Professional Documents
Culture Documents
Özet
Self-determinasyon hakkı diğer bir tabirle kendi mukadderatını tayin hakkı (SDR)
uluslararası hukukta dinamitlerle yüklü bir kavram olarak nitelendirilmektedir. SDR
Birinci Dünya Savaşı’nın nedenini oluşturduğu gibi, günümüzde de bağımsızlık
hareketlerinin, diğer taraftan da mevcut devletlerdeki farklı etnik grupların
taleplerinin dayanağını oluşturmaktadır. Makalede ağırlıklı olarak uluslararası
hukukun temel ilkesi olan “devletlerin toprak bütünlüğü” ilkesi ile SDR’nin ne
şekilde bağdaştırıldığı Kosova örneğinde ele alınarak değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Self Determinasyon Hakkı, SDR, iç ve dış SDR, Güvenlik
Konseyi Kararlarının Bağlayıcılığı, Devletlerin Toprak Bütünlüğü İlkesi
GİRİŞ
Halkların SDR’si Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren dünyanın siyasi coğrafyasını
büyük ölçüde değiştirmiştir. İkinci Dünya Savaşı ertesinde dekolonizasyon
sürecinin tamamlanması ile işlevini tamamladığı düşünülen SDR’nin, 20. yüzyılın
sonlarında Orta ve Doğu Avrupa’daki gelişmelerin ortaya koyduğu gibi önemini
kaybetmediği görülmektedir. SDR’ye istinat edilen en yeni gelişmeyi Kosova
örneği vermektedir. Bu uyuşmazlığın tarafı olan Kosova’nın Arnavut halkı
halkların SDR’ye istinaden Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılarak ayrı, bağımsız bir
devlet olmasını istemiştir.
Daha 1991’de gerçekleştirilen bir gayri resmi, halkın % 87’sinin katıldığı (oy
hakkına sahip) referandumda, % 99.87 oranında Kosova’nın bağımsız bir devlet
olması iradesi ortaya çıkmıştır.1
Kosova’daki status quo’nun dayanağı olan Güvenlik Konseyi’nin 10.06.1999
tarihli 1244 sayılı karar Kosova sorununun çözümlenmesi gerektiğine işaret etse
de Sırbistan’ın muhtariyetten fazla, bağımsızlıktan az; Kosovalıların bağımsızlık
∗
Prof. Dr., Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
1
Hanspeter, Neuhold ve Bruno Simma, Neues europäisches Völkerrecht nach dem Ende des Ost-West-
Konflikts?, (Nomos: Baden-Baden, 1996), s. 16
1
F. Arsava
2
FAZ vom 14.11.2005, Nr.265, s.8
3
Albert Bleckman, Völkerrecht, (Nomos: Baden-Baden, 2001), Rn.1149.
4
Sebastian Weber, ‘Das Sezessionsrecht der Kosovo-Albaner und seine Durchsetzsbarkeit’, in AVR
43(2005) 4, s. 498.
2
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
5
Ushtria Çlirimtare e Kosoves
6
Hans-Joachim Heintze, ‘Ethnische Säuberung unter dem Aspekt der Gebietsbezogenheit des
Selbstbestimmungsrechts‘, bknz.: Ipsen, Völkerrecht, Munih, Beck, 5th ed., 2004, §27, Rn.13 vd. s.
389-442
7
Georg Nolte, ‘Kosovo und Konstitutionalisierung: zur humanitären Intervention der Nato-
Staaten‘, ZaöRV 59(1999), s. 941 vd.
8
Volker Epping, ‘BM Protektorat’ Ipsen (Hrsg), Völkerrecht, 5th ed. 2004, §5, Rn.31 vd.
3
F. Arsava
9
ICJ, Legal Consequences for Status of the continued presence of South Africa in Namibia (South-
West Africa. Notwithstanding security council resolution 276 (1970) Advisory Opinion, ICJ
Rep.1971, s.31; ICJ, Western Sahara, Advisory Opinion, ICJ Rep, 1975, s.71 vd.
10
ICJ, Military Activities in and against Nicaragua (Nicaragua vs. USA), Judgement ICJ Rep. 1986, s.14
vd
11
01.08.1975 tarihli Helsinki Nihai Senedi’nin 1.sepet VIII. ilkesi
12
Bknz: Bulletin des Presse- und Informationsamtes der Bundesregierung 1975, s.968
13
12.9.1990 tarihli 2+4 anlaşma (Birleşme anlaşması) için bknz.: RGBl. II, s.1318 vd
14
PCIJ, Greco-Bulgarien Communities, Advisory Opinion, PCIJ Ser.B, No.17, s.21
15
Karl Doehring, ‘Self-Determination’, in Bruno Simma (ed.), The Charter of the United Nations, 2 nd ed.
