Professional Documents
Culture Documents
birÇiçek
ülkü-1
cünün, özel timin, gemileri hazırlayan bir Laz’ın, Đtal-
ya’da yakalanan gemi kaptanın anlatımları
© Peyamaazadi - 2008
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 2
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 3
“Bozkurtçular”.
Hilalciler; Türk-Đslam ülküsünde birleşmiş şeriat nizamının
savunucularıydılar. Bozkurtçular ise, Türkçülüğü ve Türk milliyetçili-
ğini esas almış ve onlar için en önemli şey Türkçülük, yani bir nevi
faşizm. Ben hilalciler gurubundandım. 1986 senesin de MÇP ( Milliyet-
çi Çalışma Partisi) kuruldu. Ben de Eyüp ilçesinde yönetim kurulu ku-
rucu üyesiydim. Daha sonra teşkilattaki anlaşmazlıklar, MHP’nin ken-
di öz kültüründen uzaklaşarak, kitle partisi olma çabasına girişmesi,
Türk – Đslam ülküsünün göz ardı edilerek sadece Türkçülüğün esas
alınması ve Alpaslan Türkeş imzasıyla gelen bir genelge de “ Kanımız
aksa da zafer Đslam’ın, ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber” vb. slogan-
ların yasaklanması ve teşkilata Atatürk’ün “Ata Put”un (hilafeti kal-
dırdığı için M. Kemal’e karşı) resimlerinin asılmasını istemesi, teşkila-
ta üye olarak kabul edilecek kişiler de -geçmişte çok ince
araştırma yapılırken- herkesin kabul edilmeye başlanması,
her türden insanın -mafyacıdan, uyuşturucu tüccarına kadar
- gelmesiyle artık o teşkilatta kalamayacağımı anlamam so-
nucu, konuşmacı olduğum bir gece de düşüncelerimi yüksek
sesle dile getirdim ve istifa ettim.
MHP teşkilatında bu cüretti gösterebilecek, düşünce-
lerini sesli dile getirebilecek insanlarla birlikte ayrıldım.
Eyüp ilçesinde ben yalnızdım.Türkiye’deki milliyetçi temel-
de kurulan partilerin tarihin de benim yaptığım bir ilkti. Böyle davra-
nışların bedeli ağırdır.
Daha sonra Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları da istifa ettiler.
Büyük Birlik Partisi’ni kurduk. Ben de Eyüp “Nizam -ı- Alem Ocakları”
ikinci başkanı olarak görev aldım. Yaklaşık bir yıl sonra Gazi Osman
Paşa Nizam-ı- Alem Ocağı başkanı ve Đstanbul - Avrupa yakası bölge
temsilcisi oldum. Aynı zaman da ocağın Đstanbul Basın sözcüsüydüm.
O yıllarda Eyüp ilçesi ikinci başkanıyken Alibeyköy Endüstri
Meslek Lisesi’ inde okuyan ve teşkilatımıza üye olan öğrenciler bir
gün bana geldiler. Dediler ki “Marmara Lions” adı altında bir “Mason
Locası” okullar da sağlık taraması yapmak için Đstanbul Valiliği’nden
izin almış. Öğrencilere sözüm ona “Nüfus planlaması” adı altında ah-
laksızlık dersleri vermekteler. Ders, seminer veren beyefendi ise “
Kızlar bu böyle takılır” diyerek prezervatifi mikrofona geçiriyor. Kul-
lanılış şeklini tarif ediyor ve “Erkekler bunu takmayı pek sevmezler.
Sizler onları bunu takmaya mecbur edin” diyor.
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 4
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 7
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 8
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 9
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 10
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 11
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 12
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 13
tu. Onun koğuşuna gittim. Tek bir adli mahkumla birlik de kalıyordu.
Ceza evine girdikten dört ay sonra bir PKK itirafçısıyla tanıştım. O da
beni kendi koğuşuna davet etti. Düşündüm. Ben bunlara karşı savaş-
tım. Sıcak çatışmalara girdim. Hep karşı cepheden baktım. Onları
izleme, tanıma fırsatım olur.
