Professional Documents
Culture Documents
İNSAN
©Reha BAŞOĞUL
EŞYA
Efendimiz eşya
Sabahı şerifleriniz hayırlı olsun
Afiyettesiniz inşaallah
İşte bütün hayatımız
Açık veya kapalı
Eşyaya hizmettir yaptığımız
Kitaplar çıkıyor karşımıza emrediyor okuyoruz
Kalemler geliyor kağıtlarla beraber
Emrediyorlar yazıyoruz
Yolculuğa 'çık' diyor vapurlar
merdivenler 'in' diyor.
Aynalar 'bak' demeden bakıyoruz
Camlardan geçip giriyor odamıza aydınlık
ve sonra saat diyor ki 'uyan'
Biz el pençe divan;
Esir gibiyiz, köleyiz eşyaya
ve onlardan alınan emir dairesinde de böylece
İnsanlar hükmediyor dünyaya
/Özdemir Asaf
ÖZET:
”Rengarek balon uçuruyordu bir çocuk uzaklarda, bir bankın üstüne çıkıp bir sokak
müzisyeninin akordiyonuyla ahenkle danserderken... Yaşıtı ayakkabı boyacısı yetim
çocuk onu izliyordu kıskançlıkla. Uzaktan ailesini arıyordu çocuğun gözleri. Biraz
daha çalışmalı ve bir balon almalıydı. Bir süre düşündükten sonra kendine geldi ve
taburesinden kalkarak ilk gördüğü bastonlu şık giyimi fötr şapkasından,ütülenmiş
saten pantolonundan ve düğmeleri parıldamış gömleğinin üzerine asılmış amerikan
kravatlı ortayaşlı adamın yanına sokuldu.” Boyayayım mı yakışıklı abim?” Adam,
önce ayakkabılarına baktı. Sonra cebinden köstekli saatini çıkarıp biraz düşündükten
sonra gülümseyerek çocuğun gözlerine baktı.” Tamam, zaten çamurlanmıştı, hadi
bakalım göster kendini, yoldan geçen herkes pırıl pırıl parlattığını görsün...” Hemen
banka geçtiler beraber. Adam ceketinin cebinden asil bir tutuşla mendilini çıkartıp
bankı temizleyip oturdu, çocuk da heyecanlandı adamın bu tavırlarından. Belki biraz
bahşiş koparabilirse o da bir balon alabilecek parayı ayırabilirdi kendine..”
EŞYA
Efendimiz eşya
Sabahı şerifleriniz hayırlı olsun
Afiyettesiniz inşaallah
İşte bütün hayatımız
Açık veya kapalı
Eşyaya hizmettir yaptığımız
Kitaplar çıkıyor karşımıza emrediyor okuyoruz
Kalemler geliyor kağıtlarla beraber
Emrediyorlar yazıyoruz
Yolculuğa 'çık' diyor vapurlar
merdivenler 'in' diyor.
Aynalar 'bak' demeden bakıyoruz
Camlardan geçip giriyor odamıza aydınlık
ve sonra saat diyor ki 'uyan'
Biz el pençe divan;
Esir gibiyiz, köleyiz eşyaya
ve onlardan alınan emir dairesinde de böylece
İnsanlar hükmediyor dünyaya
/Özdemir Asaf
Eşyalardaki değişme özellikle son yüzyıl içinde ve evrensel çağda büyük bir
hıza ulaşmıştır. Mekanikten elektroniğe,elektirik enerjisinden atom
enerjisine,otomatizasyondan otomasyona geçişle birlikte, eşyaların niteliği
büyük bir oranda değişmiş ve seri üretimin kolaylıkları arttıkça , eşya evreni
de hızla kalabalıklaşmıştır. Burdan hareketle, insanın eşyalı dünyaya uyumu
yanı sıra eşyayla dünyaya uyumu da söz konusu edilebilir. Bu gelişmelere
koşut olarak eşyalarda evrimi okuma çabaları başlamıştır.
