Professional Documents
Culture Documents
ARA ŞTIRM A
DİZİSİ
ETNİK GRUPLAR VE SINIRLARI
Kültürel Farklılığın Toplumsal Organizasyonu
BAĞLAM
Bağlam Y a y ın la rıJ ö l
İncelem e/A raştırm a 105
ISBN 975-6947-50-0
© U niversitetsforlaget
© Bağlam Yayıncılık
Ayhan Kaya
Çevirmenin Sunuşu------------------------------------------------------------------ 7
Fredrik Barth
Önsöz---------------------------------------------------------------------------------------- 9
Fredrik Barth
Giriş ---------------------------------------------------------------------------------------- 11
Bölüm 1
Harald Eidheim
Toplumsal Bir Damga Olarak Etnik Kimlik----------------------------------- 41
Bölüm 2
Gunnar Haaland
Etnik Süreçlerdeki Ekonomik Belirleyiciler ------------------------------- 63
Bölüm 3
Jan-Peter Blom
Etnik ve Kültürel Farklılaşma ---------------------------------------------------- 83
Bölüm 4
Kari Eric Knutsson
Kutuplaşma ve Bütünleşme Güney Etiyopya’da Etnik İlişkiler — 95
Bölüm 5
Henning Siverts
Güney Meksika’da Etnik Durağanlık ve Sınırsal Hareketlilikler — 115
Bölüm 6
Fredrik Barth
Pathan Kimliği ------------------------------------------------------------------------- 135
Bölüm 7
Kari G. Izikovvitz
Laos'ta Komşuluk---------------------------------------------------------------------- 155
K aya
Fredrik Barth*
a
ortaklaşa gerçekleştirilen bir çalışm anın ürü n ü d ü r ve çok - etni-
li toplum ların sahip oldukları bazı sorunlara ışık tutm ayı am aç
lam aktadır. Ev sahibi olarak, bu çalışm ada yer alan katılım cıla
ra teşekkür ediyor ve ayrıca bu çalışmayı m üm kün kılan W en-
ner-G ren V akfına ben ve arkadaşlarım adına o rtak m em nuni
yetimizi dile getirm ek istiyorum.
Fredrik Barth
JJL
bugün etnik gruplar arasındaki farklılıkların nedeni konusunda
yapılan iki genel değerlendirm e vardır. B unlardan ilki, etnik
grupların, kom şu grupların tepkisine karşı kendi kültürlerini
korudukları şeklindeki görüştür. İkinci görüş ise, kültürel fark
lılıkları coğrafi ve toplum sal yalıtılm ışlıkla açıklayan görüştür.
İlk görüş günüm üzde güncelliğini yitirirken, ikinci görüş hâlâ
geçerliliğini sürdürm ektedir. A ncak, bu çalışm ada yer alan m a
kalelerde dile getirilen deneysel gözlem ler ve değerlendirm e
ler, yukarıdaki iki görüşün geçerliliğini olum suzlam akla birlikte
bize iki önem li şey öğretm ektedir: Bu değerlendirm elerden
alınm ası gereken ilk ders, etnik gruplar arasında kişisel ve to p
lum sal alışverişler olsa dahi sınırların kalıcı olduğu konusudur.
D iğer bir deyişle, etnik gruplar arasında oluşan sınırların karşı
lıklı iletişim , bilgi alışverişi ve ilişki eksikliğine bağlı olduğu id
dia edilem ez. Bu sınırların varlığı, dışlam a ve dahil etm e gibi
sosyal süreçlerin varlığıyla ilintilidir. İkinci olarak alınm ası ge
reken ders, bazı kalıcı ve önem li sosyal ilişkilerin etnik gruplar
arasındaki sınırlara ve kutuplaşm ış etnik statülere rağm en olu
şabildiği yönündeki saptam adır. D iğer bir deyişle, etnik farklı
lıklar sosyal etkileşim deki eksikliklerden kaynaklanm ak yerine
oluşturulan sosyal sistem lere kaynaklık yapabilecek unsurlar
olarak nitelendirilebilir. Böyle bir sosyal sistem de yer alan k ar
şılıklı toplum sal etkileşim , farklılıkların azalm asına yol açmaz;
kültürel farklılıklar etnik gruplar arasındaki ilişkilere ve bağım
lılığa rağm en varlıklarım sürdürürler.
G e n e l Yaklaşım
E tn ik grupların oluşum süreçlerinin yeniden tanım lanm a
sında fayda vardır. B unun için yapılm ası gereken, teorik ve d e
neysel açılardan olm ak üzere konuyla ilgili olguları değerlen
dirm ek; elim izdeki deneysel olgulardan yola çıkarak kullandığı
mız kavram ları yeniden oluşturm aktır. Bu çalışm ada yer alan
her bir m akalede yazarlar, kendi alan çalışm alarından yola çı
karak bazı kavram lara açıklık getireceklerdir. Bu yazarların bir-
biriyle bağlantılı bazı teorik harek et noktaları bulunm aktadır.
Ö ncelikli olarak bizler, etnik grupları sosyal aktörlerin içinde
yaşadıkları gruplara ilişkin yaptıkları tanım lam alar sonucunda
oluşan toplum sal kategoriler olarak değerlendiriyoruz. İkinci
olarak, bu kitapta yer alan h er çalışma, kendi içinde bir etnik
grup tiplem esi ü retm ek yerine, h er bir etnik gruba ilişkin genel
bazı sap tam alarda bulunm ayı am açlam aktadır. Bu nedenle, et
nik grupların oluşum süreçlerinde rol oynayan genel faktörleri
sıralam aya çalışacağız. Ü çüncü olarak, bu genel süreçleri irde
leyebilm ek için farklı etnik grupların tarihsel oluşum dinam ik
lerinden ziyade, etnik gruplar arasındaki sınırlar ve bu sınırla
rın korunm ası konusunda yoğunlaştık. Sıraladığım bu üç unsu
run ayrıntılı bir şekilde değerlendirm esini yapm ak gerekiyor.
J i
lı k ü ltü rlerd en geldiklerini iddia etm ek hatalı olur. Aynı şekil
de, bir etn ik grup içindeki farklılıklardan yola çıkarak, bu g ru
bun çeşitliliğinden ve olası alt bölünm elerinden de söz etm ek
yanıltıcı olur. Öyle ki, elim izde oldukça basit bir iktisadi örg ü t
lenm eye sahip, farklı çevrelerde hayatlarını idam e ettiren, a n
cak bun lara rağm en kültürel ve etnik bütünlüklerini devam e t
tiren topluluk ö rn ek leri de m evcuttur (C huckchee kıyı ve iç
bölgeleri, B ogoras 1904-1909; ya da L app halkının yaşadığı kıyı
ve n ehir bölgeleri, Gjessing 1954).
Blom, bu çalışm ada yer alan incelem esinde, N orveç’in dağ
lık bölgelerinde yaşayan çiftçilerin farklı çevresel etkenler altın
da çoğunluk N orveç toplum una oranla değişik davranış kalıpla
rı geliştirm elerine rağm en, kendilerini nasıl egem en etnik gru
bun bir parçası o larak değerlendirdiklerine ilişkin önem li sap
tam alarda bulunm uştur. Bu tü r örnekleri inceleyebilm ek için,
çevresel faktörlerin kültürler üzerindeki etkilerini bir ölçüde
göz ardı edip, gruplar arasındaki farklılıkları y aratan çevresel
olm ayan toplum sal faktörleri değerlendirm eye katabileceğim iz
bir yaklaşım a sahip olm am ız gerekm ektedir.
K im likler ve d e ğ e r standartları
E tnik gruplar arasında karşılıklı olarak gelişen ilişkilerin ve
örgütsel yapıların değerlendirilm esinde dikkate alınm ayan
önem li bir konu var: bu gruplar arasındaki sınırların ko ru n m a
sı. Bu eksikliğin nedeni, antropologların etnik gruplar arasında
ki ilişkileri yanıltıcı bir şekilde algılam alarıdır. B ugüne değin
antropologlar, farklı etnik gruplar arasındaki ilişkileri koloniyel
yapılarda bir araya gelm ek zorunda olan farklı kültürlerin ve
tarihlerin değerlendirilm esi olarak tanım lam ışlardır. E tnik
farklılığın tanım ının yapılabilm esi için, öncelikli olarak h e rh a n
gi bir alanda etnik farklılıkları ortaya çıkaran unsurların neler
olduğunun sorulm ası gerekm ektedir. Ö rgütsel açıdan bakıldı
ğında, ilk olarak farklı bir topluluğun olm ası ve ikinci olarak bu
topluluk için geçerli olan standartların başka bir topluluk için
geçerli olan stan d artlard an farklı olm ası gerekir.
1 Etnik kimliğin öncelikli önem e haiz olduğu saptam ası, dinsel kimliklerin çok
önemli olduğu O rtadoğu örneğinde hükm ünü yitirebilir. Bilindiği gibi O rta
doğu’da din en belirleyici unsur olarak kabul edilir.
2 Etnik gruplarla sosyal katm anlar arasındaki fark daha sonra ayrıntılı bir şe
kilde ele alınacaktır.
H er ne kadar, bu iki unsur etnik farklılıkların nasıl oluştuğu
nu tam olarak açıklayam asa da, bize bu farklılıkların nasıl sü
rekli kılındıklarını açıklayabilm ektedir. H er bir toplum sal gru
bun kendine ait değer standartları vardır. Bu değer yargıları
arasındaki fark ne denli büyükse birbirinden farklı etnik grup
ların oluşum u da o denli kolaylaşır. Birey içinde bulunduğu
toplum sal değer sistem ine karşı nitelikte davranışlardan kaçın
maya dikkat etm elidir, aksi bir davranış toplum tarafından ce
zalandırılır. Kaldı ki, bireyler, genellikle toplum sal değer yargı
larıyla ters düşebilecek yeni davranışlardan kaçınırlar, çünkü
insanlar içinde yaşadıkları toplum sal hayattan tecrit edilm ekten
korkarlar. Bu nedenle, bu tür yeni davranışlar h er zam an dış
lanm a tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.
Bu tü r toplum sal sistem lerde, egem en değer yargılarına sa
dakati sağlayan yaptırım m ekanizm ası sadece söz konusu etnik
gruba m ensup kişilerce uygulanan yaptırım lardan ibaret değil
dir. Bu yönde işlerlik kazanm ış diğer bazı kontrol m ekanizm a
ları d a m evcuttur: h er iki cinse ait insanların eş cinselliği yadır
gam aları; bütün sosyal sınıfların, işçi sınıfına m ensup caka sa
tan insanları aşağılam aları; ve çok-etnili toplum larda yaşayan
her insan varolan farklılıkların devam ını sağlam ak için elinden
geleni yapar. Sosyal kim liklerin bu kriterlere göre belirlendiği
toplum larda, etnik farklılığı ve gruplar arasındaki sınırları ko
ruyan bir yapılanm anın ortaya çıkması kaçınılm azdır.
Ekolojik yaklaşım
E tn ik gruplar arasında ortaya çıkan bu tü r karşılıklı bağım lı
lıklar kültürel ekoloji açısından da değerlendirilebilir. G ru p lar
arasındaki bu karşılıklı ekolojik bağımlılık farklı şekillerde o r
taya çıkabilir. İki ya da d aha fazla etnik grubun etkileşim de b u
lunduğu toplum sal ortam larda bu bağım lılık aşağıdaki şekiller
de ortaya çıkabilir:
1. Bu gruplara m ensup insanlar aynı doğal çevrede yaşıyor
olm alarına rağm en, farklı iş kollarında istihdam edildiklerinden
sınırlı kaynakların paylaşımı konusunda rek ab et etm iyor olabi
lirler. Bu nedenle, bu tü r durum larda, gruplar arasında yoğun
bir ilişki kurulm adığı ve ilişkinin büyük ölçüde ticari boyutta
kaldığı görülecektir;
2. G rupların ayrı to p rak parçalarında hüküm ranlıklarını ilan
ettikleri durum larda, kaynakların paylaşımı konusunda gruplar
arası rek ab et olacaktır;
3. G ru p lara m ensup insanlar farklı iş kollarında çalışıyor ol
m alarına rağm en karşılıklı olarak birbirlerine m al ve hizm et su
nuyorlarsa gruplar arasındaki bağ daha derin olabilir. Bu bağ
siyasal ölçekte ifade edilm iyor olsa dahi, farklı alanlarda kendi
ni gösterebilir. Eğer, bu gruplar belli alanlardaki üretim araçla
rını tekellerinde bulunduruyorlarsa gruplar arasındaki yakınlaş
m a siyaset ve ekonom i alanlarında kendini gösterecektir.
Y ukarıda sıralanan durum lar genel olarak karşılaşılan d u
rum ları ifade ederler. B unların dışında bir dördüncü durum dan
daha söz edilebilir: iki veya d ah a fazla sayıdaki etnik grubun ay
nı sosyo-ekonom ik alanda yer alm asından kaynaklanan sınırlı
rekabet durum u. Böylesine bir durum da, bir grubun diğer
grupların yerine geçm esi ya da gruplar arasındaki bağlılığın a rt
m ası beklenir.
A ntropoloji alanında yapılan çalışm aların pek çoğunda bu
tür örneklerle karşılaşm ak m üm kündür. Ancak, bu örnekler ay
rıntılı bir şekilde ele alındıklarında oldukça karm aşık yapılar
sergiledikleri görülecektir. Bir örnek verm ek gerekirse, Belu-
cistan (güneydoğu A fganistan) konusunda yaptığım çalışm am
da (B arth 1964b), bir etnik grubun diğer gruplarla olan ilişkile
rinde çok farklı tarzd a ilişki form larının ortaya çıktığından söz
etm işim dir.
D em o g rafik yaklaşım
Bu tü r değişkenler sadece herhangi bir grubun dönüşüm ü
konusunu anlam aya çalışırken kullanılırlar. H erhangi bir gru
bun işgal ettiği sosyo-ekonom ik alanın niteliksel ve niceliksel
tanım lam asını yaparken nüfus kriteri de göze alınm alıdır. E ğer
bir etnik grup d oğada herhangi bir alanda varlık gösterm enin
kendi geleceği açısından faydalı olduğunu düşünürse, bu ilgile
nilecek alan söz konusu grubun ölçeğini ve nüfusunu da bir şe
kilde belirleyecektir. Aynı şekilde, ekolojik açıdan birbiriyle ya
kın ilişki halinde olan iki gruptan birinin nüfusunda olacak bir
değişim diğer grubu da doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle,
çok-etnili bir to p lu m a ilişkin bilimsel çalışm a yapıyorsak bu
noktayı d a dikkate alm am ız gerekir. Bir grubun doğaya uyu
m unda grubun büyüklüğü önem li olduğundan dem ografik d e
ğerlerdeki denge ayrı bir anlam taşır.
E tnik gruplar arasındaki ilişkilerin analizinde ortaya çıkan
dem ografik sorunlar, herhangi bir alanda yoğunlaşan grupların
nasıl ortaya çıktıklarına ve bu grupların nüfuslarının yaşanılan
doğal çevre ile uyum lu olup olm adığına bağlıdır. Bu faktörler
çok-etnili sosyal sistem lerin istikrarı için önem lidir; ve bu fak
törler, bir nüfus değişikliğinin sistem üzerinde yıkıcı etkilere yol
açabileceğine dair işaretler verirler. H er ne kadar, Siverts’in
(Bölüm 5) bu çalışm ada yer alan incelem esinde böyle bir sonuç
elde edilm em iş olsa bile nüfus h areketlerinin çok-etnili to p
lum sal sistem lerde önem li değişim lere yol açtığı saptanm ıştır.
Açıkça bilinm ektedir ki, doğum ve ölüm o ra n la n dışında nüfu
su etkileyen başka faktörler de bulunm aktadır. Bu faktörler
arasında grup ve kişi hareketleri gibi faktörler vardır: baskıyı
azaltan dış göç (emigration); b irarad a yaşayan bazı gruplardan
birini ya da birkaçını yaşanılan bölge dışm a gönderen göçler.
G öçler ve fetihler, nüfusun yeniden dağılımı ve düzenlenm esi
konusunda önem li etkiye sahiptirler. Ancak, bireylerin ve grup
ların kim liklerinde önem li değişikliklere asıl n eden olan unsur
başkadır. H iç şüphe yok ki, sınırlar çizen ve bu sınırlar içinde
yaşayan insan unsuru h er zam an değişm eye açıktır: insan toplu
lukları tarafından oluşturulan bu sınırlar ve yapılar durağan
(stasis) değil değişkendirler (osmosis).
Bu yaklaşım bizim çok-etnili sosyal sistem leri daha sağlıklı
bir şekilde algılam am ıza yardım cı olur. Bu tü r sosyal sistem le
rin varlığı, etnik g ruplar arasındaki sınırların katı bir şekilde
korunm asını gerektirirken aynı katı gereklilik etnik gruplara
aidiyet konusu için geçerli değildir. Ö te yandan, gruplar arası
ilişkiler konusunda yaptığımız gözlem ler, bu tü r ilişkilerin bi
reylerin ve grupların kim liklerinde önem li bir etkiye sahip ol
duğunu ve dem ografik yapıyı değiştirdiğini gösterm iştir. İstik
rarlı ve kalıcı etnik sınırların bazı gruplarca nasıl aşıldıklarına
ilişkin karşım ıza çıkan örnekler, etnografik çalışm aların bize
sunduğu örn ek lerd en nicelik açısından daha fazladır. E tnik sı
nırların aşılm asına ilişkin örnekler bu çalışm ada yer alm akta
dır. Bu tür süreçlerin hiç şüphesiz farklı nedenleri vardır. İster
seniz bu örn ek lerd en bazılarına kısaca değinelim .
Kim lik değişim ini etkileyen faktörler
K andre (1967b) tarafından tasvir edilen Y ao halkı Ç in’in
güneyindeki dağlık bölgelerde yaşayan halklardan biridir. Yao
halkı geniş aileler etrafında klanlar ve köy toplulukları şeklinde
örgütlenm işlerdir. Evdeki liderlik oldukça açıktır; cem aat ise
otokton olan insanlarca yönetilir. Kimlik ve farklılıklar özellikle
atalara ibadet şeklinde karm aşık bazı törensel deyim lerle ifade
edilir. Topluluğun ilginç bir özelliği, her kuşakta diğer etnik
gruplara m ensup yaklaşık % 10 kadar nüfusun Y ao olmayı k a
bul etm esidir (K andre 1967a: 594). E tnik kimliğin değişim i ge
nellikle çocuk yaştaki insanların bir Y ao ailesi tarafından satın
alınıp evlat edinilmesiyle gerçekleşir. Bazı durum lar d a vardır
ki, erkeklerin başka bölgeden bir kadınla evlilik yapm ası üzeri
ne kadın etnik kimliğini değiştirm ek durum unda kalır.
Bu şekilde gerçekleşen asim ilasyon süreçlerinde iki koşul ön
plana çıkar: öncelikli olarak asim ile olan kişinin atalara karşı
gösterdiği bağlılığın tem in edilm esi, ikinci olarak evlat edinen
ya da gelin alan ailenin bazı avantajları d a beraberinde elde e t
mesi. B unun anlam ı, tarım sal üretim le m eşgul olan ailelerin ih
tiyaçları olan en az 6-8 kişilik iş gücünü elde etm eye çalışm ala
rıdır. Aynı zam anda, aileye yeni fertlerin gelm esi aile içindeki
rekabetin ve dolayısıyla üretim in artm asına da olum lu yönde
etki edecektir.
Ö te yandan, P ath an bölgesinin kuzey ve güneyindeki nüfus
h areketleri d ah a farklı tü rd e etnik kimlik değişim lerini gözler
önüne serm ektedir (Bölüm 6). G üney’de yaşayan P athan halkı
Beluci olabilirken, Beluci kökenli grupların P athan olması
m üm kün değildir. Böyle bir dönüşüm bireysel bazda olabileceği
gibi d aha çok h ane ölçeğinde gerçekleşm ektedir. E tnik köken
itibarıyla P ath an olan bir kim se Beluci olm aya k arar verirse bu
kim senin P athanlılar arasındaki saygınlığı azalır, ancak m erkezi
ve hiyerarşik Beluci düzeninin bir parçası olur. Söz konusu
kim senin Beluciler tarafından kabulü, o dönem deki siyasal li
derlerin am açlarına bağlıdır. D iğer taraftan, kuzeyde yaşayan
P ath an lar ise K ohistan’da to p rak ilhak edip yaşam alanlarını
genişlettiler. Bu durum zaten farklı yapıda olan K ohistan kabi
leleri ve toplulukları arasındaki farklılaşm anın daha da artm a
sına neden olm uştur.
Belki de bu konudaki en çarpıcı örnek H aalan d tarafından
S udan’ın D a rfu r bölgesinde yaşayan ve pastoral yaşantı süren
F u r halkının kim lik değiştirip göçer A rap kabilelerine asim ile
olm alarına ilişkin verilen örnektir. Bu dönüşüm ün ekonom ik
bir nedeni vardır: tarım sal ekonom ik düzene dayalı F u r ek o n o
misi d aha fazla olanaklar sunan göçer A rap kabilelerinin ek o
nom isi karşısında zaaflarla yüklüdür. Serm aye birikim inin a rtı
rılm ası için gösterilen talep, F u r halkım topraklarını satm aya,
kom şu kabile olan Baggara halkının yaşam şekline ve h atta
B aggara siyasal sistem ine asim ile olm aya yönlendirir.
İnsanların etn ik sınırlar arasında hareketliliği, gruplar a ra
sındaki dem ografik dengenin değişm esine neden olur. D em og
rafik dengenin devam ının sağlanabilm esi için doğal çevrenin
gruplar üzerinde oluşturduğu baskıya karşı hassas olunm alıdır.
Sözgelimi, etn ik köken açısından Y ao olm ayanların asimilasyo
nu, Y ao nüfusunun artm asına ve aynı zam anda kültürel ve e t
nik farklılığı azaltacak şekilde b ir Ç inlileştirm e sürecinin ger
çekleşm esine katkıda bulunur. P athanların Beluci kabilelerince
asimilasyonu, hiç şüphesiz P ath an bölgesindeki nüfus fazlalığıy
la yakından ilintilidir. Ancak, bu durum Beluci kabilelerinin
nüfus fazlalığı sorununun yaşandığı kuzeye doğru yayılmaları
gibi bir çelişkiyi de beraberinde getirm ektedir. Kuzeyde yaşa
yan P athanların K ohistan’da to p rak elde etm eleri, P athan böl
gesindeki nüfus fazlalığı sorunun azalm asına katkı sağlam ıştır.
Ö te yandan F u r kabilelerinin göçer bir k arak ter kazanm aları,
Baggara topraklarının yeniden yerleşim e açılm ası anlam ına ge
lir. F u r kabilelerinin deneyim leri, bize bazı alanlarda yapılan
değişikliklerin nasıl önem li sonuçlar getirdiğine dair önem li
ipuçları da verm ektedir: meyve bahçelerinin yeniden düzenlen
m esi ve tarım sal ü retim e açılm aları göçebeliği azaltıcı ve h atta
o rtad an kaldıran bir etki yaratabilir.
E tnik kimliğin değişimi, etnik ilişkilerin algılanm asında
önem li bir fayda sağlasa da, nüfus istikrarı konusunda bağlayıcı
değildir. A ncak, etnik gruplar arasındaki ilişkilerin istikrarlı ve
yoğun olarak yaşandığı durum larda dem ografik dengenin b u
lunduğu söylenebilir. Bu dengeyi oluşturan farklı etkenlerin d e
ğerlendirilm esi, etnik ilişkiler konusunda yapılan çalışm aların
önem li bir unsurunu teşkil eder.
m
bir hata sizin 'C ’ katm anına düşm enize neden olabilir. E tnik
gruplar ise bu tü r değişikliklere açık değildir. E tnik kimliği belir
leyen daha katı ve belirgin kriterler bulunm aktadır. K nutson’un
(Bölüm 4) Etiyopya’da bulunan Galla bölgesine ilişkin yaptığı
çalışma bu konuya açıklık getirebilecek niteliktedir: etnik grup
ların sahip oldukları ayrıcalıklara göre devlet içinde katm anlaştı
ğı bir toplum sal yapı örneği. Ancak, daha sonra ayrıntılı bir şe
kilde anlatılacak bu yapı içinde valilik m akam ını ele geçiren bir
A m hara m akam ı nedeniyle G alla olamayacağı gibi suç işleyen
bir G alla ise bu etnik kimliğini kaybetmez.
Bu açıdan bakıldığında H indistan’daki kast sistem i k atm an
laşmış çok-etnili toplum sal sistem ler arasında özel bir yere sa
hiptir. K astlar arasındaki sınırları belirleyen etnik kriterlerdir.
Bu nedenle, kast içinde yapılan kişisel hatalar, insanların bir alt
kasta gönderilm eyip kast dışına atılm alarına neden olur. Bu hi
yerarşik yapının yeni etnik grupları sistem e dahil etm esi bu ka
bilelerin Sanskritleştirm esi şeklinde gerçekleşir. Böylece bu ya
bancı kabileler H indu kast sistem inin bir parçası haline gelirler.
K astlar arasındaki sınırların nasıl korunduğuna ilişkin yapıla
cak bir çalışm a em inin bu yapıya ilişkin daha sağlıklı bilgiler
edinm em izi sağlayacaktır. Şu ana kadar değindiğim iz konular
bize bir statü olarak etnik kimliğin ne tü r özellikler taşıdığına
ilişkin bazı ipuçları verm iştir: E tnik kimlik4 herhangi bir üretim
aracının k ontrolüne değil köken ve itaate bağlıdır; ancak işgal
edilen statüde sergilenecek başarı ise sahip olunan kaynaklara
bağlıdır. B una karşın, bürokrasinin herhangi bir noktasında, in
sanlara işin yapılması için gereken kaynaklarla birlikte iş yapma
zorunluluğu da getirilmiştir; öte yandan akrabalık ilişkileri ise b a
şarı ya da başarısızlığa endeksli değildir, çocuğunuzu besleyeme-
seniz de çocuğunuzun babası olarak kalmaya devam edersiniz.
E tnik grupların katm anlaşm ış bir şekilde birbirine entegre
olduğu sosyal sistem lerde, kaynakların paylaşım ının kontrol
4 Bireylerin toplum sal hayattaki karşılaşm aları konusunda yapılan genel d e
ğerlendirm elerden farklı olarak ben, başkaları tarafından hakkında ön bilgi
ye sahip olunan bireyi kendi toplum sal bağlamı içinde değerlendiriyorum .
edilebilm esi için özel bazı m ekanizm alar gerekm ektedir. K at
m anlaşm ış çok-etnili toplum sal sistem lerin devam ının sağlan
m ası, kaynakların değişik bir şekilde dağılımını sağlayacak u n
surları gerektirir: m o d ern çoğulcu ve ırkçı sistem lerdeki gibi bir
devlet kontrolü; çevre kirliliğine yol açan sektörlerin yer aldığı
sistem lerde olduğu gibi bireylerin bu sektörlerden d ah a farklı
alanlara yönlendirilm esini sağlayacak m ekanizm alar; veya kül
türel farklılıklar nedeniyle siyasal ve ekonom ik örgütlenm e ile
bireysel nitelikler arasında ortaya çıkan farklılıklar.
