You are on page 1of 135

ilahiyat

28

DR. ILYAS CANIKLI

HADÎSLERE GÖRE
YÖNETİCİLERE İTAATİN SINIRLARI
İI.YAS CANİKLİ, S a m s u n / T e m i e / K a r a y o n c a Köyü'ncle doj;du C1966). Ankara Üni­
versitesi İlahiyat Fakültesi'nden m e z u n oklu (1991). Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü T e m e l İslâm Bilimleri Hadis Anabilim Dalı'nda m a s t e r v e d o k ­
tora yaptı v e Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan adlı yüksek lisans (.1996)
v e Hilâfet Kavramıyla İlgili Hadislerin Tetkiki isimli d o k t o r a tezini hazırladı.
(2004). Antalya/Elmalı (1991-1992), A n k a r a / M a m a k (1992-1998) v e d a h a s o n r a
Van İ m a m Hatip Lisesinde Y e d e k Sulsay Ö ğ r e t m e n olarak g ö r e v yaptı. (2000-
2001). Din Öğretimi G e n e l Müdürlüğü, Ders Kitapları v e P r o g r a m Geliştirme Şu-
besi'nde ç a l ı ş m a y a başladı (1S>98). Y a z a n n b u g ü n e k a d a r y a y ı m l a n a n kitap v e
makaleleri şunlardır: İ m a m Hatip Li.seleri için Hadis Ders Kitabı-I, Eğit-San Y a y ı n ­
lan, ( A n k a r a 1996, A d e m SOLMAZ ile birlikte); İ m a m Hatip Liseleri için Hadis
Ders Kitabı-II, Eğit-San Yayınları, (Ankara 1997, A d e m SOLMAZ ile birlikte); Ye­
ni Türkiye Delhi'sinde "Kur'an'da v e Hz. P e y g a m b e r ' i n Öğretilerinde İ n a n ç v e
İnandığını Y a ş a m a Hürriyeti" adlı m a k a l e (Temmuz-Ağu.stos 1S)98); ayrıca yazarın
y a y ı m a hazır makaleleri d e bulunmaktadır.

İlahiyat
Araştırma-İnceleme 28

Dr. İlyas Canilcli


Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

ISBN 975-6666-65-X

1. Basicı: Temmuz 2004

AVRASYA Yay. Rek. Mat. Eğt. ve Tur. Tic. Ltd. Şti.

Son 01<uma: İlyas Canikli


Dizgi: Mustafa Oktay Gamga
Sayfa Düzeni; islâmiyât
Kapak: Nunillah Özbay
Baskı: Erek Ofset O (312) 342 31 01

İlahiyat
Dr. Medilıa Eldem Sokak 41/12 06420 Kızılay ANKARA
tel.: O (312) 433 24 65 tel. ve faks: O (312) 433 66 68
e-posta: ldtabiyat@yahoo.com
HADISLERE GÖRE
YÖNETİCİLERE İTAATİN SINIRLARI

DR. ILYAS CANIKLI

ANKARA 2004
Bu naçiz eseri,
yetişmem için her türlü fedakârlığı gösteren
anneme ve bahama
ithaf ediyonım.
İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR 7

ÖNSÖZ 9
Araştırmanın Önemi ve Amacı 11
Araştırmanın Metodu 12

GİRİŞ [13-17]
Kıır'an'da "Ulu'l-Emr" Kavramının İhtiva Ettiği Anlamlar 13
1. "Ulu'l-Emr" Hakkında İleri Sürülen Görüşlerin
Kısaca Değerlendirilmesi l6

BİRİNCİ BÖLÜM
SORUMLULUK ANLAYIŞININ YÖNETİME YANSIMASI (19-28]
1. Bir Halife Olarak İnsanın Görevi 21
2. Sorumluluk Kavramının Kapsadığı Alanlar 25

İKİNCİ BÖLÜM
YÖNETEN ve YÖNETİLENLERİN KARŞILIKLI SORUMLULUKLARI .... [29-74]
1. Yöneticilerde Bulunması Gereken Özellikler 29
1.1. "Ehliyet Sahibi" Olması 29
1.2. Halkın Mesuliyetini Taşıması 33
1.3. İstişareyi Her Hususta Uygulaması 35
1.4. Adil Davranışlar Ortaya Koyıruısı 42
1.5. Her Hususta Dürüst Olması (Doğru Sözlü Olması) 49
1.6. Rüşvete ve Haksız Kazanç Yollarına Karşı Mücadele Etmesi .. 53
1.7. Maslahata Uygun Davranış İçinde Olması 56
1.8. Vazifeyi Ehline Vermesi 59
2. Yönetilenlerde Bulunması Gereken Özellikler 67
2.1. Yöneticinin Allah'a Bağlılığı ve İtaat İlişkisi 68
2.2. Yöneticinin Meşru İşlerde Desteklenmesi 70

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YÖNETİCİLERE İTAATLE İLGİLİ
RİVAYETLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve
BU ÇERÇEVEDE İLERİ SÜRÜLEN GÖRÜŞLER 175-118)
1. İtaatin Belli Şanlarda Zorunlu Olduğunu Ortaya Koyan
Rivayetlerin Değerlendirilmesi 75
2. Her Durumda İtaatin Devam Edeceğine Dair
Rivayetlerin Değerlendirilmesi 79
3. Yöneticilere İtaatle İlgili İslâm Alimlerinin Görüşlerinin
Değerlendirilmesi 98
3.1. Klasik Dönem İslâm Alimlerinin Görüşleri 98
3.1.1. HaneRlerin Görüşü 101
3.1.2. Mâlikîleriıı Görüşü 104
3-1.3. Şâfiîlerin Görüşü 105
3.1.4. Hanbelîlerin Görüşü 107
3.1.5. Şia'nın Görüşü 109
3.1.6. Haricîlerin Görüşü 111
3.1.7. Zahirîlerin Görüşü 112
3.1.8. Mu'tezilenin Görüşü 113
3.2. Günümüz İslâm Alim ve Düşünürlerinin Yöneticilere
İtaatle İlgili Görüşleri 115

SONUÇ: GENEL DEĞERLENDİRME [119-1231

BİBLİYOGRAFYA [125-1331
KISALTMALAR

a.g.e. Adı g e ç e n eser


a.g.m. Adı g e ç e n makale
A.Ü.İ.F.D. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Ay. Aynı yer
bkz. Bakınız
C. Cilt
(c.c.) Celie Celâluhû
H. No Hadis No
m. Mîiâdî
s. Sayfa
sad. Sadeleştiren
(s.a.v.) Sallallâhu Aleyhi v e Sellem
Tere. T e r c ü m e eden
Thk. Tahkîk
t.y. Basım tarihi yok
ö. Ölüm tarihi
ÖNSÖZ

amd, âlemlerin Rabbı Allah ( c . c . ) ' a , salât v e selâm Hz. Mu-


H h a m m e d (s.a.v.) ve O'na tâbi olanlara olsun.
Hayatını İslâm'a g ö r e tanzim e t m e k isteyen Müslümanlar, zi­
hinlerinde tasavvur etmiş oldukları şeylerin v e yapmış oldukları
fiillerin İslâm'a uygunluk arz etmesini zorunlu görmektedirler.
Bu bağlamda Müslümanların referans alacakları kaynakların ba­
şında Kur'an ve Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in sahih sünneti gelmek­
tedir. Bir mesele hakkında İslâm'ın bakış açısını ortaya koymak
için bu iki ana kaynağın öğretileri inanan bir insan için ç o k bü­
yük önemi haizdir. Bundan dolayı hangi konu olursa olsun, ele
alınıp incelenmek isteniyorsa bu iki kaynağın Kur'an başta ol­
mak üzere dikkate alınması gerekmektedir.
Şüphesiz İslâm dünyasında v e Türkiye'de yöneten-yönetilen
ilişkilerini İslâmî açıdan ele alan birtakım kısmî çalışmalar yapıl­
mış duaımdadır. Bu çalışmalarda ya konu ç o k geniş ele alınmış,
veyahut da ç o k yoğun tarihî bilgiler içinde okuyucu boğulmuş­
tur. B u n d a n dolayı mesele hakkında tam bir görüş sahibi olmak
ve buna g ö r e hareket etme imkânı da ortadan kalkmaktadır. Bu
araştırmanın daha ö n c e d e n bu konudaki çalışmalardan farkı;
geçmişi olduğu gibi aktarmaktan ziyade, konuyla ilgili bize ge­
len rivayetlerin tarihî bilgilerle karşılaştırılarak, tenkitçi ve a n a ­
lizci bir yaklaşım içinde ele alınmasıdır. Bu yapılırken de, ana
kriter olarak Kur'an ve herkes tarafından kabule şayan olan sa­
hih sünnet esas alınmıştır.
Genel olarak bu çalışmada yöneten-yönetilen ilişkileri ele alı­
narak, yönetenin ve yönetilenin birbirlerine karşı vazifelerinin
neler olduğunun tespiti hedeflenmiş, bunun neticesinde de, ita­
atin hangi durumlarda devam e d e c e ğ i ya da ortadan kalkacağı
vurgulanmaya çalışılmıştır. A m a ç s a d e c e resmî d ü z e y d e y ö n e ­
ten-yönetilen ilişkilerini ele almak değil, siyasî ve dinî c e m a a t
10 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

grupları içerisindeki yöneten-yönetilen ilişkileri d e dahil olmak


üzere görülen olumsuzlukların ç ö z ü m ü n e katkıda bulunmak, bu
konuda sağlıklı bir İslâmî anlayış geliştirmektir. Bu olumsuzluk­
ların başında, tek yanlı olarak s a d e c e yönetilen kesimden iste­
nen itaat e t m e meselesi gelmektedir. Kanaatimizce itaatin bu
kadar geniş bir sahada ele alınmasının sebebi, "Ulu'l-Emr" kav­
ramının ç o k geniş anlamlar ihtiva etmesidir. Bu kavram ç e r ç e ­
vesinde itaatin oluşması için gerekli şartların neler olduğu husu­
su göz önünde bulundurulmuştur.
Beni bu çalışmaya teşvik eden ve bu hususta değerli fikirlerini
esirgemeyen tez danışmanım saygı değer h o c a m Doç.Dr. M.
Hayri KIRBAŞOĞLU'na ve bölümün diğer hocalarına teşekkürü
bir b o r ç bilirim.
Çalışmak bizden, başarı Allah'tandır.

İlyas CANİKLİ
Ankara 1 9 9 6
Araştırmanın Önemi ve Amacı

ünnî İslâm düşüncesinde, idarecilere mutlak itaat şeklinde te­


S zahür e d e n anlayışın, İslâm ülkelerinin geri kalmasından tu­
tun da, insan haklarında görülen zaaflara kadar pek ç o k olum­
suzlukların temel sebebi olduğu düşünülebilir. Bu konu bugün
de, İslâm toplumlarında ciddî sıkıntılar d o ğ u r m a y a d e v a m et­
mektedir. Genelde bütün dünya toplumlarında bir çalkantının
yaşandığı g ü n ü m ü z d e , bu ve b e n z e r problemlerin İslâmî açıdan
incelenmesi v e sağlıklı bir ç ö z ü m e kavuşturulması toplumsal is­
tikrar açısından büyük bir ö n e m taşımaktadır. Ayrıca bu konuy­
la ilgili olarak, İslâm'a ve Müslümanlara yöneltilen eleştirilerin
ç ö z ü m e kavuşturulabilmesi için d e bu tür çalışmaların yapılma­
sının gerekliliği ortadadır.
Araştırma neticesinde a m a ç , gerek klasik kitaplarda yer alan ve
gerekse tarihin çeşitli devirlerinde ortaya konulan yöneten-yöne­
tilen ilişkilerini, Kur'an ve sahih sünnet çerçevesinde ele alıp, ita­
atin sınırı hakkında sağlıklı bir anlayış oluşturmaya çalışmaktır.
Toplumsal hayatın mahiyeti gereği, tarihin ilk dönemlerinden
beri daima yöneten ve yönetilenler arasındaki ilişki en hararetli
tartışmalara s a h n e olmuştur. Y ö n e t i m biçimlerindeki değişiklik­
lere v e ideal yönetim biçimi olarak sunulan parlamenter demok­
ratik sistemlerin ortaya çıkmasına r a ğ m e n , bu' tartışmalar gün­
celliğinden bir şey yitirmemiştir.
İslâm toplumları ve İslâm d ü ş ü n c e ekolleri için d e bu söyle­
nenler geçerlidir. Geçmişte olduğu gibi g ü n ü m ü z d e de, İslâm
toplumlarında yöneten-yönetilen ilişkileri, en önemli problemle­
rin başında yer almaktadır. Zira toplumsal yönü diğer dinlere
nazaran daha ön plana çıkan İslâm dini de, g e r e k Kur'an-ı Ke-
rim'de, gerek Hz. P e y g a m b e r modelinde bu konuda esas alına­
cak bazı ilkelere temas etmiştir. Özellikle bu konudaki hadisler,
gerek subûtu ve g e r e k s e anlamı bakımından farklı anlayışlara
konu olmuştur. Hatta İslâm tarihi boyunca ve g ü n ü m ü z d e y ö n e ­
ten-yönetilen ilişkilerinde görülen olumsuzlukların temelinde
birtakım hadislerin yattığı söylenebilir.
12 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Böyle bir çalışmadaki a m a ç , s a d e c e resmî d ü z e y d e yöneten-


yönetilen ilişkilerinde değil, siyasî ve dinî c e m a a t grupları içeri­
sindeki yöneten-yönetilen ilişkileri de dahil olmak üzere görülen
olumsuzlukların ç ö z ü m ü n e katkıda bulunmak, problemin mahi­
yetini anlamak ve aydınlığa çıkarmak, bu konuda sağlıklı bir İs­
lâmî anlayış geliştirilmesi için, konuyla ilgili hadisleri, Kur'an ve
sahih hadisler çerçevesinde değerlendirmeye tâbi tutmaktır.

Araştırmanın Metodu

Araştırmada literatür taraması tekniği kullanılmış olup, araştırma


planına uygun olarak, konuyla ilgili hadisler, Kur'an çerçevesin­
de ve ileri sürülen görüşler doğrultusunda, yeri geldiğinde o b ö ­
lümle ilgili birtakım kavramların da açıklanmasıyla ele alınmıştır.
Çalışmada ana kriter olarak Kur'an-ı Kerim kullanılmıştır. Araş­
tırılan konunun hadislerie yakın ilgisi olduğundan, konuyla ilgili
hadisler, "Kütüb-i Sitte" ve Kütüb-i Sitte öncesi eserlerden, litera­
tür taraması tekniğiyle tespit edilmiştir. Tespit edilen hadisler,
mutlak anlamda itaati zorunlu g ö r e n rivayetler ve itaati belli
.şartlarda zorunlu görenler diye iki kısma ayrılmıştır. Rivayetlerin
daha iyi anlaşılması için, şerh kitaplarına bakılmış, sarihlerin söz
konusu rivayetlere yapmış oldukları yorumlar dikkate alınmıştır.
Yöneten-yönetilen ilişkilerine dair eserler (İslâmî-seküler) ta­
ranmış, araştırma ile ilgili olan kısımlardan faydalanılmıştır.
Araştırmada, klasik d ö n e m eserleriyle, ç a ğ d a ş diyebileceğimiz
eserler, fark gözetilmeksizin kullanılmıştır. İmkânlar ölçüsünde,
araştırmamıza yardımcı olacak en son e s e r e dahi ulaşılmaya ç a ­
lışılmıştır.
GİRİŞ

Kur'an'da "Ulu'l-Emr" Kavramının İhtiva Ettiği Anlamlar

UT jlu'l-Emr" kelimesi Kur'an'da, yöneten kesim için kullanı-


LJ lan bir tabirdir. Bu k a v r a m m tarihî süreçte İslâm alimleri
tarafmdan nasıl yorumlandığını görmek, meselenin daha iyi o r ­
taya konması açısından faydalı olacaktır.
Bu kavramın açık bir şekilde geçtiği Kur'an ayeti şudur:
"Ey inananlar! Allah (c.c.)'a itaat edin. Elçiye ve sizden olan
buyruk sahiplerine (ulû'l-emr) itaat edin... Görüldüğü üzere bu
kavram "Ulû" ve "Emr" kelimelerinden meydana gelmiştir.
"Emr" kelimesi Arap dilinde, "bir işe hükmetmek, o işin yapılma­
sı için emretmek" anlamında kullanılmaktadır. Bir Arap iemer-
tuke en tePale = Yapmanı emrettim) dediğinde, bir işin yapılma­
sı, iemru'llâh = Allah'ın emri) dendiğinde de "Allah'ın bizden is­
tediği bir şeyi yapmamız veya yasakladığı şeyi terk etmemiz ge­
rektiği" kastedilmektedir.^
"Emr" kelimesi Kur'an-ı Kerim'in pek ç o k yerinde farklı an­
lamlarda yer almakktadır. Hatiboğlu, bu kelimenin ifade ettiği
anlamlan üç grupta toplamaktadır.'
a ) Mücerred anlamda, bir haber, hadise, dava, iş, durum, ni­
zam, âkibet anlamını taşımaktadır. "Bana işimi kolaylaştırır"''
ayeti buna örnektir.
b ) Yapılacak muamele, tutulacak yol, hareket tarzı, ç ö z ü m şek­
li anlamına da gelmektedir, "fy ileri gelenler dedi; bu işimde bana
bir fikir verin (bilirsiniz ki) ben siz olmadıkça hiçbir işi (kendi ba­
şıma) kesip atmam"^ ayeti buna örnek teşkil etmektedir.

' 4. Ni.ıâ, 59.


- İbn M a n z û r , Lisânu'l-Amb, IV. 6 7 .
Hatil-)oğİLi, Hilâfetin Kureyşliliği, s. 1 4 3 .
^ 2 0 . Tâlû, 2 6 : bkz., 2 4 . NOr, 62.
5 2 7 . Nemi, 32.
14 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

c ) Herhangi bir konuda verilen karar, h ü k ü m v e iş a n l a m m a


da gelmektedir. "Eğer Icendisiyle dağların yürütüldüğü yahut ar­
zın parçalandığı, yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an ol­
saydı. (Bu kitap olurdu). Hayır bütün işler Allah'a aittir."^
"Emr" kavramı, şu ayette s a d e c e şahıslarla ilgili olarak, özel­
likle de iş başında olanlara ve idarî sorumluluk sahibi olan kim­
selere delâlet etmektedir.^
"Dediler ki, "Biz kuvvetliyiz, yaman savaşçılarız, ama "emir" se­
nindir Bak (düşün) ne buyurursan öyle yaparız. '* Her n e kadar
bu ayet, Sebe Melikesi ile danışmanları arasında g e ç e n bir olayı
anlatsa da, e m r kelimesinin kullanımı açısından ö n e m arz etmek­
tedir. Bu tabir Kuran'da ifade edildiği şekilde kullanılmasına rağ­
men, İslâm alimleri arasında farklı şekillerde yonımlanmıştır.
Taberî ( Ö . 3 1 0 / 9 2 3 ) tefsirinde "Ulu'l-Emr" kavramını "İmamlar
ve insanların içinden çıkmış, Müslümanların idareci olarak y ö n e ­
time geçirdiği kimseler" şeklinde yorumlamaktadır.'
Cassâs ( Ö . 3 7 0 / 9 8 1 ) da, konuyla ilgili olarak şunları söylemek­
tedir: Câbir b. Abdillah, İbn Abbas, Atâ v e Mücâhid'in rivayetle­
rine göre "Ulu'l-Emr"den maksadın fıkıh ve ilim ehli olduğudur.
İbn Abbas ve Ebû Hurayra'den gelen rivayetlerde ise, "seriyye
komutanları" olduğu belirtilmektedir. Bütün bunların hepsi,
ayet-i kerimede kastedilen m a n a y a uygundur. Emirler, askerler
seriyye ve düşmanla savaş işini d ü z e n e koyar. Alimler ise dinin
korunması v e buna taalluk eden meseleleri çözmektedir.'"
Bir kısım müfessirler de, bu tabirin Peygamberimiz zamanın­
daki Müslümanların reislerine delalet ettiğini, daha sonraki d ö ­
nemlerde de, halifelerin, kadıların, seriyye komutanlarının da
buna dahil olduğunu belirtmişlerdir."
Muhammed Abduh (Ö.1905), bazı kimselerin bu tabire "Ümerâ"
bazılarının da "Hakimler" anlamını verdiğini söylemektedir. Ayrı­
ca o, bir kısım alimin de ayette ayette yer alan (minkum = Siz­
den) kelimesinden "Ulemânın" kastedildiğini dile getirmektedir.'^

13. Rad, 31.


" Hiitiboğlu, a.g.e., s. 143.
« 2 7 . Nemi, 33.
' T a b e r î , Tet'sînıt-Taben. VIII. 5 0 3 .
'O C a s s â s , Ahl<3mıı'l-Kuran, II. 2 1 0 ; b k z . , İ b n Eb'ı Ş e y b e , Musannaf, C i h a d ; H.
No: 1 2 Î S 0 , XII. 2 1 3 .
" Kadı B e y d â v î , Envânri-Tenzîl, s. 1 1 5 .
'2 M u h a m m e d Abduh, Tefsînı'l-Kuı'anil-Hakîm, V. 1 8 0 - 1 8 1 .
Giriş 15

"Ulu'l-Emr" tabirinin bu anlamlardan başka karşımıza daha il­


ginç anlamlan da çıkmaktadır. "Ulu'l-Emr Minkum"den kasdın,
Hz. Ali ( ö . 4 0 / 6 6 1 ) olduğunu ileri sürenler d e mevcuttur. Bu pek
tutarlı olmayan bir yaklaşımdır. Çünkü "Ulu'l-Emr" kavramı bir
çokluk bildirmektedir. Ali b. Ebî T a l i p ise, s a d e c e bir insandır.
Y i n e insanlar Hz. P e y g a m b e r zamanında da "Ulu'l-Emr"e itaatle
emrolunmuşlardır. Bilinen gerçektir ki, Hz. Ali, Hz. P e y g a m b e r
zamanında yönetime geçmemiştir. Bu kavram, Hz. P e y g a m b e r
zamanında yönerimde olanlar için sabit olan bir kavramdır.'^ Şia
"Ulu'l-Emr"den kasdın Hz. Ali olduğu görüşüne bağlı olarak
"Ulu'l-Emr"in "masum imamla/" olduğunu ileri sürmektedir.'''
Elmalılı (Ö.1942 m.) da tefsirinde bu tabirle; amider, hakimler
ve bundan başka, g e r ç e k anlamıyla emir v e r m e y e yetkili kimse­
lerin kastedildiğini dile getirmektedir.''
Mevdüdî d e "Ulu'l-Emr" kavramına ç o k geniş bir anlam vere­
rek izaha gitmektedir. Kısaca bu tabiri kendisine yetki verilen
kimseler olarak formüle etmektedir. Mevdüdî, kendisine yetki
verilen kimseleri de şu şekilde sıralamaktadır: Bu k a v r a m din
alimleri, düşünürler, politik liderler, yöneticiler, mahkemelerdeki
kadılar, kabile başkanları, kısaca Müslümanlar arasından seçilip
kendilerine yetki verilen herkesi kapsamaktadır."' Görüldüğü gi­
bi, Mevdûdî'nin bu kavrama yüklemiş olduğu anlam, Elmalılı'ya
g ö r e daha geniştir.
"Ulu'l-Emr" kavramı hakkında birbirine ç o k yakın olan b ü ­
tün bu görüşleri Aynî, Umdetu'l-Kârî'sinde şu şekilde ö z e t l e ­
mektedir:
Bu görüşlerden biri de, "Ulu'l-Emr"den maksadın "ümerâ" ol­
duğudur.'^ Bu görüşü savunanlar arasında İbn Abbas, Ebû Hu-
rayra ve İbn Zeyd bulunmaktadır. Başka bir grup da "Ulu'l-
Emr"e Hz. Ebû Bekr ( Ö . 1 3 / 6 3 4 ) ve Hz. Ö m e r ( Ö . 2 3 / 6 4 4 ) d e m e k ­
tedir. Bu görüşü de İkrime ileri sürmektedir. Bu tabirle ilgili baş­
ka bir görüş de Mücâhid tarafından dile getirilmektedir ki, saha-
bilerin hepsi de buna dahil edilmektedir. Ulu'l-Emr'in dört halife
olduğu görüşünü Ebû Bekr Verrâk dile getirmektedir.'*'

" Cassâ.s, AI-ıl<âmu!-Kwun, II. 2 1 1 .


M u h a m m e c l Abduh, n.g.e., V. 1 8 1 .
' 5 Elmalılı, H a m d i Yazır, Ha/c Dini Kuran Dili, III. l 6 .
Mevdüdî, Tefhînnı'l-Kur'an, I. 3 7 1 .
İbn Ebî Ş e y b e , Musannaf, C i h a d , H. No: 1 2 3 7 7 , X I I . 213.
'S Aynî, Umcletu'l-Kârî, XVIII. 1 7 6 .
16 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

"İnsanların işini düzene koyan akıl sahipleri" diyenlerin ara­


sında İbn Keysân; "alimler ve fakîhler" olduğunu ileri sürenler
arasında da, Câbir b. Abdillah, Ebu'l-Aliyye... gibi kimseler bu­
lunmaktadır."
"Ulu'l-Emr" kavramı hakkında diğer bir görüş d e şu şekildedir:
Mücâhid, ilim ve Kur'an ehlinin bu tabirle ifade edildiğini belirt­
miştir. Ayrıca o, bütün bu görüşlerin "bir işi üstlenen kimse" an­
lamına da geleceğini kabul etmekte Buharı ( Ö . 2 5 6 / 8 7 0 ) d e bu
görüşe meyi etmiştir demektedir.^"

1. "Ulu'l-Emr" Hakkmda İleri Sürülen Görüşlerin


Kısaca Değerlendirilmesi

"Ulu'-Emr" ile ilgili ileri sürülen bütün bu görüşler sonucunda;


imamlar, fıkıh, ilim ve Kur'an ehli, seriyye komutanları. Peygam­
ber zamanında Müslümanların reisleri, sonraki devirierdeki halife­
ler, kadılar, hakimler, Hz. Ali, masum imamlar, düşünürier, politik
liderier, kabile başkanlan, dört halife, ensar-muhacir, sahabe ve
tabiînin hepsi de bu kavramla ifade edilmiştir demek mümkündür.
Bu görüşler içerisinde, Kur'an'ın ana felsefesine uymayan bir­
takım fikirlerin olduğu da ortadadır. Mesela, "Ulu'l-Emr"den, sa­
d e c e belli şahıslar ve belli gruplar veya mezhepler kastedilirse,
sonın sübjektif olarak ele alınmış olur. Halbuki Kur'an'da g e ç e n
bu tabir, ifadeden d e anlaşıldığı üzere, kişilerin sübjektif görüş­
lerinin çok üzerinde bir anlamı ihtiva etmektedir. Şia'nın iddiası
olan, Hz. Ali ve m a s u m imamlar olduğu ve birtakım şahısların
veya grupların kastedilmesi genel anlamda mümkün değildir.
Fakat tarihin belli dönemlerinde özel anlamda mümkün olabilir.
Bu tabirle genel anlamda, "insanların içinden çıkmış, Müslüman­
ların yönetimine geçmiş ve her türiü maslahatlarına yardımcı
olan kimse" kastedilir dendiğinde, ayrı ayrı kastedilen manala­
rın, bu tabir içinde ifadesini bulduğunu görmek mümkündür. Bu
görüşü, Kur'an ayetleri de açık bir şekilde desteklemektedir.-'
Bu göriiş ve değerlendirmeler sonucunda şunları söylemek
mümkündür:

''-> Ay.
^ Ay.
2' Bk7,„ 4. Nisa, 59; 27. Nemi, 33.
Giriş 17

"Ulu'l-Emr" k a v r a m m a idarî m e k a n i z m a d a g ö r e v almış fertle­


rin hepsi dahildir. Bunlar, Müslümanların bir millet halinde yaşa­
malarını tanzim v e tertibe k o y m a k için seçimle veya tayinle iş­
başına gelen kimselerdir. Bu kişiler, Müslümanlann sosyal haya­
ta ait bütün işlerini d ü z e n e koyan kimselerdir. Bunlar ister fikrî
v e zihnî çalışmalarıyla rehberlik etsinler - u l e m a - i din gibi-, ister
siyasî rehberlik yolunu tutsunlar -siyasî liderler gibi- ister mülkî
v e güvenlikle ilgili işlerde rehberlik etsinler -vali, hakimler g i b i -
yahut da, adalet işlerini düzenlesinler -Kadılar, hakimler gibi-,
medenî muaşeret v e sosyal işlerde Müslümanlann problemlerini
ç ö z m e d e rehberlik etsinler - k a b i l e ve aşiret şeyhleri gibi köyle­
rin, kasabaların işlerini çeviren köy a ğ a l a n g i b i - isterse askerî
işleri yürütmek yolunu tutsunlar - k u m a n d a n l a r v e serdarlar gi­
b i - hülâsa h e r n e suretle olursa olsun Müslümanlar arasından
çıkmış y ö n e t m e konumunda olan kimselerdir.--
Her ne kadar Mevdûdî, "Ulu'l-Emr" kavramına "Din alimleri"ni
d e dahil etmiş olsa da, daha sonra İslâmî konularda ulemaya ke­
sin karar yetkisi tanınmasına ya da v e t o yetkisini elinde bulun­
durup çıkan yasaları denetlemekle yükümlü bir ulema kurulu
oluştumlması düşüncesine karşı çıkmaktadır.
İlk d ö n e m v e klasik İslâm alimleri bu tabirie, yöneticileri, din
alimlerini, seriyye komutanlarını, veyahut da, birtakım kişileri
ifade etmiş olsalar da, çağlar değiştikçe, bu k a v r a m a y ü k l e n e n
anlamlar çoğalmıştır. Kısaca, yönetici k o n u m u n d a bulunan v e
insanlan y ö n e t e n kimseleri bu tabirle ifade etmek m ü m k ü n d ü r .
Yalnız her m e v k i d e bulunan kimseler derken, kendisine yetki
verilen, bu yetkisi çerçevesinde idare e d e n kimseleri kastetmek­
teyiz. Herhangi bir yetkisi olmayan sıradan bir işi y a p a n kimse­
lerin, bir işi üstlendi diye "Ulu'l-Emr" kavramıyla ifade edilmesi
d e söz konusu değildir.

Me\'clCı<Jî. İslâm dn Hükümet, s. 2 4 8 .


-> F.sposito, J o h n I. Güçlenen İslâm'ın Yankılan, s. 139.
BİRİNCİ BÖLÜM

SORUMLULUK ANLAYIŞININ Y Ö N E T İ M E YANSIMASI

* slâm dini insanları tevhide davet ettikten sonra, hayatın her


I alanında ne şekilde hareket etmeleri gerektiği hususunda da
onlara yol göstermiştir. İnsan hayaunı temelinden düzeltmek,
onu yaratılışına uygun bir yola sevk edebilmek için Hz. Peygam­
ber (s.a.v.) v e ona bu davada yardımcı olan kimseler, bu işin ön­
derliğini yapmışlardır. Bu insanlığın gerçek rehber ve mürşitleri­
nin mücadelesindeki esas nokta, insanların insanlar üzerindeki
hakimiyet iddialannı kökünden s ö k ü p temizlemektir. Yine Hz.
Peygamberin aslî görevleri arasında, insana insanlığı öğretmek,
insanı insan karşısında baş eğdirmemek, bütün insanlann eşit ol­
duğu fikrini tatbîkî olarak gerçekleştirmek bulunmaktadır.'
İnsanlar, hayatın her alanında ister istemez kendilerini bazı iş­
lerle sorumlu bulmaktadır. Bu sosyal hayatın bir gerçeği olarak
karşımıza çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle, insanlann kendilerini
bazı işlerle sorumlu hissetmesi, yaratılışında olan bir şeydir.
Kur'an bu hususu şu şekilde dile getirmektedir:
"Biz emaneti galilere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklen­
mekten kaçmdılar, on(un sorumluluğun)dan korktular Onu in­
san yüklendi..."- Emanet, hilâfeti kabul etmenin bir şeklidir. Hi­
lâfet de emanetin pratik v e verimli olan vechesidir. E m a n e t ve
hilâfet, zorluklan göğüslemenin ifadesidir. İnsana emanetin arz
olunmasından a m a ç , teklif v e talep düzleminde bir sunuş değil­
dir.-^ Bu sunuşun anlamı ise şudur: Söz konusu Rabbânî vergi ta­
biatta kendisine uygun bir yer arıyordu; tabiatı, fıtratı, tarihî ve
kevnî oluşumu kendisiyle tam bir ahenk temin edebilecek bir

' Mevdüdî, islâm'da Hükümet, s. 1 6 7 .


' 3 3 . Ahzâb, 72.
3 e.s-Sadr, M u h a m m e d Bâgır, Kur'an Okulu, s. 127.
20 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

yer. Dağlar, bu hilâfetle bir ahenk içinde olamazlardı. Gökler ve


yeryüzü de, sosyal ilişkilerle insicam içinde hareket edemezler­
di.'* Dolayısıyla Allah ( c . c . ) insandan dünyadaki konumunun far­
kına varmasını istemektedir. Eğer bu durumda insan, dünya ha­
yatını s a d e c e oyun ve eğlence olarak kabul ediyor ve dikkatsiz­
c e yanlış bir tavır takınıyorsa, s a d e c e kendi kötü akıbetini hazır­
lıyor demektir.
Söz konusu ayette g e ç e n "emanet" kelimesi, yeryüzünde insa­
na verilen "hilâfet" görevini ifade etmektedir. İnsana isyan v e ita­
at e t m e seçeneğinin sunulması ve insana bu özgürlüğü kullanır­
ken kendisine yeryüzünde birçok nimet ve bunları kullanma
hakkının verilmesi, kaçınılmaz olarak, insanın yaptığı hareketler­
den "sorumlu" olmasını ve iyi amelleri için mükâfatlandınlıp, kö­
tü amelleri içinde cezalandırılmasını gerektirmektedir.'' Bu ç e r ç e ­
v e d e hükümetin (yönetimin) bizzat kendisi, salâhiyetleri, sahip
olduğu maddi değerler, Allah (c.c.)'ın ve halkın (milletin) bu oto­
riteyi temsil edenlerin eline, tevdî edilmiş emanetinden başka bir
şey değildir. O halde bu değerler, emanete dikkat etmesini bilen,
doğru, imanlı ve adil insanlara teslim edilmek zorundadır. Öyle
ki, emanetler hususunda, hiç kimse keyfi olarak veya şahsî gaye­
lerle tasarruf hakkına sahip bulunmayacaktır. Emanetlerin kendi­
sine verildiği kimseler bunları korumakla mükelleftir.*"
Kamuyu himaye ilkesi, fert ve toplum arasında iki yönlü ola­
rak işlemektedir. Hem fert h e m de toplum belirli haklardan fay­
dalanmaktadır. Bunların birbiderine karşı sorumlulukları vardır
ve refahları birbirleriyle yakından ilgilidir. Fertten, toplumun
faydası için kendisine e m a n e t edilen her işi tam ve verimli ola­
rak yapması beklenmektedir.' Kur'an bu sorumluluk anlayışını
şu şekilde dile getirmektedir:
"De ki, yapın (yapacuğınızı); yaptığınız işleri Allalı da göre­
cek, Elçisi de, müminler de...
Kur'an'ın bu ayetine g ö r e her fert toplumun iyiliğinin sorum­
lusu, koruyucusu kendisiymiş gibi gayret etmek zorundadır.' İs-

^ e s - S a d r , a.g.e.. s. 1 2 8 .
' iMcvdûdî, Tefhîmul-Kıır'an, IV. 4 6 5 .
Mevdûdî, Hilâfet ve Saltanat, s. 7 1 .
' A f z a l u r - R a h m a n , Encyclopaedia ofSeerah (Sîret Ansiklopedisi), I. 3 4 2 .
" 9 . Tevbe, 105.
' A.y.
Soniınkıhık Anlayışının Yönetime Yansıması 21

lâm'ın insana ferdî planda bu kadar büyük sorumluluk yükledi­


ği g ö z ö n ü n d e tutulacak olursa, yönetim m e k a n i z m a s m d a bulu­
nan kimselerin, h e m kendi sorumluluğunu, h e m d e yönetmiş ol­
duğu bireylerin ve birimin sorumluluğunu taşıması kaçınılmaz
bir sonuçtur.
Özellikle yönetim mevkiînde bulunan kimselerin, diğer insan­
lara nazaran daha büyük bir sorumluluk taşıdıkları bilinen bir
gerçektir. Bu esas, insanı, hayatın her alanında yapmış olduğu
her işten mesul tutulan İslâmî bir anlayıştır. Bir kimsenin yöne­
tim mevkiinde bulunması, h e m yönetmiş olduğu grup, h e m d e
işlerin düzgün yürütülmesi, bundan daha da önemlisi Allah
(c.c.)'a karşı olan mesuliyeti açısından ç o k önemlidir. Çünkü Al­
lah ( c . c . ) insana hangi g ö r e v d e bulunursa bulunsun, yeryüzünü
imar e t m e görevi vermiştir.

1. Bir Halife Olarak İnsanın Görevi

"Halife" kelimesi lügatte (H-L-F) kökünden gelmekte olup,


"Kendisinden öncekilerin yerine geçmek" anlamını içermekte­
dir.'" Dini korumak v e dünya siyasetini dine uygun olarak idare
etmek hususunda, hüküm koyucuya naiplik etmek anlamına da
gelmektedir. "
Bu çalışmanın gayesi halifeliği bir kurum olarak incelemek ol­
mayıp Kur'an'da "halife" kelimesiyle nelerin kastedildiğini orta­
ya koymaktır. Kur'an'da;
"Hani Rabb'm meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yarataca­
ğım" demişti. "^^ buyrulmaktadır.
Ayette yer alan "halife" kelimesi otorite tarafından verilen g ö ­
revleri, O'nun yerine kullanan kimse anlamını ihtiva etmektedir.
O halde insan mutlak anlamda mâlik değildir. O s a d e c e Allah
(c.c.)'ın temsilcisidir v e kendisine gerçek hâkim tarafından veri­
lenler dışında hiçbir g ü c e sahip değildir. O'nun görevi, temsil et­
tiği otoritenin isteklerini yerine getirmektir.'^ Muharnmed Bâgır
es-Sadr, halife kelimesini, "... Kâinat ve hayatın Allah ( c . c . ) dı­
şında hiçbir efendisi, mâliki ve ilahı yoktur. İnsanın hayatı, h a -

1» ibn M a n z û r , Usânu'l-Arab. IX. 8 3 .


" İbn Haldun, Mukaddime, s, 9 1 ; b k z . , İslâm Ansiklopedisi, V. 1 4 8 .
2. Bakma, 30,
I* Mevdüdî, Tefimuul-Kuran, I. 6 2 .
22 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

yattaki k o n u m u ve etkinliği halifelikten ve e m a n e t y ü k l e n m i ş ol­


maktan ibarettir. İnsanm görevi, başkanı (Allah) adına idare v e
kılavuzluk etmektir."''' şeklinde izah etmektedir.
Mevdûdî'nin halife kelimesini açıklarken "insan mâlik değildir.
O Allah (c.c.)'ın temsilcisidir. Kendisine g e r ç e k hakim tarafından
verilenler dışında hiçbir g ü c e sahip değildir" şeklindeki ifadele­
rine bazı n e d e n l e r l e t a m a m e n katılmak m ü m k ü n değildir. Allah
(c.c.)'ın yeryüzünde insanı halife yaratması, insanın Allah'ın yer­
yüzündeki gölgesi olduğunu göstermemektedir. İnsan kendisine
yaratıcısı tarafından verilen bir ç o k g ü c e sahiptir. B u güçlerin
başında; akıl, m u h a k e m e v e yeni durumlara g ö r e yeni şeyler
icat e d e b i l m e y e t e n e ğ i gelmektedir. İ n s a n m aslî görevi, Allah
(c.c.)'ın yeryüzünde gölgesi olmaktan ziyade, değerler ölçüsün­
de bilgi v e görgüsünü kullanarak yaşadığı çevreyi imar e t m e k ,
yaşanabilir hâle getirmektir. Ö n e m l i olan insanın yaratıcısı kar­
şısında haddini a ş m a m a s ı d ı r . "
Konuyla ilgili b a ş k a bir ayette de; "Sonra onların ardından sizi
yeıyüzünde halifeler yaptık (onların yerine sizi hakim kıldık) ki,
nasıl davranacağınızı görelim."^^ buyrulmaktadır.
Allah ( c . c . ) çeşitli nesilleri imtihan etmektedir. Bir ö n c e k i nesil
imtihanı kaybetmişse, b a ş k a bir nesli o n u n yerine getirmektedir.
Ayette, daha sonra, g e l e c e k nesillerin de bu imtihana tâbi tutu­
lacağına dair işaret vardır. Ayrıca ayette g e ç m i ş milletlerin akı­
betine uğranmak istenmiyorsa, onların h e l a k i n e n e d e n olan ha­
talardan kaçınarak bu fırsatın değerlendirilmesi gerektiği de
vurgulanmaktadır.'''
Allah ( c . c . ) insanı yeryüzünde halife yaptıktan sonra, kendisi­
n e verilen birtakım nimetlerin hesabını soracağını, dünyadaki
bazı üstünlüklerin de bir d e n e m e g a y e s i n e yönelik olduğunu
bildirmektedir. "Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği
şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üs­
tün kılan O'c/t/r..."'^ ayet-i kerimesi bu durumu açık bir ş e k i l d e
ortaya koymaktadır.

" es-Saclr, a.g.e, s. 1 2 4 .


G a r a u d y . R o g e r , Yaşayan İslâm, s. 5 8 .
I*" 10. Yunus, 14.
Mevdûdî, a.g.e., U. 3 1 7 .
Ğ. En'âm. l65.
Sorumluluk Anlayışının Yönetime Yansıması 23

İnsanın yeryüzünde icra edeceği lıalifelik görevi içinde, yeryü­


zünün imar edilmesi başlıca g ö r e v l e r i n d e n d i r . İ n s a n l a r ı n yer­
yüzündeki mevkiîleri, yaşadığı dünyasını imar etmek v e orada
kullanımına sunulan eşyayı adalet ölçülerini g ö z ö n ü n d e bulun­
durarak kullanmaktır. Bu sebeple yeryüzü içindekilerle birlikte
insanların e m r i n e verilmiş, Rabbinin izni ile onlara boyun eğdi-
rilmiştir. Kur'an bu hususu şu ifadeleriyle ortaya koymaktadır.
"Doğrusu biz sizi yeryüzünde yerleştirdik, orada geçimlikler
verdik, ne kadar da az şükrediyorsunuz'
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden (bir lütuf ola­
rak) size boyun eğdirdi. Elbette bundan düşünen bir toplum için
ibretler vardır."^^
Bu ayetler g ö z ö n ü n d e bulundurulduğunda insanların hak ve
görevleri, kendilerini yeryüzünü imar etmekle görevlendiren ve
kendilerine o r a d a eşyayı kullanma yetkisini b a h ş e d e n Allah
( c . c . ) tarafından sınırlandırılmış b u l u n m a k t a d ı r . İ n s a n l a r d a n ,
yeryüzünde dilediklerini kayıtsız, şartsız yapmaları, hiçbir g ö z e ­
ticileri olmaksızın başıboş bırakılmaları için yeryüzünün iman
istenmemiş v e onlar yeryüzünün halifeliğine bunun için getiril­
memiştir. Allah (c.c.)'ın onları yeryüzünün halifeleri yapması,
kendisine hiçbir ortak koşmaksızın, O'na ibadet etmeleri (kulluk
etmeleri), emirlerine bağlanıp yasaklarından uzak durmaları
içindir. Onların yeryüzünün halifeliğine getirilmiş olmaları ken­
dilerine bazı hakları kazandırmış olmakla birlikte, onlara pek
çok yükümlülüklerin yüklenmesine neden olmuştur.
Allah (c.c.)'ın, meleklere; "Ben yeryüzünde bir halife yarataca­
ğım" demesi üzerine meleklerin bu duruma yaklaşımı çok ilgi
çekicidir. Ayette bu husus şu şekilde dile getirilmektedir:
"... Melekler; Biz seni hamd ile teşbih ve takdis eder dururken
yeryüzünde fesat çıkarıp, kanlar dökecek kimse mi yaratacak­
sın? demişlerdi. Allah da sizin bilmediklerinizi ben bilirim'-'' bu-

" U d e h , Abdıılkadir, îslâm ve Siyasî Durumumuz, s. 3 3 ; G a r a u d y , İslâm ve İnsan­


lığın Geleceği, s. 1 2 5 . U d e h , y e r y ü z ü n ü n i m a r edilmesini, Allah'a o r t a k koşul-
m a k s ı z m O'na kulluk e t m e k o l a r a k , G a r a u d y ise, ç e v r e b i l i m o l a r a k e l e alarak,
o n u kirletmek v e bilinçsizce k u l l a n m a k t a n u z a k o l m a k o l a r a k izah e t m e k t e d i r .
2» 7. A'ıâf, 1 0 .
4 5 . Câsiye, 13.
22 U d e h , tslâm ve Siya.sT Durumumuz, s. 19.
23 U d e h , a.g.e., s. 3 3 .
2' 2. Bakara, 30.
24 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

yurmuştu. Bu cevap, insanın yeryüzünde meleklerin endişe e d e ­


ceği şekilde hareket etmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Çünkü, insan aslî görevlerini yerine getirdiği zaman, yeryüzünde
fesat değil, sulh meydana gelecektir.
İnsanın yeryüzünde halife kılınması, sorumlu olması sonucunu
ortaya koymaktadır. Bu sorumluluk hayatın her alanını kapsa­
maktadır.
"Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur"^ ayetinden sonra, bu
görevin en güzel şekilde, adalet ölçülerine uygun olarak yerine
getirilmesi d e yine insandan istenen bir sorumluluktur. "Ey Dâ-
vüd, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar
yaptık, insanlar arasında adaletle hükmet; keyf(in)e uyma, sonra
seni Allah'ın yolundan saptıru"^^ ayet, halifelik görevinin nasıl
yürütüleceğini açık bir şekilde göstermektedir.
Nakîb el-Attâs, insanın yeryüzündeki görevini şu ifadelerle di­
le getirmektedir: "Kur'an'a göre insan Allah (c.c.)'ın yeryüzünde­
ki vekilidir ve tabiat âleminin (şehâdet âlemi) mirasçısıdır. Pek
tabiî ki, bu manada insan, bazı modernist hatta gelenekçi Hristi-
yan teologların (Batılı teologlar) dediği gibi, "Tanrı'nın Ortağı"
değildir. Tabiata layık olduğu saygıyı göstermeli, ona özenle
yaklaşmalıdır. Allah (c.c.)'ın öz malı olan tabiat âleminin e m a ­
netçisi olarak onun koruyanı ve kollayanı olmalı, o n d a n meşru
sınırlar dahilinde istifade etmeli, onu yıkmamalı, hasara uğrat­
mamak, ona zarar vermemelidir."
Yeryüzünün adaletle dolu olması ve imar edilmesi, bozguncu­
luk olmamasıyla alakalı bir durumdur. İnsan yeryüzünde, halifelik
görevinde olduğu için, her türlü bozgunculuğa karşı olmak zorun­
dadır. Buna rağmen, bu görevini unutanların bozgunculuk yap­
maması için, Kur'an bu gibi kimseleri şu şekilde uyarmaktadır:
"...Düzelttikten sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin."-^
Kur'an'da yer alan ve insana yeryüzündeki görevlerini hatırla­
tan ayetlerden şu gibi sonuçlara ulaşmak mümkündür:
Allah'ın halifesi deyince, O'nun kanunlarını yürütecek kimse­
leri anlaşılmaktadır.^' Allah ( c . c ) , insanı yeryüzünde halife ya-

" 3 3 . Fâtır. 3 9 .
* 3 8 . Sâd, 26.
2" Nakîb el-Attâ.s, İslâm ve Laisizm, s. 62.
^7. A-ıât,85.
^ Atay, Hüseyin, Allah'ın Halifesi İnsan, s. 7 4 .
Sorumluluk Anlayışının Yönetime Yansıması 25

parken, o n a vazifelerini yerine getirebilecek imkânları da ver­


miştir. Bu imkânların en önemlisi de akıldır.^" Birtakım işleri
yaptırabilmek için; ilim, kudret v e irade sıfatı da insana bahşedi­
len diğer nimetlerdir.31
Görüldüğü gibi, Kur'anî anlamdaki halifelik, Allah (c.c.)'ın in­
sanlar için güzel gördüğü şeyleri yapma, O'nun sınırlarını koru­
ma v e y e r y ü z ü n d e adaletle h ü k m e t m e esasına dayanmaktadır.
İnsan hangi g ö r e v d e bulunursa bulunsun, Allah (c.c.)'ın yeryü­
z ü n d e halifesidir. Buna bağlı olarak, görevinin k o n u m u n e ise
o n a g ö r e mesuliyet taşımaktadır.

2. Sorumluluk Ksvramımn Kapsadığı Alanlar

Bir halife olarak insanın yeryüzündeki görevlerini nasıl v e hangi


ölçülerle yerine getireceğine işaret ettikten sonra, mesuliyetin
insan hayatının hangi alanlarında kendini gösterdiğine işaret et­
m e k t e yarar vardır. G e r e k Kur'an ayederi ve g e r e k s e Hz. Pey­
g a m b e r (s.a.v.)'in hadisleri bu konuyu açıklamada bizlere yar­
dımcı olacaktır.
Allah (c.c.)'ın, insanın başı b o ş bırakılmadığını^^ bildirmesi
g ö z ö n ü n d e bulundurulursa, mesuliyetin insan hayatının bütü­
n ü n d e olduğu anlaşılır. Mesuliyet anlayışı, Kur'an ayetlerinde
geniş anlamlar ifade etmektedir. Kur'an, en aşağı seviyede olan
kimseden, en yüksek seviyede olan kimselere kadar insanlann
hayadannın her anında h e s a p vereceklerini şu ayetleriyle ortaya
koymaktadır:
"... Oysa siz, size (yaptıklarınızdan hesap sorulacak) bir za­
man tayin etmeyeceğimizi sanmıştınız değil mi?... "^^
Y i n e Kur'an kıyamet g ü n ü n d e insanların önderleriyle birlikte
çağrılacağına işaret etmektedir. Bu durum bize yöneten v e y ö n e ­
tilen arasında ne kadar sıkı bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Y ü c e Allah "Her milletin önderini çağırdığımız gün, kimlerin
kitabı sağdan verilirse, işte onlar, kitaplarını okurlar ve en ufak
bir haksızlığa uğratılmazlat"^^ buyurmaktadır.

3" G a r a u d y , R o g e r , İslâm ve İnsanlığın Geleceği, s. 9 0 .


" Atay, a.g.e., s. 7 5 .
« 7 5 . Kıyamet. 36.
» 1 8 . Kehf, 4 8 .
3M7, İsTj, 71.
26 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Elmalılı ayette yer alan "imam" kelimesini 'imam, hidayet v e


dalâlette ö n e geçirilip arkasma düşülen uyulan kimse demektir
ki, bir p e y g a m b e r e , bir kitaba, bir dine, bir m e z h e b e veya her­
hangi bir başkana, bir kumandana denilebilir'^' şeklinde izaha
çalışmaktadır.
Mesuliyetin boyutunu Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in şu hadisi d e
açık şekilde ortaya koymaktadır.
"Haberiniz olsun ki, her biriniz birer çobansınız ve her biriniz
idaresi altındakilerden sorumludur. İnsanlar üzerinde emir (yö­
netici) olan bir kimse çobandır. Erkek ev halkı üzerinde bir ço­
bandır ve gözetmiş olduğu kimselerden mesuldür Kadın, koca­
sının evi ve çocuklarının çobanıdır ve onlardan sorumludur.
Hizmetçi, efendisinin malı üzerinde bir çobandır. O da ondan
sorumludur. Haberiniz olsun, her biriniz birer çobandır ve her
biriniz güttüklerinizden sorumludur.^^
Söz konusu hadiste, fertten devlete kadar, her mevkiîde bir
sorumluluk anlayışının olduğu görülmektedir. İslâm alimleri ha­
diste yer alan "er-Râî" kelimesini, koruyan, güvenilir, yönetimi
"altında bulunan kimselerin işlerini gerektiği şekilde yerine geti­
ren v e yönetimi altında bulunan kimselere adaletle davranan,
onların din ve dünya işlerini dolayısıyla bunlara taalluk e d e n
maslahatlarını yerine getiren kimse olarak anlamışlardır.^^ "Her
biriniz idaresi altındakilerden mesuldür" ifadesi, bu durumu açık
bir şekilde ortaya koymaktadır. Yöneticinin dinin korunması,
hadlerin (hükümlerin) uygulanması, hüküm verirken adaletli ol­
mak gibi görevleri vardır.
Aynî de bu açıklamaya yakın bir ifadeyle imamın (idarede bu­
lunan) görevi; "halkın işlerini üstlenmesi ve onların hukukunu
gözetmesidir" demektedir.^'-*
Yönetimde bulunan kimselerin ahlâkî açıdan da birtakım so­
rumlulukları vardır.

Elmalılı, Hak Dini Kuran Dili, V. 3 1 4 .


