You are on page 1of 20

KTAP VE FLM ELETRLER / BOOK AND FILM REVIEWS

ULUS BAKER, Kanaatlerden majlara: Duygular Sosyolojisine Doru [eviren Harun Abuolu] (stanbul:
Birikim Yaynlar, 2010), 357 ss. ISBN 978-975-516-044-3

Greli olarak uzun saylabilecek bir zaman sonra Ulus Bakerin en az kendisi kadar efsane olan
gerek ierii, gerek yazl sreci, gerek kendisinin bu srele ilgili yazdklar ve gerekse de hzn geri-
ye kalandr. Biraz blues dinleyin benim iin ... ifadesi ile kendini gsterentezi Harun Abuolunun e-
virisi ile Trkeye evirilerek kitap olarak basld.
Kaynaka ile birlikte toplam 357 sayfa olan kitap, Hasan nal Nalbantolunun tezin nasl gayr-i
resmi danman olarak almaya katldn, tezin saakl yapsn (ki szkonusu olan bir Ulus Baker
dnmesi/metni ise, saaklanma bir ba ya da bir son ya da bir biti yerine rhizomatic bir yapya sa-
hip olmamas mmkn mdr?), gnmzde grselliin artan nemi ile bu nem nedeniyle Fredric Jame-
sondan hareketle bir grsel ontolojiye duyulan ihtiyac ve Ulusun tezinin kabulu sonras hissettiklerini
aktard nsz ile balamaktadr.
nszn ardndan kitabn evirmeni ve Ulusun yakn arkada olan Harun Abuolunun kaleme
ald Sunu: Kullanl bir Sosyoloji blm gelmektedir. Tezin/kitabn zeti saylabilecek bu blmde
Ulusun dncenin bileeni olan kanaat, duygu ve imajn Spinozist kavrann, nasl video-imaja ve
video-uzama genilettii yer almaktadr. Burada karmza televizyonun kanaat toplumlarnda sadece ka-
naatlerin kendini gsterdii bir ortam olmasnn tesinde kanaat reticisi olarak dnceyi kuatan yaps-
na video-imaj ile kar konulabilecei nermesinin ktn grmekteyiz. Daha ilk sayfalarda bu cmlele-
ri okur okumaz televizyonun gndelik yaantmz zerindeki kuatc etkisini gzmzde canlandrabili-
yor ya da hissedebiliyoruz. Ama video-imajn bunu nasl deitirebilecei sorusunu da kendimize sorma-
dan edemiyoruz (Tam da bu nokta, video, video art, video-imaj, belgesel ve giderek sinema zerine al-
an ya da dnenlerin dikkatini kitaba daha da ok vermeleri gerektiinin iareti olarak grlebilir). Asl
soru ise okuru bir sonraki sayfada beklemektedir: Dnya algsnn youn bir ekilde artarak imajn kontro-
l altna girmesinden dolay hayatn kendisini fragmenter tarzda ortaya koyduu modern/postmodern kl-
trde, bakalarnn ryalarna kaplmamak nasl mmkndr? Abuoluna gre, Ulus Baker kaplmama-
nn da tesine geerek znelerin, okluklarn kendi ryalarn kurgulamalarnn, yaratmalarnn gerektii-
ni dnmekte ve bunun iin de Anti-dipin bilind Spinozacln, gnoramus (ilerleyen ksmlarda
daha geni olarak ele alnacak olan bu kavram olduka kestirmeden eylem, retime gei olarak yaza-
biliriz) deneyiminde elden geirmektedir. Bu fragmenter kltr ortamnda bilim, sanat, felsefe gibi temel
insan sanatlarn gerekletirmek, znenin kendi ryalarn retmesi ancak bu kltrel ortamn havasna,
medyalarna ve tasarmlarna ikin olmakla mmkn olacaktr. te bu noktada Ben gryorum (video
yani, gryorum ya da Vertovun Sine-gz) yeni bir znellik olana sunarak, bahsedilen yeni zneyi
olanakl klabilecek ara olarak Ulus tarafndan ele alnmaktadr.
Bu aklayc blmn ardndan Abuolu, evirmenin Notu blmnde ufuk ac bu metnin e-
viri srecini ve eviride dikkate alnan nemli noktalar okuyucu ile paylarken metinlebelki de asln-
da Ulus Bakerlearasndaki ba da hissettirmektedir.
Kitabn birinci blm olan Giri ksmnda tez almasnn amacnn ksaca kanaatler sosyolo-
jisinin yerine duygular sosyolojisinin geirilmesinin olanaklarnn aratrlmas olduu grlmektedir.
Gabriel Tarden kullanndan daha baka kullanmlara kaym olan kanaatler sosyolojisi eletirisi artk
sosyolojinin duygusal bir varlk olarak nitelenen George Simmelin ortaya koyduu yoksul, Yahudi,
yabanc, ya da Marxn kulland Lumpenproletariat gibi toplumsal tiplerle ilgilenmeyip, kanaat-
perverlik, kanaatlerin arivi olmann tesine gidemeyiinin incelenmesi, toplumsal tipler yaratamamada
akademik sosyal bilimlerin ve bugnk global yaamn etkileri, toplumsal tip yaratmann sosyolojiyi ye-

ankaya University Journal of Humanities and Social Sciences, 7/2 (Kasm 2010), ss.585604.
ankaya niversitesi ISSN 1309-6761 Printed in Turkey
586 KTAP ve FLM ELETRLER

nilemede nemli oluu, toplumsal tip yaratan dier alanlardan olan edebiyat ve sinemadaki durum, duygu-
lar sosyolojisi ve belgesel arasndaki paralellikler, montaj dnce imajn Spinoza felsefesinden hareket-
le formle edebilmek tezin temel hareket noktalarn oluturmaktadr. Tezin temel noktalar olarak zetle-
diimiz bu konular tam da kitabn/tezin ufuk ac oluunu gstermektedir; nk bu sorular sadece tek bir
disiplin ierisinden deil, birden fazla disiplinden hareketle cevaplanmas, tartlmas gereken ve en
nemlisi de yeni sorular, pei sra da yeni cevaplar aranmasn gerekli klan sorular olarak karmza k-
maktadr.
Ulus Baker, tezin neler zerinden ilerleyeceini yedi maddede zetlemitir. Bunlar: 1) Sosyoloji,
kanaatler sosyolojisi haline dnmektedir. Gazetecilik veya video-arivi ne bilimsel bilgi ne de enfor-
masyon olan kanaatlerin kanaatini sosyolojiden daha iyi yapabilmektedirler; 2) Toplumsal tipler yarat-
m ile balantl bir duygular sosyolojisi nerisi; 3) Bu duygular sosyolojisi sinema (zellikle belgesel
film) ile Spinozann duygu, tutku ve imaj zerine dncelerinin ilikilendirilmesi; 4) Sinemann zerin-
de durulmasartk sinemann sosyoloji dahil her eyi zmlemeye almas sinematografinin toplum-
sal fenomenleri zmleme ve grnmeyeni grnr hale getirme zelliklerindendir; 5) Toplum bilimleri
gnmzde metinleri maniple etme alkanlndadr (okumalar, metinleraras ilikiler, yapsalclk, ya-
pbozumu vb.). Bu gl aralara kar klmasa da daha dikkatli kullanlmaldr. nk kanaatler bunla-
ra bulaarak, yorumun sonu gelmez srekliliinde ar derecede bir yna dntrmektedir; 6) Bunun ye-
rine grsel, sesli, metni gstergeler olarak ieren ariv tarznda bir sosyolojik sunu nerilmekte; sinema-
tografide olan montaj-dnceyi, sosyoloji ile belgesel filmin birleik alannda gelitirmek hedeflenmek-
tedir; 7) Gnmzde her eyin imajlarda geiyor olmas (TV) ve iletiim aralarndaki byk deiim (in-
ternet) artk temsili imajlar (grafik, resim gibi) sadece teknik imajlar (fotoraf ve sinemadaki gibi) ile
snrlandralamayacak bir imajlar ana geiliyor olduunu (ya da geildiini gstermektedir). Gemi-
te bilimsel bilgi veya enformasyon olarak adlandrlan eylerin yerine dnce-imajlar olarak adlan-
drlabilecek yeni tr bir imaj sz konusudur.
Kanaat Nedir? baln tayan ikinci blm Pascaln bahsi, eski ve modern kanaat kavram, bir
sosyal bilim problemi olarak kanaat, kanaatin psikolojik stats, bak as nosyonu, znenin hukuki in-
as, itihat hukuku, dil eletirisinin boyutlar, iletiim: bir modelin yks, toplumsal tipler: duygular sos-
yolojisi yararna, toplumsal bir tip olarak dost, modernite, topluluk ve dostluk, yeni bir sosyolojik tahay-
yle doru, belgesel film bir laboratuar gibi iler mi?, Godardn yeni imaj alt balklarn tamaktadr.
imdi, Bakerin tespitleri ile ilerleyelim.
Tanr var m? sorusuna cevap ararken Pascaln insanlarn kendileri ve Tanr hakknda ne dn-
d ya da kanaatlerinin ne olduuyla ilgilenmezken insann dnerek-varolma haliyle ilgilendiini, bu-
gn ayn soru sorulduunda ise, bunun kanaatler hakknda bir fikir edinme, kanaatleri renme durumu ol-
duu tespitini okuduumuzda, gzmzde hemen, haber ya da tartma programlarnn sokaklarda yaptk-
lar soru/cevap ekimleri ya da kamuoyu yoklamalarnn canlanmas, kanaatler toplumu iindeki yaan-
tmz ne denli iselletirdiimizi gstermektedir.
Episteme ve doxay birbirinin zdd olarak gren Eski Yunanllarn kanaat toplumu olmalar tespi-
ti ile kanaatin geirdii anlam deiimlerini ya da kanaat toplumuna nasl gelindiinin aklanmaya ba-
landn grmekteyiz. Bu ayn zamanda dil felsefesi zerine bir dnme olana da sunmaktadr. Kana-
at, Bat uygarlnda dogmaya itaat olarak tanmlandktan sonra, Onyedinci Yzylda Pascal ve Spino-
za gibi filozoflarla birlikte anlam deiiklii devam etmitir. Ulus Baker iin Spinozann kanaati tahayyl
ile eanlaml kullanmas zerinde durulmas gereken zellikli bir noktadr. Modern ala birlikte kanaat
herhangi bir bilgi olmaktan ok, mphem bir fikirler, duygular, malumatlar toplam olarak anlalmakta-
dr. Bunun en iyi rnei medyada karmza kmaktadr. Medya aralarnda sorulan sorular doru yantla
ilgilenmemekte, gncel sorunlarn merulatrlmas ya da bir teyitten teye gitmemektedirler. Oysa, de-
indiimiz zere, Pascaln sorusuna rettii cevap bundan olduka farkldr.
BOOK and FILM REVIEWS 587

