Professional Documents
Culture Documents
Eserin Adı
Hanedan
(c) Celal Eren Çelik Haziran 2010
Yazan
Celal Eren ÇELİK
İç Düzen – Kapak
Bilge BAŞAR
e-mail: eren980@gmail.com
HANEDAN
B
Celal Eren ÇELİK
1.BÖLÜM
‘Gizli Köşkte
bir bilmece’
Bey. Kapıyı açan Arslan Bey, elindeki şamdanı Ali İhsan Bey’e
verdi. Ali İhsan Bey yolunu mumla aydınlatarak Köşk’ün
kapısına geldi. Şamdanı köşedeki komodine bıraktı, mumu
söndürdü.
Ali İhsan Bey’in ayak sesleri merdivenlerde uzaklaşırken,
Arslan Bey yemek salonunun kapısını içeriden kapattı. Tam
o esnada bu kez sağ duvardaki boy aynası içeriden açıldı.
Uzun boyu ve yapılı vücudunun oluşturduğu ürpertici
silueti ile aynanın kapısını içeriden açarak dışarıya çıkan
General’di. Yüzünde, tasarladığı bir işi sonuca ulaştırdığı
zamanki rahatlığın ifadesi vardı.
Az önce Arslan Bey ile Ali İhsan Türkkan’ın yaptığı
görüşmeyi onların tam karşısından ama onların
göremeyeceği bir açıdan izlemişti.
Balkona açılan camlı kapılara doğru ilerledi. Hemen bir
sigara yakmıştı. Gipür dantelli tül perdeyi hafif araladı. Ali
İhsan Bey’i ve yanındaki görevliyi gördü. Ali İhsan Bey,
Köşk’ten ayrılıyordu. Ancak bu kez gözleri bağlanmamıştı.
“Arslan” dedi General, “7.Grubu da tamamladık. Köşkü
mühürleyin. Tahliye de derhal başlasın”
“Emredersiniz Paşam” dedi Arslan Bey.
Köşkün tam arkasında sadece General’in kullandığı bir
araba yolu vardı ve General’in arabası çoktan hazırlanmıştı.
Arslan Bey ile yaptığı son konuşmadan 15 dakika sonra
General arabasına binmiş, şehir merkezine doğru yola
çıkmıştı bile. Bugün O’nun için çok yoğun geçecekti…
Arslan Bey ise tahliye işlemlerini başlatmış, Köşk’teki
görevlileri toplamış, köşkü mühürletmişti.
Saatler 06.30’da tan ağarırken Gizli Köşk’ün kapısı
mühürlenmiş, personeli tahliye edilmişti. Gizli Köşk’ten son
ayrılan Arslan Bey oldu. O dehlizden gidecek ve dehlizin
16 H A N E D A N
kapılarını da kilitleyecekti.
Ayrılmadan önce Gizli Köşk’e doğru bakan Arslan Bey
“SESSİZLİK” dedi ve arkasını dönerek uzaklaştı…
Tarih yaprakları 29 Ekim 1940’ı göstermekteydi…
H A N E D A N 17
2.BÖLÜM
‘Şifre Kırıcı’
3.BÖLÜM
‘Bir operasyon
hikayesi’
“MASKE” kod adlı operasyon için tam 9 aydır çok gizli bir
çalışma yürütülüyordu. Operasyondan, 22 kişilik özel
operasyon ekibi, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul İl Emniyet
Müdürü ve İçişleri Bakanı haricinde kimsenin haberi yoktu.
22 H A N E D A N
4.BÖLÜM
‘Büyük Buluşma’
BİLGİLERİNİZE
5.BÖLÜM
‘Başbaşa bir
görüşme’
çocuklara.”
*Tahkikat: Araştırma
62 H A N E D A N
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
‘Bir suçlunun
anatomisi’
9.BÖLÜM
‘Puzzle’
doğru evrilmişti.
Bu arada Hristo Pandelis, Yunanistan’da kariyerindeki
basamakları tek tek çıkmış, beklendiği gibi Atina Emniyet
Müdürü olmuş, Atina’da çok başarılı işlere imza atarak Yunan
kamuoyunun gündemine sıklıkla oturan bir isim haline
gelmişti.
Ancak Hristo Pandelis’in bu yükselişi aralarındaki dostluğu
zerre kadar etkilememişti. İki dost hala uzo veya rakı içip
keyifli sohbetler yapabiliyorlardı.
Hristo Pandelis’in bu parlak kariyeri siyasilerin de
dikkatinden kaçmamıştı. Sonunda gelen ısrarcı teklifler
karşısında emniyet teşkilatından istifa ederek PASOK’tan
siyasete atılan Hristo Pandelis, Atina milletvekili olarak
Yunan parlamentosuna girmişti.
Ve bundan tam dört yıl önce…
Dört yıl önce PASOK’un Büyük Kongre’sini yapma zamanı
geldiğinde, parti içerisinde gittikçe sivrilen Hristo Pandelis’in
Genel Başkan Yardımcısı olması gündeme gelmişti. Kongre
sürecinde sıkıntılı bir dönem yaşayan Pandelis, kongreden 2
gün önce Ayhan’ı aramış, telefonda konuşup, dertleşirlerken
birden “Ya, Ayhan atlayip gelsene Atina’ya. Bilmoorsun ne
kadar bunaliyorum. Bu akşam ilk uçakla geliver canim. Ben
biletleri aldirir seni de havaalanında beklerim” demişti.
Ayhan yıllık iznini kullanıyordu o sırada, dostunun
kendisine ihtiyacı olduğunu da sesinden anlamıştı. “Tamam.”
dedi. “Sen ,Türk Hava Yolları’ndan akşam 8 uçağında yer
ayırt, sonra da bana haber ver. Ama gelince senin şu meşhur
balıkçıya götüreceksin beni söz mü ?”
Dostunun bu sözlerine ne kadar sevindiği sesinden hemen
belli olan Hristo Pandelis “Değil balik, Ege Kıta Sahanlığı
sana kurban olsun canim” dedi ve ekledi “Kıprıs’ı vermem
ama bilesin” ikisi de gülüştüler. Akşam yemeğinde Atina’
daki balıkçı restoranında yemek yiyorlar, bir yandan da
96 HANEDAN
uzolarını yudumluyorlardı.
Hristo Pandelis gerçekten çok bunalmıştı. Parti içerisinde
dönen entrikalar, yapılan ayak oyunları O’nu çok yıpratmıştı.
Yemek yerken birden durdu. Ayhan’a bakmıştı. “Ayhan beni
ölüme tehdit edioorlar”. Ayhan yemeği bırakmış, arkadaşına
dönerek “Kim tehdit ediyor ?” demiş, Hristo Pandelis ise
kendisinin yerine Genel Başkan Yardımcısı seçilebilmek için
uğraşan Stelyo Grekaris’ten şüphelendiğini söylemişti. Ayhan
“Savcılığa ve emniyete şikayette bulundun mu ?” diye sordu.
“Bulundum ama anlaşılmaz bir vurdumduymazlık
içerisindeler. 2 koruma verdiler bana. Geçmişlerini
araştırdım pek de temiz sicilli değiller. Ben de korumaları
istemediğimi bildirdim. Kendi özel korumalarım tarafından
korunuyorum.”
Bu arada saatler ilerlemiş, yemeğin de sonuna gelmişlerdi,
hesabı isteyip masadan kalktılar. Hristo Pandelis, korumaları
yanlarına doğru yaklaşırken, bir el hareketi ile onlara
kendilerini arabasının yanında beklemelerini işaret etti.
Balıkçı restoranının kapısından dışarı çıkıp caddenin
karşısına getirilmiş arabaya doğru ilerledikleri esnada
kendilerine doğru gelen siyah bir Mercedes, Ayhan’ın
dikkatini çekmişti. Araba tam yanlarına yaklaşırken hızını
azalttı. O sırada ön sağ pencereden dışarıya doğru hafifçe
sarkan yüzü maskeli bir adam elinde silahı ile belirdi. Aynı
anda Ayhan, Hristo Pandelis’in üzerine atlamıştı. Adam
silahı ateşlemiş ancak Ayhan, Hristo Pandelis’in üzerine
atlayarak O’nu yan tarafa doğru fırlattığı için suikast girişimi
başarısız olmuştu. Ayhan yanlarından geçen arabaya, Hristo
Pandelis’in korumaları ile birlikte ateş açmış, cadde bir anda
karışmış ancak hızlanan Mercedes olay yerinden
uzaklaşmıştı.
