vs.
ayarlar), kostüm ve set ekibinin anlayışı, ve tabi ki de hepsinin bütünselliği. Bir sinema oyuncusu
bunların hepsi ile iletişim-bağ kurduktan sonra oynamalı, aynı anda hem yönetmenin rejisini, hem
kamera açısını, ışık açısını, mikrofon uzaklığını vs. hesaba katarak oynamalı. Jest ve mimiklerinin
kocaman beyaz perdede daha büyük görüleceğini hesaba katmalı, hareket ve duygu devamlılığını
tutabilmeli, ışığı alabilmeli, saliselik zamanlama becerisini geliştirmeli.

Sinema oyunculuğu için, tiyatro ile dizi arasında diyebilirim. Sınırlı alanda (kadraj, netlik ayarı vs.)
sınırsız özgürlük diyebilirim.

“Oyunculuk kontrollü şizofrenidir”, bu tanım sinemada daha çok geçerlidir. Çölde yalnız birini
oynuyorsunuz diyelim, fakat başınızın on santimetre üzerinde bum, kırk santimetre yanınızda strafor,
kamera ve elli kişilik set ekibi varken siz orada yalnızı oynamalısınız, gözleriniz açıkken hiçbirini
görmemelisiniz.

Sinema oyuncusu da gözleri açık bir şekilde hayal kurabilmelidir.

Tiyatro oyunundan sonra, “Şurada keşke şöyle yapsaydım” deme olasılığınız sinema filmi
çekimlerinden sonraya göre çok daha azdır, çünkü tiyatroda daha doyurucu provalar alınır. Oyuncu
sahneye daha güvenli ve kendinden emin çıkar.

Sinema oyunculuğu mu yoksa tiyatro oyunculuğu mu size daha yakın geliyor? Neden?

Her ikisini de çok seviyorum, oyunculuğu çok seviyorum lakin benim için tiyatronun yeri daha özel bir
yerde, oyunculuğun anavatanı tiyatrodur; canlıdır, seyirciyle bütündür, şimdiki zamandadır,
adrenalini daha yüksektir, su gibidir; içmeden ne kadar yaşayabilirsiniz ki? Ve tiyatro oyunculuğunda
sinemaya göre daha çok prova alma imkanı olduğu için karakteri ve sahneyi hazırlama aşaması daha
etkin ve daha doyurucudur.

Sinema oyunculuğunu da çok seviyorum, gerçek mekandaki çekimleri (artık bazı tiyatrolar da
oyunlarını gerçek mekanlarda oynayabiliyor), ya da bir mekanın belli bir kurgu ile her yer
yapılabilmesi, kamera açılarıyla ve greenbox tekniği ile oyuncuya normalde tiyatro sahnesinde çok
daha zor yapacağı hareketleri kazandırması (gökyüzünde uçmak, marsta tavla oynamak, araba kazası
sahnesi, deniz üzerinde yürümek vs.) açısından doyurucu.

Daha çok sinema oyunculuğunda başıma gelen durum şudur: Senaryoya evde çalışırken hep bir
boşluk bırakırım, çünkü mekanı, yönetmenin rejisini vs. bilmiyorum, onu da çekimde tamamlarım. Bu
boşluk sahne çekimi öncesi bol prova ile kapanabilir. Provayı doyurucu alma oranına %10 diyebilirim
genel olarak ki bu maalesef çok az.

Sinema ve tiyatro oyunculuğunun benzer yanlarını anlatabilir misiniz?

Her ikisinde de oyunculuk eğitimi gereklidir.

Her ikisinde de, role, sahneye hazırlanmak gerekir.


Her ikisinde de bir süreçten geçilir. Tiyatronun süreci genelde daha uzundur.

Her ikisinde de büyük emek harcanır.

Her ikisi de ekip işidir.

Her ikisinde de karakter yaratım süreçleri çok benzerdir, hemen hemen aynıdır. Tiyatroda karaktere
nasıl hazırlanıyorsan sinemada da o şekilde hazırlanabilirsin, sunum şekilleri değişiklik gösterir.

Her ikisi için hayal gücü, empati, gözlem, fiziksel çalışmalar ve zihinsel çalışmalar vs. yapmak
gereklidir.