' 6 A b d u r i a z z a k , el-.\hısannef, H. No: 2 0 4 4 9 , X I . 3 1 9 ; B u h a r î , 9 3 Ahkâm 1, VIII.
1 0 4 ; .Müslim, 5i.İmâıe, 5. H. No: 1 8 2 9 , III. 1 4 5 9 ; E b û D â v û d , Cihad, H. No:
2 9 6 8 , III. 1 3 0 ; e l - B e n n â . el-Fetbur-Rabbânî, İ m â r e . 2 9 , X X I I I . 17; Hindî, Ken-
zu-l-Ummâl, H. No: 1 4 6 7 0 , VI. 2 2 .
i' N e v e v î , Şerhu Sahihi Müslim, XII. 13.
İbn H a c e r , Fethu'l-Bâıl, XIII. 1 4 2 .
•« Aynî, ümdetu'l-Kân, XXIV. 2 2 1 .
Sorumluluk Anlayışmm Yönetime Yansıması 27

Özellikle yöneticilerin bireysel v e toplumsal sorumluluk anla-


yışma sahip olmaları, onların bu mevkiîye layık olup-olmadığı-
nın bir göstergesidir. Y i n e y ö n e t m e k o n u m u n d a olan kimseler,
bu işin s e v a p v e günahının da o n a g ö r e olacağını hatırından çı­
karmamalıdır. Çünkü lideriik büyük bir nimettir. Bu görevi hak­
kıyla yerine getiren s o n s u z bir s a a d e t e kavuşur. Böyle y a p m a ­
yan ve üstelik zorbalık v e zulümle emaneti kirleten büyük bed­
bahtlığa uğramaktadır."*" Gazâlî, bu bakış açısıyla, yöneticilerin
ruhen eğitilmesi gerektiğine işaret etmektedir.
Yönetim kademesinde bulunan kimselerin durumu, bu kade­
m e d e olmayan kimselerden farklıdır. İdare mekanizmasının m e ­
suliyeti ferdî, ailevî mesuliyetten daha da ağırdır. Çünkü burada
bulunan şahıslar kendi mesuliyetlerini aşarak, halkının da so­
rumluluğunu taşımaktadır. Y ö n e t i m d e bulunan kimselerin, nasıl
bir mesuliyet anlayışına sahip olmaları gerektiğini Hz. Ö m e r
( ö . 2 3 / 6 4 4 ) (r.a.)'in "Fırat kenarında bir keçi yavrusu datıi zarar
görmüş olsa, Allah (c.c.)'ın beni hesaba çekmesinden korka-
nm'"" şeklindeki bu sözü ortaya koymaktadır.
Hz. Ö m e r ( r . a . ) bu sözüyle halka n e kadar ö n e m verdiğini v e
onların sorumluluklarını n e denli ö n e m s e d i ğ i n e işaret etmekte­
dir. İnsanlar her d ö n e m d e , Hz. Ö m e r (r.a.)'in devlet yönetimin­
d e göstermiş olduğu titizlikten bahsetmişlerdir. O, g ö r e v e atadı­
ğı valilerden d e aynı hassasiyeti göstermesini istemiştir. Valilerin
aslî görevleri dışında başka işlerle meşgul olmalarını uygun gör­
memiştir. Süleyman b. Musa'nın haberine g ö r e , Hz. Ö m e r (r.a.)
yöneticilerin ticaretle uğraşmasını uygun görmemiştir.''^ Hz.
Ö m e r (r.a.) idarecileri seçerken onlarda birtakım özelliklerin ol­
masına dikkat etmiştir. Onların şahsî g ü ç sahibi olmasından zi­
yade, yönetim açısından güçlü olup-olmadığına bakmış, aynı za­
m a n d a muttakî, ilim bakımından ileri olmasını, ibadetlerinde ti­
tizliğini de göz ö n ü n d e bulundurmuştur.''^
Bir idarî sistemin iyi ya da kötü yönetilmesinde orada idareci
olan şahısların rolü büyüktür. Bu sistem n e kadar m ü k e m m e l
olursa olsun, ehliyetsiz kimseler elinde çok kötü bir duruma dü-
şebilmektedir. Emevîler d ö n e m i n d e yönetime g e ç e n devlet baş-

Gazâlî, Nasıhaıü'l-Mülûk, ( T e r e . O s m a n Ş e k e r c i ) , s. 2 6 .
Isfaliânî, Hılyetii'l-Evliyâ, I. 5 3 ; Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No: 1 4 2 9 4 V. 7 5 6 .
'2 Hindî, u.g.e.. H. No: 1 4 2 9 8 , V. 7 5 7 .
« T a n t â v î , Ahbâru Ömer. s. 1 2 8 .
28 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

kanlarının genel durumu herkes tarafından bilinmektedir. Buna


rağmen Emevî halifesi Ö m e r b. Abdulaziz ( Ö . 1 0 1 / 7 1 9 ) , devlet
yönetimini ele aldğı zaman, mesuliyet anlayışım yapmış olduğu
icraatlarıyla ortaya koymuştur. Halife tayin edilince halkın işleri­
nin kendisine yüklediği mesuliyeti bir mihnet sayarak, ahiret so­
rumluluğundan korkarak bir müddet üzüntü içinde kalmıştır.
Kendi işlerinden daha çok, halkın işlenne özen göstermiştir.'*'* O,
yönetimdeki hassasiyetini şu ifadeleriyle ortaya koymuştur:
" Ümmetimin tıepsine Itslife oldum. Yeri, yurdu, yurdıması ol­
mayan garipler, ihtiyaç içinde olan fakirler, kahr ve zelil edilen
esirler ve yeryüzünün her tarafmda bunlara benzeyen kimseler,
hana Allah (c.c.)'m emaneti oldukları için, Allah (c.c.)'ın beni so­
rumlu tutacağını, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in onlar için hana ha­
sım olacağını aklıma getirdim." demektedir.''^
Toplumun en ast kademesinden en alt kademesine kadar, so­
rumluluk herkes için müşterek olan bir kavramdır. Bu gerçekten
yola çıkarak denilebilir ki, herkes toplumda bir vücudun organ­
ları gibidir. Her organın kendine has görevi vardır. T o p l u m d a
bulunan kimselerin yeri neresi olursa olsun, herkesin birbirine
karşı görevi v e sorumluluğu vardır. Bu gerçeği Kur'an-ı Kerim
şu ifadeleriyle ortaya koymaktadır:
"...Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz tak­
sim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir
kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık"^^ buyrulmaktadır.
Kur'an'ın bu ifadesinden hiçbir z a m a n mutlak anlamda bir üs­
tünlük ve d e r e c e anlamı çıkarmak m ü m k ü n değildir. Kur'an
mutlak anlamda insanları kategorilere ayırmamakta, bu ayrım
s a d e c e , olan durumu tasvir etmek a m a c ı n a yöneliktir. Devlet
başkanından hizmetçiye kadar sorumluluktan bir parça yükle­
nen her fert, toplumun ihtiyaçlarını temin etmekte, efendilik ve­
ya hizmetçilik, mevzu bahis olmaksızın birbirlerinin hizmetinde­
dir. Devlet başkanı yaptığı işler s o n u c u devletinin v e millerinin
hizmetindedir. Bu hizmetler, bu kimselere ne şerefli (üstünlük)
lakabı, ne de düşkün lakabını vermektedir. Bundan dolayı her­
kes, sorumluluğu ne ise, onu yerine getirmekle mükelleftir.''^

••^ E b û Y û s u f , Kitâbu'l-Harac, s. 16.


Eİ3Û Y û s u f , a.g.e., s. 17.
•"i 4 3 . Zııhnıf, 32.
Devalibî, Mâruf; İslâmd-j Devlet ve İktidar, ( T e r e . M. Said H a t i b o ğ l u ) , s. 7 0 .
IKINCI BOLUM

YÖNETEN ve YÖNETİLENLERİN
KARŞILIKLI S O R U M L U L U K L A R I

1. Yöneticilerde Bulunması Gereken Özellikler

önetim meviiiînde bulunan kimselerde birtakmı vasıflarm


Y bulunması, yönetici olmanın gerekli kıldığı bir durumdur.
Yönetici tabiriyle, en küçük k a d e m e d e n en yüksek k a d e m e y e
kadar yöneticilik görevini yürüten kimseler kastedilmektedir.
Yöneticilik makamı küçük bir birim olabileceği gibi, devlet baş­
kanlığı gibi en üst seviyedeki bir yönetim birimi d e olabilir. Ta­
biî olarak her iki konumda bulunan kimselerin sorumlulukları
da farklı farklı olmak durumundadır.
Çalışmanın bu safhasında, yöneticilerde bulunması g e r e k e n
özellikler özlü bir şekilde ele alıp incelenmeye çalışılacaktır.
Araştırmada ön plana çıkarılan özellikler şunlardır:

1.1. 'Ehliyet Sahibi" Olması

Bir yönetim biriminde görevlendirilecek kimsede aranan temel


şart; o kimsenin işin m ü k e m m e l e n yapılmasını sağlayacak ehli­
yete sahip olmasıdır. Bazı muhitlerde nesep unsuru, vazifenin
yerine getirilmesini kolaylaştıran âmillerden birisi olarak gerekli
sayılabilirse de, bunu mutlak şart saymaya ve umûmîleştirmeye
imkân yoktur. İnsanın kendi iradesi dışında bir vakıa olan nesep
düşüncesini aşabilmiş toplumlarda idarî tasarruflar t a m a m e n
şahsî ehliyete bırakılmış durumdadır. Şahsî değerlerin tevarü­
sünden veya alım-saumından bahsedilemeyeceği içindir ki, me-
30 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

muriyette tevarüse yer tanınmamıştır.' Bundan dolayı, ehliyetin


şartları arasında kavim fikri mevcut değildir.'
Ehliyetle ilgili Kur'an-ı Kerim şu açık hükmü ortaya koymaktadır:
"Allah (c.c), size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasın­
da hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah
size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah, işiten görendir."^
Ayette g e ç e n "Emanet" kelimesi, insanın emin olması, kendisi­
n e maddî veya manevî herhangi bir şeyin gönül rahatlığı ile kor­
kusuz bir şekilde teslim edilebilir ve istendiği z a m a n eksiksiz
alınabilir bir şekilde bulunmasıdır.'
Söz konusu ayette Müslümanlara, İsrâiloğullarınm daha ö n c e
düştükleri hatalara düşmemeleri için uyarı vardır. Onların düş­
tükleri en büyük hata, dejenere oluşları sürecinde yetkiyi hep
beceriksiz ve ehil olmayan kimselere vermeleridir. Sorumluluk
isteyen dinî ve siyasî lideriikleri h e p beceriksiz, ehil olmayan
birtakım zaafları olan, adaletsiz kimselere vermeleridir. Müslü­
manlardan bu konuda dikkatli olmaları ve sorumluluk isteyen
yetkileri ehil, sorumluluğunun idrâkinde ve iyi ahlâklı kimselere
tevdî etmeleri istenmektedir.'
Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.) bir g ö r e v e ehil kişi tayin e t m e husu­
sunda son d e r e c e titiz davranmıştır. O'nun yönetim ölçülerinin
bize yansıyan bir yönü de, sorumluluk mevkiîlerine tayinde se­
çimin s a d e c e yeteriilik üzerine kurulması ile adaylar arasında
kesin bir eşitliğin sağlanmasıdır. Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.), İslâm'ı
benimsemiş Kureyş ileri gelenlerini bir tarafa bırakarak yöneti­
cileri, komutanları ve zekât tahsildariarını sıradan insanlar içeri­
sinden atamıştır. Halid b.Velîd gibi insanlar sıradan birer asker
olarak görev yaparken, köle olan Zeyd b. Hârise'yi onlara ko­
mutan seçmesi bunun en güzel örneğidir. Hz. peygamber
(s.a.v.) bütün insanlara benzer ve eşit davranılması, sosyal statü
g ö z önünde bulundurulmadan s a d e c e ehliyet hususuna bakıla­
rak normal ya da üst düzey vazifelerin adilce tayinlerde bulu­
nulması için kendi uygulamalarıyla örnek olmuştur.^

' Hatiboğlu, Hilâfetin Kureyşîliği, s. 1 4 1 .


2 H:ıtiboğlu, a.g.e., s. 1 4 3 .
' 4. A'i.sâ, 5 8 .
' Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, III. 1 1 .
' Mevdûdî, Tethînıul-Kııran, I. 3 7 0 .
A f e a l u r - R a h m â n , a.g.e., i. 3 5 6 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumlulukları 31

Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in bir g ö r e v e tayin y a p a r k e n , ö n e m


verdiği asıl prensibin ehliyet olduğu bilinen bir husustur. Bu
O'nun uygulamalarında açık bir şekilde görülmektedir. Ebû Zerr
( r . a . ) ile aralarında g e ç e n şu olay, O'nun (s.a.v.) ehliyetli olmaya
n e kadar ö n e m verdiğini göstermektedir.
Ebû Zerr (r.a.)'den rivayet edilen bir hadiste, Ebû Zerr ( r . a . ) :
"Yâ Rasûlallah, beni bir g ö r e v e tayin e t m e z misin? diye sorar.
Bunun üzerine Rasûlullâh (s.a.v.) eliyle o m u z u n a dokunur, son­
ra da: - Y a Ebâ Zerr! Sen zayıf birisin. Bu emirlik işi ise bir ema­
nettir. Şüphe yok ki, bu emanet, kıyamet gününde hakaret (hor­
lanma) ve pişmanlık olacaktır Ancak bu emaneti üzerine alıp
da hakkıyla yerine getirenler bunun dışındadır."''
Görevi ehline vermeyle ilgili başka bir rivayette ise, Rasûlul­
lâh ( s . a . v . ) ; "Ya Ebâ Zerr. Ben seni zayıf görüyorum. Kendim
için istemiş olduğum şeyi (iyiliği) senin için de isterim. İki kişi
bile olsa onlara emir olma, yetim malı idaresini de üzerine al­
ma..."^ demiştir.
Bu iki hadise bakıldığı zaman, yönetim mekanizmasında g ö ­
rev istemek, ilk etapta hoş karşılanmayan bir tavır olarak g ö ­
rünmektedir. Halbuki hadislerin lafızları incelendiği z a m a n , du­
rumun hiç d e böyle olmadığı ortaya çıkmaktadır. Hz. P e y g a m ­
b e r (s.a.v.)'in Ebû Zerr (r.a.)'i g ö r e v d e n uzak tutmak istemesi,
Ebû Zerr'in şahsından kaynaklanan bir durumdur. "Sen zayıfsın"
ifadesi bu işi yapabilecek ehliyete sahip olmaması v e g ö r e v e
geldiğinde birtakım aksaklıkların olacağı endişesindendir. Y o k s a
bu işi yapabilecek g ü ç t e olanlar, üstlendiği işi hakkıyla yerine
getirenler ve adalet ölçülerini gözeten dirayedi yöneticilerin, kı­
yamet gününde h o r görülmesi v e pişman olması söz konusu de­
ğildir. Ayrıca bu hadislerden şu gibi sonuçlara ulaşmak da m ü m ­
kündür. Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in Zeyd b. Harise gibi sahabîleri
ordu komutanlığına tayin etmesi, Ebû Zerr gibi takva sahibi bir
sahabîyi de emirlikten men etmesi, ancak ve a n c a k ehliyetli ol­
ma ile izah edilebilir. Herkesin yaratılıştan gelen birtakım b e c e -

' Müslim, 3 3 . / n ı â r e , 4 , H. No: 1 8 2 5 , III. 1 4 5 7 ; Hindî, Kenzul-Ummûl. H. No:


1 4 6 4 7 , VI. 1 8 .
" İbn Ebî Ş e y b e , el-Musannaf, C i h a d , H. No: 1 2 5 9 8 , X ] l . 2 1 9 ; Müslim, 3 3 İmâre. 4,
H. No: 1 8 2 6 , III. 1 4 5 8 ; NeysabCırî, el-Mustedrek, A h k â m , IV. 9 1 ; e l - B e n n â , Ah-
m e d A M u r r a h m â n , el-Fethıı'r-Rnbhânİ, İ m â r e . 4 3 , XXIII. 2; B e y h a k î . es-.Sune-
nul-Kübrâ, Âdâbu'I-Kâdî, X . 9 5 ; Hindî, Kenzul-Unımâl. H. No: 1 4 6 4 6 , VI. 18.
32 Hadislere Göre Yörıeticiiere İtaatin Sınırlan

fileri vardır. Bu beceri, eğitimiyle birleşince işlerin ifâsı daha da


kolay olacaktır. Hayatın mahiyeti gereği herkesin bütün alanlar­
da aynı ölçüde başarılı olması da mümkün değildir.
Bu ç e r ç e v e d e Farâbî, yöneticilerde olması gereken şartları şu
şekilde dile getirmektedir: "Kendisine söylenen her şeyi olduğu
gibi kavrayıp anlamaları lazımdır ki, h e m söyleyenin maksadını
h e m d e konuyu olduğu gibi anlasın." Hafızasının kuvvetli olma­
sı, anladığı, gördüğü, işittiği ve sezdiği her şeyi öğrenmesi d e
o n u n şartları arasındadır. Farâbî bu şartlara şu şekilde d e v a m
etmektedir: Uyanık ve zeki olmalı, en ufak delili fark edip yerin­
d e kullanmalıdır. Büyük bir azim ve irade sahibi olmalı, zarurî
bulduğu şeyleri gerçekleştirmek hususunda cesaret gösterip
korkak veya ç o k yumuşak olmamalıdır.^
İbn Haldun ( Ö . 8 0 8 / 1 4 0 6 ) , imamete ( y ö n e t i m e ) lâyık olmanın
ş a r d a n arasında "Ehliyet" şartım dört önemli şart arasında say­
mıştır.'" Ehliyet kavramını da şu şekilde izaha gitmektedir:
"Devlet başkanının, şer'an tayin edilen cezaları yerine getir­
mesi ve lüzumunda savaşlara katılması; ve bu savaşları basiret­
le idare ve halkı savaşlara sevk edebilmesi, dini koruması, düş­
man ile savaşabilmesi, devlet ve milletin, maslahat ve menfaat­
lerini göz önünde tutarak devleti idare etmesi için politika ve
idare işlerinde pişmiş olması demektir."^^
Filozoflara g ö r e bir başkan akıllı, bilgin, zekî, eşyayı kavra­
yan, ferasetli, yiğit, m ü ş a v e r e y e uygun hareket eden, güzel ah­
lâklı, bütün halka sevgi duyan bir kimse olmalıdır.
İVIâverdî ( Ö . 4 5 0 / 1 0 5 8 ) yönetimle ilgili esasları ihtiva e d e n el-
Ahkâmu's-Sultaniyye isimli eserinde, idareye g e ç e c e k kimselerin
ehliyet sahibi olmasını önemli görerek, 'bu gibi kimseler birta­
kım problemleri ç ö z e c e k ilme sahip olmalıdır' demektedir.'^
Ehliyet sahibi olmayla ilgili olarak, gerek Maverdî'nin ileri sür­
düğü ve gerekse buna yakın görüşleri, şu şekilde değerlendir­
m e k mümkündür. İdareye g e ç e c e k bir kimsede ilim sahibi veya
herhangi bir alanda derinleşmiş olma vasfı aranması gerekli bir
şeydir. Günümüz şartlarında düşünüldüğünde, yönetime g e ç e -

' F n r â b î . a.g.c, s. 8 7 .
1" İbn H a l d u n , Mukaddime, s. 1 9 3 .
" Ay.
'2 Gazâlî, Nasîhatül-Miilûk, s. 8 6 .
M â v e r d î , el-Atıkâımı's-Sultâniyye, s. 3 1 - 3 2 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sonımluhıklan 33

cek kişilerin bütün ilimlerle donanmış olması m ü m k ü n değildir.


B u g ü n bütün alanlarda bir branşlaşma varken, yöneticileri her
alanda uzmanlaşmış olarak düşünmek v e bu özellikte birini bul­
mak m ü m k ü n görünmemektedir. Önemli olan, işleri sevk v e
idare e d e c e k yetenek v e bilgiye sahip olmaktır. JVİâverdî'nin eh­
liyetle ilgili ileri sürmüş olduğu görüşleri, kendi çağına g ö r e de-
ğ e d e n d i r m e k yerinde bir davranıştır.
Zikredilen hususlar g ö z ö n ü n d e bulundurulduğunda, yönetime
g e ç e c e k bir kimsenin o işi yapabilecek bilgi, beceri v e y e t e n e ğ e
sahip olması v e e ğ e r örgütsel bir o r g a n i z a s y o n veya bu işleri
yürütmek için bir kadro gerektiriyorsa, o z a m a n bunları uygula­
m a alanına k o y a c a k kadroyu oluşturması veya yetiştirmesi g e ­
rekmektedir.

1.2. Halkın Mesuliyetini Taşıması

Bir yöneticide bulunması g e r e k e n önemli özelliklerden biri de,


yönetmiş olduğu kimselerin mesuliyetini taşımasıdır. Halkından
uzak, kendi şahsını h e r şeyin üzerinde g ö r e n bir yöneticinin,
tam anlamıyla mesuliyet anlayışı içinde olduğunu söylemek
m ü m k ü n değildir. Böyle bir g ö r e v d e bulunan kimse ç o k büyük
bir sorumluluk taşıdğının bilincinde olmak durumundadır.
Kur'an, idareye g e ç e n inanan bir insanı şu şekilde vasıflandır­
maktadır:
"Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar
mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emre­
derler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah
(c.c.)'a aittir."^'*
Ayette müminlerin güzel şeyleri e m r e d e c e ğ i n e , gayr-ı meşru,
çirkin ve dinen reddedilmiş şeylerden sakındıracağına, ayrıca ik­
tidar mevkîne g e ç i n c e ahlâklarını bozmayacaklarına dair işaret­
ler vardır.'5
İslâm tarihine bakıldığı zaman, gerek Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in sommluluk anlayışı'^' v e g e r e k s e başta Hz. Ebû Bekir,

I" 2 2 . Hacc, 38.


Elmalılı, Hak Dini Kuran Dili, V. 4 9 3 .
B u h a r ı , 9 3 . Ahkâm, 1, VIII. 1 0 4 : Mu.slim, 3 3 . İmâre, 5, H . N o : 1 8 2 9 , III. 1 4 5 9 .
( H a b e r i n i z ol.sun ki, h e r biriniz birer ç o b a n s ı n ı z v e h e r biriniz i d a r e ettiğiniz
altındakilerden .sorumlusunuz...)
34 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

Ö m e r , O s m a n v e Ali o l m a k üzere daha sonra y ö n e t i m e g e ç e n


bazı halifelerin uygulamaları, yöneticilerin ne denli bir sorumlu­
luk içinde olması gerektiğini ortaya koyar niteliktedir.
Daha ö n c e de belirtildiği gibi Hz. Ö m e r ( ö . 2 3 / 6 4 4 ) (r.a.)'in Fı­
rat kenarındaki bir keçi yavrusundan kendisini sorumlu tutması
ve bir gün hesaba ç e k i l e c e ğ i inancı içinde olması'^ yönetimi al­
tında bulunan halkına karşı sorumluluğundan kaynaklanmakta­
dır. Y i n e O, herhangi bir g ö r e v e tayin e t m e k istediği kimselerde,
halkın mesuliyetini taşıması açısından birtakım özellikler ara-
mışur. B u özellikler arasında, yönetici olan kimselerin, onlardan
biri gibi hareket etmesi, halktan biriymiş gibi kendini hissetmesi
de vardır.'**
Klasik d ö n e m İslâm alimleri, halkın üzerine hassasiyetle eğil­
m e y e n , m e r h a m e t ve şefkatten uzak, devletin şerefini k o r u m a ­
yan kimselerin vali olarak gönderilmesinin doğru olmadığını b e ­
lirtmişlerdir.'' Maverdî, idareye g e ç e c e k k i m s e l e r d e b u l u n m a s ı
g e r e k e n şartlar arasında emri altındakilerin güvenliklerinden s o ­
rumlu olmayı da sayar v e şöyle der: "Yönetici düşmanla gerekti­
ğinde savaş e d e c e k v e halkını k o r u y a b i l e c e k c e s a r e t v e kahra­
manlığa sahip olmalıdır."^"^
Hadislerde insanlan y ö n e t m e k o n u m u n d a bulunan kimseler
kalkan olarak nitelendirilmektedir.^' Nevevî ( ö . 6 7 6 / 1 2 7 7 ) ' y e g ö ­
re, kalkandan maksat ise örtüdür. B u fikrini şu şekilde izaha git­
mektedir: "Düşmanları, Müslümanlara eziyet e t m e k t e n alıkor.
İnsanların birbirlerine eziyet etmelerini önler. Ü l k e sınırlarını ve
insanlan korur. D ü ş m a n l a n O ' n u n a z a m e t i n d e n korkariar."^^
İdarede bulunan kimselerin yönetmiş olduğu halkın mesuliye­
tini taşımasının ö n e m i n i ortaya k o y m a açısından, Ebû Yusuf'un
Harun Reşîd'e yapmış olduğu tavsiyeler büyük ö n e m arz e t m e k ­
tedir; "Ey müminlerin Emîri! Allah'ın emaneti olan halkın korun­
ması ve gözetilmesi senden istenmektedir. Bu yüce vazifeyi en
iyi bir şekilde yapmaya ihtimam etmeniz lâzımdır. Bu görevde
hatır ve gönüle bakılmadan insanlar arasında hükmü icra ediniz.

İsfehânî, Hılyetül-Evliyâ, s. 1 2 9 .
Tanlâvî, Ali, Naci, Alıbânı Ümeı; s. 1 2 9 .
" G;ızâlî. Nasîhatül-Mülûk, s. 4 3 .
™ Mâverdî, el-Ahkâmu's-Suitâniyye, .s. 31-32.
21 Müslim, 3 3 . İmâıe 9 , H. No: 1 8 4 1 , 111. 1 8 4 1 .
22 N e v e v î . a.g.e., X I I . 2 3 0 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sonımhıkıkhrı 35

Aksi tıalde tıidayec yolunu şaşırırsınız ve korktuğum her şeyin


başınıza gelmesi beklenif'-^ denmektedir.
Y ö n e t i m k a d e m e l e r i n d e buJunan kim.selerin h a l k m a karşı m e ­
suliyetleri arasında, onların durumlarını i n c e l e m e v e araştırma
da vardır. Nizâmülmülk ( ö . 4 8 2 / 1 0 9 2 ) ' ü n b u k o n u d a k i görüşleri
şu şekildedir:
"Padişahların (yöneticilerin) ordu ve halkın durumunu uzak
veya yakından bizzat tetkik etmesi, ne olup bittiğini az veya
çok bilmesi gerekir. Böyle yapmazsa hata ve gaflete düşer, hal­
ka hakaret ve zulüm eder. Memlekette fesat ve adaletsizlik alır
yürür. Bunu padişah (yönetici) ya bilir veya bilmez. Bilip de
tedbirini almazsa, onlar gibi zalimdir. Çünkü zulme rıza göster­
miştir. Bilmezse gafil ve câhildir. Her iki halde de iyi değildir."-''
Müslümanları y ö n e t m e k o n u m u n d a bulunan kimselerin İslâmî
d e ğ e d e r d e n s o m m l u olduğu muhakkaktır. Onların bu sorumlu­
lukları, m a k a r a ve m e v k i arzularının ç o k üzerinde o l m a k duru­
mundadır. D ü n y a d a insanlann birtakım g ö r e v l e r d e bulunmaları,
işlerin ifâsı içindir. B ü t ü n görevler birer emanettir.^'

1.3. İstişareyi Her Hususta Uygulaması

Şûra ya da danışma İslâm'da y ö n e t i m n en ö n e m l i temel taşlann-


dan k a b u l edilmektedir Aynı şekilde iyiliği e m r e t m e k v e kötü­
lükten a l ı k o y m a k , h e m fert h e m de toplumun o m u z u n a yükle­
n e n en ö n e m l i g ö r e v l e r d e n k a b u l edilmektedir.-'^ Kur'an, istişa­
r e d e n b a h s e t m i ş , a n c a k uygulanmasında özel bir y ö n t e m i teklif
ya da e m r e t m e m i ş t i r . Rasûlullâh (s.a.v.) s o n k a r a n vermeden
daima h i k m e t ( t e c r ü b e ) v e bilgi sahibi sahabîleriyle ve i m a n et­
miş k a b i l e l e r i n temsilcileriyle istişarede bulunmuştur. Fakat n e
Kur'an'da n e de Rasûlullâh (s.a.v.)'ın s ü n n e t i n d e m ü ş a v e r e edi­
leceklerin sayısı, s e ç i m , g ö r e v süreleri ile ilgili sıkı ve d e ğ i ş m e z
kurallar vardır. B u m e s e l e l e r tamamıyla Müslümanların takdirine
bırakılmıştır.-7 Ö n e m l i olan istişarenin İslânıî y ö n e t i m i n temelini
oluşturmasıdır. Halkın hayatını e t k i l e y e c e k önemli ülke m e s e l e -

« E b û Y u s u f , Kitâbul-Harac, s. 5.
N i z â m ü l m ü l k , Sîyâsemânıe, s. 9 6 .
B k z . , U d e h , A b d u l k a d i r , l.-ilâm ve Siyasî Durumumuz, s. 2 8 3 - 2 8 6 .
A. İVIustafa N e v i n . /,s-/â/ıı Siyasî Düşüncesinde Muhalefet, s. 110.
" A f z a l u r - R a h m a n , Sîrer Ansiklopedisi, I. 3 8 4 .
36 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

lerinde istişare e d e b i l m e k için, her yönetici ya da yönetim, tem­


sil ettikleri halkm güvenine sahip, k a r a k t e r c e dürüst danışman­
lar bulmak zorundadır.^''
Y ö n e t i m i n temel kurallarından olan istişare kavramı, Kur'an'-
dan neş'et etmiş bir kavramdır. Kur'an'da konuyla ilgili yer alan
ayetleri şu şekilde sıralamamız mümkündür:
"... İşleri anılarında danışma iledir.."^'' B u ayetten şu s o n u c a
gitmek mümkündür: Şayet bir m e s e l e iki ya da daha fazla kim­
seyi ilgilendiriyorsa, söz konusu m e s e l e hakkında bir kişi karar
verirse, diğederine haksızlık edilmiş olur.-^" Konuyla ilgili başka
bir ayette de;
"(Yapacağın) iş(ler) hakkında onlara danış, karar verince de
artık Allah'a dayan, çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri
sever.buyrulmaktadır.
Kur'an'da istişarenin g e ç m i ş milletlerde de uygulandığına dair
işaretler vardır Sebâ Melikesi ile halkı arasındaki diyalog
Kur'an'da şu şekilde dile getirilmektedir:
"Ey ileri gelenler, dedi, bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsi­
niz ki) ben siz olmadıkça hiçbir işi (kendi başıma) kesip ata-
mam."^-
Ayette yer alan "Siz hazır b u l u n m a d ı k ç a v e y a şahit olmadık­
ça" ibareleri, ö n e m l i konularda karar alınacağı zaman, yönetici­
nin yanında olmaya, aldığı karariarın doğruluk ve uygunluğunu
o n a y l a m a k açısından önemlidir. Ayet, zamanın hükümdarının
mühim işlerde ö n e m l i kişilerie istişare ettikten sonra karar ver­
diğini göstermektedir.^'
Rasûlullâh (s.a.v.)'ın hayatında da istişare örneklerini g ö r m e k
mümkündür. Her ş e y d e n ö n c e Rasûlullâh (s.a.v.) Kur'an'ın ilk
uygulayıcısıdır. Bundan dolayı Kur'an'ın ortaya k o y m u ş olduğu
bir hükmü de, O bizlere gerekli gördüğü z a m a n a m e l î olarak
göstermiştir. Enes'ten g e l e n bir rivayette, Rasûlullâh (s.a.v.),
kendisine Ebû Sufyân'm g e l m e k t e olduğu haberi ulaşınca bir is­
tişare meclisi kurar. Ö n c e Ebû B e k r sonra Ö m e r ayağa k a l k ı p

» A.y.
^ 4 2 . Şûrû, 3 8 .
* Me\dûciî, Tefhinntl-Kııran, V. 2 4 4 .
» 3- Âl-iİmrân, 159.
3-' 2 7 . Nemi, 32.
" Mevdûdî, a.g.e., IV. 1 1 1 .
Yönelen ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumlulukları 37

muhacirler a d m a Kureyş ordusuna karşı gidilmesi lehinde k o n u ­


şurlar. K e r v a n ı t a k i p t e n v a z g e ç e d e r . E n s â r ' d a n S a ' d b . U b â d e
ayağa kalkıp: E y Allah'ın Rasûlü bizi k a s t e d i y o r s u n u z sanırım
diyerek s ö z alır ve k e n d i s i n e d e s t e k olacaklarını bildirir. S o n u ç ­
ta, B e d r ' e doğru h a r e k e t ederler.^''
Medine Müslümanları, kendi akrabalarını korudukları gibi
P e y g a m b e r i de k o r u m a k ü z e r e O ' n u n l a antlaşma yapmışlardı.
B e d i r Seferi sırasında, M e k k e o r d u s u n u n gelişi ö ğ r e n i l i n c e . P e y ­
g a m b e r ( s . a . v . ) savaşa çıkıp ç ı k m a m a h u s u s u n d a karar v e r m e k
üzere u m û m î bir şûra toplamıştı. M e k k e k ö k e n l i Müslümanların
hepsinin yardımına hazır oldukları hususunda teminat v e r m e l e r i
ile y e t i n m e y i p "görüşünüzü b a n a bildiriniz" demiştir. O z a m a n
Medineli M ü s l ü m a n l a n n temsilcisi ayağa kalkarak, O ' n a tam m a ­
nasıyla destek halinde olduklarını bildirmiştir. Rasûlullâh (s.a.v.)
bu d u r u m d a n hoşnut o l m u ş t u r . ' '
B u h a r î ' d e yer alan bir h a b e r d e , Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in
U h u d S a v a ş ı ' n d a a s h a b ı y l a istişare ettiği v e b u n a g ö r e savaş
yaptığı görülür.3^ Bilindiği gibi U h u d Savaşı sırasında Hz. P e y ­
g a m b e r ( s . a . v . ) ş a h s e n düz o v a d a m e y d a n m u h a r e b e s i y a p m a k ­
tansa ş e h i r d e k a l m a k v e muhasarayı karşılamak fikrini savunu­
yordu. Y a p ı l a n istişare n e t i c e s i n d e k e n d i g ö r ü ş ü n d e n v a z g e ç e ­
rek bin kişiyle sefere çıkmıştır.''^
D a n ı ş m a n ı n ö n e m i hakkında İslâm alimlerinin de değişik g ö ­
rüşler dile getirdikleri görülmektedir. C e m a l e d d i n Abdullah, is­
tibdadın kötü bir ş e y olduğunu, istişarenin ise h e m Allah ( c . c . ) ' ı n
kitabında h e m d e s ü n n e t t e uygulanmasıyla istenilen bir ş e y ol­
duğu fikrini ileri sürmektedir.-^'' Hallâf ise, istişarenin faydalarını
şu ifadeleriyle ortaya koymaktadır: "'Herkes için şeriatın rahmet
kapılarını a ç m a k ve iyileşmesi g ü ç toplumsal hastalıkların iyileş­
mesi için, alimlerin görüşlerine müracaat e t m e k şer'î siyasetten­
dir. B u siyaset n e t i c e s i n d e , insanlar dinde darlıklardan bir çıkış
yolu olduğunu hissetmektedir."'' demektedir.

« Müslim, 3 2 . C i h a d 3 0 , H. No: 1 7 7 9 . III. 1 4 0 3 .


•^'İbn H i ş â m , es-SJıetü'n-Ncheviyye. II. 2 6 6 ; bkz., HamidııUah, İslâm Peygambe­
ri, II. 1 6 2 - 1 6 3 : e l - B e n n â , A h m e d A b d u r r a h m a n , el-Fethu'r-Rabhânî, Cihad,
1 4 0 , XIV. 4 2 .
B u h a r î , 9 6 . hisâm, 2 8 , VIII. 1 6 2 .
İbn H i ş â m , a.ge., III. 6 7 - 6 8 ; bkz., H a m i d u l l a h , a.g.e., II. 1 6 3 .
C e m a l e d d i n , Abdullah, es-Siyâsetu'ş-Şer'iyye, s. 3 5 ,
y> Hallâf, es-Siyâ.setu'ş-Şer'iyye, s. 14.
38 Hadislere Göre Yönericilere İtaatin Sınırlan

Y ö n e t i m d e k i b e c e r i ve başarısıyla insanlığa ö n e m l i m e s e j l a r
v e r e n Hz. Ö m e r , hilâfeti sırasında, istişare meclisi oluşturmuş,
bu mecliste serbest tartışma ortamı m e y d a n a getirerek, diğer in­
sanların fikirlerinden faydalanmıştır. O zaman İslâm'ın siyasî c e ­
miyeti muhacirler ve e n s a r o l m a k üzere iki gruba ayrılmıştır.
Bunlar bütün halkın önderleri idiler v e bütün Arabistan bunlara
kendi temsilcileri nazarıyla b a k ı y o r d u . H e r iki g r u b u n azaları
( ü y e l e r i ) zaruret gereği daima m e c l i s m ü z â k e r e l e r i n e katılmış­
lardır. Ensar, Evs ve Hazreç adında iki k a b î l e g r u b u n d a n ibaret
olup, her iki grup üyelerinin meclis toplantılarında hazır bulun­
maları şart telakki ediliyordu.^'
Nizâmülmülk ( Ö . 4 8 2 / 1 0 9 2 ) d e istişare yapılacak k i m s e l e r hak­
kındaki görüşlerini şu ifadeleriyle dile getirmektedir: "İşler hak­
kında meşveret yapılacak kişinin kuvvetli görüşü olması g e r e ­
kir. Herkesin bir ihtisas sahası vardır bir kişinin ç o k iyi bildiği
işi diğeri bilmez. Bir insanın bilgisi vardır, fakat pratiği yoktur.
Bir diğerinin bilgisi, pratiği v e yeterli tecrübesi de vardır. B u hu­
susta bilginler v e dünya görmüş akıllı kimselerin t e c r ü b e s i n d e n
istifade edilmelidir. Zekâsı keskin olan bir kişi, bir işin g e l i ş m e ­
sini ve neticesini h e m e n görebilmektedir. Bazıları b u n u anlaya­
mamaktadır.'- Bilhassa ihtisas sahiplerinin o k o n u d a bildiklerini
s ö y l e y e r e k görüşlerini açıklamaları, h e r alimin zıt da olsa fikrini
ortaya koyması, doğrunun ortaya çıkması için g e r e k m e k t e d i r .
Meşveret y a p m a d a n icraatta liderler b e n c i l ve zayıf görüşlü ol-
maktadırlar.'"'^ Nizâmülmülk'ün bu ifadeleri, g ö r ü ş ü n e başvuru­
l a c a k kimselerin istişare e d i l e c e k k o n u y u iyi bilmesi ve ihtisas
sahibi olmasının zarûıîliğini ortaya koymaktadır. B u n u n l a da y e ­
tinmeyip, t e c r ü b e sahibi v e tutarlı bir yapıya sahip olmasını da
istişare için gerekli görmektedir. G ö r ü ş ü n e başvurulacak bir
kimsenin zikredilen özellikleri taşımaması, istişarenin sıhhatli
netice vermesine en büyük engeldir.
Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.) zamanında m e y d a n a g e l e n bazı olay­
lar biz bu k o n u d a aydınlatmaktadır. O M e d i n e ' y e hicretinden
h e m e n sonra Medine şehrini bir site devleri olarak teşkilatlan­
dırmış ve anayasayı yapmıştır. B u devirde halkın h e m e n h e m e n

-» Şiblî, NCımânî, Bıifıi;] Yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, II. 2 8 .


^> Şiblî. ii.g.e., II. 2 9 .
'2 Nizâmülmülk, SiyâsetnSme. s. 1 3 3 .
Nizâmülmülk, a.g.e., .s. 1 3 4 .
Yönelen ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumlulukları 39

yarısı Y a h u d i idi. Onların m e r k e z î devlete b a ğ l a n m a l a r ı sulh y o ­


luyla ve k e n d i arzularıyla olmuştur. Anayasanın t e ş e k k ü l ettiril­
m e s i n d e n ö n c e , Müslümanlar ile M e d i n e Y a h u d i l e r i arasında
m ü z â k e r e ve istişarenin yapılmış o l d u ğ u n a ş ü p h e yoktur. Y i n e
Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.) Arabistan'da b u l u n a n müşrik kabileleriy-
le bazı ittifak v e a s k e r î yardım antlaşmaları yapmıştır. B u itibar­
la, gayr-ı m ü s l i m müttefiklerle z a m a n z a m a n istişareye vakit
ayırması kendisi için zaruret olmuştur.''^
Kur'an'da v e Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in u y g u l a m a l a r ı n d a bu
kadar açık bir ş e k i l d e yer alan istişare kavramı, uygulandığı za­
m a n v e m e k a n l a r d a ç o k faydalı neticeler vermiştir. Ne yazık ki,
d a h a sonraki d ö n e m l e r d e bu niteliğini koruyamamıştır. Bir ku­
rum halinde gelişmesi bir yana, yanlışların tasdik edildiği m e r c î
d u r u m u n a g e l m i ş , bazı d ö n e m l e r d e d e t a m a m e n ortadan kalk­
mıştır. Fazlur R a h m a n "... Sünnîlik, y ö n e t i c i y e mutlak itaati tel­
kin e d e n tek yanlı doktrine sarılmaya d e v a m etmiştir. Y ö n e t i c i ­
nin m u d a k otoritesini kontrol e d e c e k h e r h a n g i bir d ü z e n l e m e
getirilmemiştir. O y s a Kur'an'da e m r e d i l e n v e a s h a b ı n h a y a u n d a
k ö k salmış olan şûra v e istişare kurulu, etkili bir m ü e s s e s e hali­
n e getirilebilirdi, fakat bu istikâmette n e u l e m â v e n e d e halk
idaresi bir ş e y yapmıştır.'"*' g ö r ü ş ü n ü dile getirmektedir. Fazlur
R a h m a n , istişare k u r u m u n a idarecilerin v e alimlerin istenilen
ö n e m i v e r m e m e l e r i n e t i c e s i n d e kısa bir süre s o n r a tarihe karış­
tığını da şu ifadeleriyle dile getirmektedir: "Şûra, kısa bir süre
s o n r a tarihe karıştı. Aslında İ m p a r a t o d u ğ u n g e n i ş ö l ç ü d e yayıl­
m a s ı v e m e r k e z d e n u z a k l a ş m ı ş güçlerin ortaya ç ı k m a s ı y l a şû­
ranın varlığı s o n bulmuştur.'"*^
İstişare, belli sayıda k i m s e l e r d e n görüş almak d e m e k değildir.
G e r ç e k istişare, görüşlerin samimi olarak değerlendirilip, en iyi
görüşün ortaya çıkarılmasıdır, Kur'an'a g ö r e şûra, bir idarecinin,
şûranın a m a c ı n a uygun zannederek, belli sayıda kişiden fikir al­
ması manasında değildir. Zaten b ö y l e olduğu takdirde, onların
görüşlerini kabul v e y a reddedebilir. Açık bir ş e k i l d e Kur'an, ilk
olarak "toplumun işleri veya meseleleri ( e m r u h u m = o n l a r ı n işleri)
tabirini kullanmaktadır. Bir tek kişinin veya s e ç k i n bir sınıfın iş-

H a m i d u l l a h , a.g.e., II. 165.


<5 F a z l u r R a h m a n , İslâm, s. 3 3 3 .
«• A.y.
40 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

lerr' tabirini değil. B u s e b e p l e yönetim, toplumun müşterek işi­


dir. İkinci olarak Kur'an'm "Onlarm (aralarında) karşılıklı istişare
ile karar verilecektir" ( ş e k l i n d e k i ) sözleri d e aynı derecede
önemlidir. Bu açıkça idarecinin bizzat kendisinin seçtiği ve top­
lum tarafından atanmış veya seçilmiş o l m a sıfatıyla toplumu tem­
sil e t m e y e n kişilerle "istişare e t d ğ i ' bir durumu reddetmektedir.
Halbuki Kur'an, Müslüman c e m a a t ı oluşturup, onlardan karşı­
lıklı işbirliği içerisinde çalışmayı istediğinde, aynı zamanda yasa­
ma ile ilgili uygulamaları d ü z e n l e m e k için m u h a k e m e usulüne
ait temel bir prensibi de takdim etmiştir. B u "Şûra" veya "karşı­
lıklı müzâkere" prensibidir.'*'*
Şûra, görevine, belli bir üslup takip edilmeksizin, ilk dört hali­
fe zamanında E m e v î idaresine kadar olan zaman s ü r e s i n c e bir
müddet devam edilmiştir. E m e v î hâkimiyeti zamanında h a n e ­
danlık sisteminin gelişmesiyle birlikte şûranın yerini tabiî olarak
rejimi d e s t e k l e y e n gruplar almıştır. Şûra g e r ç e k t e , asla bir ku­
rum olarak gelişmemiştir. Şayet b ö y l e gelişmiş olsaydı, İslâm ta­
rihi hem siyasî, h e m dinî yönden, Müslüman olmayan dünya için
de önemli neticeler getirecek şekilde ç o k farklı olurdu.^'
G e r ç e k anlamda istişarenin ne ş e k i l d e olması g e r e k t i ğ i n e te­
mas edildikten ve tarihî açıdan nasıl bir d e ğ i ş i m e tabî tutulduğu­
nu gördükten sonra, şûrada n e gibi ilkelerin olduğunu dile getir­
m e k t e yarar vardır. Şûra, her şeyden ö n c e , h e m yöneticiler h e m
d e yönetilenler için ö n görülmüş bir haktır ve iki taraftan birisi
diğerine oranla daha üstün bir hakkın sahibi değildir. Ümmeti il­
gilendiren bütün işlerde istişare yapılması devlet başkanının g ö ­
revidir. İstişare, Allah (c.c.)'ın rızasına uygun o l m a k zorundadır.
G ö r ü ş sahiplerinin tek bir görüş etrafında b i d e ş m e l e r i zorunlu
değildir. Geçerli olacak görüş, istişare sonucu çoğunluğun kabul
ettiği görü.jtür. Görüşü kabul edilmeyen azınlık, çoğunluğun g ö ­
rüşünü uygulayanların başına gelmelidir.'" İnsanları topluca ilgi­
lendiren m e s e l e l e r e b a k m a k l a görevlendirilen k i m s e , halkın rı-

İslâmî AraşiJimalar Dergisi. C. Vll. Sayı: II. s. 1 9 ö (Prof, Dr, Hazlur R a h m a n ı n i s ­


lâm a n d Political Acticın: Politics in T h e Sen'ice o f Religion: tslâm ve Siyasî Hare­
ket. Dinin Emrindeki Siyâ.-iet" adlı m a k a l e s i n d e n alınmıştır. .Makale Ank. Üniv.
İlahiyal Fakültesi Arş. G ö r . İbrahim Mara;; tarafından T ü r k ç e ' y e ç e \ rilmijlir.).
İslâmî Araştırmalar l')crgisi, a . g . m . , VII. II. s. 1 9 5 .
İslâmî Araştırmalar Dergisi, a . g . m . , VII. II. s. 195; bkz., Srddıkî, Mazharııddin,
İslâm Dünyasında Modeınist Düfünce, s. 1 3 8 .
w U d e h , Abdulkadir, /.';A-Îıjj ve .Siyasî Durumumuy., s. 1 9 4 - 1 9 7 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumlulukları 41

zasıyla a t a n m ı ş olmalıdır. Halkın n a z a r ı n d a g ü v e n kazanmış


kimseler, istişare h e y e t i n e alınmalıdır. M ü ş a v e r e h e y e t i n i n o y ­
birliğiyle almış olduğu karar, devlet b a ş k a n ı veya kurum yetkili­
si tarafından k a b u l e d i l m e l i d i r . " Y o k s a o n u n adına istişare d e ­
m e k m ü m k ü n değildir. Halbuki Kur'an'ın "Şûra" prensibi, t o p ­
lum üyelerinin, Allah (c.c.)'ın g ö z e t i m ve denetimi altında, kendi
kaderlerini ilgilendiren kararların hazırlanma ve u y g u l a n m a s ı n a
katılmaları için bu alanda k e n d i l e r i n e danışılmasını zorunlu kıl­
maktadır. Şûra, bir adamın, bir sınıfın v e y a bir partinin her tüdü
despotizmini ortadan kaldırmaktadır.'-
B u g ü n bazı sistemlerde şûra esasına dayalı bir d a n ı ş m a yürü­
tülüyor olsa da, Allah ( c . c . ) rızasının o l m a m a s ı v e insanların
menfaat anlayışlarının fiillerini o l u m s u z e t k i l e m e s i , y ö n e t i c i y l e
halk arasındaki rahatsızlıkları daha da artırmaktadır.
Şûranın gerekliliği hususu h e r k e s tarafından b i l i n m e s i n e rağ­
men, bağlayıcılığı hususunda birtakım farklı görüşler de mevcut­
tur. Herhangi bir s i s t e m d e devlet b a ş k a n ı n ı n şûra heyetinin fi­
kirlerinden istifade e d e r e k hareket e t m e s i e n ideal olanıdır. Y a l ­
nız şûra alanına giren bütün m e s e l e l e r i u y g u l a m a sırasında, y ö ­
neticinin şûrada alınan kararlarla bağlı k a l m a y a b i l e c e ğ i fikrine
kanimak m ü m k ü n d e ğ i l d i r . B ö y l e bir anlayış şûranın s a d e c e
isim olarak k a l m a s ı n d a n b a ş k a bir ş e y değildir. Y ö n e t i c i kendi
fikrini, şûradan ç ı k a n fikirlerin ü s t ü n d e görüyorsa, niçin şûra ya­
pılıyor soru.su h e r k e s i n aklına g e l e n ö n e m l i bir husustur.
Şûranın g ü n l ü k hayatta pratik olarak uygulanması, zaman ve
m e k a n ı n deği.şmesiyle çeşidi şekiller almaktadır. Hal ve şartlara
g ö r e kadrolaştırma işinin halka bırakılması en sağlam yol olarak
kabul edilmektedir. Asrın şartlarına en uygun olan usûl, devlet
b a ş k a n ı n ı n halkı ilgilendiren g e n e l m e s e l e l e r d e , şûra heyetini
halkın oylarıyla seçmesidir. T e k n i k v e pratik konularda uzman-
lada istişare y a p m a k b a ş k a n ı n hakkı olduğu için, uzman kadro­
larının şûra ile seçilip s e ç i l m e m e s i ö n e m l i bir m e s e l e değildir.
Y i n e b a ş k a n ( y ö n e t i c i ) , ülkenin olağanüstü durumlarında, halk­
tan g ü v e n o y u mahiyetinde görüş isteyebilmektedir.'"'

'• AfzaİLir R a h m a n , a.g.e.. I. 3 8 3 - 3 8 6 .


G a r a u d y , R o g e r . blâm ve İnsanlığın Geleceği, s. 16-17.
Özcj-elik, A. Selci'iık. İslâm Hukukuna Göre Hükdmdann Hukukî Durumu, s.
164-165.
'"^ Z e y d a n , Abdıılkerim, İslâm Hukukunda h'cn ve Devler, s. 36.
42 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

İstişarenin sayısız faydalan vardır. Diktatörlüğün k ö k ü n ü ka­


zımak için lüzumludur. Bir y ö n e t i m k a d e m e s i n i n başında bulu­
nan kimse, önemli işler hakkında karar verirken, kendi görüşle­
rini istişârî mahiyette ortaya k o y a r . ' ' Müşavere s e r b e s t ortamda
olmalı, herhangi bir kötü emel için fikir desteğini sağlamak a m a ­
cına yönelik olmamalıdır.''^
Hakkında uygulamaya yönelik açık hükümler b u l u n a n m e s e ­
lelerin şûraya getirilmesi doğru değildir. D a h a ziyâde, ç ö z ü m e
m u h t a ç v e o gün için daha öncelikli konuların istişare edilmesi
daha uygundur.'^ Şûra, aralarında r e k a b e t e giren değil, fakat
her biri kendisini Mutlak Bir'e (Allah'a) bağlamış olan insanların
danışmasıdır.'** İslâm dini, insanlar arasında eşidiği gerçekleştir­
m e k , akıllarını bilgisizlikten, zilletten kurtarmak, güçlerinin b a ş ­
kaları tarafından kullanılmasını e n g e l l e m e k için ç a l ı ş m a k t a d ı r . ' '
B u n u da şûra prensibi ile ortaya koymaktadır.
T e o r i k olarak sistemlerin m ü k e m m e l olması bir şey ifade et­
memektedir. İnsicamlı ve tutarlı b i ç i m d e oluşturulmuş d ü ş ü n c e ­
ler d e m e k olan teori v e buna bağlı geliştirilmiş olumlu v e güzel
düşünceler, iyi yetişmiş ehliyet sahibi yöneticilerin elinde daha
da m ü k e m m e l olmaktadır. T o p l u m u n ıslah edilmesi, sağlıklı n e ­
ticeler çıkması, insan potansiyelinin kültürel-sosyal durumuyla
yakından alakalıdır. Kur'an'ın ortaya koyduğu, Hz. P e y g a m b e r
(s.a.v.)'in uygulamalarıyla sosyal hayattaki yerini alan istişare,
iyi yetişmiş ve ehliyedi uygulayıcıların elinde, gereği gibi uygula­
nırsa, iyi bir yönetim, huzurlu bir kide ortaya çıkacaktır.

1.4. Adil Davranışlar Ortaya Koyması

Bir y ö n e t i c i d e bulunması g e r e k e n ö n e m l i vasıflardan biri d e


adalet sahibi olmasıdır.''" Y ö n e t i c i için adaletten ayrılmama v e
icraadarında adaleti t a h a k k u k ettirme mükellefiyeti vardır.'''
Adalet, toplumların yönetilmesinde esas kabul edilmektedir.^^

''^ Mevdûdî. İslâm'da Hükümet, s. 4 9 0 .