(Oxford: Oxford University Press, 2002), Annex Art.1, Rn.29
4
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
ayırt edilebilen bir grup insan bakımından söz edilebilir. Azınlıkların himayesi
statüsünden istifade eden ulusal azınlıklardan farklı olarak, bir etnik grubun
SDR’ye istinat edebilmesi için yerleşik olduğu sınırlanabilen toprakta çoğunluğu
teşkil etmesi gerekmektedir. Bu kriterlerin Kosovalılar bakımından uygulanması
durumunda, SDR’yi kullanma hakkına sahip bir halk ile karşı karşıya olduğumuz
ortaya çıkmaktadır:
- Sınırlanabilir bir alan olarak Kosova’da yaşayan insanların % 90’ı
Arnavuttur.
- Kosovalı Arnavutlar çoğunluk itibariyle müslümandır. Dini bakımdan bir
homojenlik söz konusudur. Aynı durum dil bakımından da geçerlidir. Resmi dil
Sırpça olmasına karşılık Kosovalılar Arnavutça ve Sırp Hırvatçası konuşmaktadır.
- 20. yüzyıla kadar Osmanlı egemenliğinde yaşayan Kosovalıların ortak
tarihi bir mirası bulunmaktadır.
- Kosovalıların kendi kültür ve özelliklerini koruma iradesi 1991’de
bağımsızlık için gerçekleştirdikleri referandumda da somutlaşmıştır.
- Kosovalı Arnavutlar Sırbistan’daki ikinci büyük etnik grup olarak
Kosova’daki 1.6 milyon nüfusları ile Sırbistan’ın tüm nüfusunun % 17’sini
oluşturmuştur.
Yukarıda ortaya konulan tablo halk kavramı ile ilgili tereddütler bulunmasına
karşılık, Kosovalıların SDR’yi kullanma hakkına sahip olduğunu göstermektedir.16
Bununla beraber 1244 sayılı BM kararında temkinli bir şekilde SDR’ye atıfta
bulunulmaktan kaçınılmıştır. Bu formülasyona Kosova halkının, prensip olarak
SDR iddia edemeyen azınlık olarak nitelendirilmek istenmesi iradesi yol
açmıştır.17 Kosovalılar doğal olarak Sırp ulusal grubuna nazaran azınlıkta
bulunmaktadır. Sırbistan, Avrupa’da Rusya’dan sonra en çok etnik çeşitliliğe
sahip olan ülkedir. Yalnız Vojvodina’da büyük, küçük 26 farklı etnik grup
bulunmaktadır.
Devleti yöneten iki büyük ulusal grup nüfusun sadece % 67’sini
oluşturmuştur (nüfusun % 62,6’sını Sırplar, % 5’ini Karadağlılar oluşturmuştur).
Karadağlılar Arnavutlardan az olmakla beraber devleti yöneten ulusal grup içinde
yer almıştır. Karadağ bağımsız devlet olduktan sonra Sırbistan nüfusunun %
17’sini oluşturan Arnavutlar en büyük azınlık grubunu teşkil etmiştir. Diğer
azınlıklar arasında Macarlar, Bosnalılar, Romanlar, Hırvatlar, Slovaklar,
Romanyalılar, Bulgarlar, Ruthen, Valach, Türkler, Almanlar, Çekler vs karşımıza
çıkmaktadır. Kosovalılara nazaran açık olarak daha küçük bir grup teşkil eden
Karadağlılara (Karadağ eyaletinin 615.000 olan nüfusunun sadece 280.000
Karadağlıydı) Sırbistan’dan ayrılmadan önce tartışmasız olarak halk niteliği
tanınmasına karşılık, onlardan daha büyük bir grup oluşturan Kosovalılara halk
niteliğinin tanınmamasının açıklaması bulunmamaktadır. Aynı durum ayrılma
16
Philipp A. Zygojannis, Die Staatengemeinschaft und das Kosovo, Humanitäre Intervention und internationale
Übergangsverwaltung unter Berücksichtigung einer Verpflichtung des Intervenierten zur Nachsorge, (Duncker &
Humblot, 2003 ), s.253.
17
Christian Tomuschat, ‘General Conclusions’, bknz.: ders., 2002, s.335.