Olayın basına sızması PAOK yetkililerince önlenmiş,
Ayhan’ın orada bulunduğu hiç kimse tarafından
P U Z Z L E 97
öğrenmeni istiyorum”
“Anladım. Hemen inceletiyorum. Sonucu yarım saate kadar
sana bildiririm. Bu arada dahilin kaç ?”
“111’i ara bana bağlarlar”
“Anlaşıldı sayın amirim.”
“Cihaan, bak kızacağım ama”
“Tamam tamam sinirlenme. Sen şimdi kapat telefonu iki
sigara iç üst üste ben araştırmaya başlıyorum Sinan efendiyi”
“Tamam kardeş görüşürüz”
“Görüşürüz”
Ayhan’ın kafası şimdi de sahte pasaport için çalışmaya
başlamıştı. Her şeye bu kadar dikkat eden, ince eleyip sık
dokuyan Ali Çetin’in sahte pasaport konusunda bu kadar
özensiz davrandığını düşünmek aşırı saflık olurdu.
Ali Çetin’in bu pasaportu bilerek böylesine özensiz
hazırlattığı, kendisine ait olduğunun belli olmasını istediği
açıktı. Bu tip ucuz sahte pasaportları İstanbul’da en kolay
temin edebileceği yer de Laleli civarıydı.
“Yarın Solak Ahmet’i bir ziyaret etmem gerekecek sanırım”
diye düşündü. Laleli civarındaki sahte pasaport işi bu
üçkâğıtçıdan sorulurdu. “Bu pasaportu da ya kendisi
düzenlemiştir, ya da düzenleyenleri biliyordur” diye
düşündü.
Ali Çetin’in iş adamı olarak yurt dışına bugüne dek yaptığı
seyahatlerinde sahte pasaport kullanmadığı biliniyordu.
Ancak bu kez bu ucuz sahte pasaportun yanı sıra bir de
oldukça iyi hazırlanmış bir sahte pasaport yaptırmış
olmalıydı.
Ayhan pasaport hakkında düşünürken zaman su gibi akıp
P U Z Z L E 101
10.BÖLÜM
‘Ayhan’ın
sığınağı’
sorgulamam lazım”
“Oldu canım. Bir de gel Ankara’dan sorguya gir”
“Merak etme sorgu iznini getireceğim”
“Ya bu arada sen uzaklaştırılmamış mıydın teşkilattan ? “
“Bugün geri döndüm”
“Geçmiş olsun kardeşim. Eh tamam o zaman, ben şimdi
bizim dışarıdaki ekiplere haber veriyorum. Bu akşam alırız.
Ama sabah sorgu izninle burada ol. Artık bunlarda akıllandı.
Yok avukat isteriz yok kıl yok tüy adamları tutamıyoruz
elimizde”
“Tamam Hakan. Adamı alınca bana telefon açarmısın ?”
“Tamam”
“Sağ ol. Bu iyiliğini unutmayacağım”
“Ayhancım ödeşiriz elbet canım”
“Ödeşiriz kardeş ayıp ettin”
Ayhan telefonu kapattıktan sonra düşünmeye başladı. Ali
Çetin, eğer her şey tahmin ettiği gibiyse arkasında iz
bırakmıyordu. Böyle bir adam Solak Ahmet bu işe karıştıysa
onu nasıl sağ bırakmıştı ?
Hemen internetten Türk Hava Yolları’nın web sitesine
girerek, sabah 07.00 uçağına İstanbul’a bilet satın aldı.
Cep telefonundan bu kez özel kalemi Zeynep Gümüş’ü aradı.
“Zeynep Hanım iyi akşamlar”
“İyi akşamlar amirim”
“Zeynep hanım hemen nöbetçi Cumhuriyet Savcısı’na,
Ankara’da kolu olan bir kaçakçılık şebekesine İstanbul’da
A Y H A N ’ I N S I Ğ I N A Ğ I 117
11.BÖLÜM
‘Bir yaz
gününde İstanbul ’
Uçak bulutların arasından yere doğru süzülmeye
başladığında Ayhan’ın kafasında pek çok şey dolaşıyordu.
Ayhan pek çok farklı parçayı kafasının içerisinde birbirine
bağlamaya çalışıyor ancak bir türlü bağlantıları kuramıyordu.
Uçuş kabininden gelen “Kemerlerinizi bağlayınız” uyarısı ile
birlikte kemerini bağlayan Ayhan içerisinden “Az sonra
başlıyoruz” diye geçirdi.
Yaklaşık 10 dakika sonra uçağın tekerleri İstanbul Atatürk
Havalimanı’nın pistine değmişti. Hızlı adımlarla dışarıya
çıkarak, uçağı havalimanına bağlayan körüğün içerisinden
geçen Ayhan az sonra havalimanının içerisindeydi. Elinde
laptopu ile hemen havalimanının çıkışında sıraya girmiş olan
taksilerden birisine binerek İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne
doğru yola çıktı.
Şoföre bildiği en kestirme yoldan en hızlı biçimde Emniyet
Müdürlüğü’ne gitmesini söylemişti. Her geçen dakikanın
Ayhan için çok büyük önemi vardı. Allah’tan o sabah
B İ R Y A Z G Ü N Ü N D E İ S T A N B U L 121
ama benim hiç bir şeyle alakam yok. Dün gece bizim Kürt
Osman’ın mekânında oturuyorduk. Polis abiler gelip mekana
daldılar. Beni karga tulumba alıp buraya getirdiler.
Hakkımda ihbar varmış. Neyle suçlanıyorum daha onu bile
bilmiyorum. Yeminle bir şeyden haberim yok komiserim”
Ayhan yavaş adımlarla masaya doğru ilerledi, Solak’ın tam
karşı tarafındaki sandalyeye oturdu, karşısında paniğe
kapılmış bir halde duran Solak’a baktı. Daha sonra masanın
üzerindeki plastik sürahiden yine plastik bardağa
doldurduğu suyu Solak’a uzattı. “Önce şunu bir iç. Bi sakinleş
bakalım Ahmet’im. Sonra bakarsın bir şeyler hatırlarsın.
Belki ben sana hatırlamanda yardımcı olurum.”
Özellikle son kelimeleri Solak’ın daha da gerilmesine neden
olmuştu. Solak bardağı almak için elini uzatırken elleri
titriyordu.
“Yazık sana Solak, daha bu yaşta Parkinson mu oldun ? Bak
ellerin tir tir titriyor. Sen şimdi eskisi gibi güzel sahte
pasaport da düzenleyemiyorsundur. Vallaha yazık, bak
acıdım şimdi…”
“Yok komiserim. Ne sahtesi, ne pasaportu. Ben tövbe ettim o
işlere”
Bir anda sorgu odasında Ayhan’ın sesi yankılandı:
“Kes lan ! Tövbe etmişmiş. Oldu olacak bi de beş vakit
namaza başladım, yakında da Hacca gidiyorum de de tam
olsun. Oğlum çocuk mu var lan karşında senin !”
“Estağfurullah komiserim” diyebildi Solak kısık bir sesle..
“Başlatma lan komiserinden. Bak oğlum ya uslu uslu sana
sorduğum sorulara cevap verirsin, ya da sol kaşının yanında
sana ikince kez öyle bi hatıra bırakırım ki birincisini mumla
ararsın. Anladın mı beni ?”
Sorgu odasına kısa bir sessizlik hakim oldu. Daha sonra
126 HANEDAN
Ayhan meraklanmıştı
12.BÖLÜM
‘Mecidiyeköy
turu”
Taksinin arka koltuğunda düşüncelere dalmış olan Ayhan
arabanın önce yavaşlaması sonrada fren yaparak durması ile
düşüncelerinden sıyrıldı. Taksiciye ücretini verdikten sonra
Güneş Turizm’in 6 katlı lüks yönetim merkezinin önünde
taksiden indi.
13.BÖLÜM
‘Aynı gün
Ankara”
Ayhan hayatı boyunca pek çok il görmüş ama hiç birisi
O’nun gözünde Ankara’nın yerini doldurmamıştı.
İstanbul’dan Ankara’ya geldiğinde daha Esenboğa Hava
Limanı’na iner inmez aklına şairin “Ankara’nın en çok
İstanbul’a geri dönüşünü seviyorum” sözleri gelmiş, içinden
“Hadi oradan" demişti Ayhan. İstanbul’u hiçbir zaman
yaşanacak bir şehir olarak görmemişti.