* Mevdûdî, a.g.e., s. 4 9 1 ; bkz., Mevdûdî, Hilâfet ve Saltanat, s. 226-227.
U d e h , İslâm ve Siyasî Durumumuz, s. 1 8 9 .
'" G a r a u d y , islâm'ın Vaadettikleıi, s. 7 6 .
59 B k z . , Buharî, 9 6 . İ'tisâm, 2 8 , VIII. 1 6 2 ; U d e h , Abdulkadir, a.g.e., s. 1 9 2 .
* et-Taftazânî, Şedıu'l-Makâsıd, V. 243; bkz., İ.smail, Y a h y a , Menlıacu's-Sunne, s. 2 8 0 .
•i' Ö z ç e l i k , A. Selçuk, İslâm Hukukunda Devlet ve Fert Münâsebetleri, s. 5 4 8 .
^- el-Behiy, M u h a m m e d , ed-Din ve'd-Devle, s. 3 1 1 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumlulukları 43

Kur'anî anlamda adalet; İslâm t o p l u m u n d a e k o n o m i k , hukukî


v e sosyal hayatm bütün a l a n l a n n d a , ailede, hatta düşmanlarıyla
ilişkilennde, yani ister insan ile nefsi, isterse k e n d i s i y l e b a ş k a s ı
arasında olsun g e n i ş bir m a h i y e t arz etmektedir. B u s e b e p l e
M ü s l ü m a n l a n n siyasî v e sosyal hayadarında h e r h a n g i bir görevi
veya rolü ü s d e n e n k i m s e l e r d e d e adaletli o l m a şartı a r a n m a k t a -
dır.63 Adaletin ö n e m i n i v e u y g u l a m a d a nasıl bir titizlik i ç i n d e
olunması gerektiğini Kur'an ayetleri açık v e kesin bir ş e k i l d e or­
taya koymaktadır.
"Allah adaleti, ihsanı, akrabaya vermeyi emreder, edepsizlik­
ten, fenalıktan, azgınlıktan men eder."'''*
"Ey Dâvûd, biz seni yeryüzünde hükümdar yaptık. İnsanlar
arasında adaletle hükmet, keyfine uyma, sonra seni Allah
(c.c.)'ın yolundan saptırır.."''''
K o n u y l a alakalı b a ş k a bir a y e t t e d e "Ey Muhammed, ben, Al­
lah (c.c.)'ın indirdiği her kitaba inandım ve bana aranızda adale­
ti gerçekleştirmem emredildi de..."'^ buyrulmaktadır.
"Andolsun biz elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve onlarla
beraber kitabı ve (adalet) ölçü(sün)ü indirdik ki, insanlar adale­
ti yerine getirsinler..."'''^
Kur'an-ı Kerim, adaletin kişinin yakınlarının a l e y h i n d e d e olsa,
gerektiği şekilde uygulanmasının zorunlu olduğunu şu ayetlerde
ortaya koymaktadır:
"Ey insanlar, adaleti tam olarak yerine getirerek Allah için şa­
hitlik edenler olun, kendinizin, ana-babanızm ve yakınlarınızın
aleyhinde bile olsa, (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fa­
kir de olsalar adaletten ayrılmayın...
"Söylediğiniz zaman akrabanız da olsa adaleth olun ve Allah
(c.c.)'a verdiğiniz sözü tutun..."^'^
Uygulama e s n a s ı n d a bir topluluğa olan öfkenin adalete e n g e l
o l m a m a s ı gerektiği Kur'anî b i r anlayıştır. Kur'an bu h u s u s u şu
ifadeleriyle ortaya koymaktadır:

B k z . , Nevin, A. Mustafa, İslâm Siyasî Düşüncesinde Muhalefet, s. 94.


" 1 6 . Nahi, 9 0 .
M 3 8 . Sâd, 2 6 .
4 2 . Şûra, 1 5 .
57. Hadîd, 2 5 : b k z . , 3 8 . Sâd, 2 6 .
'"^ 4. Nisa, 1 3 5 .
<••' 6. Enam, 152.
44 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

"Ey inananlar! Ahali için adaletle şahitlik edenlerden olun. Bir


topluluğa karşı duyduğunuz kin sizi adaletten saptırmasın. Âdil
davranın, takvaya yakın olan da budur. "^^
Kur'an, adaleti ortaya koyduktan sonra, adaletli davrananları
da şu ayetiyle övmektedir:
"Yine bizim yarattığımız insanlardan öyle bir ümmet var ki, on­
lar hakka yol gösterirler ve o hak ile adaleti yerine getirirler
Adalede ilgili ayetlerden şu gibi sonuçlara ulaşmak mümkündür:
- Adalet, toplumun her alanında gerekli bir husustur. Ferdin
taviz v e r e b i l e c e ğ i , v a z g e ç e b i l e c e ğ i bir hak değildir. İstisnasız
olarak adalet ümmetin h e p s i n e Allah (c.c.)'ın gerekli kıldığı bir
zoi"unluluktur."2
- Adalet uygulanırken yakınlık bağının adaleti e n g e l l e m e m e s i
gerektiği vurgulanmaktadır.
- Öfke ve bir topluluğa olan kin, kişiyi adaletten saptımiamalıdır.
- Zengin-fakir ayrımı yapılmaksızın h ü k m ü n gerektiği ş e k i l d e
uygulanmasının zorunlu olduğu da vurgulanmak istenen b a ş k a
bir husustur.
Kur'an'ın adalet konusundaki öğretilerine uygun olarak, Hz.
P e y g a m b e r (s.a.v.)'in de adaletli olma h u s u s u n d a ve adaletin
uygulanmasında ç o k titiz davrandığı bize g e l e n rivayetler ara­
sındadır. B u s e b e p l e Hz. P e y g a m b e r m e n s u b u b u l u n d u ğ u top­
lumda sayısız haksızlık ve zulmün bulunduğunu m ü ş a h e d e et­
miş, n e t i c e d e belirli bir adalet ö l ç ü s ü n ü n h e r k e s ç e kabul edil­
m e s i n e dayalı bir nizamı tesis etmeyi hedeflemiştir.'^-'* Mesela;
Abdullah b. Ö m e r (r.a.)' d e n rivayet edilen bir hadiste Rasûlul­
lâh (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Adaletle hükmedenler Allah katında nurdan minberler üzerin­
de olacaklardır. O nurdan yükseklikler, Azîz ve Celîl Rahmân'ın
yüksckliğindendir. Adaletle hükmeden kimseler, kendi maiyye-
tinde ve velayetinde bulunan kimseler hakkında verdikleri hü­
kümlerinde daima adaletle hükmederler."''

5. Mâidc, 8.
7. Anîf, ısı.
'- IJmâra, .Mııhanııııed, As/.-îm ı-e İn.'ian Hakhırt. s. 4 8 : İ z z e t b e g o v i ç , Doğu ve Ba­
lı Arasında İslâm, s. 2 5 7 .
"3 Haddûrî, .Vlacid, İslâm'da Adalet Kavramı, s. 2 5 ; b k z . , Hody.son, İslâm'ın Serü­
veni, I. 134.
"1 .MiLSİinı, 3 3 . İmâre, 5, H. No: 1 8 2 7 , III. 1 4 5 8 ; Ne.sâî. Âdâbul-Kudât. VIII. 2 2 1 .
Yönelen v e Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumlulukları 45

Devlet b a ş k a n ı ve y ö n e t m e k o n u m u n d a b u l u n a n kimselerin,
adaletle h ü k m e t m e s i gerektiğini g ö s t e r e n Ebû Hurayra'den g e ­
len b a ş k a bir rivayette de P e y g a m b e r i m i z ( s . a . v . ) ş ö y l e buyur­
maktadır:
"Devlet başkanı bir kalkandır. Onun arkasında harp edilir
Onunla düşmandan korunulur. Eğer o Allah (c.c.)'ın takvasıyla
emreder ve adaletle hareket ederse, bu yöneticiye adaleti sebe­
biyle ecr vardır. Eğer bu yönetici takva ve adaletten uzak bir şe­
kilde emr ederse, bunda onun aleyhine büyük bir günah vardır."''^
Hadisin lafzından, devlet b a ş k a n ı n ı n diktatör bir anlayışa sa­
hip tek adam olduğunu a n l a m a k doğru bir yaklaşım değildir.
Aksine, yönetimleri bir kurum olarak kabul e t m e k lazımdır.
Eğer bir y ö n e t i c i , k e n d i s i n e bağlı birimlerde adaleti k a n u n î v e
vicdanî olarak t e m i n e d i y o r v e b u k o n u d a g e v ş e k l i k g ö s t e r e n i
tespit edip v e y a ettirip h e s a b a ç e k i y o r s a adaletli y ö n e t i m a n l a ­
yışını oluşturmuş demektir. Y a ş a m ı ş o l d u ğ u m u z bu çağın şartla­
rı da g ö z ö n ü n d e bulundurulduğunda tek adam anlayışı, n e İslâ­
mî teorik açısından n e de pratik açısından m ü m k ü n değildir.
Bir y ö n e t i m k e n d i prensipleri doğrultusunda, g ü n ü n şartlarını
da g ö z ö n ü n d e bulundurarak, istediği şekilde kurumlaşmaya v e
teşkilatlanmaya gidebilir. İslâm, bu k o n u d a herhangi bir zorun­
luluk getirmemektedir.
Y i n e birtakım hadisler, ahiret sorumluluğuna dikkatlerini ç e ­
k e r e k , y ö n e t i m k a d e m e s i n d e g ö r e v a l a c a k kimseleri, adaletli ol­
maları hususunda uyarmaktadır. İbn Saîd'den rivayet e d i l e n bir
hadiste P e y g a m b e r i m i z (s.a.v.) ş ö y l e buyurmaktadır:
"Kıyamet gününde, Allah'a en sevimli olan ve O'na en yakın
olan kimse âdil imamdır (devlet başkanı). (Kıyamet gününde) in­
sanların Allah'a en sevimsizi ve uzak olanı da zorba imamdır."'''
Nesâî ( ö . 3 0 3 / 9 l 6 ) ' d e yer alan b a ş k a bir hadiste de Peygamberi­
miz; "Kıyamet gününde Allah (c.c.)'ın gölgesinde başka hiçbir gölge­
nin bulunmadığı bir günde, Allah in gölgesinden faydalanacak yedi
sınıf insan arasında "âdil imam"] da saymaktadır.'^ buyurmaktadır.

" 5 Mu.slim, 3 3 . Imâre, 9, H. No.- 1 4 8 1 , III. 1 4 7 1 ; e l - B e n n â , el-Fethur-Rahhânî,


İ m â r e , 2 7 , XXIII. 1 6 ; E b û Y û s u f , Kitâlnıl-Harac, s. 9.
''^ Tirmizî, 1 3 . Ahkâm, 4 , H. No: 1 3 4 4 , II. 3 9 4 . B u h a d i s h a s e n - g a r î b o l a r a k riva­
yet edilmiştir. Tirmizî bu hadisin b a ş k a bir v e c i h l e g e l m e d i ğ i n i h a b e r v e r m e k ­
tedir. e l - B e n n â , el-Fethu'r-Rahbânî, İ m â r e , 2 1 , X X I I I . 4; Hindî, Kenzu'l-Um-
mâl, H. No: 1 4 5 0 7 . VI. 9.
" Bkz., Nesâî, Âdâhul-Kudâl, VIII. 2 2 2 ; H e y s c m î . Keştırl-E.stâr. H. No: 1 5 9 1 , 11. 2 3 3 .
46 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Y ö n e t i m k a d e m e s i n d e bulunan kimselerin, vatandaşlar arasm-


da nasıl bir adalet anlayışı içinde olmaları gerektiğini Hz. Ai-
ş e ' d e n rivayet edilen Hz. Peygamberin şu hadisi ortaya k o y m a k ­
tadır: "Üsâme (r.a.) hırsızlık yapan bir kadının affedilmesi husu­
sunda Rasûlullâh (s.a.v.) konuşur. B u n u n üzerine P e y g a m b e r
(s.a.v.): "Sizden önce gelip geçen ümmetlerin helak olmaianmn
sebebi şudur: Onlar zenginleri bırakır, fakirleri cezalandırırdı.
Varlığımı elinde bulunduran (Allah'a) yemin ederim ki, eğer Pa­
tıma böyle bir şey yapmış olsaydı O'nun da elini keserdim" bu­
yurmuştur.""* B u olay bizlere Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in adaletin
icrasında ne denli titiz davrandığını göstermektedir.
Binaenaleyh devlet başkanının aslî görevleri arasında fertler
arasındaki adaleti umumî kılmak da vardır.^? Adalet hakların eşit
olarak dağıtılması anlamına gelmemektedir. G e r ç e k anlamda ada­
let; hakların insaflı, bazı durumlarda eşit d e n e b i l e c e k şekilde da-
ğıtılmasıdır.**" Bu sûrede adalet, toplumun üyeleri arasındaki bağ­
ların pekiştirilmesine yardımcı olacak, b ö y l e c e sağlam ve yekvü-
cut bir cemiyetin meydana gelmesi mümkün olacaktır.**' Açıktır ki
adaletin sadece teorik olarak ele ahnıp incelenmesi bir netice ver­
memektedir. Adalet tatbîkî (amelî) olarak kendini gösterirse, o
zaman gerçek anlamda adaletten b a h s e t m e k mümkün olacaktır.
Nevevî ( ö . 6 7 6 / 1 2 7 7 ) , hadiste g e ç e n "âdil devlet b a ş k a n ı " kav­
ramını, yönetim k a d e m e s i n d e bulunan kimselerin ç o k yakınları
dahi olsa, hukukun öngördüğü şeyleri adaletle uygulayan k i m s e
olarak izaha gitmektedir.''^
Uygulayıcı hangi fikrî yapıya sahip olursa olsun, e ğ e r bir yer­
de adalet varsa, mülk adalede kâim olmaktadır. B u n u n tersi ola­
rak bir yer Müslümanların y ö n e t i m i n d e de olsa, zulm ile vadığı-
nı devam ettirmesi m ü m k ü n değildir. Çünkü zulüm, adaletin ter­
sidir."'' Âdil siyaset, nizam v e kanunlada dışta ve içteki işleri dü­
z e n e koymak, toplumda yaşayan fertler arasında emniyeti sağla­
mak demektir."'' İslâm'ın asıl gayesi, insanların durumunu ıslah
e t m e k ve adaleti ikâme etmektir.*'''

'» Buharı, 86, Hudûd. 11, VII. 16.


Mâverdî, a.g.e., s. 51.
Afzalur R a h m a n , a.g.e, III. 18.
H a d d û r î , a.g.e.. s. 195.
N e v e v î , Şeıim Sahihi Müslim, xn. 212.
"3 C e m â l e d d i n , Abdullah, es-Siyâsetu'ş-Şer'iyye, s. 115.
H:<llâf, a.g.e, s. 18.
« Hallâf, a.g.e., s. 23.
Yöneten ve Yönetilenlerin KarşılMı Sorumlululdan 47

İslâm'ın ana hedeflerinden biri de, toplum için eşidik v e adalet


t e m e l i n e dayalı bir e k o n o m i k yapıyı m e y d a n a getirmektir. İslâmî
a n l a m d a adalet d e y i n c e s a d e c e ferdî planda bir adaleti a n l a m a k
doğru değildir. G e r ç e k adalet; üretimde, tüketimde, dağıUmda
kendini g ö s t e r e n adalettir."''
Adaletin zıddı olan adaletsizlik, bir şeyi ait olmadığı y e r e ,
mevkiîye k o y m a k ya da icra e t m e k olduğundan"' g e r ç e k anlam­
da adaleti uygulamaya gayret edenler, İslâm tarihindeki h a k et­
tikleri yerieri almışlardır. Kur'an ayetlerinde v e Hz. P e y g a m b e ­
rin uygulamalarında adaletin fert v e sosyal hayat a ç ı s ı n d a n n e
kadar ö n e m l i olduğu görülmektedir. B u n a rağmen, adaletin icra­
sı h u s u s u n d a birtakım rahatsızlıkların olduğu, yerini b u l m a y a n
adaletin toplumların g e l e c e ğ i açısından tehlike arz ettiği de her­
k e s tarafından bilinmektedir. Adaletin icrası h u s u s u n d a Hz.
Ö m e r (r.a.)'in uygulamaları da dikkate şayandır. B i r Müslümanla
Y a h u d i arasında ç ı k a n anlaşmazlık durumu Hz. Ö m e r (r.a.)'e in­
tikal etmiş ve Hz. Ö m e r y a p m ı ş olduğu tahkikat s o n u c u n d a Y a -
hudiyi davasında haklı bulmuştur.""
Adaletin icrasındaki eşitlik, Kur'an ve s ü n n e t e g ö r e , zengin ile
fakir, k o n u m b a k ı m ı n d a n y ü k s e k olanla o l m a y a n o l m a y a n l a r
arasında aynı seviyededir. Hz. Ö m e r , bu k a i d e n i n , h ü k ü m ver­
m e k o n u m u n d a olan kimselerin zihninde iyice y e r l e ş m e s i için
ç o k büyük ç a b a sarf etmiştir. B i r defasında Hz. Ö m e r ' l e ihtilafa
d ü ş e n U b e y b. K a ' b , Zeyd b. Sâbit'in hâkimlik yaptığı m a h k e ­
m e d e halifenin a l e y h i n e dava açmıştır. Hz. Ömer'in, Z e y d ' e hita­
b e n ; "Eğer senin nazarında Örner ile herhangi bir adanı eşit de­
ğilse, hâkimlik makamına lâyık değilsin"^"^ şeklindeki sözleri dik­
k a t e şayandır. Hz. Ö m e r , adaleti uygulama h u s u s u n d a k i h a s s a ­
siyeti atamış olduğu valilerden de istemiştir.
Mısır Valisi Amr b. el-Âs'm, Mısır'ın büyük c a m i i n d e kendisine
hususi bir kürsü yaptırdığı haberi Hz. Ö m e r ' i n kulağına g e l i n c e ,
valiye bir m e k t u p yazarak; "Diğer Müslümanlar aşağıda, s e n on­
lardan daha y ü k s e k bir y e r e oturmayı tasvip e d i y o r musun?"'"

«• Afzalur R a h m a n , a.g.e., II. 3 7 1 - 3 7 5 .


el-Attas. a.g.e., a. 1 0 2 .
88 Mâlik, el-Muvatta, 3 6 . Kitâhul-Akdiyye, II. 7 1 9 -
8 ' N û m â n î , Şiblî, Bütün Yönleriyle Hz. Ömer v e Devlet İdaresi, II. 9 4 ; b k z . , Sü­
rür, T â h â A b d u l b â k î , Kuı'an Devleti, s. 1 1 9 .
9 ° N û m â n î , Şiblî, a.g.e., 11. 2 5 4 .
48 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

şeklindeki uyarısı y ö n e t e n yönetilen ilişkisinde nasıl bir yol iz­


lenmesi gerektiğini göstermektedir.
Hz. Ö m e r , adaletli olmayı s a d e c e başkalarına e m r e t m e k l e kal­
mayıp, Hz. Peygamberin adalet ölçülerini kendi oğlu üzerinde
de uygulamıştır. Oğlu Ebû Ş a h m e şarap içtiği için, o n u kendi
eliyle cezalandırması dikkat çekicidir.'^'
Adaletin noksanlığı bir toplumun fesada uğraması için en büyük
etkenler arasındadır. İdarecilerin hakkaniyet yolundan ayrılması,
halkın biıbiriennin hukukuna tecavüz e t m e l e n n e ve düşmanlıkla­
rına s e b e p olmaktadır.'^ Toplumda bir kesimin, ülke nimetlerin­
den azamî d e r e c e d e faydalanması, bir kesimin de b u n d a n mah­
rum bırakılması, halk aıa.sında husûmetler meydana getirmekte,
ülke savunmasında biriik ve b e r a b e d i k zaafa uğramaktadır.'^
Y i n e İslâm'ın ilk dönemlerinde, ç o k yakın akrabalara dahi ha­
ram işlemeleri n e t i c e s i n d e had cezalarının uygulandığına şahit
olmaktayız.'^ Bütün bunlar b i z e . g e r e k Hz. P e y g a m b e r i n ve g e ­
r e k s e halifelerin, ç o k yakınları ve sevdikleri kimseler de olsa, iş­
lemiş oldukları suçları cezalandırma h u s u s u n d a bir ayrıma git­
mediklerini göstermektedir.''
Bu örneklerden sonra, adalede ilgili olarak şunları s ö y l e m e k
mümkündür: Herhangi bir cemiyette adaletten ç o k söz e t m e k l e
adaleti ikâme etmek mümkün değildir. Her şeyden ö n c e , m e s e l e ­
yi şahıslar bazında e l e alıp, kişilere adaletli olmaları gerektiği fik­
ri aşılanmahdır. Adaletin tesis edilmesi sözle olacak bir ş e y değil­
dir. İcraat makamında olan kimseler, b u n u ö r n e k davranışlarıyla
O r t a y a koymak zorundadır. Adaletin sosyal hayatta hâkim olması
için, devlet başkanı veya kendisine e m r e t m e yetkisi verilen kim­
selerin kurum ve kanun olarak, adaleti eksiksiz uygulamaları zo­
runlu olmaktadır. Buna bağlı olarak, y ö n e t m e k o n u m u n d a bulu­
nan kimseler, halk arasında adaletin uygulanıp uygulanmadığı
hususunda araştırmalar yaparak uygulamada m e y d a n a g e l e c e k
aksaklıkları ö n c e d e n tespit etmek durumunda olmalıdır.'*'

" ibn K ı i t e y b e , el-Maarif, s. 8 1 .


E b û Y û s u f . Kitabıı 1-Harac. s. 3 - 4 .
9* İbn H a l d u n , Mukaddime, s. 1 6 8 .
9^ B k z . , el-Kâfî, Galip. Evveliyâtu'l-Farûk. 11. 6 4 7 - 6 4 9 , ( Ö r n e ğ i n H z . Ö m e r ' i n o ğ ­
luna içki içtiği için h a d c e z a s ı uygulama.sı).
'» el-Kâfi, a.^'.e., II. 6 4 6 .
Nizâmülnıülk, Siyâsetnâme, s. 3 5 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumlulukları 49

İnsanın olduğu yerde, eksikliğin b i t m e y e c e ğ i fikrinden yola çı­


karak, hakların y o k o l m a s ı n a s e b e p o l a c a k birtakım hususlar
ö n c e d e n tespitle ortadan kalkmış olur. B ö y l e bir kontrol anlayı­
şı, h e r k e s i n işini daha itinalı y a p m a s ı n a s e b e p olmaktadır. Her­
hangi bir toplulukta y ö n e t i m d e b u l u n m a k , halka zulüm hakkını
v e r m e m e k t e d i r . B u n u n tam tersine, halk arasında g e r e k l i taksi­
mi yapmayı v e a d a l e d e h ü k m e t m e y i zonınlu kdmaktadır.'^ Âdil
davranış zulüm v e i ş k e n c e y i ortadan kaldırarak, t o p l u m u n kay­
naşmasını temin etmektedir. B u n u n tersini y a p a n b i r yönetici
de, zulümle bir yere varılamayacağını, idarenin kendisinin elin­
den bir gün alınabileceğini unutmamalıdır."*
Adaletin tanımı; d ö n e m l e r , e k o l l e r ve hatta h u k u k ç u l a r arasın­
da değişiklik g ö s t e r m e s i n e rağmen, adaletin iyi bir y ö n e t i c i n i n
elinde m i h e n k taşı olduğu temel ilkesi b e n i m s e n m i ş t i r . ' ' Adale­
tin uygulanması h u s u s u n d a şerefli ile düşük seviye, y ö n e t e n l e -
y ö n e t i l e n , zengin-fakir, zayıf-kuvvetli arasında fark o l m a m a s ı
gerekir.""^ G e ç m i ş toplumlarda olduğu gibi, kuvvetliler bırakılıp,
zayıflara uygulanan a d a l e t e ' " ' İslâmî anlamda bir adalet d e m e k
m ü m k ü n değildir. Y ö n e d c i l e r i n tasarruf h a k k ı n a sahip olduğu
şeyler, mutlak anlamda, kendisinin değildir. B u nimetler, toplu­
luğun yararına kullanılmak üzere k e n d i s i n e e m a n e t edilmiştir.
Nimeder kullanılırken, hiç kimsenin ırkına, rengine ve m e m l e k e ­
tine b a k m a d a n umûmî bir şekilde adalet uygulanmak durumun-
dadır.'ö- Zikredilen uygulamanın olabilmesi için de, insanın için­
d e bulunduğu toplumda hakkını a l a b i l e c e k , haksızlığa uğradı­
ğında hakkını k o r u y a b i l e c e k teşkiladarın ve m e k a n i z m a l a r ı n ku­
rulmuş olması gerekmektedir.'"'* B u da y ö n e d c i l e r i n b a ş l ı c a g ö ­
revleri arasındadır.

1.5- Her Hususta Dürüst Olması (Doğru Sözlü Olması)

İnsanları y ö n e t m e k o n u m u n d a b u l u n a n kimselerin h e r ş e y d e n
ö n c e , y ö n e t i m i altında bulunan k i m s e l e r e karşı h e r hususta dü-

9 " T a n l â v î . Ahhânı Ömer. s. 3 3 .


"« Gazâlî, .\asrhatü-l-MiîlOk. s. 4 3 .
l.ewi.s, Bernartl, İslâm'ın Siyasal Dili, s. 107.
Mevtlûdî, İslâm'da Hükümet, s. 5 1 6 .
i"i el-Kâfî, a.g.e., II. 6 4 6 , Kutiıi), . S e n / d Kutub Külliyatı, 4 . Kitap, .s. 3 3 4 .
"'- Şirvânî, H a r u n H a n . İslâm'da Siyasî Düşünce ve İdare. a. 3 1 3 .
'"^ Ş e k e r . M e h m e t , İslâm'da Sosyal Dayanışma Müe.-s.scseleri, .s. 4 0 .
50 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

rüst olması lazımdır. Dürüstlükten kastedilen ise; konuştuğu za­


man doğru k o n u ş m a s ı v e yapmış olduğu icraatlarında da, b u n u
tatbikî olarak ortaya koymasıdır. Çünkü İslâm'da a m m e iktidarı
sınırsız bir iktidar olmayıp, birtakım şartlar v e sınırlar ç e r ç e v e ­
sinde var olan bir iktidardır. İktidarı frenleyen amilleri, dünyevî
ve uhrevî diye ikiye ayırmak m ü m k ü n d ü r . D ü n y e v î âmiller,
sosyal hayatta işlevini d e v a m ettiren kanunlarla s a ğ l a n a b i l m e k ­
tedir. Uhrevî âmiller ise, kişinin bütün hâl v e hareketlerinin ş e ­
k i l l e n m e s i n d e büyük rol oynamaktadır. Müslüman bir y ö n e t i c i
her şeyden ö n c e , kâinatın hakiki sahibi Allah ( c . c . ) ' a karşı m e ­
sul ve O'na he,sap v e r m e k l e m ü k e l l e f olduğu anlayışı içinde ol­
m a k durumundadır. Her Müslüman gibi, yönetici de, bütün ha­
reketleri s e b e b i y l e Allah ( c . c . ) ' a karşı sorumludur.'"'' B u sorum­
luluk anlayışından h a r e k e d e dürüsdük-doğruluk, kişilerin iç
dünyası ile ilgili bir durum olsa da, hal v e h a r e k e d e d e de k e n ­
dini y a ş a n a n hayatta g ö s t e r m e k t e d i r . B u ç e r ç e v e d e h e r millet
kendi y ö n e t i m anlayışları ç e r ç e v e s i n d e birtakım ahlâkî v e k a ­
nunî esasları g ö z ö n ü n d e bulundurarak dürüst davranışlar orta­
ya k o y m a y a çalışmıştır.
Kur'an-ı Kerim, İslâm P e y g a m b e r i Hz. M u h a m m e d (s.a.v.)'i
doğru olunması gerektiği hususunda uyarmışur. Allah ( c . c ) ; "Se­
ninle birlikte tövbe edenlerle emrolunduğun gibi dosdoğru ol"^°'^
buyurmaktadır.
Y i n e Kur'an-ı Kerim ferdî plânda doğru olmayı kadın ve e r k e k
üzerinde zorunlu bir görev olarak görmektedir. Doğruluk vash-
nı taşıyan kimseler de, Kur'an'da övülmüştür.'"^ Doğruluktan
maksat; konuşmalarda doğru sözlü olmak, ilişkilerde de doğru
tavır ortaya koymaktır. Kişinin yalan, hile ve aldatmaca gibi ş e y -
lerie uğraşmaması, s a d e c e vicdanların doğru olarak kabul ettiği
şeyleri söylemesidir.'"'
B a ş k a bir ayette ise; "Ey iman edenler! Allah'tan korkup sakı-
nm ve sözü doğru olarak söyleyin"^^'^ ve yine; "Ey iman edenler!
Allah'tan korkun ve doğrularla beraber o7un"'"' buyn.ılmaktadır.

Ö z ç e l i k , a.g.e., s. 5 4 7 .
>"Ml. HÛd. 1 1 2 ; 4 2 . ŞOrâ, 1 5 .
3 3 . Ahzâb, 3 5 ( . . . d o ğ r u e r k e k l e r v e d o ğ r u kadınlar... için Allah bir mağfiret v e
b ü y ü k bir m ü k â f a t hazırlamıştır).
Mevdüdî, Teflıîmul-Kur'an, IV. 4 1 8 .
3 3 . Ahzâb. 7 0 .
1099 Tevbe, 1 1 9 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sonımluluklan 51

B u ayetler kişilerin ferdî plânda doğru sözlü olması gerektiğini


ortaya koymaktadır. B u a y e t l e r e kıyasla ferdî plânda doğrulu­
ğun tesis edilmesini isteyen İslâm, toplumsal hayatta da b u n u n
gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. B i r yöneticinin halka kar­
şı o l a n dürüstlüğü, y ö n e t i m e v e y ö n e t i c i y e karşı güveni daha da
artırmaktadır. Halkı aldatmak v e y a verilen taahhütlerin y e r i n e
getirilmemesi de, aksi bir s o n u ç m e y d a n a getirmektedir.
Hz. P e y g a m b e r ' i n bu konuyla ilgili hadislerini de şu şekilde sı­
ralayabiliriz:
Abdullah (r.a.)'dan rivayet e d i l e n bir hadiste P e y g a m b e r i m i z
(s.a.v.) ş ö y l e buyurmaktadır:
"Doğruluk iyiliğe, iyilik cennete götürür. Kişi (doğru söyleye
söyleye Allah katında doğrulardan yazılır. Yalan kötülüğe, kötü-
lükse cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah (c.c.)
katında yalancılardan yazılır."^^°
Bir k i m s e n i n doğru olması, hâl v e h a r e k e d e r i n d e b u n u ortaya
koyması, sosyal hayat açısından b ü y ü k ö n e m arz etmektedir. B u
ö n e m i sosyal hayatın bütün alanlarında g ö r m e k mümkündür.
Verilen vaadler herhangi bir değişikliğe uğramadan y e r i n e geti­
rilirse, bu türlü c e m i y e t l e r d e y ö n e t i c i l e r e güven daha da artabil-
mektedir. Hadisin işaret ettiği g e r ç e k doğru sözlü v e y a yalancı
o l m a k , kişiyi ya c e n n e t e ya da c e h e n n e m e götürmektedir. B u
husus ise, ahiret inancı o l a n v e davranışlarını b u n a g ö r e ş e k i l ­
lendiren k i m s e l e r için ç o k önemlidir. Y ö n e t i m m e k a n i z m a s ı n d a
b u l u n a n k i m s e l e r de, b u l u n m u ş olduğu k o n u m gereği, aynı s o ­
nuçla karşı karşıya kalmak durumundadır. Şu hadiste bu durum
açık bir şekilde ortaya konmaktadır:
"Allah (c.c.)'ın bir halkı idare etmek vazifesini verdiği bir kişi,
öleceği gün idare ettiklerini aldatıp zulmetmiş olarak ölürse, Al­
lah (c.c.) ona cenneti muhakkak haram kılacaktır."^^^
Ebû Hurayra'den g e l e n b a ş k a bir rivayette d e Rasûlullâh
(s.a.v.) bu k o n u d a şöyle buyurmaktadır: "Üç kişi vardır ki, Allah
(c.c.) onlarla Kıyamet gününde konuşmaz, onları temize çıkar-

1 ' " Buharî, 78. Edeb, 69 (,Vll/95); Mu.slim, 45. Birr, 29, H . No: 105, IV. 2013; E b û
DâvOd, Edeh, H. No: 4989, IV. 297; Tirmizî, Birr 46, H. No: 2038 III. 234.
Buharî, 93. Ahkâm. 8, VIII. 107; Müslim, 33. İmâre, 5. H. No: 142, III. 1460; 1.
İmân, 63, H . N o : 227, I. 125; e l - B e n n â , el-Fethur-Ruhbânî, İ m â r e , 30, XXin.
18: el-Kudâî, M u h a m m e d b. S e l e m e . Mıısnedıı'ş-Şihâb, H. No: 805, II. 21
52 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınnlan

77732. Onlar için pek acı verici bir azap vardır. Bunlar; zina ya­
pan yaşlı, yalancı devlet başkanı ve kibirlenen fakirdir."'^^^
B u hadislerden şu gibi sonuçlara gitmek m ü m k ü n d ü r . H e r
ş e y d e n ö n c e doğruluk ve doğru sözlü o l m a k övülmüş, b u n u n
tersi olan yalan ve yalancılık da yerilmiştir. Özellikle y ö n e t i m d e
bulunan kimselerin doğru sözlü olmalan gerektiği ayrıca vurgu­
lanmıştır. Hadislere bakıldığı zaman kişiler v e y ö n e t i c i l e r Hz.
P e y g a m b e r i n bu tür sakındırmalarıyla ruhî olarak eğitilme yolu­
na gidilmiştir. B u d u m m İslâm'ın kalplerde iyi y e d e ş m e s i y l e ya­
şanmasının m ü m k ü n olacağından kaynaklanmaktadır.
Hukuk kurallarına g ö r e şekillenmiş bir siyasî t e ş e k k ü l d e h e r
yapılan şeyin karşılığı kanunî olarak tespit edildiği g ö z ö n ü n d e
bulunduaılduğunda, yöneticilerin ve idare etme k o n u m u n d a bu­
lunan kimselerin, halkı aldatma niyetiyle doğru s ö z d e n , doğru
icraatlardan ayrılmaları durumunda, h e m kanunî mesuliyetle
karşı karşıya kalacağını, h e m de kendisini d e s t e k l e y e n kitle ta­
rafından, bu durumun dikkate alınacağını unutmaması gerekir.
Nitekim günümüzde, s e ç m e n d e n o y almak gayesiyle yerine geti­
r e m e y e c e ğ i şeyleri vaad e d e n liderleri görmekteyiz. G e r ç e k l e r l e
uzaktan-yakından ilgisi olmayan bu vaadlerin yerine getirileme­
mesi vatandaşlarda y ö n e t i m e v e yöneticilere karşı bir güvensiz­
lik meydana getirmektedir.
Doğruluğun ortadan kalkması, kişinin adaletini d e z e d e l e y e n
bir durumdur. Y ö n e t i c i d e var olması istenen şey, halkın maslaha­
tına uygun olarak çalışma v e halkın problemlerini ç ö z m e y e çalış-
m a k n r . " ' Doğruluk ve adalet de bu niyetin bir göstergesidir.
B a z e n bir lider veya yönetici, seçmenlerinin isteklerinin yanlış
y ö n d e olduğunu görse d e bu istekleri savunma eğilimini göste­
rebilmektedir. Bir b a ş k a husus da, kendisinin doğru gördüğü
ancak, açıkça söylediği takdirde seçmenlerinin reddedeceklerini
bildiği bir politikaya o y vermeleri için s e ç m e n l e r i kandırmaktır.
Her iki durum da liderin halkm güvenini kötüye kullanmasıdır.
Dahası, o n u n sahtekarlığı er g e ç ortaya ç ı k a c a k v e saygınlığını
y i t i r e c e k t i r . " ' B u n u n için bir lider, h e r ş e y d e düşüncelerini v e

" 2 MiKSİim, 1. iman, 46, H. No: 1 0 7 (1/10.3); İbn M â c e , Cihad, H. N o : 2 8 7 0 II. 9 5 8 .


- E b û Muaviye hadiste g e ç e n "onlada k o n u ş m a z " ifadesi y e r i n e "onlara b a k ­
maz" ifadesini kullanmıştır.
11.1 N e v e v î . $edıu Sahilli .Musliju. X I I . 2 1 5 .
"•' T o y n b e e - İ k e d a , Yaşamı Seçin. s. 2 3 7 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sonımhıhıklan 53

eylemlerini g e r ç e ğ e v e s a d â k a t e dayandırmak zorundadır. K e n ­


disini veya halkını aldatmaya kalktığı anda liderlik özelliklerini
kaybetmektedir. B i r toplumda n e pahasına olursa olsun, hayatı­
nı yalnız kendi otoritesini g ü v e n c e altına almaya adayan bir p o ­
litikacıdan daha rahatsız edici bir ş e y yoktur. G e r ç e k a n l a m d a
bir yönetici, k e n d i s i n e v e halkına karşı dürüst v e sabırlı, aynı
zamanda eylemlerinde t a m a m e n âdil olandır."^

1.6. Rüşvete ve Haksız Kazanç Yollarına Karşı Mücadele Etmesi

Y ö n e t i c i l e r d e bulunması g e r e k e n ö n e m l i vasıflardan birisi de,


rüşvet v e rüşvete giden yolları, h e m insanları ahlâkî y ö n d e n eği­
terek h e m d e kanunî yaptırımlada ortadan kaldırma ç a b a s ı için­
d e olmasıdır. Rüşvet veya haksız k a z a n ç yolları tarihin çeşitli
d ö n e m l e r i n d e bütün toplumların başını ağrıtmış, birtakım p r o b ­
lemlerin ortaya ç ı k m a s ı n a s e b e p olmuştur. Yalnız h e r toplumda
rüşvetin yaygınlığı aynı s e v i y e d e olmadığından, toplumlardaki
yansımaları da aynı d e r e c e d e olmamıştır. Durum n e olursa olsun
rüşvet veya haksız k a z a n ç yollan zahiren de olsa b ü t ü n toplum­
larda h e m ahlâkî açıdan h e m d e hukukî açıdan h o ş karşılanma­
mış, gerekli birtakım ö n l e m l e r alınma yoluna gidilmiştir.
Rüşvetin yaygın olup olmaması, her şeyden ö n c e yönetim ve sis­
temle alakah bir durumdur. Ayrıca insanların, özellikle ahiret inan­
cı doğrultusunda eğitilmemesi, bâtıl yollarla kazanılan kazançların
normal olarak kabul edilmesi de bir başka sebeptir. Fakat rüşve­
tin önlenmesinde ahiret inancı halkı Müslüman olan memlekeder-
de fonksiyonel olsa da, bu ülkelerde rüşvet ve buna b e n z e r birta­
kım haksız kazanç yollarının olduğunu söylemek haksızlık olmaz.
Bundan dolayı ılişvet ve haksız kazanç yoUannın ö n ü n ü k e s m e k ,
sadece ahlâkî birtakım öğretilede m ü m k ü n olamamaktadır.
Kur'an-ı Kerim'in asıl a m a c ı ö n c e insanları eğitmektir. H e r k o ­
nuda b u yolu takip e d e n Kur'an, .haksız k a z a n ç yollarıyla ilgili
genel h ü k m ü n ü şu ifadeleriyle ortaya koymaktadır:
"Bir de aranızda mallarınızı bâtıl sebeplerle yemeyin, insanla­
rın mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için; o mal­
ları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin."'""' Bir malın haram olma-

" 5 T o y n b e e - İ k e d a , a.g.e., s. 2 3 7 - 2 3 8 .
" O 2. Bakara. 188.
54 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

sı, ya k e n d i s i n d e n v e y a k a z a n m a ş e k l i n d e n d i r . ' ' ' Ayette g e ç e n


"bâtıl s e b e p l e r " g e n e l bir kavram o l u p , insanlar arasında alış­
veriş ve gönül rızası olmadan, rüşvete b e n z e y e n her yolu içine
almaktadır. B a ş k a bir ifadeyle bâtıl s e b e p ; y o k yere, haksız, iti­
bara d e ğ e r meşru bir s e b e p olmaksızın a n l a m ı n a da g e l m e k t e ­
dir."^ Kur'an'ın bu g e n e l ifadesi ahlâkî eğidm ve sosyal hayatın
düzeni açısından da inananlara emir niteliğindedir.
Hz. P e y g a m b e n n bu konuyla ilgili h a d i s l e n n e bakıldığında on­
ların da Kur'an-ı Kerim öğrensiyle tam bir u y u m içinde olduğu
görülür.
Mesela; Abdullah b. Amr'dan rivayet e d i l e n bir hadiste P e y ­
g a m b e r i m i z (s.a.v.): "Allaiı, rüşvet alana da verene de lanet et-
m ı ş n y " ' buyurmaktadır.
Ebû Hurayra'den g e l e n b a ş k a bir rivayette de, Rasûlullâh
(s.a.v.)'ın "Rüşveti alana da verene de lanet ettiği" bildirilmekte-
(jiı-no Y i n e Rasûlullâh (s.a.v.): "Rüşveti alan da veren de aynı-
dır"^^^ buyurmaktadır. B u rivayetler g ö z ö n ü n d e bulunduruldu­
ğunda rüşveti alan da veren de yerilmişdr.
Y i n e b i z e g e l e n rivayedere göre, Rasûlullâh (s.a.v.): Ezd kabi­
lesinden İbnu'l-Lutbiye isminde bir şahsı SuleymoğuUannın ze-
kâdarını t o p l a m a k için tayin eder. İbnu'l-Lutbiye g ö r e v i n d e n
d ö n d ü ğ ü n d e Rasûlullâh (s.a.v.)'a h e s a p verir v e sözlerine ş ö y l e
d e v a m eder:
"Şu sizin zekât malınızdır. Şu da (bana verilen) hediyedir."
Bunun üzerine Rasûlullâh (s.a.v.) ona: "Eğer sen babanın ve
ananın evinde otursaydm sana hediye gelir miydi?" diye karşılık
vermişi ir.^^^
Bu hadiste, devletin hangi görevinde olunursa olunsun ( g ö r e ­
vinden dolayı), hediye almanın uygun olmadığı, hediye alan
kimselerin e m a n e t e hıyanet etmiş o l a c a ğ ı n a dair işaretler var­
dır.'-' E ğ e r bir toplumda işler h e d i y e karşılığı yapılmaya başlar
ve bu durum toplumun en alt k a d e m e s i n d e n en üst k a d e m e s i n e

Elmahh, age, 11. 2 0 .


Elmalılı. age, 11. 2 1 .
119 İbn .Mâce, es-Sunen, 13; Ahkâm, 2, H. No: 2 3 1 3 , 11. 7 7 5 ; N e y s a b û r î , Mıısted-
lek, A h k â m , IV. 1 0 3 .
' 2 » Tirmizî, es-Sunen, 13; AJıkâm, 9, H. N o ; 1 3 5 1 , 11. 3 9 7 .
'-' Ney.sabCırî, Mustedrek, A h k â m , IV. 1 0 3 .
'-'2 Mu.slim, 33- İmâre, 7, H. No; 1 8 3 2 , 11. 1 4 6 3 .
Nevevî, XII, 2 1 9 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumluluklan 55

kadar bir alışkanlık haline gelirse, o z a m a n bir nevi rüşvet kapı­


sı da aralanmış olur. K a m u hizmetlerinde çalışan kimseler, m a a ş
aldıklarından, hediyeyi alışkanlık haline getirmeleri v e işlerin
yapılmasında pazarlık d u r u m u n u n ortaya çıkması, rüşvete giden
yolları ç o ğ a l t m a k anlamına gelmektedir.
Hz. Ö m e r (r.a.) h a c z a m a n ı n d a , valilere m e k t u p yazarak top­
lanmaları h u s u s u n d a emir vermiş, h e p birlikte haclarını yaptık­
tan sonra, h e r k e s e hitaben yaptığı bir k o n u ş m a d a ;
"Ben valilerimizi sizin derilerinize vursun ve mallarınızı alsın
diye göndeımiyonım"^^'^ diyerek, h e r türlü haksız k a z a n ç yolları­
nı tıkamadaki karadılığını ortaya koymuştur.
Rüşveti ö n l e m e k için kul hakkını g ö z e t e n , zalim o l m a y a n v e
dinin emirlerine bağlı kimselerin g ö r e v e getirilmesi ahlâkî açı­
dan ç ö z ü m e katkı sağlayabilir. D e v l e t d e g ü n ü n şartlarına g ö r e
çalıştırmış olduğu k i m s e l e r e geçimlerini sağlayacak gündelik v e ­
ya aylık vermelidir.'^5 Verilen aylık veya y e v m i y e , zamanın e k o ­
n o m i k d u r u m u n u n gerisinde kalıyorsa, rüşvetin b u gibi ortam­
larda taban b u l m a s ı ç o k k o l a y olmaktadır. Bütün b u durumlar
g ö z ö n ü n d e bulundurularak, m e s e l e n i n ü z e r i n e gidilirse, daha
sağlıklı n e t i c e l e r e ulaşmak m ü m k ü n d ü r .
Rüşvetin y a y g ı n l a ş m a s ı n a z e m i n hazırlayan ö n e m l i bir faktör
de, g e r e k sistem g e r e k s e y ö n e t i c i l e r c e adaletin gerektiği ş e k i l d e
uygulanmamasıdır. H e r türlü adaletsizlik durumu, kişiler üzerin­
de menfî tesir yaparak, gayr-ı meşru yollardan h e d e f e u l a ş m a
anlayışı kendini g ö s t e r m e y e başlayacaktır. B u n d a n dolayı İslâmî
ahlâkî eğitimin eksikliği, e k o n o m i k s e b e p l e r v e adaletin gerekti­
ği şekilde uygulanmaması, rüşvedn yaygınlaşmasına s e b e p olan
etkenlerdendir.
Diğer taraftan rüşvet v e r m e k suretiyle istedikleri şeyleri e l d e
e d e n kimselerin, verdiklerini fazlasıyla elde e t m e k için h e r türlü
gayr-ı meşru yollara tevessül e t m e l e n d e m ü m k ü n d ü r .
Yapılan işlerin hakkaniyet ölçülerine uyularak yapılmaması v e
elde edilen haksız k a z a n c a d o y m a y a n hırslı insanların işleyecek­
leri suçların karşılıksız kalması s e b e b i y l e haksızlıklar kervanı
başını alıp gidecektir. B u durum, toplumun m a d d î zararına yol
açtığı gibi m a n e v î y ö n d e n d e ç ö k m e s i n e s e b e p o l a c a k t ı r . G e -

e t - T a n t â v î , Ahbûru Ömer, s. 1 3 1 ; b k z . , E b û Yûsuf, Kitâhıı'l-Harac, s. 1 1 8 .


' ^ 5 N i z â m ü l m ü l k , Siyâsetnâme, s. 6 9 .
Şeker, M e h m e t , a.g.e., s. 7 1 .
56 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

rek bir maslahatın yerine getirilmesi, g e r e k s e bir zararın ortadan


kaldırılması, hak veya batıl bir s e b e p için olsun, rüşvet yoluyla
elde edilen mal haramdır. Rüşvet, gayr-ı meşru yolla elde edildi­
ğinden mülk olarak kabul edilmesi de m ü m k ü n değildir.
Çok istisnaî durumlarda, zulüm v e haksızlığı d e f e t m e ve g a s p
edilen hakkı e l d e e t m e amacıyla bu yola başvurmanın g ö z ardı
e d i l m e m e s i g e r e k m e k t e d i r . E ğ e r rüşvetin ö n ü n e g e ç i l m e k iste­
niyorsa, iyi bir eğitim, adaletin yaygınlaştırılması, ehliyetli kim­
selerin iş başına getirilmesi gibi hususlar, yönetim k a d e m e s i n d e
bulunan k i m s e l e n n dikkate alması g e r e k e n ö n e m l i şeylerdir.
B u n a rağmen, bütün bu s ö y l e n e n şeyler rüşveti ö n l e m e d e ye­
tersiz kalabilmektedir. Şu halde hiv yöneticinin rüşvetle v e rüş­
vete vesile olan bütün yollarla m ü c a d e l e etmesi, alanı da v e r e ­
ni d e uygun olan şekilde, kanunlar ç e r ç e v e s i n d e cezalandırma­
sı da gerekmektedir.'^"

1.7. Maslahata Uygun Davranış İçinde Olması

Hükümetin, buna bağlı olarak yönedcilerin en önemli görevi, bi­


reyin iyi bir hayat sürmesini sağlamaktır.'*-* Y ö n e t i l m e durumun­
da olan kimseler, bağlı bulundukları otoriteden maslahatları ica­
bı hayatlarını kolaylaştıracak birtakım şeyler b e k l e r ki, bu da ta­
biî bir şeydir. Yönetici ile y ö n e d l e n arasında karşılıklı ilişki b o ­
yutu olduğu g ö z ö n ü n d e bulundurulacak olursa, yöneticinin
maslahata uygun davranış içinde bulunması, yönetilen açısından
zarurî bir durumdur. Nasıl ki, halk bağlı bulunduğu m a k a m a
karşı daha ö n c e d e n b e l i d e n e n birtakım kurallara uymakla zo­
runlu kılınmışsa, yöneticilerin de halkına karşı onların maslahat­
larının icabı birtakım zorunlulukları olması tabiî bir şeydir.
Yönetici veya h ü k m e t m e k o n u m u n d a olan kimseler, yumuşak
kalpli ve adaletli olursa, h ü k ü m ve idare altında bulunan k i m s e ­
lerin de mutlu bir hayat sürmeleri mümkündür. Y ö n e t m e k o n u ­
m u n d a olan kimselerin, halkı korkutarak, sıkıştırarak h a r e k e t
etmeleri, halk üzerinde olumsuz etki yaparak, kuvvet ve şecaat­
leri ortadan kaldırmaktadır.""

12" Zellûm. Abdulkadîm, el-Eımâlu fîDevletil-Hilâte, s. 1 1 8 .


1 * Zellûnı. a.g.e. s. 1 1 8 .
Lewi.s, B e r n a r d , a.g.e., s. 4 9 .
I-*" İbn H a l d u n . Mukaddime, s. 1 2 5 ; E b û Y û s u f , Kitâbul-Harac. s. 2 5 .
Yöneten ve Yönetilenlerin KarşılMı Sorumluluklan 57

Baskıcı bir y ö n e t i m i n zulüm v e şiddetle kırmış olduğu kalpler,


daha sonra kendilerini k o r u y a m a z durumda olan kitlelerin orta­
ya ç ı k m a s ı n a s e b e p olmaktadır ki, İslâm'ın gayesi, insanların
ezilmesi değil, yaratıcı tarafından insanlara verilen hakları k o r u ­
maktır. B u n u n için Halife Hz. Ö m e r (r.a.) de tayin etmiş olduğu
k o m u t a n l a r ı n a kuvvet v e şecaati k a y b e t t i r e c e k muamelelerde
b u l u n m a m a l a r ı için e m i r vermiştir.'^' B ü t ü n bunlar b i z e , yöneti­
cinin halkına karşı yumuşak davranması gerektiğini ortaya k o y ­
maktadır. Halkının maslahatı v e yararının g ö z e t i l m e s i , y ö n e t i c i ­
nin şahsî birtakım özellikleriyle değil, yöneticinin onlara faydalı
olmasıyla, devletin halkını k o r u m a s ı v e t o p l u m u n h e r k e s i m i n e
şefkade m u a m e l e etmesiyle m ü m k ü n olmaktadır.'^- E ğ e r bir y ö ­
netici sert tavırlar i ç i n d e o l u p , halkı hak e t m e d i k l e r i c e z a l a r a
çarptırırsa, halk da bu haksız d u r u m l a r d a n k u r t u l m a k için, bir­
takım hileli yollara girmek zorunda kalabilir. B u durum halkın
y ö n e t i m e karşı bağlılığını da azaltabilir.'-'^
Halka ikramda bulunmak, iyilik e t m e k , onları k o n ı m a k , yöneti­
ciliğin g e r ç e k anlamını ortaya koymaktadır. Halk için g e ç i m y o l ­
larının ö n ü n ü a ç a c a k imkanlar s a ğ l a m a k da yöneticilerin g ö r e v ­
leri arasında olup, halkın maslahatlarındandır.'^'* T o p l u m d a birta­
kım kuralları uygularken halkın durumunu g ö z ö n ü n d e bulun­
durmak lazımdır. B u n u n en güzel örneği, Hz. Ö m e r (r.a.)'in kıtlık
z a m a n ı n d a hırsızlara u y g u l a n a c a k had cezasını kaldırmasıdır.'^?
İslâm'ın g a y e l e r i n d e n biri d e halkın maslahatıdır. N e r e d e bir
maslahat varsa, orada Allah ( c . c . ) ' ı n dininin kolaylığı vardır.'^"^
Çünkü Allah ( c . c . ) kullarının maslahatına uygun o l m a y a n hiçbir
h ü k ü m koymamıştır.'5' Bir yöneticinin halkının yararına o l a c a k
ş e y l e d e uğraşması da nafile ibadetlerden m a k b u l sayılmıştır.'^^
Milletlerin birtakım zor günleri vardır. Bunların başında; kıtlık
v e tabiî afeder gelmektedir. Y ö n e t i c i l e r i n b ö y l e zamanlarda hal­
kına gerekli yardım elini uzatması g e r e k m e k t e d i r . B u h a r e k e d e r

'i' ibn H a l d u n , a.g.e., .s. 1 2 6 .


