Professional Documents
Culture Documents
YOK FELSEFESİ
ÇEVİREN :
ALPTÜM ERTEKİN
ODO
İSTANBUL
Yapı Kredi Yayınlan - 0579
Cogito - 34
Öndeyiş • 7
BİRİNCİ BÖLÜM
Bilimsel Bir Kavramın Çeşitli Metafizik Açıklamaları •
İKİNCİ BÖLÜM
Epistemolojik Profil Kavramı • 37
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yok-Tözcülük Lavosierci Olmayan
Bir Kimyanın İlk Habercileri • 46
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İlksel Uzaysal Bağlılıklar, Çözüm lenemem e • 81
BEŞİNCİ BÖLÜM
Aristotelesçi-olmayan Mantık » 9 1
ALTINCI BÖLÜM
"Yok F elsefesin in Bireşimsel Değeri • 116
Öndeyiş
I
Felsefi sistemlerin kendi tinsel kökenlerinden uzak alanlar
da kullanılması nazik, çoklukla da umutsuzluk verici bir işlem
dir. Böylece başka alanlara taşman felsefi sistem ler kısırlaşır ya
da aldatıcı bir durum alırlar; tinsel tutarlılık bakım ından etkili
liklerini yitirirler, hiçbir zaman iki kez düşünülmeyecek olanı
düşünmekle gurur duyan tarihçinin titiz bağlılığıyla gerçek öz
günlükleri içinde yeniden göründüklerinde, öylesine duyarlı
olan etkililiklerini yitirirler. Öyleyse bundan, bir felsefi sistemin
kendisi için belirlediği ereklerden başka erekler için kullanılma
ması gerekdği sonucu çıkarılmalı. O halde, felsefi tine karşı iş
lenecek en büyük kusur bu derin erekselliği, felsefi bir sisteme
yaşam, güç ve açıklık veren bu tinsel erekselliği, bilmemek ola
caktır. Özellikle de, bilimin sorunları m etafizik düşünmeyle ay
dınlatmaya çalışılırsa, teoremlerle filozofemleri birbirine karış
tırma savında bulunulursa, açık bir bilim sel düşünceye zorunlu
olarak kapalı ve erekçi bir felsefeyi uygulam a gerekliliğiyle kar
şı karşıya kalınır. Herkesi hoşnutsuzluk içine itme tehlikesiyle
karşılaşılır: Bilimadamlarım, filozofları ve tarihçileri.
Gerçekten de, bilimadamları metafizik alanında hazırlanma
yı gereksiz bulurlar; deneysel bilimlerde çalışıyorlarsa deneyin
verdiği dersleri, matematik bilimlerde çalışıyorlarsa da ussal
apaçıklığın ilkelerini, öncelikle, kabul ettiklerini açıkça söyleye
rek övünürler. Onlara göre, felsefenin saati ancak gerçek çalışma
dan sonra çalar; bir başka deyişle bilim felsefesini, bilimsel dü-
8 Y o k Felsefesi
II
Genel ilkelerin hangi -h em öznel hem de n esnel- koşullar
da çeşitli kararsızlıklara sürüklendiğini; tikel sonuçların da
hangi koşullarda kendilerini tamamlayan genellemeleri, yeni il
keler üreten diyalektikleri esinlediklerini gösterecek bir bilim
felsefesine sahip değiliz.
Günümüzde bilimsel düşünceyi canlandıran harekete geçi
ren çifte devinim felsefi olarak dile getirilebilseydi, a priori ile a
posteriori almaşıklığının zorunlu olduğu, ampirizmle usçulu
ğun bilimsel düşünce içinde, birbirlerine zevk ve acıyı birleşti
ren bağ kadar güçlü ve tuhaf bir bağla bağlı oldukları farkına
edilecekti. Gerçekten de, bunlardan biri ötekine hak vererek başarıya
ulaşır: Ampirizmin anlaşılmaya gereksinimi vardır, usçuluğun
da uygulanmaya. Açık seçik yasalar, diizenleştirilm iş yasalar,
tümdengelimli yasalar olmaksızın ampirik bir yaklaşım ne dü
şünülebilir ne de öğretilebilir; elle dokunulabilir tanıtlar olmak
sızın, dolaysız gerçekliğe uygulanımı olmaksızın bir usçuluk
tam olarak inandırıcı olamaz. Ampirik bir yasanın değeri, bu
yasa bir usavurmanm temeline dönüştürüldüğünde tanıtlana
bilir. Bir usavurma da, bir deneyin temeline dönüştürüldüğün
de haklılaşhrılır. Öyleyse tanıtların ve deneylerin toplamı, ku
ralların ve yasaların toplamı, olguların ve apaçıklıkların topla
mı olan bilimin, iki kutuplu bir felsefeye gereksinimi vardır.
