You are on page 1of 33

SİYASET

RAPORU HÂRİCİLİK OLGUSU


IRAK & PAKİSTAN’A YÖNELİK OLAY ÇALIŞMASI
İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER........................................................................................................................... 2

ÖZET ...................................................................................................................................... 3

TARİHE BAKIŞ : ...................................................................................................................... 4

HARİCİLİĞİN ÇIKIŞI : ............................................................................................................... 9

Raşit Halifeler Döneminde Haricilik: ....................................................................................................... 12

BUGÜKÜ DURUM : .............................................................................................................. 17

Kendi Anlatımımızı Oluşturma ve Sunma: ............................................................................................... 17

Uluslararası İstihbarat Paylaşımı: ........................................................................................................... 18

Müşterek Askeri İşbirliği: ....................................................................................................................... 19

Haricileri Dağıtma Stratejisini Anlama: ................................................................................................... 19

Savaşlara Bakış & Haricilik: .................................................................................................. 20

ÖRNEK OLAY: IRAK .............................................................................................................. 22

ÖRNEK OLAY: PAKİSTAN ...................................................................................................... 27

SONUÇ:................................................................................................................................ 31

NOTLAR: .............................................................................................................................. 32
ÖZET
“Birinci Dünya Savaşı’ndan 100 yıl sonra Kuzey Afrika’dan Orta doğuya uzanan
Müslüman coğrafyası bir kez daha stratejik bir açmazın içerisinde. Birinci Dünya Savaşından
sonra politik alanda dünyada iki büyük gelişme oldu. Birincisi Osmanlı Devletinin yıkılıp
Müslümanların Hilafetinin son bulması, diğeri ise Müslüman Devletin parçalarına Siyonist
İsrail’in kurulmasıdır.

20. yüzyılda gerçekleşen iki dünya savaşı, Müslümanların anavatanında şeytanların


toplanmasına zemin hazırladı ve İsrail Devleti’nin gerçekleşmesini sağladı. Bugünkü kaos
yaşanan Dünya savaşlarının etkilerinin devamıdır aslında. 9/11 saldırılarından sonra terörizm,
Afganistan ve Irak’a yayılarak bütün Müslüman Dünyasına yayıldı. Şiddet yanlısı birçok terör
grubu Suriye, Irak, Libya, Türkiye ve Pakistan’da Müslüman toplulukları tehdit etmeye ve terör
estirmeye başladılar. Müslümanlara ve Müslüman şehirlerine saldırmanın yanında bu terör
grupları Halifelik, Cihat ve Şeriat gibi değerlere savaş açıp bu değerleri gasp etmeye
çalışmaktadır.

İslam Medeniyetinde Hâriciler gibi düşman gruplar Raşit Halifeler döneminden bu güne
İslam’a karşı savaşmışlardır. Bu gruplar İslam karşıtı gruplarla her zaman doğal müttefik
olmuşlardır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) birçok Hadislerinde Müslümanları bu tehdide karşı
uyarmıştır. Bu olgu yeni değil ve tarihte de bugünkü gibi karmakarışık durumdaydı. Bugün
Müslüman topluluklar ve devletler eski ve ideolojik olarak hasta yöntemlerle bu şeytani
hadiseyle savaşmaya çalışmaktadır.

Bu makale karşımızdaki bu olgunun tarihi ve dini altyapısını daha iyi anlayabilmek için
hazırlanmıştır çünkü bunlar anlaşılmadan Hariciliğin jeopolitik açmazlardaki rolü anlaşılamaz.
İkinci olarak, bu makale Hariciliğin yükselmesi ve gelişmesine paralel olarak, Irak ve Pakistan’ın
21. Yüzyılda karşılaşabileceği fesat sarmallarının anlaşılmasına odaklanmıştır.”
TARİHE BAKIŞ :

“Türkiye öldü ve hiçbir zaman yükselemeyecek, çünkü biz onların manevi güçleri olan Halifeliği
ve İslam’ı bitirdik”
-Lord Curson 1924.i

İngiliz Dışişleri Bakanının yukarıda boşboğazlıkla söylediği bu cümle aslında batılı güçlerin
Müslüman Dünyası ve İslam’la alakalı uzun soluklu stratejilerinin iki temel esasını bize bire
bir anlatır. Birincisi, İngiltere ve Fransa’nın gizli bir anlaşma yaparak, dünyanın coğrafi ve politik
yapısını değiştirecek şekilde Müslüman topraklarının birçok ülke ve eyalete bölünmesi. İkincisi
ise Batı stratejilerine uygun olarak Politik İslam’ın değerleri Halifelik ve Şeriat kurallarının
ortadan kaldırılmasıydı.

Bahsedilenlerin yanında yukarıdaki cümlede batılı demokrasi, komünizm, kapitalizm, sosyalizm


ve İngiltere Bankası’nın ve Federal Rezerv Bankası’nın borç politikaları gibi batının politik ve
finansal modellerine karşı Müslüman dünyasının yeniden politik ve askeri bir güç olarak
ortaya çıkmasına engel olmak da vardır. Müslümanların jeopolitiğini anlayabilmek için tarihe
bu perspektiflerden de bakmak gerekmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yapılan bu planların doğuşu Fatih Sultan Mehmet’in 15
yüzyılda İstanbul’u almasından sonra başlar. Bu olay Bizans İmparatorluğu’nun tarihe
gömülmesidir. Fetihten iki yüz yıl sonrasında İslam Halifesi’nin kontrolündeki yerler Doğu ve
Orta Avrupa’ya kadar ulaşmıştı. 17. Yüzyılda İmparatorluk politik olarak zirveye ulaşmıştı. Bu
hızlı büyüme Halifenin başına, derebeylikler ve kabile milliyetçiği gibi bazı idari ve sosyal
problemler açmıştı. Çözülemeyen bu hastalıklar daha sonra bütün Hilafet topraklarında
karışıklıklara sebebiyet vermiştir.

1697 Viyana bozgunundan sonra Osmanlı İmparatorluğu Macaristan, Bosna Hersek, Hırvatistan
ve Slovenya’yı kaybetti. Bu savaş, 14 yıl süren Avusturya-Osmanlı savaşlarının sonuncusuydu
(1683-97)ii. Rusların yayılma politikasına karşı verilen bu savaşlarda Halifelik Fransız
bankalarından ve Yahudi tüccarlardan çok büyük miktarlarda borç aldı ve bu borçlar Müslüman
İmparatorlukta finansal durgunluğa sebep oldu. Bankerlerin ve batılı politik güçlerin İslam’a
karşı ortaklıları doğaldı çünkü onların batılı finans modellerine meydan okuyabilecek tek güç,
İslam’ın politik gücüydü.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Zirve dönemi sınırları

Avrupa’daki politik ve finansal nüfuzlarını muhafaza için bu iki gücün Osmanlı İmparatorluğu’na
karşı nifakta birleşmesi kaçınılmazdı. Sosyal ve politik düzenin bozulmasıyla beraber zayıf bir
idarenin bulunması, 18. yüzyıldan itibaren imparatorluğun birçok yerinde karışıklığa sebebiyet
verse de, Arap kabilelerinin Halifeliğe baş kaldırmasıyla ve Avrupa ülkelerinin kapalı
operasyonlarıyla Hicaz, Suriye ve Irakta karışıklıklar 19. yüzyılda görülmeye başladı. Batılı
bankerlerin ve strateji uzmanlarının Halifeliğe karşı yeni müttefikleri bu Arap kabileleriydi artık.

Birinci Dünya Savaşı, Batılı koloni güçlerinin Osmanlı İmparatorluğu topraklarını kontrollerine
almasıyla neticelendi. Bugünkü topraklarını kurtarabilmek için Türkiye Lozan anlaşmasını
imzaladı ve Halifelik 1924 de kaldırıldı. Bu karar Türkiye’yi kurtardı ama Raşit Halifelerden o
güne kadar gelen Müslümanların merkezi idaresini bozdu.
Siyonistlerin Osmanlı İmparatorluğu’nu için (ve bütün İslam
dünyası için) yaptığı planlar, İngiltere Krallığı’nın Balfour
Deklarasyonu’yla Filistin topraklarında bir İsrail eyaleti kurmak
istemesiyle hayat buldu. Yukarıdaki mektup Lort Balfour tarafından
Siyonist banker Baron Rothshild’e Birinci Dünya Savaşı’ndan
hemen sonra gönderildi. Lozan Anlaşmasından önce imzalanan
Sevr Anlaşmasına, Filistin’deki İngiliz mandasının uzatıldığını
belirten bu mektup ‘Balfour Deklarasyonu’ olarak girdi. Bu Mektup
İsrail devletinin kurulmasından yaklaşık 30 yıl kadar önce yazılmıştı.
Fakat bu mektup İngiltere İmparatorluğu’nun hedeflerinin ana hatlarını içeriyordu ve sonra
Lort Curzon bunları 1924 de açıkça ilan etti.

İslam Dünyasının sınırları Arap milliyetçiliği temelli farklı ulus devletler üretilerek tekrar çizildi.
Sonradan da anlaşılacağı üzere İngilizlerin temel politikası Arapları Araplarla çatıştırarak
kontrol etmekti. Bu sayede hiçbir Hristiyan batılı devlet Müslüman coğrafyada yaşanacak
yıkımlardan sorumlu görünmeyecekti. Örneğin, Şam düşse veya istila edilse bu Arap gruplar
eliyle olacaktı. Bağdat ele geçirilecekse bile Arap gruplar suçlanacaktı. İşte bu Osmanlı
İmparatorluğu’nu içeriden bitirecek bir hareketti. 20. Yüzyılın başında politik karışıklıklar
zirveye ulaştı. Tamda bu dönemde Abdul Aziz bin Suud Riyad’ a saldırdı ve Osmanlı valisini
öldürdü.iii

İngiliz Ajan Lawrence—Batılı birçok ajanla beraber Müslümanların arasına sızdı.


Birinci Dünya Savaşından sonra Müslüman Coğrafyasında kurulan milliyetçi devletler in bugünkü sınırları.
İsrail, Müslüman Ülkelerin kalbinde kuruldu!