Sosyolojinin bir doksolojiye dnt, kanaatlerin filtrelenerek toplumsallatrlmasna hizmet et-


tii ve bunlarla birlikte malumat setlerine dntrld tespiti ile devam eden blm, toplumsal tiplerin
ve bu tipleri yeniden yaratmann ya da kefetmenin, sosyoloji iin ne denli nemli olduunu aklarken
sosyolojinin geliimini, sosyal bilimlerin yaad tkankl, bunu amak iin neler yaplabileceini, top-
lumsal tiplerin douunu, duygular sosyolojisi iin nemini, sosyal bilimlerde, toplumsal tiplerin geliimi-
ne etki edecek temel noktalar (toplumsal tip herkes tarafndan grselletirilebilir/anlalabilir, bir toplum-
sa tip ite-buluktur, toplumsal tip analitik olarak belirgin olmaldr, duygusaldr, bazen toplumsal tipi da-
hil olduu sosyal ortamdan ayrt etmek zordur, toplumsal tip toplum tarafndan oluturulur, toplumsal tip
moderndir, bir imaj olabilmelidir, sinematografik imaj gndelik yaam iindeki toplumsal tiplerin ye-
niden retilmesinde ok daha etkili olmutur), kanaatin, devamnda da hakikatin deiimini, bak as
nosyonunun durumunu, modern znenin ortaya kn, kanaat toplumu haline gelii, dil eletirisi, kitle
iletiimi zerine dnceleri, gnmz siyasetinin, sosyal bilimlerinin, hatta gncel sanatn vazgeilmez
bir kavram olan kimlikin toplumsal tiplerle olan ilikisini, roman, sinema ya da sanatn toplumsal tiple-
ri yeniden yaratlmas/retilmesindeki gl ynlerini, belgesel sinemann duygular grlebilir klmak-
taki gcn, sosyal bilimlerin komuluk, aile, din, snf gibi kavramlarla ilgilenmesi dnda zellikle ken-
dine has bir insan ilikisi modeli (rnein dostluk, cinsiyete, kimlie, belli bir corafyaya dayanmakszn
kurulabilir) olmas ile dostlukla da ilgilenmesinin gerekliliini, dostun toplumsal tip olarak kabulnn
mmknln, her bir yeni kuakla birlikte okurluktan grsel-iitsellie geilii, sinema, video, elek-
tronik interaktif medyann, hem dnen makineler olarak hem de duygulana, gre ikin olmala-
ryla sosyal bilimler iin nemli hale gelilerini, televizyonun, internetin hatal grsel-iitsel aygtlar ola-
rak tanmlann, bu hatal aygtlarn toplumsal tiplerin geriledii bir dnemde szde toplumsal tipler (yup-
pi, rock, hacker gibi) yaratlmasna neden oluunu, Jean-Luc Godardn video-imajnn (alma boyun-
ca bununla snrl olmadn giderek Vertovun Sine-gznn de benzer ekilde ele alndn grece-
iz), her ne kadar televizyon iin gelitirilmi olsa da, hatal kullanmn dnda yeni bir kullanm olana
sunuunu okuyucu Ulus Baker metinlerinin karakteristik zelliklerinden biri olarak, bir dnrden die-
rine, bir sorudan tekine, bir disiplinden bir baka disipline gidi-gelilerle youn bir aba eliinde oku-
maktadr. Bizce bu durum metnin daha nceki blmlerinde de bahsi geen yeni znenin bir zellii ola-
rak grlmelidir. Nasl izleyici-znenin eletirel gz ak olmalysa, nasl zne kendi ryalarn olanakl
klmalysa, okur-zne de bu metinleri okurken gsterdii aba/eylem ve okuma sonras srdrd dn-
me eylemi ile bu yeni znenin bir zelliini oluturmaktadr diyebiliriz.
nc blm Duygu Nedir? bal altnda tezin nermesi, duygu: Freudcu bir boalm, duygu-
lar ve toplumsal tipler, Freudculua kar Spinoza: bir duygular toplum bilimine doru, felsefi duygularda
anekdotlarn nemi, disiplin ve denetim toplumlar, romantizim sorunu ve tutkulu yaam, jest, ignoramus:
psikanalizin bilmedii alt balklarndan olumaktadr.
Duygular sosyolojisinin, hislerin ve sezginin sosyolojisi olduu, ayn zamanda da hislerin basn ve
televizyon tarafndan ynlendirilebilirken sezginin ynlendirilemeyecei tespitiyle balayan tez nermesi
kanaatin, tahayyl dnda duygularla da iliki ierisinde olmasndan dolay, duygular dikkate alan, Fre-
udun gelitirdii psikanaliz ile bunun eletirisine temel olarak kullanlacak olan, Spinozann duygulanm-
lar/hissiyatlar retisinin zerinde durulaca belirtilerek devam etmektedir. Byle bir aratrmann nemi
ise toplumsal tiplerin duygusal varlklar olarak tartlabilmesini salamaktr. Bunun, sosyologlarn ilikide
olduklar toplumsal tipleri hissetmeleri, etkilenmelerine yol amas nedeniyle daha nceki blmlerde
dile getirilen yntemsel tkanmalarn karsnda aktif bir muhayyile yntemi gelitirme olana salayabile-
cei ve hatta bunun gelitirilmesi gerektii vurgulanmtr. Yntem zerine devam eden bu tartma empa-
ti, zdeleme, zneler-araslk, Verstehenanlamagibi kavramlarn yaamn kendisi olmak yeri-
ne bir yntem sorunu olarak grldklerini ve kullanmlarna zen gsterilmesi gerektii, zellikle em-
pati, katlmc gzlem kavramlarnn kullanm rneinden hareketle devam etmektedir. Tezin amac ola-
588 KTAP ve FLM ELETRLER

rak ska ifade edilen toplum bilimleri ve belgesel arasnda kurulacak ban nemli bir noktas da bu tart-
lan yntemsel olanaklar ve kavramlarla ilgilidirsosyal bilimcinin dile getirmedii ya da farkl trde di-
le getirdii, burada bulunuyor oluumuz aratrdmz ilikileri nasl deiiklie uratr? sorusunun bel-
geselciler iin daha keskin ve zorlu bir durum olarak karmza kmas bunun bir gstergesidir.
Blm, bu aklamalarn ardndan, Freudun kuram ve psikanalizin kavramlar zerine uzun bir
eletiri ile devam etmektedir. Baker, eletirilerini dile getirirken Freud ve psikanalizin bilindn kefi-
ni en byk baar olarak deerlendirmeyi gzard etmemektedir. Freudun kuramn gelitirirken Nietzs-
che ve Schopenhauer gibi duygu felsefecilerinin etkisinden bilindna, histeriye yaklamndan dil sr-
mesine, ryadan serbest arma, direnten bastrmaya, id, ego, speregodan narsisizme, temel kavram-
lar zerinden srdrlen tartma, Freudculua kar Deleuze ve Guattarinin anti-psikanalitik yaklamn
paylamann yan sra Spinozann fikirler ve duygular arasnda yapt ayrm, duygularn bir bireyin yet-
kinlemesinin derecesi, bireysel tekilliin zn sergileyi yolu olduu dncesi zerinden ilerlemekte-
dir.
Burada ayrca, Spinoza dncesinde duygu, duygulan, beden, g, demokrasi gibi kavramlarn
yerini (bu dncenin kullanl oluu), Yirminci Yzyln sava ve bar a oluu (ksa bir Yirminci
Yzyl tarihi diyebiliriz), sivil insiyatifler gibi yeni toplumsal hareketlerin hareket alanlarnn daralmasnn
nedenleri, kapitalizmin eletirisinin Thomas More gibi ilk rnekleri, duygusal dnyann gzard edileme-
yecek olumlanmalarndan olan Romantizmin, Alman ve ngiliz Romantizmi olarak ayrmnn yaplabile-
cei, modernleme ile birlikte jestlerin kaybedilii olgusunun aklandn grmekteyiz.
almann bu blmnn en dikkat ekici ksm phesiz ki Ignoramus: Psikanalizin Bilmedii
baldr. Freuddan nce bir bilind var myd? sorusu merkeze alnarak, bilind kavram, kanaat
sorunsal ile ilgili olmas nedeniyle, eletirel bir ekilde incelenmektedir. Bunun da, sadece bir bilgisizlik
olmayan, bilin olarak bilincin, bilgi olarak bilginin, konuma olarak konumann snrlarnda beliren ey-
leme zorunluluu olan (oradan te, sadece eylemde bulunulabilir veya tepki koyabilirsiniz), bilme-
mek sorunu zerinden yapldn grmekteyiz. Bilmemekin anlalmasn salayacak olan grnmle-
rinden birini, Marxn en ok dillendirilen szlerinden olan Filozoflar imdiye kadar dnyay yorumla-
makla yetindiler, ama nemli olan, onu deitirmektir, deerlendirmesinde bulabiliriz. te bu noktada,
psikanalizin bilind nosyonu yerine Spinozac bir bilind nosyonu oluturulmas nerilmektedir. By-
lece de bilmemek, aklanamaz olan, bilinmeyen olmamas yannda, baarszlk veya eksiklik (ek-
siklik Bakere gre psikanalizin kuramsal ve pratik olarak sonunu hazrlayan bir kavramdr) olarak da g-
rlmeyecektir. Tersine, aktif bir g olarak bilmemezlik, yeniyiyeni deneyleri, yeni arzularuyar-
c olacaktr.
Bilmemekin erevesinin izilmesinin ardndan Ulus Bakerin psikanalizin nemli keiflerinden
olan Oidipus kompleksi, arzu, igd ve bastrma kavramlarn iptal etmeye ynelik fikirlerini oku-
maktayz. zellikle, gerek olann retilmek zorunda olduu hakikatinden uzaklalmasna neden olma-
syla psikanaliz en zararl sonuca yol amtr. Oysa ki bilind retilmeli ve bu retim bilindnn en
temel eseri olmaldr. retim denildiinde de akla gelen Marksizm ve psikanaliz arasndaki bir evlilik
olana ise, Bakere gre bilindnn iine retimi, gerek retim ilikilerinin iine ise ereksel olmayan
bir arzuyu (ignoramusun yol aaca) katarak mmkn olabilecektir. Freudcu psikanalizde, kendi kavra-
m ile syleyecek olursak, bu arzu eksiktirbir baka eksik ise bedendir; nk psikanaliz, ego-ideali,
imago gibi, beden yerine bedensiz olgular sunar. yleyse, Ulus Bakerin kendisinin de tuhaf bir soru ola-
rak nitelendirdii, ama psikanaliz kuramnn snrllklarn ve yararllklarn gsterme kabiliyeti olan Psi-
kanaliz yoluyla ak olmak mmkn m? sorusu zerinden bu tartmalar srdrebiliriz.
almann sinema, belgesel-film, video, giderek resim, fotoraf ve video sanat zerinden plastik
sanatlara geniletilebilecek tartmalar ieren drdnc blm maj Nedir? adn tamaktadr. Blm
duygular ve imajlar, tahayyl ve tahayyl kudreti: arlk temas, gndelik hayatn imajlar, modern tahay-
BOOK and FILM REVIEWS 589

