You are on page 1of 20

A k a d e m i k A r a ş t ı r m a l a r D e r g i s i 2010, S a y ı 46, Sayfalar 107-126

TÜRK TARİH YAZICILIĞININ


TARİHSEL GELİŞİMİ

Bekir BİÇER*

Bu makalemizde “Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi” konusu


ele alınacaktır. Erken dönem Türk tarihinin kaynaklarından ve tarih yazıcılığın-
dan başlayarak, XIX. yüzyılda çağdaş Türk tarihçiliğinin doğuşuna kadar geçi-
rilen evreler ve değişim süreci tespit edilmeye çalışılacaktır. Konu içinde bü-
tünlük oluşturmaya çalışılırken ayrıntıya girilmeyecek, mümkün olduğu kadar
konuyu açıklayacak örneklerle yetinilecektir.
İbn-i Haldun’un ifadesine göre herkes bir şekilde tarihle ilgilidir. İbn-i
Haldun, “Tarih ilmi, bütün toplumların ve nesillerin önem verip ilgilendiği ilim-
lerden biridir. Herkes tarih ilmine yönelir, sıradan insanlar bile tarihi bilmek is-
ter, hükümdarlar ve reisler tarih bilgisine sahip olmak için yarışır”1 demiştir.
Bireylerde olduğu kadar, milletler de kendi tarihçiliğini oluşturma ve yazma
konusunda istekli olmuşlardır. Bugünkü anlamda modern tarihçilik sayılmasa
bile Türkler tarihin akışını belirlerken, kendi tarihlerini hem yapmışlar hem de
yazmışlardır.
Dünyanın en eski ve köklü kavimlerinden biri olan Türkler, tarih bo-
yunca Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına yayılmış; buralarda egemenlik kurmuş,
kültür ve medeniyet oluşturmuş bir millettir. Türk milleti temelde Asya köken-
lidir ve Türk milletinin anavatanı Türkistan’dır2.
Türkler, tarih sahnesine Orta Asya’da çıkmış, devlet ve medeniyetleri-
ni bu coğrafyada kurmuş ve varlıklarını asırlarca burada sürdürmüşlerdir. Türk
milleti, çeşitli sebeplerden farklı zamanlarda, farklı coğrafyalara göç etmiş ve
sürekli hareket halinde olmuştur. Türk adı veya hususi isimler altında çok sayı-
da devlet kurmuşlardır. Genel olarak tarihin erken dönemlerinde göçebe, yarı
göçebe olarak yaşamışlardır. Bütün bunların sonucunda da yazılı belge ve bilgi-
leri az miktarda bırakmışlardır. Bu durum ise Türk tarihini araştırmayı ve Türk
tarihinin temel kaynaklarını bulmayı zorlaştırmıştır3.
Bu güçlüklere rağmen, erken dönem Türk tarihi üzerinde yapılan ince-
leme ve araştırmalar sonunda, Türk tarihinin temel kaynaklarını oluşturan arke-
olojik buluntulara ulaşılmış, yazılı ve sözlü belgeler (destanlar, ağıtlar), Türk
toplumu ve devletlerinin kullandığı dil, yazı ve alfabeler de tespit edilebilmiş-
tir.4 Bir toplumun, millet olmasında başlıca unsurlardan biri olan lisan, o lisanı
konuşan toplulukların düşüncelerini oluştururken, insanları bir arada tutan en

107
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

güçlü bağdır. Dilin şekillerle ifadesi olan yazı ise bilgileri daha kalıcı ve kulla-
nışlı hale getirmiştir.
Bilinen en eski Türk topluluklarından itibaren Türkler, sınırlı bir ölçü-
de bile olsa yazıyı kullanmış ve az da olsa yazılı belgeler bırakmışlardır. İbra-
him Kafesoğlu, Türk devletlerinin kullandığı yazıları, birinci elden kaynaklara
dayanarak tespit etmiştir 5.
Türkçe’nin yazılı ürünleri yanında, sözlü ürünleri de büyük bir öneme
sahiptir. Bunlar; cenaze törenlerinde söylenen sagular, şölenlerde saz eşliğinde
söylenen koşuklar, atasözleri olan savlar, bağımsızlık, vatanın kutsallığı ve kah-
ramanlık konularını işleyen destanlar gibi ürünlerdir. Destanlar, milletlerin ha-
yatlarındaki önemli olayları, olağanüstü nitelikler katarak anlatan edebî ürün-
lerdir. Milletimizin binlerce yıllık tarihi içinde yaşanan savaş, kahramanlık, göç,
kıtlık, felaket gibi olaylar destanlara konu olmuştur. Bu olaylar milletlerin hafı-
zasında ve kültüründe önemli ve derin izler bırakmıştır.
Türk destanlarının en önemlileri, Asya Hunları’na ait olan Oğuz Ka-
ğan Destanı, Sakalar’a ait Alp Er Tunga (Efrasyab) Destanı, Göktürkler’e ait
Ergenekon Destanı, Uygurlar’a ait Göç Destanı ve Kırgızlar’a ait olan Manas
Destanı’dır. Bu destanlar eski Türklerde canlı bir Halk Edebiyatı’nın varlığını
ortaya koymaktadır. Ayrıca, Alp Er Tonga Destanı dahil 6, bu destanlar yazıya
geçirilmiş ve bu destanların tahlilleri yapılmıştır. Türk destanları, Türk tarihinin
kaynakları arasında önemli bir yer tutmaktadır. Destanlar, çok ihtiyatlı olmak
kaydıyla tarihe kaynak olarak kullanılabilmektedirler7.
İslâmiyet’ten önce Türk tarih ve edebiyatının en güzel örnekleri, çeşitli
devirlerden kalan kitabelerdir. Bunlar, Türklerin ilk millî alfabesi olan Göktürk
alfabesiyle yazılan Orhun (Göktürk) Kitabeleri’dir. Tarihte ilk defa Göktürk’ler
kendilerini Türk olarak ifade etmişlerdir8. Otuz sekiz harften oluşan bu alfabeye
Orhun Nehri çevresinde bulunan kitabelerde rastlandığı için “Orhun Kitabe-
si”de denilmiştir. Orhun Yazıtları, II. Göktürk hükümdarı Bilge Kağan, kardeşi
Kültigin ve devlet adamı Vezir Tonyukuk adına dikilmiştir. Bu kitabelerde
Türk devlet anlayışı, Türk toplumunun yapısı, devlet adamlarının ve halkın kar-
şılıklı sorumlulukları, vatan sevgisi gibi konular yer almıştır. Bu alfabe X. yüz-
yıla kadar ufak değişikliklerle Kırgızlar, Bulgarlar, Hazarlar ve Peçenekler tara-
fından da kullanılmıştır.
Bir başka Türk devleti olan Uygurlar’ın da kendilerine ait alfabeleri ve
Uygur alfabesiyle yazılmış, dinî, edebî ve siyasî metinleri mevcuttur. Uygur
Türkçesi ile yazılmış eserler daha çok dinî mahiyettedir. Büyük bir kısmı Tur-
fan kazıları sonunda elde edilen bu eserler, Türkçe Mani metinleri ile Bu-
dizm’in esasları, Buda’nın hayatını anlatan “Altun Yaruk” ve “Sekiz Yükmek”
adlı kitaplardır9. Uygurlar’a ait destanlara ise “Merhale-nümâ” ve Hint Desta-
nı’ndan çevrilen “Mahabarata” örnek olarak verilebilir 10. Uygurlar dönemine
ait kazılar sonrası bulunan kalıntı ve bulgular da oldukça fazladır.

108
Journal
of Academic
Studies
Bekir Biçer Yıl: 12, Sayı: 46 Ağustos 2010 - Ekim 2010

I. OSMANLI ÖNCESİ TARİHÇİLİĞİ


Türkler, kitlesel olarak X. yüzyıldan itibaren Müslüman olmaya başla-
yınca, dindeki değişiklikler, kültür, edebiyat ve sosyal hayata doğrudan yansı-
mıştır. Türklerin İslâmlaşma sürecinde -geçiş döneminde- İslâmlaşma ile birlik-
te Müslüman Türk kimliği ve kültürü de oluşmaya başlamıştır. Bu değişim so-
nucunda Türkçe; Arapça ve Farsça’nın etkisi altına girmiş; din dili olarak Arap-
ça, edebiyat dili olarak Farsça yaygınlaşmıştır 11. İslâm kültür dâiresi içinde
Müslüman Türk devletleri, eğitim, bilim, sanat ve yönetim alanında olduğu ka-
dar, tarih ve tarihçilik sahasında da kayda değer eserler ortaya koymuşlardır.
Amacımız, Türk tarihçiliğine giriş için zemin oluşturmak olduğundan,
Müslüman Türk devletleri döneminde yazılan tarih kitaplarını, ayrıntıya girme-
den ele alacağız. Tarih kitaplarının hangi Türk devleti döneminde yazıldığı ya
da kaynak olarak kullanıldığı, yazarların ve eserlerin isimlerini Türk devlet
isimlerine bağlı olarak kısaca aktaracağız.
1-Karahanlılar Devri Tarihçileri: Mecdeddin Muhammed b. Adnan
tarafından Türkistan Tarihi ve Hitay Tarihi adında iki önemli tarih kitabı ya-
zılmıştır. Muhammed b. Ali el-Kâtib es-Semerkandî’nin A’radü’s-Siyâse fi
Ağrâdi’r Riyâse adlı eseri, Karahanlılar ve Selçuklular dönemini aydınlatmak-
tadır. M. Grenard’ın hazırladığı Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Tarih12 ise bu
dönem için kaynak olarak kullanılan en önemli menkıbedir.
2-Gazneliler Devri Tarihçileri: Gazneliler devrinin tarih edebiyatı
oldukça zengindir. Ebu Mansur Hüseyin b. Muhammed Sa’alibî’nin Kitâbü’l-
Gurer fi Siyerü’l-Mülûk ve Ahbârihim adlı kitabı, Ebû Nasr Muhammed b.
Abdülcebbâr Utbî’nin Tarihü’l-Yemînî adlı eseri, Ebû Sa’id Abdulhayy b.
Dahhâk Gerdîzî’nin Zeynü’l-Ahbâr’ı, Ebu’l Fazl Muhammed b. Hüseyn
Beyhakî’nin Tarihî Beyhâkî13 adlı eseri, Gazneliler dönemini aydınlatan en
önemli tarih kitaplarıdır.
3-Harzemşahlar Devri Tarihçileri: Bahâüddin Muhammed b.
Müeyyedi’l-Bâğdadî’nin Et-Tevessü’l ilâ’t-Teressül, İbnü’t-Tiktaka’nın
Kitâbü’l-Fahri’si, Narşahî’nin Tarih-i Buhara’sı, Nurüddin Münşî (Nesevî)’nin
Siratü’s-Sultan Celâled-din’i, Atâ Melik-î Cüveynî’nin Tarih-î Cihângüşa’sı
Harzemşahlar dönemini konu alan başlıca tarihi kaynaklardır.14
4-Büyük Selçuklular Devri Tarihçileri: Tuğrul Bey’in Bağdat’a gir-
diği yıla kadar Abbasilerden ve dolaylı yönden Selçuklular’dan söz eden ilk
eser Hilâl el-Şâbî Tarihi’dir. Bu eser, ünlü tarihçi İbnü’l-Esir tarafından kaynak
olarak kullanılmıştır. Ali b. Ebul-Ferec el-Basrî’nin Sîretü’l Melik Tuğrul Beg
el-Selçukî adlı eseri Tuğrul Bey dönemi için kaynak olarak kullanılmıştır.
İbnü’l-Adim’in Buğya’sı, Ali b. Mehmed Kayânî’nin Mefâhirü’l-Etrâk’ı, Alp
Arslan nâmına yazılan Meliknâme, Ebû Ali Hasan b. Ali Tûsî (Nizâmülmülk)
nin, Siyasetnâme’si, Ebû Tahir Hatunî’nin Şikarnâme’si, Cemaleddin İbnü’l-
Kıftî’nin, Târih-î Âl-i Selçuk’u, Ebu Bekir Muhammed b. Ali el-Râvendî’nin,
Râhâtü’s-Sudûr ve Ayatü’s-Surur’u, Ali b. Nâsir el–Hüseynî’nin Ahbârü’d–
Devleti’s-Selçukiyye’si, İmadü’din Kâtib el-İsfahânî’nin Nusrat el-fıtra ve
109
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