“Türkiye’yi yöneten Halifeydi


veya Efendimiz’in (S.A.V)
varisiydi ve Mü’minlerin Emiri
veya inanların başıydı ve Halife
Ku’an ve Efendimiz’in (S.A.V)
Sünneti kadar kutsaldır. ”
Mevlana Muhammed Ali Johar,
‘Hayatımdan Kesitler’ sayfa 41

Birçok Müslüman Lider Halifeliğin kardırılmasından dolayı duydukları üzüntüyü dile getirdi.

Yaşanan bu tarih bugünkü olaylarla doğrudan bağlantılı çünkü Müslüman coğrafyasındaki


milliyetçi tabanlı etnik, mezhep ve dil tabanlı çatışmalarla Müslüman ülke sınırlarının tekrar
çizilmesi sadece İsrail devletinin sınırlarını genişletme amacı taşımaktadır. Bir kez daha yerel
kabileler ve dini gruplar Siyonistlerin bölgedeki amaçlarını gerçekleştirme adına sahaya
sürüldü.

Bu militan gruplar kimler? Nasıl ortaya çıkıyorlar? Ve bütün İslam dünyasına kafa tutacak gücü
nereden buluyorlar? İslam dünyasında yayılan bu köktenciliğin ve terörizmin tarihi seyri nedir?
Bugünkü kaosun oluşmasında küresel güçlerin rolü nedir? Ve en önemlisi, Müslümanlar bu
vahşi öfkeden nasıl korunabilirler? Bu makalede bunun gibi sorulara cevap vermeye çalışacağız.
Bugünkü kaosu anlama ve Müslüman devletler ve politika belirleyiciler arasındaki sabit ve
değişken aktörler ve asıl önemli olan bu grupları tarihi bağlamlarında ele alacağız.
Tarih Tekerrür Ediyor
İngiltere İsrail’i kurmaya başladı
Tekrar ABD İsrail’i genişletmeye başladı

HARİCİLİĞİN ÇIKIŞI :

(Peygamber Efendimiz’ in (S.A.V.) Hadisleri Işığında)


İslam tarihinde bu tip gruplarla ilk kez Peygamber Efendimiz’ in (S.A.V) Huneyn savaşı
dönüşünde ganimetlerin yoksul ve ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığı esnada karşılaşılır. Birçok sahih
rivayetle olay birçok hadiste anlatılmıştır. Bu hadislerde sadece Hariciliğin Peygamber
Efendimiz(S.A.V) zamanındaki doğuşu değil bu ‘cehennem köpekleri’ diye adlandırılanların
(Peygamber Efendimiz’ in isimlendirmesi) kafa yapıları, karakterleri, düşünce tarzları ve
stratejileri anlatılmıştır.

Cabir Bin Abdullah’ın rivayetlerine göre Huneyn dönüşünde Ja’rana mevkiinde bir genç
Efendimiz’ e yaklaştı. Bilal’in (R.A) cebinde biraz gümüş para vardı ve Efendimiz (S.A.V) bu
paralardan bir avuç alıp gence verdi. Genç Efendimiz’ in (S.A.V) cübbesinden çekerek “Ver
babanın malından mı veriyorsun? Vallahi Peygamber sen adil olmadın” demişti.
Efendimiz(S.A.V) cevaben “Verin istediğini” diyordu ve ekliyordu “ Veyl olsun sana, ben adil
olmayayım da kim adil olsun, bana adaletsiz diyen talihsizdir ve kaybetmiştir’ demiştir. Bunun
üzerine Hz. Ömer(R.A) kılıcını çekmiş ve “İzin ver bu münafığın boynunu keseyim Ya Rasulullah”
demiştir. Ve Efendimiz (S.A.V): “Allah (cc) canın korunmasını emretti. İnsanlar ‘Peygamber de
takipçilerini öldürüyor’ diyebilir. Bu adam ve onun takipçileri Kur’an okur ama okudukları
boğazlarından aşağı inmez, yoldan sapmışlardır ve nasihatler, bir okun avını delip geçtiği gibi
kulaklarından geçer gider” demiştir.
[Sahih-i Müslim: 5. Cilt, 2316 Numaralı Hadis]
Sahabeden bir kişi bu asi şahsı öldürmek için icazet istedi (Peygamber Efendimiz’ den (S.A.V)).
Birçok rivayete göre bu kişi Hz. Halit Bin Velit’di (R.A.). Bunun üzerine Allah’ın Elçisi (S.A.V):
Bundan sonra birçok güzel Kur’an okuyanlar göreceksiniz, fakat Kur’an sözleri gırtlaklarından
aşağı inmeyecek; Müslümanları öldürecekler ve putperestliği yeniden canlandıracaklar. Nasıl
bir ok deriyi delip geçerse İslam hakikatleri de bunlarda o kadar etkili olacak. Eğer bunlardan
biriyle karşılaşacak olsam bu kişi Ad kavmindenmiş gibi öldürürdüm.
[Sahih-i Müslim: 5. Cilt, 2318 Numaralı Hadis]

Bu hadis başka bir rivayet zincirinde de bahsedilmektedir ve (anlatan) o kişinin alnının uzun
olduğundan bahsedilmiş, fakat elbisesiyle üst kısmını kapatmasından bahsetmemiş ve şu
ilaveyi yapmıştır: “Hz. Ömer (R.A) ayağa kalktı ve “Boynunu kırabilir miyim?” diye sordu O
(S.A.V) “Hayır” dedi. Ayrıldı gitti, ve Allah’ın kılıcı Halit (R.A) ayağa kalktı ve Efendimiz’ e (S.A.V)
“Ben boynunu kırmadan öldürebilir miyim?” diye sordu, O (S.A.V) “Hayır” dedi ve ilave etti:
“Bu kişinin soyundan Kur’an’ı makamlı ve düzgün okuyanlar çıkacak”.” Hz. Ömer der ki: Bence
Efendimiz (S.A.V.) şunu da dedi: “Eğer onları bulursam Semudlu’lar gibi öldürürdüm.”
[Sahih-i Müslim: 5. Cilt, 2320 Numaralı Hadis]

Allah Resulü (S.A.V) buyurdu: Bırakın onu, onun öyle arkadaşları var ki onların namazı yanında
sizin namazınız ve onların orucu yanında sizin orucunuz sönük kalır. Onlar güzel Kur’an
okuyacak ama bu onların gırtlaklarından aşağı inmeyecek. Onlar aranızdan (İslam’ın emir ve
yasaklarından) bir okun derinin içinden geçtiği gibi geçip gidecekler. Onun demir başına
bakarsınız, fakat başında örtü bulamazsınız. Sonra aşağıya bakarsınız, fakat yapışan bir şey
bulamazsınız. Onun ellerine bakarsınız, fakat yapışan bir şey göremezsiniz. Tüylerine bakarsınız,
fakat üzerinde ne bir pislik ne de kan bulursunuz. Onları kara tenli insanların arasında üst
tarafları kadına benzeyen beyaz tenliler veya ok kılıfına benzeyen et parçası gibi görünen
bedenlerinden bilirsiniz ve onlar insanlar fitneye düştüklerinde görünürler.
Ebu Said der ki: Bunları Allah Resulü’ nden (S.A.V) duyduğuma şehadet ederim, ve gördüm ki
Ali bin Ebu Talip bunları araştırıp buldu ve ben Onunla beraberdim. Adam hakkında emir verdi
ve getirdiklerinde bu adama baktım aynen Allah Resulü’ nün (S.A.V.) tarif ettiği gibiydi.
[Sahih-i Müslim: 5. Cilt, 2323 Numaralı Hadis]

Ebu Said el Hudri diyor ki “Allah Resulü (S.A.V.) ümmetinin fesadı zamanında ortaya çıkacak bir
gruptan bahsetti. Onların alameti başlarının traşlı olmasıdır. Onlar yaratılmışların en kötüsü
veya en kötü yaratık olacaklar. Hakikate yakın iki gruptan biri bunları öldürecek. Allah Resulü
(S.A.V.) bir örnek de verdi ve dedi ki: Bir adam bir deriye ok atar (veya hedefe), onun başındaki
demir başlığı görür, fakat hiçbir işaret göremez (kanama) , veya en alta bakar, fakat yine hiçbir
işaret (kanama) göremez. Sonra Onun eline bakar fakat yapışan hiçbir şey göremez.” Ve Ebu
Said devam etti: “Irak halkıydı. Bunları öldürecek sensin.”
[Sahih-i Müslim: 5. Cilt, 2324 Numaralı Hadis]
Hz. Ali diyor ki: Ben Allah Resulü’ nden (S.A.V.) duydum ki: İnsanlığın sonlarına doğru yaş olarak
genç, düşünceleri basit fakat konuşunca kendini dinleten ve güzel konuşan bir grup türeyecek.
Onlar Kur’an’ı okuyacak ama gırtlaklarından aşağı inmeyecek, ve derinin içinden nasıl ok hızla
geçerse, onlar da hakikatin içinden öyle geçecek. Onlarla karşılaşırsanız, öldürün onları,
öldürdükleriniz için Allah (C.C.) Ahiret Gününde nice mükafatlar verecek’ dedi.
[Sahih-i Müslim: 5. Cilt, 2328 Numaralı Hadis]

Peygamber Efendimiz’ in (S.A.V) azatlı kölesi Ubeydullah Bin Ebu Rafi diyor ki: Haruriler
(Hariciler) ortaya çıktığında Hz. Ali’yle(R.A.) beraberdi. Onlar “Allah’tan (C.C.) başka emreden
yoktur” diye bağırıyorlardı.