yl, natrmort, teknik imajlar sorunu ve belgenin nitelii, imajn ontolojisi, n metafizii, dnyann
duygusal bir modeli olarak sinema, sinematografik imajn popler deneyimlenii, bir imaj nasl yalan sy-
ler? Magritte ve Foucault, imajlarn gc, belgenin sorunsallatrlmas, bir kartlk: Edison-Dicksona
kar Lumire, Ylmaz Gneyin dnyas, belgeselin mant, ortamn belirsizliine dair, pathos kavram:
sinema ve duygular, belgesel imajn ierdii sorunlar, Lanzmannn Shoah ve Kino-gz retisi iin ima
ettii eyler, imajlar kuramnn zeti, montaj, brikolaj, yenilik, Vertovun sine-gz kuram ve belgesel iin
ima ettii eyler alt balklarna ayrlmtr.
Blm imaj (teknik ve temsili imajlar, imajlarmzn tekilere ait olmas tespiti), montaj (modern
hayatn esas olarak), montaj-dnce, sinema, belgesel film, video, video sanat, gereklik, sine-hakikat,
yeniden retim, duygu, duygulanm, tahayyl, dnce, sanat meta ilikisi, televizyon, kanaat, toplumsal
tipler, sosyal bilimler, duygular sosyolojisi arasndaki ilikileri, de Sade-Masoch metinleri (nk burada
herey imajlar ve grlerle hareket etmektedir), Bresson-Klossowski zelindeki pornografik eler, Wo-
olf (doa ve arlk), Tarkovski (abartl biimcilik), Sokurov (imajn aknsal esine fotorafik sinema-
snn rnek oluu), Spinoza (imajlar nedenlere ilitirme ve duygular ile hislerin gcyle ilikilendirmesi-
nin esiz oluu), Walter Benjamin (moderniteyi imajlar ve ayrntlarn grn olarak grmesi, yeniden
retim zerine dnmesi), Vertov (sine-gz, gerek, gsteri aygtna ynelen eletirisinin isabetli oluu),
Eisenstein (montaj, Griffith eletirisi, pathos ve vecd kavramlar), Sarter (tahayylde kiilere dayatlan ger-
eklii yadsma olana/yetisi olduunu ileri srmesi), Flusser (imajlar tasnifi, teknik imajlar ayrm, tek-
nik imajlarn grlme yerine okunmalaryla yeni bir imaj, hafza ve hareket psikolojisi yaratmalar),
Hegel (sanat snflandrmas, sanatn sonu dncesi), R. Debray (medyoloji, videouzam), M. Lazzarato
(video-felsefe), Bergson (imaj ontolojisi), Platon (imaj kendinde kavrayabilme olana sunmas, katlma),
Foucault (iktidar kuram, Bu bir pipo deildir, disiplin toplumunun kanaat toplumlarnn ei oluu), De-
leuze (hayatn, kendisini temsil etmesi amalanan imaj desteklememesi noktasnda, klsik sinemann kri-
zinden bahsetmesi, zaman imaj kavram), Husserl (bilin, fenomenoloji ile sinema arasndaki iliki), R.
Arnheim (sinema ve fenomenoloji arasnda kurduu ba), Kant (felsefesinin sinema ile ilikisi, kategori-
ler dncesi, yce kavram), Lumire Kardeler-Mlis-Edison ve Dickson (sinemann tarihncesi ol-
masna karn, hakiki bir soykt oluturmann gl, birbirleri ile olan kartlklar), A. Bazin (sine-
ma ve gereklik ilikisi), Godard (video zerine dnceleri, videonun sinematografik imajn soyutlamas
oluu), Francis Ford Coppola (video-imaj zerine dnceleri), Ylmaz Gney (Trk sinemas ksa tarihi,
kendi sinemasnn temel zellikleri), A. Leroi-Gourhan (sessiz sinemadan sesli sinemaya geiin nemi),
Kusturica (Yeralt filmi zerinden sinemas, rya ile ilikisi), Lanzmann (Shoah filmi), Tarde (retim ve
yeniden retim srelerinin kltrel anlamnn aratrlmas), Guy Debord (Gsteri Toplumu, Sitasyonist-
ler, Vertovun bugn iin daha gncel oluu) zerinden, Ulus Bakerin belgesel film ve sosyal bilimler ara-
snda kurmay dnd evlilie uygun olarak, sinema ve felsefe tarihinde katettii yolculuk zerinden
aktarmaktadr. Blmn bu zellii ile sinema, video, belgesel, plastik sanatlar, grsel kltr, grsel-iit-
sel tarih, sosyal bilimler alannda i reten, alan, eletiren, dnen, izleyen herkesin zel olarak dikka-
tini ekeceini dnmek yanl olmayacaktr.
majlarn etkilenmeler ve duygulanmalar sreci iinde anlam kazanacaklar sinemann sosyal bilim-
lerce analiz edilmesinin yan sra kendisinin de hayat analiz edebilecek bir nitelik tad, gnmz insa-
nnn daha az okuduu ama daha ok seyrettii, bunu da sadece elence sinemas ve televizyonla gerek-
letirdii, bunlarn yerine saf sinema, belgesel film, video dili gibi baka bir imaj-dncenin olanakl ol-
duu (Bu ksm zellikle, plastik sanatlar iinde yer alan video sanatnn incelenmesi iin de yararl ola-
caktr diye dnmekteyiz), belgeselin sadece bir belge olmann tesine getiinde gerek anlamda bel-
gesel olabildii, montajn modern hatta modern sonras temel dnce tarz olduu, duygular sosyolojisi-
nin imajlar retebilme gc ile ilgili olduu tespitleri, zerinde nemle durulmas gereken dnceler ola-
rak karmza kmaktadr (Tam da kitabn kapa olarak Ulus Bakerin bir konuma esnasnda yaplan
590 KTAP ve FLM ELETRLER

kaydn gsteren bir fotorafn seilmesi, kayt cihaz ve beraberinde gelen sorulara, sorunlara ve cihazn
kullanmna verilen nemin simgesi olarak okunabilir).
almann son bal Sonu Yerine adn tamakta ve tm anlatlanlarn bir zetini sunmakta-
dr. Sosyolojinin artk toplumsal tiplerle ilgilenmedii, daha ok metinselletii, yaam deneyimine dayan-
mad ve Marxn Bir halk ya da a kendisi hakknda ne dndn sorarak anlamaya alamazs-
nz, ilkesinden uzakta olunduu, sosyal bilimlerin yntemsel tkanklklarn amasna katkda bulunacak
bir duygular sosyolojisi nerildii, kanaat nosyonunun deneme niteliinde bir eletirisinin yapld, ka-
naatlerin kanaati haline gelmi olan toplumsal bilimlerin yntemleri zerine bir sorgulama yapld, top-
lumsal tiplerin toplumsal olaylar anlamadaki nemi, toplumsal tiplerin sadece toplum bilimleri tarafndan
yaratlmad, romann ve zellikle de sinemann tip yaratmadaki gc, modern toplumun, toplumsal tip-
lerin gzden kaybolduu ya da kitle kltr iinde yitip gittii bir toplum olup olmad ve gazetecilie ait
olan egemen dil ile derinlikli toplumsal tipler yaratlp yaratlamayaca sorularnn aratrld, yuppiler
veya hackerlarn, toplumsal tipler iin gerekli olan formllere sahip olmamalar nedeniyle toplumsal tip
olarak adlandrlamayacaklar, eer formlleri verilirse de bunun ya hkmetler ya idareler, bunlar da ol-
mazsa gazetecilik dilinde verilebilecei (bu da trendler ya da tekillikler olarak grnr olmaktadr), duy-
gular zerine dnmede Spinozann felsefesinin ne denli kullanl olduu, duygularn zmleniinin
etik ve siyasi olan bu sorunlar hakkndaki nemi, bu nedenle psikanalizin bilind kavram yerine, bil-
miyoruz (ignoramus) ve bilmeyen (ignorant) nosyonlarnn nerildii, almada nerilen duygular
sosyolojisi anlayn kuramlatrma abas dorultusunda Leibnizci, Spinozac ve Kant bak alarnn
nasl kullanld, duygular sosyolojisi iin, dnce-imajlar olarak adlandrlan sinema ve belgesel film
dndaki kayt ve deiiklik yapma tekniklerinin aratrmaya dahil edilmesinin gereklilii, belgesel ekim-
leri srasnda karlalan etik kaygnn sosyal bilimlerde bir eksiklik olarak grlmesi gereklilii, sosyal
bilimler ve imajlarn, grsel-iitsel tekniklerin ve belge-imajn g birlii iinde olmasnn gereklilii,
sinema ve videonun zmleyici olmalar, grnmeyeni grnr klma ve fikirler oluturmak iin se-
ilmi ve monte edilmi bir ilikiler btn yaratma zellikleri olduu, televizyonun imajlar, tek tarafl e-
kilde klielere ve tekrarlara dntrmesinin tehlikeli oluu, gnmzn alldk televizel biiminden
imajlar kurtarmak gerekliliinin nemi, kanaatler yerine imajlarn ve duygularn toplanmas ve snfland-
rlmas gereklilii, almann tmne yaylm aratrmalar, elde edilen bulgular, sonu ve neriler olarak
karmza kmaktadr.
Yazy Ulus Bakerin almasnn da son cmlesi ileYalnzca televizyon eletirisi yoluyla, ama
ayn zamanda onunla kendi aralaryla savaarak, duygulara, imajlara ve Deleuzen deyimiyle duygulan-
dran-imajlara dair yeni-Vertovcu bir duyarllk gelitirilebilirbitirmek, almann genelini de anlat-
mas nedeniyle, sz ok uzatmadan sonlandrmann en uygun yolu olacaktr.

HARUN MUSTAFA TLE


Kocaeli niversitesi, Atatrk lkeleri ve nklap Tarihi Blm

TEZCAN DURNA (der.), Medyadan Sylemler (stanbul: Libra Yaynevi, 2010), 447 ss. ISBN 978-605-
432-615-0

Tezcan Durna editrlnde Libra Yaynevi tarafndan yaymlanan Medyadan Sylemler adl al-
ma gnmz medya sistemine kapsaml ve eletirel bir yaklam sunma iddiasndadr. Durna medya siste-
mi ierisindeki yapsal sorunlarn zgrleimci ve katlmc ieriklerin retilmesi nnde engel tekil et-
tiini, liberal varsaymlarn aksine medya ieriklerinin eitsiz siyasal, ekonomik ve kltrel iktidar iliki-
BOOK and FILM REVIEWS 591