Müdüriyete dilekçe yazdım. Yer değiştirmek istediğimi bildir-
dim. Müdür dilekçemi okuyunca, beni hemen odasına çağırdı. “Nasıl
olur da böyle bir şey yaparsın?. PKK’lilerin koğuşlarına gitmek ister-
sin?.” diyerek şaşkınlığını belirtti. Kendisine bu adamlar artık PKK’ li
değiller. Đtirafçılar. Siz bunlara niye hala PKK’ li diyorsunuz ?, sorusu-
nu sordum. Bunun üzerine “Bunlar ne kadar itirafçı olsalar da devlet
düşmanıdırlar. Bunu hiçbir zaman unutma ve bunlara kesinlikle gü-
venme” cümlelerini sıraladı.
Ben onların koğuşlarına gitmek konusunda ısrarlı ol-
duğumu söyleyince de “Sen bilirsin. Sonradan pişman ola-
caksın” uyarısında bulunma gereği duydu. Bende de ne ka-
dar da olsa bir çekingenlik vardı. Ben Laz ve onlar ise Kürt-
ler. Benzer özelliklerimiz çok. Asi yapılara sahibiz. Sert ka-
falıyız. On altıncı koğuşun kapısından içeri girdim. Đlk dikka-
timi çeken şey beni çok şaşırttı. Koğuşlarında mescit vardı.
Koğuşun bir bölümüne halı döşetmişler ve namaz kılınacak
yer haline getirmişlerdi. Koğuşta kalan herkes namaz kılı-
yordu.
Aylar geçtikten sonra öğrendim ki bu kişiler devletçi olmamış-
lardı. Sadece örgüt değiştirmişlerdi. Hepsi Hizbullahçı olmuşlardı.
Koğuşta duyduğum bir hadiseyi aktarmak istiyorum. Hanefi Avcı
( emekli Đstihbarat Daire Başkanı) koğuşa geliyor. Alaattin Kanat
( General Zınar ) adlı itirafçıya “ Biz milleti zorla itirafçı yapıyoruz.
Sen Hizbullah’çı yapasın diye mi bu kadar çaba gösteriyoruz?”diyor.
“Karagümrük çetesi” üyeleri koğuşlarında esrar, bıçak, cep
telefonu yakalatıyorlar. Bunları da cezalı olarak hücrelere getirmiş-
lerdi. Mustafa Duyar çok kaprisli biriydi. Çete üyeleri kendi araların-
da yüksek sesle konuşuyorlar. Müzik dinliyorlar. M. Duyar “ Rahatsız
oluyorum ” diyerek onlar volta atarlarken üzerlerine bardak fırlatı-
yor. Tartışma çıktı. M. Duyar çok ağır küfürler etti. Onlar da “Biz bu-
nun hesabını senden sorarız” dediler. Cezaevi müdürü tedbir olarak
M. Duyar’ı bir başka cezaevine sevk etti. O ora da açlık grevi yapıyor
ve tekrar Kırklareli’ne gelmek istiyor.
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 14
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 15
öğrendim. Çünkü Türkçe okuyordum. Her biri, her gün bir cüz Kuran
okur ve bir ayda Kuranı hatm etmiş oluyorlardı. Son derece düzenli
bir yaşantıları vardı. Disiplin geçerliydi. Kural koymuşlardı. Herkes
yalnızca Maltepe sigarası kullanacak ve günde sadece on tane içebile-
cek. Ailem parlament getirirdi. Ben de kantinde değiştirir ve Maltepe
sigarası alırdım.
Gelen paralar tek bir kasada ve tüm koğuş için kullanılırdı.
Herkesin şahsi ihtiyaçları temin edilirdi. Aileleri görüşe gelmeyen iti-
rafçılar da varlardı. Kitap okuma saatleri hazırlanmıştı. Herkes mec-
buren okumak zorundaydı. Spor saatleri belirlenmişti. Voleybol oyna-
nırdı. Siyasi mahkumlar arasında bir birlik oluşturulmuştu. (ĐBDA-
C’liler hariç). Cezaevi yönetiminden herhangi birisine zorlama, sert
uygulama yapılsa, hep birlikte tavır alınır ve yönetime geri adım attı-
rılırdı.