“Ankara gibisi yok” diye düşünürken taksinin Emniyete
geldiğini fark ederek toparlandı. Taksi parasını ödeyerek
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün merdivenlerini çıkmaya
başladı. Bir yandan da “Bir günde bu kadar taksi parası
benim bütçeyi sallar” diye düşünüyordu.
Asansörle odasının bulunduğu kata çıktı. Koridorun hemen
başındaki bankonun ardında özel kalemi Zeynep Gümüş
oturmaktaydı. Ayhan Zeynep Gümüş’e doğru yaklaştı.
Zeynep Gümüş ayağa kalkmıştı. “Merhaba Zeynep Hanım”
dedi. Daha Ayhan sormadan Zeynep Gümüş “Havayolu
şirketlerinden istediğiniz bilgiler geldi” diyerek bir zarf
içerisindeki evrakı Ayhan’a uzattı. “Bu arada vakıf ve şirket
143
14.BÖLÜM
‘Sorular... Sorular ”
15.BÖLÜM
“Garip bir
bulmaca”
“Dinliyorum Amirim.”
“Alo Hristo”
“Evet”
“Tamam, tamam”
“Evet”
“27 Mart günü Royal Bank İstanbul Mecidiyeköy Şubesi’nden
dediğiniz gibi 550 bin euro’luk bir transfer söz konusu.
Ancak para transferi tek bir hesaba yapılmamış. 5 ayrı hesaba
yapılmış. Bu transferlerde 150 bin euro Selçuk Turan, 100’er
bin Euro da Hayri Yenilmez, Ali Karaoğlu, Kadriye Çınar ve
Şahin Bilge adına çeşitli bankalarda açılan hesaplara para
aktarılmış. Bu arada hesaptan işlem yapmak için yetkili tek
kişi şirketin Genel Müdürü Ufuk Yaylalı. Hesap kısa süre
önce, 14 Mart tarihinde açılmış”
“İtalyan bankalarına havale ?”
“Amirim o konu biraz karışık”
“Nasıl yani ?”
“Şöyle… Görünüşe bakılırsa şirketin İstanbul
Mecidiyeköy’de bulunan adresinde 2 ayrı hesabı var. Birisi
biraz önce bahsettiğimiz hesap. Bu hesapta sadece Ufuk
Yaylalı’nın işlem yapma yetkisi var. Bir diğer hesap ise yine
üzerinde sadece bir kişinin işlem yapmasına izin verilmiş
olan bir hesap. İsim tanıdık: Avukat Sinan Erdoğan. Hani şu
Ali Çetin’in avukatı. Arkadaşlar her ihtimale karşı bu hesabı
da incelemişler. Bu hesapta son bir yılda İtalyan Bankalarına
yapılan bir para transferi gözükmüyor. Ancak…”
“Ancak ne Taner baş komiserim”
“Bu hesap sadece 1 şirkete düzenli olarak ayda 1 milyon euro
ile 14 milyon Euro arasında değişen para aktarımı yapmak
için kullanılmış”
“Şirketin adı ne ?”
“Blackhouse Medical Investments Corporation. Şirketin
merkezi Londra.”
“Daha fazla bilgi yok mu elimizde ?”
A Y N I G Ü N A N K A R A 163
16.BÖLÜM
“Bir günde
iki kez İstanbul
Ayhan.
Ayhan gerindi ve Ufuk’a yaklaşarak sordu “İşin bu kısmını
sen söylemesen de ben çözmüştüm zaten. Sen şimdi resmen
itiraf etmiş oldun, olaylar resmiyet kazandı. Ama benim için
asıl önemli olan sorunun yanıtı hala yok. Söyle bakalım Ufuk
efendi. Ali Çetin nerede ?”
Ufuk Yaylalı başının döndüğünü hissediyordu. Gözleri de
kararıyordu. Vücuduna tepeden tırnağa bir bitkinlik hakim
olmuştu. Bilinçsiz bir ifade ile Ayhan’a baktı ve “Bilmiyorum.
Bir süre yurt dışında olacağını ve kendisinden telefon
beklememi söylemişti. Bu arada ben de doktorları satın
alacak, işleri yoluna koyacak ve Gökberk Bey’in hanımını
şirketin satışı için ikna edecektim. Ama 22 Mart’tan sonra
Ali Çetin bir daha beni aramadı. Ben de kendisine
ulaşamadım. Nerdedir, ne yapar bilmiyorum.”dedi.
Ayhan sinirlenmişti. “Her şeyi biliyorsun da bunu mu
bilmiyorsun ulan !” diye bağırdı. Sesi daracık sorgu odasında
yankılanıyordu. Ayağa kalkan Ayhan yavaş adımlarla Ufuk
Yaylalı’nın yanına gitti.
“Tekrar soruyorum Ali Çetin nerede ?”
Ufuk Yaylalı “Yemin ederim bilmiyorum” dediği anda
Ayhan’ın sağ yumruğunu sol gözünün üzerine yedi. Kaşı çok
fena açılmıştı. Sandalyeden yere düşen Ufuk Yaylalı acı
içerisinde kıvranıyordu. Ayhan yere doğru hafifçe eğildi.
Saçlarından tuttuğu Ufuk Yaylalı’yı sandalyeye oturttu.
“Hafızan yerine geldi mi Ufuk efendi ?” dedi.
Ufuk bilincini kaybetmek üzereydi. Yüzünün sol tarafı
kaşından akan kanla kıpkırmızı olmuştu. Kesik kesik
konuştu.
“Bil.. Bilm…” Ufuk Yaylalı daha fazla dayanamadı.
Sandalyesinin sağ boşluğuna doğru yığıldı. Bayılmıştı.
Sorgunun kaydını alan camın ardındaki 3 polis
195
17.BÖLÜM
“Sorgu analizi ve
“komşu” ile sohbet...
Ayhan alaylı bir ses tonu ile “Ne büyük aşk müdürüm. Bir
türlü birbirlerini unutamamışlar demek” dedi.
“Alo ?”
Ayhan “Ali Çetin ismi size bir şey hatırlatıyor mu bay Gasinas
?” diye sordu.
“A, evet. Sayın Ali Çetin adamızı sık sık ziyaret eder ve her
ziyaretinde mutlaka müzemize ziyarette bulunurdu. Kendisi
bana aslen Rodoslu olduğunu söylemisti. Bildiğim kadarı ile
bir is adamı. Ama cömert bir is adamı. Adaya her geldiğinde
müzemize önemli miktarlarda bağıslarda bulunmuştur.
Umarım kendisi ile ilgili olumsuz bir gelisme yoktur.”
Ayhan önce yutkundu. Kısa bir sessizliğin ardından ayaküstü
bir yalan uydurdu. Ali Çetin’i niçin sorduğunu açıklaması
gerekliydi.
“Aslında maalesef var efendim. Ali Bey ülkemizin önemli iş
adamlarından birisidir. Tarihe olan düşkünlüğü de özellikle
entelektüel çevrelerce çok iyi bilinmektedir. Ancak…”
“Ancak ?” diye sordu yaşlı müze müdürü.
“Ancak Ali Bey bundan yaklaşık bir hafta önce kayboldu. İş
seyahatine diyerek çıktığı evine bir haftadır dönmedi. Ali
Bey’in bulunması için şu an yoğun bir çaba içerisindeyiz.
Kendisinin özellikle stresli dönemlerinde Rodos’u ziyaret
ettiğini biliyoruz. Sizinle olan temaslarından ailesine de
bahsetmiş. Onlar da bize anlatınca biz de numaranıza
ulaşarak sizi aradık. Acaba son bir hafta içerisinde kendisi ile
hiç görüştünüz mü yahut Rodos’ta olduğunu duydunuz mu
?”
“Gerçekten çok üzüldüm. Ancak son bir haftadır değil,
yaklasık 6-7 aydır Ali Bey’i görmedim. Üzgünüm.”
Ayhan için bu cevaplar bir şey ifade etmiyordu. Müze
müdürünü zorlamaya karar verdi:
“Efendim, Ali Bey sizin kendisine gösterdiğiniz
misafirperverliği, yediğiniz yemeklerde konuştuğunuz tarihi
olayları ailesine anlatmış. Sizin bu görüşmelerinizden
aklınızda kalan özel bir şey var mı ?”
