You are on page 1of 7

BÖLGEDEKİ RUSYA

PINAR ODABAŞI (2008 ARALIK)

RUSYA-GÜRCİSTAN ARASINDA NE OLDU?

Bir iç savaş olarak başlayan gelişmeler Rusya'nın Gürcistan'a girmesiyle uluslararası boyut kazandı ve
Kafkaslar'ı dünya gündeminde ön sıralara çıkarttı.

Kafkaslar, 7 Ağustos gecesi Gürcistan'ın Güney Osetya'ya saldırısıyla yeni bir krizin eşiğine geldi.
Rusya'nın bu harekete cevabı sert oldu. Rusya, Gürcistan'a ve dolaylı olarak müttefikleri Amerika Birleşik
Devletleri-İsrail ve Avrupa Birliği'ne karşı bir harekat başlattı.

Tarihsel bir dönüm noktası olarak adlandırılan bu operasyon, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin
1978'deki Afganistan müdahalesinden sonra, Rusya'nın bir başka ülkeye karşı başlattığı ilk saldırı olması
açısından da önem taşıyordu.

Rusya, birkaç gün içerisinde Gürcü ordusunu, Gürcistan tarafından zulme uğradığına inanılan Güney
Osetya'dan çıkardı. Üstüne üstlük Gürcistan topraklarına girdi, Gürcü askerlerinin bırakıp kaçtığı silah ve
mühimmata el koydu ve buralardaki askeri altyapı, üs ve donanmayı da tahrip etti. AB ve ABD'ye rağmen
25 Ağustos'ta da Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığını tanıdı.

16 Ağustos'ta sağlanan ateşkese rağmen, ABD ve NATO'nun Rusya'yı izole etme çabaları, ABD'nin
Karadeniz'e savaş gemisi göndermesi gerginliği tırmandırdı.

RUS-GÜRCÜ SAVAŞININ NEDENLERİ

Batı yanlısı Gürcistan’ın Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili'nin görünürdeki hedefi, 1990'dan beri yarı
bağımsız konumda bulunan ve Rusya'nın koruması altında olan Güney Osetya ve Abhazya üzerinde Gürcü
egemenliğini yeniden kurmaktı. Bunda, 2007 Kasım gösterileriyle gün yüzüne çıkan Gürcü milliyetçiliğini
ateşleme ve dikkatleri dış sorunlara çekme çabaları da rol oynadı.

Gürcistan Devlet başkanı Saakaşvili, gücünü ABD ve NATO'nun Rusya karşıtı politikasından alıyordu.

1990'dan bu yana ABD'nin siyasi amaçlarla desteklediği Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı Gürcistan'dan
geçiyor. Hazar'dan gelmesi planlanan NABUCCO Doğalgaz boru hattının da buradan geçmesi planlanıyor.
ABD, Gürcistan'ın NATO'ya girmesi için en büyük destekçi konumunda…

16 Temmuz'dan beri Gürcü ordusunun bin Amerikan askeriyle birlikte Güney Osetya'ya karşı askeri tatbikat
düzenlemesi ve o günden bu yana küçük çaplı çatışmaların yaşanıyor olması, bu durumun Rusya'ya
yönelik üstü kapalı bir saldırı olduğu fikrini akıllara getiriyor.

YAKIN TARİHTE RUSYA

1991'de içine girdiği bunalımdan 2000'de Vladimir Putin'le birlikte çıkmaya başlayan Rusya, ABD'nin
sınırları çevresinde oluşturduğu kuşatma politikasından rahatsız. Orta Asya Cumhuriyetlerine üsler
kurulması, Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan gibi ülkelerde renkli devrimler, Yugoslavya'nın bombalanması ve
Kosova'nın bağımsızlığını ilan etmesi, Putin'in oldukça yankı bulan "Kurt bir kere kafasına koymuş kimi
yiyeceğini, gerisi bahane." şeklindeki Rus atasözünü söylemesine neden oldu.

