You are on page 1of 86

Hayatýn Kökleri

Mahlon B. Hoagland
Ýçindekiler
Önsöz
Giriþ
Yalýnlýk Gerçeðin Belirtisidir
Bilgi
Baþlangýç
Enerji
Deðiþme
Doðal Seçme
Embryogenesis
Kanser
Araþtýrma
Kitapta Kullanýlan Terimler
ÖNSÖZ
Canlýlarýn yaþamlarýný düzenleyen kanunlarý anlamak
yolunda yapýlan heyecan verici buluþlarda
etkin katkýmýn olmasý benim için büyük bir þans.
Aydýnlatýlan gerçeklerin yalýnlýðý ve güzelliði bana
mutluluk kaynaðý olmuþtur. Bu kanunlarý týp öðrencilerine
öðretirken, bilimle uðraþmayan arkadaþlarýma
açýklarken, deney zevkinin birçok kiþiyle
hatta fen eðitimi görmemiþ kiþilerle bile
paylaþýlabildiðine inandým. Kitabýmý kendisine
adadýðým karým, bilginin paylaþýlmasýnýn tutkulu
bir savunucusudur. O, bilim insanlarýnýn yaptýklarýný,
konularý dýþýndakilere de açýklamak zorunda
olduklarýný düþünür. Bu küçük kitabýn yazýlýp
biçimlenmesi de onun yoðun ýsrarlarýyla
gerçekleþti.
Yüzyýlýmýza kadar bilim insanlarý, monarþilere,
zengin kiþilere, hükümetlere, hayýr kuruluþlarýna,
bazan da kendi mütevazi kaynaklarýna dayanarak,
genellikle baðýmsýz çalýþýrlardý. Ýnsanlarýn her
yerde durmadan artan beklentileriyle bilimsel teknolojinin
artan maliyeti ve karmaþýklýðý, bilim insanlarýný
hükümetlerle ve halkla daha yakýn iliþkilere
soktu. Bilgi biriktikçe, giderek insaný
ilgilendiren pratik konulara uygulanabilirliði arttý.
Günümüzde herkes bilim insanlarýnýn yaptýklarýyla
daha çok ilgileniyor, bunlarýn yararlarýný, risklerini
bilmek istiyor.
Yine de bilimle uðraþmayanlarýn, onun doðasý
gereði anlaþýlmaz ve esrarlý olduðunu düþünmeleri
beni þaþýrtýyor. Bunda, profesyonel bilim insanlarýnýn
kullandýklarý dili günlük dile çevirmek
istemeyiþlerinin etkisi olmakla beraber, fen bilimleri
dýþýndaki konularda eðitilmiþ insanlarýn entellektüel
tembelliklerinin aðýrlýðý daha büyüktür.
Aslýnda bu "bilim sevmeme" saplantýsý doðal bir
düþünce biçimi deðildir. Bilim, kendi içimizde ve
çevremizde olan bitene açýklama aramaktýr. Anlaþýlmaz,
karanlýk, esrarlý olaný, temel kanunlar
keþfederek açýklama ve anlaþýlýr yapma iþlemidir;
dizginlenmiþ meraktýr. Merak, insandaki en temel
dürtülerden biridir. Çocukken meraklarýmýzla, serbestçe,
hiç utanýp çekinmeden bir tür "bilim yaparýz".
Yaþlandýkça, bize zevk veren, bilgi saðlayan
bir dürtümüzü bastýrýrýz. Bu düþüncelerle bilimi
baþkalarý için de zevkli yapma çaðrýsýný hoþnutlukla
kabulleniyorum.
Vinalhaven, 1999

Giriþ
Bu kitap, her yerde biyolojide devrim olarak bilinen
yaþamýn temel gerçeklerini sunuyor. Bu devrime
etkin katkýsý olan bir kiþi tarafýndan yazýlmýþtýr.
Yalnýzca gerçekleri anlatmakla kalmayýp,
yeni buluþlara katkýda bulunmanýn sevincini, bu
sevinçten kaynaklanan estetik zevki ve bilimsel çalýþmalarýn
yöntemini de incelikle çiziyor.
Bilimle uðraþmayanlar, bilimin, özellikle de
biyolojinin çok ince eleyip sýk dokuduðundan,
ayrýntýlarda çok karmaþýk olduðundan ve konu
dýþýndakiler tarafýndan zor kavrandýðýndan
yakýnýrlar. Diðer yandan, bilim insanlarý, toplumun,
temel araþtýrma bulgularýnýn deðerini çok
az takdir ettiðinden, çok az ilgilendiðinden söz
ederler. Her iki yakýnma da yanlýþ düþüncelere dayanýyor.
