You are on page 1of 321

Her Olçüşdnde

Sırlar Saldı Olan


YAŞADIGIMJZ DONYA

Prof. Dr. Ramaran. ()ZEY


Marmaraümversitesi ·
Atatürk Eğitim Fakültesi
Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı
~Öğretim üyesi

İSTANBUL-2000
©Copyright 2000: Bu kitabın bütün telif haklan
EKEV YAYINEVİNE aittir.
Yayınevinin yazılı izni olmaksızın herhangi bir vasıtayla
kısmen de olsa çoğaltılamaz.

sayfa tasanm
.bil~bi@öı

l<apak'Tasanm
İsmail boztaş

Bakanlar Matbôciıcılİk Tic:s·an~· Ltd.$ti.


yeni terminal cad. alsari;cak apt. zemin kat erzurum
tlf.: (0 442) 235 48 35 fax: 235 48 36

Kültür Eğitim. Vakfı Yayınevi


Cumhuriyet Cad. Özel İdare Tic. Sit.No: 21 ERZURUM
Tlf.: (0 442) 218 82 94 - 218 60 00 Fax: 212 38 11
DAGITIM
Ankara Cad. Nakipoğlu İşhanı No: 65/15 Sirkeci-İSTANBUL
Tlf.: (O 212) 511 79 74
ithaf
Bu kitabı, eşim ve çocuklanmzn
sağlık ve mutluluklanna ithqfediyorum.

R.Ö.
*Prof. Dr. Ramazan ÖZEY* 1955 yılında, Aydın ili, Bozdo-
ğan ilçesi, Akseki Köyü'nde doğdu. 1979 yılında, Atatürk Üniversi-
tesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu. 1979-
1981 yılları arasında, Erzurum T.K.İ Müessesesinde, Eğitim Şefi
olarak görev yaptı. ··
Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölü-
mü, Türkiye ve Ülkeler Coğrafyası kürsüsünde açılan sınavları ba-
şararak, 1981 yılında asistanlığa atandı. 1985 yılında doktor oldu.
198 7 yılında Türkiye Coğrafyası Anabilinı Dalına Yrd.Doç.Dr. ola-
rak atandı. 198 7-1 991 yıllan arasında, Türkiye ve Bölgesel Coğraf­
ya Anabilinı Dalı Başkanlıklarını yürüttü.
1991 yılında, Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakül-
tesi, Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü, Coğrafya Eğitimi Anabilim Da-
lı'na Yrd.Doç.Dr. olarak naklen ataması yapıldı. 1993 yılında Do-
çent, 1999 yılında Profesör oldu. Halen Atatürk Eğitim Fakültesi,
Orta Öğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü, Coğrafya Eğitimi Ana-
bilim Dalı'nda, öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Siyasi Coğrafya, Türk Dünyası, Ortadoğu ve İslam ülkeleri
konularında araştırmalarını devanı ettirmekte olan, ÖZEY; bu konu-
lardaki çalışmalarını çeşitli gazete ve dergilerde yayınlamaktadır.
ÖZEY'in bugüne kadar, 1O'u aşkın kitabı, SO'yi aşkın
Türkçe ve İngilizce dillerinde yazılmış bilimsel makalesi, 200'ü aş­
kın aylık dergilerdeki makaleleri ve çeşitli gazetelerin düşünce köşe­
lerinde gündem ile ilgili çok sayıda yazılan yayınlanmıştır.
ÖZEY'in yayınlanmış olan başlıca kitapları arasında; Lise-
ler için ülkeler Coğrafyası (Öz-Eğitder Yay.,1994), Dünya Denkle-
minde Ortadoğu (Öz Eğitim Yay., İkinci Baskı, 1997), 21.Asrın Uf-
kunda Türkiye (Marifet Yay., 1996), İslam Dünyası (Erkam
Yay., 1996), Dünya ve ülkeler Coğrafyası (Öz Eğitim Yay., İkinci
Baskı, 1997), Jeopolitik ve Jeostratejik Açıdan Türkiye (Marifet
Yay., 1998), Türkiye Üniversitelerinde Coğrafya Eğitimi ve Öğretimi
(Öz Eğitim Yay., 1998), İlköğretim Sosyal Bilgiler Ders Kitabı 6 (Al-
tan Deliorman ve Doç.Dr. Recep Efe ile birlikte, Bayrak Yay., 1998),
ilköğretim Sosyal Bilgiler Ders Kitabı 7 (Altan Deliorman ve Doç.Dr.
Recep Efe ile birlikte, Bayrak Yay., 1998), Siyasal ve Sosyal Açıdan
Türkiye (Marifet Yayınları, 1999), Dünya Platformunda Türk Dün-
yası (Aktif Yayınları, Üçüncü Baskı, 1999), Dünya ve Türkiye öl-
çeğinde Siyasi Coğrafya (Aktif Yayınlan, 1999) sayılabilir.
ÖZEY, evli ve dört çocuklu olup, İNGİLİZCE bilmektedir.
ÖNSÖZ

insanoğlu, hatta her canlı, dünyada hemen hemen


şu iki kavram üzerinde hayatını devam ettirir. Zaman ve
mekan... Zaman, insanoğlunun yaşadığı, ama
durduramadığı, hayatının her kesitine denk gelen süredir. Bu
süreyi, insanoğlu öyle veya böyle geçirmektedir. Bir bilgine;
"Hayatta satın almak istediğin şey nedir?" diye sormuşlar. O
da; "Eğer mümkün olsaydı, zamanı satın alırdım." demiş.
Zamanın içinde geçtiği çevreye de mekan adını veriyoruz. Bu
nedenle zaman ve mekan birbirleriyle çok sıkı ilişkileri olan
iki kavramdır.
Bir insan olarak, yaşadığımız çevreye yakından
uzağa doğru baktığımızda, akıl sır erdiremediğimiz pek çok
olaylarla karşılaşırız. Bu olaylar karşısında, bazan derin
düşüncelere dalar ve insan olarak acizliğimizi anlanz.
Bir düşünmek gerek, ucu bucağı henüz tespit
· edilemeyen koskoca bir kainat. İçinde sayısız galaksiler,
yıldızlar, gezegenler ve çeşitli gök cisimleri mevcut.
üzerinde yaşadığımız dünya, Güneş sistemi içinde
bir gezegen. Güneş, Samanyolu galaksisi içinde bulunan
yıldızlardan sadece biri. Samanyolu galaksisi içinde 100
kadar yıldız kümesi var. Her bir yıldız kümesinde,
milyarlarca yıldız bulunuyor. Hesaplamalara göre, galaksimiz
Samanyolu sistemi, en az 100 milyar yıldızdan oluşuyor.
Kainat içinde de Samanyolu'na benzeyen
milyonlarca galaksi olduğu biliniyor. Bizim galaksimiz olan
Samanyolu'na en yakın olan Nebula galaksisi içinde, en az
100 milyar yıldız olduğu tahmin ediliyor. Milyonlarca
galaksinin her birinin 1-00 milyar yıldızı bulunduğu
düşünülürse, kainat içinde yer alan yıldız sistemlerinin
sayısını, rakamlar ifade etmekten aciz kalıyor.
Sayıların zorlandığı bir sistem içinde, dünya bir
zerre kadar küçük. Küçücük bir gezegen üzerinde yaşayan 6
milyarı aşkın insan. Ve o insanlar arasında kaybolacak
kadar küçülen bir insan vücudu. İşte o vücut içinde, bütün
sırları ile saklı bir insan. · '. ..
Eldeki bu eser, bir vücut içinde bütün sırları ile saklı
bir. insanın, yaşadığı çevreye.,uzakta:n yakına doğru bir
bakışıdır.- Bu bakış,. çoğu k~z. uzaklarda .kaybolup gitmiştir.
Ve o insan, sayıların.ve kelimelerin ifade edemediği yerleı:de,
duraksamış ve "Her şeyi bilen ve gç;ren ancak Allah'tır"
diyerek; Yaratan'.ına sığınmıştır. ·
.. Dünyamız üzerinde yaşanan tabiat ve iklim, insan
hayatını doğrudan etkileyen olaylq.rdır. Son yıllarda yapılan
çalışmalar açıkçc;ı ortaya koymuştur ki, insan tiplemeleri ile
doğal hayat ve iklim arasmda sıkı .bir,ilişki vardır. Örneğin
soğuk ve sert iklime sahip, dağlık kesimlerde yaşayan
insanların sert mizaçlı olduğu, buna karşılık. ılıman iklim
bölgelerinde ve ovalarda yaşayanlaı:ır:ı: dahc:ı. yumuşak huylu
olduğu, hava şartlarının insan tabiatınc;ı doğrudan etki
yaptığı .bilinen bir g~rçektir. Hatta medeniyetler ile tabiat ve
iklim arasında sıkı bir bağlantı olduğu .ortaya çıkmıştır.
Bugün teknolojik bakımdan gelişmiş ülkelerin, ıhman
kuşakta yer almış olması, J::ıu görüşü desteklemektedir.:
H.erhangi. bir bölgenin tabiatı,· iklimi, toprağı, bitki
örtüsü ve suları; pek fazla değişken, değildir. Ancak
Yeryüzüni.11). tamamında düşünüldüğünde önemli farklılıklar
arz eder. Bu, farklılık, dünyamızın orta enlemlerinde çok daha
.·belirgindir. Ku.tuplar, genelde buzullarla kaplı.bir manzara ile
aşırı soğuk iklim şartlarının hakim. olduğu bölgelerdir.
Ekvatora1 bölgeler. ise,· aşırı sıcaklıklar ile tropikal yağışların
ortaya çıkardığı .gür jbir orman manzarası hakimdir. An.cak
·orta· kuşak bölgeleı;irıde,; çöllerden steplere, çalılıklardan gür
ormanlara kaçlar değişen manzaralar görmek ,mümkündür.
,orta kuşak bölgelerinde görülen değişken manzaralar; bölge
.üZerinde yaşayan insan topluluk.larına yansımıştır,
Eldeki bu ·eser, ya_şadığı,mız dünyamn ·özelliklerini,
ayrıntılı olarak: açıklamayı amaç .edinmiştir. .tÇonular, bilimsel
gelişmelerin süzgecinden geçirilerek ele q.lıru;nış ve yer yer
yaşanmış· olq.ylarla desteklenmiştir. Ayrıca bilimin ve
teknolojinin henüz açıklayamadığı ·bazı sır dolu olaylar ile
ilgili olarak, Kur'an-ı -Kerim'den ayet mealleri verilmiştir.
Ancak ilahiyatçı olmadığımız lçin ayet meallerini vermekle
yetinilmiş ve yorumlar konunun uzmanlarına bırakılmıştır.
Eserin yayım hayatına sunulmasında tüm emeği
geçenlere teşekkürü bir borç biliriz. Kitabın kainat ve
dünyamızın sırlan hakkında merak eden okuyuculara faydalı
olacağı umulmaktadır.

7 Aralık ı 999 Prof. Dr. Ramazan ÖZEY


Maltepe / İSTANBUL
İÇİNDEKİLER
·öNŞÖZ
İÇİNDEKİLER

BİRİNd BÖLÜM

KAİNAT VE DÜNYAMIZ ............. ·. ......... 1


İBRET LEVHASI; KAİNAT . . . . . . . . . . . . . ......... 1
Güneş Sistemi ve Dünya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1
Güneş Sisteminden Kainata Doğru .......' . . . . . . . . . . 2.
Sayılar Hafızaları Zorluyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3
Kur'an-ı Kerim' den Bir İbret Levhası . . . . . . . . . . . . . . 3
Kainatın Düşündürdükleri... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5
DÜNYAMIZIN ISI VE IŞIK KAYNAG1; GÜNEŞ . . . . . . . . 6
Güneş'teki Ölçüler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6
Güneşin Sıcaklığı Ne Kadar? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7
Güneş Yok Olacak mı? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8
UZAYDAKİ KARA DELİKLER VE BEYAZ CÜCELER . . . 9
Kara Delikler Var mı? ......................... 1O
Nasıl Oluşuyorlar? ........................... 11
Kara Delikler Tehlikeli midir?. . ................. 12
Beyaz Cüceler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12
Kara Delikler ve Beyaz Cücele:rdeki İlahi Sır . . . . . . . . . 13
KUYRUKLU YILDIZLAR ....................... 14
Kuyruklu Yıldız Nedir? ........................ 15
Kuyruklu Yıldızın Kuyruğu Nasıl Oluşur? ........... 15
Ne Kadar Kuyruklu Yıldız Var? .................. 16
Kuyruklu Yıldızlar Kuşağı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 7
KİMLIGI BELİRLENEMEMİŞ UÇAN CİSİMLER UFOLAR 18
Ufolar Nedir? ............................... 19
Ufo Araştırmaları ............................ 19
Türkiye'de Ufolar ............................ 21
Ufolar Hakkındaki Çeşitli Görüşler ................ 22
BURÇLAR ................................. 22
Burçlar Nedir? . . . . .- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2 4
Burçlar Kuşağı Var mıdır? ...................... 25
Burçlar Kuşağı Değişiyor mu? ................... 25
Burç Falı Gerçek mi? .......................... 2 7
DÜNYAMIZI TEHDIT EDEN GÖKTAŞLARI
METEORLAR ............................... 27
Meteorlar Nedir? ............................. 28
Göktaşlannın Oluşumu ........................ 29
Göktaşlannın Hızlan, Türleri ve Etkileri ............ 30
Göktaşlarının Düşündürdükleri .................. 30
DÜNYAMIZI TEPEDEN GÖZETLEYEN YAPAY
UYDULAR ................................. 31
Yapay Uydu Nedir? ........................... 33
Uydu Çeşitleri . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 33
Yapay Uydulann Geleceği ...................... 35

İKINCI BÖLÜM

GEZEGENLER .............................. 3 7
GÜNEŞE EN YAKIN GEZEGEN MERKÜR .......... 37
Merkür Hakkında Bilgiler ...................... 38
Merkür' de Hayat Var mı? ...................... 39
Merkür, Dünyamızdan Görülür mü? .............. 40
Kuran Diliyle Gezegenler ve Merkür .............. 41
DÜNYAMIZA EN YAKIN GEZEGEN VENÜS ......... 41
Venüs'ün Ölçüleri ............................ 42
Venüs'te Hayat Var mı? ....................... 43
Venüs'ün Düşündürdükleri ...................... 44
HAYATIN VARLIGI TARTIŞILAN GEZEGEN MARS .... 46
Mars Hakkında Bilgiler ........................ 46
Mars Hakkındaki ilk Araştırmalar ................ 4 7
Sahi, Mars' da Hayat Var mıydı? ................. 48
Mars'ın Kaç Uydusu Var? ...................... 50
Kuran'ın Açıklamaları ve ilahi Uyanlar ............ 51
HALKALI GEZEGEN SATÜRN ................... 52
Satürn'ün Ölçüleri ............................ 53
Satürn'ün Halkaları ........................... 54
Satürn'ün Uyduları ........................... 55
Satürn'ün Düsündürdükleri ..................... 56
GÜNEŞ SİSTEMININ EN BÜYÜK GEZEGENİ JUPİTER .. 57
Jüpiter'in Ölçüleri ............................ 58
Jüpiter'in Sıcaklığı ............................ 59
Jüpiter'in Uydulan ....................... : ... 60
Jüpiter'in Düşündürdükleri. ..................... 61
DEV GEZEGENLERDEN BİRİ URANÜS ............. 62
Uranüs'ün Boyutlan ve Hareketleri ............... 63 ·
Uranüs'ün Yapısı ve Sıcakliğı ................... '. 64
Uranüs'ün Uyduları .......................... 65
Uranüs'ün Halkalan .......................... 65
Uranüs'ün Düşündürdükleri .................... 67
ÖTELERİN ÖTESİNDE BİR GEZEGEN NEPTÜN ....... 68
Neptün Hakkında ölçüler .......................69.
Neptün Adı Nereden Geliyor? ................... 69
Neptün Hakkında Gözlemler. ................... 70
Neptün'ün Uydulan ................. -.......... 71 ·
Neptün'ün Düşündürdükleri .................... 71
GÜNEŞE EN UZAK GEZEGEN PLÜTON ............ 72
Plüton'un Bulunuşu .......................... 72
Plüton Hakkında Ölçüler ....................... 73
Plüton'un Yapısı .............................. 73
Plüton'un Uydusu ............................ 74
Plüton'un ötesi .............................. 75

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DÜNYAMIZ VE AY .................. : ........ 77


HER ÖLÇÜSÜNDE BİR SIR DÜNYAMIZ ........ ·.... 77
Dünyamız Nedir? Nasıldır? ..................... 79 ·
Dünyamızın Ölçüleri ................ ·.......... 79
Dünyamızın Hareketleri ....................... ,81
Dünyamızın Düşündürdükleri . . . . ............... 82
DÜNYAMIZIN TEKUYDUSU AY ......... : ....... 83
Dünyamızın Uydusu; Ay ............ : ....... '. .. 83
Ay'ın Ölçüleri ............................... 84
Ay'ın Hareketleri ve Sıcaklığı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 84
Kameri Takvim ve Yararları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85
AYIN EN GÜZEL ŞEKLİ HİLAL . . . . . . . . . . . . . . . . . . 86
Hilalin Oluşumu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 87
Ay'ın Safhaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 88
Hilal Hakkında Kur'an'ın Buyruğu. . . . . . . . . . . . . . . 90
İNSAN HAYATININ DÜZENLEYİCİSİ
GECE VE GÜNDÜZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 91
Gece ve Gündüz Nedir? Nasıl Oluşur? . . . . . . . . . . . . . 92
Gece ve Gündüzün Sürelen Değişir mi? . . . . . . . . . . . . 93
Gece ile Gündüzdeki Hikmetler Nelerdir? . . . . . . . . . . . 94

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

DÜNYAMIZIN OLUŞUMU VE GELECEGİ . . . . . . . . . . . 97


KITALAR VE OKYANUSLAR. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97
Kıtalar ve Okyanuslar Hakkındaki Oluşum Teoıisi . . . . 99
Levha Tektoniği Teorisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99
DÜNYAMIZIN DİREGİ DAGLAR VE
DÖŞEGI DENİZLER ........................... 101
Dağların ve Denizlerin Oluşumu ................. 102
Kıtaların Hareket Hızı Ne Kadar? ................. 103
Gelecekte Neler Olabilecek? Kahramanmaraş'a Liman
Yapabilecek miyiz? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 103
DEPREMLER ............................... 104
Depremlerin Oluşumu ......................... 105
Her Yerde Deprem Olur mu? .................... 106
En Şiddetli Depremler Nerelerde Olmuş? ............ 107
Depremler Devam Edecek mi? ................... 111
Depremler Önlenebilir mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 113
ÜLKEMİZDE DEPREMLER ..................... 114
ülkemizdeki Faylar ve Deprem Bölgeleıi ........... 114
ülkemizde, Bugüne Kadar Olan Depremler. ......... 115
Alınacak Tedbirler ............................ 120
DEPREMLERİN ARDINDAN .................... 121
1983 Erzurum-Kars Depremi ................... 121
I 992 Erzincan Depremi ........................ I 22
1995 Dinar Depremi .......................... I 22
I 998 Adana-Ceyhan Depremi. .................. I 23
1999 Kocaeli-Yalova Depremi ................... 124
I 999 Düzce Depremi ......................... I 24
Peki, Bundan Sonra Ne Yapılacak? ............... 125

BEŞİNCİ BÖLÜM

İKLİMLER VE ETKİLEl,i.İ ................ '. . . . . . . . 12 7


HER YÖNÜYLE DEGİSKEN OLAN DÜNYAMIZDA
İKLİMLER DEGİŞİYOR MU? .................... 12 7
iklimler Nasıl Oluşur? ......................... 128
Geçmişten Bugüne iklimler ........ _. ............ 129
Yakın Dönemlerde iklim Değişmeleri ... ,· .......... 129
İklimlerin Yapay 'Olarak Değiştirilmesi .......... : ·. . 130
ÇOGU BUNALTAN, AZI DONDURAN SICAKLIKLAR ... 132
Sıcaklık Nedir? Nasıl Oluşur? ..................... 133
Yeryüzünde Sıcaklıklar Eşit Olarak Dağılmış mı? ..... 134
~ıcaklık Kavramının Düşündürdükleri ............. 134
BASINÇ VE RÜZGARLAR ...................... 135
Hava Basıncı Nedir?........................... 136
Basınç Nasıl Değişir? ........... · ............... 136
Peki, Basınç Değişimi Sonucunda Ne Olur? ......... 1.37
Ad Kavminin Fırtına ile Helak Edilişi .............. J 38
Kur' an Diliyle Rüzgarlar ....•....... , ........... 139
GÖKTEKi YAGMUR YÜKLÜ PAMUK YIGINLARI .
BULUTLAR ........... ~ .................... 141
Bulut Nedir? Bulutlar Nasıl Oluşur? ...... ·.......... 142
Bulut Cinsleri .............................. , 142
. Bulutların Manevi Yönü ....... ~- ............... I 43
Yolda Bir Uğrak .... , ....... , ............. , ... 143
Kur' an Diliyle Bulutlar ........................ 145
, YAGMURUN MÜJDECİSİ ŞİMŞEK ................ 145
Şimşek Nedir? .................... : ....... : .. 146
Şimşek Nasıl Oluşur? ............... ·.. ·........ 14 7
Şimşeğin Zararlan ve Faydalan .................. 148
Kur'an Diliyle Şimşek ......................... 148
BULUTLARDAN YERYÜZÜNE İNEN DEV ENERJİ
YILDIRIM .................................. 149
Yıldırım Nedir? Nasıl Oluşur? .................... 150
Yıldırımın Zararlan ve Faydaları . . . . . . . . . . . . . . . . . 150
Yıldırımdan Nasıl Korunulur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 151
Yıldırımdaki İlahi Sır .......................... 152
YAGMURLARIN DOGUM SANCISI GÖK GÜRÜLTÜSÜ . 154
Gök Gürültüsü Nedir? Nasıl Oluşur? ............... 155
Gök gürültüsü Ne Kadar Sürede Duyulur? .......... 155
Gök gürültüsündeki İlahi Sır .................... 156
BULUTLARDAN YERYÜZÜNE İNEN RAHMET
YAGMUR .................................. 157
Bulutlar Yoğunlaşıyor ......................... 158
Her Buluttan Yağmur Yağar mı? .........•....... 159
Yeryüzünde Yağmur Her Yere Eşit Yağar mı? ........ 160
Yağmurdaki Sır. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 160
BOZKIRDA BAHARIN GÖZYAŞLARI KIRKİKİNDİ
YAGMURLARI .......... ·.................... 162
Kırkikindi Yağmurlan Ne Demektir ve
Nerelerde Görülür? ........................... 164
Kırkikindi Yağmurları Nasıl Oluşur? ............... 165
Kırkikindi Yağmurlarının Faydaları ve Zararları ...... 165
Kur'an Diliyle Yağmur ......................... 166
RENKLERİN GÖKYÜZÜNDEKİ CÜMBÜSÜ
GÖKKUŞAGI. ................... '. . . . . . . . . . . . 166
Gökkuşağı Nedir? ............................ 168
Gökkuşağı Nasıl Oluşur? ....................... 168
Gökkuşağı Ne Zaman ve Nerelerde Görülür? ........ 169
İnsanoğlunun Tarih İçinde Gökkuşağına Bakışı ...... 170
TOPRAGIN TELLİ DUVAKLI ÖRTÜSÜ KAR ......... 171
Kar Nedir? Kar Nasıl Oluşur? .................... 173
En Çok Kar Nerelere Yağar? ..................... 173
Kar Rahmeti Erzurum. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 174
Kar Yağışlarının Zararları .................... ~ . 175
Kar Yağışlannın Faydalan ...................... 175
Karda Saklanan Sır ........................... 176
GÖKTEN İNEN SU TOPLARI DOLU ............... 177
Dolu Nasıl Oluşur? ........................... 1 78
Her Zaman ve Her Yerde Dolu Yağar mı? ........... 178
Dolu Yağışının Zarar ve Yararlan ................. 1 79
Dolu Yağışı Durdurulabilir mi? .................... 1 79
DOGAYA ZİNDELİK VEREN ÇİY (ŞEBNEM) ......... 180
Çiy Nedir ve Nasıl Oluşur? ...................... 181
Çiy Ne Zaman ve Nerelerde Görülür? .............. 182
Çiy Olayındaki Sır ............................ 182
BURNUMUZUN DİREGİNİ SİZLATAN DON OLAYI .... 183
Don Olayı Nedir? ............................ 184
Don Olayı Nerelerde Görülür? ................... 185
Don Olayının Zararlan ........................ 185
Dona Karşı Tedbirler .......................... 186
Sankamış'ta ve Allahuekber Dağlarında Bir Facia;
80 Bin Şehid... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18 7
GÖZ GÖZÜ GÖRMEYEN BİR KAR FIRTINASI TİPİ .... 188
Tipi Nasıl Oluşur? ............................ 189
Tipinin Zararlan ............................. 190
Tipideki ilahi sır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 190
GÜNEYDOGU ASYA'DA GÖRÜLEN BÜYÜK
KASIRGALAR TAYFUNLAR ........... ·......... 191
Tayfun Nedir? Ne Zaman, Nerelerde ve Nasıl Oluşur? .. 192
Tayfunlan Tespit ve Kontrol Etmek Mümkün mü? .... 193
Tayfunlann Faydaları ......................... 194
Kuran Diliyle Tayfunlar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 194
KURTLARIN SEVDİGİ, İNSANLARA KORKU VE
SIKINTI VEREN SİS ........................... 195
Sis Nedir? ....... ·• .......................... 197
Sis, Nasıl Oluşur ve Kaç Çeşit Sis Vardır? ............ 197
Sislerin Yararlan ve Zararlan .................... 198
Zararların Ortadan Kaldırılması Mümkün mü? ....... 199
SAYA SAYA YILLAR BOYU BİTİRİLEMEYEN İKLİMDE
SAYILI GÜNLER ............................. 200
İklimde Sayıh Günler ve özellikleri ............... 202
SayılıGünlerin Düşündürdükleri ................. 204
DÜNYAMIZIN TATLI SU AMBARLARI BUZULLAR ... 205
Buzullar Nasıl Oluşur? ........................ 206
Buzul Çeşitleri ............................... 207
Buzul Devirleri .............................. 209
Buzulların Etkileri ............................ 21 O

ALTINCI BÖLÜM

TOPRAK VE BİTKİ ÖRTÜSÜ ÖZELLİKLERİ VE


ETKİLERİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... 211
CAN DOSTU SADIK BİR YAR TOPRAK ............ 211
Toprak Nedir? Nasıl Oluşur? .................... 212
Toprak Çeşitleri .............................. 213
Toprağın Faydalan ve Zararlan .................. 214
Kur'an Diliyle Toprak ......................... 215
MANEVİ BİR SIGINAK MAGARA ................ 216
Mağaralar Nasıl Oluşmuş? ...................... 21 7
Mağaraların Faydaları ......................... 218
Mağaraların Manevi Yönü ...................... 219
TOPRAGIN DÜŞMANI EROZYON ..............•. 220
Erozyon Nedir? Nasıl Oluşur? ................... 222
Erozyonu Artıran Faktörler ..................... 222
Erozyona Karşı Önlemler ...................... 224
Erozyonun Düşündürdükleri .................... 224
SEMAVİ DİNLERİN KUTSAL MEKANI ÇÖLLER ...... 225
Çöller Nasıl Oluşmuş? ......................... 227
Dünya üzerinde Ne Kadar Çöl Alanı Var? ........... 228
Çöllerde Hayat Nasıl? ......................... 229
Çölleşme Halen Devam Ediyor mu? ............... 229
ORTA ANADOLU İNSANININ HASRETİ BOZKIRLAR .. 230
Bozkır Nedir? Nasıl Oluşur? ..................... 232
Bozkırlar Nerelerde Yer Alır? .................... 233
Bozkırların Faydalan Nelerdir? .................. 234
DOGAL BİR AFET HEYELAN ................... 236
Heyelan nedir? Nasıl Oluşur? ................... 23 7
Heyelanların Sonuçları ........................ 238
Heyelanın Düşündürdükleri. .................... 238
DÜNYAMIZIN AKCİGERLERİ ORMANLAR ......... 240
Orman Nedir? Ormanın Yetişme Şartlan Nelerdir? ..... 241
Dünyamızın üzerinde Ne Kadar Orman Var? ........ 241
Ecza Deposu; Ormanlar. ....................... 243
Ormanlar Yok Olabilir mi? Yok Olursa Sonuç Ne Olur? . 244
ÜLKEMİZE CAN VEREN ORMANLARIMIZ .. : ...... 245
Geçmişte Ülkemiz Ormanlar Bakımından
Zengin miydi? .............................. 246
Ormanlarımızın Bugün Ne Durumda? ............. 248
Ormanlarımızın Geleceği Nasıl Olacak? ............ 249

YEDİNCİ BÖLÜM

SU VE SU KÜLTÜRÜ ......................... 251


AZİZLİGİN VE CANLI HAYATIN SEMBOLÜ SU ....... 251
Su Nedir? Nasıl Oluşur? ....................... 253
Suyun Çeşitleri .............................. 253
Yeryüzündeki Su Miktarı Ne Kadar? .............. 254
Suyun Faydaları ve Zararları .................... 255
Kur'an Diliyle Su ............... ·............. 256
YERALTINDAKI SU AMBARLARI YERALTI SULARI .. 257
Yeraltı Suyu Nedir? Yeraltı Suyu Nasıl Oluşur? ....... 257
Yeraltı Suyu Tipleri ............................ 259
Yeraltı Suyunun Faydaları ve Zararları Nelerdir? ...... 260
Yeraltı Sularının Düşündürdükleri ................ 260
AKARSULAR ................................ 261
Akarsu Ne Demektir? ......................... 263
Akarsu Tipleri ........................... , ... 263
Dünyanın Başlıca Akarsuları .................... 264
Akarsuların Faydaları ve Zararları ................ 265
Kur'an Diliyle Akarsular .......... '............. 266
YERDEN FIŞKIRAN HAYAT GÖZELERi SU
KAYNAKLARI .............................. 266
Su Kaynakları Nedir? Nasıl Oluşur? ............... 268
Kaç Çeşit Su Kaynağı Vardır? ................... 268
-Su Kaynaklarının Faydaları ve Zararları ............ 269
DOGAL SICAK SU KAYNAKLARI KAPLICALAR ...... 2 70
Kaplıca Nedir? Nasıl Oluşur? .................... 271
Ülkemizdeki Kaplıcalar ........................ 2 72
Kaplıcaların Düşündürdükleri ................... 2 73
DOGAL ŞIFA KAYNAGI İÇMELER ................ 273
İçmeler Nedir? Nasıl Oluşur? .................... 274
İçmeler Nerelerde Bulunur? ..................... 2 74
İçmeleıin Faydaları ........................... 2 75
YERALTI SULARININ DÜNYAYA AÇILAN PENCERESİ
KUYULAR ................................. 2 76
Nasreddin Hoca'dan Bir Fıkra ................... 277
Kuyular Nedir? Kaç Çeşit Kuyu Vardır? ............ 2 79
Hz. Yusuf (a.s.) 'un Kardeşleri tarafından
Kuyuya Atılması. ............................ 280
SU MEDENİYETİNİN SEMBOLÜ ÇEŞMELER ........ 282
Çeşmeleıin İlk Ortaya Çıkışı. .................... 283
İslam Dünyasındaki Çeşmeler ................... 285
Osmanlı Çeşmeleıi ........................... 285
Çeşmeleıin Faydalan ve Zararları ................. 286
Günümüz Çeşmeleri .......................... 28 7
DOGAL ŞADIRVANLAR ŞELLALER ............... 288
Şelaleler Nasıl Oluşmuş? ....................... 289
Dünyada Ne Kadar Şellale Var? .................. 290
Şelaleler Ne İşe Yarar? ......................... 291
SULARIN KUTSALLAŞTIGI MEKANLAR
ŞADIRVANLAR .............................. 292
Şadırvanların ilk Ortaya Çıkışları ................. 293
Osmanlı Şadırvanlan .......................... 294
Şadırvanlann Faydaları ........................ 295
Bugünkü Şadırvanlar ... ·...................... 295
YARARLANILAN KAYNAKLAR .................. 297
KAiNAT VE OÜNYAMIZ
................................................................................

BİRİNCİ BÖLÜM

KAİNAT VE DÜNYAMIZ

İbret Levhası; KAİNAT

Bu yazıyı okumadan önce, başınızı gökyüzüne


çevirin. Bir kaç dakika görebildiğiniz kadar gökyüzünü
gözleyin, inceleyin ve düşünün. Bu uçsuz bucaksız
boşluk ne kadardır? Biz neresindeyiz? diye kendinize
sorun. Göreceksiniz bir an zihni çabanız duraksaya-
caktır. Dilerseniz eldeki mevcut araştırmalara göre;
Kainat ve dünya hakkında bira::-: bilgi sunalım.

Güneş Sistemi ve Dünya

İçinde yaşadığımız dünyamız, güneş


sistemi içinde
bir gezegendir. Güneş, ısı ve ışık veren bir yıldızdır.
Gezegenler ise, ısı ve ışık saçmazlar. Ancak güneşten
aldıkları ısı ve ışığı yansıtırlar. Biz de onların bir kısmını
gökyüzünde, bir yıldız gibi görürüz.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 2

Güneşin çevresinde, bugüne kadar bilinen 9 gezegen,


3 7 uydu (ay bir uydudur), 30 bin kadar asteorid (küçük
gezegen), binlerce kuyruklu yıldız ve sayılamayacak
kadar çok meteor (göktaşı) bulunmaktadır. Güneşten
uzaklıklarına göre; en yakın gezegen Merkür'dür. Daha
sonra Venüs gelir. Venüs, halk arasında akşam ve sabah
yıldızı, çoban yıldızı veya Zühre yıldızı olarak da bilinir.
Bundan sonra, dünyamız yer alır. Daha sonra sırasıyla,
Mars (Sakıt ya da Merih), Asteorid kuşağı, Jüpiter
(Erendiz ya da Müşteri), Satürn (Sekendiz ya da Zühal),
Uranüs, Neptün ve Plüton gezegenleri vardır. En uzak
gezegen olarak bilinen Plüton'un güneşe olan uzaklığı,
yaklaşık 5,9 milyar km. kadardır. Bütün bu sisteme,
güneş sistemi adını veriyoruz. Dünyamızdan ortalama
saatte 1000 km. hızla giden bir ·araçla, ancak 6800
yılda, güneş sisteminin dışına çıkmak mümkündür. Bu
süre, azımsanacak bir süre (bir insan ömrü 70-80 yıl)
değildir.

Güneş Sisteminden Kfilnata Doğru ...

Güneş, hem kendi etrafında, hem de sistemi ile


birlikte, galaksimiz olan Samanyolu'nun çekirdeği
etrafında dönmektedir. Samanyolu galaksisi içinde 100
kadar yıldız kümesi vardır. Her bir yıldız kümesinde,
milyarlarca yıldız bulunmaktadır. Hesaplamalara göre,
galaksimiz Samanyolu sistemi, en az 100 milyar yıldız­
dan oluşmaktadır.
Kfünat içinde de Samanyolu'na benzeyen milyon-
larca galaksi olduğu bilinmektedır. Bizim galaksimiz
3

olan Samanyolu'na en yakın olan Nebula galaksisi, en


az 100 milyar yıldızdan oluşur. Milyonlarca galaksinin
her birinin 100 milyar yıldızı bulunduğu düşünülürse,
kainat içinde yer alan yıldız sistemlerinin sayısına
rakamlar yetmez.

Sayılar Hafızaları Zorluyor...

Hesapları ayrıntıya indirdikçe, hafızalarımıza sığma­


yacak kadar, ince ve düşündürücü rakamlar ortaya
çıkmaktadır. Biz diğer milyonlarca galaksiyi bir tarafa
bırakıp, sadece kendi galaksimiz olan Samanyolu için
düşünsek bile şaşkınlık içinde kalınz.
Kainatta her 100 yıldızdan biri, güneş gibi tek
yıldızdır ve onların da gezegenleri olabilir. Galaksimiz-
deki 100 milyar yıldızdan her binde bir veya milyonda
bir yıldızın dünyamıza benzeyen bir gezegeni olduğu
düşünülmektedir. Tahminlere g~re, yalnız bizim galak-
simiz içinde bir milyon ile 1O milyar arasında dünya-
mıza benzeyen gezegen bulunabilir ve bunlardan
bazılarında "canlı" da olabilir.

Kur'an-ı Keıim'den Bir ibret Levhası

"İbrahim, babası Azer'e, "Put/an tann olarak mı


benimsiyorsun? Doğrusu ben seni ve milletini açık bir
sapıklık içinde görüyorum" demişti.
Yakınen bilenlerden olması için İbrahim 'e göklen'n
ve yen'n hükümranlığını şöylece göstenyorduk:
4

Gece basınca bir yıldız gördü, "İşte bu benim


Rabbim" dedi,- yıldız batınca "Batan/an sevmem" dedi.
Ay'ı doğarken görünce, "İşte bu benim Rabbim"
dedi, batınca, "Rabbim beni doğruya en'ştirmeseydi
and olsun ki sapıklardan olurdum" dedi.
Güneşi doğarken görünce, "İşte bu benim rabbim,
bu daha büyük" dedı;. batınca, "Ey milletim! Doğrusu
ben ortak koştuklannızdan uzağım" dedı:
"Doğrusu ben yüzümü, gök/en· ve yeri yaratana,
doğruya yönelerek çevirdim, ben puta tapanlardan
değz'lim."
Milleti onunla tartışmaya girişti. "Beni doğru yola
en'ştirmişken, Allah hakkında benimle mi tartışıyorsu­
nuz? O'na ortak koştuklarınızdan korkmuyorum,
meğer ki Rabbim her şeyi dilemiş ola. Rabbim ilimce
her şeyi kuşatmıştır; hala öğüt kabul etmez misiniz?"
dedi.
"Allah'a koştuğunuz ortaklardan nasıl korkanm?
Oysa siz, Allah 'ın hakkında size bir delil indirmediği
bir şeyi O'na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz. iki
tarqftan hangisine güvenmek daha gereklidir, bir
bilseniz."
işte güven, onlara, inanıp imanlanna haksızlık
kanştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.
Bu ibrahim'e, milletine karşı verdiğimiz hüccetimiz-
dir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Doğrusu Rab-
bin Hakim'dir, Bilen'dir." (En'am Suresi, Ayetler 74-
83)
KAINATY~PQ.N..YJ.:\.lyl.I?'...... ...... . . _ ................................................................................. 5

Kainatın Düşündürdükleri ...

Kainat içinde yer alan bu gök cisimlerinin, yine


rakamların aciz kaldığı bir hızda birbirleriyle hiç
çarpışmadan milyarlarca yıldır devamlı hareket halinde
olduklarını da düşünün. Bu muazzam yapı nasıl
meydana geldi? Niçin meydana geldi? Nereye gidiyor?
işte size insanlığın temel soruları ... Bu sorular üzerinde
düşünün. Ama önce Kur'an-ı Kerim'den şu ayet
meallerini bir okuyun.
Cenab-ı Allah (c.c) Yüce Kitabında buyuruyor ki;
"Üstündeki Gök 'e bakmazlar mı, onu nasıl kurduk
ve bezedı'k, {yapısında) bir yanğz yzrtığz da yok. " (Kef
-6).
"(Allah) göklerde ne varsa, yerde ne varsa hepsini
sizin için emn' altına almıştır, hepsi de O'ndan sadır
olur. $üphe yok ki bunda düşünen kimselere deliller
vardır. " (Casiye-13).
"Güneş ve Ay hesapla (itaat) ederler." (Rahman-5).
"O (Allah) ki geceyı~ gündüzü, güneş ve ayı
yaratmıştır. (Güneş ve aydan) her bin' bir yörünge
üzerinde, kendi öz hareketleriyle yer değiştirir. "
(Enb(ya-33).
"Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih
eder,· O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur,·
Jakat siz onlann tesbihlen'ni anlamazsınız. Doğrusu O
Halim olandır, bağışlayandır." (lsra-44).
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
............................................................
6

Dünyamızın Isı ve Işık Kaynağı; GÜNEŞ

Kışgünlerinde, güneye bakan duvar köşelerinde,


çoğumuz ve belki de hepimiz güneşlenmeyi çok severiz.
Ben böyle günlerde, iliklerime kadar ısıtan güneşin
sıcaklığını hissederken, anne kucağındaki bir yavrunun
mutluluğunu yaşarım. Bilmem belki sizler de, aynı
mutluluğu çoğu kez yaşamışsınızdır. Yine hepimiz
sabah doğuşunu, akşam üzeri de batışını, büyük bir
merak ve heyecanla seyretmişizdir güneşin... Hayal
alemine dalarak onunla birlikte gökyüzünde seyahat
etmeyi bile düşlemişizdir zaman zaman.
Güneş hakkında neler biliyoruz? Dünyamızın ısı ve
ışık kaynağı olan gökcismi acaba bir gün yok olacak
mı? Bize hayat zemini hazırlayan bu cismin kendi
sıcaklığı ne kadardır? Gibi sorular, çoğumuzun zihinle-
rini kurcalamıştır, değil mi? Başlı başına bir ibret levhası
olan kainatın içinde güneş gibi daha nice sırlar saklıdır,
bilinmez. Ancak biz bu yazımızda dilimizin döndüğü,
kalemimizin yazdığı nispetle, bir nebze olsun güneşten
bahsedeceğiz.

Güneş'teki Ölçüler

ilahi kitabımız Kur'an-ı Kerim'de; "Güneş de (bir


alamettir) kendi mihven· etrqfznda muayyen bir vakit
için hareket ediyor. Bu, aziz ve alim olan Allah 'zn
takdiridir. " (Yasin-38) diye ifade edilen Güneş; içinde
yaşadığımız dünyamızın
tek ısı ve ışık kaynağıdır. Çapı,
1.392.000 km. kadar olup, 1.99xl 0 30 kg. ağırlığında
7

dev bir gaz kütlesidir. Bu dev kütlenin büyüklüğü,


dünyamızın 330.000 katıdır. Güneşin ana cismi parlak
değildir. Görünebilen yüzeyine "photosphere" denir.
Burası ısı ve ışığın ana kaynağıdır. Bunun üzerinde,
yaklaşık 1 O.000 km. kalınlığında devamlı hareket
halinde olan şeffaf bir tabaka vardır. "Chromosphere"
denilen bu tabakanın üzerinde, kalınlığı güneşin
çapından daha fazla olan ve şeffaf gazların bulunduğu
diğer bir tabaka daha bulunur ki, buna "Corona" denir.
Chromosphere ve Corona tabakaları çıplak gözle
görülmezler. Ancak güneş tutulmalarında bir hale
şeklinde gözükürler.
Güneş hem kendi ekseni etrafında (saniyede 19, 4
km.) ve hem de Samanyolu galaksisi içindeki yörüngesi
üzerinde (saniyede 250 km. hı~la) dönmektedir. Kendi
etrafındaki bir turunu 24, 7 günde, galaksi içindeki bir
turunu ise 220 milyon yılda tamamlayabilmektedir.
Dönme ekseni ile dünyamızın yörünge düzlemi arasın­
daki 83 derecelik bir açı bulunmaktadır.

Güneşin sıcaklığı Ne Kadar?

Güneşin sıcaklığını hayal etmek bile imkansız. İşte


bazı değerler. Güneşin yüzey sıcaklığı 6.000 °c,
Chromosphere'de 10.000 °C, Corona'da 1 veya 2
milyon dereceye ulaşıyor. Merkezinde ise tahmin edilen
sıcaklık 15 milyon dereceye varıyor.
Şu garip dünyamızda, yaz aylarındaki çekilmez
derecede bunaltıcı hava şartlarında ölçülen 40 derece ile
bu değerleri varın siz kıyaslayın. 149,6 milyon km.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
...............................................................
8

uzaklıktan dünyayı 40 derece ısıtan dev sobanın


hararetini bir düşünün.

Güneş Yok Olacak mı?

Güneşin yaklaşık % 75'inin hidrojen, % 23'ünün


helyum, % 2'sinin ise diğer kimyasal elementlerden
oluştuğu bilinmektedir. Hidrojenin helyuma dönüşmesi
sırasında büyük bir enerji açığa çıkar. Füzyon adı
verilen bu olayda, bir saniyede 600 milyon ton
hidrojenin helyuma dönüşmesi söz konusudur. Bu da
yaklaşık 4,5 milyon tonluk bir kütleyi oluşturmaktadır.
Başka bir ifadeyle de, güneş kütlesi bir saniyede 4,5
milyon ton kadar küçülmekte ya da hafiflemektedir. Bu
küçülme, bir günde ise; 226,8 trilyon tonu bulmaktadır.
Zihinlerimizi zorlayan bu kadar fazla orandaki küçülme,
güneş kütlesinin dev büyüklükte olmasından dolayı çok
yavaş olmaktadır. Dolaysıyla, tamamen yok olması,
belki de 4 veya 5 milyar yılı bulacaktır. Ama bir gün
mutlaka ve mutlaka yok olacaktır. İşte o zaman neler
olacağını, gelin Kur'an-ı Kerim'den dinleyelim. Her şeyi
ol deyince olduran, öl deyince öldüren Yüce Allah (c.c),
Et-Tekvir suresinde (1-14 ayetler) şöyle beyan ediyor:
"Güneş dürüldüğü (ve ziyası söndürüldüğü) zaman,
Yıldızlar bulanıp düştüğü zaman,
Dağlaryürütüldüğü (toz duman) olduğu zaman,
Kzyılmaz (canım) mallar terk edildiği zaman,
Bütün hayvanlar (kısas için) toplandığı zaman,
Bütün denizler kaynayıp birbirine kanştzğz zaman,
Ruhlar (bedenlerle) çjftleştirildiği zaman,
9

Diri olarak (toprağa) gömülen kızın, hangi günahla


öldürüldüğü sorulduğu zaman,
(Herkesin işlemiş olduğu amellen·n tesbit edildiğz)
defterler (hesaplar için) açıldığı zaman,
Gök yen'nden söküldüğü zaman,
Cehennem kızıştznldığz zaman,
Cennet (mü'mı'nlere) yaklaştznldığz zaman,
Herkes (iyi ve kötü) ne hazırlamışsa (onu)
bilecektir. .. "

İşte, güneşin yok oluşunu tasvir eden gerçek sözler,


ilahi sözler ... Gerisi boş sözler, vesselam ...

UZAYDAKİ KARA DELİKLER VE BEYAZ CÜCELER

İçinde yaşamış olduğumuz dünya, kurulu bir nizam


üzerine içinde barındırdığı tüm canlılar ile birlikte
dönüyor. Sistemin kuruluşundan bugüne, belirlendiği
ölçüde dönüşüne devam ettiriyor. Verilen hesaplardan
hiç milim saptırmıyor. Öte yandan dünyamız ile birlikte
diğer gezegenler de, belirlendiği periyotlarda güneş
çevresinde turlarına devam ediyorlar. Güneş sistemi de,
bütünüyle galaksi içinde belirli bir düzen içinde hareke-
tini sürdürüyor.
Dünya uzay bilim dünyasını, sürekli meşgul eden bir
soru var. O da şu; "Acaba bu kurulu düzen, ebediyete
kadar devam mı edecek, yoksa belirlenen bir süre
sonunda bozulacak mı? Kısacası Dünya ve diğer
gezegenler, bir gün gelecek yok olacaklar mı?" İşte bu
Her Ölçüsünde Sırlar..§8.~lı qıa.ı::ı y~ş~g_ı_~l.fY.l_l:;; __qg~YA ıo

soru karşısında,
Sistemin bir gün iflas edeceği gerçeğini
kavrayınca, inancı olmayan insanoğlu hop oturuyor,
hop kalkıyor. inancı sağlam olanlar ise, tefekküre
dalıyorlar.
Bilim dünyası, yıllardır sistemin nasıl yok olacağı
üzerinde araştırmalarını sürdürüyorlar. Öte yandan,
güneş sisteminin yok oluşuyla, bir başka sistemin
oluşabileceği ihtimali üzerinde araştırmalarını yoğunlaş­
tırıyorlar. Son yüzyıldır, uzay bilim dünyasını en çok
meşgul eden konu ise, uzaydaki ak ve kara delikler.
Çoğu bilim adamları, güneş sisteminin de, bir gün,
uzayda bulunan çok sayıdaki kara deliklerden birisi
tarafından yok edilebileceği varsayımları üzerinde
duruyorlar.
Güneş sistemini kökünden sarsabilecek ve yok
edebilecek olan bu kara ve ak delikler nedir? Nasıl
oluşmuşlar?

Kara Delikler Var mı?

Yapılan çalışmaları, uzayda çok sayıda kara


son uzay
deliğin olduğunu ortaya çıkardı. Bunların sayıları
hakkında henüz tam kesin bir bilgi yok. Ancak uzay
sistemi içinde, her geçen gün yeni kara delikler
oluşuyor. Bazı kara delikler de, zamanla ak deliğe doğru
bir dönüşüm süreci içinde bulunuyor. Yani bir bakıma,
bu uzayın kendi kendine yenilemesi demek.
Kara delikler, bir süpernova olarak patlayan ve
geride en az güneş kütlesinin üç katından büyük kütle
bırakan yıldızlardan meydana geliyor. Kor halinde
il

bulunan bu dev cüsseli yıldız, kararlılık limitinin üstüne


çıkınca, gravitasyonel çökmeye maruz kalır. Küçük
boyutlu yani birkaç km.lik çapındaki kara delikleri
bulmak ve izlemek oldukça zordur. Daha ziyade çift
yıldız sistemlerinde oluşan dev kara delikler bulunabilir.
Bunlardan bir tanesi olan Kuğu (Cygnus) X-1 kara
deliği, 20 kat büyük güneş kütleli mavi renkli bir süper
dev ile 8 kat büyük güneş kütleli görünmeyen yıldızın
birleşmesinden oluşmuştur.

Nasıl Oluşuyorlar?

Kara deliklerin oluşumu hakkında çeşitli fikirler


ortaya atılmaktadır. Bazı araştırmacılar ise, kara
deliklerin yıldız kökenli olmadıklarını, aksine dev cüsseli
gaz kütlelerinden oluşturmuş olabileceğini ileri sürmek-
tedirler.
Yıldız kökenli kara delikler, yıldız sisteminin
çökmesiyle oluşur. Sistemin çökmesi demek, yıldızın
ömrünün tükendiği anlamına gelir. Yıldız ömrünün son
döneminde sahip olduğu tüm termonükleer yakıtlarını
yakarak tüketir. Yakıtı biten yıldız kararsız duruma
geçer ve kütle çekiminin etkisiyle büzüşmeye başlar.
Yıldızı oluşturan maddenin olanca ağırlığı ile çökmesi,
merkezde hacmin sıfırlanmasına ve yoğunluğun ise
sonsuz noktasına ulaşıncaya kadar sıkışmasına neden
olur. Sonuçta cisim tekillik derecesine ulaşır.
Uzaydaki dev gaz kütlelerinin ise kara delikler
oluşturduğu ileri sürülmektedir. Buna göre, dev cüsseli
gaz kütleleri kütle çekiminin etkisiyle hızla yoğunlaşır
Her Ölçüsünde Sırlar §~~lı qı~~.Y~Ş-~ı:J..ı.~ıryıı~ qqNYA ı2

ve çekirdek kaynaşması (füzyon) meydana gelir.


Sonuçta kara delik oluşmuş olur.
Bir başka teoriye göre ise, kara delikler; 20 milyar yıl
önce kainatın oluşmasına neden olan büyük patlama
(big-bang) sırasında ortaya çıkan aşırı sıcak ve yoğun
ortamda meydana gelmişlerdir.

Kara Delikler Tehlikeli midir?

Kara delik, çekim alanına giren ne varsa, kendisine


doğru çeker ve yok eder. Bu arada hatta ışığı bile
yakalar. Bu nedenle, kara delik çekim alanına girmiş bir
cisim için adeta ölüm fermanıdır. Çünkü kara delik
çekim alanında, kaçış hızı ışık hızından daha yüksektir.
Uzaydaki orta ve küçük ölçekli yıldızların ömrü
dolunca ne oluyorlar?

Beyaz Cüceler

Beyaz cüceler, küçük kütleli yıldızlann evrimin son


safhasıdır. Bu yıldızların kütleleleri 8 güneş kütlesine
kadar varabilir. Kütlelerinin % 90'a kadar varan kısmını
kaybeden bir yıldız, nükleer yakıtının son safhasına
ulaşmıştır. Yakıtı biten çekirdek büzüşerek çöker ve
beyaz cüce oluşur.
Beyaz cücenin kütlesi, Chandrasekhar limitinin
(yaklaşık 1,4 Güneş kütlesi) altında olan ve çekimsel
çökmeye maruz kalmış yıldızdır. Chandrasekhar
limitinin üstünde ise, nötron yıldızı veya kara delik
oluşur.
13

Yıldız
evriminin başında, içinde bulunan helyumun
yanmasıyla kızıl bir deve dönüşür. Kızıl dev süresince
yıldız bir kaç evre geçirir. Genellikle birkaç milyar yılı
içeren bu süre sonunda, başlangıçtaki kütlesinin büyük
bir bölümünü kaybeder. Yakıt bitince kızgın ve parlak
bir çekirdek oluşur. Kızgın Çekirdek zamanla soğuyarak
beyaz cüce durumuna gelir.

Kara Delikler ve Beyaz Cücelerdeki ilahi Sır

Kuran-ıKerim'in Tekvir suresinin 1-3 ve 15-18


ayetlerinin mealleri şöyle;
"Güneş katlanıp dürüldüğünde,
Yıldızlar karanp döküldüğünde,
Dağlar sallanıp yürütüldüğünde... "
''Hayır! Akıp
giden, bir kaybolup bir etrqfi aydınla­
tan yıldızlara an dolsun,
Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun,
Ağarmaya başladığında sabaha andolsun kı; "

Ve surenin akışı şöyle devam ediyor (19-29);

"O (Kur'an), şüphesiz değerlı; güçlü ve Arş'ın sahibi


(Allah 'ın katında itibarlı bir elçinin (Cebrail'in)
getirdiği sözdür.
O, orada sayılan, güvenilen (bir elçz)dir. Arkadaşı­
nız (Muhammed) de mecnun değildir.
Andolsun kı; onu (Cebrail'z) apaçık 'lffukta görmüş­
tür.
O, gaybzn bilgilen·ni (sizden) esirgemez. O lanetlen-
miş şeytanın sözü de değildir. Hal böyle zken nereye
gidiyorsunuz?
O, herkes için, sizden doğru yolda gitmek isteyenler
için bir öğüttür. Alemlen"n Rabbi Allah dilemedzkçe siz
dileyemezsiniz."

KUYRUKLU YILDIZLAR

191 O yıllında, tüm dünyayı bir panik ve endişe


sarıyor. Çünkü, dünyamızın yakınından büyük bir
kuyruklu yıldız geçecek. Uzay çalışmalarının henüz
bilimsel ve teknolojik bir nitelik taşımadığı o yıllarda,
insanlar bu olaya büyük bir dehşetle karşılıyorlar. Kimisi
kuyruklu yıldızın dünyaya çarpacağından, kimisi
kıyametin kopacağından, kimisi kuyruklu yıldızın
dünyaya uğur getireceğinden bahsediyor. Hatta bu
endişe ve merak, edebiyatımıza konu oluyor ve
romancılarımızdan Hüseyin Rahmi Gürpınar, "Kuyruklu
Yıldız Altında Bir izdivaç" kitabını yazıyor.
Aynı kuyruklu yıldız, Şubat 1986' da yeniden
Güneş'e en yakın noktasından geçiyor. Ancak, 76 yıl
önce geçtiği gibi, dünya insanlarını panik ve endişe
sarmıyor. Dünya insanları, bu kez olaya daha bilimsel
yaklaşıyorlar ve Halley Kuyruklu Yıldızı hakkında
ayrıntılı araştırmalar yapıyorlar.
Belirli aralıklarla, dünyamıza yaklaşan ve çıplak
gözle bile görülebilen Kuyruklu Yıldızlar nedir? Bunlar,
Güneş Sistemi içinde birer gezegen mi? Yoksa Sistemin
KAiNAT VE DÜNYAMIZ ıs
...................................................

dışından gelen gökcisimleri mi? Bu gökcisimlerinin özel-


likleri nelerdir?

Kuyruklu Yıldız Nedir?

Kuyruklu yıldız, Güneş çevresinde, diğer gezegenler


gibi dolanan ve güneşe yaklaştığında yayınık gaz
durumunda bir zarf, uzun ve parlak bir kuyruk
oluşturan gökcismidir. Kuyruklu yıldızın diğer gezegen-
lerden farkı, bulutumsu bir görünüşe sahiptir ve
yörüngeleri çok uzundur.
Kuyruklu yıldız, güneşten uzakta olduğu konumda,
teleskopla incelendiğinde, donmuş bir su kütlesinden
meydana gelen çekirdek ve onun çevresinde toz halinde
karbon oluşan düzensiz bir gökcismidir.
Kuyruklu yıldız hakkında en bilimsel araştırmalar,
1986 yılında Halley üzerinde, Giotto adlı uzay aracı
tarafından yapılmıştır. Bu aracın tesbitlerine göre, Halley
Kuyruklu Yıldızı 'nın çekirdeği sadece 1 Sx8 km.
boyutlannda uzunca bir gökcismidir.

Kuyruklu Yıldızın Kuyruğu Nasıl Oluşur?

Kuyruklu yıldız, güneşe yaklaştığı sırada, çoğunlukla


karbon tozlarından oluşan yüzeyi, güneşin sıcaklığından
ısınır ve genişler. Ayrıca donmuş su kütlesinden oluşan
çekirdek kabuğu üzerinde sıcaklığın artmasıyla birlikte
süblimleşme başlar. Yani donmuş su kütlesi, sıvı hale
geçmeden doğrudan gaz haline dönüşür. Dolaysıyla,
kuyruklu yıldızın çevresindeki toz tabakası iyice genişler
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Ola_r.:ıY09..0!?1GIMIZ DÜNYA ı6

ve gaz tabakası toz parçacıkları ile birlikte, kuyruklu


yıldızı terk eder. Ana çekirdekten uzaklaşan bu tabaka,
güneş ışınlarını yansıtmasıyla, uzunca bir kuyruk
oluşur. Güneşe iyice yaklaştığı konumlarda, bazan bu
kuyruk ikiye çıkabilir. Kuyruk oluşturan gaz tabakasının
yaklaşık % 80'i su buharından oluşur. Ayrıca tabakanın
içinde, karbon monoksit, karbondioksit, metan, amon-
yak ve karbon sülfür vardır.
Kuyruklu yıldızda süblimleşme olayı, gökcisminin
güneşe 450 milyon km. kadar mesafede yaklaştığında
başlar ve mesafe azaldıkça süblimleşme olayı artar ve
kuyruklu yıldızın kuyruğu iyice uzar ve belirginleşir.
Dünyamız bazan, kuyruklu yıldızın oluşturduğu toz
halkası içinden geçer. İşte bu esnada, atmosferin üst
tabakalarında, kuyruklu yıldızın toz ve gaz tabakası,
akanyıldız yada kayan yıldız akımları oluşturur.

Ne Kadar Kuyruklu Yıldız Var?

Uzayda Güneş Sistemini ilgilendiren ne kadar


kuyruklu yıldız var? Bunun hesaplamaları oldukça zor.
ı 973 yılındaki gözlem sonuçlarına göre; 2029 adet
kuyruklu yıldız tesbit edildi. Bunlardan 599'u belirgin
bir şekilde gözlenebilen büyük kuyruklu yıldızdır. Yılda
ortalama 9-1 O adet kuyruklu yıldız gözlenebilmektedir.
Kuyruklu yıldızlar hakkında, ilk uzay araştırmaları,
1980'den sonra başlatıldı. 198S'de ilk kez, Uluslararası
Kuyrukluyıldız Araştırıcısı (International Cometary
Explorer-ICE) adlı uzay sondası A.B.D tarafından
Giecobini-Zinner Kuyrukluyıldızı 'nın toz tabakasının
KAiNAT
............ VE OÜNYAMIZ
............................................. .. ..................................... ı7

içinden geçti. Bundan sonra, B.D.T ve Japonya bu tür


araştırmalara başladı. Bu konuda araştırmalar halen
devam ediyor. Ve son olarak 1995 yılında gezegenlerin
ötesinde, yeni bir Kuyrukluyıldızlar Kuşağı tesbit edildi.

Kuyruklu Yıldızlar Kuşağı

Hubble teleskopundan alınan fotoğraflar sonucunda,


Güneş sisteminin en uzakta olan gezegeni Plüton'un
ötesinde, Kuyruklu yıldızlar kuşağı tesbit edildi. Bu
kuşağın varlığını, bundan 40 yıl önce işaret eden Gerard
Kuipper'in anısına, Kuipper Kuşağı da denilen Kuyruklu
Yıldızlar Kuşağı'nda, 100 milyon ile 1O milyar arasında
kuyruklu yıldızın varolduğu tahmin ediliyor. Hubble'nin
dar bir alana odakladığı fotoğrafta, 30 adet kuyruklu
yıldız tesbit edilmiştir. 1994 yılında, Jüpiter gezegenine
çarpan, Shoemaker-Levy 9 Kuyruklu yıldızı, bu kuşakta
yer alan milyarlarca kuyruklu yıldızlardan sadece birini
oluşturuyor.
Hubble teleskopundan elde edilen bilgilere göre;
kartoplarından bir ışık halkasını andıran bu kuşağın
içindeki yıldızların her birinin çapları 6 km. ile 13 km.
Arasında değişiyor. Kuyruklu yıldızların yapısı, bir buz
ya da kaya parçasını andırıyor. Söz konusu bu
yıldızların yaşı en az 4 milyar yıl olaı ;·ık tesbit ediliyor.
Buna göre, bu kuşağın oluşumu, dünya ile birlikte
Güneş sistemi oluşurken, uzay boşluğuna serpilmiş
güneş sisteminin parçaları olduğu söylenmektedir. Bilim
adamlarına göre, bu kuşak, tüm güneş sistemini saran
buzlu bir kemer olarak kabul ediliyor. Kuipper Kuşağının
ıs

kalınlığı
ise, 50 ile 100 Astronomi Birimi (Bir Astronomi
Birimi= 149 milyon km.= Dünya ile Güneş arasındaki
ortalama uzaklık) olarak hesaplanmaktadır.

Kimliği Belirlenememiş Uçan Cisimler UFOLAR

İnsanoğlunun yaşadığı dünya içinde, araştırma ve


gözlemleri devam ettikçe, dünya ve uzay ile ilgili daha
değişik ve ilginç bilgiler ortaya çıkıyor. İnsanoğlu, gökte
uçan kuşları gördü ve anlan taklit ederek uçağı icat etti.
Gökyüzünde uçtukça ufku açıldı. Ufku açıldıkça, uzayda
araştırma yapma ihtiyacını duydu. Böylece bilimsel
araştırmalar uzaya yöneldi. Özellikle bilim ve teknik
açıdan gelişmiş A.B.D ve Rusya gibi ülkeler uzay
araştırmaları istasyonları kurdular. Kurulan bu istasyon-
lardan, uzaya bugüne kadar çok sayıda uzay aracı
gönderdiler.
24 Haziran 1947 tarihinde, A.B.D'li sanayici
Kenneth Arnold, özel uçağı ile, Kayalık dağları üzerinde
uçarken, gökyüzünde bir şeyler dikkatini çekti. Dikkatini
çeken bu cisimler, gökyüzünde, suyun üzerinde sekerek
giden daire şeklindeki taşın hareketlerine benzer biçimde
hareket eden, disk biçiminde, ışıklı ve hareketli, sayıları
9'u bulan cisimlerdi. Arnold, gördüğü bu cisimler hak-
kında, dünya kamuoyuna bir açıklama yapınca, tüm
dünyanın ilgisini çekti.
İşte bu tarihten sonra, dünya genelinde, çok sayıda
gökcismi görüldüğü haberleri, sürekli dünya kamuoyu-
nu meşgul etti. Bu cisimler üzerine çok sayıda senaryo-
lar, romanlar, tiyatrolar, hikayeler yazıldı. Bunların bir
KAiNAT VE DÜNYAMIZ ı9

kısmı film yapıldı. Yapılan bu bilim-kurgu filmleri


özellikle çocukların ve uzayla ilgilenenlerin büyük
ilgisini çekti.
Ufalar, bugün de sürekli dünya gündemini meşgul
ediyor. Peki, nedir bu ufalar? Gerçekten böyle
gökcisimleri var mıdır? Uzaylılar, ufalarla dünyamızı
arasıra ziyaret mi ediyorlar? Tüm bu sorular, bugün
uzay ile ilgilenen herkesin zihnini kurcalıyor.

Ufalar Nedir?

UFO; İngilizce Unidentifıed Flying Object, cümlesinin


baş harflerinin kısaltılmışı oluyor. Bu cümlenin Türkçesi;
Kimliği Belirlenememiş Uçan Cisim. Ufa, diğer bir
ifadeyle "Uçan Daire" olarak biliniyor.
Başka gezegenlerden veya başka galaksilerden
geldiğine inanılan, ancak gözleyen tarafından nedensel-
liği ve niceliği pek açıklanamayan gök cisimlerine,
Ufalar yada uçan daireler deniliyor. Ufalar, özellikle 2.
Dünya Savaşı'ndan sonra, havacılık ve uzay bilimlerin-
deki gelişmelerden sonra, en çok ilgi çeken konulardan
biri oldu.

Ufo Araştırmaları

1948 yılından sonra, dünya gündemini oluşturan


ufalar hakkında araştırmalara ağırlık verildi. A.B.D Hava
Kuvvetleri bünyesinde Mavi Kitap Projesi (Project Blue
Book) adı verilen birim kuruldu. Bu birimde, ufalarla
ilgili geniş çaplı dosya oluşturulmaya başlandı.
Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ
Her....................................................... DÜNYA.
........................................... 20

1952 yılının temmuz


Washington Ulusal ayında
Havaalanı yakınlarında bazı cisimlerin görüldüğü
bildirilince, A.B.D hükümeti, Kaliforniya Teknoloji
Enstitüsü'nde görev yapan fizikçi H.P.Robertson
başkanlığında birçok bilim adamından oluşan bir Ufo
Araştırma Komisyonu kuruldu ve bu komisyonda CİA
da görev alınca, konunun gizli olmasına yol açtı. Gizli
raporlar, Amerikan toplumumun büyük ilgisini çekti.
Komisyonun açıklamış olduğu raporda, görülen cisim-
lerin % 90'ının parlak gezegenler, göktaşları (meteor),
iyot bulutları ve tan kızıllığı gibi olaylar ile hava taşıtları,
kuşlar, balonlar, projektörler ve sıcak gazların oluştur­
duğu karmaşık görüntüler olduğu belirtildi.
Ufolara karşı dünya basınının da büyük ilgi duyması
üzerine, kamuoyu sürekli ufolar ile meşgul olmaya
başladı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden ufolar görüldü-
ğüne dair bilgiler gelmeye devam etti. A.B.D'nin yanı
sıra, Batı Avrupa Ülkeleri ve Sovyet Rusya, Avustralya
gibi ülkeler de konu ile ilgili araştırmalara yöneldiler.
1960 yılında, Ariza ve Kuzeybatı Üniversitelerinden
bazı bilim adamlarının, ufolar hakkında, uzaydan gelen
ziyaretçiler olduğuna dair açıklama yapmaları (Yerötesi
canlılar= ETH), konu ile ilgili tartışmaların büyümesine
yol açtı. Amerikan hükümeti konuya yeniden el attı.
Amerikan Hava Kuvvetleri, Colorado Üniversitesi'nce bir
araştırma yaptırdı. 3 7 bilim adamından oluşan komis-
yon, 59 Ufo olayını değerlendirmiş ve bunların ETH
olamayacağı hakkında rapor vermiştir.
21

1973 yılında A.B.D.'li bir grup bilim adamı, İllinois


eyaletinin Northfield kentinde UFO Araştırmaları
Merkezi kurdular.
A.B.D'de 12.600'den fazla, Kanada'da 750'yi aşkın
Ufa kayıtlan tutuldu. Ufalar ile ilgili kayıtlar, İngiltere,
İsveç, Danimarka, Avustralya, Yunanistan gibi ülkelerde
de kayıtlar tutulmaktadır.

Türkiye'de Ufolar

Türkiye'de de, ufalar ile ilgili çeşitli söylentiler olmak-


tadır. Zaman zaman çeşitli illerden, ufalar ile ilgili
haberler gelmektedir. Bu yıl, İzmir, Konya, Tekirdağ gibi
illerden ufo görüldüğüne dair haberler geldi. Bunların bir
kısmı kameraya alındı. Ancak, kameraya alınan bu
görüntülerin ne olduğu bilimsel olarak herhangi bir
açıklama yapılmadı. Arada bir görünüp kaybolan bu
gökcisimlerinin ne oldukları henüz bilinmiyor. Türk
insanının da, bu konuda duyarlı olduğu ve böyle
haberler karşısında, çeşitli hikayeler ve bilim-kurgu
senaryoları yazdığı muhakkak. Yazılan bu senaryoların
ana temasında, görülen bu ufaların mutlaka uzay
araçları olduğu ve içinde uzay yaratıklarının varolduğu
ve dünyamıza ziyaret ettikleri vurgulanıyor. Gerçekten
böyle bir şey var mı? Uzaylılar, dünyamızı arasıra
ziyaret ediyorlar mı?
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
..................................................... 22

Ufolar Hakkındaki Çeşitli Görüşler

Ufolar hakkında bugüne kadar çok çeşitli görüşler


ortaya atılmıştır. Özellikle uzay araçları oldukları
hakkında kesin bir bulgu yoktur. Görülen ufoların
çoğunluğu, gezegenler, uzay araçları, meteorlar, atmos-
ferdeki ışık yansımaları olduğu kabul ediliyor. Ancak
buna rağmen, görülen ufolardan % 1 O kadarı hakkında
kesin bilgi söylenemiyor. İşte kesin bilgi elde edilemeyen
ufolar, bugün bile insanoğlunun zihnini meşgul ediyor.
Bugün ufolar hakkında araştırmalara büyük bir hızla
devam ediliyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ufo bilim
merkezleri kurulmuş durumda. Gelecekte, bu merkez-
lerin verecekleri raporlar, hayli ilgi çekici olabilecek. Kim
bilir, insanoğlunun ısrarla merak ettiği ve varolması
gerektiğine inandığı uzay yaratıkları, bir gün gelir
dünyamıza ziyaret ediverirler. Belki o zaman ufolar
hakkındaki bilim-kurgu yazıları gerçek oluverir. Bekle-
yelim bakalım, gelecek ne gösterecek. ..

BURÇLAR

Geçmişten günümüze, insanoğlu; gelecekten haber


alma, gaybı bilme, kendi kaderini tayin etme ve
yapacağı işlerin sonucunu önceden haberdar olma gibi
konularda çeşitli araştırmalar yapmıştır. Çoğu kez,
geçmişten ve gelecekten haber alma, insanoğlunun ilgi
odağı olmuş ve bu işle uğraşma bir bilim kolu (Astroloji)
haline gelmiştir. Bunun sonucu olarak, tarihi dönemler-
den bugüne; çok sayıda, sihirbaz, büyücü, falcı, kahin,
23

illüzyonist gibi ünvanları taşıyan insanlar ortaya


çıkmıştır.
Geçmiş ve gelecekten haber almaya çalışan insan-
ların sık sık başvurdukları doğal olaylardan biri de
burçlardır. Burçlar üzerinde fikir yürüterek, insanların
geçmişi ve geleceği hakkında bilgiler sunan burç falı
geliştirilmiştir.
Gazete ve dergilerin fal köşelerinde yer alan bilgileri,
inanmasak ta çoğumuz okuruz. Burcumuza.uygun olan
köşedeki yazılanlar, bazen hoşumuza gider. Bazen
karamsar ve üzücü haberler okuyunca, "aman sende fal
bu, doğru çıkacağı ne malum!" deyiveririz. Öyle ki
kendisi hakkında güzel şeyler denilmesi, daima hoş gelir
insana. İşte bu nedenledir ki, falcılar, daha fazla ücret
alabilmek için, falını baktığı kişilere, geleceği hakkında
çok güzel şeyler söylerler.
Sizi bilmem ama, ben boş vakit bulduğumda ve
gazete okuyorsam gözüm ister istemez burç falına takılır
ve o köşeden burç falımı okurum. Ancak yıllardır, aynı
şeylerin tekrarlandığını ve faldaki denilenin hiçbir
zaman doğru çıkmadığı da bilinen bir gerçektir.
Burçlar nedir? Burçlar kuşağı var mıdır? Burçlar
kuşağı değişiyor mu? Burç falı gerçek midir? Yoksa
kainatın tüm sistemleri gibi değişken midir? Elbette
kainatın içinde varolan bu kuşak, diğer gökcisimleri gibi
değişkendir. Belirli bir sistem üzerine yaratılmış ve bazı
sırlar taşımaktadır. Ancak bu sırları keşfetmek, insanoğ­
lunu aciz bırakmaktadır.
24

Burçlar Nedir?