Rusya'nın 1991'de içine girdiği bunalımın üzerine bir de nüfus kaybı, bu süreçteki ABD-AB ve IMF destekli
oligarklarca yürütülen vahşi kapitalizm sonucunda toplumsal sağlık sisteminin çökmesi, geniş halk
kitlelerinin yoksullaşması, ülke zenginliklerini emperyalistlerin sömürmesi ve AIDS'in yaygınlaşması,
Rusya'yı bu güçlere karşı savunma politikası gütmeye, kendine sempati duyan çevre halklarını
desteklemeye ve neticede bağımsızlıklarını tanıyarak bu halkları kendine bağlamaya itmiştir.

Rusya, hem 1991-99 yıllarına rastlayan Boris Yeltsin döneminde, hem de Vladimir Putin döneminde ABD ve
ortaklarının sözümona teröre karşı politikasını belli sınırlar çerçevesinde destekledi ve ABD'ye karşı
yatıştırmacı bir politika izledi.
Bu dönemde, ABD'nin Afganistan ve Irak işgaline, İran'a karşı Güvenlik konseyi tedbirlerine, İsrail'in
Filistin'e karşı terör eylemlerine tavır almadığı gibi İsrail'in Lübnan'a saldırısına da ses çıkarmadı.

Tüm bu yaşananların üstüne Gürcistan ve müttefikleriyle Rusya arasında yaşanan savaş, bu dönemin
kapandığının ve Rusya'nın artık yeni bir politika izlemeye başladığının göstergesi oldu.

SAVAŞIN SONUÇLARI

Bu savaş sonucunda Rusya, taktiksel bir zafer elde etti. Rusya, ABD'nin Kafkasya üssü olan Gürcistan'a
ağır kayıplar verdirdi, Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığının yolunu açtı.
ABD-NATO tarafına geçme eğilimindeki eski Sovyet Cumhuriyetlerine göz dağı verdi.
Rusya'yı Karadeniz'den atma planlarını boşa çıkarıp, donanmasını Abhazya ve Gürcistan limanlarına
demirledi, doğalgaz ve Kafkaslardaki gücünü de kanıtladı.

SAVAŞIN GETİRDİKLERİ

Rusya'nın Güney Osetya ve Abhazya'yı destekleyen net politikasıyla Gürcistan ve müttefiklerinin karşısında
durması, Batı'yı ve dolayısıyla Türkiye'yi beklemediği bir seçim girdabında bıraktı.

Sovyet zamanındaki birlikteliği ve enerji koridorlarındaki üstünlünü sağlama amacındaki Rusya'nın,


"Güvenlik koridoru" adı altında Gürcistan'ın tüm iletişim ağlarını işgal etmesi tesadüf değildir.

Batı, Orta Asya ve Kafkaslar'da yeni kurulmuş cumhuriyetleri desteklemekle Rusya'nın etkinlik politikasına
anlayışla bakmak arasında seçim yapmak zorunda kalmış ve bölünmüştür.
Doğu Avrupa, İskandinavya, Baltık ülkeleri, İngiltere ve ABD, Rusya'ya karşı yaptırım politikasını
savunurken, Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya, Rusya ile diyalog sürecinde ısrar etmektedir.

TÜRKİYE'NİN TUTUMU

Kriz patlak verdiğinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve


Dışişleri Bakanı Ali Babacan tatildeydi.
Tatillerini yarıda kesip Moskova'ya giderken ANA uçağında
AGİT üyesi ülkelerin davet edileceği "Kafkas İstikrar ve İşbirliği
Platformu" önerisini ortaya attılar.

Kremlin'de Başkan Medvedev, Başbakan Putin ve Dışişleri


Bakanı Lavrov ile görüşen Erdoğan ve Babacan, Kafkas
Platformu önerisine olumlu tepki alınca bu durumu tüm dünyaya
ortak bir basın toplantısıyla duyurdu.

Bu haberi dünya ile birlikte alan Türkiye'nin en yakın müttefiki ABD tepki gösterse de Azerbaycan ve
Ermenistan zor zamanda ilaç gibi gelen bu öneriye dört elle sarıldı. Kafkas Platformu'nu soğuk bir tavırla
karşılayan Gürcistan ise Rus askerlerinin savaş öncesi duruma geçmesi şartıyla olumlu cevap vereceğini
bildirdi.