10 Y o k Felsefesi
III
Öyleyse, sürekli evrim içinde bulunan bilim sel düşünceye
gerçekten de uygun olmayı isteyen bir felsefenin, bilimsel bilgi
lerin tinsel yapı üstündeki tepkilerim göz önüne alması gerekti
ğini görm em ek nasıl olur? Ve bir bilim felsefesinin işlevi üzeri
ne düşünmeye başladığımızdan beri, filozoflar kadar bilima-
damları tarafından da yanlış ortaya konduğunu düşündüğü
müz bir sorunla karşı karşıya kalırız. Tinin yapısı ve evrimi so
runudur bu. Burada da aynı karşıtlık var: Bilim adamı, yapısı
olmayan, bilgileri olmayan bir tinden yola çıktığına inanır; filo
zof ise gerçeği anlamak için vazgeçilmez olan tüm kategorilerle
donatılmış, oluşturulmuş bir tini ortaya koyar çoğu zaman.
Bilim adamına göre, ışığın karanlıklardan çıkması gibi, bil
gi de bilgisizlikten çıkar. Bilim adamı, bilgisizliğin olumlu, da
yanışık, direşken yanlışlardan oluşan bir doku olduğunu gör
mez. Tinsel karanlıkların bir yapıya sahip olduğunun ve bu ko
şullarda, her türlü doğru nesnel deneyin her zaman öznel bir
yanlışın düzeltilmesini belirlemesi gerektiğinin farkına varmaz.
Ne var ki, yanlışlar bir bir, kolayca ortadan kaldırılamazlar.
Yanlışlar düzenleştirilmişlerdir. Bilimsel tin ancak bilimsel ol
mayan tini yıkarak kendini oluşturabilir. Bilim adamı pek çok
kez kendini parçalı bir pedagojiye teslim eder, oysa bilimsel tin
toplu bir öznel reformu amaçlamalıdır. Bilimsel düşüncedeki
her gerçek ilerlem e bir evirmeyi gerektirir. Çağdaş bilimsel dü
şüncedeki ilerlem eler bilginin kendi ilkelerinde bile dönüşüm
lere neden oldular.
Mesleği nedeniyle, ilk hakikatleri kendinde bulan filozof
12 Y o k Felsefesi
IV
Ama bilim felsefesi alanmın sınırlandırılması eğer bu denli
güçse, o halde bu denemede, herkesin ödün verm esini isteyece
ğiz.