Dr. Hoagland'ýn kitabýyla aradaki duvarýn
iki yüzü de onarýlacaktýr. Artýk "canlý oluþ" konusunda
açýk ve net bilgiye sahibiz ve bu bilgi, sahip
olduðumuz kadarý ile oldukça anlamlýdýr. "Sahip
olduðumuz kadarý ile" deyimi önemli bir deðerlendirme.
Doðanýn her yönüyle anlaþýlmasýndan
henüz çok uzaðýz. Anlamayý gereksindiðimiz þeylerin
çoðu (örneðin insan düþüncesinin ve dilinin
doðasý veya geliþmekte olan embryo hücrelerinin
doku mu yoksa organ mý olacaðýný yönlendiren mekanizmalar),
hala anlaþýlamamýþ durumda ve gidilecek
yolumuz çok çok uzun.
Ama bir baþlangýç yapýldý. Þimdi biyoloji alanýnda
canlý, istekli, önlerinde araþtýrma için engel
tanýmayan bir sürü genç araþtýrmacý var. Heyecanlarýnýn
kaynaðý ve iyimserliklerinin temeli
olan canlý doða, bu kitabýn da konusunu oluþturuyor.
Lewis Thomas
Memorial Sloan-Kettering Kanser Merkezi Baþkaný
Ý. BÖLÜM
Yalýnlýk Gerçeðin Belirtisidir
Çok eskiden ýssýz bir kumsalda babamla yaptýðým
bir yürüyüþü hatýrlarým. Deniz griydi, parça parça
bulutlar, erken esen soðuk kýþ rüzgarýyla sürükleniyordu.
Bir keþif günüydü o gün. Gelgit sýnýrýnda
yýðýlmýþ, çürüyen yosunlar arasýnda her boy
ve biçimde þiþeler yatýyordu. ilerledikçe yavaþ yavaþ
bütün þiþelerin kapaklý olduðunu gördük, kapaksýz
bir tek þiþe bile yoktu. Þiþeler arasýndaki bu þaþýrtýcý
benzerliðe sonunda babam bir açýklama getirdi ve
keyifle beni bu olguda daha büyük bir anlam aramaya
zorladý. Sonuç, bilincime yaþam boyu sýkýca
yerleþen "evrim üzerine bir ders" oldu: Açýkça görülüyordu
ki, bunlar okyanus yolculuðuna dayanabilmiþ
birkaç þiþeydi, en uygun birkaç þiþe.
Ýnsan eliyle denize atýlan bir sürü boþ þiþeden, kapaðý
tesadüfen kapatýlmýþ birkaç tane; Raslantý,
bunlara batmazlýk özelliðini saðlamýþtý. Çok daha
büyük sayýdaki kapaksýz kurbanlar, okyanusun
hýrçýnlýðýna dayanamayýp, çoktan derinleri boylamýþlardý.
Bilimdeki yaratýcýlýk, biraz gençliðimdeki bu þiþeler
buluþuna benzer. Ýþin püf noktasý; basit bir
yasayý görmek veya karmaþýk, anlamsýz görünen
verileri düzene sokup, derleyip toplamaktýr. Bir
yüzyýl önce Charles Darwin ve Alfred Russen Wallace'ýn
yaptýðý da buydu. Ayrý ayrý incelemeleriyle,
yeryüzündeki canlýlarýn þaþýrtýcý daðýlýmý ve
çeþitliliðinin henüz bilinmeyen açýklamýsýný
arýyorlardý. Vardýklarý nokta, son derece yalýn bir
kavram ve yaratýcý düþüncenin parlak bir atýlýmýydý.
Canlýlarýn yapýlarýnda rastlantýsal deðiþmeler
ortaya çýktýðýný, bu deðiþmelerle çevrelerine
en iyi uyum saðlayabilen canlýlarýn,
hayatta kalýp üreyebildiklerini düþündüler. Onlarýn
bulduklarý bu açýklama, çok miktarda basit ve anlaþýlýr
biyolojik bilginin birikmesini saðladý.