Her ikisinde de psikoloji, sosyoloji, tarih, felsefe, genel kültür vs. bilgisi olması ve güncellenmesi
gerekir.

Her ikisinde de oyuncu kukla değildir.

Şöyle bir bağ da kurabilirim: Sinema mantığıyla çalışan bir tiyatro yönetmeni oyunu iki haftada
sahneye koyabilir ama ya ürün kalitesi?

Peki sinema ve tiyatro oyunculuğunun farklı olduğu yanları anlatabilir misiniz?

Evinizde bahçe var, bahçenizden sebzeleri toplayıp evdeki diğer malzemelerle ve yemek tarifinizle,
kendi yorumunuzu da katarak bir yemek yapıyorsunuz, bu sinema oyunculuğu. Evinizde bahçe var
ama ekilmemiş, toprağı önce ekeceğiniz tohuma göre daha verimli hale getiriyorsunuz, zarar verecek
maddeleri ayıklıyorsunuz, doğal gübre kullanıyorsunuz, her gün sulayıp bakımını yapıyorsunuz, hasat
zamanı gelince topluyorsunuz, evdeki diğer malzemelerle gerektiği kadar ateşte kendi yorumunu da
katarak tarife göre yemeği hazırlıyorsun ve pişme süresi kadar pişiriyorsun, pişme süresi bir saatse
eğer kırk üçüncü dakikada kapağı açtığında hazır bir görüntü göremezsin, bir saat sonunda istediğin
yemeğe kavuşursun, bu da tiyatro oyunculuğu.

Sinema oyunculuğunda kadraj alanında oynarsın, tiyatroda ise kadraj sahnedir, sahne boyutu kadar
alanda oynarsın (ışıklarla sınırlandırılmamış ise).
Sinema oyunculuğunda minik yer değişiklikleriyle fluya düşebilirsin, tiyatro oyunculuğunda
düşmezsin, sahnenin her yerinde netsindir, sahne bilgisi gereklidir. Hatta netlik sınırı kameranın ve
lensin modeline, özelliğine göre de değişebilir, oyuncuya görüntü yönetmeni tarafından netlik sınırı
bilgisi verilir.

Sinema oyunculuğunda devamlılık (genel plana göre diğer planları almak) çok önemlidir, tiyatro
oyunculuğunda devamlılığı kaçırdığında da toparlayabilirsin. Genel planda oynadığını belli açılarda
tekrar tekrar aynı şekilde oynamak gereklidir, yoksa kurguda problem çıkabilir. Bazı projelerde
sahneler tek seferde, kesişmeyen dört kamera ile çekildiğinden, bir kerede sahne çekilebilir. Bir
kamera genel plandadır, bir kamera ikili resimdir ve bir kamera da yakın planındadır vs. bu kurguda
da büyük kolaylık getirir. Lakin bu imkanı elde eden proje sayısı çok azdır. Yurtdışında, bazı aksiyon
sahnelerinin on altı kamera ile çekildiğini duymuştum.

Sinemada seyirci kameradır, tiyatroda ise salondaki insanlardır.

Sinemada kameraya göre oynarsın, tiyatroda ise en arkadaki seyirciye göre.

Sinemada ses, jest ve mimikler minimaldir, tiyatroda ise doğallığı zedelemeyecek kadar
büyütülmelidir salon büyük olduğu için. Bu, filmin türüne ve karaktere göre değişebilir. Büyük
mimikler ve hareketlerle inandırıcı olması gereken roller gelebilir. Örneğin fantastik bir karakter,
Yüzüklerin Efendisi filmindeki birçok fantastik karakter gibi. Karakter kendi içinde ve filmin
atmosferinde tutarlı ve inandırıcıysa sorun yoktur.

Sinema filmi kurguda bambaşka bir hale dönüşebilir, belki de başka bir film olabilir, tiyatroda ise
böyle bir şey yoktur.

Seyirci açısından sinema geçmiş zamanlı oyunculuk gerektirir, tiyatro ise şimdiki zamandadır.

Sinemada az prova vardır, tiyatroda çok prova vardır.