lerinin yeniden retiminde hayati bir rol oynadn vurgulamaktadr. Kitap Eletirel Sylem zmle-
meleri ve Medyada Trler, Basndan Sylemler, Televizyondan Sylemler ve Grsel Anlatlarn
Sylemleri balkl drt ana blmden ve toplam on makaleden olumaktadr. Bu ynyle derleme son
derece farkl alanlar ve trlerle ilintili incelemeleri barndrmaktadr. Bu ksa yazdaki amacm okuyucuya
derlemedeki katklarn olabildiince ayrntl ve eletirel bir tantmn sunabilmektir.
Aye nal Anlat Yaplar ve Televizyonun Anlatsal Potansiyeli zerine adl makalesinde tele-
vizyon anlatlarnn eletirel ve demokratik potansiyelini tartmaktadr. nal anlatlarn kuruluunda asl
olann toplumsal bir sre olan anlamlandrma olduunu ve bu anlamlandrma srecinin tarihsel ve top-
lumsal iktidar ilikilerinden bamsz ele alnamayacan vurguluyor almasnda. Anlat analizinde ya-
psalc (dilbilim, antropoloji ve gstergebilim) devrimi balang noktas olarak ele alan nal, anlamn sa-
bitleniininya da gsterenin belli bir gsterilene sabitlenmesinindoal bir sre olmadnn altn i-
ziyor. Anlamn sabitlenmesinin doal deil de ideolojik bir sre olarak ele alnmas, anlatlardaki (rne-
in gazete haberlerindeki) gereklik ve yanszlk/yorumsuzluk iddiasnn sorgulanmasn beraberinde
getirmektedir. Oysa, nala gre haberler var olan yaama bak alarn (ideolojileri) pekitirerek oku-
yucuyu oyalayan, nihayetinde onar btnyle depolitize etmese bile var olan siyasal krlmalarla ortaya
kan seenekler iine hapseden anlatlardr (s.27).
nal televizyon haberciliinin grsel gstergelerin gerekin (gndergenin) bir temsili olduu id-
diasndan g aldn vurgulamaktadr. nal tartmasnn merkezinde yer alan televizyon anlatlar zeri-
ne ise izleyiciye ilikin iki nermenin ne ktn iddia etmektedir: birincisi, grdme inanrm an-
laydr; ikincisi ise, seyretmekten keyif alyorumdur (s.28). nanmakla keyfin kesitii bir mecra ola-
rak televizyon habercilii aslnda dedikodunun yerini almaktadr. nal anlatlarn sentagmatik ve paradig-
matik yaplamas zerine ksa bir giriin ardndan televizyon anlatlarna younlar. Televizyon haberle-
ri, serialler (diziler) ve reality showlar gibi televizyon anlatlarna eilen nal, bu anlatlarn paradigmatik
ve sentagmatik yaplanlarnn tekrara dayal olduunu ve belirli ideolojik ilevleri yerine getirdiini id-
dia eder. nala gre bu kstlln kayna yapsaldr: mevcut ekonomik ve politik yap ierisinde radi-
kal, farkl, dillenmemi, bastrlm olan temsil etmek neredeyse olanakszdr (s.42). Bylelikle nal bizi
televizyonun anlatsal potansiyeli ile ilgili son derece karamsar bir tablo ile karya brakr. naln tele-
vizyon anlatlarnn ideolojik ilevlerine yapt vurgu yerinde olmakla birlikte, en azndan bu makalesin-
de, ideolojiyi ekonomik ve politik yapnn bir etkisi olarak grmesi ve ideolojiye tmyle olumsuz bir
anlam atfetmesi sebebiyle sorunludur.
Tezcan Durna ve ala Kubilay tarafndan kaleme alnan Sylem Kuramlar ve Eletirel Sylem
zmlemeleri adl makale ise sylem kuram kavramn evreleyen karmaaya bir aklk getirme a-
bas olarak ele alnabilir. Yazarlar sylem kuramn ilk olarak Foucaultnun daha sonra Ernesto Laclau ve
Chantal Mouffeun ve son olarak da medya almalarnda nemli bir yere sahip olan eletirel sylem -
zmlemesi okulunun almalar erevesinde tartmaktadr. Yazarlara gre Foucaultnun sylem kuram-
na yapt en byk katklardan biri anlamn balamsalln ve tarihselliini radikalletirmesi olmutur.
Laclau ve Mouffe ise almalarnda bu radikallemeyi bir adm teye tam, znelerin ve toplumsaln
kuruluunun pozitif zlerle aklanamayacan iddia etmilerdir. Yazarlarn da vurgulad zere, gerek
Foucault, gerekse Laclau ve Mouffeun ereveleri medya metinlerini zmleme adna yntemsel olarak
kayda deer bir ey nermemektedir. Eletirel sylem zmlemesi ise sylemsel pratikler, olaylar ve
metinler ile daha geni toplumsal ve kltrel yaplar, ilikiler ve sreler arasndaki ak ya da rtk ne-
densellik ve belirlenme ilikilerini sistematik olarak aratrr (s.59). Kuramsal kkenleri Gramsci, Althus-
ser, Habermas, Foucault, Bakhtin ve Voloinova dayanan eletirel sylem zmlemesi yekpare bir ku-
ramsal btnlk arz etmekten ziyade, iinde farkl yaklamlar barndran bir aratrma gndemi olarak ele
alnmaldr. Eletirel sylem zmlemesi somut metin zmlemelerine ynelir; fakat bunu yaparken dil
kullanmn toplumsal bir pratik olarak kavrar. Bu noktadan hareketle Durna ve Kubilay, Norman Fairclo-
592 KTAP ve FLM ELETRLER

ugh, Ruth Wodak ve Teun A. Van Dijk gibi nde gelen eletirel sylem zmlemesi kuramclarnn er-
evelerini tantp tartrlar. Durna ve Kubilayn almas sylem zmlemesi alanndaki farkl yakla-
mlar olabildiince kapsaml bir ekilde ele almas bakmndan kitabn genel amacn destekler nitelikte-
dir.
Bir sonraki makalede Tezcan Durna, Falih Rfk Atay ve Peyami Safann yazlarndan hareketle
modern ve muhafazakr imgelemlerde kadnn kamusal varlnn snrlarn tartmaktadr. Kadna atfedi-
len duygusallk, rasyonel olmama, analk gibi kimlik zelliklerinin doal deil, bir sylemsel ina
srecinin rn olduunu vurgulayan Durna, Trkiye Cumhuriyetinin kurulu ve kurumsallama sreci
ierisinde kadnn yerine dair bir zmleme (s.88) sunma iddiasndadr. Yazar konuyu tartmaya Kema-
list modernleme srecinin kadna ynelik ifte bir syleme sahip olduunu belirterek balar. Bu ifte sy-
lem kamusal yaamda yer almas tevik edilen bir grup sekin kadn ile faaliyetleri ve ilevleri zel alan-
la kstlanacak olan teki kadnlar arasnda bir ayrma gider. Bu adan bakldnda, Trkiye modernle-
mesi sz konusu olduunda ortada sorunsuz bir modern ve muhafazakr ayrmndan bahsetmek mmkn
deildir. Durna, Peyami Safa ve Falih Rfk Atay rneklerinden hareketle birbirinden ayr gibi grnen iki
ayr sylemin kadn kimlii konusunda rten ve ayrlan ynleri bulunduunu belirtmektedir. Durnaya
gre, Kemalist modernleme projesinin kadnla ilgili olarak gelitirdii ikili misyona, Safann zellikle
kadna atfettii iffetlilik, annelik, sadelik gibi tasavvurlar noktasnda eklemlendii grlmektedir
(s.95). Safa bunu fkralarnda ve romanlarnda kadna ve erkee ait karakter zellikleri ve roller konusun-
da kesin ayrmlara ve derin ikili kartlklara giderek gerekletirir. Atayda ise kadn Kemalizmin orga-
nik toplumsal tahayylne eklemlenmekte, kadnn ev ekonomisi ierisinde oynayaca hayati rol hem
ekonomide hem de siyasal yaamda devletin mdahaleci zihniyetini merulatran bir ilev grmektedir
(s.108). ki yazarda da, farkl dzeylerde ve dzlemlerde de olsa, kadnn kamusal varlnn snrlanmas
esastr. Yine her iki sylem de, kadn annelikle tanmlarken, organik, dayanmac sylemin gl vur-
gularyla btnleerek, ulusun annesi noktasna yerletirmektedir (s.117). Durnann makalesinden ha-
reketle denilebilir ki kadn meselesi Kemalist modernlemenin muhafazakr yumuak karnlarndan birini
oluturmaktadr.
ada Ceyhan, Ahali gazetesi zerine almasnda ana akm medyann hi olmad kadar ticari-
letii bir dnemde alternatif medyann yeni toplumsal hareketler iin tad neme deinmektedir. Cey-
han, anti-hiyerarik oluu, ticari olmamas, topluluun karna rgtlenii ve dorudan demokrasinin ge-
erli olmas gibi nedenlerle yeni toplumsal hareketlerin felsefesi ile alternatif medya arasnda bir rtme-
nin olduunu vurgulamaktadr. Makalesine alternatif medya kuram hakknda genel bir girile balayan
Ceyhan farkl yaklamlarn ve tanmlarn altn izmektedir. Alternatif medya kavramna farkl yaklam-
lar olmakla birlikte demokratiklik, yatay rgtlenme ve muhaliflik gibi zellikler ortak vurgular ola-
rak ne kmaktadr. Ceyhan anarist eilimli Ahali gazetesini incelerken etnografik bir yntem kulland-
n vurgulamaktadr. Gazete metinlerine ek olarak gazeteyi karan grubun yeleri ile yaplan derinleme-
sine grmeler Ceyhann etnografik ynteminin bir parasdr. Ahali rneine younlamadan evvel Tr-
kiyede alternatif medyann geliimi zerine ksa bir tartma yrten Ceyhan Trkiyede anaakm medya-
ya kar alternatif araylarnn 1980li yllardan sonra glenen sivil toplumun itici gcyle yaygnlama-
ya baladn vurgulamaktadr (s.136). Sylenmeyeni syleyebilmek iddias ile yayn hayatna balayan
Ahali, kendini bilinli olarak anaakm medyadan ayr ve ona kar konumlandrmaktadr. Militarizm, pat-
riyarki, ekoloji ve kapitalizm Ahali gazetesinde sklkla anarist siyaset felsefesi erevesinde ele alnan
konulardr. Gazetenin hiyerarik olmayan yaps, gnlllk esas ve gazete karma pratiinin gndelik
yaamn bir paras olarak ele alnmas Ahali rneini ayrks klan zelliklerdir. Ceyhann almas anaa-
km medyann ideolojik ve rgtsel dayatmasnn tek seenek olmadn gstermesi bakmndan son de-
rece dikkate deerdir.
BOOK and FILM REVIEWS 593