5
F. Arsava
18
Johannes Niewerth, Der kollektive und der positive Schutz von Minderheiten und ihre Durchsetzung im
Völkerrecht, Berlin, 1996, s. 82
19
B.G. Ramcharan, ‘Individual, Collective And Group Rights: History, Theory, Practice and
Contemporary Evolution’, Indian Journal of International Law 33 (1993), s. 37.
20
Christian, Tomuschat, ‘Protection of Minorities under Article 27 of the International Covenant on
Civil and Political Rights.’ in: Völkerrecht als Rechtsordnung. Internationale Gerichtsbarkeit. Menschenrechte,
Festschrift für Hermann Mosler. Rudolf Bernhardt, Wilhelm Karl Geck, Günther Jaenicke and Helmut
Steinberger (eds.). (Berlin, Heidelberg, New York: Springer, 1983), s. 949-975.
21
Stefan Verosta, ‘Peace Treaties after World War I’, EPIL III, 1997, s. 946 vd.
22
krşt.: Karl, Doehring, Völkerrecht, 2nd ed. 2004.
6
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
SDR’NİN İÇERİĞİ
SDR’ye istinat edebilecek grubun belirlenmesi sorunu yanı sıra SDR’nin
içeriğinin, maddi hukuk anlamında kapsamının belirlenmesi, özellikle ayrılma
hakkı önemli bir tartışma konusu oluşturmaktadır. SDR’nin maddi hukuk
içeriğinin saptanmasında 16.10.1966 tarihli İnsan Hakları Sözleşmeleri’nin resmi
tanım olarak kabul edilen aynı içerikteki 1. maddeleri hareket noktası
oluşturmaktadır. Bu maddeye göre: “Bütün halklar SDR’ye sahiptir. Bu hakka
istinaden siyasi statülerini serbestçe karara bağlayabilirler; ekonomik, sosyal ve
kültürel gelişmelerini özgürce şekillendirebilirler. Anlaşma tarafı devletler
SDR’nin gerçekleşmesini destekleyecek ve bu hakka saygı gösterecektir”. DH, bir
halkın SDR’yi hangi yolla icra edeceği hususunu açık bırakmıştır. DH sadece
irade teşkilinin dış etkilerden uzak olmasını istemektedir.
Dış SDR
BM anlaşmalarının 1. maddesinde yeralan resmi tanım halkların SDR’ye ‘ipso
facto’ sahip olduğundan hareket etmektedir. Bu hakkın kullanılabilmesi için
önkoşulların yerine getirilmesine gerek bulunmamaktadır. Toprakların statüsü-
nün değişikliğine matuf dış SDR bu tartışmalarda halkların genelde SDR’yi yeni
bir devlet kurarak icra etme yolunu tercih etmeleri nedeniyle merkezi bir noktada
bulunmaktadır.23
Her halkın eşit hakka sahip olması (Halkların hak eşitliği prensibi) ve aynı
şekilde SDR sahip olması, hiçbir halkın “egemen devlet” oluşturma hakkından
başka bir çözüme yanaşmamasına neden olmaktadır. Halklara kendi devletini
oluşturma hakkı tanıyan dış SDR, devletlerin sınırlarına saygı gösterilmesi
prensibi ile bu sınırlar keyfi olarak çizilmiş olsa dahi açık bir tenakuz
oluşturmaktadır.
Dış SDR mevcut devletlerin toprak bütünlüğünün ve iç işleri alanının
korunmasına matuf DH’nun temel prensibi olan devletlerin egemen eşitliği
prensibi ile gerilim ilişkisi içindedir. DH’nun halkların haklarının değil de,
devletlerin haklarının temini konusunda yoğunlaşması nedeniyle SDR’yi
şekillendiren dokümanların egemenliği koruma amacına ağırlık verdiği
görülmektedir.24 Bu durum SDR belirlenmesinde merkezi bir rol oynanan
devletler camiasının uluslararası ilişkilere ilişkin temel kurallar konusundaki ortak
görüşlerini ve BM organlarının uygulamalarını yansıtan ‘Friendly-Relations
Declaration’ için de geçerlidir.25 SDR’ye ilişkin bölümün sonunda deklarasyon
önceki paragraflarda yeralan düzenlemelerin egemen ve bağımsız devletlerin
kısmen veya tamamen toprak bütünlüğünü veya siyasi bağımsızlığını bozan veya
zarara uğratan önlemlerin alınmasına izin verdiği veya cesaretlendirdiği şeklinde
anlaşılmaması gerektiği; ancak ayrılma yasağı getiren, SDR’nin kullanılmasına
ilişkin bu sınırlamanın halkların hak eşitliği ve SDR prensiplerine saygı gösteren
23
Dietrich Murswiek, ‘Die Problematik eines Rechts auf Sezessions-neu betrachtet’, AVR 32(1994),
s. 358
24
Felix Ermacora, Die Selbstbestimmungsidee, 1974, s.21.