Burçlar kuşağında,
ilkbahar mevsımının başlama
noktasından itibaren 30'ar derecelik açılarla ayrılan on
iki yaydan her birine (360/30=12 ay) burç adı verilm-
ektedir. Bu yaylarda, tam on iki adet takımyıldızı
bulunmaktadır. Bu takımyıldızlarının adlarına izafeten
adlandırılmışlardır.
Babilliler'in kuturlarında bazı burç simgelerine rastla-
nılmıştır.Eski Mısırlıların Denderah tapınağında, 2,5 m.
uzunluğunda kare biçiminde taş bir taş levha üzerinde,
burçlar kuşağını, güneşi ve gezegenleri tasvir eden bir
resim bulunmaktadır.
ilk defa ortaçağ Yunan yazma eserlerinde görülen
burç adları ve denk geldiği aylar şöyledir;

· BURCUNADI I4fftNCE~I DENK GELDİÖİ AY.MR


Koç Ari es 21 Mart-19 Nisan
Boğa Tauıus
İkizler Gemini 21 Mayıs-21 Haziran
Yengeç 'cancer 22 ·Haziı'an,,22~Temmuz
Aslan Leo 23 Temmuz-22 Ağustos

Başak Virgo •· · 23 Ağustos-22 Eyfül· .


Terazi Libra 23 Eylül-23 Ekim
Akr~p sc.qrpiu~ ·. 24E.kim-21.:•Kasıriı.
Yay Sagittarius 22 Kasım-21 Aralık
··.·j)ğ@k· •·.cici1mc~rn13~··t: ·' ,.2~1:~~ı~i:~9q~~k
Kova Aquarius 20 Ocak-18 Şubat
Balık·· Pisces 19 Şubat-20 Mart.
25

Burçlar Kuşağı Var mıdır?

~urçlar kuşağına, Zodyak kuşağı da denilir. Zodyak


Kuşağı, Latince Zodiakus Kyklos (hayvanlar çemberi)
teriminin karşılığıdır. Yerkürenin yörüngesinin ve
Güneş'in yıl boyunca çizdiği yolun düzlemi olan tutulum
dairesinin her iki yanında 9°'lik bölgelerde yer alan
gökcisimleri vardır. Bu gökcisimleri, gökküresinde bir
kuşak halinde uzanırlar. Bu kuşağa Burçlar kuşağı yada
Zodyak kuşağı denilmektedir.
Burçlar kuşağı, geceleri parlak yıldız kümeleri halinde
görülür. Batıda günbatımından, doğuda ise şafaktan
önce burçlar kuşağı, net bir şekilde gözlenir. Tutulma
düzlemi düşey ve düşeye yakın doğrultuda olduğu
Tröpik bölgelerde kolaylıkla, bütün bir yıl boyunca
izlenebilir. Orta kuşak ve kuzey enlemlerde ise; şubat­
mart aylarının akşamları ile eylül-ekim aylarının
sabahlarında belirgin bir şekilde gökyüzünde gözlemek
mümkündür.

Burçlar Kuşağı Değişiyor mu?

Burçlar kuşağı, yeryüzünden gökküre içinde yer


alan takımyıldızların bir kuşak oluşturmasıyla meydana
gelmişlerdir. Burçlar, günümüzden 2000 yıl önceki,
burçlar kuşağı içindeki kesiştikleri yıldız kümelerine göre
adlandırılmışlardır. Ancak bahar noktası, tutulum üze-
rinde ortalama 50'26" gerilemiştir. Bu gerileme, 2150
yıl sonra yani günümüzde 30 ° kadar gerilemiştir. Yani
burçların ortaya atıldığı yıllardan bugüne tam bir burç
Her Ölçüsünde Sırlar_§~~ııqı~ı:ı.Y?:ŞADl_~ı~ı~.qq~y~.... . . 26

gerilemiştir. Sonuç olarak günümüzde, Bahar noktası


Koç değil Balık burcunu oluşturan yıldız kümesinin
yarısından geçmektedir. Aynca son yıllarda araştırmalar
sonucu, Akrep ile Yay takımyıldızları arasında on
üçüncü burç yıldız kümesi keşfedilmiştir. Keşfedilen bu
yıldız kümesine Yılancı (Ophiucus) adı verilmiştir.
Burçlar kuşağı, Yeryüzünün konumuna göre de
değişmektedir. Astrolojide kullanılan burçlar, Kuzey
yarımküresinin orta enlemleri için geçerlidir. Güney
yarımküresinin orta enlemleri, kuzeyinkinin tam tersidir.
Diğer yandan tropikal ve kutup bölgeleri için, bugünkü
kullanılan burçlar geçerli değildir.
Son uzay çalışmalan neticesinde, dünyamızın bilinen
iki önemli hareketi (kendi etrafında ve güneş etrafında
dönme hareketleri) dışında, bir üçüncü hareketi olduğu
ortaya çıkmıştır. Bu hareketine Presesyon hareketi adı
verilir. Yaklaşık 26.000 yılda bir tamamlanan bu
hareketi, dünyanın tutulma düzlemi üzerinde, kendi
etrafında dönüşünün tersine dönmesidir. Bu hareketinin
sonucu olarak, gökküresi yer değiştirir ve böylece
Zodyak Kuşağı, yani Burçların yerleri değişmiş olur.
Öyle görülüyor ki, burçları oluşturan yıldız kümesi,
12 değil 13'dür. Bir yıl içinde, aylar içinde yıllar boyu
aynı hızda harekete sahip olmayıp, bir burç boyu geri
kalmıştır. ·öte yandan presesyon hareketi ile burçların
tamamen yerleri değişmektedir. Ayrıca burçlar, dünya-
mızın yuvarlak olması dolaysıyla, değişik konumlarda,
değişik görünümler arz etmektedirler.
27

Burç Falı Gerçek mi?

Gök küre içinde yer alan takımyıldızlann oluşturduğu


burçların hareket ve yönleıine göre anlam çıkararak,
kişiler üzerinde geçmişe ve geleceğe ait yorumlar
yapmaya burç falı adı verilir. Bu fal çeşidi, günümüzden
2000 yıl önce Astrologlar tarafından geliştirilmiş ve
tarihi akış içinde çoğu sihirbaz, büyücü ve kahinler,
burç falından faydalanmışlardır. Bu faydalanma, günü-
müz kahinleıi tarafından da devam ettirilmektedir.
Peki, Burç falı gerçeği yansıtıyor mu? Elbette hayır.
Çünkü başta burçlar çok değişkendir. 2000 yıl önceki
tahminler günümüz için tamamen değişmiştir. Günümüz
kahinleri, sadece çok yönlü tahminler yaparak, burç falı
hazırlamaktadırlar. Bu fallar da, fanteziden ibarettir.
Kainat sisteminin tümünü yaratan Yüce Allah'a ve
O'nun buyruğu olan Kur'an'a tam inancı olmayan veya
inancı zayıf olan insanlar, burç falları ile gönül
eğlendirmekte ve bir ömür tüketmektedirler. Hayalden
öteye geçemeyen burç falı ile uğraşmak, imanı ve itikadı
sağlam bir insan işi değildir. Gaybı ve geleceği bilen,
ancak ve ancak Yüce Allah'tır. Gerisi masal, vesselam! ...

Dünyamızı Tehdit Eden Göktaşlan METEORLAR

Hani birine kızdığınız ve hiddetlendiğiniz zaman;


"Başına benim kadar taş düşsün !.. " deyiverirsiniz ya ...
İşte o zaman, yapmış olduğunuz, bedduanın kabul
olmasını, çoğu kez gönülden istemezsiniz. "Peki niye
böyle beddua ettiniz." diye sorulduğunda ise; "İşte
28

öylesine söyledim. Benim söylememle başına taş


düşecek değil ya." diye savunmaya geçersiniz. Ama
şunu unutmamak gerekir. Ya taş gerçekten düşüverirse
veya taş, beddua ettiğiniz insanın değil de, sizin
başınızın üstüne düşüverse, durum nice olur? Peki,
gökten taş düşer mi? Bugüne kadar düşmüş mü? Düşer,
düşer elbette düşer. Yeter ki Yaradan Rabbimiz "Ol"
deyiversin. Hemen oluverir.

Meteorlar Nedir?

Meteor; gökte olagelen olaylar, gökteki akan yıldızlar


demektir. Meteorit olarak da bilinen Göktaşı, uzaydan
dünya atmosferine girip, atmosferde eriyen ya da
yeryüzüne düşen gök cisimleridir. Yeryüzüne çarptıkları
anda, oluşturdukları çukur alanlara, meteor çukuru adı
verilir.
Göktaşları, dünya atmosferine girdikleri zaman,
belirgin bir iz ve aydınlık bırakır. Bu sebeple meteorlara,
akanyıldız diye tanımlanır. Göktaşları, taş ve taş
cinsinden olduğu gibi, metalik de olabilirler. Her yıl
ortalama 2-3 bin meteor, dünya atmosferine girer.
Ancak bunların çoğu, atmosferde eriyerek, yeryüzüne
ulaşmazlar. Sadece 500 kadarı, atmosferi geçerek
yeryüzüne ulaşırlar. Yeryüzüne doğru gelen küçük
parçacıklar, sürtünmenin tesiriyle, parçalanıp toz haline
gelirler. Böylece toz parçacıkları, süzülerek yeryüzüne
doğru yavaşça inerler. Günde ortalama 3 bin ton toz
parçacığı, yeryüzüne gelmektedir. Eğer Atmosfere giren
göktaşı, 100 tondan ağır ise, toz haline gelemez ve bir
KAiNAT VE DÜNYAMIZ 29

kütle olarak, yeryüzüne düşer. Düştükleri yerde, çok


büyük Meteor krateri (çukurluk) oluştururlar. A.B.D'nin
Arizona eyaletindeki Barringer krateri, bu şekilde
meydana gelmiştir.

Göktaşlannın Oluşumu

Uzay boflluounda milyarlarca y>id>z, milyarlarca


gezegen ve trilyonlarca gökcismi bulunmaktad>r. Sadece
bizim içinde bulunduoumuz, Galaksi sisteminde, 1OO'ü
aftk>n Y>ld>z Kümesi, her Y>ld>z Kümesinde 100.000 '!eri
aftan Güneft Sistemi vard>r. Bizim Güneft sisteminde de,
flimdilik tesbit edilebilen 9 gezegen, 36 uydu ve
dünyam>za yak>n olan Asteorid Kuftaomda, 2.000'i aftkm
küçük gezegen vard>r. Aynca Güneft sistemi içinde ise
milyonlarca Asteorid (Küçük Gezegen) bulunduou kabul
edilmektedir. Bu Küçük Gezegenlerin çok az bir k>sm>,
dünyam>z atmosferine girmektedir. Atmosfere giren Küçük
Gezegen, çoou kez parçalanmakta ve küçük kum
parçae>klan halinde, yeryüzüne inmektedir. Baz>lan da
parçalanmadan, düftebilmektedir. Büyük çap!> Küçük
Gezegenlerin dünyam>za çarpma ihtimali oldukça zay>fbr.
Ancak yap>lan hesaplamalara göre, Bir milyon y>l süre
içinde, çap> 1000 m.yi aftan göktaflla-nndan sadece üçü
yeryuzune düftebilecektir. Öte yan-dan, Ekvatoral
Bölgelere göre Kutup bölgelerinin çekim gücünün fazla
olmas>, dünya atmosferine giren küçük gezegenlerin, daha
ziyade Okyanuslar üzerine düftmesi ihtimali daha
yüksektir. Ancak zaman zaman, karalar üzerine de
düftebilmektedir.
Her Ölçüsünde Sırlar.?~.~lı___ qı~~-"...~Ş~qı~ı~.ı~._qq~'ı'~........... 30

Göktaşlannın Hızlan, Türleri ve Etkileri

Dünyamız atmosferine giren göktaşlarının hızı


dakikada 600 ile 4500 km. arasında değişir. Bu kadar
hızla ilerleyen Göktaşı, sürtünmeyle çoğu kez parçalanır.
Göktaşları, taşsı, demirli veya taşsı-demirli olabilir. Çoğu
kez, göktaşları içersinde, silisyum, karbon, magnezyum,
demir, alüminyum gibi maddeler içerir.
Göktaşları, yeryüzüne parçalanmadan düşerse, bü-
yük bir çukurluk oluşturur. Bu çukurluğa, Meteor Krateri
ya da Meteor Çukurluğu denir. 1868'de Polonya'daki
Pultusk'a 100.000'e yakın Göktaşı kümesi düşmüştür.
1803'te Fransa'daki L'Aigle'de 3.000, 1808'de Boğdan'­
daki Stannern bölgesine 300, 1912'de, Amerika Birleşik
Devletleri'nin Arizona eyaletindeki Holbrook'a 14.000'i
yakın Göktaşı düştüğü tesbit edilmiştir. Söz konusu bu
parçalardan bazıları 30-40 kg. kadardır. 1955 yılından
bugüne kadar, yeryüzünde 2 7 adet Göktaşı Krateri
meydana gelmiştir.

Göktaşlannın Düşündürdükleri

Yapılan araştırmalar sonucunda, bugün için Ay


yüzeyi üzerinde, çapı 1 m.den fazla olarak yaklaşık 3
trilyon Meteor Krateri'nin olduğu anlaşılmaktadır. Ay'ın
atmosfersiz oluşu, Ay yüzeyine düşen Göktaşları
erimeden düşmektedir. Oysa dünyamızın atmosferi çok
sayıda Göktaşını eritmekte, buharlaştırmakta ve
yeryüzüne düşmeden yok etmektedir. Elbette bu
31

olaylarda büyük sırlar saklıdır. Nitekim, Yaratan Yüce


Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır;
''Biz, gökten; yeri ve ikisinin arasında bulunan/an,
ancak gerçek üzere ve belirli bir süre için yarattık.
inkar edenler, uyanldıklan şeylerden yüz çevirmekte-
dirler. "(Ahkq/-3).
"Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunan/an
oyun olsun diye yaratmadık. Biz onlan, ancak ve
ancak gerektiği gibi yarattık, ama insanlann çoğu
bilmezler. " (Duhan- 38,39).
Elimizi şakağımıza koyalım. Derin derin bir düşüne­
lim. Bir anda, dünyamızın atmosferi yok oluverse veya
kainatın düzeni bir anlık olsun azıcık değişiverse, inanın
dünyamız göktaşı bombardımanına tutulur ve yeryüzü
-bir anda delik deşik oluverir. Düşünemeyen ve inkar
edenlere yazıklar olsun !.. Göklerin, yerin ve ikisinin
arasında bulunanların oyun olsun diye yaratılmadıkları
gerçeğini kavrayanlara da müjdeler olsun ! ...

Dünyamızı Tepeden Gözetleyen YAPAY UYDULAR

Kainatın içinde çok sayıda yıldız sistemi mevcut. Bu


yıldız sistemlerinin her biri, çok sayıda güneş, gezegen,
uydu, meteor ve çeşitli gök cisimlerini içine alıyor.
Ancak bugünkü bilgilerimize göre, insan hayatının söz
konusu olduğu, içinde yaşadığımız dünyanın da bulun-
duğu Güneş sistemi, diğer yıldız sistemlerinden oldukça
farklı görülüyor. Bu farklılık, sistemin içinde yer alan
dünya üzerinde, uzay çalışmalarında büyük gelişmelerin
kaydedilmesi.
Her
....
Ölçüsünde
...... ..... Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
.. ................................................................ ..
32

Gerçekten içinde yaşadığımız dünya üzerinde


yaşayan insanoğlu, özellikle son yüzyılda uzay çalışma­
larında, insanın başını döndürür bir şekilde hızla
gelişmeler sağladı. Kuşkusuz bu gelişmelerin en önem-
lisi, yeryüzü üzerinde yaşayan insanoğlu, uzaya doğru
yolculuğa başlamış olmasıdır. Özellikle A.B.D ve Rusya
gibi ülkeler, uzay araştırmaları sonucunda, uzaya
sayısız uydular gönderdiler. Artık bugün insanoğlu,
uzayın sırlarını öğrenmek için çeşitli projeler hazırlıyor.
Güneş sistemi içinde 40'ı aşkın doğal uydu bulun-
maktadır. Merkür ve Venüs dışındaki diğer gezegenlerin
uyduları bulunmakta. En çok doğal uyduya sahip
gezegen Satürn. Dünyamızın ise bir uydusu var. O da
Ay. Doğal uyduların hareketleri ve oluşumlarından yola
çıkılarak, 18 70'li yıllarda yapay uydu fikri ortaya atıldı.
Ancak uzaya ilk yapay uydu olan "Sputnik 1 ", 4 Ekim
1957'de, Sovyet Rusya tarafından fırlatıldı. Bu tarihten
itibaren bugüne kadar 3000'den fazla uydu fırlatılmıştır.
Uzaya uydu gönderilmesi, bugün halen devam ediyor.
Yakın gelecekte, başta dünyamızın çevresi olmak üzere
Güneş sistemi, insanoğlunun gönderdiği uydularla
dolacak. Şüphesiz bu çalışmalar, çeşitli buluşlar sağlaya­
cağı gibi, bazı sorunlarda ortaya çıkaracak.
Yapay uydu nedir? Yapay uydular hangi alanlarda
kullanılabilir? Yapay uydular ile insan hayatı başka
gezegenlere taşınabilir mi? İlerde uzayda uydular arası
savaş yaşanabilir mi?
KAiNAT VE DÜNYAMIZ
........................................................................ 33

Yapay Uydu Nedir?

İnsan
eliyle yapılan ve bir füze veya uzay aracı
yardımı ile dünyanın ya da diğer gökcisimlerinin
yörüngesine oturtulan uzay araçlarına yapay uydu adı
verilmektedir. Newton'un çekim kanunundan hareket
edilerek fırlatılan yapay uydular, dünyanın veya her-
hangi bir gökcisminin çekim etkisinde olan bir uzaklıkta
herhangi bir yörüngeye oturtulur. Uydunun hızı,
yükseltisi ve uydunun büyüklüğü ile ilişkilidir. Dünya-
nın çekim etkisi altındaki bir uydunun hızı, 35.800
m.de yerin dönme süresine eşittir.
"Sputnik 1" uydusunun 4 Ekim 1957'de yörüngesi-
ne oturtulmasından sonra, Ruslar; 3 kasım 19 5 7' de
"Sputnik 2" adlı uydu ile ''Layka" adlı köpeği uzaya
gönderdiler. Ardından A.B.D; 1 Şubat 1958 tarihinde,
"Explorer 1" adlı yapay uyduyu fırlattı. Bundan sonra,
uzaya gönderilen uydular biri birini izledi. Bunların
çoğu, Dünya üzerindeki yörüngelerine oturtuldular. Bazı
uydular ise, diğer gezegen ve uyduların yörüngelerine
yerleştirilmiştir. Örneğin 1959'da "Luna l" adlı uydu
Güneş çevresine, 1966'da "Luna 10" adlı uydu Ay
yörüngesine, 1971 'de "Mariner 9" adlı uydu Mars
yörüngesine, 1975'de "Venera 9" adlı uydu Venüs
yörüngesine yerleştirildiler.

Uydu Çeşitleri

Uydular kullanış ve yapılış amaçlarına göre çeşitlere


ayrılır. Bunlar; gök ilmi uyduları, jeodezi (yer araştırma)
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ
................................. ....... ...... .. DÜNYA 34

uyduları, meteoroloji uyduları, askeri uydular ve


telekomünikasyon (haberleşme) uydulandır.
Gök ilmi uyduları, yüksek yörünge uydularıdır.
Bunlar yerin ve ayın çekim etkisinden tamamen kur-
tulmuş bir konumda yer alır. A.B.D, Rusya, Fransa,
İngiltere ve Japonya gibi ülkelerin, gök ilmi uyduları
bulunmaktadır. Jeodezi uydulan, 1960'lı yıllardan sonra
fırlatılmaya başlandı. Bu tip uydular, tamamen
dünyamızı araştırmaktadırlar. Yerin hareketleri, yer
belirleme, yerin içini ve yüzeyini incelemek amacıyla
fırlatılan bu uydular, birbirleri ile bağlantı kurularak
dünyanın tamamını aynı anda gözlemek mümkündür.
Meteoroloji uyduları, hava durumlarını belirlemede
kullanılır. İlk meteoroloji uydusu 1 Nisan l 960'da fırla­
tılmıştır. Meteoroloji uyduları, yer eksenli ve geçip giden
uydulardan oluşur. Yer eksenli olanları, belirli bir
bölgenin hava olayları hakkındaki görüntüleri, sürekli
olarak dünyaya gönderir. Geçip giden uydular ise,
genelde güneşe eşzamanlıdır. Bu uydular yerin ve bulut
sistemlerinin görünümlerini incelerler. Meteoroloji uydu-
ları, hava olaylarını inceleyen çeşit radyometrelerle
donatılmışlardır.
Askeri uydular, haberleşme, gözetim, keşif, erken
uyarı ve çeşitli askeri bilgileri elde etmek için kullanılır.
Özellikle, dünya ülkeleri arasında bloklaşmaların olma-
sından sonra, askeri uyduların sayısı hızla arttı. Hatta
A.B.D ve Rusya gibi ülkeler, uydular arasında savaş
senaryoları hazırladılar. Ancak böyle bir savaşın sonu
demek olduğu gerçeği karşısında uydu savaşları proje-
lerini karşılıklı uygulama aşamasına getirmediler.
KAINAI.~PQ.NY.AMJ.?.'...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................... 35

Telekomünikasyon (yada haberleşme) uyduları, çok


değişik amaçlar için kullanılır. Daha ziyade, telefon,
radyo ve televizyon haberleşmelerini imkan verirler.
Bugün dünya üzerindeki telefon bağlantıları, radyo ve
televizyon yayınlarının büyük bir kısmı uydular aracılığı
ile gerçekleştirilmektedir.

Yapay Uyduların Geleceği

1957 yılında başlayan yapay uydu gönderme olayı,


hızlı bir şekilde gelişti. A.B.D, Rusya, Fransa, İngiltere,
Japonya ve Çin gibi gelişmiş ülkelerin başlattıkları ııydu
gönderme işiyle, bugün çok sayıda ülke ilgilenmektedir.
Bu ülkeler kervanına, Türkiye, "Türksat" adlı uydusu ile
katılmıştır.
Bugün dünyamızın çevresi uzaydan bakıldığında,
uydu tarlasına dönüşmüş gibidir. Çeşitli amaçlarla
gönderilen bu uydular, uzun süre yörüngesinde dolanır­
lar. Herhangi bir arıza halinde veya dünya çekim
etkisine girdiği takdirde, atmosfer içinde sürtünmeden
dolayı parçalanırlar. Bir kısmı da, yeryüzüne parçala-
narak düşerler. Bu durumda, insan hayatı için tehlike
yaratabilirler.
Askeri uydular, dünyamızı her an tehdit etmekte-
dirler. Bu tip uydulara sahip olan ülkeler, kendilerini
dünyanın hakimi olarak görmektedirler. Söz konusu bu
hakimiyet, dünya barışını kökünden sarsmaktadır.
Çünkü askeri uydulara sahip olan ülkeler, kendilerini
"Dünya Hakimi" olarak görmekteler ve böylece
Her Ölçüsünde Sırlar .Saklı
........................... Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
.................................................................................................................................................................................
36

21. yüzyıla girerken dünyamızda, "Uydu Sömürgeciliği"


gündeme gelmektedir.

***
37

İKİNCİ BÖLÜM

GEZEGENLER

Güneşe En Yakın Gezegen MERKÜR

insan, dünyaya geldiği andan itibaren çevresiyle sıkı


bir ilişkiye girer. önce annesini, babasını ve diğer aile
fertledni incelemeye ve tanımaya çalışır. Aile çevresini
tanıdıktan sonra, yaşadığı çevreyi ve dünyayı merak
etmeye başlar. Çocuğun yaşı ilerledikçe, aklına daha
başka sorular gelir. "Yaşadığımız Dünya"dan başka
dünyalar var mı? Varsa biz de oralara gidebilir miyiz?
Neden bizler bu dünyadayız? Gökteki görülen bu
cisimler nelerdir? Dünyamız gibi başka gezegenler var
mıdır? Varsa bunların dünyamızdan benzer ve farklı
yönleri nelerdir? gibi ardı arkası kesilmeyen sorular,
birbirini takip eder gider.
Hz. İbrahim'in annesi, bebeğini mağarada dünyaya
getirip, orada büyütür. Hz.İbrahim, mağarada epeyce
büyüyünce, dışarı çıkar. Mağaranın hemen dışında,
yukarıdaki sorulara benzer soruları, kendi kendine
sormaya başlar ve kainat sistemini tanımaya yönelir.
Sonuçta, bilindiği gibi, tüm sistemlerin bir Yaradan'ı
........................... ........Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ
Her Ölçüsünde ....................................... ......... DÜNYA
.. ......... .
38

olan tek bir Tanrının olduğunu, aklı ile ortaya koyar.


Peygamberler Tarihi'nde çok ayrıntılı bir şekilde anlatı­
lan bu kıssa, aslında İnsanoğlunun çevresine karşı
duyduğu merakı apaçık ortaya koyar.
İçinde yaşamış olduğumuz dünya, güneş etrafında
dönen bir gökcismidir. Dünyamız gibi, güneş etrafında
dönen 9 büyük gezegen ve binlerce küçük gezegen
(asteorid) vardır. Büyük gezegenlerden, güneşe en
yakın olanı Merkür'dür. Hemen burada şu soru akla
gelir. Güneşe çok yakın olan bu gezegende hayat
şartları nasıldır? İnsan veya diğer canlılar yaşar mı?
Büyüklüğü ve hareketleri nasıldır?gibi ardı arkası
kesilmeyen sorular.

Merkür Hakkında Bilgiler

Merkür, Güneş'e en yakın olan gezegendir. Diğer adı,


Utarit olan Merkür, 9 büyük gezegen içinde, Plüton'dan
sonra en küçük gezegendir. Kendine bağlı uydusu
olmayan bu gezegen, güneş çevresinde oldukça basık
bir elipsoit çizerek döner. Güneş çevresinde, bir tam
turunu 88 günde tamamlar. Yani bir Merkür yılı 88 yer
gününe eşittir. Merkür, bu dolanımı esnasında ortalama
saniyede 48 km. (172.200 km/saat) hız yapar. Merkür
yılının süresi kısa olmasına rağmen, Merkür günü çok
uzundur. Çünkü, Merkür kendi çevresindeki bir turunu
yaklaşık 180 yer gününde tamamlar. Böyle olunca,
Merkür'de gece ve gündüzden bahsedilemez. Çünkü
gezegenin hemen hemen her tarafı, yıl boyunca güneş
ışığını alır.
.G~.~~Qs_~!!.8._.. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 39

Merkür' ün güneşe olan uzaklığı ortalama 58, 9


milyon km. kadardır. Ancak bu uzaklık, yörüngesinin
elipsoit olmasından ötürü değişir. Güneşe en yakın
olduğu konumda 45,9 milyon km., en uzak olduğu
konumda ise 69, 7 km. uzaklıktadır. Dünyamıza olan
uzaklığı ise, güneşe olan uzaklığından fazladır. Ortalama
92 milyon km. olan bu mesafe, 80 milyon ile 208,6
milyon km. arasında değişir.
Merkür'ün Ekvator çapı 4878 km. kadardır. Yoğun­
luğu ise, dünyamız yoğunluğuna oldukça yakın değerler
verir. Dünyamızın yoğunluğu 5,5 gr./cm2 iken,
Merkür'ün 5,44 gr./cm 2 dolayındadır. Bu özelliği ile,
dünyamız gibi, Merkür'ün de merkezinde demir cevheri-
nin oluşturduğu bir çekirdek olduğu kabul edilir.
Gezegenin iç çekirdeğinin 2/3 'si, demir ve nikelden
oluşur.

Merkür' de Hayat Var mı?

Merkür, güneşe bir konumda olmasıen yakın


dolaysıyla, yüzey sıcaklığı
hayli ekstrem değerler
gösterir. Güneşin gördüğü aydınlık bölgelerde, sıcaklık
32 7 °C'ye kadar yükselirken, karanlık bölgelerinde
-21 7 °C'ye kadar iner. Söz konusu bu sıcaklık değerleri
ise, yeryüzünde yaşayan tüm canlılar için yaşama
şartları-nın dışında kalır. Bu nedenle, Merkür'de
yeryüzündeki-ne benzer bir hayat belirtisi yok gibidir.
Merkür gezegeni için, 1974 yılında fırlatılan Mariner
1O Uydusu'ndan alınan fotoğraflar incelendiğinde,
Merkür'ün yüzeyinde, Ay'ınkine benzer yer şekilleri
40

görülmüştür. Havzalar, ovalar ve dağlar oldukça


görkemlidir. Dağlar üzerinde çok büyük kraterler
(volkan konisi) görülür. Ancak, vadiler kuru, dağlar ve
düzlükler çıplak ve kayalıktır. Örneğin uydu fotoğraf­
larından alınan bilgilere göre; gezegenin kuzey
yarımküresinde yer alan Coloris (Renkler) havzası,
1340 km. Uzunluğunda çok geniş bir havzayı oluştur­
maktadır. Havzanın çevresinde, halka şeklinde 3000 m.
Yükseklikte ve 450 km. uzunluğunda dağlık alanlar
vardır. Söz konusu bu havza, muhtemelen, Merkür
gezegenine, dev bir meteorun (gökcismi) çarpmasıyla
oluşmuştur.
öte yandan, Merkür'ün atmosferi yok denecek kadar
zayıf ve incedir. Çoğunlukla sodyumdan oluşan
atmosferi içinde, ayrıca helyum, hidrojen ve neon
katmanları da vardır. Çok az miktarda, karbondioksit,
kripton, argon, ksenon gibi gazlar da bulunmaktadır.
Atmosferinde oksijenin bulunmayışı da, ayrıca bir hayat
belirtisinin olmayışının bir sebebidir.

Merkür, Dünyamızdan Görülür mü?

Merkür ile Güneş, dünyamıza göre Gökadanın hep


aynı bölgesinde yer alır. Dünyaya göre.güneşle yaptığı
yörünge açısı 7° kadardır. öte yandan, Merkür, Güneş'e
oldukça yakın ve cisim olarak küçük bir gezegendir.
Dünyamıza olan uzaklığı da göz önüne alınırsa,
dünyamızdan uzun süreli görülmesi imkansız bir hal
alır. Ancak akşamları günbatımı bölgesinde Akşam
Yıldızı, sabahları gündoğumu bölgelerinde Sabah Yıldızı
GEZEGENLER 41

olarak kısa süreli görülür. Ancak gün doğuşu ile birlikte


kaybolur. Buna rağmen, büyük teleskoplarla, Merkür'ün
hareketleri, yakından takip edilebilmektedir

Kuran Diliyle Gezegenler ve Merkür

Şüphesiz, bizleri yaratan Yüce Allah'ın (c.c), kitabı


olan Kur'an-ı Kerim'de, Güneş sistemi, gezegenler,
yıldızlar, ay, dünya ve kısacası uzay hakkında, çok
sayıda ayetler vardır. Bu ayetlerin bazılarını bugün bile
açıklamak mümkün olamamaktadır. insanoğlu, bilim ve
teknikte ilerledikçe, zaman zaman ilahi bir sır olan bu
ayetleri, peyderpey açıklama imkanına kavuşacaktır.
İşte açıklaması beklenen bir kaç ayet meali;
"Biz, gök/en; yen· ve her ikisi arasında bulunan/an
gereğince yarattık. Kıyamet günü şüphesiz gelecektir.
O halde yumuşak ve tyi davran. "(Hicr-85)
"Geceyi gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin istjfadenize
vermiştir. Yıldızlar da O'nun buyruğuna boyun eğmiş­
tir. Bunlarda, ak/eden kimseler için dersler var-
dır. "(Nahl-12)
"İçinde yörüngeler bulunan göğe and olsun kı;ey in-
karczlar,siz şüphesiz aykzn görüştesiniz. "(Zanyat-7-8)

Dünyamıza En Yakın Gezegen VENÜS

insanoğlunun, yeryüzünde yaşadığı sürece gökyü-


züne bakıp, sık sık kendine sorduğu sorular şunlardır;
"Acaba görmüş olduğumuz şu gökyüzünde yaşadığımız
dünyadan başka bir dünya var mıdır? Eğer varsa, orada
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Ola~.Y..~Ş~DIGIMIZ DÜNYA 42

yaşayanlar bizlere benziyor mu? Dünyamızdan, varsa-


yılan diğer dünyalara ulaşmak ve uzaylılarla bağlantı
kurmak mümkün müdür?" İşte tüm bu soruların
cevabını almak için.İnsanoğlu; geçmişten bugüne,
daima uzaya çıkıp araştırma yapmak ihtiyacını duymuş­
tur. Babil Kulesi, Mısır Piramitleri, İnka Anıtları,
Paskalya Dikili Taşları, hep geçmişte yaşayan insanların
gökyüzüne duydukları ilgiyi simgelerler. Paris Eyfel
Kulesi, Amerika Özgürlük Anıtı, Newyork Gökdeleni gibi
eserler de, günümüz insanının, gökyüzüne olan merakı­
nın sonucu ortaya çıkmışlardır. Öte yandan İslam
medeniyetinin adeta simgesi olan minareler de, gökyü-
zünde bir şeyler arar gibidir. Yine bugün uzaya fırlatılan
uzay araçlarının, minarelerle benzer oluşu, tesadüfi bir
olay değildir.

Venüs'ün Ölçüleri

Dünyamızda yaşayan biz dünyalıların uzayda ilk


önce yakınen tanıdığımız gökcismi, dünyamızın uydusu
olan Ay'dır. Ay'dan sonra da, dünyamıza yakın olan
gezegen ise, Venüs'tür. Aynı zamanda, dünyamıza
benzer yönleri ile tanınan Venüs; araştırma için uzay
bilimcilerinin dikkatlerini üzerine çeken bir gezegendir.
Venüs gezegenine, Zühre ya da Çulpan yıldızı da
denilir. Venüs'ün dünyamıza olan uzaklığı, ortalama
38,4 milyon km. kadardır. Gezegenin Güneş'e olan
uzaklığı ise, ortalama 107,5 milyon km.dir. Günberi
noktasında (Güneş'e en yakın olduğu nokta) Güneş'e
olan uzaklığı 106, 7 milyon km. kadarken, Günöte
GEZEGENLER 43

noktasında (Güneş'e en uzak olduğu nokta) ise, 108,2


milyon km.dir. Günberi noktası ile Günöte noktası
arasında 1,5 milyon km.lik bir fark vardır ki, bu
yönüyle Venüs'ün diğer gezegenlere göre, Güneş
etrafında çizmiş olduğu yörünge daireye en yakın
olanıdır. Güneş etrafındaki yörüngesi üzerinde, saniyede
35 km. hızla döner. Bu dönüşüyle, Güneş etrafındaki bir
turunu 224, 7 günde tamamlar. Kendi ekseni etrafındaki
dönüşünü ise, 243 günde tamamlar. Dolaysıyla, bir
Venüs günü, bir Venüs yılından daha uzundur.
Venüs gezegeninin ekvator yarıçapı 6160 km.
kadardır (Dünyamızın ise ortalama 6370 km.dir.). Hiç
bir uydusu olmayan Venüs, dünyamızdan çıplak gözle,
hemen hemen hiç görülmez. Ancak 100 yıl ara ile, uzun
devreler halinde bir kaç kez görülebilir. 2004 ile 2012
yıllarında iki kez görülebileceği hesaplanmıştır. Kuşku­
suz bu az görülmesinin sebebi, yörünge eğiminin çok az
oluşu (en fazla 3,2 derece) ile ilgilidir.

Venüs'te Hayat Var mı?

1961 yılından bugüne kadar, Venüs'e birçok araştır­


ma uyduları gönderilmiştir. Bu uydulardan alınan
bilgilere göre; Venüs'ün yüzeyi yer yüzeyine oldukça
benzerlik gösterir. Gezegenin yüzeyinde dağlar, ovalar
ve vadiler gibi yer şekilleri bulunmaktadır. Hatta
dünyamızda olduğu gibi, hafif esen rüzgarlar bile
esmektedir. Ancak Gezegenin yüzeyinden 70-80 km.
yükseklikte, kalınlığı 15-30 km. arasında değişen, çok
kalın bir bulut tabakası vardır.
44

Güneş'e olan uzaklığı, dünyamızınkinden daha yakın


olduğu için, dünyamıza göre, daha fazla güneş ışığı ve
ısısı alması gerekir. Oysa yüzeyini kaplayan kalın
bulutlar ve kendi ekseni etrafında dönüşünün çok yavaş
olması gibi nedenlerle, dengeli olarak ışık ve ısı alamaz.
Güneş ışığı alan bölgelerde sıcaklık 430 °C'ye kadar
yükselirken, bulutların altında kalan veya Güneş'in
görmediği bölgelerde ise, sıcaklıklar; - 150 °C'ye kadar
düşer. Yaklaşık 550 °c kadar sıcaklık farkının yaşandığı
Gezegende, su yoktur. İşte bu nedenlerden dolayı,
Venüs'te bizim anladığımız biçimiyle canlı hayat yok
gibidir.

Venüs'ün Düşündürdükleri

Venüs gezegeni, dünyamız ile karşılaştırıldığında, çok


benzer yönleri bulunmaktadır. Adeta, Güneş sistemi
içinde, dünyamızın bir ikizi gibidir. Ancak, bazı küçük
farklılıklar ve ölçüler yüzünden, Venüs'te, bugün için
insan yaşaması için elverişli hayat şartları görülmemek-
tedir. Bu da, biz insanoğlunun hayatının devamı için,
kainatta oldukça hassas dengelerin kurulmuş olduğunu
vurgulamaktadır. Dengelerde, en küçük bir değişmenin,
canlı hayatını hemen etkileyeceği ve neslin kısa bir süre
içinde yok olabileceği muhakkaktır. Yine böyle bir denge
değişmesinin kıyametin kopması anlamına geldiğini
söylemek gerekir. Sözgelimi Venüs'ün, Ay'ın, dünyamı­
zın veya herhangi bir gezegen ya da yıldızın dengesinin
kaybolması, diğer gökcisimlerini de etkileyip, kainat
nizamını kısa sürede bozabileceği ve sonuçta yine
45

kıyametin kopacağı gün, gelecekte mutlaka yaşanacak­


tır.
Yüce Allah (c.c), Kuran-ı Kerim'de mealen şöyle
buyuruyor;
''Biz gök/en; yen' ve ıkisinin arasında bulunan/an
oyun olsun diye yaratmadık. Biz onlan, ancak ve
ancak gerektiği gibi yarattık, ama insanların çoğu
bilmezler. " (Duhan- 38,39)
"Göklen'yedi kat üzen·ne yaratan O'dur. Rahman 'ın
bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü
bir çevir bak, bir çatlak görebilir misin? Bir aksaklık
bulmak için gözünü tekrar tekrar çevir bak,- ama göz
umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer. "
(Mülk-3,4)
Evet, bizleri yaratan Yüce Allah (c.c), kainatı bir
oyun olsun diye yaratmadı. Yaratılışın her zerresinde,
bir sır ve bir amaç var. Öte yandan bugünkü uzay
çalışmalarının da kanıtladığı bir gerçek var. O da, Kai-
natta hiç bir düzensizliğin olmayışı. Her şey yerli
yerinde yaratılmış. Dünya, Ay, Venüs, Merkür, Mars
velhasıl tüm gezegenler ve yıldızlar, hepsi bir düzen
içinde, hareketlerini devam ettiriyor. Böyle bir düzende,
düzensizlik ve eksiklik aramak boşuna. İçinde en küçük
bir şüphe duyanlara ihtar çok büyük; "Gözünü bir çevir
bak, bir çatlak görebilir misin? Bir aksaklık bulmak için
gözünü tekrar tekrar çevir bak; ama göz umduğunu
bulamayıp bitkin ve yorgun düşer."
İşte, hiçbir yelinde düzensizlik olmayan kainat içinde
yaşayan biz insanlar, hala günlük ve gündelik boş
işlerle ne diye uğraşıp duruyoruz? Dünya hayatımız
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 46

sona erince, Yaratan'ın; "Ey insanoğlu! Kainatı bir oyun


olsun diye yaratmadık. Kainatın içinde yaşayan seni de
oyun olsun diye yaratmadık. Bir yaratık olarak,
Yaratan'ın için ne yaptın?" diye sorguladığında, verece-
ğimiz cevabı bir düşünelim, olmaz mı?

Hayatın Varlığı Tartışılan Gezegen MARS

Mars Hakkında bilgiler

Mars, güneş etrafında dönen gezegenler grubu


içinde, dünyamızdan sonra güneşe daha uzak olan bir
gezegendir. Romalıların Harp Tanrısı adına izafeten
Mars adını alan bu gezegenin diğer adları Merih ve
Sakıt'tır. Mars'ın güneşe olan uzaklığı ortalama 226,5
milyon km. kadardır. Güneşe en uzak olduğu konumda
247 milyon km., en yakın olduğu noktada ise 207,2
milyon km.lik bir mesafe vardır.
Ekvator yarıçapı, 3375 km. kadar olup, dünyamız­
dan hayli küçük bir gezegendir. Yoğunluğunun da
dünyamızdan az olduğu bilinen Mars'ın yörüngesi
üzerindeki dolanım süresi 68 7 yer günü, ekseni
çevresindeki dönme süresi ise 24 saat 37 dakika olarak
tesbit edilmiştir. Mars'ın rengi kızıl kırmızı veya portakal
rengi görünümündedir. Bu nedenle, Mars'a Kırmızı
Gezegen de denilir.
Ekvatoru yörünge düzlemine 28° 2 T eğimlidir.
Ekvator bölgesinde öğle vakti sıcaklık 10 °c ise de,
geceleyin - 70 °C'ye kadar düşer. Yörünge üzerindeki
hızı saniyede 23,8 km. kadardır. Dünyamıza olan
G.~?;~G.~N~8 .............................................................................................. 47

uzaklığı, en az 54 milyo~ km., en fazla 398 milyon


km.yi bulur.
Mars, ölçüleriyle yaşadığımız dünyaya oldukça fazla
benzemektedir. Eksen eğikliği (Dünya; 23° 2 7', Mars;
28° 37'), ekseni çevresindeki dönme süresi (Dünya; 24
saat, Mars; 24 saat 3 7 dakika), Yörünge üzerindeki hızı
(Dünya; 30 km./sn., Mars; 23,8 km./sn.) gibi özellik-
lerde benzerlikler göstermesi, ilk anda insana, Mars'da
hayat olduğu izlenimi vermektedir. Geçmişte de, Mars
gezegeninde hayat olduğuna inanılıyor ve Marstan
gelen yaratıklar, Marslılar gibi bilimkurgular ortaya
atılıyordu. Öte yandan, yeryüzünden teleskoplarla
yapılan gözlemler sonucu, Mars'ın üzerinde atmosferin
olduğu, bitki örtüsünün geniş alanlara yayıldığı ve
kutup bölgelerinde geniş buzulların yer aldığı görüşleri
ortaya atılmış ve Mars'da hayat olduğuna dair delilleri
kuvvetlendirmişti. Gerçekten Mars'da hayat var mıydı?
Marslılar nasıl yaratıklardı? Medeniyet ve teknolojik
olarak, acaba Marslılar mı, yoksa Dünyalılar mı daha
ilerdeydi? Bu ve buna benzer sorular, biz dünyalıları
uzun yıllar meşgul etti.

Mars Hakkındaki llk Araştırmalar

Mars hakkında, ilk gözlemler, çok eskilere dayanır.


Teleskopun icadından bu yana, Gökbilimciler; Mars
üzerinde gözlemler yapmışlardır. Ancak İtalyan astro-
nom ve devlet adamı Giovanni Virginio Schiaparelli,
18 77'de başladığı gözlemler sonucunda, Mars üzerinde
100 'ü aşkın çizgiler tesbit etmişti. İşte Schiaparelli, bu
'::!.~-~ .9._l?.~sünde Sırlar Saklı Olan y~Ş~DIGIMIZ ı::J9.NYA 48

çizgileri kanallar olduğunu belirtince, bir anda dünya


bilim adamları arasında büyük ilgi uyandırmıştır.
Ardından A.B.D'li astronom Percival Lowell, bu
çizgilerin dev sulama kanallan olduğunu ve Mars'da çok
gelişmiş bir uygarlığın yaşadığını öne sürmüştür. Bu
görüş, dünyada bir anda büyük yankılar uyandırmış ve
Mars'a seyahat etme fikri uyandırmıştır. Mars
hakkındaki yorumlar, 1971 yılında Mariner 9 uydusu-
nun gönderilmesine kadar devam etmiştir.

Sahi, Mars'da Hayat Var mıydı?

Amerika Birleşik Devletleri, Uzay Araştırmaları


Enstitüsü tarafından; 1964'de gönderilen Mariner 4 ile
1969'da gönderilen Mariner 6 ve 7 uyduları, Mars'ın
yakınından geçerek ilk Mars fotoğraflarını göndermeye
başladılar. A.B.D., 1971 'de Mariner 9, 1976'da Mariner
1O, ve aynı yıllarda Viking 1 ve 2 uzay araçlarını
Mars'da araştırma yapmak üzere uzaya gönderdi.
özellikle Viking 1 ve 2 uzay araçları, Mars'a yumuşak
iniş yaptıktan sonra, Mars'a ait çok ayrıntılı fotoğraflar
göndermeye başladılar. Mars' a ait olan bu fotoğrafların
incelenmesi sonucunda, Mars hakkında gerçek bilgiler
elde edildi.
Mars'ın yeryüzü şekilleri, dünyamıza benzemekte ve
dağlar ve engebeli araziler yer almaktadır. Çok sayıda
sönmüş volkan konileri bulunmaktadır.Mesela Olympus
Mons Yanardağı, 60.000m. genişlikte, 23.000 m.
yükseklikte dev bir konidir. (Everest Tepesi 8.848 m.).
Ekvatoral bölgede yer alan uzunluğu 5000 km.,
GEZEGENLER
......................................................... 49

genişliği 75 km., derinliği 6 km. olan Marineris


kanyonu gibi çok sayıda derin ve uzun kanyonlar da
vardır. öte yandan, çöküntü havzaları, düzlük alanlar,
kraterler de çok sayıdadır. Böylelikle, yeryüzü şekilleri
bakımından, hemen hemen dünyamızın aynısıdır.
Üstelik, dünyamızda olduğu gibi, üzerinde bir de
atmosferi vardır. Atmosferinin % 95'ini karbondioksit ve
geri kalanını sodyum, argon, oksijen ve su oluştur­
maktadır. Ayrıca Mariner 7 aracı, Mars'ın Ekvator
bölgesinde en fazla sıcaklığın 30 °C'ye ulaştığı ve
geceleyin de - 70 °C'ye kadar düştüğü, kutup
bölgelerinde karbondioksitin donma noktası olan -150
0
c·ye indiğini tesbit etmiştir.
Mars üzerinde yapılan incelemelerde, bol miktarda
kaya parçalarının yer aldığı, rüzgarların estiği ve bu
rüzgarların etkisiyle kumul ve kumul tepelerinin
oluştuğu anlaşılmıştır. Aynca 19. yüzyılda ileri sürülen
sulama kanallarının da, çöküntü hendeklerinin olduğu
ve bu hendeklerin muhtemelen tektonizma ve erimiş
don sularının aşındırması sonucunda meydana geldiği
kanısına varılmıştır.
Bütün bu benzerliklere rağmen, Mars üzerinde hayat
yoktur. Çünkü, atmosfer sıcaklığı -80 ile -160 °c
arasında oynamakta ve yüzeyindeki ortalama sıcaklığın
-20 °c dolayında olduğu, ayrıca yüzeyinde hiç su
bulunmadığı tesbit edilmiştir. Öte yandan kutup
bölgelerinde belirgin olmak üzere, yüzeyinin tamamı
buzul örtüleriyle kaplı olduğu anlaşılmıştır.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 50

Mars'ın Kaç Uydusu Var?

Mars'ın iki ayrı uydusu vardır. Bunlar; Phobos ve


Deimos'dur. Phobos korku, Deimos panik demektir. Bu
adlar, Savaş Tannsı anlamına gelen Mars'ın adına uyum
olsun diye konulmuştur. Her iki uyduyu da, 1877'de
A.B.D'li astronom Asaph Hall keşfetmiştir. Phobos 25
km., Deimos ise 13 km. çapındadır.
Deimos (Panik), dışta yer alır. 15x 12xl 1 km.lik üç
eksenli bir elipsoid biçiminde, üzerinde kraterler
bulunan, düzensiz bir kütledir. Ekliptik açısı 2 ° olan
Deimos'un yörünge yarıçapı 23.460 km. kadardır.
Mars'ın etrafındaki bir dolanımını 30,3 saatte tamamlar.
Üzerinde bol miktarda kayaç örtüsü olan uydunun
karbonlu bir yapıda olması, başka kütleler tarafından
kapılabileceği izlenimi vermektedir.
Phobos (Korku), içte olup, diğerine göre, Mars'a
daha yakındır. 27x22x19 km.lik üç eksenli bir elipsoid
biçiminde, kraterli ve düzensiz bir kütledir. Ekliptik açısı
1 ° olan Phobos'un yörünge yarıçapı 9.378 km. Kadar-
dır. Mars çevresindeki bir dolanımını 7, 65 saatte
tamamlar. Koyu gri renkli kayaçlarla örtülü olan
uydunun yansıtma oranı, Ay yüzeyinin yansı kadardır.
Uzay bilimciler, Mars'taki gelgit olaylarının Phobos'u
kendine doğru çektiğini gözlemlemişlerdir. Buna göre
yaklaşık 1 milyar yıl sonra Phobos'un Mars'a çarpacağı
ve Mars'ın sadece tek bir uydusunun (Deimos) kalacağı
tahmin edilmektedir.
Eğer bu tahminler doğru çıkarsa, 1 milyar yıl sonra
Mars gezegeni uydu bakımından da, dünyamıza
. G.E.:.?;~G.E.:..N.h~.8.. . . . . . . . . . . . . . . sı

benzeyecektir. öte yandan, Güneş yakıtı olan helyum


gazını sürekli olarak tükettiği ve güneşin küçüldüğü ve
gezegenlerin periyotlannın değişime uğradığı göz önüne
alınırsa, kim bilir belki 1 milyar yıl sonra, Güneş
Sistemimizde büyük değişiklikler olabilecektir. Belki de,
o zaman biz dünyalılar, ya Mars'a ya da Venüs'e
taşınacağız. İşte bu bakımdan, kıyametin kopmasını,
sadece şu anda yaşadığımız dünyadaki insan yaşama
ortamının ortadan kalkmasıyla gerçekleşeceğini söyle-
mek imkansız gibi. Belki insanoğlu, Güneş sistemi
üzerinde yer alan gezegenleri sırasıyla yerleşecek,
ondan sonra sistemin tamamen bozulmasıyla kıyamet
kopacaktır. Bu konularda kesin bir yorum yapmak,
şimdilik imkansız gibi görünüyor. Biz yine, konuyu;
Kur'an-ı Kerim'in Kıyamet ile ilgili ayet mealleriyle
noktalayalım.

Kuran'ın Açıklamaları ve İlahi Uyarılar

"Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman;


Yıldızlar düşüp, söndüğü zaman;
Dağlaryürütüldüğü zaman;
Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı
zaman;
Yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman;
Denizler kaynaştznldığz zaman,·
Canlar bedenlerle birleştınldiği zaman;
Kız çocuğunun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü
kendisine sorulduğu zaman;
Amel defter/en· açıldığı zaman;
. ~.~.ı:Qı.?.~~·~·~·~·~···§.ı~.1.~.~. .?.~.k..lı. ..9.ı.~.~ . ~f::Şf::r?i.~.1.~.1:?.. .~9~.'!J::....... · · · · · · · · · · · · · · · · · · · - 52

Gök yen'nden oynatıldığı zaman;


Cehennem alevlendirildiği zaman;
Cennetyaklaştznldzğz zaman;
insanoğlu önceden ne haztrladz.s7ınz görecektzT.
Gündüz sinip geceleri gözüken g; zegenlere and
olsun;
Kararmaya başlayan gea;ye and olsun;
Ağarmaya başlayan sabah<' and olsun kz>:
Bu Kur'an, arşın sahibi katında değerlz; güçlü, sözü
dinlenen ve güvenilen şerefl.i bir elçinin getirdiği
sözdür. "(Tekvir Suresi,· 1-19)

Halkalı Gezegen SATÜRN

Yaşadığımız
dünya, güneş sistemi içinde bir gezegen.
Hem kendi, hem de Güneş etrafında dönerken,
çevresinde birçok gezegen, uydu ve diğer gök cisimleri,
dünyamıza eşlik etmektedir. Dünyamız ile birlikte,
Güneş sistemi içinde, bugünkü bilgilerimize göre tam
dokuz gezegen bulunmaktadır. Bu ge?.egenlerden biri
de, Satürn' dür. Sat11rn, halk arasında Zühal ya da
Sekendiz yıldızı olarak da bilinir. Bu gezegene,
çevresinde bulunan dev halk"Jarından dolayı, Halkalı
Gezegen de denir. Uzayda, halkaları ile birlikte Satürn,
çok güzel bir göıünüme sahiptir.
Satürn, adını mitolojideki Roma'mn Tanm Tannsı'nın
adından almıştır. Eski Roma dininde, ekin ya da tohum
tcrınsına Satürn denilirdi. Her yıl ı 7 Aralıkta başlayan
ve 7 gün süren Satürn şenliği olurdu. Şenlik süresince,
çalışılmaz, köleler hür bırakılır, tüm kısıtlamalar
GEZEGENLER 53

kaldırılır, herkes birbirine hediyeler verirdi. Bugün


İngilizce'de cumartesi gününün karşılığı olan Saturday
kelimesi, Satürn'den gelmektedir. Gezegen, ilk olarak
161 O yılında, Galilei tarafından gözlemlenmiştir.

Satüm'ün ölçüleri

Satürn, Güneş Sistemi içinde, Jüpiter'den sonra ikinci


büyüklükte bir gezegendir. Halkaları hariç, sadece
gezegenin ana kütlesi, 95 yer kütlesine, hacmi ise 750
yer hacmine eşittir. Ekvator yarıçapı 60.080 km.yi
bulur. Yörüngesi çevresindeki, yani güneş çevresindeki
. bir dolanımını 29,5 yılda tamamlar. Kendi ekseni
etrafında ise 1O saatte bir dönüş yapar. Böylelikle, bir
Satürn günü 10 dünya saatine, bir Satürn yılı 29,5
dünya yılına eşittir. Satürn'ün, ekvator düzlemi ile
yörünge düzlemi arasında 2 7° lik bir açı vardır.
Satürn'ün Güneş'e ortalama yakınlığı 1,4 milyar km.
kadardır. Günöte noktasında yani Güneş'e en uzak
olduğu konumdaki uzaklığı 1, 5 milyar km., Günberi
noktasında yani Güneş'e en yakın olduğu konumdaki
uzaklığı 1,3 milyar km.lik bir mesafe vardır.
Satürn gezegeninin yoğunluğu çok hafif olup, suyun
yoğunluğundan bile azdır. Suyun yoğunluğu 1 olarak
kabul edilirse, Satürn'ün yoğunluğu O, 7 kadardır. Yani
Satürn, bir gemi gibi denizin üzerinde batmadan
yüzebilecek kadar hafiftir. Bunun nedeni, çekirdeğinin
yoğunluğu az olan sıvı metallerden oluşmuş olmasıdır.
Satürn gezegeninin yüzey sıcaklığı, -150 ile 180 °c
dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Atmosfer
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı gı~r,:ıY0§.0.!?.191MIZ qqNYA 54
..................................

özelliği,Jüpiter'e benzerlik gösterir. Bu nedenle, Jüpiter


gibi, atmosfere çok fazla enerji yayar. Güneşten aldığı
enerjinin % 80 fazlasını bir ışınım yansıtır. Ancak iç
yapısı, Jüpiter'e benzemez. Çekirdeğinin kayaçlardan
oluştuğu, çekirdek çevresinde buz katmanı, onun
çevresinde hidrojen molekülleri katmanı olduğu ileri
sürülmektedir.

Satüm'ün Halkaları

Satürn'ün en büyük özelliği


çevresinde çok görkemli
bir halkasının olmasıdır. Satürn'ün bu halkalarını ilk
olarak 161 O'da ilkel bir teleskopla gözlemlemiştir.
1659'da Huygens, daha gelişmiş bir teleskop yardı­
mıyla, bu halkaların yapısını ortaya çıkarmış, bu
halkaların birbirinden ayrı, ince ve yassı bir yapıda
olduğunu tesbit etmiştir. Halkalar, ekvator düzleminde
sabit bir konumda yer almaktadır. Ancak ekvator
düzlemi yörünge düzlemine 2 7° yatık olduğundan,
halkalar dünyamızdan farklı konumlarda görülmektedir.
Halkalar, birbirinden oldukça farklı irili ufaklı
gökcisimlerinden oluşmaktadır. Bu gökcisimlerinin
yapısı, genelde buz parçacıklarıdır. Parçacıkların her biri,
toz zerresi kadar küçük olduğu gibi, dünyanın uydusu
Ay büyüklüğünde olanları da vardır. Ancak, bu kadar
büyük cisimler oldukça azdır.
Halkaların oluşumu hakkında çeşitli görüşler vardır.
Bunlardan birkaçı şöyledir.
Bir görüşe göre; gezegenin
oluşumuna sebep olan gaz ve toz bulutlarının soğuması
esnasında meydana gelen buzsu malzemelerin doğrudan
G..E.:.~E.:.G..E.:.N!:~.13 . . . ......... . . ··-· ... .... . . . . . . . . . ................. . . ............... . . . . . . . ·······-··· ·····-········ ??.

yerinde yoğunlaşması sonucunda oluşmuştur. Bir başka


görüşe göre; gelgit etkilerinin sonucunda malzemelerin
bir uydu oluşturamamış ve halka oluşmuştur. Diğer bir
başka görüşe göre ise; gelgit etkisi içine bir uydunun
girmesi sonucunda ya da bir uyduya bir göktaşının
çarpması sonucunda, uydunun parçalanmasıyla oluş­
muş olduğu ileri sürülmektedir.
Halkalardaki parçaların gezegen çevresindeki dönüş
hızları, gezegene yaklaştıkça hızlanır. Halkanın içindeki
parçacıklar, güneş ışınlarını yansıttığından, halkalar
gayet görkemli bir şekilde görülür.
Halkalar, 7 ayrı halka şeklinde görülür. En dış
halkanın genişliği 270.000 km.yi, onu takip eden ikinci
halkanın genişliği 25.000 km.yi, üçüncü halka ise
16.000 km.yi bulur. En dış halkanın kalınlığı ise 20 km.
kadardır. Bu halkalar, A, B, C, D, E, F, ve G harfleriyle
adlandırılmıştır. Çok geniş olan E halkası ile F ve G
halkaları son yıllarda keşfedilmiştir.

Satüm'ün Uyduları

Satüm'ün bugüne kadar 20 uydusu tesbit edilmiştir.


Bu uyduların hemen hepsi buz yapılı gökcisimleridir. Bu
uydulardan 9'u 1900 yılından önce keşfedilmiştir.
Bilinen tüm uydularına çeşitli adlar verilmiştir.
Satüm'ün en büyük uydusu, Titandır. Titan, Ay'dan
biraz daha büyükçedir. Yarıçapı 2900 km. kadardır.
Titan, Güneş sistemi içinde, bulutları ve yoğun bir
atmosferi olan tek uydu olarak bilinir. Uydu, 1655
yılında Huygens tarafından keşfedilmiştir. Kendi
56

çevresinde bir dolanımı ile Satürn çevresindeki bir


dolanımı aynı süreyi kapsar. Yaklaşık 16 günde
tamamlanan dolanımlar, aynı süreleri kapsadığından,
Titan'm daima aynı yüzü Satürn'e bakar.
Titan uydusu üzerinde, 1981 yılında, A.B.D'nin
"Voyager I" uzay aracı ayrıntılı araştırmalar yapmıştır.
Tüm bu araştırmalara göre, uydunun yüzey sıcaklığı 95
ile -180 °c arasında olduğu, atmosfer basıncının dünya
atmosfer basıncının 1,6 katı kadar değere sahip
bulunduğu ve atmosferininde en çok, dünya atmosferi
gibi azot ile bir miktar metan gazından oluştuğu tesbit
edilmiştir. Yine Titan uydusunun derinliklerinde 4
milyar yıl önce yeryüzünde canlı hayatın başlangıcı olan
organik maddelere benzer donmuş maddeler olduğu ileri
sürülmektedir. Tüm bu sebeplerden ötürü, Titan; bugün
için uzay bilim adamlarının ilgi odağı haline gelmiştir.
Diğer uydulardan en büyükleri, Japet (yarıçapı 800
km.), Rea (yarıçapı 640 km.), Tetis'dir.

Satüm'ün Düşündürdükleri

Güneş sistemi içinde bulunan diğer gezegen ve


uydular gibi, Satürn gezegeni ve ona bağlı uydular,
insanoğlu için önemli bir araştırma ve düşünme kaynağı
olmuştur. insanoğlu tarafından sürdürülen tüm araştır­
maların temel amacı, kainatın sırlarını açığa vurmaktır.
Bugüne dek ortaya konan bütün sırlar, sadece Güneş
Sistemi ile ilgilidir. Oysa Kainatın içinde, milyarlarca
Güneş Sistemi gibi sistemlerin olduğu bilinmektedir.
GE.?:~G.~.~.h.~.8...... . .. .. . . . . . . . . . . . . . . _ .. . . . . . . . ............... . . 57

Güneş Sistemi içinde, Güneş'in enerji kaynağının her


geçen yıl biraz daha azaldığı ve Güneş kütlesinin
küçülmeye devam ettiği göz önünde tutulursa,
Satürn'ün uydusu olan Titan üzerindeki araştırma
sonuçları daha ilginç sonuçlar ortaya çıkarır. Belki, 4
milyar ya da daha fazla yıl önce, Titan'da, yeryüzün-
dekine benzer bir hayat vardı. Bu da, ayrı bir sır.
Kainatın Yaratıcısı Yüce Allah (c.c), Kur'an-ı Ke-
rim'inde şöyle buyuruyor;
"Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa
hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve
oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun. O,
sizinle beraberdir. Allahyaptıklannızı görür.
Göklen·n ve yerin hükümranlığı O'nundur. Bütün
işler Allah 'a döndürülür. "(Hadid- 4 - 5)

Güneş Sisteminin En Büyük Gezegeni JUPİTER

Geçtiğimiz yıllarda, Jüpiter uzay bilim adamları,


üzerindeki araştırmalarını yoğunlaştırdılar. Bunun sebe-
bi, çok büyük bir kuyruklu yıldız tarafından, Jüpiter
gezegeninin bombardımana tutulmasıydı. Bombardıman
sırasında, tüm teleskoplar, bu dev gezegene çevrilmişti.
Olaya, büyük bir kuyruklu yıldızın Jüpiterin çekim
alanına girmiş olması sebep teşkil etmişti.
Yine bu yıl, uzay bilim adamları, aynı gezegene
bilinmeyen dev bir kuyruklu yıldızın daha yaklaşmakta
olduğunu haber verdiler. Şu anda, yine dünyanın dev
teleskopları, dev gezegen Jüpiter'e çevrilmiş durumda.
Şu anda akla gelen ilk sorular şunlar. Acaba yaklaş-
makta olana kuyruklu yıldız, Jüpiter'i nasıl etkileyecek?
Çarpışma eğer beklenenden büyük olursa, Güneş
Sistemi'nde ne gibi değişiklikler olacak? Yoksa kıyamet
yaklaşıyor mu?

Jüpiter'in Ölçüleri

Güneş sistemi içinde bulunan gezegenlerin en


büyüğü olan Jüpiter, kütlesi diğer tüm gezegenlerin
toplam kütlesinin 2,5 katıdır. Adı, Yunan Mitolojisi'nde;
"Gök, gün ışığı, hava, yıldırım ve şimşek gibi doğal
güçleri simgeleyen Tanrı, Tanrı Zeus'a eş tutulan ya da
sonradan daha üstün tutulan en büyük Tanrı"
anlamlarına gelen Jüpiter'in diğer adları ise, Müşteri ve
Erendiz'dir.
}üpiter'in Güneş'e olan uzaklığı, ortalama 774,9
milyon km. olmasına rağmen, günöte noktalarında 816
milyon km., günberi noktalarında ise 740 milyon
km.dir. Bu değerlerle, Jüpiter; Güneş'e uzaklıkta 5.
sırada yerini alır. Yörüngesi üzerinde, saniyede 13,06
km. hızla dönerek, bir turunu ancak 11, 9 yılda
tamamlar. Kendi ekseni etrafında da 9, 5 saatte bir tur
yapar. Yani bir Jüpiter yılı, 11, 9 yer yılına, bir Jüpiter
günü ise, 9,5 yer saatine eşittir.
Bu dev gezegenin, dünyamıza olan uzaklığı ise
maksimum 960 milyon km., minimum 590 milyon km.
arasında değişir.
Jüpiter'in ekvator yarıçapı 71.398 km. (dünya
yarıçapının 11,2 katı), kutuplar yarıçapı ise, 62. 760
km. kadardır. Bu ölçülerle, }üpiter'in kütlesi, dünya
G.~?.~G~~-~~.8 .................................... 59

kütlesinin 1300 katından büyüktür. Bu nedenle, bu


gezegene, ayrıca "Dev Gezegen" adı da verilir. Ekvator
yarıçapı ile kutuplar yarıçapı arasında 8.200 km.
dolayında bir fark bulunmaktadır. Dolaysıyla Jüpiter,
şekil itibariyle dünyamıza benzer ki, ekvatorda şişkin,
kutuplarda basıkçadır. Ekvator'un yörünge düzlemine
olan eğimi 3° 04' kadardır.
Jüpiter, güneş etrafında çok hızlı dönmesinden ötürü,
yaklaşık 13 ayda bir dünya ile karşı karşıya gelir.
Böylelikle, yeryüzünden bu devrede, 4-5 ay gibi bir süre
boyunca çok rahat görülebilir.
Jüpiter'in bilinen en ilginç yönü, hidrojen ve helyum-
dan oluşmuş olması ve Güneş Sistemi içinde yanmayan
toplanmış en büyük hidrojen kütlesi olmasıdır. Jüpiter,
Güneş'ten aldığı ısı ve ışığın iki buçuk katı kadar ısı ve
ışık yansıtmaktadır. Isı ve ışığın fazla yansıması,
Jüpiter'in yavaş yavaş s_oğuması sonucunda açığa çıkan
enerjiden kaynaklanır.

Jüpiter'in Sıcaklığı

Jüpiter'in çekirdek merkezinde sıcaklığın 30.000 °C'yi


bulduğu tahmin edilmektedir. Ancak Güneş çekirdeğin­
deki sıcaklıktan (Çekirdek sıcaklığı 15 milyon °C), çok
az olmasından dolayı, nükleer tepkimelerin olması söz
konusu değildir. Buna rağmen, Jüpiter; Güneş'ten aldığı
enerjiden fazlasını atmosferine yayar. Jüpiter'in üzerinde
birçok kırmızı lekeler bulunmaktadır. Bu leke bölgeleri,
güçlü enerji yayma bölgeleridir. Gezegenin üzerinde,
hidrojen oranı oldukça yüksek, kalın ve yoğun bir
60

atmosfer tabakası bulunur. Kalınltğı 960 km.yi bulan bu


atmosfer içinde yoğun ve beyaz bulut tabakaları yer
almaktadır. Güneş'e olan uzaklığı ve kalın atmosfer
tabakası içinde yoğun bulutların olması, yüzey
sıcaklığının çok düşük olmasına sebep olur. Gezegen
yüzeyinde, en yüksek sıcaklık -130 °c olarak tesbit
edilmiştir.
Jüpiter'in ekvator çevresinde, yaklaşık 30-40 km.
kalınlığında bir halkası bulunmaktadır. Bu halka, 8-1 O
mm. çapındaki toz ve buz parçacıklarından oluşur.
Jüpiter'in manyetik alanı, dünyamızın 20-30 katı
kadardır. İşte bu yüzden, Jüpiter'de çok kuvvetli
manyetik fırtınalar olmakta ve oluşan radyo dalgaları,
yeryüzünden bile algılanabilmektedir.

Jüpiter'in Uyduları

Jüpiter'in 1983 yılına kadar, tam 16 uydusu tesbit


edilebilmiştir. 16 uydusu ile birlikte bu dev gezegen,
adeta bir Güneş sistemi gibidir. İlk keşfedilen uydu Bo
ya da Io (ay), 161 O yılında Galileo tarafından keşfedil­
miştir. Galileo aynı yıl Avrupa, Ganimed ve Kallist.o
uydularını da keşfetmiştir. Bu dört uyduyu, Galileo
keşfettiği için, bunlara Galileo uydulan adı verilmektedir.
En büyük uydu olan Ganimed'in çapı 5280 km.yi
bulmaktadır. Öte yandan Kallisto'nun çapı 4820 km.,
Bo'nun 3630 km., Avrupa'nın ise 3130 km. kadardır.
Diğer uyduların çapları ise 10 km. (Leda) ile 170 km.
(Himalia) arasında değişmektedir.

Galileo'dan sonra, Jüpiter üzerindeki gözlemler uzun


süre kesintiye uğramıştır. Ancak 1892 yılında A.B.D'li
astronom Bernard 5. uydu olan Amaltheia'yı keşfetmiş­
tir. A.B.D'li Perrine, 1904'de Himalia ve 1905'de Elara
uydularını bulmuştur. Ardından 1908'de İngiliz Astro-
nom Melotte, 8. uydu olan Pasiphae'yi keşfetmiştir.
Bundan sonraki diğer uyduların hepsini A.B.D'li
astronomlar gözlemlemişlerdir. Bunlardan 4'ünü (Sino-
pe, carme, Ananke, Lysithea) Nicholson, 2'sini (1979
J3 ve Thebe) Synnot, birini (19 79 JI) Jewitt ve
Danielson, birini (Leda) Kowall keşfetmiştir.
Uydulardan, Jüpiter'e yakın olanlar, Jüpiter'in etkisin-
dedirler. Uzak. olanlar ise, Güneş'in çekim gücüne tabi
olmuş gökcisimleridir.
Jüpiter'in uyduları, farklı özelliklere sahiptirler. En
dıştaki uydular, Güneş Sistemi'nin tersine doğudan
batıya doğru dönmektedirler. Bu nedenle bunlar,
sonradan çok büyük bir kütlesi olan Jüpiter'in çekim
alanına girmiş küçük gezegenler olduğu sanılmaktadır.
Orta bölümdeki uyduların yörüngelerinin hem eğimleri
ve hem de basıklık oranları çok fazladır. Bunların da,
küçük gezegenlerden yakalanmış oldukları ileri sürül-
mektedir. İç bölgede yer alan 6 uydu ise, Jüpiter'in
Ekvator düzlemi üzerinde dönmektedirler.

Jüpiter'in Düşündürdükleri

Güneş Sistemi içinde bulunan gezegenlerin hepsinin


ayrı ayrı özellikleri bulunmaktadır. Kimisi en küçük
olması, kimisi dünyaya benzer olması gibi özellikleri ile
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı
. ............................................................ Olan YAŞADIGIMIZ
....................................................................... ..
DÜNYA 62

tanınırlar. Jüpiter de, Güneş Sistemi'nin en büyük


gezegeni olma özelliğine sahiptir. Öyle ki, büyüklüğü
tüm gezegenlerin kütlesinin iki buçuk katına eşittir. Yani
Güneş Sistemi içinde, Güneş'ten sonra ikinci büyük
gökcismini oluşturur. Aynca uydularının da fazlalığı, bu
gezegeni Güneş Sistemi içinde ayrı bir sistem olduğunu
vurgulamaktadır. Yani bir bakıma sistem içinde sistem.
İşte tüm sistemlerin yaratılmasında insanoğlunun
bilmediği ve kavrayamadığı sırlar var. En iyisini, en
doğrusunu ve en güzelini şüphesiz, Kainatı Yaratan
bilir.
Biz, O'nun Kutsal Kitabı Kur'an-ı Kerim'den birkaç
ayet meali sunalım. Yüce Allah (c.c) buyuruyor ki;
''İnkar
edenler, gökler ve yer yapışıkken onları
ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana
getirdiğimizi bilmezler mi? inanmıyorlar mı?"
(Enb(ya-30)
"Gökleri, yerı· ve ikisinin arasındaki/en' altı gü,nde
yaratan, sonra da arşa hükmeden Rahman 'dır. Bunu
bir bilene sor. "( Furkan-59)

Dev Gezegenlerden Biri URANÜS

Uranüs; Neptün ve Plüton keşfedilinceye kadar, yıllar


boyu Güneş Sistemi'nin en son ve en uzakta olan
gezegeni olarak kabul edilmiştir. Uranüs, 13 Mart 1 781
yılında İngiliz Astronom William Herchel tarafından
küçük bir teleskop yardımıyla keşfedilmiştir.
Keşfedildiği zaman, adı İngiliz Kralı III. George'un
şerefine "Georgium Sidus" adı verilmiştir. Daha sonra
.G..E.:.?.IG.E.:.N.!::ı::..13.... . . ................................ ........... ....... . ....... .......... .. ... . ....... ................. . §}.

diğer bilim adanılan tarafından,


gezegenin adı; keşfede­
nin soyadı olan "Herschell" olarak değiştirilmiştir. Ancak
her iki ad da pek fazla tutul~amış, nihayet Uranüs adı
verilmiŞtir. Uranüs, Yunan mitolojisinde Titan'ın babası
ve Jüpiter'in büyükbabasının adıdır. Astrolojide Uranüs;
karşıtlık, çelişki, red ve bütünleşmekten kaçınma pren-
sibini temsil etmektedir.