ala Kubilay makalesinde zellikle 1990l ve 2000li yllarla birlikte slamc kadnn kamusal
alanda grnrlnn ve toplumsal taleplerinin artt bir dnemde nde gelen iki slamc kadn dergi-
sindeBizim Aile ve Turuncugelitirilen yurttalk tasarmlarn zmlemektedir. Kubilaya gre, s-
lamc yurttalk sylemi ile modern yurttaln soyut evrenselciliinin farkllklar dladna ilikin
modern yurttalk eletirileri rtmektedir. Buna gre, evrensel ve eit yurttalk haklar sylemi toplum-
sal cinsiyet eitsizliklerini rtmekte ve grnmez klmaktadr. Bu balamda slamc kadn dergileri iin en
nemli kayg, Kemalist modernleme srecinin slami kadn kimliinin kuruluu ve yaanmasn engelle-
mesidir. Kubilay ayrntl incelemesinde slami kadn kimliinin kurulu srecinde farkl slamc pozisyon-
larn varlnn altn izmektedir. Kubilay bu eitlilii daha geleneksel bir konumda yer alan Bizim Aile
dergisi ile slamc feminist olarak adlandrlan Turuncu dergisi arasndaki farkllklara ve rtmelere dik-
kat ekerek gstermektedir. Kadnn kamusal hayata katlm, sahip olduu doal zellikler, annelik vasf,
ekonomik hayattaki rolnn ne olup olmayaca, alp alamayaca, alacaksa nerede ve nasl al-
aca, ev ile i arasndaki dengenin nasl kurulmas gerektii, feminizme yaklam, kadn-erkek eitliine
yaklam ve kadnn siyasal hayattaki rol gibi temalar bahsi geen dergilerde ska ilenmektedir. Kimlik
inasnn dlamalara dayal, negatif bir sre olduunu vurgulayan Kubilay her iki dergi iin de dlanan
tekinin kadnlk vasflarn yitirmi ve bu vasflara yabanclam modern(lemi)/Batl(lam) kadn
olduunu belirtir. Lakin bu sre Bizim Ailede daha sorunsuz ve kat ikili kartlklar zerinden ilerlerken
Turuncu arada kalm konumuyla daha karmak bir grnm arz etmektedir. Kubilayn ayrntl incele-
mesi, her kimliin olduu gibi, slamc kadn kimliinin kuruluunun da muhtelif gerilimleri ve atan yo-
rumlar barndrdn vurgulamas bakmndan kayda deerdir.
eil Deren van het Hof Siyasal letiimde Karlatrmal Poplizm zmlemesi adl makale-
sinde 2007-2008 yllar arasnda AKP, CHP ve MHP liderlerinin Meclis grup konumalarnn poplizm
erevesinde semptomatik bir okumasn sunmaktadr. Deren van het Hof makalesinin ilk blmnde po-
plizm kavramn evreleyen mulakl gidermek amacyla kavramn farkl tanmlarna referansla bir tar-
tma yrtmektedir. Farkl yaklamlara deinen Deren van het Hof poplist siyasal sylemlerin temel
stratejisini u ekilde zetler: ncelikle, poplizm siyasal sistemin ileyiinde halkn ncelikli roln vur-
gular; ikinci olarak, poplist hareketler halkn iktidardakilerin ihanetine uradn iddia ederler; en son
olarak, poplist liderler iktidara geldiklerinde dorudan demokrasi aralarn daha fazla ileteceklerini va-
at ederler (ss.225-227).
Deren van het Hof poplist siyasetin temel stratejilerini belirledikten sonra AKP, CHP ve MHP li-
derlerinin konumalarnn niceliksel ve niteliksel analizine giriir. Niceliksel olarak liderlerin konumala-
rnn toplam szck says ve halk, millet, referandum, sekin ve Trk Milleti gibi kavramlarn fre-
kans arasndaki ilikiye younlar. Daha sonra liderlerin poplist strateji ile kurduklar ilikiyi halk-mil-
let tanmlar, milli iradeye yaklamlar, siyasal sekin tanmlar ve referandum hakkndaki grleri
erevesinde ele alr. Deren van het Hof ayrntl metin zmlemesinde Recep Tayyip Erdoann pop-
list siyasetin l stratejisinehalkn ncelii, sekinlerin ihaneti ve dorudan demokrasien fazla ba-
vuran lider olduunu vurgular. Deniz Baykaln poplizminin ise gerek sekinler konusunda sessiz kalma-
s (kimi durumlarda da siyasal sekinler hakknda olumlu yarglar ne srmesi) gerekse referanduma ve
milli irade kavramna mesafeli durmas sebebi ile dozajnn dk olduu sylenebilir. Devlet Baheli ise
niter devlet yaps ve dlayc imalar iinde barndran Trk Milleti anlats ile birlikte milliyeti ve po-
plist elerin birbirinden zor ayrtrld bir ereve sunmaktadr. Deren van het Hof poplizmin zorun-
lu olarak anti-demokratik ya da demokratik olmadn vurgular. Poplizmin demokratik potansiyelinin t-
kendii iki nokta ise poplist liderin kendini her trl yasal denetim ve toplumsal uzlama abasnn ze-
rinde grmesi ve halk/milletin dnda tanmlananlarn siyasal karar mekanizmalarnn dna itilmesidir.
Deren van het Hofun makalesi Trkiyede poplizm tartmasnn derinletirilmesi asndan ok nemli
bir katkdr. Fakat poplist siyasetin ok ynlln ve bir ideoloji olmaktan ok tm ideolojilere sin-
594 KTAP ve FLM ELETRLER

mi bir sylem zellii (s.257) gsterdiini vurgularken, Deren van het Hofun poplizmi poplizm ya-
pan eyin ne olduunu yitirdii sylenebilir.
Derya Erdem ise almasnda Reha Muhtara tiraf programndan hareketle egemen medya ie-
risinde kadn ve erkek zne konumlarnn nasl kurulduunu ve bu ina srecinde erkek egemen sylemin
cinsiyeti izdmlerini incelemektedir. Kadn ve erkek kimliklerinin zc bir ekilde ele alnnn erkek-
lerin kadnlar zerindeki toplumsal denetimini merulatrmaya yaradn vurgulayan Erdem, Trkiyede
anaakm medya metinlerinde hkim olan ataerkil sylemin slam kltr ve milliyeti muhafazakr syle-
min bir sentezi olarak ortaya ktn sylemektedir. Erdem, yntem olarak Barthesn S/Zde ana hatlar-
n izdii ar ekim okumay benimser ve bu yntemi programn tek bir blmnn analizine uygular.
Ar ekim yntemi ksaca verili bir metnin ok katmanl yaplannn tartlmas olarak ele alnabilir.
Yntemin amac ideolojiyi tam retildii anda bulup karmak (s.269) ve metnin etrafn saran doallk
etkisini yapskmc bir okumaya tabi tutmaktr. Programn kahramanlar ok erken yata bandan iki ev-
lilik geen Fevziye, eski kocas Mustafa, iftin ocuklar, sunucu ve stdyodaki seyircilerdir. Erdemin ak-
tarmyla program kocasn ve ocuklarn terk etmi, kendine dayatlan rollerle sorunlar olan, kendi yolu-
nu izmekte ve kendini ifade etmekte kararl bir kadnn yarglanna dnmektedir. Bir arena olarak ele
alnabilecek programda gerek eski koca-kaynpeder ikilisi, gerek program ekibi, gerekse seyirciler bek-
ret, saflk/temizlik, kt kadn olma ve annelik grevleri gibi temalar etrafnda geleneksel muhafa-
zakr ataerkil dnceyi yeniden retmektedirler.
Evrim Yrk bir dnemin en popler televizyon dizisi olarak bilinen Asmal Konak zerine yaz-
snda, televizyon anlatlarnn ideolojik kurgulann tartmaktadr. Yrkn makalesini Aye naln te-
levizyonun anlatsal potansiyelinin kstl olduu gr ile birlikte okumak mmkndr. Asmal Konak
dizisini televizyon anlatlar, tr ve temsil kavramlar erevesinde ele alan Yrk dizideki tipleme ve ka-
rakterlerin kuruluuna, melodramatik yapya ve anlatdaki gerekilik iddiasna deinir. almann ikinci
blmnde ise dizideki kltrel temsillere odaklanr. rnein Yrk aile ve iktidar ilikileri alt baln-
da zellikle Seymen ve Bahar ilikisinde gzlemlenen Dou-Bat ikilii zerinde durur: dizide Seymen
Aa Doulu yanlar en iyi ekilde Doulu, Batl yanlar yine en iyi ekilde Batl olan ideal bir sentez ola-
rak sunulmaktadr. Yrk, kltrel temsiller blmnde toplumsal cinsiyet ve ataerki ve snf atma-
lar temalarn da zmlemesine dhil eder. Yrke gre Asmal Konak yer yer hkim kodlarn dna
kmamz salayacak ya da mzakereye ak olarak nitelendirilebilecek anlatsal eler tasa da oun-
lukla egemen anlamlandrma biimlerine ynelik sylemleri ne karmaktadr (s.344).
Kanmca derlemenin en ilgi ekici yazlarndan biri olan Klk Deitirmenin Hali, Dikenli Yol
(Wild Side, Sebastien Lifshitz, 2004), rtsz (Fremde Haut, Angelia Maccarone, 2005) ve Ofsayt (Offsi-
de, Cafer Panahi, 2006) filmlerinde klk deitirme (cross-dressing) unsuruna eiliyor. zgr Yaren, ge-
nellikle filmlerde gldr ya da homofobiden yararlanan bir korku unsuru olarak karmza kan klk de-
itirme unsurunun farkl filmde bu paradigmalarn dnda ileniini ele alyor. Dikenli Yol, rtsz ve
Ofsayt filmlerinin ortak noktas cinsiyet ve cinsel ynelim kaynakl bask, ayrmclk ve dlama pratikle-
rinin klk deitirme unsurunu merkeze alarak bir eletirisini sunmaktr. Butlern cinsiyeti performansa
dayandran yaklamnn genel olarak kimliklerin oluumu hakknda dnmemize yardmc olacan vur-
gulayan Yaren, filmlerdeki karakterlerin kimlik oluumlarnn karakterlerin eylemlerine ve performansla-
rna dayal yaplannn altn izer. Klk deitirme, rtsz ve Ofsayt filmlerinde cinsiyeti ve homo-
fobik yasa ve yasaklardan korunmann bir yolu, bir direni yntemi olarak karmza kar. Dikenli Yolda
ise yk fahielik yaparak hayatn kazanan bir travesti, jigololuk ya da erkek fahielik yapan Marip k-
kenli Jamel ve Rus gmen Mikhail arasndaki l ak konu alr. Bu karmak ilikiler btn cinsel
kimliklerin biyolojik ya da toplumsal tanml sabit yaplar olmadn, arzularla biimlenebileceini ve bi-
reylerin farkl zamanlarda farkl cinsel konumlar performans olarak sergileyebileceini gstermesidir
(s.380). Kanmca Yarenin analizi bir yanda grsel anlatlarn incelikli bir analizinin nasl yaplabilecei-
BOOK and FILM REVIEWS 595

ni gstermekte, dier yandan da cinsel kimliklerin kuruluu ve beden politikas ile nemli almlar sun-
maktadr.
Derlemenin son yazsnda Tuba Ayten, Ara Gler fotoraflarnda stanbulun nasl temsil edildii-
ni tartmaktadr. Aytene gre Glerin fotoraflar, onun fotorafa bak ve stanbulla kurduu iliki
zerine bize bir ereve sunmaktadr (s.393). Bergeri takip ederek fotorafn bir imge olarak sadece ger-
ei taklit etmediini, ayn zamanda bir belde olduunu vurgulayan Ayten, Glerin stanbul fotoraflar-
nn bir stanbul belgeseli olarak okunabileceini sylemektedir. Buna gre kentin 1950-1995 yllar arasn-
da geirdii dnmn izleri Gler fotoraflarnda izlenebilir. Gler bahsi geen sre ierisinde farkl d-
nemlerin toplumsal, ekonomik ve kltrel koullarnn izlerini srmekte, bunu yaparken de nostaljik bir ta-
vr taknmaktadr. Gler fotoraflarnda yoksulluk ve yoksunluk n plandadr; stanbulun varsl semtle-
rinden ziyade yoksul mahallelerine ve alan kesimlere odaklanr. Aytene gre Ara Gler fotorafl
otantik ve estetik eski ile yozlam yeni arasndaki gerilimi sklkla iler. ledii bir dier ikilik ise ha-
yat ve lmdrki bu ikisinin arasndaki gerilimden ok birliktelii ve yan yanal vurgulamaya alr.
Aytenin makalesinin geneline belgesel fotorafn gerekliin geree yakn bir temsilini sunduu iddia-
s hkimdir. Oysa Ara Gler fotoraflnn belgesel niteliinin onun taraf tutmasna engel olmad da
grlmektedir. Sadece eski-yeni ikiliinde otantik ve estetik olan eskiden yana tavr almas ve bunu
aka fotoraflarnda yanstmas gstergebilimsel analizinAytenin iddia ettii gibibelgesel fotoraf
iin uygulanabilirliinin o kadar da kstl olmadn gstermektedir.
Genel olarak Medyadan Sylemlerin medya almalar literatrne nemli bir katk sunduu sy-
lenebilir. Organizasyonla ilintili bir eletiri ise basndan sylemler ve televizyon sylemleri ile ilgili alt b-
lmlerde habercilik meselesinin gz ard edilmi olmasdr. Son olarak almann sonunda kitabn edit-
r Tezcan Durna tarafndan hazrland belirtilen dizin ise ayrca takdiri hak etmektedir.