25
Epping Volker, bknz.: Ipsen, Völkerrecht, 5th ed. 2004, §4 Rn.31vd.
7
F. Arsava
ve bunun sonucu olarak da ülkedeki tüm insanların ırk, inanç, renk farkı
yapılmaksızın temsil edildiği bir hükümete sahip devletler bakımından toprak
bütünlüğünü temin ettiğinin altı çizilmiştir. DH literatüründe “e contrario”
yorumla bu düzenlemeden yoğun bir ayrımcılık durumunda ayrılma hakkının
kullanılabileceği sonucu çıkarılmaktadır.26 Bu koşullar, Kosovalıların ayrılma
hakkının bulunduğunu teyit etmektedir.
Deklarasyonda “e contrario” yorumla çıkarılan sonucun doğru olup olmadığı
tartışmalıdır. Deklarasyonun sözkonusu hükümlerinden bir ayrılma hakkının
istihraç edilip edilemeyeceği açık değildir. Deklarasyonun söz konusu
hükümlerinde, egemen bir devletin toprak bütünlüğüne veya siyasi
bağımsızlığına müdahaleyi meşru kılan bir yoruma dayanak olacak ipucu
bulunmamaktadır.27 Dietrich Murswiek’in işaret ettiği gibi SDR ve egemenlik
ilişkisi deklarasyonda bir kısır döngü içinde cevaplandırılmıştır. Sorun cevapsız
kalmıştır. Bunun ötesinde deklarasyonda olası tüm ayrımcılık boyutları dile
getirilmemiştir. Bir hükümetin tüm halka her konuda eşit muamele etmesi söz
konusu olabilir. Ancak bu eşit muamele azınlığın mağdur olmasına yol açabilir.
Sırbistan’da ve aynı şekilde Kosova’da çoğunluğun dili resmi dil ve okullarda
eğitim dili olarak kabul edilmiştir. Kosovalılar için bu durum ağır bir mağduriyet
olarak mütalâa edilmiştir.
İç SDR
Dış SDR’nin ayrımcılığa istinat eden bu boyutu yanı sıra ‘Friendly-Relation
Declaration’da’ iç SDR çerçevesinde SDR’nin “temsil” boyutu karşımıza
çıkmaktadır. Bu insan hakları sözleşmelerinin 1.maddesinin orijinal anlayışı
muvacehesinde SDR bir halkın kendi seçtiği devlet modeli içinde var olmasını ve
teşkilatlanmasını engelleyen dış güçlere yönelik olarak kullanılması düşünülmüş-
tür.
İç SDR’nin açıklanmasında ortaya konulan bu yaklaşımın güncelleştirilmesi
genel iradeye katılımda temsil konusunu gündeme getirmektedir. Egemenlik
halkın onayıyla meşruiyet kazanır. Bu nedenle SDR devletin meşruiyeti ile
doğrudan ilgilidir. Kullanılan devlet yetkisinde halkın sadece bir kısmının değil,
tümünün temsil edilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle kimi münferit ulusal
grupların diğer etnik grupların genel iradeye katılmasını engellememesi
gerekmektedir. Aksi halde hukuken ayrımcılığa uğrayan gruplar nedeniyle
kullanılan devlet yetkisi meşruiyet zafiyeti gösterir. Böyle bir yapıda kullanılan
devlet yetkisi ayrımcılığa uğrayan gruplar bakımından Kosova örneğinde olduğu
gibi baskı aracı karakteri kazanır.
Egemenlik yetkisinin kullanılmasında elementer olarak uzlaşı gerekliliği vardır.
Fiziki güç dağılan Doğu Avrupa ülkelerinin gösterdiği gibi sadece görünüşte bir
istikrar sağlar, ama hiçbir zaman kullanılan yetkinin meşruiyetini saptayan
uzlaşıyı ikâme edemez ve bu nedenle de uluslararası düzen için sağlam bir
26
Doehring, ‘Self-Determination’, Annex Art. 1 Rn.29; Kay, Hailbronner, bknz.: Graf Vitzhum,
Völkerrecht, 3rd ed. 2004, 3.Abschnitt, Rn.117.
27
Murwiek, Die Problematik eines Rechts auf Sezession – neu betrachtet, s.310
8
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
28
Stefan, Oeter, ‘Das Selbstbestimmungsrecht im Wandel. Überlegungen zur Debatte um
Selbstbestimmung und ‘vorzeitige Anerkennung‘‘, ZaöRV, 52 (1992), s.761.