Sinemada yüz çok yakında ve sinema perdesi boyundadır, tiyatroda ise gerçek boyutunda, dolayısıyla
jest ve mimikler de…

Sinemada makyaj kullanımı daha hafiftir, tiyatroda ise tüm salonun görebilmesi için daha fazladır.
Sinemada genelde gerçek mekanlar/dekorlar kullanılır, tiyatroda genelde simgesel mekanlar/dekorlar
kullanılır. Oyuncunun aldığı etki bunlara göre değişebilir.

Sinemada zorlu mekanlarda (kırık, dökük, kokan, soğuk, yüksek sıcaklık vs.) çekim yapma olasılığı fazla
iken tiyatroda zorluk bu açıdan çok azdır.

Sinemada çekimler bittiğinde oyununu değiştiremezsin, yenileyemezsin, tiyatroda ise aynı oyunu her
oynadığında üzerine yeni bir şeyler katarsın, role biraz daha alışırsın, role daha çok hakim olursun.

Sinemada sahne provası çekimden ortalama on beş dakika önce yapılır, tiyatroda ise iki buçuk ay
önce alınmaya başlar ve sahne iki buçuk ay çalışılır, sahne demlenir, doyurucu hale gelir.

Sinema filmi, genelde senaryodaki sahne sıralamasına göre çekilemediği için çekim sürecinde
duygular ardışık değildir, önce yirmi beş sonra bir ve daha sonra seksen yedinci sahneler çekilebilir.
Sona doğru tırmanarak büyüyen duyguyu ilk gün vermen gerekebilir, tiyatroda ise duygu ardışıktır.

Sinemada oyunculuk eğitimi olmayanı da bir şekilde oynatabilirsiniz ama bu tiyatro için geçerli
değildir.

Sinemada ışık kullanımı daha minimaldir, tiyatroda ise daha geneldir.

Sinema filminde efektler kurguda yerleştirilir-sunulur, tiyatroda ise aynı anda ve canlı olarak.

Sinemada çekim hatası dublajla daha kolay kapatılabilir, tiyatroda ise bu daha zordur. Konusu
gelmişken belirteyim, dublajlı filmlerdeki ya da filmin dublajlı sahnelerindeki doğallık pilot sesle
oynanan sahneye göre çok daha azdır. Sesli çekimdeki oyuncu o atmosferi hisseder, o andadır vs.
duyguyu oradan alır ama dublajı yapan kişinin (oyuncunun kendisi seslendiriyor olsa dahi) dublaj
stüdyosunda o anki duyguyu çıkarması çok daha güçtür. Çekim anı ile dublaj anı farklı olacağından,
“iki zamanlı” bir sahnedir hatta sahneyi oynayan oyuncunun dışında biri seslendiriyorsa hem “iki
zamanlıdır hem de iki kişilidir” o rol.

Sinemada yakın plan çekimlerde, genel planda oynadığın oyuncu karşında olmayabilir, o varmış gibi
oynarsın, tiyatroda ise ikili sahnelerde -özel bir tasarım yoksa- karşında bir oyuncu vardır, bu, gerçek
duyguyu yakalamada daha avantajlıdır.
İlk kamera önü deneyiminizde sizi zorlayan öğeler nelerdi?

2002’de başladım tiyatro oyunculuğuna ve kısa metraj oyunculuk denemelerim hariç ilk kamera önü
deneyimim 2008’deydi yani tiyatro oyunculuğumun altıncı yılındaydı. İlk tiyatro ekibimle beş yüz elli
kişilik bir salonda ve dev bir sahnede oynadım dört yıl; bunun getirdiği alışkanlığı kamera önünde de
devam ettirdim tecrübesiz olduğumdan dolayı. Kameraya göre büyük oynadım, kadrajdan çıktım ve
fluya düştüm, devamlılık sorunum da vardı vs. Yönetmenim masasından kalkıp, “Burası tiyatro
sahnesi değil” diye uyarmıştı.

Bir kameranın dibimde olması rahatsız etmişti, dikkatimi, role olan konsantrasyonumu dağıtıyordu.
Zaten role yeteri kadar hazırlanamamıştım çünkü senaryo çekime çok yakın bir zamanda gelmişti ve
senaryonun çekime yakın bir zamanda elime ulaşması olayı altı yıldır hiç değişmedi!