BURAK ZETN
Orta Dou Teknik niversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Ynetimi Blm

DAVID EDWARDS, MALIHA ZULFACAR and GREGORY WITHMORE, Kabul Transit (2006), 88 minutes, color.
Distributed by Bullfrog Films, 372 Dautrich Road, Reading, PA 19606, USA. www.bullfrogfilms.com

The considerable increase in American military interventions in the last decade has led
anthropologists to position themselves vis--vis some of these ongoing wars. Two options seem to be
available in this regard: being critical or going for the embedded social sciences option. Illustrations
of the critical option can be found in the edited volume by Robert Gonzalez Anthropologists in the
Public Sphere: Speaking out on War, Peace, and American Power (Austin: University of Texas Press,
2004), whose contributors generally question the increasing military dominance of the United States, or
in the Forum section of Focaal (No.50, November 2007), dedicated to a critique of Militarized
Anthropology. The embedded social science option on the other hand can be found for example in the
Human Terrain System (HTS) project, in which anthropologists are employed in military units,
particularly in Iraq and Afghanistan, to add some cultural expertise to counterinsurgency operations.
It must be noted that the AAA Executive Board in October 2007 assessed the HTS as ethically
unacceptable.
In their documentary Kabul Transit, David Edwards, the author of two books on Afghanistan, and
the Afghan-American sociologist Maliha Zulfacar however demonstrate a third option, what we may call
the dialogical option. The directors have good contacts with Hamid Karzais governmentsuffice to note
596 KTAP ve FLM ELETRLER

that Dr. Zulfacar served as the Ambassador of


Afghanistan to Berlin, in 2006-2009but also prove
to have a deep anthropological sensitivity that
becomes reflected in the documentary.
Kabul Transit does not try to incite its
audience. Avoiding voice-over, it proceeds through a
series of interviews and daily life conversations with
Kabul residents, without imposing a particular
position. But, as Margaret Mead once noted, the
significance of visual anthropology lies partly in the
fact that it is almost infinitely re-analyzable by
othersin that sense, Kabul Transit offers a lot of
food for thought on the current situation in
Afghanistan and on the question of to what extent the
military intervention of the United States and its allies
has brought progress to this nation. The documentary
starts with images of mass devastation in Kabul,
accompanied by a song: We are travelers on a
broken ship / We need more string. This metaphor of
the broken ship seems a good summary of the
reigning pessimism in Kabul and the film offers many
views of how daily life is experienced and what people think about under such a pessimistic atmosphere,
together with scenes on the daily life of allied soldiers and other foreigners in the capital city.
The pessimism becomes tangible when we watch the visit of a NATO Civilian Affairs Unit to a
ruined school building that they aim to rebuild. We find out the rebuilding plans are rather superficial.
The sanitary system is to get new canals but will remain aboveground. Inside the school they plan to erase
the military aircraft paintings on the classroom walls, the heritage of an unknown former government. The
pessimism however increases as not even a first step toward the implementation of these plans is taken. On
the currency market, we see currencies of all former regimes. The present regime, however, seems one of
absolute failure, almost of chaos. With every snapshot of the documentary, the poverty of Afghani people
becomes more visible.
Then Kabul Transit takes its audience to Kabul University, to a group of female students attending
a women leadership seminar. They discuss whether the situation of women has improved since the United
States intervention. All feel uneasy about the fact that the new regime claims to give high priority to
womens rights in order to create a better international image of itself but does very little on the ground to
safeguard womens rights. The students also criticize the fact that the debate on womens freedom has been
reduced to the issue of the veil, ignoring womens most basic problems. Though there are some, mostly
foreign-funded, projects to improve womens position in society, such as a pickle factory run by women
and a plan to supply Afghani women with phones, the university students do not see these as really
contributing to a solution. When we hear university students, there is mostly pessimism.
Kabul Transit does not impose a position on the audience. It does however offer a set of
dichotomies in which to capture the present situation in Afghanistan. First, it shows a police headquarters:
there is no electricity during the daytime (there is a generator but no oil to run it) and hence the police
cannot even use the radio or other means of communication. From this showcase of state failure, the
documentary then switches to a view of daily life at Camp Julien, the NATO/ISAF Base. Where the police
headquarters were basically lacking everything, here within the camp we see the opposite: a comfortable
BOOK and FILM REVIEWS 597

gym, shops selling Kabul souvenirs, and


even entertainment facilities where
soldiers can enjoy their computer games
any time of the day, as there is electricity
all day long.
If the switch from the police head-
quarters to the gym of the military base is
the first dichotomy emphasized by Kabul
Transit, the second dichotomy is between
how a target is seen from a B-52 and how
the bombing is experienced on the
ground. The camera recedes from the
screen of a computer game to focus on the radar screen of a B-52 trying to fix a targetthere seems little
difference between the two. Then however we hear the Afghan people, their stories about the bombing.
The radar of B-52 cannot differentiate on the ground who is working for Taliban and who is not; the effects
of the bombing are for everybody. Once more the camera turns to daily life in the camp. An officer tells
that they care a lot about the uninterrupted functioning of routines in the camp. In the next shot we see how
arms are so embedded in this daily routine that soldiers have their food next to their rifles. Another cut,
and again the camera is in Kabul University, listening to the same group of female students. They accept
the existence of NATO/ISAF troopsit is good for their security as residents of Kabul. They also say
however, They seem to think Afghans are wild animals Theyre ready to shoot us. What the students
argue is that the troops should not assume all Afghans are criminals. Living next to the armed routines of
the troops turns out to be rather depressing for civilians.
The NATO/ISAF mission to Afghanistan is a case where a military encounter becomes a cross-
cultural encounter. A shot of Canadian soldiers on patrol, conducting a survey on crime rates, portrays how
difficult it is for them to have a decent dialogue with locals. Even though we can follow what is being said
through the subtitles, we realize how the dialogue is doomed to be lost in translation. Following the
formalist questions of the survey the soldier inquires whether the crime rate has decreased in the last three
months. The residents of Paghman, a neighborhood on the outskirts of Kabul, reply that they do not know
of any crime having occurred in the last three monthsnor in the last few years. Never is however not
an option on the questionnaire: the soldier ticks decreased. People are willing to talk more, but the
formalism of the military only allows the young Canadian man to follow the survey questions in limited
time. It is obvious, however, that the directors do not consider a dialogic encounter between Westerners
and locals impossible. To portray one final dichotomy, after the scene in Paghman, the camera turns to Le
Pelican Center, a kindergarten operated by a Francophone couple. The woman does not teach the kids the
French alphabet but rather their own alphabetshe says the children, who have witnessed several wars,
just need love and respect.
598 KTAP ve FLM ELETRLER

Kabul Transit is a documentary that is well suited for classroom usage. It demonstrates many of the
strengths and possibilities of visual anthropology and has the quality of balancing the perspectives of locals
and Westerners, without silencing the former. By putting emphasis on the civilian side, parallel lives are
brought to the screen. The film will also be of great use for classes dealing with the anthropology of the
military or with the encounter between civilians and troops. As it does not impose a position, it is also
particularly suited to inaugurate classroom discussions on the different aspects of military interventionism.

MER TURAN
stanbul Bilgi niversitesi, Uluslararas likiler Blm

F. H. BURAK ERDENR, Avrupa Kimlii: Avrupa Birliinin Yarm Kalan Hikyesi (stanbul: Alfa Yayn-
lar, 2010), 262 ss. ISBN 978-605-106-225-9

Avrupa Birliinin ekonomik alanda salam olduu baary siyasal alana tayp tayamad ko-
nusu uzun sredir tartlmakta ve pek ok almaya esin kayna olmaktadr. Avrupallarda aidiyet hissi
yaratmak ve siyasal srece katlmlarn salayarak demokratik bir ileyi meydana getirmek phesiz b-
tnlemenin siyasi boyutunun geliiminde ciddi bir yere sahiptir. Ancak ulusst bir birliin bireylerde na-
sl ve hangi unsurlar erevesinde ortak bir hissiyat yaratabilecei nemli bir soru olarak durmaktadr.
zellikle Trkiyenin corafi ve kltrel olarak Avrupa Birliine ait olup olmad tartmalarnn her
dem taze olduu dnldnde, bu sorunun ve bu sorunun temelinde yatan kimlik konusunun nemle
ele alnmas gerektii bir kez daha ortaya kmaktadr. Son dnemlerde yabanc dillerden evirileri yap-
lan nemli yazarlarn nl eserleri Trke kaynaklarn zenginlemesi asndan olduka mhim olsa da
Trkiyeden yaplacak olan katklarn nemi ve gereklilii de yadsnamaz. Bu almada incelenmek ze-
re seilmi olan kitap da bu katklardan bir tanesi olarak karmza kmaktadr.
Ankara niversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Ynetimi Blmnden doktora derecesine sahip
olan yazar, Avrupa Birlii Genel Sekreterliinde Genel Sekreter Yardmcs olarak grev yapmakta
ve Bilkent niversitesi ile Ankara niversitesinde kitabyla ayn ad tayan Avrupa Kimlii dersini
vermektedir. Kitapta kimlik, ulusal kimlik, kltr, pan-milliyetilik, klasik pan-Avrupaclk, post-milli-
yetilik, anayasal yurttalk, Avrupa yurttal, slamofobia, Trk Kimlii ve buna bal olarak Trki-
ye-Avrupa Birlii ilikileri temel kavramlar olarak yer almaktadr. Erdenirin kitab konuya gerek Av-
rupa Birliinin okkltrllk sav, gerekse de Trkiye asndan bakmaktadr. 1951de Avrupa K-
mr elik Topluluu adyla kurulup gnmzde yirmi yedi yeli ekonomik ve siyasi bir birlik halini
alm olan Avrupa Birliinin bireylerde bir aidiyet hissi oluturarak ortak bir kimlik yaratp yaratama-
yaca kitabn temel sorunsaldr. Kitapta, gerek teorik, gerek gncel verilerden faydalanlarak bu konu
irdelenmektedir.
Kitabn ilk blmlerinde kimliin oluumunda temel unsurlardan olan kltr konusuna deinil-
mektedir. Burada Walzerin nl kat kltr/esnek kltr ayrmna bavurularak Avrupa apnda bir
kimliin Alman dnr Herderin ncln yapt kltrel milliyetilik erevesinde mi yoksa nl
Fransz dnr Rousseaunun politik milliyetilii erevesinde mi oluabilecei tartlmaktadr. Klt-
rel milliyetiliin temelinde yer alan dil, din gibi kat kltrel unsurlarn okkltrl bir birlik iin uygun
olmayaca aktr. Politik milliyetilik de kltrel unsurlardan tamamen kopuk deildir; yalnzca temelde
bunlar temel almaz. Adalet, insan haklar gibi esnek unsurlar yani hibir kltrn, hibir lkenin te-
kelinde olmayan kavramlar bu milliyetilik trnn temelinde yer alr. Ancak bu iki milliyetilik tr de
ulus-devlet temelinde var olabilmekte, ulusst bir rgtlenme olan Avrupa Birliine kimlik oluturma
BOOK and FILM REVIEWS 599