“ Nasıl yani ? Anlamadım” dedi yaşlı müze müdürü.
202 H A N E D A N
18.BÖLÜM
“Kabu gibi
bir gece başlıyor”
kurdurtmuştu.
Az sonra Ayhan’ın telefonunun karşı ahizesinde MİT
İstanbul Bölge Başkanı Ziya Kalenderoğlu vardı.
“Buyrun Ayhan Bey” dedi soğuk sesi ile MİT yetkilisi.
Ayhan sinirlerine hakim olmaya çalışarak konuştu:
“Sanırım son gelişmelerden haberiniz vardır. Sizin imzanızı
taşıyan bir MİT belgesi ile üzerinde çalıştığım davanın en
önemli sanığı polisin elinden alınıp götürülüyor. Ve aradan
birkaç saat geçtikten sonra sanığım işkence ile
sorgulandıktan sonra öldürülmüş halde bulunuyor. Bu
şartlar altında sizden bir açıklama beklemem sanırım en tabii
hakkım”
MİT İstanbul Bölge Başkanı Ziya Kalenderoğlu sesindeki
soğukluğa resmiyet tonu da katarak konuştu:
“Konu ile ilgili olarak İstanbul Emniyeti’nden beni arayan
arkadaşlara da söylediğim gibi polislere verilen tutanaklarda
ismi geçen şahıslar teşkilatın personeli değiller. Ayrıca güya
benim talimatımı içeren ve polislere verilen izin kağıdını da
incelettirdim. Benim imzamın kötü bir kopyası. Sanırım
açıklama isteyeceğiniz adres ben değil, elleri bağlı bir suçluyu
korumaktan aciz meslektaşlarınız olsa gerek.”
Ayhan ne diyeceğini bilmiyordu. MİT açıkça “ilgimiz yok”
diyor ve “Bizi bu olaya daha fazla karıştırmayın” mesajı
veriyordu.
Ayhan da soğuk bir ses tonu ile “ Öyle olsun sayın
Kalenderoğlu. Ama biliniz ki bu olay kolay kolay
kapanmayacak. Ayrıca siz polis teşkilatını eleştireceğinize
kendi antetli kağıdınızın nasıl olup da dışardan birilerinin
eline geçtiğini ve kimlerin nasıl sizin adınıza sahte talimatlar
yazıp, imzanızı taklit edebilme cüretinde bulunduğunu
araştırın. Sanırım bunu yapanın MİT’ten korkusu yok.”
218 HANEDAN
20.BÖLÜM
“Gittikçe tuhaflaşan
bir dava”
Taksi Esenboğa Havalimanı ile Batıkent arasındaki yolu
hızla kat ederken Ayhan kafasını toparlamaya, yeni
gelişmelere, bu gelişmelerin nedenlerine ve sonuçlarına
odaklanmaya çalışıyordu. Birkaç kez derin derin iç çekmesi
ve bela okuması şoförün dikkatini çekmiş ve şoför dikiz
aynasından Ayhan’a bakmıştı. Ancak bunu fark eden Ayhan
o sinirle şoförü de kalaylamış, işine bakmasını söylemişti.
Yaklaşık 40 dakika sonra Batıkent’e giriş yaptıklarında Ayhan
şoföre “Güvenler Sitesi” dedi. Biraz sonra taksi, mavi granitli
dubleksin önüne park etmişti. Ayhan yolda telefonla
konuşurken taksimetre çalıştığı için yüklüce bir taksi parası
ödedikten sonra evinin bahçesinin demir parmaklıklarını
açtı.
Ayhan evine doğru ilerlerken, yeniden Esenboğa
Havalimanı’nın yolunu tutan taksi şoförü de bir yandan
Ayhan’a küfür edip “Ne tuhaf adamlar var memlekette yahu.
Kardeşim artistlik yapacaksan git Yeşilçam’a” diye
söyleniyordu. Ayhan’dan yediği fırçayı hazmedememişti.
Ayhan hızlı adımlarla evinin çelik kapısının önüne geldi.
G İ T T İ K Ç E T U H A F L A Ş A N B İ R D A V A 221
Kapıda 3 ayrı kilit vardı. Ayhan her kilidi 2’şer kere çevirerek
açtı.
Evin lambalarını yaktıktan sonra, laptopunu kapının hemen
önünde yere bıraktı ve ayakkabılarını çıkararak terliklerini
giydi. Yorgun olduğunu hissediyordu. Hemen mutfağa
girerek su ısıtıcısına su koydu ve evdeki hazır karışık
kahvelerden bir poşet çıkararak kupasına boşalttı.
Su kaynarken Ayhan üst kata çıktı, savaş alanına dönmüş
yatak odasına girdi. Önce silahını daha sonra üzerindekileri
bir çırpıda çıkararak eşofman takımlarını giydi. Bir çift temiz
beyaz havlu çorap giymeyi de ihmal etmedi. Evde yaz kış
beyaz havlu çorap giymek adetiydi. Bu arada fanilasını da
değiştirmişti.
Silahını alarak aşağıya indi silahını salondaki masanın
üzerine koydu, laptopunu da kapının önünden alarak
salondaki ikili kanepenin üzerine bıraktı. Kendisini tüy gibi
hafif hissediyordu şimdi.
Daha sonra banyoya giderek elini yüzünü yıkadı, kollarının
altına deodorant sıktı. Gün boyunca oldukça terlemişti.
Yeniden mutfağa döndüğünde su ısıtıcısındaki su kaynamış,
fokurduyordu. Isıtıcıyı kapatan Ayhan kaynar suyu,
kupasındaki hazır karışık kahvenin üzerine boşalttı. Ve
kahvesini alarak salona geçti.
Salonun loş ışığı yeniden kafasını toparlayarak davaya
odaklanmasını sağlayacak bir dinginlik yaratıyordu.
Tam ikili kanepye oturmuş, kahvesinden bir yudum almıştı
ki cep telefonu çaldı. Arayan Hakan Alaz’dan başkası değildi.
Ayhan heyecanla telefonu açtı. Hakan’ın sesinde tuhaf bir hal
vardı.
“Söyle Hakan seni dinliyorum” dedi Ayhan.
Hakan, Ayhan’dan gelecek tepkiyi kestiremiyordu. “Şey…”
222 HANEDAN
Ya da…
“Ya da Ali Çetin, Türkiye’deki bazı bağlantıları sayesinde
yarım bıraktığı işleri tamamlıyor. Ne de olsa Ali Çetin ile iş
yapıp hayatta kalan son 2 isimdi öldürülenler.” diye düşündü
Ayhan. Ama bu kez de cinayet tarzı kafasına takıldı.
Anlaşılan cinayetleri işleyenler oldukça profesyonel ve MİT
İstanbul Bölge Başkanı adına belge düzenleyebilecek kadar
organize bir yapıdaydılar. Ve cinayetlerin ardından en ufak
delil bırakmamalarına karşın, kabristanlara yazılan “FAGF”
yazısı bu yapının imzası gibi gözüküyordu. Ve bu imza çok
bilinçlice atılmışa benziyordu.
Ali Çetin’in şu an ki şartlarda böylesi organize bir yapı ile
irtibat kurup onları yönlendirecek, bu kadar organize bir
plan hazırlayacak hali yoktu. Bunu yapsa, cinayetleri
işleyenlerin neden işkenceli sorgu yaptıkları ve neden garip
bir imza attıkları sorularının yanıtı havada asılı kalıyordu…
Ayhan “Eğer ilk ihtimal doğruysa…” dedi. “İşte o zaman işler
Arap saçına döner” diye mırıldandı kendi kendisine
G İ Z E M L İ B İ R İ M Z A “ F A G F ” 225
21.BÖLÜM
“Gizemli bir
imza : Fagf ”
kullanılmaktaydı.
Örneğin Masonların bu tür infazlarda, öldürdükleri kişiyi
asarak cebine masonluğun kurucusu duvarcı Hiram Usta’yı
sembolize eden bir tuğla koydukları söylene gelmiş ve bu izin
bulunduğu bazı cinayetler kayıtlara geçmişti. Bunlardan en
ünlüsü de bir dönem Vatikan’ın finansal işlerini yürüten
Banker Calvi’nin Londradaki Blackfriars köprüsünde asılı
bulunan cesediydi. Banker Calvi köprüde ceketinin cebinde
tuğla parçası konulmuş biçimde bulunmuştu. Asılı olduğu
halat da Mason düğümü şeklinde bağlanmıştı. Ayrıca
köprünün ismi İngilizce’de masonik bir anlam taşıyan “Siyah
Cübbeli keşiş” anlamına gelmekteydi.