29
Bulletin des Presse- und Informationsamtes der Bundesrepublik Nr.144, 19.12.1991
9
F. Arsava
konusu olsa idi, birçok devlet olası ayrılma tehlikesini muhtariyet vermeyerek
ortadan kaldırabilirdi.30
İç SDR Doğu-Batı çatışmasının ortadan kalkmasından sonra da uluslararası
camianın çoğunluğu tarafından halâ reddedilmektedir. Demokratik yapıya sahip
devletler de bu yaklaşımı benimsemek istememektedir. İster istemez egemenlik
paylaşımını beraberinde getiren ulusal grup sorunlarını egemenliğin dezentralize
edilmesi yoluyla çözümüne yönelik iç SDR BM’ye üye devletlerin çoğu tarafından
reddedilmektedir.
30
Murswiek, Die Problematik eines Rechts auf Sezession – neu betrachtet, s.501.
31
ICJ, ‘Western Sahara’, Advisory Opinion, ICJ Rep.1975, s.31vd
32
H. Gros, Espiell, Der Begriff des Selbstbestimmungsrechts der Völker aus heutiger Sicht, VN 30 (1982),
52vd.; Stefan, Kadelbach, ‘Zwingendes Völkerrecht’, in: Schriften zum Völkerrecht Band 101 (Berlin:
Duncker & Humblot, 1992), s.264 vd.
33
Ipsen, Völkerrecht, 5th ed. 2004, §1 Rn.5.
10
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
34
Heintze, Selbstbestimmungsrecht der Völker – Herausforderung der Staatenwelt, 1997, s. 120
35
Bleckmann, Völkerrecht, Rn.132.
36
Christian Hillgruber, Die Aufnahme neuer Staaten in die Völkergemeinschaft, Plang, 1998, s.743 vd.
11
F. Arsava
12
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
37
European Union Rule of Law Mission in Kosovo
13
F. Arsava
oldukça azınlıkta olan bir görüş olarak). Buna göre Kosova tanıma ile devlet
olmuştur. Tanınmamış bir devlet bu görüşe göre devlet olmanın koşullarını
yerine getirse bile DH’ye tâbi olmak durumunda değildir. Bir devletin kimi
devletler tarafından tanınması, kimileri tarafından tanınmaması uluslararası
düzende istikrara zarar verir ve devletlerarası ilişkilerde hukuka olan güveni
sarsar. Bu nedenlerle tanımaya inşai sonuç tanıyan görüş DH’de ağırlıklı olarak
reddedilmektedir. Buna karşılık tanımaya saptayıcı nitelik tanıyan görüş, bir
devletin ortaya çıkışının etkinlik prensibine göre değerlendirilmesini öngörür.
Tanıma sadece gerçek durumun şeklen tespitidir, teyididir. Bu görüşü 1991’de
oluşturulan Badinter Komisyonu da Yugoslavya’ya ilişkin mütalâasında kabul
etmiştir. Tanıma ile bir yapının gerçekten bir devletin özelliklerine sahip olduğu
saptanmaktadır. Bu tespit aynı zamanda tanıyan devlete tanınan devleti DH
kurallarına göre devlet olarak muamele etme yükümlülüğü getirmektedir. Bu
saptama yeni devletle somut ilişkiler kurmaya matuftur. Bu bakış açısıyla
tanımanın inşai bir etki göstermesi mümkündür. Tanıma için bir DH mükellefiyeti
olmadığı gibi, tanıma halinde ilgili devletle otomatik olarak diplomatik ilişki
kurma mükellefiyeti de yoktur. Bu tür bir tanıma ile devlet karakteri
kazanılmamaktadır. Bu nedenle DH muvacehesinde ilgili birimin gerçekten devlet
olma koşullarını yerine getirmesi halinde tanınması DH’ye uygundur. Bu
özellikleri olmayan bir yapının tanınması DH’de hiçbir etkiye sahip değildir.
Ancak her zaman kriterlerin mevcut olup olmadığı belli olmayabilir. Bunun
sonucu olarak da hukuka uygun bir tanıma ile iç işlerine karışma gibi sorun
yaratan bir durumla karşılaşmak mümkündür. Ancak her devlet kendi takdir ve
sorumluluğu ile bu adımı atar. Böyle bir takdir marjı, her türlü kriterin yerine
getirilmesine rağmen siyasi nedenlerle tanımadan kaçınmaya da yol
açabilmektedir; aynı şekilde kriterleri yerine getirmeyen bir oluşumun da devlet
olarak tanınma ile fiilen uluslararası camiaya entegre edilmesi mümkündür. Bu
durum özellikle hızlı şekilde BM üye yapılma durumunda ortaya çıkmaktadır.
