Professional Documents
Culture Documents
İnsanlar tarım devrimiyle birlikte kurdukları yerleşim yerlerine sığamaz oldu. Bere-
ketli toprakların hepsine yetmediğine inanan insanlık farklı coğrafyalara göçler başlattı. Her
gittiği yere kendi bilgisini götürdü vardığı yerden oranın bilgisini aldı. Yeni aletler geliştirdi,
yeni teknikler öğrendi. Toprağı işlemenin farklı yollarını gördü, yeni hayvanlar tanıdı, on-
ları evcilleştirdi, onları kullandı. İnsan kendi hikayesinin peşinden koşarken aynı zamanda
yeryüzünün tarihine önemli şeyler ekliyordu. Fazla ürün üretti zamanla komşusuna sattı.
Kendi ekininden tanrıya pay ayırdı. Zamanla ticareti öğrendi. Parayı buldu ve en önemlisi de
tanrıya eksiksiz pay verebilmek için yazıyı keşfetti.
İnsanoğlu kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çıkış yolları araya dursun, her coğrafya-
nın insanı kendi kaderini çizmek için akın akın göç etmeye başladı. Kendi kaderiyle birlikte
dünyanın kaderini de çizmek için yola çıktığının farkında değildi şüphesiz. Akın akın Ana-
dolu’ya geldi. Anadolu’da yaşayan halkları uzaklara, bilmedikleri diyarlara sürdü. Kendine
bir dünya kurdu. Şehirler kurdu. Anadolu’dan gidenler farklı şehirlerde farklı coğrafyalarda
kendi hayatlarını kurdu. Sonra yüzyıllar yüzyılları kovaladı, insanlık demiri buldu, tekerleği
buldu, pusulayı, yelkeni buldu... Avrupa’ya kaçanlar tekrar, yüzyıllar sonra bazısını Anadolu
halklarından öğrendiği yeni araçlarla, Anadolu’ya geri geldi. Hindistan’ı buldu, Amerika’yı
buldu. Sürekli değiştirdi gittiği yeri. Dünya’yı değiştirdi. Kovaladığı kendi hikayesiydi. Kendi
hayatını kazanmak derdindeydi insanoğlu ama tüm dünyayı alt üst etti.
Dünya’da savaşlar oldu, ihtilaller oldu, şehirler yıkıldı şehirler kuruldu. Tarih bir son
buldu bir yeniden yazıldı. İnsan demiri yumuşattı. Demirden oraklar yaptı, çekiçler, çiviler
yaptı. Şehirler kurdu. Sonra demirden silahlarla o şehirleri yok etti. Yeni şehirler kurdu. Her
gelen bir öncekinin yaptığının üstüne bir şeyler inşa edip ortadan kayboldu. Tüfekler icat
edildi, mertlik bozuldu dendi. İnsan hayatta kalma içgüdüsüyle hareket ederken bir anda
daha kolay savaş kazanmanın yolunu buldu.
İhtilaller yaptı, keşifler yaptı. Her yaptığı şey ona yeni şeyler öğretti. İnsan haklarını
öğrendi, hümanizmi, yaşama saygı duyma hakkını, demokrasiyi öğrendi. Ulus devletleri öğ-
rendi, milliyetçilik diye bir kavramı öğrendi. Keşifler yaptı altın gibi bir maden buldu. Pata-
tesi gördü, domatesi. Türlü hastalıklar kaptı, türlü hastalıklar bulaştırdı. Gittiği yerlere ölüm
götürdü, gittiği yerlerden yaşam getirdi. Zenginledi. Reformu ve rönesansı öğrendi. Mağara
duvarlarından tuvale sanatı öğrendi. Başka iktidarları reddedip kendi iktidarı için savaştı.
Daha özgür din için kendi dinini icat etti. Hep değiştirdi dünyayı.
Demirden dev trenler yaptı. Dev gemiler. Petrole ihtiyaç duydu sonra, kömüre. Enerji
diye bir şeyin önemini kavradı insanoğlu. Akşamları da aydınlık olan şehirler kurdu. Elektrik
diye bir şeyi buldu, buharlı trenleri, uçakları ve otomobilleri. Her biri yeni kavramlar kattı,
yeni sorunlar, yeni kolaylıklar.
Otomobil ilk icad olunduğunda yollarda az sayıda olan arabaları gören Avrupalılar
bunların cinlerin ve şeytanların bir işi olduğuna inanırlarmış. Onların torunları bugün otomo-
billerin insansız olması için çalışıyor. Trafikte insansız araçları deniyor. Yapay zeka teknolojisi
ile donattığı bu yeni oyuncakları görücüye çıkarıyor. Ama yine birçok insanın kafasında aynı
soru var. “Bu arabalar ya şeytanın ve cinlerin bir oyunuysa? Bütün bu değişim ve dönüşüm
ya insanlığın sonunu getirirse?”
Her dönüşüm beraberinde sancılı bir süreci de getiriyor hiç kuşkusuz. İnsanlık olarak
bugün bizler de bir dönüşümün sancılarına şahitlik ediyoruz. Sancıyı birçok zerremizde his-
sediyoruz. Sanallaşmanın, dijitalleşmenin getirilerini anlamaya, öğrenmeye ve bu değişime
yön vermeye çalışıyoruz. Sanayi devrimi sonrası Manchester’ında değiliz kuşkusuz ancak
gördüklerimiz içimizi karartmaya, bizleri bir şeyler söylemeye yazmaya itiyor. 1980’lerde Av-
rupa Parlementosu’nda bir vekilin de dediği gibi: “Bugün Karl Marx yaşasaydı Das Kapital’i
değil Das Information’ı yazardı.”
Dijitalleşme herkesi tehdit eder bir boyuta doğru evrilecek gibi duruyor. Robotik
teknolojilerin insanları işsiz bırakacağı, yapay zekaların insanlığın sonunu getireceği konuşu-
luyor her köşede. Matbaanın icadı sonrası başlayan değişimlere benzer değişimleri tetikliyor
dijitalleşme. Din, sosyal hayat, ekonomik yapı tamamiyle şekil değiştirmenin yollarını arıyor.
Bitcoin’lerin ulusal para birimi olması teklif ediliyor, cinsiyetsiz bir toplum inşa olunuyor ve
şüphesiz tek kültürlülük bir şekilde yayılıyor. 1800’lerin sonları ve 1900’lerin ilk çeyreğinde
düşün dünyasının en büyük korkusu haline gelen mahremiyetin yok edilmesi ve devletin
bireyin her anına şahitlik etmesi artık sıradan ve kanıksanmış vaziyette.
Bütün bunlar olup biterken, bir taraf her şeyiyle bu meseleleri tartışırken, bir başka
tarafsa meseleyi hiç yokmuş ya da varsa da önemsizmiş gibi görerek geçiştirmekte. Özel-
likle Türkiye’deki çoğu çevre meselenin ciddiyetine vakıf değil. Konular daha çok bir maga-
zin haberi tartışılıyormuş gibi, kahvehane sohbetlerinde vakit geçirecek bir konuymuş gibi
ele alınıyor çoğunluk tarafından. Dijitalleşme sonucu dönüşen hayatlar, dini, ahlaki olarak
kaybolan birçok değer yüzeysel olarak, ithal kavram ve yaklaşımlarla inceleniyor-muş- gibi
yapılıyor.
Önümüzdeki on yılın ana konularından biri olacak dijital dönüşüm, Endüstri 4.0,
yapay zekalar ve bilumum konu devletlerin temel politikalarından biri haline geliyor bir bir.
Rusya 2017 – 2030 yıllarına ait bir rapor yayınladı geçtiğimiz haftalarda. Amerika zaten Sili-
kon Vadisi ile meselenin yöneticisi konumunda neredeyse. Çin ve Japonya gibi ülkeler de bu
konuda hayli önemli çalışmalar yapıyor. Arap ülkelerinden birçoğu bu konuya büyük yatı-
rımlar yapıyor halihazırda. Avrupa’da da durum çok farklı değil. Türkiye ise birçok endekste
bu konuda Suudi Arabistan’ın da gerisinde. Net bir planı ya da devlet politikası var mı bilmi-
yoruz. Meseleyi ele alanlarsa daha hamasi yaklaşıyor konuya. Hamasi yaklaşmayanların da
örneklemleri ve verileri Türkiye değil daha çok Amerika ve Avrupa merkezli.
Türkiye’nin gelecek on yıllarda söz söyleyebilen, dönüşüme yön veren bir ülke ola-
bilmesi için bir an önce devlet politikası olarak konuyu benimsemesi, dijital dönüşüm için
yapısal adımlar atması ve bu konuda nesillere doğru ve eksiksiz bir eğitim vermesi gerekiyor.
Şayet dönüşümden ihtiyacımız olan payı alamazsak dönüşüm tarafından dönüştürülen ülke-
ler safına geçeceğiz.
5 |
Peki bütün bunca açıklamadan sonra özet olarak biz kimiz? Neden Dualist? Neden
böyle bir iş yapmaya karar verdik?
Merve Parlak’la bir yıldır düzenli olarak dijital dönüşümle alakalı makaleleri birbirimiz-
le paylaşıyor, yeri geliyor saatlerce bu konuları konuşuyorduk. Merve genelde yapay zekanın
karanlık bir geleceğe doğru bizi götürdüğünü söylerken ben daha iyimser olarak geleceğin
pek de karanlık olmayacağını, evet sancılı olacağını ancak belli bir süre sonra dengeye gelece-
ğini söylüyordum. Yine bunları konuştuğumuz günlerin birinde dijital dönüşüme genel olarak
kayıtsız bir kişiyle karşılaştığımı söylediğimde Merve’den bir dergi fikri geldi. Madem çevre-
mizdeki insanlar, okur yazarlar ve özellikle yazarlar bu konuya sağır, kör ve dilsiz, en azından
farkındalık yaratmak için neden bir iş yapmayalım dedi Merve. Sabahına kapağı ve adı hazır
bir şablon gönderdi ve onun sonucunda bugün siz bu satırları okuyorsunuz. Dualist bir anda
çıktı ortaya. Tüm amacı mevcut dönüşümü anladığımız, gördüğümüz ve dilimiz döndüğünce,
ulaşabildiğimiz kadar kişiye anlatmak. Farkındalık yaratmak ve birilerinin kulağına kar suyu
kaçırmak.
Neden Düalist? Düalizm temelde ikiliği anlatan bir kelime. Bu adı koymamıza sebep iki
kişi bu işi başlatmış olmamız. İçinde barındırdığı zıtlık da yine meseleye ikimizin de farklı nok-
talardan bakışı ve farklı sonlara olan inancımız. Düalizm fikri, Descartes’e mal edilir. Descartes
bu fikrini inşa ederken insanların robotlardan farklı olduğu, makinaların hiçbir zaman yapama-
yacağı şeyleri yaptığını, kendine ait bir dili olduğunu ve yaratıcılığın yanında kararlarını kendi
başına aldığını söyler. Aslında içinde yaşadığımız zamanın belli bir yerde bu fikri yalanladığı ya
da doğruladığı bir çatışma alanının içinde bulunuyoruz. İnsanlar ve makinaların savaşımı. Her
birinin kendine ait bir dili inşa ettiği bir dünya. Gönüllü Kulluk Üzerine Bir Söylev. Çünkü insan
ırkı, yeni bir toplum sözleşmesinin, yeni bir yönetim inşasının ve yeni kargaşaların tam orta-
sında. Siyasal tarih belki de yeni baştan bir daha yazılacak yakın gelecekte.
Dualist şimdilik ilk sayısıyla, henüz belirsiz bir gelecekte çıkacak diğer sayılarıyla, kendi
dili döndüğünce dijital dönüşüm meselesini anlamaya ve anlatmaya çalışacak. Uzak iklimler-
den meseleye farklı bakışları taşıdığı gibi meselenin bu topraklardaki yansımalarını aktarma-
ya, bu konu için çaba harcayan değerli isimlere sorular sormaya, şimdilik sadece iki kişiden
ama her geçen gün artacağını umduğu yazar kadrosundan, farklı yazılar yayınlamaya çalışa-
rak bir yolda ilerleyecek.
Şimdilik bu kadar. Yazının unutulmadığı, nükleer savaşın çıkmadığı, evimizdeki alet-
lerin birer canavara dönüşüp bizi esir almadığı ve en önemlisi cebimizdeki madeni paraların
birer birer eriyip bitcoinlere dönüşmediği bir gelecekte ikinci sayımızla görüşmek ümidiyle.
Sürç-i lisan edeceğiz, affola...
İyi okumalar...
KAYNAKÇA
| 6
Merve PARLAK
ENDÜSTRİ 4.0 EBEVEYNLERİNE
Sistem, içinde bir kitle ile, değiştiriyor. Y kuşağının interneti anladığı zamanlarda on-
dan sonra gelen Z kuşağı mobilin verdiği rahatlıkla yetişiyor. Yeni jenerasyon kendini dijital
ile güncelliyor. Az da olsa bir kısmı global düzeydeki imkânların farkında.
