You are on page 1of 16

DİLBİLİME GİRİŞ

Mustafa Durak

Aşağıda sunulan sözlükçede dilbilim dışı yerleşmiş yeni sözcüklere de yer


verilmiştir.

SÖZLÜKÇE:
Abece: Alfabe
Açımlamak: Başka bir biçimde ifade etmek.
Adlandırma: Her hangi bir şeye, kişiye ad verme. Adlandırma ad bilgisinin
(‘onomasiologie’nin) konusudur.
Anlaşılabilirlik sınırı: “Ağzından çıkanı kulağın işitsin”, “sen, ne dediğinin
farkında mısın?” gibi ifadeler, ifade edenin sözünü denetlemesi gerektiğini
anlatır. Bu denetleme yalnızca söyleyen, kendisine söylenen kişi ilişkisi
çerçevesinde değil ayni zamanda ifadenin tutarlılığı çerçevesinde de işler. Sözü
söyleyen kişi anlatmak istediği şeyin anlaşılabilmesi için kendi anlatımını
anlaşılırlık sınırları içinde tutmaya çalışır. Anlaşılmasını engelleyecek her türlü
sapmadan kaçınır. Böyle bir sınır; hem işitilme, hem de ifade düzeyinde vardır.
Anlam: Bir sözbirimin konuşanla dinleyen zihninde ayni ya da benzer imgelere
denk gelmesi olgusudur. Alışılmış biçimiyle sözlükte bir sözcüğün anlam
seçenekleri sıralanır. Bu seçeneklerden her biri o sözcüğün anlamı sayılır. Oysa
bunlar o sözcüğün anlamları değildir. Yalnızca anlam seçenekleridir. Anlamdan
söz edebilmek için sözcüğün, söz birimleşmesi seçeneğin etkinleşmesi gerekir.
Anlam birimi: Her hangi bir sözcüğün, ilişkili olduğu sözcükler de
dikkate alınarak, ayırıcı niteliklerinin her biri anlam birim olarak
belirlenir. Örneğin oturak, puf, iskemle, tabure, sandalye, döşemeli
sandalye, koltuk vb. Bunlar arasında en temel anlam birim: ‘oturmaya
yarayan şey olma’dır. Aralarındaki farklılıklar bundan sonra başlar:
arkalıksız, kolluklu, döşemeli vb bunlar hep birer anlam birimdir.
Gücül anlam: Sözlüklerde sıralanan anlamların tümü, henüz söze
dökülmemiş birimlerin (sözcüklerin), dildeki kullanım deneyimine göre,
olası anlamlarıdır. Bunlar seçenek olmaktan öte gidemediği için
gerçekleşmiş ifadelerden soyutlanarak alınmıştır. Henüz neyi temsil
ettikleri belli olmadığından gücül (potansiyel) haldedir. Dolayısıyla gücül
anlamdır.
Anlamsal örgüleme: İfadenin ses ve biçim düzenlenişi olduğu gibi anlam
düzenlenişi de vardır. Bu düzenleniş kazak örgüsüne benzetilebilir. Tıpkı
kazak örgüsünde olduğu gibi sözün de düz, desenli ve üç boyutlu
örgülenişinden söz edilebilir.
Anlatım: ifade etme.
Birliktelik anlatımı: Birlikte olmayı ifade eden. ‘İle, birlikte vb’ ile
anlatma.
Seçme anlatımı: Anlatım, ilk söz birimden başlayarak seçmelerle ilerler.
Her söz birim, bir seçme olarak gerçekleşir. Ve ifadenin yapısına katılır.
(Halliday)
Ard ardalık: Söz, birimlerin çeşitli düzeylerde ard arda gelmesiyle ilerler.
Demek ki dilsel ögeler birbiriyle ard arda olma ilişkisi içindedirler.
Artık bilgi: Anlamı ya da işlevi olan bir birimin ayni ifade içinde yinelenmesi.
Örneğin ‘onlar geldiler’. Bu ifadede çoğul 3. kişi eki yinelenmiştir, hem ‘onlar’,
hem de ‘–ler’ olarak. (‘Redondance’)
Ayraç: parantez.
Aykırılık: André Martinet dizisel eksendeki farklılığı aykırılık olarak
adlandırmıştır. Yani gerçekleşmiş bir ifadenin içindeki ögelerden birinin
gerçekleşmemiş ayni ulamdaki ögelerle ilişkisi aykırılıktır. Örneğin ‘Bugün eve
gitmedi’ tümcesindeki ‘ev’ teriminin olası seçenekleriyle ilişkisi aykırılık
ilişkisidir. Demek ki ‘ev’in dildeki tüm seçenekleriyle, örneğin ‘okul’ ile
kurduğu ilişki aykırılık ilişkisidir. (‘Opposition’)
Ayırıcılık: Bir dilde temel olan her sözcüğün bir diğerinde farklı anlam ya da
işlev için kullanılmasıdır. Sözcükler arası anlam ya da işlev farklılığı sözcüğün
ayırıcılık özelliğidir. (‘Discret’)
Bağ: Söz içinde herhangi bir ögenin kendi içinde ve dışında her türlü dilsel ile
ilişkisi. Sesel bağ, sözdizimsel bağ, anlamsal bağ.
Çok bağlı: Bir dilsel, doğal olarak zaten çok bağlıdır. Ancak bu,
herhangi bir dil alanı için de söz konusudur. Bir söz birim sözdizimsel
olarak da, anlam olarak da çok bağlıdır. Bu çok bağlı oluş Martinet’nin
aykırılık ve zıtlık kavramlarından dolayı değildir yalnızca. Örneğin ‘Dün
niye gelmedin?’ tümcesinde ‘dün’ hem niye ile, hem gelmedin ile
sözdizim olarak bir diziliş ilişkisi içindedir. Dolayısıyla onlarla bir
bağlanışı, bağ biçimi söz konusudur. Ayni zamanda zaman düzeyinde
‘dün’ün , -di- ile bağı vardır. Ayni zamanda ‘–n’in temsil ettiği ‘sen’ ile
bir bağı vardır, ayni zamanda –me- olumsuzluk ekiyle, ayni zamanda gel-
eylemiyle bağı vardır. Yani söz içinde bir öge diğer ögelere bağlıdır, diğer
ögelere bağımlıdır.