Usretü’l-fitra fi Ahbâr’il Devlet’üs Selçukiyye’si Selçuklular dönemine ışık tu-


tan başlıca tarih kitaplarıdır15.
Tarih kitaplarının dışında, Müslüman Türkler’in yazdığı ilk dinî, edebî
ve tarihî eserler olarak kabul edilen ürünler de mevcuttur. Bu eserler de tarihe
kaynaklık etmiştir. Yusuf Has Hacip16, Kutadgu Bilig; Kaşgarlı Mahmut17, Di-
vân-ü Lugatit-Türk; Hoca Ahmet Yesevî18, Divân-ı Hikmet; Edib Ahmet b.
Mahmut Yüknekî19, Atabetü’l-Hakâyık gibi her biri, bir hazine değeri taşıyan
eserlerdir.
5-Anadolu Selçukluları Devri Tarihçileri: Kerimüddin Mahmud
Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr ve Müsâmeretü’l-Ahyâr; Niğdeli Kadı Ahmed,
El-Veled el Şefik; Gregory Abu’l Faraç, Ebü’l Faraç Tarihi; Urfalı Mateos,
Vekayinâmesi ve Papaz Grigor’un Zeyli; İbn-i Batuta, Seyahatnâme’si ve en
önemlisi Fazlullah Reşidüddin’in Câmîu’t-Tevârih adlı tarih kitabıdır20.
Câmiu’t-Tevârih, Türk tarihinin başlangıcını bir Türk olan Oğuz Han’la başla-
tıp devamını da onunla sürdüren, Türkler’in kabilelere ayrılarak dünyayı fetih-
lerini anlatan ve bugünkü Türkmenler’in atalarıyla olan bağını açıkça ortaya
koyan bir eserdir. Câmiu’t-Tevârih, kendisinden sonra yazılan eserlere kaynak-
lık etmiş, bütün Türk tarihçilerini etkilemiş, Türkler’in mazisinden tafsilatlı ola-
rak söz ederek, onlarda birlik ruhunun doğmasına yol açmıştır. Bu geleneğin
etkisiyle hemen bütün Osmanlı tarihçileri Osman Gazi’yi 52 batından Oğuz
Han’a bağlamışlardır21.
6-Selçuknâmeler
Selçuklular dönemine ait kayıt ve bilgilerin toplu bulunduğu eserlere,
genel bir isim olarak Selçuknâme adı verilmektedir. Selçuknâme’ler, olayları
menkıbevî bir mahiyette aksettirseler bile, tarihin ayrıntı gerektiren bölümlerin-
de müracaat kitabı olarak kullanılmaktadırlar. Selçuknâme’lerden birkaç tane-
sini örnek olarak verebiliriz: Ahmed b. Mahmud, Selçuknâme; Hoca Dehhânî,
Selçuklu Şehnâmesi vb. Selçuklu Şehnâmesi Sultan III. Alaaddin Keykubad’ın
isteği ile Farsça yazılmıştır, 20.000 beyitten oluşmaktadır. İbn-i Bîbî, el-
Hüseyin b. Muhammed b. ‘Ali el-Caferî er-Rûgedî, el-Evâmirü’l-Alâ’iyye fî’l
Umûri’l-‘Alâ’iyye (Selçuknâme), Anadolu Selçuklu tarihinin en temel kaynak-
larındandır. Anonim, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi (Selçuknâme), Zahiri
Nişabûrî, Selçuknâme ve en önemlisi Yazıcıoğlu’nun Tevârih-î Âl-i Selçuk adlı
selçuknâme’sidir.22 Sultan II.Murat’ın emriyle 1436 yılında yazılmıştır.
Yazıcıoğlu Selçuknâmesi, Oğuznâme adıyla da bilinir. XV. yüzyıl Anadolu
Türkçesi’yle yazılmıştır. Tevârih-i Âl-i Selçuk, destânî özellikler taşıyan bir
Türk-Oğuz, Selçuk, Moğol, Beylikler ve Osmanlı tarihidir. Müellif, eserinin bi-
rinci bölümünde Türk-Moğol ve Oğuz boyları hakkında bilgi vermekte, Oğuz
Destânı’nı anlatmaktadır. Yazar, bu bölümü Reşîdüddîn’in, Câmiü’t-
Tevârih’inden almıştır. Yazıcıoğlu, eserinin diğer bölümlerinde Selçuklular ta-
rihi için Râvendî’den faydalanırken İbn-i Bîbî’nin Farsça Selçuknâme’sini de
Türkçe’ye çevirmiştir.

110
Journal
of Academic
Studies
Bekir Biçer Yıl: 12, Sayı: 46 Ağustos 2010 - Ekim 2010

7-Menâkıbnâmeler ve Velâyetnâmeler
Menâkıbnâme veya Velâyetnâme, tarikat erbabı ve şeyhler etrafında
oluşan, dinî ve efsanevî yönü ağır basan, küçük hikaye ve masallara denir. Bu
tür eserlerde, tarikat pîrinin veya şeyhinin kerametleri ve velâyetleri; tarikat ge-
leneğine göre abartılarak hikaye edilmiştir. İslam’ın yayılma sürecinde, İslam
toplumları arasında, Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Ebu Hanife vb. çevresinde menkı-
beler oluşmaya başlamıştı. Türkler, Müslüman olmaya başlayınca, Müslüman
Türkler arasında ata veya baba lakabıyla şeyhler doğdu ve bu şeyhler etrafında
benzer şekilde menâkıblar oluştu. Hoca Ahmet Yesevî Menâkıb’ı buna en güzel
örnektir23.
Anadolu’nun fethi yıllarında, askerî fetihlerin yanı sıra, manevî fetih
diyebileceğimiz bir başka kültür dairesi içinde, Horasan Erenleri-Gâziyân-ı
Rum- öncülüğünde fetihler yoğunlaşırken, menâkıbnâmeler de oluşmaya baş-
lamıştır. Dine dayalı yeni Türk edebiyatının ilk zincirini, Kitab-ı Dede Korkut
oluştururken, hemen akabinde Ebâ Müslimnâme, Battalnâme, Dânişmendnâme
destanları, Saltuknâme adlı kitaplarla devam etmiştir. Otman Baba
Vilâyetnâmesi’nden sonra, Hacı Bektaş-ı Velî Vilâyetnâmesi, bu eserden sonra
Hacım Sultan, Abdal Mûsa, Elvan Çelebi’nin Menâkıbü’l-Kudsiyye’si; Seyyid
Ali Sultan ve Demir Baba Velayetnâme’leri gibi küçük eserlerle tamamlanmış-
tır24.
Anadolu’da, Türk Edebiyatı’nın ilk mahsûlleri olan bu
menâkıbnâmeler, Selçuklu Devleti’nin istikrar kazanması, askerî hareketlerin
kısmen de olsa durması, ilim ve kültür hayatının canlanması sonucu teşekkül
etmişlerdir25. İslâm edebiyatında kâfirlerin elinde bulunan yerlerin Müslüman
mücahitler tarafından fethini tasvir eden, mücahitlerin kahramanlıkları ve zafer-
leriyle halkı coşturan, halkın hayâl dünyasında derin izler bırakan hep bu halk
hikâyeleridir. Ancak, tarihî roman niteliği taşımalarına rağmen, tarihte yazıldık-
ları dönemi aydınlatacak, tarihe yardımcı kaynak olarak kullanılabilecek değer-
de edebî ve tarihî eserlerdir. Ciddi bilimsel kritiğe tâbi tutulmak kaydıyla bu
destânî rivayetler, tarihin yazılı belgeleri olabilirler 26.
Tarihin pek çok türü, birçok millette olduğu gibi Türkler arasında da
oluşmuştur. Halk toplantılarında günün vak’aları yanında tarih vak’alarının da
büyük yer alarak hikâye edilmesi, köklü bir destan geleneğine sahip bir milletin
tabîî bir zevki ve merâkı netîcesidir27. Bunun sonucu olarak da, Anadolu’da
Selçuklu sultanlarının ve Türkmen Beyleri’nin saraylarında tarihhânlar (tarih
okuyucuları) ve menâkıbnâme okuyan halk şairleri doğmuştur. Gazavatnâme
formundaki tarihî eserlerin, sultanların gururlarını okşamak ve edebî zevklerini
tatmin etmek için yüksek sesle okunmak üzere yazıldıkları bilinmektedir 28.
8-Anadolu Beylikleri Dönemi Tarihçiliği
Anadolu Selçukluları’nın son zamanlarında, özellikle XIII. yüzyılın
sonlarından itibaren, uçlara yerleştirilen bazı Türkmen beylikleri, Selçukluların
zayıflaması üzerine, merkezle bağlarını kopararak bağımsızlıklarını kazandılar.
Anadolu Beylikleri, hükümran olduktan sonra, yerleştikleri bölgelerde fetihler-
111
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