Uranüs'ün Boyutları ve Hareketleri

Uranüs gezegeninin yarıçapı 25.600 km.yi bulur.


Yörüngesi üzerindeki bir dolanımını yani Güneş
etrafındaki bir dönüşünü 84 yılda tamamlar. Güneş'e
olan uzaklığı maksimum 3, 1 milyar km., minimum 2, 7
milyar km.yi bulur. Dünyamıza olan uzaklığı ise, 3, 15
milyar km. ile 2,6 milyar km. arasında değişir.
Uranüs, kendi ekseni etrafında bir turunu ise 16,8
saatte tamamlar. Ekvatorun yörünge düzlemine eğimi
98 derecedir. Ortalama yörünge hızı saniyede 6,81 km.
kadardır.
Jüpiter ve Satürn'den daha küçük bir gezegen olan
Uranüs, yoğunluk bakımından bu iki gezegenin yoğun­
luğundan daha fazla yoğunluğa sahiptir. Kütlesi dünya-
mızın 15 katı kadardır. Hacmi ise, yine dünyamızın
hacminin 50 katına ulaşır. Bu nedenle, Uranüs; ·dev
gezegenler arasında sayılır. Uranüs, dünyadan küçük
teleskoplarla, zayıf olarak yeşil bir disk halinde
görülebilir. Büyük teleskoplarla, ayrıntılı olarak izlene-
bilmektedir.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 64

Uranüs'ün Yapısı ve Sıcaklığı

Katı yada sıvı olarak tahmin edilen ve genelde iç


sıcaklığı 7000 °C'ye ulaşan kayaçlardan oluşan bir
çekirdek bölgesi vardır. Çekirdek bölgesi, manto adı
verilen, buz-metan ve amonyak gazı karışımı katı bir
kabuk tarafından kaplanmıştır. Mantonun sıcaklığı
2000 ile 4000 °c arasındadır. Bu sıcaklığa rağmen,
üzerinde bulunan çok kalın bir atmosferin şiddetli
basıncından dolayı, manto tabakası kaynamaz.
Uranüs'ün atmosfer basıncı, dünyamızın atmosfer
basıncının 20 milyon katı kadardır.
Mantonun üzerinde, Uranüs'e özgü bir atmosfer
tabakası ile çevrilidir. Uranüs'ün atmosferi genelde
hidrojen ve helyum gazlarından oluşmuş bir gaz
tabakasıdır. Atmosfer içinde, hızı saatte yaklaşık 355
km.yi aşan rüzgarlar esmektedir. Rüzgarların esme
yönü, gezegenin dönme yönündedir ve fırtına bulutları
oluşturmaktadır.
Uranüs'ün yüzey sıcaklığı -190 °c olarak tahmin
edilmektedir. Atmosferin üst kısmında ise sıcaklık
yaklaşık -212 °C 1dir. Bir Uranüs yılı 84 yıl olduğu için,
gece ve gündüz süreleri, ekvatoral bölgede 20'şer, kutup
bölgelerinde ise 42 'şer yılı bulmaktadır.

Uranüs'ün Uyduları

Uranüs'ün bugüne kadar, toplam 15 uydusu tesbit


edilmiştir. Ancak mevcut uyduların 5'i büyük diğerleri
küçüktür. Gezegene yakınlık sırasına göre, 5 büyük
Q~?.:~G~t-JJ. ER ................................. ............................................................................................................... ......................?..?..

uydunun isimleri şöyledir; Miranda, Ariel, Umbriel,


Titania ve Oberon'dur. Bu uyduların çapları 31 O ile
1600 km. arasında değişir. Bu uyduların dizilişleri ve
hareketleri, gayet düzgün bir sistem oluşturmuşlardır.
Hepsi doğru yönde, gezegenin ekvator düzleminde yer
alan dairesel bir yörünge çizmektedirler. Küçük uydular
ise, en içte yer alan Miranda'nın yörüngesi içinde yer
alırlar.
Uydulardan ilk olarak, 1787'de, Herschell tarafından,
Oberon ve Titania keşfedilmiştir. Uydulardan Titania,
yaklaşık 1620 km. çapında ve yörüngenin yan büyük
ekseni ise 438.400 km. kadardır. Yıldız dolanım süresi
ise 8, 7 gündür. Oberon ise 1570 km. çapında, 586.200
km. yörünge ekseni olan ve yıldız dolanım süresi 13,4
gün olan bir uydudur. Ariel ve Umbriel, 1851 'de İngiliz
Astronom W Lassel tarafından bulunmuştur. Umbriel'in
çapı 1220 km., yörünge yan büyük ekseni 267.200
km., yıldız dolanım süresi ise 4, 1 gün kadardır. Ariel
ise, 1 180 km. çapında, 191.800 km. yörünge yan
büyük ekseni ve 2,5 gün yıldız dolanım süresi olan bir
uydudur. 480 km. çapı olan Miranda ise, 1948 yılında,
A.B.D'li Astronom G. Kuipper tarafından keşfedilmiştir.
Miranda'nın yörüngenin yan büyük ekseni 130.000
km., yıldız dolanım süresi ise 1 ,4 gündür.

Uranüs'ün Halkaları

Diğergezegenlerde olduğu gibi, Uranüs de, insanoğlu


tarafından sürekli araştırılmaktadır. 1977 yılına kadar,
Güneş Sistemi içinde halkalı gezegen olarak sadece
66

Satürn biliniyordu. Araştırmalar sonucunda, 1O Mart


1977'de, Uranüs çevresinde, Jüpiter'de olduğu gibi
halkalar belirlenmiştir. Böylece halkalı gezegen sayısı
üçe çıkmıştır. Sayıları 1 O'u bulan Uranüs'ün bu
halkaların boyutları değişmektedir. Halkalar, gezegenin
iç merkezinden itibaren 42.000 ile 52.000 km. arasında
yer almaktadır. Halkaların üçü dairesel, diğerleri ise
değişik yönlerde dışmerkezlidir. Genişlik bakımından ise
birbirlerinden farklıdırlar. En dış halkanın 800 km.
kadar uzunluğu, 20 ile 100 km. kadar genişliği olduğu
hesaplanmıştır.
24 Ocak 1986'da A.B.D tarafından uzaya gönderilen
Voyager 2 uzay aracının dünyaya göndermiş olduğu
fotoğraflardan, söz konusu bu halkaların binlerce katı
kozmik parça ve parçacıklardan oluştuğu belirlenmiştir.
..G..~.?'..~G.~~1,,~B............................................................................ .......................•.......................•........................................ .................................2.7-

Bu parçalar genelde, yaklaşık bir metre çapında koyu


renkli kaya parçalarından oluşmuştur. Kaya parçalarının
üzeri buzla kaplı olmayıp çıplaktır. Bu nedenle,
Uranüs'ün halkaları, Satürn'ün halkalarının tersine
aydınlık değil karanlıktır. Güneşten aldığı ışığın ancak
%3'ünü yansıtırlar.
Halkalar arasında boşluklar vardır. Bu boşluklar
içinde, açık renkli toz tanecikleri bulunmaktadır.
Halkaların çokluğu ve kalınlığından dolayı, Uranüs
gezegeninin yüzeyi, oldukça karanlık görülmektedir.

Uranüs'ün Düşündürdükleri

Dünyamızdan yaklaşık
3 milyar km. uzakta olan bu
gezegen ve Güneş
Sistemi hakkında bilgilerimiz arttıkça,
kainatın yapısı hakkında hafızalarımızı zorlayan
düşüncelere dalmak zorunda kalıyoruz. Şimdilik daha
Milyonlarca Galaksiden biri olan Samanyolu Galaksisi
içinde yer alan milyarlarca yıldızdan sadece biri olan
Güneş Sistemi hakkında bile bilgilerimiz oldukça sınırlı.
Son derece sınırlı olan bu bilgiler bile, hafızalarımızı
durduruyor. Çoğu rakamları bile ifade etmekten aciz
kalıyoruz.
Güneş Sistemi içinde yer alan gezegenlerin her
birinde ayn ayn sırlar bulunmaktadır. Bu sırların ne
olduğunu henüz tam öğrenmiş değiliz. Ancak,
Astronomi biliminin ortaya koyduğu bilgiler bile, bizi;
kainatın sırrını çözmede bir ipucu olabilmektedir.
Düşünmesi bile mümkün olamayacak kadar muazzam
olan kainatın yaratılışı, İnsanoğlunu; Yaratanı olan
68

Allah (c.c)'a tam bir teslimiyete götürmekte ve gerçek


kul olmaya sevk etmektedir.
Nitekim bu muazzam kainat karşısında aciz kalan
insanoğlu için, Yüce Allah (c.c), kutsal kitabı Kuran-ı
Kerim'de şöyle buyurmaktadır;
"Gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan/an altı
günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah'tzr. O'ndan
başka bir dostunuz ve şefaatçznzz yoktur. Düşünmüyor
musunuz?" (Secde - 4)

ötelerin ötesinde Bir Gezegen NEPTÜN

Güneş Sistemi, Samanyolu Galaksisinin sayıları yüz


binleri aşan yıldız kümelerinden sadece bir yıldızını
oluşturmaktadır. Yine uzay içinde milyonlarca Galaksi
olduğu ve bu galaksilerin her birinin yüz binlerce ve
hatta milyonlarca yıldız sistemi olduğunu ve her yıldız
sisteminin güneş, gezegenler, uydular, asteoridler gibi
uzay cisimlerinin olduğunu söylersek, içinde yaşamış
olduğumuz uzayın boyutlarını düşünmek bile akıllara
durgunluk verir.
Uzay Sistemi öyle bir denge üzerine kurulmuştur ki,
her bir uzay cisminin sırlarını akıl erdirmek imkansız
gibidir. insanoğlu, içinde yaşamış olduğu uzay sistemi
içinde bulunduğu yeri, öteden beri hep merak etmiş ve
var olduğundan bu yana gözlem ve araştırmalarını
sürdürmüştür. Bugün de, bu konuda çok sayıda insan,
araştırmalarını devam ettirmektedir.
Bugünkü mevcut araştırma sonuçlarına göre, Güneş
sistemi içinde dünyamız gibi dokuz gezegen bulunmakta
69

ve her bir gezegenin çeşitli sayı ve boyutlarda uyduları


bulunmaktadır.
Güneş sistemi içinde, 8. sırada yerini alan gezegenin
adı; Neptün'dür. Yakın dönemlere kadar, insanoğlunun
Neptün hakkında bilgileri oldukça sınırlı idi. Çünkü bu
gezegen, çıplak gözle dünyamızdan görünmemektedir.
Ancak dev teleskoplar aracılığı ile görülebilmektedir.

Neptün Hakkında Ölçüler

Neptün, Güneşten 4,5 milyar km. uzaklıkta bulun-


maktadır. Ekvator yarıçapı 24.625 km., kutuplar
yarıçapı 23.650 km. Kadardır. Bu ölçüleri ile, Neptün'ün
kütlesi dünyamızın 17 katı, hacmi ise 44 katıdır.
Neptün, güneş çevresindeki bir turunu 164 yıl 280
günde tamamlar. Kendi ekseni etrafındaki turunu ise 16
saat arasında yaptığı tahmin edilmektedir. Yani bir
Neptün yılı, dünya yılı ile yaklaşık 165 yıldır. Neptün'ün
yüzey sıcaklığı ortalama -220 °c kadar olduğu tahmin
edilmektedir.

Neptün Adı Nereden Geliyor?

Neptün, Latince Neptunus'dan geliyor. Neptunus,


eski Roma mitolojisinde (söylence bilimi), deniz tanrısı­
nın adıdır. Eski Roma döneminde, suyun en kıt olduğu
23 Temmuz tarihinde Neptün törenleri yapılırdı. Tören,
Roma'daki Circus Flaminus'da bulunan Neptün tapınağı­
nın önünde düzenlenirdi. Bu tapınakta deniz tanrılarını
gösteren çok sayıda heykel vardı.
1846'da, Galle; gezegeni keşfedince, deniz tannsının
adına atfen Neptün adını vermiştir. Bu gezegenin
uydularından birine, Nereus kızları olarak bilinen ve
sayıları 50 ile 100 arasında değişen, deniz tanrısının
çocuklanndan biri olan Nereid'in adı verilmiştir.

Neptün Hakkında Gözlemler

Newton'un çekim kanunundan yola çıkılarak yapılan


hesaplamalar sonucunda, 1841 'de İngiliz Astronom
John Adams ve 1845'de Fransız Astronom Urbain
Leverrier, birbirlerinden bağımsız olarak yaptıkları
araştırmalar sonucunda, Neptün gezegeninin konumuna
ilişkin sayısal veriler elde ettiler. Yapılan bu araştırma­
lardan büyük ölçüde yararlanan Astronom Johann
Galle, Berlin gözlemevinden yapmış olduğu gözlemler
sonucunda, 1846 yılında, Neptün gezegenini keşfetmiş­
tir.
A.B.D. uzay aracı Voyager-2'den 1989 yılının
ortalarında, Neptün hakkında ayrıntılı bilgiler elde
edilmiştir. Yeni bilgilere göre, Neptün gezegeninin
çevresinde 5 tam halkanın olduğu tesbit edilmiştir. Yine
bugüne kadar 2 adet uydusu olduğu bilinen Neptün'ün
çevresinde 8 ayn uydu gözlemlenmiştir.
Neptün'ün yapısı, hidrojen ile metan ve bir miktar
amonyak gazından oluşmaktadır. Jüpiter ve Satürn gibi
önemli miktarda iç ısıya sahiptir. Bu sebeple gezegen,
güneşten aldığından o/o 60 daha fazla ışınım salmak-
tadır.
71

Neptün'ün Uyduları

Neptün'ün bugüne kadar 8 uydusu olduğu tesbit


edilmiştir. Bunlardan en büyüğü, Triton'dur. Triton
uydusu, Neptün gezegeninin merkezinden 354.290 km.
°
uzaklıkta, Neptün'ün ekvatoruna 160 eğik bir şekilde,
gerileyen bir dairesel yörünge üzerinde döner. Bu dönme
şekli ile gelgit sürtünmesine sebep olur. Gelgit
sürtünmesinin sonucu olarak, Triton uydusu, yaklaşık
10 milyon yıl sonra yok olacağı hesaplanmıştır.
1989 yılında Voyager 2 uzay aracının ortaya
çıkardığı N1 uydusu, ikinci büyük uydudur. N1 uydu-
sundan sonra üçüncü büyüklükte Nereid uydusu vardır.
1949 yılında Kuipper tarafından keşfedilen Nereid
uydusu, gezegenden oldukça uzak bir yörüngede
dolanır. Gezegene olan uzaklığı ortalama 5.511.000
km. kadardır. Basık ve gezegenin ekvatoruna eğik olan
yörüngesi üzerindeki dolanımını 360,2 günde tamamlar.
Bu süre, dünyanın güneş etrafında dönüş süresine
oldukça yakındır. Çapı 300 km. kadar olan Nereid
uydusu, buz ve kayaçlardan oluştuğu tahmin
edilmektedir. Rengi çok soluk olduğundan, dev teles-
koplarla bile görülmesi güçtür.

Neptün'ün Düşündürdükleri

Neptün gezegeninde, diğer gezegenlerde olduğu gibi,


henüz keşfedemediğimiz sırlar mevcuttur. Uzay
araştırmaları ilerledikçe, bu sırların bazıları ortaya
çıkacaktır. Araştırmalar devam ettikçe, insanoğlu hay-
72

retler içinde kalmakta ve derin düşüncelere dalmaktadır.


Dünyamız, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, daha
sonra Plüton ve daha ötesi... ötelerin ötesi...
ötelerin ötesini henüz düşünmekten bile aciz
kalışımız ve buna rağmen küçücük dünyamızda günlük
ve gündelik işlere dalışımız. Neptün, bütün sırları ile
Güneş Sistemi içinde hareketlerine devam ede dursun,
biz yaşadığımız dünyamızda, sınırlı ve hesaplı olan
ömrümüzü hakkıyla değerlendirmeye çalışsak, belki
ötelerin taa ötelerine ulaşabiliriz.

Güneşe En Uzak Gezegen PLÜTON

Plüton'un Bulunuşu

Uranüs ve Neptün'ün bulunuşundan sonra, bu


gezegenlerde gözlemlere devam edilmiş ve hareketleri
sürekli izlenmiştir. 20.yüzyılın başlannda, 1915 yılında,
A.B.D'li astronomlar Percival Lowell ve William
H.Pickering, birbirinden ayn olarak yürüttükleri çalışma­
lar sonucunda, Uranüs ve Neptün üzerinde bazı
tedirginler ve yörüngelerinde sapmalar gözlemlemişler
ve bu iki gezegenin daha ötesinde bir diğer gezegenin
olabileceği fikrini ileri sürmüşlerdir.
Daha sonraki yıllarda, ileri sürülen bu fikirlerin
doğruluğunu ispatlamak için çalışmalara devam
edilmiştir. Astronom Clyde W. Tombaugh, ABD'nin
Arizona eyaletinde Flagstaff'daki Lowell Gözlemevi'nden
çektiği bir dizi fotoğraflar sonucunda, 1930 yılı şubat
ayında, yeni bir gezegen keşfetti. Adına, aynı zamanda
. G..~_?;5.G..5N.~.~.8.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ · · · · · · · · · · · · · · · -· · · · · · · · · · · · ..................................... 73

ilk iki harfini, bu konuda ilk çalışmayı yapan Percival


Lowell'in baş harflerini oluşturan ve Eski Yunan ve
Roma mitolojisinde yer alan yeraltı tanrısının adına
atfen Plüton adını verdi.

Plüton Hakkında ölçüler

Güneşe
en uzak olan gezegen olarak kabul edilen
Plüton, aynı
zamanda en küçük gezegen olarak da
bilinir. Güneşe ortalama uzaklığı 5,9 milyar km.
kadardır. Ekvator çapı ise 3500 km. dolayındadır. Bu
ölçülerle, büyüklüğü Ay'a hemen hemen eşittir.
Güneş etrafında bir dolanımını 24 7, 7 yılda tamam-
lar. Güneş çevresinde dönerken oluşturduğu yörünge-
sinin dış merkezliği (odak uzaklığının büyük eksene
oranı) çok büyüktür. Bu nedenle, günberi noktasın­
dayken, Güneşe, Neptün gezegeninden daha fazla
yaklaşır. Böyle bir durum, 1979-1999 yıllarını kapsa-
yan 20 yıllık devre içinde gerçekleşmiştir. Yani içinde
bulunduğumuz bu yıllarda, Plüton, Güneşe Neptün
gezegeninden daha fazla yakın konumda yer almakta
ve Neptün yörüngesi içinde dönüşünü devam ettirmek-
tedir. Kendi ekseni etrafındaki bir turunu ise 6, 9 günde
yapar.

Plüton'un Yapısı

Plüton'un yoğunluğu 0,4 ile 0,9 gr./cm_.arasında


değiştiği belirlenmiştir. Yoğunluğunun bu kadar düşük
olması nedeniyle, iç gezegenlerde olduğu gibi daha
-~-~-~..9.'.?.~:>.~.~-~~. . §.ı~_ı'.3..~. ?~.~-ıı _ qı~~--Y~?:'."'~.1.~1.~1~ . .c.?9~X0................ 74
yoğun kayaç malzemelerden değil, bunun aksine katı
metan gazından oluştuğu söylenmektedir. Dev teleskop-
lar ve kızılötesi ışınlarla yapılan gözlemler sonucunda,
Plüton gezegeninin üzeri, donmuş vaziyette metan gazı
ile örtülü olduğu tesbit edilmiştir.
Gezegenin yüzey sıcaklığı, günberi noktasında
(güneşe en yakın konumda) -213 °c, günöte noktasın­
da (güneşe en uzak konumda) -226 °c dolayındadır.
Güneş almayan taraflarında ise sıcaklığın -253 °C'ye
kadar düştüğü görülür. Sıcaklığın çok düşük oluşu ve
yerçekiminin çok az oluşu gibi nedenlerden ötürü,
Plüton üzerinde çok ince bir atmosferin olduğu ya da hiç
olmadığı tahmin edilmektedir. Gezegenin güneşten
aldığı ışınları yansıtması çok zayıftır. Bu nedenle,
Plüton'u gözlemlemek oldukça güçtür.
Bazı astronomlar, Plüton'un geçmişte, Neptün
gezegeninin bir uydusu olduğu ve daha sonra Neptün
sisteminden ayrılarak, yeni bir gezegen oluşturduğunu
ileri sürmektedirler. Gerçekten Plüton'un yörüngesi;
Neptün'ünkine, çoğu özellikleri ise; Neptün'ün uydusu
olan Triton'a çok benzerlik gösterir. Ancak Plüton'un
büyüklük, kütle, eksenel dönme, yörünge sistemi ve
ekliptik açısı (1 7° 8 ') gibi özellikleri ile ayrı bir gezegen
olduğunu doğrulamaktadır.

Plüton'un Uydusu

ABD'li astronomlar James W. Christy ve Robert S.


Harrington, 1978 yılında, Plüton çevresinde dönen bir
uydu keşfettiler. Bu uydunun adını, yine Yunan
G.~Z~§~~.P0..13.. . . . . .. 75

Mitolojisi'ndeki, ruhları Styks ırmağının ötesine geçire-


rek yargılanmak üzere, yeraltı tanrısı Plüton'un
huzuruna çıkaran sandalcının adına atfen Kharon
koydular. Kharon'un boyutu, Plüton'un yarısı kadardır.
Kütlesi ise, Plüton'un onda birine eşittir.

Plüton'un ötesi

Neptün ve Uranüs'ün hareketlerinde görülen anor-


mallikler ve değişimler sonucu ortaya çıkarılan Plüton
gezegeni, sanıldığından çok küçük boyutlarda tesbit
edilmiştir. Bugün Güneş Sistemi içinde en küçük
gezegen olarak kabul edilen Plüton, yapılan hesaplama-
lara göre, Neptün ve Uranüs üzerindeki değişimleri
yapacak güçte değildir. Bu sebeple, Güneş Sistemi
içinde, Plüton'un daha ötesinde daha büyük gezegenin
veya gezegenlerin olabileceği fikri gittikçe kuvvetlen-
mektedir.
Güneş Sistemi ve uzay hakkında çalışmalar hızla
sürdürülmektedir. Her geçen yıl, dağarcığımıza, uzay
sistemi hakkında yeni bilgiler girmektedir. Ne yazık ki
bu bilgileri, biz Müslümanlar değil, Hıristiyan batı
dünyasının bilim adamları elde etmektedir. Bu sebeple,
yeni keşfedilen her uzay cisminin adı bile batı kültürünü
yansıtmaktadır. Herhalde bunun hesabını, kainatı
yaratan Yüce Allah, ahirette İslam Dünyası'nın bugünkü
mensuplarından soracaktır. İşte o zaman, son iki asrı
Batı Mukallitliği ile geçiren İslam Dünyası'nın mensup-
ları, bakalım ne cevap verecekler? ...

***
DÜNYAryl_l;?Y~..AY............. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................. . .. m • 77

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DÜNYAMIZ VE AY

Her Ölçüsünde Bir Sır DÜNYAMIZ

Çocukluğumda, köyümüzdeki evlerin bir kısmının


çatıları toprakla örtülüydü. Yanyana bitişik olan toprak
örtülü evlerin çatıları düz bir alanı oluşturuyordu.
Toprak örtülü çatıların üstüne; "dam başı" denilirdi.
Yazın bunaltıcı gecelerinde dam başında yatıp uyumak,
bambaşka bir duygu ve heyecan veıir. Hele gecenin geç
saatlerinde, hava biraz serinleyince, yorganın içine
gömülüp yatmak apayrı bir zevktir. Bu zevk ve
heyecana, çocukluk neşesi de katılınca, duyulan
mutluluğun derecesini varın siz düşünün.
Ben, dam başında rahmetli ninemin yanında masal
dinleye dinleye uyumak için, yaz mevsimlerini dört
gözle beklerdim. Rahmetli ninem pek fazla masal
bilmezdi ama, bildiği kadar anlatmaya çalışırdı. Benim
fazla ısrarım karşısında en büyük dostu Fatma nineye
havale ederdi. Fatma Nine, nineme göre daha fazla
masal bilir, masallarına biraz da efsane ve büyülerle
süslerdi. Hele bulutsuz yaz gecelerinde, gökyüzündeki
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
.......................................................................................................................................................................................................................
78

bütün yıldızların adlarını


tek tek söyler ve her biri
hakkında hikaye ve efsaneler anlatırdı.
Yine bir yaz gecesiydi. Ninemle dam başındaydık.
Nineme yıldızlara bakarak, "Bu görünen ne? Biz nerede-
yiz? Yıldız nedir? Güneş, Ay, Dünya nedir?" gibi
sorularla fazla sıkıştırınca, ninem arkadaşına döndü,
"Bak şu çocuğa. Sorduklarına cevap ver. Ben bunaldım"
deyip, beni Fatma nineye havale etmişti. Fatma nine,
benim sorulanma bildiği efsanelerle cevaplamaya çalıştı.
Ben, "Bu yıldızlar yere düşmüyor mu?" diye sorunca,
Fatma nine güldü ve "Bizim dünyamızda boşlukta
duruyor. Ama düşmüyor. "dedi ve başladı anlatmaya;
"Dünya yaratılınca, boşlukta kalmasın diye, Yaratan,
Dünyayı çok büyük bir sarı öküzün boynuzuna
koymuş. Sarı öküzün üzerine bir sinek konunca, başını
sallıyor ve dünya üzerinde zelzele oluyor." dedi. Ben;
"Fatma nine, ya sarı öküze an veya yılan sokarsa,
dünyanın hali ne olur?" diye sorunca, Fatma nine
başladı gülmeye; "Gözünden de hiç bir şey kaçmıyor
senin. Zaten benim anlattıklarım masaldır. Ama hoş bir
masaldır. Sorduklarının doğrusunu büyüyüp okuyunca
öğrenirsin. Hem o zaman öğrendiklerini de bize anla-
tırsın. İyisi mi ben sana bir masal anlatayım da
uyu."dedi.
İşte çocukluk yıllarım ile tahsil hayatım birbiriyle
bağlantılı olarak gelişti. Çocukluğumdaki merak ettiğim
soruların cevaplarını bir bir öğreniyordum. Ne var ki
öğrenmenin bir sınırı yoktu. Ama çocukluk yıllarımdaki
aklıma gelen sorular hala zihnimi kurcalıyordu. Dünya-
mız nedir? Dönüyor mu? Nerede duruyor? Büyük mü,
. P.9.N.Y.Af.Y.1.ı~.Y~ !>::'!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . · ·-· · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .7..2
küçük mü? Başka dünya var mı? Hareket ediyor mu?
Dilerseniz, şu anki bilgilerimizle, çocukluk yıllarımızdaki
bu sorulara biraz cevaplar arayalım.

Dünyamız Nedir? Nasıldır?

Dünyamız,
kainat içinde sayısız yıldızlardan biri olan
Güneş Sistemi içinde yer alan bir gezegendir. Dünya-
mızın şekli, kutuplarda hafifçe basık, ekvatorda şişkin,
kuzey yarımküresi, güney yarımküresine oranla biraz
daha şişkin ve genişçedir. Bu görünümüyle dünyamız
bir kalbe, yada tabir caizse Ankara armuduna benzer bir
hal almaktadır ki, bu şekline "Geoid" (Yere Ait) adı
veriyoruz.

Dünyamızın Ölçüleri

Ekvator çevresi 40.077 km., kutuplar çevresi 40.009


km.dir. Arasındaki fark 68 km.dir. Dünyamızın toplam
yüzölçümü yaklaşık 510 milyon km2 .yi bulmakta olup,
bunun ortalama 1/3 'ünü karalar, 2/3 'ünü denizler
oluşturmaktadır. Kuzey yarımkürede karalar, güney
yarımkürede denizler daha fazla yer tutar. Bu nedenle,
kuzey yarımküreye "Karalar", güney yarımküreye
"Denizler" yanmküresi adı verilir.
Venüs gezegeni ile Mars gezegeni arasında bir
konumda yer alan dünyamız, güneş etrafında elips
şeklindeki yörüngesi üzerinde, ortalama saatte 1O7. 000
km. (Bir saniyede 30 km.) 'lik bir hızla, batıdan doğuya
doğru dönmektedir. Bu kadar hızla dönen dünyamız,
güneş etrafında bir turunu; 365 gün, 5 saat, 48 dakika,
46 saniyede tamamlamaktadır. Bu süreye bir yıl denir.
Bu bir yıllık süre içinde dünyamız, 949 milyon km.lik
bir yol kat etmektedir.
Dünyamızın güneşe olan uzaklığı; 146,4 milyon km.
(3 Ocak) ile 151,2 milyon km. (4 Temmuz) arasında
değişmekte ve ortalama 149,6 km.lik bir mesafe bulun-
maktadır. Güneşe en uzak (4 Temmuz) gün ile en yakın
(3 Ocak) gün arasında, 4,8 milyon km.lik bir fark
mesafe vardır. En uzak olduğu dönem temmuz ayına
denk geldiği için, dünyamız; yaz aylarında daha fazla
yol kat etmek zorunda olduğundan dolayı, yaz mevsimi
süresi, kışa göre daha kısadır. (Haziran 30, Temmuz 31,
Ağustos 31 ve Toplam yaz mevsimi süresi 92 gündür.
Oysa, aralık 31, Ocak 31, Şubat 28 ve toplam kış
mevsimi süresi 90 gündür.). Dolaysıyla 2 günlük fark,
dünyamızın yörüngesinin, daire şeklinde değil de, elips
şeklinde olmasından ileri gelir.
Yerin yörünge düzlemi ile Ekvator düzlemi arasındaki
açı da, 23 ° 27'dır (23 derece 27 dakika). Bu açı farkı
sayesinde, Ekvator yılda iki kez (21 Mart-23 Eylül),
dönencelere birer kez (Yengeç dönencesine 21 Haziran,
Oğlak dönencesine 21 Aralık), güneş ışınlan dik olarak
gelmektedir. Eğer böyle bir eğiklik olmasaydı, ekvatora
güneş yıl boyunca daima dik gelecekti ve her iki
yarımkürede yıl boyunca gece-gündüz süreleri hiçbir
zaman değişmeyecekti. Dolaysıyla dünyanın her nokta-
sında değişmeyen iklim şartları yaşanacaktı. Mesela
ülkemizde 21 Mart ve 23 Eylülde görülen bir bahar
havası hüküm sürecekti. Sonuç olarak, hiçbir meyve ve
...DÜNYAMIZ VE AY.
. .............................. sı

sebze yetişemeyecek ve insan hayatı devam edemeye-


cekti.

Dünyamızın Hareketleri

Günümüzde, dünyamızın bilinen üç türlü hareketi


vardır. Birincisi, kendi ekseni etrafında dönmesidir ki,
bir dönüşünü 23 saat, 56 dakika, 04 saniyede tamamlar
(yaklaşık 24 saat). Bu hareketinin sonucu, gece ve
gündüz oluşur. Eksen eğikliği sayesinde ve şeklinin
özelliğinden dolayı, dünyamızın her yeri, farklı açılarla,
hemen hemen her zaman dönüşümlü olarak, güneşten
ısı ve ışık alır. ikinci hareketi, güneş etrafında
dönmesiyle, bir yıl oluşur ve yıl içinde mevsimler ortaya
çıkar.
Bunlardan başka, az bilinen bir hareketi daha vardır
ki, buna "Presesyon" ya da "Topaç" hareketi diyoruz.
Ay ve diğer gök cisimlerinin etkisiyle, tutulma düzlemi
üzerinde doğudan batıya doğru (saat ibresi yönünde)
döner ki, bir turunu 25.800 yılda tamamlar. Dönerken
çekim gücünün farklı oluşundan dolayı, 18,6 yıllık
periyotlarla baş sallaması (nütasyon) yaparak döner. Bu
topaç dönüşünün sonucu olarak, gök kutbunun yeri,
yıldızların ekvatoryal koordinatları, Zodyak kuşağı
(burçlar kuşağı) içindeki takım yıldızlarının yerleri de
değişmiş olur.
82

Dünyamızın Düşündürdükleri

Dünyamızın özellikleri ayrı ayrı incelendiğinde, çok


şaşırtıcı bilgiler elde edilir. Sözgelimi eğiklik oranı, bir
derece değişse, dünyamızda iklimler değişir, insan
hayatı altüst olur. Hızı biraz artsa veya azalsa, yine
dünyamız yaşanmaz bir gökcismi oluverir.
Dünyamızın güneş etrafında dönerken mevsimleri
oluşturması, ayn bir dikkat çekici nokta. Hem de aynı
anda iki mevsim. Kuzey yarımkürede yaz mevsimi
yaşanırken, güney yarımkürede kış mevsimi yaşanıyor.
Uzaydan bakıldığında, aynı anda dünyamızda her
mevsimi yaşayan insanlar görmek, ne büyük bir olay.
Dünyamızın tutulma ekseni etrafında dönmesi sonu-
cu bütün burçlarda olan değişiklik, insanoğlunun burç-
lara bel bağlamasına imkan tanımıyor. Çünkü değişken
varlıklardan hüküm çıkarmak, hayalcilikten öteye gide-
miyor.
Bakınız Kur'an-ı Kerim'de Yaratan ne buyuruyor;
"Gök/en' ve yen' hak (hikmetle) ile O yarattı. Geceyi
gündüze dolar, gündüzü geceye dolar (sarar). Her bin'
belirli bir süreye kadar yörüngelen'nde yürüyen güneş
ve ayı insanlann meefaatine bağladı. Bilin ki güçlü
olan, çok bağışlayan O'dur. (Zümer-5)
DÜNYAMIZ VE AY _.,..............................................,...,... _,,,_,_...........................................................................................................................
............................................................................ 83.

Dünyamızın Tek Uydusu AY

Beni çocukluğumda etkileyen ve büyüleyen olaylar-


dan biri de, mehtaplı gecelerde Ay'ı seyretmek olmuştur.
Sıcak yaz gecelerinde, açık havada, yıldızların arasında
görkemli Ay'ı seyrederken uyumak, insanı bambaşka
dünyalara götürür. İşte o anlarda mutluluğun zirvesini
yakalayıverirsiniz. Adeta, mutluluğu yerde ararken,
gökte buldum deyiverirsiniz.
Kainatın yaratıcısı, Yüce Allah (c.c). mukaddes kitabı
Kur'an-ı Kerim'in Yasin suresi 39. Ayetinde; ''.Ay'ın da
seyrine menziller (miktarlar) takdir ettik. Nihayet
kurumuş eski hurma dalının yay şeklini almzştzr. "diye
beyan ettiği, biricik uydumuz olan Ay'ın evrelerini
seyretmeye doyum olmaz. Yeniay, Eskiay, Dolunay ...
Hele hele Hilali seyretmek... İnsan ömründe nelere
değmez ki... Neden diye sormadan önce, Ay hakkında
biraz bilgi edinelim.

Dünyamızın Uydusu; Ay

Bilindiği üzere,
tek uydusu var. O da Ay. dünyamızın
Arapça karşılığı, Kamer. Gecenin zifiri karanlığında,
gökte asılı koskoca bir kandil gibi duran Ay, dünyamıza
ortalama 384.000 km. (en yakın devresinde 365.000
km, en uzak olduğu dönemde ise 407.000 km.dir.)
kadar uzaklıktadır. Bu da, dünya çevresinin yaklaşık 1O
katıdır. Başka bir deyişle de, dünyamızın çevresini bir
kez dolaşan uzay aracı, Ay'a ulaşabilmek için 10 kat
......................... "" Sırlar
Her Ölçüsünde ... .
Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA .
............................................................................................................... 84

daha fazla yol alması gerekecektir. Dilerseniz hep birlik-


te böyle bir Ay yolculuğuna çıkalım.

Ay'ın Ölçüleri

Dünyamızın
kütlesinin 1/8'i kadar olan Ay'ın çapı,
dünya çapının
1/4'ü (3.476 km.) dolayındadır.
Dünyamızda var olan atmosfer (yani su buharı ve
gazlar), Ay'da yoktur. Ayrıca Ay'ın çekim gücü, dünya-
nın 1/6'sı kadardır. Bu da dünyada hissettiğimiz
ağırlığın 1/6 'sı demektir. Diğer bir ifadeyle, 60 kg.
ağırlığında bir insanın Ay' da 1O kg. ağırlığında bir
bebek gibi hissedilmesi. .. İşte o yüzdendir ki, Ay'a çıkan
astronotların (uzay adamları) yürüyüşleri, adeta koşan
bir adamın ağır çekimle çekilmiş film sahnesine benzer.
Ay yüzeyinde çok sayıda krater (sönmüş volkan
konisi) bulunmaktadır. Su buharı olmadığından canlının
yaşaması imkansız gibi gözükmektedir.

Ay'ın Hareketleri ve Sıcaklığı

Ay kendi ekseni etrafındaki turunu 29 gün 12 saatte


tamamlar. Dünya çevresindeki turunu ise 28 gün 13
saatte tamamlar. Ay günü, 24 saat 50 dakika. Ay yılı
ise 354 gün. Dünyanın kendi ekseni etrafındaki turunu
bir günde tamamlaması, gece-gündüz toplam süresinin
24 saat olmasına yol açar. Oysa ay, turunu 29 gün 12
saatte tamamlamakta ve dolaysıyla Ay yüzeyinde 15
gün gece ve 15 gün gündüz yaşanmaktadır. Bu yüzden
15 gün ısınan ay yüzeyinde, gündüzleri sıcaklık
. P.Q.NYA~!:?.. Y..~..AY............................. ........ ················-························ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 85

100 °C'ye kadar yükselmektedir. Yine 15 gün süren


gecede ise, sıcaklık -100 °C'ye kadar düşmektedir.
Dolaysıyla 200 °C'lik bir sıcaklık farkı vardır. Bu da,
insan yada diğer bir canlının yaşamasını şimdilik
imkansız kılar. Ay'ın kendi ekseni ile yörünge düzlemi
arasında 6 derece 5 dakikalık (6° 5') bir açı vardır. Ay'ın
yörünge düzlemi ile dünyanın yörünge düzlemi arasında
da 4°59' ile 5°18' arasında değişen açı mevcuttur. Ay
güneşten aldığı ışığın ancak % 7'sini yansıtır. Dola-
yısıyla, zararlı ultraviyole ışınlarının oranı da fazladır.
Ekliptik ve hareketlerin sonucunda, Ay'ın evreleri
(Dolunay, Yeniay, Eskiay, ilkdördün, Sondördün) ger-
çekleşir.

Kameri Takvim ve Yararlan

Ay'ın
o kadar hassas ve düzenli hareketleri vardır ki;
saat, zaman ve takvim buna göre ayarlanabilir. Bu tür
takvimlere, Kameri Takvim denir. Zaten İslam takvi-
minin temeli Ay'ın hareketlerine bağlıdır.
Kameri takvimde, 12 ay vardır. Bir ay, 29 yada 30
günden oluşur. 30 yıllık süre içinde, 19 tane 354, 11
tane 355 günlük yıllar vardır. Kameri takvimi, güneş
takviminden 1O yada 11 gün eksiktir ve 32 yılda bir
tam devir olarak yer değiştirir. Böylece bir Müslüman,
32 yıllık hayatında, yılın her mevsimi ve her gününde
oruç tutmuş olur ve güneş yılından bir yıl fazla zekat
vermiş olur. Diğer taraftan, oruç tutarken ve zekat
verirken, zengin-fakir bütün Müslümanlar, dünya
nimetlerinin hepsinden ayrı ayrı istifade etmiş olur.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 86
............................................................................................................................... - .................................................................................................................................................

Görülüyor ki, beşeri hayatın nizamında, kameri takvim,


sosyal dengeyi koruyucu ve düzenleyici bir rol oyna-
maktadır. Öyle ya, eğer Güneş takvimi esas alınsaydı,
Müslümanlar ömürleri boyunca sadece belli bir ayında
(mesela temmuz) oruç tutacaklardı. Ayların 12 olduğu
ve haram aylara dair, gerçek doyurucu bilgileri, Tevbe
suresi 36 ve 37. ayetlerinde görmek mümkün.

Ayın En Güzel Şekli HİLAL

İslam
ile şereflenen insanlardan bir gurup, hurma
ağaçlarının tepesine çıkmış, günbatımında, oruç tutmak
için, Ramazan ayının hilalini gözlüyor. Nihayet yeşil
hurma ağaçlarının arasından Ramazan müjdesini veren
Hilal görünüyor. Tüm Müslümanlarda, kutlu bir aya
başlangıç sevinci yaşanıyor. Aynı manzara, Bayram için
tekrarlanıyor. İslam; dünya coğrafyasında yayıldıkça,
hilali gözleme işi yaygınlaşıyor ve islam'ın doğuşundan
bugüne dek yapılıyor.
Bir diğer manzara; savaş meydanlarında gözleniyor.
Zaferle sonuçlanan bir savaş akşamı, Osmanlı Padişahı,
vezirleri, kumandanları ve askerleri ile savaş meydanını
gezmektedirler. O anda bir manzara, herkesin tüylerini
ürpertir ve heyecan doruk noktasına ulaşır. Bir çukurda
biriken şehit kanlarının üzerine, Hilal ve bir yıldızın
görüntüsü aksetmiş, adeta yeniden bir doğuşu, bir
zaferi, bir yükselişi müjdelemektedir.
İslam dünyasında, hilali gözlemek ne kadar kutsal bir
görevse, onu göklerde görme arzusuyla sancak ve
bayraklarında simgeleştirmekte o kadar heyecan veri-
DÜNYAMIZ
.... VE AY.
....................... 87

cidir. Şair Mehmed Akif Ersoy'un; "Bir Hilal uğruna ya


Rab ne güneşler batıyor ... " dediği Hilal, aynı zamanda
bir milleti, bir vatanı ve kutsal bir dini temsil etmektedir.
Köroğlu'nun, "Silah icat oldu mertlik bozuldu" dediği
gibi; teknoloji ilerledi, İslam coğrafyalarında çoğu
hasletler yok olmaya yüz tuttu. İşte bu hasletlerden biri
de, hilali gözlemek. ..
Dilerseniz sizler, bir ayın başlangıcında hilali
gözleyin. O anda yaşayacağınız duygular, size neler
tattırdığını ve bugüne kadar neler kaybettiğinizi
hissettirecektir.
Bugün için, sayıları 1O'u aşan İslam ülkelerinin
bayraklarında ve Müslüman. kız çocuklarının isimlerinde
yaşatılmaya çalışılan Hilal, insanoğlu gözlese de,
gözlemese de, o yine aynı sevimliğini, duygusallığını ve
heyecanlılığını koruyor.

Hilalin Oluşumu

Hilal, gökyüzünde, günbatımından hemen sonra,


güneşin battığı yerde, Ay'ın ince bir yay şeklinde
görünmesine denir. Gün doğmadan önce, doğduğu
yerde görünen yay şeklindeki Ay'a Hilal denilse de, bu
Eskiay olarak nitelendirilir.
Ay, geceleyin dünyamıza güneşten aldığı ışınları
yansıtarak gönderir. Kendi ışı ve ısısı olmadığı için, Ay
ışığı, bizi ısıtmaz ve fazla aydınlık yapmaz. Sadece insan
gözünü yortnayan loş bir aydınlık verir.
Geceleri, ay sürekli olarak bir bütün olarak görülmez.
Her gece ayrı biçimde görülür. Buna Ay'ın evreleri,
Her Ölçüsünde _____
.................................,,,
Sırlar
.........,.__......Saklı YAŞADIGIMIZ DÜNYA .
Olan_.....................................................................................
........................
,_,,.,
88

safhalan ya da fazları denir. Bu durum, Ay'ın hareket-


lerinden kaynaklanır. Ay, hem kendi etrafında, hem
Dünya etrafında ve hem de Dünya ile birlikte Güneş
etrafında dönmektedir. Ay, dünya çevresi üzerinde
çizdiği yörüngesinde O. 7 km/sn. hızla döner ve bir
dolanımını 2 7 gün, 7 saat 43 dakikada tamamlar. Kendi
ekseni etrafında da aynı süre içinde bir defa döner. Bu
yüzden, biz sürekli Ay'ın bir yüzünü görürüz. Dünyamız
ise, kendi etrafında yaklaşık 24 saatte (23 saat 56
dakika 04 saniye) bir defa döner. Ay'ın yörüngesi
üzerinde yaptığı bir dolanıma, yıldız ayı denir. Ay,
yörünge etrafında ve kendi ekseni etrafında, bir kez
dönme süresince, Dünya kendi ekseni etrafında 2 7,3
kez dönüş yapmış olur. Ancak Ay'ın dönüşünde,
Dünyaya olan uzaklığı da hesaba katılırsa, Ay dönüşün­
de gecikme olur. Bu gecikme, günde ortalama 50 dakika
(48 dakika) kadardır. İşte bu yüzden, Ay geceleyin, her
gün 50 dakikalık bir gecikmeyle görülür. Bu gecikmenin
sonunda, Ay'ı her gece farklı boyut ve biçimlerde
görürüz. Ay'ın evreleri, safhaları ya da fazlan dediğimiz
bu biçimlere, değişik adlar verilir.

Ay'ın Safhaları

Ay, Dünya etrafında belirli bir yörünge etrafında


dönerken, Güneş ile aynı doğrultuya gelmektedir. Bu
esnada Ay, dünya üzerinden görünmez. Güneş ışığı ile
Ay ışığı kesiştiği için, buna kavuşum ya da içtima denir.
Ay'ın içtima ya da kavuşum noktasından 8 ° ayrılması ·
(bu süre 12 ile 16 saat arasında değişir) sonucunda, Ay;
DÜNYAMIZ VE AY 89

Güneş battıktan sonra, batıda ince bir yay halinde


gözükür. Buna Hilal denir. Güneşin tam battığı anda,
hilalin ufuk düzleminden yüksekliği en az 5° ise, bu
Hilal, İslam dininde, yeni ayın başlangıcı olarak kabul
edilir. İşte bu nedenle Hilal'e, aynı zamanda Yeniay da
denir. Hilal safhasından yaklaşık 7 gün sonra,
günbatımında, tam tepe noktasında, Ay'ın yerden
hemen hemen yarısı görünür. Buna ilkdördün denir. 14
gün sonra ise, Ay; geceleyin gökyüzünde güneş
batarken doğudan tepsi gibi büyük bir şekilde doğar.
Güneş doğarken batıdan aynı görüntüde batar. Bu
görünüme, dolunay denir. Hilal safhasından 21 gün
sonra, tam gece yarısı, Ay doğudan doğar ve yarısı
görülür. Bu haliyle, gün doğarken tam tepe noktasında
gökyüzünde kaybolur. Buna Sondördün denir. Yaklaşık
27 gün sonra ise, Güneş doğmadan biraz önce, doğuda
Hilal gibi görünür. Buna da, Eskiay adı verilir. 28 gün
sonra ise, Kavuşum ya da içtima gerçekleşir.
Hilal'in görülebileceği bir ülke veya bir bölge,
bulunduğu boylam derecesine göre değişir. Hilal'iri
görüldüğü bir noktanın doğusunda kalan bölgelerde
aynı gün, batısında kalan bölgelerde ise ertesi gün
görülebilecektir. İşte bu değişme, İslam dünyasında bazı
karışıklıklara sebep olmaktadır. Bir ülke, bayram yapar-
ken, diğer bir ülke daha oruç tutmaktadır. Söz konusu
bu karışıklıkları önlemek için, her ülke kendi Hilal
gözlemini kendi yapmalı ve ona göre uygulamaya
geçmelidir. Hele, teknolojinin son derece geliştiği
asrımızda, hala İslam Dünyası'nda, Hilal görme
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
...................................................................................................................................................................................
90

kanşıklığı yaşanması, günümüz Müslümanlannın ceha-


letini ve basiretsizliğini ortaya koymaktadır.
Ay'ın oluşturduğu Karnen yıl ile Güneş yılı arasında
yaklaşık ı O günlük bir fark olur. Bu nedenle, İslam
dünyasında, oruç ayı olan Ramazan ayı, Ramazan ve
Kurban bayramları, her yıl geçen yıla göre yaklaşık 1O
gün önce gelir.

AYIN EVRELERi

Hilfil Hakkında Kur'an'ın Buyruğu

"Güneşi ışıklı
ve ayı nurlu yapan; yıllann sayısını ve
hesabını bilmeniz için aya konak yerleri düzenleyen
O'dur. Allah bunlan ancak gerçeğe göre yaratmıştır,·
bilen millete ayetleri uzun uzadıya açıklıyor. "
(Yunus-5)
"Tanyerini ağartan, geceyi dinlenme zamanı, Güneş
ve Ay'ı vakit ölçüsü kılandır. Bu güçlü olanın, bilenin
nizamıdır." ( En'am-96)
oQı:ıYAryl.1.2'..Y..~. . AY. .. . ....... .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 91

''Ey Muhammed! Sana Hilal halindeki aylan sorar-


lar. De ki: "Onlar, insanlann ve hac vakitlennin ölçü-
südür. .. " ( Bakara-189)
''Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar,·
Belirli bir süre içinde hareket eden güneş ve Ay'z
buyruk altına almzştzr. işte bu, Rabbiniz olan Allah 'tzr,
hükümranlık O'nundur. O'nu bzrakzp taptzklannzn, bir
çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir. "(Fatır-13)
Ay ve Güneş'in; hareket etmeyişlerini veya yoklu-
ğunu bir düşünün. Dünya nizamı ne olurdu? Bir de, bu
koskoca nizamı yaratan Yüce Allah'ı düşünün. Sonra
bilmeyerek de olsa, tapma noktasına getirilen, dünya
şirk nesnelerinin, bir çekirdek kabuğuna bile sahip
olmadıklannı kavrayın. işte sanınz hilali gözlemedeki sır
bu olsa gerek, Hilfü'i arayışda, Allah'a kulluğun hazzını
duymak ve manevi huzurun zirvesine çıkmak ... Duya-
bilen ve çıkabilenlere ne mutlu! ..

insan Hayatının Düzenleyicisi GECE VE GÜNDÜZ

Gece ve Gündüz, birbirini tamamlayan iki kelime.


Karanlık ile Aydınlık, Eksi ile Artı, nasıl ki birbirlerini
tamamlıyor ve destekliyorsa, Gece ile Gündüz de,
birbirlerini takip eden ve destekleyen iki ayrı oluş.
Gecesi olmayan bir gündüz düşünülemeyeceği gibi,
gündüzü olmayan bir geceden bahsetmek o kadar yersiz
ve densiz olur. Sahi hiç düşündünüz mü? Yaşadığımız
şu dünyada hep gündüz olsaydı veya hep gece olarak
devam etseydi, kim bilir neler olurdu? Elbet, yaşadığı­
mız şu dünya, hiç çekilmez olurdu. İşte, gece ve
92

gündüz, yaşantımızı sınırsız ve boyutsuz renklendiren


ve canlandıran iki tabiat olayı. Bu meyanda bakın Aşık
Veysel ne güzel söylemiş; "Uzun, ince bir yoldayım.
Gidiyorum, gündüz-gece."
"Gece uyumalı, gündüz çalışmalı." "Geceyi gündüze
katarak çatışmalı." gibi atasözleri ve deyimlerimize konu
olan bu iki olay hakkında, gelin biraz duralım.

Gece ve Gündüz Nedir? Nasıl Oluşur?

Güneş battıktan gün ağarmaya başlayıncaya kadar


geçen, karanlık süreye gece adı verilir. Güneş doğduktan
batıncaya kadar geçen aydınlık süreye de gündüz
denilir. Gündüz boyunca, gökyüzünde güneş, gece
boyunca da, ay ve yıldızlar gözükür. Gündüz, gökyüzü
açık mavi, gece ise, siyah renkte görülür.
Dünyamız, hem kendi etrafında ve hem de güneş
etrafında döner. Ay da, hem kendi etrafında ve hem de,
dünyamız etrafında ve dolaysıyla güneş etrafında da
döner. Güneş ve içinde bulunan sistemin tamamı ise,
Samanyolu galaksisinin çekirdeği etrafında dönmektedir.
Dünyamız güneş etrafında yakla~ık 365 gün 6 saatte
bir tur yaparak yıl oluşur. Kendi etrafında ise, 24 saatte
bir tur yaparak, bir gün oluşur. Bir günün bir kısmı gece,
bir kısmı ise gündüzdür. Bunun sebebi ise, dünyamızın
yuvarlak oluşudur. Uzaydan bakıldığında, büyükçe bir
topu andıran dünyamız, kendi etrafında dönerken, yansı
güneş ışınlarını alır ve yansı da almaz. Güneş ışınları
alan bölümünde gündüz, almayan bölümünde gece
yaşanır. Dünyamızın dönüşü, 24 saat içinde periyodik
DÜNYAMIZ VE AY 93

bir şekilde devam ettiğinden, gece ve gündüz, dünyamız


üzerinde birbirini devamlı olarak takip eder, durur. İşte
bu nedenledir ki, atalarımız, "Her gecenin bir sabahı
vardır." demişlerdir.

Gece ve Gündüzün Süreleri Değişir mi?

Kuşkusuz dünyamızın her yerinde, gece ve gündüz-


lerin süreleri eşit değildir. Bunun sebebi, dünyamızın
yuvarlak oluşu ve ekseninin 23 derece 2 7 dakikaya
kadar varan eğikliğidir. Yıl boyunca, dünyamız, güneşe
karşı dönerken, bir Kuzey yarımküreye, bir de Güney
yanmküreye doğru, 23 derece 2 7 dakikaya kadar eğilir.
Bu eğikliğin sonucu olarak, 21 Haziran tarihinde, Kuzey
yarımküreye, yani Yengeç dönencesine Güneş ışınları
dik olarak gelir. 21 Aralıkta ise, Güney yarımküreye,
yani Oğlak dönencesine dik durumda gelir. 21 Mart ve
23 Eylül tarihlerinde ise, Ekvatora dik olarak gelir ve bu
günlerde gece ve gündüz süreleri, dünyamızın her
yerinde eşittir. Bu eşitlik, bu iki günden sonra hemen
bozulur. 21 Marttan 21 Hazirana kadar, yurdumuzun
da içinde bulunduğu kuzey yanmküresinde gündüzleri
uzamaya, geceleri kısalmaya başlar. 21 Haziranda
bunun sonucu olarak, yurdumuzda ve bütün Kuzey
yarımküresinde en uzun gündüz yaşanır. Geceler ise,
oldukça kısadır. Bu tarihten itibaren, yavaş yavaş
uzamaya başlayan geceler, 23 Eylülde eşitlenir. 23
Eylülden itibaren yurdumuzda ve kuzey yarımkürede
geceler uzarken, gündüzler kısalmaya başlar. Artık
güneş ışınları Güney yanmküreye dik olarak gelmeye
94

.başlar ve bu yarımkürede gündüzler uzamaya, geceler


kısalmaya başlar. 21 Aralıkta ise, yurdumuzda ve
Kuzey yarımkürede en uzun geceler yaşanırken, Güney
yarımküresinde en uzun gündüzler yaşanır. Güneş
kuzey yarımküreye dik gelirken (21 Haziran), Kuzey
Kutup çevresi, Güney yarımküreye dik gelirken (21
Aralık) Güney yarımküresi devamlı aydınlıktır. Bunun
tersi olarak, 21 Aralıkta Kuzey Kutup çevresi, 21
Haziranda ise Güney Kutup çevresi daima karanlıktır.
Bunun sonucu olarak, Kutup çevrelerinde, aydınlık
zamanında en uzun gündüzler, karanlık zamanında ise
en uzun geceler yaşanır. Bir bakıma, en uzun gece ve
gündüzler, Kutup çevrelerinde yaşanır ve bu süre, 24
saati aşar. Gece ile Gündüz arasındaki fark, bu nedenle,
Kutuplardan Ekvatora doğru azalır. Ekvator çevresinde
ise, gece ile gündüz arasındaki fark, yıl boyunca çok az
değişir.

Gece ile Gündüzdeki Hikmetler Nelerdir?

Gece ile gündüzdeki hikmetler sayılamayacak kadar


çoktur. Her şeyden önce, eğer bu iki olay gerçekleşme­
seydi, insanların hayat tarzında bir düzenlilik söz
konusu olamazdı. Gerçekten hayatımıza bir baktığımız­
da, tüm düzenimizi, gece ve gündüze göre kurmuşuz­
dur. Sabah olunca, evden çıkar işlerimize gider, akşam
olunca da evlerimize geri döneriz. Eğer gece olmasaydı,
aile bireyleri ne zaman bir araya gelip, günün yorgun-
luğunu atacaklardı? Yine eğer gündüz olmasaydı,
insanoğlu ne zaman çalışıp, evinin ihtiyacını nasıl
. P9.NY~.M.ı.~.Y~ . ~.'L....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. 95.

karşılayacaktı? Hiç düşündünüz mü? İşte böyle, geceyi


de gündüzü de iyi anlamak ve ikisini de sevmek gerek.
Bir ömür boyu ise, gece ve gündüzü düşünmek ve
onlardan ibret almak gerek. Nitekim bu konuda, bizleri
yaratan Yüce Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim'de mealen
şöyle buyuruyor;
"Size geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü
çalışasınız diye aydınlık olarak yarattığımızı görmedi-
ler mi? Doğrusu bunda, inanan millet için dersler
vardır. " (Neml-86)
"Gece ile gündüzün bin° bin' ardından gelmesinde,
gökten, Allah 'zn nzzk vermek için yağmur indinp, yen·
onunla, ölümden sonra dıTiltmesinde, rüzgdn yönetme-
sinde, ak/eden kimseler için dersler vardır. "(Casiye-5)
''İbret almak vırya şükretmek dileyen kimseler için,
gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur."
(Furkan-62)
Allah'ın varlığının
belgelerinden olan gece ve
gündüz, vaktin bilinmesi için, uyuyup dinlenilmesi için,
çalışıp günlük ihtiyacın karşılanması için, dünyadaki
sıcaklık, yağmur, kar, rüzgar, fırtına gibi doğal olayların
meydana gelmesi ve kısacası dünyanın düzeni için
temel teşkil eden iki ibret verici. olaydır. Düşünüpte ibret
alıp, şükredenlere ne mutlu!. ..

***
97

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

DÜNYAMIZIN OLUŞUMU VE GELECEGi

KITALAR VE OKYANUSLAR

Çeşitli meyve ve sebze bahçeleriyle dolu, alabildiğin­


ce düz bir ova... Ormanlarla kaplı yemyeşil dağlar ve
1

ye~il ile mavinin kucaklaştığı deniz kıyıları... Böyle


ortamlarda hangimiz yaşamak istemez ki... Hemen
hemen herkesin hayalinde; meyve bahçeleri arasında bir
bahçe evi, ormanlar arasında bir dağ evi yada deniz
kıyısında bir yazlık ev sahibi olmak, elbette vardır.
Ancak böyle güzelliklerin nasıl oluştuğunu, kaçımız
merak edip araştmr, bilinmez.
Yemyeşil dağlann geçmişte her birinin birer yanardağ
olduğunu, acaba hiç düşündünüz mü? Dağlarında,
ovalarında ve denizlerinde, akıl-sır erdiremediğimiz, o
kadar çok ilginç olaylar var ki, hepsinde ayrı bir mana
yatıyor. Nitekim bizleri yaratan Yüce Allah (c.c)
kitabında; "O (Allah) ki yeryüzünü yaymış, oraya metin
(dağlarda) ırmaklar koymuştur. Orada her çeşit meyve
için çiftin erkek ve dişisini yaratmıştır. Gündüzü geceyle
bürür. Hakikatte bunlarda düşünenler için deliller mi
98

yok." (Rad-3) diye beyan ediyor ve bizi düşünmeye


davet ediyor. Acaba, hiç düşündük mü dünyanın nasıl
yaratıldığını? Kıtalar ve Okyanuslar nasıl meydana
gelmişler? Geçmişte nasıldı? Ve gelecekte ne olacaklar?
İşte bu sorulara kısa ve özlü cevaplar. önce bu konuda,
Kur'an-ı Kerim ne buyuruyor, onu öğrenelim.
Yüce Allah (c.c) Buyuruyor ki;
"O kefir olanlar görmediler mi ki, göklerle yer bitişik
bir halde iken biz onlan ayırdık. Hayatı olan her şeyi
sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı?" (Enb{ya, 30)
''Allah yen· sizin için bir yaygı yapmıştır, (onun)
geçiş yollanndan ve boğazlanndan yol alasınız diye. "
(Nuh, 19-20)
"Yer sizinle beraber çalkalanmasın diye, Yer'in
üstüne hareketsiz, sabit (dağlar) yerleştirdik. "
(Enbfya,31)
"(Allah) gökten bir su indirir. Vadiler de alabildik-
leri kadar akar. Akarsu, yüze çıkan bir köpüğü
sürükler götürür. "(Rad,17)
"içmekte olduğunuz suyu düşünmediniz mi? Siz mi
onu buluttan indiriyorsunuz yoksa Biz mi indiriyoruz?
Dileseydik onu tuzlu bir su haline getinrdik. Hala mı
Bize şükretmezsiniz!" (Vakıa, 68-70)
Evet, Kur'an-ı
Kerim'de bu konularla ilgili daha çok
sayıda ayetler bulunmaktadır. Biz sadece küçük bir
demet sunduk.
99

Kıtalar ve Okyanuslar Hakkındaki Oluşum Teorisi

Dünyamızın oluşumu hakkında ilk araştırmalar, Ebu


Reyhan Muhammed Bin Ahmed el-Biruni (973-1052)
tarafından yapılmıştır. Biruni, İndus vadisindeki taş ve
kumullar üzerinde ayrıntılı araştırmalar yapmış ve 1048
yılında kaleme aldığı ve Sultan Mevdud'e sunduğu
"Kitab'ul-Camahir fi Marifeti'l-Cevahir" adlı eserinde,
çağına göre hayret uyandıran ve cesaret isteyen
görüşlerini yazmıştır. Biruni.bu eserinde İndus vadisinin,
denizin alüvyonlarla dolarak yer değiştirdiğini de
kaydetmiştir. Ancak bu tür çalışmaları, Ortaçağ da İslam
dünyasındaki bilginler yaparken, günümüzde ise maale-
sef Batı dünyası yapmaktadır. üstelik İslam kültür
mirasını da değerlendirmek suretiyle.
Dünyanın oluşumu konusunda değişik teoriler var.
Bunlardan birisi Alman Yerbilimcisi, Meteorolog ve
Astronom Alfred WEGENER (1880-1930)'e ait.
Wegener, "Kıtaların Kayması ve Okyanusların Oluşu­
mu" teorisini 1915 yılında bir rapor halinde sunmuştur.

Levha Tektoniği. Teorisi

Wegener'in "Levha Tektoniği" adını verdiği teorisi


özetle şu şekildedir: Dünyamızın yaşı yaklaşık 4,5
milyar yıl olarak tahmin ediliyor. Bu toplam sürenin
yaklaşık 3, 9 milyar yılı İlkel zaman yada Birinci zaman ·
öncesi (Prekambrien) olarak kabul ediliyor. Bu çok uzun
bir süreyi kapsayan devrede, Dünyamız bir gaz kütlesi
-~-~.ı:Qı.'?.~.~g-~-~-~---~-'r.:.ı~.ı:. .~.~-~ı.ı_gı_~~-Y.~Ş~!?.ı.~ı.~.ı?:..'?9..r.':'.X~. . . . . . . . . . . _. . . . . . . . . . . . . . . . .J.9.Q.
iken, soğuyup katılaşıyor ve üzerinde atmosfer oluşu­
yor. Dünyanın tamamı üzeri sularla kaplanıyor.
2 milyar yıl önce, Okyanusun tabanından mağma
çıkarak ilk kara parçası oluşmaya başlıyor. Birinci
zaman (Paleozoik) başlarında yani günümüzden 600
milyon yıl önce, dünyamız üzerinde müşterek bir
"Dünya Kıtası" (Pangea) ve onu çevreleyen bir "Dünya
Okyanusu" (Pantalassa) bulunuyordu.
Birinci Zaman boyunca Dünya kıtası ortasından
büyük bir kırık hat ile ayrılıyor ve İkinci Zamanın
(Mezozoik) başlarında yani 200 milyon yıl öncesinde,
iki kıta oluşuyor. Kuzeydeki parçaya Laurasia, güneyde-
kine ise Gondwana adı verilmektedir. Bu iki kara
parçasının ortasında da Tetis Denizi meydana geliyor.
Daha sonraki dönemlerde de, bu iki kara parçası
parçalanıyor. Laurasia'dan bugünkü Kuzey Amerika,
Avrupa ve Asya kıtaları, Gondwana'dan ise Güney
Amerika, Afrika, Antarktika, Hindistan, Madagaskar ve
Avustralya kıtaları kara parçaları meydana gelmiş
bulunuyor.
Wegener; bu teoriyi, bütün kıtalann üzerinde, geçmiş
devirlere ait bitki ve hayvan fosillerindeki benzerlikleri
ortaya koyarak ispatlamaya çalışmıştır. Bir örnek olarak
da, Gondwana kıtasına has, günümüzden 280 milyon
yıl önce mevcut olan Glosopeteri bitkisinin fosillerine,
aynı zamanda birbirinden çok uzakta, Afrika,
Avustralya, Güney Amerika, Hindistan, Madagaskar ve
Antarktika kıyılannda rastlandığını belirtiyor.
ıoı

Dünyamızın Direği DAGLAR ve Döşeği DENİZLER

Yakın çevremizde bizleri büyüleyen elbet bir dağ, bir


göl veya bir deniz vardır. Hatta çoğu şehirlerimiz için,
bunlar birer işaret haline gelmişlerdir. İstanbul Boğazı ve
Marmara Denizi istanbul'u, Uludağ Bursa'yı, Erciyes
:Kayseri'yi, Palandöken Erzurum'u, Ağrı dağı Ağrı'yı
simgeler. Van gölü de Van'ı... Adeta çevrenin doğal
güzellikleri, yakınında bulunduğu şehirle ve insanlarıyla
özdeşleşmişlerdir.
Peki bu dağlar ve derin denizler nasıl oluşmuştur?
Everest Tepesi'ni 8848 m. yükselten ve Guam yada
Mariana çukurluklarım 11 .000 m. alçaltan, kısacası
dünyamız üzerinde engebeler oluşturan gücün kaynağı
nedir? Gelecekte dünyamızın durumu ne olacaktır?
Hemen şunu belirtelim ki, bütün bu olayları oluşturan
güç, Yaratıcımız olan Cenab-ı Allah (c.c) 'dır.
Yüce Allah (c.c) kitabında: "O (Allah) ki yeryüzünü
size karşı itaatkar bir halde yaratmıştır. Artık omuz-
larında dolaşın. (İlahi) rızktan yeyin. Son diriliş yine
O'nun katında (olacak)tır." (Mülk-15) buyurmakta ve
yeryüzünü insanlara itaatkar bir şekilde yarattığını
beyan etmektedir. Yine Hicr suresinin 19, 20 ve
21 .ayetlerinde; "Yeryüzünü yaydık ve oraya sabit
(dağlar) kurduk. Oradan, dengeli şekilde her şeyden
nebatlar bitirdik. Orada sizin için de, sizin rızıklandır­
madıklarınız için de geçim yolları hazırladık. Hiçbir şey
yoktur ki hazineleri Nezdimiz'de olmasın. Biz onları
ancak malum bir miktarda (üstünüze) indiririz." Diye
buyuruyor Yüce Allah (c.c).
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 102
...................................................................................................................................................................................................................................................................................

Dağların ve Denizlerin Oluşumu

Bugün Levha Tektoniği adını verdiğimiz teoriye göre;


dağlar ve denizlerin oluşumu şu şekilde ifade edilmek-
tedir. Bilindiği gibi, dünyamız saat ibresinin tersi
istikametinde kendi etrafında dönmektedir. Bu dönüşü
sırasında aynı zamanda Güneş etrafında ve sistem
olarak Galaksi çekirdeği etrafında da dönmektedir. Bu
hareketleri esnasında dünyamızın merkezinde değişik
manyetik güçler oluşmaktadır. İşte karmaşık bir halde
oluşan güçler, üzerinde bulunan levhaları hareket
ettirmektedirler. Güney ve Kuzey Amerika levhaları
batıya doğru hareket etmekte ve Pasifik Levhası ile
çarpışmaktadır. Asya Levhası ise doğuya doğru hareket
ederek, yine Pasifik Levhası ile çarpışmaktadır. İşte bu
çarpışma noktalarında, daha yoğun olan deniz kökenli
Pasifik Levhası, kara kökenli olan kıta levhalarının
altına dalış yapmaktadır. Bu dalış noktalarına, "Dalma-
Batma Zanları (kuşakları)" diyoruz. Bu zanlar aynı
zamanda en derin deniz çukurluklarım oluşturmaktadır.
Diğer taraftan karasal levha kenarlarında meydana
gelen kırıklardan volkanlar püskürmekte ve dağlar
oluşmaktadır. And ve Kayalık dağları buna örnektir.
Afrika Levhası ile Hindistan yarımadası ise kuzeye
doğru hareket etmektedir. Avrupa ve Asya levhaları ise,
bu harekete mukavemet etmekte ve karşılaşım
noktalarında yüksek sıradağlar ve denizler oluşmasına
yol açmış durumdadır. Akdeniz, Karadeniz, Marmara ve
Adalar (Ege) denizleri ile Alpler ve Himalaya sıradağları
da,. bu hareketler sonucunda oluşmuşlardır. Peki bu
103

hareket nasıl tesbit edilmiştir? Hareketlerin boyutları ne


ölçüdedir? Sorularına gelince, yine ilmi araştırmalara
kulak vermek gerekir.

Kıtalann Hareket Hızı Ne Kadar?

Yapılan jeolojik araştırmalar, bu ayrılma ve sıkıştır­


maların, yılda ortalama 2,5 cm. kadar olduğunu ortaya
çıkarmıştır. Kuşkusuz bu değer, Büyük Fay Zonları
(Kırık Hat) üzerinde, hassas aletlerle ölçülmüş
değerlerden edilmiştir. Nitekim bugün Kuzey Amerika
kıtasının batısında, San Andreas Fayı ile, Kp.liforniya
yarımadası kuzeye doğru hareket etmektedir. Bu fay
üzerinde bulunan San Francisco-Los Angeles karayolu
her yıl bozulmakta ve ortalama 2,5 cm. kadar her yıl
devamlı kayarak kısalmaktadır. Aynı değerler, Doğu
Afrika'da yer alan Büyük Graben Hattı boyunca da söz
konusu olmaktadır. Ancak San Andreas Fayı'nda
kısalma olurken, Büyük Graben Hattı'nda genişleme
görülmektedir.

Gelecekte Neler Olabilecek? Kahramanmaraş'a Liman


Yapabilecek miyiz?

Mevcut hareketler aynı hızda devam ettiği sürece,


yapılan hesaplamalara göre; dünyamızda 50 milyon yıl
sonra çok büyük değişiklikler olacaktır. Pasifik ve Atlas
Okyanuslarının ortalarında birer kıta oluşumu söz
konusu olacaktır. insanlık, Atlantis ve Pasifik diye iki
kıtadan bahsetmeye başlayacaktır. Kaliforniya yarıma-
.......................................
104

dası Kuzey kutba yaklaşacak ve Alaska kıyılarına kadar


gelebilecektir. Diğer taraftan, Afrika kıtasının doğu
yarısındaki mevcut Büyük Kırık Hat (Great Rift Valley)
iyice açılacak, Mozambik ülkesindeki Beira şehrinden,
Türkiye'nin Kahramanmaraş il merkezine kadar uzanan
4500 km.lik ince uzun yeni bir okyanus oluşacak. Evet
yanlış duymadınız. 50 milyon yıl sonra Kahramanma-
raş şehrimizin bir limanı olacak ... Kayseri'ye liman
isteyen milletvekilimizin kulakları çınlasın ... İsteği belki
de 100 milyon yıl sonra gerçek olabilecek...
Peki daha sonra neler olacak? Dünyanın sonu yok
mu? Bu sorulara, Yüce Allah (c.c), Kur'an-ı Kerim'inde
şöyle cevap veriyor; "O gün, semayı kitapların
sahifesini dürer gıöi düreceğiz." (Enb(ya-HJ4.)

DEPREMLER

"Camide teravih namazı kılıyorduk. Birden bütün


saflar sağa sola sallanmaya başladı. Ben de gayri
ihtiyari sallanıyordum. Ne oluyor diye düşünmeye bile
zaman kalmadan yerin altından top seslerine andıran
müthiş gürültüler gelmeye başladı. İşte o an cemaat
birbirine girdi. O anda şaşkın şaşkın olan bitenlere
sadece seyirci kalırken; ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar
bütün cemaati yönlendiriyor ve "Buradan çıkınız,
buradan çıkınız ... " diye yol gösteriyordu. Ben dahil
bütün cemaat cami duvarından açılan bir gedikten
çıktıktan sonra, caminin kubbesi gözümüzün önünde
birden çöküverdi. Hepimiz kurtulmuştuk. Yol gösteren
ak sakallı, nur yüzlü ihtiyar ise aramızda görünmü-
.PQ~XAM1?'.1N. ..9.L.::\:J.Ş\:J.MY. .Y;. .G.;L.::g;:;$.L_ ............ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ıos

yordu. Onu bir daha görmedim. Daha önce de onu hiç


görmemiştim. Cami enkazı altından da çıkmadı. .. "
Yukarıda anlatılanlar 1992 Ramazan ayında
Erzincan'da meydana gelen depremde, depremzede bir
vatandaşımızın bizzat yaşayıp anlattıklarının sadece bir
bölümü.
Deprem olayını, ancak yaşayan bilir. Ben de
Erzurum-Horasan depremini (1983 'de) yaşamıştım.
Deprem denilince tüylerim diken diken oluverir birden.
İnsan olarak acizliğimin son noktasını yaşanın o an.
Deprem, yaşanmak istenmeyen bir olay. Ama
insanoğlunun elinde olmayan bir şey. İstenmese de
yaşanıyor ve büyük üzüntülere sebep oluyor. Adeta
günlük hayatımızın bir parçası oluveriyor. Böyle bir
olayı anlatmak ve bilmek için, illa ki yaşamak mı gerek?
Bugüne kadar yaşanan tecrübelerden yararlanmak
mümkün değil mi? İlmi çalışmalar gözden geçirilemez
mi?