Devlet niteliği bulunmadığına ilişkin itirazın böyle bir durumda artık BM
anlaşmasının 4. maddesinin BM üyelerinin devlet olmasından hareket etmesi
nedeniyle BM üyeliğine karşı oy kullananlar tarafından yapılması mümkün
değildir. BM üyeliği Güvenlik Konseyi tavsiyesi ile Genel Kurul tarafından karara
bağlanır38. Tanımanın bir DH enstrümanı olarak nasıl bir siyasi enstrüman işlevi
gördüğü Yugoslavya’nın parçalanması ertesinde yeni devletlerin AB üyeleri
tarafından tanınması çerçevesinde ortaya çıkmıştır. 16 Aralık 1991’de AB
Dışişleri Bakanları Doğu Avrupa ve eski SSCB’deki yeni devletlerin tanınması
esaslarını kararlaştırmışlardır. Yeni devletlerin tanınmak için buna göre muayyen
koşulları yerine getirmesi gerekmektedir. Bunun dışında her bir Yugoslav
Cumhuriyeti’nin tanınmak için bir prosedüre başvurusu öngörülmüştür. Bu
prosedür çerçevesinde Badinter Komisyonu tarafından adayın belirlenen
kriterleri yerine getirip getirmediği denetlenmiştir. DH’da geleneksel olarak
devlet niteliğinin tespitinde kabul edilen kriterlerin Hırvatistan’ın, Bosna-
Hersek’in AB ve üyeleri tarafından tanınmasında kesin ölçü alındığı görülmüştür.
Bu örneklerde etkin bir devlet gücünün oluşup oluşmadığına bakılmıştır.
Arkasından Slovenya dâhil bu devletler BM’e üye olarak alınmıştır. Buna karşılık
38
BM antl., 4.md
14
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
Güvenlik kurulu şimdiye dek ayrılma tasarruflarına hukuka aykırı ilân edip
(uluslararası hukuka), bu entitelerin tanınmaması çağrısı yapmıştır39. Söz konusu
resolusyonların BM Anlaşması’nın VII. Bölümü muvacehesinde alınıp
alınmadığının tam açık olmaması nedeniyle bu kararların bağlayıcı yükümlülükler
getirip getirmediği de belli değildir40. Güvenlik konseyi’nin hangi koşullar altında
bm anlaşması’nın vıı. Bölümü’ne göre bir bağımsızlık ilanını bağlayıcı bir etki ile
genel olarak geçersiz ilân edilebileceği hususunun bu çerçevede tartışılması
mümkün değildir. Devlet olma kriterlerini yerine getirmeyen bir entitenin
bağımsızlık ilânı, uluslararası barışı tehdit etse dahi, güvenlik konseyi’nin
bağımsızlık ilânının geçersizliğini tespit edememesi; yine güvenlik konseyi’nin bir
devletin kuruluşunu hükümsüz ilân edememesi tartışılması gereken önemli
konulardır. Güvenlik konseyi’nin yargı yetkisi kullanır gibi bir tutum alması
eleştirilmektedir. Güvenlik konseyi’nin bu tür yaklaşımı devletlerin oluşumu
siyasi ve sosyolojik bir olgu olarak kabul edildiği nispette ve devletlerin
kuruluşunda hukuka uygunluğun ve meşruiyetin prensip olarak rol oynamaması
nedeniyle eleştirilmektedir. Güvenlik konseyi kararları bm anlaşması’nın 25. ve
48. maddelerine göre bağlayıcıdır. Bunun sonucu olarak ayrılan bir entitenin
bağımsız bir devlet olarak etkin olma şansı bulunmamaktadır. Bu durumun aynı
şekilde uluslararası barış ve güvenliğin korunması için VII. Bölüm muvacehesinde
önleyici olarak güvenlik konseyi’nin ayrılmayı yasaklaması durumu için de geçerli
olması gerekir. Ancak böyle bir durum devletlerin DH’ye göre tanıma
çerçevesinde sahip oldukları takdir hakkını ortadan kaldırır.
1244 sayılı resolusyon bu anlamda Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılmasını
yasaklamakta mıdır? Bunun yorum yoluyla açıklanması gerekmektedir. Güvenlik
Konseyi Kararları’nın yorumu için kesin kurallar bulunmamaktadır. Resolusyon ve
39
Katanga, Güney Rodezya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
40
Bunun tek istisnası G.Rodezya’ya ilişkin 217 (1965) sayılı karardır. Bu kararda durumun devamının
uluslararası barış ve güvenlik bakımından tehdit oluşturduğu saptanmıştır.
