You are on page 1of 32

 KURTULUŞ CEPHESİ

Anti-Emperyalist ve Anti-Oligarşik Mücadelede

Zafer Bizim Olacaktır!

http://www.kurtuluscephesi.com YIL: 19 SAYI: 104 Temmuz-Ağustos 2008

Soğuk Savaş

Bir Zamanlar
Devrimci-Milliyetçiler Vardı!

Saf Demokratlar

“Agarta” Cristine Romanlarından


İt Ürür, Kervan Yürür Efsanelerine,
İskender Büyük’ten Veli Küçük’e
Tragedyadan Komedyaya
Ergenekon

Kinci Liberaller ile


“Oh olsun”cu Neo-Liberallerin
Savaşı

Tarihten Ders Almamış Olanlara


Ergenekon Dersleri

Velevki
AKP Kapatılsa Ne Olur!

Bir Vicdan ve Cüzdan


Olayı
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

AKP’nin “ılımlı islam”ıyla birlikte yükse-


len şeriatçı-laikçi çatışmasının soğuk
savaş yöntemleriyle sürdürülüşü üzerine SOĞUK
bir değerlendirme. 3 SAVAŞ

Ergenekon operasyonları ve savcılık


iddianamesinde yer alan “sabıkalı”“
darbecilerin devrimci-milliyetçi BİR ZAMANLAR
geçmişlerine ilişkin bir değerlendirme. DEVRİMCİ-MİLLİYETÇİLER
6 VARDI!

Mutlak eşitlikçi küçük-burjuva


mantığının bir versiyonu olan “saf
SAF
13
demokrasi” yandaşlığı üzerine bir
irdeleme. DEMOKRATLAR

“AGARTA” CRİSTİNE ROMANLARINDAN


Ergenekon iddianamesiyle ortaya çıkan İT ÜRÜR, KERVAN YÜRÜR EFSANELERİNE,
komedi üzerine. İSKENDER BÜYÜK‘TEN VELİ KÜÇÜK‘E,

17 TRAGEDYADAN KOMEDYAYA
ERGENEKON

Liberaller ile neo-liberallerin günlük


gazete sayfalarında başlattıkları teorik KİNCİ LİBERALLER İLE
tartışmalar ve ideolojik polemikler “OH OLSUN”CU NEO-LİBERALLERİN
üzerine bir değerlendirme.
20 SAVAŞI

Ergenekon olayının öğrettikleri TARİHTEN DERS ALMAMIŞ OLANLARA


üzerine. 24 ERGENEKON DERSLERİ

VELEVKİ
Anayasa Mahkemesi‘nin AKP kararı AKP KAPATILSA
üzerine bir değerlendirme. 27 NE OLUR!

12 Eylül döneminin “küfür romanları”


yazarlarından Latife Tekin‘in “taşra”da BİR VİCDAN VE CÜZDAN
başına gelen macera. 29 OLAYI

KURTULUŞ CEPHESİ http://www.kurtuluscephesi.com


SORUMLU (V.i.S.d.P) : Sezai Görür http://www.kurtuluscephesi.org
Yazışma Adresi: http://www.kurtuluscephesi.net
Postfach 1414 http://www.kurtuluscephesi.de
55504 Bad Kreuznach / Deutschland E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org

Bu sayı İLKER Matbaası’nda basılmıştır. Baskı Tarihi: 1 Ağustos 2008


Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

Soğuk
Savaş

Savaş, politikanın başka araçlarla (şiddet bulunan “düşman” tarafların her türlü ara-
araçlarıyla) devamıdır. Ancak ulusal (iç) ve cı kullanarak birbirlerinin altlarını oymala-
uluslararası (dış) politikada, açık, yani ilan rıdır.
edilmiş bir savaş durumu dışında, en çok Amaç, sıcak savaşta olduğu gibi, kendi
kullanılan araç, “soğuk savaş”tır. iradesine “düşman”ın boyun eğmesini sağ-
“Soğuk savaş”, Amerikan emperyalizmi- lamaktır. Ancak sıcak savaşta olduğu gibi
nin Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü, örtü- “düşman”ın askeri ve maddi güçlerini yenil-
lü, ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, giye uğratmak yerine, onun siyasal ve ma-
askeri her türlü karşı faaliyetlerin tanımlan- nevi güçlerini yenilgiye uğratmayı hedefler.
masında kullanılan bir terimdir. Bu terim, Bu yüzden bu tür savaşlarda, şantaj, komp-
açık savaş ya da sıcak savaş olarak adlan- lo, dedikodu, yaptırım ve yaptırıma maruz
dırılan resmi savaş koşulları dışında, açıkça kalma tehdidi gibi yollar ve araçlar kullanı-
ilan edilmiş bir savaş durumu olmaksızın lır.
belli bir “düşman”a karşı yürütülen planlı, Uluslararası ilişkilerde “diplomatik neza-
programlı gayri-resmi savaşı ifade eder. ket kuralları” çerçevesinde yürütülen bu
“Soğuk savaş”, ilan edilmiş bir savaş du- “dolaylı savaş”, “düşman”ın irademize bo-
rumu olmaksızın, “düşman”la her türlü dip- yun eğmesini sağlamak için daha büyük
lomatik, ekonomik vb. ilişkiler sürdürülür- tehlikelerin ve zararların ortaya çıkartılabi-
ken örtülü, gizli operasyonlarla yürütülen yı- leceği tehdidiyle sürdürülür.
kıcı faaliyetler bütünüdür. Bu yüzden, “düş- Bu tehdit, bir yandan gözdağı, misilleme
man”la “olağan” ilişkileri sürdürürken, dip- vb. karşı-hareketler olarak yaratılabileceği
lomatik örtü altında karşılıklı “dostluk” iliş- gibi, istenildiği gibi davranılmadığı, yani ira-
kisi varmış gibi görünülürken, “düşman”ı za- deye boyun eğilmediği koşullarda “hayatın
afa uğratacak, zaman içinde yıkımına yol çekilmez hale getirileceği” duygusu, izle-
açacak olumsuz gelişmeler sağlamak ama- nimi, kanısı yaratılarak da gerçekleştirilir. Si-
cıyla ekonomik yaptırımlardan “düşman”ı yasette sıkça görülen karşılıklı suçlamalar,
yalnızlaştırmaya, “düşman” saflarında mo- “ağzımı açarsam...”lı tehditkar konuşmalar,
ral bozucu psikolojik harekatlardan “düş- gizli “dosyalar”ın varlığı vb. olgular bu teh-
man” saflarına ajanlar yerleştirmeye, eko- dit duygusunu yaratma ve sürekli kılmanın
nomik sabotajlardan ideolojik saptırmalara dışavurumlarıdır.
kadar her yolun gayri-resmi olarak kullanıl- Günlük yaşamda, tek tek bireyler ya da
masını içerir. aileler arasındaki “hasmahane” durumlar-
Günlük dille ifade edersek, ister devlet- da da sıkça karşılaşılan bu ve benzeri olgu-
ler söz konusu olsun, ister tek tek partiler lar, “çamur atma”, kışkırtma (provokasyon),
ve bireyler söz konusu olsun, siyasal güçler dedikodu, rivayet ve zaman zaman “dayı-
arasındaki ilişkilerde “soğuk savaş”, görün- lanma” davranışlarıyla birlikte görülür. An-
tüsel “dostluk” ya da “ortak payda” içinde cak bunlar tek başına yeterli değildir. Aynı 
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

zamanda, “hasmın” moralini bozma, safla- ili eylemler çok yönlü hale gelir.
rında yılgınlık ve panik yaratma, maddi ve Uluslararası ilişkilerde, “düşman” tarafın
manevi destekçilerini tarafsızlaştırma, tecrit finansman olanaklarının daraltılması ya da
etme faaliyetleri de yürütülmek zorunda- daha pahalı finansman sağlamaya zorlan-
dır. ması, ticari ilişkilerde olmadık sorunlar ya-
Bu faaliyetler, her durumda açığa çıkar- ratılması ya da ticari ilişkilerin kesilmesi,
tıldığında, bu faaliyeti yürüten tarafın bunla- üçüncü ülkelerle yapılan anlaşmaların işle-
rı reddetmesini, kendisiyle ilgisi olmadığını mez hale getirilmesi ya da bu anlaşmaların
söyleyebilmesine olanak sağlayacak bir ör- feshedilmesi, yoğun bir dezenformasyon fa-
tülü faaliyet durumundadır. Mahalle dedi- aliyetiyle “düşman”ın “güvenilmez” göste-
kodularında sıkça görüldüğü gibi, bizzat de- rilmeye çalışılması, Ege hava sahası içinde
dikoduyu çıkartan ve yapan kişilerin yemin gerçekleşen “it dalaşı” gibi fiili saldırı giri-
ederek, “kurana el basarak” bu dedikodu- şimleri, sınırlara askeri yığınak yapılarak her
larla hiçbir ilgisi olmadığını iddia edebilme- an saldırıya geçilecekmiş gibi bir izlenim
si de, örtülü bir faaliyet olması gerçekliğinin uyandırılması fiili eylemlerin belli başlıları-
ürünleridir. Bu yüzden, bu örtülü faaliyetler, dır. Burada dikkat edilen tek nokta, bu ey-
bizzat “hasımlar” tarafından değil, “hasım- lemlerin hiçbir biçimde resmi yollardan ya-
ların” çevresinde yer alan “üçüncü şahıs- pılmamasıdır. Bu yüzden de, tüm bu fiili ey-
lar” aracılığıyla yürütülür. “Üçüncü şahıslar” lemler, “üçüncü şahıslar” üzerinden yürütü-
ise, her durumda “ben başkasının yalancı- lür. Bu “üçüncü şahıslar”ın kendileriyle doğ-
sıyım” söylemiyle kendilerini bu işin sorum- rudan ilişkisi olmayan, resmi bir bağı bulun-
luluğundan kurtarmaya çalışırlar. mayan kişiler ve kurumlar olmasına özen
Böylece “hasımlar”, “üçüncü şahıslar” gösterilir. “Turuncu devrimleri”nde görüldü-
örtülü savaşta saf tutarken, bu savaşı dışar- ğü gibi, bu kişiler ve kurumlar “sivil toplum
dan izleyenler de, savaşın gidişatını ve so- örgütleri” şeklinde olabileceği gibi, “üçün-
nucunu büyük bir merak içinde izlemeyi cü bir ülke”nin “saygıdeğer” kişi ya da ku-
sürdürürler. Hemen her akşam, yemek sa- rumları da olabilir.
atinde aile arasındaki konuşmalarda “ha- İç politikada da benzer araçlar ve kişiler
sımlar” ve “üçüncü şahıslar”ın o gün ne kullanılır. Taraflar kendilerine bağlı “medya”
yaptığına ilişkin yeni “dedikodular”a karşı aracılığıyla “hasmı” zor duruma düşürecek
gösterilen ilgi de, bu “dışardan izleyenler”i bilgi ve belgeleri (bunların doğru ya da yan-
bu örtülü savaşın bir parçası haline getirir. lışlığı hiç önemli değildir) kamuoyuna açık-
İster iç politikada, ister uluslararası poli- larlar. “Çamur at izi kalır” dedikoduculuk
tikada, ister toplu konut yaşamlarında, ister mantığıyla “hasım” taraf zora düşürülür,
mahalle aralarında yürütülüyor olsun, her kendini savunma konumuna itilir. “Ateş ol-
durumda örtülü savaş, bu üç kesimin doğ- mayan yerden duman çıkmaz” önyargısıyla
rudan ya da dolaylı katılımıyla sürüp gider. da, bu türden yönlendirmeler, manipülas-
Ancak bu örtülü savaş, sadece dediko- yonlar “hasmı” sıkıştırır, bunaltır.
du, karalama vb. gibi “sözel” araçlarla yürü- Ama tüm bu sözlü ve fiili eylemlerin, “bir
tülmez. Aynı zamanda “hasmın” denilenle- atımlık barut” olmamasına özen gösterilir.
ri yapmadığı sürece daha büyük sorunlarla Belli bir plan dahilinde, dozu giderek artan
yüzyüze kalacağını da düşündürtecek fiili bir eylem çizgisi izlenir. Amaç “hasmı” bu-
eylemleri de içerir. Apartman komşusuyla naltmak, zor duruma düşürmek, moralini
“hasım” haline gelen kişilerin, “hasım”larının bozmak ve bunun sonucu olarak da “uzlaş-
çevresinde yer alanlarla selamı-sabahı kes- ma” arayışına girmesini sağlamaktır.
meleri, merdiven ya da asansör önlerinde Buradaki “uzlaşma”, bunalan, zora dü-
fiziki hareketlerde bulunmaları, gecenin bir şen tarafın, karşı tarafın isteklerine, yani ira-
vaktinde televizyonun sesini açarak rahat- desine boyun eğmesi demektir. Kullanılan
sız etmeleri gibi fiili eylemler, iç ve dış poli- araçlar ile istekler arasında belli bir denge
tikada da sürdürülür. tutturulabilmişse, bunalan “hasım” önce
“Hasım” taraflar, “düşmanlar”, artık bi- “ateş-kes” talep eder, ardından dolaylı gö-
reyler ve bireysel aileler değil de, devletler, rüşmelerle belli bir “anlaşma”yı kabul eder.
hükümetler ve siyasal güçler oldu muydu, Böylece bir dahaki sefere daha başka istem-
 doğal olarak kullanılan araçlar çoğalır ve fi- ler ve amaçlar için yeniden başlatılmak üze-
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

re, bu örtülü savaş sona erer. ması içinde AKP’nin, kendine yönelik “da-
Kimilerinin satranç tahtasında yapılan ha kötü olur ha” tehdidini elindeki polis teş-
hamlelere benzettiği bu savaş, yaşamın her kilatını, yani devletin resmi zor güçlerinin
alanında, her alanın kendi araçlarıyla, her bir bölümünü kullanarak “öyle ise, siz de
durumda dolaylı ve örtük olarak ve sonuç- kötü olursunuz” tehdidine dönüştürdüğü de
ta zımni anlaşmalarla sonlanır. açıktır.
Bugün iç politikada, AKP’nin kapatılma- Bizi burada ilgilendiren, tarafların kimler
sı davasıyla birlikte geliştirilen “Ergenekon olduğu ve tarafların iç ve dış ilişkilerinin ne-
çetesi” olayı da, “hasımlar”ın örtülü savaşı- relere kadar uzandığından daha çok, bu ta-
nın ürünüdür. rafların birbirlerine karşı yürüttükleri örtülü
“Hasım”lardan bir taraf, AKP’nin kapatıl- savaş ve bu savaşta kullanılan araçlar ve
masına ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne dava yöntemlerdir.
açılmasını sağladığı, diğer tarafın da (AKP) Bugün için, “bir taraf ” “Ergenekon çete-
“Ergenekon çetesi” dosyası ile buna karşı si” olarak ortaya çıkarken, diğer taraf açık
bir hamle yaptığı kanısı yaygındır, hatta ke- ve alenen AKP olmaktadır. İlk başlangıçta
sin denilebilecek bir inanç durumundadır. her iki “taraf ” benzer araçları, yani “med-
AKP’nin kapatılması davasının açılma- ya”yı kullanırken, giderek “hasımlık” sertleş-
sında “hasım”lardan birisinin (adı tam ola- meye başlamış, fiili eylemler sözel faaliyet-
rak konulamayan, kimi zaman “ulusalcılar” lerin önüne geçmiştir. Bu da “taraf”ların kul-
denilen, kimi zaman “kızıl elma koalisyonu” landıkları araçlar arasında eşitsizliğe yol aç-
olarak adlandırılan, kimi zaman “darbeci- mıştır. AKP, bugün açık ve alenen devletin
ler” diye anılan) ne denli etkin olduğu be- resmi zor güçlerinden polis teşkilatını “ha-
lirgin olmasa da, “Ergenekon çetesi” dosya- sım” tarafı sindirmek, etkisizleştirmek ama-
sının AKP hükümeti tarafından açıldığı tar- cıyla devreye sokmuştur. “Ergenekon çete-
tışma götürmez bir gerçektir. si” olarak adlandırılan diğer “taraf ” ise, bu
Eğer “hasım”ların iç ilişkileri, örtük ve eşitsiz ve dengesiz güç kullanımıyla yüzyü-
gizli bağlantıları konusundaki her türlü riva- ze gelmişse de, “arka planda” devletin di-
yet ve spekülasyon bir yana bırakılacak olur- ğer ve temel resmi zor gücü olan ordunun
sa, “bir taraf ” AKP hükümetini “ılımlı” bir “var” olduğu kanısıyla “en tehlikeli hasım”
çizgide tutabilmek için bir “hamle” yapmış, gibi gösterilmiştir. “Ergenekon iddianame-
AKP hükümetini “daha ileriye giderseniz da- si”nde de görüldüğü gibi, bu “en tehlikeli
ha fazlasını yaparız” tehdidiyle yüzyüze ge- hasım”, tümüyle senaryolara dayalı, içi boş
tirmiştir. “Saf demokratlar”, “halkın oyuyla” bir “hasım” durumundadır.
ya da “halkın iradesiyle” AKP hükümetinin Bugün örtülü savaş, karşılıklı hamleler
%47 oyla iktidar oluşunu “meşru” kabul görünümü altında, eşitsiz ve dengesiz güç
ederek, bu “meşru” AKP hükümetinin ken- kullanımlarıyla ve güçlerin zımni varlığıyla
di programını icra etmesinde “özgür” olma- sürdürülmektedir. Amaç, tarafların her biri-
sı gerektiğini iddia ederlerken ve bu yönde sinin diğerini kendi iradesine boyun eğme-
“üçüncü taraf ” olarak kamuoyu oluşturma- ye zorlamasıdır. Bu, açık bir savaş olmadığı
ya çalışırken, “bir taraf ” da, AKP’nin “prog- için de, sonucu zımni anlaşmayla sonuçla-
ramı”nın “laik düzeni kaldırmak” olduğunu nacaktır. Yine de örtülü savaşın araçları, şid-
düşünerek, onun “özgür”lüğünü belli ölçü- deti ve kapsamı, sonucun ne kadar zımni
de sınırlandırmaya çalıştığı söylenebilir. olup olmayacağını, fiili bir tasfiye ile sonuç-
Böylesi bir “özgürlük” sınırlaması tartış- lanıp sonuçlanmayacağını belirleyecektir.


KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

Bir Zamanlar
Devrimci-Milliyetçiler Vardı!

“III. Enternasyonalin ve komünist partilerin geri kalmış ülkelerdeki burju-


va demokratik hareketi desteklediklerini ilân etmelerinin, ilkelerde ve teoride
doğru olup olmadığını aramızda tartıştık; bu tartışma sonunda “burjuva de-
mokratik” hareket teriminin yerine “devrimci-ulusal hareket” terimini kullanma-
yı oybirliğiyle kararlaştırdık...
Bu terim değişikliğinin anlamı şudur ki, biz, sömürge ülkelerin burjuva kur-
tuluş hareketlerini, ancak bu hareketler gerçekten devrimci oldukları takdirde,
bu hareketlerin temsilcilerinin o ülkelerdeki köylülüğü ve sömürülen geniş kit-
leleri, devrimci bir ruhla örgütlendirmemize engel olmadıkları takdirde destek-
lemeliyiz ve destekleyeceğiz. Eğer bu koşullar yerine getirilmezse, bu ülke-
lerde reformcu burjuvaziye karşı (ki bunlara II. Enternasyonal kahramanları
da dahildir) savaşım veririz.”
(Lenin, “Uluslar ve Sömürgeler Komisyonunun Raporu-26 Temmuz 1920”,
Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, s. 222.)

“Kemalizm, emperyalizmin işgali altındaki bir ülkenin devrimci-milliyetçile-


rinin bir milli kurtuluş bayrağıdır. Kemalizmin özü, emperyalizme karşı tavır
alıştır. Kemalizmi bir burjuva ideolojisi, veya bütün küçük-burjuvazinin veya-
hut asker-sivil bütün aydın zümrenin ideolojisi saymak kesin olarak yanlıştır.
Kemalizm, küçük-burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyet-
çilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alışıdır. Bu yüzden, Kemalizm sol-
dur; milli kurtuluşçuluktur. Kemalizm, devrimci-milliyetçilerin, emperyalizme
karşı aldıkları radikal politik tutumdur.
Ülkede, kendi solunda, emperyalizme karşı hiçbir devrimci, ulusal-radikal
sınıf hareketi olmadığı, dünyada, bugünkü gibi milli kurtuluş savaşlarının des-
tekçisi bir dünya sosyalist bloğunun olmadığı bir evrede, emperyalizme kar-
şı, dünyada ilk muzaffer olmuş bir halk savaşını veren radikal-milliyetçiler, bu
bakımdan, ülkemizin -kökeni Osmanlı alt bürokrasisinin ilericiliğine dayanan-
bir orjinalitesidir. Kemalistler için ülkemizdeki, asker-sivil aydın zümrenin ja-
kobenleri diyebiliriz.” (Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III)

Önce “glastnost” ve “perestroyka” söz- rın ortak özelliği oldu. Tarihin sonuna gelin-
cükleri çıktı ortaya. Ardından “monetarizm”, di.
“sıkı para politikası” sözcükleri her yerde Yeni kuşak için, tarih, kendisinin doğma-
kullanılmaya başlandı. 90’lara gelindiğinde dığı zamanda olmuş bitmiş olaylardan iba-
“globalizm” sözcüğü, neredeyse her kapıyı ret kalırken, aynı zamanda kendisi o zaman-
açan sihirli bir anahtar haline geldi. lar doğmadığı için bilemeyeceği bir şeydi.
Yeni kuşak, içinde bulundukları ilişkiler- “Globalizm” söylemi altında tüm yerle-
de her türlü nesnel bilgiden uzak tutularak, şik kavramların yerine yenileri türetildi ya
“medya” aracılığıyla kendilerine sunulan ha- da yerleşik kavramların içerikleri boşaltıldı.
zır, kurgusal bilgilerle şekillendiler. Bilgi ek- Zaten “ideolojiler ölmüş” olduğu için de,
sikliği, genel tarih bilgisi eksikliği, bu kurgu- düşünce araçları olan kavramlara da ihtiyaç
 sal bilgi ortamında şekillenen yeni kuşakla- kalmamıştı. “Medya” köşe yazarlarının “po-
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

pülist” yazılarıyla, nesnel gerçekliğin, her is- mi zaman da 28 Şubat’a kadar uzandı. Er-
teyenin kendince kullandığı bir sözcükle ifa- genekon savcısının aynı tarihi Mustafa Ke-
de edilen, kişiden kişiye değişen, “o senin mal dönemine ve hatta Osmanlı İmparator-
gerçeğin” denilerek nesnelliğin yerine öz- luğunun kuruluş günlerine kadar uzatması,
nelliğin geçirildiği garip bir durum ortaya bu tarih merakını daha da körükledi.
çıktı. Ama bir kez tarih, tarih olmaktan çıkar-
Her şey değiştirildi, “değişmeyen tek şey tılmışken, “ben o zaman doğmamıştım ki”
değişimdir” söylemi altında her şey değişti, denilen bir “şey” olmuşken, bu tarih yazıcı-
değiştirildi. Tarih, tarih olmaktan çıktı. lığı da “güdüleme” (manipülasyon) faaliyet-
Böylece yıllar geçti. lerinin, “psikolojik harekat”ın bir parçası ol-
Şeriatçı ve müttefiki “II. Cumhuriyetçi- muştur.
ler”in dezinformasyon faaliyetlerinin olağa- Böylesine bir tarihsizlik ve içeriksiz kav-
nüstü artış gösterdiği günümüze gelindiğin- ramlar içinde Ergenekon operasyonlarının
de, 600 yıllık bir geçmişe sahip olan bir “si- “derin” anlamını ve “derin” köklerini ortaya
lahlı çete-Ergenekon” söz konusu olduğun- koymak elbette fazlaca olanaklı değildir.
da, tarih yeniden anımsandı. “Medya”nın es- Ergenekon savcısının iddianamesinin
kimiş solcularından sol-liberallerine kadar “ruhu”, bir yanıyla Jitem-Kontra Gerilla ar-
her yazar, “Ergenekon çetesi” operasyonla- tıklarının “derin” tarihine dayanırken, diğer
rının ardından komploların tarihi, darbele- yanıyla Doğu Perinçek’in “ordu-gençlik ele-
rin tarihi, Ergenekon’un tarihi, Gladio’nun le Milli Cephede”ci geçmişi ile İlhan Sel-
tarihi vb. üzerine yazılar döşenmeye başla- çuk’un 9 Mart 1971 “sol cuntacı” geçmişine
dı. dayandırılmıştır. Açık ifadesiyle, “sol cunta-
Kısaca tarih yeniden keşfedildi. cı”lıkla “maruf ” İlhan Selçuk’un “sevk ve
Ergenekon çetesinin 600 yılık bir geçmi- idaresi” altında bir “milli demokratik dev-
şe sahip olması (“Agarta”) gibi safsatalar bir rim” girişimine dayanmaktadır. Bu “ruh”la
yana bırakılsa da, “çete”nin 1950’lerde oluş- hareket eden Ergenekon savcıları, “üstün
turulan “karşı mukavemet teşkilatı”na daya- performans” göstererek, ülkeyi bir kez da-
nan bir kökene sahip olduğu iddiası tarihin ha bu “tehlike”den kurtarmışlardır!
yeniden keşfinde etkin oldu. Ancak asıl et- Ergenekon savcıları, bu “üstün perfor-
kin olan, Ergenekon örgütlenmesinin çok mans”larını iddianamelerinde sergilerler-
eski zamanlara dayanan bir örgütlenme ol- ken, “kanıt” olarak Doğu Perinçek’in kırk yıl-
duğunu, “yakın tarihimiz”in gelmiş geçmiş lık “Milli Cephe” tezlerini ve İlhan Selçuk’un
tüm olaylarının içinde bulunduğunu, hatta 35 yıllık “sol cunta” maceralarını “kanıt” ola-
bizzat 1 Mayıs 77 katliamından Maraş olay- rak sunmuşlardır.
larına, Sivas olaylarından Gazi olaylarına ka- Ergenekon savcılarının iddianamesinde
dar her olayın ve katliamın arkasındaki “de- Doğu Perinçek’in “bu iş Milli Demokratik
rin ilişki”, “gizli el” olduğunu kanıtlama ça- Devrimle biter” sözleri en güçlü “kanıt” olur-
bası olmuştur. ken, İlhan Selçuk’un ne kadar profesyonel
Bu “tarih” merakı, Özal adına Cumhuri- örgütçü olduğunun “kanıtı” olarak da İstan-
yet gazetesine el koyma girişimi başarısızlı- bul-Selimiye Sıkıyönetim Komutanlığı Aske-
ğa uğramış ve ardından Cumhuriyet gaze- ri Savcılığı 09.01.1973 tarihli iddianamesi
tesinden onursuzca kovulmuş Hasan Ce- gösterilmiştir.
mal’in kin ve nefretiyle birleşerek, 12 Mart Ergenekon iddianamesinde Askeri Sav-
dönemine kadar uzatılmıştır. cılığın iddianamesinden şunlar aktarılmış-
Böylece Ergenekon, hangi yazarın han- tır:
gi kesimden geldiğine bağlı olarak değişen “... legal ve illegal çalışmaları gö-
bir “geçmiş”e kadar uzatıldı. Taha Akyol gi- zönüne alındığında aşırı solun Milli
bi faşist MHP teorisyeni ile “soyut gelecek Demokratik Devrim stratejisini be-
için somut bugünden vazgeçilemez” diyen nimsediği, köşe yazarlığı yaptığı Cum-
“marksist” Murat Belge, D. Perinçek’in “sağ huriyet gazetesindeki yazılarında iş-
kolu” Halil Berktay, ne idiğü belirsiz Cengiz lediği ana konunun: mevcut iktidarı
Çandar ve “sol liberal” Birgün yazarlarının yıpratma, siyasi partilere karşı itimat-
kendi “zaviyeleri”nden yazdıkları tarih, kimi sızlık oluşturarak Parlamento aleyh-
zaman 12 Mart’a, kimi zaman 12 Eylül’e, ki- tarlığı yapma, mevcut demokratik 
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

düzenin bir göstermelik olduğunu “Bizim partimiz MİLLİ KURTULUŞ


telkin etme, iktidarla mücadele görü- cephesidir. Bizim partimizin komuta-
nüşü altında Devletin temel yapısının nı Mustafa Kemal’dir. Bizim partimi-
yıpratılmasını hedef alma, mevcut zin üyeleri Amerikan sömürücüleriy-
düzeni silahlı eylemle yıkma, bozuk le ortaklık etmeyen bütün bir MİL-
düzenin ve haksızlığın ortadan kaldı- LET’dir.” (Doğu Perinçek, İşçi-Köylü
rılarak sömürüsüz düzen diye tanım- Gazetesi, Sayı: 7, s: 4)
ladığı sosyalizmin tahakkukuna çalış- Doğu Perinçek’in bu anlayışı, “Şehirleri
ma ve bütün bunlar için her şeyden temel alan bu oportünist görüş, Libya gibi
önce Türkiye’de Askerlerin yönetime ülkelerdeki milliyetçi subayların ilerici cun-
el koyması gerektiğini telkin ve tavsi- ta hareketlerini Halk Savaşı olarak görmek-
ye etme, TSK’ni bir darbeye sürükle- tedir. (Bkz. Şahin Alpay, “Proleter Devrimci”
mek şeklinde olduğu, bu fikirlerin Aydınlık, Sayı: 17, s: 368)”*
gerçekleşmesi için illegal olarak biz- O dönemden günümüze kadar Doğu Pe-
zat ordu mensuplarının da yer aldığı rinçek çizgisini niteleyen temel saptama ise,
bir Cunta oluşturmak faaliyetine gi- “Türkiye’nin bugünkü iktisadi gelişme sevi-
riştiği...” yesi proletaryanın milli bağımsızlık müca-
Böylece Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk, delesinde öncü olmasına imkan vermemek-
iki eski “sabıkalı” (her ne kadar Doğu Pe- tedir” saptamasıdır. Böylece Doğu Perinçek
rinçek’in suçu 1974 affıyla tümüyle ortadan çizgisi, ne kadar Milli Demokratik Devrim’-
kalkmış, İlhan Selçuk beraat etmişse de) den, Halk Savaşı’ndan söz ederse etsin, Tür-
“Milli Demokratik Devrim stratejisi” izleyen kiye devriminin proletaryanın öncülüğünde
iki “illegal örgüt yöneticisi” oluvermişler- gerçekleştirilemeyeceğini önsel olarak ka-
dir. bul eder. Dolayısıyla da, devrim sorununun
Bu “Milli Demokratik Devrim stratejisi” proletarya dışındaki sınıf güçlerinin, özellik-
sayesinde Ergenekon “çetesi”nin tarihi 1960’ le de küçük-burjuvazinin siyasal hareketle-
lara kadar uzanırken, “medya” köşe yazar- ri ve girişimleriyle çözümleneceğini düşü-
larına da “komplolar ve darbeler tarihi” ko- nür. “Milli Cephe” teorisi ve bu yöndeki fa-
nusunda yazılar yazabilmeleri için uygun bir aliyetler de, kaçınılmaz olarak bu siyasal ha-
fırsat ortaya çıkmıştır. reketler ve girişimlerle “ittifak kurmak” şek-
line dönüşür. Doğu Perinçek’in “sol cunta”y-
NE NEDİR? la, “kemalist asker-sivil aydın zümre”yle
olan ilgisi ve ilişkisi buna dayanır.
Ergenekon “çetesi”nin “yönetici”lerinden 12 Mart 1971 muhtırasına kadar solda
birisi olan Doğu Perinçek’in “Mao Zedung yoğun biçimde tartışılan bu mantık ve çiz-
düşüncesi”nin Türkiye temsilcisi olduğu ta- gi, Marksist-Leninist terminolojiyle ifade edi-
rihsel bir gerçektir. lecek olursa, “küçük-burjuva kökenli aydın
“Sovyet sosyal emperyalizmi”ne karşı ve subayların öncülüğünde, genel demok-
“Mao Zedung düşüncesi”ni, Mao’nun for- ratik programın uygulanmasıyla pre-kapita-
müle ettiği Milli Demokratik Devrimi savu- list ilişkilerin büyük ölçüde tasfiye edilmesi
nan Doğu Perinçek’in, aynı zamanda devri- ve ülkede güçlü sayılabilecek bir işçi sınıfı-
min Mao’nun “uzun halk savaşı” stratejisiy- nı doğurabilecek seviyede bir sanayileşme-
le gerçekleşeceğini 1975’lere kadar savun- nin sağlanması” anlayışına denk düşer.
duğu da tarihsel bir gerçektir. Bu da açık biçimde, “zinde güçler” de-
Ama Doğu Perinçek’in çizgisi, yalın bir nilen askerlerin “aşağıdan yukarı” gerçek-
biçimde Milli Demokratik Devrim (MDD) ve leştirecekleri devrimci-milliyetçi bir askeri
halk savaşı çizgisini savunmak değil, bu çiz- darbeyle sol bir iktidar kurulması demek-
ginin kendi anlayışları doğrultusunda çarpı- tir.
tılması ve bu çarpık anlayışa uygun olarak Doğu Perinçek, onlarca yıl bu çizgiyi iz-
örgütsel faaliyet yürütmesidir. lemiş, bu çizgi çevresinde örgütlenmeye ça-
Bu da “solun tarihi”nin ideolojik-politik lışmış, dergi ve gazeteler çıkarmış, partiler
bir gerçeğidir.
Yıllar önce, 38 yıl önce, 1970’de Doğu * Mahir Çayan, Yeni Oportünizmin Niteliği Üzeri-
 Perinçek şöyle yazıyordu: ne, Haziran 1970.
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

