Professional Documents
Culture Documents
Burak Gümüş:
1999 yılında yayınlanan Cogito Dergisi'nin Bizans özel sayısının başarlılı olup, 2007'de
yedinci baskısı çıkması, bu yapıtın bilimsel analizini meşru kılmaktadır. Çoğunlukta
Dumbarton Oaks Araştırma Vakfı ile ilişkileri bulunan yazarlarının yer alan ve özgün Bizans
metinlerine de yer verilen bu derginin amacı, "Bizans'tan bize kalan – zaman içinde
unutturulmuş – mirası"1 okuyuculara tekrar anımsatmak ve "bu topraklarda bizden öncekileri
tanımayı el atmak"2tır.
Dergi, beş bölümden oluşmakta: Bizanslı manastırlarının kurallarına uyduğu dünyeviliğe
karşı çıkan Kayseri piskoposu Aziz Basileios'un "Yunan Edebiyatının Nasıl Okunacağı
Konusunda Gençlere Söylev"i3 yer aldığı 'Bir Bizans Klasiği' bölümü; Doğu Roma
İmparatorluğu'nun hiyerarşik dünya düzeni'ndeki konumu, Arap İslam, Latin Batı ve Slav
Dünyası'na kültürel etkisinin işlendiği 'Harita'da Bizans'ı Aramak' kısımı; Rum-i Şarki'deki
toplumsal yaşam ve aşk ilişkilerinin denetlenmesi çabaları, okuryazarlığın ve yoksulların
durumu, manastırlardaki hayat, Osmanlı-Bizans ticari ilişkileri bazında Türk-Rum içiçeliği ve
İstanbul'un fethine dönemin Bizanslı tarihçilerin bakışını ele alan "Bizans'ta Yaşamak"
bölümü; Bizans'taki Türk imajı ve Osmanlı'nın gözüyle Bizans bölümü ve de Türkiye'de
Bizantoloji'nin ihmali hakkında makale, tartışma ve söyleşilerin yer aldığı "Bizans: Nasıl
Okundu, Neden Okunmadı?" bölümü.
Bizans kültürünün yerine bir Bizans Uygarlığı'ndan söz eden Bizantolog Speros Vryonis,
Helenizm ve Hıristiyan Sentezi üzerine kurulmuş olan Doğu Roma'nın Batı Latin, Arap İslam
ve Slav dünyasına farklı kültürel katkılarını sorunsallaştırmakta. Dinleri Hint-Avrupa
paganlığı olan Slavlar, "9. Yüzyılın ilk yarısında ne alfabeye, ne de yazıya sahiptiler, okuma
yazma bilmezlerdi."4 Rum-i Şarki İmparatoru tarafından misyoner olarak Moravya'ya
gönderilen Aziz Kyrillos ve Methodios, Hıristiyanlığın kutsal kitapları ve edebiyatının
tercüme edilmesini ve ilk Slav Kiril alfabesinin oluşumunu içeren bir dini yayma proğramında
muvaffak olmaları sonucu, bunların etkisi altında kalan Bulgarların vasıtasıyla, Sırp, Rumen
ve Rusların slavlaştırlmış hıristiyan Bizans kültürünün tesiri altında kalmıştır.