D eğişim sorunu
Bu tü r süreçlere rağm en etnik kimlik, birbiriyle bağlantısı
olm ayan p ek çok özelliği b irarad a barındırır. Bu nedenle h e r
hangi bir etnik gruba m ensup olan bireyler arasında sergiledik
leri etnik kim likler açısından d a bazı farklılıklar olacaktır. Ö zel
likle etnik kimliğin değişim e uğradığı bölgelerde bazı belirsiz
liklerin yaşanm ası söz konusudur, çünkü etnisite kimliğin vaz
geçilm ez bileşenlerinden birisi olarak algılanır. G erçekten H a-
aland, 'göçebe çadırlarında yaşayan F u r kabilelerine’ ben ise
Beluci kabilelerine m ensup bir çok kim senin kendilerini 'g e r
çek P a th a n ’ o larak tan ıttıklarına tanık oldum . E ğer etnik kim
likler arasında bu tü r geçişkenlikler yaşanıyorsa, o zam an etnik
sınırların devam ı için verilen m ücadeleler ne anlam taşıyor?
Öyleyse, bu n o k tad a söylenebilecek şey, etnik kim liklerin ideal
bir şekilde şem alaştırılam ayacağı, aksine bireylerin içinde b u
lundukları sosyal şartlara göre zam an zam an değişkenlik göste
rebileceğidir. B u rad a şaşırtıcı olan şey, bu durum da olanların
sadece belirli sayıdaki insanların değil söz konusu bölgelerde
yaşayan insanların tam am ının aynı eğilimi gösterm eleridir. Bu
nedenle, am acım ız etnik kim liklerin b ir tipolojisini oluşturm aya
çalışm aktan ziyade, bu kim liklerin oluşum koşullarını anlam aya
çalışm ak olm alıdır.
A ltern atif antropolojik yaklaşım lardan biri, elde edilen et-
nografik verileri kavram sal ve deneysel ya da ideal tiplem eler
ve gerçek tiplem eler şeklinde kutuplaştırm aya; ve daha sonra
ideal olan tiplem enin ne denli gerçekleştiğini, elde edilen veri
lerin kavram sal o larak ne ifade ettiğini anlam aya çalışır. H e r
hangi bir halkın sahip olduğu sosyal sistem i yine aynı halkın ge
liştirdiği davranış kalıplarından ayırm ak gerekiyor. A ntropoloji
disiplini, sosyal sistem leri ve toplum sal davranış kalıplarının
birbirleriyle oluşturacakları karşılıklı ilişkileri algılam aya çalış
m alıdır. Bu çalışm ada yer alan incelem elerde, değerlendirm ele
rimizi statü ile davranış arasındaki karşılıklı etkileşim i pek fazla
dikkate alm adan yapm aya çalıştık. Toplum sal gruplar, çok d e
rin düşüncelerle ve çalışm alarla örgütlenen yapılar olmayıp
karşılıklı etkileşim içerisinde şekillenen yapılar olm aktadırlar.
E tnik kim likler ile kültürel çeşitliliğin korunm ası arasındaki
bağlantıyı anlam aya çalışırken, öncelikli kaygım neden bir kı
sım değerlerin bazı sosyal ortam larda kök saldığı ve diğer bazı
değerlerin ise zam an içinde aşınıp yok olduğunu gösterm ektir.
Söz konusu toplum sal değerlerin korunduğu durum larda etnik
sınırların ortaya çıkması m üm künken, değerlerin aşındığı d u
rum larda ise bu sınırların çözüldüğüne tanık olmaktayız. G ru p
lar arasında yer alan ön yargılar etnik sınırların korunm asında
önem li bir etkendir. B unun nedeni sosyal aktörlerin karşılaştık
ları yeni du ru m lard a geleneksel algılam a ve davranış m ekaniz
m alarını kullanm a eğilim inde olm alarıdır. Bu m ekanizm alar
bazen durum a, yere ve zam ana göre değişiklik gösterebilir. Bu
değişim in nedeni, söz konusu durum karşısında sergilenen dav
ranışın yanlış olm ası değil, bu davranışın sosyal aktöre fayda ve
çıkar sağlam ayacağının aktörün kendisi tarafından anlaşılmış
olm asındandır. F u r kabilelerinin de göçebe bir karakter kazan
m alarına rağm en, bu kabilenin m ensuplarıyla B aggara göçebe
leri arasındaki farklılıklar devam eder. Söz konusu F ur kabilesi
m ensuplarının F u r dilini konuşm aya devam etm eleri ve başka
bölgelerde yaşayan F u r kabileleriyle bağlarını devam ettirm ele
ri gerçeği onların B aggara göçebeleriyle alışveriş yapm a ve e t
kileşime girm e özgürlüklerini kısıtlam az. A ncak öte yandan,
P ath an to p rak sahipleriyle P athan olm ayan em ekçiler arasında
ki sınırlar, P athan olm ayanların da to p rak sahibi olm aya başla
ması ve P ath an ların kendilerinden beklediği saygı ve sadakati
gösterm em eleri nedeniyle o rtad a n kalkm aktadır.
Harald Eidheim
AL
toplum sal o larak nasıl ifade edildiği ve nasıl korunduğu so ru n
salını b erab erin d e getirir. E tnik sınırların toplum sal örg ü tlen
mesini analiz edebilm ek için başvurabileceğim iz ve referans
kaynağımız olacak ilişkilere yönelik bir çerçeveye ihtiyacımız
vardır. Bu çerçeve, belirsiz bir şekilde "ayırdedici nitelik" olarak
adlandırdığım ız nesnel olaylardan birini seçebilmemizi sağlaya
caktır. Böylesi analizler için kullanılan tem el önerm e, etnik
grupların toplum sal kategoriler olduğu ve bu kategorilerin statü
belirlenm esinde tem el oluşturduğu ve sonuç olarak da etnik
gruplar arası ilişkilerin bu statülere göre şekillendiğidir. Elim iz
deki bilgi, etnik konum un (ya da kimliğin) bir anlam da, gayri
m eşru olduğu durum a ilişkindir; ve dolayısıyla bu etnik kimlik,
kurum sallaşm ış etnik gruplar arası davranışlarda ortaya konm a-
m aktadır. Ö te yandan söz konusu bu gayrim eşruluk, kurulan
ilişkilerde üstlenilen roller açısından belirli sonuçlar doğurm ak
tadır ve böylece etnik gruplar arası ilişkilere şekil verm ektedir.
Bizim incelediğim iz alan, N orveçliler’in karışık olarak b u
lunduğu bir bölgedir -Kuzey N orveç’te, F inlandiya’nın batısın
daki koy ve fiyordlarda yaşayan kıyıdaki L app halkı incelene
cektir.1 B atı Finlandiya boyunca L applar ve N orveçliler arasın
da "ayrışan kültürel ö ze llik lerin olmayışı dikkat çekici nitelik
tedir. A ncak etnik etiketler topluluklara olduğu kadar ailelere
ve kişilere de yapıştırılm akta ve günlük hayatta bu etiketler kul
lanılm aktadır. Bu etiketlerin süreklilik arz etm esi, etnik kim li
ğin aynı ya da ayrı kim liklerden kişiler arasındaki ilişkilerde
önem li olduğu anlam ına gelm ektedir. K im likler arasındaki ay
rışmayı b elirten sem boller zengindir ve zarif bir şekilde gölge-
lenm iştir. Biz, bu sem bollerin ve ayrımlayıcı anlam larının sade
ce en belirgin olanlarını anlam ayı ve analiz etm eyi başardık.
A ncak açıktır ki bu sem bollerden çok azı etnik kökene ilişkin
ayırdedici özellikler olarak sım flandırılabilm ektedir; bu ayrım-
layıcı niteliklerden belki de en belirgin olanı ana dildir (Lapp
1 Y azar 1960 yılında bölgede beş ay kadar süren bir alan çalışması yaptı ve kıyı
boyunda yaşayan L applar ile göçebe L applar arasındaki toplum sal ilişkiler
konusunda bir makale yayınladı (Eidheim 1966).
dili ve N orveç dili). Dolayısıyla söz konusu bu sem bollerin dili
yerel toplum sal çerçeve içinde anlaşılm aya çalışılmalıdır; yani
karşı karşıya olduğum uz zor görev, yerel değerleri ve örneğin,
kendi kendine yeterlilik, nezaket ve tem izlik gibi genel davranış
şekillerinin yorum lanm asını anlam ak olacaktır.
E tn ik kimliğin bir leke olarak görülm esinin yarattığı engel
ler nedeniyle, kıyı bölgesinde yaşayan L app halkı, kendilerini
N orveç to p lu m u n a tam katılım cı olarak nitelem ek istem ekte
dirler. N orveç to p lum una eklem lenebilm ek için de yerel N o r
veç toplum unun yaptırım larına m aruz kalm am ak adına değişik
yollar geliştirirler. İlerleyen satırlarda, bu baskılar altında gün
delik hayatın çeşitli evrelerinde ortaya konan davranış şekilleri
ni betim lem eye ve bu davranış şekillerinin farklı alanlarda ku-
rulagelen toplum sal ilişkilerde, etnik kutuplaşm ayı yarattığını
ve koruduğunu gösterm eye çalışacağım. D a h a som ut olarak
söylem ek gerekirse, N orveç’in kuzeyindeki etnik durum u ince
leyelim.
L app k ü ltü rü n ü n N orveçteki kaleleri olan ülkenin iç kısım
larındaki kazalarda (N orveç dilinde kom m uner) L app dili hal
kın yüzde 80-90’ı tarafından konuşulm aktadır. N üfusun Norveç
kökenli olan bölüm ü çeşitli idari ve sosyal hizm etlerde görev al
m akta ve ticaretle uğraşm aktadır. Bu N orveçlilerden bazıları,
genelde L app halkı arasında rastlanıldığı üzere iki dil konuş
m aktadır. Y aklaşık 8.000 civarında toplam nüfusa sahip olan
lapplarm yüzde onbeşini R ein d eer L appları teşkil eder. R ein-
d ee r L appları evlerinde yaşarken, sürüleri yakınlardaki kışlık
m eralard a tutulur; ancak çoğu yazın bölgeyi terk ederler ve sü
rüleri ile birlikte kıyı kesim lerdeki adalar ve bu ru n lara yerleşir
ler. B ölgedeki R ein d ee rler’in nüfusu 100.000’i geçm ektedir
(A aseth 1967). L ap p halkının büyük bir bölüm ü sütçülükle uğ
raşır ve ek iş o larak d a balıkçılık ve böğürtlen toplayıcılığı ya
parlar. Ç ok azı sosyal ve idari hizm etlerde ve taşım acılık ala
nında görev yapm aktadır.
İç kesim lerden çıkıp fiyord ve kıyı kesim lerine doğru h a re
ket edildiğinde nüfusta gözlem lenen etnik o ra n tersine çevrile
çektir. L app dilini konuşanların oranı bazı kazalarda kayda d e
ğer ölçüde olsa da bazı ilçelerde bu oran yüzde 20-25 civarında
kalm aktadır. L app halkı da Norveçliler gibi, ekolojik uyum da
etnik farklılık gözetm eksizin, çiftçilikle balıkçılığı birlikte yap
m aktadırlar. Ancak, m ekânsal olarak etnik küm elenm eye doğ
ru bir eğilim vardır. Kıyı kesim indeki şehirler ve balıkçı köyleri
tam am en Norveçliler tarafından zapt edilm iştir (bkz. V orren
(ed.) 1963, Kirke- og undervisningsdepartm entet 1959). Fi-
yordların bulunduğu bölgede ve özellikle bizi ilgilendiren batı
bölüm ünde, iç bölüm lerde gözlem lenebilen L app kültürüne
ilişkin özellikler yerli halk arasında ya yoktur (göçebe hayat,
L ap p lar’a özgü giyim tarzı ve L app dilinin halk tarafından kul
lanılması gibi); ya da bu özellikler kişileri sınıflandırm ak için
yetersiz ve güvenilm ez k riterlerdir (fiziksel özellikler gibi).2
T üm N orveç’in kuzey kıyısında olduğu gibi insanlar geçim lerini
balıkçılık ve küçük ölçekli çiftçilik ile sağlam aktadırlar. B una
ek olarak, giyim, yem e alışkanlıkları, ev çeşitleri, tem el toplum
sal kurum lar, fikirler ve değerler de o kadar benzem ektedir ki,
yerleşim m erkezleri arasındaki farklılıklar sadece önem siz ay
rıntılar olarak karşım ıza çıkm aktadır. Özetle, dışarıdan gelen
bir yabancı, kısa bir ziyaret esnasında değil etnik gruplar arası
sınır, etnik farklılaşm aya dair işaretlere bile rastlayam ayaçaktır.
A lan çalışması yapan bir araştırm acı olarak benim de ilk iz
lenim lerim bu doğrultudaydı. L ap p la r’ın yaşadığı alanda oldu
ğum a em indim tabii ki; ancak gözlerim ve kulaklarım b an a sü
rekli fiyordlarda yaşayan Norveçli bir topluluğun içerisinde ol
duğum u söylüyordu. Y erel etnik kutuplaşm anın ilişkilere yansı
yan yönünü fark etm em ancak, benim toplulukla deneyim ledi-
ğim kendi sosyalizasyon sürecim in günlük olaylarından incele
diklerim ve öğrendiklerim sayesinde olm uştur. Bu ned en lerd en
ö tü rü d ü r ki bu sürecin en başındaki ve önem li olduğuna inan
dığım bölüm leri tek ra r gözden geçirm eyi yerinde buluyorum .
2 Benim yaşadığım fiyord topluluklarında olduğu gibi bazı bölgelerde belirgin
bir L app fiziğine sahip olan insan gruplarının bulunduğunu söylem ek yanlış
olmaz.
B aşlangıçta, b u rad a yaşayanlar tarafından sadece seyahat eden
bir Norveçli olarak görülüyordum ; büyük olasılıkla da garip biri
olarak, çünkü tam am en yabancı olan birisinin belirli bir amacı
ve görevi olm aksızın burayı ziyaret etm esi son derece az rastla
nır bir durum dur. H erh alukârda, b u rad a yaşayan topluluğun,
bana Norveçli yanını gösterm esinin daha uygun olacağı bir ki
şiydim. Bu özelliklerini gösterm ek için çaba harcıyorlardı; bana
m odern balıkçılık ve tarım daki ustalıklarını anlatıp, bu özellik
lerini destekleyeceğine inandıkları, övünm eye değer, yerel hal
ka ilişkin olayları sıralıyorlardı. A ralarından çoğunun çok seya
hat ettiklerini vurgulam ak ve N orveç’in diğer yerlerini çok iyi
bildiklerinin altını çizm ek hoşuna gidiyordu; ve fiyordlarda ya
şayanlardan bazılarının, Oslo, Alm anya, A laska ve Avustralya
kad ar uzak yerlere yerleşm iş olduğunu belirtm eyi unutm uyor
lardı. T üm bunlara ek olarak, iyi stan d ard a sahip evlerinden ve
1944/45 dönem inde gördüklerine oranla ahırlarının kalitesin
den söz etm eyi seviyorlardı. (Bu bölgedeki tüm yapılar 1944 yı
lında A lm anlar tarafından yıkılmış ve halk bu evleri boşaltm aya
zorlanm ıştı; ancak savaş sonrasında devletin sağladığı yardım
program ı ile bu bölge yeniden yapılandırılabilm iştir.) Ev kadın
ları, güzel döşenm iş m utfaklarını gösterm ekten sürekli gurur
duyuyordu. Ayrıca h er fırsatta tem izliğe olan düşkünlüklerini
ortaya koyuyorlardı ve günlük ev işlerine ilişkin iyi alışkanlıkla
rına ve özenlerine d air bana saatler boyunca bilgi veriyorlardı.
(Y erel N orveçliler’in teorisine göre L applar’ın kusurlarından
birisi pasaklı olm aktır.)
T üm bunlar, hem en hepsinin gayet iyi konuştuğu Norveç
ağzında ifade ediliyordu; ancak çok azı m ükem m el şekilde bu
dili kullanabiliyordu, çünkü L app dilinin yapısı konuştukları
lehçeyi etkiliyor ve bozuk bir N orveççe’ye neden oluyordu. Bu
saptam a, topluluk içinde artık L app dilini bile kullanm ayan
aileler için de geçerlidir.
Y ukarıda, yerel halk ile sohbetlerim izde, onların anlatm aya
can attıkları konulardan bazılarını aktardım . T em atik olarak
ele alındığında, bu tem alar N orveçliler’in sohbetlerindeki gele
neksel sıradan tem alard ır ve toplum sal açıdan önem siz olarak
değerlendirilebilirler. A ncak, bu konuların sürekli işlenm esi ve
toplum daki etnik ayrışm anın göstergesi olacak konuların ise
açıkça bir kenara itilmesi, benim bu tem alara, kimlik tem sil sü
reçlerinin hayati bir parçası olarak bakm am a neden oldu (bkz.
G offm an 1959). Bu husus, benim sosyalizasyon sürecim in bir
sonraki aşam asına gelindiğinde daha da belirginleşti.
Z am an geçtikçe onlara L app halkına duyduğum ilgiyi an lat
tım ve çalışm alarım ı ve bu bölge üzerine yazılan kitapları anla
tarak dikkatli bir şekilde kendim i o nlara açtım ; böylece de o n
ların gözündeki garip Norveçli im ajım a som utluk kazandırdım .
A ncak, benim m erakım ve sorularım topluluktaki birçok kişiyi
rahatsız etti. İlgi duyduğum konular hakkındaki dedikodular
m utfak sohbetleriyle yayıldıkça, bazı gençler beni görm eyi kes
tiler; beni hoşa gitm eyen bir dedektif olarak algılam aya başla
dılar. Özellikle o rta yaş grubuna dahil olan diğer bir grup ise
b ana güvenli bir şekilde yaklaştı. L app halkına olan ilgimin
olum suz olm aktan çok uzak olduğunu anladılar. (D iğer antro-
polojistler de alan çalışm alarında benzer durum ları deneyim le-
m işlerdir.) Beni yavaş yavaş kabullenilebilir bir yabancı olarak
görmeye başladılar ve etnisite üzerine herhangi bir uyuşm azlık
la ilgili fikir belirtm eksizin, benim le olan ilişkilerinde daha sı
cak davranm aya başladılar. G ünlük hayatlarında L app dilini
kullanm alarına ilişkin "sır" konusunda daha dikkatsiz davrana
bilir oldular; ayrıca L app dilinde basit bir sohbete katıldığım ı
keşfettiklerinde öylesi yakın ilişkiler kurabildik ki, etnisite hak-
kındaki sorularım ı daha açıkça ve dolaysız sorabilm e fırsatım
oldu. Sosyalizasyon sürecim in ilk evrelerindeki sohbet konuları
iyiden iyiye arka plana itilmeye başladı. Ö te yandan, ev kadın
ları ile ayrı ve üç-dört kişilik küçük gruplarla yaptığım sohbetler
dışında, önem verdiğim konulara bu insanları dahil etmeyi başa-
ramıyordum. 10-15 kişinin katıldığı partiler gibi halkın bir araya
gelebildiği ortam larda, bir dükkânda toplanan küçük bir m üşteri
kalabalığı arasında veya vapur iskelesindeki kuyrukta bekleyen
kalabalıkla kurduğum diyaloglarda oldukça başarısızdım.
Kısacası, el yordam ıyla ilerlediğim alan çalışm am ın ilk evre
si beni, bu bölgede yaşayan halk tarafından sıradan bir Norveçli
olarak değerlendirildiğim sürece asla ulaşam ayacağım bazı te
mel toplum sal gerçeklerle yüzleştirdi:
Bu gerçekler şunlardır:
1- B urada yaşayan halk, diğerleri hakkında, çok iyi derecede
kişisel bilgiye sahiptir ve herkesi tam bir kesinlikle L app ya da
Norveçli (ya da fırın ve daza, ki bunlar sırasıyla Norveç ve Lapp
dilindeki etik etlerd ir) o larak sınıflandırabilir.
Bu sadece yerel bölgeler için geçerli olan bir önerm edir: b u
rayı bölge olarak tanım larken, kişiler arasında kurulan ilişki ve
iletişim çerçevesinde; diğerlerinin oturduğu yerler, miras d u
rum ları, nelerle uğraştıkları ve kişisel eğilimleri hakkında kişi
lerin karşılıklı kişisel bilgiye sahip oldukları alanlar kastedil
m ektedir. Dolayısıyla, bölgeyi, m erkezi sabit bir noktanın bakış
açısından -ki bizim durum um uzda bu nokta, alan çalışmamı yo
ğunlaştırdığım fiyord topluluğu olacaktır- göz önünde canlandır
m ak yerinde olacaktır. A çıktır ki, böylesi tanım lanan bir bölge
nin kesin sınırları olam ayacaktır; kişisel bilgiye dayanan bir
alan üzerine yoğunlaşm ayı ifade etm ektedir. A ncak şu anki
amacımız açısından, bölge, 30-50 kilom etrelik dağınık bir alan
daki bir-iki aileden yüz ya da daha fazla kişinin yaşadığı dağınık
küçük topluluklar olarak betim lenebilir; ki bu toplulukların d e
ğişen o ran lard a L app ya da N orveçliden oluştuğu düşünülm ek
tedir. Ü zerinde çalıştığım fiyord topluluğunun çoğu L app kö
kenliydi -Norveçli olarak sınıflandırılan 150 kişiden altısı dışın
da- ve şehrin idari m erkezinin çoğunluğu N orveç kökenliydi
-Lapp olarak sınıflandırılan 300 kişiden yirmisi dışında.
2- Fiyord topluluğu arasında, elli kadar evin kırkında, Lapp
dili evde kullanılan bir dil durum undaydı. Norveç dilini kulla
nan her on evde ise, en az bir kişi Lapp dilini bilm ekte ve diğer
sosyal o rtam lard a bu dili kullanm aktaydı. Evlerin dışında ise,
Lapp dili, d aha geniş bir bölge içinde iletişim kurm a aracıydı.
A ncak belirtilm esi gerekir ki, L app dili gizli bir dil ya da kod
olarak değerlendirilm ektedir ve güvenilir L app kim liklerinin
bulunduğu o rtam lard a kullanılm aktadır.
Bu gerçekleri kavrayarak, L app kimliğinin genel bir endişe
kaynağı olduğu sorunsalını anlayıp ve toplum sal alan boyutu
nun incelenm esi gereken bir çerçeve olduğunun farkına vardık
tan sonra daha seçici bir bilgi toplam a faaliyetine giriştim.
Bu noktada, fiyord bölgesinde yaşayan L applar arasındaki
en yakın arkadaşlarım ın, kimlik konusunda kişisel çelişkilerinin
olduğunu kabul etm eleri sanırım şaşırtıcı değildir. Bu kişisel çe
lişkilerin aktarım ı çoğunlukla itiraf şeklindeydi: H e r şey bir ya
na o n lar bir çeşit Lapptı. A ileleri ve dedeleri çim den k u lübeler
de yaşam ışlardı -ve bazıları 1930’lu yıllara değin bu hayatı sür
dürm üştü. H a tta bu dönem de bazıları L app geleneksel kıyafet
lerini giyiyorlardı ve bu kıyafetlere İkinci D ünya Savaşı’na dek
sık sık rastlanıyordu. N orveç dilinde tam olarak usta olam a
m aktan; bu ve diğer kusurlarının kendine güvenli, kendilerini
beğenen N orveçlilerle kurdukları ilişkiler esnasında onları ko
mik d urum a düşürm esinden sıkıntı duyuyorlardı. H a tta sahip
oldukları düşük yaşam standartlarını ve fiyord bölgesinde e n
düstriyel girişimlerin olmayışını kendilerinin aşağı bir ırk olm a
sı ile ilintilendirebilecek derecede şüphe içindeydiler.3 "Lapplar
aptal olmalılar" diyorlardı. Belli ki hem en hem en h er Norveç-
li’nin bu fikirde olduğuna inanıyorlardı. H er detayda vurgula
nan kendileri hakkındaki sefil im ajları, yerel N orveçliler’in ta
nım ladığı şekliyle bir L app dam gasının yansımasıydı.
Y ukarıda belirttiğim iz bu çelişki en çok 16-17 yaş ile 50 yaş
arasındakilerde görülm ektedir; bu yaş grubuna dahil olanlarda
istek ve özlem ler daha yoğundur. Bir psikiyatriste danışılsa, şüp
hesiz nüfusun bu bölüm ünün kimlik nevrozuna yakalanm ış ol
duğunu ileri sürecektir. K onuklarla ilişkiler üzerine yazdığım
3 Birlikte yaşadığım L applar ayrıca başka sırlarını da bana açtılar: L app ye
m eklerini tercih ettiklerini, bazı yaşlıların parm aklarıyla yem ek yediklerini,
ve h atta bazılarının sadece evlerinde kürk m akosen kullandıklarını itiraf e t
tiler. Ayrıca bu insanlar, evlerini inşa ettiklerinde evin tem eline dem ir para
ve nazarlık/m uska (amıılet) koyduklarını, Yeni Yıldan hem en sonra denize
ağ atarken kurban ettikleri hayvan için büyü yaptıklarını anlattılar.
m akalem de (Eidheim 1966) bu bölgedeki fiyord halkının göçe
be L applar’a karşı nasıl davrandığını betim lem iştim . Fiyord böl
gesi sakinleri, yeni ve konforlu evlerini, tem izliklerini ve Norveç
dilini kullanırkenki ustalıklarını göstererek açıkça "Norveç" kim
liğini hareketleri ile ortaya koyarlar. Ö te yandan, kendilerini
bizzat dazat (Norveçli) olarak sınıflandıran kişilerle kurdukları
ilişkiler durum un başka bir boyutunu ortaya koymaktadır.
E n genel hatlaııyla söyleyecek olursak, çelişkilerinin tem eli,
değer verdikleri m allara ve toplum sal hizm etlere ulaşabilm ek
ve toplum daki fırsatları paylaşabilm ek için N orveçlilerin Lapp
kültürünün işareti o larak yorum layabileceği her türlü toplum
sal özellikten kurtulm ak ya da bu özellikleri saklam aktır.
Bu durum yerel ekolojik ve toplum sal özellikler çerçevesin
de anlaşılm aya çalışılm alıdır.4 Y erel kaynaklar, ekilebilir to p ra
ğın ve balıkçılığa elverişli alanın m iktarı, üretim çeşitliliğine ya
da artışına izin verm eyecek niteliktedir. Bireysel ölçekteki ev
kurum u dışında serm aye yönetim inden söz edilem ez (bunun
bir istisnası özel m ağazalardır); buna ek olarak civar toplum da
sosyal farklılaşmayı yaratabilecek bir d ern ek veya kurum un
varlığından da bahsedilem ez.5 Sadece çok az sayıdaki evin ah a
lisi, çevredeki kom şuluk ve akrabalık ilişkilerine hapsedilm iş ya
da yerel balıkçılık ve küçük çiftliklerinin ürünlerine (bir ya da
iki inek ya da dört-altı koyun) m ahkûm olm uş şekilde yaşamaya
isteklidir ya da yaşayabilir. Dolayısıyla çoğu edinim , ancak fi
yord topluluğunun dışındaki m eslekler ya da en azından geçici
ücretli işler aracılığı ile sağlanabilir. Bu durum larda, N orveçli
ler, onların sosyal partnerleri olacak ve Norveçliler resm i ve
gayriresm i otorite olarak karşılarına çıkacaktır.