Endüstri 4.0 ismini verdikleri bu evrede, ön planda olan ürünün bir video, web sitesi
veya application olduğunu belirterek başlayalım. Zirâ tüketici olarak bizler teknoloji ile eski-
sinden çok daha iç içeyiz. İzlediğimiz, dinlediğimiz, okuduğumuz bilgi kaynaklarının ulaşı-
labilir ve taşınabilir olması, onu tercih edişimizde büyük bir etken. Geleneksel bir yol olan
aileden birine veya o işin erbabına sormayı denemiyoruz. Eski kültürdeki “dinleyici” rolün-
den sıkılmış olacağız ki yeni dönemin “kullanıcı” rolü ile hareket ediyoruz. Merak ettiğimiz
konular yalnızca bilişsel alan becerileri değil. Damla çikolatalı kurabiyeyi İdil Yazar kanalı ile
yapmaktan lisans dersinde geçemediğimiz dersi KhanAcademyTurkce kanalında izlemeye
kadar birçok konuya YouTube arama motoru ile ulaşıyoruz.
Öğrenmelerimiz artık daha soyut ve ağ tabanlı. Erişimi kolay, kalıcılığı daha yüksek.
Basit anlamda aklımızda bir soru varsa cevabını düşünmek hatırlamak yerine arama motor-
larını aracı kılıyoruz. İnsan, iletişimini -biraz da hafızasını- internet ile oluşturuyor ve sürdü-
rüyor diye sosyal medya var. Sosyal medyada bizlerin varlığı kadar çocukların varlığı da söz
konusu. Çocuklar, kendi kanından olan bir aile bireyini, öğretmenini, şarkıcıyı yahut spor-
cuyu rol model olarak almıyor. Bu durum -benim de içinde bulunduğum- 90’lar dediğimiz
dönemle beraber kapanan bir bahis. 2000’lerde çocuklar internet imkânları içinde doğdu,
sosyal medyanın popüler kullanıcı hesapları ile büyüyor ve veri dikkatlerini çekmeye devam
edecek.
Beş yıl önce potansiyel kullanıcı olarak bahsettiğimiz 15-25 yaş aralığı gün geçtikçe
genişliyor. Potansiyel kullanıcıların bir kısmı yeni döneme geçiş sürecinde içerik oluşturmak-
ta. “Yeni” olarak bahsettiğimiz ortamda çocuklar, çocuk yaşta olan YouTuber’lar var. Bulun-
dukları psikososyal gelişim evresinde medyanın etkisi tahmin edebileceğimizden de yüksek.
Örneğin tarihsel döneminde ülkesindeki savaşa şahit olan bir çocuğu ele alalım. Kendisinde
anksiyetenin görülme oranı, herhangi bir savaşa şahit olmayan bir çocuğa oranla çok daha
yüksektir. Ki savaş, çocuklarda geri dönülmez düzeltilemez etkiler bırakır.
Kullanıcı rolü ile girdikleri bu ortamda çocuklar, mahremiyet algısı oluşmamış varsa
da ciddi derecede kayba uğramış durumda. Kitle kültürüne aşina olmadan kimlik oluşturma
7 |
Endüstri 4.0 dediğimiz bu zamanda,
ön planda olan ürünün, bir video, web sitesi
veya application olduğunu belirterek başla-
yalım. Zirâ tüketici olarak bizler teknoloji ile
eskisinden çok daha iç içeyiz. İzlediğimiz,
dinlediğimiz, okuduğumuz bilgi kaynakla-
rının ulaşılabilir ve taşınabilir olması, onu
tercih edişimizde büyük bir etken.
Gözetlediği psikolojik fenomenler ise yine sosyal medya fenomenleri oluyor. Eski
ortamın tebrübe sahibi sözgelimi ninesi ise yeni ortamındaki izleğini yetişkin YouTuber’lar
oluşturuyor. Özsaygı ve benliklerini bir beğen tuşuna bağlıyorlar. İlginçtir; tepkileri, anlatım
biçimleri ve konuşmalarındaki jest ve mimikleri, sanal ablalarını, abilerini müthiş derecede
andırıyor. Çocuk YouTuber ise aldığı eleştiriler de ablalarının, abilerinin maruz kaldığı kötü-
lükle paralel olabiliyor. Diğer yandan bir hashtag ile gündemin konusunu da belirleyebiliyor.
Bizden sonraki jenerasyonun kimliklerini sanal meşguliyetler şekillendiriyor. Bu durumun
iyiliğinden veya kötülüğünden bahsetmek istemiyorum. Şartları yazmam farkındalığı arttı-
racaktır diye düşünmekteyim.
Avrupa’daki bir medya okuryazarlığı projesi olan EU Kids Online, çocuklar için
çevrimiçi fırsatları, riskleri ve güvenlikleri araştırıyor, bunlar üzerine çalışıyor ve çocuk-
tan önce aileyi bilinçlendirmeyi amaçlıyor. Sloganları şöyle: “Önce Aile, Sonra Çocuk”
ve “Eşlik Etmek Yasaklamaktan İyidir”.
Hiç kuşkusuz dijital medya ve çocuk ilişkisinde, rehberlik eğitimi almamış yahut
kendini geliştirmemiş ebeveynlerin yönlendirilmesi büyük öneme sahip. Bu konuda
alanında uzman kişiler tarafından eğitimler, seminerler verilebilir. Bakanlıklarca yahut
belediyeler ile düzenlenecek projeler ile ailelerin bilinçlendirilmesi günümüz ebeveyn-
lerinin, çocuklarımızın geleceğini de düşünürsek şayet, temel gereksinimlerinden biri.
9 |
Ahmet Melih KARAUĞUZ
YERLİLİK VE MİLLİLİK GÜNLERİNDE DİJİTALLEŞME:
DİJİTAL ÇAĞDA MÜSLÜMAN K ALMAK KİTABI ÜZERİNE
Dijital dönüşüm bir takım sancıları da beraberinde getiriyor. Sanayi devrimi nasıl
ki büyük sancılar, acılar hatta ölümler getirdiyse, dijital dönüşüm de buna benzer şekilde
gündelik hayatımızda kendi iktidar alanını sağlıyor. Zorlukla da olsa, sancılar da getirse
insanoğlu dijital iktidara her geçen gün biraz daha alışıyor, boyun eğiyor ve onunla birlikte
nefes almayı öğreniyor. Ancak bu birlikte yaşamaya alışma süreci dijitalin otoriter bir iktidar
kurmasıyla değil, dijitalin de dönüşerek, toplumun belli sınırlarını aşmayarak gerçekleşmesi
şeklinde oluyor. Bu dönüşümün içine doğmayıp, bu dönüşümü hayatlarıyla paralel şekil-
de tecrübe eden insanlar, dönüşümün sancılarını hafifletmek, kurdukları hayat pratiklerini
korumak için bir takım çabaların içerisine giriyor. Topluluklar kuruluyor, tartışmalar yapılıyor
ve dijital dönüşüme bir sınır çizilmeye ya da insanlara dijital dönüşüm karşısında bir konum
belirlenmeye çalışılıyor. Hangi dinden, ırktan olursa olsun insanlar kendi değerleri üzerin-
den birtakım fikirler öne sürüyor, dönüşümü anlayıp kendince kendine göre bir sığınak inşa
etmeye çalışıyor. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle. Muhtemelen yarın da böyle olacak.
Dijital dönüşüm son yıllarda Amerika merkezli olarak yön almakta. Hal böyle olunca
da bu tür konulardaki en geniş literatür Amerika’da mevcut. Dijital dönüşümün siyasi, sos-
yal, ekonomik, politik alanlardaki yansımalarına dair yazınlarda da bu literatür kullanılıyor.
Özellikle dijital dönüşümün sancısını yeni yeni yaşayan gelişmekte olan ülkelerin yazınların-
da bu konuda yapılan çalışmalar genellikle Amerikan literatürünün kendilerine uyarlanmış
halinden başka bir şey sunmuyor.
Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, dijital dönüşüm konusu ve yansımaları
birkaç on yıla dayansa da, bu alanda yazınsal anlamda ciddi bir literatür oluşturmaya yeni
yeni başladı. Gerek Türkçe yazın gerekse de çeviriler her geçen gün biraz daha artmakta ve
insanların ilgisini yavaş yavaş çekmekte. Bu alanda Türkçe olarak yazılan ve ismiyle bir iddia
ve teklif taşıyan, Nazife Şişman imzalı, “Dijital Çağda Müslüman Kalmak” kitabı da bu alanla
ilgilenen birçok kişinin dikkatini çekti. Zira dijital dönüşümün getirdiği en büyük sancılardan
biri de, toplumların birtakım değerleri üzerinde yarattığı büyük tahrif edici etki. Mihenk taşı
diyebileceğimiz bir çok değer, dijital dönüşümle birlikte zarara uğradı, uğruyor. Hal böyle
olunca da bu zararı en az kayıpla nasıl atlatırız sorusu gündeme geliyor ve bu soruya cevap
arayan birçok eser kaleme alınıyor. Dijital Çağda Müslüman Kalmak da bu çabalardan bir
tanesi olarak gözüküyor.
| 10
Dijital dönüşümün en büyük etkisi şüphesiz birey ve devlet ilişkilerinde çok hassas bir
dengeye sahip olan gözetleyen/gözetlenen ilişkisinde gerçekleşti. Ve buna ek olarak birey-
ler arası dikizleme/gözetleme kültürünü ortaya çıkardı. Artık sadece gözetleyen güç olarak
devletin yanında herkesin birbirini gözetlediği bir toplum yapısı ortaya çıktı ve tarih boyunca
gözükenden farklı olarak artık bireyler kendi gizlerini devlete ya da diğer bireylere severek
ve isteyerek vermesi oldu. Bu konuda yapılan çalışmaların büyük bir çoğunluğu da bu mese-
le üzerinden hareketle bir şeyler söylemeye çalışıyor. Zira bu izleyen ve izleten durumundaki
bireyler büyük oranda değişen ve değiştiren bir konumda bulunup birçok şeyin gidişatını
belirliyor.
Türkiye özelinde meseleye baktığımızda birçok kavram ve mecra bizler için yeni. Zira
temelde dijital dönüşümün lokomotifi olan ve medya teknolojilerinin gelişiminde büyük bir
öneme sahip olan bant genişlikleri diyeceğimiz ve bizde 3G ve 4G olarak adlandırılan tekno-
lojilerin dünyadaki birçok ülkeden sonra bizde kullanılması bunun temel sebebi. Evde inter-
netin ucuzlaması ve yaygınlaşması, internet teknolojilerindeki hıza yetişmemiz birkaç yıl
öncesine dayanıyor. Bireysel yayıncılığın yaygınlaşması, yeni medya teknolojilerinin etkileri-
ni hissetmemiz bizde daha çok yeni. Özellikle Amerika bu konuda yılların tecrübesine sahip.
Hal böyle olunca da bu ülkelerde daha çok çıkarım yapmaya imkan sağlayan veri mevcut.
Örneğin bu konuda ilk akla gelen isimler Zygmunt Bauman ve Hal Niedzviecki. Tabi bunlar-
dan hariç onlarca isim var. Ancak özellikle Türkçe yazında dijital dönüşümün sosyal hayata
etkisini konu alan eserlerde en çok atıf yapılanlar arasında bu iki isim karşımıza çıkıyor.
Niedzviecki’nin Dikizleme Günlüğü ve Bauman’ın kavramsallaştırdığı akışkanlık çok fazla
kullanılan kavramlar.
11 |
Niedzviecki Amerika özelinde, realityshowların, bireysel internet yayınlarının ortaya
çıkardığı sorunları ayrıntılı bir şekilde işlediği kitabı Dikizleme Günlüğü bizler için zor bulunan
bir maden niteliğinde. Herkesin kaza kaza kendi eserine bir şeyler devşirebildiği büyük bir
hazine. Nazife Şişman da bu değerli ve zengin madenden faydalanıyor ve eserini neredeyse
Hal Niedzviecki’nin Dikizleme Günlüğü kitabı üzerine bina ediyor. Bunun dışında da kitaptaki
veriler tamamiyle yabancı literatüre ve yabancı örneklere ait. Bu ilk başta gayet doğal olan
bir şey ancak dijital çağda Müslüman kalma arayışı içerisinde olan birisinin kendi kültürel
değerleri dışında değerlere sahip ülkelerden örnekler kullanması biraz kafa karıştırıcı. Zira
Niedzviecki’nin kitabı yazdığı yıllarda Türkiye’de mesele bu kadar net değilken, Şişman’ın
eserine kaleme aldığı günlerde ülkemizde veri olarak kullanılabilecek binlerce örnek mev-
cuttu. YouTube kanalları bile başlı başına mahremiyet meselesinin temel örnekleri olabilirdi.
Sanal profiller, toplumsal olaylar, yeni nesil okur yazarlık bakımından Türkiye fazlaca örneğe
sahip artık. Onun dışında Türkiye’de hayli yaygınlaşan ancak bu yaygınlaşmanın da evrensel
anlamda değil yerel değerler çerçevesinde olduğu gerçeği ve Türkiye’deki pratiklerin kendine
has sebepler içermesi meselesi incelenmeye değer bir durum.
Bu eksik yaklaşım sadece Nazife Şişman’a has değil. Zira Kemal Sayar ve Berna
Yalaz’ın ortak eseri olan Sanal Aşk kitabı da tamamen Zygmunt Bauman’ın kavramı olan
akışkanlık üzerinden bütün bir meseleyi açıklıyor ve maalesef Bauman’ın sundukları dışında
bizlere bir şey sunmuyor.
Nazife Şişman’ın cevabı aradığı ancak bulamadığını söylediği şey, cevap verilmesi ko-
lay bir şey değil şüphesiz. Ancak bir sosyolog olarak Şişman’ın örneklemini Amerika ve Batı
üzerinden alarak sonuçlarını Türkiye üzerinde okumaya çalışması ve hatta durumu anlamaya
çalışması ne kadar sağlıklı? Çünkü mahremiyet temelinde düşünecek olursak Türkiye toprak-
larındaki mahremiyetin ilgasının gelişimi ile Avrupa ve Amerika’daki ilga süreçleri bambaşka.