Bağıntı: İlintinin, ilişkinin kavramsallığı. Örneğin ’Dün niye gelmedin?’
tümcesinde ‘dün’ ile ‘–di’ ilişkisi zaman ilişkisidir. Ve ayni zamanda genel özel
ilişkisidir. ‘–di-‘ geneldir, ‘dün’ ise göreli olarak ayrıntıdır, özeldir. Ayni
zamanda sözdizim bakımından zorunluluk ve isteğe bağlılık ilişkisinden,
bağıntısından da söz edilebilir. –di- söz dizim için zorunlu, olmazsa olmaz bir
ulama ait iken, ‘dün’ sözü söyleyenin isteğine bağlıdır elbette göreli olarak.
‘gel-‘ ile ‘–me’ ilişkisi ise olumsuzluk ilişkisidir.
Bağlaç: dilsel ifade içinde biçimsel iki ögeyi bağlayan biçimbirim: ‘ile, ve, ama
vb’.
Bağlanış: Bir sözbirimin bir diğerine bağlanma biçimi. Bağlanış biçimi kimi
dillerde belirli bir anlam için zorunlu olabilir. Örneğin ingilizcede farklı
ilgeçlerin kullanılmasıyla farklı anlamlar elde edilir. Dolayısıyla o anlam için
fiilin ve ilgecin birlikteliği zorunludur (to put on, to put off vb). O anlam için
fiil, nesnesine o ilgeç olmadan bağlanamaz. Fransızcada ise anlamsal ayrım
olmasa bile kimi fiillerin nesnesine belirli bir ilgeçle bağlanma zorunluluğu
vardır.
Doğrudan bağlanış: Bir fiilin nesnesine ilgeçsiz bağlanmasıdır.
(Comlément d’objet direct (fr). Direct object (ing))
Dolaylı bağlanış: Bir fiilin nesnesine ilgeçle bağlanmasıdır.
(Complément d’objet indirect (fr). İndirect object (ing))
Aralıklı bağlanış: Sözdizimde birbirinden ayrı ögelerin bir bağıntı,
bağlantı içinde olması.
Sürekli bağlanış: Sözdizimde ard ard gelmiş iki ya da daha çok ögenin
ardışık bağlanış içinde olması. (‘Continu’)
Bağlanım: Bağlanış.
Bağlanma: Bağlanış.
Bağlam: Bir sözbirimin ya da sözün çevresi. Söz birim ya da söz, dilsel ve dil
dışı durumlarla bağlam oluşturabilir. (‘Contexte’)
Bağsal olanaklar: Bir sözbirimin bağlanış seçenekleri.
Belirten: Süheyla Bayrav’da gösteren yerine.
Belirti: Süheyla Bayrav’da gösterge yerine.
Belirtilen: Süheyla Bayrav’da gösterilen yerine.
Betimleme: Her hangi bir şeyin görünümünün anlatılması. Tasvir.
Biçim bilgisi: Dilin biçim düzeyinde oluşturucu parçalarıyla ilgili dilbilimsel
çalışma alanı. Sözcüklerin ve söz birimlerin oluşumunu inceler. Morfoloji.
Biçim birim: Biçim bilgisinin en küçük birimidir. Örneğin ‘geldim’ söz birimi,
‘gel+di+m’ biçiminde üç biçim birim içerir.
Biçimsel(leşmek): biçim edinmek. Şekillenmek.
Üst üste binişme: Birden fazla anlamın ya da işlevin ayni dilsel ögede olması.
Bileşik: Bileşmiş. Birlikte olmuş.
Bireşim: Ayrı ögelerin ya da işlevlerin birim ya da bütünlük oluşturması.
Sentetikleşmesi.
Birleşim: Ayrılabilir dil ögelerinin bir bütünlük oluşturması. (‘Combinaison’,
‘Organisation’)
Bilgi: Öğrenmeye dayalı birim.
Ampirik bilgi: Deneye dayanmayan gözlemsel, deneyimsel öznel bilgi.
Birim: Dilbilimde bir bütünlüğün ayrıştırılabilen en küçük parçasını temsil eden
ölçüt.
Dil birimleri: Dilbilimsel alanlara ait birimler: sesbirim, biçimbirim,
sözbirim, anlambirim.
İlişkisel dil birim: İlişki ifade eden dilsel birim.
Sözbirim: Sözdizim birimi. Geleneksel dilbilgisinde sözcük ile sözbirim
ayrımı yapılmaz. Oysa sözcük ile sözbirim farklı şeylerdir. Sözcük
sözlükle ilgili bir terimdir. Sözcük, dilin gücül adlandırma dağarcığına
aittir. Sözbirim ise kullanılmış, gerçekleşmiş bir ifadenin bir parçasıdır.
Sözbirimler genellikle yazılı dilde bir harf boşluğuyla belirlenir. Örneğin
‘Yeni bir kitap aldım’ ifadesinde dört sözbirim vardır:
yeni+bir+kitap+aldım. Bunlardan ilk üçü sözlükte de ayni biçimde
bulunur. Ama bunlar sözlükteki halleriyle birer sözcüktür. Oysa bu ifade
içinde birer sözbirimdir. Zira bunlar bir ifade bütünlüğü içinde yer
almıştır. Artık bu ifadenin sınırları içindedir, her biri bu ifadenin yapısına
katılmıştır. Sözcük, söz birim ayrımı ‘aldım’da daha iyi görülür. Sözcük,
gücül (potentiel) iken; sözbirim gerçekleşmiş (actuel) olandır. Bu ayrım
ilk kez tarafımdan yapılmıştır. Sözbirimin yabancı karşılığını da
‘syntagmème’ olarak öneriyorum.
Oluşturucu birim: Bir bütünlük için olmazsa olmaz birim.
Bağlanmış birim: Sözdizim için seçilmiş, eklenmiş birim.
Boğumlanma: Bölümlenme. Kesitlenme. Dilsel bütünlüklerin, kopma noktası
oluşturması. Örneğin ‘bardak’ sözcüğü ses düzeyinde b+a+r+d+a+k biçiminde
boğumlanır. ‘Görüyorum’ ifadesi, biçim bilgisi düzeyinde ‘gör+(ü)yor+um’
biçiminde bölümlenir. Bu boğumlanma başka sözbirimlerle karşılaştırma sonucu
netleşir. ‘Bardak’, ‘çardak’ örneklerinde hem /b/, hem /ç/ sesbirimleri ortaya
çıkar, hem de bu sesbirimlerin boğumlandığı yer ortaya çıkar. Ayni biçimde
‘görüyorum’. ‘gülüyorum’ örneklerini alt alta yazdığımızda farklı olan
bölümlerin ‘gör-‘ ve ‘gül-‘ olduğu hemen görülecektir. Demek ki bu tür
karşılaştırmalarda farklılıklar sözbirimlerin boğum noktalarını vermektedir. Bu
boğum noktaları biçimbirimlerin ayni zamanda eklenme, birleşme noktalarıdır.