Filozoflardan, felsefi öğeleri, bu öğelerin doğdukları sis
temlerden koparılmış olarak kullanma hakkını isteyeceğiz. Bir
14 Y o k Felsefesi
sistemin felsefi gücü kimi zaman tikel bir işlevde yoğunlaşm ış
tır. Bu tikel işlevi, felsefi bilgi ilkelerine bu denli gereksinimi
olan bilimsel düşünceye önerm ekte neden duraksayalım? Ör
neğin, Kantçı kategori gibi hayran olunası epistemolojik bir ay
gıtı alıp, bunun bilimsel düşüncenin örgenlenmesi açısından ta
şıdığı yararı tanıtlamak kutsala karşı saygısızlık mı? Eğer erek
ler konusundaki bir seçm ecilik bütün sistemleri haksız yere bu
landırırsa, bilimsel düşüncenin bütün görevleriyle yüz yüze
gelmeyi, değişik kuram tiplerini kavramayı, bunların uygula-
mmlarının menzilini ölçmeyi, her şeyden önce de, en tehlikeli
leri bile olsa, buluşun çok çeşitli yordamlarının altını çizmeyi
isteyen bir bilim felsefesi için araçlar konusundaki bir seçm eci
lik kabul edilirmiş gibi gelir. Filozoflardan, Fizik kadar engin
ve değişmez bir bilimin bütününü yargılamak için tek bir bakış
açısı ve değişmez bir bakış açısı bulma tutkusundan vazgeçme
lerini de isteyeceğiz. Böylece, bilim felsefesini tanımlamak için
kuramla deneyin bu denli çeşitli, aynı felsefi olgunluk derece
sinde olmaktan bu denli uzak öğelerine bilgilendirebilecek tek
alana, felsefi bir çoğulculuğa ulaşacağız. Bilim felsefesini dağı
nık bir felsefe olarak, dağıtılmış bir felsefe olarak tanımlayacağız.
Tersi bir biçimde, bilimsel düşünce de bize felsefi sistem ler için
de fazla kütlesel olarak toplanmış çeşitli filozofemler için çok
ince bir çözümleme yöntemi olarak, iyi düzenlenmiş bir dağıt
ma yöntemi olarak görünecektir.
Bilimadamlarından, en katı yöntemlerde öznel olarak kala
nı bulm ak amacıyla, bilimi bir an için nesnel çalışmasından,
nesnellik arzusundan vazgeçirme hakkını isteyeceğiz. Bilima-
damlarına görünüşte psikolojik sorular sormakla başlayacağız
ve yavaş yavaş onlara, tüm psikolojinin metafizik postulat'lara
[ön-gerçeklik] bağlı olduğunu tanıtlayacağız. Tin, metafiziğini
değiştirebilir; ama metafiziksiz olamaz. Öyleyse bilimadamları-
na şunu soracağız: Nasıl düşünüyorsunuz, arayışlarınız neler,
denemeleriniz, yanlışlarınız neler? Düşüncenizi hangi dürtüyle
değiştiriyorsunuz? Yeni bir araştırmanın psikolojik koşulların
dan söz ettiğinizde neden bu denli kısa ve öz kalıyorsunuz? Bi
ze özellikle belirsiz fikirlerinizi, çelişkilerinizi, saplantılarınızı,
tanıta sahip olmayan inançlarınızı verin. Sizlere gerçekçi deni
Öndeyiş 15
yor. Eklemsiz, aşama düzeni olm ayan, ikiciliği olm ayan bu küt
lesel felsefenin düşüncelerinizin çeşitliliğine, hipotezlerinizin
(varsayımlarınızın) özgürlüğüne denk düştüğü kesin mi? Labo-
ratuvardan çıkarken değil, bilimsel yaşama girm ek için ortak ya
şamı terk ettiğiniz saatlerde ne düşündüğünüzü söyleyin bize.
Bize, akşam ampirizminizi değil, sabahki ateşli usçuluğunuzu
verin, matematiksel düşlerinizin a priori'sini, tasarılarınızın atıl
ganlığını, itiraf edilmemiş sezgilerinizi verin. Eğer psikolojik
soruşturmamızı böyle yayabilirsek, bilim sel tinin de gerçek bir
psikolojik dağılmışlık içinde ve dolayısıyla gerçek bir felsefi da-
ğılmışlık içinde görüneceği -h e r felsefi kök bir düşüncede doğ
duğuma g ö re- nerdeyse apaçık gelir bize. Öyleyse bilimsel dü
şüncenin değişik sorunları değişik felsefi katsayılar edinm eli
dirler. Özellikle, gerçekçilik ve usçuluk bilançosu bütün kav
ram lar için aynı olmayacaktır. O halde, bizce, bilim felsefesinin
kesin görevleri her bir kavram düzeyinde ortaya çıkacaktır. Her
varsayım, her sorun, her deney, her denklem kendi felsefesini
isteyecektir. Bir epistemolojik ayrıntı felsefesi, filozofların eksik
siz felsefesine bakışımlı olacak bir ayrımsal felsefe kurm ak gere
kecektir. İşte bu ayrımsal felsefe bir düşüncenin oluşunu ölç
mekle yükümlü olacaktır. Kabaca, bilim sel bir düşüncenin geli
şimi bir ölçünlemeye, gerçekçi bir biçim in usçu bir biçime dö
nüşmesine denk düşecektir. Bu dönüşüm hiçbir zam an tam de
ğildir. Bütün kavramlar kendi metafizik dönüşüm lerinin aynı
anında değillerdir. Her kavram üstünde felsefi olarak düşünül
düğünde, kabul edilen tanımın tartışmalı niteliği, bu tanımın
ayırt ettiği, çıkardığı, reddettiği her şey daha açık biçim de gö
rülecektir. Öyleyse kullanılagelen tanımdan farklı bilimsel bir
tanımın diyalektik koşullan bu durumda çok daha belirgin bir
biçimde ortaya çıkacak ve kavramların ayrıntısında, yok felse
fesi adını vereceğimiz şey anlaşılacaktır.
