You are on page 1of 36

 KURTULUŞ CEPHESİ

Anti-Emperyalist ve Anti-Oligarşik Mücadelede

Zafer Bizim Olacaktır!

http://www.kurtuluscephesi.com YIL: 20 SAYI: 112 Kasım-Aralık 2009

Nereden Nereye?

Tarihte Zorun Rolü ve


Proletarya Diktatörlüğü

Şiddet, Terör,
Katliam, İnsancıllık
ve Dersim

Açılımın Açılımı:
ABD’nin Irak’tan Geri Çekilişi
ve Askeri Üsler

Küçük-Burjuvaların Perspektifsizliği
Obama’nın Halleri

Minareli, Süngülü, Kubbeli


Demokrasi Anlayışı

Dünyanın En Etkili
500 “Müslüman”ı

Yasadışı Demokrasi:
Genelkurmay’ın “Andıcı” ve
TİB’in Sakıncalı Siteleri

Nur Topu Gibi


“Yeni” Bir Legalist Taraf’ımız Oldu!

Saaaat.... Saaaat... Saaaat... tımmm!


KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasından


NEREDEN
günümüze kadar gelişen olayların genel
görünümü üzerine bir değerlendirme. 3 NEREYE?

Engels ve Lenin’in zorun tarihteki rolü TARİHTE ZORUN ROLÜ


ve proletarya diktatörlüğüne ilişkin VE PROLETARYA
değerlendirmeleri.
7 DİKTATÖRLÜĞÜ

CHP’li Onur Öymen’in Dersim vurgusu ŞİDDET, TERÖR,


KATLİAM, İNSANCILLIK
9
üzerine başlatılan tartışmalara ilişkin bir
irdeleme. VE DERSİM

Aralık ayından itibaren Irak’tan çekilece-


AÇILIMIN AÇILIMI:
ği söylenen 100.000 Amerikan askerinin ABD’NİN IRAK’TAN
“transit” ülkesi Türkiye’de askeri üsler GERİ ÇEKİLİŞİ
oluşturulmasına ilişkin bir irdeleme. 13 VE ASKERİ ÜSLER

Obama’nın ABD başkanlığına seçilme-


siyle sevinç çığlıkları atan küçük-burju-
KÜÇÜK-BURJUVALARIN
PERSPEKTİFSİZLİĞİ
valara tarih dersleri.
19 OBAMA’NIN HALLERİ

İsviçre’de minare inşasının yasaklan- MİNARELİ, SÜNGÜLÜ,


masına ilişkin referandumun siyasal
KUBBELİ
yansıları.
24 DEMOKRASİ ANLAYIŞI

Katolik-Cizvit kimliğiyle övünen George-


town Üniversitesi’nin desteğinde hazırla- DÜNYANIN
nan “500 Müslüman” dizisi üzerine kısa EN ETKİLİ
bir değerlendirme.
26 500 “MÜSLÜMAN”I

YASADIŞI DEMOKRASİ:
GENELKURMAY’IN “ANDICI”
28
“Meçhul Asker”in 3. ihbar mektubuna
eklenen İnternet Andıcı üzerine. VE TİB’İN SAKINCALI SİTELERİ

Atılım çevresinin kurduklarını ilan ettik-


NUR TOPU GİBİ
“YENİ” BİR LEGALİST
30
leri legalist parti üzerine bir kaç söz.
TARAF’IMIZ OLDU!

Murat Ülker’in Doğançay’ın “Mavi Sen- SAAAAT... SAAAAT...


foni” tablosunu satın alması üzerine.
33 SAAAAT... TIMMM!

KURTULUŞ CEPHESİ http://www.kurtuluscephesi.com


SORUMLU (V.i.S.d.P) : Sezai Görür http://www.kurtuluscephesi.org
Yazışma Adresi: http://www.kurtuluscephesi.net
Postfach 1414 http://www.kurtuluscephesi.de
55504 Bad Kreuznach / Deutschland E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org

Bu sayı İLKER Matbaası’nda basılmıştır. Baskı Tarihi: 4 Aralık 2009


Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Nereden Nereye?

Şimdi, bir an için, ünlü Alman materya- kün “sosyal-emperyalist” olduğuna iman et-
listi Feuerbach gibi kendinizi “inzivaya” çe- miş, bu imanını her türlü sınıfsal ve bilim-
kip, “dış dünyayı” seyre dalın! sel gerçeklerin önüne koymuş ve tüm za-
... manını bunu kanıtlamak için harcayanların,
Seyre devam edin... aynı olaylar ve gelişmeler karşısında nasıl
Devam edin... sevinç içinde kendi imanlarının doğrulandı-
... ğını konuştuklarını kafanızda tasarlayın!
Evet, şimdi “seyre dalmış” materyalist Gün, o gündür! “Sosyal-emperyalizm”
Feuerbach “gibi” sayabilirsiniz kendinizi. inancına sahip olanlar da dahil hemen her-
Şimdi de, aynı “inziva”dan şöyle bir geç- kesin yepyeni ve capcanlı umutlara kapıl-
mişi anımsamaya çalışın! dıkları günlerdir. Sovyetler Birliği “Stalin-
Hayır, öyle çok uzak geçmişi değil, yakın izm”den kurtulmak üzeredir ve “sosyalist
geçmişi, örneğin yirmi yıl kadar önceki geç- demokrasi”, Beethoven’in 5. Senfoni’sinin
mişi anımsamaya çalışın. “kaderi” gibi kapıyı çalmaktadır! “Sosyal-
Anımsamanızın başlangıç yılı, örneğin emperyalizm” inancına sahip olanlar için
1989 olsun. ise, hem kendi inançları kanıtlanmış olacak,
Sovyetler Birliği henüz ortadan kaybol- hem de yirmi yıldır dünya çapında “birinci
mamışken (dağıtılmamışken), Gorbaçov düşman” olarak çarpıştıkları Sovyet çizgisin-
rüzgarları “Gorby”leşerek yaygınlaşırken, sol deki resmi-ortodoks komünist partilerinin
örgütlerden solcuya, Sovyetler Birliği’nin defterini dürmüş olacaklardır!
“sosyal-emperyalist” olduğunu söyleyenler Anımsıyorsunuzdur: Yıl 1990’a döndü-
dahil, resmi-ortodoks “komünist partiler”den ğünde, “kapitalizmden öğrenen” Sovyet yö-
silahlı mücadeleyi savunduğunu söyleyen netimi ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi
örgütlere kadar herkes bu gelişmelerden bir (SBKP), “Stalinist” proletarya diktatörlüğü-
“keramet” beklerken “dış dünya”nın, yani nün devleti aşırı merkezileştirdiğine, bu
“mevcut durum”un nasıl olduğunu anımsa- merkezileştirmenin “çoğulculuğu” ve “de-
yıp, seyre dalın! mokratikleşme”yi önlediğine ilişkin “tezler”i-
Gorbaçov’un “glastnost” (“açıklık”) ve ni uygulamaya sokmuş, merkezileşmeye
“perestroyka”sından (“yeniden yapılanma”) karşı “desentralizasyon”a yönelmişti. Litvan-
“Stalinizm”den kurtarılmış “sosyalizmin” na- ya, Estonya, Letonya “bağımsızlık” ilan eder-
sıl “demokratik sosyalizm”e dönüşeceğini ken, “Varşova Paktı” feshedildi. Romanya
tartışan, bunun “ne kadar gerekli” olduğu- devlet başkanı Nikolay Çavuşesku 24 Aralık
nu söyleyen ve bu gelişme sayesinde dün- 1989’da CIA-KGB ortak “darbe”si sonucu
ya çapında sosyalizme duyulan sempatinin idam edildi.
artacağını iddia eden solcuları, sol örgütle- Gorbaçov “perestroyka”sı böylesine par-
ri gözünüzde canlandırın! çalanmaya yönelirken, “glastnost”, “milita-
Öte yandan Sovyetler Birliği’nin topye- rizmsiz kapitalizm” uğruna Amerikan em- 
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

peryalizmiyle anlaşmalar imzalamaya dö- 1930 başlarında tarımın kolektivizasyonuna


nüşmüştür. Artık bir “çağ” kapanmaktadır: karşı direnişe geçen kulaklara yönelik “kat-
Emperyalizm çağı! Militarizmden arındırıl- liam”-lara kaydırıldı. “Milyonlarca kulak/köy-
mış kapitalizm (tekelci kapitalizm anlamın- lü” Stalin tarafından katledilmişti!
da emperyalizm) sayesinde, dünya çapın- Elbette bir kez Sovyetler Birliği “tarihsel
da “gerçek bir barış dönemi” başlayacak- hata” olarak kabul edildi miydi, burada da
tır! durulamazdı, durulmadı da.
Ancak böylesine “barışçıl”, “demokra- 1930’lardan Ekim Devrimine ve 1917-
tik”, “merkezsizleştirme”, “insan hakları” ol- 1922 yıllarındaki iç savaş günlerindeki “kat-
maksızın da olamazdı! Sovyetler Birliği “ta- liamlar”a geçildi. Çeka’nın (Karşı Devrim ve
rihsel bir hata”ydı! Bu “tarihsel hata”, ken- Sabotajla Mücadele Olağanüstü Komisyo-
di içinde pek çok hatalar yapmıştı! “Stalin- nu)*** “insanlık dışı cinayetleri”, “hukuksuz
izm”in kurbanlarının “itibarları” geri verilme- tutuklamaları”, “yargısız infazları” tek tek
liydi! Yapılan “tarihsel haksızlıklar” düzeltil- “belge”lenirken, Çeka’nın kurulması karar-
meliydi!* namesini çıkartan Lenin, bu “hukuksuzluk”un
Artık, hemen her gün “tarihsel hata” sorumlusu olarak gösterildi.
olan Sovyetler Birliği’nin 72 yıllık tarihinde Artık sıra “proletarya diktatörlüğü”ne gel-
çeşitli azınlıklara, uluslara, ulusal topluluk- mişti.
lara, aydınlara karşı işlediği “suçlar” bir bir Her şeyin “müsebbibi” proletarya dikta-
ortaya dökülüyordu. Hemen her gün Sovyet törlüğü teorisiydi, doğal olarak bu teorinin
tarihinin bir sayfasından bir “katliam belge- sahipleri, yani Marks ve Engels tüm bu kat-
si” çıkartılıp kamuoyuna sunuluyordu. liamların “baş sorumlusu” olmalıydı.
Önce II. Yeniden Paylaşım Savaşı’nın Belli bir sistematik ve mantıksallık için-
sonlarında Polonyalı milliyetçilerin “Katin de sürdürülen bu “flashback” kampanya
ormanı katliamı” “deşifre” edildi. Ardından olanca hızıyla sürdürülürken, Saddam ve
“Moskova Duruşmaları”ndaki “Stalinist zor- Kuveyt işgali dünyanın gündeminin birinci
balık ve işkenceler” gündeme getirildi. Bu- sırasına çıktı. “Bağımsız ve egemen bir dev-
harinler, Zinovyevler, Kamenevler, “olağa- let” olan Kuveyt, bir başka ülke ve devlet ta-
nüstü mahkemelerde”, her türlü “hukuk” rafından “silah zoruyla” işgal edilmişti! Bu,
bir yana bırakılarak yargılanmışlar ve yok “militarizmsiz kapitalizmin” yaratılmasıyla
edilmişlerdi. Açıktı ki, onlar Sovyetler Birli- ortaya çıkacak olan “barış çağı”nda “asla”
ği’ne “ihanet” etmemişlerdi, yargılamalar kabul edilemezdi. Öyleyse gereken yapılma-
“düzmeceydi”, dolayısıyla onlar “Stalinizmin lı, Saddam, zor kullanılarak Kuveyt’ten çı-
kurbanları”ydılar, “itibarları geri verilmeliy- kartılmalıydı.
di”! İşte tam bu sırada, “köşe dönmeciliğin”
Arkasından Troçki çıka geldi! Stalin, özel (pragmatizm) “vizyon sahibi” mimarı Turgut
ajanlarıyla onu Meksika’da katlettirmişti! Özal’ın “bir koyup üç almak” için Amerikan
Masum, zavallı Troçki! Öylesine sessiz seda- emperyalizminin Irak saldırısına askeri ola-
sız Meksika’da yaşarken, ağzı var dili yok- rak katılmak istemesi ortalığı “gerdi”. Irak
ken, birden bire Stalinin özel ajanı onu ke- işgaline karşı çıkan dışişleri bakanı 11 Ekim
serle öldürüvermişti!** Stalin döneminin 1990’da, milli savunma bakanı ve genelkur-
sonlarından başlayan “katliam belgeleri”, may başkanı 3 Aralık 1990’da görevlerinden
istifa ettiler.
* “İki tür tarihsel haksızlık vardır. Bazıları tarihin
4 Ocak 1991 günü büyük Zonguldak ma-
temel akışından uzaktırlar, bu akışı durdurmazlar ya den işçilerinin yürüyüşü başladı.
da onun gidişini engellemezler ve proletaryanın sınıf
mücadelesinin yaygınlaşmasına ve daha derin kökler
atmasına engel olmazlar. Bu cinsten tarihsel haksız- sunuz!” denilecektir. Oysa bu sözleri biz söylemiyo-
lıkları düzeltmeye çalışmak elbette akıllıca bir şey ol- ruz. Bunlar Troçkistlerin ve dönemin Gorbaçovcuları-
maz.” (Lenin, İşçi Sınıfı ve Köylülük, s: 65) nın yerli versiyonlarının dergilerde ve gazetelerde yaz-
** Şüphesiz burada uzun bir “vaay” çekilip, “Öy- dıklarıdır. Zaten o dönemde bu tür yazıların amacı da,
le mi, demek ki siz Troçki’nin katledilmesini savunu- birilerinin “vaay” çekerek, ağzına geleni söylemesini
yorsunuz, yazıklar olsun size! Zaten sizin gibi Stalinist sağlamaktı. Başarılı olmadıkları da söylenemez.
solcular yüzünden bu hallere düştük. Sizler insanlık- *** 1918 yılında Çeka’nın adı “Karşı Devrimle,
tan hiç nasibinizi almamışsınız. Bir insana bu nasıl ya- Vurgunculuk ve Rüşvetle Savaşma Fevkalade Komis-
 pılır! Bir de utanmadan Troçki cinayetini savunuyor- yonu” olarak değiştirildi.
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

16-17 Ocak 1991 gece yarısı Amerikan ha düne kadar, “ne güzel, birbirlerini yiyor-
uçaklarının Irak’ı bombalamaya başlama- lar” diye olayları zevkle izleyen, “ne Ameri-
sıyla “I. Körfez Savaşı” resmen başladı. ka, ne Rusya” diyerek ortalıkta salınanlar,
Savaş 3 Mart 1991’de sona erdi. Turgut şimdi kişisel bozgunlarını da yaşamaya baş-
Özal’ın tüm çabasına rağmen “kemalist or- lamışlardı.
du” Irak işgaline katılmaya karşı “direnmiş- Anımsadınız mı?*
ti” ve Türkiye “bir koyup, üç alamadı”. Bu “anımsama”da, sözünü ettiğimiz ve
“I. Körfez Savaşı”na kadar “dünya ba- sözü edilen, kendilerini şöyle ya da böyle
rışı”ndan, “barış çağı”ndan, “militarizmsiz “marksist”, “marksist-leninist” olarak tanım-
emperyalizm”den söz eden, Gorbaçov’la layan sol ve solculardır. Nasıl olup da, mark-
yepyeni umutlara kapılan sol, solcu, CNN’in sist olmanın temel koşullarından birisinin
“naklen savaş yayını”nı izleyerek geçirdik- “proletarya diktatörlüğü” olduğunu unutup,
leri bir buçuk ayın sonunda ilk “şok”unu ya- “proletarya diktatörlüğü”nün “eski toplu-
şadı. mun güçlerine ve geleneklerine karşı sert
Sovyetler Birliği’nin “proletarya diktatör- bir savaşım, kanlı ve kansız, zoraki ve barış-
lüğü”nden kurtularak “demokratik sosyaliz- çı, askeri ve ekonomik, eğitsel ve yönetsel
me” dönüşeceği beklentisi içinde olan sol, bir savaşım” olduğunu unutup, proleter dev-
solcu, bu sayede Amerikan emperyalizmi- riminin, gerçek kitlesel bir devrimin, ezen-
nin başka ülkeleri işgal etmek ve askeri dar- ler ve sömürenler üzerindeki baskısını “zor-
beler yapmak için gerekçe bulamayacağı- ba”, “anti-hümanist” olarak algılamaya baş-
na inanmışken “I. Körfez Savaşı”, dünyanın lamışlardır? Nasıl olup da, tüm bu sistema-
gerçekleriyle yüz yüze gelmelerini sağladı. tik kampanyaya kapılıp, “her türlü şiddete
“I. Körfez Savaşı”yla birlikte Sovyetler karşıyız” noktasına gelebilmişlerdir?
Birliği’nin fiilen “süper güç” olmadığı görül- “Bu baylar hiç bir devrim görmüş-
dü ve Sovyetler Birliği’nin dağılma ve dağı- ler midir? Devrim, elbette ki, en oto-
tılma süreci hızla gelişmeye başladı. riter olan şeydir; bu, nüfusun bir bö-
O güne kadar, yepyeni bir Sovyetler lümünün kendi iradesini, nüfusun
Birliği’nin doğacağına inananlar, inançlarını öteki bölümüne tüfeklerle, süngüler-
hızla yitirirken, Sovyetler Birliği’nde 19 Ağus- le ve toplarla –akla gelebilecek bü-
tos 1991 darbesi gerçekleştirildi, Gorbaçov tün otoriter araçlarla– dayattığı bir ey-
gözaltına alındı. Ama tüm ömrü üç gün sür- lemdir; ve eğer muzaffer olan taraf
dü. Gorbaçov, iktidarsız, güçsüz, zavallı bir yok yere yenik düşmek istemiyorsa,
insan olarak darbecilerin elinden “kurtarıl- bu egemenliğini, silahlarının gericiler
dığında”, artık Sovyetler Birliği’nin sonuna üzerinde yarattığı terör ile sürdürme-
gelinmişti. lidir. Paris Komünü, silahlı halkın oto-
Tarihler 25 Aralık 1991’i gösterdiğinde ritesini burjuvaziye karşı kullanma-
resmen Sovyetler Birliği ortadan kalktı, par- mış olsaydı, bir gün olsun dayanabi-
çalanma süreci tamamlandı. lir miydi? Tersine, Paris Komününü
“Militarizmsiz kapitalizm”in Irak işgaliyle bundan yeterince serbest bir biçim-
ilk “şok”unu yaşayan sol ve solcu, Sovyetler de yararlanmamış olmakla suçlama-
Birliği’nin dağıtılmışlığını hiç farketmemiş, mız gerekmiyor mu?”**
hatta bu dağıtılmada kimi zaman etkin bir Gerçek böyleyken, yine de “her türlü şid-
rol oynadığını bile anlamamışsa da, “büyük dete karşıyız” noktasına kadar gelmiş bir sol
şok” içine girdi. “Kişisel bozgun” havası, ve solculuk ülkemizin (ve şüphesiz dünya-
“kütlesel bozgun havası”na ve giderek de nın) bir “realitesi” haline getirilmiştir.
“örgütsel bozgun” havasına dönüştü. Bu “realite”, kısa sürede sonuçlarını ver-
Bunlar, çokluk Gorbaçov’dan “umut”lan-
mış sol ve solcularken, Sovyetler Birliği’ni * “Ama ben o sırada doğmamıştım, nasıl anımsa-
“sosyal-emperyalist” kabul edenler de aynı yabilirim ki” mi diyorsunuz? O zaman, “anımsamak”
kaderi paylaştılar. Daha düne kadar, tüm ge- yerine tarihe bakmalısınız, tarihi, yakın tarihi öğren-
lişmeleri büyük bir sevinçle, kendi tezleri- melisiniz. Öğrendiğinizde, bütün bu olayların nereden
başlayıp, hangi umutlarla sürüp, nasıl sonuçlandığını
nin onaylanması olarak izleyen “sosyal-em-
siz de anlamış olacaksınızdır.
peryalizm” teorisini savunanlar, şimdi “boz- ** Engels, Otorite Üzerine, Marks-Engels, Seçme
gun havası”nın bir parçası olmuşlardı. Da- Yapıtlar, Cilt II, s. 451-452.) 
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