Depremlerin Oluşumu

Kıtaların ve Okyanusların oluşumunu


daha önce
anlatmıştık. İşte deprem olayı da, bunun bir sonucu
olarak oluşan bir olay. Dünyamız üzerinde, kıta
levhaları sürekli hareket ediyor. Birbirinden bazı bölge-
lerde birbiriyle çarpışıyor. Bazan kıvrılıyor yüce dağları
oluşturuyor, bazan çöküyor denizleri meydana getiriyor.
İşte gözle göremediğimiz, ancak hassas aletlerle
ölçülebilen bu hareketler esnasında, yerin katı kısmında
kınlmalar oluyor. Bu kınk hatlara, Fay hatları diyoruz.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Ola~ ..X~Ş~[Jl~l.~!?.'.I?.QNYA ıo6

Fay hattının iki tarafında yer alan katı tabaka aksi


istikametlerde itiliyor. Bu itilme sırasında fay hattı
boyunca yerin elastiki özelliğinden, fay hattında kırılma
yerine kıvrılma oluyor. Ancak bu itilme devam ettiği için
belli bir güç birikiyor ve daha sonra kırılma meydana
gelerek ani bir boşalma ve kayma olayı gerçekleşiyor.
Bu olay, yeryüzünde deprem olarak hissediliyor.

Her Yerde Deprem Olur mu?

Dünyanın her yerinde deprem olmaz. Bugüne kadar


deprem olan yerler, dünya haritası üzerinde işaretlen­
miş. Sonuçta depremlerin birer kuşak oluşturduğu
görülmüş. Dünyanın en yaşlı karaları üzerinde
depremlere pek fazla rastlanmamış. Arabistan Yarıma­
dası bunlardan biri. Evet, incelendiğinde; Arap
yarımadasında, özellikle Mekke ve Medine gibi kutsal
şehirlerde, pek yıkıcı depremler olmamış.
Yeryüzünde en fazla deprem olan bölgeler; iki kuşak
halinde yer alıyor. Birincisi; Pasifik Okyanusu'nu
çevreleyen Pasifik kuşağı. İkincisi; Cebel-i Tarık
boğazından başlayıp Türkiye'den geçen ve İran­
Afganistan- Pakistan-Hindistan ve Endonezya Takım­
adalarına kadar uzanan Akdeniz-Himalaya kuşağı.
Bugüne kadar meydana gelen depremlerin % 68 'i
Pasifik kuşağında, % 21 'i ise Akdeniz-Himalaya
kuşağında ve geri kalan % 11 'i ise diğer bölgelerde
olmuştur.
Bizim ülkemizden geçen hat ise, Sakarya ile Van gölü
arasında uzunluğu 1000 km.yi aşan Kuzey Anadolu
ıo?

Fay Hattı
(KAF) 'dır. Söz konusu bu hat üzerinde çok
yıkıcı depremler olmuştur. 1939 yılında meydana gelen
ve yaklaşık 40.000 kişinin ölümüne sebep olan
Erzincan Depremi, bunlardan sadece biridir.

En Şiddetli Depremler Nerelerde Olmuş?

Deprem ölçen aletlere sismograf yada sismometre adı


veriliyor. Deprem şiddeti, bugün Rihter (Richter) ölçeği
dediğimiz ölçü birimiyle ölçülüyor. En küçük deprem
1,5, en şiddetlisi ise 8,5 olarak kabul ediliyor. 1939
Erzincan Depremi'nin şiddeti ise, 8,0 olarak ölçülmüş.
Bugüne kadar bilinen ölü sayısının en fazla olduğu
deprem, 1556 yılında Çin'de meydana gelen Shen-Shu
depremi. Bu depremde tam 830.000 kişi hayatını
kaybetmiş.

Dünya'da Meydana Gelen Şiddetli Depremler

Girit 365 50000


~kya: 5~6 )2s()'900;
Damgan/İran 856 200000
)1tikarıJı41S,ır . ~ 'U ..zoci;;
;ı '?1(,),900~0
Şançi/Çin ı556 830000
Ka),ktiWltfödistatl'.: '-'" ~~$7[ . . ·3"0.E)OüO
Gansu/Çin 1920 8.5 200000
, ,....s.
Toltb 99(?.pö
Erzincan 1939 8.0 32962
"Vaı'l:o ···'ı<x~o . 6.5. ::1112~~

Kuzey Peru 1970 7.8 66794


108

.,l9Z~ ,2.3$5
Çaldıran ı976 7.5 3840
L;f9açWS;.\,. >~~0:0,~9
Guatemala 22778
sJ~J:Utı,ı:Ki:ı~;, "1!ti~(S··
Mexico City ıoooo

'ıj~~ft~:Etım~p-filı/ 1
~5dQ'o
Kuzeybatı İran 50000
\l\~;i~tı •t!OO:
· Kuzeybatı Afganistan 5000
~ati,öl~iml?)~aıt1;:;." ~,.~2·:.~'

--......__ Dünyanın Dapram Kufaklan

Tarihi kaynaklara göre en şiddetli deprem; ı 201


yılında, Yukarı Mısır'dameydana gelmiş ve depremde 1
milyondan fazla insan ölmüştür. Çin' de 1556 yılında
Şançi'de meydana gelen depremde 830 bin insanın
yaşamını yitirmiştir. Pekin ve Tiencin kentlerine yakın
Tangşan kentinde 20 Haziran 1976'da meydana gelen
deprem, büyük bir ihtimalle dünya tarihinde
109

kaydedilmiş en çok ölünün olduğu bir başka depremdir.


Çin Komünist Partisi uzun süre gerçek ölü sayısını
açıklamamıştır. Çeşitli kaynaklar ölü sayısının 600 bin
olabileceğini bildirmişlerdir.

Dünya'da 1980 Sonrası Meydana Gelen B'ijyük Depremler


··Thrlnı
1

'" , '~}u~~i'i
Cezayir- El Asnam 10.10.1980 7.3 2590
7.2 j .2,i;p:5
iran-Kerman 11.06. 1981 6.8 1027
Yemeli QJıamar·· . ~3.J4i,ı~~2' !6 j5©ôp
Türkiye- Erzurum 30.10 1983 6.8 1155
Meksika . :y·r19.~:J'..98ı;' 8;;1 :Ji~~QP
El Salvador 10.10. 1986 7.5 1500
•.Ek~~~o,t-;E,n~~l!l~ıir 1.000
Ermenistan- Spitak 7.12.1988 6.9 25000
itan-'Gilan ' ı: 35000
Filipinler- Cabanatuan 16.07.1990 7.7 2000
"(iliil'dista;~~U~fg.rkı:ıs,!Jf ~;Q;· 1Q.1991 :1;'600'
Endonezya- East Nusa Tenggara 12.ı2. 1992 6.8 1490
Fıifidistan~ M~]la~a~J;ıtra ... ~(),09.1993 .,,.;c,9/1: :?,~PO~:.
Kolombiya- Paez 6.06.1994 1000
Jap,tjnya:; Kolıe 1ioı. 1995 7~2 6500
Rusya- Sakhalin 28.05. 1995 7.5 1989
ff<füt.C:Kaen , · .. ;::c;'.~tı'to2W998 ı~oo;w
Afganistan-Takhar 30.05 1998 3000
TürlQyecKocaelt.:.Wl~yıff ·1t'.llil '.~firJjt.08.t999 Z.4

Geçmişten günümüze meydana gelen ve günümüzden


geleceğe devam edeceği bilinen depremlere karşı,
insanoğlu ne gibi çalışmalar yapmış? Ne gibi önlemler
110

alınmış? Dilerseniz bu sorulara geçmeden önce Kur'an-ı


Kerim'e kulak verelim.

ilahi Hatırlatmalar

''Nice memleketler var ki biz onları hddk ettik.


Azabzmzz onlara geceleyin yahut gündüz istirahat
ederlerken geldi." (Arq/-4)

"Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de


yurtlarında diz üstü donakaldılar." (Arqf-91)

"Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmi'ş


adam seçtz: Onları o müthiş deprem yakalayınca Musa
dedi ki: ''Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de daha
önce helak ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin
işlediği (günah) yüzünden hepimizi he/dk edecek
misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey
değildir. Onunla dilediğini saptznrsın, dilediğini de
doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi
bağışla ve bize aczi Sen bağışlayanların en iyisisin!"
(Aref-155)

"Yer sarsıldıkça sarsıldığı zaman,


Yeryüzü bütün ağırlzklannz çıkardığı zaman,
Ve insan "buna ne oluyor" dediği zaman,
İşte o gün yer bütün haberlerini anlatacaktır.
Çünkü Rabbin kendisine vahyetmiştir.
o gün insanlar yaptık/an kendilerine gösterilmek
için bölük bölük dönerler.
..PP~.Y.A!Y.11?.1.N..P.L.:\:J..2.\:J.!Y.1.\:J..Y~. .G~.L.:~ç:~.GI. .................................. 11 ı

Kim zerre kadar hayıryapmışsa onu görür,


Kim zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür. "
(Zilzal 1-8)

Şüphesiz
bu gelen kıyamet günüdür. O gün yeri_nden
oynamayan dünya ~arsıldıkça sarsılır, oynadıkça oynar.
İçinde bulunanları dışa atar. Gizlediği yüklerini fırlatır.
Cesetleri, madenleri velhasıl içinde ne varsa fırlatır ve
açığa çıkarır. Ve sanki uzun süredir omuzunda taşıdığı
yüklerini atıp kurtulmak ister.
"Ve insan 'buna ne oluyor?' dediği zaman." Bu soru
görmediği ve bilmediği ve alışkın olmadığı bir olay
karşısında, şaşkınlık ifadesidir. Şaşkın ve kendini
yitirmiş insanın sualidir.
insan daha önce birçok depremleri ve volkanları
görmüştür. Depremler ve volkanlar onda korku, dehşet
ve ürperti yaratır. Ama o kıyamet zelzelesini gördüğü
zaman bununla dünya hayatında gördüğü depremler
arasında bir benzerlik olabileceğini dahi düşünemez.
Çünkü çok dehşet verici bir manzaradır. Kıyamet
zelzelesi ile karşılaştıramayacak kadar hafif olan
günümüz depremleri ise, dünyamız üzerinde bulunan
kıtaların sabit ve sağlam olmadığını ve sürekli hareket
halinde olduklarını, bize açıkça gösterir.

Depremler Devam Edecek mi?

Depremler; geçmişte olduğu gibi, gelecekte de devam


edecek olan doğal bir olay. Dünyamız döndüğü, gece
gündüz olduğu, güneş sistemi mevcudiyetini koruduğu
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
............................................................................................................................................................................................................
ıı2

sürece, kısacası dünya var olduğu müddetçe, deprem-


lerin devam edeceği muhakkak. Çünkü kıtalar sürekli
kaymakta (yılda ortalama 2,5 cm. kadar) ve birbirleriyle
çarpışmaktadır. Hareket halinde olan kıtaların birbirleri
ile temas halinde olduklan bölgelerde ise, depremler ve
volkanlar oluşmaktadır.
Peki, dünyamız ile özdeşleşmiş bu olayı, kabullenip
mutlak teslim olmak mı gerekiyor? Yoksa bu doğal afete
karşı önlemler almak mı gerekiyor?
Depremler, bugüne kadar Allah (c.c)'ın insanlar
üzerine gönderdiği bir azap şekli olarak düşünülmüş ve
çaresiz kabullenilmiş bazı İslam toplumlannda.
Oysa "Deveni sağlam kazığa bağla, ondan sonra
tevekkül et." düsturu unutulmuş. Dünya üzerindeki
deprem kuşakla-rını ve deprem olabilecek bölgeleri
araştırmaksızın ve depreme karşı çeşitli projeler
geliştirmeksizin teslim olmuş. Sık sık depremler olan
bölgelerde, dayanıksız evler yapılmış. Deprem olup,
yıkılınca da; bu olay Allah (c.c) 'tan gelen bir ceza
olarak görülmüş. Evet, burada Allah (c.c)'ın takdirini
unutmamak gerekir, ama ölçüyü kaçırmamak önemli.
Sanırız bizim inancımıza göre de, tedbiri elden
bırakmamak asli görevlerimizden olsa gerek. Yeryüzün-
deki deprem kuşaklarını incelemek, araştırmak ve
depremlere karşı önlemler almak, şüphesiz her
müslümanın görevi olmalı. Çünkü, Allah (c.c) 'ın biz
kullarına bahşettiği malı, mülkü ve özellikle canı
korumak asli görevlerimiz arasında.
ıı3

Depremler Önlenebilir mi?

Bugün, özellikle depremlerin sık olduğu Amerika


Birleşik Devletleri, Japonya ve Rusya'da, depremler
üzerinde yoğun bilimsel çalışmalar yapılmaktadır.
A.B.D. 'li jeologlar 1966 yılında Denver çevresinde
pompayla boşaltılan sıvı artıkların küçük yer
sarsıntılarına neden olduğunu kanıtlamışlardır. Sıvı
pompalaması durdurulunca, sarsıntılar durmuş. Bu
uygulama, depremi meydana getiren kırık hatlardaki
güç birikiminin, küçük sarsıntılarla boşaltılması esasına
dayandırılmış. Biriken güç hafıfletilince, şiddetli deprem-
lerin olması önlenmiş oluyor. Buna benzer bir tatbikat,
1972 yılında Colorado'da (A.B.D.) bir petrol alanında
ikinci kez denenmiş. Ve deneme başarılı olmuş. Daha
sonra bu yöntem, A.B.D.'nin önemli deprem bölgesini
oluşturan San Andreas Fayı üzerinde uygulanmış.
Burada da başarı elde edilmiş. Ancak, bu uygulama kırık
hatların büyük oluşu ve çok masraflı olması nedeniyle,
henüz tasarı halinde bekletiliyor ve daha başka çözüm
yollan üzeıinde ayrıntılı çalışmalara devam ediliyor.
Depremler üzerinde yapılan bir diğer araştırma;
deprem olayını önceden haber verebilme sistemini
kurma çalışmaları şeklinde yürütülüyor. Şüphesiz bu
araştırmalar da, henüz sonuçlanmış değil. Ancak iki
örnek vermek sanırız konunun önemini açıkça ortaya
koyar. 1975 yılında, 7,3 şiddetindeki Çin'in Lianing
depremi, önceden tahmin edilip, halka haber verilmiş.
Ve yüz binlerce can kaybı önlenmiş. Ancak bir yıl
sonraki (2 7 Temmuz 1976), 7,6 şiddetindeki Tangşan
. f}.~.ı:. .QlçU.. 5..°..~.~.~ . §ıı:ı.~.ı:?.~.~11.qı.~.~. .Y.~Ş~qı~ı.~ı~qg~y~······· ıı4

depremi, önceden tahmin edilememiş ve 700 .000


kişinin ölümüne yol açmış.
Depremlerden korunmak için alınacak tedbirler bu
kadarla kalmıyor. Bir başka araştırma, Japonya
tarafından sürdürülüyor. Çok sık deprem olan
Japonya'da, önlem olarak depremlere karşı dayanıklı
evler inşa etmek en çıkar yol olarak görülüyor. Bu
uygulama ile, Japonya bugün bir çok şiddetli depremi,
hiç can kaybı olmadan geçiştiriyor.
Ya Türkiye'de durum nasıldır? Diğer İslam ülkele-
rinde depremlere karşı çalışmalar yapılıyor mu? Acaba
bizler bu doğal afete karşı ne kadar duyarlıyız?

ÜLKEMİZDE DEPREMLER

Ülkemiz, dünya üzerinde yer alan Akdeniz-Himalaya


Deprem Kuşağı'nın orta bölümünde bulunmaktadır. Bu
nedenle, ülkemizde geçmişten bugüne sık sık depremler
olmuş ve çok sayıda can ve mal kaybına yol açmıştır.
Eğer tedbir alınmazsa, üzücü olayların yaşanmasına
gelecekte de devam edilecektir.

Ülkemizdeki Faylar ve Deprem Bölgeleri

Anadolu'nun kuzeyinde çok büyük bir kırık hat


bulunmakta ve buna Kuzey Anadolu Fay Hattı (Kırık
Hattı) denmektedir. f'.>u Fay hattı, Marmara Denizi'nden
başlayıp, Bolu, Çorum, Erzincan, Erzurum üzerinden
iran'a doğru uzanmaktadır. Diğer taraftan, güneyden
Amik Ovası - Kahramanmaraş - Malatya - Elazığ üze-
..........................................ııs
,,,_,,,,.

rinden gelen Doğu


Anadolu Fay Hattı Bingöl - Karlıova
yakınlarında, Kuzey Anadolu fay Hattı ile birleşmek­
tedir. Bu iki fay hattından başka küçük çaplı fay hatları
da bulunmaktadır. Şüphesiz bu fay hatları, aynı
zamanda, deprem kuşaklanna denk gelmektedir.

- Türkiye'de Önemli Fay Hatları


ve Deprem Kuşakları

ülkemizde, Bugüne Kadar Olan Depremler

Türk(ye'de 20. Yüzyıl öncesi Olan Depremler


- ·. :;!Xl'· ···;t]T~, . ,.,.,;;;~~};•i:ötü$hYJ$~'
Niksar İ.Ö. 330

Aılta~lt ... ·. 17{it}Q;


Kilikya 334 40000
:;Eizincanc";.~ ~'~J:ı~p~Q
0

İzmir 1668 ı5000

Erzinc~n 1~$1, .şooo:


Palu 1789 51000
Aı:ıtakya' 1.4~~: ;;ı22uoo·
,, ,, . . ,.
'"~

Marmara Adası 1877 1312


116

20. Yüzyılda Türk{ye'nin Deprem Anatomisi


~!~. 'iı~~'m),'.~' ~~t~~~ıL
1. Çankm 09.03.1902 5.6 4
.• 2. .Matitiğritf ı:~;, 241;~~~~~3" . '(ı;,1 2(626
3. Mürefte 09.08.1912 7.3 216
4; _'Boıvag~[ 0!4 •!1:0. ı<J;tıı : 5.1• . 4Ö~
5. Çaykara 13.05.1924 5.3 50
--~~ ,~~sirı,Ier x . '. ·:['$,;~~\92~ <:?1Cf
7. Dinar 07.08.1925 3
si .• 'l\\\~ı. os:li.::ti~6
;,,;~~ '·'''~'·'.;,,, '2
9. Finike 18.03.1926 6.9 27
.l@l ~ş . :l 2,;?:.fp,19~6
11. Torbalı 31.03.1928 7.0 50
ı2. ısuşen~ı:;::;'. ~~$;l8.0)r~~:~2~ ~/il•
13. Hakkari Sınırı 06.05.1930 7.2 2514
l ~i1 .'\;iv!il 'l:9!Qg7.ii~~/
15. Bingöl 15.12.1934 4.9 12
'~j6;·j:Ştde-!<·:
1
: · :,ğj1,~ır~3~'.. 5
ı 7. Digor 01.05.1935 6.2 200
l~. l<ır~ehir 19:0,4.19~'8 . 6.6 ,~49
19. Dikili 22.09.1939 7.1 60
za:' reı-c:~'ıı: ..•. •zttı\1~39 5:19. 43
2 1. Erzincan 26.12.1939 7.9 32962
22~ :~iğde· ·· 16~~1 '. f.94'0 s.~ı .· ·.· 55;
23. Develi 20.02.1940 6.7 37
24; :m.g§lt•. Jf;~lJ3cq;i~~·~49· •5.;6 40
25. Muğla 23.05.1941 6.0 2
'\:);Q0~.ii~IF · s.9. .. ;~19~·.·
27. Erzincan 12.11.1941 5.9 15
~ş. i\\~µğla 1'6.
,·;;:; f,4,.1941
'

29. Bigadiç-Sındırgı 15.11.1942 6.1 7


.EJQ~.XAt':J.!.~~!~. ..9.~!::1.!?.lJ..M.lJ.. Y~..g~.~~ç~$1 ............. 117

30. 9şWJı:~s~~; Sf5


31. Çorum 11.12.1942 5.9 25
'\.34:. N,~~,~~~··· 7!iQ, 3ôGo
33. Hendek 20.06.1943 6.6 336
~? :tosy~~~~d* . ·. 29 fri'l'd'Ji&
>'.>,,'~" ,.>§$.~~::ffe']:ig __
> •• '
7;4
35. Bolu-Gerede 01.02.1944 7.2 3959
36. x:ocyzçe· ; l~lt'5:1!-t<J44
::·z<:,.',.;c»,,:'' .•. ·.,.,.,.

37. Mudurnu 05.04.1944 5.6 30


.,3$. GMiz-U$~\l<{:'~~-;:~W~; 2~:06:194,4. ;;a1
39. Ayvalık-Edremit 06.10.1944 7.0 27
4Q •. t.,~~<ı'.:~~ıtl!an · .. 2Q)~~;;~~4~ ; 6,0; 10
41. Van 20.11.1945 5.8
,42, Ka4,11P~l~1l\f · . .2ti0~,t~4~: . 5.6 2
43. Varto 31.05.1946 5.7 839
~4i. •.faırii'r .23iô?:'.1949. 1
45. Karlıova 17.08.1949 7.0 450
46. Kığı •>• .u.;••ı;:Lk•.:.:•:;.. : .,iJ4,o2.t95o 20
4 7. İskenderun 08.04.1951 5.7 6
48.. K~rş~.~"fi.· : ' x~.it€ :~1.1\ts r:~ 52
49. Hasankale 03.01.1952 133
;•:so:· 'Y~!l\ce-Gôrt~~ 1;c1;ı-:s.o.:s.
',',./,
t 953
51. Kurşunlu 07.09.1953 6.4 2
·~~:iS:.A:yı.lincSöke .
53. Eskişehir 20.02.1956 6.4 2
5·4'. }n]~t!OCl-ye :·:~<,.,
··•:$'5.:.?.,·:. ().ıif'i
'l&\. 9~7'
~,,.,z.A.
. 7.1 ; 67
55. Bolu-Abant 26.05.1957 7.1 52
~6ı.JBa$1(öy ~~?' 5.J;
57. Köyceğiz 25.04.1959 5.7
•.
~8, .,flırli~::; .· ..2~, ı~1·ı~Rş :~.ô 18
59. Marmaris 23.05.1961 6.5
60. Iğdır .,,.~'tM".1962 ,,5.3
61. Denizli 11.03.1963 5.5
62, Çınarcık '(:14'.8.0~:1 ~63 6.3 1
118

63. Denizli 22.11.1963 5.1


§,4, MaiatY~'7 :: ·... :)ı,·q~·ı~ı·t~~1 . 9,.0 .
65. Manyas 06.10.1964 7.0
66 ..· b0,pJili-Hônaz;; JB:oit1965
67. Karlıova 31.08.1965 5.6
<&a'.. 0li:ırtt>t: 2~1411ı~~ş1f9'.ri6 i4
69. Varto 19.08.1966 6.9 2394
7ô. Adana-!3~1ıı,;e ·. oı.0~;1967 K:>
71. Adapazarı 22.07.1967 7.2 89
72. Pufünıiir ······2o:oz;~9~i7: 6.2 9:7}
73. Akyazı 30.07.1967 6.0 2
74. Bil}ğot~Elazığ 24.o~:HM ·',;.'ji:~ 2
75. Bartın 03.09.1968 6.5 29
., .•,l.*~W4l~.~.~ 6.,2;.
77. Gönen 03.03.1969 5.7
7s ..· nernirei z:rn$.1969
79. Alaşehir 28.03.1969 6.6 41
'$Q: ·.· 15ar~!i;~t!:iri;:'.'.~"' . •?0~:-·!~§2
81. Gediz 28.03.1970 7.2 1086
s~; :. C<ıvdılr~ar ·• ı 9.o4.i9;ıq.: >l:.'"'''%7•.··.···· sAr
83. Demirci 23.04.1970 5. 7
84. J?urq9fYi .A~.~;Q!>Jnı 6.:~
85. Bingöl 22.05.1971 6.7 878
&6.· Ezihe 26.0(19;'(~. s.o
87. Van 16.07.1972 5.2
·ss. tzffiir 01.0$.1974 z
89. Kars-Susuz 25.03.1975 5.1 2
90. Lice.>•· . o~.o~.r9rş .... 6.Jf, •2335
91. Doğubeyazıt 02.04.1976 4.8 5
~2, Ardah~P,;)t 30,0'i:ı~;,~; .s.o .4.
93. Denizli 19.08.1976 4.9 4
ıt4. çaıdl~at\ • 2~i,li·1.~16: 7:2
95. Lice 25.03.1977 4.8 8
ı ı9

9f}> ~<1:~j!,~'[:
97. İzmir 16.J2.ı977 5.3
~.i;.E{i)Ç~·
99. Mus-Bulanık 27.03.1982
190: Biga}\f'.• o,5.~7,ı~~\ · :3
1o1. Erzurum 30.ıo.ı983 6.8 1155
· 10?.~:Erzururıt~Bcalkaya ıs:p9~:r@s4 3.
103. Malatya-Sürgü 06.06.1986
.;{to~: ~~~rAkya~~~ı:::· .. ·~f.12.~;~i{'
ıo5. Erzincan 13.03.ı 992 6.8 653
I1i<J6. Jililiı.at
~:Of,'< '.~~l,:;t",.'><;· , f~l~'~J~'.l!W~·
ıo7. Çorum-Amasya 14.08.1996 5.4
ı q:BıtAaana~c;eylla!ı~!l*ı:~ ~~.d~fı1'99Ş §;~ ı:~.5
109. Kocaeli-Yalova ı 7.08.1999 7,4 17000'
~1Jf10. ŞQlyınuz9~. ' ıı:;·:,12:fl..1~~9 }!,2 .·.·...•:.; 760
TOPLAM 83392

*17 Ağustos 1999 Kocaeli-Yalova depreminde ölenlerin


sayısı tahmini rakamlardır.
Henüz kesin sonuç elde
edilememiştir. Depremin etkilediği alanın çok geniş
olmasından dolayı, kesin sonuç almak çok zordur.
• Kaynak: Tablolar çok geniş süreyi kapsadığından
çok çeşitli kaynaklardan yararlanılarak elde
edilmiştir. Özellikle Kandilli rasathanesi ve deprem
araştırma Enstitüsü yayınlarından fazla
yararlanılmıştır.

ülkemizde, sadece 1902-1999 yılları arasında, 11 O


ayrı deprem olmuş ve toplam 83 binden fazla
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Şüphesiz bu
rakamlar resmi makamların açıkladığı verilerden
Her qı_?.~:5..~.~-~-~. .?.ıı:.ı'.3..ı:. ?.~.~ı.ı _ qı_~.~---X~Ş~!?.1~1.~.ı~ ..'?9~.X~........... ..................... 120

alınmıştır.Ancak resmi kayıtlara girmeyen çok sayıda


ölü olduğu bilinen bir gerçektir. Özellikle geniş bir
bölgeyi etkileyen depremlerde kayıt dışı ölü sayısı hayli
fazladır.
Depremler, sadece yüzyılda mı olmuş? Hayır. Tarihi
devirlerde de büyük çaplı 15 ayrı deprem kaydedilmiş.
Ve bunlarda ölen insan sayısının yaklaşık 285 bini
bulduğu tesbit edilmiş. Bu depremlerden 4'ü Erzincan'da
olmuş ve 54 bin Erzincanlı hayatını kaybetmiş.
Peki, depremler her yerde olmuş ve olacak mı? Yoksa
belirli yerlerde yoğunluk kazanıyor mu? Sorusuna cevap
olarak; ülkemizin Konya - Kırşehir - Mersin - Antalya
arasında kalan bölge ile Mardin dolaylarında yıkıcı
depremlerin olmadığı dikkati çekiyor. Bu alanların
dışında her bölgede deprem olmuş. Ve bugün
nüfusumuzun yaklaşık % 65'i deprem kuşakları
üzerinde yaşıyor. Tabii ki deprem kuşaklarının yakının­
da verimli ovaların yer alması ve ayrıca sıcak su
kaynaklarının (kaplıca ve ılıcalar) mevcudiyeti; insan-
oğlunun yerleşmesini özendirmiş.

Alınacak Tedbirler

Deprem kuşakları
içinde yer alan ülkemizde, bütün
insanımızı deprem bakımından tehlikesiz bölgelerde
yerleştirmemize imkan yok. Türkiye'de binlerce kişinin
ölümüne sebep olan aynı şiddetteki depremler, bugün
için Japonya, A.B.D. gibi gelişmiş ülkelerde can mal
kaybı olmadan atlatılmaktadır. O halde, ülkemizde
ııı

gelecekte de devam edeceği bilinen deprem felaketine


karşı ne gibi tedbirler alınmalıdır?

Bunların bazıları şunlardır;


1. Deprem bakımından tehlikeli (özellikle 1. ve 2.
derecedeki kuşak) bölgelerde, depreme dayanıklı evlerin
yapılması gerekiyor.
2. ülkenin değişik merkezlerinde, Deprem Erken
Uyan Merkezleri kurulmalı.
3. Deprem konusunda halk eğitilmeli.
4. Deprem Araştırma Merkezleri kurulmalı ve bu
merkezlerde depremle ilgili araştırmalara hız v~rilmeli.
Bu merkezlerin sorumluluğu altında her il merkezinde
deprem esnasında hizmet verecek kurtarma ekipleri
kurulmalı.
5. Deprem esnasında enkaz altında kalan yaralıları
tesbit etmede köpeklerden yararlanılmalı. Bu nedenle
Köpek Eğitim Merkezleri tesis edilmelidir.
Her şeyden önemlisi, Türk halkı deprem konusunda
duyarlı hale getirilmelidir.

DEPREMLERİN ARDINDAN
1983 Erzurum-Kars Depremi

Yıl, 1983. Erzurum-Kars depremi sonrasında, arazi


gözlemlerimizi yapıyorduk. Depremde yerle bir olan,
Kızlarkalesi, Muratbağı gibi köyleri dolaşırken, henüz
depreminin yaraları yeni sarılmaya başlanmışken, bir
olaya şahit olduk. Daha, iki gün önce eşini ve
çocuklarının tamamını depremde kaybeden bir köylü
. ~.~.ı:. .91.?.~:'..~.r.:ı.~.ı::..?..ı:..ı~.ı:. ?..~.~-lı_ _qı~.r.:ı. -'!_12?..0.f?.1.~1.IY'.1~. .'?.9.~.X.0............................................. ı 22
vatandaşımız, köyün hemen yakınında yeni ev
inşaatıyla meşguldü. Yanına sokulduk. Ve şu soruyu
yönelttik; "Taşları hiç işlemeden, yine eskisi gibi aynı
yöntemle neden evini inşa ediyorsun? Ya bir daha
deprem olursa, bu kez kendin altında kalırsın? Biraz
önlem alsan olmaz mı?" Köylü vatandaşımız işine biraz
ara verdi ve şu cevabı verdi; "Önemli değil. Nasıl olsa
ölmeyecek miyiz? Ha bugün, ha yarın. Kaderimizde
depremden ölmek varsa ölürüz."
Ve o gün şu darb-ı mesel aklıma gelivermişti.
Karınca, odun yapılacak bir ağacın içine yuva
yapıyormuş. Karıncaya; "Odunun içine yuva yapıyor­
sun amma bu odun yakında insanoğlu tarafından
yakılacak. İçinde sen de yanarsın. Yuva yapma! .. "
demişler. Karınca; "Olsun" demiş. " Ölürsem öleyim. Hiç
olmazsa güzel insanları baka baka ölürüm ya. Bu da
bana yeter. Nasıl olsa ölmeyecek miyiz?" diye cevap
vermiş.

1992 Erzincan Depremi

Aradan 9 yıl geçti. 1992 yılında, Erzincan depremi


yaşandı. Yine yüzlerce ölü, binlerce yaralı ve bir o kadar
cana ve mal kaybı oldu. Ancak, çok geçmeden yine
hemen unutuldu. Eski düzen inşaatlar yapılıverdi. Hem
de bir kısmı, devlet yetkilileri tarafından.

1995 Dinar Depremi


Erzincan Depremi'nin ardından 3 yıl henüz geçmişti.
Bu kez, deprem; Dinar ve çevresini vurdu. Yine bilanço,
ı23

lOO'e yakın insan öldü. 140'dan fazla yaralı ve değeri


paralarla ifade edilemeyen maddi ve manevi kayıp oldu.
Dinar Depremi'nin ardından yapmış olduğumuz
gözlemler, gösterdi ki; Erzurum Depremi'nden bu yana,
ülkemizde, ne devlet bünyemizde ve ne de halk
arasında hiçbir gelişme görülmemiş. Bilim adamlarının
defalarca yazılı ve sözlü uyarılarına rağmen, gerek
kamu ve gerekse özel binalar, çok katlı, depreme karşı
dayanıksız yapılmış. Sayıları 250'yi bulan ve en
şiddetlisi 6 rihter ölçeğinde olan bir dizi yersarsıntısı
sonucunda, bugün; 35.000 nüfuslu Dinar yerleşmesi
yerle bir olmuş.
Artık bugün eski canlı ve şenlikli Dinar yok. Geride
hüzün ve kasvet bürünmüş bir harabe şehir var. Kimi
binalar yerle bir olmuş. Kimileri yan yatmış. Kimileri ise,
sağa sola devrilmiş birer antik kent kalıntısı gibi,
karşımızda duruyor. Ne var ki, 4 kattan fazla olan şahsi
binalarda ve özellikle kamuya ait tüm binalarda, yıkım
oldukça fazla. Zaten can kaybı da bu tür binalardan
olmuş. Tek katlı ve şahıs malı olan ve kısmen dayanıklı
inşa malzemesi kullanılarak yapılan binalar, çatlamış
ve yer yer yıkılmış olmalarına rağmen, hala ayakta
duruyor. Ve bu tür binalarda can kaybı olmamış.

1998 Adana-Ceyhan Depremi

2 7 Haziran 199 8 tarihinde Adanacey han 6, 3 rihter


şiddetinde sallanmışve özellikle Ceyhan'da büyük yıkım
yapmıştır. Depremde ölenlerin sayısı 145 olarak
açıklanmıştır. Depremin hemen ardından, inşaat sektörü
sorgulandı.Müteahhitler suçlandı ve hatta tutuklandı.
Ancak 3-4 ay geçmeden her şey unutuldu.

1999 Kocaeli-Yalova Depremi

17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara bölgesinde, 7.4


rihter ölçeğinde deprem olmuş ve deprem tüm
Türkiye'yi etkilemiştir. Deprem Çınarcık, Yalova, Gölcük,
Değirmendere, İzmit, Adapazarı hattında büyük yıkım
yapmış ve binlerce bina yıkılmış ve sayısı kesin belli
olmayan 17000'in üzerinde insan hayatını kaybetmiş­
tir.
Marmara depremi de denilen Kocaeli-Yalova depremi,
tüm dünyada gündemin ilk sırasını teşkil etti. 20.
yüzyılın en şiddetli depremi denildi. Yine Müteahhitler
suçlandı ve tutuklandı. Deprem medyada geniş yankı
buldu. Günlerce deprem görüntüleri ekranları meşgul etti
ve bilim adanılan çok farklı deprem senaryoları yazdılar.
Özellikle senaryolann en önemlisi İstanbul şehri üzerine
idi.

1999 Düzce Depremi

Türkiye, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin


yaraları sarmakla meşgul iken ve deprem korkusu
kaybolmaya yüz tutmuşken, bu kez hemen hemen aynı
bölge içinde yer alan Düzce sallandı.
12 Kasım 1999 tarihinde Düzce 7.2 rihter ölçeğinde
sallanmış ve Düzce ve çevresinde büyük bir yıkım
yapmıştır. Bölge 1 7 Ağustos 1999 depreminde geniş
ııs

ölçüde etkilendiğinden ve hasarlı binaların çoğu boş


olduğundan ölü sayısı sınırlı kalmış ve 760 vatandaşı­
mız hayatını kaybetmiştir.
Türk toplumu, Düzce depreminin yaralarını sararken,
bir taraftan da depremi unutmaya çalıştı. Diğer deprem-
ler gibi kısa sürede deprem görüntüleri ekranlar-dan
kalktı. Ancak bölge içinde depremden etkilene vatandaş­
larımızı acılarını, daha uzun yıllar yaşayacak.

Peki, Bundan Sonra Ne Yapılacak?

ülkemizin o/o 95'i deprem bölgesi olmasına rağmen,


hala ortada etkili bir deprem yönünden etkili bir inşaat
ruhsat yönetmeliği yok. Mevcut yönetmelikler tozlu
raflara kaldırılmış. Deprem yönünden son derece duyarlı
olan bölgelerimizde yer alan şehir ve kasabalarımızda,
vatandaşlarımız ve yetkililerimiz, adeta aya yetişecek­
miş gibi, uzay aracı benzeri çok katlı binaları yapmaya
devam ediyor. Bu tür binalara izin vermeyen belediye
yetkililerimizin karşısına rüşvet, iltimas ve benzeri
uygulamalar çıkıyor. Sonuçta cezalı-cezasız, ruhsatlı­
ruhsatsız kaçak inşaatlar son hızıyla yapılıyor. Bu tür
insanlara ve yetkililere sormak gerek; " Yoksa sizler de,
karınca misali ölmek mi istiyorsunuz? Yıkıntılar
arasından çıkarılacak olan cesetlerinizin televizyon
ekranlarından tüm dünyaya gösterilmesi, yoksa size
zevk mi verecek?" Hemen ardından şunu demekten
kendinizi alamayacaksınız; "Ne yapalım, kaderimizde
depremden ölmek de varmış." Böyle düşünenler son
derece yanılıyorlar. Kaderin ve tevekkülün manası bu
126

değil. Bu terimlerin manalarını ve uygulamalarını bir


daha okumalarını istiyoruz. Özellikle, kamu binalarının
yapımını üstlenen müteahhitlerimizden, kader ve
tevekkülü iyi öğrenmelerini, masum Türk vatandaşları
adına gönülden ve içtenlikle istiyoruz. Çünkü, insan
canı, o kadar ucuz değildir. Farkında olmadan ya da
bilerek cani ve katil olmak, insana huzur değil, azap
verir.
Devlet olarak depreme karşı alınacak en önemli
önlem; etkili ve yaptırıcı bir inşaat yönetmeliğinin
hazırlanmasıdır. Buna göre, ülkemizin hemen her
yerinde, 3 ya da bilemedin 4 kattan fazla inşaata izin
verilmemelidir. Dinar Depremi'nin bir de, İstanbul,
Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerimizde olduğu­
nu bir düşünün. Türkiye'nin halini, siz varın o zaman
düşünün.
Toplum olarak depreme karşı alınabilecek en önemli
önlem ise; insan faktörüdür. Gerçekten, önce insan
olmak. Sonra insanca düşünmek ve insanca yaşamak ...
Gerçek insan olamadığımız ve karınca gibi düşünmeye
devam ettiğimiz sürece, güzel insanlara, kardeşlerimize,
analarımıza, babalarımıza, çocuklarımıza ve dostlarımı­
za, deprem yıkıntıları arasında yardım çığlıkları ata ata,
bizler daha çok can veririz. Lütfen uyanalım ve insan
olarak kendimize gelelim, beyler! ..

***
iKLiMLER VE ETKiLERi ı27

BEŞİNCİ BÖLÜM

İKLİMLER VE ETKİLERİ

Her Yönüyle Değişken Olan Dünyamızda İKLİMLER


DEGİŞİYOR MU?

Günlük hayatımızda, belki de en fazla karşılaştığımız


soru; "iklimler değişiyor mu? .. İster, Anadolu'nun en
ücra köşesindeki bir kır kahvesinde olun ve isterseniz
İstanbul'da boğazda seyreden yolcu vapurunda olun.
Eğer, buram buram tarih kokan bir ihtiyarın yanına
yaklaşıp, ona bir kulak verirseniz, aynen şu sözleri
duyarsınız;
-Ah! Nerede o eski günler! Her şeyi başkaydı. Bir kış
geldi mi, öyle bir kar yağardı ki görmeliydiniz.
-Bey Amca, biraz eskilerden bahseder misiniz? Diye
soracak olsanız, karşınızdaki ihtiyarın sanki bu soruyu
bekliyormuş gibi, gözlerinin parladığını ve keskin
bakışlarla semaya doğru baktığını görürsünüz. Keskin
bakışların ardından, geçmişin izlerini hatırlayan
ihtiyarın gözleri birden buğulanır ve derin bir iç çekerek
hemen anlatmaya başlar;
. ~~.:.. 9.ı.?.~~.~.nci.~ . .~.ı:..ı.ı:ı:.. .~.ı:ı.~ı'.. .9.ı.ı:ı.~. .Y0?.0!?..ı.~ı.~.ı.~. .l?.9.t.'JY0...................................................... ı 2s
-Ah! Evlat ah! Eski günler bir başkaydı. Ayağımızda
ayakkabı, sırtımızda kalın bir aba yoktu. Kışlar o kadar
sert geçerdi ki, onu ancak o günleri yaşayan bilir. Hele
askerliğimi yaptığım Sarıkamış'ı hiç unutmam. Yaz
mevsimi de bir başkaydı. Uzun yıllar yazlar kurak geçer
ve kıtlıklar olurdu. Siz zamane gençlerine bunlar hep
masal gelir. Çünkü soğuğu ve kıtlığı ancak yaşayan
bilir.
Soğuklardan ve kıtlıklardan şikayet eden yaşlılarımız,
acaba geçmişi abartıyorlar mı? Yoksa haklılar mı?
Gerçekten bugün iklimler değişiyor mu? Gelin bu
soruların üzerinde biraz duralım.

İklimler Nasıl Oluşur?

Hava şartlarının uzun yıllar ortalamasının sonucunda


iklimler oluşur. Yeryuvarımızın en önemlisi ısı ve ışık
kaynağı, güneştir. Dünyamızın yuvarlak oluşu, ekliptik
durumu, kendi ve güneş etrafındaki dönüşü gibi
nedenler, yeryüzünde farklı iklimlerin oluşmasına sebep
olurlar.
Bütün yol boyunca güneş ışınlarının dik ve dike
yakın olarak geldiği dönenceler arasında, tropikal
iklimler görülürken, yılın altı ayı gece ve yılın diğer altı
ayı gündüz olan kutupların daimi buzullarla kaplı
olması, hep bu yüzdendir. ülkemizin de yer aldığı orta
kuşak bölgesinde ise, ılıman iklimler görülür.
iKLiMLER VE ETKİLERi ı29

Geçmişten Bugüne iklimler

Dünyanın yaratıldığından bugüne, bir bölgede hep


aynı iklim şartları görülmemiştir. Dünyamızda, bazı
devirlerde çok yağışlı iklimler görülürken, bazı devirlerde
ise kurak şartlar yaşanmıştır. Bunda, güneşin üzerindeki
oluşumlar, dünyanın dönme hızındaki ve kutup
noktalarındaki değişim, Galaksi içindeki güneş sistemi-
nin durumu gibi kozmik olayların etkisi vardır.
Yaşadığımız zamanı içine alan, Dördüncü Zaman'ın
Birinci devresinde (Pleistosen); dünyamız önemli dört
buzul ve dört buzul arası dönem yaşamış. Buzul
dönemlerinde (Günz, Mindel, Riss ve Würm), buzullar
Orta Avrupa'ya kadar yayılmışlardır. İşte o dönemlerde,
Afrika'da yer alan Sahra'da (Büyük Çöl), ılıman bir
iklimin hüküm sürdüğü, buzul arası dönemlerde ise çöl
şartlarının Güney Avrupa'yı etkilediği bilinmektedir.
Şüphesiz bunu, Sahra'da Avrupa'da yaşayan hayvanla-
rın (Ren geyiği gibi), Avrupa'da ise çöl hayvanlarının
(deve) ve bitkilerinin fosillerine rastlanmasından anlıyo­
ruz.

Yakın Dönemlerde iklim Değişmeleri

Dördüncü Zaman'ın İkinci devresini oluşturan günü-


müzde (Holosen), az da olsa iklimlerin değiştiğini
görüyoruz. Günümüzden 7000 yıl öncesinde çok daha
sıcak, 4500 yıl öncesinde ise soğuk bir dönemin
yaşandığı tespit edilmiştir. Milattan sonra 900-1150
yılları arasında, sıcak bir devrenin yaşandığı, tarihi
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
............................................................................................................................- ...................................................................................................................
130

belgelerde mevcuttur. Söz konusu bu devrelerde,


Vikingler Grönland (Greenland=Yeşil arazi) ve izlanda'-
da sömürgeler kurmuşlardır. 1550-1850 yıllan arasında
ise, dünyamız Küçük Buz Çağı yaşamıştır. Bu dönemde
ise, Avrupa ülkelerinde tanın olumsuz yönde etkilen-
miştir. 1695-1697 yıllarında, Finlandiya nüfusunun
% 30'u açlıktan ölmüş olması, söz konusu bu iklim
değişikliklerinden olsa gerektir. Burada şunu da
belirtmekte fayda var. 17.yüzyılda Osmanlı ülkelerini
gezen ve gezi notlarını 1O ciltlik seyahatnamesinde
toplayan Evliya çelebi, notlarında sık sık soğukların
şiddetinden bahseder ve bir yerinde ise, Erzurum için,
"Damdan dama kedi atlarken donakalmış. Yaz gelince
buzu çözülmüş ve miyavlayarak sokağa düşmüş" der. O
yıllarda dünyamız Küçük Buz Çağını yaşıyor olduğuna
göre, sanınz ünlü seyyah pek fazla abartma yapmamış
olsa gerekir.
1910-1950 yılları arasında, dünyamız yine sıcak bir
döneme girmiş ve ülkemizi de etkileyen büyük kıtlıklar
yaşanmıştır. Bugünkü iklim şartları ise, 19 .yüzyılın son
yıllannı hatırlatmaktadır.

iklimlerin Yapay Olarak Değiştirilmesi

Günlük hava şartlarının, insan ve çevresi üzerine


büyük etkisi vardır. Tanın, hayvancılık, sağlık ve ulaşım
yönünden, iklimin değiştirilmesi üzerinde, insanoğlu
öteden beri uğraşa gelmiştir. Soğuk günlerde bahçelerin
ısıtılması, seraların örtülmesi, pervanelerle hava sıcaklı­
ğının değiştirilmesi gibi önlemler bunlardan bir kaçıdır.
iKLİMLER VE ETKiLERi
................................................................ ı3ı

öte yandan, yağmur yağdırılması için gümüş iyodür


parçacıklarının kullanılması, konuya daha başka boyut
kazandırmıştır. Ancak bütün bu çalışmalar, çok pahalıya
mal olduğu için, önemli bir gelişme kaydedilememiştir.
Ancak, insanoğlunun yeryüzünden sınırsız ve
sorumsuzca yararlanmak istemesi, iklimlerin değişme­
sinde önemli rol oynamaktadır. Ekvatoral ormanları
büyük bir iştah ve hırsla, keserek ya da yakarak yok
etmesi, çölleşmeye yol açmaktadır. Deodorant, soğutucu
aletler ve benzeri cihazlarda klorofülorokarbon gazının
kullanılması, atmosferdeki Ozon tabakasının yırtılma­
sına ya da delinmesine neden olmaktadır. Makro
düzeyde düşünüldüğünde, tüm bunlar iklimlerin değiş­
mesinde etkili olduğu düşünülmektedir.
Peki, sonuç ne olacak? Sonuç iyi de, kötü de olsa
katlanmak zorundayız. Çünkü yeryüzünde yaşayan biz
insanlar, dünyamızın bütün kaynaklarını sorumsuzca
kullanmakta ve büyük bir iştahla yok etmekteyiz.
Tedbirsiz çözüm mümkün değildir.
Yüce Allah (c.c) buyuruyor ki;
''Allah kullanna nzkı bol bol verseydı; yeryüzünde
azarlardı. Fakat O, (nzkı) dilediği ölçüde indirir.
Çünkü O, kullannzn haben'ni alandır, anlan görendir.
O, (insanlar) umutlannz kestikten sonra, yağmurunu
indiren, rahmetini her tarqfa yayandır. O hakiki
dosttur, övülmeye layık olandır. Göklerz; yeri ve
bunların içine yayıp ürettiği canlzlan yaratması da,
O'nun delillerz'ndendir. O dilediği zaman bun/an bir
araya toplamaya da kadirdir. Başınıza gelen herhangi
bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.
(Bununla beraber) Allah çoğunu qjfeder. "(Şura,·27-30)

Çoğu Bunaltan, Azı Donduran SICAKLIKLAR

Yaz sıcaklığın had safhaya vardığı Ağustos günle-


rinde, dilimizden düşmeyen hep sıcaklık ile ilgilidir.
"Bugün ne kadar sıcak oldu?" "Yumurtayı pişirecek
kadar sıcak var." "Sıcak, insanın beynini kaynatı­
yor. "gibi sözler.
Mevcut sıcaklığı hafifletmek için, kimimiz vantilatör
yada klima cihazının karşısından bir an olsun ayrılmak
istemezken, kimimiz serinlemek için yüksek yaylalara
koşuyor. Akşama kadar serinlemek için denizden
çıkmayan insanlarımızın yanında, günlük kazancını
temin etmek için güneşin kavurucu sıcaklığı altında,
tarlada, bağda, bahçede yada inşaatta çalışan
insanlarımız var. Sıcaktan dudakları çatlamış, yüzü
kavrulmuş, ensesi kavlamış canım Anadolu insanları
var.
insanoğlu şu günlerde ne kadar sıcaktan yakınırsa
yakınsın, temel gıdasını teşkil eden bir çok meyve ve
sebzeler de, sıcaklığa o kadar muhtaç. Havalar Ağustos
günlerinde sıcak olmasa, belki yediğimiz çeşit çeşit
meyveler olgunlaşamayacak ve tatlanamayacak, kışın
yediğimiz kurutulmuş tahıl ve sebzeler hazırlanama­
yacak. O halde bizim hayatımızla ilgili sıcaklık
kelimesinden yakınıp duracağımıza, bu kavram hakkın­
da bazı bilgiler öğrensek daha iyi olmaz mı?
IKLIMLEf3 ..YE ET15\.~~8\ .. 133

Sıcaklık Nedir? Nasıl Oluşur?

Sıcaklık kavramını çoğu kez "ısı" ile karıştınrız. Oysa


bu iki kelime birbirlerinden farklı anlamlar taşıyor. Bir
kere ısı; cisimlerin içinde bulunan potansiyel enerjiye
yani birikmiş enerjiye deniliyor. Sıcaklık ise; cisimlerin
içindeki potansiyel (birikmiş) enerjinin kinetik enerjiye
dönüşmesine yani açığa çıkmasına denir.
Sıcaklığın oluşabilmesi için başlıca kaynaklar var.
Bunlardan birincisi Yer'in derinliklerinden gelen
volkanla ve sıcak su kaynaklarıyla yüzeye çıkmakta.
İkincisi ise, uzayda bulunan güneşin dışındaki diğer gök
cisimlerinden dünyamıza ulaşan sıcaklık. Üçüncüsü ve
asıl önemli sıcaklık kaynağı ise Güneş'tir. Eğer güneş
olmasaydı, dünyamızdaki yüzey sıcaklığının eksi 2 70
derece (oysa eksi 1 dereceden itibaren su donmakta dır)
olacağı tahmin edilmektedir. Dünyamıza 8 dakika 20
saniyede ulaşan Güneş ışınları, dünyamız için çok
önemlidir. Güneşin dünyamıza gönderdiği üç günlük
sıcaklık; yeryüzünde mevcut bütün petrol, kömür ve
ormanların yakılmasıyla elde edilecek sıcaklığa eş
değerdir. Oysa Güneş'ten çıkan enerjinin 2 milyarda
1 'lik bir kısmı yeryüzüne gelir. Güneşten gelen ışınlar,
atmosferde bazı değişikliğe uğramaktadır. Bir kısmı
emilir ve bir kısmı da yayılır. Güneşten atmosfere giren
ışığın ancak% 2 7'si dünyamızı ısıtır.
Yeryüzünde ısınma olayı, yüzeyden atmosfere doğru
gerçekleşir. Bu nedenle yükseldikçe sıcaklık düşer. Bu
200 m.de yaklaşık 1 santigrat derece ile ifade edilir.
Sıcaklık değerlerini belirtmek için, Fahrenhayt (°F),
Celcius (Santigrat ya da 0 C), Kelvin (°K), Rankine (0 R)
gibi ölçü birimleri kullanılır. örneğin Celcius (Santigrat
yada 0 C) ölçeğini, İsveçli Astronom Andres Celcius
(1742) geliştirmiştir. A.B.D ve İngilizce konuşulan
ülkelerde Farhenhait sıcaklık ölçeği kullanılırken, metre
sistemini kabul eden ülkelerde (Ülkemiz dahil), Celcius
ölçeği kullanılır. Uluslararası Bilimsel Sağlık ölçeği
olarak Kelvin (°K) kabul edilir. Rankine ölçeği ise,
bugün pek kullanılmamaktadır.

Yeryüzünde Sıcaklıklar Eşit Olarak Dağılmış mı?

Yeryüzünde kuşkusuz sıcaklıklar eşit olarak


dağılmıyor.Bu durum, dünyamızın yuvarlak olması ve
ekseninin 23 derece 2 7 dakikaya kadar varan bir
eğikliğe ulaşmasından kaynaklanıyor.
Dönenceler arası kuşak (O ile 23°2 7' enlemleri arası),
en sıcak kuşağı oluşturuyor. Kutup daireleri (66°33'
enlemi) ile dönenceler arasında kalan bölgeye ılıman
kuşak, kutup daireleri ile kutup noktaları arasında kalan
bölgelere de soğuk kuşak denmektedir.

Sıcaklık Kavramının Düşündürdükleri

Yeryüzünde en fazla sıcaklık çöllerde ölçülebiliyor ve


5 7 dereceye kadar çıkabiliyor. İnsan vücudunun 41-43
dereceye çıkması sonucunda ise, sıcak çarpması oluyor
ve sinir sistemi felce uğruyor.
iKLiMLER.....................
VE ETKiLERi ................... ..
.,
ı35

Ya bizi ısıtan Güneş'in sıcaklığı


ne kadar? Bilim
adamları, Güneş'in sıcaklığında 6.000 derece, merkezin-
deki sıcaklığın ise 15.000.000 dereceye ulaştığını
belirtiyorlar.
Ya cehennemin sıcaklığı ne kadar? Hiç düşündük
mü? Bu konuda bir hadis-i şerif nakledelim. Sahih-i
Buhari'de Ebu Hureyre (r.a) 'den rivayet edilen bir
hadiste Rasulullah (s.a) şöyle buyuruyor;
"-Sizin (şu dünya) ateşiniz, Cehennem ateşinin
yetmiş cüzünden bir parçadır. "
Rabbim bizi cehennem ateşinden koru! ..

BASINÇ VE RÜZGARLAR

İçinde yaşadığımız mekan içinde mutlaka yüksekçe


bir dağ ya da tepe vardır. Ve çoğumuz hayatında bir
kere de olsa yüksek bir dağa tırmanmıştır. Dağdan esen
sert ve soğuk rüzgara rağmen, sırf manzarası için
tırmanışın zahmetine katlanmışızdır. Eğer içimizde
Uludağ ya da Ağrı dağı gibi yüksek bir dağa tırmananlar
varsa, tırmanış sırasında bazı rahatsızlıklar hissetmiştir.
Burunlarda kaşınma, kulaklarda uğuldama ve hatta
burun kanaması gibi. İşte bu rahatsızlıkların sebebini
çoğu kez düşünmeden, olayı yorgunluğumuza vermi-
şizdir. Oysa durum, o kadar basit olmasa gerek.
Kuşkusuz bu durumu açıklamak için hava basıncı ve
rüzgarlar hakkında biraz bilgi edinmek gerekiyor.
Hava Basıncı Nedir?

Dünyamızı çevreleyen atmosfer; çeşitli gazlar, su


buhan ve toz parçacıklanndan oluşmaktadır. Bu madde-
lerin belli bir ağırlığı vardır. işte bu ağırlığın cisimler
üzerinde uyguladığı baskıya, hava basıncı adı veriliyor.
45 derece enlemlerinde, deniz seviyesinde ve 15
derecelik sıcaklıkta ölçülen hava basıncına, normal
basınç denir ve 1033 gram ya da 1O13 milibar olarak
tesbit edilmiştir. Kuşkusuz dünyamızın her tarafında
hava basıncı bu değerde değildir. Kimi yerde bundan
fazla, kimi yerde bundan düşüktür.
Yükseklik, sıcaklık, yoğunluk ve enlem gibi etmenler
hava basıncını etkiler. Yükseklik, sıcaklık ve yoğunluk
arttıkça, hava basıncı azalır. Kutuplara gidildikçe de
hava basıncı azalır. Ancak bu dört faktör, değişken
olduğundan yeryüzünde periyodik olarak basınç kuşak­
ları görülmez. Ayrıca dünyamız, kendi ekseni ile
Ekvator Düzlemi arasında, yıl içinde iki kez, 23 derece
2 7 dakikaya varan bir eğikliğe ulaşarak hareketini
devam ettirmektedir. Bu yüzden basınç durumları,
yeryüzünde yıl içinde değişmektedir.

Basınç Nasıl Değişir?

Basınç değişiminde, sıcaklık temel etkendir. Isınan


hava, daima yükselir. Çünkü atmosferi oluşturan gazlar,
su buharı ve tozlar genleşir ve genişler. Genişleyen
havanın yoğunluğu azaldığından daha yüksek kesim-
lere çıkar. Bu olayın aksine soğuk hava ise yeryüzüne
137

doğru çöker. Banyo kazanında ateş alttan yandığı halde,


su kazanındaki su üstten ısınmaya başlar. Bunun
nedeni ısınan suyun yukarıya doğru yükselmesidir.
Bunun gibi ısınan hava yükselir ve bu bölgede
atmosferin yeryüzündeki cisimlere olan baskısı azalır.
Ve Alçak Basınç Alanı oluşur. Bunun tersi olarak,
soğuyan bölgelerde ise basınç artar ve Yüksek Basınç
Alanı haline gelir. Bir genelleme ile, Alçak ovalar ve
fazla ısınan bölgeler Alçak Basınç, dağlar ve az ısınan
bölgeler ise Yüksek Basınç Alanı olurlar.

Peki, Basınç Değişimi Sonucunda Ne Olur?

Isınan hava yükseldiğinden bu bölgelere doğru soğuk


bölgelerden yani Yüksek Basınç alanlarından yeryüzüne
yakın yerlerde hava akımı olur ve Rüzgar oluşur. Kış
mevsiminde ısıtılmış odanın kapısını açtığımızda,
kapının üstünden dışarıya sıcak havanın, altından ise
dışarıdan soğuk havanın rüzgar halinde hareketi, buna
tipik bir örnektir. Kapı adeta iki farklı basınç merkezini
ayıran bir cephedir. Atalarımız; "Kapı önünde durma,
çarpılırsın!" demişler. Kuşkusuz bunun temel nedeni,
kapının olduğu yerde iki farklı havanın çarpışması ve
insanın bu karşılaşımdan etkilenmesidir.
Yeryüzünde basınç merkezlerinin yıl içindeki durumu
sürekli değiştiğinden rüzgarlar da çeşitli yönlerden
esmektedirler. Aynca rüzgarlar geldikleri bölgelerin iklim
özelliklerini estikleri yerlere doğru getirirler. Nemli
bölgelerden gelen rüzgar yağış, sıcak ve kuru
bölgelerden gelen rüzgar ise kuraklık getirir.
. ':!.~.'.....91.?.~.~~.~.~~ . .§.ı'...ı'.'l.'... .?..~.~.ıı..f?.1.~.~ . Y.!.:ŞADIGl~.ı.~ . q9_f.::J'!_f::................ ................................... 138

Rüzgarların esme şiddeti fazla olursa, fırtına oluşur.


Hafif rüzgarlar faydalı iken, fırtınalar
tabiatda çok zarar
verirler.

Ad Kavminin Fırtına ile Helak Edilişi


''Ad kavmine de kardeşleri Hud'u (gönderdik). Dedi
kı> Ey kavmimi Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan
başka tanrınız yoktur. Siz yalan uyduranlardan
başkası değilsiniz.
Ey kavmimi Ben, ona (peygamberliğe) karşılık
sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni
yaratandan başkasına ait değildir. Hala aklınızı
kullanmıyor musunuz?
Ey kavmimi Rabbinizden bağT.ş dileyin; sonra da
O'na tevbe edin kı; üzerinize göğü (yağmuru) bol bol
göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah
işleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin.
Dediler ki: Ey Hud! Sen bize açık bir mucize
getirmedin, biz de senin sözünle tanrılarımızı
bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek de değT.'liz.
Biz "tanrılarımızdan biri seni Jena çarpmış!"
demekten başka bir söz söylemeyiz! (Hud) dedi ki:
''Ben Allah 'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben
sizin ortak koştuklarınızdan uzağl.m.
O'ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağl.m).
Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana
mühlet vermeyin!
Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan
Allah'a dayandım. Çünküyürüyen hiçbir varlıkyoktur
İKLiMLER
. ....... VE ETKiLERi
. ........... . ........... ...........................-........ . ....................................... 139

kı; O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz


Rabbim dosdoğmyoldadır.
Eğer yüz çevin'rseniz, şüphesiz ki benimle size
gönderileni size bildirdim. Rabbim (dilerse) sizden
başka kavmi yerinize getin'r de O'na hiçbir zarar
veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi
gözetendir. "
Emn'miz gelince, Hud'u ve onunla beraber iman
eden/en' tarqfimızdan bir rahmetle kurtardık, anlan
ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdık.
işte Ad (kavmz). Rablen'nin ayetlen'ni ı'nkar ettiler,·
O'nun peygamberlerine asi oldular ve inatçı her
zorbanın emn'ne uydular.
Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde
lanete tabi tutuldular. Biliniz kı; Ad (kavmz) Rablen'ne
inkar ettiler. ($unu da) bilin ki Hud'un kavmi Ad,
Allah 'ın rahmetı'nden uzak kılındı. "(Hud suresi 50-60)
''.Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran birflrtına
ile mahvedildi/er.
Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onlann
üzen·ne musallat etti. öyle ki (eğer orada alsaydın), o
kavmı; içi boş hurma kütük/en· gibi oracıkta yere
sen'lmiş halde görürdün. " (El-Hakka Suresl 6-7)

Kur' an Diliyle Rüzgarlar

"Size rahmetinden tattırsın,


emn'yle gemiler yüzsün,
Jazlından (nasibı'nizı) arayasınız ve şükredesz'niz diye
(hayat ve bereket) mijjdecileri olarak rüzgarlan
göndermesi de Allah 'zn (varlık ve kudretinin) delille-
n'ndendir. "(Rum, 46)
''Allah O'dur ki rüzgarlan gönderir, bunlar da
bulutu kaldznr. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi
yayar ve parça parça eder; nihayet arasından
yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullanna
yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler. "(Rum, 48)
''Andolsun kı: bir rüzgar göndersek de onu (ekim)
sararmış görseler, ardından muhakkak nankörlüğe
başlarlar. "(Rum, 51)
Rüzgarları gönderip de bulutu harekete geçiren
Allah 'tır. Biz onu ölü bir bölgeye göndeririz de
ölümünden sonra toprağa onunla hayat veririz.
Ölülerinyeniden din'lmesi de böyle olacaktır. "(Fatır, 9)
"Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah 'zn
gökten indirmiş olduğu nzıkta {yağmurda) ve ölümün-
den sonra yen· onunla diriltmesinde rüzgarlan değişik
yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için
dersler vardır. "(Casiye, 5)
Evet, Mukaddes kitabımız Kur'an; rüzgarları hayat
ve bereket müjdecileri olarak tanımlıyor. Bulutları
kaldırıp harekete geçirdiğini ve yağmurun yağmasında
önemli rol oynadığını vurguluyor. Ayrıca rüzgarların
ekinleri sararttığına, değişik yönlerden estiği ve
yeryüzüne hayat verdiğine de dikkat çekiliyor. Ancak
tüm bu olaylarda, aklını kullanan toplum için dersler
olduğu kaydediliyor. Sanırız esas önemli nokta da
burası... Aklını kullanan toplumlara ne mutlu! .. Yoksa
aklını kullanmayan toplumların vay haline! ... İşte Ad
Kavmi'nin sonu ...
.IKL,ltyıLE.8.YE. E.I1Si.L,E.8L . . . . . . . . . . . . . . ··--······· ......................... . ı4ı

Gökteki Yağmur Yüklü Pamuk Yığınları BULUTLAR

Bulutlar. .. Bulutlar... Gökyüzünde lime lime olmuş


bulutlar. .. Hallacın yayından serpilen pamukçuklar gibi
gökyüzüne yayılmış bulutlar. .. Bulut vardır, gökyüzün-
de güneşin kızgın ışıklarına yenik düşmüş, cılız, bitkin
ve yorgundur. Bulut vardır, gökyüzüne minare gibi
dimdik uzanmış göğün tavanına değmek için yarış
halindedir. Yine bulut vardır, güneşe meydan okurcası­
na, gökyüzünü tamamen kaplamıştır.
Evet, yağışların müjdecisi olan bulutları gözlemeyen
hemen hemen hiç kimse yok gibidir içimizde. Çamaşırını
yıkayan ev hanımı, çamaşırlarını asmadan önce gökyü-
züne dikkatlice bakar, bulut var mı-yok mu diye.
Bahçede ürününü kurutmaya çalışan çiftçi, gün boyu sık
sık gökyüzünü kontrol eder, acaba yağmur yağacak mı­
yağmayacak mı diye. işte yağmurun müjdecisi bulutlar,
hava tahminlerinde en önemli ipucudurlar. O yüzden
çevremizde, bulutlara bakıp, hava durumunu yorumla-
yan insanlara çok sık rastlarız.
Anadolu'da; akşam güneşinin önünde kızıl bulutların
bulunması, ertesi gün havanın sıcak ve yağışsız
olacağına; sabah güneşinin önünde perde halinde
bulutların olması ise havanın yağışlı olacağına işaret
sayılır. Gerçi günümüzde hava durumu hakkında
bilgiler, radyo ve televizyon yoluyla ülkemizin en ücra
köşelerine kadar ulaşmaktadır; amma insanlarımız yine
de tecrübeli hava gözlemcilerine sık sık başvurmaktadır.
..... Sırlar Saklı YAŞADIGIMIZ DÜNYA
Her Ölçüsünde ı42
····· ...... ........ Olan
.......... ....................................................................... ..

Günlük hayatımızla özdeşleşmiş bulutlar nasıl


oluşur? Bulutların şekilleri bize ne ifade eder?dilerseniz
kısa kısa bilgiler sunalım.

Bulut nedir? Bulutlar Nasıl Oluşur?

Kaynayan bir su üzerinde oluşan buhar, hızla


yükselir ve gözden kaybolur. Bunun gibi yeryüzü
ısınınca, denizler, toprak ve bitkiler üzerindeki nem
buharlaşarak yükselir. Yükselme sonucunda, Alçak
Basınç Alanı oluşur. Bu alan içinde hava kütlesi
genişler. Genişleme sırasında nemli hava içindeki su
buharı yoğunlaşır. Yoğunlaşma sonucunda, gözle
görülmeyen su buharı gözükmeye başlar. Gözle
görülebilen, çoğunlukla su damlacıkları ve buz
kristallerinden oluşan kütleye bulut denir.

Bulut Cinsleri

Bulut cinsleri; yüksek, ara ve alçak bulutlar olmak


üzere üç ana bölümde toplanır. Ayrıca 1O adet bulut
cinsi bulunmaktadır. Saç lülesi, at perçemi, kuş tepeliğini
andıran bulutlara cirrus (tüy) denir. Bu tip bulutlar
ayrıca tüy kümeleri (cirrocumulus) ve tüy tabakaları
(cirrostratus) şeklinde de görülürler, ancak bu tip
bulutlar yağış getirmezler.
Genişlemiş ve katman şeklinde olan bulutlara da
stratus (katman) bulutlan denir. Bu tip bulutlar da pek
yağış getirmezler. Hangi gruptan olursa olsun, nimbus
(yağmur) bulutlan, daima yağış getirirler. Gökyüzüne
.JKqMIJ:.8..Y~. .f.IKl_~fl.L... .. . . . . . . . . . . . . . . . . . ı43

baktığımızda her tarafı gri ya da koyu renkte katman


halinde bulut sarmışsa; hemen "yağmur yağacak" ya da
hava soğuk ise "tam kar havası" deriz. Çoğu kez de
tahminimiz doğru çıkar. İşte o andaki bulutlara
nimbostratus yani yağmurlu katman bulutu denir.
Genellikle bahar ve yaz aylarında dağ gibi yükselen ve
tabanı koyu renkli ve düz olan bulutların da, sağanak
halinde yağmur getirdiklerini bilmeyen yok gibidir. Bu
tür bulutlara da, cümulonimbus yani küme yağmur
bulutu adı verilir.
Bulutlar insanoğlu için sadece yağmur getiren maddi
varlık mı? Bulutlarda başka hikmetler yok mu?
Kuşkusuz düşünenler için var.

Bulutların Manevi Yönü

Siyer kitaplarını okuyanlar, bulutların manevi yönü-


nü de bilirler. Peygamberimizin çocukluk yıllarında,
amcası Ebu Talip ile birlikte ilk olarak çıktığı Şam
yolculuğunu ayrıntılı olarak gözden geçirirsek, bulutların
mana aleminde de ne görevler üstlendiğini açıkça
görürüz. Bu olayı, üstad Necip Fazıl Kısakürek'in Çöle
İnen Nur kitabından buraya alıntı yapıyoruz.

Yolda Bir Uğrak

Bahira, Kainatın Efendisini görmeden, harikuladeliği


nasıl keşfetmişti?
Şöyle:
Rahip Bahira, kervan başlangıçta ibadethanesine
doğru yol alırken pencereden bakmaktadır. Malum
kervanlar içinde herhangi bir kervan ... Fazla dikkate bile
değmez.
Fakat hayret! Kervanın tepesinde bir bulut yürü-
mekte ... Sanki hızını kervandan alıyormuş gibi kervan
hızlandıkça o da hızlanmakta, yavaşladıkça yavaşla­
makta, durunca durmakta ...
Alim Rahip, nazarını hiç ayırmadan kervanı takip
ediyor. Evet, havasında tek bulut gölgesi olmayan
dipsiz bir mavilik zemini içinde, kervanın tam üstünde
kervana yelpaze tutmaya memur efsanevi bir köle gibi
garip bir bulut... Sanki kervanın üzerinde, havada
yüzerek giden, iki kolunu iki yana açmış harikulade bir
muhafız ...
Kervan yürüye yürüye, tepesindeki bulutla beraber,
nihayet ibadethanesinin karşısındaki ihtiyar ağaca
kadar geliyor. Bu sefer daha müthiş bir tecelli! ..
Ağacın dallan, kervanda birini korumak, perdelemek,
kucaklamak istercesine eğilmekte, bükülmekte, toplan-
makta ... Üstelik yıllardır kurumuş, pörsümüş, iliksiz
kalmış olan ağaç içten birdenbire canlanmış, yeşillen­
miş, tomurcuklanmış gibidir.
Ve alim rahip, tüyleri ürpererek karannı veriyor:
-Nebiler ve Resullerin sonuncusu ve tamamlayıcısı,
Büyükler Büyüğü Zatın geleceğini biliyoruz. İşte bu
kervanda herhalde o bulunuyor. Sayısız Peygamberlerin
hep birbirine işaret vere vere O'na doğru akan kolu
halkalaştırdığı, vasıflarına ait çizgiler resmettiği Gaye-
ı45

insan ve Ufuk-Peygamber. .. Bu, İsa Peygamberin haber


verdiğidir. Mutlaka O'nu görmeliyim.

Kur' an Diliyle Bulutlar

''Allah O'dur kı: rüzgarları gönderir, bunlar da


bulutu kaldırır. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi
yayar ve parça parça eder,- nihayet arasından
yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına
yağmuru nasip edince, onlar seviniven'rler.
Oysa onlar, daha önce, üzerlerı'nde yağdırmasından
iyice ümitlerı'ni kesmişlerdi.
Allah 'ın rahmetı'nı'n eserlen'ne bı'r bak! Arzı, ölümü-
nün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölülerı· de
mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadı'rdir. "
(Rum, 48-50)
Evet, bizleri yaratan Yüce Allah (c.c) her şeye
kadirdir. Rüzgarları gönderir, bulutları havaya kaldırır,
yağmur yağdırır ve yerden çeşit çeşit bitkiler çıkarır.
Yüce Allah (c.c) arzı dirilttiği gibi ölüleri de mutlaka
diriltecektir. öldükten sonra cennetlik olarak dirilecek
olanlara ne mutlu! İşte gerçek diriliş! ..