de bulunarak sınırlarını genişletti ve rakipleriyle mücadeleye girerek güçlenme-


ye çalıştılar. Sahip oldukları coğrafyada iktisadî, ticarî, kültürel ve ilmî faaliyet-
leri takdir ve bu faaliyetleri teşvik ettiler. Bu sayede çok sayıda âlim, sanatçı ve
tarihçi yetişmiştir29.
Beylikler dönemi Türk tarihçiliği, Osmanlı tarihçiliğinin doğuşuna ve
gelişmesine ciddi katkılar sağlamıştır. Germiyanoğulları sarayında, Kütahya’da
tarihçilik ve Türkçe alanında yeni bir çığır açılmıştır. Şair Ahmedî, Şeyhoğlu
Mustafa, Germiyanoğlu sarayında yetişmiş kimselerdir. Germiyanoğulları evli-
lik yoluyla Osmanlılara katılınca, tarihçiler de Osmanlılara intisap etmiştir 30.
Aydınoğulları beylerinden Gazi Umur Bey adına Enverî, Düstûrnâme’yi 31;
Germiyanoğlu Süleyman Şah adına, Ahmedî, “İskendernâme”yi 32 yazdı.
Karamanoğlu Alaaddin Bey, Karaman şairlerinden Yarıcânî’ye
Karamanoğulları “Şehnâme”sini yazdırdı. Ayrıca Şikârî bir “Karaman Oğulla-
rı” tarihi yazdı33. Kuruluş dönemi Osmanlı sultanları, Arapça ve Farsça yazılan
tarih kitaplarını, Türkçeye tercüme ettirdiler.
Anadolu’da hâkim unsur olan Selçuklular ve beylikler yerli halklarla
olan ilişkilerinde özellikle Rum, Ermeni ve Musevîler’e karşı fetihçi politikanın
yanında, yeni bir medeniyet inşasında da ön plana çıkmış, onların kültürel un-
surlarını kullanarak Anadolu Selçuklu medeniyetinin alt yapısını oluşturmuşlar-
dır. Bunun üzerine edebî, mimârî, felsefî ve ticâri birikimlerini de katarak âdeta
Osmanlı medeniyetine temel teşkil etmişlerdir.34 Osmanlı müellifleri geri dönüp
baktıklarında, kendilerine zengin bir miras olarak bırakılan sözlü ya da yazılı
bu edebî ve tarihî geleneği sahiplenmiş; tartışmasız tarihî bir belge ve bilgi ola-
rak kullanmışlardır.
Sonuç olarak, Türk tarihçiliği, Selçuklu devrinde çocukluk dönemini
yaşamış, yeni bir hüviyet, yeni bir şekil, yeni bir heyecan ve ruhla
mükemmelliyete doğru yol almaya başlamıştır. Zaten tarihi, sanatı, edebiyatı,
mûsikisi, resmi ve mîmarisiyle medeniyet bir bütündür. Medeniyetin Türk-
İslam tarihinde bunların tekâmül veya gerilemelerinin, genellikle siyasi, sosyal
ve askeri hayatla paralel gittiği görülmüştür35.
II. OSMANLI TARİHÇİLİĞİNİN DOĞUŞU
Osmanlılar, XIII. yüzyılın sonlarında, Anadolu’nun kuzeybatı sınırın-
da, Bizans İmparatorluğu ile Selçuklu Devleti arasında Uç beyliği olarak, Er-
tuğrul Gazi tarafından kuruldu. Osman Bey döneminden itibaren Osmanlılar,
bağımsızlığını kazandı ve Balkanlar ve Anadolu yönünde büyümeye başladılar.
Avrupa’da fetihlerin yapılması, Anadolu’da Türk birliğini sağlama çalışmaları-
na paralel olarak Osmanlı tarihçiliği de doğdu ve gelişti 36.
Osmanlı Devleti’nin askerî ve siyasî zaferleri sonucu, tarih zevki ve ta-
rih merakı XV. asır Türkiye’sinde daha yaygın bir hayat kazanmış; nesirle ve
nazımla çok sayıda tarih yazılmış ve bunlar Türk edebiyatında hemen hemen
bir tarih çığırı manzarası almıştır.37 Osmanlı toplumunda tarihe karşı ilginin bu
denli yoğun olmasının sebepleri şu şekilde açıklanabilir:

112
Journal
of Academic
Studies
Bekir Biçer Yıl: 12, Sayı: 46 Ağustos 2010 - Ekim 2010

Anadolu’da halk arasında yaşayan Battalnâme; devrin katipleri tara-


fından yazılı edebiyata geçirilen Dânişmendnâme gibi destânî tarihi eserler;
Ahmedî’nin İskendernâme’sine ilave ettiği tarih bölümleri ve benzeri yazmalar,
halk kadar aydınlar arasında da Arap ve Fars gelenekleri yanında, Türk folklor
ve tarihine de ilgi duyulduğunu göstermektedir.
Osmanlı İmparatorluğunun bu asırdaki büyük hamleleri tarih yazımın-
da en önemli etken olmuştur. İmparatorluğun devamlı zaferlerle gelişmesi, Os-
manlı ordularının Hıristiyan kavimlerle savaşarak onların birleşik ordularını
yenmeleri, bütün bu savaş ve zaferlerin bilgili ve sistemli bir askerî ve idarî teş-
kilat içinde kazanılması, Anadolu ve Balkanlar Türkiye’sinin sağlam ve heybet-
li bir bütün haline konulması gibi hadiseler, pek tabii olarak Anadolu ve Rume-
li’deki halk arasında Osmanlı Hanedanı’na karşı derin ve köklü bir hayranlık
uyandırmıştır38.
Dinî, hamasî edebiyatın kökeni olarak popüler Türk destanları, gele-
neksel İslam tarihçiliğinin ilk örnekleri olan megâzi ve siyer kitapları ile birlikte
bir temel teşkil etmişti. Gaza ruhuyla dolu bir toplumda menâkıbnâmeler, genel
toplantılarda, orduda veya tüccarların kendi paralarıyla askerleri donattıklarını
gördüğümüz pazarlarda okunmak üzere düzenlenirlerdi. Sade bir dille, herkesin
anlayacağı popüler hisleri yansıtan menâkıbnâme türü, Aşıkpaşazâde’nin tarihi
ve anonim tevârih gibi eserlerde olduğu kadar sonraki yüzyıllarda da birçok
gazavatnâmede yaşamaya devam etmiştir39.
XV. yüzyılın ilk yarısında başlayan tercüme hareketleri ile Osmanlı
coğrafyasında Türkçe eser sayısı hızla artmıştı. Arapça ve Farsça eserler yaz-
manın yanında Türkçe de yaygın bir edebiyat dili haline dönüşüyordu. Bu du-
rum Osmanlı tarihçiliğinin doğuşunu kolaylaştırmıştır40.
Ankara bozgunu ve Timur felaketinden sonra, Osmanlı Devleti’nin
yeniden toparlanması ve güçlenmesi, hem Osmanlı tarihçiliğinin doğuşunu hem
de tarihin muhtevasını etkilemiştir. Osmanlı Devleti’nin Timur’la girdiği reka-
bet, Osmanlıları köken ve kimlik arayışına sürüklemiştir. Öte yandan Anadolu
Türk beylikleri karşısında haklılıklarına güçlü bir dayanak bulmak ve Timur’un
vasallığından kurtulabilmek için kendilerini Doğudaki hanların muâdili görmüş
ve Osmanlılar kendilerini Oğuz–Türk geleneğine bağlayan soy kütüklerini çı-
karmak zorunda kalmışlardır41.
Osmanlı Beyliği fetih ve gaza ruhu ile ortaya çıkmış, sınırlardaki akın-
cı beyler ve derviş gazilerin faaliyetleri ile büyümüş ve güçlenmiştir. Bu gerçe-
ğe uygun olarak, kuruluş devrinde ortaya konulan ilk örnekler menâkıbnâme ve
gazavatnâme türünden eserler olmuştur42.
Özellikle II. Murat döneminde, Anadolu’da Türkmen aşiretleri üstün-
deki Osmanlı egemenliğini yerleştirmek ve Kayı soyundan olmanın getirdiği
saygınlığı Osmanlı lehine kullanmak için, Osmanlı Devleti’nin kültürel temelle-
rini zenginleştirmek yolunda yoğun bir çaba sarfederek, tercüme ve te’lif eser-
lerin yazdırılmasına hız vermiştir.