Ağırlıklı olarak cansız bir nesnenin verili maddi karakteri – tinsel karakterinden
ayrımlı olarak- özlü “nesne” kavramıyla tanımlanır. Örnekse Amerikan
Psikologları Mihaly Csikszentmihalyi ve Eugene Rochberg-Halton “Eşyaların
Anlamı “ üzerine çalışmalarında, nesneyi “özne “olmayan şey olarak, yani
gövdemizin dışında olduğunu saptadığımız tüm yaşantı içerikleri olarak
belirliyorlar. Bu perspektifte, gündelik eşyalar tek anlamlı ele alınmaktan
kurtulup, sık sık “ çok anlamlı ve çok işlevli etkileyen” yaşam anlatımları olarak
belirlenebilirler.
Antropoloji ile eşya tarihinin bağdaşmasına ilişkin oluşan kültür tarihi açısı için
Fernand Braudel’in sadece giysileri ya da yemekleri değil, konut, moda,
evler,evlerin iç uzamları ve donatımları gibi “geçici ve gündelik “şeyleri ve
teknik yenilemeleri de tarihin içerisinde yer alması gerektiğini düşünüyordu.
Braudel, tarihsel zamanın her biri tarihsel bir gerçekliğe denk düşen üç
düzlemni ayırd ediyordu. Bu düzlemler:
Diğer yandan yemek kültüründe ortaya çıkan çatal, bıçak ve mendil Elias’a
göre uygarlığın değiştiğini gösteren nesneler idi Nesnenin buna göre
tasarlanmasında insana dair hislerin sosyal ilişkileri düzenlemesi, saray
mimarisinin ve mutfağının ortaya çıkması için etken rol oynuyordu. Elias’ın
uygarlık kuramı içerisinde tarihçi Patrick Hutton, 80’lerden sonra Braudel’in ve
Foucault’un yapısal normlar içeren fikirlerine dair ““Zihniyetlerin tarihçisi,
yapılar deyince, düşünsel etkinliğin düzenlediği biçimlerin –bunlar estetik
imgeler,dilsel kodlar, dışavurumcu jestler, dinsel ritüeller ya da sosyal
görenekler olabilir- toplamını anlar” diyerek bir kültür kavramını formüle
etmiştir. Öncesine baktığımızda ise George Kubler’in önerisi, 1962 yılında
eşyalarının kültür tarihinin yazılmasıydı -ki başta önemsenmeyen bu görüş-,
görsel tasarım anlayışının kültürel yeni alanlarla birleştirerek varolan zamanın
daha iyi algılanacağını düşünmesi açısından odağa oturtulması gerektiğini
söylemesi idi. Artefaktların ve sanat eserlerinin zamana göre irdelenmesi ve
dizilmesi ile insanın eşya ile olan ilişkisinde kendine dair aynaların
okunabileceği ve çağ anlaşılabilir hale gelebilirdi.
Kültür tarihinin kuramsal olarak tam anlamıyla ele alınabilmesi yine de Kubler
döneminde olamayacaktı. Bir kurama oturtabilecek kültür tarihi için Pierre
Bourdieu’nun “ince ayrımlar” kitabı sosyal statünün, sanat ederlerinin oluşma
biçemi ve kendi tasarımı , insanların neye karşı beğeni duyduğu görüşünü
açıklamaya ön ayak olması açısından önemlidir. Bourdieu, kültürel nesneleri
anlamamız için habitus kavramını oraya atar. “öznelerin, onların gücüyle,
toplumsal yapıdaki konumlarını dile getirdiklerini aynı zamanda kendileri ve
başkaları için( kendi konumlarına olan ilişkileriyle birlikte) kurdukları ,
ayırdedici işaretler...”
/Mehmet Halil
Kültürel öğelerinin farklı biçimde insanda yansıması aynı zamanda insanın eşya
doğasıyla kurduğu ilişkinin de kategorilere alınabileceğini göstermiştir.