Ben ilk oynadığımda beğenmedim oyunumu fakat yönetmenim beğenmişti. Ben beğenmesine
şaşırmıştım.

Tecrübeyle ve çalışmayla, ikisi arasındaki farkları bilerek oynamaya devam ettim, öğrenmeye de
devam ediyorum...

Sinema oyunculuğunun tiyatro oyunculuğuna göre oyuncuya fazladan kazandırdığı özellikler nelerdir?

Paradır ve de tanıyan insan sayısı fazladır. Şaka bir yana, kamera karşısında prova için çok az zamanın
olduğu için çok daha hızlı düşünmek zorundasın. Bu hızlı düşünme becerisini geliştiriyor. Mimikleri
kontrol becerini de geliştiriyor çünkü çok minimal derecede kontrol etmen gerekiyor. Minimum
hareketle anlatma becerisi gelişiyor. Her mekanda oynama becerin gelişiyor vs. Yeni tanıştığın
oyuncularla hızlıca kaynaşma ve oynayabilme becerini geliştiriyor.

Sinema oyunculuğu eğitiminin, konservatuvarların tiyatro bölümü eğitimi içerisinde verilmesi


hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Kesinlikle verilmesi gerekiyor. Bir tiyatro öğrencisi mezun olduktan sonra sete gittiğinde zorluk
yaşıyor. Kamera önü uygulamalı olarak verilmeli. Aslında tersi de geçerli yani sinema televizyon
bölümü öğrencilerine de kısa süre de olsa oyunculuk eğitimi verilmeli ki yönetmen olduklarında
oyuncu ile daha iyi empati kurabilsinler, oyuncunun sahne için, rol hazırlığı için olan gereksinimlerini
anlayabilsinler.
Dizi sektörü, söyleşinin başından beri söylediklerinizin neresinde yer alıyor?

Çok gerisinde yer alıyor diyebilirim. Yukarıda yemek ile ilgili bir örnek vermiştim ya işte dizinin ürün
kalitesi de, “Evinde hazır yemeğin olup onu mikrodalgada pişirmen gibidir”.

Setteki herkesin büyük emek verdiği, insani çalışma koşullarında çalışmadığı bir sektördür ülkemizde.
Ortalama yüz sahnelik senaryoyu beş günde çekmek demektir. Yıllardır çalışıyorum ve nasıl
başardığımızı çözebilmiş değilim.

Bazen sahnenin genel planı çekilip yakın planlara geçilirken, gelen yenilenmiş senaryo ile sahnenin
yeniden çekilmesi bir yana bazen setten dönerken senaryoya bakıyoruz acaba bugün ne çektik diye?

Bir gün kalabalık bir sahne çekimi için sette hazır bulunduk, sadece bir repliği olan yardımcı oyuncu o
gün sete gelmedi, bu yüzden set kilitlendi, yönetmen civarda seti izleyen seyircilerden birini işaret etti
yönetmen yardımcısına, yönetmen yardımcısı rica etti oynaması için, civarda esnaf olan seyirci de
kabul etti, bin beş yüz otuz dokuz tekrardan sonra sahne çekilebildi. Merak ettim nasıl olmuş, nasıl
yayına verilmiş diye, kamera açısı ve her tekrardan en iyi kısımların birleşmesi ve de üzerine güzel bir
dublaj ile o yardımcı oyuncu, Robert De Nero olmuş, hepimiz yanında figüran kalmışız...

Çok bilinen bir dizinin setindeydim, hoca sahneyi anlattı, kameralar çalıştı, sahneyi oynadık, ben
prova aldığımızı sanıyordum, sahne bitince set toplanmaya başladı “Hocam neden toplanıyoruz,
çekmeyecek miyiz sahneyi?” diye sordum, “Sahneyi çektik” diye cevapladı yönetmenimiz. Üç kamera
aynı anda çalışmış, provamızı çekmişler, sonrada yayına verdiler...

Tiyatroda iki saatte oynanan Yaprak Dökümü dizi olarak beş sezon sürdü. Reşat Nuri Güntekin’i dizi
senaristi sananlar var...