15
F. Arsava
41
Res.54/183, 17.12.1999
16
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
42
SR-Res. 1242 (1999), 21.5.1999
43
SR-Res. 1272 (1999), 25.10.1999, Absätze 3 v3 12 der Präambel
17
F. Arsava
1244 sayılı kararın dinamik yorumu kimi hükümlerin uygulama dışı kalmasına yol
açmıştır.
Kosova bağımsızlık deklarasyonunda bir taraftan Ahtisari planı ışığında
mükellefiyetlerini, diğer taraftan da 1244 sayılı karar ışığında mükellefiyetlerini
kabul etmiştir. Her iki enstrüman farklı koşullardan hareket etmekte ve farklı
amaçlar gütmektedir. Bu nedenle Ahtisari plânı büyük ölçüde 1244 sayılı
resolusyona atıf yapmamaktadır. 120 günlük geçiş döneminde UNMIK’in ve
KFOR’un44 1244 sayılı karara istinaden görevlerine devam etmesi kabul
edilmiştir. UNMIK’in görevi bu süre sonunda sona erecektir ve görevler Kosova
hükümetine devir olacaktır. Bu tarihten sonra uluslararası sivil görevli denetimi
üstlenecektir. Bu iş için 28 Şubat 2008’de Hollandalı diplomat Pieter Feith tayin
edilmiştir. Pieter Feith aynı zamanda AB’nin Kosova için özel görevlisidir.
Atamalar Viyana’da yeni şekillendirilen uluslararası Kosova yönlendirme grubu
tarafından yapılmaktadır. Bu yönlendirme grubu (Ahtisari Plânı’na göre tesis
edilen) sivil görevliyi istişare edecektir, görevlerini denetleyecektir ve Kosova’nın
Ahtisari Plânı’ndan doğan mükellefiyetlerini tam olarak ne zaman yerine
getirdiğine karar verecektir. Bu grup Kosova’yı tanıyan 15 devlet temsilcilerinden
oluşmaktadır (daha önce “Kosova Kontakt grubu”nda temsil edilen). Rusya bu
yeni yönlendirme grubunda yer almayı reddetmiştir.
Özel temsilci Ahtisari, AB Konseyi’ne özellikle Kosova’nın bağımsızlığını
destekleyen devletler Kosova’nın durumunun emsal olmayacağını, bunun
Kosova’ya özgü olduğunu vurgulamıştır. Bu vurgunun bağımsızlık ilânının
dibacesinde de yer aldığı görülmektedir. Buna uygun olarak Kosova DH
muvacehesinde ayrılma hakkına istinat etmemiştir. Sırbistan ve Rusya ise
Kosova’nın emsal teşkil edeceğine dikkat çekmiştir. Dünyanın birçok yerindeki
ayrılıkçı hareketlere Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilânının örnek olacağını,
bunun ise ilgili bölgelerde istikrar ve güvenliği tehdit edeceğini ifade etmişlerdir.
Bu endişe diğer taraftan potansiyel olarak tehdit altında olan devletlerin
separatist eylemleri önlemek için daha sert önlemler almasına yol açabilecektir.
DH prensiplerinin ihlâl edilmesi hiçbir zaman otomatik olarak bu prensiplerin
normatif bağlayıcılık etkisini kaybetmesi sonucunu doğurmamaktadır. DH teamül
kuralları hernekadar devletlerin uygulanmasından etkileniyor ise de, bir teamül
kuralının oluşması veya değişmesi o kadar hızlı cereyan etmemektedir.
Devletlerin uygulaması ve kanaatleri SDR’nin artan önemine rağmen ayrılma
hakkının prensip olarak reddedildiğini ortaya koymaktadır.