kurmuş birisidir. lir. Bu, kesintisiz devrim perspektifi içinde


Bunlar, sadece “ilgili ve yetkili”lerin de- sosyalist devrim ile demokratik devrimin tek
ğil, solda şu ya da bu oranda yer alan he- bir sürecin iki aşaması olarak ele alınması-
men herkesin kolayca bilebileceği gerçek- nı gerektirir.
lerdir. Burjuva demokratik devrimin proletar-
Ergenekon “çetesi”nin “en büyük, dene- yanın öncülüğünde tamamlanması, kaçınıl-
yimli ve profesyonel yöneticisi” olarak ilan maz olarak devrimin kapsamını değiştirir.
edilen İlhan Selçuk ise, açık Marksist söy- Bu nedenle de, proletaryanın öncülüğünde
lem kullanmadan benzer düşünceleri savu- gerçekleştirilen demokratik devrim “demok-
nan Doğan Avcıoğlu/Devrim çizgisinin gö- ratik halk devrimi” olarak tanımlanır.
rüşlerini benimsemiş birisidir. Buraya kadar, neredeyse tüm sol örgüt-
Mahir Çayan yoldaş Avcıoğlu’nun görüş- ler arasında bir ortaklık mevcuttur. En azın-
lerini şöyle özetler: dan “globalizm” söylemlerinin solda etkin
“Avcıoğlu’na göre Türkiye prole- olduğu döneme kadar bu konularda ortak
taryasının emperyalizme karşı müca- bir düşünce ve saptama mevcuttu.
delede öncü rolü oynamasına objek- Ancak somut gerçeklikte proletaryanın
tif olarak imkan yoktur. Bu nedenle, bilinç ve örgütlenme seviyesi, nüfus içinde-
II. Milli Kurtuluş savaşımızda öncü- ki niceliği, ülkedeki siyasal güçler içinde so-
lük, “demokrat devrimcilere” başka lun (Marksist-Leninist solun) göreli zayıflığı
bir deyişle asker-sivil zümreye aittir. vb. nedenlerle devrimin “düşünüldüğü gibi”
“Ülkemizin bugünkü gelişme aşama- gerçekleştirilemeyeceği düşünceleri ve ka-
sında milliyetçi devrimciler bir kez nıları ortaya çıkmaya başlar.
daha ön planda rol almaya aday gö- Bu düşünce ve kanılar, Emperyalizme
zükmektedir” demektedir, Avcıoğ- bağımlı bir ülke olunduğundan, demokratik
lu.”* devrim, yalın bir biçimde anti-feodal devrim
Anlaşılacağı gibi, gerek Doğu Perinçek’in olmayacağı, aynı zamanda anti-emperyalist,
“Mao Zedung düşüncesi”nin, gerek Doğan yani ulusal bağımsızlıkçı bir devrim olacağı
Avcıoğlu/Devrim kesiminin görüşlerinin çı- gerçeğiyle birleşerek, “ulusal cephe” (eski
kış noktası, tüm solun çıkış noktası gibi Tür- söylemle “milli cephe”) aracılığıyla devrimin
kiye devrimidir. Sorun devrimin nasıl yapı- gerçekleştirileceği düşüncesine ulaşmıştır.
lacağı sorunu haline gelince, verilen yanıt- Eski illegal TKP’den Boran-Aren çizgisi-
lar farklılaşmakta ve buna bağlı olarak da ne, Doğu Perinçek’ten Doğan Avcıoğlu ke-
izlenecek yollar değişmektedir. simine kadar uzanan tüm sol örgütlenme-
Marksist-Leninist dünya görüşünü be- ler bu düşünce çevresinde “ortak paydaya”
nimsemiş olan herkes için geçerli olan en sahip olmuşlardır.
evrensel ilke, devrimde proletaryanın öncü- İlk bakışta Marksist-Leninist teoriye uy-
lüğüdür. Proletarya, sınıf bilincine sahip ola- gun gibi görünen bu “ortak payda”, oportü-
rak ve proletaryanın partisi içinde örgütle- nist ve pasifist bakış açısıyla ele alındığında,
nerek kendi devrimini, yani sosyalist devri- proletaryanın dışındaki “ilerici” güçlerin
mi gerçekleştirir. Ancak emperyalizme ba- “ulusal cephe” içinde bir araya getirilmesi
ğımlı, geri-bıraktırılmış ülkelerde burjuva de- ve bu “ulusal cephe”nin yönetimi altında
mokratik devrim tamamlanmadığından, bir devrimin gerçekleştirmesi şekline dönüş-
diğer ifadeyle, feodalizm burjuvazinin öncü- müştür.
lüğünde gerçekleştirilen bir demokratik dev- Somut gerçeklikte, solun görece zayıflı-
rimle tasfiye edilmediğinden, proletaryanın ğı, devletin zor güçlerinin olağanüstü baskı-
görevi, öncelikle demokratik devrimi ta- sı ve pasifikasyonu koşullarında, kendi “öz
mamlamak ve buna bağlı olarak sosyalist güçleri”nin yetersiz olduğunu düşünen her
devrimi gerçekleştirmektir. “solcu”, proletaryanın dışındaki güçlere,
Böylece sorun, tamamlanmamış burju- özel olarak da küçük-burjuva sivil-asker ay-
va demokratik devrimin proletaryanın ön- dın kesime dayanarak güçlenmeyi hesapla-
cülüğünde tamamlanması sorunu haline ge- maya başlamıştır.
Doğu Perinçek’ten Doğan Avcıoğlu’na,
* Mahir Çayan, Sağ Sapma, Devrimci Pratik ve Te- Mihri Belli’den Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ya, İs-
ori, Ocak 1970. mail Bilen’den Behice Boran’a kadar solun 
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

“ünlüleri”, teoride ne söylerlerse söylesin- mürge ülkelerde devrimci-milliyetçilerin ön-


ler, pratikte hemen her zaman bu düşünce- cülüğünde bir demokratik devrimin gerçek-
yi taşımışlardır. leştirilebileceğini öngörür. Bu öngörü, pro-
Amiyane bilgilerle, solun içinde bulun- letaryanın zayıf ve proletarya partisinin güç-
duğu durum ile emperyalizm-işbirlikçi te- süz olduğu, radikal küçük-burjuvazinin siya-
kelci burjuvazinin ülke çapındaki mutlak sal olarak etkin olduğu ülkeler için geçerli-
egemenliği yan yana konulduğunda, basit dir.
bir akıl yürütmeyle, yaklaşık bir milyon kişi- Ama Mısır’daki Nasır iktidarında kendi
lik orduya ve emperyalizmin her türlü aske- gerçekliğini bulan devrimci-milliyetçi hare-
ri ve ekonomik desteğine sahip bir düşma- ket, Sovyetler Birliği revizyonizminin etkin
nın kolayca yenilgiye uğratılamayacağı so- desteğiyle, neredeyse tüm geri-bıraktırılmış
nucuna ulaşılabilir. Bu akıl yürütme, kaçınıl- ülkelerde demokratik devrimi gerçekleşti-
maz olarak karşı gücün “bir milyonluk or- recek olan “gerçek” (reel) güç olarak kabul
dusu”nun gücünü abartır ve bu gücün par- edilmiştir. Nasır’ın asker oluşu, Baas iktida-
çalanması ya da “devrim saflarına çekilme- rının askeri darbeyle kurulmuş olması, tüm
si”yle devrimin çok kolaylıkla gerçekleştiri- dikkatlerin “Türk Silahlı Kuvvetleri”ne yönel-
leceği hesaplar. tilmesini getirmiştir.
1950’lerde Mısır, Suriye ve Irak’ta ortaya 27 Mayıs askeri darbesi sonrasındaki ge-
çıkan BAAS iktidarları, “kapitalist olmayan lişmeler, özel olarak da 1965 seçimlerinde
yol”u izleyerek anti-emperyalist ve anti-feo- sağın S. Demirel’in AP’si aracılığıyla %57 oy
dal bir çizgi izledikleri, bu iktidarların ve çiz- alarak iktidara gelmesi, ilk başta 27 Mayıs-
gilerin Sovyetler Birliği ile Çin tarafından çıları huzursuz etmiş, giderek de sağın an-
desteklenildiği gerçekliğinden yola çıkıldı- ti-laikçi uygulamalarıyla karşı tepkiye yol aç-
ğında da, böyle bir devrim anlayışı da ken- mıştır. Marksist solun, gerek TİP, gerek DİSK
di gerçekliğini somut tarihsel koşullarda bu- aracılığıyla örgütlenmesi ve faaliyetleri de,
lur. mevcut düzene karşı olan tepkileri daha da
Bu devrim anlayışı, açık ve net bir biçim- yoğunlaştırmıştır.
de, anti-emperyalist ve anti-feodal radikal Bu dönemde Marksist sol, TİP aracılığıy-
küçük-burjuvazinin öncülüğünde “ulusal la yasallaşabilmişse de, neredeyse tüm “es-
cephe” iktidarının kurulması anlayışıdır. ki tüfekleri”yle yasadışı bir konumda kalmış-
Bugün Ergenekon davasıyla yeniden keş- tır. TCK’nın ünlü 141-142. maddeleri Mark-
fedilen “tarih”in kavramlarıyla ifade eder- sist solun her türlü eylemine ve örgütlenme-
sek, söz konusu olan devrimci-milliyetçile- sine karşı kullanılan bir zor unsuru olmuş-
rin öncülüğünde demokratik devrimin ta- tur. Bu baskı da, kaçınılmaz olarak Marksist
mamlanmasıdır. solun değişik görünüm ve ad altında legal
Adı üstünde “devrimci-milliyetçi”lerin örgütlenmeye çalışmasına, varolan legal ör-
öncülüğünde bir devrimden söz edilmekte- gütlenmelerin içine girerek oralarda faaliyet
dir. Devrimci-milliyetçilik, proleter niteliğe göstermesine, mevcut düzenin söylemiyle
sahip olmayan bir burjuva ideolojisidir. Ma- “kendini gizlemesine” yol açmıştır.
hir Çayan yoldaşın ifade ettiği gibi, II. yeni- Öte yandan AP iktidarı ile birlikte gerici-
den paylaşım savaşı sonrasında sosyalist sis- liğin yeniden iktidar olduğunu düşünen
temin gücü ve dünyanın 1/3’ünü kapsayan “Atatürkçü” kesimler, 1960-65 dönemindeki
genişliği, çeşitli burjuva unsurların, özel ola- Talat Aydemir darbe girişimlerinin de yarat-
rak da küçük-burjuva aydınlarının kendile- mış olduğu hareketlilik içinde iktidara bir
rini “solcu” olarak görmeye başlamalarında kez daha el konulması gerektiğini düşün-
etkin bir unsur olmuştur. Bu durum, devrim- meye ve yüksek sesle söylemeye başlamış-
ci-milliyetçi hareketin, aynı zamanda sol bir lardır.
söylemle ortaya çıkmasına, kendi amaçla- 27 Mayıs aşağıdan yukarı askeri darbe-
rını sol söylemle ifade etmesini de berabe- siyle ordunun hiyerarşik yapısı, “emir-komu-
rinde getirmiştir. ta zinciri” belli ölçülerde kırılabildiğinden,
Marksist-Leninist dilde “sömürgeler so- AP iktidarına karşı olan “Atatürkçüler”, özel-
runu” olarak genişleyen demokratik devrim likle “zinde güçler” denilen genç subaylar
sorunu, kapitalizmin egemen üretim ilişkisi arasında büyük bir taraftar edinebilmişler-
10 olmadığı, feodal ve sömürge ya da yarı/sö- dir.
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

Böylece Süleyman Demirel hükümetine masıyla, yani “sol darbe”yle amaca ulaşıla-
karşı “Atatürkçüler”in aşağıdan yukarı bir as- bileceğini savunmuşlardır.
keri darbeyle yönetime el koyma düşünce- Marksist solda egemen olan oportünist
si gelişmiş ve örgütlenmeye yöneldiğinde, ve pasifist kesimin “en büyük günahı”, böy-
Marksist solun mevcut düzene karşı topye- le bir “sol darbe”yle iktidara el konulması
kün muhalefetinin yükselmesi karşılıklı iliş- karşısında “milli cephe” vb. aracılığıyla ikti-
kilerin gelişmesini sağlamıştır. dar ortağı olmayı hesaplamasıdır. Bu hesap,
12 Mart öncesindeki dönem, “Atatürkçü- onları, kaçınılmaz olarak “sol darbe” giri-
ler”den Marksist sola kadar, hükümete ve şimleriyle bağlantılar kurulmasına, “sol dar-
düzene karşı olan hemen herkesin “ne yap- beci” kesim içinde kendi görüşlerini savu-
malı” sorusunu sorduğu ve buna bağlı ola- nan insanları örgütlemeye yöneltmiştir.
rak bir şeyler yapmaya çalıştığı bir dönem- Böylece “sol darbe” girişimi içinde bu-
dir. lunan bazı kişiler oportünist ve pasifist ke-
Herkes ve her kesim, kendi görüşleri simlerin “adamı” haline gelirken, oportünist
çevresinde örgütlenmek amacıyla dergiler ve pasifist kesimler de “sol darbe”cilerin
çıkarmaya, yayınlar yapmaya başlamışlar- “yedek gücü” olarak görülmeye başlanmış-
dır. Mahir Çayan yoldaşın Kesintisiz Devrim tır.
II-III’ün girişinde ifade ettiği gibi, “Her çıkan Tüm bu faaliyetler ve ilişkiler, 61 Anaya-
dergi, birer ‘ciddi’ hareketin temsilcisi iddi- sası’nın getirmiş olduğu nispi demokratik
ası içinde sosyalist blok içindeki şu veya bu ortam içinde, neredeyse aleni bir biçimde
devlete karşı politik tavırlarından, Osman sürdürülmüştür. Mevcut düzenin, bizatihi 61
Gazi’den itibaren üretim ilişkilerinin geliş- Anayasası’nın kendisi açısından yasadışı
me sürecine ilişkin görüşlerini, ilk sayıların- olan ve kendi hukuku çerçevesinde “suç”
da 80-100 (hızını alamayan daha da fazla) oluşturan bu aleni faaliyetler ve ilişkiler, 12
sayfalık broşürlerle ortaya koyuyorlardı. (As- Mart sonrasında kurulan sıkıyönetim mah-
lında hepsinin değerlendirmesi de, termi- kemelerinde açılan davalarda “kanıtlar” ola-
noloji ve nüans farkları hariç, öz bakımın- rak sunulmuştur.
dan üç aşağı beş yukarı aynıydı.)” Devrimden söz etmek, devrim için ör-
“Terminoloji ve nüans farkları hariç, öz gütlenmek ve bizatihi devrim yapmaya kal-
olarak üç aşağı beş yukarı aynı” olan değer- kışmak ve hatta devrim yapmak, egemen
lendirmeler benzeş bir devrim programının sınıfların egemenliğine karşı işlenmiş en bü-
ortaya çıkmasına da yol açtı. Demokratik yük suçtur. Dolayısıyla bu büyük suç, aynı
devrim programı olarak Doğan Avcıoğlu’nun egemen sınıfların kendi hukuku içinde ve
“iktidar programı” ile TİP’in “iktidar progra- kendi yasaları çerçevesinde şiddetle ceza-
mı”, Doğu Perinçek’in “Mao Zedung düşün- landırılır. Burada şaşırtıcı, bilinmeyen her-
cesi” dayanaklı MDD programı ile Mihri hangi bir yan yoktur.
Belli’nin MDD’si bir ve aynı şeyleri içeriyor- Şaşırtıcı olan, mevcut düzene ve mevcut
du. iktidara karşı faaliyet yürüten ve örgütlenen
12 Mart’a yaklaşıldıkça her kesimin ör- kesimlerin böylesi bir “suç”u işlediklerinin
gütlenme ve propaganda çalışmaları yoğun- bilincinde olmamalarıdır.
laşmış, genç subaylar arasında “sol darbe” Ve olmadıkları için de 12 Mart darbesi
düşüncesi hızla yayılmıştır. kafalarına “balyoz” gibi inmiş, örgütlenme-
Bu tarihsel süreçte Marksist sol ile Do- lerini dağıtmış ve kişileri demoralize etmiş-
ğan Avcıoğlu/Devrim çevresi her ne kadar tir.
programatik olarak birbirine yakın olsalar Böylece devrimci-milliyetçilerin “sol dar-
da, birbirlerinden farklı yönelimlere sahip- be” girişimi başarısızlığa uğrarken, oligarşi-
tir. nin “balyozu” sayesinde Marksist solun bu
Marksist sol, tüm oportünist ve pasifist devrimci-milliyetçi kesimle olan “hesapları”
kesimlerine rağmen, her durumda halkın sona ermiştir.
örgütlenmesine dayanan bir devrim düşün- 1970’ler Marksist solun, her türlü oportü-
cesini esas alırken, Doğan Avcıoğlu/Devrim nist ve pasifist kesimlerinin egemenliğine
çevresi bu örgütlenmeye doğrudan karşı rağmen, kendi başına ve kendi yolunda dev-
çıkmazken, asıl olarak “zinde güçler”in, rimci mücadeleyi yürüttükleri bir dönem ol-
“Türk Silahlı Kuvvetlerin” yönetime el koy- muştur. 11
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