Ama sezgilere dayalý esin, çok dikkatli ve titiz
gözlem olmazsa iþe yaramaz. Titiz gözlemleri bile,
eðer araþtýrmacý gözlem üzerine fikir yürütemiyorsa
ve fikirlerini deney ile irdelemiyorsa
boþunadýr. Ancak fikir iyi, deney de akýllýcaysa,
cevaplarýn þimdiye kadar bilinmeyin þeyleri açýða
çýkartmasý olasýdýr.
Din adamlarý ve filozoflarýn bilinen geniþ kapsamlý
sorular, yine kapsamlý olduklarý ileri sürülen
ama ender olarak kanýtlanabilen ve evrensel kabul
gören yanýtlara yol açarlar. Halbuki doðaya doðrudan
ve açýkça yöneltilen sorulardan; tartýþmasýz,
herkesçe kabullenilebilen, yalýn sonuçlar elde
etmek mümkündür. Bilim alanýnda bilgi birikimi
böylece aþaðýdan yukarý kurulur. Her yeni deneyle
evrensel olarak kanýtlanabildiði için "gerçek" olan,
ufak fakat saðlam bilgi parçalarýndan oluþur. "Gerçeði"
bilim adamlarýnýn kabul ettiði anlamda tanýmlýyorum.
Ýnsan deneyimlerinin gerçeðin baþka
çeþitlerini ortaya çýkaracaðý ileri sürülecektir. Ama
bu "gerçeklerin" baþkalarý tarafýndan onaylanýp,
kanýtlanabilmesi beklenemez. Bunlar, bazý insanlar
için gerçek olsalar da bazýlarýna göre yalnýzca kanaatlardýr.
Bu kitap, canlý olma durumunu ve sürecini belirleyen
temel ilkeler üzerine yoðunlaþacaktýr. Bu
yaþam yasalarý, bütün Biyolojiyi ve Týbbý aydýnlatýp
canlý olmanýn anlamýný, görünüþteki bütün karmaþýk
olgularý anlamayý kolaylaþtýrmaktadýr. Ayrýca
bu ilkelerin; insana hoþ gelen bir estetik yaný da
vardýr; Romalýlarýn dediði gibi "Simplex sigillum
veri: Yalýnlýk gerçeðin belirtisidir."
Hücre Üzerinde Odaklaþma
Yaþam üzerinde yalýn ve gerçek olan þeyler üzerinde
duracaksak hücre ile baþlamalýyýz. Çünkü
hücre her biçimiyle yaþamýn en küçük örgütlenmiþ
yapýsýdýr. Hücreden daha basit hiçbir canlý
yoktur ve hiçbir canlý, hücre aþamasýndan
geçmeden karmaþýk bir yapýya ulaþamaz.
Bu önemli sözün doðruluðunu size kanýtlayabilmek
için, adým adým, sizin kendi canlýlýðýnýzýn
özüne varmaya çalýþayým. Bu öz, sizi
oluþturan yapýnýn baþka bütün canlýlar da bulunan
vazgeçilmez kýsmýdýr.
1. Siz, kendinizin, çevrenizin, bu kitabý okumanýz
da dahil ne yaptýðýnýzýn bilincindesiniz. Bilinç, çok
özel bir organýn, yani beynin iþidir. Bilincin varlýðý
tek baþýna karmaþýk, geliþmiþ bir biyolojik olgudur.
Aslýnda bilincin nasýl çalýþtýðý hakkýnda hiçbir þey
bilmiyoruz. Belki daha uzun bir süre için de, belki
de hiçbir zaman bilemeyeceðiz. Ancak, canlý türlerin
büyük çoðunluðunun, beyinlerinin varlýðýnýn bilincinde
olmadýklarýný sanýyoruz.
2. Bedeniniz bir organlar topluluðudur. Beyin,
kalp, akciðerler, karaciðer, böbrekler, kaslar, kemikler,
deri, endokrin bezleri vs. organlar hep birlikte
titizlikle ayarlanmýþ bir uyum içinde çalýþýrlar.
Beden ýsýnýz normal olarak sürekli 37 derece civarýndadýr.
Beyniniz, sinirleriniz, adaleleriniz hareketlerinizi
ayarlar ve sizi tam dengede tutar, belli bir metabolik
denge içinde gýda ve oksijen alýp, atýklarý
atarak toplam aðýrlýðýnýzý sabit tutarsýnýz. Hemen
hemen bütün memelilerde; kuþlar, kurbaðalar ve
balýklarda böyle eþsiz bir uyumla iþleyen organlar
vardýr. Diðer yanda, çok daha basit bazý canlý türleri,
bunlarsýz da pekala geçinip giderler.