V
O halde, planımız şudur:
Genelde karanlık olan önceki uyarıları hem en örneklendir
mek için, daha ilk bölümümüzden başlayarak bize göre, mo
dern bilim sel düşüncenin olağanüstü karm aşıklığını çözümle
16 Y o k Felsefesi
II
III
IV
VI
V II
VIII
IX
3 Jules Romains, Essai ric rfyoııse it İn plus vnşte queslimi, N.R.F., 1 Ağustos 1939, s.185.
İkinci Bölüm
II
Ussal mekaniğin
klasik
usçuluğu
Açık-scçik
ve
olgucu Eksiksiz
ampirizm usçuluk
Saf yürekli (Görecelik) Gidimli
gerçekçilik usçuluk
1 2 3 4 5
111
Ussal mekaniğin
klasik
usçuluğu
Eksiksiz
Saf yürekli
usçuluk
gerçekçilik Aç,k-seçik (görecelik)
ve olgucu Gidimli
deneycilik usçuluk
aletini öç alır bir güçle hareket ettirmesi için, belin ritmini bozan
bir kök yeterlidir. Başarı kazanmış bu enerji kavramım iyice sı
nırlamak ilginç olacaktır; kimi düşüncelere hakikatleri konusun
da yanılgıya düşüren bir güven, bir inanç, bir tad verdiği görüle
cektir. Örneğin, Nietzsche'deki enerji kavramının epistemolojik
profili Nietzsche'nin usdışıcılığmı açıklamaya yetecektir belki de.
Yanlış bir kavramla, büyük bir öğreti kurulabilir.
IV
Yok-Tözciilük Lavoisierci-Olmayan
Bir Kimyanın îlk Habercileri
rısına rağmen, eğer burada temel töz kavram ının bir diyalektiği
gösterilebilseydi, kimya felsefesinin derin bir devrimi de hisset
tirilmiş olabilirdi. Şimdiden başlayarak, bir üst-kimya bize ola
naklı görünüyor. Eğer geliştirilebilseydi, bu üst-kim ya tözcülü
ğü dağıtacaktı. Değişik özellikleri yerleştirm ek için pek çok töz
cülük tipi, pek çok dışsallık alanı, pek çok düzey olduğunu
gösterecekti. Üst-kimya ile metafiziğin ilişkisi, kimya ile fiziğin
arasındaki ilişkinin aymsı olacaktı. M etafizik, yalnızca bir töz
kavramına sahip olabilirdi, çünkü fiziksel fenomenlere ilişkin
ilksel anlayış, genel özellikler tarafından nitelenen sağlam bir
geometriyi incelemekle yetiniyordu. Üst-kimya çeşitli tözel et
kinliklerin kimyasal bilgisinden yararlanmalıdır. Hakiki kimya
sal tözlerin, gerçeklikte bulunmuş cisimlerden çok, tekniğin
ürünleri olmasından da yararlanmalıdır. Bu da, kimyada gerçe
ği bir gerçekleşme olarak belirtmeye yeterlidir. Bu gerçekleşme
Kantçı tarzda bir hazırlık ussallaştırmasını varsayar; bu ussal
laştırm a,göstermeye çalışacağımız gibi, töz kategorisinin bir di
yalektiği ile tamamlanmıştır.