di. Bu sol ve solcular, hızla legalize oldular adımlar atılmıştır), “hali” de onları fazlaca
ve legalizmi kutsadılar. Devletin, yani o ün- ilgilendirmemektedir. Ne denli söz etmiyor
lü “egemen sınıfların baskı aygıtı”nın “yasa- olsalar da, tüm inançları “yaratıcı kaos”a da-
dışı” örgütlere ve faaliyetlere karşı imha yanmaktadır. “Memleket”te ne kadar “ka-
operasyonlarıyla desteklenen bu legalizas- os” olursa, oradan “yaratıcı” bir varlığın
yon, 2000’li yıllara gelindiğinde neredeyse (kendileri!) çıkacağını ummaya çalışmakta-
tüm solu içine aldı. Sözde “illegal” örgütlen- dırlar.
mesi olduğu iddiasında da bulunan bir-iki Oysa, Feuerbach gibi ya da başka türlü
“utangaç legalist” de, “akademi” vs. derken, “dış dünya seyre dalındığı” zaman bile, “ka-
legalize olmak için fırsat kollamaya başladı- os” denilen ortamın, kimi zaman “kemalist-
lar.* ler” olarak tanımlanan, kimi zaman “eski
Her şey unutuldu. Varolan tek şey, “var- elitler” denilen, bir başka zaman “statüko-
mış gibi” davranmaktan ibaret hale geldi. cular” olarak adlandırılan, “hülasa” TSK’yla
AKP’nin “açık ara”, “ezici çoğunlukla” ikti- simgelenen “ulusalcılar” ile “ılımlı islamcı-
dara geldiğinden bugüne kadar gelişen si- lar” arasında bir iktidar/güç mücadelesine
yasal olaylar, özellikle son dönemde “Erge- sahne olduğudur. Bu güç mücadelesinde,
nekon çetesi” operasyonları ve ardından her sömürücü sınıfın ve kesimin mücadele-
TSK içindeki “darbeciler”e yönelik operas- sinde olduğu gibi, hak-hukuk, kural, ilke
yonlar ve “belgelemeler” ortamında bu le- yoktur. Çünkü politikada, her şeyi belirleyen
galize sol, sanki düzenin maddi bir alterna- güçtür. Gücü olmayanların, güçlüymüş gibi
tifiymişcesine, “devlet içi” çatışmaları “iti ite davranmaları onları hiç bir zaman güç yap-
kırdırtma” mantığı içinde yönetirmişcesine mayacağı gibi, güçle yürütülen politikada,
hareket etmeye başlamıştır. Her iddianın üs- onları kendisinin basit aletleri haline dönüş-
tüne atlamakta, her “belge” üzerine “dev- türür.
rim” yorumları yapmakta, her iki “it”in bir- Bilinmelidir ki, tarih, sınıf mücadeleleri-
birleriyle dalaşması sonucu “yorgun ve yıp- nin tarihidir. Ve dünyanın tüm pisliklerini,
ranmış” olarak çıkacakları beklentisi yarat- haksızlıklarını, insanlık dışı tarihini ortadan
makta ve sonuçta “itler” yıpranmış, yorul- kaldırabilecek tek sınıf, proletaryadır. Prole-
muş, güçsüzleşmişken birden bire “iktidar”ın taryanın devrimci niteliği, basit bir seçme-
kucaklarına düşeceğini beklermiş gibiler. cilik ya da “öznel tercih” değildir; onun ger-
Bu “bekleyiş” içinde de, kendilerini ka- çekliği maddi varlık koşullarındadır. Ama
dın hareketi, çevreciler, işsizler, toplumsal “ne yazık ki”, hiç kimse, hiç bir biçimde ve
hareket sendikacılığı vs. türünden “sınıflar hiç bir yerde bu sözü edilen “proletaryayı”
üstü kitle hareketleri”yle oyalamaya çalış- göremediği için, kendilerine (kadın hareke-
maktadırlar. ti, işsiz hareketi, öğrenci sendikası, öğrenci
Şüphesiz “ne olacak bu memleketin ha- inisiyatifi, toplumsal hareket sendikacılığı vs.
li?” sorusu, her zamanki gibi önemini ve vs. biçiminde) “misyon” yüklemektedirler.
güncelliğini korumaktadır. Ama “memleket” Bu “misyon”un devrimden anladığı da, ol-
denilen şey, zaten “kahrolsun”laştırıldığın- sa olsa ESP’nin “kuruluş deklarasyonu”nda
dan (ki “illegal” örgütlerin adından “Türki- Marks’a söylettiği gibi bir şey olacaktır.
ye” sözcüğü çıkartılarak bu konuda “ileri”

* Ekim Devrimi’nin “yıl dönümünde” (7 Kasım)


İstanbul Taksim Hill Otel’de kurulduğu ilan edilen ESP,
“marksist leninist komünist” bir “parti”nin legalizas-
yonudur. “Kuruluş Deklarasyonu” şöyle başlamakta-
dır: “‘Devrimi, bütün yüreklerin dönüşmesi ve özgür
insan onuru adına bütün ellerin havaya kalkması ola-
rak anlıyorum.’ Karl Marks”. Engels’in anarşistler için
söylediği, “bu baylar hiç, bir devrim görmüşler midir?”
 sorusunun hiç de nedensiz olmadığı açık.
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Tarihte Zorun Rolü ve


Proletarya Diktatörlüğü

“Öyleyse zorun tarihte ekonomik evrim karşısında oynadığı rol açıktır.


İlkin her siyasal zor, önce toplumsal nitelikte ekonomik bir göreve dayanır
ve ilkel toplulukların dağılmasının toplum üyelerini özel üreticiler durumuna
dönüştürdüğü, yani onları ortak toplumsal görevlerin yöneticilerine daha da
yabancı kıldığı ölçüde artar. İkinci olarak, toplumdan bağımsız kılındıktan, hiz-
metkar durumundan efendi durumuna geldikten sonra siyasal zor, iki yönde
etkili olabilir. Ya normal ekonomik evrim yönünde; bu durumda, ikisi arasında
bir çatışma yoktur, ekonomik evrim hızlanır. Ya da zor, ekonomik evrime karşı
çıkar ve bu durumda, bir kaç istisna dışında, ekonomik evrim karşısında her
zaman yenik düşer. Bu bir kaç istisna, en barbar fatihlerin bir ülke halkının
kökünü kazıdıkları ya da kovdukları ve ne yapacaklarını bilemedikleri üreti-
ci güçleri kırıp geçirdikleri ya da yitip gitmelerine göz yumdukları yalıtık fetih
olaylarıdır. Hıristiyanlar, Mağriplilerin yüksek derecede gelişmiş tarım ve bahçı-
vanlıklarının dayandığı sulama yapıtlarının büyük bölümü bakımından, Mağrip
İspanyası’nda böyle yaptılar. Daha kaba bir halk tarafından her fetih, açıkça
ekonomik gelişmeyi sarsar ve birçok üretici gücü ortadan kaldırır. Ama sürekli
fetih olaylarının büyük bir çoğunluğunda, daha kaba olan fatih, fetihten çıktığı
biçimiyle, daha yüksek ‘ekonomik durum’a uymaya zorlanır; fethedilen halk
tarafından özümlenir ve çok kez, onun dilini bile benimsemek zorunda kalır.
Ama bir ülkede –fetih olayları bir yana bırakılırsa– devletin iç zorunun, şimdiye
değin hemen her siyasal iktidar bakımından belirli bir aşamada olduğu gibi,
ülkenin ekonomik evrimi ile çatışma durumuna girdiği bir yerde, savaşım her
zaman siyasal iktidarın yıkılması ile sonuçlanır. Ekonomik evrim, istisnasız ve
acımasız kendi yolunu açar, – daha önce bunun en çarpıcılarından son örneği-
ni vermiştik: Büyük Fransız devrimi.
Bay Dühring için zor, mutlak kötülüktür, ilk zor eylemi, onun için ilk gü-
nahtır; bütün açıklaması, şimdiye değin bütün tarihin ilk günah tarafından böy-
lece pisleştirilme biçimi üzerine, bütün doğal ve toplumsal yasaların zor tara-
fından, bu iblisçe güç tarafından rezilce bozulması üzerine bitmez tükenmez
bir yakınmadır. Ama zor, tarihte başka bir rol, devrimci bir rol de oynarmış;
Marks’ın sözlerine göre, bağrında yeni bir toplum taşıyan her eski toplumun
ebesiymiş; toplumsal hareketin, sayesinde donmuş ve ölmüş siyasal biçimle-
ri alttetiği ve parçaladığı aletmiş, – bütün bunlardan bay Dühring’de tek söz
bile yok. Ekonomik sömürü rejimini devirmek için, zorun belki de –ne yazık
ki!– zorunlu olacağını, iç çekmeler ve inlemeler içinde kabul eder. Çünkü her
zor kullanımı, onu kullananın ahlakını bozar. Ve bu, her utkun devrimin sonucu
olan yüksek bir ahlaksal ve entelektüel gelişme karşısında ileri sürülür! Hem
de, halka belki de zorla kabul ettirilecek zorlu bir çatışmanın, hiç değilse Otuz
Yıl Savaşı utancından sonra ulusal bilince işlemiş bulunan kölelik ruhunun kö-
künü kazıma üstünlüğüne sahip bulunduğu Almanya’da ileri sürülür! Hem de
bu sönük, tatsız ve güçsüz vaiz anlayışı, kendini tarihin gördüğü en devrimci
partiye zorla kabul ettirmek ister!”
[F. Engels, Anti-Dühring, s. 271-273.] 
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

“SORUNUN 1852’DE MARKS TARAFINDAN SUNULUŞU

‘Ve şimdi kendi payıma, çağdaş toplumdaki sınıfların varlığının


ya da bunlar arasındaki mücadelenin keşfi konusunda bana ait olan
bir şeref yoktur. Benden uzun süre önce burjuva tarihçileri, bu sınıf
mücadelesinin tarihsel gelişimini açıklamışlardır ve burjuva iktisat-
çıları da sınıfların ekonomik yapısını açıklamışlardır. Benim yeni ola-
rak yaptığım şunları tanıtlamak oldu: 1) Sınıfların varlığının sadece
üretimin gelişimindeki belirli tarihsel evrelere [historische Entwick-
lungsphasen der Produktion] bağlı olduğunu; 2) Sınıf mücadelesi-
nin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne yol açacağını; 3) Bu
diktatörlüğün kendisinin yalnızca bütün sınıfların ortadan kalkma-
sına ve sınıfsız topluma geçişi oluşturduğunu.’*
Bu sözlerde, Marks, birinci olarak, burjuvazinin en bilgili ve en kavra-
yışlı düşünürleri ile kendi öğretisi arasındaki en temel ve köklü farklılığı ve
ikinci olarak da, kendi devlet öğretisinin özünü çarpıcı bir açıklıkla ortaya
koymayı başarmıştır.
Marks’ın teorisinde ana noktanın sınıf mücadelesi olduğu sıkça söyle-
nir ve yazılır; ama bu doğru değildir. Ve bu yalandan, çok sık marksizmin
oportünist çarpıtılması, onun burjuvazi için kabul edilebilir biçimde tahri-
fatı ortaya çıkar. Çünkü sınıf mücadelesi doktrini, Marks tarafından değil,
Marks’tan önceki burjuvazi tarafından yaratılmıştır, ve genel olarak söyler-
sek, burjuvazi için kabul edilebilirdir. Yalnızca sınıf mücadelesini kabul
edenler henüz marksist değillerdir; bunlar hala burjuva düşüncesinin ve
burjuva siyasetinin sınırları içinde bulunabilirler. Marksizmi sınıf mücade-
lesi doktrininin içine hapsetmek, marksizmi budamak demektir, marksiz-
mi burjuvazi tarafından kabul edilebilir bir şeye indirgemek demektir. Bir
marksist, sadece sınıf mücadelesinin kabulünü, proletarya diktatörlüğü-
nün kabulüne kadar genişleten kişidir. Bu, marksist ile sıradan küçük (ve
büyük) burjuva arasındaki en derin ayrımı oluşturur. Bu, marksizmin ger-
çek kavranılmasının ve kabul edilmesinin sınanacağı denektaşıdır.
... Oportünizm, sınıf mücadelesinin kabulünü, asıl noktaya, kapitalizm-
den komünizme geçiş dönemine, burjuvazinin devrilmesi ve ortadan kal-
dırılması dönemine kadar genişletmez. Gerçekte, bu dönem, kaçınılmaz
olarak benzersiz keskin biçimlerde benzersiz şiddette sınıf mücadelesi dö-
nemidir, ve dolayısıyla, bu dönem sırasında devlet, kaçınılmaz olarak ye-
ni bir biçimde (proletarya için ve genel olarak mülksüzler için) demokra-
tik ve yeni bir biçimde (burjuvaziye karşı) diktatörce bir devlet olmak zo-
rundadır.
Devam edelim. Marks’ın devlet öğretisinin özü, yalnızca, tek bir sınıfı
diktatörlüğünün, genel olarak her sınıflı toplum için değil, sadece burjuva-
ziyi devirmiş olan proletarya için değil, aynı zamanda, kapitalizmi ‘sınıfsız
toplum’dan, komünizmden ayıran tüm tarihsel dönem için de zorunlu ol-
duğunu kavrayanlarca iyice öğrenilmiştir. Burjuva devlet biçimleri son de-
rece değişiktir, ama onların özü aynıdır: Tüm bu devletler, kendi biçimle-
ri ne olursa olsun, son tahlilde kaçınılmaz olarak burjuva diktatörlüğüdür.
Kapitalizmden komünizme geçiş, kesinlikle son derece bol ve çeşitli siya-
sal biçimler göstermemezlik edemez, ama özü kaçınılmaz olarak aynı ola-
caktır: proletarya diktatörlüğü.”
[Lenin, Devlet ve Devrim.]

 * Marks, Kugelmann’a Mektup, 23 Şubat 1865.


Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Şiddet, Terör,
Katliam, İnsancıllık
ve Dersim

“Değerli arkadaşlarım ‘Analar ağlamasın’ diyorlar. Maalesef, bu ülkenin anaları


çok ağladı. Çok şehit verdik. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale
Savaşı’nda 200 bin şehidimiz var. Hepsinin anası ağladı. Bir kişi çıkıp da ‘Analar ağ-
lamasın. Biz bu savaştan vazgeçelim.’ demedi. Kurtuluş Savaşı’nda analar ağlama-
dı mı? Kimse çıkıp da ‘Analar ağlamasın. Biz şu Yunanlılarla anlaşalım.’ dedi mi?
Şeyh Sait isyanında analar ağlamadı mı? Dersim isyanında analar ağlamadı mı?
Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? Bir tek kişi Türkiye’de çıkıp da ‘Analar ağlamasın di-
ye, bu mücadeleyi durduralım.’ dedi mi? Dünyada diyen var mı? Amerika’da bir sa-
at içinde 3 bin kişiyi öldürdü teröristler. Bir Amerikalı devlet adamı çıkıp da ‘Aman,
analar ağlamasın. Şu teröristlerle bir uzlaşalım.’ dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Niçin?
Çünkü, terörle mücadele cesaretiniz yok. Sizden önceki bütün hükümetlerin göster-
diği cesareti siz gösteremiyorsunuz.” (Onur Öymen)

Onur Öymen’in 10 Kasım günü TBMM’de na bakılmaksızın önsel olarak kabul gör-
yapılan “açılım” görüşmelerinde söylediği dü.
bu sözler üzerine ortalık karıştı, hassas, duy- Bu önsel kabulün en vurucu ifadesi ise,
gusal ve en zorlu konulardan birisi, “Dersim Seyit Rıza’nın idam edilmeden önce söyle-
dosyası” yeniden açıldı. Yazılı ve görüntülü diği sözlerdi: “Evladı Kerbelayık, bihatayık,
“medya”, günlerce Dersim isyanını konuş- ayıptır, zulümdür, günahtır!”
tu, tartıştı. AKP’nin “yandaş medyası”, Bu “insancıl”, duygusal sözler üzerinden
CHP’yi yıpratmak ve alevilerle olan gelenek- yürütülen “Dersim savaşı”, bir kez daha “la-
sel ittifakını bozmak için bu fırsatı kaçırma- ik-kemalist cumhuriyet” ile “şeriatçılar”ın
dı, tüm olanaklarını seferber etti. Hemen hesaplaşmasına sahne olurken, Dersim is-
her saat, bir “Dersim uzmanı” “medya”nın yanının insanları, basit bir “duygusal piyon”-
karşısına geçip, 1937-1938 Dersim isyanın- muşcasına bu hesaplaşmada kullanılmaya
da yapılan katliamları, katliamların yapılış çalışıldı. Böylece Dersim isyanının oluşumu,
tarzını ve ölenlerin (50 bin ile 100 bin ara- gelişimi ve sonuçları, özellikle de tüm ten-
sında değişen) sayısını vererek, “kemalist kil ve zorunlu iskan politikalarına rağmen
cumhuriyet”in Dersimlileri ve alevileri nasıl Dersimlilerin “T.C.” ve “kemalizm”le olan
katlettiğini anlattı. Ortaya çıkan sonuç ise, altmış yıllık ittifakı hiç araştırılmadan, sor-
Dersim isyanının diğer Kürt isyanlarından gulanmadan, tahlil edilmeden bu hesaplaş-
farklı olduğundan başka bir şey olmadı. manın tozu dumanı arasında bir yana bıra-
Oysa Onur Öymen’in konuşmasıyla baş- kıldı.
layan Dersim “isyanı”, “1935 Tunceli yasa- Dersim isyanı ve bastırılması, 1919-1922
sı”ndan 1938 “zorunlu iskan yasası”na, ze- ulusal kurtuluş savaşı sonrasında kurulan
hirli gaz kullanımına kadar uzanan geniş bir Türkiye Cumhuriyeti’nin, sözcüğün tam an-
“olgular” dizisini gözler önüne serdi. Tarih, lamıyla dönüşümünün kesinleştiği, Stalin’in
artık tarihçilere bırakılamayacak kadar “po- sözleriyle, “burjuva demokratik devrimin bi-
püler bir iş” haline geldiği için, sözü edilen rinci aşamasına çakılıp kaldığı” bir dönemin
“olgular” da, tarihsel olgular olup olmadığı- doruk noktasıydı. Küçük-burjuva devrimci- 
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

milliyetçilerinin “merkezi devlet otoritesi”ni “Gündelik yaşamda, herhangi bir shopkee-