konusunda yetersiz kalmaktadrlar. Bunun iin devreye Rousseaunun politik milliyetiliini andran an-
cak ulus-devlet birlikteliini gerekli klmayan post-milliyetilik girmektedir. Burada Habermasn anaya-
sal yurttalk kavramna, buna bal olarak oluacak Avrupa yurttal kavramna ve yaplan hukuki d-
zenlemelere deinilmektedir. Maastricht Antlamasyla bir Avrupa Birlii yurttalndan sz edilmeye
balanm ve gerekli hukuki dzenlemeler yaplm, ancak Avrupa yurtta olmak iin bir ulus-devletin
yurtta olma art getirildiinden uzun yllar bir Avrupa lkesinde yaam ama yaad lkenin vatanda-
olmayan denizenler yok saylmtr. Bu durum ortak kimlik oluumunun ve aidiyet hissinin nnde
ciddi bir engel tekil etmektedir. Erdenir, bir tek denizenlerin deil Avrupa vatandalarnn da Avrupal-
lk konusunda aidiyet hislerinin gelimi olmadn Avrupa Komisyonunun 1973ten beri yaptrtt
Eurobarometer anketleri sonucu elde edilen rakamlara bavurarak ortaya koymaktadr. Oluturulmaya
allan Avrupa yurttal pragmatik boyuttan ileri gidememi, Avrupal olmak seyahat zgrl, ortak
para kullanm gibi konularla snrl kalmtr. Vatanda olmann getirdii temel haklardan olan seimlere
katlma konusuna Avrupallar ilgisiz kalmtr. Yazar, bu durumu btnleme srecinin yllarca Avrupal-
lardan kopuk, sekinler tarafndan yrtlm bir proje olmasna balamaktadr.
Kitapta, pan-milliyetilik ad altnda pan-Avrupaclktan Avrupalln kkenlerini Antik Yunan,
Roma ve Hristiyanla balayan, Aydnlanmann deerlerini Avrupaya has deerler olarak sunan ve Av-
rupa kimliini bu temeller zerinde kurmaya alan bir kavram olarak sz edilmektedir. Bu yaklam,
kltrel etkileimi hie sayan, kltrel milliyetiliin deerlerini esas alan ve Avrupaya stn deerler
ykleyen Avrupa-merkezci bir yaklamdr. Oysa, Antik Yunana ve mitolojik bir takm deerlere vurgu
yapmak Avrupallk gstergesi olmaktan ok Avrupann Douyla aslnda ne denli i ie olduunu or-
taya sermektedir. Erdenir, Avrupann yllarca tekiletirme zerine kurmu olduu ilikilerinin gn-
mzde de devam ettiini ve yeni tekilerin Mslmanlar olduunu ileri srerek zellikle 11 Eyll sald-
rlar sonrasnda Mslmanlara kar artan nyargl davranlarn Avrupa Birlii lkelerinde de kendini
hissettirdiini belirtmektedir. Yazar, bunun Islamophobia deil Muslimophobia olduunu yani dine
kar bir dmanlk deil Mslmanlara kar olumu kltrel bir kartlk olduunu ileri srmektedir. Bu
durum zellikle Avrupada yaayan Mslmanlarn yaam ve okkltrl Avrupa hedefi iin nemli bir
tehlike arz etmektedir.
Kitabn Trk kimliine ayrlm olan blmnde Trkiyenin yllardr tartlan Avrupa Birlii ye-
lii ve Avrupallk konusuna deinilmektedir. yelik mzakerelerine bile balam bir lke olan Trki-
yenin hl corafi olarak Avrupaya ait olup olmadnn tartlmasnn anlamsz olduu aktr. Klt-
rel unsurlarn ne karlarak Trkiyenin farkllnn vurgulanmaya allmas ise yirmi yedi yeli bir
birliin okkltrllk savna ters dmektedir. Avrupa apnda yaplan pek ok yarmaya, karlamaya
katlrken Trkiyenin Avrupallnn sorgulanmyor olmas dikkat ekicidir. nsan haklar, demokra-
si gibi kavramlarn hibir kltre ait olmad ve her lke tarafndan benimsenme potansiyelini barndr-
dn syleyen yazar, kadnn eitimi ve alma oran, aznlklarn durumu gibi konularda Trkiyenin ek-
sikleri olduunu da eklemektedir. Bu ve bu gibi alanlarda yaplacak dzenlemelerin de salt Avrupa Birli-
i yelii iin deil, Trkiye iin yaplmas gerektiini vurgulamaktadr. Pek ok yerde benimsenenin ak-
sine, Trkiyenin yeliinin nndeki engeller kltrel olmaktan ok politik alandaki engellerdir. Yazarn
ngrsne gre, Trkiye iin ne srlen fazla byk, fazla yoksul, fazla Mslman sav gelecek
dnemlerde Trkiye lehine tersine dnecektir. zellikle, yalanan Avrupa iin Trkiyenin gen nfusu
ve ekonomik durumda yaanan iyilemeler bu ngrnn temelinde yatmaktadr. Avrupa Birliinde 2014-
2020 btesinin 2014 ylnda belirlenecek olmasndan dolay Trkiyenin yeliinden bu tarihten nce sz
edilemeyecei belirtilmektedir. Kitapta, son dnemlerde gndeme gelen imtiyazl ortaklk konusunun ise
sz konusu olamayaca, hedefin tam yelik olduu ve bugne kadar yaplm olan her trl dzenleme-
nin de bu hedef dorultusunda yapld vurgulanmaktadr.
600 KTAP ve FLM ELETRLER

Genel bir toparlama yapmak gerekirse, ortak bir Avrupa kimlii oluturmak iin politik unsurlarn
n plana karld, ulusal kimliklerin yan sra varolacak farkllklar asimilasyon ya da dlama mant-
ndan uzak ekilde entegre edebilen, halkn ileyite sz sahibi olduu bir zihniyetin gerekliliinin savu-
nulduu bu kitap, hem konu zerine akademik almalar yapan hem de Avrupa Birliinin siyasi boyu-
tuyla ilgili bilgi sahibi olmak isteyen herkesin faydalanabilecei niteliktedir. Kitap, yaznn banda da vur-
guladmz gibi, zellikle Avrupa kimlii konusunu eviri kitaplar dnda derli toplu biimde ele alan az
saydaki Trke kaynaktan biri olmas, teorik arka planyla birlikte gncel gelimeleri ve ileyii de gz
nne almas bakmndan literatre anlaml bir katkdr.

ZLEM SEFER
ankaya niversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararas likiler Blm

WILLIAM HALE, Turkey, the US and Iraq (London and Berkeley: Saqi Books in association with the
London Middle East Institute at SOAS, 2007), 198 pp. ISBN 978-086-356-675-2

The question of Turkish foreign policy, in light of recent internal and external political and
seeminglyideological evolutions, has become at the heart of the Middle Eastern, European and Central
Asian international political theater. The massive victory and rise to power of the Justice and Development
Party (Adalet ve Kalknma Partisi, [AKP]) since the elections of 2002 is but a symptomatic manifestation
of an evident shift in Turkish state of affairs. Through a radicalyet seemingly subtletop-down reform
program of the internal political scene, to a wider change in foreign policy goals and objectives, Turkey is
on its way to become an important player in the Middle East.
In his book Turkey, the US and Iraq, London-based scholar and Turkish expert William Hale
attempts to deconstruct the history and significance of relations between Turkey, the United States and
Iraq. Through a subtle reading of the evolution of Turkeys relations with these two countries, Hale is
able to paint a clear picture of the reality of Turkish foreign policy, going beyond mere political
significations. In effect, the relationship that Turkey entertains with the United States and Iraq, in
addition to the existing links between all three countries is a representational microcosm that mirrors
Turkish foreign policy as a whole. Thus, with Turkey and Iraq currently in the world spotlight, Hales
book appears to be paramount.
The first chapter of this book traces back the roots of Turkish-Iraqi relation to the founding period
of the two modern states. The foundational period of these two countriesIraq being under the tutelage of
the Britishwas marked most by the question of border determination. The fledgling Turkish state, under
the aegis of Mustafa Kemal Atatrk, hoped for, in this defining period, to annex the mainly Kurdish north
of Iraq into Turkish territory. The British, which controlled Iraq at the time, were strongly against giving
up Mosulan oil rich provinceto the Turks. They claimed that Mosul belonged to the newly formed
Iraqi state, and any plans to make it part of Turkey would be strongly resisted. Turkey, under the pressure
of the League of Nations and through British military deterrence, decided that the region was not worth
fighting for, and in 1926 signed a tripartite Anglo-Turkish-Iraqi treaty accepting Mosul as being part of
Iraq. This treaty would play an important role in future relations as both countries accepted the mutual
respect of each others territorial integrity.
Later, from the departure of the British to the successive regime changes to the evolution of the
Kurdish question, this treaty would prove pivotal, as Turkey would maintain, until the first Gulf War in
1991, a policy of non-intervention and respect of Iraqi internal affairs.
BOOK and FILM REVIEWS 601