"-İbn H a l d u n , a.g.e., .s.188; Ney.sabCırî, Mustedrek, Kitâhu'l-Abkâm. IV, 8 9 -
1^' İbn H a l d u n , a.g.e., s. 1 8 8 - 1 8 9 .
İbn H a l d u n , a.g.e., s. 1 8 9 . B k z . , G a r a u d y , İslâm ve İnsanlığın Geleceği, s. 1 2 3 .
Hallâf, es-Siyâsetuş-Şer'iyye, s. 1 1 .
Hallâf, a.g.e., s. 8.
Hallâf, a.g.e., s. 1 1 .
ıw Gazâlî, Ma.fîhatül-Mülûk, s. 4 4 .
58 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

halk ile yöneticiler arasındaki yakınlaşmayı v e bağlılığı daha da


artırmaktadır."'
Halkı sıkıntıya s o k a c a k ş e y l e r d e n biri d e vergilerin z a m a n ı
g e l m e d e n toplanmak istenmesidir. Eğer bir vergi vaktinden ö n ­
c e istenirse, halk elindeki mallarını g e r ç e k d e ğ e r i n d e s a t a m a z
veya kötü niyedi tüccarların eline düşebilir.'''" B u n a bağlı ola­
rak, vergilerin ağır v e adaletsiz şekilde alınmak istenmesi d e ay­
nı kategoride değerlendirilebilir.
Her yönetimin veya yönedcinin iş yaptırdığı veya görevlendir­
diği insanlar vardır. B u görevlilerin, halka karşı nasıl m u a m e l e
edeceklerini ç o k iyi bilmeleri gerekmektedir. Halka kötü m u ­
a m e l e eden, mallarına el uzatan kimselerin, yönetim tarafından
gerektiği şekilde cezalandırılması g e r e k m e k t e d i r . ' ' " Halkın b u
tüdü durumlarda yetkili makamlara şikayetlerde b u l u n m a s ı e n
tabiî hakkıdır.
Maslahata uygun davranış d e y i n c e , s a d e c e maddî durumlar
akla gelmemelidir. İnsanların psikolojik yapısı g ö z ö n ü n d e b u ­
lundurulduğunda, ruhî faktörlerin d e en az diğeri kadar ö n e m l i
olduğu ortaya çıkmaktadır. B u n d a n dolayı bir yöneticinin halkı­
na psikolojik y ö n d e n d e s t e k olması, g e r e k e n yerlerde kılavuz­
luk etmesi, doğrulan s ö y l e m e s i v e o n l a n ikna etmesi d e halkın
maslahatlanndandır. '''^
Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in, halkın ihnyaçlarına y ö n e l i k olarak
bilgilendirilmeleri v e bazı konularda uyarılmaları hususunda y ö -
n e d c i l e r e tavsiyeleri vardır. M e s e l a , Ma'kil b . Y e s â r ' d a n rivayet
edilen bir hadiste P e y g a m b e r (s.a.v.);
"B/r kimseyi Allah (c.c.) halkı gözetmek için vali yapar ve o
kimse nasihatleriyle halkı korumazsa, elbette o kimse cennet ko­
kusu koklayamayacaktıf^^^ buyurmaktadır. Aynı k o n u d a Ebu'l-
Melîh'ten gelen Müslim'de y e r alan diğer bir hadiste de Peygam­
berimiz; "Müslümanların işini üzerine alan, sonra da onların hay­
rına çalışmayan ve onlara nasihat etmeyen yöneticinin idare et­
miş olduğu halk ile cennete giremeyeceğim"' bildirmektedir.'''•^

Gazâlî, a.g.e, 1 2 1 .
Nizâmülnıülk, Siyâsetnâme, s. 4 6 .
Nizâmülnıülk, a.g.e., s. 5 8 .
İbn H a c e r , Fetlıul-Bâıî, XIII. 1 6 0 .
' « Buharî, 9 3 . Alııl<3m, 8 , VIII. 1 0 7 ; Hindî, Kenzu'l-Ummâl, H. N o : 1 4 7 2 6 VI. 3 3 .
'1'^ A b d u r r a z z a k , el-Mıısaıwaf, H. N o : 2 0 6 5 1 , X I . 3 1 9 ; Mu.slim, 3 3 . İmâre, 5 , H .
y ö n e f e n ve Yönetilenlerin KarşılMı Sorumluluklan 59

Halka iyi davranmayla ilgili olarak Müslim'de g e ç e n diğer bir


hadiste de, P e y g a m b e r i m i z ( s . a . v . ) , şiddetli davranışı k ö t ü l e m i ş
v e b ö y l e yapılmaması gerektiğini ortaya koymuştur. RasıJhul-
lâh'ın s a h â b î l e r i n d e n olan Âiz b . Amr, UbeyduUah b . Ziyâd'ın
yanına girdi ve; Ey oğulcuğum! Ben RasûluUah'tan işittim: "Ço­
banların (yöneticilerin) en şerlileri, sürüsünü, suya götürüp ge­
tirmekte çok şiddetli davranıp onları birbiri üzerine sıkıştırarak
döven ve zulmeden çobanlardır. Sakın sen de o çeşit çobanlar­
dan (yöneticilerden) olmayasm" buyuruyordu.''*' B u hadisin lâfzı
e s a s alınarak Hz. P e y g a m b e r i n halkı sürüye b e n z e t t i ğ i gibi bir
yanlış k a n a a t e gidilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Hayvancılı­
ğın yaygın olduğu bir ortamda, d ö n e m insanın anlayacağı bir di­
lin b e n z e t m e yoluyla kullanıldığı g ö z ardı edilmemelidir.
D e v l e t b a ş k a n ı n ı n dinin k o r u n m a s ı , İslâm'a karşı yapılan sal­
dırıya karşı k o y m a , b o z u c u c e r e y a n l a r a karşı ö n l e m alma v e
gerektiği ş e k i l d e cezaları u y g u l a m a kişilerin ibâdet ö z g ü r l ü k l e ­
rini s a ğ l a m a k gibi vazifeleri h a l k için y e n n e g e t i r m e mükellefi­
yeti vardır.'''^
D e v l e t dediğimiz teşkilat, halkının mutluluğu v e rahat etmesi
için vardır. Y ö n e t i c i n i n halkı tanıması v e b u n a g ö r e h a r e k e t et­
mesi, halkın maslahatı açısından uygun bir davranıştır. B u n u ya­
parken de, Hz. Ö m e r ' i n dediği gibi "hiçbir kötüleyicinin kötüle­
mesinden korkmaması" g e r e k m e k t e d i r . B u ş e k i l d e davranan
yöneticiler, halkın maslahauna uygun hareket etmiş olurlar.

1.8. Vazifeyi Ehline Vemıesi

Y ö n e t i c i l e r d e b u l u n m a s ı g e r e k e n vasıflardan biri d e k a m u hiz-


m e d e r i n d e g ö r e v alacak k i m s e n i n o işi y a p a b i l e c e k e h l i y e t e s a ­
hip olup olmadığını araştırarak, e n ehil kimseyi tayin etmektir.
Bir işi hakkıyla yapabilecek kimselenn göreve getirilmesi
Kur'anî bir anlayıştır. Kur'an b u hususu şu ş e k i l d e ortaya k o y ­
maktadır:

No: 2 2 , III. 1 4 6 0 ; el-Kudâî, Musneduş-Şihâb, H . No: 8 0 4 , 11. 2 1 ; e l - B e n n â , el-


Feıhu'r-Rabbânî, Cihad, 1 4 1 , X I V . 4 2 .
"5 Müslim, 33. İmâre, 3, H. No: 1 8 3 0 , III. I 4 6 l ; Hindî, Kenzu'l-Ummâl, H. N o :
1 4 6 3 4 , VI. 1 5 .
Belâtunû.sî, Tahrîru'l-Makâl, s. 1 1 6 ; Mâverdî, a.g.e., s. 5 1 - 5 2 .
E b û Y û s u f , Kitâbu'l-Harac, s. 1 4 .
60 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

"Allaiı (c.c.) size emanetleri ehline vermenizi... emreder..."'^'^^


Rasûlullah'm ehliyetli olma ile ilgili hadislerine bakıldığmda bu
konuda da Kur'an-ı Kerim'le uyum halinde olduğu görülür.
Bu hadislerden birinde, E b û Zerr ( r . a . ) , "Yâ Rasûlallah! B e n i
g ö r e v e tayin e t m e z misin?" diye sorduğunda Rasûlullâh (s.a.v.);
"Yâ Ebâ Zerr! Sen zayıf birisin, bu idarecilik işi ise bir emanettir.
Ş ü p h e y o k ki bu e m a n e t kıyamet g ü n ü n d e hakaret ( h o r l a n m a )
ve pişmanlık olacaktır. A n c a k bu e m a n e t i hakkıyla y e r i n e geti­
renler bunun dışındadır.""' buyurmaktadır. Y i n e Hz. P e y g a m b e ­
rin Ebû Zerr'e; "Ben seni z a y ı / ^ ö r ı / y o r ı / m . . . " " " şeklindeki c e v a ­
bı bir işte ehliyetli olmanın n e kadar ö n e m l i olduğunu göster­
mektedir. Davudoğlu Ebû Zerr hadisi ile ilgili olarak şu y o r u m u
yapmaktadır:
"Bu hadis devlet vazifesi istemekten k a ç ı n m a k hususunda bü­
yük bir kaidedir. Bilhassa b ö y l e bir g ö r e v i y e r i n e g e t i r m e k t e n
aciz olanlar için p e k mühim bir tenbihtir. Hadiste g e ç e n horlan­
ma ( k e p a z e l i k ) ve pişmanlık vazifeye ehil o l m a y a n l a r yahut ehil
olup da adilâne iş yapamayanlar hakkındadır. Böyleleri k ı y a m e t
g ü n ü n d e rezil e d i l e c e k ve yaptıklarına pişman olacaklardır. V a ­
zifeye ehil o l u p da, dürüstlükle iş yapanlara ise b ü y ü k fazilet
vardır. B u bâbta bir ç o k sahih hadis ve icmâ-i ü m m e t vardır.
Ancak p e k mühim v e tehlikeli olduğu için P e y g a m b e r ( s . a . v . )
Efendimiz o n d a n sakınmayı tavsiye b u y u r m u ş . Seleften bir ç o k
u l e m â da tazyiklere mâruz kaldıkları h a l d e e z i y e t e k a t l a n m a y a
vazife k a b u l ü n e tercih etmişlerdir. İ m a m Azam'ın kadılığı k a b u l
etmediği için h a p s e atılarak her gün bir s o p a ile dövüldüğü ve
h a p i s h a n e d e dayaktan öldüğü meşhurdur."'
İbrahim Canan ise E b û Zerr hadisinden şu gibi sonuçlara git­
miştir: Memurluk; sorumlulukları olan vazifedir, emanettir, her­
k e s o n u n hakkını v e r e m e z hakkını v e r e m e y e n l e r i ahirette rüs-
vaylık ve pişmanlık b e k l e m e k t e d i r . Liyakatsiz olanlara m e m u r ­
luk verilmemelidir. Memuduk istenmemelidir."-

4. Nisa. 58.
E b û Yû.suf. Kitâbul-Harac, s. 9: Mu.slim. 3 3 . İmâre, 4, H. No: 1 8 2 5 , III. 1 4 5 7 ;
Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No: 1 4 6 4 7 . VI. 1 8 .
Muslini, 3 3 . İmâre, 4, H. No: 1 8 2 6 , III. 1 4 5 8 .
DavLidoğlu, Alımed, Salıih-i Müslim Tercüme \ e Şerhi, VIII. 6 8 7 : C a n a n , İbra­
him, Kütüh-i Sirte Muhtasarı, VI. 4 3 4 .
C a n a n , İbrahim, Kütüb-i Şifre Muhtasarı. VI. 430.
r ö n e r e n v e Yönetilenlerin Karşılıklı Sonımluluklan 6l

Rasûlullah'ın E b û Zerr'e vermiş olduğu c e v a p ö z e l nitelikte


olup, h e r k e s için g e n e l kural kabul edilmesi m ü m k ü n g ö r ü n m e ­
mektedir.
Mâlik b . N e b î b u hadisi ş ö y l e değerlendirmektedir: "Hükümet
m e s e l e s i n i , s a d e c e namuslu a d a m m y ö n e t i m e g e ç m e s i olarak
d ü ş ü n m e k doğru değildir. Hz. P e y g a m b e r z a m a n m ı e n ö n e m l i
simalarmdan biri olan E b û Zerr el-Gıfârî, Hz. P e y g a m b e r ' d e n
kendisini vali tayin etmesini istemiş, Hz. P e y g a m b e r bu b ü y ü k
s a h â b î y e derin sevgi d u y m a s m a rağmen isteğini geri çevirmiştir.
Bu da, namuslu o l m a n m tek b a s m a yetmediğini, aynı zamanda
ehliyet v e b u n d a n fazla olarak da uzlaşırlık olmasının gereklili­
ğini ortaya koymaktadır."'^^
Söz k o n u s u hadis, aynı zamanda y ö n e t i m vazifelerini y e r i n e
g e t i r m e k t e zayıflık g ö s t e r e c e k k i m s e l e r v e ö z e l l i k l e d e üstlen­
miş olduğu vazifeleri yerine g e t i r e m e y e c e k k i m s e l e r için bir
uyarı niteliğindedir. Perişan olma ve pişmanlık duyma ise, y ö n e ­
time ehil olmayan kimseler i ç i n d i r . ' ' '
Hadis kitaplarında g ö r e v i s t e m e m e y e v e g ö r e v e hırslı o l m a ­
maya dair birtakım rivayetlere r a s d a m a k m ü m k ü n d ü r . B u n l a r ­
dan tespit edebildiklerimiz şunlardır:
"Muhakkak ki, yönetime çok hırslı olacaksınız. Halbuki yöne­
tim işi kıyamet gününde pişmanlıktır. Makam kişi için en güzel
faydalanılacak bir yerdir, (ne güzel bir süt anadır.) oradan ayrıl­
mak da ne kötü bir ayrılıştır."
Bir b a ş k a rivayette, E b û Mûsâ ş ö y l e demektedir: " K a v m i m d e n
iki adamla birlikte Rasûlullâh (s.a.v.)'ın huzuruna girdim. Adam­
lardan biri Rasûlullah'a "Beni bir g ö r e v e tayin et" dedi. D i ğ e r
adam da aynı şeyi söyledi. B u n u n üzerine Rasûlullâh (s.a.v.);
"Ben görev isteyen ve bu göreve hırslı olan kimseyi tayin et­
mem" diyerek karşılık verdi."''''
İbrahim Canan bu hadisi şu ş e k i l d e yorumlamaktadır: "...Şu
hadisle yasak, liyâkatta dizginlenmektedir. Bir işe lâyık o l m a d a n

.Mâlik b. Nebî, İslâm Dünyasında Fikir ve Put, s. 1 3 3 .


Nevevî, Şeıhu Sahihi Müslim, XII. 2 1 0 .
İbn E b î .Şeybe. el-.Musannal', C i h a d , H. .Mo: 1 2 5 9 4 . XII. 2 1 7 ; B u h a r î , 9 3 . Aiı-
kâm, 7 , VIII. 106; e l - B e n n â , el-Fetlmı-Ralıhânî, İmâre, 4 4 , XXII. 22; Beyhakî,
es-Sunemıi-Kührâ, X. 9 5 .
İbn Ebî Ş e y b e . el-Musannaf, Cihad, H. No: 1 2 5 8 7 , X I I . 2 1 5 : Buliarî, 9 3 . -AJı-
kâm, 7, VIII, 1 0 6 ; Müslim, 3 3 . İmâre. 3. H. No: 1 7 3 3 , 111. 1 4 5 6 .
62 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

O iş talep edilmemelidir. Mümin b u n u n mesuliyedni düşünerek


talep etmemelidir. T a y i n e yetkili olan k i m s e l e r de lâyık olanı
aramalıdır."^ İbrahim Canan y o r u m u n a Nevevî'den y a p m ı ş ol­
duğu iktibaslaria şu şekilde devam etmektedir: "Bu hadis m e m u ­
riyetten k a ç ı n m a k hususunda büyük bir delildir. Memuriyetten
k a ç m a k , bilhassa o n u n için gerektirdiği vazifeleri yerine getir­
m e k t e n aciz olan kimseler için şarttır. Hadise m e v z u b a h i s olan
rüsvaylık ve pişmanlık ise, memuriyette ehil ve lâyık o l m a y a n
veya lâyık olsa bile, icraatı sırasında a d a l e t e riayet e t m e y e n
kimselerle alakalıdır. Allah o n l a n kıyamet g ü n ü n d e rüsvay e d e ­
cektir. Fakat memuriyete ehil ve vazifesinde adaledi olanlar için
büyük fazilet vardır. B u hususta da bir ç o k sahih hadis g e l m i ş ­
tir... liyakatli ve aslî memurların faziled hususunda Müşİtj,manlar
i c m a da etmişlerdir. Y i n e Canan'a g ö r e , memuriyette her, ş e y e
rağmen büyük bir tehlike vardır v e bu s e b e p l e RasûluHah
(s.a.v.) o n d a n sakındırdı ve hatta seleften p e k ç o k k i m s e bir
ç o k sıkıntıları g ö z e alma pahasına memuriyet almadılar."*
Abdurrahman b. S e m u r e (r.a.)'den rivayet edilen bir hadiste
de, Rasûlullâh (s.a.v.); "Yâ Abdenatımsınl İdareciiili isteme, şayet
idarecilik senin istemenle sana verilirse, Allah (c.c.)'m inayetine
mazhar olamazsın. Eğer sen istemeksizin bu vazife sana verilirse
işlerinde Allah'ın yardımına mazhar o / ı ı i s u n . " " ' buyurmaktadır.
Y i n e b a ş k a bir rivayette, "Müslüman kimse için yönetimde ha­
yır yoktur."^''° denmektedir.
B u rivayetler hakkında İslâm alimlerinin görüşlerini de şu ş e ­
kilde zikredebiliriz: İlim ve hikmet sahibi kimseler, bir kimsenin
yönetimi istemesi durumunda, o kimseye yardım e d e n kimsenin
olmaması ve bu işin içine bir de hırs karışmasından dolayı g ö r e v
verilmeyeceği fikrini g e n e l kanaat durumuna getirmişlerdir."^'
Y i n e büyük çoğunluğun icmâ ettiği ve tatbik ettikleri görüş; y ö -

C a n a n , İbrahim, a.g.e., VI. 4 3 3 .


'5" C a n a n , İbrahim, a.g.e. VI. 4 3 4 .
15' A b d u r r a z z a k , el-Musannaf, H. No; 2 0 6 5 5 . X I . 3 2 0 ; B u h a r î , 9 3 . Ahkâm, 5 - 6 , VI­
II. 106; .Mu.slim, 3 3 . İmâre, 3 , H. No: 1 6 5 2 , III. 1 4 5 6 ; Nesâî, Âdâhul-Kııdât, VI­
II. 2 2 5 ; e l - B e n n â , el-Fcthur-Rahl)ânI, İ m â r e , 4 1 , XXIII. 2 1 ; el-Kudâî, .Musne-
du'ş-Şihâb. H. No: 9 4 8 , II. 9 1 ; Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No; 1 4 6 4 8 , VI. 1 8 .
K"' Hindî. Kenzul-Ummâl, H. No: 1 4 6 9 0 , VI. 2 5 . Bu rivayet A h m e d İbn Hanbel'in
M u s n e d ' i n d e "İVIüslümana k i m s e için y ö n e t i m d e hayır yoktur" ş e k l i n d e g e ç ­
m e k t e d i r . IV. 1 6 9 .
1*1 N e v e v î , a.ge, XII. 2 0 7 - 2 0 8 .
Yöneten ve Yönetilenlerin KarşılMı Sorumluluktan 63

netim işinde büyül< teiıiiite olduğu, b u yüzden Hz. P e y g a m b e r


(s.a.v.)'in bazı kimseleri y ö n e t i m işinden sakındırdığıdır.'*^
İdarecilik i s t e m e y e n e Allah ( c . c . ) ' m yardım e d e c e ğ i h u s u s u n d a
İbn H a c e r şu d e ğ e d e n d i r m e y i yapmaktadır. "Burada asıl o l a n ,
kim tevazu sahibi olursa, Allah (c.c.)'ın onu y ü k s e l t e c e ğ i fikridir.
Hz. Y û s u f ( a . s . ) : "Beni ülkenin hazineleri üstüne bakan yap"^^^
v e Hz. S ü l e y m a n ' ı n "Bana mülk ver"^^ d e m e s i ise b u n u n dışın­
da k a b u l edilmektedir. Y a n i P e y g a m b e r l e r dışındaki k i m s e l e r i n
e m i d i k istemesi uygun g ö r ü l m e m e k t e d i r . " ' '
İnsanların y ö n e t i m d e n kaçındırılmasına s e b e p o l a n b a ş k a bir
e t k e n de, s o n u üzüntüyle b i t e c e k bir ş e y e s e v i n m e k , akıllı kim­
selerin y a p a c a ğ ı iş olarak kabul edilmemesidir. Y ö n e U r n e hırslı
o l m a k insanların birbirine savaş a ç m a s ı n a , kanların a k m a s ı , n a ­
musların ihlal e d i l m e s i n e s e b e p olan büyük bir felaket k a b u l
edilmiştir."^'' Hadisin son kısmında yer alan "dünyadaki durumu
ne iyi, ö l ü m d e n sonraki durumu ise n e kötüdür" ibaresi hakkın­
da ileri sürülen görüş ise, dünyadaki iyilikler, m a k a m , mevkiî,
sözün d i n l e n m e s i , hissî birtakım lezzetler v e vehimlerdir. G ö ­
revden ayrıldıktan s o n r a v e y a ö l ü m d e n sonra b ü t ü n b u n l a r d a n
ayrılık vardır.'^'
Müslim Şârihi D a v u d o ğ l u da Hz. P e y g a m b e r ' i n A b d u r r a h m a n
b . S e m u r e ' y e idarecilik istemesi üzerine verdiği c e v a p için şun­
ları s ö y l e m e k t e d i r : "... Valilik kaymakamlık gibi bir h ü k ü m e t işi
isteme! Ç ü n k ü g ü ç bir iştir. O n u h e r k e s y a p a m a z . E ğ e r nefsin
arzu e d i y o r diye istersen o işte yalnız b a ş ı n a bırakılır. Allah'ın
yardımını g ö r e m e z s i n , a m a i s t e m e d e n sana verilirse k a b u l et;
bu takdirde Allah sana yardım eder. Hadis-i Şerîf h ü k ü m e t e ait
bir vazife istemenin m e k r u h olduğuna delildir. B u r a d a Aynî:
"Mücerred i s t e m e k m e k r u h ise rüşvet vererek işbaşına g e ç m e y e
çalışanın hali n i c e olur?" d e m i ş , v e rüşveti v e r e n e d e alana da
Allah'ın lanet e d e c e ğ i n i bildiren hadisi hatırlatmıştır."'^
Kütüb-i Sitte Muhtasarı'nı hazırlayan g ü n ü m ü z hadisçilerinden
İbrahim Canan ise, bu rivayet h a k k ı n d a şu y o r u m u y a p m a k t a -

N e v e v î , a.g.e., X I I . 2 1 1 .
'M 12. Yûsuf, 5 5 .
2 6 . Şuarâ, 8 3 .
İbn H a c e r , Fethul-Bârî, XIII. 1 5 6 .
İbn H a c e r , a.g.e., XIII. 1 5 8 .
"5" İbn H a c e r , a.g.e., XIII. 1 5 7 .
D a v u d o ğ l u , A h m e d , Sabih-i Müslim Tercüme ve Şerhi. VIII. 6 8 2 .
64 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

dır: "Kim e m i d i ğ e talip olur ve kendisine de verilirse hırsı s e b e ­


biyle, kendisine yardım edilmez. B u hadisten hükümle bir vazife
talep e t m e n i n mekruh olduğu neticesi çıkarılır, emirliğe, kazâ,
kisbe vs. memuriyet de girer. Keza hadis, bu m e s e l e d e hırs g ö s ­
terenlerin yardımdan mahrum kalacaklarım da ifade eder."'*'
Zikredilen hadislerden klasik ve g ü n ü m ü z İslâm alimlerinin
g ö r ü ş l e n n d e n şu gibi sonuçlara gitmek mümkündür:
G e r e k Ebû Zerr ve g e r e k s e Abdullah b. S e m u r e hakkındaki ri­
vayetlere bakıldığında yönetime talip olma h e r k e s için yasakla­
nan bir durum değildir. Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.) g ö r e v v e r e c e ğ i
kimselerde ehliyet sahibi olma özelliğini aramış, bu g ö r e v e layık
o l m a y a n kimseleri istedikleri yerlere atamamıştır. B u n d a ısrar
e d e n kimseleri de g ö r e v e hırslı olmaması gerektiği h u s u s u n d a
uyarıda bulunmuştur. Y ö n e t i m işi elbette ehliyetsiz kimselerin
arzusuyla o l a c a k bir şey değildir. Nitekim hadislerde g e ç e n iba­
reler, bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
İslâm alimlerinin görüşleri haklı olarak yaşamış oldukları d ö ­
n e m i n siyasî görüşlerini yansıtmaktadır. İslâmî açıdan y ö n e t i m
d e y i n c e seçimle gelmiş, halkın desteğini almış bir y ö n e n m i kas­
tetmekteyiz. Halkın desteğini almış ehliyet sahibi kimseler, y ö ­
netime talip olabilmektedir. Y ö n e t i m işini devamlı tehlike olarak
g ö r m e k veya göstermek, gerek Kur'anî anlayışa ve g e r e k s e Hz.
P e y g a m b e r ' i n uygulamalarına ters düşen bir durumdur. Ne za­
man ki, ehliyet sahibi olan kimseler, yönetimi tehlike m a k a m ı
olarak görür v e geri planda durursa, ortaya ehliyetsiz kimselerin
gelmesi ve g ö r e v e talip olmalan kaçınılmaz olmaktadır.'-'" İslâm
alimlerinin Hz, Y'usuf Ca.s.)'un görev isteme meselesini k o n u n u n
dışında tutmak istemelerine katılmak m ü m k ü n değildir. Ayette:
Hz. Y u s u P u n krala,
"Beni ülitenin hazindeıi üstütıe bakan yap; çünkü ben (onla­
rı) iyi konır (yönetmesini) iyi bilirim" demesi'^', Hz. Yusuf'un
mâlî konulan iyi bildiğini göstermektedir.
G ü n ü m ü z hadisçilerinden İbrahim Canan "Emîr olmanın kötü­
lüğü" başlığı altında konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir:
Her ş e y d e n ö n c e memurluk tehlikeli bir meslektir, pek ç o k s o -

'"9 C a n a n , İlırahini. Kütüh-i Sine Muhtasarı, VI. 4 3 1 .


M a n z û r , P c r \ - i / , a.g.e.. s. 1 2 4 .
1-1 12. Yü.'iuf. 5 5 .
y ö n e f e n v e Yönetilenlerin Karşılıklı Sonımluluklan 65

rumluluklar, kul hakkı, adaletli o l m a k gibi i m a n e n s o n d e r e c e


ciddî v e tehlikeli m e s u l i y e d e r araya ginyor. Üstelik m e s l e ğ i n ta­
biatı gereği, bîtaraflığı, adaledi olmayı ö n l e y e n s e b e p l e r çoktur.
M e m u r u n ç o ğ a l m a s ı d e v l e t e iktisadî bir kısım p r o b l e m l e r getir­
mektedir. İstihsâl azalması devlet imkanlarının memurlara ayrı­
larak kalkınmaya y ö n e l i k yatırımların ihmali vs...
Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in aslî g e ç i m kaynaklarını ticaret, zana­
at, ziraat diye tespit e d e r k e n memurluğu zikretmemiş olması m a ­
nidardır. Durum b ö y l e iken b u g ü n insanların devlet kapısında
m e m u r olmaya koşmaları İslâmî bir esprinin ifadesi değildir. Sün­
netin rağmına, çeşitli zorlamalarla yapılan tayinler s e b e b i y l e bir
kişinin yapacağı bir işe ç o k sayıda insan m e m u r alarak atanmak­
ta, bu durum insanlarımızın tembeljeşdrdiği gibi, istihsâl azmini,
çalışma şevkini d e kırmakta, tembelliği milledmize ikinci bir ta­
biat haline getirmektedir. M e m u d u ğ a tahp olmak, liyakatsizlerin
iş başına g e ç m e l e r i gibi bir b a ş k a mahzur daha getirmektedir.
Ashnda İbrahim C a n a n ' m b u husustaki görüşleri, klasik ve gü­
n ü m ü z İslâm alimlerinin bu hadis hakkındaki g e n e l kanaaderini
dile getirir niteliktedir. En azından bu hususta b ö y l e d ü ş ü n m e k ­
tedir. R i v a y e d e r e bakıldığında yukarıda zikredilen yorumlara
katılmanın o kadar k o l a y olmadığı görülmektedir. Çünkü hadis­
lerde üzerinde durulan ortak nokta "ehliyet" diye isimlendirdiği­
miz, bir işi y a p a b i l m e p o t a n s i y e l i n e sahip o l m a m e s e l e s i d i r .
Y o k s a bu hadislerden, y ö n e t i m e g e ç m e n i n ç o k kötü olduğunu
v e memuriyet istemenin dinin kütü gördüğü işler arasında oldu­
ğu gibi bir anlayış çıkarmak b i z e g ö r e m ü m k ü n g ö r ü n m e m e k t e ­
dir. S e b e p l e r i n i ise şu şekilde izah etmemiz m ü m k ü n d ü r : Sosyal
hayatta hiçbir işi mesuliyet alanı dışına çıkarmamız m ü m k ü n de­
ğildir. İnsan hayatını ilgilendiren en basit işten, en k o m p l e k s işe
kadar, h e r şeyin s o n u c u n d a bir mesuliyet vardır. "Bazı işler m e ­
suliyet taşır bazıları taşımaz" gibi bir anlayışın savunulması İslâ­
mî açıdan m ü m k ü n değildir.
M e m u r u n ç o ğ a l ı p ç o ğ a l m a m a m e s e l e s i bir istihdam m e s e l e s i ­
dir. Memurun ç o k l u ğ u ya da azlığı memuriyetin ç o k kötü bir iş
o l d u ğ u n u g ö s t e r m e z . İnsanların ortaya koyduğu zafiyeder, bir
işin asıl olarak kötü olduğunu ortaya k o y m a z .

1"^ C a n a n , İ b r a h i m , a.^.e., VI. 4 2 8 .


66 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Hz. P e y g a m b e r d ö n e m d e yaygm olan, ticaret, ziraat ve zana­


attan bahsedilmesi gayet tabiidir. Zikredilen b u m e s l e k l e r dışm-
daki iş a l a n l a n n d a n b a h s e d i l m e m e s i ( m e m u r i y e t gibi) diğer
mesleklerin kötü olduğunu göstermez. G ü n ü m ü z toplumunda,
tanm dahî klasik şekilde yapılmamaktadır. Memur d e y i n c e s a d e ­
c e devletin çalıştırdığı kimseler akla gelmemelidir. B u g ü n ö z e l
s e k t ö r de m e m u r isdhdam e t m e k t e , hayatın h e r alanında ç o k ç a
memuriyet çeşitlerine rastlanmaktadır.
İ m a m Azam'm devlette kadılık görevi almaması memuriyeti
kötü gördüğünden değil, d ö n e m i n mevcut yöneticisinin yanlış­
lıklarına ortak o l m a m a anlayışıdır. İ m a m Azam h a k k ı n d a b ö y l e
bir yargıya varabilmek için, O'nun memuriyeti kötüleyen ifade­
lerinin olup-olmadığına, varsa niçin b ö y l e bir şeyi s ö y l e d i ğ i n e
b a k m a k en geçerli yol olarak görünmektedir. İmam Azam'ın ha­
yatına bakıldığında, O'nun hakikatten yana olduğu, bilgisini ve
ilmini g e r ç e k sivil İslâmî alime yakışır şekilde kullandığı görüle­
cektir. İmam-ı Azam'ın memuriyette görev almamasıyla ilgili ha­
disler arasında ilgi kurmak, aşırı z o r l a m a d a n b a ş k a bir ş e y d e ­
ğildir. Üstelik bu durum Kur'an'da yerilmemiştir. B u k o n u d a k i
hadisler g ö z ö n ü n d e bulundurulduğunda, görev istemenin aley­
hinde olan, Ebû Zerr hadisi başta o l m a k üzere, yönetimin hak­
kını veren kimselerin y ö n e t i m e talip olmalarında bir sakınca ol­
madığı ortaya çıkmaktadır. B u hadisler bizim kanaatimize g ö r e
şahsî zaaflara b i n a e n söylenmiştir.
Neticede ehliyet v e g ö r e v e talip o l m a hususunda şunları s ö y ­
l e m e k mümkündür: Hz. Peygamberin bu konudaki hadisleri y ö ­
n e t i m e talip o l a c a k kimselerin, o işi y a p a b i l e c e k ehliyete sahip
olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ehliyet sahibi o l m a y a n
kimselerin bu makamları bir lezzet yeri olarak d ü ş ü n m e l e r i ve
hırslı olmaları yerilmiş, bu zihniyette olan kimselerin, h e m halkı­
nın h e m de Allah (c.c.)'ın yardımından uzak olacağı vurgulan­
mıştır. Ehil kimselerin y ö n e t i m e talip olmaları, toplumu ıslah açı­
sından ö n e m arz ettiğinden, yönetimi kötülük makamı olarak
görmek, Kur'an'ın insana yüklemiş olduğu halifelik m i s y o n u n a
aykırı bir anlayıştır. Y ö n e t i m m e k a n i z m a s ı da b u görevin yerine
getirilmesi için en etkili yerlerden biridir. İnsanların bilgi ve b e ­
cerileri, kendi gayrederi ve bu alandaki yapmış oldukları çalış­
malarıyla ortaya çıkmaktadır. B u g ü n ü n toplumu teşkilat b a k ı ­
mından k o m p l e k s bir yapıya sahip olduğundan, insanların b e c e -
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumlulukları 67

rikli oldukları alanlarda kendilerini ortaya koymalarında dinî bir


sakınca yoktur. B i r işi ü s d e n e c e k kimseler, b u m a k a m ı n hakkını
v e r e c e ğ i n e inanıyodarsa, v e ehliyet sahibi olduğu da ortadaysa,
g ö r e v i s t e m e s i n d e herhangi bir s a k ı n c a yoktur. Kanaatimize g ö ­
re; zikredilen hadisleri bir e n g e l olarak g ö r m e k doğru değildir.
B u ve b u n a b e n z e r hadislerin, kişilerin şahsî zaaflarına b i n a e n
s ö y l e n m i ş olduğunu kabul e t m e k b i z e g ö r e doğru bir yaklaşım­
dır. T e k şahsı ilgilendiren bir h ü k m ü n g e n e l l e m e yapılarak, b ü ­
tün çağlarda g e ç e r l i tek kural h a l i n e getirilme d ü ş ü n c e s i , kişiyi
ve toplumu yanlış sonuçlara götürebilir.

2. Yönetilenlerde Bulunması Gereken Özellikler

Bundan ö n c e k i bölümde, bir yöneticide bulunması g e r e k e n vasıf­


lar O r t a y a konulmaya çalışılmıştır. Bundaki gaye; yönetici sıfatıyla
herhangi bir makamda bulunan kimselerin, yönetmiş olduğu kitle­
lere karşı olan sorumluluklarına dikkat çekmektedir. Çalışmanın
bu bölümünde ise, yönetim kademesinde bulunan kimselerin hak­
kıyla görevlerini yerine getirmeleri durumunda, yönetilenlerin d e
ne gibi bir davranış içinde olmaları gerektiğini vurgulamaya çalış­
maktır. Yöneticinin maiyyetinde bulunan kimselerin, yöneüciye
karşı birtakım sorumluluklarının olduğu anlayışı içinde olması sos­
yal düzen açısından ö n e m arz etmektedir. Nasıl ki, yöneticinin hal­
ka karşı sorumluluğu v e vazifesi varsa, buna bağlı olarak yöned­
len kitlenin d e yönetime karşı birtakım vazifeleri vardır. B u görev­
lerin karşılıklı yerine getirilmesi durumunda ise; hukukî olarak ita­
at ve itaatin sınırlarının n e olduğu sorusu karşımıza çıkmaktadır.
İslâm dini; yapısının gereği olarak ferdere, toplumlara ve ara­
larındaki ilişkilere bir ölçü getirmek gayesindedir. Gerek
Kur'an'da v e g e r e k s e Hz. P e y g a m b e r i n uygulamalarında, y ö n e ­
tenle y ö n e d l e n k e s i m arasındaki ilişkileri d ü z e n l e y e n deliller
b u l m a k m ü m k ü n d ü r . Z i k r e d e c e ğ i m i z şu ayet y ö n e t i l e n kesim­
den bahsetmektedir:
"Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelse onu yayar­
lar. Halbuki onu Elçiye ve aralarında buyruk sahiplerine götür-
selerdi, işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu bi-
lirlerdi..."'-'^

" M . Nisa, 83.


68 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Mevdûdî'nin söz konusu ayeti izahı şu şekildedir: "Bazen Me­


dine v e çevresinde alarma geçilmesine n e d e n olan asılsız v e
abartılmış h a b e d e r geliyordu. Bazen de Müslümanların gevşeyip
tetikte durmaktan vazgeçmeleri için düşman kampının çok sa­
kin olduğu haberi yayılıyordu. Bu tür söylentileri s a d e c e heye­
can v e macerayı seven kişiler ciddiye alıyordu. Böyle kimseler
îslâm ve küfür arasındaki çatışmayı önemli bir mesele kabul et­
miyorlar ve bu tür asılsız söylentilerie uğraşmanın ciddî s o n u ç ­
lar doğurabileceğini düşünmüyorlardı. Ne zaman ki bir söylenti
duysalar s e b e p olacakları büyük zararları düşünmeksizin bunu
h e m e n yayıyorlardı. Bu ayette, onlara duydukları herhangi bir
haberi h e m e n yetkili kişilere iletmeleri öğütlenmektedir.'"'* Bu
ayet çerçevesinde yönetilen kesimin yöneticiye itaat etmesini
zorunlu kılabilecek belli başlı hususlara temas edilecektir. Bun­
lardan bazıları şunlardır:

2.1. Yöneticinin Allah'a Bağlılığı ve İtaat İlişkisi

İtaatin çerçevesini belirlemek için, yönetim mekanizmasında bu­


lunan kimselerin, Allah (c.c.)'ın insanlığın mutluluğu ve düzeni
için göndermiş olduğu dinî değeriere karşı nasıl bi tutum sergile­
diğine bakmak gerekir. Her şeyden ö n c e kâinatta mutlak anlam­
da hükümran olan Allah (c.c.)'tır. Kur'an'ın şu ayederi, Allah
(c.c.)'ın mutlak anlamda hükümran olduğunu ortaya koymaktadır:
"Bilmedin mi ki, göklerin ve yerin mülkü yalnız Allah'ındır. Si­
zin için Allah 'tan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı var-
dıı:"'-'^
"O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları korumak
kendisine ağır gelmez. O yücedir, büyüktür."^^^
"... Dikkat! Yaratma ve emr, Ona aittir..."^''''
Mutlak anlamda hükümranlığın Allah (c.c.)'da olması, insanla­
nn hiçbir şey yapamayacağı ve elinin kolunun bağlı olduğu an­
lamına gelmemektedir. Daha ö n c e de belirtildiği üzere, Allah in­
sanlardan yeryüzünün imânnı v e oranın yaşanabilir hale gelme-

Mevdüdî, Tefhîmu'l-Kur'an, I. 385.


I " 2. Bakara, 107.
2. Bakara, 22=>.
"7 7. A-râr, 54.
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumluluklan 69

sini istemiştir.''''' İnsanlardan yeryüzünün imâr edilmesinin isten­


mesi, h e m ferdî sorumluluk h e m d e y ö n e d m d e bulunan kimsele­
rin sorumluluğudur. İslâmî a n l a m d a bir y ö n e d m anlayışmda, y ö ­
neticinin yapacağı en önemli şey, Allah (c.c.)'ın h ü k m ü n ü tatbik
etmektir. B u bağlamda Allah'ın h ü k m ü n ü tatbik e d e n bir yöneti­
c i y e halkın itaat etmesi zorunludur. Aslında idareci d e halk da
kanunlara uymakla mükelleftir. İtaat, yöneticinin ş a h s ı n a değil,
kanunlaradır. Allah'ın h ü k m ü n ü n tatbik edilmesinin gerekli ol­
duğunu şu a y e d e r ortaya koymaktadır:
"Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, onların keyiflerine
uyma ve onların Allah'ın indirdiği şeylerin bir kısmından seni şa­
şırtmalarından sakm."^'^'^
"Biz sana kitabı gerçek ile indirdik ki, insanlar arasında Allah
(c.c.)'ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin."^^
"Yoksa câhiliyye hükmünü mü arıyorlar? İyice bilen bir top­
lum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?"'^'^^
"...Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte zalimler on­
lardır.. ""^^
H e r n e kadar b u a y e d e r i n b i r kısmı, Hz. P e y g a m b e r ' i n şahsı­
na hitap e t s e de, h ü k ü m b a k ı m ı n d a n bütün Müslümanları ilgi­
lendirmektedir. B u ayeder, kim hangi m a k a m d a y ö n e t i c i olursa
olsun, Allah (c.c.)'ın h ü k m ü n ü n tatbik edilmesi gerektiğini orta­
ya koymaktadır.
Y ö n e t i c i y e itaatin gerekli o l d u ğ u n u ortaya k o y a n ayet ise şu­
dur:
"Ey inananlar! Allah'a itaat edin. Elçiye ve sizden olan buyruk
sahiplerine itaat edin.."^^^ B u ayet g e n e l anlamda itaatin g e r e k l i ­
liğini ortaya koymaktadır. Kur'anî anlamdaki bir itaat, b e l i d i
şartlara bağlıdır. İtaatin belirli şartlarda g e r ç e k l e ş t i ğ i n i ortaya
k o y a n ayederi d e şu şekilde sıralamak mümkündür:
"Kendilerine hainlik edenleri savunma, zira Allah daima hain­
lik yapıp günah işleyen insanı sevmez."^^*

B k z . , 2. Bakara, 3 0 ; 1 0 . Yûnu.'i, 1 4 ; 6. En'âm, 1 6 5 ; 7. A'râf, 1 0 ; 4 5 . CSsiye, 13;


3 5 . Fâtır, 3 9 ; 3 8 . Sâd, 2 6 .
"'^ 4. Nisa, 105.
5. Mâide, 49.
»" 5 . Mâide, 50.
'«2 5 . Mâide, 4 5 .
'"•5 4 . Mi.-?, 5 9 .
4 . Nisa, 1 0 7 .
70 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

"Allatı'tan korliun ve bana itaat edin. Müsriflerin emirlerine


boyun eğmeyin. O kimseler yeryüzünde fesat yaparlar. (Onlar)
ıslah yapmaz kimselerdir."^'^''
"...Kalbini bizi anmaktan alıkoyduğumuz ve nefsinin arzusuna
uyan ve işi, hep aşırılık olan kişiye itaat etme."^^
"...Rabbinin hükmüne kadar sabret, onların günah işleyen ve
inkâra olanlarına uyma.""*'
"Şüphesiz Rabbm kim(ler)in kendi yolundan saptığını ve kim­
lerin yolda olduğunu en iyi bilen O'dur. Öyleyse yalanlayanlara
itaat efnie.""*"
B u ayetler, doğrudan yönetimle ilgili olmasa da, en azmdan
kalbî v e zihnî olarak n e l e r e itaat edileceği v e n e l e r e itaat edile­
m e y e c e ğ i hususunda bir ö l ç ü ortaya koymaktadır. Ayetlere kı­
yasla, bu ölçülerin idarî işler için geçerli olduğunu s ö y l e m e k
mümkündür. Hainlik yapanlara, müsriflere, işleri aşırı olanlara,
günah işleyen inkarcılara ve İslâm'ı yalanlayanlara itaatin zorun­
lu olmadığını bu ayeüerden anlamak mümkündür. Görüldüğü gi­
bi "buyruk sahiplerine itaat" zikredilen ayederdeki o l u m s u z tavır
v e hareketlerle ortadan kalkmaktadır. B u ayetlere g ö r e itaat an­
cak yöneticinin, Allah'ın hoşuna giden davranışları yapmasıyla
mümkün olabilmektedir. Y i n e bu ayederden, dinî, ahlâkî, olarak
itaatin belli şardarda olabileceğini anlamak mümkündür.

2.2. Yöneticinin Meşru İşlerde Desteklenmesi

Yönetilenlerin, yöneticisine karşı vazifeleri arasında, y ö n e t i c i l e ­


rin yapmış olduğu meşru işlerde d e s t e k l e n m e s i v e yardım edil­
mesi de vardır.'"'' Çünkü bir toplumun veya ülkenin yönetilmesi,
tek başına yöneticilerin yapacağı bir iş değildir. Halkın da p r o b ­
lemlerin ç ö z ü m ü noktasında yöneticilerle işbirliği içinde olması
gerekli bir husustur. Eğer yönetici kesim, halkına v e maiyyetin-
de bulunan kimselere karşı olan sorumluluklarını yerine getirir­
se, yönetilen kesimin her zaman desteğini alma imkanına daha
fazla sahiptir.

1"' 2 6 . Şûra, İ 3 0 - 1 5 2 .
18. Kehi: 2 8 .
7 6 . Delır, 2 i.
"» 6 7 - 6 8 . Kalem. 7 - 8 .
İnayet, Hanıid, Çağdaş İslâmî Düşünce, s. 2 5 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumluluklan 71

İyi işlerde yardımlaşmak v e k ö t ü işlerde ise y a r d ı m l a ş m a m a k


Kur'an'ın ö n g ö r d ü ğ ü bir anlayıştır. Kur'an bu hususu şu ifadele­
riyle ortaya koymaktadır: "...İyilik ve takva üzerinde yardımla­
sın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmaym..."^^
B a ş k a bir ayette de; "Kim güzel bir (işe) destek olursa, onun
da işten bir payı o/ur...""' B u ayet, iyi ve güzel işlere d e s t e k olan
kimsenin d e o güzellikten bir pay alacağına işaret etmektedir.
Karşılıklı olarak yardımlaşmanın n e kadar ö n e m l i bir husus ol­
duğunu dile g e d r e n b u a y e d e r g e n e l olarak, yardımlaşma, iyi ve
güzel işlere d e s t e k o l m a n ı n fert v e toplum a ç ı s ı n d a n n e kadar
faydalı sonuçlar v e r e c e ğ i n i bildirmektedir. Y ö n e t i m i n e n k ü ç ü k
biriminden en üst k a d e m e s i n e kadar y ö n e t m e k o n u m u n d a olan
k i m s e l e r e güzel işlerde d e s t e k o l m a k , h e m fert a ç ı s ı n d a n h e m
de yönetici açısından önemlidir.
Hz. P e y g a m b e n n hayatına bakıiddığı zaman, O ' n u n k e n d i s i n e
tâbi o l a n k i m s e l e r tarafından d e s t e k l e n d i ğ i n i g ö r m e k t e y i z . Hz.
P e y g a m b e r ( s . a . v . ) ' e v e n l e n bu d e s t e k " B e y ' a t " k e l i m e s i y l e ifa­
d e edilmiştir. B e y ' a t ; "itaat e t m e y e s ö z vermektir." O z a m a n ı n
şardarı ç e r ç e v e s i n d e bir y ö n e d c i y e b e y ' a t e d e n k i m s e , verdik­
leri sözleri te'yit e t m e k a m a c ı y l a , ellerini y ö n e t i c i s i n i n e l l e n
ü z e r i n e koyardı.''^
Kur'an'da y ö n e t i c i l e r e desteği dile g e d r e n bir ayette; "Andol­
sun ki, o ağacın altında sana bey'at ederlerken Allah, müminler­
den razı olmuştur.."^^^ buyrulmaktadır.
Ayette, H u d e y b i y e ' d e s a h a b e d e n alınan b e y ' a t t e n b a h s e d i l ­
mektedir. S a h a b e n i n tehlikeli durumlarda canlarını feda e t m e k t e
zerre kadar tereddüt e t m e d e n , Hz. P e y g a m b e r l e Allah y o l u n a
b a ş koyduklarını g ö r m e k t e y i z . B u samimiyet onları, Hz. P e y ­
g a m b e r i d e s t e k l e m e yoluna götürmüştür."^

"9" 5. Mâide, 2.
" I 4. ,V/.vâ, 8 5 .
İbn H a l d u n , Mukaddime, s. 2 0 9 ; Mu.slim, 9 3 . İmâre, 1 8 , H. N o : 1 8 5 6 , III. 1 4 8 3 .
Y a l n ı z bu tarif n e t i c e s i n d e , bey'atın s a d e c e elin el ü z e r i n e k o n u l a r a k y a p ı l m a ­
sı m u t l a k bir z o r u n l u l u k değildir. Ç ü n k ü Rasûlullâh ( s . a . v . ) k a d ı n l a r ı n e l i n e
d o k u n m a k s ı z ı n o n l a r d a n s ö z l ü o l a r a k b e y "at almıştır. B k z . , İbn M â c e , e s - 5 ı ; -
nen, C i h a d , H . No: 2 8 7 5 , II. 9 5 9 ; Muslini, 3 3 . İmâre, 2 1 , H. No: 1 8 6 6 , HI. 1 4 8 9 ;
H u m e y d î , el-Musned, H. No: 3 4 1 , I. 1 6 3 ; bkz., a . g . e . , H. No: 3 6 8 , I. 1 8 1 .
' 9 ' 4 8 . Fetih, 18.
' 9 ^ M e v d û d î , Tefhîmu'l-Kuran, V. 4 1 7 .
72 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Zikredeceğimiz şu ayet ise, bey'atin mahiyetini bildirmekte


olup, destek olma hususunda kadm ve e r k e k ayrımı olmadığını
göstermektedir:
"Ey peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip, Allah'a hiçbir şe­
yi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, çocukları öldürme­
meleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmeme­
leri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey'at
ederlerse, onların bey'atlerini al ve onlar için Allah tan mağfiret
dile..."^^'' buyrulmaktadır. Ayet aynı z a m a n d a "bey'at e d i l e c e k
ş e y l e n n iyi bir iş o l m a " şartını da koymaktadır. Bey'atı İbn Hal­
dun'un ( Ö . 8 0 8 / 1 4 0 6 ) dediği gibi, hiçbir hususta ç e k i ş m e m e , h o ş
görmediği ve arzu etmediği işi zorlanarak da olsa yerine getir­
m e k olarak kabul e t m e k " * zikrettiğimiz ayetin son kısmında yer
alan "iyi iş" kavramına ters düşmektedir.
Bey'atın hangi hususlarda yapıldığını ve sınırlarının n e olduğu­
nu Hz. Peygamberin h a d i s l e n n d e d e g ö r m e k mümkündür. Hz.
P e y g a m b e r e bey'at e d e n s a h a b e , Rasûlullâh (s.a.v.)'a hangi ş e y
üzerine bey'at ediyoruz diye sorduğunda Rasûlullah'm c e v a b ı :
"Allah'a kulluk etmeniz, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamanız,
beş vakit namazı kılmanız, dinlemeniz ve itaat etmeniz ve in­
sanlardan hiçbir şey istememeniz..."'^' şeklinde olmuştur.
Abdullah b. Dinar'ın h a b e r verdiğine göre, Abdullah b. Ö m e r ;
"Biz Rasûlullâh (s.a.v.)'a emiderini d i n l e m e k ve itaat e t m e k üze­
re bey'at ederdik. O da b i z e "gücünüzün yettiği kadai" buyurur­
du" " * demiştir.
Ubâdetu'bnu Sâmit ş ö y l e demektedir: "Biz Rasûlullaira, zor­
lukta, kolaylıkta, neşeli durumda, kederli durumda, başkalarının
bize tercih edildiği durumda emretme dunmnında olan kimsey­
le, bu hususta çekişmemek, nerede olursak olalım hakkı söyle­
mek, Allah yolunda hiçbir kötüleyicinin kötülemesinden kork­
mamak üzere söz verdik."''*'' Aynı hadisin B u h a r î ' d e yer alan

60. .Mumtehine, 12.