MONTRÖ ANTLAŞMASI GERGİNLİĞİ

Tam bu esnada ABD tonajı yüksek gemileri Karadeniz'e sokma talebiyle gelince, Türkiye Montrö antlaşması
maddelerini net bir biçime ortaya koyarak, bu maddelerin dışına çıkılamayacağını belirtti. ABD tonajı daha
düşük gemilerin Karadeniz'e geçmesine ikna oldu, ancak bu kez de Rusya, Ünlü 6. filonun sancak gemisi
Mounth Witney'in geçme talebine karşı çıktı. Rusya'ya da 2007 yılında bu geminin tatbikat için boğazlardan
geçtiği hatırlatılınca sorun çözülmüş oldu.
Bu noktada Türkiye'nin tavrı Rusya'da olumlu bir nitelemeyle not edildi.
Ancak,Amerika'dan gelebilecek yeni taleplere karşı Türkiye, kaçakçılık, arama-kurtarma ve çevre kirliliği ile
mücadele görevleri bulunan Karadeniz ülkelerinin üye olduğu "Karadeniz Gücü"nün terörle mücadele gibi
askeri alanlarda da etkin olması için çalışıyor.

SIRADA UKRAYNA'NIN TURUNCU KARANFİLLERİ Mİ VAR?

Güney Osetya krizi yüzünden Gürcistan ile Rusya arasında patlak veren savaş, Gürcistan'daki "Kadife Gül"
devriminin mimarı Mihail Saakaşvili'nin prestijini yerle bir ederken, dört yıl önce Batı'ya yanaşan Ukrayna'nın
"Turuncu Karanfilleri"ni de kurutmaya başladı.

Ukrayna devriminin öncüsü ve Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko ile Başbakan Yuliya Timoşenko arasındaki
antlaşmazlık, Timoşenko'nun Rusya'ya yaklaşması ve Moskova aleyhinde açıklama yapmamasıyla krize
dönüştü.

Ukrayna ile yaşanan doğalgaz krizinde Rusya, AB'de kınansa da özellikle Almanya ve Fransa Moskova
yanlısı bir tutum takınarak, Ukrayna'da Amerikan politikalarını desteklemeyecekleri mesajını verdi.

Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları, Rusya ile Gürcistan arasında ortaya çıkan kriz hakkında uluslararası
soruşturma açılması yönünde çağrıda bulundu.

YA KARABAĞ?

19. yüzyılda Azerbeycan ve Ermenistan arsında başlayan Dağlık karabağ sorunu açısından Rusya
Gürcistan savaşının ardından yeni bir dönem başladı.

DÜNYA jeopolitik dengelerini sarsan Kafkaslar'daki Gürcistan krizinin ardından, bölgenin diğer kronik
problemi Dağlık Karabağ ihtilafının çözümü için düğmeye basan Rusya, Türkiye'nin "Kafkas İstikrar
Platformu" önerisinde yer alan ilkeleri hayata geçirmeye başladı.
Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev'in ev sahipliğinde Moskova'da bir araya gelen Azerbaycan ve
Ermenistan liderleri, Karabağ ihtilafını kuvvete başvurmadan siyasi ve diplomatik yollardan çözmeye
çalışacakları yönünde bir deklarasyonu imzaladılar.
Rusya'nın tarafları biraraya getirme çabası dikkat çekerken, 2 Kasım 2008'de Minsk grubunun da
katılımıyla taraflar arasında sorunun çözümüne ilişkin 5 maddelik " Moskova Bildirgesi" imzalandı.

İşin özü; meselenin uluslararası hukuka göre çözümlenmesi tezi Azerbaycan'a ait ve buna göre eski Dağlık
Karabağ özerk bölgesi dahil işgal altındaki bütün topraklardan Ermenistan ordusunun çekilmesi
gerekecek…
Ancak bu bildirge, ne Azerbaycan, ne de Ermenistan lehinde kararlar içeriyor. Ortaya çıkan tek unsur
Rusya'nın bölgede etkin tek güç olması…

Sorunun çözümüne ilişkin ilk antlaşma 23 Eylül 1991 yılında Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev arabuluculuğuyla Rusya'da imzalanmıştı. Ancak
Ermeniler, Azerbaycan'ın 2 ilini işgal ederek bu antlaşmayı bozdular.