12 Mart darbesi, ordu içindeki devrimci- müttefiki haline gelmiştir. Bu değişim, do-
milliyetçileri büyük ölçüde tasfiye etmiş, ğal olarak eski ekonomik, toplumsal ve si-
“Atatürkçü, Kemalist” vb. adlarla kendileri- yasal ilişkileri değişime zorlamış ve her ke-
ni tanımlayan siyasal oluşumları tarih sah- sim yeni “koşullara” uyum sağlamaya itil-
nesinden silip atmıştır. miştir.
Bugün Ergenekon “çetesi”yle birlikte TOBB’tan işçi sendikalarına, ticaretten
gündeme getirilen “darbe girişimleri” ve tarıma kadar her kesimin yeni “koşullara”
“darbe örgütlenmeleri”, ordu içinden tasfi- uyum sağlamaya zorlanması, kaçınılmaz
ye edilmiş devrimci-milliyetçilerin bazı ka- olarak karşı tepkiyi de beraberinde getirmiş-
lıntılarının faaliyeti olarak gösterilmeye ça- tir.
lışılsa da, sözcüğün gerçek ve tarihsel anla- Bugün Ergenekon “çetesi” etrafında ko-
mıyla devrimci-milliyetçi bir hareket mev- parılan fırtına, yeni “koşullara” uyum sağla-
cut değildir. mış ve bu sayede AKP iktidarından nema-
Sovyetler Birliği’nin dağıtılmışlığıyla bir- lanan kesimler ile yeni “koşullar” tarafından
likte ortaya çıkan “yeni dünya düzeni”, her dışlanmış ve zarara uğramış kesimler ara-
ne kadar “globalizm” adı altında farklı bir sındaki çelişkinin bir ürünüdür. Ancak her
şey olarak sunulmuşsa da, Irak ve Afganis- kesim, bu “koşullar”ın ne kadar süreceğini
tan işgalleriyle birlikte “bilinen” emperyalist tam olarak kestiremediklerinden, sürekli
dünya düzeni olarak görünür hale gelirken, yalpalayan, tutarsız bir tutum içine girmiş-
emperyalist metaların ihracatına dayanan lerdir.
yeni ticari ilişkiler eski geleneksel işbirlikçi- Şu gerçektir ki, 12 Mart öncesinin dev-
tekelci sanayi burjuvazisi/emperyalizm itti- rimci-milliyetçi gücü ve örgütlülüğü günü-
fakını ve bunun çevresinde oluşan güçler müzde mevcut değildir. Bazı kişilerin “ke-
dengesini büyük ölçüde değiştirmiştir. Bu- malizm” söylemi içinde devrimci-milliyetçi
gün AKP iktidarıyla temsil edilen eski gele- bir düşünce sahibi oluşları bu gerçeği de-
neksel Anadolu tüccarı ve tefeci-tüccar ser- ğiştirmemektedir.
mayesi, neredeyse emperyalizmin temel

12
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

Saf Demokratlar

“Saf demokrasi... eski gelişmiş eski sanayi ülkelerinden daha fazla


Almanya’da ikincil rol oynar. Ama bu, devrimin bir anında, en radikal burjuva
partiler ve sonuç olarak tüm burjuva partileri ve hatta feodal rejim için bir sü-
reliğine geçici bir önem kazanma olasılığını ortadan kaldırmaz. Böyle bir an-
da, tüm gerici kitleler onun arkasına takılır ve onu desteklerler; gerici davra-
nışlar olarak kullanılan herşey demokratiktir. Bu yüzden Mart-Eylül 1848’de
tüm feodal-bürokratik kitle, devrimci kitleleri itaat altında tutabilmek için libe-
ralleri desteklemiştir, ve doğal olarak, bu başarılır başarılmaz da liberallerin
kıçına tekmeyi basarlar. Fransa’da Mayıs 1848’den Aralık’taki Bonaparte se-
çimlerine kadar, partilerin en güçsüzü olan saf demokrat ulusal parti, kendi
arkasında örgütlenmiş olan tüm kolektif gericilik sayesinde iktidar oldu. Bu
her devrimde olur: hiç bir biçimde hükümet etme yeteneğine sahip olmayan
en uysal parti, kendilerinin son kurtuluş olasılığını yok etmiş görünen bu par-
tide yer alan diğerleriyle birlikte iktidara gelir. Bu kriz anında, ulusun ve seç-
menlerin çoğunluğunun bizim arkamızda olmasını bekleyemeyiz. Tüm burju-
va sınıf ve feodal toprak sahipleri sınıf kalıntıları, küçük-burjuvazinin en ge-
niş kesimleri, ve de kırsal nüfus, en aşırı devrimci davranışı gösteren en ra-
dikal burjuva partisinin çevresinde toplanacaklardır, ve büyük olasılıkla, geçi-
ci hükümet içinde temsil edileceklerdir. Bu durumda, Şubat 1848 Paris dev-
rimindeki sosyal-demokrat azınlığın gösterdiği gibi, bir azınlık olarak hareke-
te geçilemez. Yine de bu, böylesi anlarda akademik bir sorundur.
Elbette Almanya’da farklı durum alabilir, ve farklı askeri koşullar olabilir.
Bugün gördüğümüz şeyler gibi beklenmedik biçimler, Rusya dışında hiç bir
yerde ortaya çıkmayabilir. Eğer öyle yapılmazsa, eğer beklenilmeyen
Almanya’da ortaya çıkarsa, o zaman devrim sadece ordudan başlayabilir. As-
keri bakış açısından günümüzün bir ordusuna karşı silahsız bir ulus, saf ola-
rak yok olacak bir niceliktir. Bu durumda -eğer bizim yirmi-yirmi beş yaşında-
ki, oy kullanamayan, ama eğitimli yedek askerler, eyleme geçmişlerse-, saf
demokrasi büyük bir sıçrama yapar. Ama bu sorun da, bugün yine akademik
bir sorundur. Yine de ben, öyle söylemek gerekirse, Parti’nin büyük genel kur-
mayının bir temsilcisi olarak, onu gözönüne almak zorundayım. Her durum-
da, kriz sırasında ve krizden sonra, bizim biricik hasmımız, saf demokrasi
çevresinde toplaşmış bütün kolektif gericiliktir, ve düşünceme göre bu, hiç bir
koşul altında ihmal edilemez.” [Engels: Babel’e 11 Aralık 1884 tarihli mektu-
bu.]

Küçük-burjuva ve küçük-burjuva aydını, nin bir parçasıdır ve dünya görüşü olarak


proletaryanın toplumsal ve siyasal mücade- burjuva ideolojisinin kendi sınıfsal konumu-
le tarihinde özel bir yere sahiptir. Çoğu du- na uyarlanmış biçimini benimser.
rumda proletaryanın çıkarlarını savunuyor- Küçük-burjuvazi, burjuvazinin, daha tam
muş görünen küçük-burjuva ve aydını, he- ifadeyle büyük burjuvazinin (kapitalistlerin)
men her durumda kendi bencil sınıf çıkar- karşısında “küçük” ve çaresizken, proletar-
larını gerçekleştirmek için siyasal mücade- ya ve köylülüğün karşısında burjuvadır. Ken-
leye katılırlar. di içinden çıkardığı aydınlar aracılığıyla bü-
Sınıf olarak küçük-burjuvazi, burjuvazi- yük burjuvaziye (kapitalistlere) gereksinme 13
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

duyduğu ideoloji üreticileri sağlarlar. Bu ne- aliyet alanı ortaya çıkar. Reklamcılık sektö-
denle küçük-burjuva aydınları, içinden çık- rü, basit biçimde malın tanıtımının yapılma-
tıkları sınıfın çıkarlarının ötesinde, bir bütün sının ötesinde, yeni ürünlere yeni talep ya-
olarak burjuvazinin, özel olarak da büyük ratmaktan, eski ürünlere yeni talep bulma-
burjuvazinin (kapitalistlerin) çıkarlarını sa- ya kadar geniş bir alanda faaliyet gösterir.
vunurlar, bu çıkarları “toplumun genel çıka- Doğal olarak da “medya” sektöründe olağa-
rı” olarak sunarlar ve bu yolla geniş halk kit- nüstü bir genişleme meydana gelir. Lojistik
lelerini burjuvaziye yedeklerler. (depolama ve dağıtım) faaliyetleri de, gele-
Ancak sınıf olarak, küçük sermaye, kü- neksel sanayici kapitalistin metalarını stok-
çük tüccar, küçük esnaf ve küçük toprak sa- ladığı depo faaliyetleri olmaktan çok, sana-
hibi kesimlerden oluştuğundan, küçük-bur- yici kapitalistin ve tüccarın mallarını düzen-
juva aydınları, her durumda bu küçüklerin li olarak “tedarik” eden, bu anlamda malla-
büyük olma özlemini dile getirirler. Bu “bü- rın depolanmasından taşımacılığına kadar
yük” olma özlemi, büyük burjuvazinin (ka- bütünsel bir faaliyet oluşturan bir alandır.
pitalistler) daha da büyümesi, sermayenin Bu üretken olmayan faaliyetlerde istih-
daha fazla merkezileşmesi ve yoğunlaşma- dam edilen küçük-burjuvalar, “üretmeden
sı yönündeki tarihsel eğilimiyle de örtüşür. tüketen” kesimi oluştururlar. “Yeni orta sı-
Dolayısıyla küçük-burjuva aydınları “küçük”- nıf” olarak burjuva ideologlarının ve siyaset-
lerin “büyük” olma özlemlerini dile getirir- çilerinin yücelttiği bu kesim, mülksüzleşen
ken, aynı zamanda sermayenin daha fazla ve yoksullaşan küçük-burjuvalar olmakla
büyümesi gerektiğini de dile getirmiş olur- birlikte, bu istihdam aracılığıyla yeni ve da-
lar. ha yüksek bir yaşam standardına sahip olur-
Küçük-burjuvazi, büyük burjuvazi (kapi- lar.
talistler) ile proletarya arasında yer alan bir Böylece çıkarları doğrudan kapitalistle-
ara sınıf niteliğine sahip olduğundan, sürek- rin çıkarlarıyla özdeşleşmiş “yeni orta sınıf ”
li olarak mülksüzleşmek ve proleterleşmek haline gelen küçük-burjuvalar, burjuva ide-
durumundadır. Sermayenin artan merkezi- olojisi üretiminde hizmet gören bir küçük-
leşmesi, üretimin artan büyümesi, ticaretin burjuva aydınından çok daha fazla kapita-
genişlemesi, kısacası sermayenin giderek list sistemin savunucusu haline gelirler.
tekelleşmesi karşısında küçük-burjuvazi sü- Bunların dışında kalan ve daha büyük
rekli tasfiye olur. kesimi oluşturan küçük-burjuvalar ise, yine
Bir yandan büyük burjuvazi kesimine ka- kapitalist mülksüzleşme süreci içinde artan
tılma hayali, “büyük” olma özlemi, diğer oranda proletaryanın saflarına itilirler. Özel-
yandan aynı burjuvazi tarafından sürekli ola- likle küçük toprak sahibi köylüler bu mülk-
rak tasfiye edilmesi ve proleterleşmeye zor- süzleşme sürecinden en fazla etkilenen ke-
lanması, küçük-burjuvazinin sürekli ikircik- simdir.
liğinin ve tutarsızlığının maddi temelini oluş- Bu yüzden, küçük-burjuvazi, büyük bur-
turur. juva olma özlemi ile proleterleşme korkusu
Emperyalizm çağında küçük-burjuvazi- arasında bocalayan, koşullara göre bir o
nin proleterleşme süreci de, kapitalizmin yanda, bir bu yanda saf tutmaya çalışan ka-
yükseliş döneminde olduğu gibi ve olduğu rarsız ve tutarsız bir sınıf kimliğinin yanında,
biçimiyle gerçekleşmez. Genel ifadeyle, pazarlamacılık, tanıtımcılık ve lojistik alan-
mülksüzleşen ve yoksullaşan küçük-burju- lardaki üretken olmayan faaliyetlerde istih-
va ücretli emekçi haline gelir. Ancak tekel- dam edilen kesimleriyle kapitalist düzenin
ci kapitalizmin gelişimi içinde üretken ol- görece sürekli ve istikrarlı destekçileri hali-
mayan faaliyetlerde meydana gelen geniş- ne gelmiştir.
leme, mülksüzleşen ve yoksullaşan küçük- Hiçbir üretken faaliyette bulunmayan,
burjuvaların bu alanlarda istihdam edilme- son tahlilde “ücretli emekçi” statüsünde bu-
lerini olanaklı kılar. lunan, ancak kapitalist ekonominin canlan-
Üretken olmayan faaliyetler, temel ola- dığı dönemlerde yüksek gelir sahibi olabi-
rak pazarlamacılık, reklamcılık ve lojistik len bu “yeni” küçük-burjuva kesim, herhan-
alanlarda yoğunlaşır. gi bir sermaye sahibi gibi, herhangi bir tüc-
Geleneksel mal ticaretinin yanında car gibi, sürekli istikrar peşinde koşar, istik-
14 “marketing” adı verilen yeni tür bir ticari fa- rardan yana tutum takınır. Onun en nefret
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

ettiği ve en büyük korkusu ekonominin is- den de, feodal kalıntılardan liberal burjuva-
tikrarsızlaşması, yani bunalımlara girmesi- ziye, sanayici kapitalistten küçük tüccara ka-
dir. Bu nedenle de, ekonomik istikrarın si- dar her kesim bu saf demokrasinin “hak”
yasal istikrardan geçtiğine inanmış ve inan- anlayışının kendi çıkarlarına denk düştüğü-
dırılmış bir kütle olarak hemen her zaman nü düşünerek, onların yanında yer alırlar.
“siyasal istikrar”dan yana tutum takınır. Si- Açıktır ki, “saf demokrasi”, yalın bir libe-
yasal istikrarın kim tarafından ve nasıl sağ- ralizmdir. “Birakın yapsınlar, bırakın geçsin-
landığıyla ilgilenmez. Onun için önemli olan ler” sözünde ifadesini bulan bu liberalizm,
kendi istihdam alanının varolması, bu alan- güçlü olanın istediğini yapabildiği, parası
daki çalışmasıyla elde ettiği yüksek gelirin olanın istediğini satın alabildiği bir toplum-
sürmesidir. sal düzen istemine denk düşer. “Saf demok-
Bugün şeriatçılarla kolkola girmiş olan rasi” de liberalizmin demokratik hak ve öz-
“liberaller”, “herşeyden önemlisi siyasi is- gürlükler alanındaki izdüşümüdür.
tikrardır” diyenlerin büyük bir bölümünü bu Bugün ülkemiz somutunda şeriatçılarla
küçük-burjuvalar oluşturmaktadır. ittifak içinde hareket eden “liberaller”, “II.
Yakından bakıldığında bu “yeni” küçük- Cumhuriyetçiler” ve “neo-liberal sol”cular,
burjuvalar, eski dönemin mülksüzleşen ve “yeni” küçük-burjuvazinin çıkarlarını temsil
mülksüzleşme tehdidi altında bulunan kü- eden siyasal hareketler durumundadır. Bu
çük-burjuvazinin ardıllarıdırlar. Siyasal “kö- nedenle, bir yandan ekonomik ve siyasal is-
ken”leri, eski dönemin mülksüzleşen ya da tikrarın herşeyden önemli olduğu propagan-
mülksüzleşme tehdidi altında olan küçük- dasını yaparlarken, diğer yandan “sureti
burjuvaların mevcut düzene karşı “sol” tep- haktan” görünerek, demokrasinin “tüm ku-
kilerine dayanır. Günlük dille ifade edersek, ral ve kurumlarıyla” varedilmesi propagan-
“ailecek solcudurlar”. Hatta bazıları ve ön- dası yaparlar.
de gelenleri 1980 öncesinin siyasal müca- Onlar için “demokrasi” herkes içindir ve
delelerinde aktif olarak yer almışlardır. Ama demokratik bir hakka herkes sahip olmalı-
“çağ değişmiş”, yeni bir dünya özlemi sona dır. Türban konusunda olduğu gibi, herke-
ermiş, artık “somut bugün”de yaşamak esas sin istediği gibi giyinme “hakkı” olmalıdır,
olmuştur. “Globalizm” propagandasına dört dolayısıyla şeriatçılar da istedikleri gibi
elle sarılan bu “yeni” küçük-burjuvalar için (“inançlarının gereğine uygun”) giyinebil-
“dün, dün ile gitti cancağızım, şimdi yeni melidirler. Aynı şekilde herkes istediği gibi,
şeyler söylemek lazım” şarkısı neredeyse kendi düşüncesine ve inancına bağlı olarak
yaşam kılavuzu ve siyasal duruş simgesi ha- yaşayabilmelidir.
line gelmiştir. Bu “saf demokrasi” mantığı içinde bu
İşte bugün ülkemiz siyasal yaşamında “yeni” küçük-burjuvalar, ister tefeci-tüccar
açık biçimde görüldüğü gibi, bu “yeni” kü- sermayesi olsun, ister kapitalist-ticari serma-
çük-burjuvalar “saf demokrasi” yandaşları ye olsun, kendisini istihdam eden her kesi-
olarak siyasal bir tutum içindedirler. min birlikte yaşamasını isterler. Bu, aynı za-
“Başörtüsü” adıyla gizlenen “islami ya- manda kendi işlerinin güvencesidir. Söz ko-
şam ve islami toplumsal düzen” simgesi nusu olan “marketing”, tanıtım ve lojistik fa-
olan türban karşısında “herkesin istediği gi- aliyetler olduğundan, her sermaye kesimi
bi giyinme özgürlüğü olmalıdır” diyerek or- için “bir gün ihtiyaç” olur cinsinden işlerdir.
taya çıkanlar “saf demokrasi” yandaşlarıdır- Doğal olarak da, “yeni” küçük-burjuvalar ne
lar. kadar çok sermaye piyasaya girerse, o ka-
“Saf demokrasi” savunucuları ya da dar çok iş sahibi olacaklarını, gelirlerinin ar-
“saf ” demokratlar, her türlü sınıfların varlı- tacağını hesaplarlar.
ğını ve sınıfsal farklılığı görmezlikten gelir- Sürekli yoksullaşma ve mülksüzleşme
ler. Onlara göre, “herkes mutlak olarak eşit- tehdidi altında olan küçük-burjuvalar, bu ye-
tir”. Doğal olarak da “özgürlükler” de her- ni “üretmeden tüketme”ye olanak veren iş
kes için var olmalıdır. Engels’in tahlil ettiği olanakları karşısında “saf demokrasi” yan-
19. yüzyıl koşullarında bu saf demokrasi an- daşlarının söylemlerine daha yakın durur-
layışı, feodallerin feodal sömürüyü, kapita- lar. “Siyasi istikrar” adı altında kimin ve han-
listlerin kapitalist sömürüyü istedikleri gibi gi amaçlarla iktidar olduğuna aldırış etmek-
sürdürme hakları olduğunu savunur. Bu yüz- sizin sadece kendi varlık koşullarını biraz 15
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