Çift boğumlu(luk): André Martinet, dilde sesbilimsel ve biçimbilimsel
olmak üzere iki boğumlanma olduğunu ileri sürmüştür, bu görüş açısından
çift boğımluluk, iki boğumlu olma durumudur.
Boğumlanabilme: Dilde, sözün çözümlenebilme, kesitlenebilme özelliğidir.
Tek boyutluluk: Bazell için dilin çizgiselliği yani dilin (söz)dizimsel
eksende ilerlemesi.
Bulaşım: Bir dilin, başka bir dille her ne biçimde olursa olsun ilişkiye girmesi
sonucu, diğer dille karışması, etkilenmesi.
Bürün: Sözün vurgu, ton, tonlama boyutu.
Bürün bilgisi: Sözün sesbilgisi, biçimbilgisi ve anlam dışında yapılanma
bilgisi. (‘Prosodie’, ‘Suprasegmentals’).
Bürün(sel): Vurgu, ton ya da tonlama ile ilgili.
Bürünsel özellikler: Bir dilin, sözün bürün bilgisiyle ilgili özellikleri.
Bütünlük: Bütün kabul edilen şey olma durumu. Tüm bütünlükler görelidir.
Dille ilgili olarak dil, metin, ifade, tümce, söz öbeği, sözbirim, sözcük birer
bütünlük olarak ele alınabilir.
Ulamsal bütünlük: Bir ulam (kategori) içinde yer alabilecek ögeler
toplamı.
Seçenekler bütünü: Seçenekler toplamı.
Cümlenin ahengi: Süheyla Bayrav için ifadenin tonlanışı.
Çekim eki: Bireşimsel (sentetik) dillerde adların (yarı) düzensiz hal ekleri ya
da fiilin kişi ve zaman işlevinin ayni biçimde olduğu ekler. Türkçe eklemeli bir
dil olduğu için türkçede çekim eki yoktur.
Çıkarım: Karşılaştırma sonucu ortaya konan ifade.
Çizgisel: Sözün satırda ilerlemesinden yola çıkıp bir benzetmeyle sözün çizgi
üzerinde ilerleme özelliği.
Çoğul imi: Çoğulu gösteren biçim.
Çözümleme: Bir bütünlüğün belirli bir inceleme alanı çerçevesinde ayrıştılması.
Analiz.
Çözümlenebilir: Çözümlemeye uygun. (‘Analitik’)
Çözümlenebilirlik: Çözümlemeye uygunluk.
Dilbilgisel çözümleme: Bir sözbirimin yapısını, işlevini çözümleme.
(‘Analyse grammaticale’).
Mantıksal çözümleme: Bir ifadede tümceciklerin sözdizimsel işlevini
çözümleme. (‘Analyse logique’).
Birinci çözümleme basamağı: Martinet’nin çift boğumlama anlayışında
ilk boğumlanma.
İkinci çözümleme basamağı: Martinet’nin çift boğumlama anlayışında
ikinci boğumlanma.
Çözümlenemez birlik: Özellikle bireşimsel (sentetik) dillerde, gerek tarihi
nedenlerden, gerek birden fazla anlamın ya da işlevin bir arada (kaynaşık ya da
birlikte) olması yüzünden daha ileri aşamada çözümlenemeyen öge.
Değer: Biri(leri) için bir ögenin varlığı dışında edindiği bilgisel yük. Tüm
değerler görelidir. Kişiye, kişilere göre ve bağlama göredir, zamana ve mekana
göredir.
Anlamsal değer: Bir sözbirimin ya da sözün bağlamı içindeki anlamı.
Dil: insanların iletişim aracı olarak kullandığı, zihinsel, dolayısıyla soyut şey.
Şey olarak dil: Varlık olarak dil.
Dilce: dilin içinde ya da dışından iletişim dilinden farklı anlatım dili.
Örneğin çiçeklerin dili, renklerin dili, şiir dili, sinema dili vb. Bunları
iletişim dilinden ayırmak istersek bu tür dillerden her biri dilcedir.
(‘Langage’).
Üst dil: Bir ifade ya da metin için kullanılan açıklamalar, yorumlar.
İletişim dili: Doğal dil. Ana dili.
Eklemli dil: Biçimbirimleri genelde işlev açısından ya da tarihi
açıklanabilirlik bakımından düğüm oluşturmayan diller. En tipik örneği
türkçedir.
Dilin işlevselleri: Yalın bir şeye göndermeyen dilsel öge. ‘İle, ve, ama, ki
vb’.
Dildışı anlatım: İletişim dili dışında kullanılan anlatım dili. Örneğin mim,
beden hareketleriyle anlatım, ıslık diliyle anlatım, duman diliyle anlatım,
trafik ışıklarının diliyle anlatım vb.
Dilin iç ögeleri: Dilin işlemesini sağlayan dilsel ögeler.
Dilin dış ögeleri: Dilin işlemesine hizmet etmeyen dilsel bilgi.
Dil dışı öge: Dilin kullanılması sırasında bedensel hareketler, işaretler. Dil
dışı her türlü işaret.
Dış dilbilimsel: Dil ile ilgili tarihi bilgi. Sözcüklerle ilgili köken bilgisi
(etimoloji). Dildeki her türlü değişim, dönüşüm bilgisi.
İç dilbilimsel: Dilin işlemesini sağlayan dilin bizzat kendi ögeleri. Dilin
dizgesiyle (sistemiyle) ilgili olan.
Dilsel koşullandırma: Öznenin dil için koşullanması. Etkilenen varlık
olarak özne, dilsel çevresinden etkilenir. Dilsel çevre onu şartlandırır.
Öyle ki bu dilsel çevre ona doğal bir ortam gibi görünür.
Dilbilgisi: Dilin kurallarını bildiren bilgiler toplamı
Dil bilgisi: Dil üzerine her türlü bilgi.
Dilbilgisel parça: Dilbilgisiyle ilgili bir birim.
Dil bilinci: Dilin öneminin farkında olma.
Dil düzeyi: Dilin sınırlarında olan.
Dinamik: Hareketli.
Dizge: İşlerliği olan bütün. Sistem. Mekanizma.
Çok dizgeli: Birden fazla dizge içeren dizge. Dizgeler bütünü olarak
dizge. (‘Polysystem’).
Dil dizgesi: Dil sistemi.
Dizge bütün: Bir bütünlük olarak dizge.
Yalın dizge: İçinde başka dizge barındırmayan dizge birim.
Karmaşık dizge: İç içe farklı dizgeler içeren dizge.