Fakat "Slavlar Bizans kültürünün yalnızca Hıristiyan unsurlarını ödünç aldılar, ancak onları
bütün halinde benimsemediler. Müslümanlar ise, bu Hıristiyan unsurdan uzak durdular ve
Helenistik kültürün ve Helenistik kültürün bilimsel-felsefi dağarcığını aldılar."5 Slavlar'a
karşın zaten iddialı ve kendi mantığına göre bir bütünlük teşkil eden bir inança sahip olan
Müslüman Araplar, İslam'ın egemenliğini tehlikeye itmeyecek kadar da Bizans'ın dinsel
3
açıdan kendilerine sadece "yararlı" olan tıbbi, astronomi, aritmetik, geometri, felsefi, coğrafya
ve diğer bilim alanlarındaki Yunan dilindeki Helenistik çalışmaları Arapçaya çevirdiler.6
Dinsel yazıları Yunanca'dan Latince'ye çevirmiş olan Batı da, ancak 11. ve 12. yüzyıllarında
İslam Dünyası ile teması bazında Bizans kültürünü yansıtan Arapça metinlerine ulaşıp, Latin
diline uyarladıktan sonra Doğu Roma'nın hem Hıristiyan hem de Helenistik bilgilerine sahip
olabildi.7 Karşılıklı etkileşim örnekleri de mevcut: Stefan Yerasimos, birbirleriyle
münasebette bulunan Bizans, Batı, Osmanlı Türkleri'nin efsaneleriyle birbirlerini nasıl
etkilediklerini, "Tek Ağaç" ve "Kızılelma" motiflerinin içerik ve mekan değiştirmesiyle
açıklamaktadır.8
Belgradlı Bizansçı George Ostrogorsky, pagan imparatorluğundan Hıristiyan
imparatorluğuna geçişten sonra Doğa Roma İmparatoruluğu'nun hükümdarının ilahi bir
temele dayanan otoritesi, hükmedilenlerin Hristiyanların Tanrısı'nın onu bu göreve getirdiğine
dair inandırılması sonucu karakterini koruyup devam etti. "Tanrı'nın Seçilmiş Kulu"9 olarak
mukaddes sayılıp secde edilen İmparator'un konumu, söz, ilahi, alkış ve jestten oluşan ve
simgesel bir anlam taşıyan merasimler ve sembol niteliğine sahip olan alametler, kızıl
ayakkabıkaftan, muhafaza edildi.10 Onun yüceliği, Ostrogorsky'ye göre İmparatoru'un Noel
yemek töreni ve bir Paskalya ayininde İsa Peygamber'i bile taklit etmesine kadar varabilen
davranışlarla korunmaya çalışılmış. Hükümdar mutlak iktidarını ayakta tutabilmek için, İsa
misali ayak yıkama törenini bile uygulayıp, Tanrı tarafından seçilmiş yeryüzünde yegane
meşru "dünyanın lideri, Hıristiyan imanının bekçisi ve hamisi" statüsünü korumaya
çalışmıştır. Hükümdarın bu durumu, hem dış ilişkileri hem de imparatoru yücelten ve başka
hükümdarlar karşısında üstünlüğünü vurgulayan resmi devlet söylemini etkilemiştir. Gücünü
yitirip gerileyen ve bu yüzden tek imparatorluk ve Roma devlet tekeli iddiasını koruması
zorlaşan Rum-i Şarki'nin resmi devlet söylemi, değişen koşullar ve reel politikaya yavaş
yavaş uyarlanmaya başlamıştır. Tavizler ve haklar, hükümdarın, gittikçe güçlenmelerine
rağmen kendi aralarındaki mertebe farkı ve İmparatora siyasi yakınlık derecesine göre "dost",
"oğul" ve "kardeş" gibi sıfatlarla hitap edilen rakiplerine "emir" ve "mektup"larla bahşettiği
bir armağan olarak gösterilmiştir.11
Adı yazar olarak geçmeyen Halil Berktay, makalesinde Türkiye'de Sabancı Üniversitesi
Yayınevi'nin yayın hakkına sahip olan Colin McEvedy'nin New Penguin Atlas of Medieval
History12 isimli eserinden 451-1212 yıllardaki jeopolitik durumu gösteren ve Bizanslıların
Batı Dünyası, Germen, Slav, Arap, Acem ve Türk kavimleriyle münasebetlerini ortaya
4
deniz trafiği yürütüldü: "Türk kökenli olsun, Bizans/Yunan kökenli olsun, Osmanlı tacirleri,
bu ticarete bizzat Konstantinopolis'e giderek katılabiliyorlar, öte yandan onların Bizanslı
eşdeğerleri de aynı anda çeşitli Osmanlı kentlerine gidebiliyorlardı."31 Necipoğlu'nun gözden
kaçırdığı nokta, Osmanlı'nın çoğrafi açıdan tüm eski Bizans topraklarına yayılması sonucu,
iktisadi ve ticari açıdan Doğu Roma İmparatorluğu'ndan Konstantinopolis'e küçülmüş olan
Bizans'ın, "hoşgörü"nden ziyade reel politik şartlara ve dış baskıya uyması gerektiğidir.