G öçebe birim lerle kurulan ziyaret ilişkileri dışında (Eidheim
4 Bkz., Eidheim (1966).
5 Bazı ulusal düzeydeki derneklerin yerel şubelerini açma yönündeki girişim
ler bu yirminci yüzyılın başından buyana devam etm ektedir. Bu tü r girişim
leri daha çok öğretm enler veya dazatlar (Norveçliler) desteklem ektedirler.
Ancak bu tü r girişim ler kısa öm ürlü olm aktadır. R obert Paine ise başka bir
fiyord Lapp topluluğuna ilişkin yaptığı çalışm ada ters yönde bulgular elde
etm iştir (Paine 1965).
1966), burada yaşayan fiyord sakinlerinin iç kısım lardaki Lapp-
lar ile ilişkileri yoktur. Fiyordda yaşayanlar hiçbir zam an oraya
gitm ezler, m edyada Lapp azınlığı hakkında süregelen tartışm a
lara ilgisizlerdir ve etnik cem aat bilinci (esprit de corps) kurm a
ve sağlam laştırm aya yönelik L app hareketinin etkisinin çok dı
şındadırlar. Y önelim leri ve toplum sal eğilim leri bulundukları
toplum sal çevre ile sınırlıdır ve bu çevrede de aktörler ya N or
veç kimliğine sahiptirler ya da diğerleri ile aynı olanaklara sa
hip kişilerdir.
Y ukarıdaki saptam am ız, kurulan ilişkilerin üç farklı alanda
gerçekleştiğine işaret etm ektedir: (1) kam usal alan (2) Lapp-
lar’ın kapalı alanı (3) N orveçliler’in kapalı alanı. Bu alanlardan
h er biri, karakteristik kodlar, tem alar ve değerlerle ilintilendi-
rilmiş ve ayrıca d a birbirlerinden, bu alanların içinde hareket
eden kişilerin etn ik kom pozisyonları sayesinde ayrıştırılabile-
cek şekilde örgütlenm iştir. Bu alanlar en genel şekilleri ile, bu
ikili yapıda, etnik m irasın örgütsel sonucu olarak karşım ıza çık
m aktadırlar. Bazı durum larda ise, bu alanlardan birine ya da
diğerine ait olan davranış kalıpları, koşullar ya da fırsatlar çer
çevesinde şekillenebilm ektedir.
Ö ncelikle, ilişkilerin yürütüldüğü kam usal alanı ele alalım.
Fiyord bölgesinde yaşayan toplulukta, kam usal alanda en sık
gözlem lenen ilişki şekli bir ya da daha çok yerel N orveçli’nin
katılımıyla gerçekleşir. N adiren bunlar, evlilik, cenaze, vaftiz gi
bi büyük ölçekli toplantılardır; genellikle de kurulan ilişkiler,
toplum daki günlük hayata ilişkindir. Y erel devlet okulunda ku
rulan resmi ilişkiler de bu alana dahil edilebilir. Dolayısıyla şa
şırm am ak gerekir ki, günlük hayata dair ilişkilerin kurulageldiği
hem en her alanda Norveç dili kullanılır ve tem alar, değerler
kam usal alana özgüdür.6
Fiyord halkı, kendi çocukları ile N orveç dilinde konuşm anın
"gerekli" ve dolayısıyla da "doğru" olduğu inancındadır. O nların
6 O kulun amacı ideal bir Norveç toplum u yetiştirm ek ve Lapp topluluklarını
N orveçlileştirm ektir (Dahi 1957). Norveçli öğretm enler ve Lapplarla evle
nen Norveçliler, Norveçlileştirme sürecinde kendilerine önem li bir görev
düştüğünü düşünm üşlerdir.
düşüncelerine göre, çocukları kendilerinin karşılaştığı problem
lerle karşılaşm am alıdır. Ö te yandan, m ağazada bir araya gelen
küçük m üşteri topluluğu da aynı kam usal alana dahildir. N or
v eçlilerin bulunm adığı durum larda bile (dükkânın sahibi de
yerel bir L apptır) durum un halen kam usal olarak nitelenm esi
gerektiği konusunda görüş birliği vardır. B urada dükkân sahibi
durum u yönlendiren kişi konum undadır; kendisine L app dilin
de bir soru yöneltildiğinde bile Norveççe cevap verir. D aha ö n
ce de "belirtildiği gibi, bu alandaki sözlü iletişim dili yerel Nor-
veççedir. İlişkilerin yoğunlaştığı konuların çerçevesi ise yerel iş
ler ve fiyord topluluğunun hem içindeki hem de dışındaki gün
lük hayata ilişkin bilinen sorunlar ve Kuzey N orveç kıyı kültü
rüne uyan değerlerdir.
Fiyord bölgesinde yaşayan halkın üyeleri, geçici bir süre için
bulundukları bölgenin dışına çıktıklarında da N orveçlilerle kur
dukları ilişkileri kam usal alana dahil ilişkiler gibi değerlendir
meye devam ederler. Y erel olarak incelediğim izde ise, yukarı
da d aha önce betim lediğim iz gibi, yerel N orveçliler ve Lapplar
da kendilerini kam usal alandaki söylem ler aracılığı ile tanıtır
lar; ve örneğin beni yabancı olarak algıladıkları süre boyunca
da bu kalıplar çerçevesinde bana davranm ayı sürdürm üşlerdir.
Tabii ki kam usal alan toplum sal özellikler ya da davranışlar
açısından da tanım lanm alıdır. Bu özellikler, öncelikle Lapp di
linin kullanım ıdır; ikinci olarak, m otifler, hikâyeler ve etnik ku
tuplaşm aya ilişkin diğer olası göstergeler ve L app kimliğinin
belirteçleri o larak görülen diğer davranışlardır. Bir Norveçli
açısından kendisini açıkça Norveçli olarak tanım lam ak ve etnik
kutuplaşm aya dikkat çekm ek olağan bir şeydir ve bu davranışın
bir L app tarafından yapılm asından daha m eşrudur, çünkü bu
durum kam usal alanda rol üstlenm e sürecinde zımni olarak o r
taya çıkar ve N orveçlileştirm e am acına tam am en uygun bir
davranıştır. Bu hususu pekiştirecek örneklere dönelim :
P er adlı şahıs fiyord bölgesinde yaşayan bir L apptır ve ilçe
nin idari m erkezinde düzenli toplantılar yapan ilçedeki okulun
yönetim kurulundadır. A ncak bu toplantıların hiçbirisinde, Per
ne toplum una ait L app eğilimli b ir okul dileğini dile getirir ne
de top lan tılard a m eslektaşlarına devletin L app kıyısını dahil e t
meyi un u ttu ğ u ekonom ik gelişm e program ını hatırlatır.
O zam an ned en P er halen d ah a bir L app olarak tanım lana-
gelm ektedir? Bu soruya cevap verebilm ek için, N orveçliler’in
işaret o larak aradıkları belirteçlere bakm ak gerekecektir. Bu
belirteç ya da imaj, G offm an tarafından kullanılan damga te ri
miyle aynı sırayı izlem ektedir (bkz. G offm an 1963). Bu işaretler
çok sayıdadır ve kişiler arasında eşit olm ayan şekilde dağılm ış
tır. P e r’in d urum u açısından en çok ilintili olan birkaçını sırala
yabiliriz:
(1) P e r’in geldiği topluluğun adı N orveçliler tarafından aslı
na çok az benzer bir şekilde yeniden adlandırılm ıştır; bu d a d o
laylı olarak küçük düşürücü bir durum dur. (2) Per, Lapp çeh re
si olarak kabul edilen bir yüze ve yüz ifadesine sahiptir. (3) P er
hafif bozuk bir Norveççe konuşm aktadır. (4) O kuldaki yönetim
kurulu to plan tıların d a nadiren aktif rol oynar. (5) O rtalam a bir
üyeden çok d aha sık olarak toplantıları kaçırır ve kendi yerine
gitmesi için bir vekile talim at verm ez. (6) "Kendi kökenlerine
bağlıdır". Bunu, idari m erkezdeyken bile L app olarak bilinen
bir aileyi sık sık ziyaret etm esi ile ortaya koym aktadır.7
P er ve çoğu diğer kişi açısından, okulun yönetim kurulu to p
lantıları N orveç kimliği ile karşılaşm aları anlam ına gelm ekte
dir. Sıradan bir N orveç balıkçısı ile okulun m üdürü birçok açı
dan birbirlerine benzem eseler de başka ve d ah a kritik bir açı
dan aynı tipte kişilerdir aslında. P er açısından bakıldığında ikisi
de uygun davranış farklılıklarını ve etkin hareketleri kendisin
den d aha iyi bilm ekte ve ikisi de dilin tüm inceliklerine hakim
dirler. D oğru kimliğe sahiptirler, bu da o nlara her durum un ö n
cüsü olm a hakkını tanım aktadır; P er ise sadece bir tür uydu ko
num undadır.
Kam usal alandaki ilişkilerle ilgili buraya kadar anlatılanlar
7 Sadece sınırlı sayıdaki Lapp yukarıda belirtilen tanım lam alardan 1,2,3 ve 6
num aralı belirteçlerle uyum gösterm ezler. Ayrıca, bölgede yaşayan Norveç
liler Lapların gizemli, batıl inançlı ve aptal olduğunu düşünürler.
ışığında, bu alana ilişkin özellikleri özetleyebiliriz. Bu özellik
lerden en belirgin olanı, bu alandaki ilişkilerin egem en N orveç
halkının konum ları ve kurum lan çerçevesinde şekillendiğidir.
Ö te yandan, yerel nüfusun iki ayrı etnik kategoriden (L applar
ve N orveçliler) oluştuğu da öne çıkan bir aksiyom dur. Lapp
kimliği halk tarafından bir alternatif olarak değerlendirilm edi
ğine göre, kam usal alanda "Lapp" kimliğinin kabul edilmiş rol
lerinin yer aldığı kurum sal bir ilişki çerçevesi de bulunm am ak
tadır; yani L app ve Norveçli olm ak birbirlerini tam am layan sta
tüler değildir. Kimlik bölünm esine dair aksiyomu güçlendiren
olgu ise, kişilerin herbir bireyi, kam usal alanda üstlendikleri ro
lün perform ansına göre farklı kategorilere yerleştirm esidir. Bu
hem etnik kategorilere bağlanan işaret sendrom unu hem de ay
rı kim liklerin toplum sal resm e aksettiği unsurunu güçlendir-
m ektedir. Bu çıkarım lardan hareketle, L app olm anın algılam a
lar üzerinde öncül kısıtlayıcı bir etkiye sahip oluşunu ve bu e t
kinin de kıyı bölgesinde yaşayan L applar’ın dil ve kim liklerini
dışa vurabilecek herhangi olası bir harek etten kaçınm alarına
neden oluşunu kolayca anlayabiliriz.
Kıyı bölgesinde yaşayan L applar ile N orveçliler’in karşılaş
m aları günlük hayatta insanların ilişki kurdukları her türlü o r
tam da gerçekleşebilen bir durum dur. D enililebilir ki paylaşılan
kimlik üzerine sahte bir anlaşm a yapılm ıştır -ancak bu anlaşm a,
kam usal alanda kurulagelen ilişkilerin karşılıklı çıkara dayalı
içeriğinin ciddi bir şekilde ihlal edilm ediği sürece geçerlidir.
(Bu ciddi ihlalin derecesi ise, h er durum a göre ayrı ayrı tanım
lanır.)
K am usal alanda görünen odur ki, ilişkiler sorunsuzca yürü
tülebilm ektedir. B unun anlam ı ise iki etnik kategorinin karşı
laşm asında gözlem lenen nitelik karşılıklı anlaşmayı yansıtm ak
tadır ve yabancıların bakış açısından da h er iki taraf da uyumlu
bir şekilde birbirleriyle iletişim kurabilm ektedir.8Ancak, kam u
s Aslında, tarihsel bir perspektifle bakarsak, kamusal alanın geçtiğimiz bir kaç
kuşak içinde bölgede nasıl bir değişim gösterdiğini algılayabiliriz. Bu durum
uzun süredir yaşanan asimilasyonun bir göstergesidir.
sal alanda m eydana gelen ilişkilerin kimliğe ilişkin içeriğini yo
rum lam ak ve tartışm ak söz konusu olduğunda her iki tarafın
üyeleri de kendi kapalı etnik birim lerine yönelirler. D aha yoğun
incelem e şansına sahip olduğum L applar’ın deneyim lediği k ap a
lı evreler karşılıklı etkileşim sahasından oluşm aktadır ki, bu sa
ha da ancak kam usal alan ile ilintilendirilerek anlaşılabilir. Bu
iki evre -yani kam usal ilişkilerin ceryan ettiği evreler ve etnik
açıdan kapalı evreler- arasındaki ilişki ve etkileşim sayesinde
kimliğin örgütlenm eye dair önem i en açık şekliyle ortaya çıkar.
N orveçliler’e ait kapalı alanı bir k en ara bırakıp; yani bu ala
nı olduğu gibi kabullenip L ap p lar’ın sahasına yoğunlaşm ak d a
ha yerinde bir davranış olacaktır. Y ukarıda da belirttiğim gibi,
alan çalışması yapan araştırm acıların sosyalizasyonuna ilişkin
saptam alara paralel şekilde -tam bir üye olarak olm asa da en
azından zararsız b ir seyirci olarak- yavaş yavaş ilişkilerin kuru-
lageldiği bu alana dahil edildim.
L ap p lar’ın kendilerine ait etnik açıdan kapalı birim leri,
L ap p lar’ın kendi aralarındaki akrabalık ve kom şuluk ilişkilerini
içerir; ancak bu saha ayrıca, daha geniş bir bölgede yaşayan ve
L app o larak bilinen akraba ya da kom şu olm ayan kişilerle ku
rulan ilişkileri de kapsar. Böylesi ilişkilerde L app dilini kullan
m am ak olum suz bir yaptırım ile karşılanır; bu dili henüz tüm
inceliği ile ya da hiç konuşam ayan gençler istisnai olarak h e r
hangi bir yaptırım a m aruz kalm azlar. Bir yandan L ap p lar’ın k a
m usal alana katılım ları diğer yandan da kom şular/dost
lar/akrabalar ile iletişim kurarken dam galanm ış bir dili kullan
mayı tercih etm eleri göz önünde tutulduğunda, açıktır ki L app
kökenli olanlar ile olm ayanların günlük karşılaşm alarına dair
toplum sal bir çekince m evcuttur ve buna bağlı olarak da d u
rum ların tanım lanm ası ve tek rard an tanım lanm ası için ortak
bir yöntem in varlığına ihtiyaç vardır.
T opluluğun güncel yaşam ına ilişkin en sıradan olay olarak,
yerel bir N orveçli’nin, L applar’ın daha önceden sınırlarını b e
lirledikleri kapalı etnik birim lerine girm esini ele alabiliriz. Bu
duru m d a insanlar hem en L app kim liğinden Norveçli kim liğine
atlam ışlardır ve sohbetlerin konuları da durum a uygun şekilde
ayarlanm ıştır. N orveçliler L app dilini sadece aşağı bir dil olarak
görm ez, aynı zam anda kendi yanlarında bu dilin konuşulm asını
da uygunsuz, yersiz ve dolayısıyla da kabul edilem ez bir hareket
olarak nitelerler. (Tüm N orveçliler tek dil konuşm aktadırlar.)
N orveçliler beni kendi kapalı sınırlarından içeri alıp, kendi zi
hinlerinde olduğu gibi L app kimliği sendrom unu benim zih
nim de de derinleştirm ek niyetindedirler ve bu sendrom la N or
veç özellikleri o larak niteledikleri özelliklerin ne derece zıt
düştüğünü kanıtlam ak isterler.9
Fiyord bölgesinde ise dili ve konuyu değiştirm e yöntem i çok
da sakıncalı olarak değerlendirilm ez; kapalı sınırlar içinde ger
çekleşen karşılıklı iletişim ise daha sonra özetlenebilir. Başka
koşullar ise, başka çözüm leri gerektirm ektedir. Fiyordların b u
lunduğu yoldaki iskele, toplum sal açıdan oldukça önem li bir fo
rum niteliğindedir. B urada insanlar haber ve dedikoduları bir
birlerine aktarırlar ve yine burada hem tanıdıklarıyla hem de
yabancılarla karşılaşırlar. B urada N orveçliler ve L applar birb ir
lerine karışm ışlardır. Bu çerçevede, bir kişinin, şu üç sınıftan
biri ya da hepsi içerisinde diğerleri ile ilişki kurm ası beklene
cektir: (a) yabancı olarak, kam usal alanın adetlerine uygun ev
releri belirleyecek şekilde (b) Norveçli olarak, yolcu olm aya
ilişkin kapalı evreleri belirleyecek şekilde (c) L app olarak, yol
cu olm aya ilişkin kapalı evreleri belirleyecek şekilde. D eneysel
olarak incelendiği zam an (a )’dan (b )’ye ve (b )’den (a )’ya n e re
deyse fark bile edilem eyecek bir geçiş vardır. Ö te yandan
(a )’dan (c)’ye ve (c )’den de (a )’ya geçiş oldukça yüksek o ra n d a
dır. L appların ve N orveçlilerin bulunduğu bir gem inin güverte
sinde herhangi bir L app eğer uzun zam andan buyana görm edi
ği bir L app arkadaşı ile karşılaşırsa bu iki kişi bir kalabalıktan
" Ö rnek: K onutlar hakkında konuşan bir kişi şöyle söyledi: 'Ben bu standart
konut çizimlerini kabul etm em eye karar verdim. Bana çok pahalıya m aloldu,
ancak ben gerçek bir evin nasıl olduğunu ve nasıl döşenm esi gerektiğini in
sanlara gösterm ek istedim .’ Bu kimse altında bir bodrum katı olan tek evi
inşa eden kişiydi. Gelişm ekte olan bir bölgede inşa edilen bu evin zem in katı
göze batan tonda pem be bir renkle boyanmıştı.
uzakta kuytuda L app dilinde sohbet etm eyi tercih ederler. Özel
alanda gerçekleşen bu L app dilindeki sohbet, Norveçli veya
kimliği belirsiz bir kim senin kulak misafiri olabileceği bir d u
rum söz konusu olduğunda hem en N orveç dilinde devanı e ttiri
lir. Bu andan itibaren bu iki kişi kam usal alanın bir parçası ol
m uşlardır yeniden.
Aynı güvertede bir Norveçli için kam usal alanda Norveçli
kimliğin korunm ası ve sergilenm esi bir sorun teşkil etm ez. A n
cak bir L app için durum çok farklıdır.. E ğer bir L app diğer
L appları göz ardı ed erek h er durum da istisnasız Norveççe ko
nuşursa L app kökenli arkadaşları ve yakınlarıyla sorunlar yaşa
yabilir; ve eğer aynı kim se kam usal alanda L applarla karşılaş
m am aya özen gösterirse yine arkadaşları tarafından sahte L app
olarak adlandırılabilir. Bu d urum dan h arek etle böylesine bir
m ekânda iki grup arasında belirgin hatlarla çizilmiş sürekli e t
nik sınırlarının olm ayacağı çıkarım ını yapabiliriz.
Belirgin olan nokta, L app etnik kim liğine sahip bir kimse
eğer içinde bulunduğu grubun etnik haritasını biliyorsa durum a
göre kam usal anlam da Norveçli ve özel anlam da L app olarak
davranabilir. Bu d urum a uygun bir gözlem im i aktarm ak istiyo
rum . Beş altı k adar L app kökenli liman çalışanı kıyıya yanaşan
bir tekneye kurutulm uş balığı yüklem ek için çalışıyorlardı. T ek
nede ise üç Norveçli m ü retteb at m evcuttu. T eknenin yüklem e
için yanaştığı rıhtım da ise oldukça büyük bir depo bulunm ak
taydı. D epo ile tekne arasında yük taşıyan L app kökenli çalı
şanlar, her defasında depodayken kendi aralarında L app dilin
de konuşurken tekneye ulaştıklarında hem en Norveçli m ü re tte
bat nedeniyle hem en N orveç diline geçiş yapm aktaydılar.
Böylelikle Lapp dam gasının kam usal alandaki perform ansla
ve kapalı L app özel alanındaki sızm alarla ne denli yakından
ilintili olduğunu gördük. Ayrıca, pek sık karşılaşılm ayan bir
üçüncü durum daha m evcuttur: Bir L app kökenli kim senin
kimliğini kam usal alanda açıkça ifade etm ekten kaçınm adığı
durum larda Norveçliler ile L applar arasında açık bir etnik m ü
cadele sergilenebilir. Kaçınılm az olarak bu tü r durum larda son
sözü söyleyen Norveçliler olurken kaybedenler ise Lapplardır.
Bu durum u sergilem ek için bir iki örnek verm ek istiyorum. Fi-
yordlardan bir erkek öğretm en, bir süredir çalıştığı Batı Finn-
m ark’ta yaşayanlarca bir L app bölgesi olarak kabul edilen D o
ğu F in n m ark ’ta boşalan bir kadro için başvurur. Bu talep ço
ğunluğunu N orveçlilerin oluşturduğu okul idaresince L appların
yoğun olarak yaşadıkları bir bölgede L app bir öğretm ene ihti
yaç olm adığı gerekçesiyle geri çevrilir. O nlara göre, bir önceki
Norveçli öğrenci Lappları N orveçlileştirm e yolunda önem li bir
m esafe katetm iştir; L app öğretm enin bu durum u tersine çevir
me ihtim ali vardır. O kul idaresinin yaptığı toplantıda bir üye
tarafından aynen şu sözler sarfedilm iştir: "Bırakın O, D oğu
F in n m ark ’ta L applarla birlikte kalsın. O, oraya yakışır..." So
nuçta öğretm enin başvurusu olum suz sonuçlanm ıştır.
N orveçlilerin okul idaresi veya rıhtım daki yük boşaltım üni
tesi gibi kam usal alanlardaki kuralları belirlem e iktidarı Lapp-
lar tarafından hiç sorgulanm az. A ncak h er Norveçlinin bu şe
kilde eş değerli bir kural belirlem e gücü olduğu söylenemez.
Sözgelimi L app bir kadınla evlenen bir Norveçli erkek, fiyorda
geldiğinde başlangıçta Norveçli kimliği ile L applar üzerinde ik
tidar kurm aya çalışmıştır. A ncak, karısına bağlılığı nedeniyle
L applar tarafın d an zam an zam an Norveçli olm asından kaynak
lanan saygınlığı tehdit edilm iştir. Bir gün Norveçli, yerli L app
larla birlikte bir dere üzerine köprü yapım işini üstlenm iştir.
H er zam an olduğu gibi önce kendisi konunun uzmanıymış gibi
davranm aya başlam ış, ancak bir süre sonra diğer arkadaşları
onun becerilerine m eydan okum uşlar ve bunda başarılı olm uş
lardır. Norveçli karşısında beceri düzeyinde üstünlük kuran
Lapplar Norveçliyi bir anlam da hiçe sayarak Lapp dilinde ko
nuşm aya başlam ışlardır. Norveçli ise bu durum karşısında
L applara sözlü tacizde bulunm uş ve Kuzey-Norveç aksanıyla
'İn san lar ile L applar arasında gerçekten büyük bir fark v ar’
(Det er forskjell pcı fo lk og fin n ) dem iştir. Bu örnek Lapp etnik
dayanışm asının en d er görüldüğü durum lardan birini teşkil
eder.
H er ne kadar bu tü r durum lar çok az sıklıkta yaşansa da
uzun erim li etkilere sahiptirler, çünkü bu tür tecrübeler N o r
veçliler tarafından L appların patavatsızlığı şeklinde sürekli k a
m usal alanlarda yeniden dile getirilirken, L applar içinse kam u
sal alanda dikkatli davranılm ası yönünde ip uçları verm ektedir.
Bu ned en le L applar genellikle bu tür tahriklere kapılm am a yö
nünde ellerinden geleni yapm aya çalışırlar. L applar bu koşul
lar altında ya N orveçlilerle ilişkilerinde pasif bir tavır takınırlar
ya da N orveçlilere hem en her durum da abartılı bir destek ve
rirler. E ğ er herhangi b ir L app kimliğinin sorgulandığı bir d u
rum la karşılaşırsa kendini geri çekm ek, kişilerle karşılaşm ak
tan kaçınm ak veya iş yeri değiştirm ek gibi altern atif davranış
lar sergileyebilir.10
K am usal alanda toplum sal etkileşim in süre gitmesi o rtak bir
etnik kim lik sergilenm ekte olm ası anlam ına gelmez. F arkında
olunm ası gereken en önem li noktalardan biri L applar için ken
di etnik kim liklerinden kaynaklanan tem sil biçim lerinin kam u
sal alanda sergilenem eyeceğidir. L app kimliğinin rahatlıkla ser
gilendiği durum lar kapalı L app topluluklarıdır. Bu tü r kapalı
top lan tılard a Lapp kimliğinin kam usal alanda açıkça sergilen
m em esi yönünde kişiler birbirlerine sürekli telkinlerde bulu
nurlar. Sözgelimi iş nedeniyle iki-üç ay kadar bir süre için evin
den ayrı kalan bir yetişkin erkek evine döndüğünde, akraba ve
kom şularıyla saatlerce süren sohbetlerde 'L ap p dilini yeniden
konuşabilm ek ve sürekli kendini N orveççe’de nasıl ifade ed ece
ğini düşünm ek zorunda olm am ak ne kadar güzel’ tarzı sözleri
sık sık tekrarlayacaktır. Y a da işveren tarafından verilen zor bir
yüküm lülüğün yerine getirilem em esi durum unda patron aşağı
layıcı bazı sözcüklerle çalışana L app olduğunu anım satır. Böy-
lesine bir durum da işverene itiraz edilm esi ve aşağılayıcı sözle
rine karşılık verilm esi p ek m üm kün değildir. Ancak, arkasından
aleyhte söz söylenebilir. Sohbet sırasında diğer L applar kendi
10 N orveçliler insan ilişkilerinde oldukça dikkatli ve nazik davranırlar. Özel
alanda Norveçliler birbirleriyle şöyle konuşurlar: ’Evet O bir Lapp, am a iyi
dir.’ Bir öğretm en aynen şunları söyledi: ’Pek çok öğrencinin Lapp olduğunu
biliyorum tabii, ancak bilm em ezlikten gelerek nezaket gösteriyorum .’
benzeri deneyim lerini anlatırlar ve bu karşılıklı konuşm alar sa
atlerce sürer gider.