Bileşik dizge: Birden fazla dizge içeren dizge.
Dizgesel betimleme: dizgenin sınırlarını belirleme.
Dizge birim: Dizgelerden her biri. Yapıları farklı olabilir.
Uzlaşımsal dizge: Uzlaşıma dayalı dizge.
Giriş koşulları: Bir dizge için giriş seçenekleri. (Halliday)
Gerçekleşmiş giriş koşulları: Bir dizgeye girmiş, seçenek olmaktan
çıkmış öge.
Durağan: Hareketsiz.
Düğüm(sel): Seçenekler noktası. Ya da anlamların, işlevlerin kavşağı.
(‘Nodus’).
Düzdeğişmece: Anlatımda parça bütün, içeren içerilen vb ilişkisi. (‘Mecaz-ı
mürsel’. ‘Metonymie).
Düzlem: Dilin alanları ya da dilin çizgiselliğine karşı çıkan bir anlayışla sözün
katmanları. Örneğin zaman düzlemi, mekan düzlemi, kişi düzlemi vb.
Düzlemsel: Sözün düzlemiyle ilgili.
Düzlemsellik: Sözün çizgiselliğine karşı bileşim ya da birleşim durumu.
Saydam dilsel düzlemler: Dilsel düzlemler görünmez olduğu için yazı
dilinde bile bu düzlemler gösterilmezler.
Düzgü: Şifre, kod.
Eksen: Geometride eksen, bir sıfır noktasından ve de eksi sonsuz ile artı
sonsuzu işaret eden noktalardan geçen bir doğrudur. Geometrik bir yaklaşımla
dilin iki eksenli olduğu düşünülmüştür. Ancak geometride olduğu gibi bu
eksenler eksi sonsuzdan gelip artı sonsuza gitmez. Gücülden gelip güncele
başkaca, dilsel depodan gelip gerçekleşmiş söze yönelir.
Dizisel eksen: Dilin dikey eksenidir. Dilin dağarcığıdır. Gücüldür.
Dizimsel eksen: Dilin yatay eksenidir. Dilin gerçekleşmiş parçalarının yer
aldığı eksendir. Sözdizim eksenidir.
Çağrışım ekseni: Dizisel eksenin başka bir adı.
Paradigmatik eksen: Dizisel eksenin başka bir adı.
Eksiltme işlemi: Herhangi bir ifadeyi yarıda kesme ya da anlaşılacağını umarak
bazı ögeleri çıkarma. (‘Elipse’).
Edim: Austen’in geliştirdiği dil felsefesinde dille ilgili eylem. (‘Act’).
Sesleme edimi: Ses çıkarma edimi.
Edimbilim: Dili edim açısından inceleyen dil alanı. (‘Pragmatique’).
Edinç: Dili kullanma becerisi. (‘Performance’).
Etkileşimsel: Ögeler arası karşılıklı tepkililik. (‘İnteractif’)
Fazladan olan: Kimi dillerde hiçbir anlamı, dilbilgisiyle ilgili hiçbir işlevi
olmadığı halde geçiş sesi olarak kullanılan biçimsel birim. (‘Expletif’)
Genel: Tümü kapsayan. Dil, yalnızca tekil (özel olan) şeyleri değil, genel olanı
da adlandırır. Üst terim ve alt terim. Çiçek geneldir ve üst terimdir. Lale, gül,
zambak, karanfil vb alt terimlerdir, genele göre özeldir.
Gücül: Güç halinde olan (şey). Kullanıma sokulmamış ama her an sokulabilir
olan (şey). (‘Potentiel’).
Gücül dil: Kullanılan dilin arka planı. Her an kullanılabilecek olan kısmı.
Güncel: Kullanılmış olan. Gerçekleşmiş olan. (‘Actuel’).
Güncelleşen dil: İfade edilmiş dil.
Gönderim: Bir gösterenin bir şeye iletmesi. Gösteren, bir yandan zihinde ilgili
gösterilenler toplamı bir gösterilene bir yandan da dış gerçekliğe iletir. Daha
doğrusu zihinsele iletir, dış gerçekliği işaret eder.
Soyut gönderimli: Gösterenin ilettiği şey dış dünyada bir gerçekliğe denk
gelmiyorsa bu gönderim soyuttur.
Somut gönderimli: Gösterenin ilettiği şey dış dünyada bir gerçekliğe
işaret ediyorsa gösteren somut gönderimlidir.
Gösterge: Ferdinand de Saussure’ün gösteren ve gösterilen olarak birleştirdiği
bütünlük.
Gösterge bilim: Her türlü göstergeyi konu edinen inceleme alanı.
(‘Semiologie’) ya da (‘semiotique’). Bu iki terim birbiri yerine ve de farklı
anlamlarda kullanılabiliyor.
Gönderilen: Tıpkı gösterge = gösteren + gösterilen bütünlüğü gibi gönderge =
gönderen + gönderilen bütünlüğü dikkate alınmalı. Bu, gösterge kavramıyla
birlikte ele alınabileceği gibi bağımsız olarak ele alınabilir. Bu bütünlük içinde
gönderilen, işaret edilen şeydir. (‘Référé’)
Sözde gönderilenli: İşaret edilen şeyin, gerçekte olmadığı halde bir
gerçeklik olarak sunulduğu durumlarda işaret edilen şey.
Gösteren: Ferdinand de Saussure’e göre göstergeyle ilgili zihindeki sesel imge.
Gösterilen: Saussure’e göre sesel imgenin ilettiği kavram.
Görsel imgeli gösterilen: Saussure, gösterge kavramını iyice
nötrleştirmiştir. Aslında kavram olarak nitelendirilen gösterilen çok
karmaşık bir olgudur. Kavram bir yandan nosyon (‘notion’) ve konsept
(‘concept’) olarak ayrımlanabilir, bir yandan da gösterilen kendisi
(doğası) bakımından da ayrımlanabilir. Gösterilen, zihinde bir görsel imge
olarak var ise bu gösterilen görsel imgelidir. Gösterilenler diğer
duyularımıza ait olabileceği gibi her hangi bir duyuya ait olmayan
gösterilen de olabilir. ‘Ağaç, yumuşak, ekşi, lavanta kokulu, birlik,
karşıtlık’ örnekleri incelenirse bunlara bağlı imgelerin birbirinden çok
farklı olduğu anlaşılabilir.
Doğrudan gösterilen: Saussure için gösteren ve gösterilen bir paranın iki
yüzü gibidir. Bu iki yüz, bir bütünlüğü işaret eder. Nasıl bu bütünlük,
kullanımda -paranın iki yüzü var olduğu halde- ayrı ayrı işlemeyip bir
bütünlük olarak işliyorsa, dilde de göstergenin iki yüzü ayrı ayrı var
olduğu halde bunlar bir gösterge bütünlüğü olarak işler Saussure’e göre.