Yağmurun Müjdecisi ŞİMŞEK

Bir Eylül ayıydı. İncir bahçesinde olan yazlık


evimizde oturuyorduk. İncir bahçesi, köyümüze hayli
uzaktı. Bir gün köyde tarla işi yapmamız gerekmişti.
Tarla işini erken bitirebilmek için babamla birlikte
geceleyin köyün yoluna koyulduk. Hava biraz serince
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 146

ve bulutluydu. Gökyüzünde ay görünmüyordu. Karanlık


olduğu için yolu zor görebiliyorduk. Babam; "Biraz hızlı
gidelim. Hava, yağmur havası. Yağmur yağmadan
işimizi bitirebilsek iyi olacak" diyordu. Ben ise, küçücük
ayaklarımla koşarcasına yürüyor ve zaman zaman
ayağım taşlara takılıyor ve karanlıkta tökezliyordum.
"Ne olur, gündüz olsa da, rahat yürüyebilsem"
diyordum. Bir ara, gökyüzünde öyle bir parıltı oldu ki,
her taraf gündüze dönüşüverdi. Gözlerim kamaşmıştı.
Sevinçle korku arasında bir duyguyla irkildim. Ne var ki,
aydınlık kısa sürmüştü. Gökyüzü yine kararıverdi. O
anda, babama; "Baba biraz önce ne oldu?" diye sordum.
Babam; "Oğlum şimşek çaktı. Allah bilir amma yarın
yağmur yağacak gibi."dedi. Babama; "Hep şimşek çaksa
da, gündüz gibi olsa. Biz de yolda rahat yürüyebilsek.
Bu mümkün değil mi?"diye sordum. Babam; "Oğlum
şimşeği çaktıran da, yağmuru yağdıran da Cenab-ı
Allah' dır. Senin, benim isteğimle sürekli şimşek
çakmaz" dedi. Karanlıkta yürüyordum amma hep
şimşeği düşünüyordum. Nedir? Nasıldır? Neden uzun
süreli çakmaz? Gökte bir lamba mı var? Yanıp sönen bu
parıltı ne ola?gibi sorularla bir hayli meşgul oldum.
Ancak bütün bu sorular, o zaman hep cevapsız kalmıştı.

Şimşek Nedir?

iki bulut arasında veya bir bulut içinde elektrik


boşalırken oluşan kırık çizgi biçimindeki geçici ışığa
şimşek denir. Şimşeğin oluşmasına, şimşek çakması adı
verilir. Şimşeğin hareketi çok hızlı olur. Bir şimşeğin
l.Kb.IM.b~B..Y.~. .fl:Kl.1!81........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... ..............1..:1:.?
çakması saniye bile (20 mili saniye) sürmez. İşte bu
nedenle çok hızlı hareket eden bir şeye, şimşek gibi
geçiverdi, deriz.
Şair Yahya Kemal Beyatlı;
"Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan,
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan." derken,
Türk akınları ile şimşeği özdeşleştirmiştir.

Şimşek Nasıl Oluşur?

Şimşeğin oluşumu hakkında, Nur Suresinin 43. Aye-


tinde mealen şöyle buyuruluyor;
"Görmez misin ki Allah bir takım bulutlan (çıkanp)
sürüyor; sonra anlan bir araya getinp üst üste yığzyor.
işte görüyorsun ki bunlar arasından yağmur çıkıyor. O,
gökten, oradaki dağlardan (dağlar büyüklüğünde
bulutlardan) dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet
ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; (bu bulutlann)
şimşeğziıin panltzsı neredeyse gözleri alır!"
Elektrik yüklü iki kablo telinin uçlarının birbirine
yaklaştırdığımız zaman aniden kıvılcım çıkar ve etrafa
ışık saçar. İşte böyle bulutlar da yüksek miktarlarda
elektrik yüklüdürler. özellikle Cümulonimbus ya da
nimbostratus gibi kat kat oluşan katman bulutları,
gökyüzünde üst üste dağ gibi yığılırlar. Bu durum
bulutların üzerinde uçan bir uçaktan çok daha iyi
gözlemlenir. Çoğu kez bu tür bulutların üst katmanları
artı (pozitif). alt katmanları ise eksi (negatif) elektrik
yüklüdürler. Bulutların içinde yoğuşmayla birlikte, artı
(pozitif) elektrik yüklü üst katmanlardan aşağıya doğru,
ı48

su damlaları veya buz kristalleri ile birlikte, eksi


(negatif) katmana doğru aniden boşalıverir. Bu olay
esnasında, çeşitli ağaç dallarını anımsatan figürler oluşur
ve çevreye aydınlık verir. Böylece şimşek oluşmuş olur.

Şimşeğin zararları ve Faydalan

Şimşeğin bilinen zarar ve faydası, net olarak


açıklanamıyor. Çünkü, bulut içinde ya da iki bulut
arasında oluştuğu için, yeryüzünde etkisi pek
görülmüyor. Şimşek çaktığı anda, bir miktar oksijen
ozona dönüşüyor. Şimşek çaktıktan sonra, havada
duyulan hafif sarımsak kokusu, işte bu olay sonucu
oluşan ozonun kokusudur. Yeryüzünü kısa sürede olsa
aydınlatıyor. Her şeyden önce, şimşek; kuvvetli
yağmurların müjdecisi olarak biliniyor. Öte yandan
şimşek, insana hem korku ve hem de yağmur yağdığı
için bir ümit kaynağıdır.

Kur' an Diliyle Şimşek

Yüce Allah (c.c) buyuruyor ki;


"O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve
{yağmur dolu) ağır bulutlan meydana getirendir. "
(Rad-12)
"Yine O'nun delillen'ndendir kı: size korku ve ümit
vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip
ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu
bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak)
dersler vardır. "(Rum-24)
iKLiMLER Y!:.. .EI.Kl_~.8.1 ı49

Evet, korku ve ümit içinde seyrettiğimiz şimşeği


oluşturan, muhakkak Allah (c.c) 'tır. Allah (c.c) 'ın bu
apaçık delillerinden ders alanlara ne mutlu! ...

Bulutlardan Yeryüzüne inen Dev Enerji YILDIRIM

Çocukluğumuz döneminde, bulutlu havalarda, bü-


yüklerimizden sık sık şu nasihati dinlerdik. "Hava
bulutlanınca, dışarıda oynamayın. Yağmur başlamadan
evde olun. Eğer dışarıdayken yağmur başlarsa, bir
ağacın altına saklanmayın. Yoksa yıldırım çarpar,
ölürsünüz." O yıllarda, yıldırımın ne olduğunu akıl sır
erdiremediğimiz için, sadece verilen nasihatleri harfiyen
uygulardık. Zaman sonra, yıldırımın ne olduğunu
ilkokul öğretmenimiz, bizim anlayabileceğimiz bir
lisanla anlatmaya çalışmıştı.
Yıldırım, bulutlu ve yağmurlu havalarda meydana
gelen bir olay. Ancak biz bu olayı, belleğimize daima;
çok hızlı, ani hareket eden bir şey olarak yerleştirmişiz.
Yıldırım gibi geçti. Yıldırım telgrafı geldi. Yıldırım nikahı
yaptı, gibi. Hatta ordularımızın adına Yıldırım Orduları,
yapılan savaşlara Yıldırım Harekatı demişiz. Bununla
yetinmemiş, çocuklarımızın, dağlarımızın, nehirlerimi-
zin, şehirlerimizin adına bile yıldırım koymuşuz. Soyadı
kanunu çıkmış, çoğu aileler soyadım yıldırım koyuver-
miş. Hatta Osmanlı padişahı I.Bayezid'i Yıldırım ile
özdeşleştirmişiz.
Günlük hayatımızda sık sık karşılaştığımız, yıldınm
sözcüğünün gerçek anlamı nedir? Nasıl oluşur? Biraz
yorumlayalım.
ıso

Yıldırım Nedir? Nasıl Oluşur?

Yeryüzü yani toprak, daima eksi (negatif) elektrik


yüklüdür. Yeryüzünden buharlaşıp atmosfere doğru
yükselen bulutlar ise; hızlı hareket, dönme ve sürtünme
gibi etkenler ile farklı kutuplarda elektrik ile yüklenirler.
Kimi eksi (negatif), kimi artı (pozitif) elektrik taşırlar. Su
ve yağmur taneleri ise, elektrik akımını iletirler.
Yağmurlu bir havada, yeryüzü tamamiyle ıslanmış ve
iletken konumunu almıştır. Eğer yağmur yağarken yere
yakın olan bir bulut, artı (pozitif) elektrik yüklü ise, zıt
kutuplar birbirini çekeceğinden, yerdeki eksi (negatif)
elektrik yükü, buluttaki artı (pozitif) elektriği çeker.
Bulutun sürekli hareket etmesinden ötürü, bu çekim
uygun zaman ve mekanda aniden olur. İki farklı kutup
arasında mesafe kısaldıkça, elektrik çekimi daha çabuk
ve sık gerçekleşir. İşte bu, bulutlardan yeryüzüne doğru
olan elektrik boşalmasına yıldırım adı verilir. Bulut ile
yeryüzü arasındaki mesafenin kısalığı önemli olduğun­
dan, yıldırım daha ziyade yüksek dağlara, yüksek
ağaçlara, yüksek binalara veya minarelere daha sık
düşer. Düz bir arazide, yağmurlu havada giden bir
insan, en yüksek noktayı oluşturduğundan, yıldırım
insanın üzerine gelir. Bundan kurtulmak için, yere
dümdüz yatmak gerekir.

Yıldırımın Zararları ve Faydalan

Yıldırım düşerken milyonlarca volt gücünde elektrik


akımı boşalması gerçekleşir. Bu boşalım sırasında,
.J.15h!!Y.1.'=E.:.R..Y._ı:....E.:.Il5!~13.L._...... ··········-·····-·····-·········-···-·········-········-·-·-·-··············-······· . . . ısı
düştüğü yeri yakar, yıkar ve mahveder. Eğer insan
üzerine düşerse, insanı anında öldürür. Ağaçları yakar
ve yıkar. Binaları ve minareleri yıkar. Bu nedenle,
bugün yeryüzünde her an, yıldırımdan ölen bir insan,
yanan bir ağaç, yıkılan bir bina veya minare
görülebilmektedir.
Yıldırım düşmesi esnasında boşalan elektri~ enerjisi,
öteden beri bilim adamlarının dikkatini çekmiştir. Acaba
yıldırım ve şimşekteki elektrik enerjisi depo edilemez
mi? Öyle ya, tek bir yıldırımdaki enerji, en az birkaç
saatlik dünya enerji ihtiyacını karşılayabilecek kadar
fazladır. O halde yıldırım ve şimşek enerjisi depolana-
bilirse, dünya enerji ihtiyacı karşılandığı gibi, diğer
gezegenlere bile (!) elektrik ihracatı söz konusu olabilir.
Bu konuda, bugün tüm bilim adamları harıl harıl
çalışmaktadırlar. Bilim-kurgu gibi görülen bu düşünce
ve proje, kim bilir belki bir gün gerçekleşiverir. İşte o
zaman; nükleer santrallar, nükleer atıklar, barajlar,
termik santrallar ve çevresel sorunlar, hepsi kökten
çözümleniverir.

Yıldırımdan Nasıl Korunulur?

İnsanoğlunu yıldırımın zararı daima düşündürmüş


ve çareler aramaya yöneltmiştir. Yıldırımın daha ziyade
yüksek yerlere düşmesi, sorunun çözümünü kolaylaştır­
mıştır. 1753'de Benjamin Franklın; laboratuarda, dur-
gun elektrikle yüklenen cisimlerin yakınına toprak-
lanmış metal iğne yerleştirerek, cisimlerin elektriğini
boşaltmayı başarmıştır. Bu gözlem sonucunda, yıldınmı
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
...............................................................................................................
ıs2

toprağa boşaltabilen paratoneri yapmış. Bugün para-


toner sayesinde, binalar, minareler ve çeşitli yapılar,
yıldırımın zararından korunabilmektedir. Paratoner;
ucunda bakır veya platinden sivri bir tepelik olan 5-1 O
metre uzunluğundaki bir demir çubuktur. Bu demir
çubuk, yıldırım düşebilecek yüksek yerlere yerleştirilir
ve bir kablo ile toprağa bağlantı kurulur. Elektriğin
kolayca boşalabilmesi için kablonun kalın ve kaliteli
olması gerekir ve ayrıca toprağa en az bir kaç metre
derinliğe gömülmelidir.
Yağmurlu ve bulutlu havalarda, özellikle fırtına
bulutları içindeki depolanmış elektriği, paratoner; ya
çeker ve toprağa boşaltır, ya da iter ve başka bir yere
düşmesini sağlar. Böylelikle bulunduğu bölgeyi
yıldırımdan korumuş olur.

Yıldırımdaki İlahi Sır

Kur'an-ı Kerim'de, yıldırım ile ilgili 8 ayet-i kerime


var. İşte bunlardan bazılannın mealleri şöyle;
"Bir zamanlar; Ey Musa! Biz Allah 'ı açıkça gör-
medikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp
durur olduğunuz halde hemen sizi yıldzrzm çarpmıştı. "
(Bakara-55)
"Ehl-i kitap senden, kendilen·ne gökten bir kitap
indirmeni istiyor. Onlar Musa'dan, bunun daha
büyüğünü istemişlerdi de, ''Bize Allah 'ı apaçık göster"
demişlerdi. Zulüm/en' sebebiyle hemen onlara yıldzrzm
çarptı. Bildhare kendilen'ne açık deliller geldikten sonra
ıs3

buzağıyı (Tann) edindiler. Biz bunu da qffettik. Ve


Musaya apaçık bir delil (ve yetki) verdik. "(Nisa-153)
"Semud'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama
onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece
yapmakta olduk/an kötülükler 7üzünden alçaltıcı
azabınyıldınmı on/an çarptı. "(Fussilet-17)
''Ey Muhammed! Eğeryüz çevirirlerse onlara de kı;.
"işte sizi Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma
benzer bir azap ile uyardım. "(Fussilet-13)
Ve işte yıldırımdan korunmak için dua niteliği
taşıyan ayet mealı;.
"Gök gürültüsü Allah 'ı hamd ile tesbih eder.
Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler.
Onlar, Allah hakkında mücadele edip dururken O, yıl­
dırımlar gönderip anlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı
pek şiddetli olandır. "(Rad-13)
Evet, Kur'an-ı Kerim'de, Ad ve Semud kavmi ile Hz.
Musa (a.s) 'ın kavmine ceza olarak yıldınmın gönderdiği
beyan olunmakta ve son Peygamber Hz. Muhammed
(s.a) 'in ümmeti için ihtar edilmektedir. "Eğer yüz
çevirirlerse onlara de ki; .... " buyruğu ile net ve açık
uyarı yapılmaktadır.
Yaratan'ın "Ol" deyince oluveren bir tabiat olayı olan
yıldırımdan paratoner ile korunaÇiliyoruz. Ya Cenab-ı
Allah'ın uyarısına karşı ne yapıyoruz? Acaba manevi·
yönden kendimizi koruyabilecek bir paratoner konu-
mundaki, ahiret hazırlığımız ne durumda? Bu konuda
kendimizi bir sorgulayalım, olmaz mı?
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
.......................................................................................................
154

Yağmurların Doğum Sancısı GÖKGÜRÜLTÜSÜ

Bir Hava Durumu Raporu şöyle; "Bugün yurdumuz


batıdan gelen yağışlı bir havanın etkisine girecek. Batı
bölgelerimizde, gök gürültülü, sağanak yağış bekleni-
yor ... " Çocuktum. Bulutlu ve yağmurlu bir günde, çok
şiddetli bir şekilde gök gürlemişti. Çok korkmuş ve
hemen ninemin kucağına sığınmıştım. O zaman, ninem
bana; "Korkma yavrum. Melekler gökte kazanları
yuvarlıyorlar. Biraz sonra kazanları devirecekler ve
yağmur yağacak" demiş ve çok geçmeden yağmur
yağmıştı. Bu olaydan sonra uzun yıllar geçti ama ben
her gök gürlemesinde, başımı havaya çevirir, kazan
yuvarlayan melekleri arar ve bulutlar arasından
görmeye çalışırdım. Bazen de, çeşitli figürler oluşturan
bulutları, çocukluk zekamla meleklere benzetmeye
çalışır ve kazanları yuvarlayışlarını canlandırmaya
çalışırdım. Ta ki büyüyüp, olayın doğrusunu anlayana
kadar, bu arayış devam etti. Çocukluk işte! Her şeyi
gerçek sanıveriyor.
İster çocuk olsun, ister büyük. Gerçek olan şu.
Bulutlu, fırtınalı ve yağmurlu bir havada, gök
gürültüsünden irkilmeyen insan yoktur. Her nedense,
gök fazla gürlediği zaman, dudaklarımızın arasından
içten gelen bir "Kelime-i Şahadet" çıkıverir. Yağmurda ne
kadar rahmet varsa, onun müjdecisi olan gök
gürültüsünde o kadar korku ve heyecan vardır. Her
dirilişin ve her doğumun bir sancısı olduğu muhakkak.
Yağmurun sancısı da, gök gürültüsü olsa gerek.
ı55

Gök gürültüsü nedir? Nasıl oluşur? Gök gürültüsün-


deki sırlar nelerdir? Acaba hiç düşündük mü?

Gök Gürültüsü Nedir? Nasıl Oluşur?

Gök gürültüsü, şimşek ya da yıldırımdan sonra,


etrafa yayılan bir ses. Herhangi bir anlam taşımadığı
için gürültü şeklinde ifade edilmiş. Ya da, bir gürleme
sesine benzediği için, aynca gök gürlemesi denilmiş.
Şimşek ya da yıldırım esnasında, çevresindeki hava
ısınır. Bu ısınma 16. 700 santigrat dereceye kadar ulaşır.
Isınan hava genleşir. Söz konusu bu genleşme, saniye
ile ifade edilebilecek hızda olduğundan, sıkışma
meydana gelir. Genleşen hava, ses hızını geçince ses
patlamaları oluşur ve gök gürültüsü şeklinde duyulur.
Yıldırım olayında, yerden buluta doğru karşı bir darbe
olduğundan daha güçlü ses çıkar. Bu nedenle yıldırımın
çıkardığı gök gürültüsü, şimşeğin çıkardığından daha
güçlü olur.

Gök Gürültüsü Ne Kadar Sürede Duyulur?

Işığın hızı saniyede 300.000 km.dir. sesin hızı ise,


saniyede 340 km.dir. Bu aradaki fark, şimşek ya da
yıldırımın ışığının görülmesi ile gök gürültüsünün
duyulması arasında kısa bir zaman farkının oluşmasına
yol açar. Yıldırım veya şimşeğin ışığı görüldükten sonra
gök gürültüsünün duyulma zamanına kadar saniyeler
sayılır ve bu saniyeler 3'e bölünürse, çıkan sonuç bize
şimşek ya da yıldırımın km. cinsinden uzaklığını verir.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
...............................
156

Mesela; ışık ile ses arasında 15 saniye varsa, şimşek ya


da yıldırımın bize olan uzaklığı 5 km.dir. söz konusu bu
hesaplamalarla, fırtınanın ne yönden ve ne kadar süre
sonra geleceği hesaplanabilir. Bu hesaplamalar, deniz-
yolu ve havayolu ulaşımında büyük önem arz
ettiğinden, daha hassas aletlerle yapılır. Herhangi bir
dinleme cihazı kullanılmadan çıplak kulakla, 20 km.den
daha uzakta oluşan gök gürültüsü duyulmaz. Bu
nedenle ufukta ve çok uzakta ışığını gördüğümüz
şimşeğin oluşturduğu gök gürültüsünü duyamayız

Gök Gürültüsündeki ilahi Sır

Gök gürültüsü, Tarihin ilkçağlarından buyana,


tabiatüstü güçlerin habercisi olarak, insanlara daima
korku ve heyecan vermiştir. Afrika'da yaşayan bazı
yerli kabileler; şimşek ve gök gürültüsünü, çok büyük
şahinlere benzeyen kuşların kanat çırpması ya da göz
kırpması sonucunda oluştuğuna inanırlar. Amerika
Kızılderilileri ise; gök gürültüsünün kutsal bir kuş
tarafından Tanrı tarafından insanlara getirilen bir haber
olarak nitelendirirler.
Kainatın Yaratıcısı Yüce Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim'-
de, Gök gürültüsü hakkında şöyle buyuruyor:
Kur'an-ı Kerim'de çizilen bu edebi tasvir tablosunda;
şimşek, yıldırım, gök gürültüsü, bulut ve yağmur bir
araya getirilmiştir. Tabloda; korku, dehşet ve endişe ile
karışık ümit, hepsi bir arada birleştirilmiştir. Bunların
hepsi Kainatın belli kanunlarına göre oluşur ama bu
kanunu yapan da Allah'tır.
iKLiMLER
. . •··· VE ETKiLERi
..................................................................................................................................................
. ıs?

"O'nu (Allah'ı), gök gürlemesi hamd ile, Melekler


de korkulanndan tesbih eder. onlar son derece kuvvetli
olan Allah hakkında tartışırken yzldznmlan göndenr de
onlarla dilediğini çarpar. "(Rad-13)
''Bir kısmı da, karanlıklarda, gök gürlemeleri ve
şimşek arasında gökten boşanan sağanağa tutulup,
yıldırımlardan ölmek korkusu ile parmaklarını
kulaklanna tıkayan kimseye benzer. Allah inkar
eden/en' kuşatmıştır. "(Bakara -19)
Gök gürlemesi; yağmur, şimşek ve yıldınma eklenen
bir başka dünya harikasıdır. Bu korkunç ve artlarda
yükselen, çatırtılı ve gürültülü ses, Allah'ın yarattığı şu
kainatın bağlı olduğu kanunlann eseridir.
Gök gürlemesi hamd ile, melekler de korkularından
Allah'ı tesbih ederken, insanoğlunun Allah hakkında
tartışması ne büyük bir gaflettir. Tüm mesele, bu tabiat
olaylarından ibret alıp, şartsız ve kuralsız Yaratan'a
mutlak teslim olmak.

Bulutlardan Yeryüzüne inen Rahmet YAaMuR

Uzun bir yaz mevsimi... Toprak susuzluktan


çatlamış. Hava çok sıcak ve bunaltıcı... Gökyüzünde tek
tük bulutlar gözüküyor. Bulutlar yükseldikçe yükseliyor;
doğudan-batıdan, kuzeyden-güneyden. Adeta çarpışa­
cakmış gibi birbirlerine doğru hızla ilerliyorlar. Sıcaklık
kat kat artmış. insanlar birbirlerine "Yağmur sıcağı,
biraz sonra yağmur yağacak" diyerek teselli buluyorlar.
Birden insanı yerinden hoplatan gök gürültüsü. Aman, o
da ne? Tek tük yağmur taneleri, birden çoğalıyor ve
ıss

bardaktan boşanırcasına yağmaya başlıyor. Oraya


buraya kaçışan insanlara, havadaki kuşlar da eşlik
ediyor. Böyle bir günde, yağmur altında koşarken, hep
Nasreddin Hoca'nın şu fıkrası aklıma gelir.
Nasreddin Ho"ca, evinden hayli uzakta şiddetli bir
yağmura tutulur. Çareyi bir yere sığınmakta bulan hoca,
tabana kuvvet koşmaya başlar. O sırada bir köylü:
-Yahu hoca neden koşuyorsun? Hoca:
-Yağmur yağıyor, ondan koşuyorum, der. Köylü:
-Allah'ın rahmetinden kaçılır mı hocam? Diye sorar.
Hoca bir ara duraklar. Ama yağmur bir hayli şiddetli.
Biraz daha dursa iyice ıslanacak. Düşünür, taşınır,
kıvrak zekasını çalıştırır ve hemen şu cevabı verir.
-Allah'ın rahmetinden kaçmıyorum. Onu fazla
çiğnememek için koşuyorum, der.
Evet, Allah (c.c) 'ın rahmetini çiğnememek için,
tabana kuvvet koşmayan insan var mı? Sanıyorum
yoktur. Biz insanoğlu olarak, ıslanmamak için kaçtığı­
mız yağmur; toprak ve bitkiler için bir hasrettir, bir
rahmettir. Ona kavuşmak ise, bir vuslat (sevgiliye
kavuşma) 'dır. Bu nedenledir ki, yağmurun bir diğer adı;
"Rahmet"dir. Dünyamız için Allah'ın bir rahmeti olan
yağmur, acaba nasıl oluşuyor?

Bulutlar Yoğunlaşıyor

Güneşin yeryüzünü ısıtması sırasında, denizler ve


karalar üzerinde mevcut nem buharlaşarak yükselir ve
su buharı oluşur. Havadaki gözle görülmeyen su buharı
yoğunlaşarak su ve buz haline geçer ve bulut olarak
IKL.IM.~~.13. Y~. .ff:Kl~.8.L. . . . . . . . . . .. ıs9

görülür. Sis ve bulutları oluşturan su taneciklerinin


çapları O ile 40 mikron arasında değişir. Bu su
tanecikleri çok hafıf oldukları için havada asılı olarak
kalırlar. Bu tanecikler, yoğunlaşma ile birleşirler ve çapı
0,5 mm. ve daha fazla boyutlara ulaştıklarında
yerçekiminin de etkisiyle yeryüzüne düşerler. Böylelikle
yağmur oluşur. Çapı 0,5 mm. ve biraz az olan yağmur
tanelerine çisenti denir. Yağmur tanelerinin çapı, bazen
4 mm.yi geçer.

Her Buluttan Yağmur Yağar mı?

Elbette her buluttan yağmur yağmaz. Daha ziyade


katman yağmur (nimbostratus) ve küme yağmur
(cümulonimbus) bulutlarından yağmur yağar. Yağmu­
run oluşumu için; havanın yeterli ölçüde nem taşıması,
nemli hava sıcaklığının düşmesi, havanın hareket
etmesi gerekir. Ayrıca yağmurun oluşabilmesi için,
yoğuşma çekirdeğine ihtiyaç vardır. Yoğunlaşma
çekirdeği çoğu kez, mikroskobik toz ve duman
tanecikleri üzerinde oluşur. Bu nedenle; büyük şehir ve
yakın çevreleri nisbeten fazla yağış alır. İşte bu oluşum
sırasında yoğuşma çekirdeğine ihtiyaç duyulması,
insanoğlunu araştırmaya sevk etmiş ve bulut
tohumlama çalışmaları sonucunda, yağmur bombası
kullanılmaya başlanmıştır. Yağmur bombası kullanımın­
da; bulutlar içine yoğunlaşma çekirdeğini oluşturabile­
cek katı karbondioksit ve gümüş iyodür serpilir. Bu
maddeler. aşırı soğumuş bulutların içine bırakıldığında,
yağmur oluştururlar. Ancak yağmur bombasının
ı60

kullanılması için, havada aşırı soğumuş bulutların


olması şarttır.

Yeryüzünde Yağmur Her Yere Eşit Yağar mı?

Yeryüzünün her tarafına eşit miktarda yağmur


düşmez. Kutup bölgelerine yağmur yerine, yaz
mevsiminde çok az miktarda kar yağar. Çöllere de çok
az yağmur yağar. Bazı yıllar hiç yağmur görülmez.
Yeryüzünde öyle yerler vardır ki; rekor düzeyde yağmur
yağar. Hawaii adalarındaki Waialeale Dağı yamaçlarına
son 20 yılda, yıllık ortalama 11. 700 mm. (ülkemizin en
fazla yağış alan bölgesi Rize sahillerine yıllık 2350 mm.
yağış düşer.) yağış almıştır. İkinci olarak, Hindistan'da
Assam Eyaletindeki Çherrapunci bölgesi 11.430 mm.
kadar yağış almıştır. Bu bölge, 1860 yılında yıllık
toplam 26.467 mm. yağış alarak rekor kırmıştır.

Yağmurdaki Sır

Bir kere yeterli derecede yağmur yağmadığı zaman-


larda, insanoğlu inançlarına göre yağmur yağması için
çeşitli törenler düzenlemiş. M.Ö. yaşayan Maya ve Eski
Mısır uygarlıklarında, yağmur yağması için yağmur
dansı törenleri yapıldığı bilinmekte. Bugün bile,
yeryüzünde mevcut olan toplumlarda yağmur yağması
için farklı biçimlerde törenler düzenleniyor.
Ya İslam toplumlarında durum nasıl? Kuşkusuz
İslam'ın doğuş yeri olan Arabistan Yarımadası, yağmura
hasret bölgelerden birisi. Yağmur yağması için,
161

Peygamberimiz yağmur duası yapmış ve bu dua


günümüze kadar Müslüman toplumlar arasında devam
ede gelmiş.
Peygamberimizin yağmur duası şöyle gerçekleşmiş;
''Enes (ibn-i Malik) (r.a) 'den,-
Şöyle demiştir.· (Bir defa) Nebiyy-i Ekrem (s.a) za-
manında nas (insanlar) bir kıtlığa müptela olmuş idi.
Bir cuma güne Nebiyy-i Ekrem (s. a) hutbe irad
buyuruken, A 'rabinin biri ayağa kalkıp,-
-Ya Resulallah, mallar helak oldu. Çoluk çocuk da
aç kaldı. Bize dua buyur. (Diye niyaz et) dedı:
Resulullah (s.a) mübarek ellen'ni kaldırdı kı: (o
sırada) gözümüze gök yüzünde hiç bir bulut parçası
görünmüyordu. Nefsim yed-i kudretinde olan Zat-ı
Ecellü Aldya kasem olsun kı: bulutlar dağ gıöi
(gökyüzünü) istila etmedikçe o (mübarek) ellerini
indirmedi ve (yağmur yağmadan) minben'nden inmedı:
(Mı'nberden inerken mübarek) sakalına doğru yağmur
(taneleri) nin yuvarlandığını gördüm. O gün, ertesi
gün, daha ertesi gün.. ta öteki Cumaya kadar (hep)
üzen'mize yağıp durdu. (Ertesi cuma) yine o A 'rabi
(Enes (r.a) 'in dediğine göre) yahud bir başkası ayağa
kalkıp:
-Ya Resulallah, (artık) binalar yıkıldı. Mallar da
(suda) boğul (mağa başla)dı. Bize dua buyur. Di(ye
istirham et)di. (Bunun üzen'ne Resulullah (s.a) yine
mübarek) ellerini kaldırdı. Ve:
- '1lahı; etrqfimıza (yağdır), üzen'mize değı'/" di (ye
dua buyur)du. (Bunu söylerken de mübarek) eliyle
hangi cihetteki buluta işaret buyurdu ise (orası) açıldı
162

ve Medine (üstü açık) bir alan gibi oldu. Kanat vadisi


bir ay mütemadiyen aktı ve her hangi cihetten kim
geldiyse bol bolyağmuryağdığından bahsettı:" (Sahih-
i Buhaıi, 3.cilt, s. 94-95).
Yağmurun her bölgeye farklı miktarlarda yağmasının
sırnnı Kur'an-ı Kerim' den öğrenelim:
''Allah O'dur kı: rüzgarlan gönderir, bunlar da
bulutu kaldzrzr. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi
yayar ve parça parça eder; nihayet arasından
yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına
yağmuru nasip edince, onlar seviniven'rler. "(Rum,48)
Allah'ın kulları arasında O'ndan korkan, ancak
alimlerdir. İlmiyle amel eden, Allah'tan korkan alimlere
müjdeler olsun!.. Allah'tan çokça ilim isteyenlere de
selam olsun! ...

Bozkırda Baharın Gözyaşları


KIRKİKİNDİ YA<iMURLARI

Suya hasret toprağa düşen yağmur; hem toprağın


hasretini giderir, hem de buharlaşıp bulut oluşturur ve
yeniden yağmur haline dönüşür. Söz konusu bu değişim
ve dönüşüm, dünya yaratıldığından bugüne kadar
devam ede gelmiş ve bundan sonra da, kıyamete kadar,
dünya hayatının kesintiye uğramaması için devam
edecektir. Burada insanın aklına, hemen şu bilmece
şeklinde soru geliyor; "Acaba yağmur mu buluttan
oluşuyor, yoksa bulut mu yağmurdan?". Bu sorunun
cevabını sizler, düşüne durun; biz yağmur yağarken
JK!::l!Yl!::sf:L~. .~Kl.L.J.:.f:ı) _________............_· · · · · · -· . . ·-·····--··············-····-· . . _. . . .·-·········--· · · · · · · · · -· · . . . . . . . . . . . !.?.~.

söylediğimiz şu tekerlemeyi bir yandan terennüm


edelim:
"Yağ yağ yağmur,
Teknede hamur,
Sokakta çamur,
Ver Allahım ver,
Sicim gibi yağmur ... "
Yağmur her zaman insanın yüzünü güldürür mü?
Sorusuna ise; "Bunu Allah bilir." Diye cevaplanz. Ve bu
konuda Nasreddin Hocanın düşündürücü ve ibret verici
fıkrasından hisse alınmasını dileriz. Fıkra şöyle;
"Nasreddin Hoca'nın iki kızı varmış. Kızlan büyüyüp,
evlenme çağına gelince, iki kızını da ayn ayrı köylere
gelin etmiş.
Gel zaman, git zaman, aradan yıllar geçmiş.
Hoca'nın hanımı, kızlarından haber almak için, hocayı
kızlarının yanına göndermiş. Hoca, önce büyük kızının
köyüne gitmiş. Kısa bir hoşbeşden sonra, kızının bir
isteği olup olmadığını sormuş. Hoca'nın büyük kızı:
"Babacığım, ne olursun! Cenab-ı Allah'a dua et de, şu
günlerde yağmur yağsın. Yoksa halimiz duman.
Kocamın ektiği bütün buğdaylar kuruyacak. Eğer
yağmur yağmazsa, bu kış aç kalacağız ... "demiş.
Hoca, büyük kızından ayrılıp, küçük kızını görmek
için diğer köye doğru yola koyulmuş. Bir taraftan da
kızının isteğine göre, yağmur yağması için dua etmiş.
Küçük kızının evine varmış. Yine hoşbeşden sonra,
Hoca küçük kızının da bir isteği olup olmadığını sormuş.
Küçük kız "Aman babacığımı, sen Allah'ın sevgili
kulusun. Allah'a dua et de, şu günlerde yağmur yağ-
masın. Eğer yağarsa, kocamın yaptığı ve kurumaya
bıraktığı bütün tuğla ve kiremitler eriyip toprak olacak.
Bütün servetimiz bu. Eğer yağmur yağarsa, bu kış aç
kalacağız."demiş. Hoca küçük kızından ayrılıp, köyüne
gelinceye kadar kah büyük kızı için, kah küçük kızı için
dua ediyormuş.
Nasreddin Hoca'nın hanımı, hocayı kapıda karşılamış
ve merakla;
-Kızlanm nasıllar, iyiler mi?"diye sormuş. Hoca,
düşünmüş taşınmış, hanımına şu cevabı vermiş:
-Hanım, kızlarının sağlığı ve durumlan şimdilik iyi.
Amma, şu günlerde yağmur yağsa da, yağmasa da, sen
bu yıl hep ağlayacaksın ... "
İşte böyle, Cenab-ı Allah'ın hikmetinden sual sorul-
maz. Amma, biz özellikle iç bölgelerimizde halkımızın
dua ve niyazlarla, yağmasını arzu ettiği Kırkikindi
Yağmurlan 'ndan biraz bahsedelim.

Kırkikindi Yağmurlan Ne Demektir ve Nerelerde Gö-


rülür?

İlkbahar sonu, yaz başlangıcında, yaklaşık kırk gün


süren ve öğleden sonraları ikindi vaktinde yağan
yağmurlara, İç Anadolu Bölgesi'nde, "Kırkikindi
Yağmurları" adı verilir. Kırkikindi yağmurları, İç
Anadolu'da Nisan-Mayıs aylarında görülür. Doğu
Anadolu'da ise, Haziran ayına doğru kayma gösterir.
iKLiMLER VE ETKiLERi
................................................................................................................................................................................................. ı65

Kırkikindi Yağmurlan Nasıl Oluşur?

Her tarafı yüksek dağlarla çevrili olan İç Anadolu,


yeryüzü şekilleri itibariyle bir çanağa benzer. Çanağın
içine konan sıcak bir çorba üzerinden, buhar gökyüzüne
dik olarak yükselir. Tıpkı bunun gibi, İç Anadolu
Bölgemizde, ilkbaharda havaların ısınmaya başlamasıy­
la birlikte, toprak içindeki su buharlaşır ve dimdik
yükselir. Bu olaya, konveksiyonel yani yükselici hava
hareketi denir. Yükselici hava hareketi sırasında, su
buharı bulut olarak yükselmeye başlar. Dikey olarak
yükselen bulutlar, kuzeyden gelen nemli ve kararsız
hava kütleleriyle, üst seviyelerde karşılaşır ve yoğunla­
şarak yağmur oluşur. Genelde bu tür yağışlar, ikindi
vakti gerçekleşir ve günlerce aynı olay tekrarlanır.

Kırk.İkindi Yağmurlarının Faydalan ve zararları

Kırkikindi yağmurları,
iç bölgelerimizde, özellikle
hububat (buğday,
arpa, yulaf, çavdar v.b.) için çok
faydalıdır. Yağmurlama sistemi gibi, hergün ikindi
vaktinde, tarlalar sulanır, ekinler büyür ve buğday
daneleri olgunlaşır. Eğer yağmur az olursa, ekinlerin
boyları kısa, daneleri küçük ve zayıf olur. Diğer taraftan
hububatta olduğu gibi diğer meyve ve sebzeler için de,
Kırkikindi yağmurları faydalıdır. Ancak bu yağmur
mevsiminde, yükselici hava hareketi hızlı ve soğuma
aniden olursa, dolu yağışları olur ki, başaklara çok zarar
verir.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ
·················
DÜNYA
.................................. ....................................................................
................ ..
ı66

Kur'an Diliyle Yağmur

Kur'an-ı
Kerim'de yağmur hakkında oldukça fazla
ayet-i kerime vardır. Bu ayetlerde, yağmurun oluşumu,
faydaları ve zararları hakkında ayrıntılı bilgiler sunulur
ve insanoğlunun ibret alması öğütlenir. Ayet mealleri
şöyle;
"Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve
biçilecek daneler bitirdik.
Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme
küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları
yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. işte
hayatayeniden çıkış da böyledir." (Kef9,l0,l 1)
Cenab-ı Allah'ın
bu nimetlerine karşı, yeniden hayata
çıkışda iman ehlinden olmak için, bu dünyada
hazırlığını tam olarak yapanlara selam ve müjdeler
olsun!. ..

Renklerin Gökyüzündeki Cümbüşü GÖKKUŞA<1I

Çocukken hep severdim. Çünkü yağmurlu havaları


yağmur yağdıktan sonra, gökyüzünde, beni daima
büyüleyen rengarenk bir kuşak oluşur ve onu
seyretmeye doyamazdım. Köyümüzde gökyüzündeki
olaylarla ilgilenen bir amcamız vardı. Merak ettiğimiz
her şeyi ona sorardık. O da, büyük bir heves ve eda ile,
konuyu önce, düşünür, taşınır ve cevap vermeye
çalışırdı. Yine bir gün gökyüzünde gördüğümüz,
rengarenk kuşağı sormuştuk. O da, bize; "Çocuklar,
iKLiMLER VE ETKiLERi
................................................................................. 167

gökyüzünde bu şey, ebem kuşağıdır. Ona gördüğünüz


Fatmanın Kuşağı da derler. Melekler, bulutlar içinde,
yağmur dolu kazanları yuvarlayıp yere doğru boşaltırlar.
Kazanlardaki yağmur bitince, Melekler yağmurun
bittiğini haber vermek için, gökyüzüne bu kuşağı gerer.
Çocuklar, işte bu kuşağın altından geçen bir insan, o
anda neyi dilerse, dileği hemen kabul olur." diye
cevaplamıştı. İşte.biz köy çocukları, gökkuşağını görür
görmez, içimizden bir dilek tutar, onun altından geçmek
için, ona doğru var gücümüzle koşardık. Çocukluk işte.
Belki, o zaman, yaşlı amcamız, bize yağmurdan sonra
koşuşturmamız için, böyle bir açıklama yapmıştı. İyi de
yapmış. Dileğimiz kabul olsun diye, çocukken koşarak
az spor yapmamışız. En azından, bizim gelişip,
büyümemize sebep olmuş. Binlerce teş~kkürler sana
amca.
Yalnız, şunu da belirtmekte fayda var. Bir keresinde,
gökkuşağı altında koşarken dileğim kabul olmuştu. Kim
bilir, belki bizim çocukluk masumiyetimizin karşılığıydı,
bu kabul.
İşte böyle. Çocukken bizim zihinlerimizi meşgul eden
Gökkuşağı, şimdi Kim bilir kaç yavrumuzun zihinlerini
kurcalıyordur. Gökkuşağı nedir? Nasıl oluşur? Neden
kuşak şeklinde olur? gibi sorular. Biz, yaşlı amcamızdan
biraz farklı olarak, konuyu açıklamaya çalışalım.
Gökkuşağı Nedir?

Gökkuşağı, en basit bir ifadesiyle; yeryüzüne düş­


mekte olan yağmur damlacıklarında, Güneş ışınlarının
kırılıp yansımasıyla, gökyüzünde kemer ya da kuşak
şeklinde oluşan yedi renkli görüntüdür.
Gökkuşağına; ebem kuşağı, ebe kuşağı, fatmanın
kuşağı, hacılar kuşağı gibi adlar da verilir. Çünkü,
gökkuşağının rengi ve görünümü, ebelerimizin yani
büyük annelerimizin, bacılarımız olan Fatmaların ve
hacılarımızın bellerine bağladıkları kuşak renklerine çok
benzer. Benim ninemin de, gökkuşağına benzer,
görkemli bir kuşağı vardı. Kapısının anahtarlarını ve
paralarını, o kuşağının içinde saklardı. Harçlık almak
için, az mı kuşağını karıştırırdım. Nur içinde yatsın. Ama
kuşaklı nineler azalıyor artık.
Gökkuşağının, daha başka adlan da vardır. Alkım,
eleğim sağma, yağmur kuşağı, alaim-i sema yani
semanın alametleri gibi. Bu adlar, şüphesiz bu kadar
değildir. Araştırılsa, nice adlarla karşılaşırız. Çünkü
güzelin çok adı olur derler.

Gökkuşağı Nasıl Oluşur?

Yağmur yağdıktan sonra, hava açılır. Bulunduğumuz


yer, güneşlidir. Ancak yağmur bulutları tepe nokta-
mızdan daha uzak noktalara gitmiştir. Yani gözlem
yaptığımız yerde hava açık ve güneşli, bakış
iKLiMLER
......... VE ETKiLERi
...................................... ......................... . ..................................................................................................... ı69

noktamızda bulutlar bulunmakta ve yağmur yağmak­


tadır. Güneş ışınları,
bulut içindeki yağmur taneciklerine
çarpar. Güneş ışını, yağmur tanesi içine kırılarak girer.
İçbükey ayna görevi gören bu yağmur damlası içindeki
ışık önce yansır, sonra başka bir noktadan kırılarak
çıkar. Çıkan bu kırılan ışık, gözlemciye sedeflenmiş
küçük bir demet biçiminde görülecektir. Yağmur
damlasının çapı değiştikçe, kırılan ışığın rengi değişir.
örneğin, 1 veya 2 mm. çapında olan bir yağmur
damlacığı, geniş bir kırmızı kuşak oluşturur. Yağmur
damlacıklarının çapları farklı olduğundan, farklı renkler
oluşur.
Genelde, gökkuşağının renkleri; mor, lacivert, mavi,
yeşil, san, turuncu ve kırmızıdır. Gökyüzünde ön planda
daha canlı bir gökkuşağı, onun üstünde ve biraz
uzağında, birincisine göre daha soluk renkli ikinci bir
gökkuşağı oluşur. Ancak renklerin dizilişi, ters
orantılıdır. Birinci gökkuşağında, iç ve alt kısımda ilk
renk mor, üst ve dışta kırmızı renk görülür.

Gökkuşağı Ne Zaman ve Nerelerde Görülür?

Gökkuşağı, genelde ikindi vakti, yağmur yağdıktan


sonra görülür. Çünkü, yansımanın olabilmesi için, güneş
ışınlarının belirli açılarda gelmesi gerekir. Gözlemcinin
gökkuşağını görebilmesi için, gözlemcinin yağmur
damlasına bakışı ile güneş ışığının yağmur damlasına
çarpması arasındaki açının, ya da gözlemcinin yağmur
Her Ölçüsünde Sırlar.............................................................
Saklı Olan YAŞAOIGIMIZ DÜNYA
............................................................. ........................................................................170
.

damlacığına bakış hattı ile yer düzlemi arasındaki


açının, birinci kuşak için 42 derece, ikinci kuşak için 50
derece olması gerekir. Söz konusu bu açılar, azalır ya da
artarsa, gökkuşağı görülmez olur. Bu nedenle, Söz
konusu bu açılar, daha ziyade, ikindi vakti oluşur.
Gökkuşağı, yeryüzünden bakıldığında, yerden gök-
yüzüne doğru yükselen ve ufukta bir kuşağı andıran,
yarım daire olarak ya da yay şeklinde görülür. Oysa,
uçaktan bakıldığında, gökkuşağı, tam daire şeklindedir.
Gökkuşağı, sadece yağmurlu havalarda ve ikindi
üzeri görülmez. Gerekli ve uygun ortamlar oluştuğu
takdirde; Yağmurlu havalarda Ay ışığı altında çok zayıf
bir şekilde, şelalelerde, parklardaki su fıskiyelerinde ve
çok soğuk havalarda buz kristallerinin yansıtmasıyla de
gökkuşağı oluşup, görülebilir.

İnsanoğlunun Tarih İçinde Gökkuşağı.na Bakışı

İnsanoğlu, geçmişten bugüne, gökkuşağına farklı


boyutlarda bakmıştır. Gökkuşağı, İnka, Aztek ve Roma
mitolojilerinde geçer. Yunan mitolojisinde ise: "Tanrı
Zeus ya da Tanrıça Hera, yeryüzüne inip, insanlarla
haberleşmek istediğinde, İris adlı renkli elbisesini giyer
ve gökkuşağı şeklinde belirir." diye bir söylence vardır.
Hıristiyan ve İslam dünyasında da, gökkuşağı hakkında,
çeşitli söylenceler vardır. Aristotales, gökkuşağı hakkın­
da çalışma yapmışsa da, ilk bilimsel açıklamalar, İsaac
Newton tarafından yapılmıştır. Descartes ise, gökkuşa-
iKLiMLER VE ETKiLERi
............................................................ 171

ğının güneş ışınlarının yansımasından olduğunu açık­


lamıştır. Ancak, bugün bile, gökkuşağı hakkında
araştırmalar devam etmektedir. Özellikle, renklerin
oluşması hakkındaki hesaplamalar çok karışıktır. Kim
bilir, gelecekteki araştırmalar, gökkuşağının gerçek
sırrını ortaya koyacaktır.
Yüce Allah (c.c), Kuran-ı Kerim'in Mülk Suresi, 3-6.
ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
"Gök/en· yedi kat üzen·ne yaratan O'dur. Rahman 'ın
bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü
bir çevir bak, bir çatlak görebı7ir misin?
Bir aksak bulmak için gözünü tekrar tekrar çevir
bak; ama göz umduğunu bulamayıp, bitkin ve yorgun
düşer.
Andolsun kı~ yakın göğü kandillerle donattık,
onlarla şeytanların taşlanmasını sağladık ve
şeytanlara çılgın alev azabı hazırladık.
Rablen'ni inkar eden kimseler için cehennem azabı
vardır. Ne kötü bir dönüştür! "

Toprağın Telli Duvaklı örtüsü KAR

Sıcaklar,
rüzgarlar, bulutlar, yağmurlar derken, kış
mevsimi geldi. Bazı yerlerde Aralık-Ocak-Şubat aylarıyla
simgelenen kış mevsimi, Doğu Anadolu'da 6-7 ay,
bazan 9 ay sürmekte. Kış denilince, çoğu kez aklımıza
gelen ilk şey, kar yağışları ve soğuk havalardır. Özellikle
kar, çoğu insanların belleğinde iyi veya kötü bir
hatırasıyla birlikte saklıdır. Kimi, kartopu oynarken
ı 72

düşüp kolunu kırmıştır. Kırılan kolunu hatırladıkça,


karların üzerinde ayaklan havada yuvarlanışını gözünde
canlandırıverir. Kimi insan da vardır, karların üzerinde
keyifle kayak yaparken düşmüş ve ayağını kırmıştır.
Kimi insan da vardır ki, kar onun için bir özlemdir, bir
sevgidir. Yalnızlığını, kimsesizliğini, karda yürürken
unutuverir.
Hele çocuklar. .. El ve ayak parmaklarının donmala-
rına aldırmaksızın kartoplarını yuvarlaya yuvarlaya,
minicik elleriyle bir heykeltıraş edasıyla kardan adam
yapışları... Soğuktan burunlarının sızısını duymaksızın
kardan adamlarına, kömürden göz, havuçtan burun
yapmaya gayret edişleri ... Ve nihayet başına bir şapka
ve eline bir süpürge verişleri. .. Daha sonra da yaptıkları
kardan adamın çevresinde el ele tutuşup sevinç çığlıkları
atışları ... Ve kartopu oynayışları ... Bu çocukların yerinde
kim olmak istemez ki? Onların yerinde olmak şöyle
dursun, oyunlarını seyretmek bile büyük bir zevktir.
Kışın bembeyaz karla örtülü dağlarımız, adeta telli
duvaklı bir geline benzerler. Anadolu'da kar bir bereket
simgesi kabul edilir. Toprağın üzerini bir battaniye gibi
örterek, içinde bulunan bin bir çeşit bitki tohumlarının
gelecek balı.ara hiç zarar görmeden ulaşmasını sağlar,
kar.
Köylüsüyle kentlisiyle bütün insanlığın, özellikle kış
aylarında sık sık dilinden düşürmediği kar nedir? Nasıl
oluşur? Nerelere ve ne zaman yağar?
iKLiMLER VE ETKiLERi ı73

Kar Nedir? Kar Nasıl Oluşur?

Beyaz ve uçucu tanecikler halinde, bulutlardan


yağan yağmurun donmuş haline kar denilir. Eğer içinde
hava kabarcıkları varsa, soğuma aniden olmuş ve
taneler yuvarlak ise buna da dolu adı verilir. Dolu daha
ziyade bahar ve yaz aylarında yağarken, kar kış
mevsiminde yağar.
Atmosferde (havaküre), daha ziyade Cirrus bulutları
(Cirrus, cirrostratus ve cirrocümülüs) içinde, -40
derecenin altında yoğunlaşma çekirdekleri buz kristalle-
rine dönüşür. Bu buz kristalleri, havada büyük oranda
su buharı (nem) fazlalılığı varsa, birleşerek kar taneleri
oluşmaya başlar ve yere doğru düşer. Kimi zaman
100 'den fazla buz kristali birleşerek, kar yumağı
oluşabilir. "Lapa lapa kar yağıyor" dediğimiz anlarda
oluşan kar yumakları bu şekilde meydana gelir. Kar
tanelerinin yeryüzüne sıvı hale gelmeden düşebilmesi
için, yeryüzünde sıcaklığın o °C'ye (sıfır derece) düşmesi
ya da daha soğuk olması gerekir. Kar taneleri, çoğu kez
altıgen, yıldız ve prizma gibi orijinal şekiller oluşturur.

En Çok Kar Nerelere Yağar?

Kar, en çok orta kuşakta yüksek ovalarda ve


dağlarda yağar. Tropikal bölgelerde (dağların yüksek
kesimleri hariç), kar yağışı görülmez. Kutup bölgelerinde
de, aşırı soğuk olduğundan yağış çok azdır ve yaz
mevsiminde kar şeklindedir.
. ~.~.'... .9.ı.?.~:>.~.~-~~---?.ı:..ı.~.'... .?.~.~-lı_gı_~.~-'f12Ş12qı_~ı.~.ı.~ . .ı?.9~.XA ....... ı74

Ülkemizde ise, Batı ve Akdeniz bölgelerimizin kıyı


kesimleri hariç, her yerinde az veya çok kar yağışı
görülür. Yıl içinde kar örtülü gün sayısı, Marmara ve
Karadeniz bölgelerinde 10-20 gün iken, İç Anadolu
bölgesinde 40 gün kadardır. Oysa Kuzeydoğu
Anadolu' da karla örtülü gün sayısı 100-150 gün
arasında (Erzurum 120, Ağrı 124 gün.) değişir. Kar
örtüsü kalınlığı ise, Erzurum'da 78 cm., Ağrı'da 122
cm.ye Rize'de 187 cm.yi bulur.
Kar yağışları, ülkemiz dağlannda daha fazladır. Öyle
ki belli bir yükseltiden sonra (Karadeniz dağlarında
3200 m., Toroslarda 3500 m., Ağrı dağında 4000 m.)
yağan karlar erimez ve daimi kar sınırını (toktağan kar)
teşkil ederler. Bu nedenle dağlarımızın zirvelere daima
karlıdır ve ülkemizde yaklaşık 20 kadar buzul yer
almaktadır.

Kar Rahmeti Erzurum

Kar denilince, Erzurum'dan bahsetmemek hiç olur


mu? Ünlü Seyyah Evliya Çelebi anlatıyor (Seyahatname
Cilt 1-2, sayfa 551);
" ... Bizim bulunduğumuz senede, Temmuz ayında
iken bir gök gürültüsü, şimşek, tipi, bora, kar ve yağmur
oldu ki, atlarımız, boşanarak civar köylere kadar
kaçtılar. Beş on gün öyle başıboş gezdiler. Hatta halk
arasında şöyle bir darbımesel vardır:
Bir dervişe "Kanden (nereden) gelirsin?" demişler,
"Kar rahmetinden gelirim" demiş.
"Orası neresidir?"diye sormuşlar. O da;
iKLiMLER VE ETKiLERi ı75
..............................................................................

"Soğuktanevi zulüm olan Erzurum'dur."demiş.


"Orada yaz olduğuna rastladın mı?"diye sormuşlar,
Derviş;
"Vallah, onbir ay yitmidokuz gün kaldım. Halk hep
yaz gelecek dediler. Ben görmedim." demiş! ..
Bir de bir keresinde kedinin biri, bir damdan diğer
dama sıçrarken boşlukta donup kalmış. Sekiz aydan
sonra Nevruzda donu çözülüp miyavlayarak yere
düşmüş. Meşhur darbımeseldir.
Amma hakikatte bir adamın eli yaş iken bir demir
parçasına yapışsa, derhal donar. Elini demirden
koparmak imkansızdır. Ancak derisi yüzülerek ah vah
ile kurtulabilir ...

Kar Yağışlarının Zararları

Kar yağışları eğer


fazla olursa, eğimli arazilerde çığ
oluşur ve çoğu kez felaketlere yol açar. Ülkemizde bu
tür doğal afetlere çok sık rastlanır. Ayrıca kar fazla
yağarsa, ağaçların dallarını kırar, otsu bitkilerin
ezilmesine sebep olur. Kar örtüsü yerde fazla kalırsa,
hasad mevsimini geciktirir ve tarımsal üretim düşer.

Kar Yağışlarının Faydalan

Kar yağışları,
Anadolu bölgemizde, tahıl özellikle İç
tarımı için çok faydalıdır. Çünkü kar örtüsü, güneş
ışınlarının ve ısısının toprağa geçmesini engellemediği
için, kış mevsiminde, bir battaniye görevi görür. Bitkileri
aşırı don tehlikesine karşı korur. Bahar aylarında kar
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA ı76

örtüsü altında,bitkilerin büyümesi ilginçtir. Kar, bitkileri


soğuktan koruduğu gibi, kuraklığa karşı da korur. Doğu
Anadolu'da ise, otların fazla büyümesine ve böylece
hayvancılığın gelişmesine imkan hazırlar.
Dağlardaki karlar, aynı zamanda zengin birer su
deposudur. Baharla birlikte erimeye başlayan karlar,
gerek yeraltı suyunu besleyerek içme ve kullanma suyu
kaynaklarının zenginleşmesini sağlar ve gerekse akar-
suları oluşturarak, ya tarımda sulama suyu olur, ya da
barajlarda elektrik üretilir.
Kar'ın, insanlar için diğer bir faydası, yazın bunaltıcı
sıcağında kıştan saklanan karların vişne şurubu veya
pekmez ile kar helvası yapılıp yenilmesidir. Hatta
Anadolu'da misafire kar helvası ikram etmek bir gelenek
haline gelmiştir.

Karda Saklanan Sır

Tabiattaki bütün olaylarda olduğu gibi, karda da bazı


sırlar saklıdır.
Bugünün bilim ve tekniği, henüz bu sırları
çözebilmiş değildir. Kar yağarken, kar tanecikleri hiçbir
zaman havada iken çarpışmazlar. Birbirlerine çarpma-
dan karmaşık bir şekilde havada uçuşarak yere düşerler.
Dikkat çekici bir diğer olay ise, kar taneleri havada
uçuşurken, güneş ya da ay ışığı altında ilginç optik
görüntüler sergilerler. Aynca kar şekillerinin neyi ifade
ettikleri, ayn bir araştırma konusudur. Ya karın içinde,
temel gıdası kar olan kar kurdunun yaşantısına akıl sır
erdirmek, ya da kar çiçeğinin yetişmesindeki İlahi sırrı
çözmek mümkün mü?
.J.Kh!f.Y.1.~gA..Y.~. .ı.=.!KLL!.8.1............................................._.................................................................. .................................!.?..?.
Gökten inen Su Toplan DOLU

Bir haziran ayı... Erzurum'da, Çifte Minareli Medrese-


nin önündeki bankların birinin üzerine oturmuş, Aziziye
Tabyalarını seyrediyordum. Vakit ikindi üzeriydi. Bir
ara, gözlerim, Palandöken dağlarının üzerinde beliren
bulutlara takıldı. Bulutlar büyüdükçe büyüyor ve
kocaman bir dev kütle halini de almış, Abdurrahman
Gazi Türbesinin üzerinden süzülerek, Erzurum şehrinin
üzerine doğru geliyordu. Hava aniden serinleşti ve
gittikçe irileşen bulut, az ötemde görünen Narmanlı
Camisi'nin üzerinde yoğunlaştı. Aman Ya RabbH .. O da
ne? Her biri bir fındık ya da küçük ceviz büyüklüğünde
dolu daneleri, caminin üstüne düşmeye başladı.
Kubbenin saç örtüsüne düşen dolu daneleri uğultulu bir
şekilde ses çıkarıyor, oraya buraya kaçışan insanları
hayli telaşlandırıyordu. Ancak, oturduğum Çifte Minareli
Medresenin çevresind~ hiç dolu yağışı yoktu. Oysa cami
ile aramdaki mesafe 100 m. kadardı. 10-15 dakika
kadar süren dolu yağışını, o gün ibretle seyrettim.
Bilmem, böyle bir ibret tablosuna kaç kişi şahit
olmuştur? Ancak şu da bir gerçektir ki, çoğumuz dolu
yağışını görmüşüz ve oraya buraya kaçışmışızdır.
Amma, dolu nasıl oluşur? Nerelerde etkilidir?gibi
sorulara cevap aramak, çok azımızın aklına gelmiştir,
değil mi?
Her Ölçüsünde Sırlar.§~~lı.. qı~~YJ.:':Ş:':'DIGIMIZ DÜNYA 178

Dolu.Nasıl Oluşur?

Serin ve sıcak bölgelerde, daha ziyade ılık geçen


mevsimlerde, ısınmanın sonucunda güçlü bulutlar
oluşur. Bu güçlü bulutlar dikey yönde hızla yükselir ve
dağ gibi bir hal alır. Bu bulutlara cümulonimbus (kara
fırtına küme bulutlan) denir. Cümulonimbus bulutlarının
dikey yönde yükseltileri bazen 10.000 metreyi bulur.
İşte bu tip bulutların üst kısımlarında buz tanecikleri
oluşur ve yere doğru düşmeye başlar. Hava tabakası
içinde, soğuk bölgelerden geçerken buz tanecikleri tekrar
tekrar buzla kaplanır. Buz çekirdeği, sürekli dönerek ve
buz katmanı ile kaplanarak indiğinden yuvarlaktır.
Tabakalar arasında bir miktar hava bulunduğundan
beyaz bir renk alır.
Yere düşen dolu taneleri, genellikle 2 ile 5 mm.
çapındadır. Ancak 5-1 O cm. çaplı, 1 kg. ağırlığında, dolu
yağdığı da görülebilmektedir. Hatta A.B.D.'nin orta
batısında, 15 cm. çaplı dolu tanelerinin yağdığı belirtil-
mektedir. Dolu taneleri ortasından bölündüğünde, iç içe
kürelerden oluştuğu görülür ve bu kürelerin sayısı bazen
20'yi bulur.

Her Zaman ve Her Yerde Dolu Yağar mı?

Şüphesiz hayır... Dolu yağması için dikey yönde


yükselen büyük çaplı kara fırtına bulutlarının olması
gerek. Ve bir de düşey yönde hava akımlarının olması
şart. Bu nedenle her zaman ve her yerde dolu yağışı
görülmez. Orta kuşakta; yaz ve bahar aylarında,
J.Kh.IM.h§f.LY.§. .filKl.!:§.8.1........................... . ................................................................................................................ ı79

tropikal kuşağın yüksek kesimlerinde ise yaz mevsim-


lerinde görülmektedir. Dolaysıyla bir orta kuşak ülkesi
olan memleketimizde, dolu yağışına sık rastlanır.
özellikle ülkemizin kıyı bölgelerinde bahar aylarında, İç
ve Doğu bölgelerinde ise, yaz başlarında dolu yağar.

Dolu Yağışının Zarar ve Yararlan

Dolunun bilinen yararı yok gibi. Sadece erıyınce,


yağmur suyu oluyor. Ancak yağış esnasında zararları
bir hayli fazla. Başta ekili-dikili alanlarda büyük
zararlara sebep olabiliyor. Hatta binaların camlarını
kırıyor ve çatılarda hasar meydana getirebiliyor.
Hindistan ve Kuzey Amerika'da, dolu isabet etmesinden
insanların öldüğü, uçakların düştüğü bildirilmektedir.
Dolu yağışı, bitkilerin dallarını kırıp, meyvelerin
harap olmasına yol açıyor. Bu nedenle, Anadolu'nun
kırsal alanlarında, dolu yağışı pek arzu edilmez.
Yağarken, hemen sona ermesi içiı'ı; evin en büyük
çocuğuna üç dolu tanesi kırdırılması, duvar kovuklarına
bir demir parçası sokulması gibi inanışlar da oldukça
yaygındır. Oysa bakın, gelişmiş ülkeler, dolu yağışının
gerçekleşmesi için ne gibi tedbirler alıyorlar?

Dolu Yağışı Durdurulabilir mi?

İnsanoğlunun dolu yağışına karşı çalışmaları bir


hayli eskilere dayanıyor. 18.yüzyıldan 1950'li yıllara
kadar, içinde 100-200 gram kadar kara barut olan dolu
dağıtıcı toplar kullanılmış. Bugün ise, dolu dağıtıcı
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
.............................................................................................................................................................................................................................................
180

füzeler kullanılmakta. Füze, dolu oluşabilecek bulutun


içine gönderilince, patlayarak çevreye mikroskobik
kristaller saçıyor. Söz konusu bu kristaller; dolu
oluşumunu engeller ve yağmur şeklinde yere düşer.
Ülkemiz için henüz yabancı olan yöntem, gelişmiş
ülkelerde bugün yaygın olarak kullanılıyor.
Kuran-ı Kerimde, Nur suresinin 43. Ayetinde, dolu
hakkında mealen şöyle buyumluyor;
"Görmez misin ki Allah bir takım bulutlan (çıkanp)
sürüyor; sonra onlan bir araya getirip üst üste yığıyor.
işte görüyorsun ki bunlar arasında yağmur çıkıyor. O,
gökten, oradaki dağlardan (dağlar büyüklüğünde
bulutlardan) dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet
ettin'r; dilediğinden de onu uzak tutar; (bu bulutlann)
şimşeğz'nin panltısı neredeyse gözleri alır!"

Doğaya Zindelik Veren ÇİY (ŞEBNEM)

Düşmüştü siyah berk-i şebe şebnem-isimin


Şebnem gibi titrerdi kamer leyl üzerinde. (C.Ş)

Günümüz Türkçesi ile;


Düşmüştü
gecenin siyah yaprağına gümüş gibi
parlak çiy,
Çiy gibi titrerdi, ay gece üzerinde.

Edebi bir ifadeyle, çiy damlasının tarifi ancak bu


kadar olur. Gümüş gibi parlak, saf ve duru bir su
damlacığı... Düştüğü yaprak üzerinde, ayın geceleyin
titremesine özdeş bir şekilde titreyerek duruşu ...
..l.K!::.IM.!::.~8..Y~. .~Kl.!J.:..B.L. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ısı

Çiy, üzerine düştüğü nesneye bir canlılık verir. Sabah


çiyi ile tadına tat katılmış bir meyveyi dalından koparıp
yemek... Yine çiy damlacıkları ile esansı bir kat daha
artmış, dipdiri bir gonca gülü koklamak ... Ve yine sabah
çiyinin verdiği serinlik bir ortamda ormanlık bir sahada
gezinti yapmak ... Bütün bunların verdiği duyguyu,
kelimelerle ifade etmek imkansız. Anlatılmaz, ancak
yaşanır derler ya. İşte bunlar için söylenmiş. Ve bunların
tek sebebi; Çiy ... Kelimenin diğer bir ifadesiyle ŞEBNEM.
Dünyaya yeni gelen kız çocuklarımıza isim olarak
koyacak kadar, bizleri etkiyen Şebnem (çiy), nasıl
oluşmakta? Ne zaman görülmekte ve olumlu-olumsuz
etkileri neler? Acaba hiç düşündük mü?

Çiy Nedir ve Nasıl Oluşur?

Sabah saatlerinde, yağmur yağmadığı halde, ·açık


havalarda bitki ve cisimlerin üzerinde görülen su
damlacıklarına çiy ya da şebnem adı verilir.
Ocağın üzerinde kaynayan çaydanlığın ağzından
çıkan buhar içine, soğuk bir cisim tutalım. Biraz
durduktan sonra, cismi geri çekelim. Cismin üzerinde,
yağmur yağmış gibi su damlacıklarının biriktiğini
görürüz. İşte, Çiy'in oluşumu da aynen böyle. Bulutsuz
ve açık havalarda, geceleyin toprak içindeki nem
buharlaşır ve yükselmeye başlar. O sırada soğumuş bitki
ve diğer cisimlere çarpan buhar yeniden yoğunlaşarak
su haline dönüşür. Bazan yeryüzüne yakın sis de,
cisimlere çarparak yoğunlaşır ve su damlacıkları oluşur.
Sabahleyin bitkiler ve çeşitli cisimler üzerinde, adeta
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
.................................................-.....................................................................................................................................................................................................
ı&2

yağmur yağmış gibi su damlacıkları bulunur. Bu olaya,


"çiy yağması" ya da kısaca "çiy" denir.

Çiy Ne Zaman ve Nerelerde Görülür?

Çiy daha ziyade, ilkbahar ve sonbahar aylarında


görülür. Özellikle yeni sulanmış meyve ve sebze
bahçelerinde daha sık oluşur. Çiyin oluşumu için,
havanın berrak, açık ve biraz serin olması gerekir. Eğer
rüzgar hiç yoksa, çiy toprak tabakasının üstünde ve
çimenlerin üzerinde oluşabilir. Çok hafif rüzgar varsa,
bitkilerin üzerinde de oluşması söz konusudur. Şayet
çok rüzgarlı ise, çiy oluşmaz
Çiy, tropikal ve orta enlemler ile çöllerde sık görülür.
Afrika ve Güney Amerika'nın batısındaki çöllerde
(Moritanya ve Atacama), bitkilerin yetişmesinde çiyin
önemli bir payı vardır. öte yandan bütün bölgelerde
oluşabilen çiy ise; terlemeyi bir süre durdurduğundan
bitkiler için son derece faydalıdır. Ancak sonbahar
mevsiminde, sergide kurutulmaya bırakılan meyve ve
sebzeler (incir, tütün, üzüm, biber v.b.) için, çiy
yağması zararlıdır. Çünkü ürünün kalitesini düşürür.
Çiyden korunmak için, çiy oluşabilecek gecelerde,
kurumakta olan ürünlerin üzeri bir örtü ile örtülür.

Çiy Olayındaki Sır

Diğer
tabiat olaylannda saklı olan sır, çiy olayında da
vardır. Bahar aylarında görülen ve bitkiler için yararlı
olan bu hadise bulutsuz oluşan bir yağış türüdür.
.J.IS~.IM.~;B. .Y.;._l~Il$1.b§.8L ············-··-··--····--· . . . . . . . . . . . . ... . ............ . . . . . ............. ····- ............ . . J.Ş?..
Bizleri yaratan Yüce Allah (c.c), tabiat olaylarında
türlü nimetler yaratmış ve her birinde bir hikmet saklı
tutmuştur. Yağmur denilince ilk akla gelen buluttur.
Bulut denilince de yağmur düşünülür. Oysa çiy bulutsuz
bir ortamda yağan bir yağmur çeşididir. Ve işte Yüce
Allah (c.c) 'ın bir buyruğu;
"Rüzgarlan rahmetinin önünde mijjdeci gönderen
O'dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice
hayvan ve insan/an sulamak için gökten tertemiz su
indinnişizdir. And olsun ki öğüt alma/an için ülkeler
arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdınnzşızdzr.
Buna rağmen insanlann çoğu nankörlükte diren-
miştir. "(Furkan, 48-50)
Evet, Yüce Allah (c.c) ölü bir toprağı diriltir. Bazı
çöllerde hayatın devamını sağlamak için, bulut olmadan
çiy yağdırır. Ülkeler arasında da yer yer farklı türde
yağmur (kar, yağmur, dolu, çiy, kırağı, kırç vb.) yağdı­
rır. işte bu olaylarda, düşünenler için elbette ibretler
vardır. Düşünmeyenler ise, Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle
"nankördürler". Düşünen ve düşündüğü gibi yaşayan­
lara selam olsun!..

Burnumuzun Direğini Sızlatan DON OLAYI

Aralık, ocak, şubat


mevsiminin sonunaderken kış
gelinir. ilkbaharın başlangıcı olan Mart ayı başlar.
Baharın müjdecisi olarak bilinen Mart ayı, sanıldığı
kadar ılık veya sıcak değildir. Aksine beklenmedik don
olayları, kuru soğukları, fırtınalı havalarıyla, "Acaba kış
geri mi geliyor?" diye sorduracak kadar değişkendir.
ıs4

"Mart kapıdan baktırır, kazma-kürek yaktırır. "darb-ı


meselini bilmeyenimiz yok gibidir.
Mart ayı sanıldığı kadar soğuk mudur? Kış aylarında
yaşanan soğuklar ve don olayları, o kadar konuşul­
mazken, neden Mart ayında görülen soğuklar ve don
olayları, hiç unutulmazlar? Ve üstüne üstlük, üzerine
darb-ı mesel söylenir, bilmeceler sorulur ve bazen de
ağıtlar yakılır. Şüphesiz bunun sebebi, Mart ayında
beklenmedik don olaylarının görülmesidir. Yaşanan bu
don olayları, insanoğlunun hayatının sıkıntıya sokar,
zor günler yaşatır.
Eskiler, tecrübeyi şöyle tarif ederler; "İnsanın hayatta
yaşadığı acıların ve yediği kazıkların bileşkesidir." İşte
insanoğlu, ziraat faaliyetlerinde en fazla acıyı, mart
ayında yaşar. Bu sebeple mart, çiftçimizin aynı zamanda
tecrübe ayıdır. Uzun yılların sonucunda yaşadığı acıların
kazandırdığı tecrübe ile çiftçimiz, mart ayında devamlı
hava durumunu gözler ve takip eder. Acaba bu gece
don olayı görülecek mi?sorusu, ay boyunca sorulur
gider...
Peki, insanımızı bu kadar yakından ilgilendiren don
olayı nedir? Nerelerde görülür? Ne zaman daha çok
etkilidir? Biraz açıklayalım.

Don Olayı Nedir?

Sıcaklığın gün içinde O (sıfır) derecenin altına


düşmesiyle birlikte, suyun ve toprağın donması olayına
don denir. Eğer sıcaklık, -1 O (sıfırın altında 1 O)
dereceye düşerse, şiddetli don olayı yaşanır. Donma
iKLiMLER VE ETKiLERi
.......................... -... ........................................ . ıss

esnasında, donan suyun hacmi genişler. Bu sebeple


tamamen su dolu bir şişe buzdolabının buzluğuna uzun
süre konulduğunda, şiddetli bir şekilde patlar. Yine bir
karpuz, soğuk su veya buzluğun içine konursa çatlar.
Bütün bunlar, donan bir cismin hacminin genişlemesiyle
ilgilidir. Don olayının tahrip gücü de, işte bu hacim
genişlemesinden kaynaklanır.

Don Olayı Nerelerde Görülür?