(Moles(1972))
İnsanın bazı eşyalara karşı duyduğu tutku ve onu elde etme çabası onunla
olan duygusal çaba itibariyle çilekeş bir tarz olarak kategorilenirken, erdemli
tarz,neredeyse hiç eşyaya sahip olmadan bir hayat sürülebileceğini savunur.
Hedonizm düşüneye uygun tarz ise eşya insan için bir haz nesnesidir. Eşya
çilekeş tarzda olduğu gibi elde edilmek ve ona egemen olmak için gereklidir
ancak çilekeş tarzdan ayrılan tarafı estetik bir haz taşımasıdır. Yağmalayıcı ve
kıtlık toplumlarında görülen eşyayı talan ederek eşyanın yıpranma payı gözardı
edilerek hızlı tüketim modellerine uygun bir tarz ise Saldırgan tarzdır. Burjuva
kültürüne baktığımızda iktidar ve güç sembolü olarak sermayenin devamlı
sürette arttırılması, biriktirilmesi Sahiplenici tarzın anlayışıdır ve yatırım
yapmak ana fikirlerinden biridir. İşlevsel tarzın bakış açısı ise eşyanın mutlaka
rasyonel bir işlevinin bulması gerektiğidir. Sibernetik tarz da adı verilen görüşe
göre üretmek, tamir etmek gibi eşyanın fonksiyonalist bir dayanağı mevcut
olması gerektiğinden duygudan ve arzulardan bağımsız zihnin egemen
olduğunu gösteren bir görüşü dile getirir. Sürrealist tarz ise eşyanın absürd,
sosyal yaşamdan farklı kullanılan anlamlara odaklanarak metal hamburgerler
veya bir arabanın içerisinde tablo veya dişçi koltuğu koymak gibi biçimlere
kafa yorar. İşlevsizliğe zıt olarak, oyuncaklar ve bazı araçlar hedonist ve
sürrealist öğelerle ortak ölçülerin bazılarına sahip olarak Kitsch tarzını, bir
karışım ifadesi olarak var olur.
Satın alınan eşyaların ödenme biçimleri eşyanın takas dışında taksitle veya
borçla alınabileceğini de gösteren ekonomik modelleri de doğurmuştur.
Eşyanın nereden alındığının karar verilmesine etken olarak ise bazı zamanlar
markanın güvenirliğine göre büyük mağazalar seçilirken, antika, ucuzluk,
güven gibi açılardan küçük mağaza, tanıdık kişilerden alışveriş yapmak tercih
edilebilir. Ayrıca günlük tüketilen eşyalar için köşedeki marketler tercih
edilirken ki bu eşyaya verilen değerin pahasını da (zaman ve enerji) azaltmak
için de o labilir, bir yandan sosyal psikolojide mekanda yakınlığın kişilerarası
ilişkiyi arttırmasını ifade eden coğrafı homofili kavramına bağlanarak da
açıklanabilir.(J. Masionneuve,1966)
EŞYANIN KULLANILDIĞI ZAMANLAR
İşlevine göre çabuk tüketilen veya saklanacak, göz önünde bulunan veya
dolaba kaldırılması uygun bulunan veya kimliğinizi sergilemek için orta yerde
bulundurulması dekoratif anlam taşıyan gibi dikotomilere göre eşyanın kimliği
de belirlenir. V. Morin(1969) eşyanın insanla yakın bağlar kurduğu bir
bütünselleşmeyle, onla kurduğu iletişimin derinliğini var kılarken, bir yandan
da teknik özellikleriyle örneğin çamaşır makinası veya elektirikli süpürge gibi
insanla yakın bağa girmeyen ama onun işlevinin kattığı avantajlara tabi olan
kimlik açısından iki birbirinizin uç eşya kimliğini niteler. İlkinde duygusal bağ
oluşurken ikincisinde bilişsel bağ mevcutur.Birinci durumda zanaatkarın ürünü
kendine özgü yanlar taşırken, elektro-mekanik eşyalar genel bir anonimlik ve
aleladelik içinde bulunmamaktadır. Philips, General Motors, Grundig, Moulinex,
Hoover, Sony gibi firmalar, kişisel özelliklerinden soyutlanmış olan ve
dünyanın çeşitli bölgelerinde bulunan ortalama tüketici için eşya
üretmektedirler. Zanaatkarla eşyayı kullanan insan arasındaki ilişkiler, bu
çerçevede yok olmaktadır. Örneğin, örgü makinalarının alınış ve kullanış
senaryolarını inceleyen bir araştırma(Bonichot,1989) bu makinaların satın
alınmasında teknisist ideolojinin önemli bir yeri olduğuna işaret etmektedir.