daha sürdürebilme umuduna kapılan bu ke- makla kalmadığını, ama bomboş bir
simler, günümüzde AKP iktidarının en bü- formül de olduğunu söyleyelim ayraç
yük destekçileri olmaktadırlar. içinde, çünkü komünist toplumda,
Gerek çalışma koşulları itibariyle, gerek dönüşmüş ve bir alışkanlık durumu-
yaşam biçimleriyle şeriatçı kesimlerden ke- na gelmiş demokrasi sönecek, ama
sinkes ayrı olan bu kesim, düne kadar açık hiçbir zaman ‘saf ’ bir demokrasi ol-
biçimde “laiklik” yanlısı tutum içindeyken, mayacaktır).
bugün laikliğin “istikrarı bozan” bir “çatış- ‘Saf demokrasi’, işçileri aldatma-
ma konusu” olduğunu düşünmektedir. ya çalışan liberalin uydurma bir sö-
Yasalar karşısında herkesin eşit olduğu zünden başka bir şey değildir.”*
ne kadar “mutlak” bir hukuk ilkesi olarak AKP’nin mutlak müttefiki olan liberaller,
sunulursa sunulsun, mahkeme kapılarında daha doğru ifadeyle liberal görünümlü “ye-
bekleşen halkın çok iyi bildiği gibi, “eşitlik” ni” küçük-burjuvaların tek kaygısı, kendi ya-
sadece varlık sahibi olanlar için eşitliktir. şam standartlarını korumak ve bunun için
“Saf demokrasi” denilen şey de, tüm”mutlak gerekli olan geliri garantiye almaktır. Bu gü-
eşitlik” görünümüne karşın, iktidar ve ser- venceler sağlanabildiği sürece, onlar için re-
maye sahiplerinin eşitliğinden başka bir şey jimin niteliği, laik ya da şeriat düzeninin va-
değildir. rolup olmaması hiçbir öneme sahip değil-
“Mantık ve tarih ile alay etmedik- dir. Onlar için önemli olan “kedi”nin fare
çe, ayrı ayrı sınıflar varolduğu sürece tutmasıdır. Renginin yeşil ya da siyah olma-
‘saf demokrasi’den değil, ama yalnız- sının hiçbir önemi yoktur. Ta ki, “kedi” diye
ca sınıfsal demokrasiden söz edile- düşündükleri şeyin bir “canavar” olduğunu
bileceği açıktır (‘saf demokrasi’nin fark edene kadar bu “saf ” ve “mutlak eşit-
yalnızca ne sınıflar savaşımından ne likçi” tutumlarını sürdüreceklerdir. Tek so-
de devletin niteliğinden herhangi bir run, bunu fark ettiklerinde kendilerinin fare
şey anlamayan bilisiz bir formül ol- olarak yutulmuş olacağıdır.

* Lenin, Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky, s.


16 27.
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

“Agarta” Cristine Romanlarından


İt Ürür, Kervan Yürür Efsanelerine,
İskender Büyük’ten Veli Küçük’e
Tragedyadan Komedyaya
Ergenekon

Ergenekon savcısının hazırladığı 2455 Bu “derin Ergenekon”un, bu “gizli örgüt-


sayfalık iddianamede, “DERİN ERGENE- lenme”nin, “derin devlet” örgütlenmesi ola-
KON... isimli yazıda ERGENEKON TERÖR rak yüzyıllardır faaliyette bulunduğu da yine
ÖRGÜTÜNÜN gizli amaç ve hedefleri ile as- iddianame sayesinde bilinir olmuştur!
keri makamlara sızılmasının gerektiğini Dahası, “Atatürk de Mu ve Atlantis’ten
açıkça anlatmaktadır.”(İddianame, s. 983) gelme özellikleriyle Agarta’da, dolayısıyla
denilerek “çete”nin tüm gizli amaçları ve Ergenekon’da da inisiye olmuş: sırasıyla Alp,
gizli yapılanması deşifre edilmiştir! Eren ve Mürşit olmuş bir Bozkurt” olduğu
Savcılığın olağanüstü “performansı”yla da iddianameyle gün ışığına çıkmıştır!
açığa çıkartılan Ergenekon “çetesi”nin ve Ergenekon savcısının yazılmış iddiana-
onun da derinliğindeki “derin Ergenekon”un, mesine göre, bu “derin Ergenekon”, gizli bir
ülkemiz faşistlerinin ulumalarıyla ünlenmiş tarikat, Erenler Meclisi, Akil Adamlar Toplu-
“Bozkurt efsanesi”ne dayandığını da yine luğu gibi örgütlenmiş, “Türk milletinin güç-
aynı iddianame sayesinde dünya alem öğ- süz gibi göründüğü anlarda bile Devletin de-
renmiş oldu. vamını sağlayan görünmeyen güç”tür.
İddianamenin 943. sayfasında “Türk mil- Savcılık uzun uzun “derin Ergenekon”
letinin güçsüz gibi göründüğü anlarda bile belgelerinden aktarmalar yaparak, bu gizli
Devletin devamını sağlayan görünmeyen “meclis”in faaliyetlerini deşifre eder. Ancak
güçler, aynen görev başındadır.” denilerek yine de bazı yerler biraz anlaşılmaz görünür.
ifşa edilen “derin Ergenekon”un, “Agarta”* İşte bu anlaşılmaz görünen yerlere gelindi-
adlı uydurma bir “efsane”nin bir başka ver- ğinde, konuya açıklık getirmek için aşağı-
siyonu olduğu da yine iddianame sayesin- daki metnin okunması gerekmektedir:
de açığa çıkmıştır!

“Biz ışığımızı Metehanla yakanız Alparslanla Selehattin Eyyübi ile yaka-


nız. Osman Beyle Yakanız. Tarih çağ aşarken elindeki meşalede biz var-
dık.
Işığımız sönmeye yüz tuttuğunda köhneleşen devletin kendisini yenile-

* Bu ismin Agatha Cristine’yle hiçbir ilgisi yok-


tur.
17
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

mesi için devreye girdik.


93 harbinden sonra dost-düşman herkes anladı ki Osmanlı son günle-
rini yaşamaktaydı.
Bizim öncelikli çabamız Anadolu’yu, yani dünyanın kalbini korumak ve
kendi sırrımızı saklamak için zaman kazanmaktı.
I. Dünya savaşından sonra Osmanlı yapısıyla yola devam imkansızla-
şınca bizler Mustafa Kemal’i görevlendirdik. Onu Anadolu’ya yolladık ve
direnişi başlattık. Anadolu kurtarıldı. Ama onun mührü olan İstanbul’uda
düşmana bırakmamak için Musul ve Kerkük’ten vazgeçmiş göründük.
Bu milletin hiç değilse bir süre nefes alabilmesini sağlamak için hak-
kaniyet içermeyen ötekiler yaratan sistemlere karşı durmadık. Onlara biz-
den size zarar gelmez biz sizin gibi olmak istiyoruz mesajını verdik.
Fatih Sultan Mehmeti zehirleyenler Mustafa Kemalin ölümünü hızlan-
dırdılar.
Onun ölümünden sonra patlak veren II. Dünya Savaşı ve akabinde ge-
lişen komünizm tehlikesi topraklarımızı bir kez daha tehdit etti.
Bize iki seçenek sunuldu: ya komünist olacaksınız.ya da gladyör.
Biz ikisini de reddettik
Bunun bedelini de binlerce gencimizi ve yıllarımızı kaybederek ödedik
ve ödemeye devam ediyoruz. Topraklarımızda türlü oyunlar oynanırken.
Biz Ali Candanlar yetiştirecek bir iklimi sağlamaya çalıştık. Kıbrıs bizim
için dönüm noktası oldu sonra Azerbaycan. Daha sonra Bosna, Çeçenis-
tan, Adriyatik’ten Çin Seddine Kızıldeniz’den Sibirya’ya o kudretli günleri-
mize dönecek ruhu yetiştirmeye çalıştık.”

Bu sözler, “Kurtlar Vadisi-Pusu” dizisin- çıkar, her yerde eli-kolu vardır, her işe bu-
de “Ölümsüzler Meclisi”nin “kefil”i tarafın- laşmış bir “kişiliktir”. (Buradaki “kişilik” söz-
dan Polat Alemdar’a söylenmiştir. cüğü de, “Kurtlar Vadisi-Pusu”nun diğer bir
Böylece “derin Ergenekon”un gerçek sır- karakteri olan Mıro’ya aittir.)
rı, iddianamenin boşlukları Polat Alemdar’ın Eğer zihninize İskender Büyük tipleme-
maceralarında açığa çıkar! si yerleşmişse, Veli Küçük’ün kim olduğu,
Dahası, Ergenekon savcısının iddiana- neler çevirdiği, neye gücünün yettiği ve ko-
mesinde ifade edildiği gibi, “Kurtlar Vadisi- lunun nerelere uzandığını anlamakta fazla-
nin bulunduğu yerin özel adı ‘Ergenekon’dur. ca zorlanmazsınız. Ergenekon savcısı da,
Ergenekon Türk’ün milli duruşudur. (İddia- böyle bir zihin sahibi olarak Veli Küçük’ü
namede bu cümle büyük harflerle yazılıdır) her olayın içine dahil etmiştir. Veli Küçük’ün
Bu duruş Tanrı’nın özüne kadar gider...” (Er- İskender Büyük’ten tek farkı ise, bir JİTEM
genekon İddianamesi, s. 942) kurucusu olarak bu olaylarda “emir-komu-
Savcılık iddianamesinde dile getirilen bu ta zinciri” içinde ve resmi görevli olarak yer
“gerçeklik”, ister rezalet, ister komedi, ister almış olmasıdır. Bu yüzden, savcılık Veli
safsata olarak değerlendirilsin, yine de hu- Küçük’ü “görevleri” gereğince yaptığı işler-
kuki bir metinde “güçlü kanıt” olarak yer al- den dolayı suçlamaktan özenle kaçınmış,
mıştır ve çok ciddi bir çehreyle (ceberut bunun yerine “emekli JİTEM mensubu” ola-
devlete uygun bir ciddiyet içinde) tarihsel rak “emeklilik yaşamında” yaptıklarıyla suç-
bir belge haline getirilmiştir. lamakla yetinmiştir.
Ergenekon iddianamesi kendi kanıtını ve Oysa Veli Küçük, “istihbaratçılıkta emek-
tamamlayıcısını Alemdar Polat’ın baş rolün- lilik yoktur” sözünü bilen birisi olarak, res-
de yer aldığı “Kurtlar Vadisi-Pusu” dizisinde mi ya da gayri resmi her işin içinde yer al-
bulurken, dizinin yeni karakterlerinden İs- mayı sürdürmüştür. Resmi devlet açıklama-
kender Büyük de, kendi kişiliğini Veli Kü- larında JİTEM (Jandarma İstihbarat Teşkila-
çük’de bulur. tı) adıyla bir kuruluş “resmen” yoktur. Dola-
Emekli JİTEM kurucusu general Veli Kü- yısıyla da Veli Küçük, resmen “resmen ol-
18 çük, İskender Büyük gibi, her taşın altından mayan” JİTEM’in kurucusu ve yöneticisi de
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

değildir! Onun JİTEM kurucusu olduğuna Açıktır ki, burada hukuk, yargı, adalet gi-
ilişkin “iddia” sahibi ise, bir zamanlar Em- bi kavramlara yer yoktur. AKP’nin kapatıl-
niyet İstihbarat Dairesi Başkanı görevini ifa ması davasına karşı AKP’nin “misillemesi”
etmiş olan, halen Edirne Emniyet Müdürü olan operasyonlardan başka bir şey bekle-
olarak görev yapan ve Ergenekon savcısının mek de saf dillik olur.
“tanığı” olarak iddianamede yer alan Hane- Şimdi AKP Anayasa Mahkemesi tarafın-
fi Avcı’dır. dan kapatılmadığına göre, Ergenekon sav-
Bütün bu olaylar dizisi ve iddianame cısının da “misilleme” göreviyle kaleme al-
“gerçekleri” içinde tragedya JİTEM, kontra dığı iddianameyi yumuşatması beklenebilir.
gerilla faaliyetleriyle gerçekleştirilen katliam- Tek sorun, şeriatçı kesimlerin “laik-ulusal-
lar, provokasyonlar, cinayetlerdir. Komedya cı” adına karşı duydukları düşmanlık duy-
ise, bu işleri “görev gereği” yerine getiren- gusu, II. Cumhuriyetçi denilen liberallerin
lerin, “emeklilik yaşamında”, kendisinin gö- 28 Şubat sürecinin mağduru olmaktan kay-
revini üstlenen resmi görevlilere “yardımcı” naklanan kin ve nefretidir. Bunlar da Erge-
olmayı sürdürürken, şu anda görevde bulu- nekonvari operasyonların ve iddiaların ne
nanların düzenlediği cinayet ve provokas- yönde evrileceğini belirsizleştirmektedir.
yonların sorumlusu olarak gösterilmesidir. Yine de bu belirsizlikten hoşlanmayan-
Artık taşlar yerli yerine konulabilir, duvar lar, olayların nasıl gelişeceğini büyük merak
örülebilir, “çete” de hak ettiği cezayı bu- içinde izleyenler ve soranlar, bir kez daha
lur! “dönem sonu finali” yapan “Kurtlar Vadisi-
Küçük bir sorun yine de varlığını sürdü- Pusu”nun yeni bölümlerini beklemek duru-
rür. Hukuk, yargı, adalet! munda kalacaklardır. Bu konuda bizlerin
Efsanelere dayandırılmış, televizyon di- söyleyeceği bir şey yoktur. Kahinlik, “Kurt-
zileriyle “kanıt”lanmaya çalışılmış, trajedile- lar Vadisi-Pusu”nun senaryo yazarlarına kal-
ri komediye çevirmiş bir iddianame ile na- mıştır.
sıl bir yargılama yapılacağı “küçük” bir so- Pek yakında...
rundur.