Şu ana k adar L appların kam usal alandaki kurum sallaşm ış
davranışlar ve zam an zam an sergiledikleri kurum sal olm ayan
davranışlar açısından nasıl kendi kim liklerini yansıttıklarım
gördük. Ayrıca Lappların kam usal alanda nasıl davranış kalıp
ları sergileyeceklerine ilişkin geliştirdikleri söylem leri gördük.
Bu konuda F in n m ark ’ın iç kısım larında yaşayanlar arasında iki
farklı davranış kalıbı belirm ektedir (L app girişimcilerin dikey
toplum sal hareketliliği (E idheim 1963) ve L app hareketinin te
m el savı olan çoğulculuğun idealleştirilm esi (Eidheim 1968)).
Bu bölgede L app kimliği sadece gündelik hayatın rutininde
karşılıklı ilişkilerde tem sil edilen bir kimlik değildir, aynı za
m anda form al ilişkilerin hakim olduğu okul idaresi ve diğer
resmi kurum içi ilişiklerde de ifade edilen bir kim liktir. L app
kimliğinin temsil edildiği tüm bu alanların yanı sıra m edya, gö
nüllü kuruluşlar ve dil, giyim tarzı, şarkılar ve kültürel tarih gibi
kültleştirilm iş alanlarda da sergilenm ektedir.
L app kimliğinin sergilendiği bu tür iç bölgelere oranla kıyı
bölgelerinde ise sınırlı bir etnik potansiyelin olduğunu görürüz.
Bu potansiyelin gerçekleştirildiği alanlar sadece kapalı Lapp
topluluklarıdır. İç bölgelerde etnisitenin toplu bir şekilde sergi
lenm esi L app değerlerinin devam ını sağlarken, bu tür davranış
kalıplarının kıyı bölgesinde sergilenem em esi değerlerin yete
rince korunam am asım da beraberinde getirm ektedir.
B en çalışm am da 'kam usal hayatı’ ve 'gizli Lapp yaşantısını’
ifade etm ek için etkileşim alanı kavram ını kullanm ayı tercih et
tim. Ancak, başkaları kişiler arası ilişkilerin akışkanlığını ifade
edebilecek ağ (network) kavram ını tercih edebilir. Toplum sal
ağlar, nüfus içindeki kaynaklar için yapılan alış-verişin bir sonu
cu olarak ortaya çıkar. K aynaklar için yapılan alış-veriş faaliyet
leri akrabalık ilişkileri gibi toplum sal yapının bir parçasıdır ve
dilin kullanım ı gibi gözlem lenebilen bir davranıştır. L appların
değişim için sundukları m allar da etnik problem lerden etkile
nebilir. Bir L app toplum sal ağının olm ası bazı Lapp m allarının
sadece L applara verildiğinin göstergesiyken, bir daha geniş bir
kam usal ağın olması L app kimliğinin gözardı edilm esine neden
olabilir.
G erek N orveçliler gerekse L applar ad eta etnisitenin hiç
önem i yokm uşçasına davranırlar, ancak yukarıda da sergilendi
ği gibi kam usal alandaki karşılıklı ilişkilerde etnisite önem li bir
rol oynam aktadır. Bu bağlam içerisinde bireyler geleneksel o la
rak belirlenm iş rol kalıpları içerisinde davranırlar. Sözgelimi
Noveçli bir tüccar geleneksel m üşteri/tüccar ilişkisini tehdit
edecek bir davranış kalıbı sergilem ez, çünkü bu kimse bilir ki,
herhangi bir mal talebinde bulunan m üşteri gram er hataları
yapm aktadır. D iğer önem li bir nokta ise aynı etnik gruptan in
sanların kurdukları sıcak ilişkidir. Bir Lapp, çok en d e r koşullar
da bir N orveçli ile böylesine bir sıcak ilişki kurabilir. Bunu sa
dece çok iyi d erecede Norveçce konuşabilen ve fiziksel açıdan
tam bir Norveçli gibi görünen L applar yapabilirler. Y ukarıdaki
tüccar/m üşteri örneğine geri dönecek olursak, sözgelimi tücca
rın kızı, tam anlam ıyla bir L app fiziğine sahip olan ve N orveç
dilinde gram er hataları yapan bir L app ile evlenm eyi düşün
m ez.11
Piyasa koşulları içerisinde düşünürsek piyasaya değişim
amacıyla sunabileceğiniz m alların niteliği sahip olduğunuz ye
rel ve etnik bilgi donanım ına bağlıdır. N orveç toplum una e n
tegre olm ak ise, bu etnik sınırların dışına çıkm akla olanaklı ola
bilir.1' E ğer bir kimse piyasa koşullarında pazarlayabileceği
farklı niteliklere sahipse ve Norveç toplum una entegre olm ak
istiyorsa, N orveçlilerle daha sıcak ilişkiler kurm ası m üm kün
dür. Y ukarıda da ayrıntılarıyla dile getirdiğim gibi, burada sö
zünü ettiğim aslında bir asimilasyon, yani N orveçlileştirm e sü
recidir. L app topluluklarının N orveçlileştirilm esi bireysel ola
rak L appların tek tek N orveçlileştirilm esinden d ah a karm aşık
bir süreçtir. Ben sözgelimi yüz yıl önce kendilerini L app olarak,
11 Kıyı Lappları ile evlenen her altı Norveçliden beşinin uzak bölgelerden gel
diği saptanm ıştır.
Bölgeden göç edenler genellikle evli olmayan genç insanlardır, ancak bu göç
topluluğun bitm esine neden olacak boyutlarda değildir.
şimdi ise Norveçli şeklinde tanım layan gruplarla alan çalışması
yapm adım . Bu nedenle, bu tür gruplar hakkında sadece burada
aktardığım alan çalışm asından yapacağım çıkarım larla size bir
şeyler söyleyebilirim.
L applar ve N orveçliler arasındaki etnik sınırlar, bireylerin
ve grupların gündelik davranışları ve söylemleriyle yeniden ü re
tildiğinden, L app kökenli insanlar, kapalı bir cem aat örgütlen
m esine giderek yapısal dışlanm alarından kaynaklanan olası so
runlara cevap ararlar. F iyordlarda yaşayan L applar, Norveçli
çoğunlukla toplum u tarafından kuralları tanım lanan kam usal
alanda varolabilm ek için büyük bir çaba harcarlar. Öyle ki, bazı
aileler çocuklarının Lapp dilini öğrenm esini engelleyecek k a
dar ileri gidebilm ektedirler. Bu durum da ailelerin beklentileri,
N orveççe’yi çok iyi konuşan çocuklarına çoğunluk Norveç to p
lum u tarafın d an yönlendirilecek yaptırım ların azalm asıdır. D i
ğer yandan gerçekleşm esi m uhtem el başka bir beklenti ise
Lapp etnik ağlarının zam anla zayıflamasıdır.
Ancak, kimlik üzerinde etkisi olan unsurlar sadece görünen
davranış kalıpları değildir. Aynı zam anda, iç bölgelerde yaşa
yan L appların yaşadığı L app kimliğinin de diğer bölgelerdeki
Lapp kimliği üzerinde etkisi vardır. Bu nedenle, kuşaklar içinde
Lapp dilinin tam am ıyla kullanım dan kalkm a ihtim alinde dahi
görünüm e ilişkin fiziksel bazı özellikler L app kimliğinin tam a
mıyla silinm esine engel teşkil ederler. Kaldı ki, iç bölgelerdeki
L app kültürü canlı olarak yaşanm aya devam etm ektedir.
E tn ik kim likler çok kısa zam anda değişen tasarım lar değil
dirler. E tnik ilişkiler ise, genellikle gündelik hayatta sergilen
m eyen derin çatışm alara sahne olabilecek nitelikte ilişkilerdir.
Bu çalışm ada benim am açladığım şey, kurum sal bir niteliğe sa
hip olm ayan ancak azınlıktaki grubun davranış kalıplarını belir
lem e gücüne sahip olan bir ilişki durum unda iki grup arasında
ki ilişkileri incelem ek olm uştur. Bu durum adeta bir gölge oyu
nuna benzer. Bireylerin davranış form larını anlam ak, onların
tabi oldukları toplum sal değerlerin ve yaptırım ların haritasını
çıkarm akla m üm kündür. Bu davranış kalıpları ilişkide bulunu-
M
lan etnik gruptan etkilenilerek oluşturulabildiği gibi bundan
bağımsız da objektif bir şekilde oluşturulabilm ektedir. Bu n e
denle, günlük hayatın rutini kim liklerim izin nasıl tasarlanacağı
nı bize dikte eder.
U nutulm am ası gereken bir diğer no k ta ise Lapp/N orveçli
karşıtlığını ortaya çıkaran unsur, söz konusu yörenin ekolojisi
ve toplum sal yapısıdır. E tnik kim liklerin oluşum u yerel şartlara
bağlıdır. Dolayısıyla, N orveç’in güneyinde bulunan R eindeer
Lappları ile Norveçli çiftçiler arasındaki ilişki, son derece ken
dine özgü bir niteliği olan etnik bir ilişkidir F alkenberg 1964).
Bölüm 2
G unnar Haaland
e
grup olan F u r ve B aggaralar arasında gözlem
lenen, sınırların korunm ası süreçlerini betim le
meyi ve incelemeyi am açlam aktadır. Tem elde
etnik kim liklerin doğası ve kimlik değişim indeki
belirleyiciler üzerinde tartışılacaktır. Bu tartışm a
esnasında, B atı D arfur B ölgesindeki aşağı vadi
alanında bir yıl boyunca yürütülen alan çalışm ası
nın sonuçlarından yararlanılacaktır.
F urlar, Jebel M arra dağını m erkez alan bölge-
m r» ^ /A rlıİA riH ir
11111 j v i l ı ı v i i u ı ı
Z lıl/7
^ UİVİİ.
M o n to
iıu ıııu
1A^y. T T ııllo n H ıV lo rı
1VU11U11UUV1Uİ 1 u ı ı
H ıl
m.
ekolojik kısıtlam alarla ilintili olduğu anlatılm aya çalışılacaktır.
E le alacağım ız ekonom ik sistem , m akalem izde, değerlerin
dağılım ındaki altern atif stratejiler dizisi olarak betim lenecektir.
Böylesi bir yaklaşım tem elde, ekonom ik birim ler, bu birim lerin
değerleri dağıtm a şekilleri ve değerlerin üretildiği ve değiştiril
diği kurum sal m ekanizm a üzerine odaklanacaktır.
F u r halkı arasında h er yetişkin birey, kadın ya da erkek,
ekonom ik bir birim o larak d eğerlendirilm ektedir.1 Evlilik akti
aileye özgü bir tek düzenlem e getirm ez; halen eşler farklı iki
yönetim birim i olarak varlıklarını sürdürm ektedirler. O tlakları
nı ayırarak yararlanm a hakkına sahiptirler, üretim lerini birbirle
rinden ayrı olarak planlarlar, ürünlerini ayrı alanlarda d ep o lar
lar ve ü rünü birbirlerinden bağımsız olarak dağıtırlar. Evlilik
aktinden doğan eşlerin birbirlerine karşı tek ekonom ik yüküm
lülükleri, kadının kocası için (kendi stoğundaki darıdan ayıra
rak) yulaf lapası ve bira yapması, kocanın ise karısı ve çocukları
için yılda bir defaya m ahsus olarak kıyafet alm asıdır. Ayrıca ka
dın çocuklarını beslem ek için darı yetiştirm ekle de yüküm lüdür.
F u r yerel topluluğunun bir üyesi olarak kabul edilen h erk e
sin toprağa erişim hakkı vardır. T oprak yerel bir şeyh tarafın
dan yönetilm ektedir ve topluluk üyelerine ihtiyaçları oranında
dağıtılm aktadır. Kullanım hakkı (ıısufruction) ise sadece to p ra
ğın ekilip biçildiği süre boyunca tanınm aktadır. B irkaç yıl ekil
dikten sonra dinlenm eye bırakılan toprak üzerinde çiftçinin a r
tık hiçbir hakkı bulunm am aktadır; toprağı tekrardan dağıtm a
hakkı ise şeyhe aittir. Çiftçinin toprağını doğrudan devretm e
hakkı yoktur.
F u rlar arasında h er yetişkin, çiftçilik için gereken kaynakla
ra sahiptir: toprağa ulaşım ve kendi çalışma yetisi. Bu kaynakla
rın yönetim i ise görece daha kolaydır. Tarım sal üretim in büyük
bölüm ü, özel tüketim amaçlı ekime yönlendirilm iştir. D arı ise
en önem li ürün olup F u r halkının beslenm esinin tem elini oluş
turan yulaf lapası ve bira üretim inde kullanılm ak üzere yetiştiri
1 Fur ekonom ik sisteminin daha ayrıntılı bir incelemesi ve bu sisteme dair bel
geler için, bkz. Barth (1967 a).
lir. Birçok kurum sal kural, takas sürecinde değerlerin değiştiril
mesi yolunda olasılıklar ve kısıtlam alar getirm iştir. N akit p ara
karşılığında yulaf ve bira satışı utanm a duygusu ile ilintilendiri-
lerek kısıtlanm ıştır. Bira-eğlence kurum u ise öte yandan, bira
nın iş karşılığı elde edilm esi olgusuna izin verm ektedir. Bira ik
ram ı karşılığında kom şuların darı tarlasını yabani otlardan te
mizlemesi istenebilir. Pazar kurum u ise, nakit para karşılığında
tarım ürünlerinin (soğan, dom ates, bam ya, darı, lim on), nalbant
ürünlerinin ve ithal ürünlerin (et, süt) takasını sağlar. T oprağa
ilişkin hakların niteliği nedeniyle toprak karşılığı para sağlam ak
im kânsızdır. P ara karşılığı iş yapm ak da sınırlandırılm ıştır, çün
kü p ara için çalışmak utanılacak bir davranıştır. Başlık parasının
kurum sallaşm ası ise nakit paranın eşe dönüşm esine izin v er
m ektedir. B unun dışında para hac (haj) ve bayram lar (karama)
için harcandığında toplum sal bir değere dönüştürülebilir.
Bir F ur, tüketim ihtiyaçlarını karşılam ak için kaynaklarını
bu kurum sal çerçeve içinde yönetm ek durum undadır. Bu çe r
çeve içinde olası gözüken diğer değer değişim i stratejileri diag-
ram d a gösterilm ektedir (Bkz. Şekil 1).
Bu sistem , bir değerin değişim şekilleri üzerine kısıtlam alar
getiren çok m erkezli bir sistem dir. B urada dikkat edilm esi ge
reken bir nokta, m alların ve değerlerin dönüşüm ünün karşılıklı
olarak gerçekleşm em esidir. B unun anlam ı ise m alların ve d e
ğerlerin birbirlerine kıyasla takasa tabi tutulm am asıdır; yani yu
karıda genel hatları ile anlatılan bu değerlerin birbirlerine kı
yasla değerleri konusunda bir fikre sahip olm ak olası değildir.
Bu sistem içerisinde sadece iki yatırım alanı vardır. Bu olasılık
lardan ilkinde, ev sahibi, darı yetiştirir, bira yapar ve evinde bi
ra sunduğu bir eğlence düzenleyerek m evcut iş gücünü h arek e
te geçirir. A ncak bu sektörde, iş gücünün verim i büyük bi-
ra-p artilerin d e yatırım ın kârını sınırlayıcı niteliktedir. D iğer ya
tırım olasılığı ise sığırcılıktır. Sığırcılık, serm aye birikim inin tek
yoludur ve buzağılar söz konusu olduğunda d a kâr sağlayan bir
yatırım şeklidir. Bu yatırım ın kârlılık oram , diğer etkenlerin ya
nı sıra, yağm urlu dönem lerde, ineklerin bulundukları yerlerde
m
Şekil 1. Aşağı vadi bölgesinde yaşayan Fur çiftçilerinin üretim ve pazar ilişkilerini
pazar ilişkilerini gösteren diyagram. Kalın çizgiler akış yönünü gösterir noktalı
çizgiler ise farklı ekonomi alanlarını gösterir.
TA
dur. Ö rneğin, çiftçilikle uğraşan F urlar arasında, karı ve koca
ayrı birim ler olarak h arek et ederken, göçebe F urlar kaynakları
nı birleştirirler ve kurdukları aile yapısı Baggara aile yapısına
benzerlikler gösterir. Evli çiftler arasındaki ilişkiler açısından,
göçebe F u rlar ile B aggaralar arşındaki bezerlikler göçebe ve
yerleşik F urlar arasında gözlem lenen benzerliklerden çok daha
fazladır. A ncak bu toplum sal düzenlem e şekillerini, bir kişinin
F ur ya d a Baggara olarak sınıflandırılm ası için yeterli bir kıstas
olarak betim lem e hakkına sahip miyiz? Şayet bu hakka sahip
sek, aile kurm uş ve göçebe hayata geçmiş bir F u r’un B aggara
olarak sınıflandırılm ası gerekm ektedir. Böylesi bir bakış açısı
ise, sosyal yapıdaki benzerliklerin, F u r’un evliliğe ilişkin Bagga
ra fikirlerini benim sem esi sonucu oluştuğu varsayımı üzerine
kurulacaktır. Bizim iddiam ız ise, aile yapısındaki bu değişikliğin
kültürel öğeleri dikkate alm ayan alternatif bir varsayım ile
açıklanabileceğidir (B arth 1968, H aaland 1968). Hayvancılığa
dayalı göçebelik, örgütlenm e sorunları yaratarak, F u r m odelin
de gözlem lenen bireyciliğe dayalı aile şeklini geçersiz kılm akta
dır. S ürünün güdülm esi ve sağılması gerekm ektedir, sütün uy
gun şekilde saklanm ası ve satılm ası, ayrıca yeni otlak ve kam p
alanlarının belirlenm esi ve yağm urlu dönem lerde darı ekim inin
yapılm ası şarttır. Bu faaliyetlerin çoğunu eş zam anlı gerçekleş
tirm e zorunluluğu vardır. Dolayısıyla sığırcılıkla uğraşan eko
nom ik birim ler tek b ir şahıs üzerine kurulam az; bu ekonom ik
birim ler en az iki kişiyi içerecek şekilde örgütlenm elidir. Ö te
yandan, F u rlar arasında gözlem lenen karı-kocanın ekonom ik
hayattaki özerkliği eşler arasındaki iş birliğine engel oluştur
maz. A ilenin geçimi darı ekim ine dayandığı sürece kaynakların
birleştirilm esi ile sağlanacak ekonom ik bir ek yarar söz konusu
değildir; üretim açısından eşlerin birlikte ya da ayrı çalışm aları
farklı sonuçlar yaratm ayacaktır.
A ncak herhangi bir F ur, göçebe hayatını benim seyerek geçi
m ini d ah a karm aşık bir üretim süreci üzerine kuracaktır. Şayet
eşler ortak, tek bir ekonom ik birim içerisinde iş bölüm ü üzerin
de anlaşırlarsa, sağlanacak ekonom ik y arar çok büyük oranda
artacaktır. Aile kurum unun bu şekilde örgütlenm esinin göçebe
F urlar arasında ortaya çıkması, kaynakların birleştirilm esi ile
güvence altına alm an karşılıklı çıkarlar ile açıklanabilir; başka
bir deyişle, bu tipte bir aile yapısı B aggara göçebeleri olsun ol
masın otayâ çıkacaktır. Sosyal yapılarda gözlem lenen açık b e n
zerlikler etnik sınıflandırm a için bir kıstas olarak kullanılam az,
çünkü bu benzerlikler ekolojik şartların kısıtlayıcı etkileri dola-
yısı ile yaratılm ıştır.
G öçebe F ur halkının kam pını incelediğim izde, bu kampı
B aggaralar’a ait bir kam ptan ayrıştıracak açıkça gözlem lenebi
lir çok az kritere rastlarız. Ç adırlar aynı hasırdan yapılm ış ve bu
kam plar tıpkı B aggaralar’a ait kam plardaki gibi dairesel bir şe
kilde düzenlenm iştir. K am ptakiler, B aggaralar’m kullandıkları
na benzer araç ve gereçleri kullanırlar. Dolayısıyla, göçebe F ur
halkının kimliğini B aggaralardan ayrıştırıcı bir unsur bulunm a
m aktadır (ancak F u rlar yeni göç etm iş Fulani göçebelerinden
kolayca ayrıştırılabilm ektedirler). F ur kimliği sadece, günlük
konuşm alarda A rap dili değil F u r dili kullanıldığında açıkça b e
lirlenebilir. H angi topluluğa (A rapça: gabila) ait oldukları so
rulduğunda ise göçebeler kendilerini F ur olarak tanım layacak
lardır. Z ate n benim de göçebe F u rla r’ın varlığından haberdar
olm am , rehberim in b ana bölgedeki göçebe F u rla r’ı ziyaret e t
m ek isteyip istem ediğim i sorm ası ile gerçekleşm iştir.
Dolayısıyla, gözlem lenebilir kültürel özelliklere dayanarak
göçebe F u rlar ne tam F u r ne de tam Baggara olarak tanım lana-
m am aktadırlar. G öçebe F urlar, iki etnik grubun da özelliklerini
aynı anda taşıyan, arad a bir grup olarak karşım ıza çıkarlar. Şa
yet bu kültürel özellikler, bir sınıflandırm anın tem elini oluştu
racaksa, bu grubu geçiş evresindeki bir kategori o larak betim le
m ek yerinde olacaktır. A ncak göçebe F urlar, hem kendileri
hem de diğerleri tarafın d an böylesi bir kategoriye ait o larak ta
nım lanm ışlar m ıdır? D aha önce de belirttiğim iz gibi, bu grup
kendisini F u r olarak tanım lam aktadır. A ncak "Fur" kimliği o n
ların güncel sınıflandırılm alarına her zam an uygun değildir; ya
ni bu kimlik onların F u r veya B aggaralar ile geliştirdikleri iliş-
JZ&.
kiler esnasında farklı bir kategori olarak karşım ıza çıkabilir.
Ö rneğin bir Baggaraya ait olduğu grup sorulduğunda kendisini
Baggara olarak tanım lam ayacak; R izeigat veya Beni H elba gibi
birçok Baggara aşiretinden birinin üyesi olduğunu vurgulaya
caktır. Bu bağlam da, "Fur" ifadesi, "Rizeigat" veya "Beni Helba"
ile aynı değere sahiptir. Bu deyim, kişinin atalarına ilişkin bir
anlam ı ifade etm ektedir. Bir F u r göçebe kendisini bir Rizeigat
olarak görem ez çünkü babasının F ur olduğu herkes tarafından
bilinm ektedir. Bir göçebenin F u r olarak adlandırılm ası, onun
toplum sal olaylara katılım ının, sadece F ur kim liğine ait bir kişi
ye uygulanan değer ve kurallar ile şekilleneceği anlam ına gel
m em ektedir. Bu unsur, etnisiteye sosyal örgütlenm enin belirle
yicisi, aynı etnik kimliğe sahip olanlar ile olm ayanlar arasında
geliştirilen ilişkileri betim leyen bir sınıflandırm a olarak yakla
şıldığında, etnik sınıflandırm a açısından çok hassas bir kriter
olarak karşım ıza çıkar. Bu bakış açısından, göçm en bir Fur;
toplum sal olaylara katılım ının nasıl betim lendiğine, hangi sta
tülerin verildiğine ve toplum sal rollerin yürütülm esinde hangi
stand artlara göre değerlendirildiğine bağlı olarak; ya F ur ya
Baggara ya da ayrı bir kategori o larak sm ıflandırılacaktır.
Y erleşik düzenin üyeleri ile yürütülen işlem lerde, göçm en
bir Fur, B aggara kökenli biri ile eş uygulam alara tabi tutulm ak
tadır. P azara ilişkin işlem ler açısından, sosyal konum ; yani gö
çebe bir F u r ya da Baggara olm ak, yerleşik F urlar ile kurulan
ilişkilerde fark yaratm az. B una ek olarak, göçebe bir Fur, Bag-
garalar’m yerleşik F u rlar ile yaşadıkları sorunlara benzer so
runlarla yüzleşm ek durum undadır; bu problem ler de genellikle
ineklerin sulanm ış topraklardan uzak tutulm ası ile ilgili p ro b
lem lerdir. A ncak bu rad a belirtilm esi gereken nokta, bu benzer
liklerin, aynı etnik kimliğe sahip olm aktan değil, hayvancığın
uygulam adaki sonuçlarından kaynaklandığıdır.
İki farklı etnik grup olarak F u r ve B aggaralar farklı değerle
re sahiptirler ve davranışlarının aynı kriterler çerçevesinde d e
ğerlendirilem eyeceğini kabul etm işlerdir. Bu durum da, F ur ve
Baggara etnik gruplarının, göçebe bir F u r’u ne şekilde smıflan-
dırdığı en açık şekliyle, göçebe F u r’u n davranışlarının bu grup
lar tarafın d an değerlendirilm esi sürecinde kullanılan sta n d a rt
lar çerçevesinde ortaya çıkacaktır.
E ğer göçebe F urlar, F u r kültürünün sta n d a rtla n çerçevesin
de değerlendirilirse, B aggaralar ile kendi aralarında rol farklı
laşması ve ayrışması olacağı beklenm ektedir. B una ek olarak,
F ur kim liğinin kolayca aynştırılabilir kültürel özellikler ile dışa
vurulacağı da beklenm ektedir. A ncak, d ah a önce de belirttiği
miz gibi du ru m hiç de böyle değildir: F u r göçm enlerin ait ol
dukları köken, sadece, kullandıkları dil gibi, bir gecede değişti
rilem eyecek alışkanlıklar söz konusu olduğunda keşfedilebilir.
Sosyolojik açıdan, toplum sal rollerin yerine getirilm esindeki
farklılıklar çok zor aynştırılabilir. B unun anlam ı ise, göçebe
F u rlar’m B aggaralar ile aynı toplum sal rol sınırlam alarına tabi
olduğudur; yani göçebe F u rlar B aggara etnik grubunun üyesi
gibi sınıflandırılır ve onların bu şekilde değerlendirilm esi tam a
m en B aggara k ültürünün standartları çerçevesinde gerçekleşir.