Bunun üzerine Hz. Ali (R.A.): Cümle doğru ama kasti olarak (bir düşünceyi destek için) amaç
başka (sebep başka). Allah Resul’ü (S.A.V.) Onların özelliklerini anlattı ve bu özellikleri bunlarda
görüyorum. Onlar hakikati dilleriyle söylerler, fakat hakikat boğazlarından aşağı geçmez (
gırtlağını eliyle göstererek). Allah’ın (C.C.) yarattıklarının içindeki en kinli bunların içindeki kara
adamdır (Hariciler). Ellerinden biri keçinin memesine veya göğüs ucuna benzer. Hz Ali (R.A.) bu
grubu imha ettiği zaman bu kişinin bulunmasını emretti. Aradılar bulamadılar (ölmüş bedeni).
Bunun üzerine tekrar bulunmasını emretti. Allah’a (C.C.) yemin olsun ki bunu iki veya üç defa
emretti. Daha sonra bu bedeni yağmur altında buldular. Getirip O’nun(Hz. Ali R.A.) önüne
serdiler. Ubeydullah der ki: ben de Hz. Ali (R.A.) konuşurken ve olaylar olurken oradaydım.
Bunu bana anlatan İbn Hanain de o siyah adamı gördüğünü söyledi.
[Sahih-i Müslim: 5. Cilt, 2334 Numaralı Hadis]

Bunlar Haricilerle ilgili sadece birkaç hadis. Bunun gibi anlatımlarda farklılık olsa da aynı
anlamda birçok hadis mevcuttur. Bu hadislerin ışığında Haricilerin fiziki ve ideolojik özelliklerini
özetleyecek olursak:

 Kur’an’ı okuyacaklar ama boğazlarından aşağı inmeyecek. Hakikatlerin içinden ok gibi


geçip gidecekler. Namazları ve oruçları diğer inananlardan güzel görünecek.
 Bunlar konuşurken kelimeleri yaratılmışların en güzel konuşması (tarz olarak) gibi
görünecek. Fakat gök kubbenin altındaki en lanetliler olacaklar. Cehennemin köpekleri
olacaklar!
 Tıraşlanmış kafaları olacak. Yaşları genç olacak ve hakikatin masumiyetinden uzak
olacaklar.
 İlk doğudan görünecekler. Kıyamete kadar çıkmaya devam edecekler. Son grupları
Deccala katılacak.
 Hariciler Kur’an’a ait “Allah’tan (C.C.) başka ilah yoktur” gibi cümleleri
sloganlaştıracaklar. Hariciler bunu yanlış bir amaç için kullanacaklar. Bunun gibi
Kur’an’da geçen sapkınlarla ilgili birçok ayeti Müslümanlar için kullanacaklar. Bu arada
Onları kabul etmeyen birçok Müslümanı kafir ilan edecekler.
 Hariciler ne zaman Müslümanlar ihtilafa düşerse o zaman ortaya çıkacaklar. Hariciliğin
tarihi bu hadisleri desteklemektedir.
 Haricileri öldürmek Ahirette mükafatlandırılacak ve Onlarla savaşan ordu en iyi ordu
olacak.

Raşit Halifeler Döneminde Haricilik:

Bugünkü hariciliğin kökleri İslam’dan önceki dönemlere, yüzlerce yıllık Roma-Pers ve Bizans-
Sasani savaşlarına kadar dayanır. Bu savaşlar yaklaşık 700 yıl (M.Ö.69 ve M.S.629 arası)iv sürdü.
Her iki uygarlık için de çok pahalı faaliyetlerdi. Giderleri karşılayabilmek için her iki ülke de
halklarına yüksek vergiler getirdi. Fakat savaşan ülkeler için insan kayıpları mali giderlerden
daha zordu. Her iki ülke de savaş esnasında rüşvetle yerel kabileleri satın almaya çalıştılar. Irak
ve Suriye’deki Arap kabileler bu savaşlarda kiralık paragöz gruplar rolü oynadı. Irak Pers
İmparatorluğu’nun kontrolü altındaydı ve buradaki Araplar Persler için kiralandı. Diğer taraftan
Suriye içindeki Arap kabileler de Bizans kontrolündeydi ve buranın gerilla ve savaşçılarını da
Bizans kiralamıştı. Bu kabileler nasıl bağlı oldukları ülkeler için savaşıyorsa kendi otoriteleri
adına da savaşıyorlardı. Bu yüzden, daha sonra, Pers ve Bizans İmparatorlukları Arap kabileler
karşısında yenilgiye uğradılar ve Irak ve Suriye İslam Halifeliğinin kontrolü altına girdi. Her iki
Arap kabilesi de İslam Devleti’nin başkentlerinin kendi topraklarında olmasını istediler.

Bu kabileler, İslam’ı yeni bir hayat tarzı olarak kabul etmediler fakat İslam öncesi politik ve
finansal hedeflerine ulaşabilmek adına araç olarak kullandılar. Birçok yeni araştırmada bu
gerçeğe kayıt düşülmüştür. R.E. Brunnow gibi birçok araştırmacı bu tezi desteklemiş ve İslam
Halifesi’ ne gerçek desteğin ve sadakatin zamanla sağlandığını belirtmiştir. İlk halife Hz.
Ebubekir bu kabilelerle zekat vermedikleri için Redde mevkiinde savaşmıştır. Savaşlardan sonra
bu kabileler İslam ordusuna en yüksek ödemeyi yapmışlardır ve en verimli arazilerin
emanetçileri olmuşlardır. Verimli toprakların getirdiği zenginliği ve politik gücü önceki
hedeflerini gerçekleştirmek için “İslam’ın öğretileri yanlış” diyerek kullanmaya başladılar. Bu
araziler İslam Devleti tarafından fethedilmişti ve bireylere ait değildi.

Bu gruplar Irakta, Kûfe etrafında etkinlik kazandılar ve önce Kura sonra da Hariciler adını alarak
İslam Halifesine karşı isyanlarda bulundular. Birçok tarihçi, ortaya çıkan hadiselerin merkezi ve
kabilelerin açgözlülüğünden kaynaklandığını belirtmiştir. “Hariciler Hakkında Modern
Entelektüel Okumalar” isimli kitabında M. A. Saban Halife Hz. Osman(R.A) dönemindeki
Haricileri aşağıdaki şekilde tarif eder.

“Kura 2000 le 3000 dirhem arasında alırken çoğunluk (Müslüman savaşçılar) 250 ile 300
dirhem arasında burs alıyorlardı.”v Ne zaman Halife Hz. Osman(R.A.) Kuraların statülerini
düşürdü ve Pers coğrafyasında az toprak vermeye başladı işte o zaman Halifeye karşı isyan
dalgası başlattılarvi. Halifenin aldığı bu kararı yeni Halife Hz. Ömer (R.A) da uygulamaya devam
etti. Kendi döneminde İran, Irak ve Suriye’de fethedilen toprakları askerler ve komutanlar
arasında paylaştırmayı durdurdu.vii Hz. Ömer’in (R.A.) bu hareketi kabileleri çileden çıkardı ve
Halife bu topraklarda İslam prensiplerin tamamıyla yaşanması için fedakarlık istedi. Hz.
Ömer’in (R.A.) bu hareketi de Kura tarafından ihanet kabul edildi ve birçok probleme sebep
oldu.

Not düşülmesi gereken bir gerçek de şudur ki Kuralar (sonra Hariciler olarak adlandırıldı) hiçbir
zaman İslam’ın temel eşitlik ve adalet kurallarından yana olmadılar ve her zaman İslam’dan
önceki Pers-Bizans savaşları dönemindeki gibi ayrıcalıklı olmak istediler. Bu kuralları uygulamak
için Hz. Osman (R.A.) daha sonra Kabilelerin Redde savaşları öncesi statüleriyle savaş sonrası
statülerini eşitledi. Tabi bu kabilelerin hiç hoşuna gitmedi.viii
Birçok hadise çıkardılar ve yerli halk Kuraların fitnelerinden bıkıp onları Kûfe ve Irak’tan
sürdüler. Birçoğu Muaviye’nin (R.A.) kontrolündeki Suriye’ye gitti. Muaviye (R.A.) gelenleri
eşitlik ve İslam ahlakıyla ahlaklanmaları için ikna etmeye çalıştı, Allah’a (C.C.), Efendimiz’ e
(S.A.V.) ve Müslüman idarecilere itaate çağırdı. Bu insanlar hiçbir zaman İslam’ın mesajını
anlamak istemediler ve kendilerinin üstün olduğunu iddia ettiler. Muaviye’ye ve Kureyş’ e karşı
olan savaşların içinde oldular.ix Muaviye (R.A) bunun üzerine, “Ben sizi İslam’a davet ediyorum
ama siz Cahiliye’ de (İslam’dan önceki dönem) ısrar ediyorsunuz”x demiştir.

Gayretlerinin neticesiz kaldığını gören Muaviye (R.A), Halife Osman’a (R.A.) şu raporu
göndermiştir:

“Ne zekası ne de İmanı olan bir grup insan bana geldi. İslam onlar için bir yük ve adalet bunları
kızdırıyor. Hiçbir işlerinde Allah (C.C.) Rızası yok ve mesnetsiz konuşuyorlar. Müslümanları
kışkırtmak ve Müslüman olmayanların mallarına el koymayla uğraşıyorlar”xi

Abdurrahman Bin Halit Bin Velit (R.A.), haram isteklerde bulunmamaları, fitne çıkarmamaları,
ve “Şeytanın oyuncağı” olmamaları hususunda uyarmak için gönderildi. Kura, Redde
savaşlarında Halit Bin Velit’ le (R.A.) beraber savaşmıştı ama şimdiki durum politik ve ekonomik
beklenti yönüyle tam karşısındaydı. Kûfe valisi Sad Bin El-As da Halife’ye bunların yanlış
yönlendirildiğiyle alakalı mektup yazmıştır.

Problem üretici bu insanlar Halife Hz. Osman’ın (R.A.) yanına gönderildi. Halife’nin,
komutanların ve valilerin bu insanların isteklerini yerine getirmesi düşünülemezdi. Hz. Osman
(R.A.) Efendimiz’ in (S.A.V.) yaptığı gibi bunlardan yemin aldı ve gitmelerine izin verdi. Ayrıldılar
ve farklı İslam merkezlerine dağılıp isyan hazırlıklarına başladılar. Mısır’a öncelik verdiler.

Aynı zamanlarda Halife Hz. Osman(R.A.), Akdeniz üzerinden Konstantinapol’e (İstanbul) asker
göndermek için hazırlıklar yapıyordu. Muaviye’ye (R.A.) seferler için bir Müslüman deniz
ordusu kurması emredildi. İslam’ın ilk deniz savaşı Zâtü’s-Savâri (Masts) M.S. 655 de , Bizans’a
karşı oldu ve İmparator Konstans’ ın ordusu Müslüman ordusu tarafından imha edildi ve
Konstans Konstantinapol’e geri döndü. xii Zaferden sonra İslam kuvvetleri daha fazla gemi
yapmaya öncelik verdi. Fakat ölümcül trajedi bir sonraki yıl yaşandı ve Hz Osman(R.A.)
Medine’deki Kura kabileleri tarafından şehit edildi. Bizans İmparatorluğu, Müslümanlar içinde
bir grup beklenmedik yeni bir müttefik buldu. Yazılı bir anlaşmaları olmamasına rağmen bugün
bile çıkarların örtüşmesi yönüyle beraber hareket etmektedirler.