3. Organlarýnýzýn her biri ve dokularýnýz, özel iþlevleri
olan kalabalýk hücre topluluklarýndan oluþmuþ
canlý parçalarýnýzdýr. Beyin hücreleriniz iplik
gibi uzayýp bir yerden bir yere elektrik mesajlarý
iletme görevini yüklenirler. Deri hücreleri dayanýklý
ve esnek hale gelerek bedenin dýþ korunmasýný saðlarlar.
Kemik hücreleri kendilerini sertleþtirip bedeni
taþýyabilmek için içlerinde kalsiyum fosfat biriktirirler.
Ýþçi arýlar ve asker karýncalar gibi özel
iþlevi olan hücreler, bir bütün olarak, sizi oluþturmak
için belli bazý görevleri paylaþýrlar. Çocuklarýnýzda
kendinizi yeniden yaratmak, yani
üretmek iþi de vücudunuz da özel bir hücreler topluluðunun
önemli bir görevidir. Hücrelerin uzmanlaþmasý
(özelleþmesi), bitkiler ve denizlerdeki
daha basit yaþam biçimleri dahil, bütün çok hücreli
canlý varlýklar arasýnda çok yaygýndýr. Ama bir sürü
ufak tefek yaratýklar da baþka hücrelerle birleþmez
ve uzmanlaþmazlar. Harikulade bir beceriklilikle
üreme ve çok basit maddelerle beslenmek gereksinimlerini
baðýmsýzca karþýlayabilirler.
4. Yaþamaya baþladýðýnýzda, týpký tek hücreli
basit yaratýklar gibi sizin kendi hücreleriniz de
özerkti, kendi kendilerine yetip özgürce bölünüp
artýyorlardý. Ana rahminin duvarýna yerleþtiðiniz
zaman durum buydu. Bu hücrelere bakýnca size
benzer hiçbir yanlarý yoktu ama sizi oluþturmak
için gerekli bütün bilgiyi taþýyorlardý. Döllenmiþ bir
yumurtanýn bölünmesiyle oluþan o ufacýk hücre
kütlesi içindeki her bir hücre bir reçeteyi içeriyordu.
Ve siz daha ortada yokken ileri de sizi oluþturacak
projenin yapýmýna çoktan baþlanmýþtý.
Annenizin vücudunda yaþamýnýza baþladýðýnýz
zaman ki durumunuz, bütün diðer yaratýklarla a
krabalýðýnýzý ortaya çýkaran ortak odak noktasýdýr.
Sizin yaþama baþlangýcýnýzýn, bu kitaptaki
incelemelerde özel bir anlamý vardýr. En
geliþmiþinden en ilkeline kadar her canlý varlýk,
kendi kendisinin kopyasýný yaratmak için bölünebilme
yetkisine sahip bir hücreydi veya
hücredir. Daha karmaþýk "geliþmiþ" çok hücreli
yaratýklar, kendi kopyalarýný oluþturmak istediklerinde
tek hücreler yapmak zorundadýrlar
(yumurta veya sperm). Deðiþik yaratýklarýn bu tür
hücreleri arasýndaki en büyük fark, bunlarýn ileri de
bakteri mi, sivrisinek mi, kurbaða veya insan mý
olacaðýný belirleyen iç mekanizmayý anlatan
"bilgi'yi içermeleridir.
Hücreler Nelerden Yapýlmýþlardýr
Öyleyse dikkatimiz, canlýlýk niteliði taþýyan en
küçük, en basit düzen olarak hücre üzerine odaklaþmalýdýr.
O halde hücrenin nelerden oluþtuðu
üzerinde açýk bir fikrimiz olmasý gerekir. Bunlar
artan karmaþýklýk sýrasýna göre þöyledir:
1. Atomlar: Bilmemiz gereken beþ temel atom
þunlardýr: karbon, hidrojen, oksijen, nitrojen ve fosfor.
Daha küçük miktarlarda bir sürü baþkalarý da
vardýr. Atomlar evrenin doðal elemanlarýdýr ve hayatýn
oluþturduðu en küçük varlýklardýr. Canlýlarýn
bu beþ temel atomununun ortalama aðýrlýðý 15 atom
aðýrlýðý birimidir. Öyleyse bunlarýn büyüklüðüne
"15" deyip biraz sonra sözedeceðim daha büyük moleküllerden
ayýralým.
2. Basit moleküller: Bunlar atomlarýn birleþimidir.
Bazan canlý hücrelerdeki moleküllere organik
moleküller de denir. Hücreler içinde yüzlerce
farklý türden molekül vardýr. Ortalama olarak bunlar
150 büyüklüðünde, yani atomlardan on defa
daha büyüktür.
3. Zincir moleküller: Bunlara da "molekül" deniyor.
Zincirler oluþturacak þekilde birbirine eklenmiþ
basit moleküllerden oluþuyorlar. Bu zincirlerin
en önemlileri ortalama 75.000 büyüklüðündedir.
Basit moleküllerden 500 defa,
atomlardan 5000 defa daha büyüktürler. Birkaç
milyon birime ulaþabilen zincir moleküllerin en büyükleri,
en güçlü elektron mikroskoplarýyla görülebilirler.
4. Strüktürler: Bunlar hücre içinde bir mimari
düzeni olan, birbirine baðlý zincir moleküllerdir.
Strüktürlerin en küçüðü 7.5 milyon büyüklüðünde,
baþka bir deyiþle ortalama zincir moleküllerden 100
defa daha büyüktür. En büyük strüktürler bundan
10 kat ya da daha büyüktür. Sýradan ýþýk mikroskoplarýyla
görülebilirler.
5. Hücreler: Bunlar, daha önce de söylediðimiz
gibi, en küçük canlý strüktür örgütlenmeleridir
(organizasyon). Çoðu hücreler gözle görülemeyecek
kadar küçüktür ama basit bir mikroskopla, hatta iyi
bir büyüteçle de kolaylýkla görülebilirler.
6. Organlar: Özel bir iþlevi yerine getirmek için
organizma içinde ortaklaþa çalýþan hücre gruplarýdýr.
7. Organizmalar: Belirli bir canlý formunun tam
iþlemesini saðlamak için gerekli en küçük hücreler
düzenidir. Bir bakteri hücresi veya maya hücresi de
bir organizmadýr. Çünkü bu yaratýklar için tek bir
hücre, kendi kendilerine yeterek yaþamlarý ve özellikle
de üremeleri için kafidir. Ýnsanlarsa "tam" bir
varlýk olmak için 60 trilyon hücrenin uyumlu iþbirliðine
ihtiyaç duyarlar.
Kargaþa (Kaos) Ýçinde Düzen
Atomlarý bir araya getirip molekül, molekülleri
ekleyip zincir, zincirleri düzenleyip strüktür,
strüktürleri düzenleyip canlý hücre yapmak, çok
büyük bir örgütlenme (organizasyon) iþidir. Bu iþ
insanlarýn beyinleri, elleri ve bilgisayarlarýyla
baþarabileceklerinden kat kat daha büyüktür. Ama bu
inanýlmaz olay, her an dünyanýn her yanýnda yaþanýyor.
Kuþkusuz yaþamýn temelinde, canlý hücrelerin
sürekli olarak yaratmaya, düzeni saðlamaya,
örgütlenmeye, karmaþýklýða adanmasý vardýr.
Fizikçilerin bize bildirdiðine göre, cansýz evren
sürekli olarak düzenini yitiriyor. Herþey milyarlarca
yýllýk zaman ölçeðinde kargaþaya (kaos) doðru
gidiyor. Termodinamiðin Ýkinci Kanunu, entropinin
(düzensizliðin fizikteki adý) evrende her yerde sürekli
arttýðýný belirtir.
Evren neden düzensizliðe yönelmektedir? Bu, ilk
bakýþta görüldüðü kadar garip deðildir. Þöyle bir
örnek düþünelim: Sulandýrýlmýþ biraz mavi, biraz da
sarý boyanýz var ve bu iki boyayý ayný kaba boþalttýnýz;
boya molekülleri, moleküllere özgü zýplamalarla,
düzgün bir yeþil karýþým oluþana kadar
hareket edeceklerdir. Moleküller tümüyle rasgele
düzensiz daðýlmýþlar, ama kendileri için olabilecek
en dengeli biçimi almýþlardýr. Eðer iþlemi tersine
çevirmek; düzenli, raslantýsal olmayan bir durum,
yani ayrý ayrý mavi ve sarý sývýlar elde etmek isterseniz
(diyelim ki altta mavi, üstte sarý olmak
üzere ayýrmak istiyorsunuz), sistemin karýþmaya,
rasgele, dengeli ve düzensiz yeþil haline varmaya
yönelen çok güçlü "isteðine" karþý savaþmak zorunda
kalabilirsiniz.