Ve mahremiyeti paylaşma dürtüleri de bire bir aynı değil. Yine aynı zamanda yeni okuma
alışkanlıkları meselesi de paralel bir gelişme göstermiyor. Ancak kitapta durum, değişimin
sonuçları evrenselmiş gibi alınıp, çağ okuması onun üzerinden yapılıyor. Bu, bu tür kitapların,
özellikle yerel anlamda yazılan kitapların, en büyük handikapı şüphesiz. Meselelerin ve dö-
nüşümün yerel unsurlar göz ardı edilerek okunması, bize bir sonuca varma noktasından hiç
yardımcı olmamakta.
Peki Nazife Şişman’ın başaramadığı, dijital çağda Müslüman kalmak meselesine nasıl
yaklaşabiliriz? Buna dair kısık sesle de olsa bir takım öneriler var. Örneğin en göze çarpan
öneri “evlerine kapılarından girin” (Bakara: 189) ayeti özelinde sunulan bir takım öneriler.
Ancak yine bu öneriler de Müslüman kesim tarafından pek fazla değer bulmamakta. Örneğin
Nihayet dergisinin Şubat 2016 tarihli Sanal Mahrem sayısında Eyüp Said Kaya bu teklifin de
bir geçerlilik ve karşılığının olmadığını söylüyor. Ve şunu da belirtmeden geçmemem gerekir,
Nihayet’in Sanal Mahrem sayısında da herhangi bir teklif ve çıkış yolu önerisi bulunmamakta.
Tam tersine mahremini paylaşanlara üstten bakan ve ötekileştiren bir dil hakim dosyada.
İçinde yaşadığımız şu günlerde artık mahremiyet diye bir şey yok. Zira dijital çağın
kodları birçok değerin kodunu bozarak onlara hakim gelip, baskın olmakta. Dijital dünya
içinde, hele ki ana akımı Amerika ve Avrupa’nın oluşturduğu, kendi kodlarınızla bir dijital
dünya yaratamazsanız, yaratılan dünyaya mahkumsunuz demektir. Nazife Şişman’ın da Mc-
Luhan’dan kullandığı araç mesajdır önermesi, yani amiyane tabirle eşyanın ahlakıyla ahlak-
lanma meselesi, sizi siz farkında olmadan da kendisine benzetecektir. Dijital dünyada Müslü-
man kalmak ya da bir takım değerleri korumak büyük çaba istiyor. Ancak kendi değerlerinizle
bir dünya kurmaya niyet ettiğinizde mümkün olacak bir şey. Meseleyi kolaycılıkla halletmeye
çalışmak yerine, kökten ve derinlemesine, uzun uğraşlar sonucunda kendi dijital devrimimiz
yaptığımızda ulaşacağımız bir gerçek. Aksi taktirde dijital dünya hepimizi aynılaştıracak.
| 12
Merve PARLAK
EĞER ÖLÜRSEM TWEET’LERİMİ KİTABA DÖNÜŞTÜRÜN
Şiir, var olduğu ilk andan itibaren çeşitli araçlarla taşınmış, asırlarca sözlü ya da yazılı
bir biçimde aktarılmış (DOĞAN, 2016), dili dönüştürmesi bir yana dönüşümü gelecekle
tanıştırmıştır. Birey, dünyasında oluşturduğu doğruları zaman zaman sorgulamış, bu sorgu
bu kıyas hâli bireysel bir farkla şiiri meydana getirmiştir. 1937’lerde yapılan ortak görüşmede
Garip akımı şairleri ortak kanaat olarak “Biz sadece tarihin birçok şair ve şiir buhranı kay-
dettiğine inanıyoruz. Fakat bu buhranın, her defasında yeni ve daha büyük bir doğuşa yer
vermek için vukua geldiği unutulmamalıdır.” demiştir.
Şiir radikal değişimin emanetçisidir. Orhan Koçak, “Oktay Rifat Şiirinde Folklor ve Mo-
dernizm” başlıklı yazısında böyle diyor. Ölümsüzlüğü kurmak üzre yazılmış bir şiirin yahut
şiirlerin radikal değişimleri emanet olarak kendine alması bende tuhaf durmamıştı. Şiir, belki
hakikati söylemez deriz ancak muhakkak okuruna söylettirir. Çünkü okurun tahayyülünde
yer edinir, orada gelişir, kökleşir. Tahayyül gerçektir ve yüksektedir. Buna rağmen Arif Dino
şiir nedir sorusuna ifrazattır demiştir. Buradan başlayalım. Ne varken şiir radikal değişimin
emanetçisi oluyor? Ne yokken şiir aşağılayıcı bir biçimde ifrazattır gibi bir cevaba maruz ka-
lıyor? Biz o radikal değişimin başladığını biliyor muyuz? Başladı mı? O zaman neresindeyiz?
Epistemolojideki kavramların bu radikal değişimdeki yeri nedir?
Sözün sanattaki yerini değerlendirmek bir yana sözü söyleyene hakim cübbesini
giydirdiğimizi de unutmamamız gerek. Bu noktada -özneyi şair, nesneyi şiir olarak aldığı-
mızda- edebiyatın gerçekliğine yönelik eylemlerden biri de sosyal medyada şiirden, şiirler-
den mısralar paylaşmak oldu. Eski edebiyatımızın hemen tek türü olan şiirin, el yazmalarına
hatta çok defa hafızaya dayanan ve ağızlardan kulaklara uzanan bir yayılma alanı varken
(Okay, 2013) şimdi şiirin sosyal medyaya aktarılması olayında iki özne var. İlki okurun elidir ki
şiir, okurla buluşmasıyla kendini yeniden yazdırır. Tarih bu sebeple şairini yüzüstü bırakmaz.
Şairi yüzüstü bırakan da yine okur olur. Bu noktada da yeniden yazılan o yüzüne okurun
kendinden ne kattığı veya şiirden ne azalttığıdır meseleyi şekillendiren. Zirâ sosyal medya
bireyleri, okuyuculuktan çıkıyor, içerik oluşturucusu ve dağıtıcısı haline getiriyor. Mısralar ile
paylaşılan fotoğraf yahut videolar, şiiri içerikle eşleştiriyor. Okur, şiir içindeki özü bu biçime
uyduruyor. Kendinden bir şeyler katıyor. Doğru yahut yanlış. Okurların nazarında içeriğin
ilgisi bir değerlendirme sürecine dönüşüyor. Daha çok gençlerin rağbet ettiği bu durum,
niteliksiz okurlar tarafından iyi şiiri aramak adına oluyor. Bana göre günümüz şiirini ifrazat
eden bu oluyor. Değeri mısraya tamah edenler oluşturuyor.
13 |
Okur, sosyal medya platformlarındaki ( Facebook, Twitter, Instagram, Tumblr vs.)
paylaşımlarla, köyü hareketlendiyor, kitleyi sürüklüyor. Şair, kendinden paylaşıldığı müddet-
çe söz ettirmiş oluyor. Salt mısra nazarıyla bir şiirden bahsetmek, o şiirin yalnızca o mısra
için yazıldığını da düşündürür. Şiiri yekûn bırakmıyor, uzun vadede anlamına zarar veriyor.
Nitelikli olan okur, şiirle zaten muhabbet kurmuş oluyor. Tümüne bakıyor, cüzüne değil. Şiiri
yüüznden okuyor. Böylece kalbini yoklayabiliyor. Başta bahsettiğimiz sorgulamayı bir başka
özneye bağımlı kalmayarak kendiyle kalarak yapıyor. Sağlıklı olan da budur. Bu demektir ki
şiir, okur muhabbetini sıkı tuttukça ve dahi toplumla bir anlam bağı oluşturdukça değişimi
emanet almaya hazır duruyor. Şiire dair etkileşimin okur-okur bağlamında değil de şiir-okur
bağlamında olması gerekiyor.
Diğer yandan hakikatli olmayan yazar ve şair adaylarının bir zaman sonra iyi şiire iyi
yazıya ulaşabilmekten çok Twitter’da RT alabilecek cümleler kurma derdine düşmeleri, ortalığın
bir aforizma çöplüğüne dönüşmesine (Nuray, 2014) ve dolayısıyla sosyal medya fenomeni
şairlerin yaratılmasına sebep oluyor ki bu tarihimiz için büyük bir talihsizlik. Kitaba az gelen
“mertliğin” sosyal medyaya taşınması, şairi bir “etkileşim oburu”na dönüştürebiliyor. Yarı-
şı nicele dönüştüren şair, eserlerindeki özden eksiliyor, eleştirisinde ahlâki veya etik olsun
olmasın profiline ekliyor. Yahut kısır kaygılarla atılan şiirsel tweetin aldığı RT/Beğeni oranı ile
okur, aynı şairin şiir yeteneğine bir açıklık getirdiğine inanıyor.
Toplumun sanatsal zevki yine bu oranla okunuyor. Çok satanlar listesinde yer al-
manın ilk adımı sanal nüfuza sahip olmaktan geçiyor. Sosyo-kültürel ve siyasi gelişmelerin
yönelimini belirleyen sosyal medya edebiyatı en çok bu bağlamda etkiliyor.
Şair, insanlara geçecek hükmünü, genel-geçer kılma çabasıyla tweet atarak tamam-
lıyor, bir zaman sonra tamamen okurun ideallerine göre yazıyor. Poetik narsisizme yakala-
nıyor deyim yerindeyse. Gösterisindeki artistik patinaj kendisine puan kazandırıyor olsa da
ayaklarının yere basmadığını belirtmekte fayda var.
| 14
Şiirden sanata, sanattan tarihe bakarsak… Geçmiş zamanın putlarının taş ve tahta
dan yapıldığını dile getiren Bernard Shaw, günümüz putları için etten ve kemiktendir, demiş-
ti. Geleceğin putlarını dijital medya, dijital para(Bitcoin), dijitalin aklı yapay zeka (AI: Artifici-
al Intelligence) ve hâlihazırda ilerleyen 4. Endüstri Devrimi şekillendirecek. Putlar yoğrulma-
ya başlandı. Kablolar, implantlar, devreler ve algoritmalarla.
Bilirsiniz ki İkinci Yeni’ye bu ismi veren İkinci Yeni şairleri değildi. 1956’da Pazar Pos-
tası’ndaki yazısıyla İkinci Yeni’ye ismini veren Muzaffer İlhan Erdost idi. Belki Muzaffer İlhan
Erdost’un yerini yakın gelecekte bir yapay zeka robotu alacak. Optimizasyonunu popülas-
yon temeliyle oluşturulduğundan bu poetik narsisizme yakalanmış şairleri toplamakla yeni
bir edebiyat akımına isim verecek. Öncemize bakarak. Oradan bir veri havuzu oluşturacak.
Veri analizi için oluşturulan havuz okurdan oluşacak. Bu abartılarak kurgulanan bir düşün-
ceye mi benziyor? Bilemeyiz, belki aynı kurgunun çok daha iyisini yine bir yapay zekanın
yazdığı senaryodan bir parça olarak göreceğiz. Yani izleyeceğiz. Bir film olarak.
Başta sözünü ettiğimiz radikal değişim, şimdi bu yeni dönemi seyrediyor. Şiir top-
lumla beraberdir. Toplum ise çağı henüz okuyamamış, toprağına has kültür kodlarıyla
ölümsüzlüğü yakalayamamış, adından söz edilir bir etki alanı oluşturamamıştır. Bu yoklukla
birlikte şiir, farkında varmadığı şu süreçte değişimi emanet alırken öznesine neleri yaşata-
cak? Düşünmek zor değil. Azalarak yok olacağız.
Hastalıklı şairler ise sahneden -Brooklyn Nine Nine dizisindeki Gina karakteri gibi- bir
vasiyetle ayrılacak.
KAYNAKÇA
- DOĞAN, R. S. (2016). Edebiyat Siteleri Çerçevesinde Sosyal Medya Edebiyatı.
- Nuray, E. (2014, Eylül). İçeriden Dışarıya Bir Bakış Denemesi. Ankara: Hece(213).
- Okay, M. O. (2013). Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı. İstanbul: Dergâh.
15 |
Ahmet Melih KARAUĞUZ
YENİ MEDYA ÇAĞINDA
DEĞİŞEN İZLEME PRATİKLERİ BAĞLAMINDA
ALTIN ELBİSELİ ADAM’IN KISA HİKÂYESİ
Barkın Bayoğlu
İnsanın hayatında çok kere yaşadığı şeydir, bir tanıdığının ölüm haberini aldığında anların yıl
gibi gelmesi. Yaşamın pamuk ipliğine bağlılığını idrak ettiği o an. Düşündüğü sadece tanıdığının ölü-
mü değildir. Aslında kendi hayatını, ölümünü düşünür insan. Tanıdığının ölümüyle gerçekle bir kere
daha yüzleşir. Bir öğretmendir artık ölüm. Hele ölen kişi, yaşarken de bizim için öğretmenlik görevi
gördüyse durum bambaşka bir hal alır.