19
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

Kinci Liberaller ile


“Oh olsun”cu Neo-Liberallerin
Savaşı

Mart ayının sonlarında Ergenekon ope- içinde yaptı.


rasyonu kapsamında İlhan Selçuk ve Doğu İpin ucu öylesine kaçırdılar ki, vaizler, gi-
Perinçek’in gözaltına alınmasıyla birlikte, şe- derek kendilerini bir sol örgüt yöneticisi ko-
riatçı ve “liberal” “medya”nın yoğun top numuna koyarak, bu sol örgüte taktik ve
atışları ve taciz ateşleri Temmuz sonlarına strateji belirlemeye kadar uzattılar.
kadar sürüp gitti. İşin içinde “sol darbecilik- Şöyle yazıyor M. Belge:
ten sabıkalı” İlhan Selçuk ile “herkesin ma- “Bir sosyalistin, ‘Ben X’le ittifak
lumu” Doğu Perinçek olunca, şeriatçı-libe- yapamam, çünkü o yeterince ‘de-
ral ittifak dışında kalan kesimler (“merkez- mokratik’ değil’ demesi de absürd bir
sağ” ve legalist sol) “bitaraf” olduklarını ilan şeydir. Çünkü sosyalist zaten en ol-
ederken, Halil Berktay ve Murat Belge baş- gun demokrasinin sosyalizmde müm-
ta olmak üzere yeni transferlerle “teorik ya- kün olduğuna inanır. Bu doğruysa, ki-
yın organı” haline dönüşen Ahmet Altan’ın minle ittifak yapıyor olursa olsun,
“Taraf”ı tarafından yaylım ateşine maruz mantıken, kendisi kadar ‘demokrat’
kaldılar. olmayan biriyle aynı yolda gidiyordur.
Tüm 28 Şubat mağdurları, “Taraf”ın yay- Ve aynı yolda gidiyor olmak, ona ‘sen
lım ateşi çevresinde toplanarak, sola, Mark- yeterince demokrat değilsin. Ama, ol-
sist sola teorik akıl vermeye ve “taraf olma- malısın. Şu tavrını şu şekilde değiştir-
yanlar bertaraf olacaklardır” mesajı iletme- melisin’ demeye engel değildir. Her
ye başladılar. ittifak aynı zamanda bir mücadele-
Murat Belge, “Sınıf Mücadelesi” başlıklı dir.”*
27 Temmuz tarihli yazısında “sol” adına te- M. Belge, bu teorik katkısıyla, Mao Ze-
ori yaparken, Halil Berktay daha “bitaraf ” dung’un ünlü “milli cephe” politikasının içe-
tutum içinde (ki buna “bilimsel görüntü” riğinde yer alan “hem dostluk, hem müca-
demek daha doğrudur) solun teorik bilgi dele” tezi de gönderme yapmayı ihmal et-
dağarcığına göndermeler yaparak neden memiştir.
“Tarafsız” kalınamayacağını kanıtlamaya Halil Berktay’ın “akademik/bilimsel” gö-
çalıştı. rünüm altında giriştiği “marksist teori” açık-
Radikal’in II’sinden 1.’sine transfer olan lamaları, Murat Belge gibi, her şeyden önce
Ahmet İnsel ve “baskın basanındır”cılar da “ittifaklar politikası”na odaklanır. 1848 Dev-
benzer bir biçimde “teorik takılmaya” baş- rimlerinden yola çıkarak, Gramsci’ye gön-
ladılar. dermeler yaparak AKP ile ittifak yapılması-
Murat Belge, Stalin’den, III. Enternasyo- nın neden gerekli olduğunu sola kanıtlama-
nal’den yola çıkarak, “Marksist solun” itti- ya çalışılır. Bu ittifakın “emekçilerin yararı-
faklar politikasının ne olması gerektiği üze-
rine vaiz verirken, “bilimsel” Halil Berktay, * M. Belge, “Sınıf Mücadelesi”, Taraf, 28 Temmuz
20 aynı şeyleri tüm “akademik hassasiyet”i 2008.
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

na” olduğunu tarihsel olayları kanıt göstere- böylesine ilgi göstermeleri, Taraf gazetesi-
rek kanıtlar! nin bu teorik ilgiye sayfalarını bolcasından
Yine de bu kanıtlara itibar etmeyecek ve çokcasından açmış olmasının bir kera-
olanlar çıkar, kendilerinin Marksist-Leninist meti olması gerekir!
olduklarını söylerler diye Marks’ın “demok- Keramet, ne Taraf’ta, ne M. Belge, H.
rat olmadığı”nın da altını çizer. Berktay gibi “palamarları çözülmüş”lerde
“Önemli olan şu ki, Marx bütün değildir.
bunları, zamanın demokrasisinin Keramet, “neo-liberal sol” etiketini utan-
onarımına, geliştirilmesine, düzeltil- gaç biçimde taşımaktan rahatsızlık duyma-
mesine kanalize etmedi. Tersine, o yan ÖDP’de ve ÖDP’den ayrılmış eski ÖDP’-
demokrasinin tepesinde oturan ege- lilerdedir. Eski ve mevcut ÖDP’lilerin Erge-
men sınıfların teşhiri ve devrim yo- nekon operasyonları karşısında takındıkları
luyla devrilmesinin gerekçelendiril- “tutum”, bu teorik açılımların, teorik safsa-
mesi için kullandı. Özetle, ‘burjuva’ taların kerametini oluşturur.
demokrasisini iflâh olmaz saydı. Za- Genel olarak “tüm sol”un, özel olarak
ten aynı bağlamdadır ki, o ‘burjuva’ ÖDP’nin, Ergenekon operasyonları karşısın-
demokrasisini ‘burjuva diktatörlüğü’ne daki “tutumları”, “oh olsun, birbirlerini ye-
eşitledi; karşısına ise ‘proletarya dik- sinler” tavrıdır. Elbette Ahmet Altanları, Bel-
tatörlüğü’nü dikti ve işçi sınıfı, daha geleri, Berktayları böyle bir tutum fazlaca il-
genel olarak bütün emekçi halk için gilendirmez. Madem “demokrat”tırlar, ister
gerçek demokrasi anlamına gelece- istemez herkesin kendi düşüncesini savun-
ğini varsaydı. Onun için, başlı başına ma hakkına saygı göstermek durumunda-
bir demokrasi projesi yoktur Marx’ın. dırlar. Dolayısıyla “arkadaşların düşüncele-
Evet, son tahlilde ‘tek yol devrim’ ka- rine saygı duyuyorum, ama katılmıyorum”
fasındadır. O ‘tek yol’un iki adım öte- diyerek “demokrat”lıklarını da göstermele-
sinde ise Stalinizm yer alır. Bunu ri gerekir. Ama öyle olmamış, tersine bu
Marksizme arızî saymaktan vazgeçe- “tutum”a karşı yaylım ateşine başlamışlar-
lim. Stalin’in şahsî gaddarlığı bir ya- dır. İster istemez insanların aklına “işin için-
na; komünizm veya ‘reel sosyalizm’ de ‘derin’ işler var” düşüncesi gelmekte-
uygulamasının teorik dayanakları, dir.
pekâlâ Marx’ta mevcuttur.”* İşi daha da “derin”leştiren, Ahmet Altan
Böylece Taraf’ın taraftarlığında ve orta- ve avanesinin 28 Şubat sürecinde “mağdur”
mında solda uzun yıllardır görülmeyen bir edilmelerine karşı duydukları kin ve nefret-
“ideolojik tartışma” başlatılmış oldu. tir. Bu kin ve nefretlerini Ergenekon operas-
Onlar, kuyuya bir taş atmışlardı ve taş at- yonları boyunca, tıpkı kuduz bir köpek gibi
mayı da sürdürmektedirler. Şimdi bu taşı ağızlarından salyalar akıtarak kusmuşlardır.
kuyudan çıkarma “görevi” sola, legalist so- Bu öylesi boyutlara ulaşmıştır ki, artık “biz
la ve hatta H. Berktay’ın sözüyle “neo-nas- şeriatçı olduk” demeye ramak kalmıştır. İş-
yonalist” sola** verilmektedir! te “her şeyin, derin işlerin, komploların, dar-
“Liberal-sol” ya da düpedüz “neo-libe- becilerin merkezi” Ankara’da muhkim “neo-
ral” olmaktan fazlaca rahatsızlık duymayan, nasyonalist” ÖDP ve başkaları, bu durumu
hatta böyle olmakla övünen bu eskimiş ve kullanmışlar, Taraf’ta bir araya gelen çevre-
“palamarlarını çözmüş” solcuların teoriye lere veryansın etmişlerdir.
İki buçuk günlük gazete çevresinde baş-
* Halil Berktay, “Marx’ın bıyıklarında debelen- layan “haddini bil”mekle başlayan “teorik
mek”, Taraf, 10 Temmuz 2008. tartışma”, sözcüğün tam anlamıyla “yiyin
** Halil Bertay şöyle yazıyor: “Uras, ‘hıyar ve sa- birbirinizi” denilebilecek bir boyuta ulaşmış-
latalık’ benzetmesiyle, milliyetçilik ile ulusalcılık aynı
şeydir demeye getirdi. Hem evet hem hayır. Kendi pa-
tır. Diğer bir ifadeyle, “dinsizin hakkından
yıma, Marksizmle bütün palamarları çözüp frenleri imansız”ın gelmeye çalıştığı bir ortam oluş-
patlatarak müfrit milliyetçiliğe savruluş anlamında ulu- muştur.
salcılığı neo-nasyonalizm olarak düşünmeyi ve tercü- Radikal gazetesinde aradıklarını bula-
me etmeyi yeğliyorum. Dikkat ederseniz, nasyonal
mayan, bulamadıkları için Birgün gazetesi
sosyalist işçi partisi, ya da ‘yeni TKP’, ya da ÖDP ve
Birgün’ün bir kanadı gibi çığrından çıkmışlık örnekle- almaya başlayan, ama bir süre sonra Birgün
rini de, böyle bir tahlil daha iyi açıklıyor.” gazetesinde de aradıklarını bulamayan “ye- 21
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

ni” küçük-burjuva aydınları şimdi Taraf’ın ölçülür.


tarafına geçmişlerdir. Şimdi savaş, neo-libe- Siyasal bakımdan etkin güçlerin kafala-
ral solcuların kendi aralarında bir savaşa dö- rını karıştırmak, saflarını dağıtmak ve düpe-
nüşmüştür. Tüm teorik yazıların arka planın- düz pasifize etmek, bu “kanaat önderleri”nin
da, bu savaş bulunmaktadır. işi ve mesleğidir. “Kampus liberalleri”nin
30 Haziran tarihinde M. Pekdemir Birgün tüm misyonu, geçen yıl gerçekleştirilen
gazetesinde şöyle yazıyordu: Cumhuriyet Mitingleri’ne katılan milyonu aş-
“Liberal sol, indirgemecidir: Bü- kın kitlenin tarafsızlaştırılması, pasifize edil-
tün olup bitenleri devlet ile toplum, mesidir. Ama bu misyonun daha da önem-
merkez ile çevre arasındaki çatışma- li bir yanı vardır: Ulusalcılıktan sola, devrim-
ya indirgemektedir. Bu anlayışta Ana- ci sola kaymalarını önlemek.
dolu sermayesi halkı temsil etmekte- Bu milyonluk kitle, siyasal bakımdan et-
dir! Kısacası, liberal sol, kontr gerilla- kin bir kitle olduğu için, ülkedeki her türlü
ya karşı çıkarken, kontr politika uygu- siyasal gelişme üzerinde etkide bulunabil-
lamakta, sosyalist, devrimci solun ar- me olanağına ve gücüne sahiptir. Bir man-
gümanlarının bir kısmını kişiliksizleş- kenin söylediği gibi, bir çobanın oyu ile ken-
tirerek cemaatçiliğin ve gericiliğin di oyu bir ve eşittir, ama siyasal bakımdan
düzlemine taşımaktadır. Nihayet libe- etkin bir kitle, her durumda kendisinden kat
ral sol muhafazakarlık yanında saf be kat çok olan seçmen kitlesinden daha
tutmakta, bu kesimleri fanatik bir şe- güçlüdür.
kilde savunmaktadır. Fanatik demek, İşte “kampus liberalleri” ile “neo-liberal
bilirsiniz, yobaz demektir. İşbu yazı sol” ÖDP arasındaki savaş, bir tarafın bu
ise liberalizm dininin yobazlarıyla misyonu yerine getirmek için günlük gaze-
ideolojik mücadele için sadece bir te etrafında savaş üniformalarıyla ortaya çı-
girizgahtır.”* karken, diğer taraf (ÖDP), ters bir misyon-
Eski DY’li günlerden kalma polemik ve la, bu Cumhuriyet Mitingleri’ne katılan mil-
demagoji “deneyimini” konuşturan M. Pek- yonu aşkın kitleyi kendi “neo-liberal sol”
demir’in ifadesiyle bu “kampus liberalleri” saflara katmaktır.
(ki H. Berktay Doğu Perinçek’in eski sağ-ko- Siyasal bakımdan etkin bu kitlenin en
lu ve teorik/akademik danışmanı olarak büyük zaafı, küçük-burjuva olmaları ve tu-
“kampus maoistleri”nin en ünlüsüdür) böy- tarlı bir siyasal örgütlülüğe sahip olamama-
lesi bir “ideolojik mücadele”ye yanıt ver- larıdır. Eğer pasifize edilemezler ya da neo-
mekte gecikmemişler ve yukarda sözünü liberal sol tarafından “nötralize” edilemez-
etmiş olduğumuz teorik tartışmalara giriş- lerse, onların siyasal pratikleri, kaçınılmaz
mişlerdir. olarak tutarlı bir siyasal örgütlenme arayışı-
Açıktır ki, bu tartışmalar, atışmalar, ve- na yöneltecektir. Bu da, proletaryanın ideo-
rip-veriştirmeler “marjinal” denilebilecek bir lojik öncülüğünden başka bir şey değildir.
alanda ve küçük bir azınlık içinde sürdürül- Bugün “kampus liberalleri” ile “neo-libe-
mektedir. Bunların ne “kafa sayısı” açısın- ral sol” arasında süre giden teorik tartışma,
dan, ne “oy” gücü açısından kıymet-i harbi- her durumda proletaryanın ideolojisini ve
yesi yoktur. Dolayısıyla böylesi bir değersiz- öncüsünü küçümseme, karalama ve çarpıt-
liğe sahip olanların böylesine kıyasıya bir sa- mayla birlikte yürütülmektedir. Her iki ke-
vaşa girişleri yadırganabilir. Oysa, bu küçük sim bu konuda hemfikirdirler, ittifak içinde-
azınlık, kendi niceliğinden çok niteliği ile dirler. Bu yüzden, onların kendi aralarında-
önemsenir. Kimi sosyologların sıkça kullan- ki teorik savaşın görünümüne bakarak, ki-
dıkları sözcükle bu küçük azınlık, her du- min doğru söylediğini, kimin haklı olduğu-
rumda “kanaat önderleri” durumundadırlar. nu, kimin Marksizmi daha iyi bildiğini, ki-
Bu yüzden de, onların kaç kişi oldukları, ne min daha yaman polemikçi olduğunu bul-
kadar oya hükmettiklerine bakılmaz. Onla- maya çalışmak, onların amaçlarına alet ol-
rın önemi, yazılarıyla, konuşmalarıyla, kon- maktan, proletarya ideolojisine yönelik sal-
feranslarıyla ne kadar kafa karıştırdıklarıyla dırılara ortak olmaktan başka bir anlama sa-
hip değildir.
* Melih Pekdemir, Liberalizm Dini’nin Yobazları, Şüphesiz “kambersiz düğün olmaz”. Li-
22 Birgün, 30 Haziran 2008. beraller ile neo-liberaller arasındaki bu teo-
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

rik tartışma, “kamberler” katılmaksızın da lo tamamlanmıştır.


sürüp gidemez. Öyle de olmuştur. H. Berk- Bırakın kendilerini “liberal” ya da “sure-
tay’ın “akademik hassasiyet” içinde açıktan ti haktan” sanan bu budalalar savaşıp dur-
açığa “neo-faşist” yerine “neo-nasyonalist” sunlar. Ne Taraf’ın tarafındaki “liberaller” gi-
dediği SİP-TKP’si “bir taraf ”ın “bitarafı” ola- bi taraf olmak, ne de ÖDP’li “liberaller” gi-
rak devreye girmekte gecikmemiştir. Taraf bi bitaraf olmak, ne de SİP-TKP’si gibi neo-
ve Birgün’ün günlük olarak sürdürdükleri faşist suçlamasını bile üstüne alınmadan “
tartışmaya “sanal günlük gazete”leri yoluy- bitaraf” olmak hiç gerekmez. Yapılacak şey,
la katılarak, hangi tarafın ne kadar doğru Marksizm-Leninizmi bilmek, öğrenmek ve
söylediğini saptamaya girişmişlerdir. Kendi kavramaktan ibarettir. Onların “medyatik”
üyelerinin “sola bulaşmamış” olmasıyla, “te- teorik tartışmaları belki pek çok kişinin ka-
orik bilgilerinin bulunmayışı”yla övünen, en fasını karıştırabilir, ama Marksist-Leninist
keskin görünmeyi “icazetli” eylemlerle en ideolojinin, proletarya ideolojisinin gücünü
keskin görünmeye özen gösteren bu “sanal ortadan kaldıramaz.
günlük gazete” sahiplerinin katılımıyla tab-

23
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

Tarihten Ders Almamış Olanlara


Ergenekon Dersleri

“Beşinci dalga”, “altıncı dalga” vs. adlar- lemeyeceğidir.