Bir çift, karı-koca içerdeydiler. Orada da kendi par-
tilerinin, PKK’nın düşüncelerini koruyorlardı. Kendileriyle
sohbet ederken bu durumu çok açık fark ettim. Bayan ve
erkek ayrı koğuşlarda kalıyorlardı. Onlar, görevli olarak dağ-
dan Đstanbul’a gönderiliyorlar. Erkek bölge sorumlusu bayan
ise alt birimler de görevli. Birbirlerine aşık oluyorlar. Du-
rumları fark ediliyor. Bunlardan öz eleştiri isteniyor. Tabii
kalacakları uygulamaları bildikleri için kaçıyorlar. PKK’ de
kadroların evlilik yapmaları, duygusal ilişkiler kabul görmediği için
kendi partileriyle ters düşüyorlar. Daha önceden polis tarafından ta-
kibe alınmışlar ve partilerinden kaçtıktan sonra da yakalanmışlar.
Erkek “ Nerede yaşayacağız?. Kendi memleketime gidemem.
Avrupa’ya da çıkamam. Dışarı çıkmak istersek bize yardımcı olur mu-
sun ?. Kendi çevremden yardım alamam, destek göremem. Dıştalanır
ve yargılanırım. Suçlu olarak görülüyorum.”derdi. Đlginç olan şuydu.
Bu çift kimseyle ilgili bilgi vermiyorlar. Sadece kendi yaptıklarını,
görev ve sorumluluklarını kabul ediyorlar. Evlendikleri için de örgüt
koğuşuna gidememişlerdi. Savaşçıların evlenmeleri yasakmış. Mecbu-
ren itirafçılar koğuşuna gitmişlerdi.
Bunlar eğer suçlandıkları şeyleri kabul etmemiş olsalardı daha
erken ceza evinde çıkacaklardı. Polis kendileriyle ilgili delil bulama-
mıştı. Bu kişiler ise itirafçılık yasasından faydalanamamışlardı. Polis
üst yazıyı “Bize faydalı olmadı. Sakladığı başka şeyler var. Đnandırıcı
değil” diyerek hazırladığı için itirafçılık yasasından faydalanamıyor-
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 16
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 17
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 18
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 20
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 21
tanseverim, dedim.
Gözlerimi açtırdı. “Söyle bakalım” deyince cesaretlendim ve
bakın müdür bey benim bu işle bir alakam yok. Yeni ceza evinden
çıktım. Nizam –ı- Alem Ocakları başkanlığı yaptım. ĐBDA-C örgütü
mensubu olduğum iddia edildi. Hiçbir ilişkim yok. Bana bir komplo
kuruldu. Mahkeme de bu örgütü Đslam’ i bir örgüt olarak görmediğimi
açıkladım. Tasvip etmiyorum. Örgüt peşime düştü. Bir yanda Đstanbul
polisi sürekli takip ediyor. Bir yanda devlet. Bundan dolayı da ülkeyi
terk etmeye karar verdim. Kaçıyordum. Adama bir miktar para ver-
dim. 5.000 DM alıyorlarmış. Benim o kadar param yoktu. O da karşılı-
ğın da “Sen yolu, izi biliyorsun. Kafile başkanlığı yap. Otobüsü keme-
re getir” dedi. Benim konumum bu.
Bunun üzerine “Bir dakika bekle” dedi ve Đstanbul
terörle Mücadele şubesini aradı. Bilgi aldı. “ Kardeşim sen
niye yurt dışına gidiyorsun. Oralar Türkiye’den daha tehli-
keli. Hangi şehrimize gidersen git, yetkililere durumunu
anlat. Sana yardımcı olmayanın anasını, avradını s…… Gel
Antalya’ya yerleş. Hatasından dönene yardım etmek bizim
vazifemiz.”cümlelerini sıraladı.
Adamlarına emir verdi. “Đfadesini verdiği şekil de
alın. Yardımcı olun. Yazık , günah bir daha tutuklanmasın.”
dedi. Örgütçülük aptalca dayak yemek midir?. Ben bunu hiçbir zaman
arkadaşlarıma anlatamadım. Kafanı kullanıp, şartları lehine çevire-
ceksin. Gerekiyorsa yalan söylemesini de bileceksin.
Bir gece gözaltından sonra yolcuların hepsini savcılığa çıkar-
mışlardı ve serbest bırakılmışlardı. Biz yedi kişinin işlemlerini polis
geciktirdiği için savcı beklemek zorun da kalmıştı. Kızgındı. Dosyayı
okumadan “ Hepsini tutukladım. Alın götürün” şeklin de bağırdı. Ce-
za evine götürüldük. Bir ay “dolandırıcılar” koğuşunda kaldık. Mahke-
meye çıkarıldık. Hakim cezanın en üst düzeyini veren biri olarak tanı-
nıyordu. Ben tedirgindim.