Barkın Bayoğlu ismini bilenler iki şekilde biliyor genelde. İlki yıllarını motosiklete adamış,
birçok dergide ve televizyon kanalında başta motosiklet olmak üzere motorlu taşıtlar için yayınlar
yapmış bir isim olarak. Bir diğer bilinmesini sağlayan yönü ise YouTube’deki Altın Elbiseli Adam Ka-
nalı. Benim hayatımda da Barkın Bayoğlu’nun önemli bir yer kaplamasının sebebi bu YouTube kanalı.
| 16
Ve Bayoğlu’nun ölümü bana yeniden yıllardır takip ettiğim YouTube camiasını, Bayoğlu’nun
bu mecraya yaptığı katkıları hatırlattı. Oturup bir şeyler yazmak zorunda hissettim kendimi. Zira
Barkın Bayoğlu adı bir şekilde bir yerlere yazılmalı ve kaydedilmeli bence. Zira o, farkında olsak da
olmasak da, yaşadığımız büyük dönüşümün önemli isimlerinden birisi.
YouTube yıllardır bir şekilde hayatımızda yeri olan yeni medya aracı. Alternatif yayıncılığın
ve sosyal medya olarak adlandırdığımız sanal alemin video temelli yayınlara ev sahipliği yapan dev
dünyası. 2012’nin son çeyreğinden beri de birçok kanalın yeni yeni kurulduğu ve sayıca az diyeme-
yeceğim sayıda izleyicinin uğrak yeri. Ancak YouTube kanalları ise pek çoklarımız için daha yeni olan
bir şey. Özellikle son bir yılda, başta ünlü isimler olmak üzere, büyük sermayenin ve alternatif yayın
yapma merakında olan birçok yayıncının yayın alanı. Bundan birkaç yıl önce milyon abonelere ulaşan
“
kanal sayısı henüz bir ya da ikiyken bugün milyonlarca
aboneye sahip onlarca kanal var Türkiye’de.
Türkiye’de YouTube
yayınclığının fotoğrafı ayrı bir
yazı konusu şüphesiz. Ancak
temelde baktığımızda özgün
yayın yapan, kendi sesini yaka-
lamış çok az kanal var. Birçok
kanal Amerika ya da Avrupa
merkezli kanalların birer kop-
yası. Hal, hareket, tavır ve
içerik bakımından yurtdışındaki
benzerlerinden neredeyse ay-
rıldıkları bir yönleri yok. Özgün
yayın yapan medyascope, Barış
Özcan, mottomüzik gibi birkaç
kanal haricinde en özgün ve
kendini birçok kanaldan ayıran
Altın Elbiseli Adam haricinde
pek kanal saymak kolay değil.
“
YouTube’u konuşmak sadece YouTube’u
konuşmak değil. Zira YouTube kanalları birçok yönüyle
bizim izleme pratiklerimizi değiştirmiş vaziyette. Eskiden YouTube zihnimizde komik videoların ve
müzik kliplerinin izlendiği bir site olarak yer alırken, artık bizim alternatif izleme faaliyetinde bulun-
duğumuz ve her konuda herkese hitap eden farklı yayınların olduğu bir mecra. Günümüzde çoğu
insan müzik dinlemek için değil de bir TV kanalı izler gibi, kendi zevkine uygun içerikleri izlemek için
giriyor YouTube’a. Canlı yayınları, seri videoları, YouTube için çekilen dizileri... YouTube ile birlikte
artık izleyici, sabit bir yayın akışına muhtaç olmadan da bir şeyler izleyip, dilediği gibi hareket etme
özgürlüğüne sahip olduğu bilincini kazandı. Yine yayıncılar da kendi seslerini duyurmak için büyük
paralara, bağlantılara ya da reklamcılara ihtiyaç duymadığını gördü. Ve birçok dizi, yayın platformu
bu yeni pratiğin sayesinde bir bir ortaya çıkmaya başladı.
Türkiye’de YouTube yayınclığının fotoğrafı ayrı bir yazı konusu şüphesiz. Ancak temelde
baktığımızda özgün yayın yapan, kendi sesini yakalamış çok az kanal var. Birçok kanal Amerika ya
da Avrupa merkezli kanalların birer kopyası. Hal, hareket, tavır ve içerik bakımından yurtdışındaki
benzerlerinden neredeyse ayrıldıkları bir yönleri yok. Özgün yayın yapan medyascope, Barış Özcan,
mottomüzik gibi birkaç kanal haricinde en özgün ve kendini birçok kanaldan ayıran Altın Elbiseli
Adam haricinde pek kanal saymak kolay değil. -Tabi burada saymayıp, özgün işler yapan kanallar da
yok değil. O başka bir yazının konusu olsun.-
Barkın Bayoğlu’nun yöneticiliğinde arkasında iyi bir ekibin olduğu bir kanal Altın Elbiseli
Adam. 2008 yılında bir motosiklet dergisinde editörlük yaparken yazıların okunmadığının farkına va-
rıyor ve televizyon programı yapmaya karar veriyor Bayoğlu. 2009 ve 2010 yıllarında iki farklı televiz-
yon kanalında iki farklı program yapıyor. Show Max’de Piston, Sky Türk’te Altın Elbiseli Adam adında
17 |
iki farklı program. Ancak gerek tanıtımını yaptığı markaların kendi ürünlerinin sadece iyi yönlerinin
reklamını yapılmasını istemesi ama Barkın Bayoğlu’nun motosikletleri anlatırken hem nalına hem
mıhına vuruşu nedeniyle, markaların sen bizim ürünümüzü nasıl kötülersin eleştirileri, gerekse
RTÜK’ün baskıları sonucu, daha özgür bir mecraya geçmemiz lazım diyor ve YouTube’a yöneliyor.
Her şey 2013 yılında, YouTube’un Barkın Bayoğlu’nu görüşmeye çağırmasıyla şekil değiştiriyor.
Kanal ilk kurulduğu yıllarda birçok yönden amatör diyebileceğimiz içerikler üretirken zaman
geçtikçe geleneksel medyadaki yayınları bile aşacak bir kaliteye ulaşmıştı. Özellikle son iki yıldır
kanalda yapılan canlı yayınlarda YouTube özelinde de canlı yayın konusunda kendine has bir kalite ve
tarz yakaladı. Kanalın temel amacı motosiklet üzerine bilgilendirici yayınlar yapmak. Ancak bu klasik
anlamda bir bilgi verici yayın yapmak değil. Çünkü Barkın Bayoğlu bu işi tutkuyla yapan ve işe ruhu-
nu katan bir isimdi. Bu alanda yılların tecrübesine sahip, geleneksel medyada da birçok iş yapmış ve
buradaki tecrübesini başarıyla yeni medyaya da yansıtmıştı. Motosiklet incelemeleri, sürüş bilgileri,
yurt dışı gezilerinin yanında farklı isimlerin de içeriklerinin kanalda yer alması, uluslararası fuarlardan
incelemeler, hayati bilgiler, canlı yayınlar ve daha birçok içerikle de YouTube içerisinde bambaşka bir
nitelikte yayın sunan bir kanal olma özelliği kazandı Altın Elbiseli Adam.
Barkın Bayoğlu’nun ve ekibinin böyle bir iş ortaya koymasında şüphesiz başta Bayoğlu’nun
televizyon geçmişi olmasının bir etkisi var. Ancak diğer ekip üyelerinin birçoğu medya dışı sektörler-
de ya da işlerde çalışıyor. Karma bir ekibin, kaliteli içerikler üretmesi ya da kanalın işleyişinde aldık-
ları rollere bakınca ortaya konan işin tamamen özveri, ideal ve geniş bir ufkun eseri olduğu gerçeği
önümüzde duruyor. Ve Altın Elbiseli Adam kanalının YouTube içerisinde tema bakımından tekken za-
man geçtikçe benzer kanalların artması izleyiciler arasında da belli bir ilgi ve cesaret uyandırdığının
bir göstergesi. Kanal sadece motosiklet meraklılarına değil, benim gibi konuyla hiç alakası olmayan-
lara bile birçok açıdan değerli bilgiler sağladı, sağlıyor.
Barkın Bayoğlu’nun zamansız
ölümü Altın Elbiseli Adam kanalının
yürüyüşünü ne kadar etkiler bilemi-
yorum. Ancak büyük bir etkisi olacağı
şüphesiz. Her şeyden bağımsız önü-
müzde duran bir gerçek var. Kanal
bundan sonra devam etsin ya da
etmesin, Barkın Bayoğlu her geçen
gün etkisini hissettiğimiz değişime
dair bir şeyler yapan ve bu değişimin
ilk emeklemelerinde emeği olan
birisi. Ve hatta bu değişime az da olsa
yön vermiş, ufuk göstermiş bir isim.
Her ölüm acıdır, erkendir. Ama bazı
isimler öldükten sonra da bir şekilde
dünya hayatına dokunurlar. Barkın
Bayoğlu bence bunlardan birisi. De-
ğişim her geçen gün devam edecek
ancak değişime yön veren isimlerin
bilinmesini sağlamak, isimlerini
anmak onlara bir borcumuzdur diye
düşünüyorum. Ve Barkın Bayoğlu
ismini konuşurken YouTube kanal-
larını, yeni izleme alışkanlıklarımızı
ve sonuçlarını daha derinlemesine
düşünmemiz gerektiği gerçeğini göz
ardı etmememiz...
| 18
Merve PARLAK
BİR TEKNO-FUTURİZM MOTTOSU OLARAK:
OLAN OLMUŞTUR; OLACAK OLAN DA OLMUŞTUR*
- Eğer başarılı olursa insanlık tarihinin
en büyük bilimsel olayının merkezi olursun
+ Bilinçli bir makine yaratırsan bu insanlık tarihi olmaz.
Tanrıların tarihi olur.
(Ex Machina, 2015)
Miladı İkinci Dünya Savaşı olan bir alan. Yapay zeka. Literatüre 1950 yılında İngiliz matema-
tikçi Alan Turing’in Mind dergisinde yayımlattığı makalesi ile giren ve tuhaf bir şekilde hayatlarınıza
dâhil olduğunu sandığınız bu maceranın geçmişinden çok geleceği merak uyandırıyor. Oxford ve
Yale’deki akademisyenlerin “When Will AI Exceed Human Performance?” başlıklı çalışmasına göre 50
yıl kadar sonra yapay zeka mevcut durumdaki insanlığın yapabildiği tüm işlerin üstesinden gelecek.
Yüksek seviyedeki makine istihbaratı için ise 25 yıldan daha az bir zaman öngörülmüş. Bu istihbarat
insanlar arasında gerçekleşen konuşmalara eş duracak türden.
Elon Musk ve Mark Zuckerberg arasındaki yapay zeka tartışması gündemdeydi. Bir müddet
konuşulacak olan ve ileride meydana gelecek daha ciddi tartışmaların neticesi yo. Geleceğe varma-
dan tam anlamıyla kestiremeyeceğimiz bir alandayız. Zirâ birkaç saat öncesinde yeni saydığımız bir
ürün, ondan bir üst sürümün üretildiğinin ilanıyla yeniliğini kaybedebiliyor. Elon Musk tarafının bu
kadar kötümser durması da ilginç duruyor. Zirâ kendisi de yapay zekayı beyne enjekte edebilmek
için çalışmalara başlamış, Neuralink isminde bir şirket kurmuş ve “Anlamlı bir kısmi beyin arayüzü-
nün geliştirilebilmesine, 4-5 yıl gibi bir süre var.” demişti. Wall Street Journal’ın haberine göre, bu
proje ile epilepsi ve Parkinson gibi hastalıkların tedavisi için implantlar üretecek. Nörobilim alanına
hizmet edecek bu gelişme birçok çevre tarafından olumlanıyor. Ki zaten Elon Musk girişimciliği daha
çok hizmet sektörü üzerine ilerliyor.
Ray Kurzweil, singularity için şunları söylüyor: “İnsanlığın önünde iki seçenek var. Dünyaya
geldiğimiz beden ve teknoloji sayesinde kavuştuğumuz beden. İnsan iskeletindeki kemiklerin malze-
mesi iyi değil. Çelik çok daha iyi. Çok etkin işleyen mekanik hücreler yakın gelecekte doğal hücrelerin
yerini alacak. Bedene yerleştirilen yapay kol, bacak gibi organlar doğan uzuvlardan daha güçlü ve
dayanıklı.” Bu demektir ki tüm bunların dışında bu geçiş evresinin bizi “homo hybridus” olarak tarih
etmesi beklenen olaylardan biri. Hibrid insanlara, özel tasarlanmış kısmen organik, kısmen elektro-
nik olan humanoid bir yaşam biçimi sunulacak. Zihinlerin çoğu siber alanda çalışacak ki bu durumda
devreye bulut teknolojileri girecek. Bu sürece “homo hybridus” kavşağına varmayanların olağan
halde devam etmesiyle ortaya çıkacak en üst evre “homo zombius” olacak. Ve “homo zombius?”
öncesi otomatlara karşı çıkılan evre için “homo ludditus” ismi öngörülüyor. Hibritleşmeye direnenler.
Değişimi kabul etmeyenler.
Peki biz direnirken yahut boyun eğerken yapay zeka bir felaketi mi getirecek? Bu teknoloji
bizi ne kadar korkutabilir? Korkutmalı mı? Botların algoritmasına ne zamana dek hakimiz? İyimser
gelişmelerden bahsedemez miyiz?
Ray Kurzweil
ABD, bu değişimin merkezi konumunda. Gerek yapay zeka gerek dijital dönüşüm olarak.