Don olayı, tropikal kuşakta, hemen hemen hiç


görülmez. Kutba yakın bölgelerde ise, toprak daimi
donmuş vaziyettedir. Bu sebeple buralarda bitki
yetişmez. Don olayının etkili olduğu kuşak ise, orta
enlemlerdir. Ülkemizin de içinde bulunduğu bu kuşakta,
don olayı büyük önem arz eder. Kış aylarında, özellikle
ülkemizin iç ve yüksek kesimlerinde çok şiddetli don
olur. Ancak bitkisel hayat durduğundan, yaşanan don
zararsızdır. Esas zararlı olan don, ilkbaharda görülenidir.
Özellikle havaların ısınmasıyla birlikte, bitkilerde
çiçeklenme ve yapraklanma olur. Daha sonra yaşanan
bir don olayı, çiçeklenme ve yapraklanma olur. Daha
sonra yaşanan bir don olayı, çiçek açan ve yeşeren
bitkileri kurutarak, önemli ölçüde verim düşüklüğüne
sebep olur.

Don Olayının zararları

Don olayı, sebze ve meyve bahçelerine büyük zarar


verdiği gibi, yeni dökülmüş betonu parçalar ve
. f.:!.e..:.. Qıı;:.~s-~-~9..e... §.ı:..ı~.'... .§.~.~1.ı _ qı~.~--x~ş.~ı.::ı.ı.~ıMı_~ .l?.9.~X~...................................... ı &6
dağılmasına sebep olur. Aynı durum asfalt yollarda da
görülür. Bu sebeple, don olayı; tarım, inşaat ve ulaşım
sektörlerinde büyük zararlara yol açar. Don, eğer çok
şiddetli olursa, toprağın içindeki bitki tohumları bile
zarar görür. Kışın şiddetli geçtiği ve kar örtüsünün
olmadığı ya da az olduğu yıllarda, sonbahar ekimi
yapılan ekinler, şiddetli dondan olumsuz yönde etkilenir
ve kurur. Ülkemizin Doğu Anadolu Bölgesi'nde, inşaat
döneminin çok kısa oluşu, donlu günler sayısının fazla
olmasıyla ilgilidir. Aynı zamanda bu bölgemizde yer
alan ve yüksek kesimlerden geçen karayollarının her yıl
bozulması ve uzun ömürlü asfalt yapılamaması, yine
don olayının olumsuz etkisinin bir sonucudur.

Dona Karşı Tedbirler

Şiddetli olayı
görülen bölgelerde, dona karşı
don
dayanıklı tarım ürünlerinin ekilmesi, önceden
alınabilecek bir tedbirdir. Hava akımının olmadığı çukur
alanlarda; donun etkisi şiddetli olduğundan, bu gibi
yerlerde tarım kontrollü yapılmalıdır. ilkbaharda
özellikle Mart ayında beklenmedik donlara karşı,
bitkilerin üzeri; kağıt, bez, saman, ot gibi şeylerle
örtülmelidir. Bunlarla örtülemeyecek kadar geniş
arazilerde ise (özellikle meyve bahçeleri), belirli
aralıklarla ateş yakılarak, is veya yapay sis
oluşturulmalı ve donun oluşması engellenmelidir. Kış
döneminde de, kar örtüsünün bu tür koruyucu tesiri
vardır.
iKLiMLER VE ETKiLERi ı87

Sankamış'ta ve Allahuekber Dağlarında Bir Facia; 80


Bin Şehid...

Don olayı sadece bitkiler, binalar ve yollar üzerinde


olumsuz tesir yapmaz. insanoğlu için de tehlikeli bir
olaydır. Her yıl ülkemizde birkaç kişi donarak hayatını
kaybetmektedir. Hele, tarihimizde bir olay vardır ki...
Hatırlandığında gözyaşı dökmemek mümkün değil. Olay
kısaca şöyle cereyan eder:
" ... Yıl 1914, Aralık ayı... Enver Paşa ve yardımcısı
Alman General Bronzart, Sankamış Harekatı'nı gerçek-
leştirmek üzere, istanbul'dan Erzurum'a gelir. Kış
ortasında harekatın yapılamayacağını hatırlatan 3. Ordu
Komutanı Hasan izzet Paşa'yı da görevinden alarak, bu
görevi Enver Paşa bizzat kendisi üstlenir. 22 Aralıkta 9.
Kolordu Bardız köyü, 10.Kolordu Oltu yönünde hareket
ederek, Ruslara büyük kayıplar verdirilir. Enver Paşa
ise, 29. Tümen ile 26 Aralıkta Sarıkamış önlerine gelir.
Ancak saldırmak için, 9. ve 10. Kolordulann yetişmesini
bekler. Ordu cebri yürüyüşle iki gün sonra Sarıkamış
önlerindedir. Ancaaak!. .. Ruslara saldırmak için planla-
nan ordu, bir şeye yenik düşmüştür. Şiddetli kar, tipi ve
don olayı. .. Evet, 90.000 Türk askerinin 80.000'i,
Allahuekber ve Sarıkamış dağlarında donarak şehit
olmuştur. Hem de düşmana bir kurşun bile atamadan ...
Şehitler, ellerinde silah buzdan birer savaş abidesine
dönüşmüşlerdir. Don yüzünden silahlan ellerine o kadar
sıkı yapışmıştır ki, bir türlü ayırmak mümkün
olamamıştır. Ve nihayet on binlerce şehit, namuslan gibi
koruduğu silahlarıyla birlikte toprağa verilmişlerdir. Geri
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞAOIGIMIZ DÜNYA ı88
•·······································································································································································································

kalan 10.000 askerimiz ise, ayakta zor durabildiğinden,


Rus orduları karşısında büyük bir yenilgiye uğra­
mıştır ... "
Evet, beklenmedik don olaylarına karşı sebze ve
meyvelerimizi korumaya çalışırken, bu toprakları
savunmak için donarak şehit düşen askerlerimizi
hatırlayıp, gönülden fatiha ve dualarla anmamız,
boynumuzun bir borcu olsa gerek ...

Göz Gözü Görmeyen Bir Kar Fırtınası TİPİ

Soğuk idi. Efeler diyarı Aydın'dan,


bir şubat ayı
Dadaşlar toprağı Erzumm'a bir yolcu otobüsü ile
seyahat ediyordum. Akşama doğru, soğuğun mekan
tuttuğu Sivas şehrindeydik. Otobüsümüzü bir trafik
yetkilisi durdurdu ve yolun hava şartlarının olumsuz-
luğundan kapalı olabileceğini bildirdi ve yola devam
etmememiz için şoförümüzü uyardı. Ancak şoförümüz;
"Gidebildiğimiz kadar gider, sonra dururuz. "diyerek,
yola devam etmek istediğini söyledi. Hareket ettik.
Bembeyaz karla örtülü yollar üzerinde güçlükle gidiyor,
bazan da duraklıyorduk. Gece yarısıydı. Artık ünlü ve
zorlu Kızıldağ geçidine yaklaşmıştık. Ama o da ne?
Birden kendimizi göz gözü görmeyen bir kar fırtınası
içinde buluverdik. Öyle ki, hemen yakınında seyahat
ettiğim şoförümüz; "Eyvah! Müthiş bir tipi var."
diyebildi. Buna rağmen bir yandan da çok yavaş bir
şekilde arabayı kullanıyordu. Yol belli değildi, ama
"şansına" deyip ilerliyordu. Birden arabamız bir kar
yığınına saplanıverdi. Bütün yolcular ayağa kalktı.
iKLiMLER VE ETKiLERi
........................................................................................................ ··················-········-.............................................. ıs9

Korkulu ve heyecanlı bakışlara, muavin; "Sayın yolcu-


lar, mazotumuz çok. Sabaha kadar buradayız. Kalorife-
rimiz yanacak. Uyuyabilirsiniz. "dedi. Ve dediği gibi
durduğumuz yerde sabahlamıştık. Gün aydınlanıp,
karayollan ekibi yolu açınca, mahsur kalan otobüsü-
müzü de kurtarmaya geldi. Otobüsü çekerken, gördük ki
uçurumun 1-2 metre gerisindeydik. Neyse Allah 'a
şükrederek yolculuğumuza devam ettik. Yolculuk bitti
ama tipinin ortaya çıkardığı bu güç yolculuk zihinle-
rimize yer etmişti.
Bilmem, tipi olayını ömründe görmeyen ve yaşama­
yan var mı? Hele İç ve Doğu Anadolu bölgelerimizde
yaşayan halkımızın, kış aylarında sık sık karşılaştığı bir
olay, tipi. Yaşayanların hatıralarını tazeleyerek, yaşama­
yanların ise gözünde canlandırarak, tipi hakkında biraz
bilgi sunalım.

Tipi Nasıl Oluşur?

Kış
mevsiminde, önce gezici bir Alçak Basınç
(depresyon) ile bir miktar kar yağışı olur. Sonra
kuzeydoğudan kuvvetli bir Yüksek Basınç Alanı ile
birlikte, daha ziyade poyraz, karayel ve yıldız rüzgarları
esmeye başlar. Bu rüzgarlar soğuk cephesi gerisinden
geldikleri için, kar ve yağmurla karışık güçlü fırtınalar
oluşturur. Güçlü fırtınalar, kara içlerinde kar savurma-
sına neden olur. Bu olaya, Anadolu'da Tipi ya da Boran
adı verilir.
Dünyanın diğer bölgelerinde de Tipiye benzer kar
fırtınaları olmaktadır. Güney Sibirya ve Rusya'da, Tipiye
ı90

Buran ya da Purga adı verilmektedir. Bu tip soğuk


rüzgarlar; Adriyatik kıyılannda Bora, Kuzey Amerika'da
Blizzard diye adlandırılmaktadır.
Tipi oluşurken genellikle çok güçlü rüzgarlar eser. Bu
rüzgarın hızı saatte 72 km.nin üzerine çıkar ve görüş
mesafesini de sıfıra düşürür. Çoğu kez hava sıcaklığını
-12 derecenin altına düşüren bu tip kar fırtınalarına
şiddetli tipi denilir.

Tipinin Zararları

Tipi'nin genelde zararları, ulaşım ağını sekteye


uğratmasıyla bilinir. Yollar kapanır. Araçlar yollarda
mahsur kalır. Can ve mal kaybına yol açan trafik
kazalarının olmasına sebep olur. Şiddetli tipi ise,
binaların çatılarını uçurur, pencerelerin camlarını kırar
ve ağaçların dallarının kırılmasına sebep olarak tarıma
olumsuz yönde etki yapar. Velhasıl tipinin faydalarından
çok zararları vardır. Faydası sadece, tipi ile birlikte kar
yağışı olmasıdır.

Tipideki ilahi Sır

Müslümanların kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'de,


Hz.Hud (a.s) 'un kavmi Ad'ın akıbeti anlatılırken şiddetli
Tipiye benzer bir olay tasvir edilmektedir. Ahkaf
suresinin 24. ve 25. ayetlerinin mealleri şöyle;
"Nihayet onu, vadilerine doğru yayılan bir bulut
şeklinde görünce: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın
bir buluttur, dediler. Hayır! O, sizin ·acele gelmesini
. ı.~.h.1.M.h~.Fl ..Y~. .f.f.~1.~.13.1. · · · · · · · · · · · · · · · · · --·· · · · · · · -· · · · --··-· · · · · · · · · · · · · · · · ·--·· · · · · --·· · · · · · · · · · · · · · · · · · · !. 9 ı
istediğiniz şeydir. İçinde acı azap bulunan bir
rüzgardır!.
O (rüzgar), Rabbinin emriyle her şeyi yıkar,
mahveder. Nitekim. (o kasırga gelince) onların
evlerinden başka bir şey görülmez oldu. işte biz suç
işleyen toplumu böyle cezalandınrıZ. "
Olay'ın tasviri, Kamer suresinin 18-22. ayetlerinde
ise şöyle devam eder:
''Ad kavmi (Peygamberleri Hud'u) yalanladı da
azabım ve tehdidim nasılmış (gördüler).
Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde
dondurucu bir rüzgar gönderdik.
O rüzgar, insan/an, sökülmüş hurma kütük/en· gibi
yere senyordu.
Nasılmış benim azabım ve uyanlanm!
And olsun biz Kur'an 'ı düşünüp öğüt alasın diye
kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?"
Evet, bizleri yaratan Cenab-ı Allah, saatte 70 değil
1 70 km. Hızla esen rüzgarlar (kasırgalar) da estirir.
Tipiye yakalanınca acizlenmeyip, bizzat ondan bir ders,
bir öğüt alanlara müjdeler olsun! ...

Güneydoğu Asya' da Görülen Büyük Kasırgalar


TAYFUNLAR

sıcağında buram buram terlerken, alışık


Bizler yaz
olmadığımız bir haber duyarız. Haber şöyle; "Güney-
doğu Asya ülkelerini içine alan tayfun kara içine doğru
ilerlemeye devam ediyor. Tayfundan yüzlerce insan
hayatını kaybetti, binlerce ev yıkıldı. Milyonları aşan
. ~~.~...Q.ı.?.~~·~·~·~·~...§ı~.1.~~§.~~ı.1. . qı.~.~.X~Ş~qı.~1.~.1~ . C?9f.:'l.X~. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı?~.

maddi hasar meydana geldi. Eğer tayfun bir kaç gün


daha devam ederse, can ve mal kaybının artmasından
endişe ediliyor. .. "
Bu tür haberleri, televizyon, radyo ve gazetelerden
sık sık duyarız. Duyarız da, çoğu kere sadece dinler
geçeriz. Bazen de, "Allah bizleri korusun!" diye dua
ederiz. Çocukken, biraz tecrübesi fazla olan büyük
dayıma; "Tayfun ne demek? Neden bizim köyde
olmuyor?" diye sormuştum da, dayım: "Allah bilir. Sen,
sen ol! Allah'ın işine karışma" demişti. Dayım bu
konuda şu cümleyi tekrarlardı. "Allah'ın işine, Şeytanın
işine ve bir de Ankara'nın işine karışma!" derdi.
Dayımın o zaman vermiş olduğu cevaptan pek tatmin
olmamıştım amma, küçük olduğum için susmuştum.
Biz lafı fazla uzatmadan, tayfun hakkındaki
bildiklerimizi anlatalım.

Tayfun Nedir? Ne zaman, Nerelerde ve Nasıl Oluşur?

Tayfun, Çince Tai-gung kelimesinden gelir ve


karşılığı "büyük kasırga" demektir. Diğer bir ifadeyle,
bilimsel adı; tropikal siklondur. Atlas okyanusunun
batısında ve Antil adaları çevresinde ise Harikan adı
verilir.
Tayfunlar, tropikal kuşakta, yaklaşık 5 ile 30 derece
enlemleri arasında, denizler üzerinde oluşur ve karalan
da etkiler. Dünyamızın güneş ışınlarını farklı açılarla
alması, karalar ile denizlerin farklı oranda ısınması ve
dünyamızın dönmesi gibi sebepler, tayfunların oluşma-
iKLiMLER
. ... ...... VE ETKiLERi
. ......................... ..... .
,_,
ı93

sını sağlar. Öte yandan yeryüzü şekilleri, tayfunun


şiddetini artınr veya azaltır.
Tayfunlann çapı 80 ile 800 km. arasında değişen dev
burgaçlardır. Merkeze yakın kesimlerde, rüzgarlar
dairesel bir burgaç oluşturur ve rüzgann hızı saatte 160
km.ye ulaşır. Tayfunlar, güney yarımküresinde saat
ibresi yönünde ve Ocak-Mart ayları arasında, kuzey
yarımküresinde ise saat ibresinin tersi yönünde ve
Temmuz-Ekim aylan arasında meydana gelir.
Okyanus üzerinde oluştuğu için çok miktarlarda nem
yÜklüdürler. Bu nedenle, tayfunlar; çok güçlü fırtına ile
birlikte bol yağış bırakırlar. Akarsu vadileri, tayfunların
yönü doğrultusunda uzanıyorsa (Missisippi, Ganj,
irravadi gibi), tayfunların şiddeti daha da artar.
Tayfunlara çarpıcı bir örnek; 1 Ağustos 1977'de
Tayvan'da olan Vera Tayfunu (saatte 246 km. hızında)
sonucunda, 38 kişi öldü, 175 kişi yaralandı, 54 ev
tamamen, 50 ev kısmen yıkıldı.

Tayfunları Tespit ve Kontrol Etmek Mümkün mü?


1

Tayfunların tespit ve kontrol etmek için çalışmalar


sürüyor. ilk defa 1959'da Guam adasında, İngiltere
tarafından, bir meteoroloji uyarıcı istasyonu kuruldu. Bu
istasyon, sürekli olarak, uydular aracılığı ile dünya
üzerindeki iklim olaylarını inceliyor ve haber veriyor.
1974 yılında Evrensel Atmosferik Araştırma Programı
çalışmalarını devam ettiriyor. Çalışmalar, daha ziyade
tayfunları önceden haber vermek, şiddetli kasırga
bulutlarının önceden gevşetilerek yağmur ile şiddetini
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
................................................................................................................................................................
ı94

azaltmak, tayfunlara karşı yüksek ve sağlam binalar


yapmak gibi önlemleri içeriyor. Tayfunlar, 24 saat
öncesine kadar bilinemiyor. Tahminlerde bazen 3
günlük bir değişme ve 500 km.ye kadar sapma
olabiliyor. Örneğin 1960'da Mary Tayfunu Hongkong' -
un 70 km. batısına geleceği haber verildi. Ancak şehrin
merkezi bölgesine gelip, 11 ölü, 11 kayıp, 130 yaralı
bıraktı ve 300 kadar gemiyi batırdı.
Şüphesiz tayfunların zararları bunlardan ibaret değil.
Her yıl Güneydoğu Asya ülkelerinin ulusal üretimin
% 1,S'unu tahrip etmektedir.

Tayfunlann Faydalan

Herkesin gözünde çok zararlı görülen tayfunların


faydaları da var, şüphesiz. Asya'daki pirinç tarlalarının
ihtiyacı olan suyun % 2S'ini tayfunlar sağlıyor. Şehir ve
köylerin su sarnıçları ve depoları, tayfunlara gelen
yağmur sularıyla doluyor. Örneğin, Ağustos 1974'de
Hongkong sakinleri, su kıtlığına karşı uyarıldılar. Su
depoları, kuraklıktan dolayı boşalmıştı. Ancak üst üste
iki tayfun oldu ve su depolarında 100 milyon ton su
birikti.

Kuran Diliyle Tayfunlar ·

Tayfunlar daha önce de belirtildiği üzere, tropikal


kuşakta oluşuyor. Arabistan yarımadasının güney yarısı
da, tropikal kuşakta yer alıyor. Yemen'de Hadramut
bölgesinde (denize nazır Ahkaf bölgesi) yaşayan Hz.
. 1.K.~.IM.L.!H . Y..~..~!Ki.L.!.8J. . . . . . . . . . . . · · · · · · · · · · · · · · ·--·· · · . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 195
Hud (a.s)'un kavmi olan Ad ve Semud'un akıbeti,
Kuran'ın Ahkaf suresinde (Ahkaf; uzun ve yüksek kum
yığını ve tepesi anlamına gelir) şöyle açıklanıyor;
" Nihayet onu, vadilerine doğru yayılan bir bulut
şeklinde görünce,- Bu bize yağmur yağdıracak yaygın
bir buluttur, dediler. Hayır! O sizin acele gelmesini
istediğiniz şeydir. içinde acı azap bulunan bir
rüzgardır!
O (rüzgar), Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mahve-
der. Nitekim (o kasırga gelince) onlann evlerinden
başka bir şey görülmez oldu. işte biz suç işleyen
toplumu böyle cezalandznnz. (Ahkqf, 24-25) Yine
Kuran-ı Kerimde kasırga (tayfun) konusunda şu ayetler .
yer alıyor;
"O'nun, sizi kara tarqfindayen'n dibine geçirmeye-
ceğinden, yahut başınıza taş yağdırmayacağından
emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da
bulamazsınız.
Yahut O'nun, sizi bir kez daha oraya (denize)
gönden'p üzerinize bir kasırga yollayarak, inkar etmiş
olmanız sebebiyle sizi boğmayacağmdan emin misi-
niz? Sonra, bundan dolayı kendinize (intikamımızı
almak için) bizi arayıp soracak bir destekçi de
bulamazsınız. " (lsra, 68-69)

Kurtların Sevdiği, İnsanlara Korku ve Sıkıntı Veren SİS

Öğrencilik yıllanmdaydı.
Sömestr tatili için memleke-
time gidiyordum. Ankara otogarında, bir otobüs
firmasının yazıhanesinden hemen kalkacak bir otobüs
Her Ölçüsünde
................................... Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA ı96.
_,_....................................................................................................................................................................................................

için bilet aldım. Bileti elime alınca, baktım ki otobüsün


kalkış saati üç saat sonraydı. Yazıhane yetkilisinin bu
davranışına çok sinirlendim ve bileti yazıhane yetkili-
sinin çok çok ısrarına rağmen geri iade ettim. Diğer bir
şirketin yazıhanesinden, yazıhane yetkilisi doğru
söylediği için yine üç saat sonra hareket edecek bir
otobüs için bilet aldım.
Neyse otobüsün hareket saati gelince yola koyulduk.
Yolda biletini geri verdiğim şirketin btobüsünün az
gerisinden gidiyorduk ... Afyon yakınlanndaydık ... Yolda
o kadar yoğun sis vardı ki, göz gözü görmüyordu.
Şoförümüz çok dikkatli ve yavaş bir şekilde otobüsü
kullanıyor, zaman zaman duraksıyordu. Sis bir türlü
kalkmak bilmiyor, gittikçe yoğunlaşıyor ve insanı
korkudan ürpertiyordu.
Epeyce yol almıştık. Çok yavaş giden otobüsümüz,
bir an durdu. Herkes telaşla ayağa kalktı. Bir de ne
görelim. Aman Yarabbi!. .. 25-30 dakika önce önümüzde
biraz hızlıca giden diğer şirketin otobüsü ile bir petrol
tankeri çarpışmıştı. Çarpışma o kadar şiddetli olmuş ki,
meydana gelen felakete bakmak bile mümkün değildi.
İlk anda gördüğüm manzara feciydi. Tanker ve otobüs
alevler içindeydi. O anda, iliklerime kadar heyecan,
ürperti, dehşet ve ko~ku sardı. Tirtir titriyordum. Aynı
hal diğer yolcularda da mevcuttu ... Yoğun sis altında, o
gün yolculuğumuzu binbir güçlükle devam ederek
tamamlayabildik.
Bugün bile, sisli hava gördüğümde, o günkü feci
kaza manzarası, sanki bugünmüş gibi gözümde
canlanıverir. İşte bu nedenle, sisli havaları hiç sevmem.
ı97

Hoş doğrusu, sisli havaları seven pek azdır ya. Ama ne


yapalım, biz sevmesek de, sis oluşuyor ve oluşacak.
Genelde insanlara sıkıntı ve korku veren, belki
sadece kurtların sevdiği sisli hava nasıl oluşur?
Nerelerde daha çok görülür? Biraz araştıralım.

Sis Nedir?

Atmosferin yeryüzüne yakın kesimlerinde, çok küçük


su damlacıklarından oluşan ve görüş mesafesini bir
kilometreden daha aza düşüren hava durumuna sis
denir. Eğer görüş mesafesi 1 km.den fazla ise pus adı
verilir. Sis beyaz ve aydınlıktır. Bazen şehir üzerinde
oluşan sise, şehir dumanı karışarak sisin rengi
koyulaşabilir. Görüş mesafesi; 500-1000 metre arasında
olan sise hafif sis denilir. Eğer bu mesafe 200-500
metre arasında ise doğal sis, 0-200 metre arasında ise
güçlü sis adı verilir.

Sis Nasıl Oluşur ve Kaç Çeşit Sis Vardır?

Havanın soğuması sırasında mutlak nem de artarsa


çiy noktasına daha çabuk erişilir ve yoğun sisler oluşur.
Sis, daha ziyade havanın alttan soğuması sırasında ve
üstten sıcak havanın kaplamasıyla, durgun havalarda
meydana gelir. Şiddetli rüzgarlar sisi dağıtır.
Sisler oluşumlarına göre; iki çeşittir. Birincisi Hava
kütlesi sisleridir. Bunlar; Kara sisleri, kıyı ve Deniz
sisleri, Yer şekli sisleri olmak üzere üçe ayrılır. Kara
sisleri, sıcaklık terselmesinin olduğu yerlerde ve
198

dönemlerde, kara içlerinde görülür. Daha ziyade


sonbahar ve kış mevsimlerinde kara içlerinde, geceleyin
oluşan sisler, öğle vaktine kadar devam eder. Kış,
ilkbahar ve yaz aylarında ise, vadi sisleri görülmektedir.
Kış mevsiminde nemli ve soğuk havanın üzerini sıcak
hava kaplarsa, haftalarca kalabilen sislerin oluşması söz
konusudur. Kıyı ve deniz sisleri ise, genelde kara ve
denizlerin farklı ısınması sonucunda oluşmaktadır.
Alttan soğumayla değil, yer şekli etkisiyle, havanın
yatay yönde yükselip soğumasıyla oluşan yer şekli
sisleri de vardır. Bu tür sisler, Karadeniz dağlarında,
özellikle Bolu dağlarında yoğun bir şekilde görülmek-
tedir.
İkinci çeşit sisler, cephesel kökenlidir. Bu tür sisler,
daha ziyade sıcak hava kütlesi ile soğuk hava kütlesinin
karşılaştığı cephelerde görülmektedir. Cephesel kökenli
sisler genelde depresyon (çukurluk) alanlarında sık sık
oluşur. Sisler, kış aylarında kara içlerinde oluşurken, yaz
aylarında ise denizler üzerinde görülmektedir.

Sislerin Yararlan ve zararları

Kuşkusuz sislerin hem yararları ve hem de zararları


vardır. Sislerin başlıca yararları şunlardır; Yüksek
dağlarda oluşan sisler, Alpin çayırların yetişmesi için
gerekli nemi sağlamaktadırlar. Karadeniz dağlarının
yüksek yaylalarındaki çayırların yetişmesinde sislerin
önemli etkisi vardır. Kuşkusuz bu çayırlar, bölge
hayvancılığını olumlu yönde etkilemektedir.
ı99
......·--··-----·--·····--······

Sislerin ülkemizde olduğu gibi dünyanın diğer bölge-


lerinde de yararları vardır. Şili-Peru kıyılarında ve Namib
(Güneybatı Afrika) çölü kıyısında oluşan sürekli sisler
(soğuk su akıntısının etkisiyle), bitkiler için yararlıdır.
Hindistan yaylalarındaki sisler, buğday ürününün
gelişmesine yardımcı olurlar.
Sislerin bilinen en önemli zaran ise, görüş mesafesini
kısalttığından çok sayıda trafik kazasına sebep olma-
sıdır. Geçmişte meydana gelen Titanik Gemi kazasının
sebebi, sisle örtülü bir buz dağını yani Aysbergi görüş
mesafesinin çok kısa oluşundan, gemi kaptanının
görememesidir. Gerçekten kara, deniz ve hava ulaşı­
mında sisin olumsuz etkisi büyüktür. Bugün bile, görüş
mesafesi 600 metrenin altına düştüğü zamanlarda,
uçakların kalkış ve inişlerine izin verilmemektedir.
Ülkemizde, sis yüzünden her yıl çok sayıda üzücü
trafik kazası meydana gelmekte ve bu kazalarda çok
büyük boyutlarda maddi ve manevi kayıplar olmaktadır.
1994 yılının ilk 9 ayında ülkemizde, toplam 152.250
adet trafik kazasının olduğunu, trafik istatistikleri haber
vermektedir. Bu kazaların bir kısmının sebebi de yoğun
sislerdir. Söz konusu bu kazalarda; 4. 783 kişinin
öldüğü, 76.307 kişinin ise yaralandığı bildirilmektedir.

Zararların Ortadan Kaldınlması Mümkün mü?

Bugün sisin ortadan kaldırılması için bazı ülkelerde


az da olsa çalışmalar yapılmakta. Ancak kesin çözüm
henüz bulunamamış. Gerçi ingiltere'de sis dağıtımında
havanın ısıtılması yoluna gidilmiş. Fakat bu yöntem çok
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan _
YAŞADIGIMIZ DÜNYA ............................................................................
...........-........-...........-.................._.........-................-...................... ..__
200..

pahalıya sadece savaş yıllarında


mal olduğundan,
kullanılmış. Diğer bir araştırma, sisli havanın içine
higroskopik olan kalsiyum klorid serpilmesi ve havanın
fazla neminin alınarak sisin oluşmasına engel olmak ya
da mevcut sisi dağıtmak. Çalışma henüz devam ediyor.
Hollanda'da bir başka araştırma ise, ultrasonik dalga-
lardan yararlanılarak mevcut sisin dağıtılması deneme-
leridir. Ülkemizde ise, henüz ciddi bir çalışma yok gibi.
Öyleyse ne yapalım?
Hiç olmazsa, sisin yoğun olduğu zamanlarda ve
yerlerde, mümkünse trafiğe çıkmayalım. Eğer çıkmamız
gerekiyorsa, sisin tehlikesini bilerek daha dikkatli
olalım. Unutmayalım, Allah (c.c)'ın bahşettiği bu canı
korumak asli görevlerimizden. Konuyu genç kardeşleri­
mize seslenerek bitirelim. Sisin zararlarını azaltacak ya
da yok edecek başarılı çalışmaları, niye sizler yapma-
yasınız? üstün zekanız yanında sağlam inancınız da
var. öyleyse ne duruyorsunuz? Bilimsel çalışmalar için,
haydi Bismillah ...

Saya Saya Yıllar boyu Bitirilemeyen


İKLİMDE SAYILI GÜNLER

Sayılı günler, insan ömrünün her bir parçasında


önemli bir yeri vardır. Bebek dünyaya gelir, başlar
günler sayılmaya. Bir günlük, iki günlük, üç günlük,
yedi günlük, on beş günlük, bir aylık, üç aylık, altı
aylık ... velhasıl günler, yıllar sayıla sayıla bebek büyür
gider. Bu büyüme esnasında, bazı günler vardır ki,
bebeğin ömrü boyunca unutulmaz hatıraları vardır.
iKLiMLER
.................................. VE ETKiLERi 2oı

Bebek büyür, eğitim ve öğretim devresi başlar. Yine


günler sayılmaya başlar. Okulun ilk günü, imtihan
günleri, kame alma günü, diploma alma günü ... Günler,
günler, sayılı günler. .. insan hayatında daha devam
eder. Askerlik günleri, evlilik, iş bulma, çocuğa sahip
olma gibi günler... Kısacası insanoğlunun ömrünün
tamamı gün saymakla geçer. Bunun içindir ki,
atalarımız "Sayılı günler çabuk geçer" demişler.
insanoğlu, ömrünün her deminde günleri saymaya
alışmış. Hayatı boyunca, her şeyi saymış. Sayarken de,
özellikleri ile kaydetmiş. iklimde de öyle. Hayatı
boyunca, yıllarca günlerin iklim olaylarını gözlemlemiş
ve bazı sonuçlara gitmiş. Şu ayın şu gününde, genelde
soğuk olur, filan ayın filan gününde fırtına olur gibi bazı
sonuçlara varmış. Geçmişin bize sunduğu iklimdeki
sayılı günler, bugün de büyük önem arz etmekte. Biraz
iklim olayları ile ilgilenenler ile, biraz sohbet ederseniz.
Yıl boyunca, hangi günde hangi iklim olaylarının
olacağını bir hamlede söyleyiverir. Hem de bazılarını
söylerken, araya bazı atasözleri sıkıştırıverir. "Zemhe-
ride halı, Hamsinde çalı." "Zemheri zehir, hamsin
ahir. "gibi sözler. Bu sözlerle, zemheri yada erbain
denilen 40 günde, halı içine bile saklansan yine de
üşürsün, zemheri adeta zehir gibidir. Oysa 50 gün
demek olan hamsinde, bir çalı arkasına bile saklansan
soğuktan korunursun. Çünkü hamsinde sürekli rüzgar-
lar vardır. Adeta hamsin günleri baharın müjdecisidirler.
Hele hele cemre günleri başladı mı, halk arasında bahar
sevinci başlar. Günler daha heyecanlı sayılmaya başlar.
Birinci cemre, ikinci cemre, üçüncü cemre ve nihayet
nevruz. Yani yeni gün, baharın ilk günü. Ve günler
sayıla sayıla, bir yıl biter. Diğer yıla geçilir. Sonuç bir
ömür biter gider.
insanoğlunun ömründe saya saya bitiremediği bu
sayılı günler nedir? Özellikleri nelerdir? Biraz bunlardan
bahsedelim.

iklimde Sayılı Günler ve özellikleri

Pastmna Yazı: Kış mevsimin başlangıcında görülen


ve mevsim normallerinin üzerinde seyreden ve yaz
mevsimini hatırlatan günlerdir. Pastırmalann kurutuldu-
ğu döneme rast geldiği için, bu isim verilmiştir. 12-14
kasım tarihleri arasındaki 3 güne pastırma yazı günleri
denir. Uzun yılları kapsayan gözlem sonuçlarına göre,
bu üç günde, sıcaklıktaki düşme azalır, yağış yoktur ve
adeta yaz günlerini hatırlatır.
Kocakan Yazı: 15-26 Kasım tarihleri arasını kapsar.
Kuzey Amerika'da Kızılderili yazı, İsveç'te Azize Brigitta
yazı denilir. Bu günlerde, genelde, kuzey yarımküresinin
karaları üzerinde, yüksek basınç alanı hakimdir. Bu
nedenle yağış görülmez. Havalar kuru, nispeten serin
geçer.
Zemhen·: Ya da Zemherir denir. Şiddetli soğukların
görüldüğü sayılı günlerdir. 21 Aralık-30 ocak tarihlerini
kapsar. Diğer adı Erbain olarak bilinir. 6-9 Ocak tarihleri
arasında (genellikle 7 Ocak), zemheri fırtınası görülür.
Erbain: 21 Aralık günü ile 30 Ocak tarihleri (yada
22 Aralık 31 Ocak arası) arasındaki kırk güne (Erbain)
derler. Halk arasında, bu sayılı 40 güne, Karakış adı da
. ı.~~.lr.Y1~~f.l. Y~. .~I~l.~~f.ll. . . . . . . · · · · · · · -· · · · · ·--·· · · · -· · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · . . . . . . . . . . . . ...?93
verilir. Erbainin ilk günlerinde artmaya başlayan
soğuklar, 9 Ocak günü şiddetlenir. 18 Ocak günü,
mevsimin en şiddetli soğuk günü sayılır. Erbain sona
erince kış mevsiminin yarısının geçtiğine hükmedilir.
Hamsin: Hamsin, Arapça'da 50 demektir. Kış
mevsiminin soğuklarını dönemlere ayırmış olan eski
takvimciler, "Erbain"in sona erdiği günden sonra gelen
31 Ocak gününü, hamsinin ilk günü saymışlardı.
Hamsin 20 Martta (yada 21 Mart) sona erer. Şiddetli
soğukların olduğu bu dönem bitince, ilkbahar başlar.
Cemre: Cemre, ısıtıcı güç, kor durumundaki madde
anlamını taşır. Hamsin içinde, ilkbaharın müjdecisi
sayılan sayılı günlerdir. Cemre, birer hafta arayla,
havaya, suya, toprağa düşer. Eskiden Anadolu'da Halk
takviminde, yıl "kasım" ve "Hızır" günleri olarak ikiye
ayrılırdı. Kasım 180, Hızır 186 gün sürerdi. Cemre,
kasımın 105'inde havaya, 112'sinde suya, 119'unda
toprağa düşerdi. Bugünün takvimi ile, birinci cemre 19-
26 Şubat, ikinci cemre 26 şubat-5 Mart, üçüncü cemre
ise 5 mart-12 mart arasına tekabül eder. Cemrenin
havaya düşmesiyle havanın, suya düşmesiyle suyun,
toprağa düşmesiyle toprağın ısındığına hükmedilir.
Kocakan Soğuğu: 11-1 7 mart arasında görülen ve
sıcaklıkların mevsim normallerinin altında seyrettiği
soğuk günlere kocakarı soğuğu denir. Kocakarı
soğuğuna, Berdelacuz (Arapça berd=soğuk) adı da
verilir.
204

Sayılı Günlerin Düşündürdükleri

Bir yıliçinde görülen sayılı günler, her yıl periyodik


bir şekilde devam ede gelmektedir. Yukarda sözü edilen
sayılı günler, kuzey yanmküresinde orta kuşak bölgeleri
için yani ülkemiz ve Orta Avrupa, Kuzey Amerika'da
A.B.D gibi ülkeler için geçerlidir. Kuzey yanmküresinde
Kasım ayı ile Mart ayı arasında görülen bu sayılı günler,
Güney yarımküresinde, tam tersi olarak görülür. Yani
Mayıs ayı ile Eylül ayı arasında, Güney yarımküresinin
orta kuşak bölgelerinde, kuzey yarımküresine benzer
sayılı günler görülmektedir. Tropikal kuşak, daimi olarak
sıcak bölgeyi, kutup bölgeleri ise soğuk bölgeyi teşkil
ettiklerinden, sayılı günlerin pek önemi ve etkisi yoktur.
Öte yandan, dünya nüfusunun büyük bir kısmı, orta
kuşak bölgelerinde yaşamaktadır. Bu nedenle, dünya-
mızda yaşayan insanların pek çoğu, yıl boyunca sayılı
günleri takip ederler. Hele tarım ve hayvancılıkla
uğraşanlar, sayılı günler hakkında engin tecrübeye
sahiptirler.
İnsanoğlu, iklim olaylarında, yılın günlerini belli
bölümlere ayırmış. Her bir bölümün gerektirdiği işlevleri
çok iyi öğrenmiş ve bu bilgi dağarcığına güvenerek,
günlük hayatını düzene sokma telaşı içindedir. Acaba
diyoruz ki, insanoğlu dünyaya gelişinden ölümüne
kadar olan devreyi içeren ve bir ömür olarak
nitelendirilen sürenin, sayılı günler olduğunun farkına
varabilmiş midir? Varabilenlere ne mutlu! ..
205

Dünyamızın Tatlı Su Ambarlan BUZULLAR

Yağmur, fırtına, kar gibi kelimeler duyunca, her


nedense yaz ayında bile olsa içimize bir ürperti
çöküverir. Çoğu kez elimizde olmadan, hava bunaltıcı
sıcak olsa bile, üşüdüğümüzü hissederiz. Buzullar
kelimesini duyunca da, hemen herkesin aklına, kutup
bölgeleri ve buz evler içinde yaşayan Eskimolar gelir.
Dünyamızın yuvarlak oluşundan ötürü, fazla güneş
ışığı almayan kutup bölgeleri ve dağların yüksek
zirveleri, hep buzullarla kaplıdır. Türkiye' de daimi
buzulların yer aldığı en tipik örnek Ağrı dağıdır. Ağrı
dağını yaz mevsiminde seyretmek, tabiat severler için
büyük bir zevktir. Hele zirvesinin bile açık olduğu bir
günde seyretmek, sıradan bfr insanı bile
heyecanlandırır. Başına beyaz bir takke giymiş heybetli
bir insan siluetini andıran Ağrı dağı, aynı zamanda
Doğu Anadolu'nun ve Türkiye'nin bir sembolüdür. İşte
bu dağımızı sembolize eden en büyük özelliği,
zirvesindeki buzullardır.
Bugün yaşadığımız dünyanın"'yaklaşık 15 milyon
km 2 .sini (dünya karalarının o/o 10'unu) buzullar kaplar.
Dünyadaki buzulların o/o 99'u, Antarktika (13 milyon
km 2 .) ve Greenland (1,73 milyon km 2 .)'da yer almak-
tadır. Geri kalan % 1'i ise, yüksek dağ zirvelerinde
bulunur.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
..............................................................................................................................................
206

Buzullar Nasıl Oluşur?

Karalar üzerindeki yağan karın yeniden kristalleş­


mesiyle veya suyun donmasıyla oluşan ve kendi ağırlığı
ile ileri doğru hareket eden büyük ve kalıcı buz kütlesine
buzul (glasye) adı verilir.
Buz; daha ziyade suyun ya da su buharının
donmasıyla oluşan katı maddeye denir. Buz veya
buzulun oluşabilmesi için sıcaklığın O 0 C'nin altında
olması gerekir. Bir buz kristali, bir moleküldeki hidrojen
atomları ile başka bir molekülün oksijen atomları
arasındaki çekim kuvvetlerinden doğan hidrojen
bağlarıyla birbirine bağlanmış su moleküllerinden
oluşur.
Buzulların kaynağı
genellikle kar örtüsüdür. Kalıcı
kar örtülerinin alt sınırına daimi kar sınırı, yıl boyu hiç
erimeyen karlara daimi kar ya da toktoğan kar adı
verilir. Daimi kar sınırı, kutup bölgelerinde, deniz
seviyesi düzeyine kadar iner. Ancak Ekvatora doğru
yaklaştıkça yükselir. Ekvator çevresinde 6100 m.ye
kadar çıkar.
Yeryüzüne yeni yağan kar taneleri, başlangıçta
erime, buharlaşma ve pekişme yoluyla küçük ve
yuvarlak tanelerden oluşan gözenekli kütleler halindeki
buzkarlara dönüşür. Kar örtüsünün kalınlığı arttıkça,
biriken karın yavaş yavaş kristalleşmesiyle katı buz
oluşumu devam eder. Buzkarlar yıl geçtikçe biriken
karın altında gittikçe derinlere gömülmeye başlar. Kann,
buzun ve buzkarın kalınlığı arttıkça basıncı artar.
Basınç, buzun dayanma gücünü aşınca, buzul hareket
207
.........................

etmeye başlar.Buzun hareketi, yeryüzünün şekline göre


değişir. Eğimli arazilerde, buzun akması daha hızlı olur.
Akan buzul, daimi kar sınırının altına inerse,
buharlaşma ve erime nedeniyle kütlesi azalır veya
kopmalar olur. Akma deniz içinde olursa, buzdağları
(aysberg) oluşur. Buzdağları, okyanus içinde serbest
vaziyette ilerlerler. Çoğu kez bu buzdağları, deniz
ulaşımı için büyük tehlike arz ederler.

Buzul Çeşitleri

Buzullar, yeryüzü şekillerine ve iklim özelliklerine


göre, çeşitli tiplerde oluşurlar. Buzullar, vadi (dağ), örtü
(kıta) ve dağ eteği buzulları olmak üzere üç tipe
ayrılmıştır.
Vadi buzulları, çoğunlukla vadi boylarınca şerit
halinde uzanırlar. Daimi kar sınırının üzerinde kalan
vadi içinde buzkarların (neve) yerleştiği buzyalakları
bulunur. Buzyalağının aşağı kesiminde buzul vadisi
boyunca akan buzdilleri uzanır. Buzdilinin daimi kar
sınırının altında buharlaşma ve erime ile buzulun
eriyerek küçülür ve son bulur. Vadi buzulların en
küçüğü bir 1 km. Uzunluğundadır. Vadi buzullarının
kalınlığı ortalama 300-900 m. Arasında değişir. Yeryü-
zünde en uzun vadi buzulu ise 120 km. uzunluğa s.ahip
olan Alaska'daki Hubbard Buzuludur. Bunun yanında,
Asya kıtası Pamir dağları üzerinde bulunan Fedçenko
buzulu 80 km., Avrupa kıtası Alpler üzerindeki Aletsch
buzulu 27 km. uzunluğundadır. Türkiye'de uzunluğu
birkaç yüz metreyi bulan vadi buzulları vardır. Bunlar
. H.~.r.. .Qı.?..~:3..~.':1.~.~---§ır..ı~.'... .?.~.~ıı __[?._l_~.':1 . .!J2?.f'::!?..ı~ı~.ı~
. . 1?9~.Yf':: . . . . . . . 2os
daha ziyade Doğu Karadeniz dağları ,Toroslar, Van ve
Hakkari yörelerinde yer alırlar.
Örtü (kıta) buzulları ise, kuzey ve güney kutup
bölgelerinde geniş yer kaplarlar. Kuzey kutup çevre-
sindeki Greenland adası üzerinde, 2400 km. Uzun-
luğunda (kuzey-güney) ve 1100 km. genişliğinde,
1500-2000 m. kalınlığında, tek kütle halinde, 1, 73
milyon km 2 .lik bir alanı kaplayan örtü buzulu bulun-
maktadır. Dünyanın en büyük ve en geniş buzulu
şüphesiz Güney Kutup bölgesinde yeralan Antarktika
kıtası üzerinde yer almaktadır. Antarktika buzulu,
ortalama 1980 m. kalınlığında ve 14 milyon km 2 .lik bir
alanı kaplamaktadır. Antarktika buzulunun hacmi 30
milyon km 2 •ü bulur. Antarktika buzulunun ağırlığı
sebebiyle, çoğu yerde, Antarktika kıtasının kara yüzeyi
deniz seviyesinin altındadır. Ayrıca Kuzey kutup
bölgesinde yeralan adalar üzerinde de örtü buzulları
vardır. Daimi kar sınırının üzerinde yer alan dağlar
üzerinde örtü buzulları takke biçiminde, dağın zirve
bölümünü örterler. Bunlara buzul takkesi adı verilir.
Türkiye'deki Ağrı dağı üzerinde buzul takkesi .bulun-
maktadır.
Dağ eteği buzulları,örtü buzulu ile vadi buzulu
arasında alırlar
ve bir dağın yamacında yelpaze
yer
şeklinde uzanırlar. Bu tip buzullar, Kuzey Amerika'daki
Alaska'da yaygındır. Alaska'daki Malaspina buzulu
3.900 km 2 .lik bir alanı kaplar.
.11<.~.ııyı.µ:..ı=.ı. .Y.~ . ITKl.µ:.131 . . 209

Buzul Devirleri

Dünyamız yaratıldığından buyana çeşitli dönemlerde


buzul devreleri geçirmiştir. Buzul dönemleri çok uzun
yılları kapsamış ve bu devrede yeryüzünün büyük bir
bölümü buzul örtüleriyle kaplanmıştır. Buzul çağı adı
verilen bu devirlerin en eskisi, günümüzden 4 milyar
5 70 milyon yıl öncesinde görülmüştür. Geniş boyutlarda
gerçekleşen en son buzul dönemleri, Dördüncü Zaman
dediğimiz Kuatemer'in ilk dönemini içeren Pleistosende
olmuştur. Kıtalara göre zaman, şiddet ve yayılış
bakımından farklılık arz eden Buzullaşma dönemi,
Avrupa kıtasında Günz, Mindel, Riss ve Würm adıyla
dört devrede gerçekleşmiştir. Bu dönemler, günümüzden
2 ,5 milyon yıl .önce başlamış ve 1O bin yılına kadar
devam etmiştir.
Son buzul döneminde, özellikle Kuzey Amerika,
Avrupa, Kuzeybatı Asya kıtalarında buzul örtüleri orta
enlemlere kadar ilerlemişler ve dönemlerde Afrika
kıtasının Sahra bölgesinde ise ılıman bir iklim yaşan­
mıştır. Buzullar arası dönemlerde ise, buzullar erimiş ve
buzul sınırları iyice kutba doğru çekilmiştir. Bugün
Kuzey Afrika'da kazılar sonucunda bulunan rengeyiği
fosilleri buzul dönemlerini, Avrupa kıtasındaki deve
fosilleri ise buzul arası dönemleri açıklamaktadır.
En yakın dönemde ise, "Küçük Buzul Çağı"
diyebileceğimiz soğuk bir dönem yaşanmıştır. Bu çağ,
13.yüzyılda başlayıp, yedi yüzyıl sürmüştür. Bu çağın
en şiddetli dönemi 1750 yıllarını kapsar.
2ıo

Buzulların Etkileri

Eğer bir cam şişenin içine tam dolu bir şekilde su


doldurup kapağını kapatıp derin dondurucuya koyar-
sanız, belli bir süre geçtikten sonra su dolu şişenin
donmanın şiddetinden bomba gibi patladığını görür-
sünüz. Bu olay, suyun donma neticesinde hacminin
genişlemesinden ileri gelir. İşte bu hacim genişlemesi ile
parçalama, buz kalınlığından doğan basınç, buzul
hareketinden ortaya çıkan sürtünme gibi etkiler
sonucunda, buzulların yeryüzünde büyük etkileri
görülmektedir. Bu etkiler sonucunda, yeryüzünde
buzulların oluşturduğu şekiller oluşur. Bu şekiller, daha
ziyade buzullaşmanın yoğun olduğu kutup bölgeleri ile
dağların yüksek kesimlerinde görülmektedir. Bu
bölgeler, insan yaşamı için pek fazla elverişli olmadı­
ğından, buzullaşmanın etkileri insanoğlu tarafından pek
dikkat çekmez. Ancak yaşadığımız dünyanın şekillen­
mesinde buzullar büyük etkileri görülür.
Buzullar, son yıllarda susuzluk sorunu olan ülkeler
için büyük bir umud kaynağı olmuştur. Özellikle çöllere
sahip ve ekonomik gücü olan ülkeler, buzullardan
parçalar koparıp deniz yüzeyinde yüzdürerek, sulamada
kullanmayı planlamaktadırlar. Ancak bu proje, çevreciler
tarafından, buzulların dengesini bozacağı ve çevre
felaketine yol açacağı gerekçesiyle şiddetle reddedil-
mektedir.

***
211

ALTINCI BÖLÜM

TOPRAK, BİTKİ ÖRTÜSÜ ÖZELLİKLERİ VE ETKİLERİ

Can Dostu Sadık Bir Yar TOPRAK

İnsanoğlunun günlük yaşantısında en sık kullandığı


kelimelerden biridir TOPRAK. "Toprağı işleyen, ekmeği
dişler. Toprak anadır. Toprak kutsaldır. Toprak, eğer
uğruna ölen varsa vatandır." gibi özlü sözler,
İnsanoğlunun toprağa bakış açısını ifade eder. "Benim
sadık yarim kara topraktır" diyerek, İnsanoğlu toprağı en
sadık bir dost edinmiştir. Çocuklar ise; "Yeryüzünün
karası, bitkilerin anası nedir? Kapkaradır özü, doymak
bilmez gözü. İçer içer doymaz, hiçbir zaman doymaz.
Bilin bakalım bu nedir?" gibi sorularla, bilmecelerine
hep konu etmişler toprağı.
Geçmişten günümüze bir göz attığımızda, toprak nice
yüce medeniyetlere beşiklik yapmıştır. Mezopotamya
medeniyetlerinde, nice insanlar, toprağı nakış nakış
işlemişler. Anadolu'nun her karışında, insanlann el
emeği ve alın terleri vardır. Toprağı biraz eşeleyip
koklasanız, nice insanların canlarını ve kanlarını
hissedersiniz. Kısacası Toprak insanoğlu için, hem can,
2ı2

hem sıcak
bir yuva, hem geçim kaynağı, hem de mezar
olmuştur. Topraktan gelip, toprağa giden insanoğlu,
dünya hayatı boyunca da, her yönüyle toprağa bağımlı
kalmıştır.
İnsanoğlu için bu kadar önemli olan toprak hakkında
ne biliyoruz? Toprak nedir? Nasıl oluşur? Ne gibi yarar
ve zararları vardır? Dilerseniz, biraz bu sorular üzerinde
duralım.

Toprak Nedir? Nasıl Oluşur?

Yerkabuğu üzerindeki, taş ve kayaların parçalanıp


ufalanmasıyla meydana gelen toz ve kırıntılar ile
çürümüş cisimlerden oluşan ve canlılara iyi bir yaşama
ortamı sağlayan yüzey bölümüne toprak denir. Toprağın
genel olarak üç bileşeni vardır. Bunlardan ilki sert
taneciklerdir. Kum,çakıl,mil,kil, bitki artıkları gibi
maddelerin oluşturduğu sert tanecikler, daha ziyade
ağaç ve otların köklerinin tutunarak ayakta durabilme-
lerini sağlar. İkinci bileşen ise, toprağın nemidir. Toprak
geçici olarak yağmur suyunu tutar. Toprak içindeki su,
bitkiler için gerekli besin maddelerini, kökleri aracılığı ile
bitkiye ulaşmasında düzenleyici olarak görev yapar.
Üçüncü bileşen ise, toprağın havasıdır. Toprak içinde
mevcut olan hava, bitki köklerine gerekli olan oksijen
ve karbondioksitin sağlanması için gereklidir.
Toprağın oluşumu, oldukça karmaşık bir durum arz
eder. En temel toprak oluşum ve ayrışım süreci ufalan-
ma ya da çözülmedir. Kayaların parçalanmasına, ya da
ufalanmasına çözülme denir. Çözülme; Fiziksel, Kimya-
.IQP.8.A~, . !?.II!~l....QBT.QŞQ_Q?.t:;~~ı.~.~8..LYt:;. f.f.!$.l.~~-8.1........................ . ..... ............................?.!}

sal ve Organik olmak üzere üç şekilde oluşur. Fiziksel


ya da Mekanik çözülme, sıcaklık farkının fazla olduğu
ortamlarda gerçekleşir. Aşın sıcakta kayalar parçalanır
ve ufalanır. Aşırı soğukta ise, kaya çatlaklarının
arasındaki su donarak genleşir. Genleşme sonucu, ana
kaya parçalanır. Fiziksel parçalanmada, rüzgarlar da
etkili olur. Kimyasal parçalanma; yağış ve nemliliğin
fazla olduğu bölgelerde görülür. Su, kaya içindeki
eriyebilen maddeleri eriterek, kayanın çözülmesini
sağlar. Organik çözülme ise; canlı organizmaların (bitki
kökleri gibi) etkisiyle kayaların parçalanması olayıdır.
Çok çeşitli sebeplerden ötürü meydana gelen çözülme
sonucunda, toprak oluşur.

Toprak Çeşitleri

Toprak çeşitleri, toprakla uğraşanlar için çok önem-


lidir. Toprakbilimciler, topraklan; fiziksel, kimyasal ve
oluşum açısından farklı sınıflandırmaya tabi tutmuşlar­
dır. Fiziksel bakımdan topraklar; Hafif ve Ağır Topraklar
olmak üzere ikiye ayrılır. Kolay işlenebilen, gübreleme
ile iyileştirilebilen ve tarım için elverişli topraklara Hafif
Topraklar denir. Sıkışık, sert ve işlenmesi zor topraklar
ise Ağır Topraklar olarak nitelendirilir. Kimyasal olarak
Topraklar; Asitli ve Kalkerli olmak üzere yine iki çeşittir.
İçinde çok az kireç içeriyorsa Asitli, % 50 ile 80 arasında
kireç içeriyorsa Kalkerli toprak olarak tanımlanır.
Oluşumlarına göre ise; Taşınmış ve Yerli Topraklar
olmak üzere yine ikiye ayrılır. Akarsular, rüzgarlar,
buzullar gibi dış kuvvetlerin etkisiyle, ilk oluştukları
Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
Her..................................................................................................................................... 2ı4

yerlerden başka
bölgelere taşınıp birikmiş ise Taşınmış,
oluştukları yerde kalmış ise Yerli toprak denir. Akarsular
Alüvyon, rüzgarlar lös, buzullar morenleri oluştururlar.
Taşınmış topraklar, çok çeşitli mineral içerdiklerinden,
oldukça verimli topraklardır. Yerli topraklar ise, bulun-
dukları ortamın, iklimi, bitki örtüsü, kayanın cinsi ve
içinde bulunan mikroorganizmalara göre, farklı özellikler
taşırlar.

Toprağın Faydalan ve Zararlan -

Toprak, üzerinde yaşayan tüm canlıların hayat


kaynağıdır. Bütün canlıların besin kaynağı, topraktır.
Yeryüzündeki tüm bitkilerin yetişme ortamını toprak
teşkil eder. Bitkiler ise hayvanların besin kaynağıdır.
Bitkiler ve hayvansal gıdalarla beslenen insanlar için de,
toprak en önemli bir hayat kaynağıdır. Bu sebeple,
toprağın faydaları saymakla bitmez. Her şeyden önce,
insanoğlu topraktan yaratılmıştır. Toprağın yetiştirdiği
besinlerle hayatını devam ettirir. Yaşamı sona erince,
yine toprağa döner ve toprak olur. Toprak besleyici
özelliği yanında, aynı zamanda yok edici bir özelliğe de
sahiptir. Yaşam süresi biten tüm canlıları kısa süre
içinde yok eder. Böylece aynı zamanda toprak, çok iyi
bir çevre düzenlemecisidir. Eğer toprak olmasaydı,
yeryuzu canlı artıklarıyla dolar taşar ve kokuşan
yeryüzü yaşanmaz bir hal alırdı. Toprağın bilinen
zararları hemen hemen yok gibidir. Ancak içinde
bulundurduğu maddeler, insan yaşamını olumsuz
etkileyen bileşimler içeriyorsa, zararlı olabilir. Çok çeşitli
2ıs

sebeplerden meydana gelen Toprak Kayması, yine insan


hayatını tehdit edebilir. Ancak tüm bu zararlar, yine
toprağın üzerinde yaşayan canlıların yol açtığı zararlar
olarak bilinir.

Kur'an Diliyle Toprak

Kur'an-ı Kerim'de toprak ile ilgili ayet-i kerime


sayısı hayli fazladır. Tüm bu ayetler incelendiğinde,
toprak-insan-dünya-ahiret ilişkisi, çok mükemmel bir
şekilde anlatıldığı görülür. Toprak ile ilgili ayet mealle-
rinden bazıları şunlar;
"Yen' düzleyen, orada dağlar, nehirler var eden, her
türlü ürünlerden çift çift yetiştiren, gündüzü geceyle
bürüyen de O'dur. Doğrusu bunlarda, düşünen kimseler
için ibretler vardır.
Yeryüzünde, hepsi de aynı su ile sulanan, birbirine
komşu toprak parçalan, tek ve çok köklü üzüm
bağlan, ekinler, hurma ağaçlan vardır. Fakat onlan
şekil ve lezzetçe birbin"ndenJarklı kılmışzzdır. D$ünen
kimseler için bunda ibretler vardır.
Şaşacaksan, onlann: "Biz toprak olunca mı yeniden
yaratılacağız?" demelen'ne şaşmak gerekir. İşte onlar
Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar boyunlanna
demir halkalar vuru/anlardır. İşte onlar cehennemlik-
/erdir, orada temelli kalacaklardır. "(Rad 3-5)
"Göklerde ve yerde, her ikisi arasında ve toprağın
altında bulunanlar O'nundur." (Taha- 6)
"Ey İnsanlar! öldükten sonra tekrar dirilmede
şüphede iseniz bilin ki, ne olduğunuzu size açıklamak
.~.l'l~. .9.ı.~~-~-~-~.?r:ı. .?ı~.ıı:ı.~ . ?ı:ı~.ıı_ qıı:ı~. Y.'2?..'2f?1.~ı.~.ı~ . .~9..t.::J.Y'::. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .2ı 6
için, Biz sizi topraktan, sonra nu{feden, sonra
pıhtılaşmış kandan, sonrada yapısı belli belirsiz bir
çiğnem etten yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye
kadar rahimlerde tutarız,· sonra sizi çocuk olarak
çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağına varırsınız.
Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en Jena
zamanına ulaştırılır kı: bilirken bir şey bilmez olur.
Yeryüzünü görürsün kı: kupkurudur,·Jakat Biz ona su
indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır, her güzel
bitkiden çift çiftyetiştirir. "(Hac 5)
''Sizi topraktan yaratması O'nun varlığının belgele-
rindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryüzüne
yayılırsınız. "(Rum 20)
Evet, toprak deyipte geçmemek gerek. Dilerseniz
yerden bir avuç toprak alın ve bir kez düşünün.
Elinizdeki toprakta kim bilir kimlerin vücutlarından
parçacıklar var? Ve yine elinizdeki toprak, kim bilir kaç
kişiye daha hayat verecek, canına can, kanına kan
katacak? Gururla ve hiddetle yıllardır çiğnediğin toprak,
muhakkak bir gün seni de içine alıp, çiğneyiverecek. O
halde, can dostu toprağa, ibretle bakmak gerek.
Baktıkça bakmak, kokladıkça ölümün kokusunu hisset-
mek ve sonra tekrar dirilmek. .. İnanmak ve düşünmek ...
İşte toprağın sım bu olsa gerek ...

Manevi Bir Sığınak MAC.ARA

Memleketim olan Aydın'da çocukluğumda yaşadığı­


mı bir hatıram vardır. 25-30 yıl geçmesine rağmen,
2ı7
......................................

olayın izleri hafızama o kadar işlemiştir ki unutmak


mümkün değil.
Bir gün köyden hayli uzakta kurbanlık koyunlanmızı
otlatıyorduk, arkadaşlarla. Her birimiz 7 ile 1O yaşlann­
daydık. Koyunlar otluyor, biz de çimenlerde aklımızca
uydurduğumuz oyunlar oynuyorduk. Oyuna o kadar
dalmıştık ki, ancak yağmur damlaları yüzümüzü
ıslatınca, havanın iyice kara bulutlarla kaplandığının
farkına varabildik. Köye gitmemiz imkansızdı. Koyunları
bir araya toplayıp, derenin içinden hemen yamaçlara
doğru, acele acele tırmandık. Tırmanırken, bir de ne
görelim, karşımızda büyükçe bir mağara. Hemen
doluşuverdik içine. Yağmur da iyice hızlanmıştı. Adeta
bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Biraz aşağıda olan
dereye de sel gelmiş, koskoca kayaları, ağaç kütüklerini
yuvarlaya yuvarlaya götürüyordu. Sel baskınından ve
şiddetli yağmurdan kaçan biz çocukları, bir anne
şefkatiyle bağrına basan mağaramızın duvarlarına
hayran hayran bakıyorduk. Duvarlar adeta özenle
yontulmuş gibiydi.
Her yağmur yağışında, şu anda bile hemen hatırlarım
o mağarayı. Çoğu kez kendi kendime sormuşumdur hep,
"Mağaralar nasıl oluşmuş?" diye.

Mağaralar Nasıl Oluşmuş?

Yeryüzünde bugün her bölgede mağara mevcut.


Çoğu kez bunların sayısı bile tespit edilemiyor.
Oluşumları da farklı. Ancak sonuçta mağara oluşmuş.
Belki dünyaya ilk gelen insanoğlu için doğal bir barınak
hazırlanmış. Ve bugün bile çok sayıda insan ve diğer
canlıların barınağıdurumunda mağaralar.
Yeraltı sularının erimeye uygun taşları eriterek
oluşturduğu mağaralar var. Özellikle bu tür mağaralar
ülkemizde çok sayıda yer alıyor. Deniz dalgaları
kıyılardaki kayalarda, rüzgarlar çöllerdeki kayalık
alanlarda, kutuplarda buzul işlemesiyle, çeşit çeşit
mağaralar oluşmuş. Hatta volkanik adalarda bile,
yeraltında kalan sıvı magmanın akıp gitmesiyle çok
geniş ve uzun mağaralar meydana gelmiş. Hawai
adalarında yer alan 11 km. uzunluğundaki yeraltı tüneli
buna çarpıcı bir örnek teşkil ediyor.

Mağaraların Faydalan

Mağaraların çoğu sıcak ve nemli havasıyla,


adeta bir
hamamı andırmaktadır. Astım ve bronşit gibi
hastalıklara da iyi geldiği bilinmekte. Bu yönüyle bir
şifahane gibi hastaların akınına uğruyor mağaralar.
Karain, Damlataş, Düdensuyu, insuyu ve Yedi Uyurlar
(Eshabü'l-Kehf) mağaraları, ülkemiz mağaralarına sade-
ce birkaç örnek oluşturuyor
Mağaraların sağlık turizmi yanında; dinlenme,
inceleme, araştırma ve hatta geçmişte cezalandırma
(Cehennem mağarasında olduğu gibi) ve ödüllendirme
(Cennet mağarasında olduğu gibi) amaçlı da kullanıldığı
biliniyor.
Slovenya Cumhuriyeti'nin Postajna şehri yakınındaki
mağara, 19. yüzyıl ortalarında ziyaretçilere açılmış.
İçine de demiryolu hattı döşenmiş ve çevresine otel,
2ı9

motel ve lokanta gibi tesisler de yapılmış. Söz konusu


bu mağarayı 1980 yılında 1,2 milyon kişi ziyaret etmiş.
Bugün mağara ile uğraşan bir bilim dalı bile var. Söz
konusu bu bilime, Speloloji (Mağara Bilimi) adı veriliyor.
18.Yüzyılda ortaya çıkmış bu bilim dalında çok sayıda
bilim adanılan yetişmiş.
Mağaralar, insanoğlunun sadece maddi açıdan mı
dikkatini çekmiş? Hayır. insanlığın tarihi ile birlikte,
mağaralar insanların dini inançlarında da büyük yer
tutmuş.

Mağaraların Manevi Yönü

Bugün mağaralarda yapılan tüm araştırmalarda


görülüyor ki, ilk çağlarda bile düşüncelerini mağara
duvarlarına resimleyerek aktarmaya çalışmış insanoğlu.
Ihlara Vadisi'ndeki (Nevşehir yakınlarında) Mağara kili-
selere gidip gördüğümüzde, daha iyi anlıyoruz bu
durumu. Hz. İbrahim (a.s) 'in bebeklik yılları, annesinin
sakladığı mağarada geçmiş. O kutlu mağara, Yaratan'ın
Halil'ini hem her türlü tehlikeden korumuş ve hem de
anne kucağının yerini almaya gayret etmiş.
Hele hele bugün kutsal topraklarda öyle bir mağara
var ki, bizim için önemi sözlerle ifade edilemez Sevgili
Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a) 'e ilk vahyin geldiği
ve nübüvvet ile müjdelendiği yer, Hıra Mağarası.
insanoğlu için bir ışık, bir kurtuluş olan "Oku!" emri bu
mağarada verilmiş. Bir ikinci mağara ise, Sevr Mağarası.
Peygamberimiz ve onun sadık dostu Hz.Ebubekir (r.a),
Mekke'den Medine'ye hicret ederken sığınak olan
mağara. O günden bugüne her yıl milyonlarca hacının
bir ziyaret yeri olmuş bu iki mağara.
Kur'an-ı Kerim'in Kehf suresinin bazı ayet mealleri
şöyle (Ayet 7-12);
"Biz yeryüzünde olan şeyleri, insanlann hangisinin
daha güzel hareket edeceklen'ni sınamak için süs
olarak yarattık.
Şu da muhakkak ki biz yeryüzünde olan şeyleri
(süsleri) kupkuru bir toprakyapanz.
(Habibim) yoksa sen uzun süre uykuda kalan Kelf
ve Rakiym ashabının halini ayetlerimiz içinde
şaşılacak bir ayet mi sandın?
Ham· o zaman genç yiğitler mağaraya sığınmışlardı
da, "Ey Rabbimiz!" demişlerdi. "Bize tarqfından bir
rahmet ver ve işimizden bir başan hazırla."
Bunun üzerine onlan bir mağaranın içinde senelerce
uykuda bıraktık ve kendilen'ni uyuttuk.
Sonra da onlan uyandırdık, (mümin ve kcifir) iki
topluluğun hangisı~ onlann mağarada bekledikleri
müddeti daha iyi hesaplamıştır, bılelim diye. "

Toprağın Düşmanı EROZVON

Son yıllarda, yerli yersiz, olur olmaz, her dem ve her


yerde, fertlerin ve toplumların dilinden hiç düşmeyen ve
özellikle gündemin değiştirilmesinde imdat çekici gibi
kullanılan ama gerçekte hiç bir kimsenin pek aldırmadığı
ve hatta anlamını bile kavrayamadığı bir kelimedir
Erozyon ... Gerçekten bir mikrofon alıp, toplumun içinde
bir dolaşsanız ve "Erozyon nedir? Erozyon denilince
22ı

neyi hatırlıyorsunuz?" gibi sorular yöneltseniz, alacağı­


nız cevaplar hayli ilginç ve belki de gülünç olacaktır.
Hatta, Erozyonu; yenilecek bir şey, giyilecek bir iç
çamaşır gibi cevaplar almak bile mümkün. Amma, iş
konuşmaya ve ülke meselelerine çözüm üretmeye
gelince, toplumumuzun her kesiminde, ahkam kesen,
fetvalar dağıtan, akıl veren oldukça çoktur. Akıl veren
dedik te, şu anda bir dostumu hatırladım. Dostumu
gördüğümde, oldukça sıkıntılı ve düşünceli idi. "Hayrola
dostum! Çok düşünceli ve sıkıntılı görünüyorsun?
Herhangi bir derdin mi var? Derdin nedir? Belki bir çare
buluruz" deyince, dostum şöyle bir içten ahh çekti ve
bana şunu söyledi; "Eğer bana akıl vereceksen, derdimi
hiç açmayacağım. Kime derdimi anlattıysam, herkes
bana bolca akıl verdi. O kadar akıl verdiler ki, kendi
aklımı da kaybettim. Ama benim derdim, sıkıntım yine
benimle kaldı."
Hemen belirtelim, biz burada Erozyon konusunda
kimseye akıl verecek değiliz. Zaten toplumda herkesin
fazlasıyla aklı var. Amacımız sadece senli-benli bir
sohbet etmek ve dertleşmek ... Çünkü dünyada toprağı­
mız bütün hızıyla erozyona uğrarken, manevi iklim-
lerimizdeki çok şeyimiz erozyonun tehdidi altında
bulunmakta... Tıpkı dünyamız gibi, ahiretimiz de toz
bulanık... Ahiretimiz için toz bulanıklık halimizin
çözümü için, toplum olarak kimlik erozyonumuzu
aynntılı bir şekilde gözden geçirmek gerekiyor. ..
Biz yine dönelim yaşadığımız dünyamıza ... Çünkü
yaşadığımız çevreye karşı bazı sorumluluklarımız var.
Başta yaşadığımız canlı çevreyi, yani dünya emanetini,
222

eksiksiz ve problemsiz olarak gelecek nesillere aktar-


mak, en önemli insani görevlerimiz arasında yer alıyor.
İçinde yaşadığımız çevre için en önemli sorunlardan
birini de, erozyon oluşturmakta. Peki önce, önemli
sorunu teşkil eden erozyonu bir tanıyalım. Nedir
erozyon? Zararlan nedir? Çözümler nelerdir?

Erozyon Nedir? Nasıl Oluşur?

Dilimize Fransızca (Erosion) 'dan giren bu kelimenin


Türkçe karşılığı; aşınmadır. Eski Türkçe'de ise, itikal
olarak geçer. Toprağın; akarsu, deniz, buzul, rüzgar gibi
doğal etkilerle yıpratılıp kopanlması ya da eritilmesi ile
aşınması, ve sürüklenerek taşınması olaylarına erozyon
denir. Taşınma daha ziyade, yüksek yerlerden alçak
bölgelere doğru olur. Bu nedenle, eğimi fazla olan
bölgelerde erozyon olayı daha şiddetlidir.
Toprağın aşınması sonucunda, tepelerin yükseltisi
azalır, alçak kesimlerde toprak birikmesi ve tabakalaşma
görülür. Yüksek bölgelerde, yüzeydeki verimli araziler,
aşınarak taşınacağından, erozyona maruz kalan bölgeler
kısa sürede verimsiz kıraç alanlara dönüşür. Bu nedenle,
erozyon önemli bir sorun olarak karşımıza çıkar.

Erozyonu Artıran Faktörler

Erozyonu artıran faktörler oldukça fazladır. Bunlar


arasında; Bitki örtüsünün seyrek olması ya da hiç
olmaması, toprağın aşın işlenmesi, yangınlar, arazilerin
fazla eğimli ve engebeli oluşu, metaların aşırı otlatılma-
223

sı, eğimli arazilerde toprağın eğim yönünde sürülmesi


gibi nedenler, erozyonun şiddetini artırır. Bu nedenlerin
hepsi bir arada olursa, aşınma en son noktasına ulaşır.
Ormanların ya da anızların yakılması sonucunda, toprak
çıplaklaşır ve rüzgar .. akarsu gibi etmenlerle kolayca
aşındırılıp taşınabilir. Eğimli arazilerde, meraların hay-
van.lar tarafından aşırı otlatılması sonucunda mevcut
step bitki örtüsü tahrip edilir. Hayvanların çiğnemesiyle
ufalanan toprak, kolayca taşınır.
Ülkemizde, her yıl ortalama Kıbrıs adası kadar
toprak, erozyon yoluyla denizlere taşınmaktadır.
Kuşkusuz bu da, ülkemiz tarım ve hayvancılığında
olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Her geçen yıl, ülke-
mizde verimsiz kaldığı için terk edilen arazi miktarı
artmaktadır. Bir yıl önce yemyeşil ormanlarla kaplı bir
dağımız, orman yangınlarıyla bir yıl sonra tamamen
çıplak bir hal almakta ve kısa bir süre sonra da
üzerindeki mevcut toprak ta aşınarak bir kaya kütlesine
dönüşmektedir. Eğer, ülkemizde erozyona karşı
önlemler alınmaz ya da almakta geç kalınırsa, çok kısa
zamanda, bitki örtüsünden yoksun, çıplak, verimsiz,
taşlık ve kayalıklarla örtülü bir ülkeye sahip olacağız.
Bu da, tüm hayatın sekteye uğraması demektir.
"Erozyon zararlıdır", "Ormanlarımızı Sevelim ve Koruya-
lım." gibi sloganlarla durdurmaya çalıştığımız ama bir
türlü pek başarılı olamadığımız, ülkemizi yiyip bitiren bu
canavara karşı daha neler yapmalıyız ki, tam anlamıyla
başanya ulaşalım?
.Her
...
Ölçüsünde
...............
Sırlar...................
Saklı Olan YAŞAOIİ31MIZ DÜNYA
............................................................ .
224

Erozyona Karşı önlemler

Erozyon, okullarımızda veya meydanlarda sloganlar


atarak hiçbir zaman önlenemez. Toplumun tüm fertleri,
topyekün erozyona karşı duyarlı olması şarttır.
Toplumun bir kesimi, orman· dikerken, diğer kesimi
yakarsa bu gerçekçi bir mücadele değildir. Çünkü bir
şeyi yapmak uzun yıllar alırken, yıkmak kısa sürede
gerçekleşir. Bu nedenle, öncelikle yıkıcı kuvvetlerin,
tamamen ortadan kaldırılması gerekmektedir. Toplum
olarak bu ülkenin her ferdi, ülkesini düşünmek
zorundadır. Bu sanırız, çok önemli bir görevdir. Fert ve
toplum olarak, ülkemizi yarınlara daha canlı ve yeşil
bırakmayı arzuluyorsak bazı şeyler yapmalıyız. Bunlar
arasında; eğimli arazilerde tarlaları yatay bir şekilde
sürülmeli, ürünleri ardaşık bir şekilde ekmeli, eğimli
arazilerde taraçalama (sekileme) yapılmalı, meralar aşın
otlatılmamalı, anızlar yakılmamalı ve hele hele orman
tahribinin her türlüsüne (yangın, tarla açma, kesme
gibi) son verilmelidir. Kuşkusuz bunları uygulamak,
erozyon sorununu çözümleyecektir. Hele erozyona
neden olanları, uyarıp, engelleyebilirsek mücadele daha
da etkinleşir. Bu konuda 60 milyon Müslüman Türk
insanı'na ayn ayn sorumluluk düşmektedir.