Tüm üyle bugünkü felsefi güçlüklere ayrılmış olan bu ki
tapta, kimya felsefesinin ilk iki aşamasına -gerçekçilik ve usçu
lu k - yayılmayacağız. Zaten, çağdaş Kimyada etkin olan töz ka
tegorisinin diyalektiğinin anlaşılmasını sağlayabilirsek, Kim-
ya'nm usçu bir yorumunu geliştirm eye büyük bir gereksinme
duymaksızın, oyunu hemen hemen kazanmış olacağız. Gerçek
ten de, bir kavram ın diyalektikleştirilm esi, kanım ızca, bu
kavramın ussal kimliğini tanıtlar. Töz kavramı diyalektikleştiri-
lebilirse, bu onun gerçekten bir kategori gibi iş görebileceğinin
tanıtı olacaktır.
7J
kurm ayı daha çok bireşim yöntem lerinin gelişm esi olanaklı
kıldı. Eğer, hamm adde olarak, doğada bulunan, güçlükle arı
cisim lere ayrılabilen karışım lara sahip olsaydık ve eğer, tek
çalışma yöntem i olarak, yalnızca çözüm lem e yöntem lerine sa
hip olsaydık, grupların -C H 2- zincirlem esinin iç yapısını hiç
bir zaman belirleyem ezdik ve tüm alifatik türevler kimyası da
başlıca anlamda bir -C H 2- grubu kim yası olarak kalm ış olur
du." Bu da, özgül anlam daki gerçeksel incelem enin tikel bir
tözsel özellik üstüne toplanmış gibi olduğunu söylem ek de
mektir. Tözsel işlevlerin bir tür aşam alandırılm asını belirle
m eyi, kim yasal işlevleri birbirine kenetlem eyi yalnızca bire-
şimscl gerçekleşm e olanaklı kılar. Böylesine güvenli biçimde ku
rulmuş bir gerçeklik karşısında filozoflar tözü, kuruluşta, bil
ginin elinden kaçan şeye denk tutmakta, özgürdürler, gerçek
liği bir us-dışılık kütlesi olarak tanım lam aya devam etm ekte
özgürdürler. Bir bireşimi gerçekleştirm iş olan bir kim yacı için,
kim yasal töz, tersine, kendisine ilişkin bilinene denk tutulma
lıdır, önceki kuramsal görüşlere yönelerek kurulmuş olana
denk tutulmalıdır. Gerçekleşm eleri çoğaltm ak gerekir. Şekeri
tanımak için, şekerler imal ederek, tikel bir şekeri çözüm ler
ken sahip olduğum uzdan daha çok şansa sahibiz. Bu gerçek
leşm eler düzlem inde, bir genellik aranm ıyor zaten, bir siste
matik, bir plan aranıyor. Bilimsel tin, o halde bilim -öncesi tinin
tüm üyle yerini almıştır.
İşte, kanımızca, tersine çevrilmiş gerçekçilik budur; mo
dern Kim ya'nın giriştiği dev gerçekleştirme gerçeksel incele
m eye karşıdır. Bireşim yoluyla elde edilen tözlerin betimlenme
si bundan böyle normatif, yöntemsel, açıkça eleştirel bir betim
lemedir. Kimyasal bir usçuluk kurar bu betimleme.
Doğaldır ki, gerçekçiliğin bu tersine çevrilmesi bütünsel
değildir; genelleştirmeyi zamanından çok önce denemek onu
bozmak olacaktır. Modern kimya felsefesinde çok güçlü bir ger
çekçilik akımı bulunmaktadır. Bu son uyarı, bilimsel usçuluğu
19. yüzyıla göre düzenlemek için Arthur Hannequin'in giriştiği
çabanın zamansız olan yanını anlamamıza olanak verecektir.