ülkenin her yerine yaydıkları ve yerleştirdik- per [dükkancı], bir kimsenin olduğunu id-
leri bu doruk noktasında, Dersim isyanı, dia ettiği ile gerçekten olduğu arasında ay-
Dersim’in Cumhuriyet dönemindeki özerk- rım yapmasını çok iyi bilir; ama bizim tari-
liğinin de sonuydu. himiz henüz bu basit bilgiye ulaşamamıştır.
Ancak Seyit Rıza’nın son sözlerinde ifa- Bizim tarihimiz, her çağ için o çağın kendi-
desini bulan duygusal bir ortamda, merke- si hakkında söylediklerine ve beslediği ku-
zi devlet ile yerel feodal özerkliğin ne ölçü- runtulara hemen inanır.”
de bağdaşıp bağdaşmadığı elbette konuşu- Atılım, Dersim isyanına ilişkin “en kap-
lamaz ve tartışılamazdı. “T.C.”nin Dersim’den samlı araştırma” olarak tanımladığı bir kita-
istediği “üç şey”, “askere gideceksiniz, ver- bın (Hüseyin Aygün, “Dersim 1938 ve Zorun-
ginizi vereceksiniz, birbirinizin malına göz lu İskan”) tanıtım yazısından şu alıntıyı ya-
koymayacaksınız”, açıktı ki Dersim’in fiili fe- parak, bu “akıllı siyasal tutum”u belirgin bi-
odal özerkliğinin sona erdirilmesinden baş- çimde ortaya koyar:
ka bir anlama gelmiyordu. Üstelik “birbiri- “1937-38 Dersim İsyanı, Cumhuri-
nizin malına göz koymayacaksınız” sözüy- yet dönemi Kürt ayaklanmaları içeri-
le, Dersimlilerin silahsızlandırılacağı da açık- sinde sivillere yönelik eziyetin ve kı-
ça beyan edilmiş oluyordu. yımın en şiddetlisine sahne olmuş gi-
Böylesine duygusal bir ortamda, ister is- bidir. İsyan açıkça kışkırtılmış, ardın-
temez, yerel feodal otoritelerin merkezi dev- dan da isyancılarla beraber aileleri ve
let tarafından ortadan kaldırılışının kapitaliz- hatta isyana iştirak etmeyenler eziye-
min gelişimi önündeki engellerin kaldırılma- te ve kıyıma maruz kalmıştır. Binler-
sı demek olduğunu da konuşmak olanak- ce isyancı ve sivil vatandaş öldürül-
sızdı. Napoléon Bonaparte’nin ünlü sözüy- müş, kalan on binlercesi sürgün edil-
le, “top, feodaliteyi yıktı”. Top, açıktı ki, ye- miştir... Dersim İsyanı esnasında 17
rel feodal devletçiklerin kan dökülmeksizin günde yapılan tarama harekatında
ortadan kaldırılmasının aracı değildi. Ve ölü ve diri 7954 kişinin ele geçirildi-
açıktı ki, yerel feodal otoriteler, kendi ege- ğini ve 1019 silahın toplandığını rapor
menliklerinden kendiliğinden vazgeçmedi- etmektedir. Topu topu birkaç on bin
ler, vazgeçirtildiler. Daha yetkin zor araçla- kişinin yaşadığı bir havaliden 7954 ki-
rına sahip olanlar, daha yetkin zor araçları- şinin ölü ve diri ele geçirilmiş olma-
na sahip olmayanları altettiler. Ve tarih, fe- sı kadar, ele geçirilen kişilerle yaka-
odalizmden kapitalizme böyle evrildi. lanan silahların sayısı arasındaki ba-
Ama baştan beri belirttiğimiz gibi, böy- riz örtüşmezlik, isyan esnasında vu-
lesi duygusal bir ortamda, tarihte zorun ro- ku bulan eziyetin derecesi hakkında
lünden, yerel feodal otoritelerin tarihsel ola- yeterince şey söylüyor olsa gerek.”
rak ortadan kalkmasının kaçınılmazlığından Görüldüğü gibi, sorun ve tarih, “eziyet”,
söz etmek, açıktır ki, bu tarihsel süreçte kul- “baskı”, “zulüm”, “katliam” ve bunların dü-
lanılan zorun “meşru” olmasının ötesinde, zeyi ve niceliğiyle ele alınmaktadır. Oysa
“insancıl” açıdan katliamların “meşrulaştı- marksist-leninistler tarihi, sınıf mücadelele-
rılması” olarak görülecektir. Bu durumda, rinin tarihi olarak ele alırlar. Ve bilirler ki, bu
susmak, sessiz kalmak, ortalığın durulması- sınıf mücadeleleri tarihinde, her zaman, ezi-
nı beklemek ve bu beklemeyi “meşrulaştır- lenler ve ezenler, sömürenler ve sömürü-
mak” için yapılan katliamların “insanlık dı- lenler arasındaki savaş yüzyıllardır süregit-
şı” olduğuna ilişkin hamasi bir kaç söz söy- miştir. Her savaş gibi, bu sınıf savaşında,
lemek “akıllı bir siyasal tutum” olarak kabul ezenler, sömürenler, ezilenlerin ve sömürü-
görecektir. lenlerin, baskıya ve sömürüye karşı başkal-
Böylesine “akıllı siyasal tutum”, yine dırılarını zorla, cebirle, tenkille, katliamla
açıktır ki, tarihin şöyle ya da böyle ele alın- bastırmaya çalışmışlar ve çoğu durumda da
masına, “sözel tarihçiliğe” ve “tarihin tanık- bunu başarmışlardır. Ama marksist-leninist-
larına” başvurulması karşısında da bu tutu- ler bu tarihsel süreçte, bu zor, cebir, tenkil
munu sürdürecektir. Marks ve Engels’in Al- uygulamalarını kınamakla yetinmezler, aynı
man İdeolojisi’nde söylediği şu sözler bile, zamanda zorun tarihteki rolünü bilerek, zo-
10 onu bu “akıllı” tutumundan vazgeçirtemez: ra dayanan devrimin, tüm bu ezenlerin ve
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

sömürenlerin zorunu, cebrini, tenkilini orta- ması gereğini kabul ederiz. Her sa-
dan kaldıracak tek tarihsel-insani eylem ol- vaşta kaçınılmaz bir biçimde olage-
duğunu da bilirler. len dehşete, zulme, sefalete ve işken-
Marksist-leninistlerin savaş karşısındaki ceye karşın, tarihte ilerici nitelikte
tutumu, her savaşın mutlak olarak kötü ve pek çok savaş vardır; bu savaşlar (ör-
yanlış olduğundan yola çıkmaz. Haklı ve neğin mutlakıyet ya da kölelik gibi)
haksız savaşları birbirinden ayırmak gerek- çok kötü ve gerici kurumların yıkıl-
tiğini söylerler ve bu ayrımı yaparlar. masına ya da (Türkiye ve Rusya’da
Bu bakış açısından Dersim isyanı ele olduğu gibi) Avrupa’da en barbar
alındığında, “mazlum tarafın”, yerel-feodal despotlukların ortadan kalkmasına
ayrıcalıklarını ortadan kaldırmak isteyen kü- yardım ederek, insanlığın gelişmesi-
çük-burjuva diktatörlüğe karşı direnişi ola- ne hizmet etmişlerdir. Bunun için,
rak tanımlamak olanaklıdır. Ama bu, yerel- bugünkü savaşın da tek başına tarih-
feodal ayrıcalıkların tarihsel olarak haklı ve sel özelliklerini incelemek zorunlulu-
“meşru” olduğu anlamına hiç gelmez. İster ğu vardır.” (Lenin, Sosyalizm ve Sa-
yerel, ister merkezi olsun, her türlü feodal vaş.)
ayrıcalık, tarihin aşılmış ve geçilmiş çağları- Diğer bir ifadeyle, “savaşın, düşüncenizi
na aittir. Bunları, bu ayrıcalıkları savunmak, baskı altına almasına izin vermek, onun ya-
devrimcilerin işi değildir. Böylesi “duygusal” rattığı korkunç izlenimlerin ve azap verici
bir ortamda ve duyguların düşünceyi baskı ağırlığın altında düşünmekten ve tahlil et-
altına aldığı bir zamanda söylenmesi çok mekten vazgeçmek başka bir şeydir.” (Le-
kolay olmasa da, söylemek zorundayız ki, nin)
böyle bir tutum, 1789 Fransız Devrimi’nde, Sorunu, duygusal düzeyde ele almak is-
özellikle 1792-93 “terör dönemi”nde Jako- teyenler, bu duygusal düzeyden yararlana-
benler tarafından giyotine gönderilen aris- rak insanların içgüdüsel tepkilerinden yarar-
tokratların arkasından ağlamaya benzer. lanmak isteyenler, elbette, bu sözlerden
Evet, Seyit Rıza’nın son sözleri bizi duy- hoşnut olmayacaklardır. Böyleleri, yalın ve
gulandırabilir, etkileyebilir. Ama tarihsel ger- sıradan bir “hümanizm” bağlamında, her
çekler sadece duygusal nedenlerle bir kez türlü şiddete karşı olduklarını en yüksek
bir yana bırakıldı mıydı, artık insanlık tari- sesle ilan etmeyi sürdüreceklerdir. Hatta,
hinden, insanlık tarihinin geleceğinden söz “sicil amiri” edasıyla marksist-leninistlerin
etmek çok zor olacaktır. “sicili”nin pek parlak olmadığını söyleyerek,
“Sosyalistler, halklar arasındaki bizlerin bu konuda söz söylemeye hakkımı-
savaşları daima barbarca ve canavar- zın olmadığını bile ulu orta söyleyebilecek-
ca bulmuşlar ve kötülemişlerdir. Bi- lerdir.
zim savaşa karşı tutumumuz gene de Biz, hiç kimseyi aldatmak, kandırmak
aslında burjuva pasifistleri ile anar- durumunda değiliz. İnsanları hoşnut etmek
şistlerden farklıdır. Her şeyden önce, için tarihsel gerçekleri çarpıtmak ya da gör-
biz, bir yanda savaşlar ile öte yanda mezlikten gelmek durumunda değiliz.
bir ülke içindeki sınıf savaşımları ara- Biz diyoruz ki, insanlık tarihi, bugüne ka-
sındaki ayrılmaz bağlılığı; sınıflar or- dar insanın insanlıktan çıkışının, barbarlığın
tadan kaldırılmadan ve sosyalizm ku- da tarihidir. Ve bu tarihin sonu, ancak insan-
rulmadan savaşların ortadan kaldırıl- lığın gerçek ve kalıcı kurtuluşu için proletar-
masının olanaksızlığını ve iç savaşla- ya devrimiyle olanaklıdır. Bu devrim, her
rın, örneğin, ezilen sınıfın ezene, kö- devrim gibi, zor eylemidir, ama çoğunluğun,
lenin köle sahiplerine, serflerin top- sömürülenlerin, ezilenlerin, azınlık üzerin-
rak beylerine, ücretli işçilerin burju- de egemenliğini sağlayan zor eylemidir. Her
vaziye karşı verdikleri savaşların hak- zor eylemi gibi, proletaryanın zoru da kan
lılığını, ilerici niteliğini ve gerekliliğini dökücüdür. “Kansız” devrimden söz ederek
tamamen kabul ederiz. Biz marksist- insanları aldatmak, onlara “güleryüzlü sos-
ler, hem pasifistlerden, hem anarşist- yalizm”den söz ederek kandırmak devrim-
lerden, her savaşın ayrı ayrı, Marx’ın cilerin işi değildir.
diyalektik materyalizmi görüş açısın- Her devrim, güçlü ve birleşik karşı-dev-
dan, tarihsel bir incelenmesi yapıl- rim yaratarak ilerler. Güçlü ve birleşik kar- 11
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

şı-devrim, her zaman devrim mücadelesini Proletaryanın öncülüğü olmaksızın gidilebi-


durdurmak ve yok etmek için, elindeki tüm lecek yer, bugün Türkiye Cumhuriyetinin
zor güçlerini sonuna kadar, hiç bir kurala gelmiş olduğu yerden daha farklı olamaz.
bağlı olmaksızın kullanır. Bu nedenle, sorun, Dersim isyanında “ke-
Anti-emperyalist bir kurtuluş mücadele- malist cumhuriyet”in nasıl bir vahşet uygu-
sinden, bağımsız ve demokratik bir ülkenin ladığı, nasıl tenkil politikaları yürüttüğü so-
yaratılmasından söz ediyoruz. Bunun, barış- runu değildir. Bu şiddet ve tenkil uygulama-
çıl olacağını asla iddia etmiyoruz. Emperya- larından birisini alıp, bir başkasını bir yana
lizmin, başta Amerikan emperyalizminin itmek, belki bazı duygusal etkiler yaratabi-
kendi sömürgesinden kendiliğinden ve is- lirse de, gerçeğin çarpıtılmasından başka
temsel olarak vazgeçeceği umutlarını da ta- sonuç vermeyecektir.
şımıyoruz. Tarihte görüldüğü ve Irak, Afga- Herkes bilmelidir ki, Onur Öymen’in
nistan savaşlarında da görülmeye devam meclis konuşmasından yararlanarak Dersim
edildiği gibi, bağımsızlık ve demokrasi bile isyanı konusunda ortaya konulan “protesto-
on binlerin, yüz binlerin, milyonların yaşam- lar”, 1990’lardan itibaren, özellikle Sivas kat-
larını yok etmeyi göze almış emperyalizme liamından sonra, “başımıza gelen tüm kat-
karşı bir savaştan başka bir yolla gerçekleş- liamların nedeni solda görülmemizdir” di-
tirilemez. yerek soldan kopartılmaya çalışılan alevi kit-
Yıllardır söyledik ve söylüyoruz: “Kema- lesinin yönsüzleştirilmesinin ve örgütsüzleş-
list cumhuriyet”, hiç tartışmasız, küçük-bur- tirilmesinin son adımları haline getirilmiş-
juvazinin en sol, en radikal kesiminin milli- tir.
yetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır Şüphesiz Türkiye ve Türkiye halkı, tarihi
alışının sonucunda kurulmuştur. Bu cumhu- ile “yüzleşmelidir”. Ama bu tarihle yüzleş-
riyetin anti-emperyalizmi yurtseverliğe ve me, yüzsüzleştirilmiş bir tarihle değil, ger-
enternasyonalizme değil, milliyetçiliğe da- çek, nesnel tarihle yüzleşme, onu kavrama
yanır. Bu milliyetçi küçük-burjuvazinin ulu- ve sonuçlar çıkarma biçiminde olmalıdır.
sal kurtuluş savaşı sonunda kurulan Türki- Anlatılan ve yaşanılan herkesin hikaye-
ye Cumhuriyeti, Türklerin uluslaşma süreci- sidir. Yarın bir başka ulusun kendi kaderini
nin tamamlanmasına yönelik bir büyük tayin hakkını elde ettiğinde uygulayacakla-
adımdır. Ama bu cumhuriyetin yöneticileri, rı, dün “kemalist cumhuriyet”in, kendi ulu-
1930’lardan itibaren giderek artan oranda sal devletini yaratmak için giriştiği zor uygu-
emperyalizmle ilişkileri geliştirmişler ve ül- lamalarından çok farklı olmayacaktır.
keyi tümüyle emperyalizme bağımlı hale Devrimler kitlelerin eseridir, ama bilinç-
getirmişlerdir. Sözcüğün marksist-leninist li kitlelerin eseridir. Hümanist söylemlerle
anlamında, burjuva demokratik devrimi, kü- yanıltılmış, ütopyalarla kandırılmış, birbirin-
çük-burjuvazinin öncülüğünde gerçekleşti- den yalıtık, her biri asıl olarak kendi grup-
rilmeye çalışılmış, ancak bu başarılamamış- sal çıkarlarını gerçekleştirme peşinde koşan
tır, burjuva demokratik devrim tamamlana- insan toplulukları devrim yapma yeteneği-
mamıştır. ne sahip değildir.
Her tamamlanamamış burjuva demok- Unutulmamalıdır ki, tüm bu propagan-
ratik devrim gibi, “kemalist devrim” de, ge- da ve manipülasyon ortamında, alevi kitle-
riye dönmüş, feodal sınıflarla uzlaşmaya yö- si, gerçek sınıfsal konumunun farkına var-
nelmiştir. 1950 yılında iktidara gelen Men- madıkça, zulme karşı gösterdikleri insani ve
deres hükümeti, bu küçük-burjuva milliyet- duygusal tepkilerinin başka amaçlar için
çilerin bir bölümü ile gerici-feodal sınıfların (örneğin ABD büyükelçiliğinden icazet alan
ittifakını temsil eder. Bu ittifak, demokratik Ufuk Uras’lı, “belden aşağı vur”ulan Süley-
devrimin tümüyle sona erişinin gerçekliği man Çelebi’li “neo-liberal sol” parti kurma
olduğu gibi, cumhuriyetin laik ve ulusal te- çalışmalarına zemin oluşturmak için) kulla-
melinden ödünler verilmesini beraberinde nılmasına karşı çıkmakta zorlanacaklardır.
getirmiştir. Ve bu “neo-liberal solcular”ın, yarın, çıkar-
Hep söyledik ve söylüyoruz, çağımızda, larına geldiğinde çok kolaylıkla Hz. Ali’nin
tamamlanmamış burjuva demokratik dev- hariciler üzerine yaptığı seferi de Dersim’in
rimleri sonuna kadar götürebilecek tek sı- yanına yerleştireceklerinden şüphe edile-
12 nıf proletaryadır ve proletarya devrimidir. mez.
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Açılımın Açılımı:
ABD’nin Irak’tan Geri Çekilişi
ve Askeri Üsler

Başbakan Erdoğan Açılım için Yıl Sonuna Kadar Bekleyemeyiz


14 Ağustos 2009 – Erdoğan, sürecin ne zaman tamamlanacağına ilişkin,
“Çok uzun sürmeyecek” ifadesini kullandı. Erdoğan, bir gazetecinin “Nisan olur
mu?” sorusu üzerine “Nisan’a kalmayız. O kadar rahat değiliz” yanıtını verdi.

24 Ekim 2009 (Sabah) – “ABD askerleri çekilmeden PKK tasfiye edilecek”


diyebilir miyiz?
ABD Ankara Büyükelçisi – “Umarız ki bu konu bitecek. Biz çekilmeden
önce Türkiye bu konuyu bitirecek. Askeri, siyasi, diplomatik çaba gösteriyo-
ruz. Türkiye, Irak, ABD bu sorunu bitirmek için beraber çalışıyor. Bir an önce
PKK tehdidini bitirmek istiyor. Ancak tek bir tarih yok. Ne kadar erken olursa o
kadar iyi. ‘Şu tarihe kadar bu iş bitmeli’ diyemiyoruz. Başarılı olamazsak alter-
natif siyaseti bugünden arayıp bulacağız.”

23 Ekim 2009 (Murat Yetkin, Radikal)


ABD Ankara Büyükelçisi – “...Geçtiğimiz günlerde PKK’nın üç bilinen ismi
hakkında uyuşturucu bağlantısı nedeniyle Amerikan makamları tedbir aldı...
Başka girişimlerimiz de var. Örneğin Danimarkalılarla Roj TV konusunu biz de
konuşuyoruz. Irak’ta hem Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY), hem de merke-
zi hükümet ile bu konuyu sürekli görüşüyoruz. Birkaç gün önce Irak’ın kuze-
yinde bulunan 25. Piyade Tümeni’nin komutanı KBY yetkilileri ile hangi yeni
tedbirlerin alınabileceği üzerine bir toplantı yaptı. Dışişleri sözcümüz iki gün ön-
ce Türkiye’nin PKK’ya karşı atacağı adımları destekleyeceğimizi ilan etti.”