Hakim yerini aldı ve tutuklu olanlara “ Dönün arkanıza bakın.
Đzlemeye gelenlerden tanıdıklarınız var mı?.” emrini verdi. Arkaya
baktım. Şebekeci Abdurrahman gelmişti. Kimseyi tanımıyorum, de-
dim. Diğerleri de “ Tanıdık kimse yok” şeklin de cevaplayınca, hakim
gelenlere soru sordu. “Niye geldiniz?. Mahkeme salonun da ne arıyor-
sunuz?” Mardin’ li Abdurrahman “ Oğlum bura da. Onun için geldim”
cevabını verince, hakim onun oğluna “Oğlum babanı tanımıyor mu-
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 22
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 23
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 24
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 25
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 26
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 27
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 28
yordu.
Kendisine bana bak. Ben PKK’lilerle birlikte içerde kaldım.
Onları çok iyi tanırım. Bu insanları kandırabilirsin ama beni kandıra-
mazsın. Beni çok zora sokarsan seni zincirliğe kilitlerim. Hava bile
alamazsın, uyarısın da bulundum. Bir seferin de Molla isimli yolcular-
dan biri bir bayana sarkıntılık yapmıştı. Onu oraya kilitlemiştim. Đçe-
ride havasızlıkdan bayıldı. Mardin’ li Yusuf Kurt bizimle çalışıyordu.
En iyi anlaştığımız, en çok yolcu veren kişiydi. Molla da onun yeğeniy-
di. Gece uyuyor numarasıyla, kadına el atıyor. Yaptığını duydum.
Tayfalar zorla elimden aldılar.
Batman’lı tehdidim üzerine durdu. Her zaman iki on altılı ve
bir pompalı tüfek bulunduruyordum. Yunan adalarından birine yakın
bir yerde yolcular isyan çıkardılar. “Bizi karaya çıkarın” di-
ye diretmeye başladılar. Ben havaya kurşun sıkıp, kendileri-
ne göz dağı verdim. Her yolcu getirişim de silah sıkardım.
Korkunun gözünü seveyim!. Yolcular silahı görünce siniyor-
lardı, olay çıkaramıyorlardı. Silah bulundurmamın, mermi
sıkmamın nedenini sordukların da ise kendilerine, daha ne
istiyorsunuz?. Đsteğiniz bu değil miydi?. Türkiye’den uzaklaş-
tınız. Kurtuldunuz. Şu an da bir başka ülkenin sularındası-
nız. Bunu kutluyorum, derdim. Fikrimle, zikrim bir değildi.
Getirdiğim yolculardan dövdüklerim de oldu.
Dört gün sonra Đtalya sahiline vardık. Karaya yanaştığımız da
tayfaya çapayı at dedim. Çapayı atıyor ama halata bağlamıyor. Gemi
devrilme tehlikesi geçirdi. Đnsanlar bağırmaya başladılar. Gemiyi kur-
tarabilmek, devrilmesini önlemek için 20 dakika makinelerle uğraş-
tım. Şanzıman plakaları bozuldu. Dümen yekesi olan makine arızalı,
sağlam olan makinenin da dümen yekesi yok. Bu durum da deniz de
yol alırsınız. Gemi de istediği yöne gider. Siz yön veremezsiniz. Geri
dönmek de problemdi. Kendim de içindeyim. Benim malım ve o kadar
insanı riske atamazdım. Makarna, un dışın da yiyecek yoktu.
Ortağımı aradım. Arızaları belirttim. Gemi inşacı olduğu için
bu işleri iyi biliyordu. Bana “Ora da hiçbir şey yapamazsın. Gemiyi
terk edersen batarız. Ne yapıyorsan yap, geri dön. Ege açıklarında
tamir ettiririm.” dedi. Gemiyle fırtınaya yakalanırsak kurtuluşumuz
mümkün değil, uyarısın da bulundum. “Karaya yaklaşıp, yolcuyu in-
dir” isteğin de bulundu. Kendisine kafayı karaya çıkaramayacağım.
Daha önce devrilme tehlikesi geçirdik, açıklamasını yaptım ve bunun
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 29
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 30
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 31
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 32
Đki yıl ceza verdiler. Bir yılı tamamladığımız da üst mahkeme benim
tutukluluk halimi, makinecinin de cezasını bozdu. Đkimiz de bırakıl-
dık.
O, Türkiye’ye döndü. Ben gitmedim. Yakalanmamda ihbar
vardı. Her şeyi, ilişkilerimi hesapladım. Avrupa’da kalmamın daha
hayırlı olacağını düşündüm. Beni ihbar edenlerin değişik planları ola-
bilirdi. Sığınma başvurusun da bulundum. Polis benden bilgi istedi.
Bilebileceğim şeyleri tahmin ediyorlardı. Bazı gerçek, bazı hayal ürü-
nü şeyler söyleyerek çarkçıyı kurtarmaya çalıştım.
Beni kampa verdiler. Gittiğim kampta daha önce getirdiğim
bir yolcumla karşılaştım. Đlk kez 1999 da, yolcularla birlik de kaldı-
ğım, ihbar edilmediğim ve kaçtığım kampta 24 gün beraber kalmıştık.
Diyarbakır’lı yolcumdan dolayı bir başka aileyle tanıştım. O
aile bireylerinin düştükleri içler acısı durumu, içinde bulun-
dukları sorunları görünce yaptığım işten, bu işi, insan ticare-
tini yapanlardan nefret ettim. Ben de babaydım ve kızlarım,
çocuklarım vardı. Çocuklarım aynı durumu yaşamış olsalar-
dı ben çıldırırdım. Her halde kendimi öldürürdüm. Tanrı be-
ni af etsin.
Düşündüm, düşündüm ve zararın nesrinden dönsem
kardır diyerek, Đtalyan polisine müracaat ettim. Tanıdığım,
bildiğim bütün şebekeciler, insan tacirleri hakkında kendilerine ayrın-
tılı bilgi vereceğimi söyledim.Yalnızca tek şartım var. Onu yerine ge-
tirmezseniz konuşmam, dedim. Eşimi ve çocuklarımı getireceksiniz.
Onları yanımda görmeden, can güvenliklerinden emin olmadan konuş-
mam. Polis şaşırdı. Beklemedikleri bir şeydi. Ortağımdan 95.000 DM
alacağım vardı. O güne kadar ortağım o paradan azar, azar bana gön-
derdi ve Đzmir de bulunan eşime de veriyordu. Ailem onla geçiniyor-
du.
Đtalyan yetkililer eşim ve çocuklarımı turistik vizeyle buraya
getirdiler. Ben konuşmaya başladım. Verdiğim bilgiler üzerine
interpol (uluslararası polis) görevlileri Türkiye’ye gittiler. Ortağım ve
şebekecilerden bir kaçı yakalandılar. Türkiye’de insan kaçakçılığı,
ticaretiyle ilgili her hangi bir kanun olmadığı için yakalananlar bir ay
sonra serbest bırakıldılar.
Bu insanlar temmuz 2003 de 800’den fazla sayıda insandan
oluşan yeni bir gurubu Avrupa’ya gönderdiler. Ben şebekecilik yapan,
gemileri organize eden insanların çoğunu tanıdığım için eski ortağı-
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 33
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 34
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 35
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 36
*****
“Swissotel'i basanlar çete değil! ; Yargıtay, Çeçenya'da Rus-
ya'ya karşı savaşanlara destek amacıyla Swissotel'i işgal ederek müş-
terileri on iki saat rehin tutan eylemcileri 'çete' kabul etmedi, bu
suçtan verilen beraat kararlarını onayladı.
Sanıklara bunun dışındaki rehin alma, ateş etme suçlarıyla,
'alt sınır'dan verilen cezalar da, 'aleyhe temyiz olmadığı' gerekçesiyle
Yargıtay'ca onaylanıp kesinleştirildi. Bir numaralı sanık Muhammet
Emin Tokcan, daha önce Avrasya gemisini kaçırarak kamuoyunu gün-
lerce meşgul etmiş, ancak dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın
yakınlık gösterdiği Tokcan ve arkadaşlarının 'örgütlü suç işledikleri'
kabul edilmemişti.
Yargıtay'ın, Swissotel baskını ve benzer eylemcilerin yasa kar-
şısında nasıl tanımlanacağına ışık tutan kararı da, aynı yönde oldu.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 22 Nisan 2001'de Swissotel'i işgal edip müş-
terileri 12 saat rehin tuttuktan sonra teslim olan 13 sanık hakkında
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 37
© Peyamaazadi - 2008
Evîn Çiçek 38
© Peyamaazadi - 2008