Bu durum , yeni kurulm uş göçebe F u rla r’m kam pını ziyaret e tti
ğimiz sırada, F u r kökenli yardım cım ve F u r köyünde yaşayan
rehberim arasında geçen saptam alar ile ilk olarak açıklığa k a
vuşm uştu. B ir B aggara kam pını ziyaretiniz sırasında m isafirper
verliğin ne kadar ön p landa olduğunu gözlem leyebilirsiniz; size
hem en çay sunulur ve cöm ertçe ikram edilir. İçinde bulunduğu
nuz o rtam gergin değildir, B aggaralar yabancılara karşı güven
lidir, sohbetin ilerlem esi de o derece kolaydır. F u r topluluğun
da da b en zer m isafirperverliğe ilişkin söylem ler vardır; ancak
yabancılar aynı güvenle ve sam im iyetle karşılanm az. F u rlar ta
nım adıkları insanlara karşı şüphe ile yaklaşırlar ve çekingenlik
lerini yenip konuşm aya başlam aları için biraz zam an geçmesi
gerekm ektedir. Dolayısıyla, m isafirperverliğin dışa vurum u söz
konusu olduğunda, F u rlar ile B aggaralar arasında niteliksel bir
farklılık vardır. G öçebe F u rlar’m kam pında deneyim lediğim iz
karşılam a ise B aggaralar’m kinden daha çok F u rla r’m karşılam a
şekillerine benzem ekteydi. Çay hem en sunulm am ıştı, sohbet
zor ilerlem ekteydi, bir kâse süt ise ancak bir süre sonra ikram
edilebilm işti. Köye geri dönerken, iki yol arkadaşım ın da göçe
belerin davranışları konusundaki yakınm aları ortaktı: "Bir gö
çebenin bizi bu şekilde ağırlam am ası gerekirdi." Başka bir d e
yişle, göçebeliğe geçmiş bir Fur, tam am en B aggaralar’a özgü
m isafirperverlik kriterleri çerçevesinde değerlendirilm ekteydi,
kendi kökenine ilişkin F ur standartları çerçevesinde değil.
Y ukarıda aktardığım ız deneyim in, F ur ve B aggaralar arasın
daki kategorik kutuplaşm anın önem li bir noktasına örnek oldu
ğunu iddia edebiliriz: geçimini göçebelikle sağlayan biri Bagga
ra olarak sınıflandırılm aktadır; yani Baggara halkının bir üye
siymişçesine davranm ası beklenir ve davranışları B aggara kö
kenliym işçesine değerlendirilir. F ur dilini konuşm asının tek an
lamı ise çiftçilerle kurduğu ilişkinin daha kolay olm asıdır. G ö
çebeliğe geçmiş bir F u r’un köy halkı arasında hâlâ yakınları ve
akrabaları vardır; ancak akrabalık ilişkileri eskiden olduğu k a
dar sıklıkla h arek ete geçirilem em ektedir ve akrabalık sadece il
gili köylülerle kısıtlı alanlarda kurulan ilişkilerde anlam kazan
m aktadır. G öçebeliğin tersine çevrilem eyen bir tercih olm am a
sı (göçebeliği benim sem iş bir F u r eğer çiftçiliğe geri dönm ek is
terse yeniden yerel topluluğun bir üyesi olarak görülecektir) bu
saptam a ile çelişm em ektedir. Göçebeliği benim sem iş bir
F u r’un elinde bir B aggara’nm sahip olm adığı bir kaynak vardır;
ancak bu kaynak göçebe olduğu sürece kullanabileceği bir kay
nak değildir. Bu, onun F ur kültürünü bilm esinden ileri gelen ve
göçebe o larak yaptığı faaliyetleri etkilem eyecek nitelikte bir
kaynaktır. F u r kökenli olm ak, göçebelikte başarısızlığa uğranıl-
dığm da yerel topluluğa geri dönüşü kolaylaştıran bir unsurdur;
ancak bu unsur, göçebe yaşamı sürdürüldüğü sürece B aggara
olarak değerlendirilm eye m ani değildir.
Eğer, göçebeliği benim seyen bir F u r’un toplum sal bakış açı
sından nasıl sınıflandırılacağı sorunsalına, bizzat aktörlerin
kendi sınıflandırm aları ile yaklaşırsak sınıflandırm aya ilişkin
zorlukların üstesinden gelebiliriz. K onuya bu perspektiften yak
laştığımızda, bir Fur, göçebeliği benim sediği anda B aggara gru
bunun üyesi olarak kabul edilir. Çevresi tarafından Baggara
olarak tanım lanır ve toplum sal olaylara katılım ı, B aggara aşi
retlerinin üyelerine uygulanan aynı kurallar ile belirlenir. Bu
yaklaşım, etn ik kim lik değişim ini kişilik uyum u ile açıklam aktan
doğan psikolojik sorunsalları o rtadan kaldırm aktadır. E lbette ki
bu sorunsallar önem li ve ilginçtir; fakat bizim iddiam ız, etnik sı
nıflandırm anın örgütlenm eye ilişkin sonuçlarının ancak ak tö rle
rin psikolojik yapılarının tam am en dışlanarak incelenebileceği
dir. B ir F u r’un göçebeliği benim sediği anda kişiliğini değiştir
m em esi ve bazı d urum larda Baggara halkının bir üyesi gibi dav-
ranam am ası, onun toplum sal görevlerini yerine getirirken Bag
gara stan d artları çerçevesinde değerlendirilm esine engel değil
dir. O nun üzerindeki toplum sal baskılar ve kısıtlam alar Bagga-
ra ’nınki ile aynıdır; ancak belki onun bu toplum sal kısıtlam alar
çerçevesindeki perform ansı bir Baggara kadar başarılı değildir.
G öçebeliği benim sem iş bir Fur, B aggaralar tarafından aşağı
olarak görülebilir; ancak bu onların B aggara olarak aşağı görül
düğü ya da aşağı bir etnik gruba dahil oldukları anlam ına gel
mez. Başarılı F u r göçebelerin B aggara kam plarına kabul edil
m eleri ve B aggara aşiretlerinin üyeleri ile yaptıkları evlilikler bu
iddiayı doğrulayacak niteliktedir. Dolayısıyla, F urlar ile B agga
ralar arasındaki etn ik sınırların korunm ası, büyük oranda, ü re
tim kaynaklarına ilişkin hakların dağıtım ı ile ilgilidir. T oprak
kullanım hakkı F ur köyüne üye olarak kabul edilen herkesin sa
hip olduğu doğal bir haktır. Tarım için ayrılan toprakta, toprak
ekilip biçildiği sürece kullanım hakkı m evcuttur. O tlaklara eri
şim ise güdülecek sürüsü olanlar için açıktır. B undan çıkarabile
ceğimiz sonuç, bir kişinin, sadece üretim süreçlerindeki faaliyet
lerini yerine getirerek, üretim araçlarını kendi denetim i altında
tutabileceğidir. Çiftçilik ve hayvancılık iki ayrı yaşam şeklini ifa
de etm ektedir ve bu farklı hayat tarzları F ur ve B aggara olarak
sınıflandırılmıştır. Dolayısıyla toprak kullanım ve sürüyü o tlat
m a haklarının, belirli bir ticari işlem sonucunda birikimi sağla
nam az. Bu kaynaklara, kişinin F ur ya da B aggara olarak tanım
lanm asına neden olan faaliyetler aracılığı ile erişilebilir.
Sonuç
Bu m akalede, yerleşik F ur çiftçilerinin göçebeliğe geçişinde-
ki belirleyicileri ortaya koyduk; tem el iddiam ız ise göçebeliğe
geçişin etnik kimlik değişimi anlam ına geldiğidir. Bu incelem e
günüm üz koşullarından hareket etm iş ve m akale boyunca bu
sürecin zam ansal çerçevesinin çizilm em esine dikkat edilm iştir.
Tem el iddiamız, F u rla r’ın sahip oldukları belirli ekonom ik ya
pının ve Batı D a rfu r’un aşağı bölüm lerinin ekolojik özellikleri
nin, F u r halkının bazı üyelerinin göçebeleşm esi sürecini doğal
olarak berab erin d e getireceğidir. Bu unsurların ikisi de yüzyıl
lardır değişm em işlerdir; dolayısıyla bu süreç de zam an içinde
kalıcı hale gelmiştir.
Bu incelem e esnasında veri o larak kabul ettiğim iz tek unsur
politik durum olm uştur. E tnik gruplar arası tansiyonun ve ça
tışm a olasılığının yüksek olduğu durum larda, kim lik değiştirm e
üzerindeki kısıtlam alar bugünkü durum dan tam am en farklı
olacaktır. G ünüm üzde, 1916 yılından beri etnik gruplar arasın
daki barış m erkezi yönetim tarafından korunm aktadır. D olayı
sıyla, göçebeliğe geçiş oranının, siyasi koşulların farklı olduğu
d önem ler için de aynı olduğunu savunm ak m üm kün değildir.
A ncak belirtm ek gerekir ki, elim izde söm ürge yönetim inden
önceki dönem lere d air göçebeliğe geçiş örnekleri bulunm akta
dır; bu örnekler, siyasi açıdan D a rfu r’un tarihindeki daha çal
kantılı dönem lerde bile göçebeliğe geçişin yaşandığını kanıtla
m aktadır.
Dolayısıyla, A ra p lar’ın D arfur bölgesine gelişinden beri, d e
ğişen o ran lard a da olsa, yerleşik çiftçilerin göçebeleşm e süreci
nin başladığı hipotezine ulaşıyoruz. Bu dönem den önce, sığırlar
elverişli köylerde beslenm ekteydi; ancak büyük olasılıkla göçe
belik, hayvancılığa ilişkin bir teknik olarak değerlendirilm e
m ekteydi. D ile özgü bazı veriler de bu hipotezim izi doğrulaya
cak niteliktedir: G öçebelikle bağlantılı hayvancılığa ilişkin keli
m eler F u r diline A rap dilinden geçmiştir; ancak hayvanlara iliş
kin kullanılan kelim elerin tüm ü F u r dilinde m evcuttur.
G elecekte, göçebeliğe geçişte gözlem lenen bu eğilim büyük
olasılıkla duracaktır. G öçebeliğe geçişi, m akalem izde, gelenek
sel F u r ekonom isindeki yatırım araçlarının eksikliği ile açıkla-
_aı_
maya çalıştık. G ünüm üzde, bu koşulları tem elinden sarsacak
değişiklikler m eydana gelm ektedir (B arth 1967b, H aalan d
1968). A rtık hem to p rak hem de iş gücü paraya çevrilebilir m e
talar o larak karşım ıza çıkm aktadır; bu süreç de aktörler açısın
dan yeni yatırım olasılıkları yaratm aktadır. Ö rneklem olarak
incelediğim iz iki köyde de p azar ekonom isine geçilm esinin hız
lanm asına paralel olarak, son 25 yılda göçebeliğe geçiş ö rn ek le
rine rastlanm am ıştır.
F u r ve B aggaralar arasındaki nüfus dengesi açısından göçe
beliğe geçiş sürecinin önem li sonuçları bulunm aktadır. Bagga-
ralar’ın, biyolojik ü rem e yolu ile şu anki nüfus yapılarını k o ru
yam ayacakları açıktır. N üfuslarını iki sürecin azalttığına işaret
edebiliriz: yerleşik düzene geçiş ve düşük doğum oranı. Y erle
şik düzene geçen B aggaralar’a dair kesin oranları verebilecek
durum da değiliz; ancak B aggara göçebelerin şehirlere ve kırsal
alanlara yerleştiklerine dair kanıt m evcuttur. Y erleşik düzeni
benim seyen B aggaralar genellikle göçebe yaşamı devam e ttir
meye yetecek k adar sığırı beslem eyi başaram am ış kişilerdir.
Elim izdeki veriler, B aggarlar’m doğum oranının kesin o la
rak saptanm asına izin verecek nitelikte değildir. A ncak b elirt
m ek gerekir ki kam plarda ziyaret ettiğim iz ailelerin yapısı d ü
şük doğum oranına işaret etm ekteydi. Saptadığım ız bu d u ru
m un, B aggarlar arasında yaygın olduğu ise, cinsel ilişki ile bula
şan hastalıkların bu g ru p ta hüküm sürdüğüne dair bilgi ile des
teklenm ektedir (E l H adi El N agar ve T. B aashar 1962).
Bu m akalem izde, etnik sınırların kişiler ya da küçük aile y a
pıları tarafından delinerek, Baggara topluluğuna geçiş sürecini
betim lem eye çalıştık. A slında, yerleşik çiftçilerin göçebeleşm esi
süreci F u rla r’a özgü bir süreç değildir; D a rfu r’un başka bölüm
lerinde yaşayan diğer yerleşik etnik gruplar arasında da göz
lem lenen bir süreçtir (H aaland 1968) ve büyük bir olasılıkla da
bu oluşum , S udan’ın bozkır bölgelerinde daha da yaygındır. E t
nik kutuplaşm anın düzenleyici etkisi; göçebeleşm e sürecinin
söz konusu gruplar arasında göçebe sınıflar yaratm ası ile değil,
Baggara etnik grubunun yeniden bütünlenm esi ile açıkça o rta
ya konulm aktadır.
Bölüm 3
Jan-Peter Blom
e
sınırların oluşum u için gerekli olan kültürel ve
örgütsel unsurları açıklam aktır. Bu örnek çalış
m a ile ulusal bir devletin sınırları içinde yaşa
yan sıradan bir köy topluluğunun değişen doğal ve
sosyal şartlara uyum sağlam ak amacıyla nasıl deği
şime uğradığını gösterm ek istiyorum. Toplum sal
açıdan değerlendirildiğinde, değişen koşullar karşı
sında farklı uyum süreçleri geliştiren sosyal grupla
rın, birbirlerine bağımlı oldukları ve çoğulcu bir
toplum oluşturdukları söylenebilir (Furnivall 1948).
H er ne kadar, gruplar arasındaki kültürel fark
lılıklara ilişkin olarak bazı ön yargılar dile getirilse
de, bu ön yargılar hiç bir zam an farklı ardalanlara
ve hayat tarzlarına sahip topluluklar arasındaki
ilişkileri etkileyecek denli önem li görülm ez. Bu n e
denle, gruplar arasındaki belirgin davranış ve ö r
gütlenm e farklılıklarına rağm en, bölgede etnik tü r
deşliğin korunduğu gözlenir. B urada sizlere suna
cağım ö rn ek çalışmayla etnik kim liklerin, an tro p o
lojide öngörüldüğü üzere, kültürel farklılıklara d e
ğil, belirli sosyal davranışlara atfedilen anlam lara
bağlı olduğunu gösterm eye çalışacağım.
N orveç’in güneyinde bulunan dağlık alanlarda
yaşayan köy nüfusu doğrudan avcılık, balıkçılık ve
m eracılıkla geçimini sağlar. D ağ köylüleri (fiellbon-
der) olarak adlandırılan bu topluluklar, cem aatler halinde n e
hirlerin geçtiği d erin vadilerde ve doğal göletlerin bulunduğu
havzalarda yaşam larını sürd ü rm ek ted irler.1 G üneybatıda yaşa
yan söz konusu bu topluluklar, kuzeydoğudan bölgeye göç e t
miş olup d ö rt farklı bölgeye yayılm ışlardır (bkz. H a rita 2): çift
çilik ile birlikte keresteciliğin yapıldığı doğu bölgesi (O stlan-
det); iç kesim lerinde küçük ölçekli çiftçilik ve keresteciliğin, öte
yandan kıyı kesim lerinde balıkçılığın yapıldığı güney bölgesi
(S orlandet); iç kesim lerinde tarım cılığın, kıyı kesim lerinde ise
balıkçılığın yapıldığı batı bölgesi (V estlandet); ve son olarak
zengin tarım alanlarına sahip olan kuzey bölgesi (T rondelag).
N orveç’te yapılan çiftçilik, genellikle, hu b u b at üretim i ve çiftlik
hayvan yetiştiriciliğini kapsar. H u b u b at üretim i ve hayvan yetiş
tiriciliği bölgeden bölgeye değişim gösterir.
H aritad a da gösterildiği gibi, dağ köylülerinin yaşadığı bö l
geler genellikle doğu bölgesinde yüksekliği 500 ila 1.000 m e tre
yi bulan yükseklikler arasında yer alm aktadır. Bu bölgede kışlar
oldukça sert, yazlar ise kısa (yaklaşık üç ay) ve ılım an geçm ek
tedir. Ö rn ek verm ek gerekirse, tem m uz ayı ortalam a sıcaklığı 8
ila 12° C arasındadır. D ağlık bölgede yer yer büyük vadiler b u
lunm aktadır. Bölgenin bitki örtüsü, kozalaklı ağaçlar ve liken
lerden oluşm aktadır. Bölgede yer alan m etam orfik kayalıklar
ve ovalar, hayvancılık için gerekli olan m eraların oluşum unu
sağlar. Bölgenin topografik özellikleri farklı olabilm ektedir: b a
zı vadiler dik yamaçlı d ar bir yapıya sahipken, diğer bazı vadiler
ise oldukça geniş ve açık olabilm ektedir. B ölgede yaşayan nü-
1 Blom, bu çalışmaya ilişkin verileri, 1962 yılında N orveç’in güneydoğusunda
elde etm iştir. Söz konusu çalışmaya ilişkin olarak d aha ayrıntılı bilgi için
bkz., Eskeland, A. Effektiviteten av ulike driftsformer 1 fjellbygdene, Norges
L andbruksokonom iske İnstitutt, Saerm elding nr. 2. 1953; C abouret, M.: La
transhum ance du m outon dans le sud-ouest de la Norvege, Norsk Geografîsk
Tidsskrift, 1967; Isachsen, F.: U vdolenes skreppehandel og driftetrafıkk,
Norsk Geografîsk Tidsskrift, 1930; Reinton, S.: Saeterbrııket i Noreg, I-11I
ISFK, Oslo 1955-61; Skappel, S.: T raek av det norske kvaegbrugs historie
1660-1814, T.fd.n. landbr., 1903; Somme, A.: Geography o f Norvegian Agri-
cultııre, Skrifter fra Norges Handelshoyskole, Bergen 1949; O stberg, Kr.:
Norsk Bonderelt, I-XII, Oslo 1914-39. Bu araştırm a sırasında yapılan a n tro
polojik alan çalışması, Norveç Arkeoloji M üzeleri Kurum u tarafından finan
se edilmiştir.
Harita 2. Güney Norveç. Sık taralı bölge: Dağlı toplulukların bulunduğu bölgeler.
Seyrek taralı bölge: O va ve kıyı boyu toplulukların yaşadığı bölgeler
m
de sağlayabilir. Bu yatırım lar, genellikle yeni m eraların alınm a
sı ve çiftlik hayvan yavrularının yetiştirilip satılabilm esi için sa
tın alınm ası şeklinde olabilir. Bu yönde başarılı girişim lerin g er
çekleştirilebilm esi için coğrafi hareketlilik olanağı ve değişen
piyasa koşullarına anında uyum sağlam a yeteneği gerekm ekte
dir. D ağ köylüsünün bu tür konularda gösterm esi gereken dik
kat, o n a yönelik o larak yapılan kum arbaz yakıştırm asını bir öl
çüde doğrular, çünkü o ren geyiği avlayan, kom isyonculuk (sk-
reppekar) yapan ve ticareti bilen insandır. Aynı zam anda, m ü
zisyen ve zan aatk âr olan dağ köylüleri bu tü r faaliyetlerden de
gelir elde etm ektedirler.
Y u k arıd a yapılan açıklam alar, kültürel farklılıkların oluşum
süreçlerinde ekolojik ve toplum sal faktörlerin ne denli etkili ol
duğunu gösterm eyi am açlam ıştır. Bu açıklam alar özellikle
gruplar arasında o rtak yaşam ilişkilerin geliştiği çok-etnili to p
lum sal yapıları anlam am ızda bize yardım cı olabilir. A ncak, şu
na dikkat edilm eli ki, çok-etnili yapılarda farklı gruplara m en
sup bireyler arasındaki sosyal etkileşim lerde etnik kim likler ge
nellikle ön plana çıkarılır. Bu nedenle, bu tü r ilişkilerde etnik
sınırların korunduğunu ve yeniden üretildiğini görürüz. Bizim
örneğim izde ise, dağ köylüleri ile ova köylüleri arasında yaşa
nan ilişkilerin etnik tem ele dayandığına ilişkin bir am pirik veri
yoktur. B unun aksine ortaya çıkan durum , bu grupların iletişi
m inde, kültürel farklılıkların ön plana çıkarılm ayıp benzerliğin
ve o rtak değerlerin karşılıklı güven içinde paylaşımı olm uştur
(G offm an 1959). Bu nedenle, bu gruplar arasında ortaya çıkan
ilişki form u, gruplardan herhangi birinin içinde yaşanan grup
içi ilişki form undan farklı değildir.
E ld e ettiğim iz bu bulgular bizi başladığım ız noktaya geri gö
türür: kültürel farklılaşm anın yol açtığı toplum sal değerler ko
nusu. Bu konu aslında bizi, iki farklı kültür kavram ı etrafında
yeniden düşünm eye yönlendirir. Birinci kültür kavram ı, kültürü,
belirli sınırlar içerisinde değerlendirir ve kültürel değişimi dış
lar; ikinci kültür kavram ı ise, kültürü belirli ekolojik ve toplum
sal koşullara bağlı olarak ortaya çıkan tasarım lar bütünü olarak
değerlendirir (B arth 1966, 1968). Bu çerçevede, dağ köylüleri
nin geliştirdikleri kendilerine özgü davranış kalıplarını tanım la
m ak gerekirse, onların sıradan N orveçli köylülerle aynı hayat
tarzlarına sahip olm ayı am açladıklarını söyleyebiliriz.
D ağ köylülerinin elde ettikleri yıllık ü rünü bölüşm e şekilleri
bu saptam ayı d o ğ rular niteliktedir. Ü rettiği m alın piyasa fiyatı
nı ve çiftlikte yapacağı yatırım lar için gereken kaynağı hesapla
yan çiftçi, ürettiği m alın bir kısm ını kendi özel ihtiyacı için ayı
rırken geri kalan ü rü n ü de tohum , kahve, şeker gibi diğer ev ih
tiyaçlarım karşılayabilm ek için satışa sunar. S atışta göstereceği
başarıya göre dağ köylüsü, ova köylülerinin sahip olduğu hayat
standartlarını elde etm e şansına sahiptir. D ağ köylülerinin bu
eğilim içinde olduklarını günlük diyetlerine b ak arak anlam ak
m üm kündür. Aynı zam anda, köylülerin evlerinde gerek kendi
leri için gerekse m isafirleri için yaptıkları diğer harcam alara b a
karak da böyle bir eğilim içinde olduklarını anlayabiliriz. G e
nellikle, elde edilen kârın bir kısmı nakit olarak ya d a taşınabi
lir m al varlığı şeklinde bir köşeye ayrılır. Bu serm aye çocuklara
ya m iras ya d a çeyiz olarak aktarılır. Söz konusu m iktar genel
likle m iras o larak payına herhangi bir to p rak parçası düşm eyen
çocuklara bırakılır. G enellikle, topraklar ailenin en büyük ço
cuğuna m iras şeklinde verilir.
Öyleyse, dağ köylülerinin N orveç toplum unun diğer un su r
larının sahip olduğu yaşam stan d artların a sahip olduklarını ve
hatta varolan stan d artların da üzerine çıkm ak gibi bir eğilim
içinde olduklarını söylem ek m üm kün. T oplum sal açıdan gru
bun diğer üyeleri tarafından kabul edilm enin en önem li göster
gelerinden biri m isafirperverliğin ne denli başarıyla sergilene-
bildiğidir. Bu ned en le köylüler, m isafirler için büyük ölçüde yi
yecek depolarlar. Özellikle dağ köylüleri, kendileri için büyük
bir önem arzeden m isafir karşılam a ritüelini başarıyla gerçek
leştirebilm ek için özen gösterirler.
Benim öncelikli olarak altım çizm ek istediğim konu, ova
köylüleri ile toplum sal açıdan sürekli rekabet etm e eğilimine
giren dağ köylülerinin yaşam standartlarının daim a yükselm ek
te olduğudur. Aynı zam anda, uzm anlaşılan üretim kollarına
bağlı olarak, birbirinden farklı yerel kültürlerin oluştuğuna ta
nık olm aktayız. A ncak, şunu vurgulam ak gerekiyor, ortaya çı
kan kültürel farklılaşm a, etnik sınırların ortaya çıkmasını ge
rektirecek tü rd en değildir. Öyle ki* ekolojik ve toplum sal bazı
engellerle karşılaşan dağ köylüsü, bu engelleri aşm ak için fazla
sıyla çaba gösterm ek durum undadır. Sergilediği bu çaba karşılı
ğında ise, doğal olarak yaşam standartlarını ve toplum sal statü
sünü yükseltir. A rtan bu zenginliğin ve toplum sal statünün bir
sonucu olarak, ailenin çocukları daha varlıklı çiftçi ailelerin ço
cuklarıyla evlenebilirler. Bu evlilikler yerel olabildiği gibi ova
köylerinden de olabilm ektedir. Ç ocuklar için diğer bir olasılık
ise, toplum un d ah a geniş kesim lerinde yeni kariyer im kânları
nın elde edilebilm esidir. Sayıları az da olsa bazı aileler, elde e t
tikleri zenginlik ile dağlık alandaki çiftliklerini bırakıp daha ko
lay hayat sürebilecekleri yeni çiftliklere taşınabilm ektedirler.
Pek çok dağ köylü ailesi, özellikle II. D ünya Savaşı sonrasın
da büyük değişim lere uğradı. U lusal karayolu ağının ülkenin
büyük bölüm ünü kapsam ası, hidro-elektrik santrallerinin inşa
edildiği barajların yapılm ası, turizm in gelişmesi ve yerel en d ü st
rinin kalkınm ası sonucunda köylüler, daha etkin bazı alternatif
üretim şekilleri bulm uşlardır. Bu tür faktörler, hiç şüphesiz,
kentleşm e sürecini hızlandırm ış ve böylece bölgeler arasındaki
farklılaşm aların da azalm asına neden olm uştur.
Y ukarıda tasfir edilm eye çalışılan resim, Sahlins’in 1958 yı
lında Polonezya toplum undaki katm anlaşm aya ilişkin yaptığı
çalışm anın sonuçlarına benzer nitelikler taşım aktadır. B una gö
re, her iki örn ek te de aynı etnik kökenlerden grupların farklı
ekolojik şartlar altında farklı hayat tarzları ve örgütlenm e tü rle
ri geliştirdikleri görülm üştür. A rensberg de 1963 tarihli çalış
m asında, Eski D ünya’ya ait insanların yeni toplum lardan ü re
tim şekilleri açısından farklı olduklarını gösterm iştir. Bu grup
lar, ekm ek, süt ve etten oluşan bir diyete sahip olup, toprakla
rın da dönüşüm lü olarak farklı ürünler yetiştirm ektedirler. Bir
süre ekm ek üretim i için buğday ve başka bir zam an ise kendile
rine süt ve et sağlayan hayvanları besleyebilm ek için de ot ü re
timi yaparlar. Böylece, doğanın o n lara sunduğu im kânlara gö
re, farklı tarım sal ü rü n ler ve ekonom ik faaliyetler üzerinde uz
m anlaşırlar.