İkinci antlaşma ise İran'ın arabuluculuğuyla Mayıs 1992'de yapıldı ancak yine Ermeni ordusu Laçin
Koridorunu işgal ederek alınan kararlara uymadı.

Rusya bölgede ağırlığını gittikçe hissettiriyor. 2008 Ağustosunda Mihail Saakaşvili'nin yaptığı taktik hata
sadece Gürcistan'a değil tüm bölgeyi kavurmakta…

TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ

Rus- Türk ilişkilerinin 517 yıllık geçmişinin 50 yılı, Osmanlı Dönemi'nde savaşla geçmiş, Osmanlı Devleti ve
Rus çarlığı arasında Kafkaslardan Balkanlara büyük bir rekabet yaşanmıştı. Birbirlerine karşı takındıkları
olumsuz bakış açısında, aynı bölgede egemen olmaya çalışan 2 büyük gücün çekişmesi yatıyordu.
Osmanlı, Rusya'yı topraklarını isteyen büyük bir tehdit olarak görürken, Rusya ise Osmanlı'yı
Ortodoksluğun başkenti İstanbul'u (onların deyişiyle Çargrad) işgal etmiş batılı bir devlet olarak görüyordu.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti ilişkilerinde birkaç dönemden söz edilir.

İlki 1921-39 yılları arasındaki Atatürk-Lenin ittifakında iyi Komşuluk ilişkileri Dönemi, İkincisi 1945-53
yıllarında Sovyetlerin Türkiye'yi saldırgan Yakın Doğu politikasındaki 2 ana hedefinden biri olarak gördüğü
ve bu nedenle Türkiye'nin NATO'ya üye olmasına sebep olan ve Stalin'in ölümüyle son eren dönem.
Üçüncüsü 1960-70 yılları ekonomik ilişkilerin kısmen de olsa gelişme dönemi…
1984'te yapılan doğalgaz anlaşmasıyla ilişkilere ivme kazandırması yönünden dikkat çekicidir. Anlaşma ile
doğalgaz bedellerinin Türkiye tarafından serbest döviz şeklinde ödenmesi, Rus tarafının ise, bu ödemeleri
"genelde Türk mallarının alımında" kullanması amaçlanmıştır Takip eden dönem dünya tarihine soğuk
savaş dönemi olarak yansırken, bu dönemde Rusya için Türkiye, NATO'nun güney ayağı, Türkiye için
Rusya ise kızıl bir tehditti.

Emperyalistlere karşı işbirliği öneren ve Türk halkının Ulusal Kurtuluş mücadelesi için savaş
malzemesi ve maddi yardım talebinde bulunan Atatürk tarafından yazılmış bu mektuba, SSCB dış
işlerinden sorumlu Halk Komiseri Çiçerin'den 2 Haziranda gelen yanıt olumluydu.