İşitim imgesi gösteren olarak tetikleyicidir. İşitim imgesi görsel imgeyle
buluştuğunda para benzetmesiyle denkleşebilir. Bu, bir anlamda adın dış
dünya ile buluşması gibidir. Temsil eden ve edilen arasında doğrudan bir
ilişki söz konusudur. Dolayısıyla işitim imgesi ile görsel imge arasındaki
ilişkinin doğrudan bir ilişki olduğu söylenebilir.
Dolaylı gösterilen: Yine duyusal imgeye dayanmasına karşılık ‘ekşi’,
‘yumuşak’ göstergeleri dolaylı gösterilendir. Zira bunlar nesnenin kendisi
değil niteliği olduğu için bunların neliği ancak nesne deneyimine bağlı
olarak anlaşılır. Yani nesne çağrıştırılmadan o kavrama ulaşılamaz. Ancak
nesne aracılığıyla ulaştığımız kavramlar dolaylı kavramlardır. Duyusal
değil de ilişkiye dayalı (mantık) kavramlar da ikinci dereceden dolaylı
kavramlar (gösterilenler) olarak adlandırılabilir: (birliktelik, karşıtlık,
düşmanlık vb).
Görüntüsel seçenek: Bir görsel imge ulamı içinde yer alan tüm görüntüsel
imgeler o ulamın seçeneklerini oluşturur. Örneğin ‘at’ terimi. Öznenin
deneyimine bağlı pek çok at imgesi vardır onun zihninde. İşte öznenin
zihnindeki tüm at görüntüleri ‘at’ kavramı için görüntüsel seçeneklerdir.
Gönderilen olarak kavram: Dış dünyada karşılığı olmayan kavramlar,
gönderilen olarak kavramdır. Bunların içinden kimi hayali olarak
canlandırılabilir. Ama kimi de tek başına varlık olarak canlandırılamaz. Yani
gönderilen olarak kavramlaşır. Kısaca gönderilen olarak bir şeye değil de bir
kavrama ulaştığımızda ‘gönderilen olarak kavram’ söz konusudur.
Göreli: değişmez olamayan, kişiye göre değişen.
İfade: Anlatım. Dil olarak anlatılmış şey. Anlatım birimi. Bir roman bir ifade
olabileceği gibi bir ünlemsel (Ufff!, Heyyy vb) de ifadedir. (‘Enoncé’).
Sonuç ifade: Anlatımı tamamlanmış ifade.
Eksiltilmiş ifade: Tamamlanmamış ya da kimi ögeleri
gerçekleştirilmemiş ifade.
Ünlem ifadesi: Seslenme ya da duygu bildiren en küçük ifade birimleri.
Off, ayy, hiiii, ahhh, hey vb.
İlerleme: Bir yöne doğru ard arda gelme.
İlerlemenin engellenmesi: Dil söz konusu olduğunda sözün ilerlemesini,
anlaşılmasını engelleyen her şey.
İlgeç: Edat. Bu sözcük aslında fransızca, ingilizce gibi dillerde fiille, fiilin bağlı
olduğu ad arasında kullanılan ve (adın) önüne konan anlamında ‘préposition,
preposition’ adı verilen dilbilgisel ögedir. Türkçe, halli dillerden olduğu için
türkçede ‘preposition’ yoktur. İlgeç sözcüğü de ‘preposition’ karşılığı
kullanıldığı için konu ayrıntılı olarak yeniden değerlendirilmelidir.
İlke: Dil temelinde ele alırsak mutlak uygulanması söz konusu olmayan, ama
geçerliliği açık olan uygulamalardır. Her dil bir ölçüde bu ilkelere uyar.
En az çaba ilkesi: Dilbilimin temel ilkelerinden biri. İnsanın dili
kullanırken elden geldiğince en az çabaya yöneldiği, tüm toplumlarda
belirlenmiştir. Bu ilke insanın dili seslendirmesi sırasında ortaya çıkan ses
dönüşümü ve ses yitimi olaylarında gözlenir. Bir de elden geldiğince en
az sözle ifade etme kaygısı da bu ilkeyle bağlantılıdır. Hatta herhangi bir
dilde bir adın birden fazla şey için kullanılması da bu konu çerçevesinde
değerlendirilebilir.
Nedensizlik ilkesi: Dildeki adlandırmaların işaret ettiği şeyden bağımsız
olması. Bu ilke, bir sözcük dile dahil olduktan sonra geçerlidir.
Ayırıcı birimler üretme ilkesi: Dilde öne sürülecek terimlerin var olan
öbür terimlerle çakışmaması ilkesi.
İm: İşaret, iz.
İmge: Zihindeki resim ya da her türlü kayıt.
Soyut imge: Doğrusu tüm imgeler zihinseldir ve soyuttur. Gönderileni
nesnel olmayan imgeler soyut imge olarak adlandırılabilir.
Somut imge: Dış dünyada gönderileni olan imgeler.
İşitim imgesi: Her türlü sesin zihnimizdeki iz düşümü, kaydı. Ses imgesi.
Sesel imge. (‘İmage acoustique’).
Yazı imgesi: Yazı ile ifade edilmiş olanın zihnimizdeki resmi. Grafik
imge.
Görsel imge: Görüntü olarak imge. Zihindeki resim.
Etkileşimsel programlama: Etkileşimsel programlama. İnsan zihni yalnızca
imgeler deposu olarak kalmadığı için, her türlü imgeyi birbiriyle ilintilendirerek
yeni imgeler üretebilir. Hayal gücü böyle çalışır. Karşılaştırma ve benzetme
işlemleri, imgeleri etkileşimsel kılar. Dolayısıyla zihin sadece kayıtçı değildir.
Ögeleri ilişkiye sokabilecek bir programa sahiptir.
İşlem: Zihnin yaptığı işin kavramsal adı. Karşılaştırma işlemi, benzetme işlemi
genelleştirme işlemi vb.