Yine tarihte Milattan Önce 73 ile Milattan Önce 66 yıları
arasında Filistin’de faaliyet gösteren Sicari tarikatı -ki bu
tarikat siyasi suikastleri ile ünlüydü-, gerçekleştirdiği
suikastlerde, ismini aldığı küçük ucu kıvrık “Sica” adında
kısa bir kama kullanırdı. Ve bu suikast yöntemi tarikatın
imzası halini almıştı.
Ama dört harfli kısacık tek bir kelimenin, hem de anlamsız
harflerin yan yana gelmesi ile meydana gelen bir kelimenin
–ki Ayhan bu 4 harfin bir kelime olduğu konusunda da
tereddütlüyü- cesedin yanı başındaki kabirlere kanla yazılmış
olması Ayhan’a tuhaf gelmişti. Böylesi bir imzayı ilk kez
görüyordu. Ayhan “Belki bizim bilmediğimiz bir anlamı
vardır şu “FAGF’ın” diye mırıldanarak, laptopunu açtı.
Arama motoruna “FAGF” yazdı,merakla ENTER tuşuna
bastı. Bilgisayar ekranında “Aradığınız kelime ile ilgili bir
sonuca ulaşılamadı” şeklinde bir yazı belirince Ayhan,
“Anlaşıldı. Bizim kitaplara bi göz atmamız gerekecek” diye
söylenerek, kütüphanesine doğru ilerledi.
Ayhan yazının bir imza olmakla birlikte, sıradan bir imza
olmadığını, mesaj taşıyan sembolik bir özelliği olduğu
kanaatine varmıştı. O nedenle de kitaplığındaki ezoterik
228 HANEDAN
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
“Atina’dan gelen
kargo
24.BÖLÜM
“Medikal Rapor”
Taner Şafak ile görüşmesinin yaklaşık 40 dakika geçmişti
ki Ayhan’ın odasının kapısı çalındı. Odasına genç bir komiser
yardımcısı girdi. “Bunları istemişsiniz amirim” dedi. Gelenler
Londra Merkezli Blackhouse Medical Investment
Corporation’un Emniyet Hastanesi’ne sattığı malların
irsaliyeleriydi.
Ayhan’ın sarı kapaklı bir dosyada sunulan 5 irsaliye ve fatura
05.12.2011, 08.21.2011, 03.07.2012, 09.09.2012 ve 09.20.2012
tarihlerini taşıyordu.
Ayhan “Tamam sen gidebilirsin” dedi genç komiser
yardımcısına. Ve daha sonra önce tarihlere tekrar bir göz attı.
Daha sonra ise fatura bedellerine. Fatura bedellerine
baktığında Ayhan her şeyi anlamaya başladı.
5 kalemde Emniyetin kasasından yaklaşık 13 milyon € para
çıkmıştı. Ve bu para 16 ay içerisinde çıkmıştı. Tezgah açıktı:
Her zaman işleyen rüşvet çarkı bu kez tersten çalıştırılmıştı.
Blackhouse Medical Investment Corporation adlı paravan
şirket İtalyan İstihbaratı’ndan Santana Bergio’nun kağıt
üzerinde kendisini kamufle etmek için ayrıldığı Yunanlı
karısına aitti.
243
25.BÖLÜM
“Davetsiz
misafirler”
“Ayhan çok bunalmıştı. Bir yandan yıllarını verdiği
Emniyet teşkilatında bir menfaat grubunun, bir uyşturucu
baronu ile iş birliği yapıyor olduğunu anlamanın verdiği
moral bozuntsu,bir yandan tuhaf bir çaresizlik içerisinde
dağılmış ve hiçbir şeye odaklanamdan,çoğu zaman volta
atarak, sigara üzerine sigara yakarak günü geçirmişti.
27.BÖLÜM
“Gizemli
bir metin”
“Gaziosmanpaşa” dedi.
15 dakika sonra Ayhan’ın verdiği adresin önündeydiler.
Burası 4 katlı bir apartmandı. Arkadaşı Aycan’ın bekar evi de
bu apartmandaydı. Aycan bundan 2 sene önce Danimarka’ya
giderek oraya yerleşmiş ancak yazları Türkiye’ye geldiğinde
mutlaka Ankara’ya uğradığı için evini kiraya vermemişti. Ev
mobilyaları ile birlikte boş duruyordu.
Apartman dar bir sokaktaydı. Eski bir apartman da olsa
bakımlıydı. Hava artık iyice kararmış, yolun iki tarafındaki
söğüt ağaçlarının yerlere kadar uzanan dalları arasından, yol
boyu yanmaya başlamış olan elektrik direklerinin
lambalarının turuncuya çalan ışıkları yola vurmaya
başlamıştı. Ortalığın sessizliği ise insana değişik bir dinginlik
ve huzur duygusu veriyordu.
Apartmanın hemen girişindeki demir parmaklığı açarak
apartman kapısına ilerleyen Ayhan, apartman kapısının açık
olduğunu gördüğünde rahatladı. Kapı kapalı olsa başka bir
evin zilini çalacak,belki bir ton açıklama yapması
gerekecekti.
Aycan’ın evi 3. Kattaydı. Bu eski apartmanda asansör yoktu.
Ayhan merdivenleri ikişer ikişer atlayarak çıkarken “Bu
sigarayı bir an önce bırakmalı. İki merdiven çıkınca
tıkanıyoruz” diye söylendi. Az sonra 3. Kata çıktığında kalbi
hızlı atıyordu. Sık sık nefes alan Ayhan “Of !” dedi ve derin
bir nefes aldı.
Katlarda 4’er daire vardı. Ayhan 3. kat merdivenlerinin
hemen solundaki 9 numaralı çelik kapılı daireye yöneldi.
Gayrı ihtiyari olarak elektrik saatine bir göz attı. Sayaç
dönmüyordu.Kapının yanı başına montelenmiş işlemeli bir
çengele asılı olan beyaz örgü filenin içerisinde boş bir saksı
duruyordu.
Ayhan önce dikkatlice saksıyı örgü filenin içerisinden
çıkardı. Daha sonra ise saksının çiçek motifleri ile bezenmiş
258 HANEDAN
taban kısmını sağ eli ile kavradı,sol eli ile de saksının üst
kısmını tutuyordu. Saksının tabanını sola doğru çevirirken
üst kısmını da ters yöne doğru çevirdi. Gelen “tık” sesi ile
birlikte saksının alt kısmı üst kısmından ayrıldı. Şimdi
saksının başka bir tabanı vardı. Alttaki taban ise küçücük bir
kasa görevini görüyordu. Bu küçük kasa ile asıl tabanı ayıran
çiçek desenleri ise ikiye bölünmüştü.
Ayhan saksının ayrılan tabanının içerisine saklanmış olan
evin ve sokak kapısının anahtarını aldı saksının tabanını eski
haline getirdi. Daha sonra anahtarı 3 kez kilitte sola
çevirerek kapıyı açtı.
Ayhan karanlıkta cep telefonunun ışığı ile önce elektrik
düğmesini buldu. Daha sonra ise ışıkları açtı. Evin girişinde
kare biçiminde küçük bir boşluk vardı. Bu boşluğa orta boy
bir portmanto yerleştirilmişti. Yerler cilalı parke kaplıydı.
Bu boşluğun hemen karşısında mutfak yer almaktaydı.
Küçük boşluktan sağa doğru dar bir hol, holün başında ise
salon vardı. Holün sonunda solda çocuk odası, sağda yatak
odası tam holün bitiminde ise oturma odası yer almaktaydı.
Ayhan holün ışığını da yakarak tam karşısındaki oturma
odasına ilerledi. Işığı açtığında koltukların üzerinin örtü ile
kapatılmış olduğunu gördü. Odadaki televizyonun ekranı da
toz içerisindeydi.
“Uzun zamandır bu eve gelen giden olmamış” diye geçirdi
içinden.
Koltuklardan örtüleri kaldıran Ayhan laptopunu ve
mikrofilm makarası ile CD’nin olduğu zarfı koltukların
yanındaki zigon sehpanın üzerine bırakarak yatak odasına
geçti.