Coniler 25 Aralık’ta İncirlik’te


26 Kasım 2009 (Akşam) – Irak’ta görev yapan 142 bin askerden 100 bini-
nin Amerika’ya dönmek için kullanacağı İncirlik Üssü’ne 700 kişiden oluşan
ilk kafile 25 Aralık’ta geliyor

“ABD ‘planı’ olarak ‘Kürt açılımı’ndan en büyük çıkarı olan kesim, asıl ola-
rak ABD ve kısmen de Barzani-Talabani kesimidir. Bu nedenle, ‘plan’ın tam
olarak uygulanabilmesi için, gönülsüzleri birliğe zorlayabilmek için, ‘kamuoyu’nun
desteği kaçınılmaz hale gelmiştir. Ve ABD, ne denli yıpranmış olursa olsun,
Hasan Cemal ve Cengiz Çandar gibi ‘eski’ adamlarını yeniden devreye sok-
mak zorunda kalmıştır. Bahçeli’nin sözüyle, ‘on iki kötü adam’, tüm yıpranmış-
lıkları ve güvenilmezlikleriyle ABD’nin ‘Kürt açılımı planı’ için kamuoyu oluştur-
mak amacıyla harekete geçmişlerdir.
Kamuoyu oluşturmadaki tema ise, ‘akan kanın durması’, ‘analar ağlama-
sın’ vb. demagojik-hümanist sloganlardır. “On iki kötü adam”ın yetersizliği açık 13
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

olduğundan, AB aracılığıyla AB’ci kesimden ‘lojistik destek’ alınarak sürdürü-


len bu kamuoyu manipülasyonu yine de çok zayıftır. Bu manipülasyondan el-
de edilecek ‘başarı’nın ise, Irak’tan çekilen ABD askeri güçleri için güney
doğu Anadolu’da üs verilmesiyle birlikte tümüyle yok olacağını şimdiden söy-
leyebiliriz.
Bütün bunlardan çıkan tek sonuç, ABD’nin bölgesel çıkarları açısından
PKK’nin kesinkes tasfiye edileceğidir. Ancak aynı PKK, yine ABD tarafından
Türkiye üzerinde baskı aracı olarak kullanılabilindiğinden, bu tasfiye, sadece
Türkiye’nin ABD’nin bölgesel planını kayıtsız-şartsız kabul etmesine bağlıdır.
Bu da, ‘ezber’den söylersek, Türkiye’nin siyasal geleceğinin mutlak bir ipotek
altına alınması demektir. Bu mutlak ipotek, AKP’nin de, muhalefet partilerinin
de geleceklerinin ipotek altına alınmasıdır. Düne kadar hangi partinin iktidar
olacağına oligarşi karar verirken, şimdi doğrudan Amerikan emperyalizmi ka-
rar vermek durumundadır. Güney doğu Anadolu’da kurulacak olan ABD kara
kuvvetleri üssü, ABD’nin Türkiye’nin iç politikasına daha fazla ve doğrudan
müdahalesini daha görünür kılacaktır. Bu da, Türk ve Kürt halklarının ortak
amaçlar için birleşik mücadelesi için yeni bir ‘umut’ olarak kabul edilebilir.” (Kur-
tuluş Cephesi, “Kürt Açılımı”ndan “Demokratik Açılım”a, Sayı: 111, Eylül-Ekim
2009.) (abç)

Bir zamanlar solda, devrimci soldan başına bir “manipülasyon” ve “toplum mü-
oportünistlere, “Sovyet sosyal emperyaliz- hendisliği”ne dönüştürülmesiyle birlikte de,
mi” teoricilerinden revizyonistlere kadar “olguculuk”, günlük olarak gelişen olaylar
hemen herkes “durum tahlili” yapardı. Du- üzerinden, ister “politik kulis” dedikodula-
rum tahliliyle yetinilmez, buna bağlı olarak rıyla, ister spekülatif yorumlarla “kehanet-
ya da buna dayandırılarak “taktikler” ilan lerde bulunma”yla özdeşleşerek genel ve
edilirdi. Her ne kadar bu “taktikler”, hemen egemen bir anlayış haline geldi.
her durumda kağıt üzerinde kalmış, “durum Bu egemen anlayış, giderek tüm küçük-
tahlilleri” hemen her zaman geleceğe iliş- burjuva önyargılara seslenen, bu önyargıla-
kin “kehanet tahminleri”ne dönüşmüşse de, rı esas alan, bu önyargıları harekete geçiren
sözde de olsa böyle bir şeyin “yapılması ge- “güdüleme” (manipülasyon) ve “yönlendir-
rektiği” genel olarak kabul edilirdi. me” “mühendisliğine” dönüştürüldü. Artık
1980 sonrasında örgütlülüğünü yitiren her gün, televizyonlarda ve gazetelerde ne-
sol, legalize olan sol, giderek bu türden yin ne olduğunu değil, neyin ne olacağını
“kehanet”lerde bulunmaktan uzaklaştı, “tak- büyük bir merakla izleyen ve sadece gele-
tik” denilen şeyi tümüyle unuttu. Bu arada ceğe yönelik “kahinlik”lere kulak veren bir
“durum tahlili”nin öztürkçeleştirilmiş hali “cemaat” ortaya çıktı.
olan “çözümleme yapmak”, PKK’lilerin di- Bu öylesine yaygınlaştı ki, artık uzun bir
linde “dur biraz düşünelim”in karşılığı ola- tarihsel süreçte çok ağır bedellerle öğrenil-
rak kullanılmaya başlanılmasıyla da, “taktik miş tarihsel-kitlesel dersler ve bunların so-
hevalım”a indirgendi. nuçları, kavramların içerikleri boşaltılarak
Solda, somut durumların somut tahlilini işlevsiz ve işe yaramaz hale getirildi.
yapmak, ülkenin ve emperyalist sistemin İşte “bu hava içinde”, legal sol ilişkiler
durumunu tahlil etmek bir yana bırakılırken, içinde “solcu”laşmış sol unsurlar, dedikodu,
küçük-burjuva “solcu enteller”in “olguculu- spekülasyon ve manipülasyon üçgeni için-
ğu”nu durum tahlillerinin yerine ikame et- de, “taktik hevalım” makyavelizmi ile “ba-
tiler. na göre”li geleceğin “kehaneti”nin arasına
Böylece, somut gelişmelerin ortaya koy- sıkıştı. Hemen her yazı, makale, köşe yazı-
duğu gerçeklerin ve olguların tahlili yerine, sı vs. sadece olgulardan söz eden ve bu ol-
ortaya çıkan olguların ve görüngülerin, iste- guları kendine göre (“kendi görüşüne göre”
yenin istediği gibi kurgulayabildiği, istediği ya da “niyetine göre”) kurgulayan, sıralayan
biçimde sıralayabildiği ve istediği biçimde ve “mantıksal çıkarsamalar” görünümü al-
bağlantılandırabildiği bir anlayış egemen ol- tında “kahenette” bulunan yazılı saçmalık-
14 muştur. “Medya”da köşe yazarlığının başlı lara dönüştü.
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Marksist-Leninist durum tahlilleri, yani mi, bu yenilgiyi “zafere”, “islam dünyası”nın


somut durumun somut tahlili ise, ya “aylak düşmanlığını “dostluğa” dönüştürecek yeni
toplamlar” olarak küçümsendi ya da “teori bir propaganda ve manipülasyon süreci baş-
yapmak” olarak belletildi. Yine aynı olgucu lattı. Ve bu sürecin baş aktörü de, şüphesiz
mantık içinde, “teori” de, “kitlelerin anla- Obama’ydı.
madığı dilden konuşmak” olarak lanse edil- Yazımızın girişinde yer alan haberlerde
di. de belirtildiği gibi, Amerikan emperyalizmi
Sonuç ise çok yalındı: Sürekli spekülas- Irak’ta görev yapan 142 bin askerden 100
yonlar arasında gezinen, her köşe yazarın- binini”, en geç 2011 yılına kadar, yani 2010
dan “keramet” bekleyen ve köşe yazarları- yılı içinde çekeceğini Obama’nın ağzından
nın “bir bildiği” olduğuna inanan, ama hiç dünyaya ilan etmişti. Bu “ilan”ın üzerinden
bir biçimde nesnel bilgiye sahip olmayan bir yıl geçmeden, geri çekilme işlemlerine
“solcu” ya da “aydın kütle” ortaya çıktı. Aralık 2009’da “noel öncesi” başlanılacağı
AKP’nin nereden ve nasıl ortaya çıktığı bildirildi. Böylece “simgesel” bir asker gru-
bilinmeksizin “birden bire” ortaya atıverdik- bu (ki bugün bunların 700 kişi olduğu res-
leri “Kürt açılımı”nın, kaçınılmaz olarak böy- men açıklanmış durumda) 2009 “noel”inde
lesine bir “kütle”nin, aklı sıra “örgütlü sol” ABD’ye götürülecek ve “törenle” karşılana-
olduklarını sanan kesimleri açısından “ba- caklardı.
na göre”li “niyet” beyanlarıyla karşılaması İşte Tayyip Erdoğan’ın “Nisan’a kalma-
hiç şaşırtıcı olmamıştır. Hatta onca yıldır yız. O kadar rahat değiliz” dediği durum da,
“Kürt sorunu”nu “devrimin itici gücü” ola- genel planda yapılan “son dakika” değişik-
rak görenler, “Kürt halkı” ile oluşturulacak liğinin ifadesidir.
bir “Türk-Kürt ittifakı”nın “globalizm çağı”n- Ancak sorunun, 700 Amerikan askerinin
da yeni bir “devrim” umudu olduğunu söy- İncirlik ya da başka bir üsten hava yoluyla
leyenler, “Kürt açılımı” karşısında, hala ABD’ye götürülmesi ve “şov” yapılması so-
“Kürt sorunu karşısındaki tutumumuz ne ol- runu olmadığı da açıktır. Ortada 142 bin as-
malı?” sorusunu tartışmayı sürdürdüler. ker bulunmaktadır ve bunun 100 bini ABD’-
Böylece “sol” ve “solcu”, “akan kan du- ye götürülecektir.
racak”, “analar ağlamayacak” pragmatizmi Birinci soru: Bu 100 bin asker, her türlü
içine sıkışırken, kimileri kimi olguları gör- teçhizat ve ağır silahlarıyla hangi Amerikan
mezlikten gelmeye çalışmış, kimileri de ay- üssünden hava yoluyla taşınabilir?
nı olguları “tek olgu” olarak sunmaya çalış- İkinci soru: Kalan 42 bin asker, nerede
mışlardır. Yine de gerçekleri dile getirmeye ve nasıl konuşlandırılacaktır?
bir türlü dilleri dönmemiştir. Salt olguları izlemek ve bunlar arasında
Ve bir gün, birisi, sıfatı Cumhurbaşkanı kurgular yapmakla yetinilmemiş olursa, bu
olan birisinin ortaya çıkıp “tarihsel fırsat” de- iki sorunun, askeri-teknik ve stratejik soru-
mesiyle başlayan “Kürt açılımı”, içeriksiz, ne lar olarak ortada olduğu hemen görülebilir-
anlama geldiği bilinmeyen, neyi ve neden di.*
çözeceği belirsiz, daha kötüsü “açılım”ın Bugün için, Amerikan emperyalizminin
neyin açılımı olduğunun bile bilinmediği, Irak’taki güçlerini sadece Türkiye üzerinden
saptanmadığı bir süreç başlatıldığında, “sol” geri çekmeyeceği kesindir. Körfez bölgesin-
ve “solcu” küçük-burjuvalar neredeyse bir den de, Suudi Arabistan üzerinden de (ve
bütün olarak söylemlere angaje oldular. belki Türkiye’den götürülecek olanlardan
Kimi “sol” ya da “solcu” küçük-burjuva, çok daha fazla) asker geri çekecektir. Ve yi-
W. Bush’tan kurtulmanın “ayakkabısal mo- ne aynı yerlerde belli miktarda Amerikan
delleri” üzerine çalışırken, kimisi de “siyah
başkan Obama”ya methiyeler düzerken, her
* Burada Cüneyt Ülsever’in hakkını yememek ge-
şeyin bir an önce olup bitivermesi isteği rekir. Son bir aydır Cüneyt Ülsever, “Kürt açılım”ının
gösterirken, bir o kadar da “tedirginlik” duy- asıl olarak Kuzey Irak açılımı olduğunun altını sürek-
maya başladılar. li çizmektedir. Yer yer, bunun arka planında Amerikan
Oysa ortada tek bir somut gerçek vardı: emperyalizminin Irak’tan çekilişinin olduğunu yaz-
makla birlikte, bu konuda oldukça “ihtiyatlı” bir dil
Amerikan emperyalizminin Irak işgalinde kullanmaktadır. Belki de 1 Mart tezkeresinin acısının
açık yenilgiye uğraması. kendisinden çıkartılabileceğinden endişe etmekte-
Açıkça yenilmiş Amerikan emperyaliz- dir. 15
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

askeri konuşlandırılacaktır. Viranşehir.


Ancak “sorunlar”, hem taktik-teknik, Ve tüm Amerikan askeri anlaşmalarında
hem stratejik açıdan çoktur ve çoklukla da olduğu gibi, bu “mutabakat” çerçevesinde
çözümlenebilir olmaktan uzaktır. Türkiye’de konuşlanacak Amerikan asker-
Bugün Amerikan emperyalizminin Irak’- leri, “adi suç” işlediklerinde Türk hukuku,
ta, daha doğrusu Irak topraklarında güvene- bunun dışındaki hukuk ihlallerinde ise ABD
bileceği tek “müttefiki” Kürtlerdir, “Kürdis- hukukuna tabi olacaklardı.
tan Özerk Yönetimi”dir. Bu konuda hiç bir O günleri “unutmamış” olanlar (ya da
tartışma yoktur. Ama sorun, Irak’ın gelecek- tüm unutturma çabalarına rağmen anımsa-
teki biçimlenişine bağlı olarak, “merkezi yanlar), Amerikan askeri heyetinin Mersin
Irak devleti”nin tüm Arap bölgelerinde oto- ve İskenderun limanlarında yerler kiraladı-
ritesini kurduktan sonra, “Kürdistan Özerk ğını, özellikle Mardin, Şırnak ve Nusaybin
Yönetimi” karşısında nasıl bir tutum takına- bölgesinde üs yerlerini seçtikleri, yer yer an-
cağı sorunudur. laşmalar imzaladıklarını da anımsayacaklar-
Biliniyor ki, gerek Irak işgali sırasında dır.
Amerikan emperyalizmiyle açık işbirliği yap- Bugün bu “mutabakat”, Amerikan em-
mış olan, gerekse Musul-Kerkük petrolü peryalizminin “geri çekilmesi” görüntüsü al-
üzerinde mutlak hak talep eden “Kuzey Irak tında ve “geri çekilmeye ilişkin” olarak ye-
Kürtleri”, Irak’ta merkezi otoritenin kurul- niden tezgahlanmaktadır.
masına paralel olarak ciddi bir tehdit altın- Bugün için, gizli görüşmelerde ABD ile
da olacaktır. nasıl bir “mutabakat”a varıldığı ve Tayyip
Bu durumda, böylesine güçlü bir olası- Erdoğan’ın Obama’yla görüşmesinde bu
lık koşullarında, Amerikan emperyalizminin “mutabakat”ın son haline nasıl getirileceği-
önemli sayıda askerinin bölgede kalması ni bilemiyoruz. Ancak kesin olan şu ki, Irak’-
kaçınılmazlaşmaktadır, ama bu askerlerin tan çekilecek olan Amerikan askerlerinin
Kuzey Irak’ta konuşlandırılmasının da bü- her an bölgeye müdahale edebilecek bir gü-
yük riskler taşıdığı açıktır. Bu durum, öyle- cü, isterse Kuzey Irak’a yönelik bir “kanlı
sine açıktır ki, Barzani yönetimi bile Ameri- katliamı önlemek” gerekçesiyle de olsa,
kan askerlerinin Kuzey Irak sınırları içinde Türkiye’de konuşlandıracağıdır.
konuşlanmayacağından çok emindir. Bugün Tayyip Erdoğan ve mehteran ta-
Doğal olarak, bugün için 42 bin olarak kımının “Kürt açılımı”ndaki “acelecilikleri”,
görünen Amerikan askerinin önemli bir kıs- her şeyi Aralık sonuna kadar “yetiştirme” te-
mının Kuzey Irak dışında, ama Kuzey Irak’a laşları ve A. Gül’ün “çözmezsek, birileri ge-
yakın bir bölgede konuşlandırılacağından lir çözer” sözleri, Amerikan emperyalizmi-
söz etmenin “kehanet”le ilgisi yoktur. nin kendine göre belirlediği geri çekilme bi-
Burada yakın geleceğin biçimlenmesin- çimi ve takvimine uyum sağlamaya çalışma
de belirleyici öneme sahip olan, 1 Mart tez- çabasından başka bir şey değildir.
keresi değil, 8 Şubat 2003 ABD-Türkiye ara- Burada en önemli “engel” olarak görü-
sında imzalanan “Mutabakat Muhtırası”dır len TSK’nın (şu ünlü “merak etmeyin ordu
(Momerandum of Understanding).* var”) bu konudaki “çekince ve muhalefet”i,
W. Bush’un “Türkler at pazarlığı yapıyor” “Ergenekon”, “Ayışığı”, “Sarıkız”, “ıslak im-
dediği görüşmeler sonucunda 8 Şubat za”, “Kafes” vs. belge ve operasyonlarıyla
2003’te imzalanan “mutabakat”a göre, 62 etkisizleştirilmiştir. “Devletin zirvesinde” va-
bin Amerikan kara kuvvetleri askeri altı ay rolduğu ilan edilen “mutabakat” da, açık bi-
süreyle Türkiye’de konuşlandırılacaktı. Ame- çimde TSK’ya yönelik yoğun psikolojik sal-
rikan askerlerinin konuşlanacağı yerler ise dırılarla önemli ölçüde sağlanmıştır.
şöyle sıralanıyordu: Mardin ve Gaziantep Ancak, tüm bu “mutabakat”lara, TSK’nın
kent merkezleri dışında, Dicle (Diyarbakır), “köşeye sıkıştırılmış” olmasına rağmen,
Oyalı (Şırnak), Nusaybin (Mardin), Oğuzeli Irak’tan çekilecek ABD kara kuvvetleri bir-
(Gaziantep), Şanlıurfa merkez, Birecik ve liklerinin Güney Doğu Anadolu’ya yerleşti-
rilmesi ve burada ABD üslerinin kurulması
çok da kolay gerçekleştirilebilir bir şey de-
* Bu “Mutabakat Muhtırası”nın geniş bir özeti, 22-
25 Eylül 2003 tarihli Hürriyet’te yayınlanan Fikret ğildir.
16 Bila’nın yazı dizisinde yer almaktadır. Bu biçimde üsler oluşturulmasının birin-
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