Zâtü’s-Savâri (Masts) Deniz Zaferi (M.S. 655).

Hz. Osman’ın (R.A.) katledilmesi Bizans Roma İmparatorluğu’na karşı yapılan askeri hazırlıkları
olumsuz etkiledi. Halife’nin öldürülmesinden Kura (Hariciler) sorumluydu fakat bunlar
kargaşadan yaralanıp halkın kafasını karıştırdı ve Müslümanları fitneyle bölmeye çalıştılar. Hz.
Osman (R.A.) için kısas istemini kasıtlı olarak gündemde tuttular ve propaganda aracı olarak
kullandılar. Müslümanların Halifesi yoktu ve sonrası için bir planları da yoktu. Politik bir boşluk
yaşıyorlardı ve Müslüman önderlerin bir sonraki Halifeyi tayin etme gibi zor bir sorumluluğu
vardı. Bir grup, Hz. Ali’den (R.A.) bu sorumluluğu almasını istedi fakat O (R.A.) gönülsüzce kabul
etti.

Hz. Ali’nin (R.A.) konuşmalarının toplandığı Nehcul Balaga’da (Güzel Konuşma Yöntemi)
aşağıdaki kayıt mevcuttur.

“Ben hiç kimseden biat yemini istemedim fakat onlar benim Emir olmamda ısrar ettiler. Ben
onlara bağlılık yemini etmeleri için elimi uzatmadım ama onlar kendi ellerini bana biat etmek
için uzattılar.’xiii

Hz. Ali’nin (R.A.) İslam’ın yeni Halifesi seçilmesi, Hz Osman’ı (R.A.) katledenler için kötü bir
durumdu. Etrafa şayialar yaymaya ve İslam Devletinde politik düzen yerine Hz. Osman (R.A.)
için kısasta ısrar ettiler. Hz. Ali (R.A.) politik krizlerin çözümüne öncelik vermişti ve Hz.
Osman’ın (R.A.) katillerini cezalandırmakta kararlıydı fakat Hariciler Hz. Ali (R.A.) gibi hakimlik
yapmış bir kişinin sakin bir kafayla kendi entrikalarını ortaya çıkarıp cezalandıracağını
biliyorlardı. Hz. Ali’den (R.A.) önce davrandılar ve Müslümanların kendi aralarındaki ilk savaşa
sebep olacak fitneleri yayarak inananların kafasını karıştırdılar. Sıffin ve Cemel savaşları bu
fitneler neticesinde yaşandı. Binlerce Müslüman birbirini bu savaşlarda öldürdü.xiv
Bu savaşlardan kazançlı çıkanlar sadece Hariciler ve Bizans İmparatorluğu oldu.

Persli Tarihçi Ebu Ali Muhammed Bal’ın Tarikname eserinden ‘Sıffin Savaşındaki kan gölü’ tasviri.

Hz. Ali’nin İslam Halifesi seçilmeden önceki “Beni başınıza idareci seçmek yerine nasihatçi
olarak seçin” isteğindeki belirsizlik ve kendine güvensizlik birçok Müslümanın kafasını
karıştırmıştı. “Beni yalnız bırakın ve daha uygun birisini arayın. Bir çok hadiseyle karşı karşıyayız
ve hem birçok yüzü hem de birçok rengi var, ne akıllar ne de kalpler kabul ediyor. Gökyüzünü
bulutlar kaplıyor, ve yüzler seçilmiyor...Ben her kimi seçerseniz O’nun emirlerine itaat ederim.
Ben sizin için tavsiyeci olmayı Emiriniz olmaya yeğlerim.”xv demiştir.

Bu söylenenler Haricileri daha da cesaretlendiriyordu. Haricilerin propaganda ve yanlış


bilgilendirmeleri neticesinde Peygamber Efendimiz’ in (S.A.V.) yetiştirdiği ashap birbirinin
kanını döküyordu. Avantajı elinde bulunduran Hariciler Sıffin ve Cemel savaşlarında her iki
tarafı da kışkırtıyorlardı.

Sıffin Savaşı sırasında Hz. Ali ve Muaviye meseleyi görüşerek halletme taraftarıydı ama Hariciler
her iki tarafa da isyan ettiler. Hz. Ali ve Hz. Muaviye’yi kışkırtmak ve savaş başlatabilmek için
“Allah’tan başka ilah yoktur” ayetini çarpıttılar ve Hz. Ali’nin (R.A.) Halifeliğini kabul etmediler.
Bir taraftan Hz. Muaviye’nin (R.A.) Halifeye karşı “isyanını” desteklediler diğer taraftan başta
kabul etmiş gibi gördükleri Halifeye hakemlik mevzuunu kabul ettirmeye çalışıp otoritesinin
altını oydular. İste o zaman bu ayrılıkçılar dinden çıkmış ve sapıtmış anlamına gelen Hariciler
(tekili Harici) ismini aldılar.

Hz. Ali döneminde Hariciler ciddi bir tehdit haline geldiler ve Halife bizzat kendisi bu asilerle
savaşmak için ordu hazırladı. M.S. 658 de Naharvanxvi savasında Haricileri bozguna uğrattı.
Haricilerin bir çoğu öldürüldü fakat kaçan bir kaçı üç yıl sonra üçlü suikast planıyla tekrar
sahneye çıktılar. Hz. Ali (R.A.), Hz. Muaviye (R.A.) ve Hz. Amr İbn El-As (R.A.) öldürülmek istendi
ve Müslüman coğrafyasında yeni bir siyasi kriz başladı. Hz. Muaviye (R.A.) ve Hz. Amr İbn El-As
(R.A.) bu teşebbüsten kurtuldu fakat Hz. Ali (R.A.) Kûfe’ de şehit oldu.

Çıkardıkları bu problemlerle Müslümanları bölen Hariciler sonraki yüzyıllarda da durmadılar ve


insanların başlarına bela çıkarmaya devam ettiler. Köktenci ve anarşist Haşhaşilerle (Assassins)
10. asırda birleştiler ve 200 yıl boyunca hem Haçlılar zamanında hem de haçlılardan sonra
İslam dünyasında birçok yıkıma ve ölüme imza attılar. Suriye’nin ve Mısır’ın büyük kumandanı
Selahaddin Eyyubi bir yandan Batıdan gelen Haçlıları durdurmaya çalışırken diğer yandan da
içerde Haşhaşilerle mücadele ediyordu. İlk halifeler zamanındaki gibi Hariciler, Selahaddin
Eyyubi’ye birçok suikast teşebbüsünde bulundular.

İngilizce Assassin (Suikastçı) kelimesinin, Haşhaş uyuşturucusu kullanarak zehirlenmiş kişi


anlamına gelen Arapça Haşhaşin kelimesinden geldiğini bilmek okuyucularımız için enteresan
olacaktır.xvii Cinayetleriyle meşhur olmuş Haşhaşi Düzeni Mezhebi mensupları, Müslüman
coğrafyasında katliama giderken, sabotaj ve terör faaliyetlerini Haşhaş alıp ilaçlı bir kafayla
yapıyorlardı. Bundan dolayı Avrupa dillerinde gizlice ve teröristçe işlenen cinayetleri yapanlara
Assassin yani suikastçı deniyordu. 19. asrın ortalarına doğru bu suikastçıların ideolojisini, orta
çağdaki faaliyetlerini “The History of the Assassins (Haşhaşilerin Tarihi)” isminde bir kitapla
kaleme alan Alman yazar Von Hammer, Müslüman coğrafyasında Haşhaşilerin başarılı olduğu
cinayetleri ve Haçlılar zamanında da neredeyse başarılı oldukları Sultan Selahaddin
teşebbüslerini kitabında anlatır.xviii Selahaddin’in bile bitirmekte başarılı olamadığı bu
suikastçıları 13. asırda Halifeliğin başkenti Bağdat’ı alan Moğol orduları yerle bir etti.

Naşervan savaşında olduğu gibi yine bazıları kaçtı ve ortaya çıkacakları zamana kadar ortalıktan
kayboldular.
Haçlılar döneminde Haşhaşiler birçok kez Sultan Selahaddin’i öldürmek istediler. Hatta uyurken bile
denediler.

Haçlılardan sonra Müslüman dünyası, şiddet düşkünü, ırkçı, siyasi idealleri olan ve Müslüman
dünyasında kontrolü, gücü ve etkinliği elde etmeye çalışan bazen de birbiriyle çatışan iki büyük
şer şebekesiyle karşı karşıya kaldı - Haçlı Siyonistler ve Harici Haşhaşiler-. Dışarıdan Musevici-
Hristiyan Siyonistlerin, içeriden de Hariciye mezhebinin tehditleri, Haçlıların oluşturduğu şiddet
ortamını tekrar getirdi. Haince, şeytanca ve tabi ki bu kanlı şiddetin neticelerini bugünkü
Müslümanlar yaşamaktadırlar.

BUGÜKÜ DURUM :
Ümmetin kaderi üzerinde etkili olabilecek sadece üç Müslüman ülke kaldığını anlamamız lazım.
Bunlar Türkiye, İran ve Pakistan’dır ve Irak, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır diye ülkeler
gerçekte kalmamıştır! Bölgenin jeopolitiği adına üzücü bir durum. Her üç ülke de dağılma
eşiğinde, etkili bir oyuncu olamayacak kadar zayıf ve “Büyük İsrail”’in bir parçası olma
yolundalar.

Birçok tahrip merkezi iç ve dış düşmanlar tarafından hareketlendirildi. Mezhepler, İŞİD, TTP,
FSA, PKK ve diğer Harici çeteler, ABD/NATO/Hindistan’ın planlaması, kontrolü ve askeri
destekleriyle bölgede anarşi çıkarmaktadırlar. Bu zaman Müslüman ümmet için tarihteki en
tehlikeli zaman ve bu büyük hadiseleri anlamak istememektedirler. Türkiye cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün de dediği gibi ‘Müslümanlar bu devirde bir taş devrine itiliyor’!