Yatak odası derli topluydu. Ayhan gardrobu açtı, kısa bir
aramadan sonra bu eve geldiği zamanlarda Aycan’ın
kendisine verdiği eşeofman takımını buldu. Hızlıca üzerini
GİZEMLİ BİR METİN 259
YENİKALE/BİLEK/DEVAM
TUNÇ/SUYUM/EDECEK
GÜNÜ/ZAMAN/TAHTA
GELDİĞİ /KANIM/ GEÇECEK
28. BÖLÜM
“Ayhan....”
Saatler gece 23.30’u gösteriyordu. Ayhan az önce üye giriş
kartını optik tarayıcıya okuttuktan sonra geçtiği turnikelerin
ardından merdivenleri hızla çıkarak, Milli Kütüphane’nin 3.
bloğunda bulunan Dr. Müjgan Cunbur okuma salonuna
geçmişti. Laptopu yanındaydı ve laptop çantasında
mikrofilmi, çıktıyı ve CD’yi de yanında getirmişti.
Ayhan okumaya ve araştırmaya aşırı merakı yüzünden Milli
Kütüphane’den yıllar önce bir “Sürekli Giriş Kartı” almıştı.
Buraya her gelişinde büyülendiğini ve dipsiz bir bilgi
kuyusuna girdiğini hissederdi.
Milli Kütüphane yıllar önce devlet tarafından yurt dışına
kütüphanecilik eğitimi almak için gönderilen Adnan Ötüken
tarafından, yurt dışından döndükten sonra, 15 Nisan 1946
yılında Milli Eğitim Yayınlar Müdürlüğü’nde küçücük bir
büro olarak kurulmuştu. Bugün yüzbinlerce kitap, binlerce
el yazması, gravür ve günlük süreli yayın nüshasına sahip
olan Milli Kütüphane’nin ilk kuruluşunda raflarında sadece
şair Mehmet Emin Yurdakul’a ait 2 kitap bulunuyordu. Milli
Kütüphane bir süre sonra bugün İl Halk Kütüphanesi olarak
kullanılan Kumrular sokaktaki binasına geçmişti. Son olarak
ise 1965’ten 1983’e kadar devam eden inşaat sonrasında
ortaya çıkan ve bugün halen hizmet veren devasa binasına
taşınmıştı.
Ayhan, Dr.Müjgan Cunbur okuma salonuna girdiğinde
“Burası iyi ki artık 24 saat açık” diye geçirdi içerisinden. Bu
yıl içerisinde çıkarılan yönetmelik ile Milli Kütüphane’nin 7
gün 24 saat hizmet vermesi uygulamasına geçilmişti.
266 HANEDAN
yöneldi.
Daha elini yüzünü bile yıkamamıştı. Mutfağa girdiğinde evde
kahve olmadığını hatırladı. En yakın market ise ancak taksi
ile gidilebilecek uzaklıktaydı. “Yapacak bir şey yok hem
gazete hem de ekmek almam lazım” diyerek yatak odasına
doğru yöneldi. Üzerini hızlıca değişirdi, silahını sol
koltuğunun altına taktı.
Apartmanın karşısındaki taksi durağından bindiği taksi ile
arabayla 10 dakikalık markete girdi. Kahve,kola, sigara,
ekmek ve 3 gazete aldı.Markette bulunan kontörlü
tekefondan Emniyet Genel Müdürlüğü’nü aradı. Özel Kalemi
Zeynep Gümüş’e bugün Emniyet’ e gelmeyeceğini, bazı
araştırmaları olduğunu söyledi, önemli bir gelişme olursa
bilgilendirilmesi talimatını verdi.
Gaziosmanpaşa’daki bekar evine döndüğünde Ayhan sabah
sersemliğini üzerinden atmış, çoktan işine konsantre
olmuştu bile. Kafasında pek çok, birbirinden ayrı parçayı
kafasında birleştirmeye çalışıyordu.
“Önce kafamızı bir toparlayalım” diyen Ayhan, mutfaktaki
su ısıtıcıda kaynattığı suyun içerisine bir poşet “üçü bir
arada” diye nitelendirilen kahveyi boşalttı.Kahve ile birlikte
hemen bir sigara yaktı. Evin oturma odasında volta atıyordu.
İçtiği sigara sonrasında kendisine gelmiş, sanki kafası daha
rahat çalışır olmuştu.
“Bakalım elimizde ne var ?” diye yüksek sesle düşünen
Ayhan, cebindeki 3 sayfalık çalışmayı, küçük bloknotunu ve
dava başından bu yana laptopunun çantasında taşıdığı özel
ajandasını çıkararak oturma odasındaki zigon sehpalardan
ikisini oturduğu üçlü kanepenin önüne aldı. Sehpalardan
birisine laptopunu koyarak açan Ayhan, diğerine ise bloknot,
ajanda ve 3 sayfalık çalışmasını yerleştirdi.
Tam o sırada Ayhan’ın cep telefonu çaldı. Ayhan cep
telefonuna baktığında şaşırdı. Çünkü arayan dostu Hristo
270 HANEDAN
31.BÖLÜM
“Kırılmaya ilk
adım”
Ayhan oturma odasndaki 3’lü kanapeye oturdu. Derin bir
iç geçirdikten sonra “Bir an önce çalışmaya başlasak iyi
olacak “dedi.
İlk olarak Suriyeli gazeteci arkadaşı Said Mervan’ın verdiği
ve Şam’da ortadan kaybolan 7 metinin altında imzası olan
isimleri kendi çalışması ile eşleştirmekten işe başlamaya
karar verdi.
İsimleri tek tek yazmaya başladı:
Ahmet Vefa Karacalar,Türker Sanioğlu,Mustafa
Güroymak,Selim Kalender ,Ali Karakeçili,İsmail
Haznedar,Ali İhsan Türkoğlu.
Ayhan bu isimleri yaptığı çalışmadaki listede araştırdı. Hepsi
listedeydi ve hepsinin ortak özelliği Nihayet Vakfı’nın yurt
dışına eğitim için gönderdiği ilk gruplarda olmalarıydı. Vakıf
o yıllarda senede 4 ayrı grubu yurt dışına göndermekteydi.
Ayhan “Bu daha başlangıç” dedi. Haklıydı da. Laptopunun
başına geçti ve isimleri tek tek arama motoruna girmeye
278 HANEDAN
32.BÖLÜM
“Esrarengiz ilişkiler”
Ayhan yeniden Gaziosmanpaşa’daki bekar evinin oturma
odsına girdiğinde saatler 14.15’i gösteriyordu. Aslında uzun
sayılabilecek bir araştırmanın ardından istediği dökümleri
almış ve yapılan çalışmanın kayıtlarını imha ettirmişti.
Hızlıca odaya daldı. Flashdisc’e aktarttığı dökümleri
incelemek üzere üçlü kanepeye oturdu, laptopunu açtı, mobil
modemini ve flashdici bilgisayara yerleştirdi.
Aslında morali bozuktu. Çünkü nasıl olduğunu
anlayamamakla birlikte kesin olan bir şey var dı ki, istediği
bilgilerin son kısmını elde edememişti. Bilgiler veri tabanına
kayıtlı değildi. Yapılan araştırma sonrasında dijital veri
tabanına bilgi aktarılırken evrakların başka binalara
taşındığı, bu esnada veya yine o dönemde çıkan 3 yangından
birisinde bu bilgilerin kaybolmuş olabileceği kendisine
söylenmişti.
İstediği dökümler –eksik hali ile de olsa- şimdi bilgisayarının
ekranındaydı. Ailesel nüfus dökümlerini istediği isimlerin
ortak özelliği biri kız biri erkek iki çocuklarının
olmasıydı.Ama en dikkat çekici yön hepsinin soyunun
283
evlenmişti.
Yani bu evlilikler sonrasında Mustafa Güroymak da, Bekir
Şafak ve Kamuran Eldem ile dünür oluyordu.
Ayhan “Oh ne güzel iş” diyerek incelemeye Bekir Şafak ile
devam etti.
Bekir Şafak, özellikle 1960’lı yıllarda orduda oldukça etkin
ve parlak bir kurmay binbaşıydı. Daha sonra aniden ve hala
sebebi açıklanmayan bir biçimde ordudan ihraç edilmişti.
Lakabı “Kara Kutu” idi. Ordunun içyapısı hakkında özellikle
de ordudaki cuntalarla ilgili çok şey bildiği hep kulaktan
kulağa fısıldanmıştı. Pek çok kişi O’nun Türkiye’de gerçek
anlamda askeri istihbaratı yapılandıran ilk isim olduğunu
öne sürmekteydi. O’nun hakkında internet üzerinden bilgi
bulması pek zor olmamıştı. Çünkü hakkında yazılan pek çok
yazı, kendisi ile yapılmış pek çok röportaj vardı. Bir de
anılarını yazdığı “Süngünün Dili” isimli kitabı vardı.
Bekir Şafak 1989 yılında kansere yenik düşerek hayatını
kaybetmişti. Oğlu Sefer Şafak’ın Mustafa Güroymak’ın kızı
ile evlenmesinden ötürü Mustafa Güroymak ile dünür olan
Bekir Şafak’ın kızı Ayten Şafak da tanıdık birisi ile; listedeki
bir başka isim olan Ali İhsan Türkkan’ın oğlu ile Fatih
Türkkan ile evlenmişti.
Ayhan hemen Ali İhsan Türkkan’ın dökümlerine göz
atmaya başladı.
Ali İhsan Türkkan’da Nihayet Vakfı’nın yurtdışına ilk
gönderdiği gruplardan birisine dahildi. Cambridge
Üniversitesi’nde “Dünya Eğitim Sistemleri” üzerine eğitim
almış ve yoğunlaştırılmış bir master sistemine dahil olmuştu.
Türkiye’ye döndüğü 1940 yılından sonra 1941’in hemen
başında zamanın Milli Eğitim Bakanlığı’na Müsteşar
Yardımcısı olarak atanmış, 5 yıl sonra Milli Eğitim Bakanlığı
müsteşarı olmuştu. 1940’lı yılların sonlarında Gazi Eğitim
286 HANEDAN
33.BÖLÜM
“Parçalar
birleşiyor”
sene olan 2005 senesi ise zaten geçmişti. Geriye 2014 ve 2023
kalıyordu. Sıra ile bakıldığında 3. Olarak 7 rakamını veren
tarih 2023’tü.
Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Ayhan yaklaşık 1 saat daha
çalıştıktan sonra metinleri deşifre ettiğinde sadece “Aman
Allah’ım !” diyebildi. Cep telefonundaki takvime baktı,
sadece 2 günü vardı. Hatta o kadar bile değil…
Az sonra saatine baktı. 16.35’i gösteriyordu. Cep
telefonundan bir numarayı aradı. Telefon açılır açılmaz
karşısındaki kişiye “Şimdi hemen yıllık izninden 15 gün al.
İşyerinden çık ben oraya geleceğim konuşuruz. Gelince seni
ararım. Soru sorma, dediklerimi yap. İş seni de beni de
aşacak boyutta” dedi.
Acele biçimde özel hattından Fuat Güneş’i aradı. Telefondaki
ses Fuat Güneş’e aitti:
“Ayhan, gözükmüyorsun. Ne durumdayız? İstediğin
durumlarda bilgi ver dedik diye tümden habersiz bıraktın
beni” dedi.
Ayhan “Özür dilerim sayın Genel Müdürüm. Çok önemli
izlerin üzerindeydim. Netleştirmeden sizi rahatsız etmek
istemedim”
“Öyle mi ?” dedi meraklı ve heyecanlı bir ses tonu ile Fuat
Güneş.
“Evet efendim Ali Çetin’in yerini tespit etmiş
bulunmaktayım, kesin sonuç için yurt dışına çıkıyorum.
Bilgilerinize arz etmek istedim” dedi.
İkili yaklaşık 10 dakikalık bir görüşme yaptıktan sonra
Ayhan telefonu kapattı...
Hemen internetten önce 18.00’de kalkan Ankara-İstanbul
uçağına sonrada İstanbul-Akmescit Seferini yapacak ve gece
22.15’de hareket edecek olan THY uçağına yer ayırttırdı.
298 HANEDAN
34.BÖLÜM
“Aynı saatlerde
Moskova”
35.BÖLÜM
“Ayhan yine
İstanbul’da”
Uçağı Atatürk Havalimanı’na doğru inişe geçerken Ayhan
“Vay be Svetlana senin böyle bir iş için bana dolaylı da olsa
faydan dokunacağın aklıma gelmezdi” diye geçirdi.
Svetlana, bundan 5 sene önce Ayhan’ın kız arkadaşı olan
sarışın, uzun boylu beyaz tenli bir Rus’tu. Dört yıllık bir
ilişkileri olmuş, Ayhan Svetlana’yı sevmesine rağmen evliliğe
yanaşmayınca ilişkileri bitmiş, Svetlana’da ülkesine geri
dönmüştü.
Dört yıllık ilişkileri esnasında Ayhan önce çat-pat öğrendiği
Rusça’ya daha sonra merak sarmış, bir kursa giderek Rusça
öğrenmeye başlamış hatta Rusça’yı orta düzeyde konuşabilir
düzeye gelmişti. Ancak işlerinin yoğunluğu dolayısı ile kursa
devam edememişti.
Daha sonra Svetlana ile ayrılınca Rusça aşkı da son bulmuştu.
İlşkileri biteli 1 sene olmuştu ve Ayhan o günden bu yana hiç
Rusça pratik yapmamıştı ama hala derdini anlatabilecek
durumdaydı. Ukrayna’da yanında tercüman olmayacağına
göre bu azbuçuk Rusça bilgisi bile onun için büyük bir
şanstı.Çünkü Ukrayna’da Ukraynaca’nın yanı sıra Rusça da
305
Ve uçak ağır ağır hareket etti, biraz sonra ise hızını arttırarak
pistin sonuna doğru yaklaştı. Dev Boeing’in burnu havaya
doru kaltığında artık yerle temasları kalmamıştı. İniş
takımları ağır ve sessizce kapandı.
Ayhan az önce uçağın havalandığı havalimanı pencerden
bakıldığında giderek küçülüp, pistin ışıkları bir ateş
böceğinin yaz gecelerinde yanıp sönen parıltısını andırır hale
geldiğinde “Haydi hayırlısı. Allah yüzümüzü kara
çıkarmasın…” dedi ve içinden bir Ayet-el Kürsi duası okudu.
“Amin” dediğinde beyaz bulutların arasında, Akmescid’e
doğru olan yolculuğunun ilk 5 dakikası geride kalmıştı.
Ayhan’ın uçağı havalanıp gözlerden kaybolurken,
havaalanının piste bakan bekleme salonunda cama yaklaşmış
bir adam da bir eli siyah pantolonunun cebinde bulutların
arasına dalan uçağa bakıyordu. Deri ceketli adam uçak artık
gecenin karanlığına karıştığında arkasını döndü ve ağır
adımlarla çıkışa doğru yöneldi.
309
36.BÖLÜM
“Aynı saatlerde
Moskova”
37.BÖLÜM
“Akmescit’te bir
Türk Polisi”
38.BÖLÜM
“Kefe’ye
Kefe, Akmescit’e 120 kilometre uzaklıktaydı. Ayhan
arabanın hız göstergesine göz attı. Gece yolların boş
olmasının da verdiği rahatlıkla saatte 110 kilometre hızla
seyrediyorlardı. “Bu hızla gidersek Kefe’ye varmamız çok
sürmez” diye geçirdi içerisinden. Yola çıkalı yaklaşık 1 saat
olmuştu.
Kilit hafif bir “klik” sesi ile açıldı, kapının içeri kısımdaki
tokmağı Ayhan’a göre sola doğru yavaşça döndü. Ayhan’ın
gözü ve tüm dikkati kapının tokmağındaydı. Bu arada
tabancasını sağ eline almış, kapıya hamle yapmak için sol
kolunu ileriye doğru uzatmış ve dizlerine hafif bir esneme
payı vermişti.
Tahmin ettiği gibi kapı yavaşça açıldı. Önce küçük bir aralık,
sonra biraz daha… Kapıdan çıkan küçük gıcırtı bile odanın
içerisinde sanki yankılanıyordu.
Kapı yavaş yavaş açılmaya devam etti. Ayhan içeriye giren
cılız ışıkta siyah, postal tarzı bir ayakkabının ucunu görür
gibi oldu. Kapı duvarla 90 derecelik açı oluşturduğu anda
Ayhan ani bir hamle ile sol eliyle kapıyı kendisine doğru
çekti.
Kapı ardına kadar açılırken Ayhan karşısında kar maskeli,
siyah montlu, dar pantolonlu bir sülieti seçebildi. Odadaki
ışık o kadar cılızdı ki bir şeyleri tam olarak seçmek mümkün
değildi.