ci önkoşulu, bölgede TSK’nın, isterse “terö- özel bir yere sahip değildir. Burada PKK’nin
riste karşı” olsun, hiç bir askeri harekatta “T. C.” ile yapacağı “mutabakat”tan daha
bulunmaması, bulunmaya gereksinim duy- çok Amerikan emperyalizmiyle varacağı
maması, daha tamcası, bulunamamasıdır. “mutabakat” önemlidir. Çünkü PKK saldırı-
Bölgede PKK ile TSK arasında süregidecek larından ilk planda etkilenecek olan bölge-
olan çatışmalar, açıktır ki bu bölgeye konuş- ye konuşlandırılacak Amerikan askerleri
landırılacak Amerikan askerleri ve üsleri için olacaktır.
önemli bir risk oluşturacaktır. PKK-ABD arasındaki “mutabakat” da,
Bu riskin yanında, Diyarbakır-Mardin-Şır- fazlaca zorlukla karşılaşmadan oluşturula-
nak bölgesindeki ABD üslerinin varlığı, bu bilir niteliktedir. “Tarihlerinde ilk kez bir dev-
bölge üzerindeki tüm hava sahasının ABD let kurma şansı yakalamış Kürtler”le başla-
denetimine geçmesi demektir. Bu durum- yan ve bu “şans”ı sağlayanın ABD olduğu-
da, (daha önce ABD’nin “Çekiç Güç”le Ku- na inanan, dolayısıyla Amerikan emperya-
zey Irak hava sahasında sağladığı mutlak lizminin himayesinde bir “Kürdistan” kuru-
denetim koşullarındaki gibi), hangi gerek- labileceğini kabul eden ve bundan hiç bir
çeyle olursa olsun TSK’ya bağlı “hava un- rahatsızlık duymayan bir toplumsal ortam-
surları”nın bölgede hareket ve harekât ola- da, açıktır ki, bu “mutabakat” zaten fiilen
nağı da tümüyle ortadan kalkacaktır. Açık- vardır.
tır ki, “hava destek unsurları”na sahip olma- Tüm bu önkoşullar, “gizli görüşmeler”
yan TSK’nın, bölgede askeri denetimi sür- yoluyla gerçekleştirilir gerçekleştirilmez (ki
dürebilmesi neredeyse olanaksızdır. Tayyip Erdoğan’ın 7 Aralıktaki Obama gö-
1 Mart 2003 tezkeresi günlerinde sıkça rüşmesiyle kesinleşeceği söylenebilir), so-
tartışıldığı gibi, böylesi bir durum, açıktır ki, runun asıl unsuru, yani Türkiye halkına böy-
“ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” le bir durum ve askeri üslerin nasıl kabul et-
olan “egemen ulus”un, kendi devlet sınırla- tirileceği sorunu gündeme gelecektir.
rı içindeki belli bir toprak üzerindeki ege- Gerek 1 Mart tezkeresinin, gerek Ameri-
menliğini yitirmesi demektir. kan emperyalizminin Irak’taki açık yenilgi-
İkinci önkoşul, Kuzey Irak’taki “Kürdis- sinin yarattığı “moral üstünlük” karşısında
tan Özerk Yönetimi”nin “Arap saldırganlığı- böyle bir “tezkere”nin meclisten geçirilme-
na karşı” korunmasıdır. Kendi ülkesindeki si kolay olsa bile, halka kabul ettirilmesi o
Kürtlerle “savaş halinde” olan ve bu savaş kadar kolay değildir. Üstelik, bugün “Kürt
sürecinde Kuzey Irak yönetimini sürekli ola- açılımı” çerçevesinde sürdürülen yoğun
rak “tehdit eden” bir ülkenin, Türkiye’nin, propaganda ve manipülasyonlara rağmen,
böyle bir saldırganlığa karşı Kuzey Irak yö- bu konu, yani ABD’ye kara kuvvetleri üsleri
netimini korumasını beklemek, kediye ci- verilmesi konusu kamuoyundan tümüyle
ğer emanet etmeye benzer. Dolayısıyla, böy- gizlenmektedir. Yani bu konuda kamuoyu-
le bir “emanet” hiç bir biçimde Barzani ve nu koşullandırma ve güdülemeye yönelik
Talabani tarafından kabul edilmeyecektir. ciddiye alınabilecek herhangi bir hazırlık
Bu nedenle de, Kuzey Irak yönetiminin söz konusu değildir.
uzun dönemli “savunması” doğrudan Ame- Bugün için, kamuoyunun böylesi bir du-
rikan emperyalizmi tarafından üslenilmek ruma “alıştırılması” ve “kabul eder” hale ge-
zorundadır. tirilmesi çok kolay görünmemektedir. Üste-
Üçüncü önkoşul, böyle bir savunma, lik böyle bir girişimde bulunacak AKP hü-
dağlık ve engebeli bir yapıya sahip olan Ku- kümeti, yapılacak genel seçimlerde çok bü-
zey Irak topraklarında konuşlandırılmış as- yük oy kaybedebilecektir. Bu açıdan, Tayyip
keri birliklerle gerçekleştirilemez. Böyle bir Erdoğan ve mehteran takımının, böyle üs-
şey, her durumda bu askeri birliklerin saldı- ler oluşturulmasına ilişkin bir “tezkere”yi
rılara doğrudan muhatap olması anlamına meclisteki sayısal gücüyle geçirebilse de,
gelir. Bu nedenle de, “koruyucu güç”, her “kamuoyu” açısından büyük güç kaybede-
durumda Türkiye-Irak dağlık ve engebeli sı- ceğini söylemek de “kahinlik” sayılamaz.
nırlarının ötesinde, Türkiye topraklarında İşte önümüzdeki kısa vade içinde geli-
konuşlanmak zorundadır. şecek siyasal olaylar, ağırlıklı olarak böylesi
Bu önkoşulların yanında, PKK’nin “silah bir “sorunun” çözümlenmesiyle biçimlene-
bırakması” ya da “barış” ilan etmesi çok cektir. 17
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

Bugün için, AKP’nin bunu gerçekleştire- neceklerdir. Bu nispi rahatlamayla birlikte


bilmesi için elindeki tek şey, kamuoyunu girilecek seçimlerde, “Kürt açılımı” vb. ne-
“Kürt sorunu”nun ABD tarafından halledil- denlerle kaybettikleri oyları geri almayı plan-
diğine ikna etmesi, yani “anaların ağlama- layacaklardır.
ması”nı gerçekleştirenin ABD olduğunun Tayyip Erdoğan’ın “Nisan’a (2010) kal-
propagandasını yaparak kamuoyunun ABD’- mayız. O kadar rahat değiliz” sözleri, Ame-
ye “sempati” duymasını sağlamaktır. Bu, hiç rikan emperyalizminin kendi “takvimi”ne
de “on iki kötü adam”la gerçekleştirilebilir göre hareket edeceğinin kesin oluşunun ifa-
bir “güdüleme” olamaz. Çok daha geniş bir desidir. Yine de ABD’nin Türkiye’de kara
propaganda, manipülasyon ve dezenfor- kuvvetleri üssü talebinden vazgeçebileceği,
masyon faaliyetini gerektirir. bunun yerine “geçici” çözümler bulunabi-
Bunun karşısında “muhalefet” ise, Erge- leceği düşünülebilir. Ama her “geçici çö-
nekon operasyonlarının doğrudan ve dolay- züm” gibi, ne zaman sona ereceği biline-
lı (tüm kurumların ve insanların sürekli iz- meyeceği için, her durumda olmadık siya-
lenmesi ve dinlenmesi) sonuçları nedeniy- sal gelişmelerle işlevsiz kılınabileceğini söy-
le fazla etkili olmayacağı da görülebilmek- leyebiliriz.
tedir. Bu koşullarda, geçen sayımızda belirtti-
Yine de, her durumda, AKP’nin böylesi ğimiz gibi, Türkiye halkının anti-emperyalist
bir askeri konuşlandırmaya “izin” vermesi- mücadelesinin yükseleceği “umut”unu ko-
nin, seçimler üzerinde etkide bulunacağı rumak durumundayız. Ancak solun legaliz-
açıktır. İşte bu “açık durum”un, aynı zaman- mi ve pragmatizmi, devrimci güçlerin olabi-
da seçimin ne zaman yapılacağına ilişkin lecek en zayıf durumda oluşu koşullarında,
“karar” üzerinde de etkide bulunacağını bu “umut”, devrimci mücadelenin gelişme-
şimdiden söyleyebiliriz. sini sağlayabileceği anlamına gelmemekte-
Şüphesiz AKP, ABD’yle sürdürdükleri “at dir. Ama böyle bir mücadelenin gerekli ve
pazarlığı” çerçevesinde önemsenebilecek kaçınılmaz olduğunun bilincinde olan, bu
bir ekonomik yardım almayı hesaplamakta- mücadelenin gelişmesi için tüm zamanını
dır. Bu ekonomik yardımdan yararlanarak ve tüm özverisini vermeye hazır olan dev-
(bir süre için IMF’siz, sadece ABD yardımı rimci unsurların oluşmasına katkıda bulu-
olarak) halkın geçim koşullarında nispi nacağını söyleyebiliriz.
bir rahatlama, iyileştirme sağlamayı düşü-

18
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Küçük-Burjuvaların Perspektifsizliği
Obama’nın Halleri

“Ve bugün bizi izleyen diğer halklara ve devletlere gelince, en büyük başkent-
lerden babamın doğduğu küçük köye kadar: Bilin ki Amerika, barışçıl ve onurlu bir
gelecek arayan her milletin, her erkeğin, kadının ve çocuğun dostudur. Ve biz bir
kez daha önderlik etmeye hazırız!” (Obama’nın yemin törenindeki konuşması, 20
Ocak 2009)

“Ne olursa olsun. İster Amerika’nın kendini dünyaya yeniden pazarlama taktiği
olsun, ister yeterince siyah olmasın. Ağladın mı ağlamadın mı arkadaş! Filinta gibi
siyah derili kardeşimiz kalbimizin tellerini tirim tirim titretmedi mi!
Bir an için ‘Ulan?! Yoksa?!’ diye şöyle en şokellasından bir umut gelip geçme-
di mi içinden! Ben buna bakarım. Zira Obama, sadece Obama değildir!
Obama, kendisinin de mükemmelen ifade ettiği üzere, ‘Evet, yapabiliriz!’ duy-
gusudur. Ve sırf bu yüzden Amerikan hegemonyasına karşı yazmadığını bırakma-
yan, ABD dış politikasına karşı eylemler örgütleyen bir kardeşiniz olarak diyorum
ki Obama, Obama’dan fazlasıdır!
O, Kuntakinte’nin zaferidir. O Kenya-spor’un dünyaya gol atmasıdır. Azgelişmiş
ülkelerin içli çocukları olarak tuttuğumuz zayıf takımların galip gelmesidir. Kapıcı
çocuklarının üniversiteyi bitirip doktor olmasıdır. Obama, zengin kızın fakir oğlanı
sevmesidir. Söyleyeceğiniz o çok önemli laf boğazınıza tıkanıp gırtlağınızı acıttığın-
da halden anlayan birinin çıkıp size yardım etmesidir.
Bu siyah kardeşimiz öyle ya da böyle dünyanın vicdanını gıdıklamıştır. Dünya-
nın bu tarafından ‘Thanks man!’ diyoruz kendisine. Sağ olasın Obama!”
(Ece Temelkuran, “Obama sadece Obama değildir!”, Milliyet, 7 Kasım 2008)

“George W. Bush, dünyadaki büyük değişime, dönüşüme ters bir siyasetin tem-
silcisiydi. O başka ülkeleri işgal ederek, yalan söyleyerek, yoksul ulusları ezerek
dünyaya hükmedebileceğini sanıyordu. Irak’ı işgal etti. İşgal yoluyla başka bir ülke-
ye ‘demokrasi’ getirilebileceği iddiasındaydı. Dünyaya acı çektirdi, kendi ülkesine
acı çektirdi. Çağın gelişmesine karşı durabileceğini sanıyordu.
Barack Obama, ABD’nin yeniden dünyayla uyumlu hale gelmesinin, kendi ül-
kesinin gerçekliğiyle yüzleşmesinin temsilcisiydi. ABD halkı, Barack Obama’yı se-
çerek tarihsel bir yanlışı düzeltiyor, dünyayla barışmanın mesajını veriyordu.
Obama seçimi kazanarak, yüz yıllara dayalı ırkçılığı yenmekle kalmıyor, dün-
yanın yoksullarının, altta kalanlarının da yeni umutlar içinde olması için bir ışık ya-
kıyordu. Olur mu olmaz mı, onu kimse iddia edemez, ama şurası bir gerçek ki, dün-
ya değişiyor. Dünya ortak bir köye dönüşüyor ve dünyada ortak değerler eskisin-
den daha güçlü bir şekilde kendisini hissettiriyor.” (Oral Çalışlar, Radikal, 7 Kasım
2008)
19
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

18 Ekim 2009
ABD Kara Mayınlarını Yasaklama Kampanyası (USCBL) ve destekçi kuruluşu
Handicap International, yeni Nobel Barış Ödülü sahibi Barack Obama’ya Amerika
Birleşik Devletleri’ni kara mayınlarını ve misket bombalarını veya bombaları çoktan
yasaklamış olan ve çoğunluk haline gelen dünya uluslarından biri haline getirmesi
yönünde çağrıda bulundu.
Handicap International’ın eş kurucusu ve yöneticisi Jean-Baptiste Richardier ise
bugün konuyla ilgili şu açıklamada bulundu: “Obama tarafından başlatılan yeni Ame-
rikan diplomasisinin bu şekilde tanınması, savaş zamanlarında bile her şeye izin
verilmediği bir dünya görüşünü temsil ediyor. Nobel Komitesi, silahsızlanma mese-
lesini uluslararası gündemin merkezine taşıyarak, tüm hükümetleri ataletten kurtul-
maya, engelleri aşmaya ve silahsızlanma ve silah denetimi ile ilgili müzakereleri
güçlendirmeye davet ediyor.”

25 Kasım 2009
Barack Obama başkanlığındaki Amerikan yönetimi, kara mayınlarının yasaklan-
masını öngören uluslararası antlaşmayı imzalamama kararı aldı.
Mayınların üretimine, kullanımına, stoklanmasına ve ticaretine son verilmesini
öngören Kara Mayınlarının Yasaklanması Antlaşması, şimdiye dek 150’den fazla
ülke tarafından imzalandı. Anlaşmaya imza koymayan ülkeler arasında ABD’nin ya-
nı sıra Çin, Hindistan, Pakistan, Myanmar ve Rusya bulunuyor.
Konuya ilişkin açıklamada bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün silahlarla
ilgili bölümünün direktörü Stephen Goose, ABD yönetimin yaptığı açıklamanın ken-
disini şaşırttığını belirterek, ABD yönetiminin tutumunu ‘düş kırıklığı yaratan bir ka-
rar’ olarak niteledi. Direktörü bulunduğu bölümün ABD yönetimini, mayınlar konu-
sunda politikasını gözden geçirmesi için sıkıştırdığını belirten Goose, ancak Oba-
ma yönetiminin mayın politikasının gözden geçirildiğine ilişkin bir işaret vermediği-
ne dikkati çekti. Goose, ‘’Eğer bir gözden geçirme yapılmışsa bu, kapsamlı bir göz-
den geçirme olmamıştır’’ dedi.

2 Aralık 2009
Obama, yeni Afganistan stratejisine dair New York West Point Askeri
Akademisi’nde yaptığı konuşmada, “Başkomutan olarak, Afganistan’a 30 bin takvi-
ye Amerikan askerinin gönderilmesinin hayati ulusal çıkarımıza olduğuna karar ver-
dim” dedi.
Barack Obama, “Afganistan’da bir kez daha kanserin yayılmasını önlemek için
bulunuyoruz. Aynı kanser, Pakistan’ın sınır bölgesinde de kök saldı. Bu nedenle,
sınırın her iki tarafından işleyen bir stratejiye ihtiyacımız var” ifadesini kullandı.
Obama, yeni stratejisinin üç ana hedefinin bulunduğunu ifade ederek, bunları
El Kaide’nin güvenli barınak imkanına erişmesinin engellenmesi, Taliban’ın sağla-
dığı ivmenin tersine çevrilmesi ile Afgan hükümetini devirebilme kapasitesine ula-
şabilmelerinin önlenmesi ve Afgan güvenlik güçleriyle hükümetinin güçlendirilmesi
olarak sıraladı.
Obama, Afganistan savaşını Vietnam savaşına benzeten yorumları reddederek,
ikisine dair karşılaştırmanın “tarihin yanlış okunmasının bir sonucu” olduğunu be-
lirtti. Obama, ülkesinin Afganistan’daki varlığının Vietnam’a dönmeyeceğinin sözü-
nü verdi.
Vietnam’ın tersine, ABD’ye Afganistan’da, 43 ülkenin içinde yer aldığı bir koa-
lisyonun da katıldığına ve geniş kapsamlı, yaygın bir direnişle karşılaşılmadığına
dikkati çeken Obama, Vietnam ile Afganistan arasındaki en büyük farkın, “Ameri-
kan halkının Afganistan’dan zalimce saldırıya uğraması ve El Kaide tarafından bir
hedef olarak görülmesi” olduğunu söyledi.
Öte yandan ABD’nin Afganistan’daki güçlerinin komutanı General Staney Mc-
Chrystal, yaptığı açıklamada, takviye güçlerinin nihayetinde Afgan güvenlik güçle-
rinin eğitimini hızlandıracağını, şehir ve kasabaları koruyacağını söyledi. Ana ça-
balarının Afgan askerlerinin eğitilmesi olduğunu bildiren McChrystal, Afgan ordu-
sundaki asker sayısının mevcut sayının iki katından fazlası olan 400 bin rakamına
ulaşması için 4 seneye ihtiyaç olduğunu söyledi.
20 Afganistan’daki operasyonlarının başarısının Afgan halkının kafasında şekille-
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

neceğini ifade eden General McChrystal, buradaki başarının öldürülen kişilerin


sayısı ve yıkılan evlerin sayısıyla değil, ikna edilen insanların sayısı ve okula
giden çocukların sayısıyla bağlantılı olduğunu vurguladı.