Sonuçta, 16 Mart 1921'de taraflar arasında Moskova Dostluk ve Kardeşlik Anlaşması imzalandı.
Bu anlaşma, Sovyet Rusya ile yeni Türkiye
arasındaki ilk diplomatik anlaşmaydı. Anlaşma,
Ulusal Kurtuluş savaşının kazanılmasının önemli
etkenlerinden biri oldu.
Kurtuluş savaşının ilk mali yardımını gönderen
Sovyetler, 11 milyon altın ruble, 100 bin lira
değerinde altın külçe ve önemli miktarda silah
yardımı yaptı.
Kurtuluş savaşından sonra da iki ülke arasındaki iyi
ilişkiler sürdü. 1924 Nisanında Ankara'da Sovyet
sanayi ürünlerinden oluşan bir sergi açıldı, 1925
yılında da Ruskombank Ankara'da faaliyete geçti.
Yine aynı yıl, Sovyet tarım uzmanları pamuk
üretimi konusunda yardımcı olmak amacıyla
Çukurova'da incelemelerde bulundu. Bu yıllarda siyasi ilişkiler de gelişmeye devam etti. 17 Aralık 1925'de
iki ülke arasında Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması imzalandı.
11 Mart 1927'de imzalanan Ticaret Anlaşması
ile ticari ilişkiler ve temsilcilikler konuları
düzenlendi. Türkiye Cumhuriyeti'nin 10. yıl
kutlamaları törenine gelen SSCB Savunma ve
Deniz Kuvvetleri Komiseri General Voroşilov
başkanlığındaki Sovyet askeri heyeti, Atatürk
tarafından sıcak bir ilgiyle karşılandı. Aynı yılın
sonunda Litvinov, SSCB'nin yabancı devletlerle
geliştirdiği başarılı ilişkilere örnek olarak Türkiye ile
olan durumu gösterdi.
1932-1938 yılları arasında uygulanan Birinci Beş
Yıllık Plan'da Sovyet uzmanların hazırladığı
rapordan yararlanılmış ve bu dönemde Sovyet
makine ve teknisyenleri ile Kayseri ve Nazilli tekstil fabrikaları kurulmuştur. Böylece Türk tekstil sanayiinin
temelleri atılmıştır. 1934 yılında imzalanan kredi antlaşması ile Birinci Beş Yıllık Plan için gerekli dış
kaynak da SSCB'den sağlanmıştır. 1945'de ise SSCB ile Türkiye arasında 1925'de imzalanmış olan Dostluk
Anlaşması'nı geçersiz ilan edip Montreux Antlaşması'nın değiştirilmesini istedi. Stalin yönetiminin, Kars ve
Ardahan toprak taleplerinin yanısıra Boğazlar'da üs kurma hakkı talep etmesiyle ilişkilerin fiilen kesintiye
uğradığı söylenebilir.
Ancak şu da not edilmelidir ki, Stalin'in bu talepleri ağırlıklı olarak Batılı kaynaklarda yer almış, Türkiye'nin
Batı'ya ve neticede NATO'ya yakınlaşıp dahil olmasında önemli bir argüman olarak kullanılmıştır. Oysa, Rus
ve bazı Türk diplomatik kaynaklar, Stalin'in sözlü olarak dile getirdiği taleplerinden kısa süre sonra
vazgeçtiğini de kaydetmektedir.

8 Ekim 1937 tarihinde imzalanan Ticaret ve Seyrisefain Muahedenamesi ve Ticaret ve Tediye Anlaşması,
iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin hukuki alt yapısını oluşturmuştur. Sonraki yıllarda Türkiye'nin
ABD ile ilişkilerini geliştirmesi, 1948'de Marshall
yardımını alması ve 1951'de NATO'ya üye olması ile iki
komşu ülke arasındaki mesafe ciddi ölçüde büyüdü.
1953 yılında Stalin'in ölümü ile Sovyetler Birliği'nin
Boğazlar'la ilgili Montreux Anlaşması'nı tanıması ve
bütün taleplerinden vazgeçtiğini bildirmesi, iki ülke
arasındaki ilişkilerin tekrar canlandırılmasına imkan
sağladı. SSCB 1954'ten başlayarak İzmir Uluslararası
Fuarı'na katılmaya başladı. 1950'lerin sonunda Sovyet
kredisi ile Çayırova Cam Fabrikası'nın kuruluşu
gerçekleştirildi.
1964 yılından sonra siyasi ilişkilerde izlenen iyileşme ekonomik alana da yansıdı. 25 Mart 1967 yılında
iki ülke arasında imzalanan Ekonomik-Teknik İşbirliği Anlaşması özel bir anlam taşımaktaydı. "TC ile SSCB
Arasında
Bazı Sınai Tesislerin Kurulması için Sovyetler Birliği Tarafından Türkiye'ye Teslim Edilecek Teçhizat ve
Malzeme ile Sağlanacak Teknik Hizmetlere ve Bunlarla ilgili Ödeme şartlarına Dair Anlaşma" ile
Sovyetler Birliği tarafından 200 milyon Amerikan doları tutarında proje kredisi verildi. Anlaşma ile şu
tesislerin kurulması sağlanmıştır: İskenderun Demir Çelik Tesisleri, Seydişehir Alüminyum Fabrikası,
Aliağa Petrol Rafinerisi, Bandırma Asit Sülfürük Fabrikası, Artvin Levha Fabrikası. Söz konusu tesisler
ülkemizin önemli ağır sanayi tesisleri içerisinde yer almaktadır.
Ayrıca İskenderun Demir Çelik Fabrikası'nın tevsiine, Orhaneli Termik Santrali'nin kurulmasına ilişkin kredi
anlaşmaları da, sırasıyla 24 Aralık 1972 ve 5 Haziran 1979 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir.
Mart 1981'de Seydişehir Alüminyum Fabrikası'nın geliştirilmesine ilişkin bir sözleşme imzalandı. Aynı yıl
kurulan Ulusu Hükümeti'nin programında "SSCB ile dostane ilişkilerin geliştirilmesine öncelik verilecektir"
cümlesine yer verilmişti. 1981'de Türkiye'nin SSCB'ye ihracatı ve 1983'te Türkiye'nin bu ülkeden ithalatı
1924 sonrasındaki en üst düzeye ulaştı. Ocak 1982 Protokolü ile ticaret hacminin yüzde 30 arttırılmasına
karar verildi. 1989 Temmuzunda Sınır ve Kıyı Ticareti Anlaşması imzalandı, Sarp Sınır Kapısı ticarete açıldı
1991'de Sovyetlerin dağılmasıyla Rusya - Türkiye ilişkilerindeki soğuk savaş döneminden kalma gerginlik,
Rusya'ya karşı olumsuz önyargı ve bakış açısının silinmesiyle yumuşamıştı.