Teknik ilerlemenin makinada vücut bulduğuna inanan insan,makinayı sembolik
olarak yüklemekte veya yatırım objesine dönüştürmektedir. Teknik olarak
“mümkün olan herşeyin, aynı zamanda iyi olacağı” inancına varılmakta, bunun
özellikle günlük hayatı kolaylaştıracağı, bir tasarruf sağlayacağı ve kazanç
getireceği de düşünülmektedir. Bunu yok etmek için televizyonun dantelli kılıf
içine oturtulması, minibüslerin örme boncuklarla donatılması eşyaya
yabancılaşmak ve onu anonimleştirmek istemeyen insanın tutumlarını gösterir.
EŞYANIN KORUNMASI VE BAKIMI
“EŞYA GÜCÜ
Güçsüzüm eşyalara
Kırılsa, bir şey olsa
Nerde yapacak adam
Git gel yalvar!
Kırılsam insanlara
Çaresi var
Çekil yalnızlığa
Güçtür aynalar.”
/Behçet Necatigil
Eşyaya saldırgan tarzdaki gibi kısa süreli bir anlam katanlardan sakınılması
gibi eşyanın çalınarak mı yoksa antika veya miras özelliğiyle elde edildiğine
dair durumlar, eşyanın ne derecede korunacağını ve bakım alınacağını da
belirler.
Verimlilk açısından teknik eşyaların büyük işletmelerde onu uzun süreli işler
halde tutmak için bakım olgusunu geliştirmesiyle meslek alanları da
genişlemiştir. 20. Yüzyılda endüstriyel devrimle beraber otomatizasyondan
otomasyona geçilerek eşyaların donanımı ve karmaşıklığı da artmıştır.
Sibernetik organizmaların işleyiş fonksiyonlarıyla onların düzenlenmesi ve
sistemin entropi olgusunu(bir sistemde enerjinin degradasyonu ve
düzensizliğinin artması) nötralize edilmesi gereken bir aygıtın yerleştirilmesi
gereğini ortaya koymuştur. Bu koşula yapısal homeostazi denmektedir ve
insanın koruyucu bakım fonksiyonunu üstlenmesi için bozulma türüne karşı
negentropik önlemler alması gerekeceği gibi, imalat hatalarına karşı kalite
kontrolü yapmalı ve gerektiğinde parça değiştirme garantisini verme
zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
EŞYANIN BOZULMASI:
farkettik ki,
göz göze gelemiyoruz
gözümüzün önündekilerle
yanyana sadece bedenlerimizmiş
uzaklasmısız birbirimizden
ve slogan atıyorum
-Yasasın elektriği kesenler
ve onların işbirlikçileri, yardım ve yataklık edenler..
-Yaşasın atmış sigortalarını tamir ettiğim mum!
/Rahim Taş
Eşyanın hayatı, elde edilme anından terk edilme anına kadar tekdüze bir
biçimde geçmemektedir. Her organizma gibi, eşya da bir takım bozucu
etkenlerle karşı karşıyadır. Eşya üreten bir toplum, aynı zamanda eşya onarıcı,
yenileyici bir çaba içine girmekte ve bu amaçla çeşitli mekanizmalar
öngörmektedir. Eşyayı, hayatı boyunca ayakta tutmayı amaçlayan bu destek
mekanizmalar, toplum ve işletmelere göre değişmekte ve bireylerde farklı
davranışlara yol açmaktadır.