Küçük-burjuvazi “ilginç” bir sınıftır. Bü- lamayla ilgili bildiği iki şey de, ya siyasal ik-
yük burjuva olmayı özler, ama yaşam onu tidar aracılığıyla ya da eğitim görmüş aile
sürekli daha “aşağıya”, işçi sınıfının yanına bireyleri aracılığıyla devlet bürokrasisi için-
gönderir. Sahip olduğu küçük mülkiyetiyle, de bir “ele” sahip olmaktır. Bu iki şeyin bi-
savunucusu olduğu “mülkiyet düzeni” tara- rincisi, onu iktidar sahiplerine yakın durma-
fından mülksüzleştirilince sosyalist, sosya- ya itelerken, ikincisi onları “aydınlanma”
lizm tarafından mülkiyeti kolektif mülkiyet yandaşı haline getirir. İktidar sahiplerinin ik-
haline getirilince hümanist olur. tidarı kaybedeceklerini gördüklerinde “ge-
Onun soy ağacı küçük toprak mülkiye- mi”yi ilk onlar terk ederler.
tiyle başlar. Bu nedenle, küçük-burjuvazi Küçük-burjuvazinin eğitim görmüş, “mü-
“köy” kökenlidir. Ticarette adı “esnaf ” olur- rekkep yalamış münevverleri”ne de “aydın”
ken, sanayideki adı “KOBİ” olur ve şimdiler- adı verilir. Yazında “küçük-burjuva aydınla-
de “organize sanayi bölgeleri”nde toplaş- rı” olarak ifade edilen bu “münevverler”, la-
mıştır. Turgut Özal’ın dilinde onlar “orta tin dillerinde “entelektüeller”dir. Eğitim gör-
direk”tir, “liberal-sol” için “orta sınıf”tır. “Or- müşlüklerini büyük burjuvaziye ücretle ki-
ta-direk” sıfatı, mevcut düzenin belkemiği- ralarlar, onlar adına ve onlar için “düşünce
ni oluşturdukları için onlara bahşedilmiştir; üretirler”. Her ne kadar büyük burjuvazinin
işçi ile kapitalist arasında, proletarya ile ka- (kapitalistlerin) çıkarlarını “düşünsel” alan-
pitalist-burjuvazi arasında yer aldıkları için da savunucusu ve meşrulaştırıcısı, yani ide-
de “orta sınıf ” oluverirler. olojik üreticisi olsalar da, kendi özlerinden
Kimileri için, dünya tarihi kadar eskidir- de vazgeçemezler. bu yüzden, her ideolojik
ler; her dönemde, her toplumsal düzende çıkarsamasının içinde kendi özsel özlemle-
vardırlar, var olmuşlardır. Feodalizmde dinin ri az ya da çok yer alır.
baş koruyucusu ve savunucusuyken, feodal Çok “okumuş” olduğundan çok bilmiş-
beylerin “zanaatkarı” olarak yaşayıp, feoda- tir. Kapitalistlerin ücretli “düşünürleri” ola-
lizme ve efendiler değiştiğinde de kapitaliz- rak burjuva ideolojisini kendilerinin yarattı-
me eklemlenirler. ğına inanır. Maksim Gorki’nin deyişiyle, “her
Konformisttirler, her döneme, her çağa, düğünde gelin, her cenazede ölü” olmayı
her ortama ve her efendiye kolayca uyum ister. Hep önde olmalıdır, hep gözler onda
sağlarlar. Böyle oldukları için de, fırsatçıdır- olmalıdır, hep el üstünde tutulmalıdır. Sıra-
lar (oportünist). Kapitalizm koşullarında, ön- danlaşmış alaturka şarkıcılar gibi “alkışlar”la
ce sanayici kapitalistler tarafından, ardından yaşar, alkışlarla gömülmek ister.
büyük tüccarlar tarafından ve en sonu ma- Ama “ilkel ve sonal” amaçları hep bü-
li sermaye tarafından iliklerine kadar sömü- yük burjuva olmak olduğundan, bu amaç
rülürler ve sömürülecek halleri kalmadığın- için yapamayacakları yoktur. Siyaset deni-
da da “sıkılmış limon” gibi mülksüzleştirile- len şey, bu “ilkel ve sonal” amaca ulaşma-
rek bir çöplüğe atılırlar. Bu yüzden de, her nın aracıdır. Bu amaca ulaşma umudunu
şeyde marjinaldirler. varettiği sürece, siyasal düzenin demokrasi
Büyük burjuva, kapitalist ve hatta tekel ya da faşizm olmasının hiç önemi yoktur.
olmak ister. Bunun özlemiyle yanıp tutuşur. Umutlarını yitirdiklerinde ise, hızla sola sav-
Bu yüzden “romantik-hayalci”dir, “ihtiras” rulurlar ve hızlı solcu olurlar.
sahibidir, gözü yükseklerdedir. Sınıf atlamak Solculukları her ne kadar saman alevi gi-
onlara özgüdür, büyük burjuva olmaya doğ- bi birden yanıp sönse de, solcu sıfatlarını
ru atılmış her adım onlar için “sınıf atlama”- her zaman yanlarında taşırlar. Solculukları-
dır. nı egemen sınıfa karşı bir “tehdit aracı” ola-
Bildiği tek şey sınıf atlamaktır ve sınıf at- rak kullanırlar. Eğer hasbel kader bir sol ör- 21
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

gütlenme içinde yer almışlarsa, “tehdit ara- (üstelik “kanaat önderleri” gibi şatafatlı sı-
cı” başlı başına bir “güç aracı”na dönüştü- fatlara da sahiptirler), olmasını istedikleri ile
rülmeye çalışılır. olanlar arasındaki ilişkiyi sürekli karıştıran
Burjuva ideolojisinin sürdürücüsü olduk- küçük-burjuva “aydın” tipleridir.
ları için, kendilerinden daha “aşağıdakiler”i Kimi zaman bu “aydın” tipler, “tabuları
nasıl aldatabileceklerini, kandırabilecekleri- yıkmak” sloganıyla ortalığı birbirine katarlar.
ni iyi bilirler. Yüzyıllar boyu büyük burjuva Servetin yeniden dağıtımının yapıldığı bir
olma hayalleri ve umutlarıyla kandırıldıkla- dönemde (AKP’nin yedi yıldır yaptığı gibi),
rı için de, bunun pratik yollarını iyi öğren- eski “statüko”ya saldırmakta hiç tereddüt
mişlerdir. etmezler. Saldırdıkları eski “statüko”, kendi-
Bu sınıfın aydınları, sınıfın kendisi gibi lerinin küçük-burjuva olarak kalışlarından
“orta yolcu”dur, gözü yukarda, ayağı çukur- başka bir şeyi temsil etmediği için, saldırıyı
da yaşarlar. Bu nedenle de, sürekli ve tutar- çoktan hak etmiş olarak görünür. Eski
lı ilişkiler kurmakta zorlanırlar, ilkesizdirler. “statüko”yu ne kadar yerden yere çalarlar-
Büyük burjuva olma umutları arttığında, sa, onunla aralarındaki köprüleri ne kadar
düzenin yılmaz savunucuları olurlar, şöval- yıkarlarsa, o kadar eski konumlarına, yani
ye zırhlarına bürünüp düzen karşıtlarına kar- küçük-burjuva konumuna geri dönmeye-
şı savaşa girerler. Umutları azaldığında ise, ceklerine inanırlar. Bu nedenle de, “eski”yi,
savruldukları solda yine aynı şövalye zırhla- yani tarihi çarpıtmaktan geri durmazlar. Hat-
rıyla (ama tenekeden yapılmış) “ezilenlerin, ta ilk başta tarihi, “eskiyi” çarpıtarak işe baş-
yoksulların sözcüsü ve yılmaz savaşçısı” ola- larlar.* Bu konuda ülkemiz oldukça bere-
rak en ön safta yer alırlar. ketli ve verimli bir toprağa sahiptir.
Öylesine akışkan, öylesine değişken, öy- Obama olayında olduğu gibi, Ergene-
lesine belirsiz bir kapitalist düzende, onla- kon’dan “kemalizm”e, faşizmden sosyaliz-
rın istikrarsızlığı, tutarsızlığı kendilerine “tu- me, “Kürt açılımı”ndan Dersim’e kadar her
tarlılık” olarak görünür. Dün, dündür, bugün konuda kalem oynatırlar, kılıç sallarlar, kal-
bugündür. Her değişen duruma uyum sağ- kan olurlar. Bunu yaparken, “yeni-osmanlı”-
lama yetenekleri yüksektir ve her uyum sağ- nın kılıç-kalkan ekibi olmaktan hiç imtina
layışlarında bir önceki konumlarından hızla etmezler.
uzaklaşırlar. Dün “beyaz” dediklerine, bu- Ve yine Obama olayında olduğu gibi, kü-
gün “siyah”, yarın “gri” demekte tereddüt çük-burjuva aydınlarının “perspektifsizliği”,
etmezler. Kapitalizmin sürekli belirsizliği
içinde sürekli “fikir” değiştirirler, “eski” fikir-
lerinden hızla dönerler, ama “dönek” denil- * Son Dersim “tartışmaları” sırasında bu kılıç-kal-
kan ekibinin en popüler üyelerinden birisi olan Bas-
mesinden hiç hoşlanmazlar. Tıpkı küçük- kın Oran’ın şunları yazarken hiç bir “akademik” ya da
burjuva oldukları halde küçük-burjuva de- bilimsel kaygı duymadığı da açıktır: “Zehirli gazın sa-
nilmesinden hoşlanmadıkları gibi. Bu yüz- vaşlarda kullanımı 1889 Lahey Sözleşmesi’nden beri
den en sevdikleri tekerleme, “dünyada de- yasak ama, devletin kendi vatandaşına kullanmasına
bir yasak yok.” Baskın Oran bu sözlerini İhsan Sabri
ğişmeyen tek şey değişimdir” tümcesidir.
Çağlayangil’e ait olduğu iddia edilen bir “ses kaydı”n-
İşte bu küçük-burjuva sınıf ve onun ay- daki sözlere dayanarak söyler. Baskın Oran’ın 1889
dını, bu ilkesiz, tutarsız, kararsız, değişken, Lahey Sözleşmesi’yle “zehirli gazların savaşta kullanı-
bencil halleriyle sürekli bir dünya görüşüne mı”nın yasaklandığına ilişkin söyledikleri doğrudur,
sahip olamazlar. Sınıfsal konumları sürekli ancak aynı Lahey Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelerin
yirmi beş yıl sonra, I. Dünya Savaşı’nda tarihin gördü-
“kaygan” bir zemin oluşturduğu için de, top- ğü en büyük “zehirli gaz” savaşını yürüttüklerinden
lumsal düzenin evrim ve devrimine öncü- hiç söz etmez. Baskın Oran’a inananlar, sanacaklar-
lük de yapamazlar. Sözcüğün tam anlamıy- dır ki, 1889’dan sonra “zehirli gaz” (kimyasal silah)
la “perspektifsiz”dirler; diğer bir ifadeyle, hiç kullanılmamış ve sözleşmeye rağmen “T.C.” Der-
sim’de bunu kullanmıştır. Tıpkı Saddam Hüseyin’in
bakış açıları ya hiç yoktur ya da istikrarsız-
Halepçe’de kullandığı gibi.
dır. Diğer yandan, her türlü telefon kayıtlarının, özel
Yazımızın başında yer alan Obama’ya görüşmelerin ses kayıtlarının ortalıkta dolaştığı bir dö-
ilişkin “değerlendirmeler” ve gerçekler, bu nemde “araştırmacı” Ayşe Hür’ün İhsan Sabri Çağla-
perspektifsizliğin, tutarsızlığın, ilkesizliğin bir yangil’e ait olduğunu “ilan” ettiği ses kaydının da kay-
nağı (ne yazık!) belirsizdir. Ama kaynağı belirsiz ve
kaç somut örneğidir. gerçekliği “teyit edilmemiş” bir ses kaydının “belge”
22 Daha dün Obama’ya övgüler düzenler olarak sunulması da, bir başka “tarihçilik” örneğidir.
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

aynı zamanda kendilerinin ait olduğu sını- larının da, tutarlı olmak ve gerçek dünyayı
fın kaypaklığının ve tutarsızlığının bir yansı- kendi nesnel gerçekliğiyle kavrayabilmek
sıdır. için, proletaryanın dünya görüşünden (pers-
Tarih açıktır, kapitalizmin gelişim süreci pektif) başka seçenekleri de yoktur. Bir gün
nettir. Küçük mülkiyet, ne denli kendisini bu gerçeği anlayabilirlerse, işte o zaman ta-
egemen üretim ilişkilerine şöyle ya da böy- rihlerinde ve yaşamlarında ilk kez (ve belki
le eklemleme yetisi gösterse de, büyük ço- son kez), tutarlı olmayı becerebilecekler,
ğunlukla umduklarının tersine, işçileşmek, toplumun “sözcüsü” olmaktan toplumun
proleterleşmek zorundadırlar. Onların aydın- parçası olmaya geçiş yapabileceklerdir.

23
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

Minareli, Süngülü, Kubbeli


Demokrasi Anlayışı

29 Kasım günü İsviçre halkı bunu yaşayamaz, görmekte is-


yeni bir referandum için sandık temez. İsviçre Adalet Bakanı,
başına gitti. İsviçre Anayasası’na gelen uluslararası tepkiler üze-
göre, en az 100.000 yurttaşın rine, ‘yasaklamanın Müslüman-
imzasını toplayan her kişi ya da ları değil, kökten İslamcılığı
örgütlenmenin, her konuyu re- köktenciliği’ hedeflediğini söy-
feranduma götürme hakkı çer- lüyor. Caminin minaresinin
çevesinde gerçekleştirilen son köktencilikle ne alakası var? O
referandumun konusu, İsviçre’- da şecaat arz ederken sirkatini
de minare inşasının yasaklan- söylemiş. Bu yasak, bu ifadeyi
masına ilişkindi. Ve sonuçta, kurmak birbiriyle mütenasip iki
minare inşaatının yasaklanmasını isteyenler yanlıştır. Tehlikelidir, kabul edilemez
%57 oy elde ederek (bizdeki “medya” söy- bir değerlendirmedir. İsviçre gibi gü-
lemiyle “açık ara”) referandumu kazandı- ya demokrasinin beşiği sayılan, öz-
lar. gürlüklerin rahatça yaşanabildiği bir
Her zaman olduğu gibi, “yeni-osmanlı”cı, ülkede, böyle referandum sadece İs-
“one minute”cu, “islam aleminin asık yüz- lam dünyasının değil, medeniyetler
lü yeni lideri”, “dünyanın en etkili 500 müs- çatışması konusunda endişesi olan
lümanı”ndan tek kara gözlüklüsü, “BOP”un kesimi de rahatsız etmiştir. Bu tür ko-
ve “Medeniyetler İttifakı”nın “eşbaşkanı” nular referanduma götürülemez.
Tayyip Erdoğan, üç gün sonra yağdı-gürle- Yanlış buradadır. Ülkemizde de za-
di. man zaman bunu konuşanlar oluyor.
Sözlerine, “İsviçre’de hafta sonunda ya- Bu tür konular referanduma götürül-
pılan referandumla, maalesef, mabetleri- mez. Bunlar doğuştan alınan haklar-
mizdeki Müslümanlara ait minarelerin yapı- dır. Medeniyetler İttifakı’nın Eş Baş-
mına yasak getiren bir referandum oldu. Bu kanı olarak bunu ifade ediyorum.”
durum Avrupa’da yükselen ırkçı ve aşırı mil- İsviçre’nin “demokrasinin beşiği” oldu-
liyetçi dalgaların tezahür etmesi bakımın- ğu öğretilmiş Tayyip Erdoğan’ı Egemen Ba-
dan oldukça manidardır. İlkel, çağdışı ve ba- ğış izledi. Bağış, “zengin müslümanlardan
tılı bir anlayışın tezahürüdür” diye başlayan İsviçre bankalarındaki yüklü hesaplarını göz-
Tayyip Erdoğan, “İslamofobia insanlık suçu” den geçirmelerini ve bu paralarını Türk ban-
ilan etti. kalarına aktarmalarını” istedi.
“Irkçılık”, “milliyetçilik” ve “insanlık su- Böylece Tayyip Erdoğan’ın İsviçre’nin
çu” sözcükleri Tayyip Erdoğan’ın “belagat”ını “demokrasi beşiği”, Egemen Bağış aracılı-
kesmeyince sözlerini şöyle sürdürdü: ğıyla “pış pışlamaya” dönüştü.
“Bu şovenist yaklaşımların orta- Bununla da yetinilmedi. Kendi ülkesin-
24 dan kalkması lazım. Dünya bu çağda de, yani Türkiye’de istediğini istediği gibi
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

yapma “hakkı”nı kendisinde gören, “huku- ka planında, Deniz Feneri olayıyla Alman-
kun üstünlüğü”nü kendi üstünlüğü olarak ya’da “milli görüş”ün köşeye sıkışması bu-
algılayan, “anayasayı bir kez çiğnemekle bir lunmaktadır.
şey olmaz” diyen Turgut Özal’ın veliahtı Tay- İsviçre yurttaşları kendi demokrasilerinin
yip Erdoğan, İsviçre demokrasisinin, o ünlü demokratik bir hakkını kullanarak “minare
doğrudan demokrasinin ülkesinin yurttaşla- inşaatının yasaklanması” için referanduma
rının kendi anayasal haklarını kullanarak gitmiş ve “yasakçılar” “açık ara” referandu-
gerçekleştirdiği referandumun yok sayılma- mu kazanmışlardır. Hiç kimse referandu-
sını istedi. mun sonucuna bakarak, bir ülke yurttaşla-
Elbette Tayyip Erdoğan ve mehteran ta- rını demokratik haklarını kullandığı için ırk-
kımı için demokrasi bir “amaç” değil “araç”- çılıkla, milliyetçilikle vs. suçlayamaz. İslam-
tır. Araç olabildiği sürece vardır, olmadığı cının “ılımlı”sının da, “radikal”inin de önce-
yerde ya da oldurulamadığı yerde olmasa likle içlerine sindirmeleri gereken budur.
da olur. Böyle bir demokrasi anlayışına sa- Bu içe sindirildikten sonra, Avrupa’da
hip olanların, “özgürlüklerin rahatça yaşa- neler olduğuna, yabancı düşmanlığının na-
nabildiği” İsviçre’de, yurttaşların referandum sıl geliştiğine ve yaygınlaştığına bakılabilir
hakkını kullanmalarını “insanlık suçu” işle- ve bunun karşısında neler yapılması gerek-
mekle itham etmesi de olağan sayılır. tiği üzerine konuşulabilir.
Şüphesiz birilerinin çıkıp, Tayyip Erdo- Bunun yerine, dün Danıştay ve Anayasa
ğan’a İsviçre’nin değil Yunanistan’ın “de- Mahkemesi kararlarına karşı “ulemaya so-
mokrasinin beşiği” olduğunu öğretmesi, bir run” diyen Tayyip Erdoğan, şimdi İsviçre
başkasının Egemen Bağış’ın açgözlülüğünü yurttaşlarına demokrasi dersi vermeye kalk-
ve fırsatçılığını dizginlemesi beklenemez. maktadır.
Söylenecek tek söz de, yine Tayyip Erdo- Bugün Avrupa’da, çoğunluk olarak Al-
ğan’ın incilerindendir: manya’da yaşayan Türkiyeli insanlar, her
Minareler süngü, kubbeler miğfer türlü ayrımcılığın, yabancı düşmanlığının,
Camiler kışlamız, mü’minler asker dışlanmışlığın içinde yaşamaktadırlar. Baş-
Bu ilahi ordu dinimi bekler kalarına demokrasi dersi vermeye kalkan-
Allahu Ekber, Allahu Ekber. lar, öncelikle bu Türkiyeli insanları “bağış”lar
Bu sözlere “iman” etmiş şeriatçıların ve için “sağmal inek” olarak görmekten uzak-
şeriat özlemcilerinin İsviçre’deki yabancı laşmalıdırlar. Ama bu yeterli değildir. Avru-
düşmanlığının dışa vurumu olan referandu- pa’nın ortasında, hıristiyanlıkla aşık atmaya
ma ilişkin tek söz söylemeye hakları yok- kalkışan ve AKP iktidarıyla gittikçe pervasız-
tur. laşan, ama yıllarca Avrupa ülkeleriyle sıkı iş-
Evet, Avrupa’da yabancı düşmanlığı gi- birliği içinde faaliyet gösteren “milli görüş”-
derek artmakta ve yayılmaktadır. Kimi ülke- lerinin arkasındaki devlet desteğini çekme-
lerde açık ırkçılığa dönüşen, kimi ülkelerde leri gerekir. Ve bilmeli ve öğrenmelidirler ki,
şovenistleşen yabancı düşmanlığının hedef din özgürlüğünün gerçek ve tek güvencesi
kitlesi de Türkiyeli insanlardır. Bu, açık bir laikliktir.
gerçektir. Ama bir başka açık gerçek de, Konu laikliğe geldiğinde Almanya’nın
“milli görüş” adı altında şeriatçıların Avrupa “tarafsızlık ilkesi”ni gerçek din özgürlüğü-
ülkelerinde güç kazandıkları, milyarlarca nün örneği olarak sunanların, işlerine gel-
dolar para topladıkları ve bu faaliyetlerinde meyince “İlkel, çağdışı ve batılı bir anlayış”-
Avrupa devletleri tarafından kollandıklarıdır. tan söz etmeye hiç hakları ve hukukları yok-
Daha düne kadar Almanya’da “entegras- tur.
yon” karşılığında (bunu Türkiyelilerin “uslu” İsviçre’deki referandum, bir yanıyla is-
insanlar olarak kaderlerine boyun eğdiril- lamcıların ikiyüzlülüğünü (“takiyye”), bir ya-
mesi olarak okuyun) Türkiyeli çocuklara nıyla da Avrupa’da gelişen ve yayılan yaban-
okullarda verilecek din derslerine talip olan cı düşmanlığını gözler önüne serdiği için
“milli görüş”, şimdi, Deniz Feneri olayından “hayırlara vesile” olmuştur. Şimdi artık so-
sonra süngüleri düşmüş, yıllardır istedikleri run, bu iki varlığın varlıklarına karşı müca-
gibi at koşturdukları Avrupa’da köşeye sıkış- dele etme sorunudur. Birinden kurtulunma-
mışlardır. Tayyip Erdoğan’ın hezeyanının ar- dan ötekinden kurtulunamayacaktır.
25
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