1992-99 yılları iki ülke için de bulundukları coğrafyada, ikili ilişkilerde kontrollü gerginlik ve rekabet dönemi
olarak nitelendirilir.
Bu dönemde önem çıkan unsur Bavul ticaretiydi.
Bavul ticareti, basit şekliyle, Rus vatandaşlarınca tüketim
mallarının yurtdışından satın alınmasını, yolcu beraberinde ülkeye
getirilmesini ve satılmasını içerir.
Bu uygulama, 1993 yılından başlayarak Ağustos 1998 ekonomik
krizine kadar önemli bir ticaret şekli olmaya devam etmiş, Ülkede
özellikle alım gücü düşük olan halkın temel gereksinimleri bu yolla
karşılanmış.
Ancak 1998 Ağustos ayındaki ekonomik kriz ve Rus makamlarının
gümrük vergisi kayıplarını önleme amacıyla bu ticareti kontrol
altına alma yönündeki uygulamaları sonucunda son yıllarda bavul
ticaretinin hacmi önemli ölçüde azalmış. Türk-Rus bavul ticaretinin
hacmi 1996'da 8,8 milyar dolarken 2003'te bazı verilere göre 3,8
milyar dolara, bazılarına göre ise 1 milyar doların altına kadar
düşmüştür.
Ancak ticaret bavuldan şirketlere evrilerek kurumsallaşmış ve
2007'de 25 milyar dolara yaklaşan ticaret hacmiyle, Rusya, Türkiye'nin ikinci büyük ticari ortağı konumuna
gelmiştir.

15 Aralık 1997'de yılda 16 milyar metreküp hedefiyle 25 yıllık Mavi Akım anlaşması yapılmıştı Rusya'nın
son yıllarda en fazla önem verdiği dış projelerden biri Mavi Akım'dır. Deniz altındaki uzunluğu 360 km olan
dünyanın en derin (2,1 km derinde) gaz boru hattı, Karadeniz'in altına başarıyla döşenmiştir. İki ülkeyi arada
sorun yaratabilecek başka ülkeler olmaksızın birbirine bağlayan Mavi Akım, Rusya'nın başka pazarlara
açılması bakımından da önem taşımaktadır.
Mavi Akım anlaşmasının uygulanması, daha sonradan
Türkiye'de çeşitli yolsuzluk soruşturmaları ve iç politik kaygılarla
zaman zaman tehlikeye girse de iki ülke arasında sağlanan
uzlaşma ile projenin devamı güvence altına alınmıştır.
Hatta uzun süredir değerlendirilen Mavi Akım 2 boru hattı da
bugünlerde hayata geçirilmek üzere iki ülke uzmanlarınca
masaya yatırılmaktadır.
Ekonomik ilişkilerde de ilerleme kaydedilmiş, 1997 ylında
ekonomik anlamda stratejik ortak ifadesi kullanılmış, 2000
yılında ticaret hacminin 10 milyar dolara genişletilmesi
hedeflenmiş ve bu 2003 yılında gerçekleştirilmiştir. Tüm
bunların sonucunda mavi akım boru hattı projesi başarıyla
tamamlanmış, 2004 yılında ticaret hacminin 3 yıl içinde 25 milyar
dolara çıkarılması yönünde anlaşılmıştır.