Askeri alanda da NATO yönetimindeki uluslararası güç Kosova’nın iç ve dış
güvenliğini korumaya devam edecektir. Bu uluslararası güç Kosova’nın ulusal
güvenlik güçlerinin tesis ve eğitiminde görev alacaktır. Ahtisari Plânı’na göre
Avrupa Güvenlik ve Dış Politikası çatısı altında bir de hukuk devleti misyonu tesis
edilmesi kabul edilmiştir. Bu misyon 4 Şubat 2008’de EULEX-Kosova olarak AB
Konseyi tarafından ortak tasarrufla karara bağlanmıştır. Bu karar (EULEX-
misyonunun gönderilmesine ilişkin) beklenilen bağımsızlık kararından önce
44
Kosovo Force
18
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
SONUÇ
Kosova’da geçici yönetim BM Anlaşması’nın 41. Maddesi’ne istinaden alınan
1244 sayılı resolusyonla kurulmuştur. Bu kararın icra yetkisini Güvenlik Konseyi
BM Genel Sekreteri’ne vermiştir. Genel Sekreter UNMIK’i kurmuş ve misyonun
yönetiminin özel bir temsilci üzerinden üstlenmiştir. UNMIK kurumsal hukuk
bakımından Güvenlik Konseyinin bir yan organıdır (BM anl. md.29). BM Genel
Sekreteri Güvenlik Konseyi tarafından kendisine verilen görevleri yerine
getirmekle mükelleftir. UNMIK misyonunun ana sorumluluğunu Güvenlik Konseyi
taşımaktadır. UNMIK’in kendini feshetme yetkisi yoktur. Genel Sekreter’in de
Güvenlik Konseyi’nin bir yan organını feshetme yetkisi yoktur; aksi halde BM
Anlaşması’nın 12. maddesi muvacehesinde Güvenlik Konseyi’ne saklı tutulan
yetkilere müdahale söz konusu olur. UNMIK feshedilmesi Güvenlik Konseyi’nin
Kararı’na bağlıdır. Güvenlik Konseyi şimdiye dek yaptırımların ortadan
kaldırılması çerçevesinde yaptırım komitelerinin ortadan kaldırılmasını karara
bağlamıştır45. BM tarafından yürütülen barış misyonları kural olarak muayyen bir
zaman dilimi için öngörülmektedir. Bu misyonun uzatılması veya başka bir
komisyona devri BM Güvenlik Konseyi’nin açık bir kararı ile gerçekleşebilir.
Misyonun otomatik olarak sona erdiği durumlarda da Güvenlik Konseyi
geleneksel olarak bir resolusyonunda bu duruma değinmektedir. UNMIK’in feshi
için alınacak karar BM Anlaşması’nın 27. Maddesi’ne göre sürekli üyelerin her biri
tarafından bloke edilebilir. Fesih için “actus contrarius” gereklidir. Misyonun
fonksiyon ehliyetinin korunması için yapısı.yıllar içinde sürekli değiştirilmiştir
(Güvenlik Konseyi’nde oylama yapılmadan). Bu anlayıştan hareketle UNMIK’in
fonksiyonunun minimuma indirilmesi mümkündür.
AB çerçevesinde olası bir statü düzenlemesi için 2005’ten itibaren polis ve
hukuk devletinin teşviki alanlarında görüşler oluşturulmuştur. AB Konseyi
10.4.2006’da hukuk devleti alanında AB’ne UNMIK’den olası görev
aktarılmasında krizlerin sorunsuz atlatılmasını yönlendirecek EUPT46
oluşturmuştur. EUPT, EULEX misyonu için merkezi plânlama ve hazırlık birimi
olarak çalışmaktadır. EULEX misyonunun 1244 sayılı resolusyona uygunluğu
oldukça tartışmalıdır. Sırbistan ve Rusya EULEX misyonu için Güvenlik
Konseyinin yeni bir kararına ihtiyaç olduğunu ileri sürmektedir. EULEX
uluslararası sivil otoritenin (1244 sayılı karara göre) bir parçası olarak
görülmemektedir. UNMIK’in, 1244 sayılı kararda öngörülen misyonunun EULEX’e
devri sözkonusu değildir. Güvenlik Konseyi Kosova’da uluslararası sivil otoriteye
misyon verme yetkisine sahip yegane organdır. EULEX, 1244 sayılı kararın
çerçevesi dışında BM Şartı ve Helsinki Nihai Senedi dışında çalışmaktadır. Ancak
resolusyon uluslararası bir sivil otoriteden söz ettiği nispette bu sivil otoritenin
mutlaka BM misyonu olmasına gerek bulunmamaktadır. Bu sorumluluğun başka
bir organizasyon tarafından da üstlenilmesi mümkündür. AB Konseyi EULEX
45
BM anl. VII. Bölüm muvacehesinde
46
European Union Planning Team for Kosovo
19
F. Arsava
KAYNAKÇA
Bleckmann, Albert, Völkerrecht, (Nomos: Baden Baden 2001)
Doehring, Karl, ‘Self determination’, Bruno Simma (Hrsg), The Charter of the United Nations,
2.Auflage (Oxford: Oxford University Press, 2002)
20
Self-Determinasyon Hakkı ve Kosova
21