Kendi Anlatımımızı Oluşturma ve Sunma:

Haricilerin en büyük gücü kandırma stratejilerinin temellerini içeren anlatımlarıdır. Onların bu


hakikatten sapmış anlatımlarını çürütmek an etkili karşı strateji olacaktır. Meselelerin
hassasiyeti ve mezheplerin anlayışları yönleriyle çok hassas olan bu görev sadece Müslüman
dünyasındaki devletlere tevdi edilebilir.
Hariciler bu güne kadar hep “Sünni” olduklarını iddia ettiler ve Şialara, Sünni İslam’ı
gasp eden Haricilerle mücadele fırsatı vermediler.

Haricilik hem Sünniler hem de Şiiler için ortak tehdittir. Her ne kadar kendilerine Sünni ve
Sünni geleneklerini uyguluyoruz deseler de, Hariciler Sünni DEĞİLDİR ve kafir olarak yakalanıp
öldürülmelidirler.

İdealde, Sünni Devletlerin bu konuya eğilip önderler ve alimleri buluşturan bir panel düzenleyip
terörizm, tekfir ve Haricilikle ilgili bir karşı söylem geliştirmeleri gerekmektedir. Bir sonraki
basamakta, Müslüman devletler ve siyaset yapıcılar kuralları belirleyip uygulamalıdırlar.

Politik mutabakat, İsrail gibi istilacı ülkelerle ve Müslüman topraklarını istila eden Hindistan
gibi ülkelerle baş edebilmek için şarttır.

Uluslararası İstihbarat Paylaşımı:

Haricilik, Müslüman dünyasında, düşman kuvvetlerin müdahil olduğu uluslararası bir olgu
haline gelmiştir. Etkili ve bütüncül bir istihbarat paylaşımı Haricilik tehlikesiyle savaşabilmek
için hemen tesis edilmelidir.

Pakistan ve Türk askeri birlikleri sıklıkla tatbikatlar düzenlemektedir fakat açık ve gizli tehditlere karşı
istihbarat birimleri de birbirini korumalı ve paktlar kurmalıdır.
Müşterek Askeri İşbirliği:

Müslüman Dünyası’nın koloniler öncesi ve sonrası son 100 yıllık tarihi şahittir ki Müslüman
ülkelerin egemenliği ve sınırlarının bütünlüğü ortak bir güvenlik işbirliği geliştirmelerine
bağlıdır.

“Büyük İsrail”’i kurmak adına Müslüman ülkelerin egemenliğine tehdit olan


Batı/NATO/ABD’nin Orta Doğu sınırlarını yeniden çizme girişimi tekrar başladı. Irak, Libya,
Tunus, Suriye, Yemen, Somali etkisizleştirildi. Pakistan İleri seviye saldırı altında. İran ve Türkiye
bir sonraki hedefler listesinde.

Bugün bu ülkelerden hiçbiri askeri tehditleri kendi başına savuşturacak kapasitede değildir.
Müslüman ülkeler NATO’ya benzer bir askeri güç kurmak zorundadır. Müslüman Dünyasın
jeopolitik meselelerinden dolayı bütün ülkelerin katılımı zor olsa da, Pakistan, İran ve Türkiye
savunma uzmanlarını, düşünce kuruluşlarını ve askeri önderlerini bir araya getirerek bir ittifak
kurmalı ve İslam dünyasına gelecek iç ve dış tehditlere buradan cevap vermeli, insani güvenlik
operasyonlarını buradan yapmalıdır. Müslüman barış gücü mutlaka hayata geçirilmelidir.

Haricileri Dağıtma Stratejisini Anlama:

Bir önceki bölümde anlatıldığı şekliyle Hariciliğin geniş bir çerçevesini çizer ve bugüne etkilerini
sıralarsak.

1. Stratejileri yönüyle bakarsak, Hariciliğin doğal iki çeşit tehdidi var. İdeolojik odak
olmasıyla beraber askeri bir tehdit. Hiçbir ülke/ordu bu iki realiteyi göz ardı ederek bir
karşı strateji geliştiremez.

2. İdeolojik taban Kur’an ve Sünnet etrafında gibi görünmekte fakat kaideleri saptırılarak
oluşturulmuştur. Şeriat kurallarını sadece kendi şiddet ajandalarını gerçekleştirme adına
kullanıyorlar ve İslam ve Müslümanların refahı adına bir faydaları yoktur.

3. Her dini kırılmada, İslam’ın Cihat ve Halifelik gibi ideallerini gasp etmeye çalıştılar.
Müslümanların canları, malları ve şereflerinin onlar için helal olduğunu ilan ettiler ki bu
tamamen İslam kurallarına zıttır.

4. Gün yüzüne ne zaman çıktılarsa hep İslam ülkelerine ve milletlerine karşı savaşmışlar,
fakat savaş alanlarından bozguna uğramadan hep kaçmışlardır. Tekrar gruplanıp
devletlere karşı kaos planlarının hep içinde olmuşlardır.

5. Hariciliğin hayatta kalması Müslüman ülkelerin ve milletlerin içinde çıkaracakları iç


karışıklıklara, mezhepsel, etnik & dini savaşlara bağlıdır. Müslüman ülkelerdeki iç
savaşlar ve mezhep çatışmaları sadece Hariciliğin mevcudiyetini devam ettirmesine ve
yayılmasına hizmet etmektedir.

6. Mevcudiyetlerini devam ettirme adına kandırma sanatında ustalaşmışlardır.


Kurbanlarının zihinlerini kontrol adına uyuşturucu ve kadın gibi illüzyonları dahi
kullanmaktadırlar. Onları engelleyebilecek İslam liderlerini ortadan kaldırmakla sadece
politik ve mali çıkarlarını korumuyorlar, üzerine kendi tabanlarını da bir arada
tutmaktadırlar.

7. Kafir güçler (Bizans ve Roma İmparatorlukları) Haricileri sadece üretmediler aynı


zamanda bugüne kadar desteklediler de. Bu yardımlaşma hala devam etmektedir ve bu
ilişkiyi anlamadan yapılan stratejilerle problemin üstesinden gelmek sadece hayaldir.

Savaşlara Bakış & Haricilik:

21. yüzyılın karmakarışık jeopolitiğinde, savaşların doğası değiştiği gibi bu savaşlara desteğin
Yol ve Yöntemleri de değişiklik gösterdi. Zamanın Modern savaşlarında politik, dini ve askeri
çizgiler bulanıklaştı. Açık görünen tehditlere kolayca yapılabilen müdahale komplike bir hal
aldı. Bunun gibi birçok sebepten dolayı yeni nesil savaşı “4.Kuşak Savaş” (4th Generation
Warfare) veya 4KS (4GW) olarak sınıflandırdık.

Savaşların tarihsel gelişimini gösteren zaman çizelgesi.

En basit tarifiyle 4. Kuşak Savaş, hedefteki ülkenin içinde politik ve psikolojik karışıklık çıkarma
adına devlet-dışı şiddet elemanları kullanılmasıdır. Düşman gruplar arasında güvensizlik
çıkarmak ve belirsizliği körüklemek 4. Kuşak savaşların parçasıdır. 4. Kuşak savaşlar, iki ülkenin
karşılıklı fiziki savaşından farklıdır. 4KS düşmanı psikolojik olarak bitirme hedefli, fiziki
görünmeyen tamamen asimetrik bir savaştır. Bu savaş modelinde asıl hedef ülkenin birliği ve
bütünlüğüdür. Milletin birliğini parçalamak, halk arasında güvensizlik yaymak Pakistan gibi bir
ideal etrafında toplanan ülkeler için en etkili savaş yöntemidir.
Taktik seviyede, geri planda silahlı terörist grupları destekleyerek saha operasyonları ve politik
sistem, medya ve sivil toplum kuruluşlarındaki elemanlarıyla çeşitli manevralar yaptırarak
hedeflere ulaşılmaya çalışılmaktadır. 5. Kuşak bilgi ve politik savaş, ülkeyi destekleyenlere ve
silahlı kuvvetlere karşı gazetecilerin ve çeşitli hainlerin
teslimiyet, kargaşa ve geri çekilme düşünceleri
pompalamasıyla moral çöküntüsü yaşatma çabalarıdır.

Her fırsatta ekonomik manipülasyon yapma bu tip savaşın


bir malzemesidir. Kırılgan ekonomi bu tip savaşta
manipülasyonu hızlandıran, sivil itaatsizliği artıran bir
etkendir ve her zaman 4KS’ın bir parçası olmuştur.

Pakistan’dan Orta Doğuya oradan Kuzey Afrika’ya kadar


bütün İslam memleketinde yaralarımızdan damlayan Birleşik
İslam Devleti veya İslam Hilafeti idealimizi köreltmek adına,
Müslümanlar arasındaki eski savaşların körüklenmesi,
politik, dini, mezhepsel ve ekonomik olarak parçalanmasıdır.
Müslüman milletleri dağıtma adına içimizde şiddet çıkaran,
Pakistan’da, 4KS hakkında ileri
Haçlıların ve Hindu Siyonistlerin desteklediği Haricilerdir. seviye güvenlik ve tehdit analizi
yapabilen ve çok yünlü mücadele
1990’da Komünizmin çökmesi, Kapitalizmin ve Demokrasinin stratejileri sunan tek kurum
başarısızlıkları, insanların yeni bir politik ve finans sistemi BrassTacks’dır.
arayışına itti. İslam, Haçlıların 100 yıllarca önceden bu güne
kadar Müslüman topraklarında mücadelelerine rağmen sağlam bir politik ve ekonomik model
olarak varlığını korudu. İslam’ın uygulanması batı için ciddi bir tehdit, Siyonistler için de
Müslüman toprakların kalbinde kurulacak “Büyük İsrail” hayalinin bitmesi demektir.

9/11 hadisesinden hemen sonra Müslüman ülkeleri parçalayacak yeni bir 4KS stratejisi
yürürlüğe koyuldu ve maalesef, bu savaşın derinliğini ve gizli unsurlarını analiz edebilecek çok
az Müslüman analizci mevcut.