113
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

Bütün bu olumlu gelişmelere karşılık Osmanlılar, kuruluş döneminde


ilm-i tarihi, aslî bilimlerden saymamışlar, daha genel anlamda tarihi, şiirin için-
de düşünmüşlerdir. Bu sebeple de ilk tarihî eserler destânî karakter taşımıştır.
Kendilerine İranlı meşhur yazar Firdevsî-i Tusî’nin Şehnâme’sini örnek almış-
lardır43. Bu bölümü tamamlamak açısından, yukarıda sıraladığımız özelliklere
uygun olarak yazılan destânî Osmanlı tarihlerine birkaç örnek verebiliriz.
İlk Osmanlı Tarih Yazıcılığı Örnekleri
1-Yarı Destanî Olanlar
a-Ahmedî
Osmanlı Devleti’nde tarih yazıcılığı, devletin siyasî ve askerî başarısı-
na paralel olarak gelişmemiştir. Osmanlı Devleti’nin kültürel alanda, tarihe dair
yazılan ilk eseri ancak devletin kuruluşunun ikinci yüzyılında, yani XV. yüzyı-
lın başında yazılmıştır. Günümüze ulaşan bu eser, bir tarihçiden ziyade edebî
yönüyle isim yapmış olan Ahmedî’nin, İskender-nâme adlı eserinin sonuna ilâ-
ve ettiği “Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-î Al-î Osman-ı”dır. Ahmedî, Osmanlı Dev-
leti’nin kuruluşundan 1410 yılına kadar gelen olayları konu eden bu eseriyle,
Osmanlı tarih yazarlarının öncüsü sayılmıştır. İlk manzum Osmanlı tarihi örneği
olan eser, kendisinden sonraki pek çok tarihçi tarafından kaynak olarak kulla-
nılmıştır. İskender-nâme, Yıldırım Bayezit’in oğullarından Emir Süleyman’a
sunulmak üzere kaleme alınmıştır 44.
Asıl adı Tâceddin İbrahim b. Hızır olan Ahmedî, eserine Osmanlı
Devleti’nin başlangıcından Çelebi Mehmed’e kadar gelen dönemi anlatan 334
beyitlik bir bölüm ilave etmiştir ki bu kısım, bugün elde bulunan en eski Os-
manlı tarihi olması bakımından son derece önemlidir. Müellif, burada hiçbir
olayın tarihini vermemiştir. İskender-nâme’nin özellikle Osmanlılara ait bölü-
mü, Anonim Tevârih-i Al-i Osmanlara (bilhassa Giese Anonimi) Neşrî Tari-
hi’ne ve XVI. yüzyıl tarihçisi Lütfi Paşa’nın, Tevârih-i Al-î Osman’ına aynen
veya bazı değişikliklerle alınmıştır. Ahmedî’nin, Şükrullah’a ve Rûhî’ye de bü-
yük tesiri olmuştur 45.
Ahmedî’nin Osmanlı tarihi, müstakil bir eser olmayıp, İskendernâme
arasına ilâve edilmiş 334 beyitlik bir bölümdür. Ahmedî, İskender-nâme’ye
Makedonyalı İskender’in destânî tarihinden başka bir İslâm Tarihi, bir İlhanlı-
lar Tarihi ve bir de Osmanlı Tarihi bölümü ilâve etmiştir. Küçük, muhtasar ve
manzum bir vakâyınâme özelliği taşımakla birlikte bu eser, bize büyük devletin
temellerine ait bazı mühim sırlar vermiştir 46.
b-Yahşi Fakih
Osmanlı tarihçiliğinin kayda değer örneklerinden birisi de Yahşi Fakih
menâkıbnâmesi’dir. Yahşi Fakih, şimdiye kadar tanınan en önemli Osmanlı ta-
rih yazarıdır. Hayatı hakkındaki tek bilgi, Sultan Orhan’ın imamının oğlu oldu-
ğudur. İmamın adının İshak Fakih olduğu sabittir. Aşıkpaşazâde, hastalanarak
evinde yattığı zaman bir tanıdık olarak İshak’tan bahsetmiş ve Yahşi’nin
Menâkıb-ı Al-î Osman ta Yıldırım Han’a eserinin sahibi bulunduğunu da açıkça

114
Journal
of Academic
Studies
Bekir Biçer Yıl: 12, Sayı: 46 Ağustos 2010 - Ekim 2010

anlatmıştır. Bunun için, Yahşi Fakih’in tarihî bir şahsiyet olduğunu kabul etmek
gerekir. Te’lif ettiği menâkıbın 1389 tarihine kadar geçen vak’aları içerdiği
tahmin edilmektedir. Bu eser şimdiye kadar bulunamamıştır. Aşıkpaşazâde,
mukaddimesinde Yahşi’nin eserinin Bayezit’in cülûsuna kadar yani; 1389’a ka-
dar geçen vekâyi içerdiğini söylemiştir47. Aşıkpaşazâde, Yahşi Fakih
Menâkıb’ını aynen iktibas etmiştir.
c-Hamzavî
Hamzavî, Ahmedî’nin kardeşinin mahlasıdır. O, 24 cüzden oluşan
Hamza-nâme adıyla bir eser yazmıştır. Hz. Peygamber’in amcası Hamza’ya ait
menkıbeyi içermektedir. Ayrıca Hamzavî, Camiül Meknûnat adlı kafiyeli bir
Osmanlı tarihi yazmıştır ki, zikre değer bir eserdir. Bu eserin içeriği, kaynakları
ve değeri hakkında henüz bir şey bilinmemektedir. Bu eser Firdevsî-i Rûmî ta-
rafından görülmüş ve kaynak olarak iktibas edilmiştir48.
2- II. Murat Dönemi
a- Gazavatnâme ve Fetihnâmeler
Osmanlı tarih yazıcılığında önemli bir safha, II. Murat dönemi ile baş-
lamıştır. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nde ilim, kültür ve sanat hayatında kay-
da değer bir hareketlilik görülmüştür. II. Murat’ın kendisi de ilimle özellikle,
şiir ve mûsiki sanatı ile meşgul olmuştur. O, âlim, şâir ve musikîşinasları sara-
yında toplayarak onları himâye ve teşvik etmiş, sarayını adetâ akademik bir
muhit haline getirmiştir. Bu dönemde Arap ve Fars diliyle yazılmış bazı eserler
tercüme edilerek Türk kültürüne kazandırıldığı gibi, Osmanlı tarihi kaynakla-
rından gazavatnâme ve fetihnâme türünden eserler ile saray takvimlerinin ilk
örnekleri ortaya çıkmıştır ki bu Osmanlı tarih yazıcılığının daha sonraki dönem-
lerine model teşkil etmesi bakımından önemli bir gelişmedir 49.
Gazavatnâme, köken olarak gaza kelimesinden doğmuştur. Gaza et-
mek, savaşa gitmek ve savaşmak manasına gelir. “Gâzanâme ya da
Gâzavatnâme” adı altında toplanan eserlerde, tek bir savaş veya savaş silsileleri
tasvir edilmiştir. Bir şehrin veya kalenin alınmasını anlatan eserler ise “Fetih-
nâme” adını alır. Gazavatnâmelerin, Osmanlı tarih yazıcılığında özel bir yeri
vardır. Bu eserler, kafirlere karşı yapılan mücadeleyi anlatmak, halkın manevi-
yatını yükseltmek, barış ve savaş zamanlarında halka anlatarak halka cesaret
vermek üzere kaleme alınmıştır. Gazavatnâmeler, XIV. ve XV. asır, Osmanlı
tarih yazıcılığı ile bir bütünlük teşkil etmekte olup sonraki asırlarda daha olgun-
laşmış bulunan resmî tarihçiliğin yanında, kronik veya dünya tarih yazarlarının
da ilk kaynakları arasında yer almıştır. Bunlar ister manzum ister mensur olsun,
bir padişahın saltanat dönemi veya özel bir savaşına tahsis edilmiş monografiler
olduğu kadar, imparatorlukta siyasî veya askerî alanlarda tanınmış kişilerin ba-
şarıyla neticelenmiş savaşlarını da anlatır 50.
II. Murat döneminde yazılan tarih eserleri gazavatnâmelerle sınırlı kal-
mamıştır. Kendisi de şair olan padişah, Türkçeye ve Türk kültürüne düşkündü.
Bu yüzden kültürel gelişmeleri hızlandırmak için yoğun bir çaba sarfetmiştir. II.

115
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

Murat’ın emriyle tercümeler yapılmış ve yeni kitaplar yazılmıştır. Yazılan eser-


ler arasında, Oğuz geleneğinin günümüze taşınmasını sağlayan Yazıcızâde
Ali’nin Tarih-î Al-î Selçuk’u, Molla Arif Ali’nin XI. yüzyıldaki Anadolu fethine
ait Danişmendnâme’si ve Kâşîfî’nin Gazânâme-i Rûm’u sayılabilir. Dînî edebi-
yatın ölümsüz ilk önemli eserlerinin de bu padişahın saltanatında yazıldığını
unutmamak gerekir. II. Murat, Mercimek Ahmed’e Kabusnâme’yi Farsça’dan
tercüme ettirirken “Hoş kitabdur ve içinde çok faideler ve nasihatlar vardur;
amma Farisî dilincedir bir kimse olsa ki kitabı açuk tercüme itse ta ki mefhu-
mundan gönüller haz alsa” diyerek kitabın Türkçeye çevrilmesini emretmiş ve
Türkçeden yana tavrını koymuştur51.
Osmanlı tarih yazıcılığı açısından bu ilk Osmanlı metinlerinden olan
gazavatnâme ve menâkıbnâmelerin önemi açıktır. Fakat bunlar, daha sonraki
yazarların, Osmanlı Devleti’nin ilk iki yüzyılı için şu ya da bu şekilde hammad-
deyi oluşturan eserlerden olduklarından, tarih yazıcıları tarafından yeniden in-
celenmelidir. Bu metinlerin büyük kısmı günümüze kadar gelmiştir. Dolayısıyla
birbirlerini izleyen derleyiciler tarafından örüldükleri ve nihayet sanatsal üslûp-
la süslendikleri için, muhtelif menkıbe, gelenek, kronik ve methiye çizgilerinin
izini sürmek mümkün olmaktadır 52.
Ahmedî’nin eserinden sonra, takriben kırk yıllık dönemden hiçbir ta-
rih çalışması günümüze gelememiştir. Aslî biçimiyle günümüze gelen ilk kay-
nak, bilinen üç tanesi, kesinlikle, saray için hükümdarlık takvimleri olarak da
adlandırılan Saray Takvimleri’dir.
b- Saray Takvimleri
Selçuklulardaki takvim geleneğinin bir devamı olarak, Osmanlıların
kuruluş devrinde, özellikle de tarih yazıcılığının başladığı II. Murat ve Fatih
Sultan Mehmet devirlerinde birçok takvim yazılmıştır. Kısa metinler manzume-
si halindeki bu saray takvimlerinde, Hz. Âdem’den itibaren peygamberlerin ve
Abbasî halifelerinin kronolojik olarak listeleri verildikten sonra, Selçuklu, Ka-
ramanlı ve Osmanlı hanedanlarının önemli hadiseleri anlatılmıştır 53.
Tarihi takvimlerin ilk ikisi 848/1444 ve 850/1446’da II. Murat için ya-
zılmış yıllıklardır. Yıllıklar, Hz. Âdem’den başlayarak önemli olayların krono-
lojik listelerini verir; içinde bulunulan yılla ilgili kehanetler, rüya tabirlerinin
kuralları vb. gibi astronomi ve astrolojiye ilişkin kısımlar izler 54. Aynı muhte-
vaya sahip ikinci yıllık, İstanbul’un alınmasından bir yıl önce II. Mehmet için
yazılmıştır. Takvim kısa ve özlüdür; ama yer yer önemli ayrıntılar da içerir.
1452 yılında Fatih Sultan Mehmet için yazılan bu takvim Nihal Atsız tarafından
yayınlanmıştır 55.
Takvimlerin muhtevaları kadar önemli bir husus da, bu erken dönem
kayıtlarının nasıl muhafaza edildiği konusundaki bilgilerdir. Olaylar meydana
geldikleri hicrî yıl belirtilerek değil; fakat her yılla ilgili kayıtlar (elden
berü,....yıldır..) biçiminde, yıllığın tertip edildiği yıldan şu kadar yıl önce vuku
buldukları belirtilmek suretiyle tarihlendirilmiştir. Osmanlı kısmındaki kayıtlar
çok kısa olup sadece sultanların doğum ve tahta geçiş tarihleriyle önemli fetih-
leri kaydederler. Ama daha yakın yıllara ait kayıtlar çok daha tamdır ve her bir