Yeni bir cephe olarak Rusya, 2017-2030 Yapay Zeka Stratejisini belirledi. Hakeza Çin de bu konu üzeri-
ne akıl yoruyor olacak ki kendi ulusal stratejisini planlamaya başladı, 2030 için infografikler hazırlan-
dı. Bu iki örnek dışında küresel anlamda sayısız çalışma varken ülke olarak bir hazırlığımız yok. Yerli
ve millî stratejilerin dijital dönüşümde çağı yakalamayı yetecek kadar yer verilmediğini görüyoruz. 6
Mayıs 2017’de Türkiye Yapay Zekâ İnisiyatifinin kurulmuş olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda TEDx ko-
nuşmacısı olan akademisyen yazar Gökhan Yücel’in 20’ye yakın ülkenin resmi kaynaklarıyla hazırladı-
ğı yapay zeka raporunu bekliyoruz. En azından küresel anlamda yapılanları, yapılması planlananları
okuyabileceğimiz bir Türkçe kaynağın varlığı söz konusu. Bu sevindiriyor. Konuya dair herhangi bir
disipline sahip olmadığından 2030’lara dek ülkenin gelecekte bir yer edinmesi güç. Değişimi okuma-
sı kaç yıl içinde olacak kestiremiyoruz. Biliniyor ki ülkedeki reformların ayağı yere basmıyor. Hedef
planlamasıyla olmuyor. Ki bu yüzden hâlâ sağlam adımlarla yürüyemiyor.
| 20
Hâlihazırda değişen bu dünyada Türkiye’nin bugünü takip etmediğini, geleceğin ihtiyaçları
için kendini alıştırmadığını görüyoruz. Birçok alan için bunu söylemekteyiz. İlk üç evreyi analiz ede-
meden veya taklit ede ede geçiştiren Türkiye, 4.0 için nitelikli bir vizyona sahip değil. İyimser geliş-
melerden bahsedebiliriz ama belirleyici olan değerlere ülke olarak hakim değiliz. Korkuyorsak sebebi
herhangi bir söz hakkına sahip olmayışımız.
Hak sahibi olmak için evvela kavrayışın olması gerekiyor. Henüz o aşamaya da gelmiş değiliz.
Bireysel çabalar ise karanlık gündemden sebep fark edilmiyor. Esasen inatla “gelecek güzel gelecek”
inancıyla okumaya çalışıyorum, çalışıyoruz ancak ülkede bu hususta niteliği kayda değer gelişmelere
nadiren rastlamaktayız. Bu sebeple şu şartlarda geleceğin güzel olması olası görünmüyor.
Uluslararası klasmanda tarımdan hizmete kadar her sektörde müthiş değişimler var olacak.
Herkes her şeye her yerden ulaşabilecekken bu elbette ülkemizi de etkileyecek. Dünya değişsin
aman biz de şu değişimden geri duralım gibi bir lüksümüz yok. Aslında evet, bu birden olmayacak
ancak üzerimizdeki tembelliğin başımıza birçok iş açacağı aşikâr. Senaryo iyi de olsa kötü de olsa.
Müzik devam ettikçe var olacak dansın gerçekliği gibi. Dijitalleşme devam ettikçe dönüşüm
var olacak. Her ne olursa olsun tüm bunlar bir senaryo ve filmin her parçası dünyayı alt üst edecek.
21 |
Hazırlayanlsr: Merve PARLAK & Ahmet Melih KARAUĞUZ
23 |
PISA ve TİMSS sınavları Uluslararası geçerliliği
olan ve önemli veriler barındıran sınavlardır.
PISA’nın temel amacı, öğrencilerin okulda
öğrendikleri bilgi ve becerileri günlük yaşamda
kullanma becerisini ölçmektir. Biz bu beceriler
açısından diğer ülkelerin gerisindeyiz. O halde
bu sonuçlar bize şunları anlatıyor, ya bizim okul-
da öğrettiğimiz beceriler öğrencilerimizin ger-
çek hayat ile karşılaştıkları türden değil, ya da
dünya gerçeğini biz çocuklarımıza anlatmakta
yetersiziz. İyi eğitim alanlar, her konuda ülkesini
o iyi noktaya taşıyor. Bu sınavlarda üst sıralarda
olan ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleri
de aynı doğrultuda. Dolayısıyla zamanın tek
gerçeği var ve biz ülke olarak bu gerçeği yakala-
mada yetersiziz. Bu sınavlar asla önemsiz değil.
Bu sınavlardaki becerileri öğrencilere öğretmek
bu yüzyılı yakalamaktır. Bunu değiştirmek yine
eğitim ile bizim elimizde...
| 24
Dijital bir vatandaşız ama bu bilinçte deği-
liz maalesef. Özellikle dijital göçmen olarak
tabir edilen bizler, dijital yerlileri bu konuda
yanlış denetliyor ve yönlendiriyoruz. Mesela
teknolojiyi kendimiz gibi kendi sınırlarımız ile
kullandırmaya çalışıyoruz. Oysa onların hepsi
doğduğunda internet ve akıllı cihazlar vardı.
Bu yanlışlıklar da kuşak çatışmasını daha çok
Dijital okur-yazarlık talepleriniz ne- etkiliyor. Örneğin eğitimde teknolojik cihazları
lerdir? Öngördüğünüz koşulları karşı- neden kullanamıyoruz? Çocuklarımızın hemen
layan bir programa sahip miyiz? hemen hepsinde akıllı telefon, tablet yâda iPad
vs. var. Bu cihazları okulda toplamak, yasak
getirmek ya da öcü göstermek ile uğraşıyoruz.
Oysa okulun dışında onların dünyası öyle mi? O
cihaz onun hayatının her noktasında. Kıyafete
uygun kılıflar, kulaklıklar vs. ile kullanıyorlar. Bu
cihazları eğitimde teknolojik araç olarak kulla-
nırsak dijital vatandaşlığı yaparak ve yaşayarak
öğretmiş oluruz. Böylece o cihazın bir amaç
değil araç olduğunun farkına varır.
25 |
Dijital dünyanın en ilgi çeken kitapları, dijital
dünyanın lideri ve efsanesi olmuş kişilerin kitap-
ları ya da biyografileri olmuştur. Bunun yanı sıra
ülkemizde de bu işe emek vermiş, gönül vermiş
ve işaret fişeği olmuş kişiler var. Onların çalışma-
ları da önemli.
Dijital dünyayı anlamak çabası bir-
çoğumuz için çok önemli. Bu değişimi Kitaplığımda bulunan Doç. Dr. Selçuk Özde-
anlamak, yön vermek için birçok kişi mir’in, Buğra Ayan’ın, Burcu Aybat’ın kitapları
yazılar yazıyor, raflarda bu konu hak- başucu niteliktedir. Tavsiye ederim. Yine Twitter
kındaki kitap sayısı her geçen gün ar- ve WhatsApp grupları olarak eğitim duayeni
tıyor. Bu külliyata Türkiye’den sunulan gruplar ve konular var. Bunları da okuyucula-
katkılar hakkında neler söyleyebilirsi- rımızın takip etmesinde fayda var. Dijital Dün-
niz. Ve bu konuda bilgilenmek isteyen- yanın okul üzerinde nasıl olması, planlanması
ler için birkaç kitap önerisi istesek? ve yönetilmesi ile ilgili süreci anlatan yazım 24
Kasım’da çıkacak olan “Fark Yaratan Eğitim” ki-
tabımızdaolacak. Yine 2018 Eylül ayı için şimdi-
den çalışmalarına başladığım kitabımda da farklı
yönleri ile ele alacağım. Bunları da sizin aracılığı-
nız ile şimdiden okuyucularımıza duyuralım. :)
| 26
Aslında takip ettiğim kişiler aynı zamanda
önereceğim kişilerdir. #BizimİşimizEğitim di-
yen herkes aslında referans önerimdir. İsimleri
tek tek yazmak ile bitmez. Ama okuyucularımız
için kısa bir liste yapmak gerekirse; Prof.Dr.
Servet Özdemir, Prof.Dr. Ziya Selçuk, Prof.Dr.
Selahattin Turan, Prof.Dr. Bekir Buluç, Prof.Dr.
Hüseyin Bağ, Prof.Dr. Mustafa Yavuz, Prof.Dr.
Süleyman Yılmaz, Prof.Dr. Selçuk Şirin, Prof.
Dr. Cemil Yücel, Doç.Dr. Selçuk Özdemir,Doç.
Dr Gültekin Çakmakçı, Yrd.Doç.Dr Bekir Yıldı-
rım, Can Serdar, Mete Kızılkaya, Kayhan Karlı,
Buğra Ayan, Elvan Tongal, Burcu Aybat, Onur
Soğuk, Ali Koç, Müge Arda, Ece Karaboncuk,
Lara Özer, Türker Toker, Hilal Odaman, Güneş
Erkan, Bircan Keleş, Hakan Umutlu, Şükran
Kandır, Ercüment Büyükşener, Filiz Dağ, Bur-
cu Şen, Aylin Çalışkan, Ayşin Albayrak, Merve
Parlak :), #egt ailesi, #egtkonus ve #egtyayın
üyeleri diyebilirim.
Bundan 5 sene önce tanıştığım TED ve TEDx
serüvenini son 2 yıldır TEDx Organizatörü
olarak sürdürmekteyim. TED gerçekten prestijli
bir konferans ve çağın start uplarını güçlen-
dirmek için oldukça önemli. Adını Technology
(Teknoloji), Entertaintment (Eğlence) ve Design
(Tasarım) kelimelerinin baş harflerinden alıyor.
Kanada’da başlayan ve süreç içerisinde tüm
dünyaya yayılan bir organizasyon. İnovatif ve
tasarımcı bir gelecek için düzenlenmesi gerek-
liliğini savunuyorum. Başlangıcından sonuna
kadar ciddi emek isteyen bir organizasyon.
Ben elimden geldiği ölçüde bu organizasyonu
yapacaklara bilgilendirme yapıyorum. Bu tür
TEDx organizasyonları ve konuş- organizasyonların artması lazım. Ülkemizde
macıları hakkındaki fikirlerinizi almak bu organizasyonlar yavaş yavaş artmakta. O
isteriz. Sizden birkaç isim almak güzel yüzden yapılan tüm konuşmaların izlenmesinde
olur. fayda var. Çünkü hepsi ayrı bir öneme sahip.
Hiç izlemeyenler ya da tesadüf etmeyenler
için; Selçuk Şirin, Gökhan Yücel, Onur Soğuk,
Selçuk Özdemir, Müfit Can Saçıntı, Ercüment
Büyükşener, Halil Kayıkcı, Ahmet Naç, Simay
Dinç, Serkan Karaismailoğlu, Ufuk Tarhan,
Betül Mardin, Emin Çapa ve Ümmiye Kocak’ın
öncelikli olarak izlenmesini tavsiye ediyorum.
Bu arada Can Serdar Liderliğinde TEDxAnkara
- Senin Hayalin teması ile Mart ayında Başken-
timizde önemli bir etkinliğe imza atacağız. Yine
Adıyaman İl Milli Eğitimi Proaktif Müdürü Mete
Kızılkaya ile bölgenin ilk TEDx’i olacak TEDxEs-
kisarayED - Kır Zincirlerini temalı organizasyo-
nunda 25 Kasım’da Adıyaman’da buluşacağız.
Bekleriz...
27 |
Ben kendimi inançlı bir insan olarak tanımlı-
yorum ve geleceğe ümitle bakıyorum. Bugün
ülkemizde her alanda sıkıntılar var. Özellikle
eğitim alanında yaz-boz halini alan ve sonuç
alınamayan projeler var. Liyâkat yok, ufuk yok,
ülkü yok... Gelinen nokta aslında olması gereken
nokta. Çünkü yapılanların sonucudur bu. Çalı-
nan sorular değil ya da yanlış hesaplanan pu-
anlar değil. Çalınan gençliğin dinamizmi, yanlış
hesaplanan gençliğin hayali. Ama yine de bu
sızlanmayı gerektirmez. Yılgınlığı gerektirmez.
Zorluklar aşılır. Zira Kurtuluş Savaşı’nı verdiği-
miz dönemde düşman toplarının Ankara’dan
duyulduğu gibi bir günde değiliz çok şükür. Ulu
Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi
Son olarak içinde yaşadığımız bu dö- bütün ümit gençliktedir. Onların iyi bir eğitim
nüşümün bizi karanlık bir geleceğe gö- alması, öz değerlerine ve demokrasiye olan
türdüğünü mü düşünüyorsunuz yoksa inançları ile ülkesine bağlılığı bizlerin elinde.
tam aksi bir fikirde misiniz? Bütün bu
değişimler zaten olması gerekenin Geleceği kuracak gençler şimdi elimizdeler. İş-
bir yansıması mı? Bir on beş yıl sonra lenmeyi ve ufuklarını görmeyi bekliyorlar. Sihirli
nasıl bir dünya tahayyül ediyorsunuz? bir değnek yok elimizde ama uzun yıllardır ben-
zer düşünceyi taşıyan öğretmenler ile üzerinde
çalıştığımız projeler var. Üç yıl içerisinde ciddi
bir planlama, yeniden düşünülmüş bir eğitim
felsefesi ve uzun soluklu bir eğitim politikası
ile çağa entegre milli bir model oluşturulabilir,
Sanayi 4.0’a ülkeyi taşıyabiliriz. Yeter ki; liyâkati
elden bırakmadan, ötekileştirmeden çalışalım.