Ancak yakın yıllara kadar, endüstri toplumunu bir alternatif olarak gösterilmek
istenen ve bazı araştırmacıların övgüsünü yaptıkları(Dichter, 1963, Ruyer
1969) tüketim toplumunun gerçekleşmediği bugun rahatlıkla kabul edilebilir.
Bunun, psikolojik ekonomik ve ekolojik düzeyde çeşitli nedenleri
mevcuttur.(Bilgin,1976 a) Fakat tüketim toplumunun değerleri, çeşitli
kesimlere sızmıştır ve tüketim davranışlarında etkisini gözlenebilmektedir.
Bu bir bakıma “yama” nın yok oluşu anlamına gelmektedir. Yama, kıtlık
dönemlerinin hikayelerinde kalmakta ve bolluk zihniyeti karşısında
gerilemektedir; söz gelimi bugun toplumumuzda, yamalı elbise, yama yapan
terzi, perçin yama yapan bakırcı, yamalı minder görülmemekte ve “yamalı
bohça” sözüyle ifade edilen kınama ve aşağılama yayınganlaşmaktadır.
“ /Küçük İskender
Bir doyum aracı olarak ise eşya sosyo kültüren topluluklarda değişimin bir
sembolü olması açısından ayrı bir önem taşır.Burada İngiliz ampirist
filozoflarında ve bazı ekonomistlerde görülen “değerler tablosu” kavramını
referans almakta yarar var. Bu kavram, bireyin zihninde , bir takım olguların
ve davranışların(dolayısıyla eşya ve hizmetlerin) belirli bir düzen içinde
örgütlendiği ve bireyin, bunların herbirine ayrı bir değer ya da ağırlık katsayısı
bağlıyarak davranışlarını düzenlediği fikrini ifade etmektedir. Günlük hayat
içinde bireyler, bu değerler bütününe referansla davranışlarında, doyum
buldukça, değerlerini pekiştirmekte ve davranışlarını bu referansla
meşrulaştırmakta ve doğrulamaktadırlar. Değerler olgusu için sosyal bilimler
alanında Parsons, Kluckholm, Strodtbeck, Piaget gibi araştırmacıların çalıştığını
görüyoruz. İnsanın doğayla olan ilişkisinde zaman ve mekana göre davranış ve
tutumlarındaki farklılıklar neticesinde bir değerler hiyerarşisi kabul
edilmektedir. (Chombart de Lauwe,1975)
Homo Economicus, üretilen bir malı herkes için aynı sayıp, bu malın arz ve
talebini fiyatın bir fonksiyonu olarak gören klasik ekonomik anlayışa uygun bir
insan modelinin ifadesidir ve değerlerin etkisinden arınmıştır. Kendisi içinde
tutarlı olan bu anlayışa göre, insan ve eşya(mal), evrensel niteliklere sahiptir.
Ne tüketici, ne de eşya planında farklılaşma yoktur. Oysa kişisel ve sosyal
değerler, eşyanın algılanmasında seçicilik faktörleri olarak(Postman, Bruner ve
Mc Ginnies, 1948) hem tüketiciler arasında, hem de bir malın tüketiciler
tarafından algılanmasında farklılaşmaya yol açmaktadır. Sosyal psikolojik
araştırmalarda da görülmektedir. Sosyal psikolojik araştırmalar, sadece
dinleyici ya da alıcı olma özelliği etrafında birleşen bir kitlenin, yani benzer
özellikler gösteren bireylerin toplamı bir kitlenin bulunmadığını, mesajların
bireye doğrudan değil, bir takım sosyal kanallardan ve süzgeçlerden geçerek
ulaştığını(kanaat liderleri v.s. aracılığıyla ) kısacası alıcı kitlenin bir yapısı
olduğunu ortaya koymaktadır. (Bilgin,1989)Dolayısıyla burada, sadece, bireyin
davranışlarının gruplara göre değiştiğini vurgulamak istiyoruz. Sonuç olarak
tüketiciler, hem bireysel , hem de sosyal düzeyde farklılaşma göstermektedir.