la sürüp giden ve nihayetinde 2455 sayfalık Günün birinde, aylar ve yıllar öncesinde
iddianameyle mahkeme aşamasına gelen işlendiği bilinen bir “suç” için savcılar ve po-
Ergenekon operasyonlarından alınması ge- lis harekete geçirilebilmekte ve “suç” ope-
reken değil, bir kez daha altı çizilmesi gere- rasyonlar içinde üretilebilmektedir. Yıllar bo-
ken dersler vardır. yunca “delilden suçluya ulaşmak” üzerine
Herşeyden önce operasyonların yapılış bitip tükenmez “hukuk” dersleri verenler, iş-
tarzı, operasyon boyunca sınırsız telefon kence ile alınmış ifadelere dayandırılmış
dinlemeleri, polis ve savcılık sorguları ve suçlarla insanların onlarca yıllık cezalara
“medya” manipülasyonlarıyla Ergenekon çarptırıldığını bilmezlikten gelmişlerdir.
olayı, mevcut yasal düzenin ve resmi polis Ergenekon operasyonları ve iddianame-
teşkilatının istenildiğinde istediği gibi suç sinin birinci dersi, ülkemizde yaşayan her-
üretebileceğini, bir kez daha ortaya çıkar- hangi bir kişinin istenildiği zaman, istenilen
mıştır. bir suçtan dolayı gözaltına alınabileceği, tu-
Kimi durumda 600 yıllık bir masala, ki- tuklanabileceği, yıllarca hapiste kalabilece-
mi durumda elli yıllık bir geçmişe, kimi za- ğidir. Kişinin böyle bir durumla yüzyüze ge-
man beş-altı yıllık günlük yaşam ilişkilerine, lebilmesi için devrim gibi “tehlikeli” düşün-
kimi zaman da aylar süren telefon vb. araç- celere sahip olması, devrimci mücadeleyi
ların izlenmesine dayandırılan Ergenekon yürütmesi, devrimci bir örgütlenmeye katıl-
operasyonları ve iddianamesi, yasal zemi- ması hiç de gerekli değildir. Ülkede, kimi
nin ne kadar oynak olduğunu bir kez daha durumda yöneticilerin, yani hükümet görev-
göstermiştir. lilerinin kamuoyunun dikkatini başka yön-
İlhan Selçuk’un sabaha karşı apartopar lere çekebilmek amacıyla, kimi durumda
gözaltına alınışından yola çıkan kimi “med- kendisini “mağdur” gösterebilmek için ko-
ya” yazarlarının “hukukun çiğnendiği”ne ya layca “suçlu” üretebileceği bir hukuk siste-
da “adil yargılama bir gün size de lazım mi ve keyfi yönetim tarzı egemendir. Her-
olur” serzenişleri, “sosyal hukuk devleti”nin hangi bir sosyal olayda herhangi bir emni-
sefaletine yapılan yakarmalardan öte bir de- yet amirinin hoşuna gitmeyen kişiyi “alın
ğere sahip değildir. bunu” diyerek talimat verebildiği bir ülke-
Şeriatçı basının ve AKP beslemesi “ta- de, siyasal olaylar karşısında “alın bunları”
raf ”tarlarının “demokrasiyi kurtarma ope- diyecek çok sayıda hükümet yetkilisi bulu-
rasyonu” olarak sunmaya gayret gösterdik- nur. Bu, aleni bir keyfiliktir ve hukuk, yasa-
leri, “orta-solcu liberaller”in “darbe tehlike- lar bu keyfiyeti “yürütmenin yetkisinin ge-
si önlendi” vurguları, “her dönemin adam- nişletilmesi” adı altında meşrulaştırmıştır.
ları”nın “iç savaş”ın önüne geçildiği açıkla- İkinci ders, devrim gibi “tehlikeli” düşün-
maları ne kadar yoğun biçimde sürdürül- celere sahip olanların ve bu düşünceleri
müşse de, operasyonların ve iddianamenin doğrultusunda mücadele edenlerin, legal
ortaya çıkardığı gerçek, ülkede “hukukun olanakların bolluğuna ve legal faaliyetlere
24 üstünlüğü”nden, “demokrasi”den söz edi- “dokunulmadığına” ilişkin kanılarının tü-
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

müyle bir aldatmaca, legalizm tarafından Ama egemen sınıflar, yüzyıllar ötesinden
meşrulaştırılmış bir saptırma ürünü olduğu- gelen yönetme deneyimine ve bilgisine sa-
dur. hip oldukları için, bu oynak “taktik” sahip-
Çok bilinen çelişki yasasının ortaya koy- lerini istediği gibi kullanmayı sürdürür.
duğu gibi, baş çelişki ile ikincil çelişkiler za- Bu üçüncü derstir.
man zaman yer değiştirirler. Bir dönem baş Dördüncü ders, ciddi olsun ya da olma-
çelişki olan bir sorun, bir başka dönem ikin- sın, bir kesimin üzerine şiddetle giderek,
cil hale gelebilir. Bunun gibi, siyasi pratikte, operasyon üzerine operasyonlar yaparak bir
“birincil tehlike”ler ile “ikincil tehlikeler” sü- başka kesime gözdağı vermenin yönetici sı-
rekli yer değiştirir. Bu aynı zamanda ittifak- nıfların genel tutumu olduğudur. En bilinen
lar politikasında da böyle olur. Dünün müt- ifadesiyle, gözdağı, yaygara ve demagoji,
tefikleri, bugün birbirine düşman taraflar ha- egemen sınıfın siyasal temsilcilerinin, en ya-
line gelebilir; ya da tersine dünün düşman- lın haliyle “hukuk devleti”nin tek bildiği yön-
ları, bugünün “reel politikası” içinde mütte- temdir.
fik olurlar. Ancak bu da tek yönlü değildir. Kimi za-
Her kesim, kendince somut ve yakın manlarda, bir kesime yönelik sempati ve il-
tehdit karşısında, ikincil ya da uzun dönem- giyi başka bir kesime yönlendirmek için
li tehditleri kolayca bir yana bırakabilir. Sol baskı ve operasyonlara gidilir. 1990’larda yo-
söylemle, bu tutum “hedef küçültme” adı ğun biçimde kullanılan bu yöntemle, illegal
altında “siyasal taktik sanatı” olarak sunu- devrimci örgütlere ya da illegal örgütlenme-
lur. ye çalışanlara karşı yoğun polis operasyon-
Bu “taktik sanatı”, “düşmanımın düşma- ları ve imha harekatları düzenmiş, devrim-
nı dostumdur”la ifade edilen ilkesiz ve tu- ci saflara katılmak isteyenler legalizme yö-
tarsız “taktik” anlayışlarla birlikte icra edilir. neltilmiş, legalistlerin çevresinde toplanma-
Troçki’nin sözüyle, “taktik sanatı” “şeytanla ları sağlanmıştır.
bile ittifak kurmak” şeklinde algılanır. Ve ne Aynı yöntem, 1980 sonlarında Ankara’da
yazık ki, şeytanla ittifak kuranlar, hiçbir za- örgütlenen dergi ve dernek çevrelerinin
man şeytanı aldattıklarını düşünmemek zo- İstanbul’a taşınmasının sağlanması için T.
rundadırlar. Özal tarafından kullanılmıştır.
Mevcut düzenin bir bütün olarak “icazet- Şüphesiz böylesine dolaylı ve incelmiş
li sosyalistler” ya da “legalistler” karşısında- yöntemler kullanılırken, aynı zamanda de-
ki tutumunun, devrimci örgütlenmelerin mokrasi ve hukuk özürlü bir ülkede “kaş ya-
kendisi için ne kadar tehlike oluşturduğuy- payım derken göz çıkartmak” da olanaklı-
la belirlenen bir öneme sahip olduğu da dır. Askeri darbe koşullarında olduğu gibi,
“sol”da çokça bilinen bir gerçektir. Mevcut tüm incelmiş yöntemler ve taktikler bir ya-
düzen, devrimci mücadele ne denli gelişir- na bırakılır, yakın ya da uzak tehlike olma-
se, “icazetli sosyalistlere” ve “legalistlere” o sına bakılmaksızın tüm düzen karşıtları ope-
kadar ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç azaldığı oran- rasyonlara maruz kalır.
da bu “icazet” sahipleri de, geçmişteki hiz- Beşinci ders, ilkelerin “karın doyurdu-
metleri gözönüne alınmaksızın çöp teneke- ğu”na ilişkindir.
sine atılırlar. Kimi zaman ise, ortalıkta dev- Bu ders, legalizm ve neo-liberal solculu-
rimci örgütlenmelere dayandırılmış bir “ko- ğun “karın doyurmaz” diyerek çöpe attığı,
münizm tehlikesi” kalmadığı kanısına sahip pragmatizmin, yani yararlı olan herşey doğ-
olduklarında, bu “icazetli sosyalistleri” “yı- rudur mantığıyla bir yana konulan ilkeler,
kıcı tehlike” olarak kolayca suçlayabilirler. tüm zamanlarda ve tüm dönemlerde ilke-
Bu nedenle, “icazetli sosyalistlik” ya da lere bağlı olmayan her mücadele ve örgüt-
“legalizm”, her durumda bıçak sırtında lenmenin soysuzlaştığı, mevcut düzen tara-
cambazlık yapmaya benzer. Devrimci örgüt- fından istenildiği gibi kullanıldığı ve kullanı-
ler ne kadar çok darbe alırlarsa kendilerinin lacağıdır.
kıymeti o kadar düşer. Bu yüzden, kendile- İlkeler, koşullara ve dönemlere göre de-
rini devrimci örgütlerin tasfiye edileceği za- ğişen “temel kurallar” olmayıp, bir hareke-
manlara göre ayarlar. Böyle bir zamana gel- tin değişmez ve sürekli karakterini ortaya
meden önce, iktidar ve güç sahiplerine ya- koyan temel kurallardır.
rarlı olacak başka hizmetlere talip olurlar. Hiçbir ilkeye bağlı olmayanlar ya da iki- 25
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

de bir ilkeleri değiştirenler, kısa vadede ken- de yer aldığı gibi, akla gelmedik (ama soh-
dilerine daha geniş bir hareket alanı ve ola- betlerde sıkça sözü edilen) suçlamalara yol
nağı yaratıyor görünseler bile, uzun dönem- açabilmektedir.
de ilkesizliğin getirmiş olduğu her türlü İşin daha önemli yanı, bu suçlamaların
olumsuzluk, rezillik ve sefalet içine sürükle- kolayca çürütülemez, inkar edilemez oluş-
nirler. larıdır.
Bu yüzden ilkeler, herhangi bir düşünce- Bu ders, aynı zamanda devrimci olduğu-
ye bağlılık değil, bağlı olunan düşüncenin nu söyleyen kişi ve örgütlerin her türlü gay-
uygulanmasında, pratiğinde titizlikle göze- rı-meşru çevrelerden uzak durmaları gerek-
tilmesi gereken kurallar bütünüdür. liliğini içerir.
Bir dönem için bazı öznel çıkarlar sağla- Düne kadar PKK’ye yöneltilen en büyük
nabileceği düşüncesiyle, “ilkeyi bir kez çiğ- suçlamalardan birisi olan “uyuşturucu tica-
nemekle bir şey olmaz” mantığıyla hareket reti”, Ergenekon iddianamesiyle sola bulaş-
etmek, belki bunu yapanlara belli bir “ya- tırılmıştır. Bundan da önemli olanı, adı ne
rar” sağlayabilse de, uzun dönemde düşün- olursa olsun kendisini devrimci olarak ta-
cenin kendisi de dahil tüm hareketi tutarsız nımlayan örgütlerin gerçekleştirdiği eylem-
ve güvenilmez hale dönüştürür. lerin “derin devlet” ya da “derin çete” tara-
Legal olanaklardan yararlanmak ile le- fından yönlendirildiği iddiasıdır.
galizm arasındaki sınır çizgisi de burada bu- “Bizi şunlar bile muhatap alıyor” diye
lunur. böbürlenmek, belki devrimci bilince sahip
Altıncı ders, “ilkeleri bir kez çiğnemekle olmayan genç sempatizanları etkileyebilse
bir şey olmaz” mantığının, ilkelerin bazı du- de, sonuçta yıkıma götüreceği açığa çıkmış-
rumlarda geçerli olmayabileceği mantığıyla tır.
birlikte varolduğudur. Son ders ise, tüm bu derslerin ortaya
Bu mantık içinde olanlar, ne kadar ilke- koyduğu gerçeklerin, bizatihi devrimci oldu-
lerden söz ederlerse etsinler, “belli koşullar- ğunu söyleyen örgütler tarafından içselleş-
da” kendi ilkelerine ters düşen ilişkilere ve tirilmesinin, ilkelere bağlı, tutarlı bir çizgi iz-
bağlantılara girebilmektedirler. 1980 önce- lemelerinin, her türlü pragmatizmden uzak
sinde cezaevlerinde “adi suçlular” içinde ör- durmalarının yaşamsal öneme sahip oldu-
gütlenme faaliyetinde sıkça görülen bu du- ğudur.
rum, giderek lümpenlerin örgütlenmesine Biz, Ergenekon operasyonlarıyla ortaya
ve mafya adı verilen gayrı-meşru çevrelerle çıkan gerçekleri sıralamakla yetiniyoruz. İd-
ilişki kurulmasına yol açmıştır. Bir süre için dialar büyük ve önemlidir. İddianamede adı
cezaevi içinde bu kesimlerin ilişki ve ola- geçen “ilgili” kesimlerin şaibe altında kal-
naklarından yararlanarak, bu olanakları masına yol açmanın ötesinde, tüm devrim-
“devrimin çıkarları için kullanmak”tan söz ci mücadeleyi şaibe altına alacak sonuçla-
edilebilmişse de, zaman içinde bu ilişkiler rı vardır. Yarın ne olurlarsa olsunlar, devrim-
devrimci örgütlere karşı kullanılan bir suç- ci mücadeleyi bir bütün olarak şaibe altına
lama konusu haline gelmiştir. sokan ve sokmayı amaçlayan iddialar
Ergenekon iddianamesinde “gizli tanık “ilgililer”i tarafından titizlikle ele alınmalı-
Dilovası”na dayandırılan suçlamalar (bkz. dır.
Ergenekon İddianamesi, s. 196-310), geç- Ve kesinkes ilkeler her şeyin üzerinde
mişten günümüze kadar uzanan süreçte tutulmalıdır.
“mafya” denilen gayrı-meşru kesimlerle ku- İlkelerin kendi ellerini kollarını bağladı-
rulan ilişkilerin bir sonucudur. ğını düşünenler, herşeyden önce devrimci
Yedinci ders, ister kamuoyu oluşturmak, ilkeleri ağızlarına almamalıdırlar. Hem ilke-
ister yapılan kampanyalara daha geniş ke- lerden söz edip, hem ilkesiz davranmak, sa-
simlerin katılımını sağlamak gerekçesiyle ol- dece bunu yapanları değil, tüm devrimcile-
sun, devrimci sınıf ittifakları içinde yer al- ri şüphe ve zan altına sokar, devrimcilere
mayan kesimlerle kurulan her bağlantı, “sap olan güveni yok eder. Devrimci olduğunu
döner, keser döner” hesabı tersine dönece- söyleyen hiç kimsenin buna hakkı yoktur ve
ğidir. Doğu Perinçek pragmatizminin tipik buna cüret edenler devrimci saflardan uzak-
görünümü olan “herkesle görüşme ve ilişki laştırılmalıdır.
26 kurma” anlayışı, Ergenekon iddianamesin-
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

Velevki
AKP Kapatılsa Ne Olur!

Ve nihayetinde Anayasa Mahkemesi bir yargı kurumudur. Yargı kurumu olarak


AKP’nin kapatılmasıyla ilgili Cumhuriyet sadece önüne gelen dosyayı karara bağlar.
Başsavcısının açmış olduğu davanın kararı- Mahkeme kararı kesinleştiğinde, “gereğinin
nı açıkladı: AKP, yoğun ve yaygın irticai ha- yapılması” ilgili kuruluşlara havale edilir. Ya-
reketlerin odak noktası haline henüz tam ni yargı kurumlarının kararları, ancak yürüt-
olarak gelmemiştir! me organının bu kararı icra etmesiyle fiili ve
“Bitaraf ” olmadığı ayan beyan ortada somut bir geçerliliğe sahip olur.
olan Anayasa Mahkemesi başkanı Haşim Yürütme organı ise, hükümet, emniyet
Kılıç’ın açıklamasıyla, AKP “ciddi” bir biçim- ve askeri kurumlarından oluşur. AKP, hükü-
de uyarılmış, ama kapatılmamıştır. met olduğuna ve emniyet teşkilatını dene-
Böylece kimilerinin “yargıç oligarşisi”, ki- tim altında tuttuğu gözönüne alındığında,
milerinin “bürokratik elit” adını verdikleri yargı kurumunun kararını icra edebilecek
“yüce yargı”nın en yüksek mahkemesi, son tek kuruluş askeri kurumlar, yani ordu ol-
anda “yargısal darbe” yapmaktan uzak du- maktadır. Bu nedenle de, Anayasa Mahke-
rarak, borsayı coşturmuş, yürekleri ferahlat- mesi’nin AKP’nin kapatılmasına ilişkin ala-
mış, ülkeye bir süreliğine de olsa “istikrar” cağı herhangi bir karar, hükümet ve emni-
kazandırmıştır. yet tarafından icra edilemeyeceğinden, or-
Ama hiçbir şey değişmemiş, şeriat teh- du tarafından icra edilmek zorunda kalına-
likesi ve laiklik “hassasiyeti” olduğu yerde cak bir karar niteliğindedir.
kalmıştır. Aynı şekilde “ne olacak bu mem- Ve herkes bilmektedir ki, Anayasa Mah-
leketin hali” sorusunda ifadesini bulan “ne kemesi AKP davasını karara bağlamak için
olacak şimdi” sorusu da ortada kalmıştır. toplandığında, tek icra kurumu olarak orta-
Futbol terminolojisiyle konuşanlar için, ya çıkan ordu, kendi YAŞ hesapları içinde,
durum 1-1’dir. Satranç deyimlerinden hoş- paşaların emeklilik ve terfi işlemleriyle uğ-
lananlara göre, “pat” durumu vardır. Savaş raşmaktaydı.
sözcükleriyle ifade edildiğinde, geçici ateş- Ankara’nın “kulağı kesik” gazetecileri or-
kes ilan edilmiştir. R. Hisarcıklıoğlu’nun slo- talıkta herhangi bir “hareketlilik” gözlemle-
ganıyla “herkes eski konumuna” çekilmiş- mediklerinden, Anayasa Mahkemesi’nin ka-
tir. Kimi “medya” yazarlarına göre, “top Tay- rarının hiçbir geçerliliğe sahip olmayacağı
yip Erdoğan’dadır”. da açıktı.
Tüm bu yorum ve değerlendirmelere ku- “Velevki” Anayasa Mahkemesi AKP’yi
lak asmayan aklı-selim sahipleri ise, Anaya- “irtica odağı olduğuna hükmetseydi, ne
sa Mahkemesi’nin AKP’yi “irticanın odağı” olurdu?
olarak tescil ettiğini, ama kapatmayarak da Hiç bir şey!
bu “odağa” teslim olduğunu düşünmekte- Şeriatçılar ve müttefiki liberaller bir süre
dirler. Anayasa Mahkemesi’ne verip veriştirirler,
Gerçekte Anayasa Mahkemesi sadece AKP yeni bir isimle kurulur, “yola devam 27
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