Dünyanın En Etkili
500 “Müslüman”ı

“ABD’nin en prestijli hangi ölçütlere göre saptan-


üniversitelerinden” Geor- dığı bilinmese de, “first lady”
getown Üniversitesi ile Hayrünisa Gül’ün 128. sayfa-
Ürdün Kraliyet İslami Stra- da yer bulması, Tayyip Erdo-
tejik Araştırmalar Merke- ğan’ın, 4. sıradaki Ürdün kra-
zi’nin birlikte yayınladıkla- lı Abdullah ile 6. sıradaki Do-
rı “Dünyanın En Etkili 500 far kasabı Umman “sultanı”
Müslümanı” araştırması Kabus’un arasında (5. sırada)
yeni bir “manipülasyon” yer alması “gurur verici” sa-
örneği olarak “medya”da yılmaktadır. Elbette “hocae-
yer aldı.Doğan “medya”nın fendi” Fettullah Gülen’in, “en
“amiral gemisi” Hürriyet etkili 500 müslüman” arasın-
haberine göre, “ABD’nin da “Saidi Nursi’nin başlattığı
en prestijli üniversitelerinden Georgetown Nurcu hareketinin lideri” olarak, 44. sayfa-
Üniversitesi tarafından açıklanan ‘Dünyanın da fotoğraflı olarak sunulması da daha az
En Etkili 500 Müslümanı’ listesinde Başba- “gurur verici” sayılamaz.
kan Recep Tayyip Erdoğan beşinci sırada Araştırmayı yapan iki kurumdan birisi
yer aldı. Listenin ilk on sırasında, demokra- olan “ABD’nin en prestijli üniversitelerin-
tik yollarla seçilmiş tek liderin Erdoğan ol- den” Georgetown Üniversitesi ise, bu “gu-
ması dikkat çekti.” rur” kaynağını daha da artıran bir nitelik ola-
“En etkili 500 müslüman” listesinde yer rak sunulmaktadır.
alan 20 “Türk inanan büyüğü” ise şunlardı: Oysa Georgetown Üniversitesi, “katolik
Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, “Hocaefen- ve cizvit kimliği”yle “gurur” duyan ve bunu
di” Fettullah Gülen, Hayrünnisa Gül, Devlet her fırsatta açıklayan ABD’nin “saygın” bir
Bakanı Mehmet Aydın, Dışişleri Bakanı Ah- üniversitesidir. 1789’da ABD’nin “eğitim, po-
met Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanı Ali litika ve kültür alanlarında” katolik inancını
Bardakoğlu, Fatma Benli, Ali Bulaç, Prof. Dr ve cizvit ruhunu egemen kılmak amacıyla
Mustafa Çağrıcı, Ekrem Dumanlı, Prof. Nec- kurulmuştur. Bu “katolik ve cizvit” üniversi-
mettin Erbakan, Halit Eren, Dr. Mehmet Gör- te, “Hocaefendi” Fettullah Gülen’in “model
mez, Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Prof. okulu”dur ve kendisini, ABD’nin “kurucu ba-
Dr İbrahim Kalın, Prof. Dr. Hayrettin Kara- baları” arasında yer alan “kurucu kurum”
man, Prof. Dr. Fuat Sezgin, Harun Yahya, Ra- olarak görür.
bia Yalçın. Elbette katolik inancı hakkında fazla bir
Toplam müslümanlar içinde “islami mo- şey söylemek gerekli değildir. Ancak bu üni-
dernleşme” yanlılarının %1, “radikal islam- versitenin “kökeni”ni teşkil eden “cizvit ru-
cıların” %3 olduğundan söz eden “araştır- hu” ile “nur ruhu”nun yanyana gelebilmesi
26 ma”da yer alan 20 “Türk inanan büyüğü”nün de başka bir “çıkar ortaklığı”nın ifadesidir.
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Kendilerini “tanrının askerleri” olarak ka- sahip oldukları iyi eğitimli genç üyeleri sa-
bul eden cizvitler, tarih boyunca katolik mis- yesinde karşıt oldukları kurum ya da toplu-
yonerleri olarak faaliyet yürütmüşlerdir. Fa- luğun içine sızarak kendi ilke ve fikirlerini
aliyetlerini doğrudan “yoksulların” arasında içerden aşılarlardı. Bu şekilde içerden yapı-
yürüten cizvit papazlarının “kadro” kaynağı lan baskı ile o kurum kısa sürede içerden
her zaman bu yoksulların çocukları olmuş- yıpratılır ve tamamen yozlaştırılırdı”.
tur. Kendi papazlarının yönetiminde oluştur- Eğer bu cizvit çalışma tarzı fazla “yaban-
dukları özel okullarda yoksul çocuklarını di- cı” gelmiyorsa, “katolik ve cizvit kimlik”li bir
ni eğitimden geçiren cizvitler, bunları, mis- üniversitenin desteklediği bir araştırmada
yoner olarak katolik inancının yaygınlaştırıl- Fettullah Gülen’in “en etkili müslüman” ara-
masında kullanmışlardır. Özellikle Latin- sında özel bir yere sahip olması çok doğal
Amerika’da cizvit papazları, Latin-Amerika’- görülmelidir.
nın İspanyollar tarafından sömürgeleştiril- Halk deyişiyle, “şıracının tanığı bozacı”
mesinde “sivil güç” olarak etkin rol oyna- olduktan sonra, Hayrünnisa Gül gibi, Emine
mışlardır. Bir kaynağa göre, cizvitlerin çalış- Erdoğan’ın ifadesiyle, “bizim moda manke-
ma tarzı şöyle anlatılır: “Cizvitler, fikirlerine nimiz”in “en etkili müslümanlar” arasında
karşı çıktıkları bir kurum ya da topluluk ile yer bulması da, ABD’de “muhkim” Fettullah
karşılaştıklarında asla açıkça kavgaya gir- Gülen ile cizvit papazlarının “enternasyo-
mezler, sinsi ve gizlice her türlü etkinlikte nalizmi”nin de yol bulması sürecektir.
bulunarak o kuruluşu yıpratırlardı. Özellikle

“Bugün dinin en derine uzanan kolu, emekçi kitlelerin toplumsal


ezikliği ve her gün her saat emekçilere en dayanılmaz acıları, savaş,
deprem vb. doğal afetlerden çok daha beter kahırları çektiren kapita-
lizmin karanlık güçleri karşısındaki çaresizliğidir.
‘Tanrıları korku yarattı’. Sermayenin kör –halk kitleleri tarafından
önceden sezilemediği için kör– gücünün korkusu yani proletaryanın
küçük-esnafın yaşamının her adımında ‘ansızın’, ‘beklenmedik’ ve ‘rast-
lantısal’ bir yıkıntı, yok olma, yoksulluk, fahişelik, açlıktan ölmek gibi
tehlikeler yaratan gücün korkusu, modern dinin kökenidir... Kapitalist
düzenin ağır işi altında ezilen ve kapitalizmin kör, yıkıcı güçlerinin in-
safına bağlı olarak yaşamını sürdüren kitleler, dinin bu kökenine kar-
şı savaşmayı, sermaye egemenliğinin her türlüsüne karşı birlikte, ör-
gütlü, planlı ve bilinçli bir savaş vermeyi kendi kendilerine öğrenme-
dikleri sürece, hiç bir eğitici kitap bu kitlelerin kafasındaki din inancı-
nı çürütemez.” (Lenin)

27
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

Yasadışı Demokrasi:
Genelkurmay’ın “Andıcı” ve
TİB’in Sakıncalı Siteleri

“Yaş” mı, “kuru” mu tar- duğu için tüm gazetelerin


tışmaları sürerken, “meçhul birinci sayfasında yer bul-
asker”in üçüncü ihbar mek- du.
tubu “medya”ya ulaştı ve Ge- Oysa sorun, Genelkur-
nelkurmay’ın “internet andı- may’ın 292 internet sitesi-
cı” kamuoyunun bilgisine su- ni “andıçlaması”ndan öte,
nuldu. “demokratik” olduğu id-
“Meçhul asker”in ihbarı- dia edilen bir “hukuk dev-
na göre, Genelkurmay 292 leti”nde nasıl hukuk dışı
“web sitesi”ni “andıçlamış”, uygulamaların yapıldığı-
yani fişlemişti. İhbar mektu- nın ortaya çıkartılmasıdır.
bunun ekinde gönderilen Birileri birilerini “fiş”leye-
CD’de yer alan bu 292 “web sitesi”, her ne bilir. Bu “birileri” Genelkurmay da olabilir,
kadar Genelkurmay’ın “günlük olarak izle- bir başka “yetkili kurum” da olabilir ve hat-
necek siteler” listesi olarak “andıç”ta ifade ta tüzel kişilik yanında özel kişi de olabilir.
ediliyorsa da, bu bir “fişleme”ydi ve bunun Bütün sorun, bu “fişlemeler”in hangi yasa-
böyle olduğu da hiç tartışılamazdı. ya, yönetmeliğe vb. dayandığı ve bunu ya-
Bu 292 “web sitesi” içinde, “alevi” site- pan kurumlara bu yetkiyi hangi yasanın, yö-
leri, “F. Gülen sitesi”, “bölücü internet site”- netmeliğin vb. verdiğidir.
leri, “tarafsız haber site”leri, “yahudi yanlı- Telefon ve ortam dinlemelerine ilişkin
sı” siteler, “AB yanlısı site”ler yer alırken, al- olarak AKP tarafından oluşturulan ve doğ-
febetik sıraya göre 162. sırada, harfi harfine, rudan Tayyip Erdoğan’a bağlı olan “yetkili
“Kurtuluş Ceph. Dergisi” sitesi de “andıç”lan- kurum”, “Telekomünikasyon İletişim Baş-
mışlar arasında yer alıyordu. kanlığı” (TİB) iken, internet sitelerini izle-
“Meçhul asker”in ihbar mektubunda yer mekle görevli “yetkili kurum” da aynı TİB’-
alan “internet andıcı”na ilişkin “uzmanlar” dir. Yani TİB, telefondan internete kadar her
ve “medya”nın genel kanısı, Genelkurmay’ın türlü iletişimi izleyen, kayda alan ve “uygun”
böyle bir “andıç”la, yasadışı olarak internet bulduklarını “medya”ya servis yapan “yasal
sitelerini fişlediği ve suç işlediği yönünde ol- dayanağı” bulunan “yetkili kurum”dur.
du. Bu “yetkili kurum”un ilk önemli icraat-
“Demokratik hukuk devleti”nde her tür- larından birisi, “internet cafe”lerinin “zapt-ı
den yasadışı telefon ve ortam dinlemeleri- rapt” altına alınmasına ilişkin 5651 sayılı ka-
nin, “teknik takip”lerin yapıldığı, bunlara iliş- nuna dayanılarak hazırlanan “yönetmelik”
kin kayıtların “medya”da yayınlandığı bir dö- kapsamında “konusu suç oluşturan içerik-
nemde, Genelkurmay’ın internet sitelerini lere erişimi önlemek” olarak sunulurken,
“fişlemesi” pek şaşırtıcı olmamakla birlikte, asıl icraatını tüm internet “cafe”lerin filtre-
28 “psikolojik harekât” kapsamında işlevsel ol- leme yazılımı kullanmalarını “zorunlu” ha-
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

le getirmesi olmuştur. lı siteler” filtreleme yazılımlarıyla erişime ka-


Yönetmelikle TİB tarafından “ilan edi- patılırken, “çağdaş hukuk devleti”nde Ge-
len” “onaylı filtreleme yazılımları”nın kulla- nelkurmay’ın yasadışı olarak 292 internet si-
nılması zorunlu kılınırken, filtreleme yazı- tesini fişlemesinden söz etmek, şüphesiz
lımlarının birinci sırasında Konya merkezli gerçeğin karartılmasından ve “filtreleme ya-
bir “yazılım şirketi”nin (Akınsoft) bulunma- zılımları” aracılığıyla açık bir sansür uygu-
sı da neyin amaçlandığını daha açık göster- lanmasının gizlenmesinden başka bir şey
mektedir. değildir.
Bugün “demokratik AKP Türkiyesi”nde Bunlar, Türkiye gibi “demokratik hukuk
5651 sayılı yasaya dayanılarak 600.000 inter- devleti”nde elbette çok “doğal”dır. “Sakın-
net sitesi internet “cafe”leri üzerinden “sa- calı kitaplar”ın suç unsuru olarak sergilen-
kıncalı” kabul edilmektedir. Bu “sakıncalı” diği, insanların “sakıncalı piyade” olarak as-
internet sitelerinin “filtrelenmesi”nin kamu- kere alındığı bir ülkede “bir kaç internet
oyuna yansıtılan yanı, yasanın 8. maddesi sitesi”nin “sakıncalı” bulunmasına kimse şa-
kapsamında “pornografi” gibi “konusu suç şırmayacaktır. Ama tüm bu “şaşırtıcı” olma-
oluşturan içerik” olmakla birlikte, polisin ve yan “doğal” duruma rağmen, hala AKP ik-
AKP’nin “derin devleti”nin “sakıncalı” gör- tidarında ülkede “demokratik açılım”ın ya-
düğü her türlü siyasal siteler de bu filtre pıldığından söz edilebilmesi ise, sözcüğün
programlarının içinde yer almaktadır. tam anlamıyla kara mizahtan başka bir şey
Tümüyle polisin ve “yetkili kurum” TİB’in değildir.
öznel tercihlerine göre belirlenen “sakınca-

29
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

Nur Topu Gibi


“Yeni” Bir Legalist Taraf’ımız Oldu!

“Türkiye siyaset sahnesine yeni bir parti çıkıyor. Yıllardır devrim ve sosyalizm
mücadelesinin ön saflarında yer alan bizler, Ezilenlerin Sosyalist Partisi’ni kuruyoruz.
Emperyalist küresel krizin yerküreyi sardığı, dünyanın pek çok ülkesinde savaş ve
işgallerin hüküm sürdüğü; Kürt ulusal direnişinin bölgesel çapta sömürgeci cepheyi
bunalttığı; kırdan kente göçün artarak emekçi semtleri birer üretim ve yerleşim hav-
zasına dönüştürdüğü; fabrikaların işçi hapishanelerine ve işçi sınıfının üretim tutsak-
larına dönüştürüldüğü; Türk egemen sınıflarının ‘Kürt sorunu’ ve ‘Ermeni sorunu’ üze-
rinden tarihsel gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalarak iç ve dış politikalarını yeni-
den yapılandırmaya giriştiği; evrensel ölçekte Marksizmin saygınlığını yükselttiği ko-
şullarda kurulan Ezilenlerin Sosyalist Partisi, dünya halklarını Türkiye’deki evrensel
mevzisi olarak, işçi sınıfı ve ezilenlerin bağrında devrim umudunu büyütecek, sosya-
lizmi seçenekleştirecektir.” (ESP Kuruluş Deklarasyonu.)

7 Kasım 2009 günü Taksim Hill Otel’de azından “bir seçimlik” birliğini sağlamaktır.
düzenlenen “basın toplantısı”yla yeni bir Kendi dışındakileri “tekkecilik”le, “hizipçi-
partinin, ESP’nin kurulduğu ilan edildi. Böy- lik”le, “küçük olsun, benim olsun” mantı-
lece legalist “sol” partilerin sayısı onu geç- ğıyla parti kurmakla “eleştiren” (daha doğ-
ti. Ancak bu “yeni” legalist parti, her zaman rusu suçlayan) bu legalist partilere bir yeni-
olduğu gibi “diğerlerinden farklı”dır, çünkü sinin eklenmiş olması pek de şaşırtıcı olma-
bu “yeni” partinin sıfatları arasında “mark- maktadır.
sist leninist komünist” sözcükleri yer alır. Elbette “demokratik” bir ülkede, “de-
Her ne kadar “Ezilenlerin Sosyalist Partisi” mokratik” anayasal güvence altında “kanun
adını taşıyorlarsa da, şüphesiz “teorik” bir dahilinde” herkesin örgütlenme hakkı var-
tartışmada kendilerinin “yasal formda” “iş- dır. “Demokrasi”nin kuralı gereği, “kanunda
çi sınıfının partisi” olduklarını da söyleye- belirtilen durumlar dışında” hiç kimse, hiç
ceklerdir. Kendi “deklarasyon”larına göre, kimseyi bu haktan mahrum edemez.
“devrimci mücadelenin yasal formda en üst İşte “marksist leninist komünist”ler de
örgütsel biçimi” olarak ESP, her ne kadar bu haklarını kullanarak ESP adıyla “yasal
“devrimci mücadele” açısından tartışılabilir form” tutmuşlardır.
bir konumdaysa da, “plat-form”dan “yasal “Eskiden” Türkiye’de “faşist diktatörlük”-
form”a dönüştüğü açıktır. ün var olduğuna inanılırdı. Buna inanıldığı
Bilindiği gibi, her seçim öncesinde lega- için de, hemen her yeni sol örgüt “yasadı-
list “sol” ya da “sosyalist” partiler bir araya şı” olarak kurulur, yasadışı olarak faaliyet
gelerek “çatı partisi” ya da “ittifak” kurma yürütür ve nihayetinde çokluk ve çoğunluk
çalışmaları yürütürler. Bu çalışmaların ge- olarak yasadışı olarak varlıkları sona ererdi.
30 rekçesi ise, “bölünmüş sosyalist sol”un, en Ancak her “yasadışı” örgüt, kendisinin “dev-
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

rimci” çizgisine göre, revizyonist, oportünist, boyuta ulaştı. Ve “kafalarını çalıştırdılar”.