Amerika, “Terörizme karşı global savaş” adıyla Batı Asya’da, Orta Doğuda ve Kuzey Afrika’da
büyük bir savaş başlattı. Temelleri uluslara dayanan ülkeler, dini kullanan militanların
şiddetleriyle ve terörizmle sarsıldı.

Başlangıçta birkaç dini grubun kabile ve mezhep tabanlı savaşı gibi görünen olaylar bölgenin
jeopolitiğini bozdu ve devletleri zayıflattı. Aradan geçen 13 yıldan sonra bu kanlı savaşların yeni
ve doğal olmadığı anlaşılmış oldu.

Haricilerin ve diğer şiddet unsuru grupların bugünkü krizlerdeki rolünü daha iyi anlayabilmek
için bu savaşın yıkıcı şiddetten en çok etkilenen iki ülkeyi gelin analiz edelim, ve bu ülkelerde
olanlar bize örnek olsun.
ÖRNEK OLAY: IRAK
Bugün, Balfour deklarasyonundan yaklaşık yüz yıl sonra İsrail tekrar sınırlarını genişletmek
istiyor. 1. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra İsrail Eyaleti ilan edildi. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra
da, 1948 de İsrail Devleti ilan edildi ve yeni savaş ilanıyla Suriye, Irak, Mısır, Lübnan ve hatta
Suudi Arabistan’da “Büyük İsrail”’ i kurmak için çalışmalar başladı. Müslüman Devletlerin
dağıtılması “Büyük İsrail” ’i gerçekleştirmek için en kritik hedeftir.

İsrail’in “vaat edilmiş” toraklarını gösteren ve kurulmak istenen “Büyük İsrail” in haritası
internetten bulunabilir. Bu bölge Bağdat’ın kuzey kısmından Kürdistan üzerinden Suriye’ye,
İsrail’i de içine alarak Mısır’ın büyük bir kısmını içine alıp, Medine’yi de içine alacak şekilde
sınırları çizilmiştir. Birinci Dünya savaşı esnasında Osmanlı İmparatorluğu’nu dağıtmak için nasıl
“Arap” kabileler kullanıldıysa bugün de Müslüman devletleri parçalamak için bu “Müslüman”
gruplar kullanılmaktadır. Aynı oyun, aynı taktik. Amerika, İsrail ve İngiltere hiçbir zaman “Büyük
İsrail” in kalbinde bir “Halifelik” kurulmasını istemeyecektir.

“Büyük İsrail”- Haritada görüldüğü gibi Suriye, Ürdün, Irak, Suudi Arabistan ve Mısır’ı kapsamaktadır.
İsrail’in yakın tarih boyunca sınırlarını genişletmesi inkar edilemeyecek bir gerçek.

1991-92 yıllarında Körfez savaşından sonra Suudi Arabistan tamamen bir Amerikan kolonisi
haline geldi. Amerikan askerleri geçici olarak korumaya geldi ve kalıcı oldular. Birinci Körfez
savaşı sadece Irak’ı hedef almadı, onlarca yıl süren yaptırımlar neticesi açlık ve hastalıklarla
kırılan Irak halkını da hedef almıştır. Nihayetinde 9/11 sonrası Irak parçalandı ve iç savaşla
halklar birinden ayrıştırıldı. Irak içinde bir otonom Kürt bölgesinin oluşturulması ve Harici
çetelerden oluşan İŞİD, Irak’ın bu kaderini perçinledi.
Günümüzde ABD/NATO’nun hain planlarında başarılı olabilmeleri ve İsrail’in sınırlarını
genişletebilmesinde Hariciler kritik bir rol oynamaktadır. Suriye ve Irak’ta iç destek olmadan
hain planların gerçekleşmesi çok zordur.

El Bağdadi kendi halifeliğini ilan edince ABD, İngiltere ve İsrail, İŞİD’ in gerçek bir İslam tehlikesi
olduğunu ilan ettiler. Hakikat bunun tam tersi. Tıpkı “Irak’taki Kitle İmha Silahları” gibi
insanların algılarıyla oynamak için İŞİD’ in koreografisi ve medya desteği aynı batılı güçler
tarafından dikkatlice hazırlandı.

Halihazırda Müslüman dünyasında meşru bir Halifelik yok fakat daha sonra bir kere daha
model olarak İslam dünyasında kullanılmayacağı anlamına da gelmiyor. Şu anki Harici dalgası
İslam tarihindeki en tahrip edici dalgadır. Sadece Müslüman topraklarını gasp etmiyorlar,
sadece Batı’nın “Büyük İsrail” ’i kurmasına yardım etmiyorlar, sadece Müslüman Kadınları
istismar etmiyorlar, sadece kütüphaneleri yakmıyorlar, sadece Peygamberlerin mezarlarını
patlatıp tahrip etmiyorlar; aynı zamanda İslam’ın tamamını gasp ediyorlar; aynı zamanda İslam
Medeniyetinde sahte halife çıkararak, Haricilik adı altında İslam’ı şiddet yanlısı politik ve dini
bir inanış olarak gösteriyorlar.
Müslüman gençlerin aklını çelmek için bir İngiliz Psikolojik-Operasyonu. Avrupa milletlerine İslam’ı ve
Halifeliği bir şeytan gibi gösterme stratejisi.

Enteresandır, bütün İŞİD videolarında oyuncular İngiliz şehirlerinden toplanan gençlerdir. Hepsi
El Muhacirin adlı bir organizasyon tarafından MI6’nın kontrolü altında devşirilmiştir. Açıktan
İngiltere’de İŞİD’ e sempatizan toplayıp, Batılıları keseceklerini Batı’da haykırmaktadırlar.
Gençleri Suriye ve Irak’ta Şiilere karşı savaşa davet ediyor ve İslam dünyasında mezhep
savaşlarını tetikliyorlar. İngiliz devleti, polisi ve gizli servisinin desteğiyle İŞİD, cami çıkışlarında
broşür ve kitapçık dağıtarak açıktan Müslümanları Suriye ve Irak’ta “Cihat” ’a çağırmaktadır.
İngiltere, devlet politikası olarak Harici teröristler için adam toplamakta ve göndermektedir.

İngiltere ve Avrupa bu stratejiden birçok kazanım sağlamaktadır. Kendi ülkelerinde yaşayan


Müslümanlar arasında kimlerin militan düşünce yapısına sahip olduklarını uzun zamandır
belirlemekte ve ayrıştırmaktadır. Belirlediklerini tek yön biletle Suriye’ye göndermektedirler.
Uyguladıkları bu stratejinin birçok amacı vardır. İngiltere ve Avrupa devletleri hem kendi
ülkelerindeki bu şiddet eğilimli kişilerden kurtulmakta, hem de Müslüman ülkelerde mezhep
savaşlarını körüklemektedirler. Müslüman devletler, içeriden yine Müslümanlar tarafından
tahrip edilirken Batı sorumlu olarak görünmemekte ve “Büyük İsrail” ideallerine, Müslüman
ülkeleri dağıtarak bir adım daha yaklaşmaktadırlar. İngiltere medyasında 100.000 cihatçının
Suriye’ye gönderilme isteği bile yazıldı!

Avrupa Birliği, İŞİD’ e karşı Kürt militanlarının silahlandırılmasını kabul etti.xix Batının neden İŞİD
’e karşı demokratik Irak devletini desteklemediği de (Saddam’dan sonra kendi getirdikleri)
büyük bir sorudur. Bu sorunun cevabı aslında Orta Doğu’nun korkunç jeopolitiği hakkında bize
bilgi vermektedir. Batı stratejilerinin temelinde otonom militan grupları silahlandırıp önce
kendileri arasında savaştırarak, Suriye ve Irak otoritelerini zayıflatmak ve “Büyük İsrail” in
kurulmasına yardım etmek vardır.
Bunlar sadece ardı ardına gelen krizlerin politik dinamikleridir. Batının asıl hedefi İslam
medeniyetini, ideallerini ve inancını sadeleştirip bozmaktır. Dünyanın bakışında Avrupa’da
yaşayan Müslümanlar bile terörist algısı oluşturma isteğindeler çünkü İŞİD videolarında bile
kafa kesenler Manchester ve Birmingham dan gelen kişilerdir. Batı tek taşla kuş katliamı yapma
hevesinde ve İslam’ı bozup Orta Doğuyu parçalama adına Harici İŞİD, onlar için sadece
kullanışlı bir araç niteliğindedir. Harici İŞİD, kendisini Sünni olarak nitelendirmekte ve Sünniliği
gasp ederek Müslüman dünyasında büyük bir mezhepler savaşı çıkarma derdindedir.

Washington, Suriye’deki “ılımlı direnişi” destek adı altında İŞİD’ e 500 milyon $ yardım
yapmıştır.xx “Ilımlı” tabirini, İŞİD’ e yaptıkları yardımı kamufle adına kullanmaktadırlar.

CIA, strateji olarak, Guantanamo Körfezinden, Müslüman ülkelerde yapacağı örtülü


operasyonlarda kullanmak adına militan devşirmektedir. Abdullah Mesut, TTP’nin kurucusu,
tam 3 yıl Guantanamo körfezindeki hapishanede kaldı. 2004 yılında serbest kaldıktan sonra CIA
desteğiyle TTP’yi kurdu ve Pakistan’a karşı kırsalda asimetrik bir savaşa başladı. Benzer şekilde,
Ebu Bekir Bağdadi, İŞİD’in başı, Guantanamo’dan tahliye oldu ve TTP Pakistan’da ne yapıyorsa
o da Suriye ve Irak’ta tamamen aynısını yapıyor.
Siyonist güçlerle Tekfirci Haricilerin arasındaki hain bağ TTP ve İŞİD hadiselerinde bütünüyle
açığa çıkmaktadır.

Suriye’den Irak’a İŞİD teröründe Amerika hep resmin içinde oldu.

Yukarıdakiler soldan sağa: ABD Başkan Yardımcısı John Kerry 2. Cenova Barış Konferansında konuşurken,
arkasında “muhalif” delegasyonunu organize eden ABD Suriye Büyükelçisi Robert Ford. Ortada: Robert Ford
kuzey Suriye’de Mayıs 2013’te,Batı tarafından destekli Özgür Suriye Ordusu komutanlarından Albay Abdul-
Jabbar’la beraber Halep Askeri Konseyini ziyaret ederken. Sağda: Ağustos 2013’ün sonlarında Albay Abdul-
Jabbar İŞİD Emir’i Ebu Jandal’ın Askeri Havaalanını ele geçirmesini tebrik ederken.