Erozyonun Düşündürdükleri

Manevi platformda erozyon, insan olarak benliğin­


den uzaklaşmak ve kimliğini kaybetmesidir. Kur'an-ı
Kerim'de, kimlik erozyonu hakkında bilgi verilirken,
..I9.P.B.A.K, . .1?..IIKl. . Q8.T..Q?.9.. Q.?.~~q15ıgR.LY..~. .f.!:.K.l.tgfü............. .. . . . . . . . . . . . . . . .. 225

toprak erozyonu örnek gösterilmiş ve insanoğlu ihtar


edilmiştir. Bakara Suresi'nin 264. Ayet-i Kerimesi'nin
meali şöyle;
"Ey İnananlar! Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp,
insanlara gösteriş için malını sarf eden kimse gibi,
sadakalarınızı başa kakma ve eza etmekle boşa
çıkarmayın. Onun durumu, üzerinde toprak bulunan
kayanın durumu gibidir. Üzerine bol yağmur yağdığında
onu cascavlak bırakır. Kazandıklarından hiçbir şey elde
edemezler. Allah inkar eden kimseleri doğru yola
eriştirmez."
Şiddetli yağan yağmur,çok sert kaya parçasının
üzerindeki yumuşak toprağı siler götürür. Ve kaya
apaçık meydanda kalır. Ne bir bitki vardır üstünde, ne
de bir meyveden eser ... İnsanlara gösteriş için malını
sarf eden kalpler de aynen erozyona uğramış kalpler
gibidir. Ne hayırlı bir semere verir, ne de ahirette bir
sevaba ulaşır. Önce kimlik erozyonuna, sonra dünya
erozyonuna karşı duyarlı olmak... İnanan kimselerin
üzerinde durması gereken önemli bir konu ...

Semavi Dinlerin Kutsal Mekanı ÇÖLLER

Çöl; insan hayatının adeta imkansız hale geldiği


doğal ortam. Bitkiler için de öyle. Çöl, aşırı kuraklık ve
yağış noksanlığından ötürü bitkilerin hayat bulmasına
imkan vermeyen toprak parçası. İnsan ve bitkilerin
. giremediği bu ortama çoğu hayvanlar da uyum sağla­
yamamış.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
...........................................................................................................................................................,_,.................................
226
...................................

Çöl; dondurucu derecedeki geceleri, insanın beynini


kaynatan derecedeki gündüz sıcaklıkları sonucunda,
kayalar bile dayanamamış. Dünyanın en sert kayaları
bile aşırı sıcaklık farklarından çatlamış ve parçalanmış.
Parçalanan kaya parçaları, sıcak çöl rüzgarlarının
önünde ufalanmış ufalanmış, yeryüzünde kum denizleri
oluşturmuş.
Alabildiğinde
uzanan uçsuz bucaksız kumlar, kara
parçası üzeıinde adeta okyanusu andırır hale gelmiş. Su
yok yağmur yok, yol yok iz yok. Halk deyimiyle adeta
in ve cinin top attığı yer çöller.
Çöllerin monoton görünümünü bozan bazı canlı
izlerini de görmek mümkün. Özellikle vahalarda
rastlanıyor canlı hayatın izlerine. Vahadan vahaya gidip
gelen göçebe çöl insanları ve bir de develer tamamlıyor
çöllerin panoramasını.
İnsan hayatının en zor olduğu çöller, aynı zamanda
insanın zor anlarında sığınağı olmuş. Daha hür
yaşamak isteyen bedeviler böyle. Aşık edebiyatındaki
Leyla'sına ulaşamayan Mecnun için bir yurt olmuş çöl.
Mecnun, çöllerde Leyla'sını ararken, gerçek aşkı tadmış
ve Mevla'sını bulmuş.
Çöller, semavi dinleıin yayılışlarında kutsal zeminleri
teşkil etmiş. En son din olan İslamiyet; Arabistan
çöllerinden tüm dünyaya yayılmış.
İnsan hayatı için tüm olumsuzlukların birleştiği
çöller, acaba nasıl oluşmuş? Dünya üzerinde ne kadar
çöl alanı var? Dünyada halen çölleşme devam ediyor
mu? Çöllerde hayat nasıl? Gelecek açısından çöller
..!.9..P.BA~J3-!TJS!..Q.8.IQ.f:>.9.. Q2-'..~hbl.IS!!81..~Jil5.1!!8J........._____________ ..........................................~~-?
tehlike arz ediyor mu? İşte bu sorular, bugün için dünya
gündeminden hemen hemen hiç düşmüyor.

Çöller Nasıl Oluşmuş?

Bilindiği
gibi dünyamız yuvarlak. Hem kendi
etrafında ve hem de güneş etrafında dönüyor. Kendi
etrafında dönerken tüm yüzeyi güneş ışığını alıyor.
Güneş etrafında dönerken ise, kutup ekseni ile ekvator
düzlemi arasında 23 derece 2 7 dakikaya varan bir
değere kadar eğiliyor. Bir yıl içinde, dünyamız tam iki
defa (21 haziran ve 21 aralık), 23 derece 2 7 dakikalık
bir değerle eğik hale geliyor. Bu dönemlerde güneş
ışınları dönencelere (Yengeç ve Oğlak) dik olarak
geliyor. Yengeç dönencesine dik geldiği dönemde yani
kuzey yarım küresinin yaz mevsiminde kuzey kutup
bölgesinde tam 6 ay güneş batmıyor ve gece-gündüz
güneş ışığı eğik vaziyette geliyor. Güney kutup
bölgesinde ise tam 6 ay gece yaşanıyor. Bu durum
güneş ışınlarının Oğlak dönencesine dik geldiği
dönemde tam tersi oluyor. İki defa da (23 eylül ve 21
mart), kutup ekseni ile ekvator düzlemi dik olarak
çakışıyor. Bu dönemlerde güneş ışınları ekvatora dik
olarak geliyor. İşte dünyamızın bu özelliğinden dolayı,
bazı bölgeleri çok fazla güneş ışığı alıyor, bazı bölgeleri
ise az güneş ışığı alıyor. Dolaysıyla yeryüzünde farklı
ısınma meydana geliyor. öte yandan denizlerle
karaların farklı yer kaplamaları, karaların yüzey
şekillerindeki farklılıklar, dünyanın dönmesi, karalar ile
denizlerin farklı zamanlarda ısınmaları gibi çok çeşitli
olaylardan ötürü, dünyamızın bazı kısımlan çok yağmur
alırken, bazı kısımları az yağmur alıyor. Yine bazı
kısımlan az ısınırken, bazı kısımlan çok ısınıyor.
Gerek ısınmanın minimum ve maksimum değerlere
ulaştığı ve gerekse yağışın en düşük düzeyde kaldığı
bölgelerde, kayaçların parçalanmasından çöller oluşu­
yor.
Çöller, ikiye ayrılıyor. Soğuk çöller ve sıcak çöller.
Soğuk çöller, sıcaklığın ve yağışın az olduğu bölgeleri
içine alıyor. Gobi çölü gibi. Sıcak çöller ise, sıcaklığın
çok fazla, ancak yağışın çok az olduğu bölgeleri
oluşturuyor. Sahra ve Arabistan çölleri gibi. Böylece her
iki çöl çeşidi, insan hayatı için olumsuz şartlar taşıyor.

Dünya üzerinde Ne Kadar Çöl Alanı Vat?

Dünyamızın toplam yüzölçümü yaklaşık 51 O milyon


km • Bunun 149 milyon km 2 .sini karalar oluşturuyor.
2

Karaların yaklaşık % 20'sini (29 milyon km2 .) çöller


teşkil ediyor. Çöllerin yaklaşık% 31 'ini (9 milyon km 2 .)
tek başına Afrika kıtasının kuzey yarısının büyük bir
bölümünü kaplayan Sahra (Sahra; çok büyük çöl
demektir) oluşturmaktadır.
Çöller zihinlerde canlandınldığı gibi, sadece kumlarla
kaplı değildir. Dünya üzerinde yer alan çöllerin ancak
% 20'sini kum çölleri teşkil eder. Geri kalan çöller ise
çakıllı ve kayalıklı bir görünüm arz ederler.
.I9.P.R~.K•.. !3-IT..!5LQ8.IQŞQ._ Q~.~~q15_ıgR.LY..~ . fl:K.l.~.~8.L. . . . . . . . . ._. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .?..??

Çöllerde Hayat Nasıl?

Çöllerde hayat hemen hemen yok gibi. Nüfus


bakımından dünyanın en seyrek ve tenha bölgelerini
çöller oluşturuyor. Çöllerin orta bölümleri, çoğu kez
insan hayatından yoksun. Sadece kenar kesimlerinde,
develerle dolaşan çöl insanlan yaşıyor. Bu insanların
sayıları da yıl geçtikçe azalıyor.
Çöller hayvan ve bitki hayatı bakımından da,
olumsuz şartlar taşıyor. Yeşermesi için gerekli suyun
sağlanması halinde, yani yağış düştüğü anlarda, kısa
sürede yeşeren ve hemen kuruyan çöl bitkileri ile
develer çöllerin canlı hayatını teşkil ediyor.

Çölleşme Halen Devam Ediyor mu?

Dünyada çölleşme halen devam ediyor. insanoğlu­


nun olumsuz etkileri ile de (yangınlar, aşırı otlatma,
tarla açma), çölleşme hızla artıyor. Örneğin Sahra, son
50 yılda güneye doğru tam 650.000 km 2 .daha genişle­
miştir. öte yandan Sudan'da çöl alanının yılda ortalama
5-1 O km. ilerlediği kaydedilmiştir.
Çöllerin genişlemesi, diğer çöllerde de söz konusu. Bu
genişlemeyi durdurmak için bazı çalışmalar yapılıyor.
Ancak bu çalışmalar çok pahalı olduğu için, arzu edilen
düzeyde yapılamıyor.
Ancak şurası unutulmamalıdır ki, çöl toprakları,
sulandığı takdirde, dünyanın en verimli topraklarını
oluşturmaktadır. Bu sebeple, çöllere sahip olan
ülkelerde, çöllerin sulanarak tarım alanlarına kazanıl-
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 230

ması çalışmaları devam ediyor. Bu ülkelerin başında


İsrail geliyor. İsrail işgal ettiği çöl alanlarında ileri bir
teknoloji ile tanın yapıyor.
Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi
Arabistan gibi petrol zengini ülkelerde de, çöl alanlarının
sulamaya açılarak tarıma kazanılması yönünde çalış­
malar var. Ancak bu tür çalışmalar, çok ileri bir teknoloji
istediği için, büyük yatırım gerektiriyor.

Orta Anadolu insanının Hasreti BOZKIRLAR

Bodur ağaççıklar arasında, binbir çeşit otsu bitkilerin


yer aldığı geniş düzlüklere bozkır adı verilir. Bozkır;
ilkbahar mevsiminde yeşil zemin üzerinde, rengarenk
açan çiçeklerle tüm renklerin oynaştığı ve kıpırdaştığı,
cana can katan bir hayat ortamı haline geliverir.
Baharda, bozkırda, kuzular meleşir, anlar vızır vızır o
çiçekten bu çiçeğe konar. Kuşlar; çiçekler ve yeşil dallar
arasında, cıvıl cıvıl sesleriyle bir seremoni hazırlar.
Bozkır toprağına can gelen bu mevsimde, insanlar;
binbir telaş içinde, toprakla bütünleşir.
Baharın bitiminde, amansız bastıran sıcaklarla,
insanlarla birlikte, tüm canlılar bunalır. Bunaltıcı
sıcaklıklara dayanamayan bitkiler, sararır ve solar.
Nihayet yaz ortasında, toprak boz renge bürünür. Boz
renkli manzara, kış mevsiminde karların yere düşmeye
başladığı zamana kadar devam eder. İşte bu nedenledir
ki, Anadolu insanı, bu tip geniş düzlüklere bozkır adını
vermiştir.
Kışın karların yere düşmesiyle birlikte, bozkır;
gelecek bahara kadar, bir gelin gibi beyaza bürünür.
Kar, bozkır için bir umud kaynağıdır. Kar, bozkır
toprağının içindeki tüm bitki tohumlarını, bir yorgan
sıcaklığı ile, gelecek bahara kadar, donmaktan korur.
Karların erimeye başlamasıyl;:ı birlikte, baharın
başlangıcıyla birlikte, bozkır yeniden şahlanır ve önceki
bahar güzelliğine tekrar kavuşur.
Türkiye'nin bozkırını teşkil eden Konya ovasında yer
alan bir köyde yaşamış bir hocamız bize, şahit olduğu
ibretli bir olayı şöyle anlatmıştı; "Çocuklar, bir yaz günü
idi. Köydeki buğdayları biçmiş ve harman yapmıştık.
Köy evimizden hayli uzakta bulunan harmanı, yabani
hayvanlardan korumak için beklemek gerekiyordu.
Harman beklemeye, babamla birlikte gitmiştik. Harman
yerinde, yıldızlara baka baka uyudum. Seher vakti
girince uyandım. Sabah namazı için hazırlandığımda,
köyün minaresinden sabah ezanı sesleri harman yerine
kadar net bir şekilde geliyordu. Ezan okunmaya
başladığı anda, birde ne göreyim. Harmanın biraz
ilersinde, koşmakta olan bozkır tilkisi, hemen durdu ve
ön ayaklarını havaya kaldırdı ve arka ayakları üzerine
dikildi ve ezanı dinlemeye başladı. Ezan sesi bitinceye
kadar öylece kalakaldı. Ezan bitti. Tilki ön ayaklarını
yavaşça yere indirdi ve ağır adımlarla yürümeye
başladı... O gün bugün, bozkır tilkisinin o hali hiçbir
zaman gözümden gitmedi."
Bozkır, Orta Anadolu İnsanı'nın bir tutkusudur, bir
kara sevdasıdır. Anadolu insanı bozkıra, bozkır Anadolu
İnsanı 'na sevdalıdır. Bu sevda, Anadolu tarihi ile
özdeştir. Bu özdeşlik, taa Orta Asya'nın düzlüklerinden
Anadolu'ya kadar uzanan bir hasret yolculuğunun
hikayesidir. Dilerseniz bu hikayeyi, bilimsel yönden
biraz renk katalım.

Bozkır Nedir? Nasıl Oluşur?

Yeryüzünde, ortalama yıllık yağış miktarının 300


mm.yi aşmadığı, yaz yağışlarının azlığı ve sıcaklığın
fazlalığı nedeniyle, ağaçların ve daimi yeşil çayırların
yetişemediği, kurak yada yarı kurak sahalar bozkır
alanlarını teşkil eder. Bozkırda yetişen ot türleri, yaz
sıcaklığının fazlalılığı ve yağışın azlığı ile kış
mevsiminde ise sıcaklığın çok düşük değerler göstermesi
nedeniyle yeşil kalamazlar. Bu mevsimlerde, bozkır bitki
türleri, gövde, dal ve yapraklarını kaybederek, sadece
toprak altında.tohum yada soğansı kökleri ile canlı
kalabilirler.
Bozkır alanlarında, hakim bitki örtüsü, yavşanotu,
sorguç otu, üzerlik, yumak otu, geven gibi türlerdir.
Bozkır bitkilerinin bir kısmı, yaz kuraklığına karşı
kurakçıl bir karakter kazanmışlardır. Bu tür bitkilerin
yaprakları küçülerek, yüzeyleri sert, tüylü yada mumlu
gibi bir hal almışlardır. Bitki kökleri, fazla su depo
yapabilecek şekilde soğansı ve yumrulu bir yapıdadır.
Bozkır bitki türleri, elverişli şartlar görüldüğü
takdirde, sonbahar mevsiminde ikinci kez yeşerebilirler.
Ancak çoğu kez, sonbahar mevsiminde gece sıcaklık­
- larının aniden düşmesi, ikinci bahann görülmesini engel
teşkil eder. Yaz ortalarından itibaren kuruyan bozkır,
233

sonbahar ve kış mevsiminde, hep kuru kalır. Baharın


başlangıcıyla birlikte, bozkırda bir canlanma başlar.
Toprak altındaki tohumlar, yumrulu ve soğansı kökler
filizlenir. Taze filizler, topraktan fışkırırcasına yükselir,
dal adar, boy atarlar. Baharın ilk yarısında, bozkır
tamamen yeşildir. Baharın ikinci yarısına doğru,
yemyeşil otların arasından rengarenk çiçekler açar ve bu
zamanda bozkır, çeşitli halı desenlerini andırır. Yaz
kuraklığı başlangıcında, çiçekler tohuma dönüşür ve
ertesi baharda yeşillenmek üzere toprağa karışır.

Bozkırlar Nerelerde Yer Alır?

Bozkırlar yeryüzünde, çok geniş yer kaplar. En geniş


haliyle, Asya, Avrupa ve Amerika kıtalannda görülür.
Asya kıtasının orta ve batı kesimi tamamiyle bozkırdır.
Bu bozkır alanı, Doğu Avrupa'da devam eder ve
Macaristan ovalarına kadar ulaşır. Deyim yerindeyse,
Asya kıtasının doğusunda Mançurya'dan Avrupa'da
Macaristan ovalarına kadar, bozkır çok geniş ve uzun
bir kuşak teşkil eder. Bozkır'a, Orta Asya'da Rusça
"stepy" (dilimize step olarak geçmiş), Macaristan
ovalarında Macarca "pustza" adı verilir. Bozkır; Kuzey
Amerika'da "prairie", Güney Amerika'da "pampa" diye
anılır. Prairie, · Kuzey Amerika' da Kayalık dağları ile
Appalach dağları arasında geniş yer kaplar. Pampalar
ise, Brezilya'nın güney yarısını ve Arjantin'in büyük bir
bölümünü kaplar. Türkiye'de bozkır, daha ziyade Orta
Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde geniş
topraklan içerir.
................................................
234

Bozkır, dünyanın her yerinde aynı özellik göstermez.


Orman ile çöl arasında geçiş kuşağını oluşturan
bozkırlar, ormana yakın bölgelerde içinde bodur ağaçlar
içerir. Bu tür bozkırlara, "ağaçlı bozkır" veya "ormanlı
bozkır" adı verilir. Maki formasyonundan bozkıra
geçilirken "çalılık bozkır" göze çarpar. Bozkır alanlardan
çöllere geçişte ise, "kuru bozkır" alanlan geniş yer tutar.
Tuzlu topraklar üzerinde gelişen ve tuzcul bitkiler içeren
bozkırlara "dazkır" denilmektedir. Tuz gölü çevresinde
dazkırlar geniş yer kaplar.
Yeryüzünde yer alan bozkırların çoğunluğu, orman
alanlarının tahrip edilmesi neticesinde oluşmuştur. Bu
tür bozkırlara, "antropojen bozkır" adı verilir. Bunun
yanında, gerçek bozkırlar da vardır. Türkiye'de Tuz gölü
çevresinde ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin dar bir
alanında gerçek bozkırlara rastlanır.

Bozkırların Faydalan Nelerdir?

Bozkır alanları, türce zengin çok çeşitli otlarla


kaplıdır. Bunun yanında, bozkır doğal ortamında
beslenen çok sayıda yabani hayvan bulunur. Özellikle
bozkır alanlarda, çok sayıda, karınca, yabanarısı, bozkır
tilkisi, bozkurt, yılan, kertenkele, örümcek ve çeşitli
kuşlar yaşar.
Bozkırlar, beşeri ortama dönüşünce, tarım ve
hayvancılık bakımından dünyanın en verimli alanlannı
oluştururlar. Bahar aylarında çok gür otlarla kaplı
olduğu için, koyun yetiştiriciliğine en uygun sahaları
teşkil eder. Bu sebeple ülkemizin Orta ve Güneydoğu
..IQPBAK,. .1?.IIKLPl3IQ?Q. Q?;~~Pıs.ıg13_1 . v~ . .~I.15.1.~.~13.1 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ?35
Anadolu bölgeleri, koyun varlığı bakımından ön sırala­
rda yerini alırlar.
İnsanlar tarafından tarıma açılan bozkır alanlarında,
çok kaliteli tahıl
Bundan dolayıdır ki,
türleri yetişir.
bozkır alanlarına aynı zamanda "tahıl ambarı" adı
verilir. Nitekim, iktisadi yönden incelendiğinde, Konya
ovasının, "Türkiye'nin Tahıl Ambarı" olduğu açıkça
görülür. Dünya üzerinde, geniş bozkır alanlarına sahip
olan ülkeler, tarım ve hayvancılık bakımından önemli
bir potansiyele sahiptirler.
Bozkır'ın diğer bir faydası dolaylı yönde olmaktadır.
Bozkırlarda yaşayan insanlar, dünyada ayrı bir kültür
ve uygarlık kurmuşlardır. "Bozkır Uygarlığı" adı verilen
bu uygarlığın ana temalarında, baharda rengarenk bir
görünüm kazanan bozkır hakimdir. Bozkır'ın canlı
renkleri, bozkır uygarlığını kuran insanların, tüm günlük
yaşamına girmiştir. Bozkır halı ve kilimlerindeki canlı
desenler, bozkırın ipliğe yansımasının bir ürünü
olmuştur.
Bunca faydası olan bozkırda yaşamak güzel olsa
gerek herhalde. Hele baharda, bozkırda rengarenk açan
binbir çeşit çiçekleıin kokularını teneffüs etmek, insana
bir başka güzellik verir. Ne diyelim, bu güzelliği
yaşayıpta, kadrini ve kıymetini bilen, çokça şükreden
bozkır insanlarına ne mutlu! ..
236

Doğal Bir Afet HEYELAN

1988 yılının Ramazan Bayramı tatilinden yararlana-


rak, öğrencilerimiz ile birlikte, Karadeniz Bölges_i'ne arazi
çalışmaları için bilimsel bir geziye çıkmıştık. Bayram
Sabahı, Maçka'daydık. Maçka Merkez Camii vaizi,
bayram vaazında toplumun önemli problemlerine
değiniyordu. Bir ara, vaiz o kadar dertlendi ki;
"Muhterem kardeşlerim, Allah'ın yoh.ından hiç bir
zaman ayrılmayın. öyle görüyorum ki, durumumuz hiç
iyi değil. Korkarım, başımıza taş yağacak taş ... " diye
önemli bir ikazda bulundu. Neyse, biz, o gün daha yeni
tanıştığımız Maçkalılarla bayramlaştıktan sonra,
gezimize devam ettik.
Aradan bir-iki· ay geçmişti. Radyo ve televizyon
spikerleri, Maçka dolaylarında önemli bir heyelan
olduğunu ve çok sayıda insanın toprak ve kaya altında
kaldığını bildiriyorlardı. O günlerde yurdumuzu, büyük
bir yasa boğan bu olay, 23 Haziran 1988 tarihinde,
Maçka ilçesi, Çatak köyü Heyelanıdır. Söz konusu
heyelanda, 63 vatandaşımızı kaybetmiştik. özellikle
Karadeniz Bölgemizde sık sık meydana gelen ve
olumsuz bir çok yönü ile dikkati çeken bu doğal afet
hakkında ne biliyoruz? Ülkemizde bu doğal afetler
nerelerde ve ne zaman oluşuyor? Heyelanların sonuçları
nelerdir? gibi soruların üzerinde biraz duralım.
..I.9P8~.15, . 1:3..II15!. .9.8.:rQşQ . 9.:t::.~bh!l5.~.8.1 . Y~. .~15I~~8L. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ~??
Heyelan Nedir? Nasıl oluşur?

Heyelan, toprak kayması olarak ta ifade edilir.


Yeryüzünün daha ziyade, tabakalı ve eğimli arazilerinde
meydana gelir. üst üste çeşitli kayaç ve toprakların
ardalanmasıyla meydana gelen oluşumlara tabakalı
yapı denir. Tabakaların kimisi, yağmur sularını hemen
alt seviyelere geçirir. Kil tabakası gibi bazı tabakalar da,
yağmur sularını içine emerek şişer ve doyma noktasına
yakın bir zamanda kil kayganlaşır. Arazi fazla eğimli
ise, suya doygun ve kaygan kil tabakası, üzerindeki
kütleyi taşıyamaz hale geldiğinden, eğimli arazi, daha
aşağı kısımlara doğru aniden kayar ve çok büyük
oranda kütle hareketi meydana gelir. İşte bu kütle
hareketine heyelan adı verilir.
Arazinin 30 derecenin üzerinde eğimli olduğu
durumlarda, toprak üzerindeki orman örtüsünün, tarla
açma veya yangınlarla yok edilmesi sonucunda, toprak
kaymaları olur. Toprak kaymaları, yerleşmelerin ve
tarlaların yerlerinin değişmesi veya yok olması
nedeniyle, oldukça büyük önem arz eder.
Akarsuların vadi içinde yatağını derinleştirmesi, kil
tabakası olan tabakalı arazilerin yamaçlarında yol
açılması, buzullar veya deniz dalgaları ile yamaçların
aşındırılması gibi etkenler, heyelanın olması için uygun
ortam hazırlarlar.
Heyelanlann Sonuçlan

Heyelanlar, doğal bir afet olarak kabul edilir. Çünkü,


heyelan olan bölgede herhangi bir yerleşme merkezi
varsa, can ve mal kaybına sebep olurlar. Yüzlerce
dönüm arazi bir anda yok oluverir. Eğer alt kesimlerden
yol geçiyorsa, yol ulaşıma kapanır.
Heyelan sonuçlarından biıi de, heyelan set göllerinin
oluşmasıdır. Heyelan sırasında kayan kütle, aşağı
kesimlerde vadi içinde yığılır ve doğal bir set oluşur.
Vadi içinde akarsu varsa, doğal settin arkasında göl
oluşur. Ülkemizde bu tip oluşan göller çoktur.
Erzurum'un kuzeyindeki Tortum gölü, Trabzon'daki
Sera gölü ve Uzungöl, Amasya'nın Taşova ilçesindeki
Borabay gölü, Bolu çevresindeki, Abant ve Yedigöller
birer heyelan gölüdürler. Bilindiği gibi bu tip göller,
çevre manzarası bakımından, gidip görülebilecek, doğal
güzelliklerimizi oluştururlar. Öte yandan, Tortum
gölünde olduğu gibi, bu tip göllerden, enerji üretimi için
büyük bir kaynak oluştururlar. Yine bu tip göllerde,
dolgu malzemesinin en üst kısmı aşınmaya dayanıklı
sert kütle ile kaplanmışsa, settin üzerinden akan su
kütlesi şelale oluşturur. Tortum Şelalesi gibi.

Heyelanın Düşündürdükleri

Heyelan olayını gören bir kimse, ilk anda yeryüzü-


nün pek sağlam olmadığını ve her an kayabileceğini
belleğine yerleştirir. Bu düşünce de, bütünüyle, dünya-
mızın pek o kadar sağlam olmadığı imajını yaratır.
özellikle heyelan olayını yaşayan kazazedeler ile
yaptığımız mülakatlarda, hemen hemen her yurttaşımız,
heyelanı hemen kıyamet ile özdeşleştirmiştir. "Heyelan
nasıl oldu, anlatır mısınız?" dediğimizde, aldığımız
cevaplar oldukça düşündürücüdür. "Öyle bir gürültü
koptu ki, sanki kıyamet kopuyor zannettik. Küçük
kıyameti yaşadık. Dünya üzerimize çöktü." gibi
cevaplar, heyelan sırasındaki ilk izlenimler.
Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor;
"Ey Muhammed! Sana dağlan sorarlar,- de ki:
"Rabbım onlan efalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru
bir toprak haline getirecek,- orada ne çukur, ne tümsek
göreceksin. O gün, hiç bir tarqfa sapmadan bir
davetçiye uyarlar. Sesler Rahman 'ın heybetinden
kısılmıştır,- ancak birflsıltı işitı.rsin. "(Taha 105-108)
"Ey insanlar! öldükten sonra tekrar didlmede
şüphede iseniz bilin kı; ne olduğunuzu size açıklamak
için, Biz sizi topraktan, sonra nuifeden, sonra
pıhtılaşmış kandan, sonra da yapısı belli belirsiz bir
çiğnem etten yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye
kadar rahimlerde tutanz,- sonra sizi çocuk olarak
çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağına vanrsınız.
Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en Jena
zamanına ulaştınlır kı; bilirken bir şey bilmez olur.
Yeryüzünü görürsün kı; kupkurudur,·Jakat Biz ona su
indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabanr, her güzel
bitkiden çift çiftyetiştirir. "(Hac S)
Heyelan olayını yaşamadanda, kıyametin azametini
ve dehşetini düşünüp, İslamı hakkiyle yaşayanlara ne
mutlu! ...
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan X:~Ş:':\DIGIMIZ DÜNYA 240

Dünyamızın Akciğerleri ORMANLAR

Ormanlar, dünyamızın akciğerleri. Ormanlar, dünya-


mızın en zengin varlıkları. Ormanlar, dünyamızın yeşil
incileri. Ormanlar, içinde çok sayıda bitki ve hayvan-
ların barınağı olan canlı hayatın sımsıcak yuvası.
Ormanlar, insan hayatının her demine girmiş yardımcı
araç ve gereçlerin kaynağı. Velhasıl ormanlar, dünya-
mızın en değerli varlıktan ...
Acaba dünyamızda ormanlar olmasaydı, dünyamız
nasıl görünürdü? İnsan hayatında ne gibi değişiklikler
olurdu? En basit bir ifadeyle, elinizde bulunan şu dergi
size ulaşabilir miydi? Elbette hayır. Çünkü derginin her
bir kağıdı, ormanlardan imal ediliyor. Ormanlar
olmasaydı, acaba sizler ve bizler nasıl okuyup yazma
öğrenecektik? Kalemimizden defterimize, dergimizden
kitabımıza, masamızdan sandalyemize her şey orman
ürünlerinden yapılmış.
Ormanlar, insan hayatı içinde çok önemli bir yer
tutuyor. Ormansız bir dünya düşünmek bile imkansız. __
Adeta, insan hayatının sigortası görevini üstleniyor
ormanlar. İşte bu nedenledir ki; Peygamberimiz Hz.
Muhammed (s.a); " Herhangi birinizin elinde bir hurma
fidanı varken, kıyamet kopacak olsa (bile), onu derhal
diksin." buyurmuş. Fatih Sultan Mehmed Han; "Yaş
kesenin başını keserim." diyerek, ormanların korunma-
sını ferman buyurmuş.
İnsan hayatı için bu kadar lüzumlu olan ormanlar,
hakkında neler biliyoruz? Dünyamızın üzerinde ne
TOPRAK, BiTKi ÖRTÜSÜ ÖZELLIKLEB.J VE ETKiLERi 24ı

kadar orman var? Ormanlar yok olabilir mi? Yok olursa,


dünyamızı ne gibi tehlikeler bekliyor?

Orman Nedir? Ormanın Yetişme Şartlan Nelerdir?

Hakim hayat biçimini ağaçların oluşturduğu ekolojik


sisteme orman denilmektedir. Ormanların yetişme
şartları, cins ve türlerine göre farklılık göstermektedir.
Ancak ormanların yetişmesi için genel özellikler; en
sıcak ay ortalamasının 1O 0C'nin üzerinde olması ve
yıllık yağış miktarlarının 200 mm.nin üzerinde olma-
sıdır. Ayrıca orman köklerinin tutunacak kadar toprak
örtüsünün olması gerekir. Böyle olunca, ormanın
yetişme bölgeleri, yeryüzünde çok geniş yer tutmak-
tadır.

Dünyamızın üzerinde Ne Kadar Orman Var?

Dünyamız yaklaşık olarak toplam 510 milyon km2 •


yüzölçüme sahip. Karaların toplam yüzölçümü ise, 149
milyon km 2 .yi buluyor. Dünya karalarının % 31 'i,
ormanlarla kaplı olduğu bilinmektedir.
Dünya ormanları, üç grupta toplanmıştır. Bunlardan
en önemlisi, yıl boyunca yeşil kalan yağmur orman-
larıdır. Bu ormanlar, daha ziyade ekvatoral ve tropikal
bölgede yer alırlar. Çok sık, çok katlı orman örtüsüne
sahiptirler. Ağaçların boylan 70-80 m. (Yani 25-30 katlı
apartman yüksekliğinde) dolayındadır. Bu orman alan-
larında, ağaçların sıklığından, güneş ışınları, orman alt
katına ulaşamaz. Bu nedenle, tüm ağaç ve bitki türleri,
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı.................................................................................................
Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 242

güneş ışığı almak için birbirleriyle yarışırlar. Çok sık


dokulu oldukları için, bu ormanlara el değmemiş yada
balta girmemiş ormanlar adı verilir. Bu tür ormanların
yaygın olduğu ve devamlılık arz ettiği bölgeler şunlardır;
Güney Amerika'da Amazon havzası, Afrika kırasında
Gine körfezi ülkelerinin iç kesimleri ile Kongo havzası,
Güneydoğu Asya'da Cava, Borneo, Sumatra ve Filipin
adalarıdır. Bunların içinde en büyük orman sahasını
oluşturan Amazon havzası, yaklaşık 4,5 milyon km 2 .lik
bir alanı kaplar.
Ihman kuşakta kışın yaprağını döken geniş yapraklı
ormanlar yer alır. Bu orman formasyonunda çeşitli
meşe, kavak türleri, karaağaç, akçaağaç, kestane gibi
türler yaygındır. Kuzey Amerika'nın ve Asya kıtasının
doğu kıyıları ile Orta Avrupa'da, yaprağını döken
ormanlar geniş yer tutarlar.
Soğuk kuşağın yaprağmı dökmeyen ormanları,
özellikle kuzey yarımküresi karalarının soğuk enlem-
lerinde geniş yer kaplar. İğne yapraklı olan bu
ormanlara, Kuzey Asya'da tayga, Kanada'da ve Kuzey
Avrupa'da konifer ormanlar adı verilmektedir. Bu orman
kuşağında, çam türleri, köknar gibi iğne yapraklı orman
türleri yaygındır.
Bu üç orman bölgesi dışında da ormanlar bulunmak-
tadır. Ancak bunlar, saha itibariyle pek fazla yekün
tutmazlar. Özellikleri itibariyle, daha ziyade, bu üç
bölgenin geçiş tiplerini oluştururlar.
Ormanlar, bir çok ağaç ve bitki türünden oluştuğu
gibi, içinde memeli hayvanlardan vahşi hayvanlara,
..IQP.RAK,. ı::l.IIKL9.8I.Q§.9.. Q;z.:~~!::1K.'=E.'..R!.Y.S. rr.Kl.IJ.RL. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .?.:!}.
sürüngenlerden kuşlara kadar çok fazla türde ve sayıda
canlıyı içinde banndınr.

Ecza Deposu; Ormanlar

Balta girmemiş ormanlar, güneşten aldıkları ışığın


% 60 ile 90'ını soğurur, geri kalanını ise yansıtır. İğne
yapraklı ormanlarda, ışığın ancak % 1O'u tabana ulaşa­
bilir. Yaprak döken ormanlarda, yazın yeşil geniş
yapraklara sahip olduğu için güneş ışınlarının sadece
% S'ini tabana ulaştırırken, yapraklarını döktüğü kış
aylarında % 50 ile 90'ını ağacın altındaki toprak yüze-
yine kadar ulaştırır. Her ne olursa olsun, tüm ormanlar,
özellikle yaz günlerinde güneş ışınlarının büyük bir
kısmını soğurduğu veya yansıttığı için, ağaç altları
çevreye göre oldukça serin geçer.
Yaz günlerinde, güneşin yakıcı ve kavurucu sıcağı
altında, ağaç altları, çok ideal dinlenme yerleridir. Bu
sebeple, büyük nüfus kitlelerini barındıran şehirlerin
kenarında yer alan orman alanları, milli parklar veya
dinlenme yerleri olarak düzenlenmektedir.
Ağaçlar, fotosentez sırasında bünyelerinde bulunan
kimyevi maddeleri de etrafa saçarlar. Bu sebeple,
ağaçların cinslerine göre, ağaç gölgelerinde farklı
havalar teneffüs edilir. Çam ormanları altında, reçine
kokulu, bol oksijenli, hafif esintili bir hava teneffüs
etmek, insanı zindeleştirir ve adeta canına can katar.
Söğüt ağaçları, aspirinin de hammaddesini oluşturan
salix maddesini içerdiklerinden ve fotosentez sırasında
az miktarda da olsa etrafa salix salıverdiklerinden, söğüt
--~~-~ . Q.1.?.~.~~-~?..~. .?.ır_la~---~-~-~_l_ı_ _ ı::Jl.~-~ . !f!':ŞADIGIMl~...'?9~.Y.~................. 244
gölgesinde, başı veya vücudu ağrıyan bir kişi otursa,
kısa sürede tüm ağrıları diner ve şifa bulur. öte yandan
fotosentez sırasında uyku veren bir madde salgılayan
ceviz, altında dinlenenleri çok fazla uyutur.
Ormanlık alanda hayatını devam ettiren insanlar,
tüm ağaçların özelliklerini ayrı ayrı bilirler. Halk
hekimleri, her türlü ağaç ve bitkilerin içerdikleri
kimyasal maddeleri ayrı ayrı bilirler ve bunları çeşitli
hastalıklara karşı kullanırlar. Bu durum, bugün Amazon
ve Kongo havzasında yaşayan yerliler tarafından da
uygulanmaktadır. Kısacası ormanlar, insanoğlu için
adeta birer ecza deposu gibidirler.

Ormanlar Yok Olabilir mi? Yok Olursa Sonuç Ne olur?

Dünyanın ormanlarının, yılda yaklaşık % 1 'i kesil-


mektedir. Kesilen ağaçların yarısı yakacak odun olarak
ve geri kalan yarısı ormandan yapılan yan ürünlerin
yapımında kullanılmaktadır. Ormanlar için, insanoğlu­
nun günlük ihtiyaçlarının giderilmesi için yapılan
kesimler, pek fazla tehlike yaratmaz.
Dünyanın zengin orman kaynakları, kötü niyetli ve
kısa yoldan köşe dönmeyi planlayan kişiler ve ülkelerin
göz diktikleri alanlardır. Bugün için Amazon ormanları,
sorumsuzca yok edilmektedir. Kongo ve Batı Afrika'daki
balta girmemiş ormanlara, artık döver biçer gibi dev
orman kesicileri girmekte, ekin biçer gibi biçmektedirler.
Orman içindeki ağaçların çoğu, fazla oranda reçine
ve çıra içermektedir. Bu sebeple, küçük bir orman
..I.9.P.B~.K!. .!'.!JIISl...9.13.IQŞQ__Q.?.'..s~bllS.~B_l_Y..~. .;:ı:ıs.ı.~sBL..... -·············-····················· ................?.~.?..
yangını, kısa sürede büyümekte ve yüzlerce hektar
orman arazisi, kısa sürede yanıp kül olmaktadır.
Orman alanları, ayrıca insanoğlu tarafından tarım
alanı açmak için her geçen yıl yok edilmektedir.
Bilinçsizce ve kötü niyetle yapılan kesimler, orman
yangınları ve tarla açma için yapılan tahripler sonucun-
da, her geçen yıl dünya ormanları azalmaktadır. Tahri-
bat, aynı hızla devam ederse, 2000'li yılların
ortalarında, ormansız bir dünyadan söz edilecektir. Bu
da dünyadaki sağlıklı bir hayatın sonu demektir. Ne
diyelim, biz dünyalılar, dünyamızın sonunu kendimiz
hazırlıyoruz. Ne demişler, kendi düşen ağlamaz.
Ağlamaz, ağlamaz ama ağlayan bizler değil bizlerden
sonraki yeni nesiller olacak. Gelecekte yeni nesillere,
yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsak, parolamız;
"Ağaç dik, Ormanı sev ve Yeşili koru!.." olmalı.

Ülkemize can Veren ORMANLARIMIZ

Çocuklarının;
"Tohumlar fidana, fidanlar ağaca,
Ağaçlar
ormana, dönmeli yurdumda ..

Yuvadır kuşlara, örtüdür toprağa,


Can verir doğaya, ormanlar yurdumda.

Bir tek dal kırmadan, ormansız kalmadan


Her insan bir fidan, dikmeli yurdumda. "
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı
...............................................
Olan YAŞADIGIMIZ
..........
DÜNYA
. .................................. ..
246

şarkısını söylerken, yetişkinlerinin habire ağaç kestiği


bir ülke biliyor musunuz? Belediye yetkililerinin şehirle­
rini yeşillendirmek ve güzelleştirmek için ağaç fidanları
dikerken, halkının çubuk yapmak için veya yakmak için
fidanları söktüğü bir ülke tanıyor musunuz? "Yeşili
koru, ormanı sev." sloganları atılırken, her yıl binlerce
dekar ormanının cayır cayır yakıldığı ülkenin adını
söyleyebilir misiniz? Bu sorulara cevap bulamayorsanız,
ormanlar hakkında hiç bir düşünceniz ve bilginiz yok
demektir. Cevap vermekte zorlanıyorsanız yada
utanıyorsanız, bu ülkeyi az veya çok tanıyorsunuz
demektir.
Ormanlarımız, sağlıklı bir hayat kaynağımız. Orman-
larımız, yurdumuzun çölleşmesine karşı savaşan en
büyük savaşçı. Ormanlarımız, köylümüzün-kentlimizin
ısınmak için yakacağı, barınmak için yapacağı, gelir
getirmek için kesip satacağı en büyük doğal zenginlik.
Peki, bu doğal zenginlik hiç tükenmiyor mu? Geçmişte
ülkemiz ormanlar bakımından zengin miydi? Bugünkü
durum ne durumda? Ormanlarımızın geleceği nasıl
olacak?

Geçmişte ülkemiz Ormanlar Bakımından Zengin miy-


di?

Bundan 15-16 yıl önce, Erzurum ve çevresindeki


köylerde, Doğu Anadolu bölgesindeki kırsal yerleşme­
lerin sorunları hakkında bilimsel araştırmalar yapıyor­
duk. Erzurum şehrinin kuzeydoğusunda, Fırat'ın kolu
Karasu ırmağının kaynağını oluşturan Dumlu dağları ile
247

Kargapazarı dağlarının birbirlerine iyice sokulduğu


Dumlu beli denilen hayli yüksek bir mevkide (2200 m.)
kurulmuş olan Güzelyayla köyündeyiz. Köy adında
anlaşılacağı üzere, doğal yönden hem güzel ve hem de
yayla. Güzelyayla köyünün en yaşlısı olan bugün
rahmetli olan merhum İhsan amca ile mülakat
yapıyoruz. Mülakat sırasında, ihsan amca köyün en
eski evlerinden birini göstererek;
"-Hoca, şu evin tüm keresteleri, bizzat evin temel
yerinden kesilip yerine konduğunu hatırlıyorum." dedi.
Ve arkasından şöyle devam etti;
"-Benim çocukluğumda, şu gördüğün bugün ot bile
bitmeyen kıraç toprakların üzerinde, gür sarıçam
ormanları vardı. Şu gördüğün sürekli nadasa bırakılmış
yamaç arazileri tamamiyle üzüm bağları ile kaplıydı.
Bağlarda bir üzüm olurdu ki tadına doyum olmazdı. Ne
var ki, cumhuriyetin ilk yıllanndan bugüne kadar kese
kese dikili ağaç namına hiç bir şey bırakılmadı. Kesilen
ağaçların yerine yeni fidanlar dikilmediği için, verimli
topraklar sel suları ile süpürüldü gitti. Şimdi artık bu
topraklarda ot bile bitmiyor. Ülkemizin geleceği çok
kötü, hoca. Hem de çok kötü olacak. Çünkü üretici ve
yetiştirici değil, tüketici, tahrip edici ve yok edici bir
toplum olduk artık. Belki ben göremem amma sizler
şahit olursunuz. Bu havalideki bütün köyler gelecekte
boşalacak. ülkemiz toprakları, Arabistan çöllerine
dönüşecek ... "
O yıllarda, İhsan amcayı, biraz haklı biraz haksız
bulmuştum. Geçmişteki olan olayları anlatmasında
hiçbir yalan yoktu ve bunda haklıydı. Ama gelecek için
karamsar bir tablo çizmesini haklı bulmamıştım. Ama
yıllar gösterdi ki, ihsan amca gelecek için yaptığı
tahminlerde de pek yanılmamıştı. Çünkü yılların verdiği
engin tecrübe, onu bir insan ve toplum sarrafı yapmıştı.
Yıllarca halkının içinde yaşamış ve Türk halkının ağaç
ve orman konusundaki duyarsızlığını çok iyi tahlil
etmişti.

Ormanlanmızın Bugün Ne Durumda?

Dünya karalarının yaklaşık % 31 'i (4 .405 milyon


hektar yada 44 milyon km 2 .) ormanlarla kaplıdır.
Kıtalar bazında ele alındığında, ormanlar bakımından en
zengin kıta Güney Amerika (kıta yüzölçümünün
% 54'ü), en yoksul kıtalar ise Okyanusya (% 11 'i) ile
Asya (% 19'u)'dır. Kişi· başına düşen orman, dünya
genelinde 1.6 hektar kadardır. Yine nüfus bazında
alındığında, en zengin kıta Güney Amerika (7,3 hektar),
en yoksul kıtalar ise, Avrupa (0,3 hektar) ve Asya (0,3
hektar) 'dır.
Türkiye'nin orman varlığı, toplam 20 milyon hektar
kadardır. Bu alan ülke yüzölçümünün % 25,9'unu teşkil
eder. Bu toplam orman alanının, 8,5 milyon hektarı iğne
yapraklı, 1,5 milyon hektarı geniş yapraklı, 11 milyon
hektarı karışık ve 9,2 milyon hektarı baltalık ormandır.
Ülke toplam orman alanının (20 milyon hektar), % 80'i
( 16,2 milyon hektar) kıyı bölgelerimizde yani
Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerimizde
yer almaktadır. Geri kalan % 20'si ise (3,8 milyon
hektar) diğer iç bölgelerimizde yani İç, Doğu ve
..I.QP.A~.15,. _l?..tı:!~LQ.13.IQ§Q. 9.?..fü:.U.~.l!:BLY.!:.. .f.!:.Kl!!.8.L.. . . _. ._ 249

Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde bulunmaktadır.


Özellikle bu iç bölgelerimiz, orman bakımından çok
yoksuldurlar. Nüfus bazında ele alındığında, kişi başına
düşen orman varlığı (0,3 hektar), dünya ortalamasının
(1 ,6 hektar) altında olup, en yoksul kıtalar olan Avrupa
ve Asya kıtalanna eşdeğerdir.
Türkiye ormanlarının yaklaşık % 44 'ü verimli,
% 56' sı bozuk nitelikli ormanları oluşturur. Türkiye
ormanlarından yılda 16-20 milyon m3 .kadar ağaç
kesilmekte ve bunun 10-12 milyon m. 3 'ünü yakacak
odun ve 6- 7 milyon. m3 'ünü ise sanayi odunu teşkil
etmektedir.

Ormanlanmızın Geleceği Nasıl Olacak?

Anadolu topraklannın, Hititler döneminde % 80'inin,


Osmanlı döneminde % 40'ının ormanlarla kaplı olduğu
bilinmektedir. Cumhuriyet döneminde; orman yangın­
ları, tarım ve otlak arazisi kazanma için orman tahıibi,
orman içi ve orman kenarı yerleşmelerin orman tahribi
gibi olumsuz etkilerle, bugün ülkemiz yüzölçümünün
ancak % 25'i ormanlarla kaplıdır. Bu alanın da,
yarısından fazlası orman niteliğini kaybetmiş durum-
dadır. 1937-1990 devresinde 1.390.551 hektar orman
alanı yakılmıştır. Bu da demektir ki,· her yıl ortalama
26.236 hektar orman alanı yanıp kül olmaktadır.
Yangınlarla yok olan ormanlarımızın, ancak % 54 'ü
yeniden ormanlık alana dönüştürülebilinmiştir.
Bugün Anadolu'nun tüm köyleıi ve kentlerinde, bilge
kişilerle sohbet ederseniz; Erzurum'un Güzelyayla kö-
250

yünde duyduklarımıza az veya çok benzer sözleri


işitirsiniz. Yine Uçak ile, Anadolu'nun üzerinde
uçarsanız ve uçaktan aşağıya bir bakarsanız; ormanlar
içinde yer alan orman içi köylerde, bugün için geçmişte
yaşananların halen devam ettiğini görürsünüz. Bugün
orman içi köylerimiz, olgun bir meyve içine girmiş kurt
gibi, ormanları kemirmekte. Kemirilen alan yıl geçtikçe
genişlemekte ve içten içe ormanlarımız yok olmakta.
öte yandan, kesile kesile yok olan ormanlarımız,
sanki bu tahrip az geliyormuş gibi, her yıl yaz
mevsiminde sebepleri çok çeşitli olan orman yangın­
larıyla, toptan imha edilmektedir. Söz konusu bu imha
hareketi, ülkemizi ormanlarımız açısından büyük bir
uçuruma götürmektedir. insanın söylemeye bile dili
varmıyor ama gerçek bu. Sanki Türk insanı, ağaç ve
yeşil düşmanı. Yada ağaç ve yeşil düşmanlarına karşı
suskun ve boynu bükük. Her ne olursa olsun, bu
gidişatın ceremesini yine geleceğin Türk insanı çekecek.
Ağaçtan tamamen yoksun adeta bir çöl gibi bir ülkede
yaşamaya mecbur edeceğimiz gelecek neslimiz,
yemyeşil ve cennet gibi diğer ülkelere baktıkça ve
geçmişte kendi ülkelerinin de böyle olduklarını
hatırladıkça; "Ağaç düşmanı dedelerimize yazıklar
olsun!" diye beddua ettiklerinde, haksız da olmaya-
caklar. Gelecek neslimiz tarafından beddua alan bir
insan olmak istemiyorsak, ağacı seven, ağaç diken,
yetiştiren ve koruyan, eğitilmiş bir toplum olmak
zorundayız.

***
. §\LY.!0§\LKQhIQBQ __.. . -······················--····················-························-································· 2s 1

YEDİNCİ BÖLÜM

SU VE SU KÜLTÜRÜ

Azizliğin ve Canlı Hayatın Sembolü SU

Susamışbir yaşlıya bir bardak su ikram ettiğimiz


zaman, suyu içtikten sonra dudaklanndan; "Su gibi aziz
ol! .. " cümlesi dökülür. Kimyasal bileşimi, iki hidrojen ve
bir oksijen elementinden oluşan su, yeryüzünde tüm
canlıların en fazla ihtiyaç duyduğu bir madde. Hele
insanoğlunun hayatının devamı için en büyük ihtiyaç
su. İnsan vücudunun yaklaşık% 70'ini su teşkil ediyor.
100 kiloluk bir insanın vücudundan suyu aldığınızda,
geriye 30 kilo kadar bir artık kalır. Diğer canlılarda öyle.
Hele hele sebze ve meyvelerin her biri, birer su deposu.
_ Karpuz, kavun, üzüm, portakal, mandalina, limon
gibilerinin içi hep su dolu. öte yandan bu meyveler, hep
sulanyla ünlü. Tüm bu meyvelerden insanoğlu tarafın­
dan en nefis içecekler hazırlanıyor.
Allah dostlarından biri ile bir kervanla seyahat
ediyorlarmış. Kervanda bulunan yolculardan biri, Allah
dostuna; "Efendim, ömür nedir?" diye sormuş. Allah
dostu; "Ömür dediğin, başlangıcı ve sonu bir bardak
Her Ölçüs.°..~~~ ..§ıı::lar Saklı Olan Y_t,'-Ş:".'-DIGIMIZ __l?Qi:1:'!'.~ 252

sudur."demiş. Yolcu; "Efendim, başlangıcını anladım da,


sonunu pek anlamadım. İnsan bir bardak su ile nasıl
ölür?" diye sual eylemiş. Allah dostu; "Evet, öyledir.
Ölüm dediğin olaya, gerçekten bir bardak su sebep
olabilir." diye cevaplamış. Ancak yolcu Allah dostunun
bu cevabından pek tatmin olmamış. Vesvese ve
tereddütlerle yoluna devam etmiş. Kervan, bir çölü
geçmeye başlamış. Çölün ortalarında, kervanda
bulunanların suyu tükenmiş. Biraz önce Allah dostuna
sual eyleyen yolcu, susuzluktan kıvranıyormuş. "Bir
bardak su! su! su!" nidalanyla Allah dostunun huzuruna
gelmiş ve bir bardak su için Allah'a dua etmesini, eğer
suyu bulamazsa öleceğini söylemiş. Neyse, Allah
dostunun duası kabul olmuş ve susuz yolcu bir bardak
suyu içmiş. Kervan yoluna devam etmiş. Bir zaman
sonra, aynı yolcu tekrar büyük acılar içinde kıvrana
kıvrana, Allah dostunun huzuruna gelmiş. "Efendim,
eğer küçük abdestimi yapamazsam, patlayıp öleceğim.
Allah'a dua et de, beni bu eziyetten kurtarsın."demiş.
Allah dostu; "Bak, biraz önce ömür hakkında soru
sormuştun. Bir bardak suya bağlıdır, dedim. Sen
tereddüt etmiştin. Şimdi sanıyorum olayı tam anlamıyla
kavradın. "demiş. Allah dostu tekrar dua etmiş, yolcu
sıkıntısını gidermiş ve salimen yolculuğuna devam
etmiş.
Su, insanoğlunun hayatına öyle girmiş ki, deyimlere,
atasözlerine, bilmecelere, kasidelere, hikayelere, roman-
lara, destanlara ve masallara konu olmuş. "Su gibi
akmak. Su gibi bilmek. Su gibi ezberlemek. Su kesmek.
Su koyvermek.. Sudan çıkmış balığa dönmek. Suyu
253

görmeden paçaları sıvamak. Suyu mu çıktı? Suyunu


çekmek. Su uyur, düşman uyumaz."gibi deyim ve
atasözleri bunlardan sadece bir kaçı.

Su Nedir? Nasıl Oluşur?

Normal sıcaklık ve basınç altında sıvı halde bulunan,


her molekülü bir oksijen ile iki hidrojen atomundan
oluşan renksiz, kokusuz ve tatsız maddeye su adı
verilir. İçtiğimiz yada kullandığımız suyun rengini,
kokusunu ve tadını, içinde bulunan mineraller ve diğer
maddeler verir.
Su; gaz, katı ve sıvı hale dönüşebilir. Yeryüzündeki
deniz ve nehir suları, aşırı sıcaklıktan dolayı buharla-
şırlar ve su buharı oluşur. Su buharının yoğuş-ması ile
bulutlar meydana gelir. Bulutlar uygun şartlar altında
yağmur veya kar haline gelir ve yeryüzüne iner.
Yağmur sıvı haldedir. Kar ise katı haldedir. Kar, eriyince
sıvı hale geçer. Eğer aşırı soğuk ise, buz oluşur ve katı
halde kalır. İşte bu suyun devri daimi, dünyanın
yaratılışından bugüne devam ede gelmektedir. Yeryü-
zündeki canlı hayatın devamı için, bu devri daimin
olması zorunludur.

Suyun Çeşitleri

Bulutların yoğunlaşarak sıvı hale geçmesiyle yağ­


mur, katı hale geçmesiyle kar oluşur. Yağmur suyu ve
kar içinde hemen hemen hiç tuz çözeltileri yoktur. Bu
sebeple, yağmur suyu doğal saf sudur. Ancak tam
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ
................................................................................................. DÜNYA .
- ............................................................................... 254

anlamıyla saf su elde etmek için, suyun damıtılması


gerekir.
Yağmur suları, yeryüzüne düştükten sonra, yeraltına
geçer. Yeraltında kireçli kayaların üzerinden geçerken,
kireci eriterek bünyesine alır. Bünyesine aldığı kalsiyum
miktarına göre, sular sert veya yumuşak su olarak ikiye
ayrılır.
Suların içine farklı atom molekülleri konarak farklı
sular elde edilebilir. Örneğin iki hidrojen ve bir oksijen
molekülünden oluşan suyun içine bir oksijen daha ilave
edilirse, iki hidrojen ve iki oksijenden meydana gelen bir
sıvı oluşur ki, buna da oksijenli su adı verilir. Oksijenli
su, yaraları dezenfekte etmekte, kumaşların ağartılma­
sında, eski tabloların onarılmasında kullanılır.

Yeryüzündeki Su Miktarı ne Kadar?

Yaşadığımız dünya üzerinde, toplam 1.360 milyon


km. 2 su bulunmaktadır. Ancak bu su miktarının ancak
% 2,3'ü kullanılabilir niteliktedir. Dünya üzerinde
mevcut olan 14.000 km. 2 tatlı suyun 4.000 km. 2 'ü
Asya'da, 4.000 km. 2 'ü Güney Amerika'da, 2.400
km. 2 'ü Kuzey Amerika'da, 1.300 km. 2 'ü Avrupa'da,
1.000 km. 2 'ü Afrika'da ve 500 km. 2 'ü Avustralya'da
bulunmaktadır. Ancak kıtaların yüzölçümleri, nüfusları
ve bulundurdukları su miktarı eşit dağılmadığından, kişi
başına düşen su miktarı yukarıdaki sıralamaya pek
uymaz. Kişi başına düşen tatlı su miktarı, en fazla
Avustralya (27.500 m. 3 ) en az Asya (2.000 m. 3 )'dır.
SU VE SU KÜLTÜRÜ 255

Yaşadığımız dünya üzerindeki tatlı su rezervlerinin


eşit dağılmayışı, ülkeler olarak da görülmektedir.
Kuşkusuz bu dengesizlik, su sıkıntısı çeken ülkeler ile
su fazlalılığı olan ülkeler arasında sürtüşmelere sebep
olmaktadır.

Suyun Faydalan ve Zararları

Suyun zararından çok faydası var. Her şeyden önce,


insan vücudunda % 70, bitkilerin odunsu bölümlerinde
% 60, yapraklarında % 80 ve olgunlaşmış meyvelerde
ise % 95 oranında su bulunuyor. Kısacası su, canlı
organizmaların vazgeçilmez en önemli ihtiyacı. Bu
sebeple, bitkilerin sulanmasında suyun faydası çok
fazla. Yaz sıcaklığında, sulaması gecikmiş bitkiler kısa
sürede kuruyabiliyor. İnsanlar ve hayvanlar, çöllerde
susuz kalınca çatlayıp ölüyor.
Su; içme ve kullanma suyu olarak kullanıldığı gibi,
bugün barajlar yapılarak enerji gücünden de yararla-
nılıyor. Öte yandan kimyasal bileşiminde bulunan
hidrojen ve oksijenin ayrışması sonucunda, açığa
çıkacak hidrojenin yakıt olarak kullanılması mümkün.
Bu konuda teknolojik ve bilimsel gelişmesi yüksek olan
ülkelerde, su ile çalışacak motorlar üzerinde çalışmalar
devam ediyor. Eğer çalışmalar olumlu sonuç verirse,
petrol yerine su kullanılacak. Bu gelişmeler de, suyun
önemini bir kat daha artıracak.
Suyun bilinen pek fazla zararı yok. Ancak akarsu-
ların taşıdığı su miktarları aniden yükselirse ve düşerse
bazı olumsuz yönleri oluyor. Fazla su olursa, sellenme-
. f:!.~.:.. .91.?.~.~~.~.?.~. .?.ı:..ı'.'l.'... .?.~.~ıı_ _ qı_~.~--'f~ş~qı91_~_1_~..qq~y0_ _ _. . . . . . . . . 2s6

lere yol açıyor ve taşkınlar


zararlara sebep oluyor. Bu
taşkınların bazıları çok büyük boyutlarda olabiliyor ve
can ve mal kaybına yol açabiliyor. Su miktarında ani
düşmeler ise, kuraklığa ve böylece su kıtlığına yol
açıyor. insanoğlu tüm bu olumsuzlukları önlemek için,
akarsuların önlerine tarihi çağlardan bugüne bentler ve
setler oluşturmuş. Geçmişin toprak ve kaya dolgu
bentleri, bugün betonun da kullanılmasıyla dev barajlara
dönüşmüş.

Kur' an Diliyle Su

"Gök/en· ve yen· yaratan, yukandan indirdiği su ile


size nzık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince
denizde yüzmek üzere gem ilen; nehir/en; belliyörünge-
len'nde yürüyen ay ve güneşı; geceyle gündüzü sizin
buyruğu.nuza veren Allah 'tır. "(Jbrahim-32 ve 33)
"Orada yüksek sabit dağlar var edip size tatlı sular
içirmedik mi?"(Mürselat-27)
"Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana
getirmiştir. "(Nazz1at-31)
"Arş'ı
su üzen'nde iken, hanginizin daha güzel iş
işlediğini ortaya koymak için, gök/en· ve yen· altı günde
yaratan O'dur. Ey Muhammed! And olsun kı; "Siz
gerçekten, ölümden sonra dinleceksiniz" desen, inkar
edenler.· "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir"
derler. "(Hud-7)
Evet, insanoğluna rızık
olarak gönderilen ürünlerin
yetişmesi için gökteki bulutlardan indirilen, denizleri ve
nehirleri insanın buyruğuna veren Allah'tır. Yeryüzünde
SU VE SU KÜLTÜRÜ
............................................................. 257

sabit dağlar yaratan ve onlardan tatlı sular çıkaran,


düzlüklerde otlaklar var eden Allah'a, verdiği bu
nimetlerinden dolayı şükreden insanlara ne mutlu.

Yeraltındaki Su Ambarlan YERALTI SULARI

İlkokuldaydık, öğretmenimiz yağmurlardan ve kar


yağışlarından bahsediyordu. Bir öğrenci, "Öğretmenim,
Günlerce yağmur yağıyor, toprağın
üzerinde kalmıyor.
Yağmur dindikten hemen sonra yerler kuruyor. Gökten
yağan yağmurlar ne oluyor?" diye sordu. Öğretmenimiz,
o zaman karatahtaya bizim anlayacağımız ölçüde basit
bir şekil çizdi ve "Çocuklar, şekilde görüldüğü gibi,
gökten yağan yağmurlar, toprağın altına sızarak yeraltı
sularını oluşturuyorlar. Bu sular, yeryüzüne çıkarılarak
tarımda sulama ve içme suyu olarak kullanılır. Yeraltın­
daki suların bulunduğu bölgeler, tahılları sakladığımız
ambarlar gibidir." diye cevapladı.

Yeraltı Suyu Nedir? Yeraltı Suyu Nasıl Oluşur?

Yeryüzündeki yağmur, sel, akarsu ve göllerden


geçirimli tabakalar aracılığı ile yeraltına taşınan ve
geçirimli tabakalar içindeki kaya boşlukları arasında
birikmiş sulara yeraltı sulan adı verilir.
Yeraltı suyunun oluşabilmesi için, yeraltının tabakalı
bir yapıda olması gerekir. Yerüstünü teşkil eden toprak
katını kum, mil gibi gevşek materyallerin oluşturduğu
geçirimli tabakanın altında, sert kayaçlardan oluşan
geçirimsiz tabaka yer alır. Geçirimsiz tabakanın altında
Her Ölçüsünde Sırlar
. Saklı Olan YAŞAOIGIMIZ
...........
DÜNYA
.. ...........................
258

yeniden geçirimli bir tabaka daha uzanır. Onun altında


geçirimsiz tabaka veya ana kaya bulunur. Bütün bu
tabakalar, yeryüzeyinin engebeline uygun bir şekilde
kıvrımlı bir yapı teşkil ederler.
Kıvrımlı tabakalarda bulunan toprak ve kayaçların
hepsi aynı özellikte değildir. Granit, bazalt, şist gibi
kayaçlar suyu az emer ve az sızdırırlar. Bunun yanında
kil ve killi taşlar suyu çok emen ve az sızdıran
kayaçlardır. Bu kayaçlar, suyu emince şişer ve artık su
geçirmezler. Bunlann olduğu tabakalar geçirimsiz tabaka
kabul edilirler. Kalker (kireçtaşı), lös, kum ve çakıl gibi
dağınık taşlar, suyu çok emer ve çok sızdırırlar. Bunların
teşkil ettiği tabakalar geçirimli tabaka kabul edilirler.
Yeryüzünde yağan yağmurlar ve eriyen kar suları,
akarsular ve göllerden sağlanan sular geçirimli
tabakanın geçirimsiz tabakanın çatlaklarından veya
tabaka yüzeylerinden alttaki geçirimli tabaka içinde
birikmeye başlarlar. Geçirimli tabakanın altındaki
geçirimsiz tabakanın oluşturduğu çukurlaşmış bölgelerde
su birikimi olur. Yüzeyden hayli derin olduğu için
buharlaşma ve yüzeysel sebeplerden etkilenmediği için
birikim fazla olur. Yeraltındaki birikmiş su, bazı hallerde
geçirimsiz iki tabakanın arasında bulunan geçirimli
tabakanın tamamını doldurabilir. Bazan yeraltı suları
akarak, yeraltı akarsularını oluşturur ve bazanda akış
yönü bulamaz ve yeraltı gölleri meydana gelir.
Yeraltı suları, çoğu kez saf değildir. Yeraltına
geçerken eriyebilen kayaçları eriterek çeşitli kimyasal
bileşikleri bünyesine alırlar. Yeraltı suları bünyelerinde
daha ziyade, kalsiyum karbonat, kalsiyum sülfat, demir,
259

flour, sodyum klorür, silisyum, azot gibi kimyasal


elementler bulundururlar. Yeraltı suları, kaya tuzlarının
içinden geçtiklerinde bünyelerine bol miktarda tuz alırlar
ve tuzlu yeraltı sularını oluştururlar. Demir, magnez-
yum, kalsiyum gibi değişik mineralleri içinde bulundu-
rarak, yeraltı maden sularını oluşturabilirler.

Yeraltı Suyu Tipleri

Yetaltındaki sular, bir kaç tipte bulunmaktadır.


Bunlar; basınçlı artezyen suları ve akan yeraltı sulandır.
Basınçlı artezyen suları tipindeki yeraltı suları, bir su
tablası içinde bulunurlar ve yüzeyden sürekli beslendik-
leri, yeraltında herhangi bir yöne akmadıklan ve yüzeye
çıkamadıkları için gittikçe basınçları artar. Basıncın
etkisiyle yüzeye artezyen olarak çıkarlar. Avustralya'nın
doğusunda Avustralya Alplerinin batısında yer alan
Artezyen çanağında en zengin basınçlı artezyen suları
vardır. ülkemizde, Konya ovası ve çevresinde basınçlı
artezyen sularına sık rastlanılır.
Akan yeraltı suları ise, geçirimsiz tabaka üzerinde,
yeraltında eğime bağlı olarak akış gösterirler. Bu tip
yeraltı suları kalker yapılı kıvrımlı tabakalarda çok
fazladır. Ülkemizde Akdeniz bölgesi, akan yeraltı suları
bakımından zengindir.
Yeraltı suları sıcaklığına göre ikiye ayrılırlar. Genel
olarak 20 °C'den daha yüksek sıcaklığa sahip olan
yeraltı sularına sıcak yeraltı suları yada termal sular,
daha az sıcaklık değerine sahip yeraltı sularına soğuk
yeraltı suları denilmektedir.
Yeraltı Suyunun Faydalan ve Zararları Nelerdir?

Yeraltı sularının faydaları sayılamayacak kadar


çoktur. Yeraltı suları, dünya canlı hayatının devamı için
büyük önem taşırlar. Her şeyden önce içme sularının
kaynağını yeraltı suları teşkil eder. Bitkiler için gerekli
olan sulama suyunun ana kaynağı, yine yeraltı
sularıdır. öte yandan sanayi için gerekli olan suların
büyük bir bölümü, yeraltı sularından sağlanmaktadır.
Yeraltı sularının bilinen pek fazla zararı yoktur.
Sadece yeraltı su seviyesi, yeryüzü seviyesine yükse-
lirse geniş bataklıklar oluşturur. Tarım alanları kullanı­
lamaz hale gelir. Böyle bir durum karşısında, drene
kanalları açılarak su seviyesi düşürülür.

Yeraltı Sularının Düşündürdükleri

Yaşadığımız dünyayı, yeraltı suları olmaksızın


düşünmek bile imkansızdır. Yeraltı suları
olmasa,
yeryüzünde canlı hayattan söz edilemez. Bitki kökleri
gerekli olan suyu sağlayamazlar ve hepsi kururlar.
Dünyamız adeta dev bir çöl alanına dönüşür.
Kainatı yaratan Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor;
"Orada yüksek yüksek sabit dağlar var edip size
tatlı sular içirmedik mi?" (Mürselat-27)
"Suyunu ondan çıkarmış ve otlak meydana getir-
miştir. " (Naziat-31)
"Sonra kalplen'niz yine katılaştı, taş gibı; hatta
daha da katı oldu. Nitekim taşlar arasında kendisin-
den ırmaklarfişkıran vardır; yanlıp su çıkan vardır;
SU VE SU KÜLTÜRÜ 261

Allah korkusundan yuvarlananlar vardır. Allahyaptık­


lannızı bilmez değildir." (Bakara-74)
Evet, Yüce Allah dünyamızı yaratırken yüksek sabit
dağlar yaratıp, insanoğlu için elzem olan tatlı suyu var
etti. Suyu ondan çıkarıp, çok geniş otlaklar meydana
getirdi. Sert taşlan yarıp, arasından ırmaklar fışkırttı. Ne
var ki, İnsanoğlunun bir kısmı bütün bunlardan hiç ders
almadı ve kalplerini suları fışkırtan taşlardan daha da
katılaştırdı. Taş gibi kalplerle Allah yolundan sapmaya
yeltendi. Bir kısmı da, bütün bunlardan ibret aldı.
Allah'ın ipi olan Kur'an-ı Kerim'e sımsıkı sarıldı. İbret
alıp, kurtuluşa erenlere ne mutlu!..

AKARSULAR

Dünyada yaşayan hemen herkesin derin ve serin


nefes alarak telaffuz ettiği terim, akarsu. Çevremize
bakalım, mutlaka büyük veya küçük akarsu görmemiz
mümkün. Çocukluğunda saatlerce akarsu kenarına
oturup, suyun akışını seyretmeyen hemen hemen yok
gibidir. Ne demişler; "Su sesi insanın kulağına, su
görüntüsü gözüne zindelik verir." Gerçekten de öyle,
masmavi ve berrak bir akarsuya bakmak ve çakıl
taşlarının üzerinde hafif dalga yaparak akışını seyret-
mek, insanı bambaşka dünyalara götürüverir. Hele
yüzme biliyorsanız, tertemiz akarsuya bir dalış yapmak,
vücudu büsbütün zinde yapar. Hiç olmazsa yürümekten
yorulmuş ayağınızı akarsuyun içine daldırdınız mı,
ayağınızdaki tüm yorgunlukların anında gittiğini hisse-
dersiniz.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 262

Akarsu, eğer
biraz hızlı akıyorsa, eğer fazla yüzme
bilmiyorsanız, akarsuyun içine girmekten çekinmek
gerek. Çünkü durgun su gibi değildir, akarsu. Koskoca
taşları yuvarlaya yuvarlaya götürdüğü ve parçaladığı
gibi, yüzme bilmeyen insanı da hemen içine alarak
boğuveıir.
Köyümüzün yakınında bir akarsu vardı. Adı;
Akçay'dı. Akçay'ın seyrine doyum olmazdı. Ancak akışı
hayli hızlı idi. Bazan yaz günlerinde, Akçay'ın kenanna
gezmeye giderdik. Rahmetli ninem, sıkı sıkı tembih eder
ve dikkatli olmamızı söylerdi. Hemen bir solukta,
Akçay'da boğulanların hikayelerini anlatıverirdi.
"Oğlum, ben suyu bardakta, ateşi ocakta görmek
isterim." derdi. Gerçekten bu sözünde haklıydı. Bir
keresinde, köyümüzde küçük bir çocuğun kibritle
oynaması sonucunda bir ev yanmıştı da, köylülerin o
günkü korku, telaş ve dehşetini anlatmak imkansızdı.
Yine Akçay'da boğularak ölen birini görmüştüm de,
günlerce gözüme uyku girmemişti.
Akarsu, iktisadi yönden de, insanoğlu için başka
anlamlar taşıyor. Normal akışında ve kontrolünde tarım
alanlarını sulaması bakımından son derece faydalı.
Ancak kontrolü mümkün olmadığında, ortaya çıkan su
baskınlarında son derece zararlı ve tehlikeli. İşte insana,
ümit ile korkuyu aynı anda tattıran akarsu, yaşadığımız
dünya içinde sırlarla dolu bir doğal olay.
SU VE SU KÜLTÜRÜ 263

Akarsu Ne Demektir?