Bu tü r örnekler, d ah a önce K roeber (1939) tarafından da
dile getirildiği gibi, kültürel ve etnik sınırların bazı du ru m lard a
(Polenezya vb.) örtüşebildiğini gösterm iştir. Bu nedenle, A vru
p a ’da yer alan bazı örneklerin A ren sb erg ’in yaklaşım ıyla ele
alınm ası du ru m u n d a kültürel farklılıkların etnisite ile açıklana-
m ayacağı görülür. B unu bir genellem e yapm ak için söylemiyo
rum . Bazı durum larda, kültürel farklılıkların etnisiteden kay
naklandığı yadsınam az. Benim asıl m ücadele ettiğim şey, g er
çekte ortaya çıkan toplum sal örgütlenm eler değil, aksine bu ö r
gütlenm elerin etnik sınırların oluşum una katkıda bulunduğu
şeklindeki ön yargının kendisidir. Ö zetlem ek gerekirse, yaptı
ğım bu çalışm a gösterm iştir ki, bazı gruplar arasında bölgesel
ön yargıların ortaya çıkm asına neden olan kültürel farklılıklar,
etnik farklılıkların d a varlığını gerekli kılmaz. Bu tür d u ru m lar
da ön yargıların oluşum una neden olan asıl un su r karşılaşılan
ekolojik şartların farklılığıdır. B urada eklem em iz gereken bir
diğer önem li konu ise, etnik grupların oluşum unda rol oynayan
asıl unsurun doğrudan kültürel farklılıklar olm adığı, ancak bu
farklılıkların toplum sal olarak kodlanm a şeklidir.
Bu görüşe karşı o larak bazıları dilin etnik sınırların oluşum u
sürecinde önem li bir unsur olduğunu ileri sürebilir. Son dö
nem de yapılan bazı sosyo-linguistik çalışm alar (G um perz 1958,
Blom & G um perz 1968), farklı ağızlarla konuşan ancak sıkça
toplum sal etkileşim e giren grupların arasındaki sınırların olu
şum unda, dilin o denli etkin bir unsur olm adığını gösterm iştir.
Dildeki bu farklılıklar, aslında, etnik sınırları değil, toplum sal
örgütlenm e farklılıklarını yansıtm aktadır.
D ağ köylüleri ile ova köylüleri arasındaki farklılaşm ayı a n
lattığım bu çalışm anın am acını daha etkili bir şekilde gö stere
bilm ek için bir başka örneğe daha değinm ek faydalı olabilir. Bu
örnek, N orveç toplum u ile çingeneler gibi bazı dışlanm ış grup
lar (sigoynere, tatere veya farıt) arasındaki ilişkidir (Sundt
1850-1865, B arth 1955). Bu gruplar, dağ köylüleri gibi, belirli
alanlarda üretim yapm ak ve diğer gruplarla o rtak ilişkiler geliş
tirm ek durum undadırlar. Bu gruplar, ya düşük getirisi olan iş
lerle m eşgul olm akta ya da belli el sanatlarında tekel oluştur
m aktadırlar. Ancak, bu gruplar dağ köylülerinden farklı olarak,
Norveç toplum uyla etkileşim sürecinde kültürel farklılıklarım
sürekli ön p lana çıkarm ışlardır. Y erleşik toplum , bu tü r grupla
rı güvenilmez, korkulan ve dışlanan insan toplulukları olarak
algılam aktadır. Aynı zam anda bu gruplar, N orveç toplum u ta
rafından özgürlükleri ve cesaretleri nedeniyle takdir edilirler.
Bu tür çelişkili duygular ve değerlendirm eler, bazı Norveç folk
danslarında ve efsanelerinde sergilenm ektedir.
Öyleyse, bu örn ek lerden çıkarılacak sonuç etnik sınırların
kültürel farklılıklardan değil, kültürel farklılıkların toplum sal
kodlanm a şeklinden kaynaklandığıdır. Ekolojik ve doğal şartla
rın belirlediği bu farklılıklar, değişik toplum sal örgütlenm elerin
ortaya çıkm asına n ed en olur. Bu örgütlenm elere şekil veren
asıl önem li unsur ise, yabancılara karşı duyulan doğal korku ve
şüphedir. Bu sosyal örgütlenm eler, bireylere kendilerini ve ya
bancıları nasıl değerlendirm eleri gerektiğini öğretirken, gruplar
arasındaki ilişkilerin de ön yargılar üzerine inşa edilm esine n e
den olm aktadır.
Bölüm 4
KUTUPJ.AŞMA VE BÜTÜNLEŞME
Güney Etiyopya’da Etnik İlişkiler
Platform
E tiyopya’da etnik ilişkilerin sergilendiği p lat
form oldukça karm aşık bir görünüm sergilem ekte
dir. Ü lkenin kuzey ve orta kesim lerinde, binlerce yıl
boyunca Abisinya İm paratorluğunu oluşturan, gev
şek bağlar çerçevesinde örgütlenm iş krallıklar var
olm uştur. Bu irili ufaklı devletler arasındaki sınırlar
da sabit değildir ve im paratorluğun yönetim ini ele
geçirm ek ve geniş Abisinya birikimi üzerinde dene-
tim sağlamak adına sürekli m ücadele edilm ektedir. G enelde bu
devletler arasındaki sınırlar, Abisinya platosunda yaşayan belli
başlı etnik gruplan ayıran sınırlar ile çakışmaktadır.
G eçen yüzyılın son dönem inde İm p arato r M enelik’in fetih
leri ile, A m hara/T igre Abisinya sınırlarını daha geniş bir alanı
kaplayan bugünkü Etyopya sınırlarına ulaştırm asından önce, bu
bölgedeki m erkezi devletler çok sayıda bağım sız kabileler ta ra
fından çevrelenm ekteydi -ki bu bağım sız kabileler anarşik yapı
lardan K affa gibi m erkezi devletlere kadar farklı örgütlenm e
şekilleri sergilem işlerdir-. K abileler arası savaşların ve çatışm a
ların sürekli bir hal aldığı bu alanda, M enelik ve yönetim i, etnik
gruplar arası ilişki ve tem aslara, A m hara yanlısı politikaların
("pax-amharica") izlenm esi sürecini başlatarak yeni bir düzenle
m e getirir. G ru p lar arası artan hareketlilik, fetihçilerin etnik
gruplarından bölgeye doğru akan göç, etnik tem elde sınıflan
dırm a ve değer biçm e sistem ine geçilmesi, G üney E tyopya’daki
günüm üz etnik dinam iklerini şekillendiren olay ve koşullardan
bazılarıdır (bkz. H arita 3).
D oğu A frika’nın diğer bölgelerinde söm ürgeciliğin şekillen
dirdiği tablo ile bu bölgede karşım ıza çıkan tablo birçok açıdan
benzerlikler içerm ektedir. Ö te yandan, basit bir karşılaştırm ayı
değersiz kılabilecek nitelikte önem li farklılıklar da vardır. Z a
m an, yeni bölgelerle Etyopya ulusunun bütünleşm esine katkıda
bulunm uştur; ancak böylesi bir süreç A frika’nın geri kalan böl
gelerinde söm ürgecilerle koloniler arasında hiçbir zam an ya
şanm am ıştır. E tyopya’daki yeni yöneticilerin Avrupalı söm ür
geci güçler gibi etnik sınırları tanıdığı; idari yönetim deki m a
halli ve bölgesel iş bölüm ünü de bu sınırlar üzerine inşa ettikle
ri doğrudur. Ö te yandan, yeni toprakların Etiyopya’ya eklem
lendiği ilk zam anlarda dolaylı bir yönetim in varlığından b ahset
m ek de doğrudur. Ancak, çoğu zam an, daha güneyde kalan İn
giliz yönetim ine kıyasla A m haralılar’ın denetim i daha dolaysız
niteliktedir ve bu nedenle de m utlaka kabilesel ve etnik kimliği
vurgulayıp ön plana çıkarm az.
Koloni A frika’sı ile Etyopya’daki durum arasındaki önem li
bir diğer fark da E tiyopya’nın kuzey bölgelerinden insan akışı
nın yoğun olm asına rağm en, göç, A vrupalı yerleşim cilerle yerli
A frikalılar arasında görüldüğü nitelikte bir etnik toplum sal b ö
lünm e yaratm am ıştır. K uzeyden göç edenler büyük ölçüde yerli
etnik grupların tem eldeki yaşam şekline uymaya ve aynı koşul-|
lan kabullenm eye zorlanm ışlardır. .
Ancak, yeni yöneticilerin söz konusu bu grupların en teg ras
yonunu kolaylaştırm ak için izledikleri Etiyopyalılaştırm a, yani
A m haralılaştırm a politikası bazı durum larda tam ters sonuçlar
S İ.
doğurm uştur: etn ik kim likler vurgulanır hale gelmiş, bu da e t
nik grupların kutuplaşm ası sürecini hızlandırm ışrır. B >ylece,
A m hara yönetim i İngiliz yönetim indeki bölgelerdt g ö ğ e m le
nen sonuçlara b en zer bir durum la karşı karşıya kalm ıştır.
G üney E tiyopya’da etnik gruplar arasındaki m evcut günü
müz sınırları böylesi bir etnik gruplar arası ilişkiler sistem i için
de şekillenm iştir. İlerleyen satırlarda bu şekilde oluşturulan iki
tür etn ik sınır üzerine yoğunlaşacağım : R ift V adisi Arsi G alla
halkı ve kom şuları arasında oluşan sınırlar ile Shoa bölgesinin
batısında kalan M ancha G alla içindeki pazar köyündeki mevcut
ilişki kalıpları.
A rsi ve Laki
Rift vadisinde yaşayan A rsiler ile Zw ai gölündeki Laki ad a
sında yaşayan grup arasındaki etkileşim ortaklaşa yaşam dan
doğan ilişkilerin özelliklerinin çoğunu yansıtacak niteliktedir.
Birkaç kuşak öncesine dek, Lakiler gölün doğu ve güney kıyıla
rında yaşamış ve bu alandaki geniş to p rak parçalarını ekm işler
dir. Y erleşen yaygın gelenekler bize kıyı topraklarının kontrolü
adına A rsiler ve Lakiler arasında yaşanan şiddetli çatışm alar
hakkında ipucu verir. Söz konusu bu kıyı bölgesi iki grup açısın
dan da hayati d ereced e önem lidir; Lakiler açısından kısıtlı ada
im kânlarını tam am layacak nitelikte bir tarım kaynağı, A rsiler
için ise sığırlarının ihtiyacını karşılayacak suya özgür erişim an
lam ına gelm ektedir. A rsiler ile L akiler arasındaki m ücadelede
A rsiler’in alanlarının başarılı olm ası sonucu L akiler adalarına
çekilm ek zo runda kalırlar. Bugün L akiler T adecca, Tullu G ud-
du ve F ulduro adalarına dek çekilm işlerdir, b unun tek istisnası
Zwai G ö lü ’nün doğu ve güney kıyılarında küçük topluluklar
halinde yaşayan sayıları birkaç yüze varan Lakilerdir. Bu grup
ancak sığır ve tarım a dayalı Arsi ekonom isini benim seyerek ve
Arsi yaşam tarzına sıkı sıkıya uyum göstererek eski Laki kıyıla
rında yaşam ını sürdürebilm iştir. A dada yaşayan L akiler ise, b a
lıkçılık ve sık sık erozyona uğrayan taraçalardan elde ettikleri
yetersiz ü rü n ile geçim lerini sağlam aktadırlar. L akiler açısın
dan, dokum a konusundaki kabiliyetleri ve giyim ticareti olm asa
aşırı nüfusa sahip taşlık adalarında hayatta kalabilm ek çok zor
olurdu. A rsiler’in söz konusu kıyılık alanın tüm kontrolünü ele
geçirm esi ile iki grup arasındaki yarış sona erm iştir ve bunun
yerine bugün gözlemlediğimiz, farklı ekolojik o rtam lara sahip
iki etnik grup arasında ortak yaşam dan doğan karşılıklı ilişki
şekilleridir. A da sakinleri giyecek, balık ve çeşitli ticari malları
satışa sunarken A rsiler de bunların karşılığında yağ, taze pey
nir, sorglıum , mısır ve bazen de et satm aktadırlar. B unlar ara
sında özellikle m erak uyandıran Lakiler tarafından sığ gölde
bolca avlanabilen balık satışı ya da takasıdır: Tüm kırsal G alla
ve Sidam olu kom şuları arasında balık yem eye dair ciddi bir ta
bu söz konusuydu. Balık geleneksel olarak su aygırı ile aynı ge
nel sınıfa m ensup o larak kabul edilir ve tem iz olm ayan bir yiye
cek sayılırdı. Ancak, artan yiyecek kıtlığı ile balıkla ilgili olan
bu tabu R ift vadisi A rsiler’i ve özellikle Zwai yakınlarında yaşa
yanlar için şiddetini yitirmeye başlam ıştır ve artık bu gruplar
arasında da balık sıklıkla tüketilen bir besin kaynağı haline gel
miştir. Ö te yandan hâlâ daha A rsiler balığı kendileri tutm azlar.
Bu iş, küçük papirüs kanolarından ağ atarak balık tutm a tekni
ğine sahip deneyim li L akiler’e bırakılm ıştır.
Ö zet
Şu ana dek kısaca genel hatlarını aktarm aya çalıştığım, G ü
ney Etiyopya’daki etnik gruplar arası ilişkiler ve etnik ayrışma,
etnisite ile ilgili problem lere kolayca cevap oluşturabilecek ni
telikte gözükm em ektedir. B unun yerine çizdiğimiz genel çerçe
ve karşım ıza, farklı şekillerde kurulan etnik sınırlara ilişkin ge
niş bir yelpaze, sınırların varlığını korum a ve devam ettirm e
m ekanizm aları ve etnik gruplar arası stratejileri çıkarm ıştır.
B urada am açladığım , bu m alzem eden doğan birkaç sorunsala
değinm ektir.
Öncelikle, "kültürel içerik" (N aroll 1964) tem elinde tanım la
nan herhangi bir etnik grup kavram ının karşılıklı farklı etkile
şim süreçlerinde şekillenen etnisite üzerine yapılan incelem eler
adına yetersiz bir araç olacağının anlaşıldığını sanıyorum . A n
cak sadece, etnik ayrışma, katm anlaşm a ya da kutuplaşm a, kişi
veya grupların, kaynaklar üzerindeki denetim lerini, statü gibi
değerlerini ko ru m a veya arttırm a stratejilerinin bir parçası ise,
anlam lı bir yorum lam a ve çözüm lem e yapılabilir.
Dolayısıyla, etnisite dünyanın h er yerine uygulanabilen bir
terim değildir; etnisite d aha çok, geniş ölçekteki gruplar arası
ilişkilerin bütüncül betim lem esidir -ki bu bu betim lem ede ağır
basan referans noktası, doğum , dil ve sosyalleşm e ile şekillenen
etnik statüdür.
Bu önerm e kabul edilecek olursa, etnik gruplar arası ilişki
lerin çalışılması, etn ik süreçlerin çalışılm ası dem ek olacaktır.
E tnik süreçler de etn ik g ruplar arasındaki ilişkilerin ortaya çıkı
şı, devam ı ve değişim i anlam ına gelm ektedir. Bu noktadan h a
reketle, E tiyopya’ya ait m alzem e, bize birçok sürecin tanım lan
ması im kânını verm ektedir:
R ift vadisi A rsileri ile dağlık alanda yaşayanlar arasında ge
çen ö rn ek olayda, etnik etkileşim sürecinin ağır basan eğilimi,
üretim kaynakları üzerine dönen yarış sürecindeki kutuplaşm a
dır. Bu olayda etkileşim süreci, bir yandan yerleşik ekonom iye
sahip, kaynaklara erişim ve idari kontrolü elinde bulunduran,
giderek genişleyen hakim konum daki dağlık alanda yaşayan nü
fus; bir yandan ise esasen yaylacı olan ve alçak alanlara çekilen
çoban nüfus arasında gerçekleşm ektedir. Bu ikinci grubun elin
deki tek etkin strateji, dağlık alanda yaşayan etnik gruplara
uyum sağlam a ve en iyi durum da da assimile olm aktır. A ncak bu
stratejinin uygulanması kolay değildir, çünkü dağlık alanda yaşa
yan gruplar bu alandaki zengin tarım alanlarından çıkar sağla
m aktadır ve çünkü alçak bölgelerde kâr sağlanabilecek tarım ın
yapılabilmesi sadece fenni ziraat ve sulam a ile m üm kündür.
Ö te yandan, doğuda, Zwai G ölü yakınlarında yaşayan L aki
ler ve A rsiler arasında kurulagelen etnik ilişkiler ise ortaklaşa
yaşam dan doğan karşılıklı iletişim lehine zayıflayan bir ku tu p
laşm a sürecine örnektir. Bu karşılıklı iletişim in yoğunlaşm ası
da hiç kuşkusuz, batıda dağların eteklerine doğru artan üretim
kaynaklan ve yaşam alanının denetim i gibi re k ab et alanlarının,
A rsiler’in sağladığı üstünlük ile azalm asına bağlıdır.
Jille örneğinde ise alışılagelen kutuplaşm ış ilişki kalıpların
da herhangi bir değişikliğe rastlanam am aktadır. B urada, to p
rakların kesin çizgilerle ayrılm ası olgusu ve düşük düzeylerde
kalan karşılıklı iletişim değişm eksizin korunagelm iştir, çünkü
söz konusu bu alanda, ekonom ik değişimi gerekli kılabilecek
ön şartlar yokken aynı ekolojik yaşam alanının yarattığı çatışan
çıkarlar m evcuttur.
D ördüncü tem el sürece ise M ancha ticari köyünde rastlan-
m aktadır; b u rad a etnik gruplar arası bütünleşm e süreci toplu
luk hayatının önem li alanlarında arta rak devam etm ektedir. Bu
bütünleşm e (integration) süreci önündeki en büyük engel ise
Etiyopya tipi etnik katm anlaşm a m odelidir; ancak aynı m odel
bazı d u ru m lard a ise bizzat bütünleşm e kalıbının tem elini oluş
turabilm ektedir.
Bölüm 5
H enning Siverts
S orunsal ve M ekân
üney M eksika’da, dağlık alanda yaşayan Chi-
OSoyalo ,
Larramzar
Zinacantân
CRISTOBAL LAS CASAS
rUXTLA R E Z Pan-Am erHtan K arayolu v
O
r .
Chanal
G rİja lv a N e h ri
tenc 5 ^
A n g o s tu ra N e h ri
Harita 4.
□ Ladino kasabaları
• Tzotzil Köyleri
O Tzeltal Köyleri
Chiapas Dağlık Bölgesi (Tzeltal-Tzotzil Bölgesi)
Haritada sadece birkaç kasaba ve köy gösterilmiştir
ııs_
dir. İncelenen bölgenin bazı kısım larında Y erli dilini kullanan
kişilerin oranı sabit kalırken, diğer kısım larda bu oranda ciddi
bir artış saptanm ıştır (bkz. Şekil 2). M eksika’daki bu istatistik
lerin bazı d ö nem ler ve alanlar için doğruluğu hakkında şüphe
lerimiz olsa da, bu raporların genel eğilimini yadsıyamayız. Bu
noktadan h areketle de, bu eğilimin sosyal ve dem ografik bir
gerçeği yansıttığını varsayarsak ulaşm am ız gereken, Yerli dilini
C hiapas O x c huc
__________ ['»«»! ı»»o! '»»o!______________________, ) m | i t M | i » t B |
Şekil 2.
□ İspanyol
EHYerli: Çift dilli
■ Yerli: Tek dilli
Chiapas eyaletinde ve Oxchuc bölgesinde yerli dilini konuşan 5 yaş ve üstü nüfusun sayısı
Kaynak: Genel Nüfus Sayımı 1940/1950/1960 (Chiapas Eyaleti), Devlet istatistik Enstitüsü,
Meksika. Ulusal Yerli Halklar Enstitüsü Arşivleri, Vol. 1, No. 1, Meksika, 1950
kullanan "kabilelerin" veya köylerin (pueblos), h er insan grubu
için klişeleşerek yerleşm iş yerel dillerini ve bu dillere uygun n ü
fus yapılarını halen korudukları sonucudur.
Özellikle de, yerli halk ile söm ürgeciler arasındaki uzun bir
dönem i kapsayan ilişkilerin varlığına, askeri ve politik baskıya,
salgın hastalıklar, toprakların kam ulaştırılm ası ve son yıllarda
Y erliler’in ulusal siyasi ve ekonom ik yaşam a dahil edilm esi yo
lunda izlenen ulusal politikaların etkilerine rağm en, asimilasyo
nun çok düşük düzeyde kalm ış olm ası ve Y erliler’in etnik grup
laşm alarının sınırlarının bugüne dek çözülm eden korunagelm e-
si, üzerinde durulm ası gereken bir sosyal bulgudur. A ncak bu
nok tad a belirtilm esi gereken "etnik grupların sınırları kavram ı
nın kullanılan dilin değişm eden çok. eskilerden günüm üze dek
korunduğu fikrini içerm ediğidir. Söz konusu bu sınırlarla anla
tılm ak istenen, dilin bugün için halen, etnik grubun katm anları
arasında hiçbir uçurum yaratm adan iletişim kurm aya izin ver
m esidir. G erçekten de bugün Y erliler’in kullandığı birçok töre
ve âdetin kökeni İspanyol olarak belirlenebilir. Ö rneğin, Cha-
m ular’m fiesta de carnaval sırasında kullandıkları tö ren kıyafet
leri 1862’deki Fransız süvari bölüğünün üniform alarının kopya
sıdır (B lom 1956: 281).
Dolayısıyla b u rad a anlatılm ak istenen kimliği ayrıştırm a ve
tanım lam a araçlarının, kökeni ne veya neresi olursa olsun, bu
araçların işlevinin grup üyelerine etnik kimliği aşılam ak oldu
ğudur. Bu araçlar da kişilerin grup içi/dışı ilişkilerinde belirleyi
ci ve yönlendirici o larak karşım ıza çıkarlar. G ru b a has bu özel
liklerin varlığını nasıl sürdürdüğü sorunsalı ise ancak bu farklı
insan kategorilerinin bir araya gelerek ilişki kurdukları yaşam ın
çeşitli alanlarının incelenm esiyle çözüm lenebilir.
Bu nedenle, ilerleyen satırlarda, bu farklı kategorilerin iliş
kilerini yansıtacak çeşitli faaliyet alanlarını tanıtm aya çalışaca
ğım. Bu ilişki ve faaliyet alanlarından bizce -kapsayıcı özellikle
ri nedeniyle- en çok incelem eye değer olanları pazar ve yöne
timdir; çünkü örneğin eğitim ve dinsel faaliyetler gibi, topluluk
ların geniş katılım ına sahne olan sosyal aktiviteler "yöne
tim "den ayrı düşünülem ezken; "çarşı" da değişik iş ilişkilerini
içinde barın d ıran bir kavram dır.
Bu çeşitli sosyal alanları inceleyerek etnik gruplar arası sı
nırların korunm ası sürecine katkıda bulunan etkenleri ortaya
koymaya çalışacağım . A ncak bu incelem enin sağlıklı olabilm e
si, L adinolar ile Y erliler’in ilişkilerini etkileyebilecek servet ve
m addi varlıkların şekil ve niteliklerinin ayrıntılı analizi ile
m üm kündür. Bu nedenle, üzerinde durm am ız gereken ilk nok
ta, kaynakların dağılımı sürecini anlam ak olacaktır.
Chamula
A. Müzik Aletleri
B. Kömür ve Odun
C. Pamuk Kumaşlar
D. Portakal
Oxchuc
E. Fiber ve İplik
F. Yumurta ve Domuz
Amatenanao
G. Çanak ve Çömlek
Zinancantan
H. Tuz
I. Gül
J. Mısır
San Crotobal Las Casas
K. Küçük ölçekli
endüstriyel üretim
L. Araç ve Gereç
Şekil 3.
San Crirstobal pazarında malların akışını gösteren basitleştirilmiş temsili çizelge
Sonuç
T ek bir etken, to p rak dağılım ilkesi, ekolojik kısıtlam alarla
birleşerek L adino kökenli etnik kategorinin iş ilişkilerindeki
konum unu güçlendirdiği bir durum a yol açarken, O xcquero d o
ğum lu kişilerin bir çok faaliyetini de kısıtlam aktadır?
G enç bir O xchuquero için kökenini reddedip terk etm ek b e
deli ödenem eyecek k ad ar ağır bir çabadır. A it olduğu kimliği
ile yaşam ak zo ru n d ad ır ve bunu yapm anın tek yolu da kendisi
ne efendileri tarafından sunulan paket çözüm ü kabullenm ektir:
"O xchuquero olarak kal ve uğruna özerkliğinin büyük bir bölü
m ünü feda ettiğin, ancak sahip olduğun tek servetin meyvaları-
nı topla". Ö dül ise kendi geçimini sağlam ak ve O xchuclar a ra
sında prestij ve güç sağlam a olanağıdır.
D ah a önce de belirtildiği gibi, tüketim şekli yerel ekonom i
ve kültürel inançlarla kısıtlanm ıştır. B una ek olarak tüketim k a
lıpları San C ristobal Las C asas’ta m evcut tüketim m allarının
bazılarının satışının L adinolarca desteklenm esi, bazılarının sı
nırlanm ası ile d aha da sıkı yönlendirilebilm ektedir. Sonuçta,
O xchuquero olarak davranan ve üzerine hem evinin hem de
kabilenin sorum luluklarını alan kişi sürekli olarak kabile üyele
ri ve L adinolar tarafından m ükâfatlandırılır. Böylece bir Oxc-
h u q u ero ’nun katıldığı faaliyet alanları, sistem in üzerine kurul
duğu aksiyom ları belirleyici ve destekleyici bir etkiye sahiptir.
B unların sonucu o larak da kıyafet ve dil gibi kimliği öne çıka
ran unsurlar, dağlık alanda yaşayan C hiapalar’ın üretim ve tü
ketim sistem i içinde birbirlerini tam am layan gruplar arasındaki
kültürel ve sosyal mesafeyi sürekli olarak vurgulam aktadır.
Ö te yandan, iki dil konuşan Y erliler’in sayısı artm aktadır.
Ayrıca, Y erli öğretm enler Y erli toplulukların eğitim i için çalış
m aktadır. Bu süreçte Y erli bir elit tabaka oluşm aktadır (Siverts
1964). F akat bu L adinolulaşm ak anlam ına mı gelm ektedir? Bir
bireyin sosyal yapıdaki hareketliliği için ne k adar İspanyolca
bilmesi ve nasıl bir eğitim alması gerekir?
A çıktır ki uzm anlaşm aya giden yollar, Y erli toplum unda kı
sıtlı sayıda mevkiye açık olduğu sürece dil eğitimi ve genel bilgi
birikim i küçüm senem eyecek n oktalar olarak kalacaktır. E ğiti
m in Y erliler’in sosyal hayatına getirdiği en büyük edinim ise,
tam am en Y erliler’e ait bir çerçevede siyasi faaliyetler için ek
bir platform yakalam a im kânı verm esidir (Siverts 1965c). D ola
yısıyla genç elitin L ad in o lar’m sahip olduğu bilgiyi edinirken te
m el sorunsalı L adinolu olarak kabul edilm ek değil, kendi top-
lum ları tarafından kabul görm ektir. Bunu yapabilm enin tek yo
lu da edinim lerini ve deneyim lerini tercüm anlık yapm ak veya
diğer kabile üyelerinin dış dünya ile ilişkilerini kolaylaştırm ak
gibi yararlı faaliyetlere dönüştürm ektir. Böylece "yeni liderler"
tüm topluluk için bir servet oluştururlar: onlar sayesinde hem
topluluk içi yönetim hem de L adinolar ve San C ristobal Las
Casas ile görüşm eler d aha sağlıklı yürütülebilm ektedir.