Örneğin, İhor Sevcenko'ya göre Bisanzlı aydınlar kültürel, siyasi ve toplumsal çöküntüde
buldukları Şark-i Rumi'nin sonu geldiğini ve kendi hür iradesiyle politika yapamadığını
tartışıp, reform ve değişim arzusunu taşımakta idiler32: "Kenti yönetip vergileri toplayanlar,
Türklerdi. Bizanslıların sayısı çok azalmıştı ... İslam, Hıristiyan saflarını yarmaya başlamıştı
bile. Tebaamız dediğimiz kimseler ... aslında Türk'e çalışıyor ve imparatorumuz ona hizmet
edip ondan emir alıyorsa, devletimizin iyi olan yanı nedir?"33 Ama aydınların durumu da pek
elverişli koşullar sergilememekteydi. Robert Browning'e göre okuryazarlar, okuryazar
olmayanlardan siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan daha üstün çıkmıştır: "bir hakkı bir
evrakla kanıtlayabilen birey, tanıkların güvenilmez hafızalarına dayanan ya da
hatırlanamayacak kadar eski geleneklere güvenen bireylerden hemen her zaman daha iyi
durumda olmuştur."34 Bizans toplumunda okuryazarlık, az yaygındı, ilgi alanlarına göre ayrı
yazı dilinin kullanılması, aynı anda hem okumayı hem de yazmayı bilmenin yaygın
olamaması, ulusal bir yüksek dilin noksanlığı, yazı yazılabilecek malzemenin pahalılığı,
kamış kalemlerin hassasiyeti, okumayazma ihtiaycı ve fırsatın nadir olması35 ve de toplumsal
ve ekonomik statüsü düşük olan öğretmenlerin az maaş alması 36 sonucu, Doğu Roma'da
okuryazarlığın pek yaygın olamadığını göstermektedir.
Osmanlı tacirlerine uygulanan tehammül ve yoksullara hoşgörü, "cinsel azınlıklar"a da
belirli durumlarda gösterilmekte idi. Angeliki E. Laiou, cinsel ilişkileri düzenleyip insanların
hareket alanını belirleyen egemenlerin yasalarının değişimi ve farklı satü gruplara göre
değişik uygulan(ma)ması makalesinde incelemekte.37 Cinsel ilişkilerin ve arzunun denetimi,
hukuki olarak hem yönlendirici hem de yasaklayıcı kurallarla evlilik kurumunun öncelik
kazanmasının isteğiyle gerçekleşti. Sapkınlık önceden varolmayıp, ancak sonradan inşaa
edilmiş ve toplumda geçerlilik kazanmış egemen değerler ve kurallar sistemine uymamaktan
oluşmaktadır. Böylece çok eşlilik, zina ve belirli cinsel tercihler yasak sapkınlık kategorisine
girip, kırbaç, burun kesme, ölüm ve hadım etmeyle cezalandırıldı. Fakat farklı dönemlerde,
yasalar ya belirli satü gruplarına uygulanmadı ya da tamamen resmen geçerli olmalarına
6
rağmen uygulanmadı. Ayrıca, insanlar sadece ilahi ceza ile yönelendirilmeye denendi: "Git ve
bir daha yapma ki, ilahi ateş seni kül etmsin" 38 Bundan dolayı, Bizans'ta cinsel azınlıklara
belirli şartlar altında tolerans tanındığını Laiou açısından söylemek mümkündür: "açıkça ifade
edersek, o dönemde eşcinseller yakılmıyordu, daha ileride Rönesans Avrupası'nda yapıldığı