Bir projede hocama sormuştum, “Kaç sahneyi içinize sinerek çekiyorsunuz?” diye “İki sahneyi içime
sinerek çektiysem eve mutlu gidiyorum” diye cevap verdi. Yüz sahnede iki sahne... Seyircisi
milyonlar... Aylarca süren sinema çekimlerinin katlarca fazlası, aylarca provaları devam eden tiyatro
oyunu seyirci sayısının da çok daha fazla katı...

Şunu da belirtmek isterim, benim için oyunculuk açısından önem sırasına göre tiyatro, sinema filmi,
kısa metraj film, animasyon oyunculuğu, klip, reklam ve en son da dizi oyunculuğu gelir.
Son olarak, size göre ideal bir sinema filmi çekim hazırlığı nasıl olmalı?

İlk set gününden en geç ay ya da aylar önce biten senaryo hemen, karakterler için seçilmiş oyunculara
ve film ekibinin diğer tamamlayıcılarına gönderilmeli, senaryo okunduktan sonra senaristlerin,
oyuncuların, yönetmenlerin ve set ekibinin hatta kurgu ekibinin de olduğu bir toplantı
gerçekleştirilmeli. Herkes herkesle tanışmalı, proje üzerine sohbet edilmeli. Mümkünse film ve
karakter dramaturjisi hep birlikte yapılmalı (genelde hep birlikte yapılmaz). Yönetmen, yönetmenlik
anlayışından bahsetmeli, oyuncu da sette role girebilme vs. tarzından bahsetmeli, ortak verimli dil
oluşturulmalı. Takip eden programda önce salon vs. gibi bir yerde sonra mümkünse sahne için seçilen
mekanlarda set öncesinde provalar alınmalı. Bu provalarda kamera açıları vs. için görüntü yönetmeni
de yer almalı, provası yapılmış sahnelerin muhtemel açıları oyuncuya çok önceden verilmeli.
Mümkünse provada sahneler belirlenen açı ile çekilip (el kamerası vs. de olur) oyuncuya izletilmeli.
Oyuncudan fikirler alınmalı. Senarist de sette bulunmalı gerekirse bazı replikler vs. değiştirilmeli.
Oyuncuya alışması-çalışması için kostümü önceden giydirilmeli, provası alınmalı, aksesuarları
önceden verilmeli çünkü oyuncu o kostüm ile çalışır, prova yapar ve duyguyu bulursa o
kostüme/aksesuara klasik şartlanarak kodlayabilir. Kostüm ve aksesuar duyguyu da getirir, bu
çekimlerde kolaylık sağlar. Çekimler sırasında oyuncunun enerjisinin düşürüleceği hiçbir şey
yapılmamalıdır. Set saatleri ve çalışma koşulları insani koşullarda olmalıdır, çalışma koşulları zor olan
yerlerde ise önlem alınmalıdır. Sete gelen figüranlar için oyuncu koçu olmalıdır. Yemekten hemen
sonra çekim yapılması hareket becerisini zayıflattığı, diyaframa baskı yaptığı için çekim planı buna
göre yapılmalıdır.

Bu hazırlıklardan sonra ortaya çok daha iyi bir ürün çıkacaktır bence.

Ülkemizde film bütçeleri genelde düşük olduğu için kiralanan mekanları ve ekipmanları gününde
teslim etmek gerekiyor bu yüzden o sürede film bitmek zorunda ve maalesef bu yüzden sette prova
alma durumları daha da zayıflıyor. Çözüm olarak çekimler başlamadan haftalar önce vs. bir tiyatro
sahnesinde, stüdyoda, dans salonunda, belki de genişçe bir evin salonunda vs. sahnelerin provaları
alınabilir.

Bir örnek vermek istiyorum: Darren Aronofsky’ın bir filminin kamera arkası görüntülerini izlemiştim,
oyuncudan en çok miktarda verimi almaya çalışıyordu, sahneyi oyuncuya bol bol doğaçlatıyordu, bol
bol prova aldığını da gösterir bu veri… Kişisel görüşüm filmlerinin doyurucu olduğu yönündedir.

Dünyadaki yönetmen sayısı kadar yönetmenlik anlayışı vardır, dünyadaki oyuncu sayısı kadar da
oyunculuk anlayışı...

Kemal Oruç
www.kemaloruc.net

You might also like