Bu hizm etlerinin karşılığında, bu "uzmanlar" mevkii ve b a
zen de p ara veya başka m addi unsurlarla ödüllendirilirler.8 Baş
ka bir deyişle, elit, topluluğun bir parçası haline getirilm iştir;
L adino eğitimi, L adino ideali ve L adino kimliği üretm ekten
çok L adino yönetim ine ve dış etkilere karşı cephe almış ve k a
bile şerefini ve Yerliliği güçlendiren bir özelliğe bürünm üştür.
F akat b u rad a kullanılan Y erlilik kabile sınırları içinde, kişi
nin kendi köyüne hapsolm uştur. B ugünkü koşullarda, Yerlilik
fikrini çevre köylere yayma veya tüm M eksika yerlileri için ge
nel anlam ıyla kullanm a eğilimi yoktur.9 Tam tersine, her köy
kendisiyle sınırlı bir birim dir; kabile üyeleri için dış dünya in
sanları ile başa çıkm anın -eşit olm ayan koşullarda L adinolarla
kurdukları ticari ilişkiler ve eşit koşullarda diğer Y erlilerle kü
çük ölçekli ticari ilişkiler veya törensel iletişim ler dışında- h er
hangi bir yolu yok tu r.10
8 Ö ğretm enler ücretlerini Istituto N ational Indigenista’dan alırlar, toprakları
nın ekilip biçilmesi akrabaların yardımıyla gerçekleşir ve kom şular ise öğret
m enlerin evlerine hediyeler getirirler.
9 'Y erlilik’ (Indianhood) kavramı bu şekliyle sadece rom antik entelektüeller
ve idealist siyasetçiler arasında kabul görür.
10 Yerli milliyetçiliği dün olduğu gibi bugün de O xchuquero veya Cancuquero
halkına oldukça yabancı bir kavram dır (Pineda 1888). 1712 yılında İspanyol-
lara karşı birlikte savaşan bu halkların verdiği özgürlük m ücadelesinde dü
zensizlik ve isteksizlik nedeniyle başarıya ulaşılamamıştır. Belirli bir merkezi
düzene sahip olmayan çoğunluk, azınlıkları kendi içerisinde eritm e şansını
da yakalayam am ıştır. Ancak, İspanyolların bugünkü L adinolar gibi gerçek
anlam da bir azınlık teşkil ettiklerini de söylemek güçtür.
D ağlık alanda yaşayan C hiapalar arasında rastlanan
çok-etnili d urum ile E idheim tarafından incelenen Kuzey N or
veç’teki tipik azınlık (bkz. B ölüm 1) birbirlerinden çok farklı
özellikleri yansıtm aktadırlar. Bir L app başka bir kimliği taklit
edebilir veya hem Norveçli hem de L app olarak çifte kimlikli bir
hayat yaşayabilir. A ncak bir Yerli, h er zam an için bir Y erlidir,
kendi topraklarında olm ası veya diğer Ladinolarla ilişki kurm ası
fark etm ez. O nun kaderi Y erli olm anın kurulan ilişkilerin tem e
lini oluşturduğu bir durum tarafından şekillenm ektedir.
Bölüm 6
PATHAN KİMLİĞİ
Fredrik Barth
P
A fganistan ve B atı P akistan’ın kesişim bölge
sinde m odern m erkezi toplum sal örgütlenm e
lere sahip olm adan yaşayan bir etnik gruptur.
Ö nem li bir büyüklüğe sahip olan P athan nüfusu
nun yaşadığı ekolojik çevre ve sürekli etkileşim de
bulunduğu etnik grupların farklılığı dikkate alındı
ğında, bazı ilginç sorunların gündem e gelmesi k a
çınılm azdır. Sözgelimi, h er ne k adar böyle bir gru
bun üyeleri güçlü bir etnik kimlik bilincine sahip
olsalar da, bu insanlar kendilerinden uzakta yaşa
yan ve aynı etnik kimliğe sahip olduklarını iddia
ed en ler hakkında yeterli bilgiye sahip olm ayabiliri-
ler; ayrıca bu grup içindeki bireyler arası iletişim in
sınırlı olm ası yine o rtak anlam ve değerlerin oluş
turulm asını ve korunm asını zorlaştırabilir. Bu n e
denle, P ath anlar için etnik kimliğin korunm ası en
öncelikli am açlardan biri olsa bile, birbirinden k o
p uk olarak yaşayan P athan halkları için bu am aca
ulaşm ak zam anla zorlaşacaktır. Aynı etnik kökene
sahip olan bu gruplar, bir süre sonra bu o rtak e t
nik kimliği devam ettirm ekte zorluklar yaşayacak
lardır. Öyleyse bu değişimi nasıl açıklayabiliriz? İş
te bu çalışm anın am acı, farklı P ath an grupları a ra
sında yapılacak karşılaştırm alı değerlendirm elerle
bu soruyu yanıtlam aktır. Benim buradaki am acım,
P ath an ülkesindeki m odern örgütlenm eyi anlam ak
değil, geleneksel olan örgütlenm e m odellerini anlam aya çalış
m aktır.
P ath an toplulukları birbirinden farklı toplum sal ve kültürel
form lar geliştirm işlerdir (bkz. H arita 5). (1) Ü lke topraklarının
büyük bölüm ünde yer alan çorak dağlık bölgelerde bulunan ve
liderin olm adığı eşitlikçi ataerkil siyasal yapıya sahip olan ta rı
m a elverişli köyler; (2) Ö te yandan geniş ovalarda ve vadilerde
yapay yollarla sulam a yapıldığı için bu topraklar tarım a daha
elverişlidir. Bu bölgelerde yaşayan P ath an lar to p rak sahibiy
ken, T acikler (güney ve batı) ve sıradan kastların insanları (d o
ğu ve kuzey) ise tarım işçisi olarak çalışm aktadırlar. Bu bölge-
lerde yaşayan P ath an halklarının siyasal örgütlenm eleri bazı
yerlerde liderin olm adığı örgütlenm eler olabildiği gibi b ü ro k ra
tik bir yapıya sahip feodal örgütlenm eler şeklinde de olabilm ek
tedir; (3) D iğer P ath an halkları ise yönetici, tüccar, zanaatkâr ve
işçi olup A fganistan ve P akistan’ın kentsel bölgelerinde yaşam
larını sürdürm ektedirler; (4) Özellikle güney bölgelerinde bir
grup P ath an kabileler şeklinde göçebe bir hayat sürm ektedirler;
(5) Son olarak bazı işçiler ve tüccarlar zam an zam an küçük
gruplar halinde P ath an topraklarının dışına çıkm aktadırlar.
Öyle görünüyor ki, bu tür farklılıklar P athanların kendine
özgü etnik kim liklerine ve im ajlarına olum suz yönde bir etki
yapm am aktadır. Bu nedenle, değişik P ath an grupları arasında
gözlem lediğim iz önem li kültürel farklılıklar P athanlar arasında
etnik kim liklerine göre ayrım a gidilm esine n eden olmaz. A ksi
ne, bu toplum un bireylerinin seçtikleri bazı kültürel özellikler,
içinde bulundukları gruba aidiyeti geliştiren b irer unsur olarak
değerlendirilm elidir.
P athanlar, aşağıda sıraladığım ız özellikleri P ath an kimliği
nin tem el unsurları olarak değerlendirirler (C aroe 1962, B arth
1959):
1. A taerkil toplum yapısı. B ütün P athanlar, 20-25 kuşak önce
yaşayan o rtak ataların soyundan geldiklerine inanırlar. Soy ko
nusundaki inanışlarda bölgeden bölgeye yerel farklılıklar göste
rilse de, ataerkil toplum sal yapı konusunda m utlak bir görüş
birliği vardır.
2. İslam. Bir P ath an tam anlam ıyla M üslüm an olm alıdır.
P ath an soyundan gelen Q ais’in Peygam ber zam anında yaşadı
ğına inanılır. Peygam beri M ed in e’de gören Q ais bu rad a M üslü
m anlığı kabul etm iş ve kendisine A bdur-R aşid adı verilm iştir..
Bu nedenle, P ath an lar kendilerini hiç bir zam an kâfir olm am ış
ve M üslüm anlığı zor kullanılm adan seçen soylu bir halk olarak
değerlendirirler.
3. Pathan geleneği. Son olarak, bir P a th a n ’ın P athanlara öz
gü geleneklere sahip kimse olduğu düşünülür. Paşto dili bu çer
çevede değerlendirilebilir, ancak P ath an kültürünün tanım lan
m asında sadece dil yeterli değildir. H alk arasında sıkça kullanı
lan bir deyim vardır: 'O sadece P aşto konuşan değil aynı za
m anda P aşto yapan bir P ath an d ır’. B urada P aşto yapm ak deyi
mi, hem en herkesin kolaylıkla konuşam adığı bir lehçeyi konu-
şabilmeyi ifade eder.
P ath an geleneklerinin İslam dini ile uyuşm ası gerektiği d ü
şünülür. H e r ne kadar, bazı gelenekler gruplar arasında farklı
lıklar gösterse de, diğer bazı gelenekler ise yazılı ve şifai şekilde
P ath an k ü ltürüne özgü bir şekilde bü tü n kabilelerde sergilen
m ektedir. P ath an kü ltü ründe erkek, otonom ve eşitlikçi bir ta
vır sergiler ve izzet sahibidir. A ncak buradaki söz konusu izzet,
çalışm am ızın sonraki kısım larında da değinileceği gibi A kdeniz
havzasındaki izzet kavram ından farklıdır.
B ütün bu özellikler, 'yerli P athan m odeli’ olarak algılanabi
lir (W ard 1965). Bu m odele uyan P athanlarm kendilerine olan
güvenleri tam d ır ve bu m odelin devam ı P athanlarm kendilerine
olan öz güvenlerinin devam ıyla doğru orantılıdır. Bu çalışm ada
dile getirdiğim bazı k onular doğrudan bu önerm eye bağlıdır.
Sözünü ettiğim iz bu 'yerli P ath an m odeli’ gerçek P ath an kim li
ğiyle örtüşm ek zo runda değildir. A ncak, hiç şüphesiz P athan
geleneklerini yansıtan belli başlı bazı kurum lar vardır ve bizi
asıl ilgilendiren bu kurum lardır. Başarıyı ve üstünlüğü gösteren
m erkezi değer sistem leri ve diğer örgütsel düzenlem eler söz
konusu k u ru m lan ifade ederler. P ath an toplum unun farklı ke
sim leri arasındaki sınırların korunm asını sağlayan asıl unsurun
algılanm ası aşağıda ayrıntılı bir şekilde anlatacağım ız üç önem li
kurum un anlaşılm asına bağlıdır: m isafirperverlik ve ürünlerin
saygın kullanım ı (Melmastia); halk m eclisleri ve kam u işlerinin
saygın yürütülm esi (Jirga); aile yaşantısının saygın bir şekilde
idare edilm esi ve m ahrem iyet (purdafı).
M isafirperverlik denildiğinde bazı gelenekler akla gelir. Bu
gelenekler, ev sahibinin m isafirini yerli gruba tanıtm ası ve mi
safir olduğu süre içinde onun güvenliğinden ve ihtiyaçlarından
sorum lu olm ası şeklinde sıralanabilir. Bu sorum lulukların n e
deni m isafirin yabancı bir ortam da bulunuyor olm asıdır. B una
göre, sözgelimi yolda yürüyen bir yabancı yem ek yiyen bir yerli
tarafından görüldüğünde davet edilm eli; ve köye gelen bir ya
bancı yerliler tarafın d an selam landıktan sonra kendisine yar
dım edilm elidir. B una karşın, köye gelen m isafir, ev sahibinin
köydeki otoritesini ve egem enliğini kabul etm ek zorundadır. Ev
sahibi-m isafir karşılaşm ası geçici olduğu gibi rollerin kısa bir
süre sonra değişeceği b ir durum d a olabilir. Ö te yandan, ev sa
hibi-m isafir ilişkisinin süreklilik arz etm esi halinde m isafir ev
sahibine m utlak b ir şekilde sadakat ve itaat gösterm ek zorunda
kalır.
P ath an to plum unun kam usal alanda m isafirperverliğini ser
gileyen farklı u n su rlar olabilir: M isafirler için özel bir ev, özel
bir o d a ya d a özel b ir o tu rm a yeri. M isafire sunulan bu tür ola
naklar, ev sahibinin toplum içerisinde değerlendirilm esini sağ
lar. Ev sahibi, m isafirine sunduğu hizm et ile kendisinin m isafir
ağırlam a kon u su n d a ne denli başarılı, ne denli varsıl olduğunu
gösterebilir ve ayrıca diğer insanların güvenini ve saygısını k a
zanabilir. Ç ok d ah a önem lisi, ev sahibi, içinde yaşadığı toplum a
sorum luluktan kaçm adığını ve en ağır sorum lulukları bile ra
hatlıkla yerine getirebileceğini gösterm e şansını yakalam ış olur.
Bu nedenle m isafir ağırlam a P ath an lar arasında önem li bir e r
dem i ifade eder. A slında, m isafirperverliğin ifade ettiği daha
derin başka özellikler de vardır: V arsıllık sadece m al varlığına
sahip olmayı ifade etm ez, varsıllık erdem li am açlar için kullanı
lırsa gerçek anlam ını bulur. Sahip olduğu varsıllığa tutsak ol
m ak ve bu varsıllığı erdem li bir şekilde kullanam am ak zayıflığın
ve ham lığın göstergesidir. Varsıllığın ve iyi insan olm anın krite
ri, m al sahibi olm akta ve pintilik etm ekte değil, aksine bu e r
dem li davranışları sergilem ektedir. Bu tür erdem li davranışları
sergileyen, sözgelim i yoksul bir dağ köylüsü, kendine kom şu
olan varsıl doğu uygarlıkları karşısında kendi öz güvenini ve
onu ru n u k orum a şansına sahip olur. Y erli halkın sıcak ilgisiyle
karşılaşan m isafirlerin yerlilerin iktidarını ve egem enliğini kısa
süreli de olsa tanım aları gibi zam an zam an yerel seçkinler de
yerli halkı kendi o to ritelerin e bağlı kılabilm ek için tek taraflı
olarak köylülerle klientalist bir ilişki geliştirebilirler. H iç şüphe
yok ki, m isafirperverlik konusundaki bu tü r düşünce sistem leri,
anarşik özellikler gösteren coğrafyalarda gruplar arasındaki in
san dolaşım ını artırm akla birlikte, aynı zam anda P ath an lider
lerinin yerli halk üzerinde kurm aya çalıştığı egem enliği de m eş
ru kılm aktadır.
H alk M eclisi P ath an erkeklerinin köyü ilgilendiren önem li
gündem m addeleri hakkındaki kaygılarını ve düşüncelerini dile
getirdiği geçici nitelikteki istişare kurum udur. Köy halkını ilgi
lendiren konu tartışan iki köylünün barıştırılm ası veya ortakla
şa yürütülecek bir projenin planlam ası şeklinde olabilir. Meclis
üyeleri arasındaki ilişki herhangi bir liderin olmadığı eşitlerin
ilişkisidir; eşitliğin göstergesi bireylerin toplantı sırasında yerde
bir daire etrafında oturm aları ve eşit konuşm a hakkına sahip ol
m alarıdır. T oplantılarda kararın alınması tek oylam a şeklinde ol
maz; itirazın olmadığı bir karar alınıncaya değin karşılıklı konuş
m alar ve görüşm eler devam eder ve böylece oy birliği ile karar
verilir. K ararı kabul etm eyen bir kim senin olması durum unda bu
kimse k arara karşı tepkisini toplantıyı terk ederek gösterir.
H alk M eclisleri, bu nedenle, P athanlara özgü cesaret, ahlak
ve bağlılık gibi erdem lerin sergilendiği ve toplum un kim e ne
denli saygı gösterdiğinin saptandığı toplantılardır. H alk M eclis
leri aynı zam anda gönüllülük tem elinde bir tü r toplum sal söz
leşm enin sergilendiği ve P athanlar arasındaki güçlü bağın gö
rüldüğü yerlerdir. H e r katılım cının kendi düşüncesini kaygısız
ca dile getirdiği bu tü r toplantılar kararların son derece dem ok
ratik olarak alındığı k u ram lardır ve alm an bu kararların toplan
tıda görüş bildirenler üzerinde bağlayıcılığı vardır.
Son olarak, aile içindeki hayatın m ahrem iyeti, erkek ege
m en toplum sal yapının devam ını sağlam akla birlikte erkeğin
toplum içerisindeki im ajm m m zedelenm em esini de sağlar. Pat-
hanlarm değer yönelim leri gerçek davranış kalıplarıyla karşılaş
tırıldığında, zam an zam an söz konusu değerler ile davranışlar
arasında çelişkilerin görülm esi m üm kündür. Erkekliğin özellik
le vurgulanm ası cinsel b ir arzuyu ifade ederken, aksi yöndeki
davranışlar toplum tarafından 'yum uşak’ ve yüz kızartıcı olarak
algılanır. B aba tarafın d an olan akrabalığın kutsanm ası (agnas-
tik ideoloji) ve erkeklik üzerinde vurgu yapılm ası, erkeklerin
kadınlar üzerinde egem en olduğunun göstergesidir; ancak u n u
tulm am alıdır ki, söz konusu erkekliğin ve agnastik ideolojinin
tözselleşm esinde kadınların d a azım sanm ayacak derecede
önem li bir rolü vardır. Y ine de, erkeklerin kadınlara olan b a
ğımlılığı kaçınılm azdır. Y ukarıda özgürlük ve özerkliğin m isa
firperverlik ile nasıl d ah a d a üst bir düzeye taşındığını gördük.
Ancak, erkeklerin kadınlar (eşler ve kız k ardeşler) üzerindeki
hakları, ev sahibinin m isafir üzerindeki haklarıyla eşleştirile-
mez, çünkü erkek kadınına h er koşulda m uhtaçtır.
P ath an topluluklarında cinsellik, erkek egem enliği ve baskı
gibi u n su rlar kam usal alanda sergilenm ek zorunda değildir. E r
keğin egem enliğini m ahrem olarak algılanan hane içinde sergi
lediğine inanılır. E rkeğin egem enliği kam usal alanda asla sor
gulanm az. T ahm in edilebileceği gibi, erkeğin hane içindeki
davranış kalıplarını sergilem ek p ek m üm kün değil. A ncak, P at
han topluluklarında boşanm anın azlığı, zina nedeniyle işlenen
cinayetlerin hem en hiç görülm em esi, evlerinden uzaktaki göç
m en erkeklerin kadınlarına ve kızlarına olan güvenleri ve ka
dınların geleneklerin sürdürülm esindeki en önem li unsur oldu
ğuna inanılm ası gibi fak törler bu tü r gözlem lerim izi doğrula
m aktadır.
Y ukarda sıraladığım ız m isafirperverlik, halk meclisleri ve
m ahrem iyet kuru m lan , P ath an halklarının geleneklerini sür
dürm elerindeki en önem li unsurlar olarak karşım ıza çıkarlar.
Bu kurum lar, aynı zam anda, birbirinden farklı olan P athan
halkları arasında o rtak değerlerin ve kim liklenm e süreçlerinin
oluşum una d a katkıda bulunurlar. Bu tür geleneksel kurum la-
rın kam usal alanlarda işletilm esi beklenir. N e zam an bir kimse
misafirliğe giderse, m isafirperverliğin hem en gösterilm esi veya
ne zam an insanlar halk m eclislerinde toplanırlarsa, yargılam a
ların yapılm ası ve yaptırım ların uygulanm ası beklenir. Bu n e
denle, farklı P ath an topluluklarının varlığına rağm en o rtak bir
P ath an kim liğinin oluşum u m üm kündür.
D eğerlendirm elerim izi d ah a d a derinleştirirsek, P athanlar
tarafından geliştirilen o rtak değerlerin P athan olm ayan çevre
halklar tarafın d an da paylaşıldığını söylem ek m üm kündür. Söz
gelimi, P ath an lara göre başarı, diğer halklar tarafından da tak
dir edilen eylem lerdir. Öyleyse, etnik kimliğin tanım lanm a sü
reçlerinde sadece grup içi etkileşim ler değil, aynı zam anda
grup dışından gelen etkiler d e önem li b irer rol oynarlar. P athan
etnik kim liğinin sınırlarının anlaşılm ası, öncelikli olarak bu
kimliğin oluşum una yön veren tem el faktörlerin algılanm asına
bağlıdır. B irazdan değinilecek olan bu faktörler, değişik P athan
gruplarına göre farklılıklar sergileyebilirler.
G üney P ath an sınırında yaşayan P athanlar, m erkezi bir şe
kilde örgütlenm iş Beluci kabileleriyle etkileşim içerisindedirler.
Bu iki farklı topluluğun yaşadığı topraklar arasında önem li
ekolojik farklılıklar bulunm am aktadır. A ncak, kuzeye doğru gi
dildikçe görece biraz d ah a dağlık ve nem li topraklarla karşılaşı
lacağını da söylem ekte fayda var. Son yıllarda, Beluci kabilele
rin kuzeydeki kullanılm ayan verim siz toprakları da işlenebilir
hale getirm eleri nedeniyle iki topluluk arasındaki sınır daha da
kuzeye çekilm iştir. Bu süreç, d ah a önce ayrıntılarıyla anlatıldığı
için b u rad a sadece özetlenm ekle yetinilecektir (B arth 1964a).
E n önem li konu P ath an lar ile Beluci kabileleri arasındaki siya
sal örgütlenm e farkıdır. Beluci kabilelerinde, kabile üyeleri k a
bile reislerine bağlanm ayı bir tü r siyasal sözleşm e ile kabul e t
m işlerdir (P ehrson 1966). Birey ve grup katılım ı üzerine inşa
edilm iş böyle bir siyasal örgütlenm e, akrabalık bağı olm ayan
yeni bireylerin kabileye asimile edilm esine ve Beluci kabileleri
nin ko n fed eratif bir şekilde büyüm esine olanak tanım aktadır.1
Ö te yandan güneyli P ath an lar ise birbirinden ayrı sınırlarda,
yerli akraba grupları içerisinde yaşam aktadırlar. H e r ne kadar
bu grupların çoğunda kabile reisi yer alsa da, bu reisler söz ko
1 B elucistan'da ayrıca halk tabakasına ait insanların da yanaşm aları bulun
m aktadır. Sayıca az olan bu insanlar sosyo-ekonom ik açıdan yoksuldurlar.
nusu akraba topluluklarının liderleridir. T opluluğu ilgilendiren
kararlar eşitlikçi bir şekilde halk m eclislerinde alınır. Aynı ak
raba topluluğundan gelm eyen kim selerin topluluğa asim ilasyo
nu, kabile ölçeğinde kurum sal bir tem elde değil, kişisel uğraşlar
çerçevesinde m üm kün olabilir. Y eni katılım cı için verilecek sta
tü, alt düzeyli bir tü r serfliktir. A yrıca bu durum , söz konusu
yabancıyı (yanaşm a) him ayesi altına alacak hâm i için de, bazı
ekolojik ve toplum sal n ed en lerd en ötürü p ek tercih edilm ez.
Böyle bir coğrafyada yanaşm anın hâm isine sağlayabileceği fay
da sınırlıyken, hâm inin bu kim se için sorum luluğu çok daha
fazla olabilir. H âm i sadece yanaşm asını korum akla yüküm lü
değildir, aynı zam an d a onun n eden olabileceği zararlard an da
sorum ludur. Kaldı ki, güvenliğin kom ünal destekle sağlanabil
diği eşitlikçi b ir to p lu m d a bir kaç yanaşm aya sahip olm anın ge
tirebileceği siyasal avantajlar oldukça sınırlıdır. B una karşın
Beluci kabile reisleri ise, yeni üyelerin kabileye katılm alarını
toplanan vergilerin artışına katkıda bulunacakları için d estek
lerler. P ath an topluluklarında benzeri bir entegrasyon süreci iş
lem ediği için yabancıların kabileye katılım ına p ek sık rastlanıl
maz. Bu vergilendirm e sistem i sayesindedir ki, B eluci kabile
üyeleri savaş veya kaza yoluyla yitirdikleri m al varlıklarını geri
kazanm a şansına sahiptirler. Bu nedenle m erkezi ve daim i bir
siyasal yapılanm aya sahip olan Beluci kabileleri, uzun erim de
güçlü bir şekilde h ayatta kalabilm eyi becerm ekte, taktik m a
nevralarda başarısızlığa uğrasalar bile stratejik savaşı k azana
bilm ektedirler. Bu nedenle, sürekli kuzeydeki P ath an to p rak la
rına doğru yayılm acılıklarına devam edebilm ektedirler. P ath an
lar ise siyasal sistem lerinin özünü teşkil eden geçici halk m eclis
leri kalıcı atılım larda bulunm a şansından oldukça uzaktırlar.
Siyasal yapılanm alardaki bu farklılıkların sonucu o larak bazı
P ath an lar Beluci kabilelerine katılm ayı tercih etm ekdedirler.
P athanların Beluci kabilelerine asim ilasyonu aynı zam anda,
P ath an etnik kimliğinin kaybolm asını da berab erin d e getirm ek
tedir. Beluci kabile yaşantısı içerisinde P ath an lar için başarılı
olm anın ön koşulu Beluci diline ve kültürüne tam am ıyla asimi-
e olm aktır. B una rağm en, P athanlar arasında iki dilde konuş
mak sık görülen bir durum dur, bu nedenle o tan tik kim likten
vazgeçmeyi gerektirecek bir durum yok gibidir. A ncak, tercih
öznenin k endindedir ve genellikle özneler tercihlerini Beluci
kimliği yönünde kullanırlar. Y ukarıda halk m eclislerinin Pat-
hanların siyasal k arar alm a süreçlerinde nasıl kendi otonom k a
rakterlerin d en ödün v erm eden birlikte k arar alm alarını sağla
dığından söz etm iştim . Bir Beluci kabilesinde yaşayan bir kimse
ise tam anlam ıyla özgür değildir; herhangi bir kim se m utlaka
başka bir kim senin him ayesi altındadır; ve bu kim se kam usal
alanda kendi adına konuşam az. P athan standartlarına göre d e
ğerlendirildiğinde, hiç şüphesiz böyle bir durum özgürlüğe vu
rulan d arbedir ve kabul edilem ez. Beluci algılam a tarzına göre
ise, bu duru m u n bireye getireceği m aliyet pek fazla değildir.
Erkeklik ve güç, sadece soyluların girebildiği, sıradan insanların
ise girm elerine izin verilm ediği m eclislerde sergilenm ek zorun
da değilken, diğer bazı alanlarda sergilenm ek zorunda olabilir.