Genelleştirme işlemi: Genelleştirme düşünce ve dil temelinde ele
alınabilir. Ahmet çalışkandır. Ahmet türktür. Tükler çalışkandır. Bu son
ifade mantık bakımından bir genelleştirmedir. Bir de dil temelinde
bakalım. Bazı terimler karşıtlarıyla anlaşılır. ‘Genel ve özel’ bu çift
terimlerden biridir. Bu çift terim ya birbirine göre (özel olmayan, genel
olmayan gibi) bir değilleme ile ya da sayı bakımından tanımlanabilir. Tek,
biricik kabul edilenler özeldir, çoğul olan göreli olarak geneldir. Özel ad,
ister istemez genel ad terimini gerektirirken bir sapmayla karşısında cins
adını buluruz. Cins adı da olsa olsa tür adıyla tamamlanabilir. Diyelim ki
bir köpeğin adı ‘Kral’ olsun: özel ad. Bu addan soyutlandığında onun adı
‘köpek’tir: cins adı. Tür adı da hayvandır. Burada genelleşme ‘hayvan’
terimiyle yani türle sağlanmıştır. Ayni biçimde ‘ayrıntı olan’ ve ‘ayrıntı
olmayan’ da genel ve özel olarak değerlendirilebilir. ‘Dün saat ikide
arkadaşımla buluştum’. ‘Buluştum’ yüklemindeki –tu- zaman eki, zamanı
geçmişte genel olarak ifade etmektedir. ‘Dün’ terimi ise bu geneli daha bir
belirginleştirmekte, genele göre özelleştirmektedir. ‘saat ikide’ deyişi,
daha bir özelleştirmekte, belirginleştirmektedir. Ayni biçimde mekan
konusundan da bir örnek verilebilir: ‘Balıkesir Milli Kuvvetler
caddesindeki gözlükçü dükkanı.’ Balıkesir, Milli Kuvvetler caddesine
göre daha genel bir mekandır, ‘gözlükçü dükkanı’ ise diğerlerine göre
daha ayrıntı, daha belirgin, daha özeldir. Demek ki özelden genele gitme
söz konusu olduğunda bir genelleştirme işlemi gerçekleşmektedir.
Özelleştirme işlemi: Genelden özele gidildiğinde gerçekleştirilen işlem
özelleştirme işlemidir.
İşlev: Bir ögenin diğeri için yaptığı şey.
İşlevsel: Dilde doğrudan bir gönderileni, gösterileni olmayan ama o dilin
dilbilgisini ilgilendiren dilsel öge.
Ayırıcı işlev: Fark ile ortaya çıkan şey. Birbirinden farlı iki ögenin farkı
ayırıcı işleve sahiptir.
İtnap: Artık söz, sözü uzatma. (‘Pléonasme’)
Kabul edilebilirlik: Çeviri alanından bir terimdir. Ama dile de uygulanabilir.
Dilde toplumsal uzlaşım sınırlarında kalma durumu. Benimsenebilirlik.
Anlaşılabilirlik.
Kabul edilebilir biçimler: Dilin genel normlarına, kural ve ilkelerine
uygun dilsel biçimler.
Kavram: Her hangi bir terimin, gösterenin ya da gönderenin zihinsel arka
planını temsil eden şey.
Kavram deposu: Zihin giderek bellek, kavramın görüntüleri olan
imgesellerin bulunduğu yer.
Kavram alanı: Her kavramın kendine özgü iki alanı vardır. İlki bir
kavramın kendi içinde farklı imgeleri (örneğin atla ilgili pek çok imge),
ikincisi o kavramı ilgilendiren her türlü kavram o kavram için özel bir
alan oluşturur (at, eğer, üzengi vb) .
Katlanma: Üst üste gelme. Birleşme. Ayni konuda, ayni ulamda buluşma.
Geriye katlanma: Sözün gerçekleşmesi sırasında tüm bağlar, katlanışlar
geriye dönüşlü olarak çalışır. Gerçekleşmiş ifadede bir ögenin temel
alınmasına bağlı olarak ileriye ya da geriye katlanmadan, ilerideki ya da
gerideki bir ögeyle ilişkilendirmeden söz edilebilir.
Katman: Üst üste olabilecek düzey ya da düzlem.
Kendilik: Bir birimin, bütünlüğün soyutlanmış görünüşü. Kendi başına varlık
olma durumu.
Kesitleme: Bir bütünlüğü amaca uygun parçalara ayırma işlemi.
Kesitlemenin biricikliği: Tek kesitleme biçimi.
Kopuş noktası: Boğumlanma, çözümlenme, kesitlenme noktası.
Kuram: Bir şeyi açıklama savında olan ifade, ya da ifadeler toplamı. Teori.
Teolojik kuram: Her türlü dini kuram. Dilin insanlara Tanrı tarafından
öğretildiği savı dillerin doğuşuyla ilgili teolojik bir kuramdır. Ayni şekilde
dillerin çeşitliliğini açıklayan Babil Kulesinin yıkılması, firavunun
cezalandırılması efsanesi, teolojik bir kuramdır.
Evrim kuramı: Darwin’in türlerin gelişimiyle ilgili savının ifadesi.
Liste: Alt alta sıralama. Bir ifadenin dizisel eksendeki seçenekleri.
Sözcük listesi:
Açık liste: Bir dilin sözlüğünü ilgilendiren birimlerinin oluşturduğu liste.
Bir dil konuşulduğu sürece, öznelerinin yaratıcılığı da süreceğine göre
yeni sözcükler her an gündeme gelebilecektir. Bu yüzden sözlükle ilgili
olan liste açık listedir.
Kapalı liste: Bir dilin dilbilgisel ulamlarını ilgilendiren listeler kapalı
listelerdir. Zira o ulama başka bir öge eklenemez. Örneğin kişi adılları
böyledir. fransızcada sekiz, ingilizcede yedi, tükçede altı adıl vardır.
Bunlara bir yenisi eklenemediği için adıl listeleri kapalıdır.
Mantık: Zihinsel işlemleri işletme yetisi.
Evrensel mantık: Her zaman ve her yerde geçerli olabilecek, hiçbir
dışındalığı (istisnailiği) kabul etmeyen mantık.
Genel mantık: Belirli bir zamanda, belirli ya da bütün mekanlarda geçerli
olan, benimsenmiş mantık.
Tikel mantık: Belirli bir öbeğin benimsediği mantık.
Tekil mantık: Tek bir kişinin benimsediği mantık. Ancak tekil mantık
olması için dünyada biricik olması gerekmez. Ayrı ayrı öznel mantık da
tekil mantıktır.
Metafizik kabul: Dış gerçeklik dışında var olduğu düşünülen öte gerçeklikler,
benimseme yoluyla dolaşıma sokulur. Bu tür saymaca gerçekliklerin geçerliği
belirli bir kabulle işler. Bu da duyulara dayanmayan metafizik kabuldür.
Metafizik olarak verili: Saymaca olarak verili sayılan ama varolduğuna,
verildiğine inanılan şeyler metafizik olarak verilidir.