Ekonomik davranışların bu açıdan analizi, tasarruf , harcama ve yatırımlar
planında, ekonomik psikoloji disiplini çerçevesinde yapılmış ve yukarıdaki
düşüncelere uygun sonuçlar bulunmuştur. (Katona, 1951)
EŞYADA İSTENEN ÖZELLİKLER:
“Daha Sağlam
Hey!Gün;
Vazomu kırdım.
Derin bir nefes aldım
Bile bile,sindire sindire
Yere attım.
Kırmalıydım.
Yüreğim tuz buz olmuştu.
Oturdum ağladım.
Yenisini almak kolaydı ama;
Yere eğildim,
Parçaları özenle yapıştırdım.
Şimdi eskisinden daha sağlam.”
/ Arzu Bağrıaçık
Eşyalar, yenilik, modernlik, bakımın kolay olması, yararlı olması, ucuz olması,
farklılık hissi uyandırması, estetik olması, dayanıklı ve sağlam olması gibi
özelliklere bakılarak satın alınır. Marka ise eşyaya ilişkin bir takım kalıp
yargıların, imajların ve sembollerin ifadesi olarak, tüketicilerin satın alma
kararında etkili olmaktadır. Eşyanın teknik özelliklerini tanımaktan çoğu kez
uzak olan tüketiciler için marka, bir güvence kaynağı olmaktadır.
KIRMIZI ARABA
“....
Ama Süleyman
Eli boş çıkar dükkandan
Sorar Cevahir hani baba
Hani kırmızı araba
Sorar hesabı bulutlar dağa
Nasıl desin Süleyman
Nasıl desin adam yüreği
Ben onu sana alamadım
Benim ona param yetmedi diye
Başlar ağlamaya Cevahir
Başlar bulutlar ağlamaya
Yanar yerin yedi arzı
Ve güvercinlerin kalbi başlar kanamaya
Ulan istanbul yanar içine Süleyman’ın
Sorar Cevahir
Hani baba hani kırmızı araba
Martıları gösterir Süleyman
Bak ne güzel uçuyor
Cevahir martılar havada
Boş ver kırmızı arabayı
Baksana martılara
Bakmaz martılara Cevahir
Bakar yangın gibi arabaya
.....”
/ İBRAHİM SADRİ
/Cemal Süreya
/ Müşfik Saltık
Sosyal etkileşim sürecinde bireyler, birbirini tanıma ihtiyacı içindedirler. Bireyler, bu
bilgiyi birbirleriyle karşılaştıkları sosyal çerçeve, eski denyimleri ve dış görünüşleri gibi
çeşitli kanallardan sağlamaya çalışırlar. Goffman’a göre en önemli bilgi(information)
kişinin bizzat kendisinin hareket ve sözleriyle diğerine sağladığı bilgidir. Bu bilgi, kişinin
kendisini göstermek istediği biçimle ilgili dolayısıyla , anahtar bir bilgi niteliğindendir. Bu
sayede birey, durumun diğerlerine yansıtır ve diğerleri ise söz konusu bireyin onlardan ne
beklediğini ve kendilerinin ondan ne bekliyebileceğini önceden kestirebilir. Genel olarak
,statü ve rol arasında, etkileşimin olduğu çerçeve görünüş ve tarzlar arasında bir tutarlılık
arama eğilimi vardır. Sosyal etki konusundaki sosyal psikolojik araştırma sonuçları,
eşyalar planında da doğrulanmaktadır. Grup üyelerinin sahip oldukları eşyalar ve eşyaya
ilişkin görüşleri konusunda belirli bir konformizm görülmektedir. Konformizm bazı
hallerde Babbitt Sendromu denilen(Babbit, Sinclair Lewis’in 1922’de yayınlanan
romanının ve roman kahramanının adı) ve grup normuna aşırı başeğmeye varan bir
şekilde ortaya çıkmaktadır. Bireylerin çeşitli konularda düşüncelerini gizleme ve kamufle
etme yoluyla yüzeysel bir konformizm gösterme imkanları, eşyalar konusunda
daralmakta ve grup normuna uyum, daha zorlayıcı bir nitelik kazanmaktadır. Reklamlar,
eşyayı “herkesin ihtiyaç duyduğu” herkesin beğendiği bir eşya olarak sunmakla bu normu
pekiştirmektedir.