116
Journal
of Academic
Studies
Bekir Biçer Yıl: 12, Sayı: 46 Ağustos 2010 - Ekim 2010

yılda bazısı epeyce ayrıntılı, ötekiler ise sadece falanca vâkıa şeklinde yazılan
birçok olay yer alır.
Varlıklarından kaynaklanan değerleri dışında, bu hükümdarlık takvim-
leri ile esasen aynı tarzda nisbî tarihlerde düzenlenmiş popüler takvimlerde ta-
rihçi açısından önemlidir; zira bunlar, genellikle kelimesi kelimesine alınarak,
ara sıra da derleyicinin malzemesini bunlardaki kronoloji ile uyuşturmak için
yeni baştan düzenlenerek daha sonraki edebî kaynaklara dahil edilmişlerdir.
Bunun için bu eserler ihtiyatlı kullanılmalıdır 56.
III. KLASİK OSMANLI TARİHÇİLİĞİNE DOĞRU
A-Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman Geleneği
XV. asır Türkçesiyle yazılan tarihler arasında Tevârîh-î Âl-i Osman
adı verilen fakat; yazarları bilinmeyen bazı tarih kitapları vardır ki birbirlerine
çok benzeyen bu kitaplar, halk arasında okunmak için yazılmış–yazdırılmış des-
tan tipi tarih kitaplarıdır. Çok sâde, samimi ve çekici bir halk Türkçesiyle yazı-
lan bu tarihlere, XIV. asır divan şairi Ahmedî’nin manzum Osmanlı tarihinden
ve daha başka manzum söyleyişlerden de parçalar katılarak anlatım zenginliği
sağlanmıştır 57.
Osmanlı Devleti ve Timur Devleti arasında başlayan rekabet ve üstün-
lük tartışması, meşruiyyet ve menş’e çatışması Osmanlı Devleti’ni tekrar ciddi
bir köken arayışına sevk etti. Ankara Savaşı’nın getirdiği yıkım ve karamsarlığı
izâle etme çabası, kahramanlık kavramını ön plana çıkardı, hatıraları yâd etme,
geleceğe ümit ve güvenle bakma düşüncesini doğurdu. Öte yandan, Anadolu
Türk birliğini sağlama, diğer Türk beylikleri üzerinde hakim olma çabası; Os-
manlıları tarih ve etnik olarak Oğuz-Türk nesline bağlanması ihtiyacını doğurdu
ve bu Tevârîh-î Âl-i Osman’ların yazılmasını hızlandırdı 58.
II. Murat devrinde başlayan Tevârîh-î Âl-i Osman geleneği Fatih dev-
rinde de devam etti. Osmanlı tarihçiliği Fatih’ten sonraki dönemde de sürekli
gelişmiş ve II. Bayezit’in ilim adamlarını himaye ve teşvik etmesi sonucunda,
günümüze ulaşan pek çok eser kaleme alınmıştır. Özellikle II. Bayezit devrinde
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan, müellifin bulunduğu zamana kadar gelen,
yalnızca Osmanlı tarihini konu edinen ve bu yüzden Tevârîh-î Âl-i Osman adı
verilen veyahut müellifin adı ile bilinen tarihler yazılmıştır. Yine bu devirde,
nüvesi II. Murat devrinde oluşan ve esas itibariyle birbirine çok benzeyen ano-
nim Tevârîh-î Âl-i Osman’ların sayısında önemli artış olmuştur. Aynı zamanda
Tevârîh-î Âl-i Osman geleneği üzerine temeli atılan Osmanlı tarih yazıcılığı, ar-
tık hızlı bir gelişme sürecine girmiştir 59.
Anonim Tevârîh-î Âl-i Osmanların genel muhtevasına baktığımızda şu
özellikleri görebiliriz: Öncelikle anonim kroniklerinin büyük bir kısmı nesir
olarak kaleme alınmıştır. Fakat bir kısmında metin arasında özellikle
Ahmedî’den alındığı tespit edilen manzum parçalar bulunmaktadır ki bunlar Fa-
tih devrine kadar devam etmiştir. Bazı anonim metinlerde yer yer Arapça şiirle-
re de rastlanmaktadır 60.

117
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

Manzum parçaların bulunmadığı daha muhtasar metinlerin var olduğu


da malumdur. Muhtasar metinlerde manzum parçalar bulunmadığı gibi genel-
likle sade bir Türkçe kullanılmış olup aşırı sanat kaygısı ile kaleme alınmamış-
tır. Metin arasında destânî ve hamâsî motifler bulunmamaktadır. Olayların ta-
rihleri Hicrî Takvim’e göre verilmiş olup bazen ay, gün ve saat yazılmıştır.
F. Giese, anonimleri, metin inşası yönünden mufassal ve muhtasar me-
tinler olmak üzere iki kısma ayırır. Mufassal anonim müellifi, eserinin gaye ve
muhtevasını “sebeb-i te’lif-i kitab” başlığı altında bir giriş cümlesi ile başlatır
ve anlatacaklarını iki genel başlık altında toplar. Birinci bölüm, Osmanlıların
soy kütüğü ve Anadolu’ya gelişleri ile başlar. Bu bölümde verilen bilgilerde,
özellikle şahıs ve yer isimlerinde oldukça hatalı yazımlar ve yanlış bilgiler
mevcuttur. Birinci bölümün kaynaklarının neler olduğu müellif tarafından zik-
redilmemiştir.
Anonimlerin ikinci bölümü İstanbul ve Ayasofya’nın efsanevî tarihin-
den ibarettir. Anonim metinlerin genelinde İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet ta-
rafından fethedilmesinden sonra “Fî beyan-ı tarih-î Kostantiniyye min evveli ve
ahirihî” başlığı altında başlamış ve fethin hikayesini özetlemiştir 61.
Anonim Tevârîh-î Âl-i Osmanların son bölümü, İstanbul’un fethinden
1555’e kadar vuku bulan hadiseleri ihtiva eder. Anonim tarihler, diğer Osmanlı
tarihlerini tamamlar mahiyette olup son bölümleri, müelliflerinin yaşadığı de-
virde kaleme alındığı için kaynak olma yönünden önemlidir. Ayrıca XVI. asır
konuşma ve edebiyat dili konusunda ipuçları vermesi bakımından da önem arz
eder. Bunun dışında çok orijinalliği olmayan, basit, avâmi (popüler) tarihçilik
ürünleridir 62.
Bazı Anonim Tevârîh-î Âl-i Osman Nüshaları:
Tevârîh-i Nesl-î Âl-i Osman, İ.Ü. Ktp. T.Y. nr. 587,859/ 1455’te son bulur.
Tevârîh-î Âl-i Osman, İ.Ü. Ktp. T.Y., nr. 3704, 8967/1490’da son bulur.
Tevârîh-î İbtida-î Âl-i Osman, İ.Ü. Ktp. İbn-ül Emin, nr. 3202,897/1492’de
son bulur. (Halime Doğru tarafından yüksek lisans tezi yapılmıştır, İstanbul 1986).
Tevârîh-î Âl-i Osman, Belediye Ktp. M. Cevdet kitaplığı nr.
K.255,894/1489’da son bulur.
Tevârîh-î Âl-i Osman, Süleymaniye Ktp. Ayasofya Böl. nr. 2705, 971/1563-
4’te son bulur. (çok muhtasar bir nüshadır).
Tevârîh-î Nesl-î Âl-i Osman Süleymaniye Ktp. Ayasofya Böl., nr. 3018 (eksik
nüsha).
Tevârîh-î Âl-i Osman, Süleymaniye Ktp. Vehbi Efendi, nr.1223, 869/1465’te
son bulur.
Tevârîh-î Âl-i Osman, Millet Ktp. Ali Emirî, nr.15, 956/ 1549’da son bulur.
Tevârîh-î Âl-i Osman, (Ruhi Çelebi ) Süleymaniye Ktp. Mikrofilm Arşivi,
nr.1919.