İbn Haldun, Mukaddime, s. 2 0 9 .
' 9 " Müslim, 3 3 . İmâre. 22. H. No: 1 8 6 7 , III. 1 4 9 0 ; İbn M â c e . e.s-5une/), 2 4 . C i h a d .
4 1 , H. No: 2 8 6 S . II. 9 5 8 .
w b u h a r ı , 9 3 . Ahkâm. 4 3 , VIII. 1 2 2 .
" 9 Ikıharî, 9 3 . Ahkâm. 4 3 , VIII. 1 2 2 ; Müslim, 3 3 . /;ııâre, 8 , H. No: 1 7 0 9 , III. 1 4 7 0 ;
İbn M â c e , es-Sunen, 2 4 . Cihad, 4 1 , H. No: 2 8 6 6 , II. 9 5 7 ; İbn Hişânı, es-.'iîre-
tun-Nebeviyye, I. II. 4 5 4 ; el-Iîeıınâ, eI-Fethu'r-Ral)bânî, İ m â r e , 1 1 1 , XXIII. 4 9 ;
H u m e y d î , el-Mu.sncd, H. No: 3 8 9 . I. 1 9 2 .
Yöneten ve Yönetilenlerin Karşılıklı Sorumkıkıklan 73

varyantında; "hırsızlık ve zina yapmama, çocukları öldürmeme


ve ma 'rûf olan şeylerden yüz çevirmeme" gibi hususlarda bey'at
alındığı hususu yer almaktadır.^""
B u hadisler, yönetilen k o n u m u n d a b u l u n a n kimselerin bağlı
b u l u n d u ğ u y ö n e d m birimine v e y a y ö n e t i c i s i n e meşru şardar da­
hilinde, hangi hususlarda d e s t e k olması gerektiğini büyük oran­
da ortaya koymaktadır.
Ma'kıl b . Ye.sâr'dan g e l e n bir h a b e r d e o ş ö y l e d e m e k t e d i r :
"Ağaç altında bey'at yapıldığı gün, ben Hz. Peygamberin yanın­
da, ağacın dallarından birini, Hz. Peygamberin başına değmesin
diye yukarı kaldırıyordum. Biz bin dört yüz kişiydik. Biz, Hz.
Peygamberle ölmek üzere değil, kaçmamak (onunla birlikte ha­
reket etmek) için bey'atleştik."^"^
Birtakım rivayetlerde ise, H u d e y b i y e ' d e Rasûlullâh (s.a.v.)'ın
ashabıyla ö l ü m üzere bey'atleştiği h a b e r verilmektedir.
S e l e m e t u ' b n u Ekvâ'nın k ö l e s i Y e z î d b. E b î U b e y d ş ö y l e d e ­
mektedir: B e n S e l e m e ' y e ş ö y l e dedim: "Siz Hudeybiye'de Rasû­
lullâh (s.a.v.) ile hangi şey üzerine bey'atleştiniz? O da; ölmek
üzere, diye cevap verd/."-"^ Görüldüğü gibi bey'atle ilgili riva­
yetlerde y ö n e t i c i y e destek a n l a m ı n d a ç o k değişik hususlar y e r
almaktadır. S o n u ç t a b u rivayetler dikkate alınığında, s a h a b e n i n
Hz. P e y g a m b e r l e meşru işlerde d e s t e k içinde olduğudur.
M e k k e ' n i n fethinden sonra bey'atm; İslâm, cihad v e hayır üze­
rine olduğunu şu rivayet ortaya koymaktadır: Mucâşî b. Mes'ûd
(r.a.) ş ö y l e d e m e k t e d i r : P e y g a m b e r ( s . a . v . ) ' e geldim v e hicret
e t m e k ü z e r e k e n d i s i n e bey'at e d e c e k t i m . B u n u n ü z e r i n e Hz.
P e y g a m b e r "Hicret e t m e k , e d e n l e r e m a h s û s olarak geçmiştir.
Bey'at; İslâm'a girmek, c i h a d e t m e k ve hayır i ş l e m e k üzeredir"
buyurmuştur.^"' B u rivayet b e y ' a t kavramının k a p s a m ı n ı daha
da genişletmektedir.
B ü t ü n bu rivayeder; bey'atin; i n a n ç alanında haramlardan
k a ç m a k , helal olanları y a p m a k , Allah'a kul o l m a k , Kur'anî bir

B u h a r î , 9 3 . Ahkâm, 49.
Muslini, 3 3 . İmâre, 1 7 , H . No: 1 8 5 8 , III. 1 4 8 5 ; D â r i m î , es-Sunen, Kitâbus-Si-
y e r , II. 2 2 0 .
'-O' Buharî, 9 3 . Ahkâm, 4 3 , VIII. 1 2 3 ; Muslini. 3 3 . İmâre, 18, H. N o : 1 8 6 0 , 111.
1486.
-'"^ Müslim, 3 3 . İmâre, 2 0 . H. No; 1 8 6 3 , 111. 1 4 8 7 ; T a l x ; r â n î , el-Mucemul-Kehîr.
H. No: 3.390, III. 2 7 3 .
74 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

anlayış doğrultusunda yani ma'siyet o l m a d ı k ç a yöneticileri din­


l e m e k ve itaat e t m e k , savaşta liderle birlikte h a r e k e t e t m e k v e
birlikte o l m a k manasına geldiğini göstermektedir.
Bey'at hadisleri olarak değerlendirmeye çalışılan bu rivayetler,
yönetenle yönetilen kesim arasındaki ilişkinin boyutuna işaret et­
mektedir. Hangi konumda olursa olsun, yönetme konumunda olan
kimselerin, halkın desteğini ve güvenini almadan, bulunmuş ol­
dukları makamlarda başarılı olmalan m ü m k ü n değildir. Bey'at sa­
habelerin Rasûlullaha körü körüne olan bir bağlılığı olmayıp, Hz.
Peygamberin onlara vemıiş olduğu güvenin bir neticesidir.
Kitlelerden destek alma anlamına g e l e n bey'atin şu veya b u
şekilde olması bir şekil meselesidir. D i m a d isminde bir şahıs Hz.
P e y g a m b e r e bey'at için gelmiş ve O ' n u n l a bey'atleşmiştir. Rasû­
lullâh (s.a.v.)'in "Kavmin için de bey'at ediyor musun? sorusuna,
evet kavmim için de bey'at ediyorum" şeklinde cevap vermiş­
tir.^"^ Y a ş a d ı ğ ı m ı z bu çağda, o y v e r m e k suretiyle y ö n e t i c i l e r e
destek verilmektedir^"' ki, yöneticiler almış oldukları bu destek­
le kendilerini y ö n e t m e hususunda ikddar sahibi kabul e t m e k t e -
dider. B u n a bir nevi bey'at anlamı v e r m e k de mümkündür.^"^
Kadınların bey'atına dair Kur'an ayeti geldiğinde, Hz. Aişe
(r.a.)'nin; "Mü'min kadınlardan her kim bu şartları kabul ederse ar­
tık Hz. Peygambere hukukî bey'au yapmış olur" şeklindeki sözü,
bey'atin mahiyetini daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır.^"^
Yönetilenlerin meşru olan işlerde, yöneticisini desteklemesi
Kur'anî bir anlayıştır. Kur'an bu hususu şu şekilde dile getirmektedir:
"Sana bey'at edenler, gerçekte Allah'a bey'at etmektedirler
Allah (c.c.)'m eli onlarm elleri üzerindedir. Kim ahdini bozarsa,
kendi aleyhine bozmuş olur Kim Allah'a verdiği sözü tutarsa,
Allah ona büyük bir mükafat verecektir."'
S o n u ç olarak, yönetilenlerin, yöneticilere itaati ve desteği belli
şartlara bağlı olup, körü körüne değildir. B u destek v e itaat, bel­
li şartlarda toplumun düzeni açısından ö n e m arz etmektedir. Hz.
Peygamberin uygulamalarına bakıldığı zaman, kendine tâbi olan­
lardan almış olduğu destek, karşılıklı işbirliği içinde olmuştur.

Müslim, 7. Cum'a. 1 3 , H. No; 8 6 8 , II. 5 9 3 .


İnayet, H a m i d , Çağdaş İslâmî Siya.-iî Düşünce, s. 2 4 7 .
^* İnayet, a.g.e., s. 2 4 7 .
Müslim, 3 3 . İmâre, 2 1 , H. No: 1 8 6 6 , III. 1 4 8 9 .
-'<« 4 8 . Fcth, 10.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Y Ö N E T İ C İ L E R E İTAATLE İLGİLİ
RİVAYETLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ v e
B U Ç E R Ç E V E D E İLERİ S Ü R Ü L E N G Ö R Ü Ş L E R

u b ö l ü m d e , yöneticilere itaatle ilgili rivayetler değerlendiril­


B m e y e çalışılacaktır. Hadis kitaplarında, b u k o n u y l a ilgili
e p e y c e n v a y e t e rastlamak m ü m k ü n d ü r . B u rivayetler çeşidi si­
yasî anlayışlara s e b e p olduğu da bilinen bir husustur. İ b n Ku-
t e y b e (Ö.276) çeşitli c e r e y a n l a r ı n birbirlerini k ö t ü l e m e k , hatta
küfürle itham e t m e k için, çeşidi rivayedere başvurduklarını dile
getirmektedir. B u fırkaların b a ş ı n d a . Haricîler, K a a d e , Murci-
eler, M u r c i e ' y e m u h a l i f olanlar, K a d e r i y y e , Mufavvıda, Râfıza,
Şia'nın muhalifleri, ayrıca zenginliği veya fakidiği üstün g ö r e n ­
ler ve B e d ' a ( g ö r ü n m e , zuhur e t m e ) fikrine taraftar olanlar g e l ­
mektedir.' İbn K u t e y b e ' n i n bu d e ğ e r l e n d i r m e s i n d e n , birtakım
m e z h e p l e r i n veya fikir akımlarının, kendi fikirlerinin doğrulu­
ğunu ispat e t m e k için hadis uydurma y o l u n a gittiklenni s ö y l e ­
m e k m ü m k ü n d ü r . Hatta bu işin, bütün sahalarda kendini g ö s ­
terdiği de söylenebilir.
Aynı şekilde yöneticilere itaatle ilgili rivayeder arasında da
birbirine zıt anlamlar ihtiva e d e n l e r mevcuttur. B u s e b e p l e , k o ­
nuyla ilgili rivayetler iki kategori altında toplanarak i n c e l e n m e y e
çalışılmıştır.

1. İtaatin Belli Şartlarda Zorunlu Olduğunu


Ortaya Koyan Rivayetlerin Değerlendirilmesi

B u başlık altında i n c e l e n m e y e çalışılan rivayetler, itaatin belli


şartlarda zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır. B u rivayetler-

I ibn K u t e y b e , Tevîlu MuluelitVl-Hadis iHadis. M ü d â f a a s ı ) , s. 5 9 - 6 5 .


76 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

d e n bazıları şunlardır: Hz. P e y g a m b e r ( s . a . v . ) ş ö y l e b u y u r m a k ­


tadır: "Kötülüğü emietmedikçe, Müslüman kimseye, sevdiği ve
sevmediği şeyde dinlemek ve itaat etmek vardır. Eğer kötülükle
emredilirse dinlemek ve itaat yoktur."^
Y a h y a b . Husayn'dan g e l e n n v a y e t t e de, Hz. Peygamber
(s.a.v.) V e d a Hutbesinde şöyle buyurmaktadır: "Üzerinize, sizle­
ri Allah 'm kitabına göre idare edecek bir köle bile yönetici ola­
rak tayin olunsa, sizler o yöneticiyi dinleyip itaat ediniz."^
Ebû Hurayra'den g e l e n b a ş k a bir n v a y e t t e ise, Rasûlullâh
( s . a . v . ) , "Neşende, kederinde, zorluğunda, kolaylığında dinle­
mek ve itaat etmek senin üzerine vaciptir"* buyurmaktadır.
Ebû Zerr (r.a.): "Dostum bana üzerimize tayin edilen kimse,
âzası eksik bir köle de olsa dinleyip itaat etmemi tavsiye etmiş­
ti ı"^ demektedir.
Aynı rivayet Buharî'de; "Üzerinize başı siyah üzüm gibi olan
Habeşli bir köle dahi yönetici olarak tayin olsa dinleyiniz ve ita­
at ediniz"^ şeklindedir.
İtaatin ma'rûfta olacağını gösteren diğer rivayet d e şudur:
"Hz. P e y g a m b e r bir seriyye g ö n d e r i p , onlara e n s a r d a n bir
adamı seriyye k o m u t a n ı olarak tayin eder. Hz. P e y g a m b e r , as-
k e d e n n o n a itaat etmesini emreder. K o m u t a n a s k e r l e r e kızar v e
"Hz. P e y g a m b e r b a n a itaat etmenizi e m r e t m e d i mi?" der. Asker­
ler d e evet, diye c e v a p verir. S o n r a onlara o d u n toplayıp ateş
yakmasını e m r e d e r . Askerler de o d u n toplar v e ateşi yakarlar.
K o m u t a n askerlerine a t e ş e girmelerini e m r e d e r . B u n u n üzerine

- A l ı m e d b. H a n b e l , cl-Musned, II. 17; Bulıaıî, 9 3 . Ahkâm, 4 , VIII. 1 0 5 - 1 0 6 ; Müs­


lim. 3 3 . /Jiı;î/c, 8 , H. No: 1 8 3 9 . III. 1 4 6 9 ; Davııd, Cihad, H. No: 2 6 2 6 , III. 4 1 ; el-
B e n n â , el-Fetlmr-Rahhânî, t m â r e , 9 5 , XXİI1. 4 2 ; Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No;
1 4 8 5 2 , VI. 6 3 .
' Müslim, 3 3 . İmâre. 8 , H. No; 1 8 3 8 . III. 1468; Tirmizî, 07ı;ıd, 2 8 , H. No: 1 7 5 8 , III.
125; Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No; 1 4 3 9 6 , V. 7 9 0 .
•I A b d u r r a z z a k , el-Musannaf, H. No; 2 0 6 8 6 , X I . 3 3 1 ; Müslim, 3 3 . İmâre, 8 , H. No:
1 8 4 6 , 1111467; İbn M â c e . 2 4 . Cihad, 4 0 , H. No: 2 8 6 4 , II. 9 5 6 ; Hindî, Kenzul-Um­
mâl, H. No: 1 4 3 9 3 , V. 7 8 9 ; e l - B e n n â , el-Fethur-Rahhânî, İ m â r e , 8 2 , XXIII. 3 7 .
' Mu.slim. 3 3 . İmâre, 8 , H. No: 1 8 3 7 , III. 1 4 6 7 ; İbn M â c e , 2 4 . Cihad, 3 9 , H. No:
2 8 6 0 , II. 9 5 5 .
' Buharî, 9 3 . Alıkâm, 4 , VIII. 1 0 5 ; Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No; 1 4 8 1 6 VI. 5 4 . Bu
tiir rivayetleri İbn K u t e y b e Te'vîlu Muhtelifi'l-Hadis İsimli e s e r i n d e K a a d e ' n i n
delilleri a r a s ı n d a .saymaktadır. Dolayı.sıyla bu t ü r r i v a y e t l e r h a k k ı n d a ihtiyatlı
d a v r a n m a k lazım. Ç ü n k ü fırkalar k e n d i görü.şlerini hadi.sçiler yoluyla d e s t e k l e ­
m e k y o l u n a gitmiştir. CBkz., İbn K u t e y b e , Te'vîlu Muhtelifi'l-Hadis, s. 5 9 - 6 0 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 77

a s k e r l e r b i r b i r l e r i n e b a k a r v e " B i z Hz. P e y g a m b e r ' e a t e ş t e n


k a ç m a k için tabî olduk, biz a t e ş e mi gireceğiz?" derler. Karşılıklı
k o n u ş m a l a r d a n sonra, o l a y Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'e intikal etti­
ğinde, P e y g a m b e r (s.a.v.); "Eğer a t e ş e girmiş olsaydınız o r a d a n
e b e d î olarak çıkamazdınız, itaat a n c a k meşru olan işler içindir"'
buyurmuştur. Aynı hadis IVIuslim'de d e yer almakta o l u p , hadisin
s o n kısmında "Allah'a isyanın olduğu y e r d e itaat yoktur. İtaat
a n c a k m a ' r û f şeylerdedir"" ibaresi y e r almaktadır.
B a ş k a bir rivayette ise "Allah'a âsî olanlara itaat yoktur'"^ ş e k ­
lindedir. Hadis sarihlerinin itaatle ilgili rivayetler h a k k ı n d a k i g ö ­
rüşleri d e şu şekildedir: Alimler, ma'siyet o l m a d ı k ç a itaatin zo­
runlu olduğu görüşünü ileri sürmektedirier. Allah (c.c.)'ın ve Ra-
sûlünün e m r i n e m u h a l i f bir davranış o l m a d ı k ç a , d i n l e m e k v e
itaat vardır. Ma'siyet durumunda ise, itaatin ortadan k a l k a c a ğ ı
h u s u s u n d a g ö r ü ş birliği vardır.'" Ma'siyet durumu ise, Allah'ın
kitabına u y g u n d a v r a n m a m a veya insanların e l i n d e o l a n birta­
kım hakların elinden alınmasıyla ortaya çıkmaktadır.
B u hadisler, ırkî v e fizyolojik birtakım faktörierin, itaatin orta­
dan k a l k m a s ı için bir s e b e p olmadığını da ortaya k o y m a k t a d ı r .
Ö n e m l i olan, yöneticinin ehliyet sahibi olması, hükümlerinde Al­
lah'ın emirlerine ters düşen bir durumun olmamasıdır. Hz. P e y ­
g a m b e r ( s . a . v . ) b u n u hayatında uygulamalarıyla göstermiştir.
"Habeşli bir k ö l e bile olsa, e m r ' e itaat edin" hadisi e m r ' e itaate
b a ş k a bir b o y u t getirmektedir. Bir k i m s e n i n , kulağı k e s i k siyah
k ö l e de olsa, gerekli özellikleri taşıdığı takdirde yöneUci o l a b i l e ­
ceği fikrinin İslâmî bir anlayış olduğu gerçeğini ortaya k o y m a k ­
tadır." Hattâbî'nin konuyla ilgili değerlendirmesi şöyledir:
"Araplar y ö n e t i m l e ilgili hususları bilmiyorlardı. Hz. P e y g a m b e r

' B u h a r î , 9 3 . Aliliâm, 4, VIII, 1 0 6 ; İbn M â c e , Cihad, H. No: 2 8 6 3 , II. 9 5 5 ; E b û D â -


v u d , Cihad, H . No: 2 6 2 5 , III. 4 0 ; Hindî, Kerjzul-Ummâl, H. No: 1 4 4 0 0 , V. 7 9 2 ;
e l - B e n n â , el-Fetlnrr-Rabbânî, C i h a d , 146, X I V . 4 4 , İmâre, 9 4 , XXIII. 4 1 .
» Müslim, 3 3 . İmâre. 8 , H. No: 1 8 4 0 , III. 1 4 6 9 : Tirmizî, Cihad, 2 9 , H . No: 1 7 5 9 , III.
1 2 5 ; Hindî. Kenzul-Ummâl, H. No: 1 4 3 9 8 , V. 7 9 1 .
9 A b d u r r a z z a k , el-Musannaf, H. No: 2 0 6 9 9 , X I . 3 3 5 : İbn M â c e , 2 4 . Cihad, 4 0 , H.
N o : 2 8 6 5 , II. 9 5 6 ; Hindî, Kenzuİ-Ummâl. H. No: 1 4 4 0 9 , V. 7 9 5 ; Hindî, a . g . e . , H.
N o : 1 4 4 1 3 , V. 7 9 7 ; e l - B e n n â , el-Fethur-Rabbânî, İmâre, 9 2 , XXIII. 4 1 ; el-Ku­
dâî, Musneduş-Şihâb, H. No: 8 7 3 , II. 5 5 ; H e y s e m î , Keşfu'l-Estâr, H. No: I 6 l 2 ,
II. 2 4 3 ; T a b e r â n î , a.g.e., H. No: 3 1 5 0 , III. 2 0 8 .
Aynî, Umdetul-Kârî, X X I V . 2 2 4 ; N e v e v î , Şerhu Sahihi Müslim, XII. 222-223.
>' N e v e v î . a.g.e., XII. 2 2 5 .
78 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

bu sözüyle, meşru şeyle hükmedildiğinde, seriyyelerde k o m u ­


tanlara v e g ö n d e r i l e n valilere tâbi o l u n s u n diye onlara itaat v e
b o y u n eğmeyi öğretmiştir."'^
"Neşende, kederinde, zorluğunda, kolaylığmda dinlemek v e
itaat vardır" hadisi hakkında alimler şu görüşü ileri sürmektedir­
ler: "İnsanın kendi şahsından kaynaklanan, n e ş e , keder, zoriuk
ve kolaylık durumu olabilmektedir. Eğer bir işte kötülük y o k s a
yöneticilere itaat gereklidir, kötülük varsa itaat ortadan k a l k m a k ­
tadır. İtaatin sınırını konuyla ilgili hadisler ortaya koymaktadır.'^
Hz. P e y g a m b e r i n y ö n e t i m e bağlı h a r e k e t e t m e n i n gerekli o l ­
duğu fikrini, insanların hayadarına y e d e ş t i r m e k gayesiyle s ö y l e ­
miş olduğu, E b û Hurayra'den g e l e n rivayet d e şöyledir:
"Kim bana itaat ederse, Allalı'a itaat etmiş olur. Kim bana âsî
olursa, Allah'a âsî olur. Kim yöneticisine itaat ederse, bana itaat
etmiş olur. Kim de yöneticisine âsî olursa, bana âsî olmuş
o/ur."''' B u rivayet Kur'an'a uygunluk arz e t m e k t e d i r . ' '
İbnu't-Tîn hadis hakkında şu yorumu yapmaktadır: "Kureyş
kendilerine yönetici olanların yöneticiliğini tanımazdı. B u s ö z d e
halk için, kendilerine yöneticilik yapacak kimselere itaat etmeleri­
ni teşvik, vali v e seriyye komutanlarını tayin edildiğinde, ayrılığa
düşmeden, birlikte hareket etmelerini sağlama gayreti vardır.""'
Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in ensardan bir şahsı seriyye k o m u t a n ı
olarak tayin etmesi, daha sonra komutanın ateşe girmelerini e m ­
retmesi, olayın Hz. P e y g a m b e r e intikal etmesi n e t i c e s i n d e ise
Hz. Peygamber'in "İtaat ancak mâkul olan emirler içindir"^'' v e ­
ya Müslim'deki ifadesi ile "Allah'a isyanın olduğu yerde itaat
yoktur, itaat ancak bilinen (mâkul) şeylerdedir"'^*^ buyurması
dikkat çekicidir.

'2 Aynî, a.g.e., X X I V . 2 2 4 .


'3 N e v e v î , a.g.e. X I I . 2 2 4 - 2 2 5 .
A b d u r r a z z a k , el-Musannaf. H. N o : 2 0 6 7 9 , X I . 3 2 9 ; İbn E b î Ş e y b e , el-Musannaf,
Cihad, H . N o : 1 2 5 7 5 , X I I . 2 1 2 ; E b û Y û s u f , Kitâbu'I-Harac, s. 9; Müslim, 3 3 .
/ n ı â r e , 8 , H. No: 1 8 3 5 III. 1466; İbn M â c e , 2 4 . Cihad, 3 9 , H. N o : 2 8 5 9 , II. 9 5 4 ;
e l - B e n n â , el-Fethur-Rabbânî, İ m â r e , 8 9 , XXIII. 4 0 ; Hindî, KenyAil-Uımnâî, H.
No; 1 4 8 5 4 , VI. 6 4 .
B k z . , 4. Nisa, 8 0 (''Kim R a s û l e itaat e d e r s e , Allah'a itaat etmiş o l u r ) ; 3. Âl-i İın-
rân, 3 1 ("Kim Allah'a v e R a s û l û n e â.sî o l u r s a v e sınırları a ş a r s a , i ç i n d e e b e d î
k a l a c a ğ ı c e h e n n e m e girdirilir").
İbn H a c e r , Fetlıu'l-Bârî XIII. 1 4 0 - 1 4 1 .
" Buharî, 9 3 . Ahkâm, 4 . VIII. 1 0 6 .
Müslim, 3 3 . İmâre, 8, H. No; 1 8 4 0 , III. 1 4 6 0 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 79

Zikredilen hadisi yorumlayan bazı kimseler, seriyye k o m u t a n ı ­


nın askerlerini imtihan e t m e k istediğini, bazıları da a s k e r l e r i n e
şaka yaptığı g ö r ü ş ü n ü ileri s ü r m e k t e d i r l e r . " Durum n e olursa
olsun, hiç k i m s e bulunmuş olduğu yöneticilik makamının kendi­
sine vermiş olduğu g ü ç l e , y ö n e t i m i altında b u l u n a n kimseleri
keyfine g ö r e y ö n e t m e veya imtihan e t m e hakkına sahip değildir.
B u olayda Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in n e kadar titiz davrandığını
v e itaat k o n u s u n d a ortaya k o y d u ğ u ölçüyü açık bir şekilde gör­
mekteyiz. Y ö n e t i c i n i n vazifesi, insanları g ü c ü n ü n y e t m e y e c e ğ i
şeylerle imtihan e t m e k değil, kendi y ö n e t i m i n e verilen kişileri
mâkul ö l ç ü l e r d e idare v e sevk etmesidir.
İtaade ilgili hadisler g ö z ö n ü n d e bulundurulduğunda şu gibi
sonuçlara gitmek mümkündür: Yöneticinin; ma'siyeti ( k ö t ü l ü ğ ü )
e m r e t m e m e s i , Allah (c.c.)'ın kitabına g ö r e h ü k m e t m e s i , yönetici­
nin ırk, renk v e fizyolojik birtakım özelliklerden ziyade, ehliyet
sahibi olmasının gerekliliği, itaadn bilinen v e mâkul ş e y l e r d e ol­
duğudur.
B u k o n u d a k i rivayederin, yukarıda zikredilen ç e r ç e v e d e d e -
ğ e d e n d i r i l m e s i itaaadn sınırlan h a k k ı n d a sağlıklı bir anlayışın
hakim olmasına yardımcı olacakür.

2. Her Durumda İtaatin Devam Edeceğine Dair Rivayetlerin


Değerlendirilmesi

İtaadn g e r ç e k l e ş m e s i için g e r e k e n şartlan zikredilen rivayetler


ç e r ç e v e s i n d e ortaya k o n u l m a y a çalışılmıştır. B u kategorideki ri­
vayetler, itaati belli şardarda ö n g ö r d ü ğ ü n d e n , Kur'an v e Hz.
P e y g a m b e r ' i n sahih sünnetiyle uygunluk arz etmektedir. B u s e ­
b e p l e bir p r o b l e m oluşturmamaktadır. B u b ö l ü m d e ise, h e r du­
rumda itaatin d e v a m e d e c e ğ i n e dair rivayetler e l e alınıp, Kur'an
v e itaatin sınırlarını belirleyen rivayeder ç e r ç e v e s i n d e d e ğ e r l e n ­
dirmeye tâbi tutulacaktır. B u rivayeder i n c e l e n i r k e n Hz. P e y ­
g a m b e r sonrası m e y d a n a g e l e n siyasî olayların insanların anla­
yışlarında ne gibi değişiklikler yaptığı gerçeğini g ö z ö n ü n d e bu­
lundurmak yararlı olacaktır.
T a n h î bir g e r ç e k d r ki, İslâm ü m m e t i n d e Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in vefatından h e m e n sonra b a ş l a y a n çeşitli c e r e y a n l a r ,

19 N e v e v î , :ı.g.e.. XII. 2 2 7 .
80 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

zamanın v e hâdiselerin tesiriyle tartışmalara, çatışmalara s e b e p


olmuştur. İ ç i n e düşülen bu inanılmaz durum, İslâm cemaatini
teşkil e d e n fertler üzerinde, elbette ki, derin ve çeşitli izler bıra­
k a c a k , kendilerini paniğe kaptırmış ruhlar sığınacak bir yer bul­
maya h e r zamankinden daha fazla ihtiyaç d u y a c a k t ı r . M u t t a k i
bir Müslüman, siyasî m a k a m ve şereflere g ö z ü n ü y u m m u ş bir
müminin idrakini donduracak d e r e c e d e k i hâdiselerle karşılaştığı
zaman, kendisini teselli e d e c e k , kendisine v e ç e v r e s i n e kurtuluş
yollarını g ö s t e r e c e k k i m s e olarak. P e y g a m b e r i n i bulmasından
daha tabiî n e olabilir? B u doğruydu ama, artık hayatta o l m a y a n
P e y g a m b e r onlara nasıl şifâ olabilirdi?^'
Zaruretler karşısında hal yolları b u l m a k p e k zor olmamıştır.
Hz. P e y g a m b e r e , meydana gelmiş olayları h a b e r verdirtmek y o ­
lu tutulmuştur. Çünkü, felaketleri, daha e s e d e r i görülmemişken,
Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.Vin h a b e r vermesi, bunlara karşı n e ted­
bir alınacağı, hangi hâl yolunun tutulacağının bildirilmesi, İslâm
toplumunun b u zor durumdan kurtulması için gerekli görülüyor­
du. Bir mümin için kendi gözleri ö n ü n d e halifelerinin katledilmiş
olması müthiş bir şeydi v e Hz. P e y g a m b e r e isnat edilen rivayet­
lerle b u n u n tesiri azalacak, hâdiseyi normal karşılamaya çalışa­
c a k t ı . H z . Peygamberin vefatından sonra görülüyor ki, İslâm
ü m m e t i n d e meydana gelmiş fikrî, sosyal her tüdü olay, olumlu
veya olumsuz şekiller altında hadislerde yer bulmuştur.-'
Bu b ö l ü m d e i n c e l e m e konusu olan rivayetler zikredilen hu­
suslar da g ö z ö n ü n d e bulundurularak, Kur'an, itaatin sınırlarını
ortaya k o y a n rivayetler v e tarihî bilgiler ç e r ç e v e s i n d e d e ğ e r l e n ­
dirilmeye tabî tutulacaktır.
Y ö n e t i l e n kesimin haklarını m e n etseler dahi, y ö n e d c i l e r e ita­
ati zorunlu g ö r e n rivayetler şunlardır: S e l e m e t u ' b n u Y e z i d el-
Cûfî, Rasûlullâh (s.a.v.)'e şöyle bir soru sormaktadır: "Ey Al­
lah'ın Peygamberi! Bana söyle, üzerimizde bizden kendi hakları­
nı isteyen, Fakat bizim haklarımızı vermeyen devlet adamları
bulunursa bize nasıl bir davranış içinde olmamızı emredersin?"
dedi. Peygamber ondan yüz çevirdi, cevap vermedi. Sonra yine

Hatiboğlu, M. Said, Hz. Peygamberin Vefatından Emevîler'in Sonuna Kadar Si-


yasî-İçıimâî Hâdiselerle Hadis Münâselıetleri, (Ba.sılmamış Doçentlik T e z i ) , s. 9.
2' A.y.
" H a t i b o ğ l u . a.g.e., s. 10.
H a t i b o ğ l u , a.g.e.. Ö n s ö z , s. IV.
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 81

sordu. İiiinci yahut üçüncü defada Eş'as b. Kays kendisini çekti.


Rasûlullâh (s.a.v.) bunun üzerine; onları dinleyin ve itaat edin.
Onlara düşen ancak kendilerine, size düşen de size yüklenendir
(itaat etmenizdir)".^'^
B u hadis e s a s ahnarak, körü k ö r ü n e itaat e t m e anlayışmı gü­
n ü m ü z hadis alimlerinde d e g ö r m e k mümkündür. B u hadis hak-
k m d a yapılan yorum ise şu şekildedir: "... Sizin m ü k e l l e f olduğu­
nuz h u s u s dinleyip itaat e t m e k v e başkalarının haklarını ver­
mektir. Ü z e r i n i z e düşeni y a p a r s a n ı z Allah s e v a b ı n ı z ı verir, d e ­
mektir. B u hadis amiderin z u l m ü n e sabır ve t a h a m m ü l gerekti­
ğ i n e delildir. Zulümleri s e b e b i y l e onlara itaat sakıt o l m a z .
H e r d u r u m d a itaati ö n g ö r e n b a ş k a bir rivayet d e şudur: E b û
Sellâm, H u z e y f e t u ' b n u ' l - Y e m â n ' d a n şöyle haber vermektedir:
"Yâ Rasûlallah! B i z bir şer i ç i n d e idik. Allah ( c . c . ) b i z e hayır g e ­
tirdi. Şimdi bizler bu hayır i ç i n d e bulunuyoruz. Artık b u hayrın
arkasından bir ş e r d a h a g e l e c e k mi? dedim. Rasûlullâh (s.a.v.):
- Evet g e l e c e k t i d buyurdu. Y i n e b e n :
- O şerrin ardından hayır var mıdır? diye sordum. Rasûlullâh;
"Evet vardır" buyurdu.
B e n yine "o şer nasıldır?" dedim,
- B e n d e n sonra imamlar (yöneticiler) olacak, onlar b e n i m getir­
diğim hidayetle doğru yola g e l m e y e c e k v e b e n i m sünnetimi yol
edinmeyeceklerdir. Onlar arasında ö y l e kimseler vardır ki, o n l a r
kıyam ederler, kalpleri insan cismi içinde bulunan şeytanların
kalpleridir." B e n yine; "Yâ Rasûlallah! Eğer ben bu uğursuz d ö n e ­
m e ulaşırsam nasıl bir yol izleyeyim?" diye sordum. Rasûlullâh ise;
-"Dinlersin ve itaat edersin. Sırtına vursalar, malın alınsa da
dinle ve itaat et" buyurdu.-^
B a ş k a bir rivayetle de, sabır edilmesi gerektiği v u r g u l a n m a k ­
ta, b u n u n karşılığı olarak da c e n n e t vaad edilmektedir.
U s e y d b. Hudayr'm rivayetine g ö r e , en.sardan bir a d a m Rasû­
lullâh (s.a.v.) ile tenhaya çekilir v e falan kimseyi tâyin ettiğin gi-

--' Mu.slim, 3 3 . İmâre, 1 2 . H. No: 1 8 6 4 , III. 1 4 7 4 .


D a v u d o ğ l u , a.g.e., IX. 14.
-'' Mu.slim, 3 3 . İmâre. 13, H . No: 5 2 , III. I ı 7 6 . ( D â r e k u t n î bu h a d i s b e n i m n a z a -
n m d a M ü ı s e l d e m e k t e d i r . Ç ü n k ü E b û Sellâm H u z e y f e ' d e n bu h a d i s i işitme-
miştir. H a d i s , Dârekutnî'nin dediği gibidir. Lâkin metin birinci tarîk ile .sahih
v e muttasıldır. N e v e v î , ^S'eryı» Saluhi Müslim, II. 2 3 7 - 2 3 8 ; Hindî, Kenzu'l-Um­
mâl, H. No: 1 4 3 7 0 , V. 7 8 0 , H. No: 1 4 3 7 3 , V, 7 8 1 .
82 Hadislere Göre Yönedcilere İtaadn Sınırlan

bi b e n i de tayin e t m e z misin? der. Rasûluilaiı da; "(Ey Ensar ce­


maati) Benden sonra sizler yakmda başkalarının size tercih edil­
diği zamana kavuşacaksınız. Kevser havuzuna kavuşana kadar
sabredin" demiştir.^^
Sabır telkin e d e n rivayetlerin şerhlerine bakıldığında, bu tür
rivayetlerin Rasûlullah'm mucizelerinden kabul edildiği görüşü­
n e yer verildiği görülmektedir. Y ö n e t i c i l e r zalim d e olsa sabır
edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.^*
Bazı rivayetler d e n a m a z kıldığı m ü d d e t ç e devlet b a ş k a n ı n a
itaati öngörmektedir.
Ummu S e l e m e ' d e n g e l e n rivayete g ö r e Rasûlullâh (s.a.v.) şöy­
le buyurmaktadır: " G e l e c e k t e birtakım y ö n e t i c i l e r o l a c a k , siz
onların bazılarını iyi g ö r e c e k , bazılarını da kötü g ö r e c e k s i n i z .
Kim bu durumu bilir, o n a g ö r e hareket e d e r s e , g ü n a h v e c e z a ­
dan uzak olur. Kim d e inkar e d e r s e , bu kötü işe ortak o l m a z s a
g ü n a h ı n d a n salim olur. Kim bu gibi k i m s e l e r e razı olursa, o n a
uymuş olur. (Sahabîlerden bir grup); Ey Allah'ın Rasûlü! Onlara
karşı s a v a ş m a y a c a k mıyız? diye sorduğunda. P e y g a m b e r i m i z ;
"Namaz kıldığı müddetçe hayır" cevabını vermiştir.^^
B u tür rivayeder g e l e c e k t e n h a b e r verdiği için, Rasûlullah'm
mucizelerinden sayılmıştır. İslâm'ın temel kaidelerini değiştirme­
d i k ç e , s a d e c e fısk v e zulm s e b e b i y l e y ö n e t i c i l e r e karşı k o y m a k
uygun görünmemektedir.'"
Bir günahkârın ve bir zalimin arkasında bile n a m a z kılabiHrsi-
niz d e m e k için hadis uydurulmuştur.''
Ebû Hurayra'den g e l e n bir rivayet şöyledir: "Farz kılman na­
mazı her Müslümanm arkasında kılmak vaciptir. Bu kimse ister
hayır işlesin, ister fâcir olsun, isterse de büyük günah işlesin du­
rum aynıdır."^^

2^ Buharî, 9 2 . Fiten, 2, VIII. 8 7 ; Müslim, 3 3 . İmâre, I I . H . No: 1 8 4 5 , 111. 1 4 7 4 ; Tir­


mizî, Kader, 2 3 , H . N o : 2 2 8 4 . III. 3 2 6 ; T a b e r â n î , el-Muceım\l-Kebîr, H. No:
5 5 1 , I. 2 0 4 .
^ N e v e v î , Şerhu Salıihi Muslini, XII. 2 3 2 .
^ A b d u r r a z z a k , el-Musannaf. H . No: 2 0 6 8 1 , X I . 3 3 0 ; Müslim, 3 3 . İmâre, 1 6 , H.
No: 1 8 5 3 III. 1 4 S 0 : Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No: 1 4 3 7 7 - 1 4 3 7 8 ; e l - B e n n â , el-
Fethu'r-Rabbânl, İ m â r e , 8 6 , XXIII. 3 9 .
*> N e v e v î , a.g.e, XII. 2 4 3 .
G a r a u d y , Yaşayan İslâm, s. 6 l .
« E b û D â v u d , Sünen. Salât, 2 0 7 , H . No; 5 9 4 , I. 2 3 0 ; Hindî, Kenzul-Ummâl, H.
No: 1 4 8 1 5 , VI. 5 4 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 83

B a ş k a bir rivayette d e "Yâ Muaz tıer yöneticiye itaat et. Her


imamın arkasında namaz kıl.."^^ denmektedir.
B ö y l e c e , k ö r ü k ö r ü n e itaatin d e v a m etmesi rivayeder yoluyla
sağlanmış, idarecilerin h e r tüdü fiilleri g ö z ardı e d i l m e k isten­
miştir. Dolayısıyla fasığın imamlığını kabul edenler, tabiî olarak
zalimin y ö n e t i m i n e d e taraftar olmuşlardır.^''
Abdullah b. M e s ' u d ' d a n rivayet edilen diğer bir hadiste de,
hoşlanılmayan k i m s e l e r e karşı nasıl bir yol i z l e n e c e ğ i şu şekilde
dile getirilmektedir. "İVIuhakkak ki, b e n d e n sonra yakın bir g e l e ­
c e k t e birtakım gayr-ı meşru işler v e h o ş l a n m a y a c a ğ ı n ı z bir ç o k
şeyler m e y d a n a gelecektir. Sahabîler;
"Ey Allah'ın Rasûlü, bizlerden bu işlere ulaşan olursa nasıl h a ­
reket e t m e m i z i emredersin?" dediler. Rasûlullâh (s.a.v.) da;
"Kendi üzerinizde yapmanız gereken şeyleri yaparsınız, lehinize
olan (mahnım edildiğiniz) haklarınızı da Allah'tan istersiniz..."^^
diye c e v a p vermiştir.
B u rivayete b e n z e r b a ş k a bir rivayet ise hadis k a y n a k l a r ı n d a
şu ş e k i l d e y e r almaktadr: "Onların (yöneticilerin) haklarını ve­
rin, kendi haklarınızı Allah'tan isteyiniz."^^
Hoşlanılmayan yöneticilere karşı nasıl bir davranış içinde olun­
ması gerektiği mevcut durumlarını d e v a m ettirmek isteyen y ö n e ­
ticiler v e y a y ö n e t i m e yakın k i m s e l e r c e rivayetler vasıtasıyla dile
getirilmiştir. B u rivayeder sayesinde yöneticilerin hakları güven­
c e altına alınmış, b u n u n tersine yönetilen k e s i m e de haklarını Al­
lah'tan istemesi öğüdenmiştir. D a h a ö n c e de zikredildiği gibi, y ö ­
neticilerin halkına karşı b ü y ü k sorumlulukları vardır. Hz. P e y ­
gamberin hayatı v e bu konudaki uygulamaları yöneticilere sınır­
sız yetki vermemektedir. Hayatında bu rivayetlerde dile getirilen
hususları doğrulayacak mahiyette bir uygulamasına rastlanma­
yan Hz. P e y g a m b e r i n , zikredilen rivayederi söylemesi dile getiri­
len nedenlerden dolayı m ü m k ü n değildir. B u s e b e p l e , Kur'an v e
sahih s ü n n e t e aykırı olan bu rivayetleri, yöneten-yönetilen ilişki­
lerini d ü z e n l e y e n bir m a l z e m e olarak g ö r m e imkanı da yoktur.

33 EhÛ Y û s u f , Kitâbul-Hnrac. s. 1 0 .
^ Kadri. H ü s e y i n K â z ı m , 20. Asırda İslâmiyet, s. 2 0 2 .
•« Müslim, 3 3 . İmâre, 1 0 , H. No: 1 8 4 3 , III. 1 4 7 2 .
^ Buharî, 9 2 . Fiten, 2, VIII. 8 7 : Tirmizî, Sünen, Filen, H . No: 2 1 9 0 , IV. 4 8 2 . Ka­
der, 2 3 , H . No: 2 2 8 3 . III. 3 2 7 , Birr, 3 3 , H . No: 2 0 3 1 , III. 2 3 9 ; e l - B e n n â , el-Fet­
hur-Rabbânî, İmâre, 58, XXHI. 28.
84 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Tayyip O k i ç , "Yöneticilerin haklarını verin, kendi haklannızı da


Allah'tan isteyiniz" rivayetinin İncil'deki "Kayserin şeylerini
(haklarını) Kayser'e ve Allah'ın şeylerini (haklarını) Allah'a öde-
yin"^^ ibaresiyle benzerlik arz ettiğini belirtmektedir."*
Birtakım rivayetler de, cemaatten ayrılmanın ç o k kötü bir şey
olduğunu, ayrılan kimselerin de câhiliyye ölümü üzerine ö l e c e ­
ğini h a b e r vermektedir:
Ebû Hurayra'den g e l e n bir rivayette, Hz. P e y g a m b e r ' i n ş ö y l e
dediği h a b e r verilmektedir: "Her kim itaatten çıkar ve topluluk­
tan ayrılır da hu hal üzere ölürse câhiliyye ölümü ile ölmüş olur.
Her kim körü körüne açılmış bir sancak altında savaşır, sadece
soyu için öfkelenir, ya da soy davasına çağırır, ya da soy davası­
na yardım eder ve bu yolda öldürülürse, böyle kimselerin ölümü
de câhiliyye ölümü gibidir Her kim ümmetimin müminlere karşı
işlediği cinayetlere aldırmaz, sonucunun vebalinden korkmaz ve
hiçbir ahid sahibinin ahdine vefâ etmez bir halde iyi kötü ayrımı
yapmaksızın saldırarak ümmetime karşı ayaklanırsa, o benden,
ben de ondan değilim."^^
Konuyla ilgili olarak şu rivayeder d e dikkat çekicidir.
"Kim imamı olmadan ölürse, câhiliyye ölümüyle ölür..'"*"
"Kim cemaatten ayrılırsa, İslâm'dan ayrılır.."'*'
"Kim Müslüman cemaatinden ayrılırsa, onun namazı yok-
rıır..."»2

B a ş k a bir rivayette d e Nâfî ş ö y l e demektedir: "Muaviye'nin


oğlu Yezîd zamanında Harre V a k a s ı n d a olanlar olduğu sırada
Abdullah b. Ö m e r , Abdullah b. Mutî'nin y a n m a geldi. İbn Mud;
Ebû Abdurrahman için h e m e n bir yastık çıkarın, dedi. B u n u n
üzerine İbn Ö m e r şöyle dedi:
"Ben senin yanma oturmak için gelmedim. Rasûlullâh tan işitti­
ğim bir hadisi sana haber vermek için geldim. Rasûlullâh
(s.a.v.); "Her kim itaatten bir karış uzaklaşırsa, Allah (c.c.)'a kı­
yamet gününde kendi lehine hiçbir delili olmayarak kavuşacak-

5" Malta, X X I I . 2 1 .
O k i ç , Tayyilı, Tefsir ve Hadis Usûlünün Bazı Meseleleri, s. 2 3 5 .
A b d u r r a z z a k . el-Musannaf, H. No: 2 0 6 8 2 , X I . 3 3 0 ; Müslim, 3 3 . İmâre, 1 3 , H.
No; 1 8 4 8 , III. 1 4 7 6 - 1 4 7 8 ; el-Kudâî, Mu.sneduf-Şihâh, H. No: 4 5 0 , I. 2 7 7 .
^" İ m a m Z e y d . el-Musned. K i t â b u s - S i y e r , s. 3 2 2 ; Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No:
1 4 8 6 3 , VI. 6 5 .
^' H e y s c m î , Kesful-Estâr, H. No: l 6 3 4 , II. 2 5 1 .
Said ibn Mansûr, Kitâbus-Sunen, Cihad, H. No: 2 4 9 6 , s. 2 3 3 - 2 3 4 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 85

tır. Her kim boynunda bey'atı olmayarak ölürse câhiliyye ölümü


ile ö/ür"''^ demektedir.
B u rivayet ile Harre Vak'ası a r a s m d a sıkı bir ilişki olduğu g ö ­
rülmektedir. B u tür ilişkiler, rivayederin anlaşılması h u s u s u n d a
bizlere ipuçları vermektedir. Ö z e l l i k l e bu tür siyasî rivayetlerde
hadis v e tarihî olaylar ilişkisi kendini daha fazla g ö s t e r m e k t e d i r .
Müslim Şârihi b u olayla ilgili şu bilgileri vermektedir:
"Harra: M e d i n e ' n i n siyah taşlarla kaplı o l a n yeridir. B u r a d a
Y e z i d b. Muaviye z a m a n ı n d a h. 6 3 tarihinde Şam askerleri ile
Medineliler arasında şiddetli ç a r p ı ş m a o l m u ş , n e t i c e d e Şamlılar
galip gelmişlerdir. B u çarpışmanın s e b e b i , Y e z i d ' i n içki kullanıp
namazı b ı r a k a c a k kadar yolunu şaşırmış olması idi. Medinelileri
Y e z i d ' e ısındırmak için, Vali O s m a n b. M u h a m m e d Şam'a bir h e ­
yet göndermişti ki hadiste ismi yer alan Abdullah b. Mutî d e o
h e y e t t e idi. B u n l a r Y e z i d ' d e n fevkalade ikram gördükleri halde
o n u n içki içdğini, namazı bıraktığını m ü ş a h e d e edip döndükleri
vakit " B i z ö y l e bir adamın y a n ı n d a n geliyoruz ki, dini y o k , şa­
rap içiyor, hatta s a r h o ş olup namazı terk ediyor, tanbur çalıyor,
ö n ü n d e k ö ç e k l e r oynuyor! Allah'a ş e h â d e t ederiz ki, biz o n u hal
etdk!" dediler. B u n u n üzerine Medineliler Yezid'i hal e d e c e k Ab­
dullah b . Hanzala'ya bey'at ettiler. Y e z i d d e üzerlerine Ş a m ' d a n
bir ordu gönderdi. Harp ettiler. Ensarın k u m a n d a n ı Abdullah b .
Hanzala, m u h a c i d e r i n k u m a n d a n ı da Abdullah b. Mutî idi. Ş a m
ordusu ise Müslim b. U k b e ' n i n kumandasında idi. Abdullah har­
bi k a y b e d i n c e M e k k e ' y e g i d e r e k orada Abdullah b. Zübeyr'in
maiyyedne girdi.'*'' B u olaydan hâlâ g ü n ü m ü z alimleri tarafından
fısk u fücurdan dolayı hükümdarın ( y ö n e t c i n i n ) mün'azil ( g ö r e v ­
d e n a l ı n m a ) o l a m a y a c a ğ ı anlaşılırsa''' o z a m a n b i z l e r h e r tarihî
olaya hadis d e m e k zorunda kalabiliriz.
Z i k r e d e c e ğ i m i z rivayette de; sabır ile c e m a a t t e n ayrılmama
fikri birlikte bulunmaktadır. İbn A b b a s ' t a n g e l e n bir rivayette
Rasûlullâh (s.a.v.)'ın ş ö y l e dediği h a b e r verilmektedir:
"Her kim yöneticisinde hoşlanmayacağı bir şey görürse sab­
retsin. Çünkü İslâm cemaatından bir karış ayrılan câhiliyye ölü­
mü gibi ö/ür.'""'

Müslim, 3 3 . İmâre, 13, H. No: 1 8 5 1 , III. 1 4 7 8 .


D a v u d o ğ l u , a.g.e., I X . 2 2 .
A.y
^" E b û Y û s u f , Kitâbu'I-Harac, s. 9; Müslim, 3 3 . İmâre, 1 3 , H . No: 1 8 4 9 , III. 1 4 7 7 ;
Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No: 1 4 2 8 5 , V. 7 5 1 ; Hindî, a.g.e., I X . 1 9 .
86 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

Davudoğlu Müslim Şerhi'nde "Câhiliyye ölümü"nden maksat o


kimse "Dinsiz gider d e m e k değildir. Câhiliyye devri Arapları
k e ş m e k e ş içinde olup, hükümdar tanımaz, kimseye itaat e t m e z ­
lerdi. Amirine itaat etmeyip c e m a a t t e n ayrılan bir Müslüman da,
onlara b e n z e y e c e ğ i için âsî olmuş olur.'"'''
Zikredilen rivayetlerde c e m a a t t e n ayrılmama sıkı sıkıya vur­
gulanırken, birtakım rivayetlerde de, c e m a a t t e n ayrılan k i m s e l e ­
rin öldürüleceği hususu dile getirilmektedir.
Ziyâd b. İlâka, Arfece'nin Rasûlullâh (s.a.v.)'dan şöyle işittiğini
rivayet etmektedir: Rasûlullâh (s.a.v.):
"Gelecekte birtakım fitneler ve işler meydana gelecektir. Her
kim ümmetim birlik içindeyken bölmek isterse, nerede olursa,
onunla kılıçla öldürünüz."*^ demektedir.
Arfece'den gelen, yukarıda zikredilen rivayete yakın anlamda
b a ş k a bir rivayette d e Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in: "Siyasî idare
işiniz tek bir adam üzerinde iken, size biri gelir de, birliğinizi
parçalamak yahut cemaatinizi fırka fırka bölmek isterse onu öl­
dürünüz'"''' dediği bildirilmektedir.
G ü n ü m ü z hadisçilerinden İbrahim Canan, hadislerde g e ç e n
c e m a a t kavramını şu şekilde ifadelendirmektedir; "Bütün b u ha­
disler g ö z ö n ü n e ahndığında, cemaatten kasdın Sevâdu'l-A'zam'ı
yani, büyük ekseriyeti anlamamız daha doğru olacaktır..."'"
B u rivayederde, meşru bir yöneticiye karşı isyana kalkışan ve­
ya Müslümanların (siyasî) birliklerini parçalamak isteyen k i m s e ­
lerin öldürülmesi emredilmektedir. B u gibi kimseler, ö n c e bu ey­
lemlerinden alıkonulur. Eğer vaz g e ç m e z s e o n a karşı savaşılır.
Kötülüğü öldürmeden ortadan kalkmıyorsa, o kimse öldürülür.''
Şu rivayetlerde, sultanların (yöneticilerin) d o k u n u l m a z v e aşıl­
maz bir konumda olduğu vurgusu yer almaktadır.
"Kim Allah (c.c.)'ın sultanına ikram ederse, Allah da kıyamet
gününde o kimseye ikram eder Kim de, Allah (c.c.)'ın sultanına
hainlik yaparsa, Allah ta Kıyamet gününde hainlik yapar."'-

D a v u d o ğ l u , a.g.e. IX. 19.


* Müslim, 33. İmâre, 14, H. No: 1852, III. 14791; Dfırekumî, es-Sıınen, Hudûd, 6 III. 8 3 .
"9 .Müslim, 33- İmâre. 14, H. No: 60, III. 1 4 8 0 ; Ebû Dâvud, e.s-Sunen, H. No: 4 7 6 2 , IV.
2 4 2 ; bkz., Tulıfetul-Eşıâf. VII. 2 9 2 ; Hindî, Kenzu'l-ümmâl, H. No: 1 4 8 5 8 , VI. 6 4 .
* C a n a n , İbrahim, a.g.e., IV. 4 4 0 .
N e v e v î , Şeriiu Sahihi Müslim, XII. 2 4 1 - 2 4 2 .
5^ E l - B e n n â , el-Fethur-Habhânî, İmâre, 108, XXIII. 4 8 ; el-Kudâî, Musnedu'ş-Şi-
hâh. H. No: 4 1 9 ( 1 / 2 5 9 ) .
Yönedcilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 87

"Sultanlara sövmeyiniz, onlar Allah (c.c.)'m yeryüzündeki göl-


gesidir.'"^^
"Sultan Allah'ın yeryüzündeki gölgesidir. Zulme uğramış kim­
seler ona sığınır Eğer adaletli davranırsa, halkın kendine şükrü
vardır. Eğer zorbalık yapar, korkutur ve zulüm yaparsa, kendi­
sine günah vardır. Halka da sabır vardır."""^
"İslâm ve sultan (yönetici) ikiz kardeştir. Diğeri olmadan diğer
birinin ıslâhı mümkün değildir. İslâm temeldir. Sultan (yönetici)
ise onu koruyandır. Temelsiz olan şey yıkılır, korumasız bir şey
de yok olur.'"'''
"... Emr-i bi'l-ma'rûf nehy-i ani'l-münker, güzellikle olur. Yö­
neticiye karşı silah çekmek sünnetten değildir."^^
"... Cennet âsî kimselere helal olmaz..."^^
"Dikkat ediniz. Cennete mü'minlerden başka kimse giremez.
Cennete âsî olanlar da giremez.'"'^
Zikredilen rivayederde, yöneticilerin halkı üzerinde mutlak bir
yetkiye sahip olduğu görülmektedir. Halbuki Hz. P e y g a m b e r i n
bu husustaki uygulamaları bu rivayetlerle çelişki arz etmektedir.
G e r e k Kur'an'da ve g e r e k s e h a d i s l e r d e ortaya k o n a n sorumlu­
luk anlayışı, yöneticilere sınırsız bir yetki v e r m e m e k t e d i r . B u ri­
vayetler, tek yanlı, s a d e c e yöneticinin k o n u m u n u kuvvetlendir­
mektedir. Kur'an-ı K e r i m ' d e , b u tür hadislerde geçtiği gibi, y ö ­
netilen k e s i m i n e z i l e c e ğ i n e v e y a y ö n e t e n l e r e , sınırsız itaati ö n ­
gören hiçbir a y e t e rastlamak m ü m k ü n değildir. B u n u n e n açık
delili, Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in yirmi ü ç s e n e l i k P e y g a m b e r l i k
hayatında, y ö n e t e n - y ö n e t i l e n ilişkilerinde gösterdiği ö r n e k dav­
ranışlardır. Ne yazık ki, Hz. P e y g a m b e r sonrası siyasî olaylar,
ilk devir safiyetini ortadan kaldırmış, özellikle, yöneticiyi doku­
nulmaz k o n u m a getiren bir anlayış İslâm dünyasına h â k i m ol­
muş, bu hâkimiyet kendisini b u g ü n hâlâ d e v a m ettirmektedir.
G e ç m i ş i n birtakım siyasî olaylarının Hz. P e y g a m b e r ' e d e s t e k l e -
tilmesiyle, yöneticiler daha da güçlü k o n u m a gelmiştir.