edilir”. AKP’nin her cinsten mensupları, “gördünüz


Ortada ne 28 Şubat gibi iktidar partisini mü kapatmaya cesaret edemediler” propa-
alternatif olarak üretilmiş bir “hülle partisi” gandasıyla Anayasa Mahkemesi’nin “ciddi
mevcuttur, ne de “yargısal darbe”nin gere- uyarı”sını zaten işlevsiz ve anlamsız hale ge-
ğini yerine getirecek bir “ordu iradesi” söz tirmekte fazlaca zorlanmayacaklardır.
konusudur. Yine de siyasal olarak “ilgili”, ancak si-
Abdüllatif Şener’in AKP’yi “parçalayaca- yasal olaylara bulaşmaktan özenle kaçınan
ğı” beklentileri de, ne gerçekçidir, ne de ge- “laikçi” büyük bir “meraklı” kitlesi sorular
çerlidir. Dolayısıyla ortada sadece bir dava sormaya devam edecek ve geleceğe ilişkin
ve bir mahkeme vardır. kahinlikler yapılmasını arzu edecektir. Bu
Açık ifadeyle, ne “yargısal darbe” için, soruları yanıtlamak, kahinlik yapmak elbet-
ne “askeri darbe” için öznel ve nesnel ko- te olanaklı değildir. Sadece “meraklı soru-
şullar “olgunlaşmış” değildir. Bundan çok lar” sorarak, bunlar üzerine gevezelikler ya-
daha belirleyici olan ise, gerek oligarşi için, parak “ne olacak bu memleketin hali”nden
gerek emperyalizm için AKP’ye duyulan ih- söz etmeyi sürdürecek olan bu “meraklı la-
tiyaç sona ermemiştir. Bu ihtiyaç varolduğu ikler”, siyasete bulaşmaktan özenle kaçın-
sürece, adı AKP olsun, PAKP olsun, “ılımlı dıkları sürece, ülkenin kaderi de, kendileri-
islam” görünümü altında dinci-şeriatçı bir nin geleceği de, laiklik sorunu da “derin si-
siyasal güç varolmaya devam edecektir. yaset” ve “derin ilişkiler” ağı içinde süregi-
AKP’nin varoluşu, ne kadar oligarşi/em- den çatışma-uyum (uzlaşma) diyalektiği
peryalizm ikilisinin çıkarlarına denk geliyor içinde belirsizliğini korumaya devam ede-
olsa da, aynı zamanda oligarşi dışında ka- cektir.
lan tüm sömürücü sınıf ve tabakaların da Hep söyledik, söylemeye devam ediyo-
çıkarlarına denk düşmektedir. ruz: Merak etmeyin ordu yok!
Bu ise, sömürücü sınıflar arasında tam Ordu denilen devletin resmi zor gücü,
bir “consensus”un varlığı demektir. “emir-komuta zinciri” içinde tümüyle mev-
Elbette Anayasa Mahkemesi, “aba altın- cut düzenin “koruma ve kollama” gücüdür.
dan sopa” gösteren bir karara imza atarken, Mevcut düzeni gerçekten tehdit eden bir si-
aynı zamanda geleceğe dönük bir “darbe” yasal güç ortaya çıkmadığı sürece, ordunun
olasılığını da sürekli varetmiştir. Öznel ve “koruma ve kollama” görevi de askeri bi-
nesnel koşullar olgunlaştığında, Anayasa çimde maddeleşmeyecektir. 12 Martta ve
Mahkemesi’nde görülecek yeni bir kapatma Nisan 2007 “sanal muhtırası”nda görüldüğü
davası, AKP ve temsil ettiği kesimlerin top- gibi, oligarşinin kendi iç çelişkileri ya da oli-
yekün tasfiye edilmelerinin yolunu açacak- garşi ile diğer sömürücü sınıflar arasındaki
tır. çelişkilerin keskinleşmesi yönetimin askeri-
Bu yönüyle Anayasa Mahkemesi’nin ka- leştirilmesi için yeterli bir neden değildir.
rarı, Haşim Kılıç’ın beyanında ifade ettiği gi- Erbakan’dan AKP’ye kadar şeriatçı kesimle-
bi “ciddi bir uyarı” niteliğindedir. rin oligarşi ve emperyalizme uzlaşma gele-
Ama siyasal olaylar mahkeme zabıtların- nekleri de bunu engelleyen bir başka et-
da ifade edilen hüküm kesinliğine sahip de- mendir.
ğildir. Doğrudan sınıfların ve sınıfların alt Gerçek gerçeklikte laikliğin tek güvenci-
gruplarının çıkarlarına, bu çıkarlarda mey- si, devrimci mücadeledir. 1 Mayıs’ta görül-
dana gelen değişimlere ve siyasal güçlerin düğü gibi, “ayaklar baş olmaya kalkınca”,
halk üzerindeki etkinliğine bağlıdır. Bu ne- şeriatçılık da, laiklik de unutulmakta, şeriat-
denle de Anayasa Mahkemesi’nin “ciddi çılar ile laik ordu, elitler ile tarikatlar bir ve
uyarı”sı, siyasal gelişmelerle bir anda çöp bütün olmaktadırlar. Sorun bir kez daha
sepetine atılabilecek bir gayrı-ciddilik hali- amansızca ortaya konulmuştur: Mevcut dü-
ne dönüşebilir. zenin topyekün ortadan kaldırılması! Başka
Şeriatçı kesim, tarikatlar ve nihayetinde alternatif yoktur.

28
Temmuz-Ağustos 2008 KURTULUŞ CEPHESİ

Bir Vicdan ve
Cüzdan Olayı

Yer: Karabük. Mekan: “3. Karabük Sana- Evet, olayın iki aktöründen birisi AKP’li
yi, Kültür, Sanat Festivali”. belediye başkanı, diğeri “halkın vicdanı” bir
Olayda sahne alan aktörler: AKP’li Kara- yazardır.
bük belediye başkanı ve Latife Tekin. Birinci aktör, on yıllarca şeriatçıların ve
Olay Haziranın son günlerinde gerçek- faşistlerin devletin özel koruması altında
leşmiştir. egemen oldukları bir kentin, Karabük’ün
Karabük 3. sanayi, kültür, sanat festiva- belediye başkanıdır.
line davetli yazar Latife Tekin sahne alır. Karabük, ülkenin ilk demir-çelik fabrika-
Nükleer santral kurulmasına karşı konuşma- sının kurulduğu kent. Böyle bir kent, ilk ağır
ya başlar. AKP’nin “enerji politikası”nı “aşa- sanayi kuruluşuna ev sahibi olmakla, aynı
ğılık enerji politikaları” olarak “yerin dibine zamanda Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk sana-
batırır”. Bunun üzerine Belediye başkanı yi proletaryasının ortaya çıktığı bir kent ol-
ayağa kalkarak “sen bu şekilde burada ko- muştur. Demir-çelik ve sanayi proletaryası
nuşamazsın, sen benim paramla buraya ge- sözcükleri bir araya geldiğinde, kurulu dü-
liyorsun” diyerek Latife Tekin’i önce uyarır zen için bir tehlike baş gösterir. İşte egemen
ve ardından “sus” talimatıyla susturur. sınıflar, tüm zamanlarda Karabük işçilerinin
Latife Tekin, “halkın vicdanı” susar. işçi sınıfı bilincine sahip olmamaları için
Korkmuştur. Olay sırasında aklına “Ma- tüm olanakları seferber etmiştir. Şeriatçılık
dımak olayı” gelmiştir. Ya o da yakılırsa! başlı başına bir güç olarak varedilirken, fa-
Ancak kendisini güvenli bir mekana atar şist milisler Karabük eşrafının mal ve can
atmaz konuşur: “Ben hayatımda böyle bir güvenliğini sağlayan güçler olmuşlardır.
şey yaşamadım. Bir yazara bir belediye baş- Kuruluşundan günümüze kadar Karabük
kanının ‘sen konuşamazsın’ demesinin ne demir-çelik fabrikası işçileri sarı sendikacı-
kadar feci olduğunu düşünebiliyor musu- lıktan daha çok “yeşil ve siyah” sendikacılı-
nuz?” ğın denetimi altında bulunmuşlardır. Grev
Kendi sözleriyle Latife Tekin, “bu ülke- sözcüğü, Karabük kentinin sınırları içine he-
nin tanınmış bir yazarı”dır ve “yazarlar ül- men hiç girmemiştir. Karabük eşrafının,
kelerinin halklarının vicdanıdır”. Öyleyse La- özel olarak da hurda demir işleyen hadde-
tife Tekin “halkın vicdanı”dır. Bu yüzden La- hane sahipleri ile Karabük demir-çelik ko-
tife Tekin’e karşı yapılan bu hakaret, “halkın misyoncuları kentin egemen güçleri olarak
vicdanına” yapılmış bir hakarettir. her şeye muktedirdirler.
“Halkın vicdanı” Latife Tekin’e AKP’li Ka- Karabük kenti, adının “kara”sı gibi kap-
rabük belediye başkanının “sen benim pa- kara bir gericiliğin elinde onlarca yıl kara bir
ramla buraya geliyorsun, bu şekilde konu- yaşam sürmüş, can çekişmiştir.
şamazsın” diyebilmiş olması, AKP’nin tem- Dönem AKP dönemidir. Tüm gericiler,
sil ettiği sınıfsal ve ideolojik zihniyetin bir sömürücü kesimler AKP çevresinde toplaş-
ifadesi olarak kabul edilmiştir. mışlardır. Bunun bir yansısı olarak Karabük 29
KURTULUŞ CEPHESİ Temmuz-Ağustos 2008

belediye başkanlığı AKP’nin eline geçmiştir. rini” yürüttüğü söylenebilir.


Kimi zaman “Anadolu kaplanları” olarak öv- Yolu, nasıl olmuşsa Bodrum-Gümüşlük’-
gülere boğulan, kimi zaman “kalvenist yeni ten Karabük’e düşmüş ve “meşum” olay
burjuvalar” olarak tanımlanan Anadolu eş- meydana gelmiştir.
rafının tüm gericiliği, yobazlığı, kabalığı ve Kendi varlığını, ününü ve “yazar” sıfatı-
kültürsüzlüğü, Latife Tekin çevresinin çok nı 12 Eylül askeri darbesi koşulları içinde
iyi bildikleri “maganda”lığı, “siyasal islam”la devrimci mücadeleye ve devrimcilere kar-
birleşerek dini bir görünüm kazanmıştır. şı yürütülen ideolojik saldırılara en önde
Anadolu eşrafının birinci aktör olduğu katılarak kazanmış bir kişi olan Latife Tekin,
olayın “mağduru” Latife Tekin’e gelirsek. “medya” söylemiyle “mütareke basını” ya-
Kurtuluş Cephesi’nin Temmuz-Ağustos zarları gibi, her şeyini hizmetlerine ve bu
2000 tarihli 56. sayısında “Gümüşlük’te Ede- hizmetleri karşılığında aldığı paraya ve üne
biyat Akademisi ve Munzur’da Kültür Şenli- borçludur.
ği” başlıklı yazıda şöyle anlatılır: Ve şimdi bir “ilk” gerçekleşmiş, “para”yı
“Latife Tekin, Y. Küçük’ün 12 Ey- verenler, alenen ve arsızca “paranı ben ve-
lül romanları ve romancılarının ba- riyorum” diyerek kendilerine hizmet etmek
şında yer verdiği ve ‘Küfür romanla- için getirildiğini yüzüne karşı söyleyebilmiş-
rı’ olarak tanımladığı 12 Eylül önce- tir.
sindeki devrimci mücadeleye ve dev- Evet, bu “sevgili arsız”lığın öyküsüdür.
rimcilere karşı her türden aşağılama- Kendi kişisel varoluşlarını ve geleceklerini
nın, karalamanın yer aldığı Sevgili Ar- devrimci mücadeleyi karalamaya bağlamış
sız Ölüm’ün yazarıdır. 12 Eylül aske- olanlar, bu şekilde egemen sınıfların hizme-
ri darbesi koşullarında devrim ve tine koşulanlar, bir gün açıktan açığa “efen-
devrimcilere yönelik aşağılama ve di”sinin kim olduğu sorusuyla yüzyüze ka-
karalama kampanyasının bu önde labilmektedirler.
gelen ‘edebiyatçı’sı Latife Tekin, bu- Elbette Anadolu eşrafından işbirlikçi ti-
gün bu hizmetlerinin karşılığını ‘ku- caret burjuvazisinin kozmopolit “nezaketi”
rulu sistem’in ‘kurumlar’ından böyle- beklenemez. Anadolu eşrafı, kendisini güç-
sine aleni bir biçimde almaktadır. lü hissettiği her durumda, tüm feodal-kasa-
Oligarşi, biraz geç de olsa, kendine balı kültürünü ortaya koyar. Efendilerine hiz-
hizmet edenleri, yaşlılıklarında da met eden uşaklar kozmopolit “nezaket”
yalnız bırakmamaktadır. Tek koşulla: içinde “halkın vicdanı” gibi sıfatlarla yücel-
yine kendilerine hizmet etmeye de- tilebilinirlerse de, Anadolu eşrafının böyle
vam etmek.” bir yüceltmeye uygun ne kültürü, ne sosyal
Bu yazının üzerinden sekiz yıl geçti. Se- yaşamı vardır. Tüm kasaba kabasabalığı
kiz yıl içinde Latife Tekin’in övgülere boğu- içinde (filistenizm) Anadolu eşrafı için “pa-
lan “Gümüşlük Edebiyat Akademisi”nin ne rayı veren düdüğü çalar”. Latife Tekin’in an-
olduğuna ilişkin fazlaca bir bilgiye sahip de- layamadığı da bu olmuştur. Parayı veren dü-
ğiliz. Ama Karabük’te meydana gelen olay- düğü çalmaya başlamış, ama düdük isteni-
dan çıkarsanabildiği kadarıyla, Latife Tekin’- len sesleri çıkarmamıştır.
in işleri pek yolunda gitmiş görünmemek- Para ile düdük, hizmetçi ile efendi bir ve
tedir. Çağrıldığı ya da çağrılttırıldığı “gele- aynı değildir. Düdük düdüklüğünü bilmedi-
neksel kültür festivalleri”ne katılarak zama- ği sürece, düdüğün sahibi düdüğe düdük-
nını “değerlendirdiği”, “halkın vicdanı” ola- lüğünü gösterir. Bu da Karabük “festivali”
rak konuştuğu ve hatta yeni çıkan ya da çı- olayının kıssadan hissesidir.
kacak olan kitabının “promosyon faaliyetle-

30
ERİŞ YAYINLARI
İnternet Adresi:
www.kurtuluscephesi.com
www.kurtuluscephesi.org
www.kurtuluscephesi.net

E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org
erisyayinlari@kurtuluscephesi.org

MAHİR ÇAYAN: KESİNTİSİZ DEVRİM I


MAHİR ÇAYAN: KESİNTİSİZ DEVRİM II-III
İLKER AKMAN: MEVCUT DURUM VE DEVRİMCİ TAKTİĞİMİZ
*** TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI-I
*** OLİGARŞİ NEDİR?
*** MARKSİZM-LENİNİZM BİR DOGMA DEĞİL, EYLEM KILAVUZUDUR-III
*** THKP-C/HDÖ VE 15 YIL
*** POLİTİKLEŞMİŞ ASKERİ SAVAŞ STRATEJİSİ VE DEVRİMCİ TAKTİĞİMİZ
*** GRAMSCİ ÜZERİNE
*** REVİZYONİZMİN REVİZYONU
*** ULUSAL SORUN ÜZERİNE
*** “BDS”: BİR PRAGMATİK SAPMA
*** “YENİ” OPORTÜNİZM ÜZERİNE
*** ZAFER BİZİM OLACAKTIR! [Ankara Davası Savunması]
*** DEVRİM PROGRAMLARI
*** RUS DEVRİMİNDEN ÇIKAN DERSLER
*** ESKİ BİR GERİLLANIN “EMEK”İ
*** PASS VE “YENİ ÇÖZÜM”ÜN FIRSATÇILIĞI

DEVRİMCİ MARŞLAR VE EZGİLER


DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE EKONOMİK BUNALIM [Kurtuluş Cephesi Seçmeler-I]
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE EKONOMİK BUNALIM II [Kurtuluş Cephesi Seçmeler-III]
LAİKLİK VE ŞERİATÇILIK ÜZERİNE [Kurtuluş Cephesi Seçmeler-II]
TARİHTE, GÜNÜMÜZDE VE DEVRİMCİ MÜCADELEDE KADINLAR

You might also like