Çeşitli atomculuk tiplerini sınıflandırmaya çalıştığımız bir ki
tapta, Arthur Hannequin'in eleştirel atomculuk denemesine bir
50 Y o k Felsefesi
111
IV
minde yer alm ıyor henüz. Fotokimya, özel bir bilim olarak, ışı
manın töz içindeki gerçek (fiili) özümlenmesini incelediği anda
var olur yalnızca. Kimyasal tözün bir m adde ile enerji komp
leksi olduğu ve enerji alış-verişlerinin de tözler arasındaki tep
kimelerin temel koşulları oldukları izlenimine ancak böyle sa
hip olunur.
Töz-enerji bağıntısının taşıdığı bağlılaşıklık kimliği zaten
yükseltilebilir ve bir tepkimenin kendisinin yaydığı ya da so-
ğurduğu ışınımlarla olduğu kadar ürettiği tözlerle de nitelene
bileceğinin olanaksız olmadığını sanıyorum. M adde ile ışınım
arasında belirli bir tamamlayıcılık kurulabilir; tözün atomculu
ğu ile fotonun atomculuğu bir tepkime atomculuğunda birleşe-
bilirler. Öyleyse bir "tepkim e tanesi"nden söz etmek gerekecek
tir. Paul Renaud tarafından önerilen tuhaf "işlem tanesi"
kavramını daha ilerde göreceğiz. Daha şimdiden seçebileceği
miz bir nokta, hem varlığının sürekliliğini hem de oluşunun sü
rekliliğini yitirmiş bulunan bir tözün, sürekli bir zaman ve sü
rekli bir uzayın çifte sürekli temeli üstünde, saf yürekli gerçek
çilik ile uyum içinde bir incelemeye artık gelemeyeceğidir.
Ne olursa olsun, töz kendi enerjisinden ayrılamaz. Tözsel
bilançoya sistemli olarak bir enerji bilançosu eklenmelidir. Küt
lenin korunumu tepkimenin bir koşulundan başka bir şey de
ğildir. Bu korunum, mutlak olarak kabul edilse bile, artık tü
müyle açıklayıcı değildir. Lavoisier'ye göre ışığın bir element
olduğu ve ışınmanm madde içinde özüm lenm esini koyan mo
dern fotokimya ilkesinin Lavoisieı'nin bir fikrini benimsediği
söylenerek itiraz edilirse zaten yanılm ış olunacaktır. Gerçekten
de, ışınma maddeye kimyasal element olarak katılmaz. Soğrul-
maya ilişkin gerçekçi fikir yanıltıcıdır, çünkü ışınım maddede
bir dönüşüm etkeni bulur. Yayılan ışıma soğrulan ışımadan
farklı olabilir.
Böylece, töz ile ışınım ilişkisinin karmaşık olduğu her yerde
ve her zaman görülür; bu ilişki gerçekten derindir ve çeşitli yan
larını ortaya çıkarmak için daha pek çok çaba gerekecektir. Terazi
her şeyi söylemez. Spektroskopla birlikte, fotokimya Lavoisierci-
olmayan bir kimya gibi ortaya çıkmaktadır. Felsefi olarak, ilkel
tözlerin değişmezliği ve basitliği ilkesine aykırıdır. Fotokimya
60 Yok Felsefesi
VI
VII
VIII
IX
lirlenm esi üstüne yapılan m odern tartışmayı bir kez daha ele
almak gerekirdi. En iyi hazırlanm ış alanı da, yani savım ızdan
yana kanıtların en bol ve en güvenilir oldukları alanı orada
bulacaktık. Ama bu kitapta, daha açıkça felsefi olan işlevim i
ze karşılık verm ek için, zihnin duraksayarak düşündüğü böl
geye, kendine özgü deneyin dışına çıkmayı göze aldığı, sakin
bir ihtiyatsızlıkla kendini bütün tartışm alara açık bıraktığı
alana ulaşmak için yeni kanıtlara bel bağlıyoruz.