» El-Kudâî, a.g.e., H. No: 9 2 2 , II. 8 0 ; Hindî, Kenzul-Ummâl, H. No: 1 4 8 6 8 , VI. 6 6 .


5^ H e y s e m î . Keşfu'l-Estâr H . No: 1 5 9 0 , II. 2 3 3 ; Sehâvî, el-Makâsıdul-Hasene, s.
105; Aciûnî, el-Keşful-Hafâ, H. No; 6 4 5 , I. 2 1 3 .
« D e y l e m î , el-Firdevs bi Me'sûn'l-Hitâb, H. No; 3 9 6 , I. 1 1 7 ; Hindî, a.g.e., H. No:
1 4 6 1 3 , VI. 1 0 .
5« H e y s e m î . a.g.e., H. No: 1 6 3 3 , II. 2 5 1 ; E b û Y û s u f , Kitâbu'l-Harac, s. 9.
" Said ibn .Man.sûı, el-Kitâbu's-Sunen, H. N o ; 2 4 9 3 , s. 2 3 2 .
5" Said ibn M a n s û r . a.^.e., H. N o ; 2 4 9 4 , s. 2 3 3 .
88 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Üzülerek ifade e t m e k gerekir ki, n e Kur'an'la ne de Hz. P e y ­


g a m b e r (s.a.v.)'in ö r n e k davranışlarıyla uyuşan körü k ö r ü n e ita­
at anlayışının izlerini, g ü n ü m ü z alimlerinde de g ö r m e k m ü m ­
kündür. Birtakım siyasî olaylar n e t i c e s i n d e ş e k i l l e n e n fikirler
âdeta, her zaman ü z e n n d e ittifak edilen fikirler olarak l a n s e
edilmiş'9, geçmişin yanlışlarına Kur'an v e sahih sünnet ç e r ç e v e ­
sinde eleştiriler getirilme yoluna gidilmemiştir.
Y ö n e t i l e n l e r i n haklarını ortadan kaldıran ve y ö n e t i c i l e r e sınır­
sız yetki v e r e n rivayetlerden şu gibi s o n u ç l a r a u l a ş m a k m ü m ­
kündür: Haklar m e n edilse de itaatin v a c i p olduğu, sırta vurul-
sa, mallar e l d e n alınsa da itaatin d e v a m e d e c e ğ i , her d u r u m d a
sabır g ö s t e r i l m e s i , b u n a karşılık o l a r a k c e n n e t vaad e d i l m e s i ,
y ö n e t i c i n a m a z kıldığı m ü d d e t ç e itaatin d e v a m e d e c e ğ i fikri,
yöneticiliğin gereklerini yerine g e t i r m e y e n k i m s e l e r e karşı sabır
gösterilmesi ve g a s p edilen hakların Allah'tan istenmesi, c e m a ­
atten ayrılmanın ç o k kötü olduğu, c e m a a t t e n ayrılanın öldürül­
m e s i gerektiği, b e y ' a u o l m a y a n kimselerin d e câhiliyye ö l ü m ü
ile ö l e c e ğ i , sultanlara ( y ö n e t i c i l e r e ) karşı yapılan h e r türlü h a ­
reket isyan kabul edilerek, onların Allah'ın y e r y ü z ü n d e g ö l g e s i
olduğu fikrinin yerleştirilmesi.
Her durumda itaati zorunlu gören rivayederle ilgili şu gibi d e ­
ğerlendirmeleri yapmamız da mümkündür:
Herşeyden ö n c e y ö n e t i m d e bulunan kimselerin görevi, insan­
ların haklarını kısıdamak değildir. İslâm'ın geliş g a y e s i n d e n biri
d e insanlara haklarını vermektir. D e v l e t başkanı o l m a k v e y a
herhangi bir idarî vazifede b u l u n m a k , insanlara z u l m e t m e hak­
kını vermemektedir. Daha ö n c e k i b ö l ü m l e r d e zikredildiği gibi,
h e m y ö n e t e n h e m de yönetilen kesimin birbirlerine karşı karşı­
lıklı vazifeleri vardır. A n c a k bu vazifeler karşılıklı yerine getiri­
lirse yönetilenlerin yöneticilere itaati vacip olur.
Sırta vurularak, yöneticilerin haklarından m a h r u m e d i l e r e k ,
itaatin devam e d e c e ğ i n i s ö y l e m e k m ü m k ü n değildir. İnsanları
câhiliyye bataklığından kurtarmak için gönderilen İslâm P e y ­
gamberinin, yönetilenlerin sıru d ö v ü l e r e k malın alınmasını teş­
vik etmesi m ü m k ü n değildir. Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in hayatına
baktığımız zaman, insan haklarından hayvan haklarına kadar,
bütün haklar gözetilip g ü v e n c e altına alınmışken*"", İslâm P e y -

'9 Bkz., D a v u d o ğ l u , a.g.e., VIII. 7 1 8 .


<*' Muslini. 34. Sayd, 12, H. No: 1956, III. 1549. ( E n e s b . Mâlik: •'Rasûlullâh
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 89

g a m b e r i n i n , yönetici k a d r o s u n a nasıl b ö y l e bir yetkiyi v e r e b i l e ­


ceği de üzerinde düşünülmesi g e r e k e n diğer bir husustur.
B u ç e r ç e v e d e Hüseyin Kâzım Kadri (Ö.1934), zulmün yaygın­
laşmasına v e normal bir ş e y gibi g ö r ü l m e s i n e etki e d e n faktörle­
rin başında, i m a n - a m e l ilişkisinin yanlış anlaşılmasının etkili ol­
duğunu şu ifadeleriyle dile getirmektedir:
"İmanın hakikati "kalp ile tasdik ve dil ile ikrar' sayıldıkça,
içtimai v e a h l â k î k a n u n l a r ı ortaya k o y m a k v e y e r l e ş t i r m e k
m ü m k ü n o l m a z . Y a p ı l a n fenalıklar helâl s a y ı l m a d ı k ç a i m a n a
zarar g e l m e y e c e ğ i n e i n a n m a k , dini v e o n u n hükümlerini bir ku­
ru s ö z d e r e c e s i n e indirir. B u i n a n ç y ü z ü n d e n d i r ki, İslâm dini
m e r a s i m d e n ibaret kaldı. İslâm diyarını tahrip e d e n , katliamlar
yapan, e v l e r v e o c a k l a r s ö n d ü r e n , e n ş e n î rezillikler ihtiyar v e
itiyad ile a h l â k ı n b o z u l m a s ı n a yol a ç a n , insanları h a k l a r ı n d a n ,
hayatın n i m e t v e s a a d e t i n d e n m a h r u m b ı r a k a n k i m s e l e r i m ü ­
min s a y m a k gerekti.''* Z a n n e d i y o r u z ki, "iman ile İslâm arasın­
da n a s s e n a k l e n v e m a n t ı k e n a ç ı k bir m ü n a s e b e t i n , d i n e v e in­
s a n h a y s i y e t i n e layık o l a c a k d e r e c e d e d i k k a t e a l ı n m a m a s ı n a ,
İslâm diyarında zulüm v e zorbalığı alışkanlık e d i n e n zorbalara
karşı d a i m a h a k v e hakikati s a v u n a b i l e c e k teşkilatın y o k l u ğ u
s e b e p olmuştur. B u z o r b a l a r ve zalimler d e b u n d a n c ü r e t ala­
rak istedikleri ş e k i l d e İslâm âlemini v e Hz. P e y g a m b e r i n "İyâ-
lüllab" t a b i n y l e vasıflandırmış olduğu halkı, ayaklar altında çiğ­
n e y e r e k , o n l a r a h a k a r e t v e zulüm yapmışlardır. H a l b u k i İslâm
nazarında "zulüm" ile "küfür" ikizdir."^^
Y i n e zikredilen rivayetlerde, her duruma sabır gösterilmesi
gerektiğinin vurgulanması, b u n a mukabil c e n n e t vaad edilmesi
de dikkat ç e k e n b a ş k a bir husustur. Sabır İslâm'ın öngördüğü''^
bir anlayıştır. Fakat başkalarının yapmış olduğu z u l m e , haksızlı­
ğa, sabır g ö s t e r m e y e İslâmî a n l a m d a sabır d e m e k m ü m k ü n d e ­
ğildir. İnsanlar tabiatı gereği, sosyal hayadarında y a p m ı ş olduk­
ları birtakım işlerin karşılığını, dünyada g ö r m e k isterler. Her ş e ­
yin ahirete bırakılması, başkaları tarafından insanların hakları-

( s . a . v . ) canlı h a y v a n l a r ı n hap.sedilip b a ğ l a n a r a k h e d e f y a p ı l m a l a r ı n ı y a s a k et­


miştir" d e m e k t e d i r . )
" Kadri, H ü s e y i n K â z ı m , 20. Asırda İ.tlâmiyet, s. 8 2 .
Kadri, a.g.e., s. 8 4 - 8 5 .
103. Asr, 3 ("... A n c a k inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye e d e n ­
ler v e birbirlerine sabrı t a v s i y e e d e n l e r b a ş k a ( o n l a r z i y a n d a n kurtulmu.şlardır).
90 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

nın kısıtlanarak sabır telkin edilmesi, s a d e c e ve s a d e c e insanları


sabır adı altında s ö m ü r m e y e y ö n e l i k bir davranıştır. B u türlü ri­
v a y e t l e r d e h e p z u l m e uğrayanlar sabra davet edilirken, n i ç i n
zulmü yapan kimselerin de zulmü terk e d e r e k b u n d a n s e v a p al­
maları g e r e ğ i n e temas edilmemesi d ü ş ü n ü l e c e k bir husustur.
Bu s e b e p l e , rivayeder yoluyla sabır telkin edilerek, y ö n e t i c i l e ­
rin yapmış olduğu her türlü uygulama haklı gösterilmeye çalışıl­
mış, bu durum karşılıklı işbidiğine dayalı y ö n e t e n - y ö n e t i l e n iliş­
kilerinin sağlıklı bir z e m i n d e g e l i ş m e s i n e e n g e l olmuştur. İs­
lâm'ın bu husustaki g e n e l kurallarını i ç e r m e y e n ferdî anlayışlar,
daha sonra Müslüman milletlerin hayatlarına olumsuz y ö n d e et­
ki etmiş, h e r şeyi sabırla izah e d e n bir toplum ortaya çıkmıştır.
B u n u n olumsuz etkilerini g ü n ü m ü z İslâm toplumlarında da gör­
m e k m ü m k ü n d ü r . Sabır anlayışı İslâm'ın ö n g ö r d ü ğ ü bir anlayış
olmasına rağmen, n e r e d e n e zaman kullanılacağı bilinmediği za­
man - y ö n e t i m hususunda olduğu g i b i - b e k l e n m e y e n kötü s o ­
nuçlar ortaya çıkabilmektedir.
Y ö n e t i c i n i n yapmış olduğu h e r zulme b o y u n e ğ m e s i ö ğ ü t l e n e n
halka yöneticiyle arasındaki diyalogu sağlayan tek faktörün na­
m a z olarak takdim edilmesi, yönetici h a k k ı n d a sağlıklı bir dü­
ş ü n c e y e sahip o l m a k için yeterli değildir. Zulmün, haksızlığın,
hakların kısıdanmasının ayyuka çıktığı v e Allah'ın emirlerinin
hafife alındığı bir d ö n e m d e , zahiri kurtarmak maksadıyla s a d e c e
namazla b u işi idare e d e n bir yöneticinin, İslâmî a n l a m d a nasıl
bir yönetici olduğu da d ü ş ü n ü l m e y e değerdir. Üstelik Kur'an,
hakkıyla n a m a z kılan kimselerin tüm kötü fiillerden u z a k kala­
cağını da ortaya koymaktadır.
Ayrıca birtakım rivayederde, ister zalim, ister fâsık olsun, her­
kesin arkasında n a m a z kılınabileceği hususunu dile g e t i r m e k t e ­
dir. B u da, hakları kısıtlanan yönetilen k e s i m d e n , mevcut idareyi
desteklediğini g ö s t e r m e n i n bir ifadesi olarak karşımıza ç ı k m a k ­
tadır. Körü k ö r ü n e itaatin hakim olduğu İslâm toplumlarında,
yöneticilerin halkına karşı görevlerini, n a m a z gibi ö n e m l i bir
ibadeti kullanarak ihmal ettiklerini s ö y l e m e k m ü m k ü n d ü r . Hatta
bazı zamanlar bu husus, reklam m a l z e m e s i olarak da kullanıl­
maktadır. B u n u da, yöneticilere ve y ö n e t i m l e r e dinî a n l a m d a
meşruiyet kazandırmanın bir yolu olarak g ö r m e k m ü m k ü n d ü r .

^ 2 9 . Ankebût, 4 5 ["...Çünkü n a m a z , kötü v e i ğ r e n ç ş e y l e r d e n m e n ederi.


Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 91

Hatiboğlu'nun bu husustaki d e ğ e r l e n d i r m e s i n e g ö r e , bu tür ri­


vayetler şu g e r ç e ğ i dile getirmektedir: "Dinlerinin emrettiği mü­
cadeleyi b e c e r e m e y e n l e r , kendilerini teselli k a b i l i n d e n d e m e k
istiyorlar ki, biz b u adamlara karşı harpten ç e k i n e c e k değiliz.
H e l e o n l a r bir n a m a z kılmasın, bir şeriatı tatbik e t m e s i n l e r , o
z a m a n görürler. A m a ileri sürülen b u şartlar t a h a k k u k e t m e y e ­
c e k ve bu zihniyete sahip kimseler, baştakilerin n a m a z ı lüzum­
suz bulacakları saati s o n s u z a k a d a r b e k l e y e c e k l e r d i r . " * '
Yönetilen kesime, yönetimde bulunan istenmeyen kimselere
karşı nasıl bir tavır takınılacağı da rivayeder vasıtasıyla öğretil­
miş, artık halk için h e r h a n g i bir zorluk kalmamıştır. B u n u n e n
k e s d r m e yolu olarak da, yönetilen kesimin yöneticisi tarafından
askıya alınan haklarının Allah'a havalesi olmuştur. İnsanlar s o s ­
yal hayatlarında y a p m a s ı g e r e k e n birtakım işleri, bu yolla terk
ettiklerinden, y ö n e t e n için fazla bir p r o b l e m d e kalmamıştır.
Bütün bunlardan sonra, c e m a a t t e n ayrılmanın ç o k k ö t ü oldu­
ğu fikri sürekli vurgulanmış, hatta c e m a a t t e n ayrılan kimselerin
öldürülmesi tavsiye edilmiştir. Hadislere bakıldğı zaman, c e m a -
adn gruplara ayrılmasından bahsedilmektedir. Halbuki herhangi
bir c e m a a t bazı fikir ayrılıklarından dolayı, değişik alt gruplara
ayrılabilir. B u gruplar, m ü m i n olduklarını s ö y l ü y o r ve İslâm'ın
emir v e yasaklarına riayet ediyorlarsa, bu gibi kimselerin d i n d e n
çıkmış gibi değerlendirilmesi m ü m k ü n değildir.
Hz. Peygamberin sağlığında dahi s a h a b e arasında bir m e s e l e
hakkında farklı görüşleri ileri sürenler olmuş, n e Hz. Peygamber n e
de diğer sahabîler bu gibi kimseleri mürtedlikle suçlamıştır. Y i n e o
dönemde birtakım insanlar farklı düşünüyor diye öldüılilmesine de
karar verilmemiştir. Yalnız bazı özel durumlarda yani İslâm toplu­
muna karşı tehlike arz eden durumlarda çeşitli tedbirler alınmıştır.
Bu tedbirler hiçbir zaman körü körüne itaati emr eder mahiyette
değildir. Burada vurgulanmaya çalışılan şey, körü körüne itaatin b u
gibi rivayedede zorunlulukmuş gibi ortaya konamayacağıdır.
B u gibi rivayederin, m e v c u t siyasî yapıya bağlılığı d e v a m et­
tirmek v e y a y ö n e t i c i l e r i n mensuplarını artırmak, aksi d a v r a n a n
kimselerin de akıbetlerinin n e olacağı hususunu zihinlere yerleş­
tirmek g a y e s i y l e ortaya atılma ihtimali daha fazladır. Rivayette
g e ç e n "birliğinizi pürçalamaic, yalıut cemaatinizi fırka fırka böl-

''^ H a t i b o ğ l u , a.g.e.. s. 6 l .
92 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

mek isterse onu öldürünüz" ifadesi b u n u açık bir şekilde ortaya


koymaktadır. Bey'atı bir b a ş k a ifadeyle y ö n e t i m e bağlılığı olma­
yan k i m s e d e câhiliyye ölümüyle ölür, şeklindeki rivayetleri d e
aynı kategoride değerlendirmek mümkündür.
Cemaat dendiğinde genel anlamda Müslümanları a n l a m a k
mümkündür. Fakat bu konudaki rivayetler, mevcut siyasî yapıyı
m e r k e z e alarak, c e m a a t kelimesini bu ç e r ç e v e d e değerlendirme­
ye s e b e p olmaktadır. Siyasî yapıya karşı olan herkesin, İslâm dı­
şı kabul edilerek öldürülmek istenmesi, İslâm'ın ruhuna uygun
olmayan siyasî bir anlayışı yansıtmaktadır. B u tür rivayederin,
çeşitli ekollerin konuyla ilgili görüşlerinin şekillenmesinde etkili
olduğunu s ö y l e m e k de mümkündür. Yönetimlerin zorbalık v e
kaba kuvvete dayanmasındaki hedef, y ö n e t i m e karşı muhalefet
yapanları yok e t m e k t e n başka bir şey değildir. Muaviye hayat­
tayken Y e z i d ' e biati g ü v e n c e altına almak üzere yapılan toplantı­
da, taraftarlardan biri ayağa kalkarak v e Muaviye'yi g ö s t e r e r e k
"Müminlerin emiri budur". Sonra da Y e z i d ' e bakarak, "babası öl­
dükten sonra müminlerin emiri budur" daha sonra da olduğu za­
man kılıcını göstererek, "kabul e t m e y e n i n nasibi budur" demiş­
tir.*^ Bu olay işin mahiyetinin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır.
Zikredilen rivayetleri bu ç e r ç e v e d e d e ğ e r l e n d i r m e m i z d e b i z e
yardımcı olan asıl k a y n a k Kur'an'dır. A y e d e r b i z e rivayetlerin
sıhhati hakkında bir fikir vermektedir. Zikredilen rivayetler,
Kur'an'ın şu ayetleriyle çelişmektedir. Ayederde;
"...Kalbini bizi anmaktan alıkoyduğumuz ve nefsinin arzusuna
uyan ve işi hep aşırılık olan kişiye itaat efnje."^'
"... Yalanlayanlara itaat etme..."^ "Allah'tan korkun ve bana
itaat edin. Müsriflerin -müfritlerin- emirlerine boyun eğmeyin."^^
"Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, ıslah yapmazlar""''^
buyrulmaktadır.
Bu ayeti Mevdüdî şu şekilde izah etmektedir. "Önderlikleri al­
tında kötü bir hayat takip ettiğiniz reislerinize, r e h b e d e r i n i z e ve
yöneticilerinize itaatten vazgeçin. Bunlar tüm ahlâk sınırlarını
aşmışlardır..."''

Abdurrazık, Ali, el-İsIâmu ve Usûlu'l-Hııkm, s. 74.


" 1 8 . Keht; 28-
67. Kalem. 7-8.
26. Şuarâ, 152.
™ 26. Şuarâ, 150-151.
Mevdüdî, Tefliîmul-Kuran, IV. 5 5 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 93

Görüldüğü ü z e r e ayetler, itaatin sınırlarının n e olacağı h a k k ı n ­


da bir ç e r ç e v e ç i z m e k t e d i r . Kur'an'ın bu g e n e l ç e r ç e v e s i n e kı­
yasla, idarî işlerde d e itaadn b u ç e r ç e v e d e e l e alınması gerektiği
kanaadndeyiz.
Ayrıca, Hz. P e y g a m b e r d e n rivayet e d i l e n - d a h a ö n c e zikredi­
l e n - itaatin belli şardarda o l a c a ğ ı n ı ortaya k o y a n rivayetlerle,
her durumda itaatin v a c i p olduğu fikrini ortaya k o y a n rivayetle­
rin çeliştiğini d e g ö r m e k t e y i z . Hatırlanacak olursa, g e n e l olarak
itaadn sınırlarını ortaya k o y a n rivayeder; y ö n e d c i n i n ma'siyeti
e m r e t m e m e s i , Allah (c.c.)'ın kitabına g ö r e h ü k m e t m e s i , y ö n e t i c i ­
nin ırkı v e fizyolojik d u r u m u n u n , ehliyet p r e n s i b i n d e n sonra
g e l m e s i , itaatin bilinen v e m â k u l ş e y l e r d e o l m a s ı gibi başlıklar
altında toplamıştı.^' K o n u y l a ilgili ayetler v e itaatin ç e r ç e v e s i n i
çizen bu rivayetler g ö z ö n ü n d e bulundurulduğunda, h e r durum­
da itaatin g e r e k l i olduğunu ortaya k o y a n rivayetlerin daha s o n ­
raki d ö n e m l e r d e ortaya ç ı k m a ihtimali daha fazladır.
İ b n K u t e y b e ( Ö . 2 7 6 ) "Kim c e m a a t t e n ayrılırsa, İslâm'ın ipini
boynundan ç ı k a r m ı ş olur. D i n l e y i n i z v e itaat ediniz. B a ş ı n ı z a
burnu v e kulağı k e s i k Habeşli bir k ö l e g e ç s e bile", "İyi v e kötü
olsun, h e r i m a m ı n arkasında n a m a z kılınız" gibi rivayetleri bir­
takım m e z h e p l e r i n kendilerini s a v u n m a k için ortaya attığını ileri
sürmektedir. Zikredilen rivayeder K a a d e ' n i n delilleri arasında
yer almaktadır.^' B u d e ğ e r l e n d i r m e , b u tür rivayeder h a k k ı n d a
bize ipucu v e r m e k t e d i r .
H e r h a n g i bir siyasî veya fikrî e k o l u n , rakibi gördüğü ekole
karşı kendi fikrinin üstünlüğünü ispat e d e b i l m e k için bu yola
başvurması m ü m k ü n olabilir. B u yolla siyasî alanda da hadisle­
rin çoğaldığı söylenebilir. "Kaade" kendi fikrinin doğnıluğunu
bu yolla ispata gidebiliyorsa, karşısında o l a n k i m s e l e r i n d e bu
yolu kullandıklarını s ö y l e m e k m ü m k ü n d ü r .
Daha sonraki dönemlerde meydana gelmiş birtakım siyasî
olayların, rivayeder vasıtasıyla dile getirildiğini s ö y l e m e k m ü m ­
kündür. Hz. P e y g a m b e r ' i n hayatında m e y d a n a g e l e n olaylarda,
körü k ö r ü n e bir itaad g ö r e m e z k e n , daha s o n r a k i devirlerde,
Kur'an'a v e Hz. P e y g a m b e r ' i n uygulamalarına u y m a y a n birtakım
olaylar "ilerde ş ö y l e ş ö y l e o l a c a k " gibi t a b i d e r l e Hz. P e y g a m b e -

D a h a ö n c e b u rivayetler zikredihnişlir.
İbn K u t e y l i e , TevIUı Mulıtelini-Hadis ( H a d i s M ü d a f a a s ı ) , s. 59-60.
94 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

re söyletilerek, ümmetin rahatlatıması sağlanmıştır. Bu yol her


n e kadar ilk etapta meseleyi ç ö z ü y o r gibi görünse de, daha son­
raki çağlarda, yöneten-yönetilen ilişkilerinde sağlıksız bir anla­
yışın ortaya çıkmasına s e b e p olmuştur.
Fazlur Rahmân'ın körü k ö r ü n e itaati telkin rivayetlerle ilgili
değerlendirmesi şu şekildedir:
"Allah (c.c.)'ın emirlerine karşı gelme halinde itaat şart olma­
masına rağmen, zalim bir idareciye bile boyun e ğ m e k gerekmek­
tedir. Bu da hadise dayandırılmaktadır. Günahkâr bir mütecavi­
zin bile Müslümanlara imam olamayacağı ilan edilmemelidir. Na­
mazda, özellikle Cuma namazında imam olmak, halifenin görev­
leri arasındadır. Diğer illerdeki valiler ve onlardan da mevkî iti­
bariyle aşağı seviyede bulunan yöneticilere imam olma yetkisini
veren de yine halifedir. Dolayısıyla birinin arkasında n a m a z kıl­
mamak ise, böyle bir yetkinin verildiğini kabul etmemenin sem­
bolik bir ifadesidir. Bu çeşit rivayederin ilk hadis mecmualarında,
mesela; Mâlik (ö. 179/795)'in veya Ebû Yûsuf (ö. 183/799)'un eser­
lerinde bulunmayıp da daha sonraki hadis kitaplarında y e r alma­
sı dikkat çekicidir.''^ Gerçek şu ki, daha sonraki yüzyıllarda otori­
te karşısında mutlak bir itaati savunan ve tam bağlılığı destekle­
yen yeni rivayeder gün ışığına çıkarılmıştır."''
Çağdaş Şia alimlerinden M u h a m m e d Mescid-i Camiî, h e r du­
rumda itaadn d e v a m e d e c e ğ i n e dair rivayetler hakkında şu de­
ğerlendirmeyi yapmaktadır: "Yönetenden gelen şeyin ilâhî yaz­
gının ta kendisi olduğuna dair bir ç o k hadis uydurulmuştur. Bu
tür hadislerin ortaya çıkmasına s e b e p olan etken; yönetenin
hem kendisinin, h e m d e eylemlerinin ilâhî yargılardan olduğu
şeklindeki anlayışı yerleştirmektir. Bunun sebebi de, kendi k o ­
numlarını pekiştirmek içindir. Bu yüzden olabilecek h e r du­
rumda beyat e t m e m e n i n h a r a m o l d u ğ u n a dair bir ç o k hadis
uydurulmuştur. Bu hadislerde bir emr'e beyat e t m e y e n kimse­
nin câhiliyye ölümüyle öleceği dile getirilmektedir. Y i n e iyi ol­
sun, kötü olsun, adil olsun, fâcir olsun, her emirin arkasında
n a m a z kılınız v e onun emir v e direktiflerine b o y u n eğin d e n -

•'•' F:ı/.lıır R a h m a n , İslâm, s. 3 3 1 - 3 3 2 , Tarih Doyunca İslâmî Metodoloji Sorunu,


.s. 101 ( E b û Y û s u f un K i t â b u ' l - H a r a c ' m d a k o n u m u z l a ilgili r i v a y e t l e r e rastla­
m a k m ü m k ü n d ü r . K a n a a t i m i z e g ö r e F a z l u r R a h m a n E b û Y û . s u f u n "Kitâbu'l-
Â.sâr"ını kastetmiştir).
F a z l u r R a h m a n , a.g.e., s. 3 3 1 - 3 3 2 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 95

m e k t e d i r . " O n l a r h a k k ı n d a k ö t ü s ö z l e r s ö y l e m e y i n i z ^ * Çünkü
o n l a r a s ö v m e k , b a n a s ö v m e k d r . Y ö n e t e n e k ı y a m e t m e k dü­
ş ü n c e s i n i k a f a n ı z d a n çıkarınız. Zira b ö y l e y a p a n k i m s e d i n d e n
ç ı k m ı ş olur. Y ö n e d c i y e karşı ç ı k a n ı n b o y n u n u vurunuz. Müslü­
m a n l a r ı n a r a s ı m p a r ç a l a y a n kişiyi öldürünüz"^^ g i b i hususlar
r i v a y e d e r k a n a l ı y l a d i l e getirilmiştir. E m e v î l e r ' i n C e b r i y e c i l i ğ i
y a y m a olayı da b ö y l e olmuştur. Onlar, y ö n e t e n i , eleşdrileri ka­
b u l e t m e z bir m e v k i î y e o t u r t m a k istiyorlardı v e b u n u da k ı s ­
m e n başardılar. H e r n e k a d a r bu h a d i s l e r , E m e v î l e r ' i n p r o p a ­
g a n d a s ı n ı y a p ı p d e s t e k l e d i k l e r i C e b r i y e c i l i k k o n u s u y l a doğru­
dan b i r ilişki i ç e r i s i n d e d e ğ i l s e d e , o n u n s o n u ç l a r ı n d a n d ı r v e
y ö n e t e n i g ü ç l e n d i r i p , pekiştirmektedir. Y ö n e t e n e itaatin g e r e k ­
liliğini v e y ö n e t e n i n biatim b o z m a k ile o n a k ı y a m e t m e n i n ya-
saklığını ifade e d e n hadisler, y ö n e t i c i n i n eleştiri t a n ı m a z k o n u ­
m u n u n p e k i ş m e s i n e yaramaktadır. Ehl-i S ü n n e t ' i n b ü y ü k fakîh,
muhaddis ve kelâmcıları genelde uygulamada yöneticiye bu
zaviyeden bakmışlardır.'*
M u h a m m e d Mescid-i Câmiî'nin bu ifadelerinden sonra, şu gibi
değerlendirmeleri y a p m a k mümkündür. Hz. P e y g a m b e r ' i n vefatı­
nı m ü t e a k i b e n m e y d a n a g e l e n siyasî olaylar, o zamanın v e d ö n e ­
min şartlarına g ö r e değerlendirilmiş v e y ö n e t e n - y ö n e t i l e n ilişkile­
ri d e mevcut siyasî yapının istekleri doğrultusunda gelişmiştir. B i ­
zim belli devirlerin siyasî anlayışlannı, İslâm'ın g e n e l kuralı hali­
n e getirmemiz yapılan yanlışlann devam ettirilmesi anlamına g e ­
leceğinden, b u alanda sağlıklı bir anlayışı, Kur'an v e h e r k e s tara­
fından kabul g ö r e n sahih sünnetle ortaya k o y m a k mümkündür.
H e r durumda itaatin d e v a m etmesi gerektiğini dile getiren ri­
vayetlerin, Hz. P e y g a m b e r i n vefatından sonra ortaya çıktığı dü­
şüncesini d e s t e k l e y e n bir b a ş k a delil de, Hz. Ebû B e k r i n halife
olduğunda yaptığı konuşmadır. O şöyle diyordu:
"Bu işe takatim olmadığı halde büyük bir iş ü.stlendim. B e n is­
terdim ki, b u m a k a m a b e n d e n daha kuvvedi o l a n k i m s e gelsin.
Allah'a itaat ettiğim m ü d d e t ç e b a n a itaat ediniz. Allah'a isyan et­
tiğimde ( O ' n u n e m i r l e r i n e ) b a n a itaat etmeyiniz. Eğer b e n d e k ö ­
tülük üzere bir ş e y görürseniz, b e n i uyarın, şeytanın da b a n a

^* E b û Y û s u f , Kitâbul-Harac, s. 10.
^ Mescid-i Camiî, Ehli Sünnet ve Şia'da Siyasî Düşüncenin Temelleri, s. 193-194.
™ Mescid-i Camiî, a.g.e., s. 196; F a z l u r R a h m a n , a.g.e., s. 7 1 .
96 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

musallat olacağmı b i l i n . ' ' Güzel işlersem b a n a yardmıcı olun, ya-


mlırsam beni doğaıltun, sıdk emanettir, yalan hıyanettir. Allah'ın
izniyle hakkı alınıncaya kadar, zayıfınız b e n i m yanımda kuvvedi,
kuvvetliniz de zayıftır. Allah'a ve Rasûlûne uydukça bana uyun,
onlara isyan edersem, ü z e n n i z e itaat vazife değildir."""
Hz. Ebû B e k r ' i n bu ifadelerini gördükten sonra, insanın aklına
acaba! Hz. Ebû B e k r (r.a.), en yakın arkadaşı olan Hz. P e y g a m ­
b e r (s.a.v.)'in "Her durumda itaatin zorunlu olduğunu ifade
e d e n sözlerini duymadı mı? yoksa duydu da ihmal mi ediyor?"
sorusu gelmektedir. B u varsayımların hiçbirini doğru kabul et­
m e k m ü m k ü n değildir. Çünkü Hz. Ebû B e k r ' i n b u sözleri Kur'an
v e Hz. Peygamber'in sahih sünnetiyle uygunluk arz etmektedir.
Aynı anlayışı Hz. Ömer'de de görmekteyiz. Ebû B e k r b. Abdil-
lah el-Huzelî, Ha.san Basrî'den şöyle bir olayı nakletmektedir: "Bir
gün bir adam, Hz. Ö m e r ' e "Allah'tan kork, yâ Ömer!" der. B u n u
birkaç defa tekrar eder. B u n u n üzerine orada bulananlardan biri­
si, adamın susmasını ister. Hz. Ömer, adamı susturmak isteyen
şahsa: "Onu bırak onlar söylemezlerse g ü n a h k â r olurlar, biz d e
bu uyarıyı kabul etmezsek sorumlu o l u a ı z " karşılığını verir.""'
Hz. Ö m e r : Ey halk! "Halk olmanızdan dolayı y a p m a n ı z g e r e ­
ken şey, b i z e nasihat e t m e k v e hayır işlerde yardımcı olmaktır"
demektedir. O n a göre; Allah'ın sevmediği kötü gördüğü şeyler­
den biri de, Müslümanları y ö n e t e n kimselerin cahil olması v e
halkına sert davranmasıdır."^
Hz. Ömer'in bu ve b e n z e r davranışlannda yöneten-yönetilen iliş­
kilerinin hangi çerçevede gelişmesi gerektiğine dair ip uçlan vardır.
Y ö n e t i c i l e r e itaatin sınırı, Kur'an v e s ü n n e t ç e r ç e v e s i n d e tet­
kik e d i l m e y e çalışılmıştır. Y ö n e t i l e n l e r bu ç e r ç e v e d e , karşılıklı
mesuliyet ve hukuk sınırları dahilinde, yöneticisine Allah
(c.c.)'ın h ü k m ü n ü tatbik ettiği s ü r e c e uymakla mükelleftir. Aksi
durumda ise, körü k ö r ü n e bir itaatten b a h s e t m e k m ü m k ü n de­
ğildir. Kimsenin k i m s e y e itaat etmediği anarşi ortamı, bir devlet
teşkilatının halkıyla karşılıklı işbidiği s a y e s i n d e getireceği iyi v e
faydalı ş e y l e d e bağdaşmamaktadır."'

•9 ibn Kuıleybe, el-İmame ve's-Siyâse. I. 1 9 .


ibn Kesir, es-Sîretun-Nebeviyye, IV. 4 9 3 .
E b û Yûsuf, Kilâbul-Harac, s. 12.
A.y
"3 H a m i d u l l a h , İslâm Peygamberi, II. 1 5 5 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 97

Y ö n e t i c i l e r e itaatle ilgili rivayetlerin İslâm t o p l u m u n d a n e gibi


anlayışlann o l u ş m a s m d a etkili olduğu g ü n ü m ü z d e dahî görül­
mektedir. Birtakım rivayetlerin çelişki arz e t m e s i , asırlarca sahih
kaynaklarda yer alan bu hadislerin v e kaynaklarının durumu n e
olacaktır? sorusunu g ü n d e m e getirmektedir. Kur'an dışında h e r
kitaba insan faktörünün etkili o l a b i l e c e ğ i n i s ö y l e m e k m ü m k ü n ­
dür. M. Hayri Kırbaşoğlu bu hususu şu ifadeleriyle dile getir­
mektedir. "... Nitekim sözlü rivayedenn uydurma v e yalan o l m a
ihtimali kadar, yazılı d o k ü m a n l a r ı n da s a h t e v e d ü z m e c e o l m a
ihtimali s ö z k o n u s u d u r . B u s e b e p l e b u g ü n elimizde m e v c u t ya­
zılı tarihî b e l g e l e n n tamamının hakiki olduğunu ileri sürmek d e
m ü m k ü n değildir..."**^ K ı r b a ş o ğ l u ' n u n b u d e ğ e r l e n d i r m e s i tarihî
bir hakikati dile getirmektedir. B i z e k a d a r g e l e n rivayetler ö n ­
yargısız, Kur'an v e sahih s ü n n e t ç e r ç e v e s i n d e e l e alınıp tetkîk
edildiğinde problemlerin ç ö z ü l m e s i daha da k o l a y olabilir. Kay­
naklarda, Hz. P e y g a m b e r ' d e n sâdır olmasının m ü m k ü n o l a m a ­
yacağı d ü ş ü n ü l e n birtakım rivayederin y e r alması, o kaynaklara
g e n e l a n l a m d a zarar v e r m e s i söz k o n u s u değildir.
Sünnî d ü ş ü n c e d e zamanla bazı m e s e l e l e r h a k k ı n d a k i görüşle­
rini değiştirdiği gibi, siyasî alanda özellikli itaade ilgili görüşleri­
ni değiştirmek zorunda kalabilir. B u durumu eskiyi k ö t ü l e m e k
olarak d e ğ e r l e n d i r m e k yanlıştır. D i ğ e d e r i gibi, sünnî d ü ş ü n c e d e
İslâm'ı a n l a m a yollarından biridir. B u s e b e p l e , İslâmî sağlıklı bir
anlayış geliştirmek için, analizci v e tenkitçi bir yaklaşımla birta­
kım m e s e l e l e r i n Kur'an*' ve sahih s ü n n e t ç e r ç e v e s i n d e y e n i d e n
e l e alınması en iyi yol olarak g ö r ü n m e k t e d i r . Hakikatler ortaya
k o n u l d u k ç a , İslâm toplumlarındaki birtakım yanlış anlayışların
da zamanla ortadan k a l k a c a ğ ı muhakkaktır. B u b ö l ü m d e y ö n e ­
ten-yönetilen ilişkilerini dile getiren rivayeder e l e alınmış, s ö z
k o n u s u rivayetler değişik bir yaklaşımla d e ğ e r l e n d i r i l m e y e tabi
tutulmuştur. Umarız bu gayret, y ö n e t e n - y ö n e t i l e n ilişkilerinde
sağlıklı bir anlayışın g e l i ş m e s i n e yardımcı olur.

K ı r b a ş o ğ l u , M. Hayri, İslâm Düşüncesinde Sünnet, s. 1 5 4 - 1 5 5 .


*' H a d i s l e r i n Kur'an'a u y g u n l u ğ u m e s e l e s i ile ilgili İsmail H a k k ı Ünal'ın İmam
Ebû Hanlfe nin Hadis Anlayışı ve Hanefî Meziıehinin Hadis Metodu isimli e s e ­
rinde ayrıntılı bilgiler m e v c u t t u r . B k z . , s. 8 4 - 8 8 .
98 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

3- Yöneticilere İtaatle İlgili îslâm Alimlerinin Görüşlerinin


Değerlen diril m esi

3.1. Klasik Dönem İslâm Alimlerinin Görüşleri

Buraya kadar olan bölümlerde yöneticilerde bulunması g e r e k e n


vasıflan ve buna bağlı olarak, yönetilenlerin y ö n e t i c i l e r e karşı
olan görevlerine dair hadisler incelenmiştir.
Bu b ö l ü m d e ise, yöneticiye itaatle ilgili bazı İslâm alimlerinin
görüşleri zikredilecek olup, bu görüşler de klasik ve g ü n ü m ü z
İslâm alimlerinin görüşleri olmak üzere iki b ö l ü m halinde e l e
alınacaktır. Ayrıca klasik tslâm alimlerinin görüşleri de bir ayrı­
ma tâbi tutarak, Elıl-i Sünnet ve Ehl-i S ü n n e t dışı görüşler diye
iki kategoride toplanmaya çalışılmıştır.
Ehl-i Sünnet denildiğinde aklımıza; Hanefîler, Şâfiîler, Mâlikî-
1er ve Hanbelîler gelmektedir. Ehl-i Sünnet dışında kalan, Şiîler,
Haricîler, Mu'tezile v e Zahirîler de başka bir grubu oluşturmak­
tadır. B u ekollerin yöneticiye itaade ilgili görüşleri farklılık arz
etmektedir. B a z e n de aynı kategoride bulunan ekoller, k o n u y l a
alakalı farklı görüşler ileri sürebilmektedirler.
İslâm siyasî d ü ş ü n c e s i n e bakuğımız zaman, muhalefeti ü ç
grup halinde görmek mümkündür."^ Muhalefet bazı durumlarda
eleştiri, bazı durumlarda da başkaldırı ş e k l i n d e olabilmektedir.
a ) Birincisi "devrim" (sevra) veya başkaldırı ( h u r u ç ) ekolüdür.
B u ekolün muhalif d ü ş ü n c e s i n d e "devrim" veya "başkaldırı"
prensibi hakimdir. Haricîler bu ekolün ana temsilcisidir. O n l a r
başkaldın prensibini ilk b e n i m s e y e n v e yüceltenlerdir. Şia v e
bazı fırkalann düşüncelerinde de devrimci yönelişler vardır."'
b ) İkinci grupta ise; "sabır ekolü" bulunmaktadır. Sabır e k o l ü ­
nün en ö n d e temsilcisi, "Ehl-i Sünnet"in bir grubudur. B u tabir,
Ehl-i Sünnet fakîhlerinin "zalim imamlar"a karşı tutumundan söz
e d e n ifadelerinde yaygın olarak yer almaktadır. Böylelikle sabır
prensibi, sabır anlayışının muhalefetin pasif anlatımı y ö n ü y l e
ilişkisi dolayısıyla, muhalefet ekollerinden saydığımız bu e k o l ü n
düşüncesine hakim durumda kabul edilmiştir.""

^ A. Mustafa, N e v i n , a.g.e., s. 1 8 3 .
A. .Mustafa, N e v i n , a.g.e.. s. 1 8 4 .
* 8 A. Mustafa, N e v i n , a.g.e., s. 1 8 4 ; H a t i b o ğ l u , a.g.e., s. 5 7 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 99

c ) Ü ç ü n c ü grupta da, " t e m e k k ü n " dediğimiz, "uygun zamanı


b e k l e m e v e g ö z e t m e " e k o l ü v e y a "güç y e d r m e y i şart k o ş a n "
ekol bulunmaktadır. B u e k o l ü n muhalif düşüncesi, zalim yöneti­
c i y e karşı yapılan ihtilalin başarısını sağlayan imkanların ger­
ç e k l e ş m e şartına, i m k a n v e fırsat b u l u n m a m a s ı d u r u m u n d a b ö y ­
le bir işten v a z g e ç m e y e dayanmaktadır. Temekkün ekolünde
ise, Ehl-i Sünnetin bir grubu ile Mu'tezile bulunmaktadır.'^9
"Ehl-i Sünnet" e k o l ü n ü n y ö n e t i c i y e itaade ilgili g e n e l eğilimini
şu ş e k i l d e dile g e t i r m e k m ü m k ü n d ü r . İslâm sabır e k o l ü n ü n a n a
temsilcisi "Ehl-i Sünnet"tir. Ehl-i S ü n n e t içinde, t e m e k k ü n görü­
ş ü n e sahip olanlar da mevcuttur. Ehl-i Sünnetin İslâm tarihinin
ç o ğ u d ö n e m l e r i n d e hilâfet güçlerini v e M ü s l ü m a n l a n n g e n i ş bir
kesiminin yönetimini ü s d e n m e s i , sünnî d ü ş ü n c e n i n m e v c u t du­
rumu koruması v e k a b u l etmesi, d ü z e l t m e d e devrimci bütün y ö ­
nelişlerle ilgili sıkı muhafazakârlık eğiliminin ö n e m l i s e b e b i s a ­
yılmaktadır. B ö y l e l i k l e sünnî d ü ş ü n c e , "muhalefet" gibi bir m e ­
s e l e y e g e n e l l i k l e "Ulu'l-Emr"e itaat, b e y a t e s a n i m a v e y ö n e t i c i ­
ler açısından iyiliği e m r e d i p kötülükten alıkoymada eli değil, "dil
v e kalbi k u l l a n m a k l a y e t i n m e " kavramlarıyla bakmaktadır.'"
Hatta başkaldırı h a r a m olarak a d d e d i l m e k t e d i r . " Sünnî Müslü­
m a n l a n n s ö y l e m e k , a n l a t m a k istedikleri tek ş e y , h e r h a n g i bir
idare, itaatsizlikten v e y a s a v a ş t a n daha iyidir. Ö n c e l e r i darb-ı
m e s e l olan v e İ b n T e y m i y y e tarafından hadis olarak k a b u l edi­
len '\Sultanl2r Allatı'm yeryüzündehci gölgesidir'"'^ s ö z ü bu duru­
mu a ç ı k ç a ortaya k o y a r niteliktedir. İ b n T e y m i y y e hadis diye ik­
tibas e d i l e n s ö z ü n a k l e t t i k t e n s o n r a , ş ö y l e b i r s ö z e d e y e r ver­
mektedir; "Zalim bir yöneticinin altmış günlük idaresi, sultansız
geçen bir geceden daha hayjrlıdır."^^ B u ve benzer düşüncelerin
aynı lâfızlarla o l m a s a da g ü n ü m ü z d e g e n e l l i k l e siyasî anlayışı­
mızda hakim olduğu görülmektedir. Sürekli olarak bu anlayışın
devam ettirilmeye çalışılması siyasî olumsuzlukların ortadan
k a l k m a s ı n a e n g e l teşkil etmektedir.

«9 A.y
9° A. Mustafa, Nevin, a.g.e. s . 2 4 8 .
91 Nevevî, a.g.e., XII. 2 2 9 ; Eş'arî, Makâlâtıı'l-İslâmiyyîn, s. 2 8 2 .
92 Aciûnî, Keştu'l-Hafâ, I. 2 1 3 ; Hindî, Kenzu'l-Ummâl, H. No: 1 4 2 8 5 , V. 7 5 1 ) ; el-
Kudâî, Musneduş-Şilıâb, H. No: 3 0 4 , I. 2 0 1 .
9 ' İ b n T e y m i y y e , es-Siyâsetu'ş-Şer'iyye. s. l 6 2 ; F a z l u r R a h m a n , İslâm, s. 3 3 2 - 3 3 3 .
100 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Mutlak itaati, siyaset alanında yazılmış sünnî eserlerde d e gör­


mek mümkündür. Maverdî'nin "el-Ahkâmu's-Suitâniyye" isimli
eseri, Abbâsîlerin mutlak monarşilerinin sarsılışının tarihî devre­
sini yansıttığı çağdır. Mâverdî, devletin oluşturulmasında rasyo­
nel ( m â k u l ) bir temelin bulunması fikrini reddetmektedir.
Kur'an'dan halifenin mutlak ikddarının meşruluğunu çıkarmayı
savunmaktadır. Yaptığı bu çıkarma ile, h ü k ü m d a r ( y ö n e t i c i )
karşısında öylesine k ö l e c e bir tutum içine girmiştir ki, Kur'an'ın
şûra ( d a y a n ı ş m a ) prensibini bile, halifenin görevleri arasında
g ö s t e r m e y e r e k , dışarıda bırakmıştır.^'* Abbasî halifeliğinin, B i ­
zans ve Pers Sâsânî monarşilerinin tanhî damgasını taşıdığı bir
sırada, ideal bir halife tahayyül e d e n el-Maverdî'nin "el-Ahkâ-
mu's-Sultâniy>'e'' adlı eserinde, kendi d ö n e m i için yaptığı gibi,
evrensel d e ğ i ş m e z bir siyasetin kanunlarını Kur'an-ı K e r i m ' d e n
çıkardığını iddia etmek pek mümkün değildir.^'
Siyasî alanda yazılan bazı kitaplar ve tarihçilerin k a l e m e almış
olduğu eserler, g e n e l d e sabır e k o l ü n ü yansıtmaktadır-^^ İslâm
tarihçilerinin büyük çoğunluğu; devrim niteliği taşıyan ve çeşitli
asırlarda İslâm toplumlarının tanıdığı hareketleri "Ulu'l-Emr"e
karşı başkaldırı v e bu eylemleri yapanları "isyanliâr" olarak de-
ğ e d e n d i r m e k t e ittifak halindedider.''
İslâm alimleri de, yönedcilere karşı ayaklanmayı fitne v e fesa­
dın ortaya çıkmasına, kanların akmasına s e b e p olacağı için ha­
ram saymışlardır. Herhangi bir karışıklık ç ı k m a s ı m e v c u t kötü
durumdan daha da şiddedi kabul edilmiştir.9" B u n a bağlı olarak,
şerh kitaplarına bakıldığında, zulümle itaatin ortadan k a l k m a y a ­
cağı vurgulanmaktadır.^-*
Sünnîlerin yönetim konusundaki görüşleri, Kur'an'ın Hz. Pey­
g a m b e r (s.a.v.)'in bu husustaki uygulamalarının ve b a z e n de sa­
h a b e mirasının etkisi altındadır. Fakat y ö n e t e n k o n u s u n d a k i g ö ­
rüşleri g e n e l olarak, hatta tamamen İslâm tarihinin ilk günlerinin
v e Abbasî d ö n e m i n i n başlarına kadarki d ö n e m l e r i n tarihsel v e
siyasal koşullarının etkisi altında bulunmuştur. D a h a açık bir ifa-

GaraiKİy, İslâm ve İnsanlığın Geleceği, s. 24; İ n a y e t , a.g.e., s. 2 9 .


" Garatıdy, İslâm'ın Vaadettikleri, s. 7 5 .
5* Mavertlî, el-Aiıkâmıı's-Sultâniyye, s. 6 2 .
A. Mustafa, Nevin, a.g.e., s. 1 8 8 .
w Nevevî, a.g.e., XII. 2 2 9 .
" N e v e v î , a.g.e., XII. 2 3 5 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 101

d e y l e onların y ö n e t i m anlayışları, İslâm'ın teorik esaslarından


çıkmaktadır. Fakat yönetici olması bakımından y ö n e t e n anlayış­
ları, tarihsel olayların etkisinde kalmıştır. B a ş k a bir ifadeyle y ö ­
netim ve özellikleri k o n u s u n d a idealist iken, y ö n e t e n k o n u s u n d a
pragmatik realist davranmışlardır."" Ayrıca din, siyasal e g e m e n ­
likle örtündıjğü gibi, g ü ç sahipleri d e daima d i n d e n kendilerini
tanımasını istemiş v e bu doğrultuda dine baskı y a p m ı ş l a r d ı r . " '
Ehl-i Sünnetin itaade ilgili g e n e l eğilimi üzerinde hiç şüphesiz,
sünnî fakihlenn d e büyük rolü olmuştur. Sünnî fakihler, g e n e l ­
likle, tarihî akışı haklı g ö s t e r m e k yolunda gayret göstermişlerdir.
Abbasî halifeleri, fiilî durumu İslâmiyet prensiplerine uydurma­
nın imkânsızlığı karşısında, İslâmiyet'in resmî fakihlerini bu
prensipleri fiilî duruma intibak ettirme işi ile görevlendirmişler­
dir."^ Bütün b u etkenler, yöneticiler karşısında suskun kitlelerin
ortaya ç ı k m a s ı n a s e b e p olmuştur. Şurası da bir g e r ç e k t i r ki, Ehl-
i S ü n n e t alimlerinin h e p s i n i n körü k ö r ü n e itaati s a v u n d u ğ u n u
s ö y l e m e k m ü m k ü n değildir. B u alimler itaatle ilgili görüşlerini
bazı vesilelerle dile g e t i r m i ş l e r d i r . " ' Ehl-i Sünnetin y ö n e t i c i y e
itaatle ilgili g e n e l eğilimini zikrettikten sonra, Ehl-i Sünneti tem­
sil e d e n ekollerin de bu k o n u d a k i görüşlerini detaylı bir şekilde
dile g e t i r m e k t e yarar vardır.