Metin bilim: Metinlerin incelenmesini konu edinen çalışma alanı.
(‘Textologie’).
Model: Örnek. İnsanın dışındaki ve/ya dışarıdan içselleştirdiği, ve bunlara
uygun ürettiği her şey insanın yeni üretimlerine örnekliğe hazırdır.
Sözdizimsel model: Sözdizim kalıbı.
Monem: Martinet’nin terimi. En küçük anlamlı dilsel birim.
Nedenli: Bir göstergenin oluşumunun bir nedene dayanması durumu. Felsefi
tartışmalarda sözcükle temsil ettiği nesne arasında bir ilişkinin olması durumu.
Nedensiz: Bir göstergenin oluşumunun hiçbir nedene dayanmaması. Bir
göstergenin hiçbir nedene dayanmaması onun kendinde varlık olması demektir.
Nosyon: Türkçeye kavram olarak çevrilen ‘notion’ teriminin kökeni
(etimolojisi) olarak latince ‘notio’ adı, ve ‘noscere’ fiili gösteriliyor. Bunlar
da ‘bilgi’, ‘bilmek’ sözcüklerine denk düşüyor. ‘Notion’ sözcüğünün bilgi
anlamına gelmesi, aslında herhangi bir şeyle ilgili zihindeki bir kayıt, bilgi
olarak nosyon (‘notion’) kavramını verir. Bu anlamda nosyon en küçük bilgi
birim olarak ele alınabilir.
Nötrleşme: Bir şeyin artı ve eksi değerlerden soyutlanması.
Nöropsikoloji(k): Sinir sistemiyle ilgili ruh bilgisi / bu ruhbilgisiyle ilgili olan.
Olgu: Olma durumu. Olay ile olgu arasındaki temel ayrım şudur: olayda kişi söz
konusu iken olgunun öznesi kişi değildir. (‘Fact’)
Dil olgusu: Dilin (var) olma durumu, var oluşu.
Ortak biçim: Biçimbilgisinde birden fazla değişik biçimi olan birimlerin tek bir
biçimde temsili. Örneğin türkçede dili geçmiş zaman için –di, -dı, -du, -dü, -ti,
tı, -tu, -tü biçimleri vardır. Saymaca olarak bunların tümü, genellikle içlerinden
birinin büyük harf olarak yazılmasıyla ortak biçim haline getirilir: -TI.
Öbek: Birden fazla birimin birlikteliği
Söz öbeği: Birden fazla sözbirimin birlikte bir şey ifade etmesi. Sentagm.
Normlaşmış öbek: Kurallaşmış, sıkça kullanıldığı için,
benimsenmişlikten kaynaklanan bir kalıplaşma. Kalıplaşmış öbek. Ama
donmuş biçim değil.
Ödünç sözcükler: Bir dilin başka dilden alıp kullandığı sözcükler. Dilin her an
vazgeçebileceği sözcükler olarak bakıldığı için olsa gerek, bunlara ödünç
sözcükler denmektedir.
Ölçüt: Bir şeyi ölçmek için örnek, mastar, mihenk taşı.
Öğrenilebilirlik: Öğrenmeye konu olma durumu. (‘Assimilable’).
Önek: Bir dilde sözcük türetiminde üç türlü ek vardır. Sözcüğün önüne getirilen
ek, ortasına getirilen ek, sonuna getirilen ek. (‘Préfixe, infixe, suffixe)
Özdeşleyim: Bir şeyi başka bir şeyle birleştirme, çakıştırma, aynileştirme işlemi
Karma İngilizce: Birden fazla dille karmaşık olarak kullanılan ingilizce.
(’pidgin english’)
Retorik: Söz sanatları bilgisi.
Sesbilgisi: Dille ilgili her türlü ses olayını, kendine konu edinen araştırma alanı.
Fonetik.
Sesbilim: Sesleri işlevsellik açısından ele alan, anlamsal olarak farklılaşmayan
sesleri ayrı bir ses olarak kabul etmeyen dilsel bir çalışma alanı. Fonoloji.
Sesbirim: Seslerin, anlamı etkileyen birimler olarak görülmesi sonucu ortaya
çıkan sesle ilgili birim. Bu birimlerin bulunmasında değiştirim işleminden
yararlanılabilir. Fonem.
Sesel eklenebilme: Seslerin birbirine eklenme özelliği.
Ses ögeleri: Bir sözcüğün ses birimleri.
‘Similation’: Bir şeyin birebir ya da küçültülerek taklidi. Benzeri.
Sonek: Türetilmiş sözcüklerde ya da sözbirimlerinde sözcüğün sonuna getirilen
ek. Örneğin, ‘yolluk’. Bu sözcükte ‘–luk’, sözcüğün sonuna gelmiştir. Son ektir.
Sonek terimi yapım ekleri için kullanılır.

‘Gelmiyorum’ ifadesinde gel- à kök; m+iyor+um ise olumsuzluk eki, zaman


eki ve kişi ekidir. Burada bir orta ekten, son ekten söz edilemez. Bunlar işletim
ekleridir. İşletim eklerinin türkçede bir diziliş sırası vardır. Bu, dilbilgisini
ilgilendiren sözdizimsel bir kuraldır.
Soyutlama: Dilde sözcüklerin hepsi bir soyutlamadır. Yani sözcükler temsil
ettikleri varlıkların dışında şeydir.
İkinci dereceden soyutlama: Adıllar ikinci dereceden soyutlamalardır.
Bir özel adı alalım. Zaten temsil ettiği kişi dikkate alındığında özel ad bir
soyutlamadır. Bu soyutlanmış biçimin yerine bir adılın kullanılması ikinci
kez soyutlamadır.
Söz: İfade. (‘Enoncé’)
Sözcük: Bir şeyin adı. Bu bağlamda tüm sözcükler addır.
Eşanlamlı sözcük: Ayni gösterileni, ayni gönderileni işaret eden farklı
sözcükler birbirinin eş anlamlısıdır.
Sistemleşmek: Dilsel ögelerin anlam bakımından sapmadan birbirini
tamamlayacak biçimde bağıntılılaşması.
Sistemli: Dizgeli. Bütünlükten sapmayan.
Söylem: İfade. Söz.
Söz dizim: Bir ifadede söz birimlerin dizilişlerini konu edinen dil alanı.
Süreklilik: Söz birimlerin ard arda gelişi. (‘Continu’).
Şey: Dış dünyadaki varlık. Dil düzeyinde somut ya da soyut gönderimli dilsel
varlık.