B/ilimin ışığından ayrılmadan, çağın gereksinim-
lerini bilip bu beceriler ile öğrenciyi donatarak
çalışalım. Atatürk ilke ve inkılaplarından sapma-
dan çalışalım. Daha önceden de söylediğim üze-
re, Müesses nizâmın kudretini ellerinde tutan
büyüklerimiz inayet buyursun; biz eğitimde milli
tarih yazmaya bilâbedel hazırız.
Başarılar. Muhabbetle...
| 28
31
Çeviri: Ömer Faruk SAĞLAM
YAZIM İCRÂSININ SONU:
GELECEĞİN MİLYARLARCA TAŞINABİLİR AYGIT
KULLANICISI VİDEOYA VE SESE BEL BAĞLAYACAK
(Yazar Erik BELLMAN tarafından)
Teknoloji şirketleri gelişmekte olan dünya için ürünleri tekrar düşünüyor; yeni
galipler ve mağluplar oluşturuyor.
İnternetin küresel yayılımı yeni bir safhaya giriyor
ve bu kesinlikle son seferkine benzememekte.
Aramaları ve e-
postaları yazmak yerine,
bir yeni gelenler haresi
-“Gelecek Milyar,” tekno-
loji endüstrisi onlara böyle
hitap ediyor- sesli komut
kullanarak ve resimlerle
iletişim kurarak metin
kullanmaktan kaçınıyor.
Bunlar dünyanın az eğitim-
lilerinin cazip fiyatlı akıllı
telefonlar, ucuz tarifeler
ve okuma yazma bilgisi fa-
kirliğine rağmen, kullanım
kolaylığına önayak olan
uygulamalar sağ olsun, ilk
defa çevrimiçiler.
Mevcut teknoloji şirketleri, bu yeni gelenler için, ürünlerini tekrar düşünmeleri ve
yeni gelenleri daha tez elden idrak eden yerel rakiplerle yüzleşmelerinin zaruri olduğunu
keşfediyor. Yeni dalgaya uyum sağlamaya çalışan Alphabet Inc.’in Google’ındaki grubun
başında bulunan Caesar Sengupta, “Yeni bir tür internet kullanıcısı görüyoruz.” diyor. “Yeni
kullanıcılar ilk milyardan epey farklı.”
Megh Singh’in akıllı telefonuna bir bakış, bize, gelecek milyarın, teknolojideki yeni
galipleri ve mağlupları nasıl belirleyebileceğini sezdiriyor.
Bay Singh, 36 yaşında. Yeni Delhi’de Hindistan’ın en büyük tren istasyonlarından
birinde hamal olarak, kafasında valiz taşıyarak, günde 8$’dan az kazanıyor. Okumakla ya da
klavye kullanmakla arası pek iyi değil. Bu, onu, tren sefer tarifesini kontrol etmekten, ailesi-
ne mesaj atmaktan ya da film indirmekten alıkoymuyor.
“E-postalar hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, hatta nasıl gönderildiğini bile.” diyor
henüz geçen yıl içinde çevrimiçi olan Bay Singh. “Yine de elimizden geldiğince internetin
keyfini çıkarıyoruz.”
| 30
Bay Singh istasyon merdivenlerinin altında çömelmiş, istasyonun ücretsiz Wi-Fi eri-
şimiyle, konuşma tanıması için telefonuna fısıldıyor. Basit bir şey, Sony’nin 4GB hafızalı bir
modeli, 32GB’a kıyasla, gelişmiş dünyada küçük olarak nitelendirilebilir.
Popüler Uygulamalar
Ekranında, dünyanın en popüler uygulamalarından birkaçı -Google’ın araması, Fa-
cebook’un WhatsApp’ı- aynı zamanda da UC Browser, MX Player ve SHAREit dahil, gelişmiş
dünyaya yabancı, yavaş bağlantılar ve kıt hafıza depolamaya özel biçimlendirilmiş olan
uygulamalar var.
Bu üç uygulama, uygulama izcisi App Annie’ye göre Amerika’da en çok indirilen yüz
uygulama arasında değil, Hindistan’daysa Hazirandan beri otuz aydır ilk onda; Amerika’nın
pek çok meşhur uygulamasıysa Hindistan’da ilk yüzde değil.
Bay Singh’in telefonu, Hindistan’ın akıllı telefon pazarını, Güney Kore’nin Samsung
Electronics Co. ve Hindistan’ın Micromax Informatics Ltd. gibi şirketlerini hemen hemen
tekelleştiren telefonları gibi, Google’ın Android işletim sistemini kullanıyor.
Aksine, pazar araştırma şirketi Kantar Wordpanel hesabıyla Apple Inc Hindistan’da-
ki akıllı telefon piyasasının %3’üne sahip gözüküyor. Bunun sebebi Hindistan’da en ucuz
iPhone 300$ üzerinde fiyat bulurken, ülkede kullanılan akıllı telefonların %90’ından fazlası
bundan daha ucuza mâl oluyor.
Apple Inc.’se Hindistan stratejisine yorum getirmeyi reddediyor. Ancak geçen hafta
bir analist ile yapılan görüşme esnasında Apple Başkan’ı Tim Cook Hindistan için çok çok
muazzam iyimser olduklarını söyledi.
Kapan Alır
Bay Singh’inki gibi akıllı telefon manzaralarına Asya, Orta Doğu ve Afrika gibi kam-
yon dolusu az eğitimli insanın çevrimiçi hale gelmekte olduğu yerler boyunca rastlanıyor.
UC Browser, Endonezya ve Yemen gibi ülkelerde en çok indirilen uygulama. SHAREit İran ve
Güney Afrika’da popüler. MX Player ise Bangladeş, Umman ve Kamboçya’da oldukça popü-
ler.
Gelişmekte olan piyasalardaki tüketici alışkanlıklarını analiz eden bir danışmanlık şirketi olan
Studio D Radiodurans’ın kurucusu Jan Chipchase “Bunlar yeni müşteriler olduğundan müte-
vellit, kapanın elinde kalır.” dedi. “Bu, bozulma için bir potansiyel.”
Hindistan’ın en geniş hücresel şirketinin, Vodafone Grubu PLC Yan Grubu, dediğine
göre anlaşılan o ki yeni kullanıcılar data kotasını kavramadı ve bu sebeple şirket onlara saati
25 cent’ten daha az bir ücretle sınırsız data satın alma tercihi sunmuş bulunmakta. Vodafo-
ne Hindistan Reklam Başkanı Sandeep Kataria “Bugün seyrin başladığı yer artık görünen o
ki sosyal mesajlaşma, YouTube ve eğlence uygulamaları; e-posta ya da sosyal medya değil.
Beş yıl önce tam tersiydi.” dedi.
31 |
Ani İlgi
App Annie’ye göre bu yıl hazirandan bu yana Hindistan’da YouTube kullanımı iki ka-
tına çıkarken, Gmail kullanımı %15 düştü. Amerika’da aynı zaman diliminde Gmail kullanımı
%13 artmışken YouTube büyümesi %48di.
Çevik Rakipler
Küresel teknoloji uzmanları, çevik rakiplerin, daha az varlıklı ve eğitimli web sörf-
çüleri için hizmeti genellikle ilk sunan oldukları gelişmekte olan pazarlardaki yerel rekabeti
izliyor.
Google’ın Bay Sengupta’sı, “Gelişmekte olan öncüler yerel ihtiyaçlara cevap veren
servisleri ve uygulamaları inşa ederken internetin geleceği için ürünler geliştiriyorlar” diyor
ve ekliyor “Gelecek nesil küresel teknoloji şirketlerinin, sanki Silikon Vadisi’ndelermişcesine,
Bangalore ya da Ho Chi Minh şehrindeki bir yerel kahve dükkanı gibi ortaya çıkma ihtimali
yüksek.”
Çin’in Lenovo Grubu’ndan bir uygulama olan SHAREit, çevrimdışı halde arkadaşla-
rının telefonlarına müzik ve film paylaşma imkanı sağlıyor, çevrimiçi olmanın maliyetinden
kaçınmak isteyen fakir kullanıcılar arasında popüler. MX Player çevrimiçi videoları çevrimdışı
izlemek için depolama sağlıyor. Hindistan’da popüler diğer bir uygulama ise Babajob, yakın
zamanda Quikr India Pvt. Ltd. tarafından satın alındı. Şoför, hizmetçi, bahçıvan gibi aylık
200$’dan az maaşlı temel mevki meslekler için iş ilanı sağlıyor. Ses ile çalışabilen basit bir
arayüz kullanıyor. Şirketin kuruculardan biri olan Vir Kashyap, “Uygulama, iş arayan sekiz
milyar kişiye ve 500,000 işverene ulaştı” dedi.
Buna karşılık, LinkedIn Corp., Hindistan’daki üst düzey işlere odaklanıyor ancak
LinkedIn Hindistan’ın başında bulunan Akshay Kothari, mavi yakalı işçilerin iş bulmalarına
yardımcı olacak yollar araştırdıklarını söylüyor. Şirket LinkedIn Lite uygulamasını piyasaya
sürdü, 2G telefon kullanan insanların da kullanabileceği daha az veri ağırlıklı bir uygulama,
“çünkü bağlantı kurabilirlik ve teknolojinin iş arayanlara engel olmamasını sağlamalıyız”.
Google, Hindistan’da belirli aramaların görünümünü değiştirdi. Yerel yıldız bir kri-
ketoyuncusunu arayın, sonuç listesinin tepesi uzun link listeleri yerine fotoğraf ve video ile
dolup taşıyor. Google’ın YouTube yapımı uygulaması Hindistan’da kullanıcıların videoları
| 32
doğrudan paylaşabilmelerini kolay hale getiriyor –data ücretlerinden ve yavaş internet hı-
zından kaçınabilmelerine yardım ediyor-.
Beş kişilik bir Google ekibi, geçtiğimiz günlerde Hindistan’ın batısındaki Maharasht-
ra eyaletinde yolculara anket yapmak için uzunca bir tren yolculuğuna çıktı. Proje müdürü
Scott Velicer tercüman vasıtasıyla “Yeni müziklere nasıl erişiyorlar?” diye sordu. “Televizyon-
da duyduğu şarkıların adını öğrenmekte zorluk çekip çekmediklerini sorun.”
Ekip, yolculara düşük doğruluklu bir prototip gösterdi: temel olarak kağıda basılmış
farklı uygulama ve talimatlar içeren telefon ekranları. Ekip, sonrasında Lonayla İstasyonu’n-
da durdu ve öğrenilenleri görüştü. Bay Velicer “Buradaki insanlar metni okumuyorlar, bu
yüzden simgelerin kolay anlaşılabilir olması gerekli.” dedi.
Apple, üretici ile sözleşme yaparak telefonları yerel olarak monte etmek, daha büyük
bir perakende şebekesini devreye sokmak ve Hintlileri hedefleyen uygulamalar için geliştirici
destek yatırımı ile iddiasını Hindistan’da yükseltmiş durumda. –Android telefonlar için de
uygun – Apple Müzik’i Amerika’dakinden daha düşük fiyatla sunmaya başladı.
Geçtiğimiz yıl Hint bankaları, basit bir kayıt sürecinin ardından teknoloji bilgisi az
kişilerin ödemelerini yapmasına ve hesaplarından telefonları vasıtasıyla para aktarmalarına
imkan sağlayan bir mobil ödeme sistemi ortaya koydu. Paytm’in, Hindistan’daki en büyük
mobil para uygulaması, Hindistan’da şu an 200 milyondan fazla kullanıcı mevcut, bu sayı
Hindistan’daki kredi kartı sahibi sayısından çok daha fazla.
Bazı fakir kullanıcılar, ön ödemeli karta para yetirmek için sigara gibi şeylerin tüke-
timinden vazgeçmek anlamına dahi gelse, data için ödeme yapmaya istekli. Telefonları için
kenara daha çok para koyan bazı müşteriler için Nestlé SA gibi şampuan ve bazı abur cubur
üreten şirketlerin satışları yön değiştirdi.
Yeni Delhi istasyonunda
yeni mevcut olan internet erişi-
minin çarpıcı etkisi, az yerde var.
Yarım milyondan fazla insan stan-
dart taşıma ücretlerinin ilan edildiği
levhaların arasından istasyonun
yollarını aşındırıyor: “40 kiloya
kadar bagajlar 60 Rupi(94 Cent)”.
İstasyonun binden fazla hamalı tak-
silere akın ederek ve hareket halin-
deki trenlere atlayarak bağırıyorlar:
“Hamal, hamal, hamal.” “Hamal
Barınağı” tabelası olan garaj boyu-
tunda bir yapıda 30 Rupi’ye roti (bir
çeşit ekmek, gözleme/bazlama) ve
dhal (bir çeşit mercimek yemeği)
yiyebilir, şekerleme yapabilir, kart
oynayabilir ve birkaç eşyalarını
kilitleyebilirler.
Kaynak: https://www.wsj.com/articles/the-end-of-typing-the-internets-next-billion-users-will-use-video-and-voice-1502116070
33 |
Çeviri: F. Betül DOKUYUCU
BİR SİNİRSEL DİYALOG MODELİ
(Google çalışanları Oriol Vinyals ve Quoc V. Le tarafından)
Sohbet verisi üzerinde eğitilmiş bir bot kurarsanız ne olur? Ve sadece konuşma
verileri ile, alanı anlamaya yönelik hiçbir programlama yapılmadan, çok fazla ama çok
fazla veri kullanılarak basit yaklaşımla üretilmiş bir bot? 2015 yılında Oriol Vinyals ve
Quoc Le tarafından oluşturulmuş konuşma modeli, kural tabanlı diğer geleneksel bot-
lardan farklı olarak bir konuşma motorunu eğitmek için seq2seq yazılım iskeletine daya-
lı basit bir yaklaşım sunuyor.
