Professional Documents
Culture Documents
Öyküleri Üzerine
Hürriyet Yaþar
Kuþbakýþý
Bugün de Ölmedim Anne Bizim kuþaðýmýzýn en iç karartýcý çaðrýþýmlarýný taþýyan
bir kýrýlma noktasýnýn adý…
Yüreðimi bir kalkan bilip, sokaklara çýktým
Kahvelerde oturdum, çocuklarla konuþtum Çocuklarý siyasal olaylarýn içinde olduðu için, kulaklarý
Sýkýldým, dertlendim, sevgilimle buluþtum telefonun ya da kapýnýn zilinde, gözleri pencerede ana-ba-
Bugün de ölmedim anne balar… Çocuklarý 12 Eylül'ün hapishanelerine düþmüþ ana-
Kapalýydý kapýlar, perdeler örtük babalar…
Silah sesleri uzakta boðuk boðuk O yýllarda genç çocuklarý olanlara bugün, 12 Eylül de-
Bir yüzüm ayrýlýða, bir yüzüm hayata dönük nince ilk ne duyumsadýklarý sorulsa, yanýtlar çocuklarýnýn
Bugün de ölmedim anne
12 Eylül hapishanelerine düþmüþ olup olmadýðýna göre de-
Üstüme bir silah doðruldu sandým ðiþebilir.
Rüzgâr, beline dolandýðýnda bir dalýn
12 Eylül, her þeyden önce gözaltý ve iþkence demekti.
Korktum, güldüm, kendime kýzdým
Bugün de ölmedim anne Siyasal nedenlerle her gün yirmi kiþinin öldüðü bir vur-
kýr ortamýnýn, darbenin hemen ertesi günü nasýl sonlanabil-
Bana öylesi garip duygular
Bilmem niye gelir, nereye gider? diðinin, savcýlarýn, politikacýlarýn, devlet adamlarýnýn, gaze-
Döndüm iþte; acý, yüreðimden beynime sýzar tecilerin… bütün toplumun önünde çözülmemiþ bir soru
Bugün de ölmedim anne. olarak duruyor olmasý hiçbir iþe yaramadý. Daha birçok so-
(Ahmet Erhan, Alacakaranlýktaki Ülke, Yeni Türkü Yay.) runun yanýtsýz kalabildiði ülkemizde, o soru da yanýtsýz so-
rular listesine eklendi, o kadar.
*
Ýþkence… Hapis… Yasaklar…
Susturulan dernekler, odalar…
Güneydoðumuzda baþlatýlan Batý destekli silahlý kalkýþmayla açýlan yara… O yaradan yiti-
rilen kan…
Yok edilen iþçi haklarý… Yok edilen devrimci sendikalar… Yok edilen iþ güvencesi…
Ýç göç… Ýþsizlik… Gerileyen ücretler… Yoksullaþma…
Ýç göçün pýtrak gibi çoðalttýðý imam okullarý… imam okullarý… imam okullarý…
Ýnancýn bilimi geriletiþi… Aydýnlanma düþmanlýðý…
Þeriatçý kalkýþmanýn Sivas'ta otuz yedi aydýnýn, sanatçýnýn canýna mal olan kanlý provasý…
“Özelleþtirme” denen ulusal özvarlýk yaðmasý…
Toplumsallýk düþmanlýðý…
“Emperyalizm” sözcüðünü duyar duymaz yüzünü buruþturup gözünü yuman bir “solcu”
türünün yetiþtirilmesi…
Katlanan dýþ borçlar… Borçlarla gelen dýþ dayatmalar…
Yirmi yýldan uzun süren bir iç ve dýþ kuþatmanýn sonunda, neredeyse “bütün kaleleri ku-
þatýlmýþ koþullarda” sürüklenilen bir erken genel seçim…
Ýmam kültürünün, Batý karþýtý kökeninden arýndýrýlmýþ siyasal iktidarý…
En sonunda da okyanus ötesinden baþlanan “Ýslam devleti” alýþtýrmalarý…
Bu adým adým sürükleniþin bir edebiyatý var mý? Bir direniþ edebiyatý… En azýndan, sap-
tayýcý bir edebiyat. Bu sürükleniþin öyküsü/öyküleri var mý?
“Var” demek, yeterlilik ölçütü sorununu da yanýnda getirir mi? “Yok” demek, var olanlarý
görmezlikten gelmek sayýlmaz mý? Ya da bir þeye “var” diyebilmek için, “yokluk” deneni orta-
dan kaldýracak güçte, nicelikte ve nitelikte mi olmasý gerekiyor?
Bu sorularýn ýþýðýnda yeniden sorarsak… 12 Eylül'ün öyküleri var mýdýr? Hangileridir? En
ilginçlerini, en güzellerini, en dokunaklýlarýný kimler yazmýþtýr? Hangi konu 12 Eylül konusu
sayýlýr, hangi konu sayýlmaz? En deðiþik, en az yazýlan konular hangileri? Ya da hiç yazýlma-
yan? Ya da en çok iþlenen…
*
12 Eylül'ün bir öykücü olarak bende yarattýðý hoþnutsuzluklarýn en büyüðü, kopmuþluk
duygusudur. Darbenin en etkin ve en hain baþarýsý oldu koparmak.
Bugünü dünden, dünü yarýndan koparmak.
Bu görevini yerine getirirken, halkýn halktan yana siyasal önderlerini hapse týkarak onlarý
da birbirinden koparmakla kalmadý; ekinde, sanatta, yazýnda da öncüleri, ustalarý yenilerden,
çýraklardan kopardý; birikimin bir noktada durmasýna neden olurken yozlaþmanýn, yabancý-
laþmanýn da koþullarýný yarattý.
12 Eylül'den önce umutla, beðeniyle izlenen birçok öykü ustasý öyküyü, yani iþini býraktý,
baþka alanlara, baþka iþlere geçti. Öyküyü býrakmayanlarýn içinde, 12 Eylülcülerin yol açtýðý
toplumsal sürükleniþle ilgilenmeye gönül indirmeyenlerin sayýsý hiç de az deðildi. Sonucu,
güncelden, toplumsaldan uzaklaþma oldu. Ýlgilenenlerin içinde ise, 12 Eylül'ün dayattýklarýný,
sanatta yeniden üretimi çok da önemsemeyen bir yaklaþýmla, hýzla ve coþkuyla -ama neredey-
se doðrudan- anlatma görevini yerine getirmeyi yeterli görenlerin sayýsý da az deðildi. O kay-
manýn sonucu da öykü dilinde bozulmayý getirdi.
Ustalýðýný 12 Eylül'den önce kanýtlamýþ öykücülerimizin, kendi ustalýk birikimlerinden bi-
le yararlanamadýklarýný düþündürecek yapýtlarýn sayýsýndaki artýþýn, faþist darbenin o koparý-
cý gücünün þiddetinden baþka nedeni olabilir mi?
*
Ýþte bu kopuþ ortamýnda, genel olarak sanatta, alaný daraltarak söylersek yazýnda, öyküde,
yazý sanatýnýn baþta gelen hastalýklarýna sýkça rastlanýr oldu:
Anlatým bozukluðu…
Ýçe kapanmanýn getirdiði tek kiþili, diyalogsuz anlatýmýn, kendini tek biçim saydýrýrcasýna
egemenleþmesi…
Doðrudan anlatým… Baþka bir deyiþle, soyutlamasýz/dönüþtürümsüz anlatým…
Öteki alanlardan örnek vermek gerekirse, sinemada da varlýðýný duyuran, kimi usta yönet-
menlerin konu deðiþtirerek “zararsýz popülist” konulara yöneldiði, kimi yönetmenlerinse film
bile çekemediði bu baský döneminde nasýl derdini anlatamayan, sinema dilini iyi kullanama-
yan filmler yapýldýysa, öykü sanatýnda da öykü dili iyi kullanýlamadýðý için anlatým bozuklu-
ðuyla ilkelleþen öykü kitaplarý çoðaldý. Bu sonucun tek nedeninin “birikimden kopmuþluk”
olmadýðýný, duygu ve düþüncelerin sanat diliyle de olsa anlatýlabilmesinin doðasýný yok eden
dönemin aðýr faþizan koþullarýnýn belirleyici
etkisini de kuþkusuz unutmamak gerek. (O
Zaman hýzla geçiyor ve biz henüz hiçbir þey konuþmamýþ ol- baský ve koparma sürecinin, bugünlerin post-
manýn telaþý içindeyiz. Aceleyle en deðerli anýlarýmýz, en modern yöneliþlerinin doðal ortamýný hazýrla-
güçlü duyarlýlýklarýmýz üzerinde dolaþtýrýyoruz sözlerimizi. dýðý da söylenebilir.)
Sözlerimiz bir konup bir kalkan, hiçbir yere uçamayan kü-
çük bir serçe yavrusu gibi masanýn üzerinde kanat çýrpýyor.
1980-1995 arasýndaki dönemde, “sanatýn
Küçücük, beyaz bir bebek yeleðinden söz ediyor bana. Koca- dilini iyi kullanamama nedeniyle, söyleyeceði-
sýnýn çok yakýn dostlarýndan birinin karýsý hamileymiþ. Ada- ni açýk, anlaþýlýr biçimde söyleyememe” diyebi-
mý da kadýný da hiç görmemiþ aslýnda. Ama kocasý öyle sýca-
leceðimiz anlatým bozukluðunun, daha çok ne
cýk, öyle dostlukla anlatýyormuþ ki onlarý!... Oturup henüz
doðmamýþ bebeðe bir yelek örüvermiþ. Tam da o sýrada gö- söyleyeceðini bilemeyen öykülerin sorunu ol-
zaltýna alýnmýþ kocasý. Yeleði hâlâ saklýyormuþ. Ýçine sinme- duðunu saptayabiliriz. Ne söyleyeceðini bile-
miþ, oðluna da giydirememiþ bir türlü. O bebeði çok merak memenin, gündelik yaþamdaki konuþmalarýn
ettiðini söylüyor. Masanýn iki baþýnda iki kadýn oturup, ken-
disi için örülen bir yeleði hiç giyememiþ, hiç tanýmadýðýmýz anlaþýlýrlýðýný bile bozduðunu göz önünde tu-
ve büyük olasýlýkla þimdi kocaman bir çocuk olan bu bebek tarsak, bu sonuç olaðan da sayýlabilir.
için sessiz sessiz aðlýyoruz. Çok uzaktan bakýþla olaðan sayýlabilecek
Süheyla Acar Kalyoncu, “Ayrýlýklardan Biri”, Dostluk Hüznü Paylaþmaktýr baþka bir sonuç da faþist baskýnýn getirdiði sa-
(Gölge Yay., Ýstanbul, 1989) natsal ve yaþamsal boyutlardaki yalnýzlaþma-
dýr. 12 Eylül'den sonra yazýlan öykülerdeki karþýlýklý konuþma yoksulluðu, monolog bolluðu,
içkonuþma yaygýnlýðýnýn, yaþanan dönemin koþullarýnýn getirdiði yalnýzlaþmanýn doðal sonu-
cu olduðunu herhalde teslim etmek gerekir. Sanattaki bu doðal yöneliþin yaþamdaki kaynaðý
içe kapanma, içe kapanmanýn sonucu da tek baþýna konuþan, belki içinden “haykýran” öykü-
ler, ama neredeyse “kimsesiz” haykýrýþlarýn öyküleridir.
Tek bir öykü kiþisinin içkonuþmasýyla verilen anýmsayýþlarla kuruludur bu bakýþ açýsýnda-
ki öykülerin çoðu. Oysa, içine baþka öykü kiþisini almayan, bu nedenle de tek bir öykü kiþi-
sini dinlemek zorunda kaldýðýmýz bir öykü biçimidir. Bu bakýmdan, sanat yapýtýnýn içindeki
yaþamda tek bireyliliði, tek sözlü ve tek gözlülüðü egemenleþtirdiði, bu özelliðiyle çoðulculu-
ða, demokrasiye aykýrý bir niteliði barýndýrdýðý da söylenebilir; hatta belki öykücüyü bencil,
baþkalarýný dinlemeyen bir bakýþ açýsýna çekerek anlatýlmýþ, iþlenmiþ bireysel sorunlarý bir de
kendi imzasýyla yinelediðinde, yani çoðalttýðýnda, yazarýn bunu görmesine engel olduðu da…
Öykücülüðümüzde yaþanan aðýr sapmalardan üçüncüsü ise, doðrudan anlatýma yenik düþ-
me olgusudur. Kimi yeni kimi eski ama çoðu usta yazarlarýn örneklemeleriyle özgüven bulan
soyutlamasýz, dönüþtürümsüz bu doðrudan dil, “güzel yazý” örneði olarak kendini saydýrabi-
lecek yapýtlar getirse de, soyutlama/dönüþtürüm gerektiren öykü dilinde kendini saydýrama-
yacak yapýtlarýn sayýsýný kaygý verici düzeyde artýrmýþtýr.
Ýç çatýþmasý olmayan, dolayýsýyla canlýlýðý da olmayan, olan biteni, olaylarýn önemine, çar-
pýcýlýðýna güvenerek anlatmakla/aktarmakla yetinen öykü de öykü dilinin içinde bir bakýþ açý-
sý sayýlmalýdýr ve bu bakýþ açýsýndan hâlâ da güzel öyküler yaratýlmaktadýr, týpký tek kiþinin
içkonuþmasýyla kurulu öykü biçimlerinde de güzel örnekler yaratýldýðý ve bundan sonra da ya-
ratýlacaðý gibi. Ancak, kendini sol sayan, topluma, insanlýða, çaða karþý sorumlu sayan, ille de
anlatma, söyleme direnci belki de bu özelliðinden gelen kesimin öykü verimliliði sürecinde,
yeniden üretimi en az olan o dönüþtürümsüz, anýcý bakýþ açýsýna, öykü dilinde tekdüzelik, tek
pencerelilik sakýncasý yaratacak denli çokça yönelindiði saptamasý, 1980 sonrasý Türk öykü-
cülüðü üzerine yazarken belirtmekten kendimi alýkoyamayacaðým bir saptamadýr. Hatta içe
kapanma, anlatýmda kapalýlýk, siyasal, toplumsal konulardan kaçýþ gibi yöneliþlerde, 12 Ey-
lül'ü iþleyen birçok öykünün o anýcý bakýþ açýsýndan yazýlmýþ olmasýna, o tek pencereliliðin
baskýnlýðýna bir tepkisellik bulduðumu da atlamamam gerekir. “Güncel, siyasal, toplumsal ko-
nularý iþlemenin sanatýn niteliðini düþürdüðü”nü öne sürenlerin sözlü tartýþmalarda bu savla-
rýný kanýtlamak için, hep o anýcý bakýþ açýsýný neredeyse tek bakýþ açýsý gibi kullanan öykücü-
lerden örnekler verdiðini, bir gözlemim olarak ayrýca belirtmek isterim.
Bu noktada þöyle bir sonuca varmak yanlýþ mý olur? 12 Eylül'den sonra güncel, siyasal, top-
lumsal olaný yazmak isteyen öykücünün yaþadýðý sorunsal, öteki sanatlarda olduðu gibi, yaþa-
nanlarý sanatýn dilinde anlatabilme, yaþananlar üstüne söylenmek istenenleri sanatýn dilinde
söyleyebilme, yani sanatsal dönüþtürüm sorunsalýdýr.
13 Eylül
Kimlerin tezgâhý olduðu artýk apaçýk bilinen faþist darbenin ertesi günü, ülkemizde ilk gi-
riþilen iþ, ürkütücü geniþlikte bir gözaltý ve susturma kasýrgasýydý.
Her gün yirmi kiþinin öldürüldüðü o vurkýr ortamý, -nasýlsa, birdenbire- daha darbenin ol-
duðu gün sona ermiþtir. Ýstanbul Belediyesi'nin grevdeki otobüs þoförleri, tepelerine G3 piya-
de tüfekli birer asker dikilerek direksiyon baþýna oturtulmuþlardýr. Ýþlerine gitmek için sabah
otobüslerine adýmýný atan emekçiler, þoförden önce, onun tepesindeki G3'lü askeri görmekte-
dirler. Tüm grevler, iþçilere yüzde yetmiþ zam verilmesi emriyle yasaklanmýþtýr. Otobüsler,
taksiler, dolmuþlar yollarda iki üç kez durdurulup aranmakta, iskelelerden didik didik aran-
madan geçilememekte, bu arada evlerden, çantalardan kitaplar toplanmaktadýr.
Kitaplarla birlikte, okuyanlar, okutanlar, yazanlar, yayýmlayanlar da…
likte kaldýðý o gençlerden duyduðu “sayýyý doldurmak” suçunun ne demek olduðunu öðren-
meye çalýþtýkça gardiyanlardan dayak yemektedir (Eylül Öyküleri).
Nedim Gürsel'in, her gün dört kiþinin oturduðu akþam sofrasýnda beklenen “Beþinci”si,
evin büyük oðludur. Günlerden, 12 Eylül'ü haber veren ilk gazetelerin çýktýðý gündür. Sofra-
ya beklenen oðul gelmez. Kimin oturduðu bilinmeyen yakýndaki büyük bahçeli eve askeri bir
jiple gözleri baðlý olarak getirilen bir baþka oðulun çýðlýklarý duyulur. Sesleri bastýrsýn diye, bi-
risi o evin bahçesinde motorlu çim biçme makinesiyle gece vakti çimleri biçmeye baþlamýþtýr
(Cicipapa).
Nemika Tuðcu'nun “Ben Onlardan Deðilim” adlý öyküsünde, hiçbir siyasal etkinliði olma-
dýðý halde gözaltýna alýnan genç bir kadýnýn yaþadýðý gerilimin, poliste yediði tokatlarýn yarat-
týðý sarsýntýyla çevresindeki herkesten kuþkulanan biri haline geliþi ve ruh saðlýðýnýn bozuluþu
iþlenir (Eliþi Fotoðraflar).
Cemil Kavukçu'nun “Soðuma Günleri” adlý öyküsü, korkunun egemen olduðu günlerde
genç, evli bir erkeðin yaþamýnýn korkudan etkileniþ sürecini, soyutlamalarla verir (Patika).
“Gece”nin konusu da, genç bir karýkocanýn yaþadýðý yakalanma korkusu ve gerilimidir (Pa-
tika).
Öykü zamanýnýn 12 Eylül'den sonrasý mý öncesi mi olduðunun ayýrt edilemeyeceði bu iki
öykünün hemen ardýndan gelen “Gemide”nin öykü kiþisi ise yakalanmýþtýr (Patika).
Ali Balkýz'ýn “Çocuklar Nerede” adlý öyküsünde, gözleri baðlanarak evinden alýnan öðret-
men, konulduðu hücrede gözünü açtýðýnda, kendini öðretmenlik yaptýðý okulunda bulur;
okul, ceza ve tutukevi olmuþtur (Güller Kitaplara).
“Tahliye”nin sürprizi, mahkemenin býraktýðý siyasi tutuklunun, cezaevi kapýsýndan dýþarý
adýmýný atar atmaz polisçe gözaltýna alýnýþýdýr (Güller Kitaplara).
amacýyla iþkence gördüðünü öne sürmektedir. Öteki tutuklulara onun yaptýklarýnýn aynýsýnýn
kendisine yapýldýðýný söylemekte, soygunu bu nedenle kabul ettiðini öne sürmektedir. Fakat
hâlâ iþkencenin, insanlara, iþlemedikleri suçlarý da kabul ettirebilen yanýltýcý, insanlýk dýþý bir
yöntem olduðunu anlama bilincinden çok uzaktýr.
Talip Apaydýn'ýn öyküsünde “Nevzat'ýn Anasý ile Babasý,” öykünün anlatýcýsý ve onun eþiy-
le tanýþýp dertlerini onlarla paylaþtýklarý günlerde, oðullarýnýn “gözaltýnda kendini öldürdüðü”
haberinin acýsýyla baþa çýkmaya çalýþmaktadýrlar (Karabasan).
Ýçerisi…
Ýzzet Kýlýçlý'nýn “Kapatýlmýþýn Düþsel Serü-
Yüzüme þaþarak baktý.
veni” baþlýklý öyküler dizisinin “Mezar ve Gü-
“Nasýl anladýnýz. Benim oðlum da...”
vercin” adlý öyküsünde, mezar sayýlacak denli Gerisini getiremedi, baþýný yere eðdi.
küçük bir hücreye “kapatýlmýþ”lýðýn duygularý “Ne oldu?”
anlatýlýr (Tozlarýn Dansý). “Hapisteydi. Dört ay önce… intihar etti dediler.”
Hýçkýrdý. Elimi omuzuna koydum.
Osman Þahin'in Kollarý Baðlý Doðan'ýndaki
“Anladým,” dedim. “Baþýn saðolsun.”
“Kelepçeden Sonra”nýn hükümlülük yaþantýsý- Bir süre konuþamadýk.
ný, duygularýný anlatan öykü kiþisinin kendisi
Talip Apaydýn, “Nevzat’ýn Anasý ile Babasý”, Karabasan (Cem Yay., 1989)
de bir öykücüdür.
“Yatak Komþularým”da, dört kiþilik bir ya-
takta dokuz kiþi yatýlan koðuþ koþullarý, “Parçala Niyazi”de, o koþullarýn paylaþýldýðý jiletçi, es-
rarcý bir hapishane tipi anlatýlýr.
“Voltalar” ve “Cezaevi Üstünde Gökyüzü”nün konularý, adlarýndan da anlaþýlacaðý gibi, vol-
ta atmanýn, havalandýrmada gökyüzüne bakmanýn yaþattýðý duygulardýr.
“Güneþi Kazanmak,” günde on dakikalýk havalandýrmalarý iki saate çýkarmak uðruna ölü-
mün göze alýndýðý bir açlýk grevinin öyküsüdür.
Ahmet Yýldýz'ýn “Dört Kiþi”si, cezaevinde bir açlýk grevinin baþlatýcýsý sayýlarak, sidik ve
dýþkýlarýyla birlikte yaþamak zorunda býrakýldýklarý bir hücreye týkýlmýþlardýr. Özür dilemeyi
ya da koþullara direnmeyi tartýþýp oyladýklarý günlerde, arkadaþlarýnýn baþka bir açlýk greviy-
le kurtulurlar (Genç Kyros'un Yazgýsý).
Samim Kocagöz'ün Niyazi Bey'i ile Þaziye Haným'ýnýn “Kuþlar”ýný, oðullarýnýn polisçe gö-
zaltýna alýnan arkadaþý, götürülürken kendilerine emanet býrakmýþtýr. Niyazi Bey kafesteki
kuþlarý bir türlü mutlu edemediðini, hep uçmak istediklerini düþününce, bir gün onlarý par-
ka götürüp salýverir (Gecenin Soluðu).
Feride Çiçekoðlu'nun “Ýdrarlarýný Ýçen Tutuklular” adlý öyküsü, anlatýcýnýn avukatýnýn da
aralarýnda bulunduðu bir gazete haberinin yol açtýðý anýmsayýþlarla yazýlan bir mektup-öykü-
dür. Anýmsananlar ise, 12 Eylül iþkenceleri, cezaevleri, baskýlar, yargýlamalardýr (100'lük Ül-
keden Mektuplar).
“Ýhsan Sokaðý”nýn çizgileri, horgörülü bir eþin duyarsýzlýklarýyla birlikte cezaevi günlerin-
den anýmsayýþlar ve eski bir sokaðýn merak ettirdikleridir (Sizin Hiç Babanýz Öldü mü).
Semra Özdamar'ýn 12 Eylül ile iliþkisiz olarak, “cezaevi öyküsü” diye de nitelenebilecek “Ey
Özgürlük” adlý öyküsünde, edebiyat öðretmeni Hasan'ýn okuldaki görevinin dýþýnda, cezaevi-
ne derse gitme görevi de vardýr. Yirmi yýl önceki arkadaþýna da siyasi hükümlü olarak rastla-
dýðý ilk dersten sonraki duygularý, dýþarýdaki ortamda kendisinin, içeridekilerden çok da öz-
gür olmadýðýdýr (Hayat Bizi Yaþar).
Dýþarýsý…
Dýþarýsý karanlýk. Yýldýzlar ölümcül uykularýnda. Her taraf-
ta sýkýntý, korkulu bir bekleyiþ kol geziyor -gündelik yaþamý-
Mehmet Baþaran'ýn “Adý Bilinmeyen Çiçek-
mýz deðiþti, biliyorsun tabii. Duygularýmýzý, düþüncelerimizi ler”i, insanlarýn her gün birkaç kez araçlardan
içimize bastýrýyor, birbirimize güzel bir þeyler söyleyemeyip, indirilip yollara dizilerek arandýðý günlerin sý-
akýl almaz iþlere veriyoruz kendimizi. Ýhbarcýlarýmýzý izli- kýntýsýný hafifleten çiçeklerdir (Dilsiz Oyunu).
yor, itirazlarýmýzý saklýyoruz. Ýsyanýmýz kendimize!
Demirtaþ Ceyhun'un “Sýkýdüzen”i, Ýstan-
Özcan Karabulut, “Gecedeki Sevgili”, Hüzünle Bazý Günler (Can Yay., 2. bul'da, belediye otobüsünde geçer. Emekli Al-
Baský, 2003)
bay Remzi Bey, birçok emekli subayýn ikbal ve
makam beklediði sýkýyönetim günlerinde böy-
le bir þeyi aklýndan bile geçirmemiþtir, ama buyruk vererek topluluk yönetme alýþkanlýðýný her
gün bindiði belediye otobüslerinde kendince düzensizliðe düzen vererek doyurmadan yapa-
mamaktadýr. Ancak alabildiðine sivilleþmiþ ve zararsýz bir doyum biçimidir bu. Oysa kapýdan
içeri ilerleyip yerdeki yolculara binecek yer açmýyorlar diye kendisine yakýnýlan görevli astsu-
bay yolcularý indirir, sýraya dizer, emekli albayýn albaylýðýný hiç umursamaz, kimliklerin gös-
terilmek üzere hazýrlanmasýný ister. Bu sýrada bir genç, sýyrýlarak kaçmaya kalkýþýr. Sonuç, ast-
subayýn ateþ emridir (Eylül Öyküleri).
Ülkü Ayvaz'ýn “Kapýcý”sý, kitaplarla dolu evlerde okuma yazmayla günlerini dolduranlarýn,
komþularýndan da, kapýcýlarýndan da tedirgin olacaðý bir dönemin geldiðini yansýtýr. Çünkü
kitaplar yasaklanmakta, muhtarlardan, bölgelerinde oturanlarýn kim olduklarýnýn bildirilmesi
istenmektedir (Gri Oðullar).
Hürriyet Yaþar'ýn “Salýncaklar Geri Gelir” adlý öyküsünde, baský günlerinin tedirginliðiyle
onun yarattýðý býkkýnlýk bir aradadýr (Anlatmaya Biri Gerek).
Eray Karýnca'nýn “On Beþ Yýl Geçti” adlý öyküsünün olayý, içeri girmeden dýþarýda salt ya-
þayabilmenin bile rastlantýsal duruma getirildiði, doksan gün gözaltý süreli o hukuksuz gün-
lerde geçer (Çökelez).
Ahmet Yýldýz'ýn “Denizin Kocaman Derin Karný” adlý öyküsünde, içeriden çýkmýþ iki arka-
daþýn sonraki yaþamlarýndan izler verilir. Polis hâlâ onlarý izlemektedir (Üçlü Kavþak).
Cemil Kavukçu'nun “Önlem”i, “Temmuz Suçlu”dan tanýdýðýmýz Necati'nin yakalanma kor-
kusunun paranoyaya dönüþmüþlüðünü yansýtýr (Temmuz Suçlu).
Ali Balkýz'ýn “Makas” adlý öyküsünde öykü kiþisi, tutukluyken kendisine iþkence edenlerin
seslerini, darbeden önce mücadelenin içindeyken kendilerine önder olanlarýn seslerine ben-
zetmiþ, dýþarý çýkýnca ise yanýldýðýný düþünmüþtür. O benzettiði seslerden birini bir sol parti-
nin kuruluþ kurultayýnda arkasýnda duyar duymaz dönüp sesin sahibine sarýlmýþ, adamýn be-
lindeki tabancayý elinin altýnda hissetmiþtir (Karadeniz Dað Kartalý).
“Amcaoðlu Rezzak”ýn kiþilerini öteki öykülerden de tanýrýz. “Bir Mahkûmun Yolculu-
ðu”ndaki cezaevi deðiþimi gerçekleþmiþ, kadýn eþ (anne) ve çocuk, erkek mahkûmun tanýma-
dýklarý o yeni kentte görüþüne gitmektedirler. Mahkûmun amcasýnýn oðlu Rezzak'ýn o kentte
bir okulda müdürlük yaptýðýný anýmsarlar. Ancak Amcaoðlu Rezzak, kadýnýn telefonlarýna bi-
le çýkmaz (Güller Kitaplara).
Alper Akçam'ýn “Dernekbaþý”sý darbe öncesinde halk katýnda etkin, saygýn, dediði dedik
bir devrimcidir. O günlerde yardýmýný görüp saygý gösterenlerin içindeki muhbirlerin suçlayý-
cý, yalancý tanýklýklarý, zaman deðiþince onun yargýlanýþýnýn dayanaklarý olmuþtur (Yükledi
Günahýný Sýrtýna).
Feyza Hepçilingirler'in “Ýletiþim”inde, genç bir yazar olan öykü kiþisinin imza gününe, ken-
dini inþaat iþçisi diye tanýtarak gelen ve baþka bir tek okur gelmediðinden, geliþiyle yazarý se-
vince boðan “okur”un aslýnda polis olduðunu, kitabevi sahibinin açýklamasýyla öðrenir genç
yazar (Eski Bir Balerin).
“Yine Ziller Çalýyor” adlý öyküde, daha önce içeride yatmýþ, bu yüzden üniversiteyi hâlâ bi-
tirememiþ Tamer, bu kez de muhbirlik zorlamalarýyla karþý karþýyadýr. Çareyi, dul anasýný yal-
nýz býrakarak ortadan yok olmakta bulur. Bu kez de iþini yitirmektedir (Kýrlangýçsýz Geçti
Yaz).
Ahmet Ümit, öykünün baþýnda “Kuþku,” kitabýn sonundaki “Ýçindekiler”de “Pezevenk”
adýyla verilen ve kýrk sayfayý aþan öyküsünde, önce polis olduðundan kuþkulanýlan bir arka-
daþlarýnýn, sonra da öykü kiþisi olan devrimci karýkocanýn evlerinin sokaðýnda sürekli dolaþan
bir adamýn yarattýðý kaygýyý, etkilenmeleri yansýtýr. Öykünün sonunda, kuþkulanýlan arkadaþ-
larýnýn polis olup olmadýðý tam açýklýða kavuþturulmaz, ama evin sokaðýnda dolaþmasýyla,
önemli örgütsel belgelerin sobada yakýlmasýna neden olan kiþinin, sokakta iþini yapan bir ka-
dýn satýcýsý olduðu açýklanýr (Çýplak Ayaklýydý Gece).
Talip Apaydýn “Kaçarken”de, sorguda polise adý verildiði için, suçsuz olduðu halde aylarca
ortadan yok olmak zorunda kalan öykü kiþisinin yaþadýðý güçlükleri konu edinir (Karabasan).
Cemil Kavukçu “Eylül Yarýn da Gelmeyecek”de 12 Eylül'ün yol açtýðý sürgün/kaçýþ ayrýlýk-
larýný, kopmuþluklar-kopamamýþlýklar gelgitinde anlatýr (Yalnýz Uyuyanlar Ýçin).
Ahmet Ümit'in “Sýðýnak” adlý öyküsünün konusu, hiç dýþarý çýkmadan bir yýlý aþkýn sür-
müþ bir saklanma sürecinin ve ilk dýþarý çýkýþýn duygularýdýr (Çýplak Ayaklýydý Gece).
Behçet Çelik'in “Pýnarbaþý, Kaçak, Sevda” adlý öyküsünde, bir yayla evine saklanmaya gi-
den siyasi kaçaðýn duygularý anlatýlýr (Ýki Deli Derviþ).
Hürriyet Yaþar'ýn “Kaçak” adlý öyküsü, hem okuyup hem çalýþan üniversiteli bir marango-
zun, bilmediði bir kentte iþ ve kalacak yer bulma arayýþlarýndan bir kesit verir (Anlatmaya Bi-
ri Gerek).
Berrin Kýrýmlýoðlu'nun “Bir Damla Kan” adlý öyküsünde, genç kadýnýn sevgilisi olan erkek,
siyasi bir kaçaktýr. Hiç beklenmediði bir gün birdenbire, yine kaçak olarak geliþi ve birkaç sa-
atten sonra, geldiði gibi kayýplara karýþmasý anlatýlýr (Elsa'nýn Sevdiði Biri).
Süheyla Acar Kalyoncu “Ayrýlýklardan Biri”nde, biri darbeden sonra zorunlu Avrupa sür-
günü, öbürü Türkiye'de kalmýþ iki kadýn arkadaþýn, sürgün olanýn gittiði ülkede buluþmalarý-
nýn duygularýný olanca etkileyiciliðiyle aktarýr. Sürgün olanýn kocasý gözaltýnda kaybedilmiþ,
tek çocuklarý sürgünde okul çaðýna gelmiþtir (Dostluk Hüznü Paylaþmaktýr).
Oya Baydar “Çantan Neden Aðýr Postacý?”da, bir siyasi kaçaðýn Almanya'da geçen günle-
rinde Türkiye'ye dönük ilgisinin, özleminin hiç azalmadan süren canlýlýðýný…
“Bir Duraktýr Frankfurt”ta, yine siyasi kaçak olan iki kiþinin Türkiye'ye dönme kararlýlýðý-
ný…
“Zaman Katilleri”nde, iþsiz bir siyasi kaçaðýn Almanya'da iþ bekleme günlerini…
“Madrid'de Ölmeyi Özlediðimiz Akþam”da, Almanya'daki kaçaklýk-sürgünlük günlerinin
akþamlarýndan birinde, Ýstanbul yaþamýndan anýmsanan politik çalýþmalarla dolu günlere öz-
lemi…
“Bir Düðün Fotoðrafý”nda yine Almanya'da, yenilginin aðýrlýðýnýn baskýn bir biçimde du-
yumsandýðý hüzünlü bir raký sofrasýný öyküleþtirir (Elveda Alyoþa).
Feride Çiçekoðlu'nun bir öyküsüne adýný veren “Gafrut,” Ýsviçre'ye kaçmýþ, artýk orada ya-
þayan elli sekiz yaþýnda bir devrimcidir (Sizin Hiç Babanýz Öldü mü).
Özcan Karabulut “Yüzünde Hep O Ýnce Gülüþünle” adlý öyküsünde, 12 Eylül darbesiyle
gelen baskýlarýn, gözaltýlarýn neden olduðu yabancý ülkelere savrulmalarý, böyle bir ayrýlýktan
yola çýkarak iþler (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
“Adýna Özlem Dediðim”de ise politik göçmenliðin etkileri, Karabulut'un çoðu öyküsünde
olduðu gibi, bir kadýn erkek iliþkisinin izlerinden yansýr okura (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
Ali Balkýz'ýn “Kaçýþ” adlý öyküsünde, tek çocuklu genç bir çiftin yakalanmamak için, yaþa-
dýklarý kentten Ýstanbul'a kaçýþlarýnýn, sahte kimliklerle yeni bir yaþama baþlayýþlarýnýn gerili-
mi yansýtýlýr. Okula yeniden baþlayan oðullarý, annesinin babasýnýn yeni adlarýný sýk sýk unut-
maktadýr. Babasý, ikametgâh senedi, nüfus sureti istemeyen bir iþyerinde muhasebecilik bul-
muþtur. Ancak bu iþyeri, seks filmleri çekip pazarlamaktadýr ve gazeteler polisin seks filmci-
lerine savaþ açtýðýný yazmaktadýr (Güller Kitaplara).
“Kavga Edememek”te benzin istasyonunda muhasebecilik iþi bulan bir devrimci kaçak, bir
gün iþyerinin parasýný yatýrmak için bankaya gittiðinde, camda, arananlarýn fotoðrafýnýn bu-
lunduðu afiþte kendi fotoðrafýný da görür. Kimliðini, kýlýðýný deðiþtirmiþ olsa da tanýnmaktan
çekindiði için iþten ayrýlmak isteyince, patronunun tekme tokadýyla, aþaðýlamalarýyla karþýla-
þýr. Yakalanmamak için karakolluk olmamak zorunluluðundan kavga edemez, karþýlýk vere-
mez durumdadýr (Güller Kitaplara).
Ayrýlýklar ayrýlýklar…
Samim Kocagöz'ün “Telgraf”ýnda bir genç kýz, gecenin ortasýnda bir telgraf alýr. Getiren
postacý, “iyi haber” demiþtir. Kýz sabahý zor eder. Coþkulu sevinciyle koþa koþa gider fabrika-
ya o gün. Beklediði delikanlý, sonunda geliyordur. Herkes, anasý, babasý, fabrikadaki arkadaþ-
larý, onun sevincini paylaþýrlar. Ancak, her gün paylaþýlan, acýlý, yalancý bir sevinç midir bu?
Postacý, iyi haber düþlerinin artýk sýk sýk bir görünüp bir yiten postacýsý mýdýr yoksa? Genç kýz
uzun zamandýr, düþle gerçeði ayýramadýðý iyi haberler verir olmuþtur çevresine (Gecenin So-
luðu).
Ýnci Aral'ýn “Karanlýða Kumru Nakýþýdýr” adlý öyküsünde, evinden uzakta üniversitede
okuyan bir genç kýzýn, evlenmesine üç gün kala sevgilisiyle birlikte gözaltýna alýnýþý, kendisi
býrakýldýktan sonra içerideki sevgilisine yazdýðý mektupta, onun da býrakýlmasýný beklemeden,
görüþ günlerinin gerektirdiði yasal yakýnlýktan yararlanabilmek için evlenmek isteyiþi anlatýlýr
(Uykusuzlar).
“Mehmet Kaptan,” kocanýn hapiste oluþu nedeniyle yaþanan ayrýlýðý, dýþarýdaki kadýnýn gö-
zünden anlatýr (Uykusuzlar).
Gülderen Bilgili'nin “Uzaktaki Sevgili”si, siyasal nedenli olduðu düþünülebilecek bir “gö-
nüllü” Avrupa sürgünlüðünde, Türkiye'den gelen ilk sevgiliyle (kadýn) buluþmayý ve yeniden
ayrýlýþý anlatýr (Bir Gece Yolculuðu).
Sezer Ateþ Ayvaz'ýn “Narlýkapý Çýkmazý”nda, bir annenin görüþ günlerini ve ayrýlýksýz ka-
vuþmalarý bekleyiþindeki özlemin gerilimini okuruz (Yeryüzü Taksim).
Semra Özdamar “Aðlamak Yasak”ta, bitmek bilmez kimlik denetimleri, üst aramalarý, kuy-
ruklar… gibi, saatlerce süren eziyetlerle ulaþýlabilen, baðýrýþ çaðýrýþ içinde geçen cam bölmeli
görüþ günlerinden sonra, salýverilme ile yaþanan ana-oðul kavuþmasýnýn ilk bir iki saatindeki
durulmamýþ sevinci verir (Kadýrga'da Son Horon).
Erendiz Atasü'nün “Hüzün”ü, yazar olan sevgilisi siyasal nedenlerle hapiste olan genç bir
kadýnýn, bir akþam evinde tek baþýna þarap içerken ayrýlýðýnýn, yalnýzlýðýnýn getirdiði üzüntü-
sünün koyulaþmasýdýr (Lanetliler).
Berrin Kýrýmlýoðlu'nun “Sonbaharý Bekle Hüzün” adlý öyküsünde kadýn, kocasýnýn ceza-
evinde oluþunun doðurduðu yalnýzlýkta tanýþtýðý baþka bir adamýn sevgisine de açmýþtýr yüre-
ðini. Ýþsiz ve parasýzdýr. Bir akþam buluþmasýnda, çantasýnýn içine adamýn ona göstermeden
koyduðu parayý ve eline tutuþturduðu balýklarý alýr. Paradan belki kocasýna bile gönderebile-
cektir (Elsa'nýn Sevdiði Biri).
Iþýl Özgentürk'ün “Bir Yýlbaþý Gecesi” adlý öyküsündeki genç anne, altý yaþýndaki çocuðu-
na, neden babasýnýn da onlarla birlikte olmadýðýný, tutukluluðu anlatamamanýn sýkýntýsýný ya-
þar (Hançer).
Ülkü Ayvaz'ýn “Parmak Anne”si, her pazartesi günü içerideki oðlunun görüþüne gelmekte-
dir. Tutukevinin kapýsýndaki gazete satýcýsý ise, ayný tutukevinden tahliye olmuþ, tutuklu ya-
kýnlarýnýn ve tutuklularýn gereksinimlerini bilen biridir. Her geliþinde yönetime dilekçeler ve-
ren, baskýlarla boðuþan kadýn, her pazartesi gazetecinin gözünde küçülmektedir. O son pazar-
tesi ise parmak kadar kalmýþ, bir kamyonun tekerleði altýnda hiç kimse fark etmeden eziliver-
miþtir. Gazete satýcýsý, gördüklerine herkesi inandýrma çabasýnda direnince, kendini akýl has-
tanesinde bulur (Gri Oðullar).
Güldal Okuducu'nun “Sardunya Kadar” adlý öyküsünde, adamýn kýzýyla bir baþýna kalmýþ-
lýðýnýn nedeni, içerdeyken tecavüz edilip hamile býrakýlan karýsýnýn, tahliyeden sonra canýna
kýymýþ olmasýdýr (Yarýn Gene Uzak).
Darbeli yaþamlar…
Cemil Kavukçu'nun “Temmuz Suçlu” adlý öyküsünde, darbeyi ve sonrasýný hâlâ yorumla-
yamamýþ dört beþ arkadaþýn ev buluþmasýndaki sýkýntý (ortada dolaþan çocuðun, ana babasý-
na surat asacak yaþa gelmiþliði, darbeden sonra geçen yýllarý da gösterir), temmuz sýcaðýnýn sý-
kýntýsý mýdýr yoksa neye uðradýklarýný bilemeyiþin, -hiç olmazsa kiþisel anlamda- nasýl topar-
lanacaklarýný bulamayýþýn sýkýntýsý mý? (Temmuz Suçlu)
12 Eylül'ün dayattýðý örgütsüzlük boþluðunda yaþamanýn sonuçlarýndan biri, kimi solcular
için alkolizmdir.
Cemil Kavukçu'nun “Adý Yok”unun kiþilerinden Ýlhan'ýn sonu, Almanya'yý da dolaþýp ka-
sabasýna döndükten sonra alkole baðlanmak, karýsýnca terk edilmek ve genç yaþta ölümdür
(Gemiler de Aðlarmýþ).
“Sanrý”nýn öykü kiþisinin alkol düþkünlüðünün nedeni, arkadaþýný ele vermiþ olmanýn ya-
rattýðý suçluluk duygusudur (Temmuz Suçlu).
12 Eylül'den sonraya kalan birey nasýl biridir?
Özcan Karabulut'un öykülerinde onlara sýk sýk rastlarýz. “Gecedeki Sevgili,” darbeyle gelen
yeni dönemin getireceði engelli, yasaklý, ayrýlýklý, ölümlü yaþama içsel bir tutunma hazýrlýðý gi-
bidir (Hüzünle Bazý Günler).
“Sevgiliye Küçük Notlar,” alabildiðine politik ve eylem dolu bir yaþamýn içinden geldiði
halde, darbe sonrasýnýn dayattýðý durgun, eylemsiz yaþama alýþmaya çalýþan öykü kiþisinin ye-
nilmiþliðini, þaþkýnlýðýný, acemiliðini yansýtýr (Karþý Öyküler).
“Meltem'in Ölüm Duyurusu,” darbe öncesinde yaþanmýþ bir arkadaþlýða, arkadaþlýklara,
darbe sonrasýndan bir bakýþtýr (Hüzünle Bazý Günler).
“Otel Odalarýnda”nýn baþkiþisi 12 Eylül 1980'de “kýzýl eþkýyalarý yitirdikten sonra oraya
buraya sürükleniyor, sýk sýk yolculuklar yapýyor”dur. 12 Eylül sonrasý yaþamýný bu yüzden,
“otel odalarý”ndan anlatýr (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
“Dönemeç”te, 12 Eylül'den sonra solcularýn yaþadýðý bunalýmý ve alkole yakýnlaþmayý bu-
labiliriz (Baþtan Sona Yalnýzlýk).
Feyza Hepçilingirler'in “Dar Yerlerin Karanlýðý”nýn öykü kiþisi artýk içeride deðildir, tahli-
ye olmuþtur; ama içeriden edindiði bunalýmý henüz üstünden atamamýþtýr. “Ýçeriyi içinde ta-
þýyarak dýþarda dolaþmaktadýr.” (Eski Bir Balerin)
Ayþe Kilimci'nin “Kitabýn Külü”nün öykü kiþisi, bir fakültenin son sýnýf öðrencilerinin ha-
zýrladýðý bitirme tezidir. Tezler birbirleriyle konuþurken, kendilerini yaratan son sýnýf öðren-
cilerinin 12 Eylül öncesi ve sonrasý kiþiliklerine, yaþamlarýna, yaþadýklarý dönüþümlere iliþkin
bilgiler verirler (Gül Bekçisi).
Katlanarak yükselen sömürü… Her þeye karþýn gülebilmek… Her þeye karþýn direnmek…
12 Eylül gözaltýlarýnýn, hapislerinin, iþkencelerinin amaçladýðý sonuçlardan biri de sosyal
devleti yaratýp ayakta tutacak devlet tekellerinin batýrýlýp ya da özelleþtirilip halkýn özel tekel-
lerin ve bankalarýn karþýsýnda savunmasýz býrakýlmasýydý. Türk halký Cumhuriyet'in hiçbir dö-
neminde, þu son on, on beþ yýldaki kadar korunmasýz ve haksýz (haklarýndan yoksun) kalma-
mýþtý.
Necati Güngör'ün “Üsküdar'a Gidelim”i, kredi kartlarýyla bankalara borçlanma sonucu bir
ailenin daðýlýþýný anlatýr (Üsküdar'a Gidelim).
“Baykuþ”ta ise, dar gelirli bir ailenin erkeði olan Cebrail, hem kendisinin hem de onlarla
birlikte yaþayan baldýzýnýn tüm varýný yoðunu bankere yatýrarak, gelecek yüksek faizle eski ev-
lerinin yerine yeni bir ev yapmayý düþlemektedir. Bu düþün ilk bölümünü gerçekleþtirir. Tüm
varlýklarýný bankere yatýrýr, ama hiç faiz alamaz. Hatta anaparalarýný bile yitirmiþlerdir, çünkü
banker ortadan yok olmuþtur (Ýyiler Genç Ölür).
Ahmet Yurdakul'un “Köpekler” adlý öyküsünde, bir Batý Anadolu kasabasýnda, her gün kö-
pek ölüleri bulunmaktadýr. Baðýmsýzlýk Savaþý gazisi Yakup Çavuþ (Yakup Aða), ulusal kurtu-
luþun ardýndan ülkeyi yeniden kuran kuþaktan biri olarak, devlet fabrikalarýnýn özelleþtirilme-
sini, yabancýlara satýlmasýný ihanet olarak izlemektedir. Yaþlýlýðýn getirdiði bunamanýn etkisiy-
le, kasabanýn köpeklerinin olan bitene hiç olmazsa havlayarak bekçilik yapmalarý gerektiðini
düþünmektedir. Kendisi, Cumhuriyet'in kuruluþ yýllarýnda Mustafa Kemal'in emriyle kasaba-
sýndaki þeker fabrikasýnýn yapýlýþýna ön ayak olanlardan biridir. Üretilen ilk þekeri Ankara'ya
götürerek Gazi'ye o sunmuþtur. Ýþte o þeker fabrikasýnýn da özelleþtirilmesinin üzüntüsüne
ruhsal dengesi dayanamaz. Kendi kendine konuþarak geçirdiði bir gecenin sabahýnda köpeði-
ni yanýna alarak þeker fabrikasýna gider, tabancasýndaki bir kurþunu köpeðinin kafasýna, bir
kurþunu da kendi kafasýna sýkarak intihar eder (Despina'nýn Gözyaþlarý).
Muzaffer Ýzgü, gelmekte olan faþizme karþý tutumunu, daha darbeden önce belli etmiþ bir
yazarýmýz. Dayak Birincisi, Diktatör, Kanlý Gülmece, Komünist Leylek, Her Eve Bir Karakol,
Orta Direði Yýkan Ayý, Gözetim Kulübesi… onun faþizmin karþýsýna hem darbeden önce hem
darbeden sonra en korkusuz, en alaycý duruþuyla dikildiði öykülerinden, kitaplarýndan yal-
nýzca birkaçýnýn adý. Yerleþtirilmek istenen düzenin çeþitli boyutlarýný çok sayýda yapýtýyla iþ-
lemiþ olmakla, adýna özel ayrý bir çalýþmayý hak etmiþ olan bu deðerli sanatçýmýzýn 12 Eylül'ü
konu edinen tüm öykülerini burada anamasak bile, o karanlýk günlerde gülmece sanatýna ka-
zandýrdýðý direniþçi öykülerle kendinden sonra gelecek sanatçýlara örneklik ettiðini söyleme-
den geçmeyelim.
Berrin Kýrýmlýoðlu'nun ilk kez Varlýk dergisinde yayýmlanan “Bebeðim” adlý öyküsü,
direniþ deyince hemen anýmsanabilecek güçte bir öykü. Umutla umutsuzluk arasýndaki
salýnýmýn altýnda kendini gizleyen, seçim anýnda ise en sallantýsýz kararlýlýðýyla ortaya çýkan
insan direncinin, söndü sanýldýðý anda kýzýllaþýp tutuþan umudun öyküsü.
Ýki Açýklama:
1. “Bebeðim”i, benim öznel seçimim olduðunun ayrýmýnda olarak, bu çalýþmayla birlikte bir kez daha yayým-
lanmasý için Ýmge Öyküler'e önerdiysem de, Berrin Kýrýmlýoðlu'na ulaþamayýnca önerim gerçekleþemedi.
2. Anýlabilecek kuþkusuz ki daha nice öykü vardýr. Baþlý baþýna bir iþ olmasý ve süre sýnýrý nedeniyle, yazarlarýn
kendi kitaplarýna girmemiþ öykülere açýlamadým. Örneðin dergiler taranabilseydi, kim bilir kaç öyküyü daha sap-
tayabilirdik. Dergiler bir yana, kitap taramasý bile bitmiþ sayýlamaz. Biten, bu çalýþma deðil, Ýmge Öyküler der-
gisinin Ekim 2005 sayýsýna yetiþmesi için Özcan Karabulut'un bana verebildiði süre idi.
KAYNAKÇA
1. Samim Kocagöz, Gecenin Soluðu, Ýzlem Yay., Ýstanbul, 1985.
2. Barýþ Býçakçý, Aramýzdaki En Kýsa Mesafe, Ýletiþim Yay., Ýstanbul, 2003.
3. Berrin Kýrýmlýoðlu, Elsa'nýn Sevdiði Biri, Cem Yay., Ýstanbul, 1990.
4. Ýnci Aral, Uykusuzlar, Kaynak Yay., Ýstanbul, 1984.
5. Feyza Hepçilingirler, Eski Bir Balerin, Cem Yay., Ýstanbul, 1985.
6. Demirtaþ Ceyhun, Babam ve Oðlum, Cem Yay., Ýstanbul, 1985.
7. Demirtaþ Ceyhun, Eylül Öyküleri, Cem Yay., Ýstanbul, 1987.
8. Nedim Gürsel, Cicipapa, Doðan Kitap, Ýstanbul, 2002.