Siyasal ve güvenlik alanlarında işbirliği için 16 Kasım 2001'de


Dışişleri Bakanlarının imzaladığı "Avrasya Eylem Planı" ile bu
coğrafyada siyasi , ekonomik alanda ve terörizmle mücadele
konuşunda uzlaşıldı.

2002 yılında Rus genelkurmay Başkanı'nın Rus -Türk güvenlik işbirliği önerisinin kabulünün ardından iki
ülke arasıında askeri eğitim antlaşması imzalanması oldukça önemli gelişmeler…

2004 yılında ise Putin'in Ankara ziyareti sırasında "çok boyutlu güçlendirilmiş ortaklık" hedefiyle Rus-Türk
Ortak Deklarasyonu imzalandı.

2005 yılında ise mütahitlerimiz Rusya'da 2,54 milyar dolar değerinde müteahitlik projesi üstlendi.

Rusya'daki 1998 mali krizinden sonra devletin kamu ihalelerinden vazgeçmesinin ardından Türk
müteahhitlerinin özel sektöre yönelmeleri, zaman zaman riskli işbirliği modellerini gündeme getirerek
başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ayrıca yabancı işgücü
sınırlamalarına bağlı olarak Türk firmalarının en büyük avantajı
olan Türk işçisi kullanabilme şansı da azalmıştır. Siyasi
istikrarın sağlanmasının ve hükümetin yeni ekonomik reformları
hayata geçirmeye başlamasının ardından, yabancı firmalar için
kamu ve özel sektör alanlarında, yeni rekabet şartlarında
da olsa, tekrar önemli fırsatlar doğmaktadır

İkili iştişare programı çerçevesince 12 ayrı konuda yürütülen


ilişkiler, 2007'nin Türkiye'de Rus Kültür Yılı ilan edilmesine
Rusya'nın 2008 yılını Türk Kültür yılı kabul ederek cevaplaması
ile canlandı.

KAFKAS KRİZİNDEN SONRA…

Türkiye-Rusya arasında aynı dönemde yaşanan ihracat krizinin, bir süre önce imzalanan Gümrük
antlaşmasının iki taraf açısından da farklı yorumlanmasından kaynaklandığı açıklandı.

Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye ile ticareti devam ettirmek istediklerini, gümrük idareleri
arasında bu sorunu gidermek için görüşmelerin sürdüğünü belirtirken, Türk mallarının ülkeye kolay girişi için
Basitleştirilmiş gümrük sistemine girmek gerektiğini ve gereğinin yapılacağını vurguladı.

Türkiye'nin "Kafkas İstikrar ve İşbirliği


Platformu" önerisiyle iki tarafı da masaya
oturtması taktirle karşılanırken,Gürcistan'ın
toprak bütünlüğünü koruma tavrı da tutarlı
ve faydalı bir tavır olarak değerlendirildi.

Savaş zamanı bölgeye en hızlı yardım


ulaştıran ülke olarak dikkat çeken Türkiye,
başbakanını buraya ilk gönderen olarak da
göz doldurdu.

Dolmabahçe sarayında görüşen Babacan


ve Lavrov, düzenledikleri ortak basın
toplantısında gümrüklerde yaşanan
aksiliklerle ilgili gümrük idarelerinin görüş
alış verişinde bulunduğunu ,sorunun en
kısa zamanda çözümleneceğini söylediler.

Lavrov, basitleştirilmiş gümrük sistemine


geçip, Türk mallarının ülkeye daha kolay
yöntemlerle girmesini istediklerine değinerek, Türk ihracatçıların gümrük krizinde uğradıkları 1 milyar dolar
zarar için üzüldüklerini ve bir an evvel sonuca ulaşmaya gayret ettiklerini belirtti.

Türk-Rus ticari ortaklığı, turizm ilişkileri ve Türkiye'nin önerileri doğrultusunda Kafkaslardaki barış ortamının
sağlanması toplantıda ortaya çıkan diğer hususlardı.