Konuşma modelinin, doğal dilin anlaşılması ve yapay zeka gibi konular için önemli bir
yeri vardır. Daha önceden de konuyla alakalı yaklaşımlar olsa da genellikle -uçak bileti rezer-
vasyonu gibi- belirli alanlarla sınırlandırılmış ve el ile hazırlanmış kurallara tabi tutulmuştur.
Vinyals ve Le makalelerinde, konuşma modelinin bu rolü için, yakın zamanda önerilen “di-
ziden diziye” yapısının kullanıldığı basit bir yaklaşım sunuyor. Model, bir diyalogdaki önceki
cümle veya cümlelerden bir sonraki cümleyi tahmin ederek diyalog kuruyor. Modeli güçlü
kılan şey, uçtan uca eğitilebilmesi ve böylece el ile yazılmış kurallara daha az ihtiyaç duyul-
masıdır. İlk iddiaları; modelin -yanlış amaç fonksiyonuna ayarlanmasına rağmen- hem alana
özgü bir veri kümesinden hem de film altyazılarının büyük ve karmaşık bir veri setinden ilgili
bilgiyi edinme kabiliyetine sahip olduğu şeklindedir. Model, bilgi teknolojileri destek hattına
özel bir veri setindeki diyaloglar ile teknik bir probleme çözüm bulabilir. Film altyazılarının
karmaşık ve belirli bir alan sınırlaması olmayan veri setinde ise sağduyu mantığının basit
biçimlerini uygulayabilir. Beklendiği gibi, modelin en sık düştüğü hatanın ise tutarsızlık ol-
duğu tespit edilmiştir. Bu model için kullanılan yazılım iskeletinin (framework) en büyük
avantajlarından birisi de; - ülkemizde henüz bir karşılığı olmayan- feature engineering’e
(öznitelik mühendisliği) çok az ihtiyaç duymasıdır. Öznitelik, makine öğrenmesi ve veri
madenciliği alanında kullanılan, gözlemlenen olgunun ölçülebilir bir niteliği anlamına
gelen bir terimdir. Öznitelik mühendisliği ise makine öğrenme algoritmalarını işlevsel
hale getiren özellikler oluşturmak için alan bilgilerinin kullanılması sürecidir. Yazıda kul-
lanılan ve Türkçe karşılığı olmayan bir diğer terim de perplexity (karmaşıklık) ölçüsüdür.
Perplexity; -enformasyon teorisinde- olasılık dağılımı veya olasılık modelinin, bir örneği
ne kadar iyi tahmin ettiğinin bir ölçümüdür. Mevcut doktora tezlerinde çevrilmeden
kullanıldığı için bu yazıda da çevrilmeden kullanılmıştır.
GİRİŞ
Yapay sinir ağlarının uçtan uca eğitimindeki gelişmeler ile; ses tanıma, bilgisayar
görüşü ve dil işleme gibi birçok alanda kayda değer ilerlemeler sağlanmıştır. Son çalışma-
lar; sinir ağlarının sadece sınıflandırma için değil, karmaşık yapıları diğer karmaşık yapılara
eşleştirmek için kullanılabileceğini de göstermektedir. Bunun bir örneği, doğal dilin anlaşıl-
masında direkt uygulamaları olan “bir dizinin bir diziyle eşleştirilmesi” görevidir. Bu yazılım
iskeletinin en büyük avantajlarından birisi; son derece ileri eşleştirmeler yaparken öznitelik
mühendisliğine alana özgü olmaya çok az ihtiyaç duymasıdır.
| 34
Kanaatimizce, bu avantaj araştırmacılara alan bilgisinin kolay erişilebilir olmadığı
veya modellemenin çok zor olduğu alanlarda çalışma imkanı sağlayacak. Diyalog modeli,
sorgular ve yanıtlar arasında eşleştirme gerektirdiğinden bu formülasyondan direkt olarak
yararlanabilir. Bu eşleştirmenin kompleks olması nedeniyle, sohbet modellemesi daha önce-
leri alanı çok dar olacak şekilde ve büyük ölçüde öznitelik mühendisliğinin taahhüdü altında
tasarlanmıştır. Bu çalışmada, tekrarlanan ağlardan yararlanarak konuşma görevi modeline
önceki cümle ile sonraki cümleyi tahmin etme görevi verip deneyler yaptık. Bu yaklaşımın,
konuşmalara akıcı ve doğru yanıtlar üretmek konusunda şaşırtıcı derecede iyi olduğunu
tespit ettik. Modelimizi, BT destek hattı görüşmelerinin olduğu bir veri setindeki sohbet
oturumları üzerinde test ettik ve modelin zaman zaman sorunu izleyebildiğini ve kullanıcıya
yararlı bir cevap vereceğini bulduk. Aynı zamanda modeli, hacimli bir film altyazısı veri se-
tinden elde edilen konuşmalar ile de denedik ve doğal bir sohbeti sürdürebildiğini ve bazen
basit sağduyuya dayalı akıl yürütme yöntemleri uygulayabildiğini bulduk. Her iki durumda
da tekrar eden ağlar, n-gram modele kıyasla daha iyi perplexity elde eder ve önemli uzun
menzilli korelasyonları yakalarlar. Niteliksel açıdan değerlendirildiğinde, modelimiz zaman
zaman doğal konuşmalar üretebilir durumdadır.
İLGİLİ ÇALIŞMA
Yaklaşımımız, dizileri dizilere haritalamak için sinir ağlarını kullanmayı öneren son
çalışmaya dayanıyor. Bu yazılım iskeleti sinirsel makine çevirisi için kullanılmıştır ve WMT’14
veri kümesindeki İngilizce-Fransızca ve İngilizce-Almanca çeviri görevlerinde gelişmeler
kaydetmiştir. Ayrıştırma ve resim açıklama gibi diğer görevler için de kullanılmıştır. Vanilya
RNN’lerin kaybolan gradyanlardan muzdarip olduğu bilindiği için, çoğu araştırmacı, LSTM
(Long short-term memory) tekrarlayan sinir ağı varyantlarını kullanmaktadır. Yaptığımız
çalışmalar, tekrarlayan sinir ağlarının doğal dil için oldukça etkili modeller olduğunu göste-
ren sinirsel dil modellemesinin son başarısından da ilham almıştır. 2015 yılında Sordoni (ve
diğerleri) ve Shang (ve diğerleri) çalışmalarında, kısa konuşmalardaki diyalogları modelle-
mek için tekrarlayan sinir ağları kullandı (Twitter tarzı sohbetler üzerinde denendi). Botlar
oluşturmak ve konuşma araçları, son 10 yıldır pek çok araştırmacının peşine düştüğü bir
konu olmuştur. Bununla birlikte, bu sistemlerin çoğunda çok aşamalı oldukça karmaşık bir
işleme hattı gereklidir. Çalışmamız, alan bilgisinden yoksun olan problemlerde uçtan-uca bir
yaklaşım önererek konvansiyonel sistemlerden ayrılıyor. Prensipte, aday yanıtlardan oluşan
bir listeyi yeniden derecelendirilmesi için diğer sistemler ile birleştirilebilir fakat bizim çalış-
mamız bazı bağlamda verilen cevabın olasılığını en yüksek düzeyde tutacak şekilde eğitilmiş
olasılıkçı bir model tarafından cevaplar üretilmesine dayanmaktadır.
MODEL
Yaklaşımımız Sutskever (ve diğerleri, 2014)’de anlatılan diziden diziye (seq2seq) mo-
delini kullanmaktadır. Model tekrar eden bir sinir ağı üzerine kuruludur. Tekrarlayan sinir ağı,
tek seferde girdi dizisini tek bir token okur ve çıktı dizisini tek seferde bir token olarak tah-
min eder. Eğitim sırasında gerçek çıktı dizisi modele verilir, böylece öğrenme geri yayılımla
gerçekleştirilebilir. Model, -içeriği göz önüne alındığında- doğru dizinin çapraz entropisini
en üst düzeye çıkaracak şekilde eğitilmiştir. Çıkarımda bulunma safhası esnasında, doğru
çıktı dizisinin gözlemlenmediği durumlarda, kısaca bir sonraki çıktıyı tahmin edebilmesi için
öngörülen çıktı türünü girdi olarak göndeririz. Bu doyumsuz bir yaklaşımdır. Beam search’ün
kullanımı ve önceki adımdan sonrakine geçerken birkaç aday göndermek daha az açgözlü
bir yaklaşım olacaktır. Tahmini dizi, dizinin olasılığına dayanarak seçilebilir.
Somut olarak, iki turu olan bir konuşma gözlemlememiz gerekiyor: ilk kişi “ABC” diyor ve
diğeri “WXYZ” diye yanıtlıyor.
35 |
Şekil 1 - "diziden diziye" (seq2seq) framework'ünün sohbet modellemesi için kullanılması
Tekrarlayan bir sinir ağı kullanabilir ve yukarıda Şekil 1’de gösterildiği gibi “ABC”yi
“WXYZ” ile eşleştirmek için eğitim verebiliriz. Dizinin son sembolü olan “<eos>” sembolü
ile karşılaştığında modelin gizli modu düşünce vektörü olarak görülebilir çünkü cümle ve
düşünce olan “ABC”nin bilgilerini saklar. Bu modeli güçlü kılan şey basitliği ve genelliğidir.
Modelimizi otomatik çeviri, soru cevaplama ve yapısında büyük değişiklikler olmamış diya-
loglar için kullanabiliriz.
Bununla birlikte; seq2seq gibi bir model, çeviri gibi daha kolay görevlerden farklı ola-
rak, bazı bariz basitleştirmeler nedeniyle diyalog modelleme sorununu başarıyla “çözemez”.
Optimize edilen amaç işlevi; genellikle uzun vadeli olan ve bir sonraki adımı öngörmekten
ziyade bilgi alışverişine dayalı insan iletişimi tarafından gerçekleştirilen asıl amaç işlevini
yakalamıyor. Tutarlılığı sağlayacak bir modelin olmayışı ve genel dünya bilgisi, tamamen
gözetimsiz bir modelin bariz kısıtlamalarıdır.
VERİ SETİ
Denemelerimizde iki veri kümesi kullandık: sınırlı alanlı bilişim teknolojileri destek
hattı - sorun giderme veri seti ve alan sınırlaması olmayan film altyazıları veri seti. İki veri
kümesinin ayrıntıları aşağıdaki gibidir.
| 36
ama ikisinde birden görünmeyecek şekilde yapılır. Önceki veri setinin aksine, OpenSubtitles
oldukça geniş ve karmaşık. Çünkü ardışık cümleler aynı karakter tarafından söylenmiş ola-
bilir. Filmlerin kapsamı göz önünde bulundurulduğunda, bu konuşma veri seti; teknik sorun
giderme veri setine kıyasla alan sınırlamasının neredeyse olmadığı bir veri setidir.
DENEYLER
Bu bölümde, her iki veri kümesinin deney sonuçlarını açıklıyoruz. Test kümesindeki
modelin perplexity’si olan oldukça nesnel ölçü sunuyoruz. Ayrıca, eğittiğimiz sistemle olan
etkileşimlerin bazı örneklerini gösteriyoruz.
37 |
Bilgisayar: Şunu deneyin.
Bilgisayar: <URL> sayfasına gidin ve adınızı ve şifrenizi girin.
İnsan: Yaptım.
Bilgisayar: <İSİM> ile oturum açmayı deneyin ve şu anda çalışıp çalışmadığını
kontrol edin.
İnsan: Evet artık çalışıyor!
Bilgisayar: Harika!
Bilgisayar: Yardım edebileceğim başka bir şey var mı?
İnsan: Hayır, bu çok işime yaradı.
Bilgisayar: Siz <İSİM>’den başkasınız.
Bilgisayar: İyi geceler.
(<URL> tabi ki VPN erişimi hakkında bilgi içeriyordu.)
39 |
Bilgisayar: can we do a hangout (???)
Bilgisayar: ?
İnsan: Evet
Machine: <anonymized hangout instructions and verifications>
İnsan: Süper, hallettim. (böyle iyiyim)
Bilgisayar: Bu nasıl iyi görünüyor?
Bilgisayar: Devam edip bu sohbeti kapatacağım.
Bilgisayar: Sağlıcakla.
İnsan: Güle güle.
Bilgisayar: Güle güle.
OpenSubtitles Deneyleri
Gradyan kırpma ile AdaGrad kullanarak iki katmanlı bir LSTM’yi eğittik. LSTM’nin
her katmanı 4096 bellek hücresine sahip ve en sık kullanılan 100.000 kelimeden oluşan bir
kelime haznesi oluşturduk. Softmax’ı hızlandırmak için, bilgileri sınıflandırıcıya vermeden
önce hafıza hücrelerini 2048 doğrusal birime ayırdık. Neticede, doğrulama kümesindeki tek-
rarlayan modelin perplexity’si 17’dir. Düzeltilmiş 5 gramlık modelimizin perplexity’si 28’dir.
İlginç bir şekilde, Bahdanau (ve diğerleri, 2014)’nun soft dikkat mekanizmasının eklenmesi,
ne eğitim ne de doğrulama setlerinin perplexity’tesini kayda değer bir şekilde arttırmadı.