Dördüncü Bölüm
II
d s- V dr2 - r2d q 2
dr— r2 d</2 - a2 d q 2
r - a cos (q-c)
Şekil 4
84 Yok Felsefesi
III
IV
lar" sorununda, son derece ince yapı düzeyinde, kesin bir nok
tada kesin bir teğet anlayışının anlamı yoktur. İyice tanımlanmış
bir noktaya bir teğet bağlanamaz. Vice versa, iyice belirli bir te
ğet yönelişi alınırsa, onu kabul eden kesin bir nokta bulunamaz.
Eğlendirici bir biçimde şöyle denilebilirdi: Buna bağlı olarak,
teğet şaşkına döner ve uzay da, terimin bütün anlamlarında bi
raz delidir. Bu iki delilik bağlılaşıktır. Noktasal kesinlik ile yö-
nelişsel kesinlik arasında karşıtlık vardır.
Öyleyse, Buhlcu yörünge bir ek şema değeriyle zengini en-
mekte. İlk sezgi yörüngesinin kendisinde fazladan taşıdığım
başından attığını daha yukarıda söyledik; işte şimdi de, buna
karşılık Heisenberg bağıntısını taşıdığının farkına varıyoruz.
Bu yörüngenin bütün noktalarında, bir cisimciğin davranışı
için kesinsizlik ilkesi tarafından zorunlu kılman karmaşık seç
me gelir. Adolphe Buhl'un eseri Heisenberg ilkesinin hakiki bir
ussallaşmasmı gerçekleştirir öyleyse.
Heisenberg ilkesi ne de tuhaf felsefi bir yazgıya sahip oldu!
Geçirdiği evrim birbirine en karşıt metafizikler arasından izle
nebilir. Bu ilke, ilk esinlenmesi içinde, özünde olgucu gibi, tüm
önermelerinin deneysel terimlerle bildirilmesi gereken bir fizik
bilimine ihtiyatlı biçimde geri dönüş gibi gözükür. Her yeri
kaplayan başarısı kısa zamanda onu genelleştirmeye, gittikçe
daha çok sayıda değişken çiftleri arasında oynatılmaya sürük
ler. En sonunda, genel yasadan kural rolüne geçer. Çağdaş Fizikte
Uzay Deneyimi adlı kitabımızda, Heisenberg ilkesinin mikro-fi-
ziğin özgül belili halini aldığını gösterdik. Öyleyse, ikinci dere
ceden yaklaşıklığa sahip bilimsel tin, kesinsizlik ilkesini, mikro-
fiziği anlamak için hakiki bir kategori olarak, tinin kesin ve
kahramanca bir girişimi içinde, kuşkusuz uzun bir çaba ile, edi
nilen bir kategori gibi kabul edebilirdi. Ve işte şimdi de üzerle
rinde çalışılmış matematiksel sezgiler aynı ilkenin beklenmedik
bir yansısını sunmaktalar.
Ussallaştırma, en çeşitli ve dolaylı yollarla eserini gerçek
leştiriyor. Böylece genelleştirilmiş kesinsizlik ilkesi ile, bir us-
20 B. G onseth'in yeni eseri Philosophie mathâmniiquc"\, (H erm ann, 837) çok geç tanı
dığım ızdan burada kullanam azdık. Bu eserde, bir bilim sel Bilgi Diyalektiği için
çok sayıda kanıt bulunabilir.
Beşinci Bölüm
Aristotelesçi-olmayan Mantık
II
III
IV
Son iki bağıntının karşılaştırılması N ' ile A' 'nın daha önce
bildirilen özdeşliğini verir.
Eğer bu usavurmaya, kimi durumlarda Aritotelesçi-olma-
yan bir mantık ileri sürm ek gereğini tanıtlamak için Aristoteles
çi mantığı kullanmak suçlamasında bulunulursa, Reiser buna,
Aristotelesçi-olmayan mantığın Aristotelesçi mantıkla bağdaş
maz olmadığı, ama yalnızca, yeni mantığın eskisinden daha ge
nel olduğu uyarısında bulunarak karşılık verir. Sınırlı mantıkta
doğru olan her şey, doğaldır ki kamu-mantıkta da doğru olarak
kalır. Yalnız karşılığı doğru değildir.