GÜL'ÜN "DEVLET ZİYARETİ"

12-15 Şubat 2009 tarihleri arasında Rusya Devlet Başkanı


Dmitri Medvedev'in resmi daveti üzerine Moskova'ya giden
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün seyahati
"Devlet Ziyareti" olarak isimlendirildi. Gül'ün seyahatinin, "Resmi
ziyaret"ten çok az ülkeye uygulanan"Devlet ziyareti" konumuna
yükseltilmesi oldukça önem taşıyor.

"Devlet ziyareti"nde konuk, askeri törenle karşılanır,devlet protokolünün katıldığı bir akşam yemeği verilir ve
üst düzey protokol uygulanır. Siyasi ilişkileri geliştirici yönde antlaşma imzalanır.

Gül Moskova'da "ilişkilerin yeni bir aşamaya doğru ilerlemesi ile dostluğun ve çok boyutlu ortaklığın daha da
derinleştirilmesine ilişkin ortak deklarasyon" imzaladı.

Medvedev-Gül görüşmesinde Ekonomik krizin etkilerinden korunma amaçlı bundan sonra ilişkilerde Ruble
ve TL kullanılması konusu da görüşüldü. Türk lirasını koruma kanunundaki konvertibıl paralarda Ruble'nin
bulunmaması eksikliğinin giderilmesinin ardından bu çok önemli olgunun gerçekleştirilmesi bekleniyor.

Toplantının en ilginç detaylarından biri de Rusya'nın Türkiye'ye yaptığı Mavi Akım 2 önerisi…

Rusya, Mavi Akım Doğalgaz boru hattını İsrail tarafına uzatmak istediklerini söyledi.

Eylül 2008'den beri yaşanan gümrük çilesi Samsun-Kafkaz limanları arasında tren yolu taşımacılığı ile
aşılacak.

"Kafkasya Barış ve istikrar platformunu "desteklerini, ülkeler arasında güven ve işbirliği ortamını
pekiştireceğine inandıklarına değindi.
Milli Eğitim Bakanlıkları çerçevesince öngörülen işbiriği için Moskova'da bir Türk Kültür Merkezi, Türkiye'de
de bir Rus Kültür Merkezi açılması konusunda anlaşıldı.

KISSADAN HİSSE…

Rus - Türk ilişkilerini genel anlamda ele alırsak; Çok sayıda Türk iş adamı ve bini aşkın Türk firması
Rusya'da faaliyet gösteriyor. Karşılıklı evlilikler yoluyla oluşan kültürel bağlar günden güne kuvvetleniyor.
Neredeyse 50 bin Rus gelin getirdik. Turizmde Ruslar, Türkiye'yi ziyarette Almanları geçerek birinciliğe
oturdu.
Türkiye'de çok sayıda Rus öğrenci öğrenim görüyor ve Rusya'da Türk Koleji var. Antalya'daki Rus okulları
da öğretime devam ediyor. Her sene 2 milyondan fazla Rus Türkiye'ye tatile geliyor. Türkiye'nin yeni iş
kapısı da Rusya oldu. Son yıllarda Rusya, Almanya ve Suudi Arabistan ile birlikte en çok Türk işçisinin
gittiği ülkelerden. Rusya'ya yılda 10 bin civarında Türk işçisi gidiyor.

Yine de bu iki Avrasya ülkesi arasındaki ilişkilerin gerçek potansiyeline ulaştığını söylemek çok zor.
Gelecekte Türkiye ve Rusya çok daha fazla alanda işbirliğine hazırlanmaktadır.

Bu bağlamda geleceğe hazırlanan Türkler de Rusya ve Rusçaya ilgi gösteriyor.

Her geçen gün de daha fazla Rus Türkçe öğrenmek istiyor.


Rusya'da Türkoloji bölümüne talep günden güne artıyor ve Türkçe en çok alınan seçmeli derslerden biri…

Türkiye'de ise bizler Rus Dili ve Edebiyatı bölümü öğrencileri olarak Rusça ve Rus edebiyatı konusunda
uzmanlaşıyoruz. Artırılan kontenjanlar Rusçanın ne kadar önemli olduğunun göstergesi… İşte tam bu
noktada Türk - Rus ilişkileri bağlamında bizler de yer bulmaya hazırız!..

You might also like