gibi sapıklıklara zulüm uygulanmıyordu."39 Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos'un
yaşamöyküsünü anlatan tarihçi kızı Anna Komnena'nın, Samih Rifat'ın makalesinde,
ortodokslarca sapkın görülen Bogomil tarikatı önderlerinin diri diri yakılma cezasına tabii
tutulması, dini azınlıklara hoşgörünün sınırları olduğuna dair ipucu vermekte.40
Bisanz'ın politikasını analiz etmek için kullanılan Anna Komnena değil. Örneğin, İstanbul'un
Fethi'nin Yeorgios Francis isimli Bizanslı bir tarihin görgü tanığının bakış açısını sunan Ayfer
Tunç, Bizans'ın son İmparatoru XII. Konstantin'in II. Mehmet'e daha 1452'de niyetini
anladığını, ancak danışmanları olan konsüller ve bir kaç rahip tarafından yönlendirilerek,
"Bekle Gör" politikası izelemeye ikna edildiğini göstermekte.41 Ayrıca Bizanslı görgü tanığı,
Türk tarih derslerinde Fatih'in, Haliç zincirlerle kapanması sonucu gemileri karadan
yürüttüğünü42 ve Ulubatlı Hasan'ın Osmanlı Bayrağı'nı burçlara dikmesini doğrulamakta.
Bizans'taki Türk imajı ve Osmanlı'daki Bizans imajı, değerlendirme yapılan dönemin
siyasal ortamına bağlı idi. Örneğin, Melek Delilbaşı'na göre, Bizans'ın Osmanlılarca zaptı, o
tarihin Bizanslı görgü tanıkların tarafsızlığını olumsuz açıdan etkilemiştir.43 Michael Ursinus,
geç dönem Osmanlı'daki Bizans hakkındaki incelemelerin, hem o dönemdeki Avrupa'nın
hakim olan Bizans anlayışını44 hem de çöküş tehlikesi ile karşı karşıya kalan Osmanlı
İmparatorluğu'ndaki yükselen Osmanlıcılık ve/veya Türkçülük akımlarının perspektifini
yansıtmaktadır45: "Ahmet Midhat'a göre Bizans tarihi karanlık çağları, Bizans İmparatorluğu
ise yozlaşmayı, kanunsuzluğu, müşrifliği ve ciddiyetsizliği temsil eder."46 Ursinus kendi tezini
savunmak için, Ahmet Midhat Bey'in bu saptamayı doğrulayan orijinal metinler sunmaktadır
363-65, fakat bu savı bilimsel açıdan ıspatlamak ya da yalanlamak için Ahmet Midhat
Efendi'nin diğer metinleri de okuyucuya sunulmaması ya da mevzu bahis olmaması,
yöntembilimsel eleştiri nedeni teşkil etmektedir. Ayrıca, Ahmet Midhat Bey'in görüşleri tüm
Osmanlı için de temsiliyet niteliğine sahip olup olmaması da tartışmaklıdır, çünkü Ursinus'un
bizzat kendisi açıkladığı gibi, Bizans hakkındaki metinlerin gazete ve dergi sayfaları arasında
kaybolmuş olması sonucu bir bibliografyanın hazırlanamamıştır.47
Bizans'ın Türkiye'de nasıl okunup, nasıl okunmadığına dair makaleler, tartışma ve söyleşi
içeren kısım, Cogito'nun bu sayısının son bölümünü teşkil etmektedir. Bizantolog Doğan
7
Kuban, Aykut Köksal, Ayla Ödekan, Uğur Tanyeli, Stefanos Yerasimos'un "Bizansın Mirası
Üzerine Tartışma"48sı Bizans'ın Osmanlı ve Türkiye'deki konumu hakkındadır. Örneğin,