118
Journal
of Academic
Studies
Bekir Biçer Yıl: 12, Sayı: 46 Ağustos 2010 - Ekim 2010

Sonuç olarak Tevârîh-î Âl-i Osmanlarda, olayların sebep ve sonuçları


üzerinde durulmamış, olaylar hakkında yorum yapılmamış, hadiselerin tenkidi
yoluna hemen hiç gidilmemiş; faydalanılan kaynaklar gösterilmemiş sadece
bizce meçhul râvilere atıflar yapılmakla yetinilmiştir. Kısacası ilk Osmanlı kro-
niklerinin tarih yazıcılığının en ilkel şekli olan rivayet tarzıyla yazılmış oldukla-
rı söylenebilir. Bütün bu kusurlarına rağmen, sözü edilen eserler, özellikle Os-
manlı arşiv belgelerinin çok kıt olduğu ilk dönemler için büyük bir boşluğu
doldurduklarından literatüre, Osmanlı tarihinin yerli kaynakları olarak geçmiş-
lerdir 63. Anonim tarihler hakkında bu açıklamayı yaptıktan sonra, şimdi yazar-
ları belli olan klasik Osmanlı tarihçilerini tanıtmaya geçebiliriz.
B-Anonim Olmayan Tevârîh-î Âl-i Osman Geleneği ve Tarihçileri
Sultan II. Murat döneminde doğduğu kabul edilen Osmanlı tarihçiliği,
Fatih Sultan Mehmet döneminde gelişmiştir. Fatih devri, her bakımdan bir Rö-
nesans devri olmuştur. Fatih devrinde kendi nâmına birçok eser kaleme alınmış-
tır. Fatih döneminde, Şükrullah, Farsça, Behçetü’t-Tevârih’i; Enverî, Türkçe,
Düstûrnâme’yi; Karamânî Mehmet Paşa, Arapça, Tarihü’s-Selâtini’l-
Osmaniyye’yi ve Tursun Bey Tarih-i Ebu’l Feth’i yazmıştır. Fatih devrinde,
Osmanlı Hanedanı’nın kuruluşundan kendi zamanına kadar gelmek üzere bir ta-
rih yazma şuuru ortaya çıkmıştır ki burada kullanılan metot uzun müddet kulla-
nılmıştır. Özellikle menâkıbnâmelerin, varsa, râvileri tespit edilerek, hâdiselerin
içinde yaşamış olanları da karıştırmak suretiyle bir Osmanlı tarihi yazmak mo-
dası ortaya çıkmıştır 64.
Fatih’in oğlu II. Bayezit’in saltanatı ise birbirinden güzel tarihlerin te-
lifi ile yeni bir çığır olmuştur. Osmanlı tarih yazıcılığında altın çağın başlangıcı
olarak kabul edilen bu devirde dil, şekil, üslup, muhteva ve tür açısından büyük
hamle yapılmış ve Osmanlı tarihçiliği sağlam bir zemine oturmuştur. Sistemli
tarih yazıcılığına geçiş de bu tarihte başlamıştır. Bunun ilk başarılı örneği ise
Tevârîh-î Âl-i Osman adlı eseriyle Aşıkpaşa-zade’dir. Bu dönemde, Neşrî,
Kitab-ı Cihannümâ’yı; İdrisî Bitlisî, Heşt Bihişt’î; Kemalpaşazâde Tevârîh-î
Âl-i Osmanı; Firdevsî-i Rûmî ise Süleymannâme, Velâyetnâme ve
Kutbnâme’yi; Kemal, Selâtinnâme’yi; Kıvâmî, Fetihnâme’yi; Oruç b. Adil,
Oruç Bey Tarihi’ni yazmıştır 65.
c. Tarihçiliğin Olgunlaşma Dönemi
Osmanlılar, XVI. asra yüz elli yıllık tarihçilik tecrübesi ile girmiştir.
XVI. ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı tarihçiliği eser sayısı ve çeşidi, dil, uslûb
ve muhteva özellikleri ile zirveye ulaşmıştır. II. Bayezit, İdris-i Bidlisi’den Os-
manlı tarihi yazmasını istemiştir. İdris-i Bidlisi klasik diyebileceğimiz eski İran
tarihçilerinin eserlerini örnek alarak Farsça tarih yazmış, bu da Osmanlı toplu-
munda sanat dili Farsça olan tarihçilik anlayışının gelişmesine sebep olmuştur.
Padişahın Kemalpaşazâde’den Türkçe Osmanlı tarihi yazmasını istemesi Os-
manlı tarihçiliğinde yeni bir anlayışın başlangıcı olmuştur. İdris-i Bidlisî ve bil-
hassa Kemalpaşazâde sadece standart Osmanlı tarihi yazmakla kalmamış, daha
sonraki tarihçilere de örnek olmuşlardır. II. Bayezit’in açtığı çığırla resmen te-

119
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

şekkül eden Osmanlı tarih yazıcılığı, XVI. yüzyılda olgunlaşma dönemine gir-
miştir 66.
Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemleri saltanat ta-
rihçiliği açısından zengin bir tarih literatürüne sahiptir. Yavuz döneminde diğer
Osmanlı padişahlarına nasip olmayacak kadar çok sayıda Selimnâme adını ta-
şıyan tarihî ve edebî eserler yazılmıştır. Keşfî, İdris-i Bidlisî, Kemalpaşazâde,
Celalzâde Mustafa Çelebi, Hoca Sa’deddin Efendi selimnâme yazan başlıca
müelliflerdir 67.
Kanuni devrinde Osmanlı geleneğinin devamı olarak kuruluş devrin-
den başlamak üzere Kanunnâme-i Âl-i Osmanlar yazılmaya devam etmiştir. İs-
lam tarihinin devamı niteliğindeki eserlere bu dönemde yaratışla başlayan eser-
ler de ilave edilmiştir. Matrakçı Nasuh’un Mecmu’t-tevârih’i, Ramazanzâde
Mehmed’in Tarih-i Nişancı’sı ve Musluhiddin Lâri’nin Mir’atü’l- etvâr’ı örnek
olarak gösterilebilir.
Kanuni’nin siparişi üzerine yazılan ve sayıları yirmi civarında olan
süleymannâmeler ise Osmanlı tarihçiliğine ayrı bir güzellik katmıştır. Kanu-
ni’nin uzun saltanatı boyunca bizzat idare ettiği on dört sefer-i hümayunu, fetih
ve zaferleri, gönderilen fetihnâmeler, imâr faaliyetleri çok sayıda
süleymannâmenin konusu olmuştur68. Celalzâde Mustafa’nın Tabakâtü’l-
Memâlik’i süleyman-nâmelere en güzel örnektir. Başlıca süleymannâme yazar-
ları ise Bostan Çelebi, Celalzâde Salih, Gubâri, Mahremi, Hâki, Eyyubi ve
Senai’dir.
Klasik Osmanlı çağında, Osmanlı tarihçiliği farklı alanlarda çeşitlen-
miş ve yeni eserler ortaya konulmuştur. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
Şehnâmecilik: Kanuni devrinde şehnâmeciliğin ortaya çıkması tarihçi-
liğe yeni bir çeşni getirmiştir. İran’a ait edebî ve tarihî bir tür olan şehnamecilik
Osmanlılarda, resmî tarih yazıcılığı olarak gelişmiş, saray vukuatı, hükümdarla-
rın ve muhitinin faaliyetleri nisbeten edebî ve övgü dolu bir uslûp çerçevesinde
biraz abartılı olarak hikaye edilmiştir. Şehnâmelerde anlatılan olayların genel-
likle çok çarpıcı minyatürlerle tasvir edilmesi ve süslenmesi bu eserlere ayrı bir
önem kazandırmıştır. Bu resimlerde padişah portreleri, savaş meydanları,
önemli olaylar minyatür sanatının özellikleri içinde tasvir edilmiştir. Bu minya-
türler görüntü olarak sıhhatli bir kanaat vermenin yanında, tarihi bilgilerin yerli
yerince anlaşılmasında da önemli bir kaynak niteliğindedir 69.
Fatih devrinde başlayan yarı resmi şehnamevüslik Kanuni devrinde ku-
rumlaşmıştır. Fethullah Arifi ve Eflatun Şirvani gibi şehnâmeciler bu türün
Farsça güzel örneklerini vermişlerdir. II. Selim devrinin en önemli siyasî ve as-
kerî hadisesi olan Kıbrıs’ın fethiyle ilgili Vusûlî, Usûlî, Şerîfî, Pîrî ve Zîrekî’nin
gazânâme türü eserleri ise ayrı bir grup oluşturacak kadar fazladır.
XVI. yüzyılın asıl büyük tarihleri bu asrın sonlarında yazılmıştır.
Cenâbî’nin Arapça el-Aylemü’z-zâhir’i, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Künhü’l-
ahbâr’ı dünya tarihinin; Hoca Sadeddin Efendi’nin Tâcü’t-tevârîh’i ile

120
Journal
of Academic
Studies
Bekir Biçer Yıl: 12, Sayı: 46 Ağustos 2010 - Ekim 2010

Mehmed Zaim’in Câmiü’t-tevârîh’i Tevârîh-î Âl-i Osman yazma geleneğinin


örnekleridir. Eflatun Şirvanî’nin başlayıp Seyyid Lokman’ın tamamladığı Fars-
ça Hünernâme ise minyatürlü tarihçiliğin bir başka örneğidir. Selânikî Mustafa
ise, adına izafetle bilinen ve orijinal bir vekayinâme olan eserinde 1563-1600
yılları arası olaylarını tafsil eder.
Münşeat: Çeşitli sefer, zafer ve fetihlerle ilgili monografilerin de ya-
zıldığı XVI. yüzyıl tarih edebiyatının bir başka büyük eseri ise, Feridun Ahmed
Bey tarafından resmî yazışmaların bir araya getirilmesinden oluşan
Münşeâtü’s-selâtîn’dir.
Biyografik Eserler: XVI. yüzyıl ortalarında oluşan yeni bir tür ise
değişik hacimlerdeki biyografi denemeleridir. Yine XVI. asırda ilk örnekleri
günümüze ulaşan biyografya ve bibliyografyalar da tarih literatürünün vazge-
çilmez türleridir. Osmanlılarda bir iki şuara tezkiresi istisna edilirse bu vadide
ilk çığır açan Taşköprüzâde Ahmed Efendi’nin (ö. 1561) Eş-Şaka’iku’n-
Numaniyye fi Ulemâ’id- Devle’l- Osmaniye adlı eseri olmuştur.
Taşköprizâde’nin Arapça Nevâdirü’l-ahbâr’ı ile Âlî’nin Menâkıb-ı
Hünerverân’ı biyografi türünün tipik örnekleridir.70 Böylece Osmanlılarda ger-
çek biyografi çalışmalarının kuruluştan yaklaşık iki yüz elli sene sonra standart
örneklerini vermeye başlamıştır71. Bu gelenek daha sonra ulema, ümera ve
füzalayı kapsayacak şekilde devam ettirilmiştir.
XVI. ve XVII. yüzyıllar Osmanlı tarihçiliğinin kendine has özellikle-
riyle sayı ve muhteva bakımından en mükemmel örneklerini verdiği devirdir.
Bu dönemde Celal-zâde Mustafa Çelebi’nin Tabakatü’l-memâlik ve derecâtü’l-
mesâlik’i, Selâniki Mustafa Efendi’nin Tarih-i Selâniki’si ayrı ayrı özelliklere
sahip mükemmel Osmanlı tarihleridir. 72
Tarihçilikteki bu gelişmelerden sonra XVII. yüzyılda Katip Çelebi’nin
(ö.1657) eserleri Osmanlı tarihçiliği için hem muhteva hem de yaklaşım bakı-
mından önemli bir dönüm noktasıdır. Tarih, terâcim, bibliyografi, otobiyografi,
tarihî coğrafya ve atlas konularında birbirinden güzel, sağlam ve güvenilir eser-
leriyle XVII. asra damgasını vurmuştur. Kendisinden önce yazılanlardan mü-
kemmel olarak istifade etmiş, kaynakları sistemli olarak tahlil ve tenkit ederek,
tarih telifinde yeni bir çığır açmıştır. Kalemiyeden yetişen müellif Batı kaynak-
larına da ilgi duyan onları etkili bir şekilde kullanan ilk Osmanlı tarihçisi ol-
muştur73. XVII. yüzyılda Osmanlı tarihçiliği daha geniş alanda daha yaygın
eserler vermeye başlamıştır.
Teşkilat Tarihçiliği: Osmanlı devlet kurumlarında başlayan bozulma-
lar karşısında devrin aydınları ve tarihçileri gözlemlerini dile getiren nisbeten
sade bir dille yazılmış eserler kaleme almışlardır. Örneğin Lütfi Paşa’nın
Asafnâme’si, Gelibolulu Alî’nin Nushatü’selâtin’i ve Koçi Bey Risalesi en ta-
nınmış eserlerdendir.
Tarihî coğrafya-Seyahatnâme: Osmanlıların kara ve denizlerde ka-
zandıkları zaferler ve yaptıkları fetihler sonucunda bir cihan devleti haline gel-
mesiyle ülkelerden, karalardan, denizlerden, kıyılardan bahseden eserler ço-
121
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