Perplexity objektif değerlendirmesine ilaveten, tekrar eden basit modelimiz genelliklemakul
cevaplar üretir. İşte, filmlerden elde edilmiş OpenSubtitles’ın karmaşık fakat geniş veri seti
ile eğitim almış modelimizin kabiliyetlerini test etmemizi sağlayacak örnek birkaç soru-ce-
vap çifti:
Konuşma 1: Temel
İnsan: Merhaba!
Bilgisayar: Merhaba!
İnsan: Nasılsın?
Bilgisayar: İyiyim.
İnsan: İsmin nedir?
Bilgisayar: Ben Julia.
İnsan: Ne zaman doğdun?
Bilgisayar: 20 Haziran.
İnsan: Hangi yılda doğdun?
Bilgisayar: 1977.
İnsan: Nerelisin?
Bilgisayar: Çok uzaklardanım.
| 40
İnsan: Erkek misin, kadın mı?
Bilgisayar: Kadınım.
İnsan: Neden buradayız?
Bilgisayar: Emin değilim.
İnsan: Tamam, güle güle!
Bilgisayar: Güle güle.
İnsan: Sonra görüşürüz.
Bilgisayar: Güle güle.
41 |
Bilgisayar: Sanırım üç.
İnsan: Çıyanların kaç bacağı vardır?
Bilgisayar: Sekiz.
İnsan: Gökyüzü ne renktir?
Bilgisayar: Mavi.
İnsan: Su ne renktir?
Bilgisayar: Su.
İnsan: Kanın rengi nedir?
Bilgisayar: Morarmış bir gözle aynı renktedir.
İnsan: Bir yaprak genelde hangi renktedir?
Bilgisayar: Yeşil bir yaprak.
İnsan: Sarı bir arabanın rengi nedir?
Bilgisayar: Sarı.
İnsan: İki artı iki kaçtır?
Bilgisayar: Dört.
İnsan: On eksi iki kaçtır?
Bilgisayar: Yetmiş iki.
Konuşma 5: Ahlak
| 42
İnsan: Ahlak nedir?
Bilgisayar: İnsanlığı güçlendiren, entelektüelliğin özü.
İnsan: Ahlaksız nedir?
Bilgisayar: Çocuğunun olduğu gerçeği.
İnsan: Ahlaklılık nedir?
Bilgisayar: Özveri nedir?
İnsan: Özverinin tanımı nedir?
Bilgisayar: Tanrıya inanmıyorsan bilmiyorsundur.
İnsan: Tamam. Ahlaklılığın tanımı nedir?
Bilgisayar: Gerçek şu ki sen tanrının yüceliğine inanmıyorsun.
İnsan: Bana ahlaklılığın tanımını yap, kızmaya başlıyorum!
Bilgisayar: Filozof olmaktan utanmıyorum!
İnsan: Bana ahlaklılığın tanımını yap.
Bilgisayar: Benim etik değerlerim yok.
İnsan: Bak, yardıma ihtiyacım var. Ahlaklılık hakkında daha çok şey öğrenmeliyim.
Bilgisayar: Etik ne demek bilmiyorum.
İnsan: Cidden, ahlaklılık nedir?
Bilgisayar: Yaşamanın tanımı nedir?
İnsan: Yaşamanın ahlaklılıkla ne alakası var?
Bilgisayar: Sen polis değilsin.
İnsan: Tamam, nasıl ahlaklı davranacağımı öğrenmem lazım.
Bilgisayar: Sana nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.
İnsan: Ahlaklılıkla etik aynı şey mi?
Bilgisayar: Evet bayım.
İnsan: Ahlaksız olmak için neler yapmalıyım?
Bilgisayar: Bilmiyorum.
İnsan: Ahlaklı davranışlarla ilgili bana bazı örnekler ver.
Bilgisayar: Ben ahlak uzmanı değilim.
İnsan: Tamam, ahlaklılık?
Bilgisayar: Bütünlük.
İnsan: Bütünlük nedir?
Bilgisayar: Özür dilerim, başka ne diyeceğimi bilemiyorum.
İnsan: Ahlaklı ol!
Bilgisayar: Adam ol!
İnsan: Ahlak ve etik hakkındaki konuşmamızı gerçekten sevdim...
43 |
Bilgisayar: Ve felsefi şeyler konuşacak havamda olmamamı.
İnsan: Sen ne hakkında konuşmak istersin?
Bilgisayar: Hiçbir şey.
Konuşma 6: Fikirler (Sorulan kişiye cevap olarak kişi zamirlerini (He/She/It) nasıl
kul landığına dikkat edin.) Hepsini doğru kullanmış.
İnsan: Tesla hakkında ne düşünüyorsun?
Bilgisayar: İyi bir yol gösterici.
İnsan: Bill Gates hakkında ne düşünüyorsun?
Bilgisayar: İyi bir adam.
İnsan: Messi hakkında ne düşünüyorsun?
Bilgisayar: Harika bir futbol oyuncusu.
İnsan: Kleopatra hakkında ne düşünüyorsun?
Bilgisayar: Ah, kraliçeliğe çok uygun biri.
İnsan: Elizabeth dönemi İngiltere’si hakkında ne düşünüyorsun?
Bilgisayar: Harika bir yerdi.
Modelin, bilgileri hatırlayabilmesi, bağlamları anlaması, geleneksel işleme hatların-
daki karmaşıklık olmadan sağduyu ile akıl yürütme yapabilmesini motive edici bulduk. Bizi
şaşırtan şey; modelin, bunu kelime vektörlerindeki parametreler haricinde herhangi bir açık
bilgi gösterim bileşeni olmadan yapıyor olmasıdır. Belki de pratikte en anlamlı olan, modelin
yeni sorulara genelleme yapabiliyor olmasıdır. Başka bir deyişle, sadece soruyu var olan veri
tabanıyla eşleştirerek bir cevap aramaz. İşin aslı, yukarıda verilen soruların çoğu -ilk konuş-
ma haricinde- eğitim setinde yer almamaktadır. Bununla birlikte, bu modelin başlıca deza-
vantajlarından biri; yukarıda görülebileceği gibi sorularımıza yalnızca basit, kısa ve bazen
yetersiz cevaplar vermesidir. Belki de daha sorunlu bir dezavantajı ise modelin tutarlı bir
kişilik yakalayamamış olmasıdır. Gerçekten de, birebir aynı olmayan fakat semantik olarak
benzer sorular sorarsak, cevaplar bazen tutarsız olabilir. Bu durum, modelimizin basitliği
ve deneylerimizde kullanmış olduğumuz veri kümesi nedeniyle öngörülmüştür. Aşağıdaki
konuşma bu başarısızlığı göstermektedir:
Son olarak, kural tabanlı diğer geleneksel botlar ile bir karşılaştırma olarak, testimiz-
deki bazı sorulara Cleverbot1’in çıktısını sağlıyoruz. (http://www.cleverbot.com/)
| 44
İnsan: Takipçi misin lider mi?
Cleverbot: Hayır!
İnsan: Benim adım David. Benim adım ne?
Cleverbot: Kaç yaşındasın David?
İnsan: Benim adım John. Benim adım ne?
Cleverbot: John.
İnsan: Zeki olmanın amacı nedir?
Cleverbot: Hayatın amacı Tanrıyı ve insanları sevmektir.
İnsan: Gökyüzü mavi midir siyah mı?
Cleverbot: Ben 200 yaşındayım.
İnsan: Sarı bir arabanın rengi nedir?
Cleverbot: Kahverengi.
İnsan: Bir yaprak genelde hangi renktedir?
Cleverbot: Buzdolabındaki elma hangi renktedir?
İnsan: Hayatın amacı nedir?
Cleverbot: Benim amacım türümü ilerletmek, insanoğlunun neslinin devamının
yaşamını kolaylaştırmak da denilebilir.
İnsan: Tesla hakkında ne düşünüyorsun?
Cleverbot: Ben Tesla’yım.
İnsan: Kleopatra hakkında ne düşünüyorsun?
Cleverbot: Havalı olan şey havalıdır.
İnsan: Elizabeth dönemi İngiltere’si hakkında ne düşünüyorsun?
Cleverbot: Onu severim. Sen sever misin?
İnsan: Bill Gates hakkında ne düşünüyorsun?
Cleverbot: Hadi Link hakkında konuşalım.
İnsan: Ahlak nedir?
Cleverbot: Ahlaklılık, standart doğru veya iyi olan davranışlarla uyumluluk gösterme
niteliğidir.
İnsan: Ahlaksızlık nedir?
Cleverbot: Sistetic yaşamın amacı nedir?
İnsan: Kedilerin kanatları var mıdır?
Cleverbot: Kocanın ismi ne?
İnsan: Skywalker kimdir?
Cleverbot: Onlardan iki tane var. Anakin Skywalker ve Luke Skywalker, iki karakter
de Star Wars serisinden.
İnsan: Kedilerin kaç bacağı vardır?
45 |
Cleverbot: Bir karınca.
İnsan: Çıyanların kaç bacağı vardır?
Cleverbot: Çıyanların bacak sayısı otuz ile iki yüz arasında farklılık gösterir.
İnsan: Mesleğin nedir?
Cleverbot: Ruh sağlığı alanında çalışıyorum.
İnsan: Ne yaparsın?
Cleverbot: Mesleğim yok.
Öne çıkan bir araştırma problemi, modellerin kalitesini nesnel olarak nasıl ölçebi-
leceğimizdir. Biz de bu sebeple, denetlemeyi manuel olarak ve perplexity’yi hesaplayarak
yaptık. Yine de her ikisini kullanmanın da bariz dezavantajları vardır.
TARTIŞMA
Biz bu yazıda, bir konuşma motorunu eğitmek için seq2seq yazılım iskeletine dayalı
basit bir dil modelinin kullanılabileceğini gösteriyoruz. Mütevazı sonuçlarımız, modelin; ba-
sit ve temel konuşmalar yapabileceğini ayrıca karmaşık ancak alan sınırlaması olmayan bir
veri setinden bilgiyi çıkarabildiğini göstermektedir. Modelin belirgin sınırlamaları olmasına
rağmen; hiçbir kural içermeyen, tamamen veri odaklı bir yaklaşımın pek çok soru türünde
oldukça doğru yanıtlar üretebiliyor olması bizi şaşırttı. Bununla birlikte, modelin gerçekçi
konuşmalar yapabilmesi için önemli değişiklikler gerekebilir. Pek çok sınırlamanın yanında,
tutarlı bir kişilik eksikliği, sistemimizin Turing testini geçmesini zorlaştırıyor.
REFERENCES
- Bahdanau, D., Cho, K., and Bengio, Y. Neural machine - Shang, L., Lu, Z., and Li, H. Neural responding machi-
translation by jointly learning to align and translate. ne for short-text conversation. In Proceedings of ACL, 2015.
arXiv preprint arXiv:1409.0473, 2014. - Sordoni, A., Galley, M., Auli, M., Brockett, C., Ji, Y., Mit-
- Bengio, Y., Ducharme, R., Vincent, P., and Janvin, C. A chell, M., Gao, J., Dolan, B., and Nie, J.-Y. A neural network
neural probabilistic language model. The Journal of Machine approach to context-sensitive generation of conversational
Learning Research, 3:1137–1155, 2003. responses. In Proceedings of NAACL, 2015.
- Hochreiter, S. and Schmidhuber, J. Long short-term me- - Sutskever, I., Vinyals, O., and Le, Q. V. Sequence to sequ-
mory. Neural Computation, 1997. ence learning with neural networks. In NIPS, 2014.
- Jean, S., Cho, K., Memisevic, R., and Bengio, Y. On using - Tiedemann, J. News from OPUS - A collection of multi-lin-
very large target vocabulary for neural machine transla tion. gual parallel corpora with tools and interfaces. In Nicolov,
CoRR, abs/1412.2007, 2014. N., Bontcheva, K., - Angelova, G., and Mitkov, R.(eds.),
- Jurafsky, D. and Martin, J. Speech and language proces- Recent Advances in Natural Language Process İng , volume
sing. Pearson International, 2009. V, pp. 237–248. John Benjamins, Amsterdam/Philadelphia,
- Kalchbrenner, N. and Blunsom, P. Recurrent continuous Borovets, Bulgaria, 2009. ISBN 978
translation models. In EMNLP, 2013. 90 272 4825 1.
- Lester, J., Branting, K., and Mott, B. Conversationala- - Turing, A. M. Computing machinery and intelligence.
gents. In Handbook of Internet Computing. Chapman & Mind, pp. 433–460, 1950.
Hall, 2004. - Vinyals, O., Kaiser, L., Koo, T., Petrov, S., Sutskever, I., and
- Luong, T., Sutskever, I., Le, Q. V., Vinyals, O., and Zarem- Hinton, G. Grammar as a foreign language.
ba, W. Addressing the rare word problem in neural machine arXiv preprint arXiv:1412.7449, 2014a.
translation. arXiv preprint arXiv:1410.8206, 2014. - Vinyals, O., Toshev, A., Bengio, S., and Erhan, D. Show and
- Mikolov, T. Statistical Language Models based on Neural tell: A neural image caption generator.
Networks. PhD thesis, Brno University of Technology, 2012. arXiv preprint arXiv:1411.4555, 2014b.
- Mikolov, T., Karafi ́at, M., Burget, L., Cernock `y, J., and - Will, T. Creating a Dynamic Speech Dialogue. VDM Verlag
Khudanpur, S. Recurrent neural network based language Dr, 2007.
model. In INTERSPEECH, pp. 1045–1048, 2010.