Osmanlı ve Bizans benzerlileri ele alınırken, o iki imparatoluklarının sınırlarının neden hemen
hemen aynı olduğu tartışılmakta. Doğan Kuban'a göre, Şark-i Rumi'nin güçlü bir politik
örgütlenmesinin mevcut olmayışından dolayı, Osmanlı Devleti, Bizans'ın egemenlik
sınırlarından yararlanarak, aynı bölgelere ilerleyerek sınırlarını geniletmiştir.49Yerasimos,
bunu Hristiyan Ortodoks mezhebine bağlar, Osmanlı doğu Avrupa'daki Katolik-Ortodoks
sınırını geçemeyişinden, Bizans topraklarınıaşamadı.50 Ayla Ödekan, Orta Asyalı Türklerin
dinsel açıdan karmaşık bir bölgeden gelmeleri ve göçebelikleri yüzünden, değişik koşullara
kolayca adapte olabilemeleri, Bizans'ın Osmanlı'yı etkilemesini kolaylaştırmıştır.51
Türkiye'deki Bizantoloji'nin ihmali uzmanlarca ya Yunanlılara atfedilen Bizans'ın Tek Parti
Dönemi'nden beri hakim Kemalist Ulusalcı ideoloji tarafından engellenmesini ya da Dünya
Savaşları'nın beraberinde getirdiği kaynak sıkıntısı ve yoklukluğa bağlanmaktadır. 52 Doğu
Roma İmparatorluğu araştırmalarının Türk-Yunan İlişkilerine de bağlı olmasına, Yunanlılara
atfedilen Bizans'ın Yunanistan'da etüd kongreleri ve araştırma merkezlerinin idari yapısını da
etkilediğini Stefan Yerasimos dile getirmektedir: "Yunanistan'da Bizans için ayrı, Bizans
sonrası için ayrı müdürlükler vardır. Aradaki ayrım, kanuna göre 1453 tarihlidir. Oysa,
Yunanistan'ın büyük bir kısmı İstanbul'dan önce fethedilmiş."53 Bizantoloji ve Bisanz
araştırmalarını ancak Turizm54 ve Cyril Mango'ya göre, Ortodoks Dünyası'nın gitgide önem
kazanması55 canlandırabilmektedir.
Cogito'nun özel sayısı nicelik ve nitelik açıdan doyurucu olmasına rağmen, bazı eksiklikler
içermektedir. Bir sonuç kısmı ya da yazılar arasında bir sinerji yokluğunu hissettirmektedir.
Örneğin, Ayfer Tunç'un makalesinde, dönemin görgü tanığı Yeorgios Francis'in yazılarında
adı geçen "barış yanlısı" ve Fatih'i fetihden vazgeçirme çabası boşa çıkması sonucu öldürülen
"Ali Paşa" Çandarlı Halil Paşa'nın56, aslında Bizanslarca rüşvet alan ve onlarla ticari
ilişkilerde bulunan çıkarcı bir şahıs olduğu Necipoğlu'nun makalesinde ortaya çıkmakta.57
Bundan ziyade, Osmanlı-Bizans ve Bizans-Batı benzerliklerine ana konu olarak yer veren hiç
bir yazıya rastlanmamıştır. Örneğin, çöküşü gören Bizanslı aydınlar'ın çabası58, ileride geç
dönem Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Jöntürk akımı ile karşılaştırılabilirdi. Ussal-bireyci Batı
ve çöken gelenekselci Bizans'ın arasındaki benzerlikler ve farklılıklar da ayrı bir araştırılmaya
değer ayrı bir konudur.59 Ayrıca yer yer Osmanlı- Bizans benzerliklerine atıfta bulunulmuştur,
ama belirli klasik yazılara hiç yer verilmemiştir. Örneğin, Fuat Köprülü'nün meşhur
8