Bu nedenle, Beluci kabilesi içerisinde yaşayan P ath an kimliğine
sahip bir kim senin herhangi b ir davranışı kim ilerince başarısız
lık olarak değerlendirilm e riski taşırken, aynı zam anda ev sahi
bi toplum un stan d artlarına göre başarılı bir davranış olarak da
görülebilir. D oğal olarak hiç kim se kendi durum unu zora soka
cak algılam aları ve değer yargılarım devam ettirm eyi düşün
mez. Sonuç o larak farklı bir siyasal sistem e entegre olm ak, aynı
zam anda o tan tik etnik kimliğin de bir anlam da değişim e uğra
m asına n ed en olm aktadır. Sadece çok küçük b ir grup bu genel
tutum un dışında istisna teşkil eder: Beluciler tarafından serf
veya köle o larak tutulan bazı P ath an aileleri bu konuda bir is
tisnadırlar. Sıradan Beluci insanlarının yanaşm aları ve köleleri
olan bu insanlar için onurlu ve övünç duyulacak bir kimliğe sa
hip olm ak oldukça anlam lıdır. A ncak bu insanların sıkı bir şe
kilde sahip oldukları bu P ath an kimliği, yine B eluci toprakla
rınd a yaşayan özgür P ath an lar tarafından kabul edilm ez.
•P athan ülkesinin batısında yaşanan durum oldukça farklıdır
(cf. F erd in an d 1962). B atı sınırının öte tarafında Farsi dilini k o
nuşan H azaralar yaşarlar. G öçebe P athanlar ile tacir gruplar,
sürekli H azara to praklarına doğru yol alırlar ve artan sayılarla
bu topraklara yerleşirler. Öyle görünüyor ki, bu durum A fga
nistan E m iri A b d -u r-R ahm an’ın H a zara’yı savaş sonucunda
kendine bağlam asından sonra ortaya çıkmıştır. Bu tarihten ö n
ce etnik g ruplar arasında karışım a pek fazla rastlanılm am akta-
dır. Tarım cılıkla geçinen ve kabile reislerine bağlı olan dağ hal
kı H azaralılar oldukça yoksuldurlar. P athanlar ise geniş ova ve
düzlük alanlara sahiptirler.
H azaralılar ile P ath an lar arasındaki bu tem el ayrım siyasal
ve ekolojik bazı ned en lere dayanm aktadır. P ath an çiftçileri ve
göçerleri, hayvancılık ve tarım la uğraşan H azaralılara karşı bir
rekabet unsuru teşkil ederler. Ö te yandan, h er iki tarafta yer
alan ve belli liderler etrafında örgütlenen kabile tarzı siyasal ya
pılanm alar, d aha geniş etnik örgütlenm elere gidilmesini engel
lem ektedir. Kabile ölçeğinde örgütlenen H azaralılar ve P at
hanlar arasındaki rekabetin özünde sınırlar boyunca uzanan
kaynakların paylaşımı yatm aktadır. Sınır boyunca yer alan istik
rarın nedenini her iki grup arasında dengeli çıkar ilişkilerinin
kurulm asına bağlam ak m üm kündür.
H azara bölgesinin A fganistan tarafından ilhakı H azara halkı
ile P ath an lar arasında d aha önceden var olan görece istikrarlı
ilişkilerin bozulm asına neden olm uştur. İki topluluğun sınırları
arasında yer alan kaynakların barışçı paylaşımı, H azara bölgesi
nin A fganistan’a bağlanm asıyla birlikte bölgeye yaz aylarında
sızan göçm en P ath an kabilelerinin oluşturduğu tehdit nedeniy
le bozulm uştur. Ayrıca, P ath an lar’ın serbest dolaşım ı bölgede
tüccarlar için de serbest bir alanın doğm asına neden olm uştur.
Ancak, bu tü r riskli bölgelerde ticaretle uğraşm ak cesaret ge
rektirdiğinden, genellikle tüccarlar alt ekonom ik gruplardan
gelen insanlar arasından çıkm aktadır. Bu insanlar, kişisel ve
mali riskleri göze alarak yabancı topraklarda ticaret yapabile
cek k adar cesur ve bu am açla en ağır şekilde silahlanabilen
kim selerdir. Bu tü r m askülin karakterler P athanlar arasında
önem li bir sem bolik değere sahiptir. Bu tüccarlar kendi güven
liklerini sağlayarak elde ettikleri önem li m ali kazanım larla b ir
likte tarım sal araziler üzerinde de söz sahibi oldular. Bu geliş
m elerin sonucunda önem li sayıdaki P ath an tüccarı H azara böl
gesinde to p rak sahibi oldular.
Bu eğilim P ath an bölgesine özgü olup farklı etnik grupların
bir arad a ikâm et edebildiklerinin göstergesidir. P athanlarm
uzun sü red en bu yana kuzeye ve doğuya doğru gösterdikleri ya
yılmacılık bazen bölgede yaşayan ve P athan olm ayan otokton
halkların sınırlı ölçüde de olsa yerlerinden edilm elerine neden
olm uştur. Bu tü r durum larda, P athanlar kendilerini çok-etnili
ve katm anlaşm ış bir toplum sal yapı içerisinde baskın ve toprak
sahibi g ruplar o larak bulm uşlardır. Bölgenin batısında güç m ü
cadelesi genellikle P aştunlar ile Tacikler (Farsi konuşan serf-
ler) arasındayken, doğuda ise m ücadele P aktunlar ile Paştuca
konuşan bağım lı kastlar arasındadır.
Bu sistem lerin oluşum nedenleri genellikle ekolojik tem elli
dir. P ath an lar açısından bakıldığında açıkça görülür ki, bağımlı
gruplarla (yanaşm alar) birlikte yaşam anın getirdiği dezavantaj
lar ekonom ik ve siyasal avantajlardan daha azdır. D ah a önce
de dile getirdiğim gibi, çorak topraklarda yaşayan P athanlar
yanlarına yanaşm a almayı tercih etm ezken, sulam a kanallarının
olduğu ve zengin tarım sal üretim in yapıldığı topraklarda ise,
önem li o ran d a bir artı değer ü re te n yanaşm alara büyük bir
önem verilir. Bu nedenle, verim li bölgelerde to p rak sahibi ol
m ak ve çok sayıda yanaşm a çalıştırm ak büyük bir ayrıcalıktır.
Bu tü r d u ru m lard a siyasal otorite ya serflerin tam yanaşm a
(hamsaya) şeklinde sistem e entegre edilm eleriyle ya d a d ah a az
bağlayıcılığa neden olan tek taraflı m isafirperverlik ile sağlana
bilm ektedir. A rtı değerin fazla olduğu topraklarda genellikle
yanaşm a alınm asının yerine m isafirperverliğin ön plana çıkarıl
dığı görülür. Kuzeyde erkeklerin kaldığı konakların olm ası ve
bu konaklarda ziyafetlerin gerçekleşm esi bunun bir örneğidir
(B arth, 1959: 52). B u yolla P athanlar, çok zor durum a düşm e
den kendilerine bağım lı olan gruplar üzerinde siyasal egem en
liklerini sağlayabilm ektedirler.
Bizler P ath an kim liğinin bu tür koşullar altında sürdürüle-
bildiğini görürüz. A ncak, yukarıda an latılanlardan da anlaşıla
cağı üzere siyasal otonom inin ön koşulu to p rak m ülkiyetine sa
hip olm aktan geçm ektedir. Bu nedenle, etnik sınırların uzun
vadede korunm ası yönünde gösterilecek talep ler P ath an bölge
sinde to p rak m ülkiyeti için m ücadeleyi gerekli kılacaktır. Bu
m ücadele sonunda to p raklarını yitiren P ath an lara ya yeniden
toprak tahsis edilir ya d a P ath an kim liğinden soyutlanırlar. Ö te
yandan P ath an olm ayanların asim ile edilm eden to p rak sahibi
olm aları engellenm eye çalışılır.
P athan toplum u içindeki bu tü rd en uygulam alara Sw atlar
örnek o larak gösterilebilir. T o p rak kaybına uğrayan Svvatlılar,
P ath an kim liklerini de yitirirler. Ö te yandan, kendilerine to p
rak tahsis edilen P ath an olm ayanlar konsey toplantılarına ve
m isafirperverliğin sergilendiği erk ek konaklarına dahil edil
m ezler. Böylelikle, istilacı P ath an lar diğer g ru p lan asim ile e t
m eksizin bir toplum sal ve siyasal sistem inşa etm e becerisini
gösterirler. Aynı zam anda, pastoral yaşantı süren G ujarlar ve
tüccar P arachaslar gibi diğer etnik gruplar d a yanaşm a konu
m unda sistem e en tegre olm a şansına sahiptirler. B u şartlar al
tında, P athan lar ile yanaşm alar arasında başlangıçta var olan
kültürel farklılıkların da zam an içinde azalm aya başladığı görü
lür. A slında bu çok katm anlı toplum sal yapı içerisinde en teg
rasyon sürecini hızlandıran farklı etm enler vardır. Ö ncelikli
olarak toplum sal yaşantının dinsel bazlı dogm atik bir eşitlik an
layışı üzerine kurulduğunu söylem ek gerekiyor. Ö te yandan sü
rekli olarak gruplar arası evlilikler yapılm aktadır. Son olarak,
bazı tem el ritü eller tüm gruplara özgü şekilde gerçekleştiril-
m ektedir: Sözgelimi oyunlarda, avcılıkta, savaşlarda ve cesaret
gösterilerinde P akhtun olanlar ile olm ayanlar aynı değerler ve
stan d artlar çerçevesinde erkekliklerini sergilem ek du ru m u n d a
dırlar.2 Sonuç olarak, h em en h er grup P ath an yaşam şekline ve
konuşm a şekline yakınlaşm a eğilimi gösterir. Böylece, h er ne
2 Dervişler, M ollalar ve D ansçılar gibi kim seler bu grupların dışındadır ve e r
keklik gösterisinde bulunm ak zorunda değildirler.
kadar etn ik kim lik (sözgelimi Swat ve Peşaver bölgelerinde söz
konusu etn ik kim lik P ak h tu n ’dur) yerel anlam da tabakalaşm a
nın ifadesi olsa da, genellikle P aşto dilini konuşm ayan dışarda-
ki gruplara karşı kolektif bir kimliğin varlığı sergilenir. Bu ö r
nekte de görüldüğü gibi içerdeki etnik sınırlar zam an içinde bu
özelliklerini yitirirler.
P ath an ülkesinin zengin ve kalabalık İndus ovasına doğru
uzanan doğu bölgesinde yukarıda sıraladığım ız özelliklerin
farklı bir alaşım ı sergilenm ektedir. T arih boyunca p ek çok kez
dağlık alanları aşan P ath anlar, P encap bölgesinde ve daha d o
ğuda kalan alanlarda to praklar işgal ederek to p rak sahibi ol
m uşlardır. A ncak, bu bölgede istilacı olan P ath an lar asimile ol
m uşlar ve istila ile ele geçirilen topraklar Peşaver ovası dışında
dağ etek lerin d en d ah a öteye gidem em iştir. Öyle görünüyor ki,
düzlük alanlara doğru kadem eli yayılan az sayıdaki P athanlar
yerli halk tarafın d an zam anla asimile edilerek bölgenin yerel
etnodinam ikleri korunabilm ektedir. Bu düzlük alanlar genel
likle m erkezi siyasal iktidarların kontrolünde olm uştur; coğrafi
ve p ratik n ed en lerd en ö tü rü bu alanlar kentlerde konuşlandırıl
mış askeri birliklerce kontrol edilm ektedir. Bu nedenle, toprak
sahibi olan herkes bu askeri otoritenin gücünü tanım ak zorun
da kalacak veya tam am ıyla yok edilm ek durum unda kalacaktır.
P ath an to p rak sahipleri bu durum karşısında etnik kim liklerini
kısm en yitirerek, b ir başka deyişle egem en olana asim ile olarak
askeri otoriteyi tanım a yolunu tercih etm işlerdir: O nurlu ya
şam, halk konseyleri ve P ath an kim liğinin en önem li parçala
rından biri olan bireysel özgürlük gibi özelliklerden ödün veril
m ek zo ru n d a kalınır. Bu durum da P ath an değerlerinin sürdü
rülm esi to p rak sahipleri için bir dezavantaj teşkil ederken, ege
m en olan k ü ltü re asim ilasyon sistem tarafından ödüllendirilir.
Bu şartlar altında, P ath an soyundan geliyor olm ak tam olarak
unutulm az ancak P ath an etnik kimliği sürekliliğini yitirir. Bu
duru m d a P aşto dilini ö ğ renen P athanların gülünç durum a düş
m e ihtim alleri de vardır: asim ile olan bu insanlar P ath an lar ta
rafından 'P aşto konuşm ak ancak Paşto yapam am akla’ itham
edilirler ve alaya alınırlar.
P athan kim liğinin d aha bireysel bazda sürdürüldüğü başka
bazı d aha az iddialı durum lar vardır. Tefecilik ve gece bekçili
ğiyle uğraşan P ath an lar güçlü, bağımsız ve baskın kişilikler ol
m a yönündeki im ajlarını bütün ülkede korum a şansına sahiptir
ler. Ö te yandan, A fgan kontrolündeki Kabil ve çevre illerde ya
şayan P ath an ların bir tü r kim lik kaybına uğradıklarını söylem ek
m üm kün. Bu tü r kentsel alanlarda iktidarı elinde bulunduran
A fgan gruplarıyla o denli iç içe olunduğundan P athanların b a
ğımsız ve otonom kimlik taleplerini dile getirm eleri pek m üm
kün görünm em ektedir. G arip olan şu ki, bu neredeyse tam a
mıyla A fgan egem enliğindeki ülkede orta sınıf A fgan eliti, Far-
si kü ltürünün ve konuşm a dilinin etkisi altına girmiştir. Ancak,
son yıllarda gelişen Afgan milliyetçilik akımıyla bu eğilim de bir
zayıflama olduğu gözlem lenm ektedir.
Başka b ir çalışm ada da (B arth 1956a) dile getirdiğim gibi,
P athanların kuzeye doğru yayılm alarını engelleyen bazı ekolo
jik faktörler m evcuttur: Yılda iki defa m ahsul elde edilm esi zor
olduğundan ataerkil özelliklere sahip P athan siyasal örgütlen
m e m odelinin kuzeyde sürdürülebilm esi m üm kün değildir. K u
zey bölgesi, toplu şekilde K ohistanlılar olarak adlandırılan
farklı etn ik grupların barındığı bir bölgedir. A ncak başka etnik
gruplardan insanların bu bölgeye giriş yapm aları pek o denli
düşünüldüğü gibi zor değildir. Sözgelimi, P athanların zam an
zam an bu bölgeye (K ohistan) sızdıkları gözlenm iştir (B arth
1956b: 49). Bu bölgede dört kuşaktır yerleşik hayat süren bir
P ath an grubunun hayat tarzı, iktisadi ve toplum sal örgütlenm e
açısından klasik P ath an lardan radikal bir şekilde ayrıldıkları ve
dah a çok K ohistanlılara benzedikleri görülm üştür. H âlâ cem a
at içinde kullandıkları Paşto dilinin yakın zam an içinde kaybo
lacağını ve K ohistan’da benzeri başka P athan gruplarının b u
lunduğunu tahm in etm ek zor olm asa gerek.
K ohistan’da yaşayan P athanların gerçekleştirdikleri bu olgu
bir asim ilasyon örneğidir. Bu durum , kom şu düzlük alanlarda
yaşayan, kom pleks bir katm anlaşm a şekline sahip olan ve
P akhtun to p rak ağalarının siyasal açıdan egem en oldukları
grupların durum ları ile karşılaştırılm alıdır. Bu karşılaştırm a
sonrasında Kohistanlı P athanların, çoğunluğunu küçük to p rak
sahiplerinin azınlığını ise yanaşm aların ve az sayıdaki P aşto
k onuşan za n aatk ârların oluşturduğu d ah a basit bir k atm anlaş
m a tarzın a sahip olduklarım görürüz. Siyasal açıdan d eğ erlen
dirildiğinde ise bölgenin oldukça anarşik ve bölünm üş olduğu
gözlenir.
G enel o larak değerlendirildiğinde özellikle kurum sal açıdan
K ohistanlılarm P athanlılardan farklı olm adığını söylem ek
m üm kün. Sözgelimi, tarım sal üretim sürecinde ve kam usal
alanda fazlasıyla yer alm ak zorunda bulunan K ohistanlı kadın
lara uygulanan m ahrem iyet sınırları d ah a fazladır. H alk m eclis
leri sadece köy ölçeğinde toplanır ve sadece soy tem elinde bir
araya gelen erkekleri içinde barındırır. Son olarak, m isafirper
verlik ekonom ik n ed en lerd en ö tü rü oldukça sınırlıdır ve bu n e
denle liderlik konusunda bir önem ifade etm ez. Kaldı ki, yanaş
m alar toprağı olm ayan serflerdir ve to p rak m ülkiyetini elinde
bulu n duranlarca kontrol edilirler.
K am usal alanda P ath anlılar ile karşılaştırıldıklarında dikkati
çeken en önem li unsur K ohistanlılarm arkaik giyim tarzı ve
uzun saçlarıyla kendi etn ik kim liklerini açıkça ifade etm eleri
ve böylece o rta k bir sem bolik kod kullanm alarıdır. P athanlar,
K ohistanlılarm bu tü r köylü özelliklerini eğlenceli bulurlar,
ancak ö te yan d an sergiledikleri özgürlükten ö tü rü o n lara im
renirler. Siyasal açıdan bakıldığında K ohistanlı to p rak sahibi
sadece ken d in e yetecek denli az bir to p rağ a sahip olsa bile
P ak h tu n lu büyük to p rak sahibiyle eş değerdir. B ölgede, Ko-
histanlılar ve P ak h tu n lu lar a d e ta ikili b ir ittifak sistem inin eşit
tarafları gibidirler.
A lçakta bulunan ovalardaki to praklarından sürülen P ath an
lar K ohistan’a göç ed erek bu bölgede to p rak işgal etm ek veya
satın alm ak suretiyle en alt toplum sal katm anlara düşm ekten
kendilerini alıkoymaya çalışırlar. Böylelikle kendilerince ve Ko-
histanlılarca çok önem verilen otonom iye kavuşm uş olurlar.
A ncak, K ohistan’da kendilerine sınırlı topraklar edinen Pat-
hanların eski toprak ların da sergiledikleri m isafirperverliği b u
ra d a d a gösterm eleri beklenem ez. P athanlıların kendi kim likle
rini açıkça sergilem elerinin maliyeti, içinde bulunulan zor ko
şullar altında yüksek olacağından, P athanlar genellikle Kohis-
tan kim liğine asim ile olmayı tercih ederler. K ohistanlılar, P at
h anlar ile etkileşim sırasında K ohistanlı kim liklerini açıkça ifa
de etm eyi avantajlı bu lu rken P ath an lar ise onların kim liklerini
benim seyerek kendi avantajlarını yaratırlar.
Bu ana k adar P ath an larm etnik kim likleri ve coğrafi dağı
lım ları konusunda bilgiler sundum . Açıkça görülüyor ki, kendi
lerini P ath an o larak tanım layan ve ötekilerce aynı şekilde ta
nım lanan bu insanlar birbirinden farklı toplum sal örgütlenm e
ler içerisinde yaşam larını sürdürm ektedirler. H iç şüphesiz fark
lı koşullarda yaşayan P athanlarm farklı örgütlenm eler üretm esi
olağandır. Ö te yandan, üretilen tem el d eğerler ve toplum sal
üretim süreçleri açısından P athanlarm kendilerine kom şu grup
lardan pek farklı olm adıkları da görüldü. Öyleyse aynı etnik
kimliği taşıyan grupların kültürel açıdan neden farklı oldukları
nı sorm am ız gerekiyor.
Yüzeysel olarak bakıldığında, etnik grupların bir takım b e
lirgin kültürel öğeler nedeniyle birbirlerinden ayrıldıklarını söy
lem ek m üm kün. Bu öğeler giyim tarzından v eraset tarzına ka
d ar uzanan çok farklı iınsurlar şeklinde değerlendirilebilir. A n
cak hiç şüphe yok ki, etn ik kim liklerdeki farklılıklar bu kültürel
öğelerle açıklanam az. Sözgelimi, P athanlı bir kadına Belucile-
rin giyindiği işlem eli bir bluzu giydirdiğinizde o kadın kendini
Beluci o larak tanım lam ayacaktır. Bu nedenle, bu çalışm ada
özellikle üzerinde durduğum konu P athan kim liğinin farklı
gruplarla etkileşim süreçlerinde farklılıklara uğradığıdır. Bir
başka deyişle, bu etkileşim süreçlerinde sınırların konm ası ve
b u sınırların korunm asından söz ettim .
İnsanlar kendi kim liklerini kam usal alanda sergiledikleri ve
bizlerin kolayca çözüm leyem eyeceği bazı davranışlarla ifade
ederler: bu davranışlar öncelikli olarak etkileşim de bulunulan
etnik gruplara referansla anlam landırılm alıdır. Ö zne ve 'öte-
ki’nin etkileşim süreçlerinde ortaya çıkan etnik kim likler, bizle-
ri ya 'ö tek i’nin 'd ah il edilm esi’ (inclusion) ya da 'dışlanm ası’
(exclusion) şeklindeki sonuçlara götürür. H erhangi bir kim se
nin P ath an olm ası dem ek, o kişinin bazı değerlere göre algılan
m ası ve tanım lanm ası anlam ına gelir. P athan kim liğinin en te
m el özelliklerinden biri özgürlüğe verilen önem dir: Siyasette,
dünyevi olan ile geliştirilen ilişkide, baskıdan uzaklaşm a eğili
m inde ve akrabalar ile ilişkilerde gösterilen hassasiyetlerde bu
özellik gözlem lenebilir. Kimlik, ancak bu özelliğin başarıyla
sürdürülebilm esiyle korunur, aksi durum da diğer kim liklere
asim ile olm ak söz konusu olabilir.
Ç alışm a boyunca farklı koşullar altında oluşturulan P athan
toplum sal örgütlenm elerinin ürettiği değişik kim liklenm e sü
reçlerine değindim . Bireylerin gerektiğinde kim liklerini yeni
koşullara göre nasıl uyum landırdıklarını, diğer bir deyişle nasıl
değiştirdiklerini gösterm eye çalıştım. Ayrıca, bazı grupların asi
m ile olacakları erişilebilir kim liklere sahip olm am aları d u ru
m unda ortaya çıkabilecek sorunları dile getirdim . Siyasal örgüt
lenm e anlam ında kısaca özetlem ek gerekirse, P athan halk m ec
lisi örgütlenm esi erkeklere özgürlüklerini kısıtlam aksızm uygu
lam a ve bu nedenle P ath an kim liklerini rahatça sergilem e ola
nağı verm ektedir. K endi doğal çevreleri dışında yaşayan P at
h anlar ise, kim liklerinin en önem li parçası olan özgürlüğü, tüc
car göçerler, gece bekçileri ve tefecilerin tehditlerine karşı ce
surca davranarak sergilem ek durum undadırlar. Ö te yandan b a
zı du ru m lard a P ath an lar pek tercih etm edikleri bir şekilde öz
gürlüklerine son veren kim likleri benim sem ek zorunda kalabi
lirler: Sözgelimi Beluci kabile reislerinin em rine girebilir, m er
kezi iktidarların silahsız yurttaşları olabilir veya büyük toprak
sahiplerinin yanaşm aları olabilirler. A lternatif kim liklerin m ev
cut olm ası d u rum unda Pencaplı, Beluci veya Farsi konuşan bir
kim senin kimliğini de pek tercih etm em ekle birlikte benim se
yebilirler. A ltern atif »kimliklerin olm adığı Swat ve Peşaver böl
gelerinde ise P ath an lar, P ath an etnik kim liğinin gereği olan as
gari özellikleri devam ettirm e eğilimi gösterirler.
Bu d eğ erlen d irm eler ışığında karşım ıza şu soru çıkıyor:
H angi koşullar altında etnik kim lik korunuyor veya değişim e
uğruyor. E tn ik kim liğin kesintiye ya da değişim e uğradığı d u
rum lar, etkileşim de bulunulan diğer gruplarca söz konusu gru
ba yönelik o larak yapılan olum lu ve olum suz yaptırım ların göz
lendiği d urum lardır. A ncak genel P ath an karakteristiklerinden
uzakta bir hayat sürdürülm esi durum unda ne olur? Bu d u ru m
da söz konusu insanlar toplum tarafından P ath an olarak değ er
lendirilm ezler mi ya d a bu grupların nitelikleri P athan kimliğiy
le örtüşm ez mi?
Bu tü r soru lara yukarıda yanıt verm eye çalıştım. B una göre,
değişen yaşam koşullarını kendi lehine çevirm ek isteyen sosyal
aktörler, kim liklerini değiştirm e şansını kullanırlar. Bu nedenle
söz konusu koşullar altında erişilebilir bir altern atif kim lik var
ise bu kim liğe asim ile olunabilir. Bazı durum larda ise bu asim i
lasyon gerçekleşm ez. Beluci kabilelerinde yer alan bazı P athan
serfler etnik kim liklerini devam ettirm e eğilim indedirler ve bu
kim likleri yanaşm a o larak bulundukları B eluci kabilesi üyeleri
tarafından da tanınır. Bu durum da söz konusu olan şey aslında
bir tü r u tanç kimliğidir: Beluci kabilesinin üyeleri P athan serf-
lere sahip olm akla g urur duyarken bu insanların aslında daha
önceden bölgede egem enlik kuran P athanlarm serfleri olduğu
nu da ifade ederler. Bu serflerin efendileri B eluciler tarafından
yenilgiye uğratılıp uzaklaştırılm ışlardır. P aşto dilini konuşan
serfler ise, yenilgiye uğratılan P athanlarla aynı soydan gelm ez
ler. 'P a th a n ’ kim liğine sahip serflerin bu kim liklerini onaylaya
cak P ath an lar kalm am ıştır. Bu nedenle pek çoğu kim liklerini
değiştirm e eğilimi içine girerler ve çok az sayıdaki serf ise asi
mile olunacak altern atif bir kimliğin olm am ası durum unda bu
kimliğe sıkıca sarılm ayı tercih eder.
O halde, geleneksel P ath an kimliği dendiğinde belli koşullar
altında yaşayan grupların oluşturdukları belirgin bir hayat tarzı
akla gelm eli. P ath an kim liğinin en belirgin şekilde sergilendiği
bölgeler düşük ölçekli ü retim in yapıldığı yoksul ve anarşik o r
tam lardır. Bu koşullar altında hızlı bir nüfus artışına sahip olan
P ath an lar çar&yi kuzeye, kuzeydoğuya ve son zam anlarda k u
zeybatıya doğru yayılm akta bulm uşlardır. D o ğ u d a ve güneyde
ise d aha d urağan etnik sınırlara sahiptirler. G ünüm üzde hızla
yükselen endüstrileşm e eğilimi ve yeni idari m ekanizm aların
ortaya çıkmasıyla birlikte yapının tam am ıyla değiştiğini ve bu
nedenle P ath an kü ltü rü nde de köklü değişim lerin gerçekleşe
ceğini ifade etm ek gerekm ektedir.
Bölüm 7
LAOS’TA KOMŞULUK
Kari G. lzikowitz
Fredrik BARTH
imım
ISBN
ı =175-^47-50-0
9 789756 947500