“maoist” vb. sıfatlarla “kategorize” edilirken, ESP, henüz “yasal form” tutmamışken ve
bu “kategorizasyona” uygun olarak da reviz- tutmasına bir kaç ay varken, birden bire 6-
yonist ve oportünistler, hemen her durum- 7 Eylül olayları “vesilesiyle” ÖDP’nin Bir-
da “yasal parti” kurmadan edemezlerdi. gün’üne ve Ahmet Altan’ın “pavyonu”na
Bunların dışındaki “sol” ve de “yasadışı” (il- (Taraf) ilan vererek Ergenekon karşısında
legal) sol örgütlerin pek çoğu için “yasal “net bir duruş” sergilediğini “cümle aleme”
olanaklardan yararlanmak” başlı başına va- ilan etti. Gerçi Taraf, taraf tutarak ESP’nin
rolmanın ve “kitleselleşmenin” olmaz-sa-ol- (plat-form ESP) ilanını “biraz” sansürleye-
maz kuralı gibiydi. Ancak “faşist diktatörlük” rek yayınlamışsa da, “ilam” ilam edilmişti.
yasal olanaklardan yararlanılmasına fazlaca “İlam”ın üzerinden üç ay geçtikten sonra
olanak tanımadığı için, çokluk gelişen ve da, ESP, “plat”formluktan “yasal”formluğa
yükselen devrimci mücadelenin düzenin ya- terfi etti.
sal sınırlarını aştığı yerde yasal olarak, yani İşte buna “akıllı politika” denilir!
açık faaliyet yürütebilirlerdi. Siyasette “iyiniyet”e yer yoktur. “İyiniyet-
Şüphesiz bu “eski” dönemde devlet “Er- le”, ESP’nin (plat-form) ESP’leşmesini (ya-
genekoncu” olduğu için, şiddeti en yalın ha- sal-form) “legal olanaklardan yararlanmak
liyle sürdürüyor sayılırdı. Ama “çağ” değiş- diye yorumlamak ne kadar akıllıca değilse,
ti, “eski”, “eskiyle birlikte gitti cancağızım” Taraf gazetesine Ergenekon karşıtı ilan ver-
oldu. Turgut Özal’ın verdiği akılla, dernek mek o kadar “akıllıca”dır.
yerine “yasal parti”ler kurulmaya başlandı. Tartışmasız gerçek, demir dövüle dövü-
Aynı akılla “sol” dergiler İstanbul’un yolunu le şekillenir. ESP de, “yan faaliyetleri” nede-
tutarken, “yasal partiler” Ankara’da ikamet niyle son üç yıl içinde oldukça darbe almış-
etmeye başladılar. tır. Şimdi kıvama gelmiş, istenilen ve özle-
Yine eskiden “parlamento kürsüsünden nilen şekle ya da “aslına rücu” eylemiştir.
yararlanma”ya “sol” kötü bakardı. Her ne Bu “eski” bir yöntemdir.
kadar revizyonistler ve oportünistler (TİP, Bu “eski” yöntemi bir zamanlar Devrim-
TSİP, TKP vs.) bunun “goşizm” olduğunu, ci Proletarya dergisi şöyle anlatırdı:
“bir çocukluk hastalığı” olduğunu biteviye “... devletin devrimci örgütlere
yineliyor olsalar da, “yasadışı sol”un parla- karşı izlediği ve ‘yeraltına ve silahlı
mentoya ve seçimlere bakışı hep kötü kal- mücadeleye hayır, yasal çalışmaya
dı. evet’ şeklinde özetlenebilecek strate-
Ama dün, “dünle gitti”, şimdi “küçük ol- jisiyle örtüşmesi de yine tesadüfle
sun, bizim olsun”lusundan bir “yasal parti”ye açıklanamaz. Bu ruh hali içinde ve
ya da “form”a sahip olmak, bir “akademi”ye bu koşullarda, yasallığın ‘cazip’ ve
sahip olmak kadar kolay ve cazip hale gel- ‘huzurlu’ olanakları ile yeraltının ağır-
di. Yasal olanaklardan yararlanmak bir ya- laşan bedelleri teraziye vurulunca, bi-
na bırakıldı. 2007 genel seçimlerinde DTP’- rincisi ağır basmıştır ... Yeraltı korku-
nin “bağımsız milletvekili” seçtirmesiyle de, su, tasfiyeciliğin karakteristik özelliği
“parlamento kürsüsünden yararlanmak” ba- ve en açık belirtilerinden biridir.”
zılarına (en azından ESP’ye) çok daha ca- (Devrimci Proletarya, Sayı: 36, s. 4,
zip görünmüş olmalı ki, birden “form” tutu- Şubat 1995.)
verdiler. Ve yine o zamanlar “marksist leninist
Elbette ESP, henüz “yasal” form olmaz- komünist”ler de bu yöntemi “biliyor” görü-
dan önce, yani “plat” form halindeyken de nürlerdi. Şimdi ise, bu yöntemin gereğini
boylu boyunca yasaldı ve yasal faaliyet yü- yapmaktadırlar.
rütüyordu. Gerçi arada bir “eski” alışkanlık- Bu, pragmatizmin, eklektizmin yepyeni
larla bazı “yan faaliyetler” örgütlememezlik bir versiyonudur. Türkiye devrim tarihi pek
etmedilerse de, bu “yan faaliyetler” “globa- çok revizyonist, oportünist, legalist örgütler
lizm çağı”na uygun “diktatörlük” tarafından görmüştür, ancak böylesine “akıllı”, “mev-
belli bir süre sonrasında yoğun bir baskıya cut durum”a tam uyumlu ve baştan hangi
maruz kaldı. Ve bu baskı, giderek kendi öz iktidar kesiminden destek alacağını belirle-
faaliyetlerini, varoluşlarını sağlayan faaliyet- yerek kurulan “form”la ilk kez tanışmakta-
lerini, yani yasal faaliyetlerini de engeller dır. “Yasal form”laşmadan üç ay önce Bir- 31
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

gün ve Taraf gazetesine Ergenekon karşıtı biçimde de olsa kullananlar için durum çok
“ilan” vermenin başka bir açıklaması yok- farklıdır. SİP-TKP’sinin, “bir yerlerle” anlaşa-
tur. Biraz daha çaba gösterirlerse, “form”un rak, “icazetle” SİP’ten TKP’ye dönüşmesi
“ileri gelenleri”nden bazılarının Taraf gaze- her ne kadar “Ankara kulisi” rivayetleriyse
tesinde “köşe” yazarlığına terfi ettiğini gör- de, Taraf üzerinden bir yerlere taraf olduk-
mek ve belki AKP’nin “inayeti” ve yargıya larının “mesaj”ını göndermek rivayet ötesi-
“müdahelesi”yle “içerdekiler”in dışarı çıkar- dir.
tılacağı “umutlarını büyütmeleri” fazla şaşır- Kimsenin sözlerimizin içeriğinden ve
tıcı olmayacaktır. sözcüklerin imasından bir “anlam” çıkarma-
Hayır! Böylesine “tuhaf”lıklar Latin-Ame- ya çalışmasına gerek yoktur. Biz, sadece
rika devrim tarihinde sıkça yaşanmışsa da, olanları söylüyoruz. ESP’nin “doğal mütte-
Türkiye’de ilk kez olmaktadır. Polis operas- fik” kabul ettiği DTP bile, böylesine açık bi-
yonlarına maruz kalmak, bunun sonucu ola- çimde Taraf’ın “liberalleri” üzerinden siya-
rak yönetici kadrolarının tutuklanması elbet- set yapmaya kalkışmamıştır. ESP ise, açık
te “mücadele”nin bir parçasıdır. Ama Taraf ve yalın biçimde Taraf üzerinden siyaset
gazetesi üzerinden bir yerlerle “uzlaşmaya” yapmaya soyunmuştur.
çalışmak ve onların “inayetiyle” bir şeyler- Bu, ESP’nin “yasal form”unun en tipik
den kurtulabilmeyi hesaplamak, belki prag- ve en ayırıcı özelliğidir.
matist küçük-burjuva için “akıllıca” olabilir, Umarız, bunun kendilerince bir “izahı”
ama devrim sözcüğünü şöyle ya da böyle vardır!

32
Kasım-Aralık 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Saaaat.... Saaaat... Saaaat... tımmm!


Fısıldayan Duvar III

“Haber”, “sanat çevreleri”ne “bomba gi- zeteciler”in, böylesine yüksek fiyatla “Türk
bi” düştü. “Türk çağdaş resmi”nin “yaşa- modern çağdaş resmi”ni kimin satın aldığı-
yan” ressamı Burhan Doğançay’ın “Mavi nı öğrenmek için koşuşturmaya başlamala-
Senfoni” adını verdiği “tablo”su, 2,2 milyon rı doğal olacaktı. Ancak tablonun kimin ta-
TL’ye satıldı. rafından satın alındığına ilişkin ilk gerçek ve
Satışı duyuran bir gazete, “Türk sanatı “teyit edilmiş” haber, Hürriyet’te ekonomi
rüştünü ispatladı” manşetini atarken, bir yazıları yazan Vahap Munyar’dan geldi. Eko-
başkası bu satışın “Türk modern çağdaş res- nomi yazarına göre, tabloyu, Ülker “group”un
minin ciddi bir şekilde yükselişte olduğunun en büyük “holding”i olan Yıldız Holding adı-
göstergesidir” diye duyuruyordu. na Murat Ülker satın almıştı. Ve böylece, “is-
Her ne denilirse denilsin, “Mavi Senfo- lami sermaye”nin en eski ve en etkili “gro-
ni”nin 2,2 milyon TL’ye satılması, Doğan- up”u Ülker, Godiva’dan sonra ikinci “mo-
çay’ın “eseri”nin “yüksek fiyatla alıcı bulma- dern çağdaş” atılımını yapmış, “gerici” ol-
sı”, kendisini “yaşayan en pahalı sanatçı” madığını dosta-düşmana göstermişti.
yapması pek çok kişinin ellerini ovuşturma- Her ne kadar “Taraf ”ın “liberaller”i, “ye-
sına “vesile” olurken, aynı zamanda tablo- ni yetme, özentili, görgüsüz Adanalı pamuk
yu kimin aldığı da “büyük merak” konusu ağası”nın davranışına benzeyen bu “satın
oldu. alma”yla fazlaca ilgilenmedilerse de, Murat
İlk bakışta “kazanan” Doğançay görün- Ülker gibi “islami sermaye”nin simgesi olan
mekle birlikte, haberlerin devamında, tab- birisinin satın alması “haber değeri” taşıyor-
lonun 1990 yılında 50 bin dolara (75 bin TL.) du.
satıldığı, dolayısıyla “mülkiyet”inin Doğan- Ve satışın ertesi günü “satın alan”a iliş-
çay’a değil, satın alan “sanatsever”e ait ol- kin bilgiler “medya”da yer almaya başladı.
duğu ve onun kazandığı açıktı. İlk bilgi Doğançay’ın “Mavi Senfoni” tab-
Ama “kim?” satın almıştı? losunu 1990 yılında satın alan kişiye aitti. Bu
Müzayedeye kadar Doğançay tablolarıy- kişinin, Duran Doğan Basım ve Ambalaj Sa-
la değişik sergiler düzenlemiş olan Eczacı- nayi A.Ş’nin eski sahibi ve yeni küçük orta-
başı grubu “alıcı” olarak “kulisler”de söy- ğı Oktay Duran olduğu açıklandı.
lenmişse de, Eczacıbaşı’ndan yapılan açık- Oktay Duran, şirketini Ülker “group”un
lamayla bu spekülasyonlar sona erdi. Bir Yıldız Holding’ine satmıştı. İMKB verilerine
başka “sanatsever” almıştı! göre, Duran Doğan ambalaj şirketinin hisse-
Böyle bir durumda tüm “araştırmacı ga- lerinin %23,68’i Farmanak ambalaj şirketine 33
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2009

aitti ve şirket yine Ülker’lere ait Yıldız Hol- lam ülkeleri pazarı”na giren Ülker, İngilte-
ding’in yavru şirketlerinden birisiydi. Şirke- re’nin eski ambalaj makineleriyle giderek
tin küçük ortaklarından Oktay Duran’ın pa- “tekel” olmuştur. Bugün ambalaj sektörü-
yı %8,3, Acemyan’ların (Dikran Mihran, Fo- nün en büyüğü Yıldız Holding, yani Ülker-
tini, Dikran, Alexandre Acemyan’lar) payı ise lerdir.
%18 olarak görünüyordu. Öte yandan Burhan Doğançay’ın tablo-
Bir köşe yazarının sözüyle “satanla alan ları izlendiğinde, bunların büyük ölçüde
ortak çıktı”! “duvar kağıdı” ya da “ambalaj kağıdı” ola-
Açık anlatımıyla, Doğançay’ın “Mavi Sen- rak kullanılabilir nitelikte olduğu hemen gö-
foni” tablosu, “iki ortak” arasında “al gülüm- rülecektir.
ver gülüm” ilişkisiyle spekülasyona konu Son olarak, bu türden “müzayedeler”,
edilmiştir. hemen her durumda, vergi kaçırmanın ve
Zamanının çoğunu Amerika’da geçiren “taraflar” arasındaki “haram para ilişkile-
Murat Ülker’in (dolayısıyla Ülkerlerin) böy- ri”nin örtüsü olmuştur.
lesine “Türk modern çağdaş resme” göster- Sonuçta B. Doğançay “yaşayan en paha-
dikleri “ilgi”, ilk bakışta “lahmacunla viski lı sanatçı” unvanını alırken, kendisine bu
içen” eski tip Adanalı pamuk tüccarlarını unvanı bahşedenlerin “islami sermaye” ve
çağrıştırmaktadır. Ancak müzayede sonra- onun ambalaj kesimi olduğunun da farkın-
sında yürütülen “PİAR” çalışmaları, bunun dadır. Bu farkındalıkla, son dönemde “isla-
basit bir “sonradan görmüşlük” olmadığını, mi” motiflere uygun ambalaj kağıtları “tab-
arka planında “farklı” ilişkilerin ve çıkarla- losu” üretmeye başlamıştır.
rın yattığını göstermektedir. Şüphesiz, “islami sermaye”nin Godiva’yla
Bu farklı ilişki ve çıkarların bir bölümü- başlayan “dışa” ve “seküler” açılımı ne öl-
nü ressam Burhan Doğançay, “Mavi Senfo- çüde özü yansıtmıyorsa da, o ölçüde “para-
ni”ye ilişkin bilgi verirken açıklar: nın dini ve imanı olmadığı” gerçeğini de dı-
“Bu tarihi bir resim. 1987 tarihli şa vurur.
bir eser. O yıl Türkiye’de bienaller Bu müzayedeye ilişkin söylenebilecek
başlamıştı. İlk İstanbul bienalinde yer son sözü, “eski klasik Türk ressamları” ser-
aldı bu resim. En büyük ebattaki tu- gileriyle ünlü ve Murat Aksoy’un “dostu” Ga-
valim ‘Mavi Senfoni’ aslında Sulta- leri Nev’in sahibi söylemiştir:
nahmet Camii’nin içini gösteriyor. “Bugünlerde özellikle spekülatör-
Sultanahmet’i nasıl yaparım diye yıl- lerin üzerinde oynadığı isimlerin hiç-
larca düşündüm ve aklıma içindeki biri 10 yıl sonra olmayacak. Mesela
mavi İznik çinileri geldi. Bunları tuva- Burhan Doğançay. Ama yanılıyor da
le yansıttım. Osmanlı dönemini yan- olabilirim. Bu müzayedelerin çok ba-
sıtan en önemli eserim bu eser üze- şarılı geçmeyeceğini düşünüyordum,
rinde iki-üç yıl düşündüm, iki-üç ay- yanıldım. Bir moda var. Varlıklı ke-
da bitirdim. Bu resmi 1987’de bir ko- sim, parasını nereye harcayacağını
leksiyonere sattım.” bilmiyor, her sene değiştiriyor, bu yıl
Böylece “işin içinde”, sadece “sanatse- resme yatırım yapıyorlar. Ama neyi,
verlik” olmadığı, “islami sermaye”nin en niçin aldığını bilmeden. Bilinçli ko-
gözde ismi ve AKP’nin baş finansatörü Ül- leksiyonerler azaldı. Borsa gibi oynu-
kerlerin “manevi değerlere” verdikleri yorlar. Sanat dediğimiz şey borsa de-
“önem” görünür olmaktadır. Ancak böylesi ğil ki! Sanatçı bir eserini niçin yaptı-
“manevi değerler”, hiç de tefeci-tüccar ser- ğını unutur, para için yaparsa iş şira-
mayesinin yükselişine uymamaktadır. Para- zesinden çıkar.”
nın “dini, imanı olmaz” diyen, paranın “di- Dünün tekelleşememiş burjuvazinin ön-
ni”nden söz edenleri “ırkçılık” yapmakla de gelenleri, bugün, AKP iktidarıyla birlikte
suçlayan Tayyip Erdoğan’ın, açıktır ki, Ülker- hızlı bir tekelleşmeye yöneldikleri bir ortam-
lerin “ambalaj sanayi”ndeki tekelleşmeleri da, bu türden spekülasyonlar ve “olaylar”
içinde Acemyanlarla kurulmuş olan “para” sıkça yaşanacaktır. Tıpkı bir aralar “Adanalı
ilişkisinden haberi vardır. Sakıp Ağa”nın tablo koleksiyonculuğuna
Diğer yandan, bisküvi ile işe başlayan, başlaması gibi!
34 “domuz yağı içermeyen” bisküvileriyle “is-
ERİŞ YAYINLARI
İnternet Adresi:
www.kurtuluscephesi.com
www.kurtuluscephesi.org
www.kurtuluscephesi.net

E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org
erisyayinlari@kurtuluscephesi.org

MAHİR ÇAYAN: KESİNTİSİZ DEVRİM I


MAHİR ÇAYAN: KESİNTİSİZ DEVRİM II-III
İLKER AKMAN: MEVCUT DURUM VE DEVRİMCİ TAKTİĞİMİZ
*** TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI-I
*** OLİGARŞİ NEDİR?
*** MARKSİZM-LENİNİZM BİR DOGMA DEĞİL, EYLEM KILAVUZUDUR-III
*** THKP-C/HDÖ VE 15 YIL
*** POLİTİKLEŞMİŞ ASKERİ SAVAŞ STRATEJİSİ VE DEVRİMCİ TAKTİĞİMİZ
*** GRAMSCİ ÜZERİNE
*** REVİZYONİZMİN REVİZYONU
*** ULUSAL SORUN ÜZERİNE
*** “BDS”: BİR PRAGMATİK SAPMA
*** “YENİ” OPORTÜNİZM ÜZERİNE
*** ZAFER BİZİM OLACAKTIR! [Ankara Davası Savunması]
*** DEVRİM PROGRAMLARI
*** RUS DEVRİMİNDEN ÇIKAN DERSLER
*** ESKİ BİR GERİLLANIN “EMEK”İ
*** PASS VE “YENİ ÇÖZÜM”ÜN FIRSATÇILIĞI

DEVRİMCİ MARŞLAR VE EZGİLER


DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE EKONOMİK BUNALIM [Kurtuluş Cephesi Seçmeler-I]
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE EKONOMİK BUNALIM II [Kurtuluş Cephesi Seçmeler-III]
LAİKLİK VE ŞERİATÇILIK ÜZERİNE [Kurtuluş Cephesi Seçmeler-II]
TARİHTE, GÜNÜMÜZDE VE DEVRİMCİ MÜCADELEDE KADINLAR

You might also like