Siyonist güçlerle Tekfirci Haricilerin birlikteliğine başka bir delil.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 100 den fazla hadisinde Sünni İslam dairesi içinde görünecek,
İŞİD adlı Hariciler hakkında uyarılarda bulunmuştur! Birçok sahih hadiste ve Naim Bin Hamad’ın
hadis kitabı gibi birçok hadis kitaplarında geçmektedir ve bu kitaplar referans olarak
alınmaktadır.
Efendimiz (S.A.V) Irak’la ilgili bir grup Haricinin orada “devlet” kuracağını söylemiştir (Hadiste
devlet olarak geçmektedir). İŞİD aynı zamanda kendini İslam Devleti olarak tanımlamaktadır.
Efendimiz (S.A.V) aynı zamanda onların kendini içinde şehir ismi bulunan “künye” (Kod adı-
Takma ad) ile çağıracağını belirtmiştir ki Ebu Bekir Künye ve Bağdadi de şehrin ismidir.

Hadislerde belirtildiği gibi- Hariciler Devlet kurmak için genç beyinleri zehirliyorlar.

Aynı şekilde, Ebu Mus’ab Zerkavi- Ebu Mus’ab künyesi ve Zarka da şehrinin ismidir.
Efendimiz(S.A.V) aynı zamanda “onların kalpleri taş ve demir gibi olacak (Acımaları olmayacak)
ve saçları kadın gibi uzun olacak” demiştir. Efendimiz(S.A.V.) aynı zamanda onların şiddeti ve
acımasızlığından dolayı normal insanların evlerinde saklanacağını ve onlara karşı gelemeyeceği
uyarılarında bulunmuştur. Daha sonra Allah’ın (C.C.) bu grupları birbirlerine düşeceğini ve
kaderlerinin Allah’ın elinde olduğunu söylemiştir.

Efendimiz (S.A.V) başka bir hadiste Haricilerin Şam’ı alacağından bahsetmiştir. Hâlâ Şam’ı
fethedemediler ama ABD Başkanı Obama savaş bölgesinin Irak’tan Suriye’ye yani SİHA’ lar ile
savaşı Afganistan’dan Pakistan’a kardırdıkları gibi kaydıracaklarını belirtmiştir. Daha önce nasıl
AF-PAK savaşı olarak adlandırılmışsa ileride Orta Doğu’da SY-RAK savaşı ismini alacaktır.
Hariciler her iki savaşta da CIA/Siyonistlerin anahtar gücü olacaktır.
SYRAK

SYRAK-CIA’ in yeni savaş alanı sınırları. AF-PAK’ a cevap!

ÖRNEK OLAY: PAKİSTAN


Pakistan’ın coğrafi stratejik konumu, nükleer kapasitesi ve en önemlisi İslami hedefi onu bütün
Müslümanların doğal bir hamisi, koruyucusu ve kardeşi yapmakta, ve doğudaki ve batıdaki
İslam’a karşı bütün güçlerin de doğal düşmanı yapmaktadır. Pakistan bir taraftan içte birçok
problemlerle boğuşurken diğer taraftan da dünyanın nükleer silahlarla donatılmış 5. büyük
ordusunu kurmayı başarmıştır. Müslüman dünyasında Hindistan, İsrail ve Sovyetler Birliği ile
çarpışan ve her üç ülkenin de uçaklarını düşüren tek ordu Pakistan ordusudur.
Siyonist güçlerin bütün dünyada İŞİD ’le beraber kullandığı acımasız ve zalim bir diğer terör
örgütü ise TTP ’dir. 2005 yılında CIA ve Hindistan RAW direktifi ve kontrolüyle kurulan TTP,
Tekfir ideolojisi altında Deobandi militanlarını şemsiyesi altında toplamakta ve Pakistan’a karşı
savaşmaktadır. TTP Hindistan tarafından desteklenmekte ve içerisinde Pakistanlı, Arap, Özbek
ve Afgan Deobandi militanlarını barındırmaktadır.

Kendi harici stratejisini takip eden TTP, Pakistan milletini hain ilan etmiş ve Pakistan devletine
karşı acımasız ve şiddetli bir savaş ilan etmiştir. Daha fazla moral gücü ve dini meşruluk
kazanabilmek için Afganistan içinde ABD ye karşı savaş ilan etmiş ve Pakistan’ın kabileler
bölgesinde kendine birçok savaşçı toplamış ve Pakistan’a karşı yoğun bir savaşa girişmiştir.
Geçen 9 yıl boyunca Afganistan’daki ABD askerlerine tek kurşun sıkmamış ve Pakistan’daki
Müslümanları, Devleti, özellikle Pakistan ordusunu ve istihbarat servislerini hedef almıştır.
Başlangıcından bugüne 100.000 e yakın Pakistanlı bu şiddet ve terör dalgasında öldürülmüştür.

TTP’nin, Hindistan/İsrail’e yardım için Pakistan silahlı kuvvetleriyle savaşı.

2004 yılında TTP merkezini Güney Veziristan’ da, Afganistan sınırında, kabilelerin yönettiği
Pakistan topraklarında (FATA-Federally Administrated Tribal Areas) kurdu. Daha sonra
etkinliğini diğer kabile bölgelerine yaydı. Birçok Pakistanlı güvenlik görevlisinin soğuk kanlı TTP
teröristleri tarafından kafaları kesildi. Bununla beraber Pakistan, TTP ’li teröristlerle canlı
bomba olgusuyla tanıştı. Pakistan devleti TTP’yi terörist bir yapılanma olarak ilan etti. 2009
yılında Pakistan TTP ’li teröristlere karşı Güney Veziristan’ da savaş ilan etti ve TTP’nin
Veziristan’da kurduğu eyaleti kanunsuz ilan etti. 2014 de tekrar Pakistan TTP teröristlerine
karşı Kuzey Veziristan’da savaş ilan etti. TTP şimdi kaçıyor ve Pakistan ordusu kovalıyor ve
ellerindeki bütün yerleri geri alıyor.

Pakistan ordusunun TTP’ ye karşı operasyonlarında ele geçirilen kanıtlar TTP militanlarının
Harici olduğunu kanıtlar niteliktedir. Savaş planlarının, stratejilerinin, söylemlerinin,
taktiklerinin hep Haricilik merkezli olduğu görülmüştür. Müslüman savaşçılar olduklarını iddia
ediyorlar ama Siyonistlerin elinde, İslam ideallerini imha etmek için çalışıyorlar. Tek nükleer
İslam ülkesini dağıtmak da hedefleri içinde.

4. Nesil savaşın hedeflerinde biri de hedefteki ülkenin sosyal ve politik olarak felce
uğratılmasıdır. Irak’ta gördüğümüz gibi, birçok bozma odağı Pakistan’da da aktive edildi.
TTP’nin FATA’ da yaptıkları bunu doğruluyor. TTP öncelikle bu bölgede etkin sosyal ve politik
liderlerini etkisiz hale getiriyor. Liderlerin ortadan kaldırılması halkta korku ve ümitsizliğe sebep
oluyor. Aynı strateji şu anda SYRAK bölgesinde uygulanmaktadır. Politik liderlerin eksikliği
ülkede hukuksuzluk atmosferi oluşturuyor ve kaosa sebep oluyor, TTP bunlara gönüllü destek
veriyor, ülkeyi kan banyosuna çevirenlere silah, militan ve eğitim desteği veriyor. Swat,
Hariciler tarafından ele geçirilen Pakistan’daki ilk şehirdir. 2009 da Pakistan bu şehri
bağımsızlaştırmak için çok kanlı bir savaşa girmiştir.

Pakistan’daki Harici olgusu ve isyanlar, Orta Doğu’da karşılaşılan dini ve mezhepsel


tehditlerden daha farklı ve karışıktır. Hindistan yarımadasında çözülemeyen bir Keşmir sorunu
karmaşıklıkta başrol oynuyor ve oynayacaktır. Güney Asya’da hegemonya oluşturma
Hindistan’ın idealidir. Pakistan, Hindistan için sadece bir askeri rakip değil aynı zamanda
“Büyük Hindistan” hayallerine de engeldir. Bu engeli ortadan kaldırmak için Hindistan
1947’den bugüne gayret etmektedir. Hindu Siyonistler tarafından Pakistan hiçbir zaman
bağımsız bir ülke olarak kabul edilmemiştir.

Büyük Hindistan haritası- Malezya’dan Afganistan’a Hindistan İmparatorluğu

Hindistan Politikası 1971 de Doğu Pakistan’ın ayrılmasıyla büyük bir kırılma yaşadı. Hindistan
destekli Mukti Bahini teröristleri ayrılmada merkezi rol oynadı. 1971 den bugüne Hindistan
Pakistan’ı küçük etnik devletçiklere bölme gayretindedir.
Sadece bugün, Hinduların yanındaki tek dini grup olan Hariciler Pakistan devletine aralıksız
saldırmaktadırlar. TTP’nin Harici terörist militanları CIA ve Hint gizli servisi RAW ’ın kullandığı
paralı askerlerdir.

Yaklaşık 100.000 Pakistan askeri Afgan sınırına yerleştirilmiştir ve Kabil-Hindistan destekli TTP
teröristlerinden Arap teröristlere ondan Özbek hainlerine kadar geniş bir yelpazedeki
düşmanlarla savaşmaktadır.
ABD ve İsrail kendi ajandalarına göre Pakistan’a saldırırken, Hindistan’da aşağıda belirtilen
hedeflerine ulaşma isteğindedir;

1. Pakistan’ı başarısız bir ülke olarak diz çöktürmek.

2. Çökmüş bir ülke olduğunu ve Pakistan’ın elindeki nükleer gücün ‘yanlış’ ellere
geçebileceğini ilan etmek.

3. Çökmüş bir ilke ilanından sonra uluslararası güçleri kullanarak Pakistan’ın nükleer
güçten arındırılmasını sağlamak.

4. Zayıf ve nükleer gücü olmayan bir Pakistan’ı kabilelere bölüp, Akand Bharad adını
verdikleri “Büyük Hindistan” hayallerini gerçekleştirmek.