3.1.1. Hane filerin Görüşü

Hanefi olduğu bilinen Aynî, masiyet olmadıkça itaatin gerekli ol­


duğunu ileri sürmektedir. Masiyet olmamayı da, Allah v e Rasûlü-
nün e m r i n e muhalif d a v r a n m a m a olarak izah e t m e k t e d i r . " ' ' "Ce­
maatten bir karış ayrılan k i m s e câhiliyye ö l ü m ü y l e ölür" hadisini
d e yöneticileri d i n l e m e k ve itaat etmenin zorunlu olduğuna delil
olarak a l m a k t a d ı r . " ' "İtaat iyi o l a n şeydir. Masiyette itaat y o k ­
tur" hadisini, itaatin sınırı olarak d e ğ e d e n d i r m e k t e d i r . " *

100 Mescid-i Camiî, a.g.e., s. 1 6 8 .


Mescid-i Camiî, a.g.e.. s. 165.
G i b b , H.A.R., İslâmiyet in İlk Devirlerinde Hükümet Müessesesinin Tekâmülü,
A.Ü.İ.F. Dergisi, V. 205.
N e v e v î , a.g.e.. X I I . 229.
'"^ Aynî, Umdetul-Kâri, XXIV. 2 2 4 .
1"^ Aynî. a.g.e. XXIV. 224.
Aynî, a.g.e, XXIV. 2 2 5 .
102 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Aynî'nin dile getirdiği b u görüşler, ilgili hadislerin bir nevî y o ­


rumudur. Şerh kitaplarma bakıldığı zaman, hadislere yapılan di­
ğer yorumların da b u n d a n farklı olmadığı görülmektedir.
HaneRlerin itaatle ilgili görüşlerinin esasını, Ebû Hanîfe
( ö . 150/767) 'nin y ö n e t i m e v e y ö n e t i c i l e r e karşı takındığı tavır
oluşturmaktadır. Kendisi hiçbir zaman haksızlığı ve zulmü d e s ­
teklememiştir. Hz. Ali'nin soyuna olan evlatlarıyla, n e Emevî n e
de Abbasî devrinde herhangi bir başkaldırı h a r e k e n n e fiilen ka-
tılmamışür. O s a d e c e derslerinde Hz. Ali soyundan gelen k i m s e ­
lere yardım edilmesi gerektiğini vurgulamış'"' ve bu doğrultuda
İmam Zeyd'i desteklemiştir.'"" O n u n bu desteğini, Şia'ya m e n ­
sup olduğu şeklinde , y o r u m l a m a k yanlıştır. Çünkü kendisi,
Şia'nın s a h a b e hakkındaki değerlendirme ve derecelendirmeleri­
ne karşı çıkmıştır.'"'
"Allah'a isyanın olduğu yerde yaratıklara (insanlara) itaat y o k ­
tur" hadisi çerçevesinde düşünüldüğünde, bu hadis, fâsık kimse­
lerin hâkim olamayacağına delalet etmektedir. B u gibi kimseler
hüküm verdiklerinde, hükümleri yerine genrilmez, şehadederi ka­
bul edilmez, Hz. P e y g a m b e r d e n hadis rivayet ettiklerinde haber­
leri de kabul edilmemektedir. Hatta müftü iseler, vermiş oldukları
fetvaları da kabul edilmeyeceği vurgulanmaktadır. B u n a rağmen,
insanların bir kısmı, Ebû Hanîfe mezhebinin fâsık imama tâbi o l ­
manın caiz olduğu görüşünü benimsediğini ileri s ü m ı e k t e d i d e r . " "
Halbuki E b û Hanîfe yukarıda zikredilen şardan aynı şekilde ka­
bul edip, fâsık bir kimsenin halife ve hâkim olamayacağı fikrini
benimsemiştir. B u iddiada bulunan kimseler, yönetim tarahndan
imamın fetva verme hususunda zorlandığını, hatta kendisinin fet­
va vermeden kaçındığını göz ardı etmektedirler. B u n d a n dolayı,
hapse atılmış, çeşidi zulüm ve işkencelere maruz kalmışur. E b û
Hanîfe'nin mezhebi zulme karşı koymayı öngörmektedir. Kendisi
ilk ö n c e iyiliğin emredilmesi, kötülüğün ortadan kalkması husu­
sunda dil ile uyarı yapılmasının gerekli olduğunu söylemektedir.
Eğer yönetici kötülükleri terk edip, doğru yola gelmezse, fiilî ola­
rak müdahale etmenin gerekli olduğunu savunmaktadır.'"

Ebû Z e h r e , Ehû Hanîfe Hayâtuhû ve Asruhû ve Ârâuhû ve Fıklıııhû, s. 1 5 2 .


Ebû Z e h r e , a.g.e., s. 1 5 5 .
ı*> Ebû Z e h r e , a.g.e., s. 1 5 2 .
Ca.ssâ.s, Ahkâiınıl-Kuran, 1/70.
Ca.s,sâ.s, a.g.e, I. 7 0 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 103

Hanefîlerin görüşlerini yansıtması açısından G i b b ' i n bu k o n u ­


daki d e ğ e r l e n d i r m e l e r i d e aydınlatıcıdır. G i b b , resmî fakihlerin,
fiilî duruma İslâmî d e ğ e d e r i i n t i b a k ettirmek için uğraştıklarını
belirttikten s o n r a , bu temayüllere karşı y ü k s e l e n y e g â n e salahi­
yetli sesin, Hanefi b a ş kadısı olan E b û Y û s u f a ait o l d u ğ u n u s ö y -
l e m e k t e d i r . " 2 E b û Y û s u f ( ö . 1 8 3 / 7 9 9 ) ; Harun R e ş i d ' e takdim et­
miş olduğu "Kitâbu'l-Harac"ın ö n s ö z ü n d e , hakiki İslâmî h ü k ü ­
met idaresinin prensiplerini, Hulefâ-i Râşidin ile Ö m e r b. Abdi-
hıziz'in ortaya k o y m u ş olduğu s ü n n e t esaslarına dayandırmakta,
Sâsânî a n ' a n e s i n i n h a k i m k ü l t ü r ü n e itiraz etmektedir. F a k a t bu
itiraz itibar g ö r m e m i ş t i r . " '
Ebû Hanîfe, z a l i m e karşı a y a k l a n m a h u s u s u n d a muvaffak o l ­
ma d u r u m u n u h e s a p l a m a n ı n şart olduğu görüşünü savunmakta­
dır. Y a n i , zalim v e fâsık o l a n b e r t a r a f edilip, o n u n y e r i n e salih
ve adil bir kimseyi y ö n e t i m e getirmenin m ü m k ü n o l a c a ğ ı z a m a ­
nı iyice tespit ettikten s o n r a ayaklanılmalıdır. Y o k s a zarurî h e ­
saplar y a p ı l m a d a n a y a k l a n m a k suretiyle bir yığın kuvveti h e b a
e t m e n i n m a n a s ı yoktur""* d e m e k t e d i r .
İ m a m Zeyd'in a y a k l a n m a s ı n d a n s o n r a , E b û Hanîfe'nin şahit
o l m u ş olduğu bir b a ş k a a y a k l a n m a da "en-Nefsu'z-Zekiyye" d e ­
nilen M u h a m m e d b. Abdillah ile kardeşi İbrahim'in a y a k l a n m a -
sıdır. B u ikisi Hz. Hasan'ın ahfâdındandır. Burada bizi ilgilendi­
ren, Ebû Hanîfe'nin bu a y a k l a n m a y a karşı olan tutumudur. E b û
Hanîfe, İ m a m Zeyd'in a y a k l a n m a s ı n a g ö r e , daha kuvvetli bir tu­
tum içinde olmuştur. B u da bize, E b û Hanîfe'nin s ö z ü y l e davra­
nışı arasında bir tutadılık o l d u ğ u n u g ö s t e r m e k t e d i r . " ' Ö z e l l i k l e
Emevîler d ö n e m i n d e y ö n e t i m i n h a l k a karşı sert ve adaletsiz tu­
tumu E b û H a n î f e ü z e r i n d e ' b ü y ü k etkiler yapmıştır. Hatta E b û
Hanîfe İ m â m Zeyd'in a y a k l a n m a s ı n ı Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in
B e d i r g ü n ü n d e k i çıkışına benzetmişdr. Y i n e kendisi, yapılan zu­
lümleri tenkit e t m i ş , bu tenkitlerin kılıçlardan daha fazla etki ya­
p a c a ğ ı n a inanmıştır."^

"-' G i b b , H. A., İslâmiyet'in İlk Devirlerinde HükOmel Müessesesinin Tekâmülü,


A.C.t.F. Dergi.si, V. 2 0 5 .
" 3 G i b b , J.g.e., s. 2 0 5 .
M e v d ü d î , Hilâfet ve Saltanat, s. 3 7 5 - 3 7 6 ; N e v i n , A. Mu.stafa, a.g.e., s. 2 8 9 ;
Ca.ssâs, a.g.e., l. 7 0 - 7 1 ; İnayet, a.g.e., s. 1 3 6 .
" ' Nevin, A. Mustafa, a.g.e.. s. 2 9 1 .
1 ' * E b û Z e h r e , Mezhepler Tarihi, s. 2 3 0 .
104 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

Ebû Hanîfe'nin bütün bu davranışlarını zalime karşı haklı bir


reaksiyon olarak değerlendirmek mümkündür. Çünkü kendisi­
nin toplumu karıştırmak için bu tür fikirleri ortaya atması m ü m ­
kün değildir. Eğer alimlerin büyük çoğunluğu Ebû Hanîfe gibi
bir tutum içinde olmuş olsalardı, yöneticiler hal ve hareketlerin­
de daha tutarlı, yöneten-yönetilen ilişkileri daha sağlıklı bir ze­
minde gelişmiş olurdu.

3-1-2. Mâliliîlerin Görüşü

İmam Mâlik (ö. 1 7 9 / 7 9 5 ) hem Emevîler hem de Abbasîler d ö n e ­


minde yaşamış olup, bu devirde çeşitli fikir akımlarına şahit ol­
muştur. Şia, Hz. Ebû Bekr, Ö m e r ve Osman'ı suçlarken. Haricî­
ler de Hz. Ali'yi tahkim olayından dolayı çok şiddedi şekilde
eleştirmişlerdir."^ İmâm Mâlik'in siyasî görüşleri böyle bir siyasî
d ö n e m d e şekillenmiştir. Ona göre, m e ş m olan halife, bey'atle
gelendir. Zorba bir kimse hilâfet makamına zorla geçip, halk
ona bey'at etmeden idareyi ele alsa, bu kimse adalede hareket
etse, halk da onun yönetimini kabul etse, bu meşru bir halifedir.
O n a karşı gelmek caiz olmaz, ona itaat etmek gerekmektedir.
İsyan etmek, adaleti temin etmemektedir. Sükûneti b o z u p , zul­
m e s e b e p olmaktadır. Eğer yönetime g e ç e n kimse adaletli bir
kimse değilse bile, İmâm Mâlik, ona karşı ayaklanmayı caiz gör­
memektedir. Bu durumda Müslümanlara, sabretmek ve yönetici­
yi doğruya çağırmak düşmektedir."* İmâm Mâlik fiilî olarak si­
yasetten uzak kalmış ne isyancılarla ne d e idarecilerle işbirliği
yapmıştır. Herhangi bir fitneye asla destek vermemiştir."^
Mâlikî alimlerinden Kâdî lyâd ( ö . 5 4 4 / 1 1 4 9 ) bu konuda İmam
Mâlik'ten farklı düşünmektedir. O, "yönedcinin üzennde küfrün
emârelen görülse, şeriatin aslı değiştirilse, veyahutta bid'atle amel
etse, yönetim kurallarından çıksa, böyle bir yöneticiye karşı ayak­
lanmak gerekir. Böyle bir kimse görevden alınır ve yerine âdil bir
imam (yönetici) getirilir" demektedir.'^^ Buna benzer görüşü sa­
vunan kimseler, bid'at ehliyle aynı kategoriye konmuştur.'^'

' I - E b û Z e h r e , Mâlik HayâtuhCı ve Asruhû, s. 1 6 7 .


"« Ş a h m ı n , el-Mudevvenetü'1-Kuhıâ, III. 4 7 - 4 8 ; Mâlik b. E n e s , .-ı.^'.e., II. 3 7 3 ; E b û
Z e h r e , a.g.e., s. 172; Mezhepler ve Tarikatler Ansiklopedisi, s. 1 1 0 .
" 9 Mezhepler ve Tarikatler Ansiklopedisi, s. 1 1 0 .
120 N e v e v î , .-ı.^.e., XII. 2 2 9 .
'2' N e v e v î , a.g.e., XII. 2 2 9 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 105

Her ne kadar Mâlikîler arasında Kâdî lyâd gibi farklı d ü ş ü n e n


k i m s e l e r olsa da Mâlikî M e z h e b i mensupları y ö n e t i c i y e veya y ö ­
n e t i m e karşı muhalefet hususunda, İ m a m Mâlik'in görüşlerini
m e r k e z kabul etmişlerdir. F i t n e l e r d e n uzak k a l m a k , o n l a r a ka­
rışmaktan daha makbul kabul edilmiş, isyan e t m e k y e r i n e d e ıs­
laha çalışmak daha uygun görülmüştür.'-^

3-1-3. Şâfiîlerin Görüşü

Ehl-i S ü n n e t k a n a d ı n d a n olan Şâfiîlerin görüşlerini de şu şekilde


dile g e t i r m e k m ü m k ü n d ü r . İ m a m Şafiî ( ö . 2 0 4 / 8 2 0 ) ' n i n y ö n e t i c i ­
lere itaatle ilgili görüşü ise şöyledir: "Rasûlullâh (s.a.v.), y ö n e t i ­
c i l e r d e n v e seriyye k o m u t a n l a r ı n d a n , Allah'a ve R a s û l ü n e itaat
etmelerini istemiştir. Y ö n e t i c i l e r Allah'a itaat ettiği müddetçe
k e n d i l e r i n e itaat e d i l e c e k , Allah'a âsî olduklarında ise, bu itaat
ortadan kalkacaktır. Y ö n e t i c i y e itaat e t m e k , y ö n e d c i n i n Allah'a
itaatiyle yakından alakalıdır."'^^
Şafiî, itaatle ilgili görüşlerini bu şekilde dile getirdikten sonra,
herhangi bir topluluğun, m e v c u t y ö n e d m e karşı a ç ı k olarak,
muhalefetini ortaya k o y m a s ı n ı tasvip e t m e m e k t e d i r . B u gibi
k i m s e l e r e karşı, Hz. Ali'den ayrılanlara davranıldığı gibi davra­
nılması gerektiğini söylemektedir.'-'* Şafiî b u n a bağlı olarak, is­
yan e d e n l e r k e n d i l e r i n e yapılan çağrıyı reddederlerse, onlara
müşriklere yapılan m u a m e l e yapılır, demektedir. Y a n i onlar öl-
dürülmelidir.'-'
İ m â m Şafiî, Hz. Ali ile Muaviye arasındaki ihtilaf k o n u s u n d a ,
Ali'yi haklı, Muaviye'yi de haksız bulmuştur. Hatta Muaviye'yi
âsî saymıştır. Haricîleri de âsî saymıştır. B u n u n için Şafiî âsîlerle
ilgili hükümlerde, Hz. Ali'nin Haricîlere karşı yapmış olduğu mu­
a m e l e y i e s a s kabul etmiştir.'^* Şafiî, y ö n e t i m e karşı a y a k l a n m a k ­
tan uzak kalmayı v e sabıdı olmayı öğütlemişdr.'^'
İ m â m Şafiî'nin ortaya koyduğu fikirlerden şu g e r ç e k l e r ortaya
çıkmaktadır:

'-- Millik b. E n e s , Risale ilâ Hârûn er-Refîd, s. 1 0 ; E b û Z e h r e , a.g.e., s. 1 7 3 .


Şafiî, el-Umm, IV. 2 0 5 .
Şafiî, a.g.e., IV. 1 3 6 .
Şafiî, a.g.e. IV. 1 3 7 .
Şafiî, a.g.e., IV. 1 3 6 ; Ebû Z e h r e , a.g.e, s. 554.
Nevin, A. Mustafa, a.g.e, s. 2 7 1 .
106 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

Mevcut y ö n e t i m e İcarşı yapılan her türlü başkaldırının bir is­


yan hareketi, yapan kimsenin de âsî olduğudur.
Şafiî'nin âsî diye tanımladığı kimselere karşı tutumu da şu ş e ­
kildedir;
İmam (yönetici) zorba da olsa, Müslüman kimselerden, imamın
itaatinden çıkan kimse âsîdir. B u gibi kimseler, âsîliklerinden, zu­
lümlerinden, haddi aşmalarından ve hakk'a olan düşmanlıkların­
dan dolayı bu şekilde isimlendirilmişlerdir. Haddi aşan âsî kimse-
l e d e savaşmak için, âsîlerin kuvvet sahibi olmalarını ve m e v c u t
imama (yöneticiye) karşı koymalarını öngörmektedir.'^"
Şafiî olduğu bilinen muhaddis İbn H a c e r ( ö . 8 5 2 / 1 4 4 8 ) , itaati
belli şartlarda zorunlu görmektedir. Allah (c.c.)'ın kitabıyla e m ­
rettikçe yöneticilere uyulması gerektiğini vurgulamaktadır.
Ş u ' b e ' d e n g e l e n rivayete göre, "Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in E b û
Zerr'e, "Habeşli de olsa, dinle ve itaat et" şeklindeki hitabı s a d e ­
c e Ebû Zerr içindir. B a ş k a bir rivayette ise, itaat emri umûmîdir.
İtaat etmenin şartı da şu hadisle açık bir şekilde ortaya k o n m u ş ­
tur. "Size Allah'ın kitabıyla hükmettiği m ü d d e t ç e , üzerinize bir
k ö l e de yönetici olsa, dinleyiniz ve itaat ediniz"'^' denmektedir.
Ayrıca İbn Hacer, "Eğer yönetici kötülüğü e m r e d e r s e , d i n l e m e k
v e itaat yoktur" hadisi ç e r ç e v e s i n d e şu d e ğ e r l e n d i r m e y i y a p ­
maktadır. "Allah'a itaat e t m e y e n e itaat e d i l m e y e c e ğ i , y i n e Al­
lah'a isyan e d e r s e de itaat e d i l m e y e c e ğ i açıktır. Eğer y ö n e t i c i
olan k i m s e d e küfür açık bir şekilde görülüyorsa y i n e itaat y o k ­
tur. H e r k e s o n u n küfür içinde olduğuna kanaat getirirse, her
Müslümana bu duruma karşı koyması zorunlu olmaktadır. Kimin
b u n a gücü yetiyorsa, o k i m s e sevap alır, kim de içinde bulun­
muş olduğu duruma razı olur, bir şey yapmazsa, sorumlu ol­
maktadır. B u gibi ş e y l e r e g ü ç yetirmeyen kimselerin d e hicret
etmesi gerekmektedir, "'^o
İbn Hacer'in bu değedendirmeler sonucunda onun körü körü­
ne bir itaatten bahsettiğini s ö y l e m e k mümkün değildir. B u n a rağ­
men, "yöneticide açık bir küfrün" ortaya çıkması, (bize g ö r e ) ç o k
ağır bir şarttır. Müslüman kideye yönetici olan bir kimsenin a ç ı k
bir şekilde küfrünü ortaya koyması p e k m ü m k ü n olmamaktadır.

Kitâhu'l-Cevâhir, s. 2 1 0 ( H e y ' e t tarafından yazılmıştır).


1 » İbn H a c e r , Fethu'l-Bârî, XIII. 1 4 2 .
İbn H a c e r , a.g.e., XIII. 1 5 4 .
Yönecicileıv İtaade İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 107

Hatta b u gibi kimseler, kendilerinin h e r k e s t e n daha iyi Müslü­


m a n olduklarmı da ileri sürebilmektedirler. Bir yöneticiyi değer­
lendirmenin en iyi yolu, y ö n e t i c i d e b u l u n m a s ı g e r e k e n şartlar
g ö z ö n ü n d e tutularak, fiiliyatta nasıl bir davranış sergilediğidir.
S o n u ç itibadyle İ m â m Şafiî'de, Ebû Hanîfe'nin g ö r ü ş ü n e b e n ­
zer bir taraf m e v c u t değildir. Şafiî y ö n e d c i zorba da ol.sa, k e n d i ­
s i n e yapılan h e r türlü başkaldırıyı âsîlik v e haddi a ş m a o l a r a k
değerlendirmektedir. Görüldüğü gibi, Şafiî'de m e v c u t y ö n e t i m i
h e r durumda k o r u m a eğilimi vardır.

5-1.4. Hanbelîlerin Görüşü

A h m e d b. H a n b e l ' i n ( ö . 2 4 1 / 8 5 5 ) siyasî alandaki görüşü, İ m a m


Mâlik'inkine b e n z e m e k t e d i r . O da yönetici zalim de olsa, isyanı
caiz g ö r m e m e k t e d i r . Zulüm dolayısıyla ç ı k a c a k fitnelerde, zalim
yöneticinin y a p a c a ğ ı k ö t ü l ü k l e r d e n daha ç o k zulüm meydana
gelir görüşünü savunmaktadır."'
A h m e d b . H a n b e l , A b b a s î l e r devrinde halife M e ' m u n tarafın­
dan h a p s e atılmasına v e i ş k e n c e g ö r m e s i n e r a ğ m e n , ç a ğ ı n d a k i
y ö n e t i c i l e r e karşı olanlara katılmamıştır. B a ş t a k i n i n hali n e olur­
sa olsun, onlara karşı isyanı azgınlık ve haksız y e r e a y a k l a n m a
saymıştır. B a ş t a k i k i m s e o n u ö l d ü r s e , ü z e r i n e a t e ş a z a b ı d ö k s e
de, A h m e d b. H a n b e l ' e g ö r e isyan aslâ caiz d e ğ i l d i r . " -
K o n u y l a ilgili olarak İ b n H a z m ( ö . 4 5 6 / 1 0 6 4 ) şu değerlendir­
meyi yapmaktadır: Ümmet, iyiliğin emredilmesi, kötülüğün orta­
dan kaldırılmasının nasıl olacağı h u s u s u n d a ihtilafa düşmüştür.
Ehl-i S ü n n e t alimlerinden A h m e d b. H a n b e l , s a h a b e d e n Sa'd b.
Ebî V a k k â s , U s â m e t u ' b n u Zeyd, İ b n Ö m e r v e M u h a m m e d b.
M e s l e m e ve daha birçokları, iyiliğin e m r e d i l m e s i v e k ö t ü l ü k t e n
a l ı k o n u l m a s ı n d a n m a k s a d ı n s a d e c e kalp ile o l d u ğ u n u savun­
maktadır. B e d e n l e v e y a dille de olsa karşı k o y m a n ı n doğru ol­
madığını, b u n a güç yetirilse dahi fiilî olarak ortaya ç ı k m a n ı n
yanlış olduğunu s ö y l e m e k t e d i r l e r . " -
Baştakilerin hali n e olursa olsun, onlara karşı d o ğ r u n u n s ö y ­
l e n m e s i n i v e gerektiği y e r d e r e a k s i y o n gösterilmesini isyan ka-

Ebû Z e h r e , İbn Hanbel Hayâtuhû ve Asruhû, Ârâiıhû ve Fıkhuhû, s. 1 4 5 .


E b û Z e h r e , a.g.e.. s. 1 4 5 .
İbn H a z m , el-FasI fil-Milel vc'I-Ahvâ ven-Nılıal, IV. 171.
108 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

bul etmek m ü m k ü n değildir. İyiliğin emredilmesi \ e kötülükten


alıkonmas) işini, kalple yapılan bir fiil olarak kabul e t m e k zalim
y ö n e t i c i l e r e ve y ö n e t i m l e r e dolaylı destek anlamına g e l m e k t e ­
dir. Bu anlayış, insanın y e ı y ü z ü n d e k i halifelik g ö r e v i n e ters düş­
mektedir. Y ö n e ü l e n k o n u m u n d a olan kimselerin hakikaderi söy­
lemesi ve b u k o n u d a yöneticileri uyarması, onların vazifeleri
arasındadır. Yöneticilerin yapmış olduğu yanlışları, doğru kabul
e t m e k veya sessiz k a l m a k , zulmün artmasına s e b e p olabilir.
B ö y l e bir anlayışın, değişik zamanlarda kitleler ü z e r i n d e olum­
suz tesir yaptığını s ö y l e m e k m ü m k ü n d ü r . Bizim bu anlayışı g e ­
nel kural haline getirip, kabul etmemiz m ü m k ü n değildir.
Hanbelîlere g ö r e , bir kimse imama karşı ayaklanıp, o n a isyan
etse, in.sanları da kılıcıyla baskı altına alıp, k e n d i s i n e b o y u n eğ­
direrek itaati sağlasa, insanlar da o n a tâbi olsa, bu k i m s e imam
( y ö n e t i c i ) olmuştur. O k i m s e y l e s a v a ş m a k ve o n a karşı ayaklan­
m a k haram olmaktadır.'3* Abdulmelik b. Mervân, Abdullah b .
Z u b e y r ' e karşı ayaklanmış ve onu öldürmüştür. M e m l e k e t i n i v e
orada yaşayan kimseleri y ö n e d m i altına almıştır. Halk k e n d i s i n e
gönüllü veya gönülsüz olarak bey'at etmiştir. B ö y l e c e o k i m s e
imam ( y ö n e t i c i ) olmuştur. B u k i m s e y e karşı a y a k l a n m a k haram­
d ı r . ' " Göriildüğü gibi, y ö n e t e n y ö n e d l e n ilişkileri Kur'an v e sün­
netin n a s l a n n a bağh olarak değil, bazı olaylar üzerinden yöneti­
ci lehine gelişmektedir.
İbn T e y m i y y e ( ö . 7 2 8 / 1 3 2 8 ) , Allah v e Rasûlünün, emir sahiple­
rine itaati emrettiğini v e yönetici onların haklarını m e n etse de,
Müslümanlara itaatin vacip olduğunu savunmaktadır. B u görü­
şünü de, her durumda itaatin gerekli olduğunu ortaya k o y a n ri­
vayetlere dayandırmaktadır.'^''
Hanbelîlere göre bir kimsenin Müslümanlara karşı a y a k l a n m a ­
sı ve onları b ö l m e s i , kanlarını akıtması, mallarının e l i n d e n çık­
masına s e b e p olmaktadır. B u görüşüne de, "Onlar bidik olduğu
halde, kim ü m m e t i m e karşı ayaklanırsa, kim olursa olsun, o
kimsenin boynunu kılıçla v u r u n " ' ' ' hadisini delil g ö s t e r m e k t e ­
dirler. Buna bağlı olarak ta, imameti sabit olduğu halele, o kim-

ibn KLKİâme, el-Mıığnî, X. 49.


İbn K u d â m e . a.g.e.. X. 49
İbn T e y m i y e , Mecmuu FetevS, XXXV. 9-10.
'3" Muslini, 3 3 . İmâre, 1 4 , H. No: 1 8 5 2 , [[I. 1 4 7 9 1 ; D â r e k u t n î , Sünen, Hudûd, 6
III. 8 3 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 109

s e y e karşı a y a k l a n a n k i m s e n i n öldürülmesi gerektiği d e vurgu­


lanmaktadır."*
Hanbelîler, Zalim imamla altmış yıl, sultansız bir geceden da­
ha da iyidir fikrini s a v u n m a k t a d ı r l a r . " ' B u görüşler doğrultusun­
da d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n d e , Hanbelilerin siyasî iktidara karşı, k a l p ile
yapılan dışında bir muhalefeti kabul etmediklerini g ö r m e k t e ­
yiz.'''*' Y a p ı l a n her türlü isyan v e başkaldırı h a r e k e t i doğru b u ­
lunmamış, zalim imamla geçirilen yıllar, yöneticisiz bir g e c e d e n
daha m a k b u l sayılmışür. B ü t ü n b u n l a r b i z e H a n b e l î l e r i n körü
k ö r ü n e bir itaat anlayışı içinde olduğunu göstermektedir.
G e n e l olarak Ehl-i S ü n n e d n yöneticilere itaade ilgili görüşleri­
ni, her durumda itaati ö n g ö r e n rivayetlere dayandırdığını söyle­
m e k m ü m k ü n d ü r . Ehl-i S ü n n e t içinde, körü k ö r ü n e itaati kabul
e t m e y e n kimselerin bulunduğu da bir gerçektir. Y ö n e d c i l e r e sı­
nırsız yetki v e r e n v e halkı körü k ö r ü n e itaate çağıran anlayışın,
Kur'an'dan v e sahih s ü n n e t t e n kaynaklandığını k a b u l etmek
yanlıştır. B u anlayışın, m e y d a n a g e l e n olaylara göre, sahih olma­
yan rivayetlenn ihdas edilmesiyle ortaya çıknğı söylenebilir.
"Ehl-i Sünnet" kanadını oluşturan dört m e z h e b i n konuyla ilgili
görüşlerini ö z e t l e dile getirdikten sonra, "Ehl-i S ü n n e t " dışında
kalan bazı m e z h e p l e r i n g ö r ü ş l e r i n e de t e m a s e t m e k t e yarar var­
dır. Ç ü n k ü k a n a a t i m i z e g ö r e , siyasî alanda Kur'an v e Hz. P e y ­
g a m b e r i n uygulamalarına uygun asıl muhalefed yapanlar b u ka­
tegoride bulunmaktadır.

3-1 •5- Şia'nın Görüşü

Şia, İslâm d ü ş ü n c e s i n d e ve tarihinde e n önemli İslâm'ın m u h a l e ­


fet eğilim v e y ö n e l i ş l e r i n d e n biri olarak kabul edilmektedir.
B u n d a n dolayı, İslâm'da muhalefetin fikrî t e m e l l e n d i n n e s i n d e Şiî
d ü ş ü n c e n i n ö n e m i ortaya çıkmaktadır.'^'
el-Kâfi, el-Vâfi ve B â k ı r ' d a n g e l e n rivayete g ö r e , Allah ( c . c . )
ş ö y l e buyurmaktadır: "Halkın bütün amelleri güzel olsa da, zor­
ba bir yöneticiye (imama) boyun eğen kimselere azap edece-

ibn K u d â m e , a.g.e., X. 50.


' 3 ' İbn T e y m i y e , es-Siyâsenış-Şer'iyye, s. 1 9 5 ; b k z . , F a z l u r R a h m a n , Tarih Bo­
yunca İslâmî Metodoloji Sorunu, s. 1 0 2 .
' 1 ° el-Hûlî, Emin, Mâlik b. Enes, II. 3 8 2 .
Nevin, A. Mustafa, a.g.e., s. 2 4 .
110 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

ğim. Halkın işleri zulüm ve kötülük olsa da, âdil imama itaat
edenlerin günahlarını afv edeceğim."^'''^
B u rivayete g ö r e ; zorba bir y ö n e t i c i y e itaati azap g ö r ü l m e y e
s e b e p ve adil imama itaati de afv vesilesi olarak görülmektedir.
Bu rivayetin sıhhati n e olursa olsun Şiî anlayışı yansıtma açısın­
dan ö n e m arz etmektedir.
İmâmiye, imamlara inanmayı, iman esasları içinde kabul et­
miş, buna bağlı olarak da, onlara inanmak ve itaat e t m e k zorun­
ludur'"*' demiştir. Cuma için "Âdil Sultan"ın bulunması şartını da
ileri sürmüşlerdir.''''' Adil bir i m a m a karşı ayaklanan k i m s e y l e
savaşmanın zorunlu olduğu da savunduğu görüşleri arasında­
dır.''*' İslâm mezhepleri tarihine bakıldığı zaman, İmamiye dışın­
da birtakım Şiî fırkaların devrimci y ö n e l i ş e sahip oldukları g ö ­
rülmektedir. Keysâniyye, Zeydiyye v e İsmâiliyye bu fırkaların
başında g e l m e k t e d i r . ' " ' B u n a mukabil, Râfızîler, zalim i m a m a
karşı ayaklanmayı reddetmektedir v e b u n u n caiz olmadığını
söylemektedider.''"
Durum n e olursa olsun, Şia her n e kadar İslâm tarihi olaylarıy­
la ilgili dinamik gelişme açısından "muhalefef'i temsil ediyorsa
da, Şia'nın siyasî düşüncesi v e "masum imam" hakkındaki teori­
si, başında "masum" olarak nitelenen bir yöneticinin bulunduğu
İslâm toplumu içindeki siyasî uygulamada bir prensip olarak
"muhalefef'e meydan bırakmamaktadır.'''**
Şiîler; Allah'a imandan sonra, imama itaati, onun rızasını kazan­
mak olarak kabul etmektedirler.'''' Aynı zamanda yöneticilere ita­
ati farz olarak kabul etmektedirler.''" Allah'a amel bakımından en
yakın olan kimseler arasında, "Ulu'l-Emr"e itaat e d e n k i m s e de
sayılmaktadır.''' B u ifadelerden anlaşılan, Şia'nın yöneticiye bağh-
lığı Allah'a itaade eşdeğerde kabul ettiğidir. B u s e b e p l e , yönetici­
lere karşı nasıl bir tavır ortaya konacağı da gayet açıktır.

ı « MiLsâ Cârullah, el-Veşîatu 17 Nakdi Akâidi'ş-Şia, s . 35.


"S Fığlalı, İmamiye Şiası, s . 2 1 7 .
HıUî. Muhtasar, s. 35.
Hıllî, a.g.e., s 1 1 0 .
ı « B k z . , A. Mu.stafa Nevin, a.g.e, s. 216-217, 2 2 1 .
Eş'arî. Makâlâlu'l-İslâmiyyîn, s. 1 5 .
148 Nevin, A. Mustafa, a.g.e., s. 2 1 4 .
" 9 Kuleynî, Usûlü Kâfî, K i t â b u ' l - H u c c e , I. 263.
Kuleynî, a.g.e., I. 3 2 5 , I. 3 6 3 .
» 1 Kuleynî, a.g.e., I. 266.
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 111

Şia'ya g ö r e ; imamın ( y ö n e t i c i n i n ) Allah ( c . c . ) ' ı n indirdiğiyle


h ü k m e t m e s i v e h a l k m a adaletli m u a m e l e e t m e s i vazifeleri ara­
sında sayılmaktadır. E ğ e r b ö y l e yaparsa, kendisini d i n l e m e k , ita­
at e t m e k v e çağırdığında d a v e t i n e i c a b e t e t m e k gerekir. Hangi
imam olursa olsun, Allah ( c . c . ) ' ı n indirdiğiyle hükmetmezse,
O ' n a itaat yoktur.
B ü t ü n b u n l a r d a n sonra, Şia'daki başkaldırı anlayışı s a d e c e
kendileri dışındaki d ü ş ü n c e l e r içindir d e m e k bizim k a n a a t i m i z e
g ö r e m ü m k ü n görünmektedir. Özellikle İmamiyye'de imamı
e l e ş t i r m e k , iman esaslarıyla alakalı o l d u ğ u için, sert m u h a l e f e t
y a p m a k m ü m k ü n değildir.

3-1-6. Haricîlerin Göriişü

Haricîler, Hz. Ali ( ö . 4 0 / 6 6 1 ) o r d u s u n d a n ç ı k a n v e y a a y r ı l a n " ?


v e Hz. Ali'ye karşı a y a k l a n m a a n l a m ı n d a karşı ç ı k a n k i m s e l e r ­
dir."^ Hâricîlik siyasî h i z i p l e ş m e d e n d o ğ m u ş v e daha sonra dinî
m a h i y e t k a z a n m ı ş bir m e z h e p t i r . " ' O n l a r a g ö r e k i m hangi s o s ­
yal sınıfa v e ırka m e n s u p olursa olsun, halifelerin e n lâyık kim­
s e l e r arasından s e ç i l m e s i n i isteyen cumhuriyetçilerdir. B u n l a r
halifenin, ç o ğ u n l u ğ u n güvenini kaybettiği a n d a n itibaren azl
edilebileceği kanaatindedirlen " *
Haricîler, i m a m a h i ç b i r z a m a n h e r h a n g i bir karizma atf e t m e ­
m i ş l e r d i r . " ' Y ö n e t i c i n i n e m r e t m e yetkisi, e n k ü ç ü k g ü n a h t a n
uzak kalan v e takvasının bilgi v e kabiliyetinin d o ğ r u d a n b ü t ü n
m ü m i n l e r c e tasdik e d i l m e s i n e bağlıdır."* O n l a r aynı z a m a n d a
Müslümanların, yöneticileri s e ç m e v e g ö r e v d e n alma hakkını sa­
vunmaktadırlar. " 5 ' Kendi lidederini s e ç m e h a k k ı m öncelikli ola­
rak Müslüman halka v e r e n , Haricî doktrinel p o z i s y o n u İslâm
ö n c e s i n e ait g e l e n e k s e l Arap otorite m o d u n u n y e n i d e n yükseli-

i m a m Z e y d , Musned, Siyer, s. 3 2 2 .
'S' Şehristânî, el-Milel ve'n-Niiıal, 1. 1 0 6 ; W a t t , W . M o n t g o m e r y , İslâm Düşüncesi­
nin Teşekkül Devri. s. 1 8 .
W a t t , a.g.e., s. 1 9 .
^'^^ Fığlalı, E . Ruhi, Hâriciliğin Doğuşu Fırkalara Ayrılması, A.Ü.İ.F. Dergisi, XXII. 2 4 9 .
'"^ Vloten, G e r i o f V a n , Emevî Devrinde Arap Hâkimiyeti, Şia ve Mesilı Adîdeleri
Üzerine Araştırmalar, ( ç e v . M. Said H a t i b o ğ l u ) , s. 4 5 .
'5- W a t t , a.g.e., s. 4 5 .
H o d g s o n , İslâm'ın Serüveni, 1. 2 0 8 .
İ n a y e t , a.g.e., s. 2 3 .
112 Hadislere Göre Yönedcilere İtaatin Sınırları

şine karşı esaslı direnişlerinin bir örneğidir. İslâm ö n c e s i usûle


g ö r e bir kabile konseyi tüm bir kabile için lidediğin k a d e n n i b e ­
lirlemekteydi. M ü t e a k i b e n reise ( y ö n e t i c i y e ) itaat, n e kadar sı­
nırlı olursa olsun, tüm kabile mensupları üzerine bir yükümlü­
lük olmuştur. İslâm toplumunun bu en önemli unsuru üzerinde
Haricîler, g e l e n e k s e l düzenin y e n i d e n ortaya çıkışına muhalefet
etmişlerdir. İmamların masumiyetini b u n u n yanısıra liderliğe ilâ­
hî hakların verilmesini reddetmişlerdir.'*" Haricîlerin y ö n e t i m
hakkındaki görüşlerinin ümmetin çoğunluğu tarafından kabul
edilmeyişinin asıl s e b e b i , zamanın siyasî kültür ortamının b ö y l e
bir anlayışa müsait olmamasıdır.'*'
Haricîler, Hz. Ali'nin imametini tahkim olayından ö n c e kabul,
tahkimden sonra da reddetmişlerdir. Muaviye'yi, Amr b. As'ı ve
Ebû Mûsâ el-Eş'arî'yi kâfir olarak nitelendirmişlerdir. İmametin
şartı olarak, KureyşIi olmayı mutlak şart olarak görmezler, bu işe
layık olan herkesin imam olabileceği fikrini savunmaktadıriar.
B u n u n için de, zalim imamı asla kabul etmemişlerdir. Zaten onlar
yönetim için imameti ş a n olarak görmemektedider.'*^ Haricîlere
göre, zalim imamları (yöneticileri) herhangi bir şekilde, yönetim­
den uzaklaştırmak gerekmektedir.'*' Sonuçta, zalim bir i m a m a
( y ö n e t i c i y e ) b a ş kaldırmayı vacip olarak görmektedirler.'*^

3-1.7. Zâtıirîlerin Görüşü

İbn Hazm ( Ö . 4 5 6 / 1 0 6 4 ) , kendi çağında hakim olan sünnî İslâm'a


karşı Zahirî muhalefeti temsil etmektedir.'*' İbn Hazm, yönetici
meşru bir şekilde y ö n e t i m e g e ç e r s e k e n d i s i n e itaat e d i l e b i l e c e ­
ğini, b ö y l e bir k i m s e y e de halkın itaat etmesi gerektiğini ileri
sürmektedir. Eğer yönetici haksız ve kurallara uygun o l m a y a n
bir şekilde idareyi e l e geçirmişse, Rasûlullâh (s.a.v.)'in sabrı e m r
etmesinin mümkün olmadığını belirterek, m e s e l e y i "iyilili ve faJc-
va lıususımda yardımlasın, liötülük ve düşmanlık iıususunda

Dabaşî, H a m i d , İslâm da Otorite, s. 2 1 5 .


Akbukıt, A h m e d , Salıabe Devri Siyasî Hâdiselerinin Kelâmî Problemlere Etki­
si, s. 1 0 9 .
Eş'arî, a.g.e., s. 1 1 9 .
'M Eş'arî, a.g.e., s. 1 1 9 ; el-Hûlî, E m i n , Mâlik b. Enes, 11. 3 8 4 .
B a ğ d a d î , el-Fark Beyne'l-Fırak, s. 5 5 .
""^ G o l d z i h e r , Ignaz, Zahirîler, s. 9 9 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 113

yardımlaşmaym..."^^^ ayeti ç e r ç e v e s i n d e e l e alarak rivayetlerde


yer aldığı şekliyle, bir Müslümanın, Müslüman veya zımmî bir
k i m s e n i n malını almasını, haksız olarak sırtına vurmasını düş­
manlık, g ü n a h v e haram olarak nitelendirmektedir.
İ b n H a z m ' a g ö r e "el-Emnı bi'l-Ma'rûf ve'n-Netıyi ani'l-Mün-
ker" h e r M ü s l ü m a n a farzdır. E ğ e r bir kişi eliyle y a p m a y a g ü c ü
yetiyorsa eliyle, eliyle yapmaya g ü c ü yetmiyorsa diliyle, e ğ e r di­
liyle d e y a p m a y a g ü ç yetiremiyorsa, kalbiyle b u ğ z eder. B u n u
da, imanın e n zayıfı olarak k a b u l e t m e k t e d i r . ' ' * E ğ e r bir k i m s e
b u n u yapmazsa, o n u n da imanı yoktur demektedir. O k i m s e öl­
dürülmekten, d ö v ü l m e k t e n v e y a malının g i t m e s i n d e n korkarsa,
bu durumlar kendisi için bir özürdür. B u d u r u m d a s a d e c e kal­
biyle karşı olması m u b a h olmaktadır. Dil v e el ile kötülüğün de­
vam etmesini d e s t e k l e m e k asla doğru değildir. B u görüşlerini de
"sizden iyiliğe çağıran, iyiliği emreden ve miinkerden alıkoyan
bir ümmet olsun"^'^^ ayetine dayandırmaktadır.'™
Zahirîlerin bu görüşleri g ö z ö n ü n d e bulundurulduğunda, körü
k ö r ü n e bir itaatin telkin edilmediği görülmektedir. Aksine "her
Müslaman gücü ö l ç ü s ü n d e , kötülüğü ortadan kaldırmak için ç a ­
lışmalıdır" fikrini kabul etmişlerdir.

3-1.8. Mu'tezilenin Görüşü

Mu'tezile, E m e v î l e r devrinde ortaya ç ı k m ı ş bir m e z h e p t i r . ' ^ '


Mu'tezilenin Emevî ikddârına muhalefeti hicrî ikinci asrın otuzlu
yıllarının başlarına kadar dille tenkit, kınama v e r e d d e t m e d e n
ö t e y e geçmemiştir. İlk zamanlar daha ziyade görüşlerini delil­
lerle ortaya k o y m a yolunu izlemişler.'''' Hişâm b . Abdilmeiik

ıw 5. Mâide, 2.
İbn H a z m , el-FasI ti'l-Milel vel-Ahvâ ven-Nihal. IV. 1 7 3 .
İbn H a z m bu g ö r ü ş ü n ü , "Kim bir k ö t ü l ü k g ö r ü r s e , g ü c ü yettiği t a k d i r d e o n u
eliyle değiştirsin, b u n a g ü c ü y e t m e z , s e diliyle düzeltsin, b u n a d a g ü c ü y e t ­
m e z s e kalbiyle b u ğ z etsin ki, bu d a i m a n m e n zayıf olanıdır" h a d i s i n e d a y a n ­
d ı r m a k t a d ı r ( B k z . , Tirmizî, Sunen, Fiten, 10, H. No: 2 2 6 3 , III. 3 1 7 .
3. Âl-i İmrÛn. 1 0 4 .
'™ İbn H a z m , el-Mulıallâ, A h k â m u ' l - İ m a m e , 1 7 7 2 , IX. 3 6 1 .
Ebû Z e h r e , İmâm Şafiî, s. 116.
17i Nevin, A. Mustafa, a.^.e., s. 2 9 9 .
"i E b û Z e h r e , a.g.e.. s. 1 1 7 .
114 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırları

devrinde l<arşılaştıkları baskı ve serdik, onların silahlı devrim


yolunu tutmalarına s e b e p olmuştur.'''^
Mu'tezile düşüncesinin esasları arasında, muhalefet m e s e l e s i ,
sabır ekolü ile devrim ekolü arasında olan " t e m e k k ü n e " dayan­
m a k t a d ı r . " ' Mu'tezile, devrimci e k o l ü b e n i m s e m e s i n e rağmen,
t e m e k k ü n yolunu tutmuştur. Y a p ı l a c a k devrim v e y a başkaldırı
h a r e k e t i n d e şu gibi şarüarın oluşmasını h e s a b a katmışlardır:
- Kötülükten alıkoymak, alıkonandan daha büyük bir kötülü­
ğün meydana g e l m e s i n e s e b e p olmamalıdır.
- Kötülükten alıkoymanın olumlu bir etki y a p a c a ğ ı , b o ş a git­
m e y e c e ğ i açık olmalıdır.
- "Alıkoyma" işini y a p a n kimselerin, malına veya c a n ı n a bir
zararın g e l m e m e s i n e zann-ı galip ile i n a n m a k g e r e k m e k t e d i r . ' ' *
Mu'tezile bu şardarla b e k l e n e n g a y e n i n g e r ç e k l e ş t i r i l m e s i n i
ü s d e n e n ve bunu sağlayan "Temekkün"ün g e r ç e k l e ş m e s i n i sağ­
lamıştır.'"' B u n u n s o n u c u n d a da, zulme v e kötülüğe karşı körü
körüne bir itaad kabul etmemektedirler."" Aynı zamanda,
imamların (yöneticilerin) günah işlemesini v e halka da g ü n a h iş­
letmesini uygun g ö r m e m e k t e d i r l e r . " ' B u n a bağlı olarak, y ö n e t i ­
cide istenmedik bir durum gördüklerinde, o n u n g ö r e v d e n alın­
ması gerektiğini savunmaktadırlar.'*"
Mu'tezilenin yöneten-yönetilen hakkındaki görüşlerinin hadis­
lere dayandığını s ö y l e m e imkânı yoktur. Mu'tezilenin ilk imam­
larından sayılan Vâsıl b . Atâ, ilk hadis kaynakları olan v e Hz.
P e y g a m b e r ' d e n p e k ç o k hadis rivayet ettikleri bilinen Hz. Aişe,
Ali b. Ebî Tâlib ve İ b n A b b â s gibi s a h a b e n i n ilen gelenlerini fâ-
sıklıkla itham edip v e şehadetlerini bâtıl saymıştır. Hadis rivaye­
tinin, şehâdetin bir çeşidi olduğu g ö z ö n ü n d e bulundurulursa,
Vâsıl'ın C e m e l Vak'asında yer almış b i r ç o k s a h a b e n i n rivayetle­
rini reddetmiş olduğu kolayca anlaşılır.'*'
Onların da, b a ş l a n g ı ç t a siya.sî bir t e ş e k k ü l olduğu v e Şiî v e
Haricî h a r e k e d e n gibi, aynı şartlar altında d o ğ m u ş bulunduğuna

Nevin. A. MiLstafa, a.g.e., s. 2 2 9 .


Nevin. . \ . Mustafa, a.g.e., s. 2 9 4 .
'"" Nevin, A. Mustafa, a.g.e.. s. 295-29Ğ.
Nevin, A. Mustafa, a.g.e., s . 2 9 6 .
'™ E.ş'arî, Makâl.îtu'l-İslâmiyyîn, s. 3 3 9 .
'•'> H a y y â l , Kitâbu'l-İntisâr, s. 7 2 .
ısü N e v e v î , a.g.e., X X I I . 2 2 9 .
Koçyiğit, Talat, Hadis Târihi, s. 1 9 5 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 115

dair açıic belirtiler vardır.'**^ Birtakım fikirlerinin, Hz. Ali'nin hali­


feliği etrafında c e r e y a n e d e n m ü c a d e l e l e r e katılmış o l a n şah.si-
yetler h a k k ı n d a k i k a n a a t l e r i n d e n ortaya çıktığını s ö y l e m e k
m ü m k ü n d ü r . ' " ' Mu'tezile mensupları, serbest düşünceli, nakil­
den ziyade akla ö n e m v e r e n felsefî düşünceyi b e n i m s i y o r l a r ­
dı.'"'' B u s e b e p l e hadisçilerle araları iyi değildi.'"'
Görüldüğü gibi Mu'tezile, uygun zamanı b e k l e m e diye isimlen­
dirilen " T e m e k k ü n " e k o l ü n ü n temsilcisi olup, körü k ö r ü n e bir
itaan kabul e t m e m e k t e d i r .

3.2. Günümüz İslâm Alim ve


Düşünürlerinin Yöneticilere İtaatle İlgili Görüşleri

B u n d a n ö n c e k i b ö l ü m d e , k o n u y l a ilgili olarak, klasik d ö n e m İs­


lâm alimlerinin ve d ü ş ü n c e ekollerinin görüşleri dile getirilmeye
çalışılmıştır. B u b ö l ü m d e de, yöneticiye itaatle ilgili bir kısım gü­
n ü m ü z İslâm alim ve düşünürlerinin görüşlerine temas e d i l e c e k ­
tir..
Fazlur R a h m a n , k o n u y l a alakalı olarak şu görüşü ileri s ü r m e k ­
tedir: "İtaatin tek yanlı olarak vurgulanması b o y u n e ğ m e v e pa­
siflik, e n i n d e s o n u n d a sosyal karışıklık d o ğ u r u p v e kendi g a y e ­
sinin g e r ç e k l e ş m e s i n i engellemektedir. Söz k o n u s u ilkeyi ilk de­
fa ifade e d e n l e r , bu g e r ç e ğ i n farkına varmış veya v a r m a m ı ş ola­
bilirler. Çünkü, o n l a r g e r ç e k bir anarşi tehdidiyle karşı karşıya
bulunuyorlardı. Zira, kayıtsız şartsız bir ş e k i l d e itaati vurgula­
ma, uzun v a d e d e halkın yalnız siya.sî otoriteye değil, t o p y e k ü n
siyasî hayata karşı tam anlamıyla ilgisiz k a l m a s ı n a v e faaliyet­
sizliğine s e b e p olmaktadır." Y i n e Fazlur R a h m a n , itaatin tek
yanlı olarak d e v a m ettirilmesinin, İslâm medeniyetinin ç ö k m e s i ­
n e katkıda bulunduğunu ileri sürmektedir.'"^
Oryantalist B e r n a r d Lewis ise; "...Sizden buyruk sahibi olanla­
ra itaat edin" ayetini ise, otoriteyi elinde tutan h ü k ü m d a r a v e
o n a uyan tebâya mesajlar vardır. H e m h ü k ü m d a r ( y ö n e t i c i ) h e m
de tebâ, kutsal h u k u k u n yüklediği ( K u r ' a n ) belli mecburiyetler-

İslâm Ansiklopedisi, Mu'tezile maddesi. VIII. 7 5 6 .


İslâm Ansiklopedisi, a.g.m.. VIII. 7^7.
18' İslâm Ansiklopedisi, a.gm., VIIl. 7 6 0 .
'"'> İslâm Ansiklopedisi, a.g.m , VIII. 7 5 9
F a z l u r R a h m a n , İslâm, s. 3.34.
116 Hadislere Göre Yönedcilere itaadn Sınırları

le, h e m Allah'a h e m de birbiderine karşı sorumludurlar ve t e b â -


nın birinci görevi itaat etmektir. Müslümanların dinî, hukukî ve
siyasî yazılarında bu konu üzerindeki fikir birliği, karşı çıkılma­
y a c a k kadar açıktır. Meşru otoriteye itaat e t m e görevi, s a d e c e
siyasî çıkar amacına yönelik değildir. B u kutsal h u k u k u n tanım­
ladığı ve yüklediği vahye dayalı dinî bir yükümlülüktür. Dolayı­
sıyla itaatsizlik bir suç olduğu kadar günahtır. Fakat bu ilkelerin
hiç bin, n e hükümdarın ( y ö n e d c i n i n ) otoritesini, n e d e tebânın
itaatini sınırsız kılmaktadır. Her ikisi de bunları yükleyen, tanım­
layan ve d ü z e n l e y e n hukuka bağımlıdır. Müslüman h ü k ü m d a r
genellikle otokrat olabilir; fakat o bir d e s p o t değildir. Makamı
v e bu m a k a m d a k i tasarruf hakkı k a n u n d a b e l i r l e n m i ş v e düzen­
lenmiştir ki, bu kanunlara o ( y ö n e d c i ) , de e n azından aciz k ö l e ­
si kadar uymak z o r u n d a d ı r . " " ' şeklinde izana çalışmaktadır. Le-
wis, bu meseleyi karşılıklı sorumluluk anlayışı içinde e l e almak­
ta, g e r e k y ö n e t e n v e g e r e k s e yönetilen kimselerin birbirlerine
karşı sorumluluklarının olduğunu dile getirmektedir. O n a g ö r e ,
yöneticiye "itaatin sınırı" hiçbir zaman sınırsız değildir. Lewis'in,
Müslüman bir yöneticinin genellikle otokrat o l a b i l e c e ğ i fikrine
katılmak m ü m k ü n değildir. Eğer bu yargıya, İslâm tarihindeki
birtakım uygulamalardan varmışsa, doğru denebilir, fakat
Kur'an'dan ve Hz. P e y g a m b e r (s.a.v.)'in sahih s ü n n e t i n d e n h a ­
reketle yöneticiye otokrat (müstebit) d e m e k m ü m k ü n değildir.
Mevdûdî ise yöneticilere itaatle ilgili olarak, "itaat a n c a k doğru
iş (mârûO içindir" görüşünü dile getirmektedir. O n a g ö r e Allah
(c.c.)'ın emirlerine karşı gelen, işlerinde aşırı olan hükümetin
(yöneticinin), halktan itaat istemeye hakkı yoktur. Esasen bu gibi
hallerde halk da, h ü k ü m e t e dolayısıyla yöneticiye itaat e t m e z .
B a ş k a bir ifadeyle, b ö y l e bir kuralın ortaya konulmasından mak­
sat ise, vatandaşların, a n c a k kanun dairesindeki emirleri dinle­
m e k l e )aikümlü olmasıdır. Aksi takdirde, n e bu emir dinlenir, n e
de bu hususta kendilerine itaat edilir. Kur'an-ı Kerim, Rasûlullâh
(s.a.v.)'a bey'at edileceği sırada, bu bey'aün a n c a k doğru v e ka­
nunî işlerde yapılmasını şart koşmaktadır"'** demektedir.
M u h a m m e d Umârâ ise, mutlak itaatin yöneticiye değil, s a d e c e
Allah'a olabileceği fikrini benimsemektedir.'*' Y i n e o, "imamları,

Lewis, İslâm'ın Siyasal Dili, s 1 4 1 .


18K Mevdûdî. Hilâfet ve Saltanat, s. 7 3 .
U m â r â , .Muhammed. İslâm ve İnsan Hakları, s. 1 2 0 .
Yöneticilere İtaatle İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi 117

yöneticileri v e başkanları m a s u m o l a r a k g ö r m e k dinin sınırlarını


çiğnemektir" d e m e k t e d i r . " "
IVIâlik b . N e b î d e "vatandaşın d i n l e m e v e itaat e t m e k l e y ü k ü m ­
lü o l d u ğ u n u savunmaktadır. F a k a t iktidardaki bir kişide bir ay­
kırılık g ö r d ü ğ ü a n d a n itibaren d i n l e m e k v e itaat e t m e k yoktur"
d e m e k t e d i r . B u n a delil o l a r a k ta, bir b e d e v î n i n Hz. Ö m e r ' d e n
üzerindeki k u m a ş y ü z ü n d e n h e s a p sormasını göstermektedir.
Aziz A h m e d i s e , bir halifeye ( y ö n e r i c i y e ) y a l n ı z c a Kur'an v e
sünnet'in h ü k ü m l e r i n e uyduğu m ü d d e t ç e t o p l u m u n b e y ' a t e d e ­
b i l e c e ğ i n i ileri sürmektedir.'92 Afzalur R a h m a n da, itaati Allah
( c . c . ) ' ı n emirlerine tümüyle uyulmasına bağlamaktadır.'^'
A b d u l k e r i m Z e y d a n ise, "ferdin d e v l e t e v e y a y ö n e t i c i y e itaati
mutlak o l m a y ı p , e m r o l u n a n şeyin iyi veya kötü o l m a s ı n a bağlı­
dır" demektedir.'''^ H â t e m î d e devlet reisliği veya h ü k ü m e t reis­
liği vasıflarına s a h i p o l a n kişi, s o r u m s u z bir zât-ı ş â h â n e değil,
icraî tasarruflarından dolayı s o r u m l u bir görevli o l u p , g ö r e v i n i
y e r i n e getirebildiği ö l ç ü d e v e s ü r e c e saygıya v e itaate l â y ı k t ı r " '
demektedir.
Garaudy, İslâm alimlerini tenkit e d e r e k , y ö n e t i m alanında ya­
zılan e s e r l e r i n k ö l e c e t e k yanlı bir itaati telkin ettiğini s a v u n ­
maktadır. " 6
Ali Abdurrazık, Müslümanların tarihsel olarak; rejimlerine ithaf
ettikleri kutsallık vasıf v e y a y ö n e t i c i y e isyan e t m e n i n dinî pren­
siplere isyan e t m e k l e eşit olduğu y o l u n d a k i inançlara bağlı kal­
dığını dile getirmektedir."^ Abdurrazık b u görüşleriyle tek yanlı
itaati e l e ş t i r m e k t e , yöneticinin k o n u m u n u , kutsal değerierle sağ­
lamlaştırma fikrine karşı çıkmaktadır.
M u h a m m e d A b d u h ( Ö . 1 9 0 5 ) ve Reşit Rız da aynı durumu dile
getirerek şu d e ğ e r l e n d i r m e y i yapmaktadır; "Hilâfetin Râşidûn
d ö n e m i n d e ideal şekli b o z u l a r a k despotların v e hanedanların
bayağı isteklerine hizmet e d e n bir a r a ç haline gelmiştir. Dolayı­
sıyla d e s p o t i z m İslâm tarihinde normal bir h ü k ü m e t şekli halini

I ' * U m â r j , a.g.e., s. 1 2 4 .
Mâlik b . N e b î , /.s7i;ıı Dünyasında Fikir ve Put, s. 1 3 3 .
A h m e d , Aziz. Hindistan ve Pakistan da Modernizm ve İslâm, s. 2 5 0 .
" 3 Afzalur R a h m a n , a.g.e., I. 3 7 8 .
Z e y d a n , A b d u l k e r i m , a.g.e., s. 8 0 .
H â t e m î , Hü.seyin, İslâm Hukukunda Devlet Yapısı, s. 1 1 6 .
G a r a u d y , İslâm ve İn.sanlığın Geleceği, s. 2 4 .
i''^ İ n a y e t , a.g.e., s. 1 2 5 .
118 Hadislere Göre Yönedcilere kaadn Sınnlan

almıştır. B u n u n başlıca s e b e p l e r i n d e n biri de ulemânın emirlere


(yöneticilere) olan bağımlılıklarıdır. B ö y l e olunca, sistemin âdil-
liğini korumakla görevli kimseler, sistemin işlediği ya da n e d e n
olduğu kötülüklerin esas dayanakları haline gelmektedirler. S o ­
nuçta fasit daire tamamlanmaktadır; zulümden kurtuluş u l e m â ­
nın öncülüğü olmaksızın mümkün olmamaktadır. Zira sistem kı­
sa bir süre sonra b ü t ü n potansiyel v e fiilî rakiplerini dalâletle
suçlamaya hazır, gönüllü muhafızların üretmeye m a h k û m d u r . " " "
Harun Şirvânî, İslâmî anlamda y ö n e d c i n i n k o n u m u n u şu ifade­
leriyle dile getirmektedir: "İslâmî manada h ü k ü m d a r ( y ö n e t i c i ) ,
Avrupalı politikacılar ve siyaset bilginleri tarafından geliştirilen
h ü k ü m d a r d a n farklıdır. Zira, İslâm a k î d e s i n e g ö r e hiçbir k i m s e
otokrat (müstebit, mudak h ü k ü m d a r ) değildir. Siyasî iktidarın
bu manada esası vekâlettir. Ş ü p h e y o k ki, bu bir mesuliyet g e ­
rektirmektedir. B u n d a n b a ş k a mudak mülkiyet fikrî ister siyasî,
ister şahsî manasında olsun, İslâm'ın ruhuna tamamıyla y a b a n c ı -
dır.""9 Aslında Şirvânî bu ifadeleriyle yönedcinin k o n u m u n u b e ­
lirlemektedir. Y ö n e t i c i y e , müstebitlik gibi vasıfların verilmesini
de İslâmî bir anlayış olarak da kabul e t m e m e k t e d i r .
Yukarıda zikredilen görüşler göz önünde tutulduğunda, bazı gü­
nümüz İslâm düşünür v e alimlerinin görüşleri yöneticiye mudak
anlamda bir itaatin dinin sahih naslarından kaynaklanmadığı husu­
sunda paralellik arz etmektedir. Diğer bir ifade ile bu düşünürlerin
hepsi de, itaati belli şartlarda zorunlu görmektedirler. Hiç birinde,
tek yanlı körü körüne bir itaat anlayışının olmadığı aşikardır.

'9" İnayet, a.g.e., s. 1 3 8 .


'99 Şiı-vânî. H a r u n , İslâm'da Siyasî Düşünce ve İdare, s. 3 1 0 .
SONUÇ: GENEL DEĞERLENDİRME

u ç a l ı ş m a d a "Hadislere G ö r e Y ö n e t i c i l e r e İtaatin Sınırlan"


B adlı k o n u e l e alınmıştır. Giriş b ö l ü m ü n d e i n c e l e m e y e çalışı­
lan "Ulu'l-Emr" kavramının, ç o k değişik anlamlar ihtiva ettiği v e
s o n u ç t a bu kavramla, g e r e k s e ç i m yoluyla g e l e n v e g e r e k s e
kendisine siyasî otorite tarafından yetki verilen kimselerin ifade
edildiği görülmüştür.
Mesuliyet anlayışı v e b u n a bağlı olarak insanın y e r y ü z ü n d e
halife olmasının kendisine ne gibi sorumluluk yüklediği a y e d e r
ve hadisler ç e r ç e v e s i n d e ele alınmıştır. Sorumluluğun, insan ha­
yatının her alanında olduğu, özellikle de, yönetici k o n u m u n d a
bulunan kimselerin daha fazla sorumlu olduğu h u s u s u n a vurgu
yapılmıştır.
Çalışma açısından temel kavram olan yönetici ve y ö n e t i c i d e
bulunması g e r e k e n özellikler de ana hadarıyla b e l i r l e n m e y e ç a ­
lışılmıştır. Sonuçta kim hangi makamda olursa olsun, yöneticilik
vasıflarını taşımıyorsa, o kimsenin tam anlamıyla yönetici olması
m ü m k ü n değildir. Bir yöneticide; ehliyet sahibi olması, mesuliyet
taşıması, istişareyi h e r hususta işletmesi, adalet sahibi o l m a s ı ,
dürüst olması, rüşvet ve haksız k a z a n ç yollarına karşı m ü c a d e l e
etmesi, iyi insanları iş başına gedrmesi, halkın maslahatına uy­
gun davranış göstermesi gibi özellikler aranmaktadır. B u sarfla­
rın yöneticide olması, hem kendisi h e m de yönetmiş olduğu kit­
lenin refah v e düzeni açısından ö n e m arz etmektedir.
Y ö n e t i c i l e r d e n e gibi vasıfların olması gerektiği ile ilgili husus­
lara temas edildikten sonra, y ö n e t i l e n l e r d e n e gibi özelliklerin
olması gerektiği de vurgulanmaya çalışılmıştır. Zikredilen vasıf­
ları taşıyan bir y ö n e t i c i y e hangi şartlarda itaat e d i l e b i l e c e ğ i hu­
susu i n c e l e n m e y e çalışılmıştır. Kur'an, Hz. P e y g a m b e r i n sahih
sünneti ve Râşid halifelerin uygulamaları yöneticilere körü körü-
120 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

n e bir itaati öngörmemelctedir. T e m e l naslar ve tarihî uygulama­


lar itaati belli şardarla smırlandırmaktadır. Nitekim konuyla ilgili
rivayetler değerlendirilmeye tabî tutularak, körü k ö r ü n e itaadn
telkin edildiğini ve bu anlayışm yaygm hale geldiğini v e mevcut
duruma dinî bir kılıf biçildiğini s ö y l e m e k mümkündür. Emevîler
ve Abbasîler d ö n e m i n d e , çeşidi siyasî olaylar neticesinde, deği­
şik gruplar kendi haklılıklarını ispat e t m e k için y ö n e t i m e ve y ö ­
neticiye yarı ilâhîlik vasfını vermişlerdir. Kısaca yöneticiler, Pey-
g a m b e n n halifesi sayıldığı gibi, yeryüzünde ilâhî bir sığınak, Al­
lah'ın gölgesi sayılır duruma gelmiştir. Yeryüzünde Allah'ın göl­
gesi ve Peygamber'in halifesi olan kişinin velayeti, Allah'ın vela­
yeti ve Peygamber'in velayeti gibi umûmî ve m u d a k kabul edil­
miştir.' Bazı alimler, bu durumu k o r u m a k için, bazı rivayetleri
delil alarak, tek yanlı olarak halkdan körü k ö r ü n e bir itaat iste­
mişler ve herhangi bir muhalefet h a r e k e t i n e ö n c ü l ü k y a p a n ve
katılan kimseleri de âsî olarak kabul etmişler, hatta b ö y l e bir
hareketi fitne olarak telakki etmişlerdir.
Bu s e b e p l e fiilî otoriteye b o y u n e ğ m e öğretilerine ağıdık veril­
miş, bütün bu doktrinler, "herhangi bir kanun, k a n u n s u z l u k t a n
daha iyidir" ilkesine dayanmıştır.- Bunlar, c e m a a d n bütünlüğünü
k o r u m a k ve güvenliğini s a ğ l a m a k için yapılmıştır. Fakat d a h a
sonraları, g e r ç e k bir tarihî gereksinim bir çeşit d o g m a y a d ö n ü ş ­
müştür.' Neticede karşımıza her durumda itaati v a c i p g ö r e riva­
yetler çıkmıştır. B u rivayetler adeta, yönetimleri ve yöneticileri
koruyan bir zırh görüntüsü verir duruma gelmiştir. Y ö n e t i c i l e r ,
halk için y ö n e t i m d e olduklarından, onların ç o k sayıda rivayet
yoluyla korunması, kanaatimize göre, Hz. P e y g a m b e r ' i n bir e m ­
ri değildir. Çünkü o n u n hayatı körü k ö r ü n e ve her durumda y ö ­
neticileri haklı g ö r e n bir anlayışa m ü s a a d e etmemektedir.
Her şeyden ö n c e y ö n e t i m d e bulunan kimselerin görevi, insan­
ların haklarını kısıdamak değildir. Devlet b a ş k a n ı o l m a k veya
herhangi bir idari vazifede b u l u n m a k , insanlara z u l m e t m e hak­
kını vermemektedir. B u s e b e p l e rivayetlerde yer aldığı şekliyle,
sırta vurularak, malın alınarak itaatin d e v a m e d e c e ğ i n i s ö y l e ­
m e k , İslâm'ın temel naslan açısından m ü m k ü n değildir. Rivayet-

' .abdurrazık, Ali, el-İslâmu ve Usûlu'l-Hııkm, s. 1 9 9 - 2 0 0 .


^ F a z l u r R a h m a n , Tarih Boyunca İslâmî Metodoloji Sorunu, s. 9 8 .
3 F a z l u r R a h m a n , a.g.e., s. 1 0 5 .
Somıç: Genel Değerlendirme 121

lerde her duruma sabır gösterilmesi gerektiğinin vurgulanması


v e b u n a mukabil c e n n e t vaad edilmesi dikkat ç e k i c i bir husus­
tur. H e r şeyin ahirete b ı r a k ı l m a s ı , başkaları tarafından insanla­
rın haklarının kısıtlanarak sabır telkin edilmesi, s a d e c e ve sade­
c e insanları sabır adı altında haklarını ihlâl e d e r e k idare e t m e y e
y ö n e l i k bir davranıştır.
Birtakım rivayetlerde, y ö n e t i m d e i s t e n m e y e n k i m s e l e r e karşı
nasıl bir tavır takınılacağı hususu y ö n e t i c i l e n n l e h i n e uygun bir
şekilde yer almaktadır. B u gibi rivayetlerin m e v c u t siyasî yapıya
bağlılığı d e v a m ettirmek için ortaya atılma ihtimali d a h a fazladır.
İslâm tarihinde özellikle dört halifeden sonra c e r e y a n e d e n siya­
sî olaylar, birtakım siyasî katliamlara s e b e p olmuştur. İslâm üm­
metinin bu tüdü hadiselerden ç o k etkilendiğini ve y ö n e t i m e g e ­
ç e n k i m s e l e r e de g e n e l olarak p e k iyi g ö z l e bakmadıklarını söy­
l e m e k mümkündür. B u olumsuz siyasî etkilerin ortadan kaldırıl­
ması vazifesi ise, -siyasî kargaşa ç ı k m a s ı n ı ö n l e m e k için- Hz.
P e y g a m b e r ' e isnat e d i l e n rivayetlere verilmiştir. B ö y l e c e , siyasî
olaylara g ö r e rivayetler k e n d i n i g ö s t e r m e y e b a ş l a m ı ş , i s t e n m e ­
y e n kimselerin varlığı, Hz. P e y g a m b e r tarafından olumlu g ö s t e ­
rilmiştir. B u etkenlerin y ö n e t e n yönetilen ilişkilerini dile getiren
rivayetlerin artmasına s e b e p olduğu düşünülmektedir.
T e k yanlı itaati vurgulamaya çalışan kimselerin, itaatin belli
şartlarda t a h a k k u k ettiğini ortaya k o y a n rivayetleri g ö r m e m e l e r i
dikkat çekicidir. İtaade ilgili rivayetler, farklı anlayışların ortaya
ç ı k m a s ı n a s e b e p olmuştur. G e r e k sünnî İslâm d ü ş ü n c e s i n d e v e
g e r e k s e sünnî e k o l l e r dışında itaatin farklı e l e alındığı da b a ş k a
bir gerçektir. Ö z e l l i k l e sünnî d ü ş ü n c e e k o l l e r i n d e h â k i m o l a n
g e n e l kanaat "tek yanlı körü k ö r ü n e itaate sarılmak"tır. Onların
b u kanaatlerinin, o d ö n e m için dinin naslarından k a y n a k l a n m a ­
dan sosyal şartlar ç e r ç e v e s i n d e geçerli o l d u ğ u n u söylemek
m ü m k ü n olabilir. A n c a k JVtüslümanların b ö y l e bir anlayışı tüm
çağlar için g e n e l kanaat haline getirmelerini s a v u n m a k Kur'an'a
v e Hz. P e y g a m b e r ' i n uygulamalarına ters düşmektedir.
Sünnî İslâm düşüncesinde, itaatin belli şartlarda olduğunu ilen
sürenler olsa da, körü k ö r ü n e tek yanlı itaati s a v u n a n l a r daha
fazladır. B u n u n s e b e b i , sünnîlerin her zaman g e n e l d e , kim olur­
sa olsun Kral ( y ö n e t i m ) ' ı n yanında o l m a l a r ı d ı r . B i l i n ç l i olarak

^ F a z l u r R a h m a n , a.g.e., .s. 9 8 .
122 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sımrlan

Üretilen siyasî uysallık, ahlâkî pasifliğin ortaya çıkmasına s e b e p


olmuştur. Her n e kadar Sünnîler içinde, itaati belli şartlar ç e r ç e ­
v e s i n d e e l e alan kimseler olsa da, g e n e l yapı içerisinde p e k et­
kili olduklarını s ö y l e m e imkanı yoktur.
Siyasî anlamda, Mu'tezilenin ve Haricîlerin ortaya k o y m u ş ol­
duğu anlayış, birtakım e t k e n l e r s e b e b i y l e ü m m e t arasında g e ­
rekli ilgiyi görememiştir. Kanaatimize g ö r e b u g ü n , siyasetle v e ­
ya itaatin sınırlarıyla ilgili dile getirmiş olduğu görüşler, Kur'anî
anlayışa daha uygun görünmektedir. Hatırlanacak olursa, Mu'te­
zile, "temekkün" (uygun zamanı b e k l e m e ) anlayışını b e n i m s e y e ­
rek, zalim bir yöneticiye karşı k o y m a k gerektiğini savunmuştur.
Haricîlerin de yöneticilere karizma atf e t m e m e l e r i n i ve zalim bir
y ö n e t i c i y e karşı başkaldırıyı ö n görmelerini, siyasî alanda daha
sağlıklı bir anlayış olarak görmek m ü m k ü n d ü r .
Günümüz İslâm alim ve düşünürlerinin ç o ğ u , itaatin belli şart­
larda olabileceğini ileri sürmektedider. Geçmişin aksine, körü k ö ­
rüne bir itaati savunmadıkları görülmektedir. B u durum, m e s e l e ­
nin asıl kaynaklar çerçevesinde ele alınmasının bir sonuncudur.
E s a s e n Kur'an, hadisler v e Râşid Halifelerin b u k o n u d a k i öğ­
retileri, tek yanlı bir itaati ö n g ö r m e m e k t e d i r . H e r n e kadar İslâm
tarihinin çeşidi d ö n e m l e r i n d e bu k o n u farklı şekillerde e l e alın­
mışsa da, kişilerin b u n a bağlı olarak y ö n e t i m l e r i n ortaya k o y ­
muş olduğu körü k ö r ü n e itaat anlayışı bizleri İslâmî açıdan bağ­
lamamaktadır. B u anlayış tarihin derinliklerinde o d ö n e m için
gelip geçmiştir. Y ö n e t i c i y e ilâhîlik vasfını v e r m e k ve b u n a g ö r e
hareket etmek, İslâmî anlayışa terstir. İslâmî anlamda bir yöneti­
ciyi b e n z e t m e k gerekirse, o sürüsünü otlatan v e koruyan bir ç o ­
b a n gibidir. Halka karşı görevini yerine getiren bir yönetici, o n ­
lardan itaat isteme h a k k ı n a sahiptir. Ayrıca y ö n e t i m d e bulunan
kimseler halk için orada bulunduğunu sürekli zihninde tutması
gerekmektedir.
Bu çalışma neticesinde, itaatin s a d e c e resmî d ü z e y d e y ö n e t e n -
yönetilen ilişkilerini ilgilendirdiğini s ö y l e m e k m ü m k ü n değildir.
İtaade ilgili s ö y l e n e n şeyler, siyasî ve dinî c e m a a t grupları içeri­
sindeki yöneten-yönetilen ilişkileri için de geçerlidir. Çünkü aynı
olumsuzlukları, siyasî v e dinî c e m a a t gruplarının bazılarında
g ö r m e k mümkündür. Herhangi bir grup içerisindeki itaat anlayı­
şını en güzel şekilde özetleyen olay, komutanları tarafından ate­
şe girmesi emredilen askerlerin komutanın bu isteğine karşı çık-
Sonuç: Genel Değedmdime 123

maları v e Hz. P e y g a m b e r ' i n de k o m u t a n ı n tutumunun yanlış ol­


d u ğ u n u ortaya koymasıdır. B u g ü n c e m a a t l e r i n b ü y ü k bir kıs­
mında, itaadn tek yanlı olarak körü k ö r ü n e o l d u ğ u n u s ö y l e m e k
m ü m k ü n d ü r . Aynı ş e y siyasî partiler için de g e ç e d i d i r . Herhangi
bir grup v e y a teşkilat, İslâmî bir anlayışı temsil etdğini iddia edi­
yorsa, s e r i y y e k o m u t a n ı y l a askerleri arasında g e ç e n olayı g ö z
ö n ü n d e bulundurmaları g e r e k m e k t e d i r . G e r e k c e m a a t liderleri
v e g e r e k s e mensupları, b u ilkeleri g ö z ö n ü n d e bulundurursa,
c e m a a t l e r içindeki y ö n e t e n - y ö n e t i l e n ilişkileri sağlıklı bir yapıya
oturur. Aksi takdirde, buralardan da uyutulan kidelerin ortaya
çıkması k a ç ı n ı l m a z olur.
Ayrıca bu çalışma s o n u c u n d a g ö r e ; körü k ö r ü n e her durumda
itaati telkin e d e n rivayetlerin, daha sonraki d ö n e m l e r d e mevcut
siyasî yapının meşruluğunu veya yöneticilerin m e v c u t k o n u m l a ­
rını d e v a m etdrmek için imal edildiğini s ö y l e m e k m ü m k ü n d ü r .
Çünkü Hz. P e y g a m b e r ' i n hayatı y ö n e t i l e n kesimin haklarını or­
tadan kaldıran bir anlayışa m ü s a a d e e t m e m e k t e d i r .
D i ğ e r m e s e l e l e r d e olduğu gibi, bu m e s e l e d e d e kriter olarak;
Kur'an, Hz. P e y g a m b e r ' i n sahih uygulamalarını ö r n e k a l m a k du­
rumundayız. B u hususta da sağlıklı bir anlayış ortaya k o y m a k
isteniyorsa, h e r türlü tarihî yanlış v e yargılardan uzak, Kur'an v e
Hz. P e y g a m b e r i n sahih sünneti gibi a n a k a y n a k l a r e s a s alına­
rak, kişilerin değil d e İslâm'ın ilkeleri g ö z ö n ü n d e bulundurula­
rak, İslâm tarihinde m e y d a n a g e l e n olaylar s e b e p s o n u ç ilişkisi
ç e r ç e v e s i n d e bir s o r g u l a n m a y a tâbi tutularak, siyasî revizyon
gerekmektedir.
"Hadislere G ö r e y ö n e d c i l e r e itaatin sınırları" isimli b u i n c e l e m e
neticesinde, körü körüne tek yanlı bir itaat anlayışının ne
Kur'an'a v e n e d e Hz. P e y g a m b e r ' i n b u husustaki uygulamaları­
na uygun olmadığı görülmüştür. Y ö n e d c i l e r e sınırsız yetki tanı­
yan ve körü k ö r ü n e itaatin yerleşmesine s e b e p olan rivayetlerin,
daha sonraki d ö n e m l e r d e ortaya atıldığını s ö y l e m e k d e h e r hangi
bir s a k ı n c a yoktur. Hz. P e y g a m b e r ' i n s ö y l e m e s i n e imkan vere­
mediğimiz bu rivayetlere dayanarak, tek yanlı s a d e c e y ö n e t e n l e ­
ri koruyan v e yönetilenlerin haklarını ihlal e d e n bir itaat anlayışı­
nı da İslâmî bir anlayış olarak kabul e t m e k m ü m k ü n değildir.
BİBLİYOGRAFYA

KURAN-I KERİM
ABDUH, Muhammed Tefsînü-Kuv'ani'l-Hükîm, Matbaatu'i-Me-
nâr, Mısır h. 1 3 2 8 .
ABDURRAZIK, Ali; el-İslâmu ve Usûlu'l-Hukm, Dâru M e k t e b e -
li'l-Hayât, Beyrut, t.y.
ABDURRAZZAK; İbn H e m m â m es-San'ânî, e/-Musanna/"(I-XI),
Lübnan, 1 9 7 0 - 1 9 7 2 (Ma'mer ibn Râşid'in el-Câmii adlı
eseri, C.X, s. 3 7 9 v e d e v a m ı ) .
ACLtJNÎ, İsmail b. Muhammed; Keşfu'l-Hafâ, Dâru İhyâi't-Turâ-
si'l-Arabî, Beyrut, h. 1 3 5 1 ( v e Mısır h. 1351 baskısı).
AFZALUR RAHMAN; Encydopaedia ofSeerah (Sîret Ansiklope­
disi) (I-III), İnkılâb Yayınları, İstanbul 1 9 8 8 .
AHMED, Aziz; Hindistan ve Pakistan'da Modernizm ve İslâm
(Tere. A h m e d Küskün), Y ö n e l i ş Yayınları, t.y.
AKBULUT, Ahmet; Sahabe Devri Siyasî Hâdiselerinin Kelâmî
Problemlere Etkileri, B i d e ş i k Yayıncılık, İstanbul 1 9 9 2 .
ALİYYU'L-KÂRÎ, Kitâbu'l-Mevdûâtu'l-Kebîr, Matbaa Amira, İs­
tanbul, h. 1289.
ATAY, Hüseyin; "Allah'm Halifesi İnsan", A.Ü.İ.F.D. 5 8 4 0 / 1 8 ,
A.Ü. Basımevi, Ankara 1 9 7 2 .
ATTAS, Nakib; İslâm and Secularizm (İslâm ve Laisizm), ( T e r e .
Selahaddin Ayaz), Pınar Yayınları, İstanbul 1994.
AYNÎ; Umdetu'l-Kârî, Şerhu Sahihi'1-Buharî, Munîriyye, Mısır,
t.y.
BAĞDADÎ, Abdulkâhır b. Tâhir; el-Fark Beyne'l-Fırak, Matba-
atu'l-Maarif Mısır m. 1 9 1 0 .
BAYRAKLI, Bayraktar; Farabî'de Devlet Felsefesi, Doğuş Yayın­
lan, İstanbul 1 9 8 3 .
B E H İ Y , Muhammed; ed-Din ve'd-Devle, Mektebetu Vehbe,
Kwhire 1 4 0 0 / 1 9 8 0 .
126 Hadislere Göre Yönedcilere İtaadn Sınırları

BELATUNUSÎ, M u h a m m e d b. Muhammed; Tahırîru'l-Malfâl, Dâ-


ru'l-Vefâ, 1409/1989.
BELÂZÛRÎ, Ebu'l-Hasan, Fumu'l-Buldân, Mısır 1 3 5 0 / 1 9 3 2 .
BENNÂ, Ahmed Abdurrahman; el-Fetlıu'ı-Rabbânî(\i tertibi
Musnedi el-İmam-ı A h m e d ibn H a n b e l ) , Dânı'ş-Şihâb,
Kahire, t.y.
BEYHAKÎ; es-Sunemı'l-Kubrİ ( I - X ) , Haydarâbad, h. 1347.
BUHARÎ, Ebû Abdillah M u h a m m e d b. İsmail; el-Câmiıı's-Salıitı
I-VIII, el-Mektebetu'l-İslâmiyye, İ s t a n b u l - 1 9 8 1 .
CANAN, İbrahim; Kutub-i Sitte Mutıtasan Tercüme ve Şerhi ( I -
XVIII), Akçağ Y a y ı n l a n , İstanbul-1988.
CASSÂS, Ebû B e k r b. A h m e d er-Râzî; Alıiiâınu'l-Kur'an, Dâru'l-
Kutubi'l-Arabiyye, Beyrut t.y.
CEMALEDDİN, Abdullah, es-Siyâsetu'ş-Şer'iyye, Matbaatu'l-Ma-
ânf, Mısır, h. 1319-
CEVDET PAŞA, Ahmed; Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ, (I-
II), (Sad. Ali Arslan), Arslan Y a y ı n l a n , İ s t a n b u l l 9 8 1 .
CONCORDANCA; et Indices de la Tradıtıon Musulmane, Çağrı
Yayınlan, İ s t a n b u l - 1 9 8 8 .
DABÂŞÎ, Hamid; İslâm'da Otorite (Tere. Süleyman E. G ü n d ü z ) ,
İnsan Yayınları, İstanbul 1 9 9 5 .
DÂREKUTNÎ, Ali ibn Ö m e r ; es-Sunen (I-IV), el-Medinetu'l-l\iu-
nevvere 1386/1966.
DÂRİMÎ, es-Sunen (I-II), Dâru'l-Kutubi'l-İslâmiyye, Beyrut, t.y.
DAVUDOĞLU, Ahmed, Sahih-i I^uslim Tercümesi ve Şerhi ( I -
X I I ) , S ö n m e z Neşnyat, İstanbul 1 9 7 8 .
DEVÂLİBÎ, Mâruf, İslâm'da Devlet ve İktidar (Jete. M. Said Ha­
tiboğlu), Dergâh Yayınlan, İstanbul-1985.
DEYLE.MÎ, el-Firdevs bi Me'sûri'l-Hitâb, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye,
Beyrut 1 4 0 6 / 1 9 8 6 .
DOĞAN, D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Bidik Yayınlan,
Ankara-1981.
E B Û DÂVÛD, es-Sunen (I-IV) Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî), B e y ­
rut t.y.
E B Û Y Û S U F , Y a k u b b. İbrahim, Kitâbu'l-Haraç, Kâhire-1352,
ve Dâru'l-Mârife, Beyrut t.y.
, Kitabu'l-Âsâr, Matbaatu'l-İstikâme, Mısır-1355.
E B Û ZEHRE, M u h a m m e d ; Mezhepler Tarihi (Tere. Abdulkadir
Ş e n e r ) , Hisar Yayınları, İstanbul t.y.
Bibliyografya 127

, Ebû Hanîfe, Hayâtuhû ve Asruhû ve Ârâuhû ve Fıkhuhû,


M e k t e b e Abdullah V e h b e , Mısır ( 1 3 6 5 / 1 9 4 6 ) .
, İbn Hanbel, Hayâtuhû ve Asruhû ve Ârâuhû ve Fıkhuhû,
Dâru'l-Fikri'l-Arabî, ?
, Mâlik, Hayâtuhû ve Asruhû ve Ârâuhû ve Fıkhuhû, Mek-
tebetu'l-Encelu, Mısır t.y.
, İmam Şafiî (Tere. O s m a n K e s k i o ğ l u ) Ayyıldız Matbaası,
Ankara 1969.
E S P O S I T O , J o h n I; Güçlenen İslâm'ın Yankıları (Tere. Erol Ça-
talbaş), Y ö n e l i ş Yayınları, İstanbul 1 9 8 9 .
EŞ'ARÎ; Ebu'l-Hasan Ali b. İsmail; Makâlâtu'l-İslâmiyyîn, Devlet
Matbaası, İstanbul 1 9 2 8 .
FARÂBÎ; el-Medinetu'l-Fâdıla, Matbaatu'n-Nîl, Mısır, h. 1 3 2 3 .
FAZLUR RAHMAN; tslâm, S e l ç u k Yayınları, ( 3 . B a s k ı ) ; İstanbul
1993.
, Tarih Boyunca İslâmî Metodoloji Sorunu (Tere. Salih Ak­
demir), Ankara Okulu Yayınları, Ankara 1982.
FIĞLALI; E. R u h i ; "Hâricîliğin Doğuşu Fırkalara Ayrılışı",
A.Ü.İ.F.D. C. X X I I , Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara
1978.
, îmamiyye Şiası, Selçuk Yayınları, İstanbul 1 9 8 4 .
GALİB, İbnu'l-Abdi'l-Kâfi; Evveliyyâtu'l-Fârûk, Mektebu'l-Cey-
li'l-Cedîd, San'a ve Muessesetu'l-Kurtubi's-Sekâfiyye,
Beyrut 1 4 1 0 / 1 9 9 0 .
GARAUDY, Roger; İslâm ve İnsanlığın Geleceği, (Tere. Cemal
Aydın), Pınar Yayınları, İstanbul 1 9 9 0 .
, İslâm'ın Vâdettikleri, (Tere, Salih Akdemir), Pınar Yayın­
ları, ( 5 . B a s ı m ) , İstanbul 1 9 9 5 .
, Entegrizm, Pınar Yayınları, İstanbul 1 9 9 2 .
, Yaşayan İslâm, Pınar Yayınları, İstanbul-1995.
GAZÂLÎ, Nasîhatu'l-Mülûk, ( T e r e . O s m a n Ş e k e r c i ) , Sinan Yayı­
nevi, İstanbul 1 9 6 9 .
GAZÂLÎ, M u h a m m e d , Nebevî Sünnet, (Tere. Ali Ö z b e k ) , İslâmî
Araştırmalar, İstanbul 1 9 9 2 .
G İ B B , H.A.R.; İslâmiyet'in İlk Devirlerinde Hükümet Müessese­
sinin Tekâmülü, (Tere. H.G. Yurdaydın), A.Ü.İ.F.D., C. V.,
Ankara-1958.
GOLDZİHER, Ignaz; "Zahirîler'- Sistem ve Tarihleri (Tere. Ci­
had T u n ç ) ; A.Ü.İ.F. Yayınlan, Ankara 1982.
128 Hadis'erc Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

HADDÛRÎ, Mâcid; İslâm'da Adalet Kavramı, (Tere. Selahaddin


Ayaz), Y ö n e l i ş Y a y ı n l a n , İstanbul 1 9 9 1 .
HALLÂF, Abdulvahhâb; es-Syyâsefu'ş-.^er'jyye, Matbaatu's-Sele-
fiyye, Kahire h. 1 3 5 0 .
HAMİDULLAH, Muhammed; İslâm Peygamberi, (Tere. M. Said
Mutlu-Salih T u ğ ) , İrfan Yayınlan, İstanbul 1 3 8 8 / 1 9 6 9 .
, İlk İslâm Devleti, (Tere. İhsan Süreyya Sırma), B e y a n Y a ­
yınları, İstanbul 1992.
HANEFÎ, E b û M u h a m m e d O s m a n b. Abdillah b . el-Hasen el-
Irâkî; eI-Fıraku'l-I\4ufterika Beyne Ehli'z-Zeyğ ve'z-Zanâ-
dıka, ( T h k . Y a ş a r K u d u a y ) , Nur Matbaası, Ankara 196i.
HATEMÎ, Hüseyin; İslâm Hukukunda Devlet Yapısı, H a r e k e t
Yayınlan, İstanbul 1 9 7 0 .
HATİBOĞLU, M. Said; "Hilâfetin KureyşIiliğr, A.Ü.İ.F.D.
5840/23.
, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Vefatından Emevîlerin Sonuna
Kadar-Siyasî, İçtimai Hâdiselerle Hadis Münasebetleri,
( D o ç e n d i k T e z i ) , Ankara-1967.
HAYYÂT, Ebu'l-Huseyn; Kitâbu'l-İntisâr, Beyrut-1957.
HEYSEMÎ, Ali ibn Ebî B e k r ; Keşfu'l-Estâr an Zevâidi'l-Bezzâr,
Muessesetu'r-Risâle, Beyrut 1 4 0 4 / 1 9 8 4 .
HILLÎ, Ebu'l-Kâsım Necmeddin Cafer b . Hasan; el-Muhtasaru'n-
Nâfi, Dâru'l-Kutubi'l-Arabî, Mısır, t.y.
HİNDÎ, Kenzuî-Ummâl fîSunenH-Akvâl ve'l-Ef'âl, Matbaatu'l-
B e l â ğ a , Halep 1 3 9 0 / 1 9 7 1 , ve Müesseseıu'r-Risâle, Beyrut
1405/1985.
H O D G S O N , Marshall G.S.; İslâm'ın Serüveni (l-Ul) ( B i r Dünya
Medeniyetinde Bilinç ve Tarih), İz Yayıncılık, İstan-
bull993.
HÛLÎ, Emin; Mâlik b. Enes, (I-III), Dâru'l-Kutubi'l-Hâdise, Kahi­
re h. 1 3 7 0 .
HUMEYDÎ, Abdullah ibn Zübeyr; el-Musned, Alimu'l-Kutub,
Beyrut t.y.
İBN E B Î Ş E Y B E ; el-Kitâbu'l-Musannaf Dâru's-Selefiyye, Hindis­
tan h. 1 4 0 6 .
İBN HACER; Fethu'l-Bârî, Dâru Kutubi'l-İlmi^^e, Beyrut
(1410/1989).
İBN HALDUN; Mukaddime, Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, Beyrut
1408/1988.
Bibliyografya 129

İBN HANBEL; Musned, Çağrı Yayınları, İstanbul 1 9 8 2 .


İBN HAZM, Ebû M u h a m m e d Ali ibn A h m e d ibn Said; el-Muhal-
lâ, Munûriyye, Mısır, h. 1 3 5 1 .
, el-FasI fi'l-Milel ve'l-Abvâ ve'n-Nihâl, el-Matbaa el-Ede-
biyye h. 1 3 2 0
İBN HİŞÂM, es-Sîretu'n-Nebeviyye, İhyâu't-Turâsi'l-Arabî, B e y ­
rut, t.y.
İBN KESÎR, Ebu'l-Fidâ İsmail; e s - S f / e f ı / n - N e b e v ı y y e , Dâru'l-Ma-
ârif, Beyrut, 1 3 9 5 / 1 9 7 6 .
İBN KESÎR; Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, Dâru'l-Ma'nfe, Beyrut
1403/1988.
İBN KUDÂME, Abdullah b. Ahmed; el-Muğnî eş-Şerhu'I-Kebîr,
Dâru'l-Fikr, Beyrut 1 4 0 4 / 1 9 8 4 .
İBN K U T E Y B E , ed-Dineverî; ei-İmâme ve's-Siyâse, Mahmûd
Tevfiku'l-Kutubi, Mısır 1 3 2 7 / 1 9 0 9 .
, el-Maârif, el-Matbaatu'l-İslâmiyye, Mısır 1 3 5 3 / 1 9 3 4 .
, Te'vîlu Muhtelifi'l-Hadis - Hadis Müdâfaası, ( T e r e . M.
Hayri K ı r b a ş o ğ l u ) , K a y ı h a n Yayınları ( 2 . B a s k ı ) , İstanbul
989.
İBN MÂCE; es-Sunen, Çağrı Yayınları, İstanbul 1 4 0 1 / 1 9 8 1 .
İBN MANZÛR, Lisanu'l-Arab, Dâru Sadr, B e y r u t 1 4 1 0 / 1 9 9 0 .
İBN T E Y M İ Y Y E ; Ahmed; Mecmuu Fetevâ, Mektebu'l-Maârif, Su­
udî t.y.
İBN T E Y M İ Y Y E ; Takıyyuddin; es-Siyâsetu'ş-Şer'iyye, (Tere.
V e c d i Akyüz), D e r g â h Yayınları, İstanbul 1 9 8 5 , v e D â -
ru'l-Kitâbi'l-Arabî, 1 3 7 4 / 1 9 5 5 , Arapça baskısı.
İMÂM Z E Y D , Ali b. Huseyn; Musned, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye,
Beyrut 1 4 0 3 / 1 9 8 3 .
İNAYET, Hamid; Çağdaş islâmî Siyasî Düşünce, ( T e r e . Y u s u f Zi­
ya), Y ö n e l i ş Yayınları, ( 3 . B a s k ı ) , İ s t a n b u l l 9 9 5 .
İSFAHÂNÎ, A h m e d b. Abdillah; Hılyetu'l-Evliyâ, Dâru'l-Kutubi'l-
tlmiyye, Beyrut t.y.
İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ, ( M . E . B . Tarafından İ.Ü.E.F.'de kurulan
bir h e y e t e Leyden T a b ' ı esas alınarak hazıdanmıştır)
M . E . B . B a s ı m e v i , İ s t a n b u l / 1 9 8 7 ve İstanbul 1 9 5 7 baskısı
"Mu'tezile" maddesi.
İSLÂMÎ ARAŞTIRMALAR (Cilt VII, Sayı: 1 1 , 1 9 9 4 ) .
İSMAİL, Y a h y a ; Menhacu's-Sunne fi'l-Alâkati Beyne'l-Hâkimi
ve'l-Mahkûm, Dâru'l-Vefâ, Mısır 1 4 0 6 / 1 9 8 6 .
130 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

İZZETBEGOVİÇ, Ali; Doğu ve Batı Arasmda İslâm, (Tere. Salih


Ş a b a n ) , Nehir Yayınları, İstanbul 1 9 9 3 .
KADI BEYDÂVÎ; Envâru't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl, Dâru'l-Fikr,
• Mekketu'l-Mukerreme 1 4 0 2 / 1 9 8 2 .
KADRİ, H. Kâzım; 20 Asırda İslâmiyet, Pınar Yayınları, İstanbul-
1992.
KIRBAŞOĞLU, M. Hayri; İslâm Düşüncesinde Sünnet, F e c r Y a ­
yınevi, Ankara 1 9 9 3 .
KİTÂBUL-CEVÂHİRİ'N-NAKIYYE; fi Fıkhı's-Sâdeti'ş-Şâfiiyye,
Matbaatu's-Saâde, Mısır 1339 ( H e y e t tarahndan yazılmış­
tır. Yazanların açık adı yazılmamıştır).
K O Ç Y İ Ğ İ T , Talat; J^adıs Tarihi, A.Ü.İ.F.Y. ( 2 . B a s k ı ) , Ankara
1988.
el-KUDÂÎ, Muhamrııed ibn Selâme; Musnedu'ş-Şihâb, Muessese-
tü'r-Risâle, B e y m t 1 4 0 5 / 1 9 8 5 .
KULEYNÎ; Usûlü Kâfî (I-IV), İntişârat İlmiyye İslâmiyye, Şiraz
t.y.
K U T U B , Seyyid; Seyyid Kutub Külliyatı, 4. Kitap, Hikmet Neşri­
yat, İstanbul 1 9 8 7 .
, İslâmda Sosyal Adalet, (Tere. Y a ş a r Tunagür-M. A d n a n
Mansur), Cağaloğlu Yayınevi, İstanbul 1 9 8 2 .
LEWIS, Bernard; İslâm'ın Siyasal Dili, ( T e r e . F a ü h T a ş a r ) , R e y
Yayıncılık, İstanbul 1 9 9 2 .
MÂLİK B . ENES; el-Muvatta (I-II), Çağrı Yayınları, İstanbul 1 9 8 1 .
, er-Risâle, Harun er-Reşîd, B u l a k h. 1 3 3 1 .
MÂLİK BİN NEBÎ, İslâm Dünyasında Fikir ve Put, (Tere. C e m a l
Aydın), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1 9 9 2 .
JVIÂVERDÎ; el-Ahkâmu's-Sultâniyye, Dâru't-Turâsi'l-Arabî, Beyrut
1375/1955.
, Edebu'I-Vezîr, el-Ma'rûfu bi'l-Kavânîni'l-Vezâred ve's-Si-
yâseti'l-Mülûk, Mektebetu'l-Hancî, Mısır 1 3 4 8 / 1 9 2 9 .
MEVDIJDÎ; İslâm'da Hükümet, Hilâl Yayınları, (Urduca'dan
Tere. Ali G e n c e l i ) , Ankara t.y.
, Tefhîmu'l-Kur'an, İnsan Yayınları, İ s t a n b u l - 1 9 9 1 .
, Hilâfet ve Saltanat, (Urduca'dan T e r e . Ali G e n c e l i ) , Hilâl
Yayınları, İstanbul, t.y.
MESCİD-İ CAMİÎ. Muhammed; Ehl-i Sünnet ve Şia'da Siyasî Dü­
şüncenin Temelleri, (Tere. Malik Ester), İnsan Y a y ı n l a n ,
İstanbul 1 9 9 5 .
Bibliyografya 131

MEZHEPLER VE TARİKATLAR Ansiklopedisi, ( B u Ansiklopedi


Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı başkanlığında a k a d e m i s y e n ­
lerden oluşan bir kurul tarafından hazırlanmıştır), İstan­
bul 1 9 8 7 .
MUSA CÂRULLAH; el-Veşîatu il Nalcdi Aicâidi'ş-Şia, Necef
( I r a k ) , h. 1 3 5 5 .
MÜSLİM; el-Câımu'us-Salıilı ( I - I V ) , Dâru İhyâi't-Turâsi"l-Arabî,
Beyrut, 1 3 7 5 / 1 9 5 5 .
NESÂÎ; es-Sunen, el-Matbaatu'l-Mısriyye, Lübnan t.y.
NESEFÎ; Medâriliu't-Tenzîl ve Haicâiliu't-Te'vîl, Dâru'l-Kitâbi'l-
Arabî, Beyrut, t.y.
NEVBAHTÎ, Ebû M u h a m m e d el-Hasan b. Musa; Fıraliu'ş-Şia,
Matbaa-i Haydariyye, N e c e f 1 3 5 5 / 1 9 3 6 .
NEVEVÎ; Şerlıu Salıifıi Müslim (I-XVIII), Dâru İhyâi't-Turâsi'l-
Arabî, Beyrut t.y.
NEVİN, A. Mustafa; İslâm Siyasî Düşüncesinde Muhalefet, İz
Yayıncılık, ( T e r e . V e c d i Akyüz), İ s t a n b u l l 9 9 0 .
NEYSABÛRİ; el-Mustedrek, Ale's-Sahihayn, M e k t e b e t u ' l - M a t b û -
âti'l-İslâmî, Beyrut t.y.
NİZÂMÜ'L-MÜLK; Siyâsetnâme (Tere. Nurettin Bayburtlugil),
D e r g â h Yayınları, İstanbul 1987.
NÛMÂNÎ, Şiblî; Bütün Yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi,
(Tere. Talip Y a ş a r A l p ) , Hikmet Yayınları, İ s t a n b u l l 9 8 6 .
O K İ Ç , T a y y i b ; Tefsir ve Hadis Usûlünün Bazı Mes'eleleri, Nun
Yayınları, İstanbul 1 9 9 5 .
ÖZÇELİK, A. Selçuk; İslâm Hukukuna Göre Devlet ve Fert Mü­
nâsebetleri, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1 9 5 5 .
, İslâm Hukukuna Göre Hükümdarın Hukukî Durumu, İs­
mail Akgün Matbaası, İstanbul 1 9 5 6 .
PERVİZ, Manzur; İslâm ve Batı Denemeler, ( T e r e . Y u s u f Ziya
Cömert-İhsan Durdu), İnsan Yayınları, İstanbul 1 9 9 0 .
SADR, M u h a m m e d Bâgır, Karan Okulu (Tere. M e h m e t Y o l c u ) ,
2. B a s k ı , Fecr Y a y ı n e v i , Ankara 1 9 9 5 .
SAHNÛN; el-Mudewenetul-Kubrâ, Mısır h. 1 3 2 3 .
SAİD İBN MANSUR; Kitâbu's-Sunen, Dâru's-Selefiyye, B o m b a y
1403/1982.
SARI M E H M E T PAŞA, Defterdar, Devlet Adamlarına Öğütler,
Kültür Bakanlığı Yayınları, İzmir 1 9 9 0 .
132 Hadislere Göre Yöneticilere İtaatin Sınırlan

SEHÂVÎ, el-Makâsıdu'l-Hasene, Mektebetu'l-Hancî, Mısır


1375/1956.
SIDDIKÎ, Mazharuddin; İslâm Dünyasında Modernist Düşünce,
Dergâh Yayınları, İstanbul 1 9 9 0 .
SURÛR, T a h a Abdulbâkî, Kur'an Devleti, ( T e r e . H. Hüseyin
Y a l m a z ) , Özgü Yayınları, İstanbul t.y.
SUYÛTÎ, Celâleddin, Târîbu'l-Hulefâ, Dâru'l-Fikr, Katar
1394/1974.
, el-leâlVl'Masnûa fi'l-Ahâdîsi'l-Mevdûa, Mektebetu'l-Hu-
seyniyye, Mısır, t.y.
ŞEFİK, Münir; Çağdaş İslâm Düşüncesi, ( T e r e . Esad Pınarbaşı),
Dünya Yayıncılık, İstanbul 1 9 9 1 .
ŞEHRİSTÂNÎ, M u h a m m e d b . Abdilkerim; el-Milel ve'n-Nihal (I-
III), Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut 1 4 1 0 / 1 9 9 0 .
ŞEKER, Mehmet; İslâm'da Sosyal Dayanışma Müesseseleri, Di­
yanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1 9 8 7 .
ŞEYBÂNÎ, M u h a m m e d b. Hasan; el-Câmiu'l-Kebîr, Matbaatu'l-
İstikâme, Mısır 1 3 5 6 .
ŞİRVÂNÎ, Harun Han; İslâm'da Siyasî Düşünce ve İdare, ( T e r e .
K e m a l Kuşçu, Nur Yayınları, Ankara 1 9 6 5 .
TABERÂNÎ; el-Mu'cemu's-Sağîr, el-Mektebetu's-Selefiyye, Medi­
ne 1388/1968.
, el-Mu'cemu'l-Kebîr (I-VII), el-Matbaatu'z-Zehrai'l-Hâdise,
Musul 1 4 0 5 / 1 9 8 5 .
TABERÎ, Tefsîru't-Taberî, Câmiu'l-Beyân an Te'vîli Âyi'l-Kur'an,
Dâru'l-Maârif, Mısır t.y.
TAFTA2ÂNÎ, Ö m e r b . Abdillah, Şerhu'l-Makâsıd, Âlemu'l-Kutub,
Beyrut 1 4 0 9 / 1 9 8 9 .
TAHÂVÎ, İbn S e l e m e el-Ezdî; Şerhu Maâni'l-Âsâr, Kahire, t.y.
TANTÂVÎ, Ali Naci; Ahbâru Ömer, el-Mektebu'l-İslâmî, Beyrut
(1403/1983).
TAYÂLİSÎ, Ebû Dâvud; Musned, Haydarabad 1 3 2 1 .
TİRMİZÎ; es-Sunen (I-V), (el-Câmiu's-Sahih, M ı s ı r - 1 3 9 8 / 1 9 7 8 ,
(Mısır,. 1 3 8 2 / 1 9 6 2 .
T O Y N B E E , Arnold-IKEDA, Daisaku; Yaşamı Seçin, (Diyalog-
T e r c . Umut Arık), Ankara Üniversitesi B a s ı m e v i , Ankara
1992.
UDEH, Abdulkadir; İslâm ve Siyasî Durumumuz, Pınar Yayınla­
rı, İstanbul 1 9 8 9 .
Bibliyografya 133

UMARA, M u h a m m e d ; İslâm ve İnsan Haklan, (Tere. Asım K a ­


nar), D e n g e Yayınları, İstanbul 1 9 9 2 .
ÜNAL, i. H a k k ı ; İmam Ebû Hanîfe'nin Hadis Anlayışı ve Hanefî
Mezliebinin Hadis Metodu, D . İ . B . Y . , Ankara 1 9 9 4 .
VLOTEN, G e r l o f Van; Emevî Devrinde Arap Hâkimiyeti, Şia ve
Mesîb Akideleri Üzerine Araştırmalar, (Tere. M. Said Ha­
tiboğlu), Ankara 1 9 8 6 .
WATT, W. Montgomery; İslâm Düşüncesinin teşekkül Devri,
( T e r e . E t h e m Ruhi Fığlalı), Ümran Yayınları, Ankara
1981.
YAZIR, Elmalılı M. Hamdi; Hak Dini Kur'an Dili ( I - X ) , Azim D a ­
ğıtım, İstanbul t.y.
ZELLÛM, Abdulkadîm; el-Emvâlu fî Devleti'l-Hilâfe, Dâru'l-İl-
mi'l-Melâyîn, Beyrut 1 4 0 3 / 1 9 8 3 .
ZEYDAN, Abdulkerim, İslâm Hukukunda Fert ve Devlet, (Tere.
Aksoy Ö n c e l ) , Nizam Yayınları, İstanbul t.y.
ZEYLAÎ, İbn Y u s u f el-Hanefî; Nasbu'r-Râye (I-IV), İhyâu't-Turâ-
si'l-Arabî, Beyrut 1 3 9 2 / 1 9 7 3 .

You might also like