The invasion of Kuwait in August 1990 by Saddam Hussein marked a turning point in Turkish
foreign policy as a whole. Having been intent on staying out of Middle Eastern conflicts and problems,
Turkey, under US pressure, and because of President Turgut Ozals hopes of building a strategic alliance
with the Americans, was shifting course. Four consequences ensued as a result of Turkeys participation
in the war. First, a new relationship was being formed with the United States. Second, the Iraq war marked
the definitive entry of Turkey into the Middle Eastern political theater. Third, the first two consequences
would signal the beginning of an internal political evolution that would eventually lead to a complete shift
in Turkish goals and objectives. Lastly, the intervention of Turkey in the first Gulf War would open a
Pandoras box with relation to the Kurdish question.
The fallout of the war left Turkey in a situation of continuous regime and policy changes in the
1990s. The Turkish nation appeared to have been left traumatized by the lasting effects of the war, leading
to the rise and fall of many governments, and the introduction of new ideas and strategies into the Turkish
political theater. Great uncertainty with regard to the Kurdish question left politicians in a frenzy. The
establishment of a semi-autonomous Kurdistan after the war worried Turkey that this would strengthen
PKK leverage and power. The Turks found themselves in a state of constant negotiations between the
Talabani and Barzani families, in order to guarantee a semblance of order and control in the Iraqi province.
The second Gulf War marked, in 2003, the beginning of the end of Turkish uncertainty with regard
to its relationship with the United States. This period was characterized by ups and downs between the two
states alliances. Turkey, having opted democratically against any intervention in Iraq, found itself the
target of American criticism. With President Abdullah Gl and Prime Minister Recep Tayyip Erdoan in
a constant race to appease all parties, the future of Turkish influence in Iraq appeared grim.
Notwithstanding the few scuffles between the two allies, Iraq would not harm significantly the special
partnership between Turkey and the United States. During the beginning of the Iraqi reconstruction period
that began in 2005, Turkey was quickly relieved following the appointment of Jalal Talabani as President
of Iraq that ensured the integration of the Kurdish region into the Iraqi nation and the acceptation of a
federal state model.
The choice for Turkey not to enter the war represented, in the end, the affirmation of its autonomy
in the region. Although Turkey and the United States would continue to benefit from a special relationship,
the Justice and Development Party (AKP) would begin, from that point on, to choose its own foreign policy
path. To sum up, the influence of Turkeys relations with the United States and Iraq had a significant
impact on its domestic and foreign policy.
It has become norm to explain the current political positions of the Justice and Development Party
(AKP) in terms of foreign policy through purely ideological and political considerations. These simplistic
and political approaches almost too often lead analysts and observers to produce misleading analyses.
What makes Hales study pertinent is that it puts forth structural considerations almost too often ignored.
This does not go without saying that the political and the ideological do indeed play an important role in
orienting the current partys strategies. Neglecting the historicist vision shared by the leaders of this
country would be just as irresponsible. The discursive elements do constitute a major part of discourse
formation and political coherence, but without the deconstruction of the course of events and the
mistakes and surprises of international relations in the regionspecifically in the framework of Turkey,
the United States and Iraqit becomes impossible to get a global picture of how things came to be today.
The historical process is thus essential.
In terms of the conclusions that can be deduced from Hales study, what is perhaps most interesting
is too see the impact of each of the countries mentioned on one other. What is clear is that the country that
has been the most influenced by decisions taken by each of the three is Iraq. It would perhaps have been
602 KTAP ve FLM ELETRLER

more pertinent for the author to place Iraq at the center of the stage. The country that seems to have been
the least influenced but the most influential is the United States. In terms of Turkey, more emphasis should
have been placed on the internal consequences of the countrys involvement in Iraq and with the United
States rather than the role it played. In the period that Hale coversthings have been changing since 2006
in terms of Turkeys rising influenceTurkey was still a country conditioned by outside forces rather than
a country that conditioned outside forces. As a result of this methodological choice, more remains to be
said about how much the United States and Iraq have affected the internal and external evolutions of
Turkey.

TAMER MALLAT
SciencesPo, and stanbul Bilgi niversitesi, Uluslararas likiler Blm

ANTHONY PAGDEN, Worlds at War: The 2,500-Year Struggle between East and West (New York: Random
House, 2008), xxv+625 pp. ISBN 978-1-4000-6067-2

The East-West rift has been one of the widest and oldest in human history. Since the Trojan War,
the great peoples of the East and West have grown a sense of separateness from each othernotwithstan-
ding the moments of rekindling, exchange, interaction, and co-existence. Hardly surprising, after two and
a half millennia of attraction and repulsion, today the facts, beliefs, convictions, perceptions, myths, and
prejudices that have, throughout history, contributed to the conscious separateness of the East and West
seem still to be in full-force action. The book at hand is an attempt to provide a grand narrative of these
two worlds at war, to chart their histories, both true and fictive, and to explain how they came to be
the way they are (p.xix). We are living in times when the irreconcilable political, cultural, and religious
differences between the realms of sunrise and sunset at times manifest themselves in form of western
supremacism of the civilisation discourse or Islamist fundamentalism and terrorist activism. On this account,
the precise origins and no less precise consequences (p.5) of the historical encounters and cultural exchange
between the East and West never cease to be highly relevant to our contemporary concerns. Written by
skilful hands, Worlds at War is a good read for those who are preoccupied with this primordial dichotomy
of us and other.
Anthony Pagden is distinguished professor of political science and history at the University of
California, Los Angeles. His prizewinning books including European Encounters with the New World:
From Renaissance to Romanticism (New Haven: Yale University Press, 1993) and Peoples and Empires:
A Short History of European Migration, Exploration, and Conquest, from Greece to the Present (New
York: Modern Library, 2001) have gone through several editions, reached a wide range of readers, and
evoked valuable discussion among younger scholars. His edited book The Idea of Europe: From Antiquity
to the European Union (Washington, D.C.: Woodrow Wilson Center Press/Cambridge and New York:
Cambridge University Press, 2002) has been recently translated into Turkish as Avrupa Fikri [translated
by Mesut Varlk and Rahmi dl] (Istanbul: Ayrnt Yaynlar, 2010).
In his book reviewed here, Pagden demonstrates how much style, wit, and humour accompanied by
scholarship could contribute to the readability of a history book. According to him, in its very essence, the
struggle between East and West has stemmed from conflicting visions of what nature or God had intended
for man (p.xviii). While discussing those conflicting issues in detail throughout the book, he communicates
his sincere preference for an enlightened, liberal secular society over any other, but, as a prominent scholar,
develops an insight that goes much beyond how the West came to dominate the East and with it most of
BOOK and FILM REVIEWS 603

the known world (p.xix). His analysis of Greek-Persian conflict exceeds the readers common knowledge
of Herodotus to whom we owe our first understanding of the distinction between Europe and Asia and
of course a clear sense of what Greekness was (p.6). He underlines that in Greeks perceptions what
distinguished Persia from Athens was the Greek individualistic view of humanity (p.8) and the Persian
unapologetic love of unfreedom, of slavish obeisance (pp.78-79). Although such contentions appear to
have been made repeatedly, what one may not come across frequently in accounts of Herodotus Greekness
and Persiannes is an emphasis on one Persian named Otanes, who, among the people of his own land
and language, had been singularly captured by isonomiathe order of political equality (p.14). He had
offered this ideal to the Persian King Darius as an alternative to monarchy and a new ideal alien to Asia,
which was called the good life (p.15). This highlight of Otanes lends the reader an apt perspective in their
quest for a better understanding of the East-West struggle. Subsequently, however, Pagden reminds his
audience that the political refinement that should have followed the Greek commitment to isonomia had
not prevented the brutal sack of Persepolis by Alexander the first Greek, the first European (p.62).
The clash between the European and Asian versions of good life had endured, as Greeks were replaced
by Romans and Persians by Carthaginians. Romans, on one hand, pursued the Stoic notion of universal
humanity and developed the conception of the universal civitas (p.151) and, on the other, fought to the
destruction of Carthage just to have terminated the orientalisation of the entire Mediterranean (p.83). Till
the birth of Islam, early Christianity had built on those ancient perceptions of the East, other, and enemy,
as it had borrowed the Roman perception of orbis terrarum (terrestrial globe) and evolved it to justify its
faith in an end of history as the Holly Empire (p.151). With the coming of Islam, the conflict between
East and West would have come to be understood as the conflict between Islam and Christianity.
Even though Pagdens knowledge of Quran suffers from a minor confusion about prayer practices
(p.161), his comparison between the Western tradition of law and Sharia bears substantial merit. When he
says [i]n the West the law has, since antiquity, been looked upon as the creation of man for the needs of
man, as opposed to Sharia, which is not based upon a codification of customary practices but on the
supposed word of God, he encourages the reader to contemplate on this comparison. As he underlines that
the Shariahs capacity for change is severely limited, and that [g]ods, particularly unique ones, are not
accustomed to having second thoughts, he also receives a smile from them (p.187). It should be clarified
here that Pagdens obvious praise for the Western definitions of individualism, happy life, democracy and
law, however, does not avert his appreciation for some Islamic scholars such as Ibn Khaldun one of the
worlds great historical thinkers (p.175). Nevertheless, one point elaborated by him within the framework
of this comparison of the Western and Muslim perceptions deserves criticism. I have found it difficult to
share his confidence in the shortness of the Western perceptions of the past thanks to modernization,
which demands a form of forgetting. On this account, his argument suggesting that the Muslim world
holds on to its grudges, such as the Crusades, longer than the forgetful modernized Western world comes
to forth as one of the weakest in the book (p.247).
Leaving out the empires of the Far East, Pagdens East includes the Persian, Arab-Islamic, Safavid,
Ottoman, and Mughal empires, and the Ottoman Empire consists a considerable part of the overall East,
almost equal to the portion reserved for Persia. The Ottoman Empires challenge to the Greek oikoumene
(inhabited world) with its dogma of Dar-al Islam (realm of Islam/peace) has been one the greatest po-
sed to the Western world by the East (p.265). Also, [b]ecause of their origins, the Ottomans, for all their
reputation in the Christian West for ferocity and tyranny, would be the most tolerant and pragmatic, as well
as the most extensive, of all the Muslim empires (p.253). Not least, the Sunni Ottoman Empire, and not the
Shiite Safavid Persian Empire, was associated with the ancient Persian Empire from the Sixteenth Century
onwards is another point equally begs for consideration in this grand narrative of the East-West struggle
(p.283). Therefore, the Ottoman Empire well deserves its chunky place in the book. Despite his unhidden
604 KTAP ve FLM ELETRLER

respect for secularism, however, what modern Turkey has uniquely achieved in the East in terms of separating
religious and political realms seems to be overlooked in a dry account stating modern Turkey became an
inspiration to other Muslim states (pp.494-495).
In the name of common experiences that have partaken of the creation of the contemporary Western
world, the Seventeenth-Century interaction among Thomas Hobbes, Francis Bacon, and John Locke in
England, Ren Descartes in France, Galileo Galilei in Italy, Gottfried Wilhelm Leibniz in Germany, and
Hugo Grotius in Holland is sufficiently discussed by Pagden. He particularly renders these philosophers
success in creating a new philosophy away from scholasticism relevant, because the philosophers created
a collective interest in [l]eaving the knowledge of first [divine] causes and concentrating on the knowledge
of secondary [human] causes (p.315). This collective interest, which was not shared by the Muslim world,
would have soon given way to the contract theories in politics. The Enlightenment philosophers such as
Condorcet, Gibbon, Hume, and Rousseau picked up from where their predecessors had left, as on one hand
they refined the political theories for popular government regimes and on the other contributed to the image
of Muhammed as an armed prophet (p.349). In recounting the rest of the story of the encounters between
East and West, the author also engages in sufficient elaboration on travel literature, William Joness orien-
talism, Napoleons civilizing adventure in Egypt, and also on Muslim India.
Pagden claims no expertise or consistency in Arabic, Persian, and Turkish, but still skilfully tackles
the extensive and thorny topic at his hands (pp.539-540). In his concluding remarks, he repeats his respect
for secularism by effective words saying [a]ll, of course, is not perfect in the bright new secular modern
world. Nor is it ever going to be. But that is simply a part of the human condition. What is wrong on this
earth can never be remedied by appeals to God (p.534). On this account, he adds, religious fundamentalists
are the failed ones, because it is a human failure to hate and resent what has disappointed us (p.538). For
those who are, scholarly or personally, concerned with the past, present and future of the East and West
communication, Pagdens Worlds at War is the book to read.

C. AKA ATA
ankaya niversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararas likiler Blm

You might also like