Şifre: Bu sözcüğün kökünde rakam vardır: şifr (‘chiffre’). Hatta sıfır
sözcüğünün kökeninin de bu olduğu ileri sürülebilir. Ya da tam tersi. Yalnızca
rakamların değil ulamsal ya da karmaşık ögelerin bireşimiyle oluşturulan bütün.
Kod. Dil, kuruluşu ve çözülüşü bakımından şifre gibi işler. Bir kişi ifadeleştirir,
bir diğeri bu ifadeyi anlamlandırır.
Uzlaşımsal şifre: Dil, şifreye benzetildiğinde, uzlaşımsal bir şifredir.
Tanım sözcüğü: türkçede olmayan bir biçim birim. Bir adın sayı ve cinsini
bildirir. Fransızcada ‘le, la, les vd’, ingilizcede ‘the, a, an’. Eski dilde harfi tarif.
(‘article’)
Tasarım: kavramların soyut ve ortak biçimi ya da bu ortak biçim için yeni
öneri. Konsept (‘concept’).
Terim: Her hangi bir alanda (ekonomi, politika, dilbilim vb) kullanılan bir
sözcük. Dilsel öge.
Göreli terim: Alanlara göre farklı kullanılan terim.
Tıkız: yoğun, bileşik, ayrıştırılamayan. ‘Compact’
Tonlama: Ses perdesi. Bir ifadenin olumlu ya da soru olduğunu gösteren, bunu
sözbirimler dışında hissettiren bürünsel varlık. Birim olarak ‘tonlama eğrisi’
kullanılabilir. Tonlama eğrisinin yönü ifadenin kipini belirler. Tonlama bürün
bilgisine ait bir araştırma konusudur.
Tutarlılık: Söylenmiş olanların birbiriyle bütünlenmesi. Birinin diğerine aykırı
olmaması. Anlatım birliğini bozmama durumu.
Tümden gelim: Bir yargıya giderken genel bir durumdan özele gitme.
Tüme varım: Bir yargıya giderken özelden genele gitme.
Tümce: Cümle. Bir söz içinde tonlamanın yükselme ya da düşüş eğrisiyle
kesitlenen bütünlük.
Yalın tümce: Tek yüklemli tümce
Bileşik tümce: En az iki yüklem içeren tümce. ‘Geldiğini görmedim’
tümcesi iki yüklemlidir. ‘Geldiğini’, temel tümcenin nesnesidir. Ancak bu
nesne de bir tümceciktir. Bir özne ve yüklem içerir. Nesneleştirici ekle
nesneleşmiştir:

Geldiğini + görmedi + m à geldi + ğ + in + i


----------- ------------ ---- -------- ----
Nesne + yüklem + özne à yüklem+ adlaştırıcı + özne/iyelik eki +nesneleştirici

Tür: Sınıflandırmada cinslerin üst terimi. Türler için bir üst terim söz konusu
olduğunda türler cins olur, ve bu yine cinsleri birleştiren terim de tür olur. Bu
durumda cins ve tür terimi kendi arasında dönüşebilen bir hiyerarşi olarak
görünür.
Türdeş: Ayni türden olan. (‘Homogène’).
Ayrı türden: Ayni türden olmayan. (‘Hétérogène’)
Ulam: Belirli bir bağlantı çerçevesinde ayni öbekte toplanabilen. Kategori.
Uzanım: Dilsel birimlerin yayılımı.
Uzlaşım: Açık ya da gizli sözleşme. Dil gizli sözleşmeye dayanır.
(‘Convention’).
Vurgu: Bir sözcüğün heceleri üzerindeki sesel baskı. Bürün bilgisinin konusu.
Yapı: Bir ifadenin, bir metnin temel bileşenlerinin ilişkisi.
Yapılanma: Olay ya da olguların örgülenmesi.
Düzlemsel yapılanma: Dil ögelerinin belirli bir düzlemde yapılanması.
Örneğin zaman, ya da mekan ögelerinin bir ifadede, bir metinde
yapılanması.
Uzamsal yapılanma: Dilsel ögelerin mekanda yapılanması.
Poetik yapılandırış: Bir ifadenin şiirselliğinin yapılanışı. Ya da şiirsel bir
metnin yapılanışı.
Estetik yapılandırış: Bir sanat eserinin estetik biçimlenişi.
Mikro yapılanma: Dilsel ögelerin küçük ölçekte yapılanışı.
Makro yapılanma: Dilsel ögelerin büyük ölçekte yapılanışı.
Ses yapısı: Sözcüklerin ya da bir metnin ses nitelikleri olarak yapısı.
Yapısalcılık: Bir olayın, olgunun anlaşılması için yapıyı dikkate alan anlayış.
Ya da yöntem. (‘Structuralisme’).
Yerdeşlik: Greimas’ın terimi. Bir ifadede anlamsal tutarlılığı sağlayan ögelerin
ayni ifade, ayni metin içinde olması. Anlamsal birimlerin bağıntı içinde olması.
Bir metinde birden çok yerdeşlik olabilir. (‘İsotopie’).
Yineleme: Herhangi bir dilsel ögenin en az ikinci kez kullanılması.
Gereksiz yineleme: Boş tekrar. Ayni ifadeyi farklı biçimde yineleme.
(‘Tautologie’).
Zaman: Tarihselliği çizgileştiren göreli kavram. Zaman kavramı olaylar ve
olgular sırasına göre çizgileşir. Bu anlamda göreli bir kavramdır.
Eş zamanlılık: Ayni anda olan olay ya da olguların durumu. Dilbilim
açısından, Saussure’e göre herhangi bir dilsel olgu için değişim sürecinde
değişmeden ayni kalma süresi, eş zamanlılık (/süremlilik) süresidir. Bir
dilsel olgunun ayni kaldığı süre. Her dilsel olgunun eş zamanlılığının
süresi farklıdır. Yani dilsel olgular için eş zamanlılık değişkendir.
(‘Synchronie’)
Art zamanlılık: Dilsel olguların değişimlerini inceleme. (‘Diachronie’).
Bu durumda tarih birimi olarak değişim kavramının asıl olduğu
söylenebilir.
Zıtlık: Martinet, dizimsel eksendeki farklılığı zıtlık olarak adlandırmıştır. Yani
gerçekleşmiş bir ifadenin içindeki ögelerden birinin bu ifade içindeki öbür
ögelerle (sözbirimlerle) ilişkisi zıtlık ilişkisidir. Örneğin ‘Bugün eve gitmedi’
tümcesindeki ‘eve’ sözbiriminin ‘bugün’ ve ‘gitmedi’ ile ilişkisi zıtlık ilişkisidir.
(‘Contraste’)

You might also like