Akarsu, akan su demek. Daha geniş anlamıyla,


yerüstünde ve yeraltında, belirli bir yatak içinde akan
sulara akarsu adı verilmekte. Akarsuyun, başta devam-
lılık arz etmesi ve bir vadi içinde yani yatak içinde
akması gerekir.
Akarsuyun aktığı yere, akarsu yatağı veya akarsu
mecrası denir. Akarsuların beslenme alanları, yağmur
suları, kar ve buzul erimesiyle oluşan sulardır. Bulut-
lardan yeryüzüne çeşitli tiplerde inen sular, yeryüzünün
şekline uygun olarak yüksek kesimlerden aşağılara
doğru akmaya başlarlar ve belirli bir çokluğa eriştikten
sonra, bir yatak içine yerleşerek akarsuyu oluştururlar.
Yatak içinde yer alan akarsular ise, genelde bir denize
veya göle dökülürler.

Akarsu Tipleri

Akarsular, başlıca üç grupta toplanırlar. Irmaklar


(Nehirler), çaylar ve dereler. Irmak (nehir), uzunluğu
150-200 km.den daha fazla olan, yıl boyu su taşıyan
büyük akarsulardır. Çaylar ve dereler, ırmaklara göre
daha kısa boylu ve daha az su taşırlar. Dereler zaman
zaman kuruyabilirler.
Yağmur suları dereleri, dereler çayları, çaylar ırmak­
ları oluşturur. Bu sebeple, bu üç tip akarsu, birbirlerinin
tamamlayıcısıdırlar. Bir bütün olarak alındığında, bir
akarsuyun kolları olan çaylar ve dereler ile birlikte
kapladığı alanın tamamına "akarsu havzası" denilir.
Her Ölçüsünde
. Sırlar
... Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA
.......................... __ ,,.......................................... .......... 264

Akarsular; uzunluklarına, havza büyüklüklerine ve


havzaların açık
veya kapalı oluşlarına göre üç sınıfta
toplamak mümkündür.

Dünyanın Başlıca Akarsulan

Dünya üzerinde yer alan kıta yüzeyleri üzerinde,


küçük dere ve çaylar olabildiği gibi, çok büyük ve uzun
ırmaklar da bulunmaktadır. Dünyanın en uzun nehri,
zaman zaman tartışma konusu olmuştur. Nehrin adının
dendiği yerden itibaren esas alınırsa, dünyanın en uzun
nehri; Nil (6.650 km.), ikincisi Amazon (6 437 km.)'-
dur. Eğer en uzaktaki kolu esas alınırsa sıralama değişir.
Buna göre; Peru'da dağlık kesimden kaynaklanan
Maranön kolu esas alındığında, dünyanın en uzun
ırmağı Amazon'dur ve Güney Amerika'da yer alır.
Amazon nehrinin bu haliyle uzunluğu 7.000 km.yi
bulur. Bir başka görüşe göre; Kolu olan Missouri ile
birlikte Mississippi nehri dünyanın en uzun nehri olarak
kabul edilir. Ancak bu nehrin uzunluğu 6.600 km.yi
bulur.
Havzalarına göre ise; en büyük ırmak Amazon'dur
ve havzası 6.500 km 2 .yi bulur. Bu alan, Türkiye
yüzölçümünden 8 kat daha büyüktür. İkinci büyük
nehir ise, Afrika'da yer alan Kongo'dur ve havzası
3. 700 km 2 • kadardır.
SU
..... ..VE SU.. ............................................
KÜLTÜRÜ .. 265

Akarsuların Faydalan ve Zararları

Akarsular, insan ve hayvanlar için içme ve kullanma


suyu ihtiyacını temin etme kaynağını oluştururlar.
Ayrıca bitkilerin sulanması için de, önemli bir kaynak
teşkil ederler. Kısacası, yeryüzünde yer alan tüm canlılar
için, akarsular; bir hayat kaynağı olarak kabul edilirler.
Bir insanın günlük içme suyu ihtiyacı, ortalama 1,5 -
2 litre olarak kabul edilir. Temizlik ihtiyacı olan su da
ilave edilirse, toplam 5 - 6 litreyi bulur. Dünyamızın
toplam nüfusu 5 milyar olarak kabul edildiğine göre,
dünya insanlarının günlük su ihtiyacı 25-30 milyar
litreye ulaşır. Bu değerlere, diğer canlılar olan, hayvan-
lar ve bitkilerin su ihtiyaçları da eklenince, dünyamızın
su ihtiyacını sayılarla ifade etmek güçleşir. öte yandan,
yeryüzünde akarsular eşit olarak dağılmamıştır. Bu
sebeple, yeryüzünün mevcut su potansiyeli, insanlara
eşit değerlerde ulaşmaz. Bunun sonucu olarak, su
kavgaları ya da su savaşları olur.
Akarsuların zararlarının başında taşkınlar gelir.
Taşkınlar soncunda, tarım alanları, yerleşme birimleri
sular altında kalır ve büyük can ve mal kaybına sebep
olurlar. Akarsuların bu zararından korunmak için,
insanoğlu; geçmişten bugüne çok çeşitli tedbirler
almıştır. Akarsuların yataklarını kontrol etmek, taşkın­
ları önlemek için, akarsu önlerine su bentleri ya da
barajlar yapmak, alınan tedbirlerin bazılarıdır.
--~~-~. Qı.?.~. ~~-~9..~ . .~ır_ı_~.~---§·~-~1.ı_ _ qı_~.~-y"2Şf!::ql_~1.~1z g9_NYA 266

Kur' an Diliyle Akarsular

"Rüzgarlan rahmetinin önünde mij;deci gönderen


O'dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice
hayvan ve insan/an sulamak için gökten tertemiz su
indirmişizdir.
11
(Furkan, 48-49)
"Yen· düzleyen, orada dağlar, nehirler var eden, her
türlü üründen çift çift yetiştiren, gündüzü geceyle
bürüyen de O'dur. Doğrusu bunlarda, düşünen kimseler
için ibretler vardır. (Ra'd, 3) 11

Gerçekten öyle. insanoğlu için vücudundaki damarlar


hayatının devamı için ne kadar önemli ise, yeryüzün-
deki canlı hayatını devamı için akarsular da o kadar
önemlidir. Akarsular, adeta, yeryüzünün can damarları­
dır. Ölü bir yeri diriltmek için, hayvan ve insanları
sulamak için gökten su indiren, yeri düzleyen, dağlar ve
nehirler var eden, kainatın yaratıcısı Yüce Allah 'tır.
Doğrusu bu gibi doğal olaylarda, düşünenler için çok
sayıda ibretler vardır.

Yerden Fışkıran Hayat Gözeleri SU KAYNAKLARI

Mayıs ayının
ilk günleriydi. İlkokul öğretmenimiz,
son dersin bitiminde "Çocuklar yarın Ulukavak mevki-
ine pikniğe gideceğiz. Yarın herkes okula azığı ile
gelsin" dedi. Sınıfça sevinçten çığlıklar atmıştık. Ertesi
gün, hava da çok güzeldi. Okul şarkıları söyleye söyleye
Ulukavak mevkii yoluna koyulduk. Yarım saat sonra
piknik alanına vardık. Piknik yapacağımız yer, çam
ormanları ile kaplı dağlar arasında çınar ağaçlarının
SU VE SU KÜLTÜRÜ 267

yoğunluk kazandığı bir su kaynağının


çevresiydi. Bu su
kaynağı büyükçe olduğu için, köyümüzün hem içme
suyunu ve hem de sulama suyunu sağlıyordu.
Ulukavak su kaynağının yanına varınca, öğretmeni­
miz bütün öğrencileri fazla uzaklaşmamız şartıyla
serbest bıraktı. O gün, çam ormanları arasında, epeyce
gezdik ve eğlendik. Top oynadık. Piknik yaptık. O
günden aklımda kalan en büyük hatıra, çınar
ağaçlarının kökleri arasından suyun kaynayarak yukarı
çıkması olayı idi. Suyun çıkışını, arkadaşlarla birlikte
hayli seyrettik. Bir ara öğretmenimiz yanımıza geldi ve
bizim anlayabileceğimiz kadar suyun yerden çıkışı ile
ilgili biraz bilgi verdi. Şimdi bile her su kaynağı
görüşümde, çocukluk yıllarımdaki o günü hemen
hatırlarım.
Daha sonra, çok sayıda su kaynağı gördüm. Burdur
gölü kenarında içilemeyecek kadar acı ve tuzlu göl
suyunun hemen yakınındaki buz gibi soğuk ve tatlı su
kaynağı bir ibret levhasıydı. Doğunun sınır taşı Dadaşlar
diyarı Erzurum şehrinin hemen kuzeyinde yer alan
Dumlu dağlarının zirvesinde, Fırat nehrinin kaynağını
teşkil eden Dumlu baba su kaynağını seyretmenin
zevkine doyamadım. Hele yazın en sıcak gününde bile
karpuzu kısa bir süre içinde soğuktan çatlatan bu
kaynağın suyundan bir yudum içmek, dünyalara
değerdi. Yine Aydın ili sınırlan içinde kalan Bozdoğan ile
Çine ilçeleri arasında yer alan Madran dağlarının
zirvesindeki su kaynaklarını seyretmenin bile zevki
başkadır. Bunlar gibi yurdumuzun her bir köşesinde,
dünyalara değer daha nice su kaynakları var. Bunların
. ~.~-~. .9'.?·~--~~-~-~-~. . ?..'~-'~-~. .?..~.~ı.ı _ qı~~-Y.~?.~qı_~ı.~.ı~. '?9'YX~........................... 26&

her biri, ülkemiz insanlarının belleğinde mutlaka deriil


ve unutulmaz hatıralar bırakmışlardır. Şu anda bu
yazıyı okurken bile, çoğumuz su kenarında yaptığı
pikniği, yeniden yaşarcasına hatırlayacaklardır.

Su Kaynaklan Nedir? Nasıl Oluşur?

Yeraltı su tablalarının ile kesiştiği yeryüzü şekli


yerlerde, suların kendiliğinden çıktığı yerlere kaynak
denir. Kaynaklara, aynca pınar, memba, göze, eşme gibi
adlar da verilir. Kaynaktan çıkan sulara da, kaynak
suları adı verilmektedir.
Kaynaklardan çıkan sular, suyun arasından sızdığı
kayaç katmanlannın türüne ve niceliğine göre farklılık
arz ederler. Bu sebeple, bütün kaynak suları tatlı ve
içilebilir değildir. Eğer suyun geldiği yerlerdeki taş
cinsleri kireçli ise, kaynak suyu kireçli olur. Eğer suyun
geldiği yer herhangi bir kanalizasyon ile temas halinde
ise, kaynağın suyu kirlidir. Bu tür kaynakların suları
içilmez. Kaynak suyunun içilebilmesi için, suyun
herhangi bir laboratuarda tahlil edilmesi ve tahlil
sonucunda içilebilir nitelikte ise içilmesi gerekir.

Kaç Çeşit Su Kaynağı Vardır?

Kaynaklar çok değişik kriterlere göre, sınıflandırmak


mümkündür. Kaynağın sürekli akıp akmadığı göz
önünde tutularak, sürekli yada devirli kaynaklar olarak
ikiye ayrılabilir. Kaynaklar bulunduğu coğrafi konuma
göre de sınıflandırılır. Eğer kaynak yamaçta ise, bu tür
269

kaynağı yamaç kaynağı, vadide ise vadi kaynağı, deniz


içinde ise deniz dibi kaynağı denilir.
Jeolojik özelliklerine bakılarak kaynaklar, fay (kırık)
kaynakları, katman (tabaka) kaynakları ve karstik
(kireçli) kaynaklar gibi sınıflandırmalar yapılabilir.
Suların sıcak veya soğuk olmasına göre, sıcak su
(termal) ve soğuk su kaynakları olarak ikiye ayrılır.
Kaynağın suyunun kimyasal bileşimine bakılarak, tatlı,
tuzlu, maden suları gibi ayrımlar yapılabilir.
Suyu en nitelikli kaynaklar, daha ziyade nemli
bölgelerdeki kumlu ve çakıllı bölgelerden çıkan
kaynaklardır. Kurak bölgelerdeki kaynaklara sızıntı
halinde mineral karışması mümkün olduğundan, bu
bölgelerdeki suların içilebilirlik kalitesi düşer.

Su Kaynaklarının Faydalan ve Zararları

Su kaynaklarınınnitelik ve niceliklerine göre, zarar


ve yararları vardır.Kireçli kayaçların içinden çıkan su
kaynakları içinde erimiş halde bol miktarda kireç taşıdığı
için, içme ve kullanmada sakıncaları vardır. Bu tip
kaynak suları, evlerdeki çaydanlık ve su bardağı gibi su
kaplarının dibinde kısa sürede kalın bir tortu tabakası
bırakırlar. Çamaşır makinesi veya bulaşık makinesi gibi
ev aletlerinin borularını kireç tortuları ile tıkayarak
büyük zararlara yol açabilirler.
İçinde hiç kireç olmayan memba suları da, özellikle
yetişme döneminde olan çocuklara zararlıdır. Bu tip
sular, gelişme bozukluğu yaratabilirler. Bu sebeple, kireç
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 270
...........................-........................... .

oranı çok düşük memba sularına kireçli su ilave


edilerek, içilebilir nitelik kazandırılır.
Terkibinde, fazla miktarda tuz ve değişik mineral
içeren sular, hem içme, hem kullanma ve hem de tanın
ve hayvancılıkta sulamada kullanılamazlar. Bu tür
kaynaklar, ayrıca aktığı yerlerde tuz ve mineral
birikmesi yaptığından, faydasından ziyade zaran vardır.
Ancak kireç oranı çok fazla olması halinde, aktığı
bölgelerde aşırı kireç birikimi olur ve bu bölgelerde
travertenler (pamuktaşı) oluşur. Antalya ve Pamukkale
gibi yerlerde, bu tür birikimler, turizm bölgeleri
oluşturduğu için, dolaylı olarak faydalan vardır.
Her ne olursa olsun, su kaynakları, hiç olmama-
sından olması daha iyidir. Çünkü su bir hayattır. Susuz
bir hayat düşünülemez.

Doğal Sıcak Su Kaynaklan KAPLICALAR

Kaplıcalar, suyunu yeraltında ısıtıp yüzeye çıktıktan


sonra, insanoğlunun çeşitli hastalıklanna şifa dağıtan
mekanlar. Dizlerindeki ve vücudunun eklemlerindeki
sızılann dinmesi için kaynağın ağzında suyunun yakıcı
sıcaklığına hiç aldırmadan saatlerce bekleşen insanların
doluştuğu doğal su havuzlandır kaplıcalar.
Çocukken iyi hatırlarım. Annemin dayısı vardı.
Ayaklarındaki ağrılardan sık sık şikayet ederdi. Köyde
kendisine bir kaç arkadaş bulunca, Nazilli-Denizli
arasında bulunan Kızılcahamam kaplıcalarına giderdi.
Geldikten sonra da, kaplıcada geçirdiği günlerini büyük
bir keyifle anlatırdı. Aradan bir kaç ay geçmeden
Şl,!\(~Ş\:J....~ÜLTüFıQ............ ············- ............................................................................................... 27ı

ağrılardan şikayet etmeye başlar ve kaplıca sevdasına


kapılırdı.
Dilerseniz, sizde yakın çevrenizdeki romatizma has-
talığından muzdarip bir büyüğünüzün yanında, pek
bilinmeyen bir kaplıcadan bir söz edin ve bu kaplıcanın
çok şifalı olduğunu bahsedin. Büyüğünüzün gözleri
parlar ve sanki gidip iyileşmiş gibi bir oh çekerek,
kaplıcanın nerede olduğunu sorar. Biz o pek bilinmeyen
şifalı kaplıcadan söz etmeyeceğiz ama kaplıcalann ne
olduğunu ve ülkemizdeki önemli kaplıcalardan biraz
bahsedeceğiz.

Kaplıca Nedir? Nasıl Oluşur?

Kaplıca, içinde çeşitli


mineraller içeren sıcak maden
sularının çıktığı mekanlara, ondan yararlanmak için
çeşitli tesisler yapılmış ise, sıcak maden suyu ile birlikte
tüm tesislere kaplıca adı verilir. Ilıcaların üzeri kubbe
veya çatı ile kaplandığından "kaplı ılıca" denmiş ve bu
kelime daha sonraları halk arasında söylene söylene
"kaplıca"ya dönüşmüştür.
Bazıliteratürlerde, ılıca ile kaplıcanın biraz farklı
olduğu (ılıcaların suyu kaplıcalardan biraz daha soğuk
olması gibi) belirtilmişse de, aslında ılıca ile kaplıca
benzer kelimeleri ifade eder. Çünkü bugün eskiden ılıca
olarak bilinen sıcak su kaynaklarının Üzerleri örtülmüş·
ve yakın çevresine çeşitli tesisler yapılmış olmasına
rağmen yine de ılıca denmektedir. Erzurum ilinin bir
ilçesi olan Ilıca, söz konusu böyle tesislere sahip
olmasından ötürü "Ilıca" adını almıştır.
Her Ölçüsünde Sırlar .......................................................................................................
Saklı Olan YAŞADIGIMIZ DÜNYA 272

Kaplıcaların oluşumu, yani mineral içeren sıcaksu


kaynaklarının oluşumu hakkında farklı görüşler varsa
da, genel olarak yerüstü ve yeraltı sularının mağmaya
yakın bir derinliğe kadar sızıp, mağmanın sıcaklığı ile
ısındıktan sonra çatlaklardan yeniden yeryüzüne
çıkması olarak açıklanır. Suyun geçtiği kayalıkları
eriterek içinde bulunan mineralleri bünyesinde topladı­
ğından, bu tür sular mineralli ya da maden suları olarak
da bilinir. İşte bu minerallerden ötürü, kaplıcaların çeşitli
hastalıklara iyi geldiği söylenir. Hastalıklara iyi gelip
gelmediği tartışıladursun, gerçek şudur ki kaplıcalar
gerçekten insanı ferahlatan ve yorgunluğunu gideren
mekanlardır.

Ülkemizdeki Kaplıcalar

ülkemizde çok sayıda kaplıca vardır. Çünkü ülkemiz


tektonik bakımdan çok hareketli bir kuşak (Alp Dağ
Oluşumu Kuşağı) içinde bulunmaktadır. Bu sebeple
ülkemizde çok sayıda ve uzunluğu ülkemizi bir baştan
bir başa katedecek kadar uzunlukta kırık hatlar
mevcuttur. Aynı zamanda deprem kuşağını oluşturan bu
kırık hatlar boyunca, çok sayıda sıcak su kaynakları
bulunmaktadır. Dolaysıyla ülkemizin kaplıca haritası,
aynı zamanda deprem haritasıdır.
ülkemizde bulunan başlıca. önemli kaplıcalar şunlar­
dır; Yalova, Bursa-Çekirge, Gönen, Oylat, Pamukkale,
Bolu, Kızılcahamam, Haymana, Sandıklı, Erzurum
Pasinler ve Ilıca.
S..lJ. .Y~.§hl. . K9.~IQ.8.Q. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 273

Kaplıcaların Düşündürdükleri

Kaplıcalar, kuşkusuz insanları ferahlatan ve çeşitli


ağrılarına iyi gelen şifahaneler. öte yandan insanoğ­
lunun dünyevi kirlerden arındığı ve temizlendiği
mekanlar. Kaplıcalar, insanı, bir taraftan buram buram
terletirken serinleten ve hafifleten farklı yerler.
İyisi mi, biz kaplıcalar hakkında fazla bilgi
vermeyelim. Siz ikamet ettiğiniz yere yakın bir yerde
bulunan herhangi bir kaplıcaya gidin. Oranın sıcak ve
ferahlatıcı havasını teneffüs edin. Ayrıca kaplıcada
maddi kirlerinizden arınırken, manevi kirlerden arınma
yollannı da araştmn olmaz mı?

Doğal Şifa kaynağı İÇMELER

İçmeler, halkımızın doğal


olarak şifa aradığı, çoğu
kez hastalığına şifa bulduğu mekanlar. Geçmişte
milyonlarca ve hatta milyarlarca insanın şifa aradığı
içmeler, bugün de aynı önemini korumakta. Mevcut
içmelerin çevrelerindeki tesisler gün geçtikçe çoğalmakta
ve buraya gelen insanların sayısı ise her geçen gün
artmakta. Özellikle refah seviyesi yükseldikçe, midesini
tıka basa dolduranların sayısı hızla artış göstermekte ve
buna paralel olarak zengin sofralarını maden suyu
şişeleri süslemekte. ·
Bugün artık sofralarımıza kadar ulaşan maden
sularının çıktığı mekanlar olan içmeler hakkında, ne
biliyoruz? Biraz da bu konu üzerinde duralım.
274

İçmeler Nedir? Nasıl Oluşur?

İçinde bulundurduğu bazı minerallerden dolayı, çeşitli


hastalıklara iyi geldiği sanılan şifalı kaynak sularına ve
bu şifalı sulardan yararlanmak üzere kurulmuş işletme­
lere içmece ya da içmeler adı veriliyor.
Yeraltındaki su kaynakları, mineral içeren kayaçlar
içinden geçerken, kayaç içindeki mineralleri belli
oranlarda bünyesinde toplar ve yeryüzüne kaynak
olarak çıkar. Bu suların tahlilleri yapıldığında hangi
mineralleri içerdiği ve hangi hastalıklara iyi geldiği tespit
edilir. Geçmişte deneme-yanılma yolu ile ortaya
çıkarılan içmeler, bugün laboratuarlarda tahlil edilerek
tespit edilebilmektedirler.

İçmeler Nerelerde Bulunur?

içmeler, dünya üzerinde çok fazla sayıda bulunmak-


tadır.Hemen hemen her ülkede içmeler vardır. Ülkemiz
de, içmeler bakımından çok zengindir. Bunlardan en
önemlileri; Kuşadası'daki Güzelçamlı, Çeşme'deki Şifne,
Köyceğiz' deki Sultaniye, Osmaniye' deki Gebeli, Rize' -
deki Şimşirli, Denizli'deki Buldan, Afyonkarahisar,
Demre, Korkuteli, Rize'deki Andan ve Şimşirli, Bolu'daki
Ömerler, Ankara'daki Ayaş, Kayseri'deki Yeşilhisar,
Erzincan' daki Ekşisu, Niğde' deki Ihlara, Sivas' daki
Yıldızeli-Kaman, Erzurum'daki Pasinler, Kahraman-
maraş'taki Elbistan Cela, Hatay'daki Erzin, İçel'deki
Mersin, Burdur'daki insuyu ve istanbul'daki Tuzla
içmeleridir.
_ şı,/y~_Ş\:! KQ~IQ.89. ... . . . . . . ········-···-· .. ... . . . . . . -············· · .. 275

ülkemizde bulunan içmelerin büyük bir kısmında,


halkın yararlanması için çeşitli tesisler yapılmıştır.
Ayrıca bir kısmında, yurt geneli için içme suyu şişeleme
tesisleri kurulmuştur. Ülkemizde kuruluş bakımından en
gelişmiş olanlardan biri, İstanbul-Tuzla içmeleridir.
Marmara denizine yakın iki kaynaktan çıkan şifalı
suların sıcaklığı 19-20 derece kadardır. Bileşiğinde
Klorür, sodyum ve magnezyum içerir.

İçmelerin Faydalan

İçmelerin faydaları, ilkçağlardan beri bilinmektedir.


Mevcut içmelerin yakın çevresinde bulunan, tarihi
kalıntılar da bunu doğrulamaktadır. İçmeler, içerdikleri
minerallerin çeşitliliğine ve miktarına göre, farklı
hastalıklara şifa kaynağı olduğu belirtilir. örneğin
bikarbonatlı maden suları, kan ve idrar ile metabolizma
üzerinde büyük etkisi vardır. Sülfatlı sular böbrek
rahatsızlıkları için, tuzlu sular müshil yapıcı olarak,
karbondioksitli sular sindirim sistemini düzenleyici
olarak kullanılır.
Bunun dışında, kadın ve kemik hastalıkları için
iyotlu suların, güçlendirici olarak arsenikli ve radyoak-
tifli suların büyük etkisi olduğu belirtilmektedir.
İnsanoğlu, maddi anlamda çeşitli rahatsızlıkları için,
diyar diyar içmeler aramakta ve derdine derman olması
için çeşit çeşit maden suları içmektedir. Çeşit çeşit
yemeklerle tıka basa doldurduğu midesini hazmı kolay
olsun diye şişeler dolusu . maden suyu içenler,
kalplerindeki rahatsızlığı için ne yapıyorlar? Acaba
276

mana alemindeki rahatsızlıkları için, aynı ölçüde bir


çaba içersine girebilmekte midir? Girebilenlere ne
mutlu! ...

Yeraltı Sularının Dünyaya Açılan Penceresi KUYULAR

Çocukken, incir bahçesinde bir bahçe evimiz vardı.


Yaz mevsiminde, incir mahsulünü toplamak için bahçe
evine göç yapar ve orada yaz boyunca üç ay kadar
kalırdık. Bahçe evleri, incir bahçeleri arasında dağınık
bir şekilde serpilmişlerdi. Birbirinden mesafe olarak
dağınık olduğu için, bahçe evlerinde, o zamanlar içme
suyu şebekesi yoktu. Bahçe evlerinde oturan bütün
sakinler, içme suyunu hayırsever bir vatandaşın
açtırmış olduğu kuyudan alırdı. Kuyu, hayli derindi.
Suyu çok soğuk olduğu için, yörede çok rağbet görürdü.
Özellikle yaz mevsiminde akşam Üzerleri, kuyunun
etrafı hayli kalabalık olur ve su testileri ve kaplan sıraya
girerdi. insan çok olurda, sohbet olmaz mı? Kuyubaşı
sohbetlerinin çoğunu hala hatırlarım. Hele sohbetlerin
arasına, testilerin sırası karışınca, bir de kavga eklenirdi
ki, bu kavgaların seyrine de doyum olmazdı. insanlar
kuyudan kova ile su çekerken, ben çoğu kez
kuyubaşından içine bakar, kovanın inişini ve çıkışını
seyrederdim. Kuyunun dibindeki su zor görüldüğü için,
kovanın dolduğu daha ziyade batmasından ve
ağırlaşmasından anlaşılırdı. O zamanlar, kuyunun içine
bakarken, çoğu kez dalar giderdim. Kendi kendime,
"Herhalde yerin altı hep kazanlar dolusu su. Biz de onu
çıkarıp içiyoruz."derdim. Elime her kazma geçtiğinde, bir
. S.!::l. Y~. .S.!::l. . [5Q~T.Q8.Q. . . . 277

kuyu açmak geçerdi aklımdan o zamanlar. Zaten


çocukluk oyunlarımızın malzemeleri, taş, toprak ve su
idi. Yorulmadan küçük çapalarla, toprağı kazar içine su
doldururduk. Bazan su arkının önüne set yapar, suyun
doluşunu seyrederdik. Bu oyunlardan bıktığımızda, taş
ve çamurla ev yapar evcilik oynardık. Evcilik oyunun-
da, evin bir köşesine mutlaka küçük bir kuyu kazardık.
Kuyular, insanoğlunun taa çocukluk belleğinden
ergenlik ve hatta yaşlılık devresine kadar, özellikle
yazın bunaltıcı sıcağında buz gibi suların kaynağını
oluşturmuştur. Kuyu suyu içmenin tadına doyum
olmaz.

Nasreddin Hoca' dan Bir Fıkra

Nasreddin hoca bir gün köyünden eşeği karakaçan


ile birlikte yolculuğa çıkmış. Az gitmiş uz gitmiş, dere
tepe düz gitmiş. Ne var ki, son durağına bir türlü
varamamış. Gece olmuş. Hocanın yolculuğu hala devam
ediyormuş. Gökyüzünde tek bir bulut yok. Ay ve
yıldızların parıltısı altında yolculuk sürmüş. Hoca, yol
kenarında bir kuyunun yanında biraz soluklanmak için,
karakaçanından inmiş.
-Eh, Karakaçan hem sen yoruldun ve hem de ben.
Şu kuyudan bir yudum su içelim de ondan sonra devam
edelim yolumuza.
Karakaçan sanki Hocayı anlamışçasına kulaklarını
sallamış. Hoca kuyunun kenarında duran ip bağlı
kovayı kuyuya sarkıtmadan önce, kuyuda su olup
olmadığını kontrol etmek için, eğilip içine bakmış. Bir de
Her Ölçüsünde Sırıa.~.?~~ıı_gı~~X~Ş~DIGIMIZ DÜNYA 278

ne görsün. Kuyunun dibinde koskoca bir ay ve çevre-


sinde yıldızlar. Hoca şaşırmış.
-Görüyor musun karakaçan, biz su içelim diye
kuyunun başında konakladık. Ama kuyuda su yok . Ay
ile yıldızlar kuyuya düşmüşler. Sen biraz sabret. Bari
ben şu ay ile yıldızları kuyudan çıkarayım da, bir sevap
işleyelim.
Hoca kovayı kuyuya sarkıtmış.
Biraz beklemiş ve
kovayı çekmeye başlamış. Kova, kuyunun içinde bir
taşa takılmış. Hoca, kovanın ipini yukan çekmiş, çekmiş
ama bir türlü yukarı çıkaramamış. Kendi kendine;
-Eh, karakaçan ay çok ağır. Bir türlü yukarı
çekemiyorum. Ama bir kere daha deneyeceğim. Onu
çıkaralım yolumuza devam edelim.
Hoca, son kez bütün gücüyle kovayı yukarıya
çıkarmak için ipi çekmiş. Ancak ip ortadan kopmuş ve
hoca geriye doğru takla atarak yere sırt üstü
yuvarlanmış. Yerde yatarken, gözleri gökyüzündeki ay
ve yıldızları görmüş. Oflayarak ayağa kalkmış ve
karakaçanına binerken şöyle mırıldanmış.
-Ne yapalım, karakaçan. Kuyudan su içemedik.
üstelik ay ve yıldızları yukarı çekmek için belimizi
incittik. Amma ay ile yıldızları yukarı çıkarmayı
başardık. Bugünlük bu başarı da bize yeter. Varacağımız
yere de az bir mesafe kaldı. Biraz daha sabret demiş ve
yoluna devam etmiş.
279

Kuyular Nedir? Kaç Çeşit Kuyu Vardır?

Yeraltındaki su tabakasına ulaşıncaya kadar toprağın


derinliklerine doğru herhangi bir alet veya makine ile
açılmış, genellikle yuvarlak biçiminde ve çevresi taş
veya betonla kaplanmış büyük çukurluğa kuyu adı
verilir.
Derinliklerine göre kuyular sığ ve derin kuyular diye
ikiye ayrılır. 1-20 m. arasında derinliği olan kuyulara
sığ, 20 m.yi aşan kuyulara derin kuyular adı verilir.
Yapılış tekniklerine ve çaplarına göre ise; Basit ve Keson
kuyular olmak üzere yine ikiye ayrılır. Genelde 5 ile 50
cm. çaplı kuyulara basit, 1 ile 4 m. çaplı kuyulara ise
keson kuyular diye tanımlanır. Basit kuyular daha
ziyade içme suyu temini için, keson kuyular ise sanayi
ve tarım suyu elde etmek için açılır. Kuyu açıldıktan
sonra, suyun yeryüzüne doğru fışkırırsa, bunlara
artezyen tipi kuyular denilir.
Artezyen olmayan diğer kuyulardan sular, kova ile
ya da tulumba ile çıkarılır. Konya ovası ve çevresinde,
kuyulardan sular basit bir kaldıraç sistemi ile çıkarılır.
Bu sistemle çalışan kuyulara bölgede "seren" adı
verilmektedir.
ülkemizde ve dünya üzerinde açılmış çok sayıda
kuyu bulunmaktadır. Bunların bugün sayılarla ifade
etmek imkansız gibidir.
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı .........................
.............. _......_........
Olan YAŞADIGIMIZ .
DÜNYA 280

Hz. Yusuf (a.s.)'un Kardeşleri Tarafından Kuyuya


Atılması

"Elif, Lam, Ra. Bunlar, gerçeği açıklayan Kitab 'zn


ayetlendir.
Biz onu, anlayasınız diye, arapça bir Kur'an olarak
indirdik.
Ey Muhammed! Biz bu Kur'an 'ı vahyederek, sana
en güzel kıssa/an anlatıyoruz. Oysa daha önce sen
bunlardan habersizdin.
Yusef babasına: "Babacığım! Rüyamda onbir yıldız,
güneş ve ay'zn bana secde ettiklennigördüm"demişti.
Babası şun/an söyledi: "Oğulcuğum! Rüyam kardeş­
lenne anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar,· zira şeytan
ınsanzn apaçık düşmanıdır. "
"Rabbin seni böyle rüyandaki gibi seçecek, sana
rüya/an yorumlamayı öğretecek; daha önce, atalann
İbrahim ve ishak'a nimetlenni tamamladığı gibi sana
ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Doğrusu
Rabbın bilir, hakimdir. "
And olsun kı: Yusef ve kardeşlerinin olayında,
soranlara nice ibretler vardır.
Kardeşleri: "Biz birbirimize bağlı bir topluluk
olduğumuz halde, babamız, Yusef'u ve kardeşini daha
çok seviyor. Doğrusu babamız apaçık bir yanılma
içindedir. Yusef'u öldürün Vt:ya onu ıssız bir yere
bırakıvedn ki babanız size kalsın; ondan sonra da iyi
kimseler olursunuz"dediler.
SU VE SU KÜLTÜRÜ .................................................. ........................................
............................................................................ ................................... . 281

İçlerinden
biri: "Yuslfl'u öldürmeyin, onu bir
kuyunun derinliklerine bırakın. Böyle yaparsanız
yolculardan onu bulup alan olur" dedi.
Bunun üzerine "Ey babamız! Yusef'un iyiliğini
istediğimiz halde, onu niçin bize emniyet etmiyorsun?
Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin oynasın,
biz onu herhalde koruruz" dediler.
Babalan: "Onu götünneniz beni üzüyor,· sizJarkına
varmadan onu kurdun yemesinden korkanm" dedı:
"And olsun kı: biz kuvvetli bir toplulukken kurt onu
yerse biz aciz sayılınz" dediler.
Yusef'u götürüp bir kuyunun derinliklenne bırak­
mayı kararlaştırdılar. Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini
kendileri Jarkına varmadan haber vereceksin, diye
vahyettik.
Akşam üstü ağlayarak babalarına geldiklerinde:
''Ey babamız! İnan olsun biz yanş yapıyorduk; Yusef'u
eşyalanmızzn yanına bırakmıştık; bir kurt onu yedi.
Her ne kadar doğru söylüyorsak da sen bize inan-
mazsın" dediler.
Üzenne başka bir kan bulaşmış olarak Yusef'un
gömleğini de getirmişlerdi. Babalan: "Size nefsiniz bir
iş yapmaya sürükledı;. artık bana güzelce sabır gerekir.
Anlattzklannzza ancakAllah'tanyardım istenir" dedı:
Bir kervan geldı: suculannı gönderdiler; sucu
kovasını kuyuya saldı, ''Mijjde! İşte bir oğlan" dedi.
Yuslfl'u alıp, onu ticari bir mal olarak sakladılar.
Oysa Allahyaptzklannz bilir. .. "(YusefSuresi 1-19)
. ~.~.~. .Qıç~'.'..~.~.~.~..?.1~.'~.~. .?..~.~11. . 9.'.~.~-\!J::?..~l?'.~'.~.1~ . 1?.9~.X~........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 282

Evet, Kur'an-ı Kerim'de Yusuf suresi, tam 111 ayet.


Surenin tamamı okunduğunda, Hz.Yusuf (a.s) 'un ibret
dolu hayat hikayesi öğrenilir.
Surenin son (111) ayetinin meali ise şöyle;
''And olsun kı; peygamberlerin kıssalarında, aklı
olanlar için ibretler vardır. Kur'an uydurulabilen bir
söz değildir. Fakat kendinden önceki kitablan tasdik
eden, inanan millete her şeyi açıklayan, doğru yolu
gösteren bir rehber ve rahmettir. "
Hz.Yusurun kuyusundan başka kutsal kuyularda
vardır. Hz.İsmail'in bebek iken ayaklarını vura vura
ortaya çıkardığı zemzem kuyusu. ilk Müslümanların
yaptığı ve büyük bir zaferle sonuçlandığı savaşın
cereyan ettiği kutsal topraklarda yer alan Bedir kuyuları.
Her kuyubaşına vardığımızda sadece içmek için su
çıkarılan bir çukur olarak değil de, biraz da bu kutsal
kuyuları ve bu kuyular etrafında geçen ibret dolu
kıssaları hatırlasak, insan olarak yücelmenin ve
bilinçlenmenin kapısını aralamış oluruz. Bir de ibret
alabilsek. Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim'i bir rehber ve
rahmet olarak görebilsek ...

Su Medeniyetinin Sembolü ÇEŞMELER

Daha yakın zamanlara kadar, ülkemizin çoğu


bölgelerinde köylerimiz ve şehirlerimizin her bir köşesini
birbirinden güzel çeşmeler süslerdi. Her köyün veya
şehrin çeşmeleri, birbiri ile adeta yarışırcasına bezenirdi.
Bir şehre veya köye gelen misafire, öncelikle çeşmenin
özelliğinden ve suyun güzelliğinden bahsedilirdi. Hele
SU VE SU KÜLTÜRÜ
...................................................................................... 283

misafir sofra başına oturunca; "Bizim çeşmenin suyu bir


başkadır. Ne kadar yersen ye, hemen anında yediğini
hazmettirir. Onun için soframızdaki her yemekten bol
bol yemelisin. Yoksa hemen acıkırsın. "gibi tavsiyelerde
bulunulurdu. Bu gelenek, bugün bile Anadolu'muzun
çoğu köy, kasaba ve şehrinde yaşatılmaya çalışılmak­
tadır.
Hele eskiden insanlarımız arasında en yaygın görüşe
göre, yapılacak hayırların en büyüğü hayrat olarak
çeşme yaptırmaktı. Köy ve kasaba zenginleri, hayrat
yaptırmak için adeta birbirleriyle yarışırlardı. Bu sebeple,
yakın geçmişe kadar Anadolu'nun her bir köşesinde,
hayratları görmek mümkündü. Hayratların güzelliği ve
estetiği, yaptıranın gücü ve itibannı simgelerdi.
Çocukluğumda, köylerimizde araba yolu olmadığı
için, komşu köylere patika yollardan giderdik. Özellikle
yaya olarak gittiğimizden ve benim adımlarımın küçük
oluşundan çok yorulur ve yolda çok susuz kalırdım.
Babamdan ve annemden su isteyince, "Biraz sabret
yavrum, biraz ilerde bir hayrat var. Oradan kana kana
su içersin. "derlerdi. Hayratın yanına varınca, çeşmenin
kurnasına saldırır ve doyasıya içerdim. insan susayınca,
suyun tadı da bir başka olur. Tıpkı acıkınca kuru
ekmeğin en lezzetli katık olduğu gibi.

Çeşmelerin ilk Ortaya Çıkışı

Çeşmelerin
ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı kesin
olarak bilinmemekle beraber, insanoğlunun ilk dünya
yüzüne indiği tarihlerden bugüne çeşmelerin varlığından
1:-J~.'....Qıç_~~-~~-~~---§ı:..ı.~'... §.~.~-1.ı_ gı_~.~---X~?.~l?.ı~ı~ı.~ . 1?.9.~.X~............. . . 2s4

söz etmek mümkündür. Çünkü İnsanın dünya hayatın­


da en fazla ihtiyaç duyduğu şey sudur. Çünkü yemeden
ve içmeden hiçbir insan yaşayamaz. Bu sebeple,
akarsuların veya su kaynaklarının hemen yanında, ilk
insanların suyu rahat içebilmeleri için çevredeki
taşlardan, ağaç dalları ve köklerinden veya yaprakların­
dan yararlanarak ilk çeşmeleri yaptıkları bilinir. Tarihi
kayıtlar göstermektedir ki, M.Ö. 3000 yıllarında eski
Lagaş (Telloh) kentindeki kayalara oyulmuş Babil
havuzları ve bu havuzlarda biriken suyun çeşmelerle
akıtıldığı anlaşılmaktadır. Yine Komel ırmağı vadisinde
bulunan kaya resimlerinden anlaşıldığına göre, Babilliler
suyun akıntı yönünde basamak basamak havuzlara
küçük oluklarla akıtıldığı belirlenmiştir.
Yunan ve Roma medeniyetlerinde, çeşmelerin önemi
büyüktü. Çeşmeler, özellikle tapınakları tamamlayan bir
simge olarak görülmektedir. Roma medeniyetinde, sular
bir depoda toplanır ve oradan kentin çeşitli bölgelerine
çeşmeler yolu ile dağıtılırdı. Romalıların sokak çeşme­
lerinde sular, genellikle taştan oyulmuş insan ya da
hayvan başlarının ağzından akarlardı.
Orta çağın sonlarına doğru, çeşmeler yemek masa-
larının yakınına kadar getirildi. Çoğu sarayların mutfak
bölümünde çeşmelerin bulunduğu söylenmektedir.
Bugün Avrupa ülkelerinin çoğunda, eskiyi hatırlatan bir
sokak çeşmesine rastlanabilinmektedir.
285

İslam Dünyasındaki Çeşmeler

İslam Dini, temizliğe çok önem verir. İslamiyet'te ruh


temizliği kadar, beden temizliği de önemlidir. Günün beş
vaktinde kılınan namaz için abdest almak gerekir.
Abdest için de, gereken şey sudur. Yani yüzü, elleri,
ayaklan yıkamak gerekir. Ayrıca temizlik için, bedenin
tüm vücudunun yıkanmasını içeren gusül etmek gerekir.
Yiyecekleri ve giyeceklerin yıkanması da söz konusu-
dur. Böyle olunca, suyun en kolay biçimde kullanıma
sunulması için çeşmeler yapılmıştır.
İslamiyet'in ilk yıllarından bugüne, Müslümanlar
fethettikleri şehir ve kasabalarda, su ve kanalizasyon
işlerine büyük önem vermişler ve halkın istifadesi için
sokaklara çeşmeler yapmışlardır. Nitekim bugün İslam
Dünyasına kısa bir gezinti yapıldığında, her bir
köşesinde eskiyi hatırlatan bir sokak çeşmesi görmek
mümkündür.

Osmanlı Çeşmeleri

Dünya coğrafyasının geniş bir bölgesine ve dünya


tarihinin geniş bir devresine adına yazdıran Osmanlı
Yüce Devleti, her yönüyle mükemmel bir medeniyeti
temsil etmiştir. Osmanlı medeniyeti denilince, su
medeniyetinin sembolü olan çeşmeler, ilk akla gelen
tarihi yapılar arasında yerini alır. Osmanlı şehirleri olan,
Bursa, Edirne,İstanbul ve daha nicelerine dolasırsanız.
Her sokakta bir çeşme görmeniz mümkündür. Çünkü
Osmanlı padişahları, sadrazamları, vezirleri ve paşaları,
hayır yapmak için sahip oldukları tüm şehir ve
kasabaların sokaklarına hayrat için çeşmeler
yaptırmışlardır. Özellikle Kanuni .Sultan Süleyman
döneminde, çeşme yapımı hızlanmış ve devletin
yıkılışına kadar devam etmiştir. Sultanahmet ve
Üsküdar'daki Sultan III. Ahmet Çeşmeleri bunlara bariz
bir örnek teşkil eder. Bezmi alem Valide Sultan çeşmesi
(Maçka), Sadettin Efendi çeşmesi (Üsküdar), II.
Mahmut Çeşmesi (Talimhane), Valide Sultan Çeşmesi
(Aksaray), il. Abdülhamit Çeşmesi (Maçka), İstanbul' da
bulunan Osmanlı çeşmelerinden sadece bir kaçıdır.
Osmanlı Medeniyeti'nde çeşme mimarisi ayn bir zevk
ve ahenk taşır. Çeşmelerin havuzlarından kurnalarına,
taslarından taşlarına kadar ayrı bir süsleme sanatı
vardır. İşte bu sanat ve mimarinin eseri olan
çeşmelerden, su içmek insana bir başka zevk verir.
Çünkü bu mekanlarda insan, bedeninin susuzluğu ile
birlikte ruhunun susuzluğunu da giderir.

Çeşmelerin Faydalan ve Zararları

Çeşmelerin faydalarını saymakla bitiremeyiz. Çeşme­


ler, başta o bölgede yaşayan insanların günlük su
ihtiyaçlarını karşılar. Hele yol boyunca yapılmış hayrat
çeşmeleri, susuzluk çeken yolcuların susuzluklarını
giderir.
Çeşmelerin bilinen zararları olmamakla birlikte, iyi
muhafaza edilmediği takdirde, suyu taşıyan borular
kırılabilir ve çatlayabilirler. Yakın çevresinde kanalizas-
yon ve mikrop taşıyıcı pislikler varsa, çeşme suyuna
287

mikrop karışabilir. Bunun sonucu olarak, o çeşmeden su


içen herkes bulaşıcı hastalığa yakalanabilir. Böylece
toplu ölümler olabilir. Ancak sürekli akan çeşmelerde,
mikrop taşıma oranı, depolu çeşmelere göre daha azdır.

Günümüz Çeşmeleri

Günümüzde artık, sokak çeşmelerinin yerine mutfak


çeşmeleri aldı. Hele şehir ve kasabalarımızda, sokaklar-
daki çeşme sayısı iyice azaldı. Var olanlar da, şehirlerin
alt yapı çalışmalarının yanlış ve bilinçsizce yapılma­
sından ötürü, mikrop taşıyan çeşmeler oluverdi. Bu
yüzden çoğu çeşmelerimizin üzerine "Çeşme suyu
kirlidir, İçilmez" yazıları yazıldı. Bazılarının yeraltından
giden boruları, yüksek apartman yapmak için derin
temel kazma sırasında, boruları kırıldı ve böylece şırıl
şırıl su akıtan sokak çeşmeleri kurudu ve daha sonra da
dozer ve kepçelerle yerlerinden söküldü. Ve böylece bir
kültür, tarihe karışmak üzere.
Bugün evlerimizin her köşesinde çeşme bulunuyor.
Artık su almak için sokak çeşmelerinin başında sıraya
girmiyoruz. Ancak evlerimizdeki çeşmelerden akan
sulan içmeye yeltendiğimizde, burnumuzu sızlatan bir
koku, geçmişe doğru dalıp gitmemize ve sokak
çeşmelerinden kana kana su içtiğimiz günleri hatırlama­
mıza vesile oluyor.
Doğal Şadırvanlar ŞELALELER

Şelaleler, diğer adıyla Çağlayanlar veya Çavlanlar; su


kültürünün birer doğal harikasıdır. Şelaleleri, seyretmek
insanı hem ruhen ve hem de bedenen dinlendirir.
Herhangi bir şelalenin kenarında biraz olsun oturup
dinlenmek ve suyun sıvı halden toz haline geçişini
seyretmek, her insanın büyük bir arzusu olmalı
şüphesiz. Sizi bilmem ama ben şelale dendi mi içime bir
serinlik ve ferahlık gelir. Bugüne kadar, ülkemizdeki
çoğu şelaleyi görüp, seyretme imkanına kavuşmuşum­
dur. Manavgat şelalesinin fazla düşüş mesafesi olmama-
sına rağmen, bol su taşıması ve suların gürül gürül,
birer metre aşağıya düşerek akmasını seyretmek ne
güzel bir andır. Kenarındaki bir ağacın altından
seyrederken, Antalya'nın kavurucu sıcağında bunalır­
ken, yüzünüzde ve içinizde bir su serinliğini hissedi-
vermek, o anda rüya aleminde olduğunuzu· sanırsınız.
Hele Antalya'nın Düden şelaleleri, bir başka dünyadır.
Suyun yüksekten akarken, bembeyaz toz bulutuna
dönüşmesi, bir başka dünyayı hatırlatır. Adeta burada
büyülenir ve çocukluk yıllarındaki ninenizden dinlediği­
niz perili masallar alemine dalar gidersiniz.
Şelaleler, sadece Antalya ili sınırları içinde mi
bulunuyor? Hayır. Ülkemizde çok sayıda şelale bulunu-
yor. Hele yolunuz Konya Hadim yakınlarındaki Yukarı
Göksu vadisine düşerse, Yerköprü Şelalesini görmeden,
geri dönmek, pek akıllıca bir iş olmasa gerek. Göksu
ırmağının vadinin içinde birden kaybolması ve doğal bir
köprü gibi vadi içinde alttan aktıktan sonra belirli bir
SU. VE. ....................................................
SU KÜLTÜRÜ ... 289

süre sonra, şelale oluşturarak yeryüzüne çıkması,


gerçekten ilginç. Bu ilginç olayı yerinde görmek, insanın
görgü ve bilgi dağarcığını genişletiyor.
Dilerseniz bir de ülkemizin doğusuna gidelim.
Erzurum ili merkezinden kuzeydoğuya doğru biraz yol
alalım. Tortum ilçe merkezini geçtikten sonra, büyük bir
set gölüne varırız. Set oluşturan yerin üzerinden, gölün
fazla sulan, çok yüksekten dökülür. Bir grup arkadaş ile
bir Haziran ayında, şelalenin yanında piknik yapmak
için gitmiştik. O gün de, şelalenin en fazla su taşıdığı
günlerden biriydi. Yüksekten dökülen sular, büyük bir
toz bulutunu andınyor ve aşağıda kayaların üzerine bir
küme gibi yığılıyor ve sonra yine göğe doğru
yükseliyordu. Güneş ışınları ile toz bulutunun üzerinde
çok sayıda rengarenk gökkuşakları oluşuyordu. Gökku-
şaklan ile birlikte bambaşka bir manzara oluşturan
şelale, çevresine çisenti halinde dağılıyordu. O gün,
çisenti altında, şahane bir manzara seyrederek pikniği­
mizi yaptık.
Ülkemizde çok sayıda bulunan şelaleler, acaba nasıl
oluşmuş? Dünyada ne kadar şelale var? Şelaleler ne işe
yarar?gibi sorulara, dilerseniz kısa cevaplar arayalım.

Şelfileler Nasıl Oluşmuş?

Akarsu yatağının, suların dike yakın bir biçimde


düştüğü kesimine şelale adı veriliyor. Bu sebeple,
şelalelerin oluşumu, akarsu vadisinin oluşumu ile
yakından ilgili bir olay. Oluşumu ise kısaca şöyle;
Akarsular çoğunlukla akarken, aşındırma ve biriktirme
Her Ölçüsünde Sırlar Saklı Olan YAŞj:':[)l~lflı11~.. [)91WA 290

yolu ile arazinin genel yapısını değiştirir. İşte bu değişim


sırasında, akarsuyun düz ya da hafif eğimli araziden
akışını devam ettirirken, arazi üzerinde kırılma veya
farklı aşınma sonucunda, diklikler oluşur. Akarsu, bu
dikliğe geldiği zaman düşey olarak sularını akıtır ve
şelale oluşur. Şelale olarak aşağıya dökülen sular,
döküldüğü yerde yatağını daha da derinleştirerek,
zamanla şelalenin yükseltisini artırırlar. Bazan şelalenin
üst seviyesindeki yatay tabaka aşınarak, şelalenin
yükseltisi azalır.
Şelaleler, oluşumlarına göre üç tipe ayrılırlar. Bunlar;
akarsu profillerinin, kırılma, buzullaşma veya karstik
(kireçtaşı) erime gibi olaylar sonucunda oluşmuş
şelaleler. Yerköprü şelalesi buna tipik örnektir. İkincisi
farklı aşınma süreci sonucunda oluşmuş olanlar.
Manavgat ve Düden şelaleleri bu gruba girerler.
Üçüncüsü ise, çökelme, lav akıntıları ve volkan külleri
yığılması, buz setlerinin oluşması veya yer kayması
veya çığ molozlarının birikmesiyle oluşan setlenme ya
da yapılanma şelaleleridir. Tortum şelalesi buna tipik
örnek teşkil eder.

Dünyada Ne Kadar Şelale Var?

Dünyada bulunan şelalelerin kesin sayısını tespit


etmek oldukça güç. Çünkü araştırmalar sonucunda,
daha yeni yeni şelaleler bulunuyor. Öte yandan,
şelalelerin bazılarının üst yatakları fazla aşınarak şelale
özelliğini kaybederken, akarsu yataklarında yukarda
bahsedilen doğal olayların henüz devam etmesi
Ş!J VE Si,! KQ~IQ8.Q. .............. -· ........ ...... ······-·- ............ --·········· 29 ı

sonucunda, yeni yeni şelaleler oluşuyor. Bu sebeple,


dünya üzerindeki şelalelerin sayısı sürekli değişiyor.
Şelaleler, yeryüzünde elbette eşit dağılmamış. Kurak
ve yarıkurak bölgelerde fazla sayıda akarsuyun olma-
masından ötürü, bu bölgelerde şelale fazla bulunmuyor.
Daha ziyade yüksek dağların bulunduğu ve böylece .bol
su taşıyan çok sayıda akarsuların bulunduğu, öte
yandan kırılma, buzullaşma, erime gibi doğal olayların
sık olduğu bölgelerde çok sayıda şelaleler bulunuyor.
Dünya üzerinde bulunan en yüksek şelale, Güney
Amerika'da bulunuyor. Venezuela'da Churin ırmağı
üzerinde bulunan Angel (Melek) şelalesi, iki basamak
halinde düşüş yapıyor ve toplam yüksekliği 979 m.yi
buluyor. İkinci yüksek şelale ise, Güney Afrika'da
bulunuyor. Tugela ırmağı üzerinde yer alan Tugela
şelalesi, 5 ayrı düşüş yaparak, 948 m.lik bir yükselti
oluşturuyor. Boşalttığı su miktarı ve düşüş yükseltisi
birlikte düşünüldüğünde, dünyanın en· büyük şelalesi,
saniyede 13.300 m 3 .su boşaltan, Brezilya'da Parana
ırmağı üzerindeki Guaira şelalesidir. önemli bir turizm
potansiyeline sahip olan, Kanada-ABD sınırında yer
alan Niyagara şelalesi ise, üç basamak halinde
dökülmekte, toplam 49 m.yüksekliğe ulaşmakta ve
saniyede 2800 m3 . su boşaltmaktadır.

Şelaleler Ne İşe Yarar?

Şelaleler, başta doğal manzarasinın güzelliği saye-


sinde, önemli birer turizm potansiyelini teşkil ederler.
öte yandan şelaleler dikey yönde düşüş esnasında;
292

büyük bir enerji deposunu oluştururlar. Barajlardaki


yapay düşüş, şelalelerde doğal olarak gerçekleşmektedir.
Bu sebeple, şelaleler üzerinde fazla masraf gerektirme-
den hidroelektrik santralleri kurularak, elektrik enerjisi
üretilebilir. Ülkemizde Tortum hidroelektrik santralı
buna tipik örnek teşkil eder. Ayrıca dünya üzerinde,
hidroelektrik santralı bulunan şelaleler de vardır.
Şelalelerin pek fazla zararı yoktur. Ancak ulaşıma
elverişli büyük akarsularda, akarsu ulaşımını olumsuz
yönde etkiler. Nil, Kongo, Zambezi gibi ırmakların
ulaşıma elverişli olmaması, üzerinde bulunan çok
sayıdaki şelalelerden ötürüdür.
Şelaleler, manevi yönden de apayrı bir mana taşır.
insanqğlunun yüreğindeki şelale bir başkadır. Allah için,
gürül gürül akan gönül şelalesine sahip olan insanlara
ne mutlu.

Suların Kutsallaştığı Mekanlar ŞADIRVANLAR

üstü dam veya kubbe ile örtülü, ortasında su deposu


ve fıskiyelerin bulunduğu, çevresinde suların aktığı
musluklann yer aldığı yüksek sanat değeri olan yapılara
şadırvan deniliyor. Kelime Farsça kökenli olup, aslı
şadurvandır.
Şadırvanlar, fıskiyeleriyle suyun konuştuğu ve
musikileştiği mekanlar... Şadırvanlar, musluklarından
akan suların, ibadet için hazırlanan insanları nurlan-
dıran kutsal mekanlar. .. Şadırvanlar, insanın gönlünü
ferahlatan, yazın bunaltıcı sıcağında hem bedenini ve
hem de ruhunu dinlendiren manevi yapılar. ..
. ?\::l. .Y~.?\::l. ~Q~IQ.8.9...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 293

Şadırvanlar, suların gök kubbeye doğru yükselerek


oynaştığı ve kaynaştığı havuzlarından bulunduğu
mekanlarda, manevi bir ahenk oluşturan sanat
yapıları ... Şadırvanlar, sul~rın mermerlerle dost olduğu
ve gökkuşağının bütün renklerini yansıtan insan
düşüncesinin ortaya koyduğu tarihi mekanlar. ..

Şadırvanların ilk Ortaya Çıkışları

Şadırvan
ilk olarak, camilerde abdest almak -için
yapılmıştır. Bu nedenle, şadırvanların ilk ortaya çıkışları,
İslamiyetin ortaya çıkışı ile eş zamanlı olmakla beraber,
mimari açıdan değerli bir yapı olarak, İslamiyetin geniş
coğrafi mekanlara yayıldığı yıllarda yapılmaya
başlandığı bilinmektedir. Hemen hemen her caminin
yanında, mimarisi farklı olmakla beraber şadırvan
bulunur.
Şadırvanların planları, kare, çokgen ya da daire
biçimindedir. Ortada bir su haznesi vardır. Bu haznenin
üzerinde, havuz yer alır. Havuzun üstü, bazen açık
olmakla beraber, çoğu kez kubbe, koni ya da piramit
biçimindeki çatı ile örtülüdür. Havuzun ortasında değişik
görünümlerde su fıskiyeleri bulunur. Fıskiyelerden
yükselen su önce, havuzun içinde birikir. Havuzun
çevresinde belirli aralıklarla musluklar bulunur.
Muslukların altında, musluklardan dökülen suyun
toplanıp akıtılması için, havuzu çevreleyen su kanalı
vardır. Her musluğun önünde, oturmak için taştart veya
ahşap malzemeden yapılmış oturaklar yer alır.
Şadırvanların yapımında, daha ziyade mermer
kullanılır. Örtü malzemesi olarak, kurşun, bakır, sac
veya ahşap gibi malzemeler kullanılır. Çatı kısmı, tüm
havuzu ve çevresindeki oturulacak yerleri örtecek
şekilde geniş yapılır. Sütunlarda ve kubbe altlarında,
İslam sanatının çok değişik süslemeleri yer alır.
Camilerin dışında, han, hamam ve imaret gibi
yapıların yanında da şadırvanlar yapılmıştır. Şadırvan­
lar, bütün İslam ülkelerinde, geçmişten bugüne yapıla
gelmişse de, mimari açıdan esas gelişmesini, cami,
köprü," han, hamam ve kervansaraylarda olduğu gibi,
Osmanlı İmparatorluğu döneminde sağlamıştır.

Osmanlı Şadırvanları

Osmanlı Yüce Devleti, dünya hakimiyetinde zirveyi


yakaladığı gibi, İslam sanat eserlerinin tümünde, en
güzeli ve en iyisini ortaya koymuştur. Osmanlı dönemi
şadırvanları, adeta camilerin en önemli parçalarından
birini teşkil etmiştir. Osmanlı şadırvanları daha ziyade,
camilerin şadırvan avlusu da adı verilen iç avlularda
yapılmıştır. Osmanlı Devleti, sanatının tüm güzellik-
lerini, şadırvanlara yansıtmıştır.
İslam şadırvan sanatının zirvesindeki bazı Osmanlı
eserleri şunlardır. İstanbul şehri içinde bulunan
Ayasofya, Fatih, Süleymaniye, Sultanahmet, Bayezit,
Kadırga Sokullu, Yeni Cami, Tophane Kılıçalipaşa,
Edirne Selimiye, Aydın Cihanoğlu, Kahire Mehmet Ali
Paşa, Amasya Bayezit camilerinin avlularında bulunan
şadırvanlar, kendi alanlarında birer şah eserdirler.
SU VE SU KÜLTÜRÜ
.....................................................

Şadırvanlar
bazen camiinin iç; bölümünde ya,pılmıştır:
özellikle ilk Osmanlı döpemi _caı::nilerinde bu tip
şadırvanlq.r çoğunluktadır. Bu tip şadırvanlara en iyi
örnekler Bursa'da bulunur. Bursa Ulu 1Caminin içi11deki
şadırvan, görülmeye değer bir sanat eseridir. Ancak bu
tip şadırvanların üstü, caminin kubbesi olduğu için, açık
bırakılmıştır.

Şadırvanların Faydalan

Şadırvanların faydalarını
saymakla bitiremeyiz. Başta
is.lam dininin temellerinden biri olan namaz ibadeti için
gerekli olan abdest alımı · için 1· Müslümanlar,a çok
kolaylık sağlar. Eğer şadırvanlar olmq.saydı, uz.ak
semtlerden veya başka memleketlerden gelen insanların
abdest almalarında zorluklar olurdu.
öte yandan, şadırvan; insanların gönlünü ferahlatır.
Hele hele, şadırvanın kenarında oturup, suyun musiki
dolu şırıltılı sesini dinleyen insan; zamanın tüm
streslerinden uzaklaşarak, zaman ötesi bir yolculuğa
çıkar.

Bugünkü Şadırvanlar

Bugünkü camilerimizde de, şadırvanlar yapılıyor.


Ancak eski Osmanlı mimari özelliği taşıyan şadırvanlar
yapılmıyor artık. Kapitalist ve çıkarcı zihniyetin hakim
olduğu dünyamızda, şadırvanlar da nasibini almış gibi.
Uyduruk sütunlar ve kalitesiz mermerler süslüyor
günümüz şadırvanlarını. Toplumun ahlaken çöküşünün
bir işareti olarak, çalınma tehlikesinden ötürü, bakır ve
tunçtan yapılmış musluk ve fıskiyelerin yerini, plastik
musluk ve fıskiyeler alıyor. Ahşap malzemenin sökülüp
çalınmasından korkulduğu için, oturaklar bile ya
uydurma beton sütunlarına ya da plastik taburelere
dönüşmüş.
Günümüz şadırvanları, süsleme sanatının zirvesini
yakalamış Osmanlı şadırvanlarının birer yüz karası. Peki
bu şadırvanları, bu içler acısı durumundan kimler
kurtaracak? Sanırız günümüz şadırvanlarının kurtulu-
şundan önce, bu iğreti şadırvanları yapan insanların
kurtuluşa ihtiyaçları var. insanoğlu, ne zaman mükem-
mel insan olma özelliğine kavuşursa, işte o zaman
kendisi gibi tüm eserleri de mükemmel olacak. Tüm
mesele, insan olma meselesi...

***
297

. YARARLANILAN KAYNAKLAR
ADIVAR; A., 1970, Osmanlı Türklerinde ilim. Remzi
Kitapevi, İstanbul.
ARDEL, A., }eomorfolojinin Prensipleri 1 ve Il; İ.Ü. Coğrafya
Ens. Yay. No. 53, 63, İstanbul. '
ARDEL,A., 19T3, "Türkiye İklim, Yapı veRelief bakımından
bir Akdeniz Memleketidir." Cumhuriyetin 50.Yılına
Armağan, i. Ü. Ed. Fak. Yay. İstanbul.
ARDEL, A., 1973, Klimatoloji. Umumi Coğrafya dersteri 1.,
i.ü. yay.No; 146, Coğrafya Ens. Yay. No. 73, ·
İstanbul.
ARDEL, A., 1975, Hidrografya. Umumi Coğrafya dersleri II,
i.ü. Yay. No. 720, Coğrafya Ens. Yay. No. 19,
İstanbul.
ATALAY; İ., 1986, Uygulamalı Hidrografya 1. Ege Üniv.
Ed.Fak. Yay. No 38, İzmir.
ATALAY, i., 1987, Türkiye Jeomorfolojisine Giriş. Ege Üniv.
Ed. Fak. Yay.No:9, İzmir. . .
ATALAY, İ., 1989, Toprak Coğrafyası. Ege Üniv. Edebiyat
· Fak. Yay.No.8, İzmir. ·
ATALAY, İ., 1989, Vejetasyon Coğrafyasının Esaslan.Dokuz
Eylül Üniv. 0901, Dk. 89, 004.056, İzmir.
ATALAY, İ., 1994, Türkiye Vejetasyon Coğrafyası. Ege Üniv.
Basımevi, İztnir..
ATALAY, L, 1997, Türkiye Coğrafyası. Ege Üniv. Basımevi,
. İzmir.
AYDINLI, A., 1991, "Arz" İslam ansiklopedisi, TDV Yay.
İstanbul.
BIRCHALL, F.T:, Oceans Of the World-The Antartic Ocean.
For reasons that he will understand. Whittleses
House.
BRADLEY,J.H, 1951, World Geography. Printed in the United
States of Amerika, New Edition, NEWYORK.

DE BLIJ H. J - MULLER P.O., 1992., Regions And Concepts.


298

John Wiley And Sonu. ine. Newyork, Chishester,


Brisbane, Toronto, Singapure.
DİZDAR, M.Y., 1987, Topraklarımız. Tarım Orman ve Köy
İşleri Bkn.Yay. Ankara.
DOGANAY, H., 1994 Türkiye Beşeri Coğrafyası. Gazi Büro
Basımevi, Ankara.
DOGANAY, H., 1998, Coğrafya'ya Giriş.Çizgi Kitapevi,
Konya.
DURAN, F. S., 1926, Beş Kıta Coğrafyası. Hilmi
Kütübhanesi, Maarifet Matbaası, İstanbul.
DURAND,L., 1954, World Geography. University of
Tennesse, Library of Congress Catalog Card
Number.54-6599, Henry Holt and Company,
Newyork.
ELİBÜYÜK, M., 1995, Matematik Coğrafya (Evren,
Gezegenler, Dünya, zaman). Ekol Yayınevi, Ankara.
ERGENE, A., 1982, Toprak Biliminin Esaslan. Atatürk Üniv.
Ziraat Fak. Yay.Na. 42, Erzurum.
ERİNÇ, S., 1973, Türkiye: İnsan ve Ortam. i.ü. Coğrafya
Ens.Dergisi Sayı 18-19, İstanbul.
ERİNÇ, S., 1977, Vejetasyon Coğrafyası. i.ü. Yay.Na. 2276,
Coğrafya Ens. Yay.no. 92, İstanbul.
ERİNÇ, S., 1982, Jeomorfoloji il. İ.Ü. Ed. Fak. Yay.NO. 2931,
İstanbul.
ERİNÇ,S., 1984, Klimatoloji ve Metodlan. i.ü. Deniz
Bilimleri ve Coğrafya Ens. Yay.No.2, İstanbul.
EROL, O., 1991, Genel Klimatoloji. Gazi Büro Kitabevi,
Ankara.
ERTÜRE, S., 1974-1977, "Takvimlerimizdeki Klimatolojik
Verilerle İstanbul Metorolojik Gözlem Bulguları
Arasındaki ilişkiler." i. Ü. Coğrafya Ens. Derg.
Sayı.22, İstanbul.
EVLİYA ÇELEBİ., 1993, Seyahatname. Üçdal Neşriyat.
İstanbul.

FREEMAN,O.W.-RAUP,H.F., 1949, Essentials of Geography.


Me Gdawhill Book Company, ine, Newyork
299

GÜRSOY, C.R., 1961, Kartografya (Projeksiyonlar Bilgisi.


A.Ü. DTCF Yay. No.87, Coğrafya Ens.yay.No. 7,
Ankara.
GÜRSOY, C.R., 1956, "Arzın Şekli ve İrtisamı Hakkında."
A.Ü. DTCF Derg. Cilt XIV, Sayı 1-2, Ankara.
HOŞGÖREN, M.Y., 1983, Jeomorfolojinin Ana Çizgileri. i.ü.
Ed.Fak. Yay.No.3132, İstanbul. ·
HOŞGÖREN, M.Y., 1984, Hidrografyanın Ana Çizgileri. İ.Ü.
Ed.Fak, Yay. No.3132, İstanbul.
İNANDIK, H., 1967, Deniz ve Kıyı Coğrafyası. i,ü. Coğrafya
Ens. Yay.Na 1219-47, İstanbul.
İZBIRAK, R., 1976, Bitki Coğrafyası. A.Ü. DTCF, Yay. No.
266, Ankara
İZBIRAK, R., 1977, Sistematik Jeomorfoloji. A.Ü. DTCF Yay,
No. 32 7, Ankara.
İZBIRAK, R., 1989, Yerbilimi Bilgileri. Milli eğitim Bakan.
Yay. Öğretmen Kitapları Dizisi 158, İstanbul.
İZBIRAK, R., 1989, Sular Coğrafyası. Milli eğitim Bakan.
Yay. Öğretmen Kitapları Dizisi 159, İstanbul.
KETİN, i., 1982, Genel Jeoloji II, Dış Olaylar ve Yeryüzü
Şekilleri. İTÜ Kütüphanesi, Sayı 1228, İstanbul.
KETİN, İ., 1983, Türkiye Jeolojisine Genel bir bakış. İTÜ
Kütüphanesi, Sayı 1259, İstanbul.
KETİN, i., 1994, Genel Jeoloji, Yerbilimlerine Giriş. İTÜ Vakfı
yay.Na. 22, İstanbul.
KOLUKISA, E.A., 1993, matematik Coğrafya. Tek Işık
matbaası, Ankara.
MASON, B.,d 962, Meteorites. John Wiley, Newyork-
London.
MASON, B., 1971, Geology of the Moon. Princeton
Universty Press.
MOORE, P., 1996, (Çev. Özlem özbal) Gezegenler Klavuzu.
TÜBİTAK Popüler Bilimler Kitaplan, 22, Ankara. .

NİŞANCI,A., 1991, Klimatoloji. Ondokuz Mayıs Üniv.


Eğitim
Fak.Yay. Samsun.
ÖNGÖR, S., 1954, Coğrafi Keşifler ve Tetkik Seyahatleri
300

Tarihi. Maarif Basımevi, Öğretmen Kitapları:33,


İstanbul.
ÖNGÖR, S., Matematik Coğrafya. Güven yay. İstanbul.
ÖNGÖR, S., 1975, Coğrafya terimleri Sözlüğü. Milli Eğitim
Bakanlığı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
ÖZEY, R., 1990, Matematik Coğrafya. Atatürk Üniv. Fen-
Edebiyat Fak. Coğrafya Bölümü, Basılmamış Ders
Notlan, Erzurum.
ÖZEY,R., 1993-1997, Geleceğin Dünyası ve Yaşadığımız
Dünya Köşe Yazıları. Altınoluk-Yuvamız eki,
İstanbul.
SANIR, F., 1948, "Nisanın Son Haftasında Yağan Kar
üzerine." A.Ü. DTCF Derg. Sayı.6, Ankara.
STRAHLER, N., 1957, Physical Geography. Columbia
Universty, New York.
SÜR, Ö., 1977, Yanardağlar, Oluşumları ve Faaliyetleri. A.Ü.
DTCF Yay. No.262, Ankara.
SÜR, ö., 1986, Strüktüral Jeomorfoloji. A.Ü. DTCF Yay.
Ankara.
SÜR, Ö., 1989, Volkanoloji. A.Ü. DTCF Yay.No.363, Ankara.
ŞAHİN, C., 1991, Türkiye Afetler Coğrafyası. G. Ü.
Yay.No.1 72, Gazi Eğitim Fak.Yay.No.21, Ankara.
THORNBURRY, W.D., 1976, Principles of Geomorphology.
John Willey and Sons, Inc. Newyork.
YALÇINLAR, i., 1967, "Türkiye'de Bazı Şehirlerin Kuruluşu
ve gelişmesinde Jeomorfolojik Temeller." i.ü.
Coğrafya Ens. Derg. Cilt.8, sayı.17, İstanbul.
YALÇINLAR, İ., 1986, "Gediz Vadisinde Prehistorik
insanların Ayak İzleri." i.ü. Coğrafya Derg. Sayı.2,
İstanbul.
YÜKSEL, N., 1993, Konulanna Göre Kur'an-ı Kerim Fihristi.
Bayrak yay. No.23, İstanbul.
WOOD, A., 1968, Meteorites and the Origin-0f Planet. Mc.
Graw-Hill. -
1993, Kur'an-ı kerim ve Açıklamalı Meali. TDV yayını,
Ankara.
301

Bültenler, Ansiklopediler, İstatistikler ve Atlaslar


- Ana Britanicca Ansiklopedisi. İstanbul.
- Büyük Larousse Ansiklopedisi . İstanbul.
- Encyclopedia Britannica Cd-Rom
- Earth Quest Cd-Rom.
- Evren ve Ötesi (The Universe Beyond) Cd-Rom
- PC Globe 5.0. 1992, İne. Tempa, Az, USA.
- The Times Atlas of The World, 1980, London.
- The Software Toolworks World Atlas. Copyright 1991-
1994,
- The Software Toolworks Inc. 1989-1994, Electromap
!ne.USA.
- The World Almanac And Book of Facts 1996, An Imprint
of Funk & Wagnalls Corporation üne International
Boulevard, Suite 444, Mahwah, New Jersey, U.S.A
- The Computer Guide To The Solar System. Copyright,
1989, by Wintertech.

You might also like