“Televizyon
Bu televizyon laşkalaştı
Kumanda el el dolaştı
Bizim evde kaş göz şişti
Bu kanalların yüzünden
/ Tuncay Akdeniz
Aslında reklamların işlevleri, daha arka planda yer alan pazarlama yaklaşımları
tarafından yönlendirilmektedir. Piyasa araştırmalarının başlangıcındaki anlayış,
belirli bir ürünü üretmeden önce, tüketicilerin ihtiyaçlarını, isteklerini ve
beklentilerini, bilimsel yöntemlerle saptayarak karar vermektir. Bu, tüketim
alanında “demokratik” bir anlayışın ifadesidir; çünkü üreticinin kararnı, tüketici
belirlemektedir; tüketicinin zevkleri, arzuları, ihtiyaçları merkeze alınmaktadır.
Bu anlamda tüketim alanında Kopernikçi bir tutum(Bez, 1974) sözkonusudur;
üretici firma, üretmeden önce pazarı, tüketicisini araştırmaktadır. Gerçekten
de üretici firma tüketicisiyle diyalog kurarsa kullanım testleri uygularsa,
reklam ve promosyon faaliyetlerini kontrol ederse, kararlarını tüketicilerin
iradesi yönünde alırsa, pazarlama bir ilerleme aracı olabilir. “Müşteri, kraldır”
anlayışı ancak bu durumda, geçerlilik kazanabilir.
SONUÇ:
“Antika
Antika eşyalar
İnsanın zamana karşı
Acizliğini
Yüzüne vurmaktan başka
Ne işe yarar?
/ Nuray Özgüney
İnsanlığın gelişim sürecinde kendi kararlarının dışında kalan bir çok etkiyle
beraber eşyaya sahip olma, onun bakımı ve arızaları sosyal,hukuki ve ticari
ilişkileri düzenleyen, diğer yandan da onu bir sanat ve yaşam amacı unsuru
olarak görmüş ve sosyal kimliğini buna göre ilişkilendirecek bir rol çizmiştir.
Diğer yandan bu kimliğini dışa karşı deşifre etmek için sahip olduğu mekanın,
kullandığı eşyaların ya da giydiği kıyafetlerin ona ait kılınacak öğelerle
göstermek istemiştir. Sosyal sınıf ve temel ihtiyaç ve giderlerinin
sağlanmasıyla eşya alımını lüks bir potada değerlendiren insan, kimi zaman bu
yüzden eşyanın birincil işlevinin ötesine sosyal anlam içerisindeki ikincil yeni
bir anlam yüklemesine neden olmuştur. Bu açıdan bakıldığında beraberinde
yeni tüketim kalıpları ve eşya kullanım modelleri gelişmiş ve ister kendisine ait
ister herhangi bir sosyal bir sınıf,ırk,din veyahut başka bir grubun içindeki
davranış kuramlarına uygun olsun, eşyanın varlığı,gelişimi, bulundurulması ya
da aksi göstergeler insanın mutluluk,mutsuzluk kaynağı olarak karşımıza
çıkmıştır. Ekonomik ve felsefi düzlemde incelendiğinde bir çok çalışmanın ana
konusunun eşya düzleminde seyretmesi şaşırtıcı olmaz. Özetle eğer bir eşyayı
tanımak istiyorsak üretenine ve kullanıcılarının ona yaklaşımına, eğer bir insanı
tanımak istiyorsak kullandığı ve ürettiği eşyalara olan yaklaşımına bakmanın
yeterli halde görülmesi tüm araştırmamızı özetler niteliktedir.
Referanslar: