Professional Documents
Culture Documents
Philipp’in eserinde bahis konusu olan asıl Türk boyu Çuvaş, Tatar, Başkurt, Yakut, Türkmen,
Karakalpaklılar, Baraba ve Kan Türkleridir.
Bu görüşler bir teoride olsa Türk kültürüne hizmetleri olmuştur. Bu zat muhtemelen Ebu'l Gazi
Bahadır Han’ın “Şecere-i Terakime”sini ilim âlemine tanıtmayı başarmıştır.
Bu Türk Dili yadigârı, ilk defa büyük bir ihtimalle 18. Yüzyıl başlarında Rusça’ya bir rivayete
göre ise Almanca’ya çevrilerek Avrupa’ya getirilmiştir.
Philipp’in vücuda getirdiği Ural-Altay Dilleri Teorisi ibtidai olmakla beraber 19. Yüzyılın
başlarına kadar muteber sayılmıştır. Bu devirden sonra ise dilciler Leibniz’in 1713 yılında dil
değişimi hakkındaki tezi ile Türk-Tatar ve Fin Ugor dilleri arasındaki yakınlığa dair nazariyesi
açıklanınca yeni kurulan Mukayeseli Dil Araştırma Prensiplerine uymuş ve Philipp’in bahsettiği
diller kümesini yeniden incelemeye başlamışlardır.
1
SELMAN EKİCİ
1. Altay Devri: Bu devre Türk-Moğol dil birliği devresidir. Türk-Moğol-Tunguz dilleri en eski
Altay dilleri birliğinden ayrıldıktan sonra bir devre daha geçirerek daha sonraları birbirinden
ayrılmıştır. Yeni devrede bu iki dil birliği iki dala ayrılmış birisini Moğol diğerini ise Çuvaş-
Türk dilleri birliği teşkil etmiştir.
2. Eski Türkçe: Yani Proto Türk devri ve ilk Türkçe devri hakkında dil bilimi bakımından gereken
sağlam bir bilgi sahibi değiliz.
3. Eski Türkçe Devri: Türkçenin bu devresi hakkında bol ve kesin malumatımız var. Bu devreye
Köktürk, Uygur Türkçesi devresi diyebiliriz. Zaman itibariyle bu devre 6-9. Yüzyılları
içermektedir. Bu devre başlıca üç bölüme ayrılır.
a) Tukıyu Türklerinin kullandığı dönem: Orhon harfleri kullanılmıştır. 5-8. Yüzyıllar arasında
Tukıyu Türkleri kullanmıştır.
2
SELMAN EKİCİ
Her iki taksimde de kusurlar bulunabilir. Çünkü bütün dil tarihi taksimlerinde buna benzer
kurallar her zaman bulunmaktadır.
Bazı bilginlere göre Türkçe ile ilgili sayılan dillerden biride Estrüskçe’dir. Bu dil hakkında
elimizde bugün epeyice mezar kitabeleri bulunmasına rağmen hala fonetik ve morfolojik bakımdan
gereğince incelenmemiştir. Bu yüzden Estrük dilinin hangi dil grubuna alınması lazım geldiği
halledilememiştir.
Lehçe : Bir dilin ses, yapı ve söz dizini özellikleriyle ayrılan koludur.
HUNLAR
3
SELMAN EKİCİ
Sümer yazılarına göre M.Ö. 24. Yüzyıllarda Moğolistan’da Hu Türkleri oturmaktaydılar. Asıl
Hun tarihinin en parlak devri M.Ö. 3. Yüzyıl sonlarında Mete Han (Ö.174) dönemi olmuştur. Bu
devirde Hunlar geniş bir alana yayılmıştır. Hun İmparatorluğu 581’de sona ermiştir.
Esas Hunlar hakkında meydana getirilen araştırmalar bolca olmasına rağmen kâfi sayılmazlar.
Hunların diline gelince şimdiye kadar Hun Türkçesi hakkında kesin olarak bir fikir ileri sürmek
mümkün değildir. Ancak Hun Türkçesinde bulunan birkaç kelime J. Nemed tarafından ihtiyatla
olmak şartıyla tespit edilmiştir.
ORHUN HARFLERİ
5. Asırdan 9. Asıra kadar Kırgızlar ve Tukiyu Türkleri tarafından kullanılmıştır. Aslında bu
harflerin hangi asırdan beri kat’i olarak kullanıldığı tespit edilememiştir. 580 yılında Türk sefiri
tarafından İstanbul’a getirilen mektubunda bu harflerle yazılmış olması ihtimali büyüktür.
Hun Türklerinin kullandıkları harfler hakkında elimizde hiçbir vesika yoktur. Bununla beraber
Hunların kullandıkları harflerinde Yenisey-Orhun harfleri vasfında olduğu bazı delillerle elde
edilmiştir. Hatta Yakut Türklerinin de Orhun harflerini kullandıkları sanılıyor. Aslında Yenisey-
Orhun harflerinin 5.Asırdan çok önce Türkler arasında çok yaygın olduğu anlaşılmaktadır.
Orhun harfleri işaretleri Danimarkalı Thomsen’in keşfinden çok evvel Tarihçi Cüveyni’nin
keşfi Türk dünyasının dikkatini maalesef çekmemiştir.
4
SELMAN EKİCİ
5
SELMAN EKİCİ
Türk Dilinin İslam dünyasına girmesinin en önemli sebebi Orta Asya’daki çeşitli Türk
halklarının İslam medeniyeti çevresine girmeleri ile olmuştur.
Türk bilim adamları Arapçaları ile bildikleri Orta Asya dillerinden birçok ilmi eserleri Arapçaya
çevirmişlerdir. Mesela devrin tercüme eserleri arasında İbn’ül-Mukaffa’nın Kelile ve Dimne gibi
sevilen eseri örnek sayılabilir. Bu çalışmaları yalnız ilme hizmet olarak saymamalı ve bunu bir anda
Arap istilalarına karşı kültür direnişi şeklinde telakki etmek gerekir. Bunun yanında Türkler bir
taraftan müşterek bir İslami kültür müessesine katılırken bir taraftan da İslam’ın yayılması ve
yerleşmesine canla başla çalışmış, ona gereken saygıyı göstermişlerdir.
Arap ve Farslarla beraber çalışmaya başlayan yeni Türk halkları millet olarak kendi dillerini de
bu yeni İslam medeniyetinin emrine vermiş, Türk Dilinin medeniyet dilleri arasına girmesini temin
etmişlerdir. Nitekim Karahanlılar devrine ait 1152 tarihli Özkend(Özgen) şehri türbesi yazılarında
Arap-Türk epigrafisi(yazıt bilimi) olarak vasıflandırılan bu Farisi kitabedeki unvanlar ve kelimeler
tamamıyla Türkçedir.
Karahanlı hakanları hem Arap hem de Türk adlarını taşımak mecburiyetinde olmuşlardır.
KAŞGARLI MAHMUD
Kaşgarlı Mahmud hakkında Divan’da rastladığımız malumat dışında hiçbir kayda malik değiliz.
Müellifin asıl adı ile eseri hakkında ilk malumata Keşfü’z-Zünun’da rastlamaktayız. Buna göre
müellifin asıl adı Mahmud b. Hüseyin b. Muhammed’dir. Kendi rivayetine göre babası Barsgan’lı
imiş. Türklerin en fasih konuşanlarından, en açık anlayanlarından ve nesepçe en ileride
bulunanlardan olduğunu eserinde bizzat kendisi kaydetmektedir. Bu suretle yüksek bir Türk
ailesinin çocuğu olduğu anlaşılmaktadır.
Türk illerini, Türk şive ve halk edebiyatlarını hem Türklere hem de Araplara tanıtmaya
çalışmıştır. Bu durumu o şöyle anlatmaktadır: “Türklerin hemen tekmil illerini, obalarını ve
bozkırlarını inceden inceye gezerek dolaştım. Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının
dillerini ve kafiyelerini zihnimde nakşettim ve bu hususta o kadar muvaffak oldum ki her taifenin
şivesi bence en mükemmel surette elde edilmiş oldu.”
Eserini akıcı bir üslupla vücuda getiren Kaşgarlı Mahmud, ona “Divanü Lügati’t-Türk” adını
vererek Abbasi halifesi Muktedi bi’l-lah’a ithaf etmiştir. Eserin telif tarihi hicri 470/ miladi 1077
dir.
Eser Ali Emirî tarafından elde edilerek Kilisli Rifat’in emeğiyle neşredilmiştir. Divan birkaç
defa Türkçeye çevrilmiş en sonunda Besim Atalay’a Türk Dil Kurumu neşriyatı arasında
tercümesini neşretmek nasip olmuştur. (15 cilt. 4 cilt de dizini var.) bilindiği gibi eser Arapçadır.
Yazarı ise bir Türk düşünürü ve filologudur.
HAKANİYE TÜRKÇESİ
6
SELMAN EKİCİ
Bu tabir yani “Hakaniye Türkçesi” tabiri Kaşgarlı tarafından kullanılmıştır. Fakat buna kesin bir
yer ayırmak mümkün değildir. Hattızatında Kaşgarlı bile bu tabir ile çağının en zarif ve ince
Türkçesine işaret etmek istemiştir. Yusuf Has Hacib dahi kendi eserini “Kutadgu Biligi”ni “han
tili”nce yazmış olduğunu söylemekle Kaşgarlı’nın Türk Dili hakkındaki tarifini bir dereceye kadar
desteklemiştir. Kısaca tarif etmek gerekirse onu doğrudan doğruya Karahanlılar devrinin resmi
devlet ve yazı dili olarak kabul etmek gerekir.
Coğrafi yayılışı bakımından ise bu Türkçe Karahanlılar Devleti hâkimiyeti altındaki sahanın
“Edebi Türkçe”si olmuştur.
OĞUZ TÜRKÇESİ
11. yüzyıl Karahanlı Devleti’nin Hakaniye Türkçesine karşı Kaşgarlı’nın zikrettiği ikinci edebi
Türkçe Oğuz Türkçesidir. Bu iki esas şive arasındaki farkı daha fazla açıklamak için Kaşgarlı’nın
bazen Oğuz Türkçesine karşılık olmak üzere Hakaniye Türkçesi ile beraber ayrıca birde Türk Dili
tabirini kullanmıştır. Mesela Divan’ın birkaç yerinde herhangi bir münasebetle “Türklerin böyle
Oğuzların ise şöyle dedikleri” şeklinde bir açıklama vardır.
Müşterek Orta Asya Edebi Türkçesini Kaşgar’lı bazen Kaşgar Türkçesi bazen de sadece Türk
Dili şeklinde ifade etmiştir. Bu Türkçe ile (Müşterek Orta Asya Türkçesi) yazılan eserlerden biri
hatta en önemlisi Kutadgu Bilig’dir.
Bir daha tekrar edecek olursak Kaşgarlı Türkçe sözü adı altında Kaşgar Edebi Türkçesini
kastetmiştir. Yine Kaşgarlı’ya göre Oğuz Türkçesi zümresine dâhil olanlar Kıpçak, Peçenek ve
Bulgar şiveleridir. Ona göre Oğuzlar Farslarla çok karıştıklarından birçok Türkçe kelimeleri unutup
yerine Farsça kelime kullanmışlardır.
KUTADGU BİLİG
7
SELMAN EKİCİ
Eserin konu itibariyle özelliği ekseriya büyüklerin küçüklere yaptıkları nasihat tarzında
olmasıdır. Eserin esasını teşkil ve münazarayı bütünü ile temin eden dört unsurla bunları temsil
eden timsali şahsiyetler:
Kün Togdı (doğruluğu temsil ediyor)
Ay Toldı (devleti, saadeti, kutlu, mutlu olmayı temsil ediyor)
Ögdülmiş ( aklı temsil ediyor)
Odgurmış (akıbeti temsil ediyor) gibi dört Türk kahramanının isimleriyle temsil
edilmiştir.
Eser besmeleyle başlıyor. Besmeleden sonra şu beyit yer alıyor:
“bayat atı birle sözüg başladım
törütgen igidgen keçürgen idim”
Tanrı adı ile söze başladım
Yaratan, besleyen, bağışlayan Rabbim.
8
SELMAN EKİCİ
9
SELMAN EKİCİ
DİVAN-I HİKMET
Bu esrde Ahmed Yesevi’nin şiirleri toplanmıştır. Eser dil bakımından kaynak karakteri
taşımakta, Türk Dilinin gelişmesi bakımından önemli bir yer tutmaktadır. Türk Dili tarihindeki
önemine göre Yesevi dili bu saha ile uğraşanların dikkatini çekmiş ve bu hususta birbirlerinden
farklı fikirler ileri sürmüşlerdir.
KISAU’L-ENBİYA
Rabbuzi’nin Kısau’l-Enbiya’sı 14. Yüzyıl başlangıcı Batı Türkistan mahsullerinden olup
müşterek Orta Asya Türkçesine bağlı Kaşgar şivesinin en karakteristik örneklerindendir.
Yazarın asıl adı Burhanettin oğlu Nasuriddin’dir. Daha sonra Rabbuzi lakabını almıştır. Kısau’l-
Enbiya 710/1310’da yazılmıştır. Yazılış tarihi eserde açık olarak “Yiti yüz on erdi yılda kim bitildi
bu kitap” cümlesi ile ifade edilmiştir.
Eser ilk kez 1859 yılında yayınlanmıştır. Eserin en iyi nüshası British Museum’daki yazmasıdır.
Dil, edebiyat ve tarih bakımından eserin önemli bir yeri vardır.
Eserin konusu peygamberlerin hikâyelerinden ibarettir. Yazarın şairlik tabiatı ve olgunluğu
eserin üslubuna oldukça büyük bir canlılık vermiştir. Eser nesir halinde olup birçok şiir parçalarını
da ihtiva etmektedir.
10