Ne var ki önceki tanıtlama, tanıtlamaya gereksinimi olan
Aristotelesçi-olmayan M antık 99
VI
26 Bununla birlikte, klasik anlam bilim dilin d eğişirliğini iyi bir biçim de gösterebi
lir. Claude-Louis E stèvc'in Aperçus sém antiques'i (Etudes philosophiques su r l'Exp
ression littéraire içinde) bir dil psikolojisini hazırlar; s.275: "İnsan dili içinde her
yerde gösterge ile işlevlerin ayrılığı kuraldır öyleyse; tek bir işlev, birçok göster
ge. Dil özsel olarak bir alıştırm adır."
Altıncı Bölüm
gel'de olduğu gibi, çelişik değildirler; daha çok sav ile karşı-sav
birbirlerini tam am lar..."27. Biraz daha ileride de C. Bialobrzeski
"fizik kavramlarının kuruluşu ile Octave Ham elin'in bireşimsel
yönteminin kuruluşu arasında belli bir benzeşme olduğuna
dikkat çeker; Octave Hamelin'de karşı-sav savın bir yadsıması
değildir: (Hamelinci) bir bireşimde birleşen bu iki kavram kar
şıttırlar, ama çelişik değildirler... Fizikçi, kullandığı yöntemden
dolayı, ihtiyatlı olmak zorundadır, filozof kadar uzağa filozof
kadar hızlı gidemez."
Eğer Octave Hamelin'in diyalektik savları çağdaş bilim fel
sefesinin kurucu koşullanndan hâlâ uzakta kaldığı söyleniyor
sa, felsefi diyaletiğin bu savlarla bilimsel diyalektiğe yaklaştığı
en az bu kadar doğrudur. Kurulan bu yakınlık çerçevesinde,
Stéphane Lupasco'nun çalışmalarını anabiliriz. Karşıt ikicilik ve
tinin tarihsel zorunlulukları üstüne yaptığı tez çalışmasında,
Stéphane Lupasco, bilimsel açıdan olduğu kadar psikolojik açı
dan da, bilginin karşısına dikilen tüm ikilikleri uzun uzadıya
inceledi. Stéphane Lupasco ikiliklere ilişkin felsefesini, bize el
yazması olarak iletmeyi kabul ettiği bir çalışmada, çağdaş bili
min sonuçlarına bağlayarak geliştirdi. Ne mutlu ki bu son çalış
ma, mikro-fiziğin sağlam bir metafiziğini ortaya koymakta. Ya
yımlanması çok iyi olurdu.
Ne olursa olun biz, S. Lupasco kadar ileri gitmiyoruz. Lu
pasco bir bakıma, çelişki ilkesini bilmenin derinliğine çekinmi
yor. Ona göre, zilinin ikileştirici etkinliği aralıksız sürer. Bize
göreyse, bu etkinlik, ilişkileri birdenbire altüst eden, ama bi
çimleri hep koruyan bir tür kaleydoskopu harekete geçirmekle
kalır. Dolayısıyla bizim us-üstücülüğümüz, basit bir biçimde
yan yana konmuş ussal dizgelerden oluşmuştur. Diyalektik us
sal bir örgütlenmeyi çok kesin us-üstsel bir örgütlenmeyle çev
relememizi sağlar ancak. Bir sistemden bir başka sisteme doğru
yön değiştirmemize yarar yalnızca.
Yalnızca yan yana konulmuş dizgeleri, yalmzca tamamlayı
cılık ilişkisi içinde kesin bir noktaya yerleşen dizgeleri amaçla
yan bir yok felsefesi, öncelikle iki şeyi asla aynı anda yadsımama
sına özen gösterir. İki yadsımanın tutarlılığına hiç güven duy-
27 Les nouvelles théories de la physique, 1939, s.251-252.
118 Yok Felsefesi
Diyalektik bir nitelik kazanan tek bir belit, tüm doğanın şakı
ması için yeterlidir. Bana kalırsa, us-üstücüğün, anahtarında
hiçbir zaman tek bir bemol ya da diyez olmadı.
II
III
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R I / C O G İ T O
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R I / C O G İ T O
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R I / C O G İ T O