ğalmaya başlamıştır. Pirî Reis’in Kitab-ı Bahriyesi, Seydi Ali Reis’in Mir’atü’l-
memalik’i, Katip Çelebi’nin Cihannüma’sı, Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’si
bu sahadaki en önemli eserlerdir74.
Değişme ve Yenileşme Dönemi
XVIII. yüzyıl Osmanlı toplum hayatında bazı yeniliklerin yaşandığı ve
gözlendiği bir dönemin başlangıcıdır. Bu değişim tarihçilikte de gözlenmekte-
dir. Tarihçilik alanındaki en önemli gelişme Divan-ı Hümayun’a bağlı
vekayinüvisliğin teşkilidir. Vekayinüvisler kendilerinden önceki dönemin olay-
larını toplayarak ve kendi dönemlerindeki hâdiseleri ise bizzat kaleme alarak
kesintisiz bir tarih kaynağı sundular. XVII. yüzyıl sonlarında teşkil edilen bu
kurum, yirminci yüzyıl başlarına kadar fasılasız devam etmiştir.
XVIII. yüzyılın ikinci çeyreğinde İbrahim Müteferrika’nın gayretleriy-
le matbaanın kurulması ve birçok tarih kitabının basılması önemli bir gelişme
olmuştur. Ayrıca Damat İbrahim Paşa’nın gayretleriyle teşkil edilen tercüme
heyetinin çabalarıyla Arapça ve Farsça’dan çok sayıda tarih kitabı Türkçeye
çevrilmiştir.
XVIII. yüzyılın sonuna doğru 1793’te Avrupa’da daimi ikamet elçilik-
lerinin açılması yeni bir tarih kaynağının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Os-
manlı sefirlerinin Avrupa sosyal hayatına dair yazdıkları eserlerle zengin bir se-
faretname literatürü ortaya çıkmıştır75.
SONUÇ
Türkler tarihin erken dönemlerinden itibaren yaptıkları siyasî, ekono-
mik ve sosyal faaliyetlerine dair bilgileri millî alfabeleriyle yazılı kayda geçir-
mişlerdir. Türkler, Müslüman olduktan sonra din ve alfabe değişikliği yapmala-
rına rağmen Türkçe, Arapça ve Farsça tarih kitapları yazmışlardır. Türk tarihçi-
liği, Selçuklular döneminden itibaren Selçuk-nâme, Danişmend-nâme ve
Gazavat-nâme adlarıyla tarihî destanlarla zenginleşmiş, tarihi eserlere yeni mal-
zemeler eklenmiştir. Osmanlılar, Selçuklulardan Türkçe tarih kitapları,
menakıb-nâmeler, tarihi destanlar, Arap ve Fars diliyle yazılmış tarih kitapla-
rından oluşan zengin bir tarih hazinesi devralmışlardır. Osmanlı Devleti kuruluş
döneminden itibaren, siyasi, askeri ve coğrafi alanda büyümesine paralel olarak
kültürel alanda da gelişmiş, Osmanlı tarihçiliği denilebilecek düzeyde farklı bir
tarihi seyir takip etmiştir. Klasik Osmanlı çağında, devlet adamlarının emir ve
iradesi ile Osmanlı tarihçiliği olgunlaşma dönemine girmiştir. Osmanlı tarihçi-
liği de XVIIİ. yüz yılda devletin bütün kurumlarında olduğu gibi yenileşme sü-
recine girmiştir. Bugün Osmanlı tarihsel belgeleri modern tarihçiliğin çalışma-
larına hazır hale gelmiştir.

* Dr., Muhittin Güzelkılıç Lisesi, Tarih Öğretmeni; Meram / Konya.


1
İbn-i Haldun, Mukaddime, (Çev. H. Kendir), İstanbul 2004, s. 26.

122
Journal
of Academic
Studies
Bekir Biçer Yıl: 12, Sayı: 46 Ağustos 2010 - Ekim 2010

2
Z. Velidi Togan, Türk İli-Türkistan Tarihi, İstanbul 1947, s. 7; a.yz., Umûmî
Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 7-8; L. Ligeti, Bilinmeyen İç Asya (Çev. S. Kara-
tay), Ankara 1986, s. 14-23; Laszlo Rasonyi, Tarihte Türklük, Ankara 1993, s. I; Meh-
met Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Ankara 1999, s. 3; V. V. Barthold, Mogol
İstilasına Kadar Türkistan (Çev. H. Dursun Yıldız), Ankara 1990, s. 67; Zekeriya Ki-
tapçı, Yeni İslam Tarihi ve Türkistan, İstanbul 1986, s. 34.
3
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1986, s. 41; Ahmet Caferoğlu,
Türk Kavimleri, İstanbul 1988, s. 22-44.
4
Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 2003, s. 52, 53.
5
İbrahim Kafesoğlu, “Asya Hun’ları arasında yazı oldukça yaygın görünüyor.
Çin yıllıklarında şöyle haberler vardı: Uygurların ataları Kao-kü’ler Çin’ce yazarlar; fa-
kat Hunca da yazarlardı. Akhunların yazıları Göktürkler’inki gibi idi. Bizanslı tarihçi
Prikopios’a göre (6.asır) Ogur boyları kendi yazılarını kullanırdı. İstemi Yapgu’nun 568
yılında Bizans İmparatoruna yolladığı mektup İskit yazısı ile yazılmıştı” Bak, a. g. e. ,
s. 322.
6
Alp Er Tunga Destanı’nın Firdevsi-i Rumi tarafından derlenen versiyonu,
Hamdi Güleç tarafından transkribe edilerek yayınlanmıştır. Hamdi Güleç, Firdevsî-i
Rûmî’nin Süleyman-nâmesi - 42. cilt,-Dâsitân-ı Ceng-i Aheng-i Efrâsiyâb-ı Türk- Üze-
rinde Bir Metin İncelemesi (Doktora Tezi, 1994).
7
Zeki Velidi Togan, Tarihte Usül, İstanbul 1985, s. 43, 44; Bahaeddin Ögel,
Türk Mitolojisi, c. I, Ankara 1998, s. 2-61-235-373-381; Zeki Velidi Togan, Oğuz Des-
tanı-Reşideddin Oğuz-nâmesi Tercüme ve Tahlili, Ankara 1982, s. 122-126; R. Rahmeti
Arat, Eski Türk Şiiri, Ankara 1991, s. 3, 4.
8
V.V. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (Ter. K.Yaşar
Kopraman-İsmail Aka), Ankara 1975, s. 5; İbrahim Kafesoğlu, a.g.e., s. 321; M. Fuad
Köprülü, Edebiyat Araştırmaları, Ankara 1989, s. 89-94; TTK, Komisyon, Tarih I, s.
41-45.
9
Ceval Kaya, Uygurca Altun Yaruk, Ankara 1993.
10
M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 62; Faruk K. Timurtaş, Tarih
İçinde Türk Edebiyatı, İstanbul 1999, s. 5-6; Saadettin Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve
Kültürü, Ankara 1997, s. 79.
11
Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 121.
12
V.V. Barthold, a.g.e. , s. 19; M.Grenard, Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Ta-
rih, (Çev. Osman Turan), Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul 1980, s. 245-308.
13
M. Şemseddin Günaltay, İslam Tarihinin Kaynakları, İstanbul 1991, s. 122-
126; V.V. Barthold, a.g.e. , s. 20-26; Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam
Medeniyeti, s. 19-24; Claude Cahen, “Selçuklu Devri Tarih Yazıcılığı” (Çev. N. Kay-
maz), Tarih Araştırmaları Dergisi, c. 7, sy. 12-13, Ankara 1973, s. 203.
14
İbrahim Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1992, s. 6-15; Yu-
suf Ziya Yörükan, Müslüman Coğrafyacıların Gözüyle Orta Çağda Türkler, İstanbul
2004, s. 92-144.
15
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul 1997, s.
19-25; Claude Cahen, a.g.e. , s. 196-210; Zeki Velidi Togan, Tarihte Usül, s. 188-1918;
Şemseddin Günaltay, a.g.e. , s. 126-219; V.V.Barthold, a.g.e. , s. 26-34.
16
Yusuf Has Hâcip, Kutadgu Bilig, (Çev. R. Rahmeti Arat), Ankara 1979.
17
Kaşgarlı Mahmut, Divân-ı Lugat et-Türk (çev. B. Atalay), Ankara 1986.
18
Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet (Haz. Kemal Eraslan), Ankara 1991; M.
Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara 2003.