Tüm bunlar bir anda olup biterken, Ayhan silahını yabancıya
doğrultsa da bir anda sağ koluna çok sert bir Round House
Kick darbesi aldı. Bu tekniğe “Dairesel Vuruş” da
denmekteydi ve bu kadar etkili olarak ancak özel olarak
yakın dövüş teknikleri konusunda eğitim almış birisi
tarafından kullanılabilirdi. Ayhan misafirinin bir
“profesyonel” olduğunu anlamıştı.
Ayhan refleksle sola yarım dönüş yaparak, darbeden sağ
omzunu kullanarak kaçınmaya çalışmış ama geç kalmıştı.
Aldığı darbe sonrasındaAyhan’ın silahı hemen yanına
düşmüştü.. Rakibi dişli çıkmıştı. Ayhan sarsılsa da bu
tekmeye, sol bacağını sağ bacağı ile 110 derecelik bir açı
oluşturcak şekilde kaldırarak hafifçe diz kapağından büktüğü
ve rakibinin sol omuz bolgesine topuğu ile indirdiği sert bir
bir hook kick darbesi ile yanıt verdi. Kendisi de yıllarca yakın
321
KISIM 39
40.BÖLÜM
Derin bir nefes çekti ve mutfağa doğru yöneldi. “Bu gece yine
uykusuzum” diyerek kendisine bir Necsafe yapmak için su
kaynatmaya başladı.
333
41.BÖLÜM
“Aynı saatlerde Kefe’de
bir Bungalov”
42.BÖLÜM
“Aynı saatlerde Kefe’de
bir Bungalov”
“Tahminim doğru ise bir ekip de Ali Efendi’nin yanına
doğru yola çıkmıştır. Hatta bu büyük ihtimalle otelde bana
saldıran adamdır” diye düşünerek, arabayı Kefe Müftü
Camii’ne doğru sürdü. Gelmeden önce bu camiye nasıl
gidileceğini öğrenmişti Allah’tan.
Ayhan yeniden şehir merkezine girdiğinde saat 04.30’u
gösteriyordu. Bu arabayla çok dikkat çekeceği aşikardı. Hem
Lada’nın benzini de bitmek üzereydi. Arabayı tenha
sayılabilecek bir yerde sağa çekti, içerisinden laptopunu aldı
ve arabayı orada bırakarak yaya olarak yoluna devam etti.
Yaklaşık 250 metre ileride bir benzin istasyonu vardı. Ayhan
koşar adım benzin istasyonuna doğru ilerledi. Az sonra
benzinliğe varmıştı. Gece eğlenceden döndüğü her halinden
belli olan bir genç arabasına benzin doldurmuş, benzinlikten
ayrılmak üzereydi.
Ayhan “hey” diye bağırdı. 24-25 yaşlarındaki genç Ayhan’a
bakarak “Ben mi ?” dercesine bir ifade ile kendisini gösterdi.
Ayhan bozuk Rusçası ile “Evet, evet” diyerek genç adamın
yanına geldi. Nefes nefeseydi. Hiç eveleyip gevelemeden
“Beni Müftü Camii’nin yakınındaki Poseidon Evleri’ne
götürürmüsün ?” dedi. Bu arada 5 tane 100’lük dolar
banknotu gence gösterdi. Gencin gözü ise banknotlardan
daha çok ceketin altından hafifçe gözüken silahın kabzasına
takılmıştı ve açıkçası çekinmişti.
Ayhan bunu fark edince “Korkmana gerek yok.” Dedi. Genç
338 HANEDAN
Saatler 05.20’ydi…
342 HANEDAN
43.BÖLÜM
“Sırlar açığa
çıkıyor”
Ayhan elinde silah odada volta atarken “Kapıdaki o herifi
gördün mü ? O herif bir SVR ajanı. Yani Rus İstihabaratı.”
Dedi. Adamın gömlek cebindeki armadan anlamıştı. SVR
ajanları sivil giyinerek sahaya çıktıkları zaman birbirlerini
tanımları için kimliklerini yanlarına almazlar, gömleklerine
bu özel SVR arması işlenirdi.Her armanın yanında da o ajana
ait bir kod numarası işlenirdi.
Ali Çetin “Devam et” dedi. “Sen Fuat Güneş ile tek başına
pazarlığa oturmaya ve arkadaşlarını da ortadan kaldırmaya
karar verdin. Ama Fuat Güneş zaten senin hesabını
öğrenmişti ve pazarlığı reddetti.Ve sen köşeye sıkıştın.
Tahminimce seni öldürtmeye de çalışmıştır ama bunları
atlattın. Son operasyonda da arka pencereden birisinin içeri
sızarak seni yaralamasında diretmesi boşa değildi. Amacı
seni orada yaralamak değil öldürmekti. Bundan sonra sen
Gökberk Tunahan’ı suya sabuna dokunmadan Ufuk
Yaylalı’ya öldürttün. Zahit Ağa’yı depoya baskın düzenlendiği
gün havaya uçuracaktın, olmadı kaçtı. Sinan Erdoğan’ın
arabasının frenlerini boşaltarak Bolu Dağı’ndan aşağıya
yuvarlanmasını ve ölmesini sağladın. Kaçarken de zekice bir
planla farklı noktalara iz bıraktın ve sırra kadem bastın.
Herkes senin havayolu ile Avrupa’ya kaçmış olduğunu
düşünürken sen gemiyle Kefe’ye geldin. Ama kaçarkenFuat
Güneş’e GİRAY-1 teknesi ile “Herşeyi biliyorum” mesajını
yolladın”
44.BÖLÜM
“İstanbul’da
bir oda”
Geniş odaya giren genç adam sağ dizinin üzerine çökerek
konuştu. “GENERALİM operasyon başarıyla tamamlandı.
Belgeler elimizde. Ali Çetin ve Ayhan Çelen ise öldürüldüler.
Başka bir emriniz var mı ?”
Arkası dönük adam hiç konuşmadan elinin tersi ile genç
adama çıkabileceğini işaret etti. Genç adam dizi üzerinden
ayağa kalkarak, dışarıya çıkmak için hızlı adımlarla yürüdü.
Dışarıya çıkarken kapıyı kapattığında, Kırım’da geçen
hayatının en yoğun ve dramatik gecesi ile uçak yolculuğunun
verdiği yorgunluk nedeni ile Komiser Hakan Alaz kendisini
bitkin hissediyordu. Ama GENERAL’in verdiği görevi yerine
getirmenin garip huzuru vardı içerisinde.Bazen görevler acı
olabiliyordu, bu da onlardan birisiydi.
Ayhan Türkiye’den ayrılmadan önce kendisi ile konuşup,
Kefe’ye gideceğini ve her hangi bir tersliğe karşın
kendisinden 3 gün içerisinde haber alamazsa Kefe’ye gelmesi
ve oradaki Kefe Camii İmamı’nda kendisi adına bir not olup
olmamasını sormasını istediği anda aslında bu oyunda sonun
başlangıcı içi de ilk adım atılmıştı.
364 HANEDAN
45.BÖLÜM
“General’in
Gözyaşı”
Aynı anda Komiser Hakan Alaz’ın çıktığı geniş odada
Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş’in gözünden bir damla
göz yaşı süzüldü. “Böyle bitmesini istemezdim Ayhan. Ama
bilmen gerekenden çok fazlasını öğrenmiştin” dedi.
Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş; hanedanın önceki
yıllarındaki GENERALİ olan Akın Serhan’ın erkek çocuğu
olmaması dolayısı nedeni ile Hanedanda bir GENERAL’in
ilk ve son kez yetkisini kullanarak HANEDAN’a erkek
çocuğu yerine dışarıdan dahil ettiği isimdi.Daha sonra evlilik
yolu ile Hanedanda GENERAL makaına ulaşarak,
yapılanmanın en tepesine geçen isimdi.Ve hali hazırda da
HANEDANın GENERAL’iydi.
Ancak önemli bir sorunu vardı. Kendisinin çocuğu
olmuyordu ve O’da “GENERAL”lere özel o yetkiyi
kullanarak hanedana dışarıdan bir erkek almak
durumundaydı. Ve Ayhan’ı seçmişti. Yıllardır O’nu korumuş
kollamış himayesine almıştı. Ayhan farkında olmadan O’nu
defalarca test etmişti.
Ayhan’ın zekasının Hanedan için büyük kazanç olacağını
367