Nasıl İŞİD ‘Büyük İsrail’ in kurulmasına yardım ediyorsa, TTP’de Hindu Siyonistlerin ve CIA’in
“Büyük Hindistan” hayaline ve “Pakistan’ın bölünmesi” planının gerçekleşmesine hizmet
etmektedir.

Hindistan için ilk adım Pakistan’ın nükleerden arındırılmasıdır ve bunun için gereken ABD/Batı
desteği de gelme yolundadır. TTP’nin devamlı Pakistan’a saldırmasıyla yapılan propaganda
Pakistan’ın nükleer silahlarının güvende olmadığı efsanesini yaymaktadır. BM nasıl Iraktaki
sahte Kitle İmha Silahlarıyla ilgili harekete geçmişse Pakistan’a da “güvenli” nükleer silah
operasyonu başlatmasını beklemektedir.

Bir sonraki basamak Pakistan’ı fiziki olarak bölmek ki şu an nükleer güçten dolayı mümkün
değil. Pakistan’ın nükleerden arındırılması İsrail, Amerika ve Hindistan’ın ortak dış politikasıdır.

TTP isyanı sürekli gönderilen mali destek, silah, ve “Müslüman Militanlar” ve “Arap
Mücahitler” veya “El- Kaide” adı altındaki ajanlarla devam etmektedir. İsrail’in MOSSAD’ı ve
CIA, Arap bağlantısını sağlarken, Hint RAW ve Afgan RAMA Deobandi TTPlileri, Özbekleri ve
yerel Peştu ve Pakistanlı teröristleri kontrol etmektedir.

Savaşa fiili destek vermesinin yanında Tekfirci Hariciler Irak ve Pakistan’da mezhepler savaşını ateşlemek için
gayret göstermektedirler. Hem İŞİD hem de TTP Şii Müslümanları öldürerek Müslüman toplumda derin
çatlaklar oluşturmaktadırlar. Pakistan’daki bir başka tekfirci terörist grup LeJ de şimdi Harici TTP ile beraberdir.
Pakistan devletine karşı ırkçı dini ideoloji tekfir, Ayman El-Zevahiri ve Ebu Yezit gibi Arap ajanlar
tarafından içimize sokulmuştur. TTP gibi yerel terörist gruplar, Özbekistan merkezli İslami
hareket kılıflı Komünist diktatör Raşit Dostum’ un çeteleri tarafından desteklenmektedir. SSP
ve LeJ gibi Pakistan kaynaklı mezhepçi terörist gruplar TTP kadroları tarafına devşirildi ve
koruma altına alındı, Şia karşıtı militanlık yerine Devlet karşıtı, Pakistan karşıtı hale getirildiler.
Pakistan karşıtı tüm terör gruplarının merkezi Afganistan’daki CIA, MOSSAD, RAW ve RAMA arı
kovanıdır. Pakistan’da mevcut hemen her Deobandi teröristinin merkezi Hindi destekçisi Darul
Ulum grubudur ve Hindistan’da ve Pakistan’da yerleşimleri çoktur.

4KS konseptinin her yüzü Pakistan idealine ve devletine farklı tehditler oluşturma üzerine
kurulmuştur. Maalesef, Pakistan’ın çıkardığı kanun ve kurallar, tehditlerin kökünü
kurutamamıştır ve 4KS ’na karşı başarısız olmuştur.

Sadece askeri tabanda bir çözüm problemlerin çözümünde ümit olabilir. Pakistan ordusu Kuzey
Batı FATA bölgesinde Harici teröristlere karşı başarılı olmuş ve hepsini Afganistan’a sürmüştür.
Bu başarı kazanılırken çok büyük bedeller ödenmiştir fakat aynı zamanda Pakistan ordusu
Haricilere karşı ideolojisini geliştirmiş ve terörist grupları kayıt altına almıştır. Haricilik sadece
bir askeri tehdit DEĞİLDİR. Öncelikle alimler tarafından desteklenecek güçlü İslami
argümanlarla ideolojilerinin yıkılması ve oluşturdukları paralel İslam algısının yanlışlığının
gösterilmesi gerekir. Argümanları yenilince savaş alanında yenilgileri kaçınılmazdır.

İçte kazanılan bunca başarıya rağmen Afganistan sınırları içindeki gizli NATO/ABD
desteğinden dolayı mutlak bir başarı kazanılamamaktadır. Şiddet içeren bir ideoloji
olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir, Pakistan’a karşı tekrar ortaya
çıkmaları sadece zamana vabestedir!

SONUÇ:
21.yüzyıl savaşlarında, terörizm olgusu stratejik bir silah olarak kullanılmaktadır ve en çok
etkilenen ise İslam Dünyasıdır. Bu dönüşümde coğrafyanın tarihinde yaşanan olaylar, dahili,
harici, doğal ve bölgenin jeopolitiğindeki değişimin iç dinamiklerinin etkisi büyüktür. Müslüman
dünyası büyük bir kasırganın ortasındadır. Müslüman memleketler 100 yıl öncesi nasıl
parçalanmışlarsa şimdi de yeni bir parçalanma dalgasının eşiğindeler. Büyük İsrail’in taşları
döşeniyor.

Müslümanlar, bir yandan vatanlarını işgal eden zalimlerle uğraşırken diğer yandan bunların
desteklediği TTP, İŞİD, El-Kaide gibi terörist çetelerin merhametine bırakılmıştır. Sadece
Müslüman ülkeler değil İslam Medeniyeti de varoluş mücadelesi vermektedir. Bu krizlerin
temelinde Müslümanların bugünkü politik düzenin dinamiklerini ve geçmişini anlamaktan
yoksun olması ve batılı güçlerin başlattığı 4. Kuşak Savaş’ın bir kolu olan ve düzenimizi bozmak
adına içimize soktukları maşası Hariciliği anlayamamak yatmaktadır.

Bu jeopolitik uçurumu tırmanmak için, Müslüman Dünyası kendi özündeki politik dinamikleri
ortaya çıkarıp birliğini sağlamalıdır ve aynı şekilde bugünkü politik şeytanların da geçmişte
gizledikleri köklerini de açığa çıkarmalılardır. Müslüman topluklarında çıkan sorunlar basit
kanun düzen sorunları değildir. Sadece petrol boru hattı güzergahı problemi değildir. Sadece
Irak’a, Suriye’ye veya İran’a karşı savaş değildir. Müslüman Ümmetine karşı topyekûn bir
savaştır.

Haricilik, İslam’ın ideallerini, maneviyatını, politik ve finansal düzenlerini bozup yerine “Büyük
İsrail” ve “Büyük Hindistan” kurma hayallerinin bir parçasıdır. Hep birlikte Politik ve ideolojik
temellerde bir hareket stratejisi belirlemek şu an için en acil ihtiyaçtır. Müslüman elitler bunu
sonra anlayacaktır ve acil müdahale şarttır.
Kriz benzersizdir. Çözümü de benzersiz olacaktır.

*****************************************

NOTLAR:
i Abdul-Kareem, “European
colonialists conspired to destroy the Khilafah state”, Khilafah.com,
March 2007, http://www.khilafah.com/index.php/the-khilafah/issues/84-european-
colonialists-conspired-to-destroy- the-khilafah-state
Wikipedia, “Decline of Ottoman Empire”,
ii

http://en.wikipedia.org/wiki/Decline_of_the_Ottoman_Empire

Mark Zepezauer, “Boomerang:How our covert wars have created enemies across the Middle East and
iii

brought terror to America.”, Common Courage Press (November 1, 2002) , P. 110 (excerpt given at
http://www.thirdworldtraveler.com/Zepezauer_Mark/SaudiArabia_Boomerang.html

David Eggenberger, "An Encyclopedia of Battles: Accounts of Over 1,560 Battles from1479 B.C. to the
iv

Present", Dover Publications (1985)


vHussam S. Taimani, “Modern Intellectual readings of the Kharijites”, (Peter Lang Publishing, New
York) P. 62
http://books.google.com.pk/books?id=F2F92guvrgAC&printsec=frontcover&dq=Modern+Intellectual
+Readings+of +the+Kharijites++By+Hussam+S.+Timani+ebook&hl=en&sa=X&ei=F-
L5U6jJA6Gj0QWu1IGgAQ&ved=0CBoQ6AEwAA#v=onepage&q&f=false
vi Ibid P. 65

vii Mohammad Abbas, “Good Governance in Islam”, Oct. 2010 http://www.cssforum.com.pk/off-topic-

section/islam/49239-caliph-al-farooq-hazrat-umar-ibn-al-khattab-ra-35.html
viii Aisha Bewley, “Mu'awiya: Restorer of the Muslim Faith”, (Dar al Taqwa), 2002 P. 13-14
ix Ibid P.15

x Ibid P.15

xi Ibid P.17


Waren Treadgold, “A History of the Byzantine State and Society”, (Stanford university Press, Oct 1,
xii

1997) P. 314
xiii Nahj ul Balagah, Letter #54.

25,000 were killed in Ali’s forces while 45,000 were killed from Muawiyah's forces. For further
xiv

details see. Gibbon, Edward. The History of the Decline and Fall of the Roman Empire. Ch. L, Page
98. New York: Fred de Fau and Co. Publishers (1906). P.116
xv Nahj ul Balagah, Sermon# 91.

xvi
For detailed study of Battle of Naharwan, visit
http://playandlearn.org/reader.asp?Type=History&fn=107
xvii McCarthy, Kevin M. , “American Speech” Volume 48, PP. 77–83
xviii Access the online version of ‘The History of the Assassins’ at

http://books.google.com.pk/books?id=q1sOAAAAQAAJ&printsec=frontcover&source=gbs_ge_summa
ry_r&cad=0# v=onepage&q&f=false

EurActiv, “Eu Gives Go-Ahead To States Sending Arms To Iraqi Kurds”, Eurasian Review, Aug 14,
xix

2014, http://www.eurasiareview.com/14082014-eu-gives-go-ahead-states-sending-arms-iraqi-kurds/

HELENE COOPER, “Obama Requests Money to Train ‘Appropriately Vetted’ Syrian Rebels”, The New
xx

York Times, JUNE 26, 2014, http://www.nytimes.com/2014/06/27/world/middleeast/obama-seeks-


500-million-to-train-and- equip-syrian-opposition.html

You might also like