123
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

19
Edib Ahmed Yükneki, Atebetü’l Hakâyık, (Çev. R. Rahmeti Arat), İstanbul
1951.
20
Şemseddin Günaltay, a.g. e. , s. 416-419; M. Fuad Köprülü, “Anadolu Sel-
çuklularının Yerli Kaynakları”, Belleten, c. VII, 1942, s. 379-457; Z. Velidi Togan, Ta-
rihte Usül, s. 190.
21
İlhan Erdem, Türkiye Selçukluları-İlhanlı İlişkileri: 1258-1308, (Doktora Te-
zi, 1995), s. 437-438.
22
Yazıcıoğlu Ali, Selçuk-nâme, Revan Köşkü nr. 1390; Şemseddin Günaltay,
a.g.e. , s. 416-419; M. Fuad Köprülü, Anadolu Selçuklularının Yerli Kaynakları, s.
379-457; Z.Velidi Togan, Tarihte Usül, s. 190.
23
A.Yaşar Ocak, Menâkıb-nâmeler, Ankara 1997, s. 32; Ali Öztürk, Türk Ano-
nim Edebiyatı, İstanbul 1985, s. 2, 3; Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, c. 2, İstanbul
1994, s. 166-169; M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 85-106.
24
Abdülbaki Gölpınarlı, Vilâyetnâme, İstanbul 1964, s. 1; Ali Öztürk, a. g. e. ,
s. 3; Cemal Kafadar, Between Two Worlds-The Construction of the Ottoman State,
London 1995, s. 67.
25
A.Yaşar Ocak, a.g.e., s. 49.
26
Köprülü, Anadolu Selçuklularının Yerli Kaynakları, s. 42.
27
N. Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1971, s. 497.
28
Halil İnalcık, “Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu”, Söğütten İstanbul’a, İstanbul
2000, s. 110,111.
29
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, Ankara 1988, s. XII; Paul Wittek,
Menteşe Beyliği (Çev. O.Şaik Gökyay), Ankara 1986, s. 4; Yaşar Yücel, Anadolu Bey-
likleri Hakkında Araştırmalar, Ankara 1988, s. 3-5.
30
Şehabettin Tekindağ, “Osmanlı Tarih Yazıcılığı”, Belleten, c. 35, S. 140, An-
kara 1971, s. 656.
31
Enverî, Düstûr-nâme, (Neş. Mükremin Halil), İstanbul 1928; Düstûr-nâme-i
Enverî, (Haz. Necdet Öztürk), İstanbul 2003, s. XXXV.
32
Ahmedî, İskender-nâme, (Neş. M.Halil Yinanç), İstanbul 1964; Yaşar Akdo-
ğan, İskender-nâme’den Seçmeler, Ankara 1988.
33
Şikârî, Karaman Oğulları Tarih (Haz. M. Mesud Koman), Konya 1946.
34
M. Fuad Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara 1988, s. 57-57-79.
35
Amil Çelebioğlu, Muhammediye, İstanbul 1996, s. 43.
36
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1983, s. 67-96; Mehmet Neşrî,
Neşrî Tarihi (Haz. M.Altay Köymen), Ankara 1988, s. 46-137; Halil İnalcık, “Osmanlı
Devletinin Kuruluşu”, Türkler, c. 9, Ankara 2000, s. 66-68; Zeki Velidi Togan, Umûmî
Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 337-351.
37
Banarlı, a. g. e. , c. 2, s. 497.
38
Banarlı, a.g.e. , s. 497; Mehmet İpşirli, “Osmanlı Tarih Yazıcılığı”, Osmanlı,
c. 8, Ankara 1999, s. 247.
39
İnalcık, Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu, s. 101-102.
40
Hasan Hüseyin Adalıoğlu, “Osmanlı Tarih Yazıcılığında Anonim Tevârihî Al-
î Osman Geleneği”, Osmanlı, c. 8, Ankara 1999, s. 286.
41
Paul Wittek, Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu (Çev. F. Berktay), Ankara
1985, s. 16, 17; İnalcık, a.g. e. , s. 99.
42
Wittek, a.g.e. , s. 16, 17; İpşirli, a.g.e. , s. 247.
43
Taner Timur, Osmanlı Kimliği, İstanbul 1986, s. 73.

124
Journal
of Academic
Studies
Bekir Biçer Yıl: 12, Sayı: 46 Ağustos 2010 - Ekim 2010

44
Necdet Öztürk, “Osmanlılarda Tarih Yazıcılığı Üzerine”, Osmanlı, c. 8, An-
kara 2002, s. 257; Necdet Öztürk, “XV.yüzyıl Osmanlı Tarihçileri ve Eserleri”, TDTD,
sy. 24, s. 42; Fahamettin Başar, “XV. Asır Osmanlı Müverrihleri ve Eserleri”, Tarih ve
Medeniyet Dergisi, S. 37, s. 37; Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları (Çev. Coşkun
Üçok), Ankara 1992, s. 12-13.
45
Necdet Öztürk, “XV. yüzyıl Osmanlı Tarihçileri ve Eserleri”, TDTD, sy. 24,
s. 47.
46
Yaşar Akdoğan, İskender-nâmeden Seçmeler, Ankara 1988, s. 61
47
Öztürk, “Osmanlılarda Tarih Yazıcılığı Üzerine”, Osmanlı, c. 8, s. 25; İnalcık,
Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu, s. 95-117; Aşıkpaşaoğlu Tarihi (Haz. Nihal Atsız),
Ankara 1985, s. 95; Colin İmber, “İlk Dönem Osmanlı Tarihinin Kaynakları” (Çev. Ok-
tay Özel), Söğütten İstanbul’a, İstanbul 2000, s. 4.
48
Bekir Biçer, Firdevsî-i Rûmî ve Tarihçiliği, Konya 2006 s. 90; Franz
Babinger, a.g.e. , s. 14, 15.
49
Öztürk, “Osmanlılarda Tarih Yazıcılığı”, Osmanlı, c. 8, s. 257.
50
Aldo Gallotta, “Seyyid Murad’ın Gazavât-ı Hayreddin Paşa’sı”, (Çev. Mah-
mut Şakiroğlu), Erdem Dergisi, Ocak 1988, c. 4, S.10, s. 127-128; Chrıstıne
Woodhead, “Osmanlı Gazavat-nâmesi ve Gazavat-nâmeler”, Osmanlı, c. 7, Ankara
2000, s. 128; A. Sırrı Levent, Gazavat-nâmeler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavat-
nâmesi, Ankara 1956; Halil İnalcık-M.Oğuz, Gazavât-ı Sultan Murad b. Mehmed Han
(İzladi ve Varna Savaşları Üzerine Anonim Gazavat-nâme), Ankara 1978.
51
Faruk K. Timurtaş, a. g. e. , s. 86.
52
Victor L. Menage, “Osmanlı Tarihçiliğinin İlk Dönemleri”, (Çev. Mehmet
Öz), Söğütten İstanbul’a, Ankara 2000, s. 77-81.
53
Fahamettin Başar, a. g.e. s. 37.
54
Victor L. Menage, a.g.e. s. 77; a.yz, “Sultan II. Murad’ın Yıllıkları”, İ.Ü.
Edebiyat Fak. Tarih Dergisi, sy. 33, İstanbul 1982, s.78-98; Bu Saray Takvimleri Os-
man Turan tarafından yayınlanmıştır. Osman Turan, İstanbul’un Fethinden Önce Yazıl-
mış Tarihi Takvimler, Ankara 1954.
55
Nihal Atsız, Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, (1444/5 ve 1146/7), İstanbul
1961; Halil İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, Ankara 1954; Tarihi
takvimler üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda, toplam beş tane takvim tespit edilmiş-
tir. Nuruosmaniye’de 858 tarihine ait ve metin olarak Bagdat Köşkü takvimiyle yakın-
dan ilişkili 3080 numaralı bir yazma vardır. Victor L. Menage, a.g.e., s. 77.
56
Victor L. Menage, a.g.e. , s. 78; Necdet Öztürk, Düstûr-nâme-i Enverî, s.
XXIV.
57
Aldo Gallotta, Oğuz Efsanesi ve Osmanlı Devletinin Kökenleri, (Çev. İ.
Yerguz), İstanbul 2000, s. 43; Paul Wittek, a.g.e. , s. 17-21.
58
Aldo Gallotta, a.g.e. , s. 43.
59
Şefaettin Severcan, Tevârîh-i Al-î Osman XI. Defter, Kemal Paşa-zâde, Anka-
ra 1996, s. 38.
60
Hasan Hüseyin Adalıoğlu, a.g.e., s. 287.
61
F. Giese, Anonim Tevârîh-î Âl-i Osman, (Haz. Nihat Azamat), İstanbul 1992,
s. XXII.
62
Hasan Hüseyin Adalıoğlu, a.g.e., s. 291.
63
Öztürk, Selâtîn-nâme, s. XXII.
64
İpşirli, “Osmanlı Tarih Yazıcılığı”, Osmanlı, c. 8, Ankara 1999, s. 247-248;
Öztürk, Selâtîn-nâme, s. XXIII-XXVII.

125
Akademik
Araştırmalar
Dergisi
Türk Tarih Yazıcılığının Tarihsel Gelişimi

65
Şefaettin Severcan, “Süleyman-nâmeler”, Osmanlı, c. 8, Ankara 2002, s. 302.
66
İnalcık, Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu, s. 117; Öztürk, XV. yüzyıl Osmanlı
Tarihçileri ve Eserleri, s. 32; Şehabettin Tekindağ, “Osmanlı Tarih Yazıcılığı”, Belle-
ten, c. 35, Yıl 1971, S. 140, s. 658.
67
İpşirli, a. g.e. , s. 248, 249.
68
Şefaettin Severcan, Süleyman-nâmeler, s. 302, 303.
69
İpşirli, a. g.e. , s. 249; Şehabettin Tekindağ, a. g. e. , s. 659.
70
Abdulkadir Özcan, “Kanuni Sultan Süleyman Devri Tarih Yazıcılığı ve Lite-
ratürü”, Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul 2006, s. 113-154.
71
İpşirli, a. g.e. , s. 249;
72
İpşirli, a. g.e. , s. 249,
73
Tekindağ, a. g. e., s. 660.
74
Cahit Yalçın Bilim, “XVIII ve XIX. yüzyıllarda Osmanlı Sefaretnameleri”,
Osmanlı, c. 7, Ankara 1999, s. 205-211; Mehmet İpşirli, a. g.e. , s. 251; Şehabettin
Tekindağ, a. g. e. , s. 661.
75
İpşirli, a. g.e. , s. 251

HISTORICAL DEVELOPMENT OF TURKISH HISTORY WRITING

Abstract

In this work we focus on the birth of Turkish historiography, historical


development, phases it went through, and its maturity. Written records of early
Turkish historiography came into being in pre-Islamic period. These documents
are well recorded. After the Turks embraced Islam, accumulated knowledge of
Islamic history was utilized, leading to the birth of Turkish-Islamic
historiography. Beginning with the Seljuk period, Turkish historiography
developed into a separate field of study using epics of Turkish historiography.
The works called “Selçuknameler” can be considered to be the starting point of
independent Turkish historiography. Ottoman historiography began to develop
with the foundation of the Ottoman Empire and its advance. With the rise of the
Ottoman Empire, Ottoman historiography reached the level of maturity and it
continued to flourish after the classical epoch. From the XVIII. century the
Ottoman historiography found itself a new course of progress, thus laying the
foundations for the birth of modern Turkish historiography.

Key Words : Turkish history, Turkish history writing, Menkıbe

126
Journal
of Academic
Studies

You might also like