Evrendeki bütün atomlar ve molükeller için bu
böyledir. Raslantýsallýðýn Nirvana'sýný, tam anlamýyla
düzensizliði, eriþilebilecek en son dengeyi
ararlar. Kumdan yaptýðýmýz kale yavaþ yavaþ bozulur,
özelliðini yitirip dümdüz olur. Yanardaðlar,
tekdüzeliðin dengesini aramada dünyanýn gürültülü
sözcüleridir. Kayalar biz farketmeden
kuma; kum da denizdeki tuza dönüþülür. Kaçýnýlmaz
bir þekilde evrende herþey son dengeye
doðru ilerler.
Þimdi; rasgele karmaþýklýk durumu ile denge,
cansýz maddeler için aym þey olduðu halde, biz insanlar
bu iki özelliði özdeþ görmeyi sezgilerimize
göre zor buluyoruz. Bu da çok doðal, çünkü yaþayan
organizmanýn bütün yönlendirmesi (dürtüsü), cansýz
doðanýn raslantýsallýk güdüsüne karþýdýr. Canlý
varlýk, sürekli olarak "dengesizlik" durumunu yaratmaya
çalýþýr, Yaþam, raslantýsallýk karþýsýndadýr
ve düzen yaratýr. Çok çok büyük ölçekte, sürekli
olarak yeþil boyayý ayrýþtýrma yönünde çalýþýr.
Düzeni Saðlamak Ýçin Enerji Gerekir
Cansýz doðanýn düzensizliðe itmesine karþý, durmadan
düzen kurmaya çalýþan bir iþlem ancak yardýmla
baþarýlý olabilir; "enerji"
biçimindeki yardýmla. Ufacýk bir hücrenin olaðanüstü
karmaþýk, zarif iç yapýsýnýn oluþumu enerji
gerektirir. Enerji güneþten gelir. Bitkiler güneþ ýþýðýný
emerler. Bu ýþýk karbondioksidi þekere dönüþtürmekte
kullanýlýr. Þeker, karbondioksitten
daha karmaþýktýr (komplekstir), yani daha düzenlidir.
Baþka bir deyiþle, güneþ ýþýðý þeker yapma
makinesini çalýþtýracak düzeni yaratýr. Þekeri yapmak
için enerji (güneþ ýþýðý) gerektiðine göre, þekerin
çözülmesi de enerjiyi geri verecektir.
Bitkiler ve hayvanlar, þekeri oksijenle "yakarak"
çözerler, böylece karbondioksit serbest kalýr. Bu
üretilmiþ enerjiyi, hayvan ve bitkiler kendi öz maddelerini
yapmakta kullanýrlar. Canlý hücreler,
bütün karmaþýk strüktürlerini bu enerji ile yaparlar.
Öyleyse þeker, düzenli yapýsý nedeniyle çok daha
fazla canlý düzen yaratmakta kullanýlacak enerjiyi
saðlar. Canlý bir hücrenin düzeni, þeker moleküllerinin
düzeninden binlerce defa daha büyüktür.
Enerji dengesini saðlamak için canlý nesneler,
kendilerini oluþturmak için binlerce þeker
molekülü tüketmek zorundadýrlar.
Canlý olmanýn anlamý, yalnýzca düzen, organizasyon
(örgüt), karmaþýklýk (komplekslik) deðildir.
Daha önemlisi; kendisine karþý çalýþan düþman
bir çevrede yaratma yeteneði, düzeni kurma,
organizasyonu saðlama demektir. Bir bakýma yeni
bir hayatýn yaratýlmasý mucize niteliðindedir.
Düzeni Yaratmak Ýçin Plan Gereklidir
Hayat, evrende gerçekten düzen oluþturabilen
tek þey midir? Cansýz örneklere bakalým: Su soðuyunca
katý olur. Buz molekülleri kendilerini çok
güzel, narin ve karmaþýk biçimlerde düzenleyebilirler.
Çözelti içindeki bir tuz, çözeltiden
ayrýþarak kristalleþebilir ve bu iþlem tuz molekülleri
arasýndaki düzeni arttýrýr. Bu türden bir
çok izole örnek olmakla beraber, bunlar en basit
hücrenin baþarýlarýyla karþýlaþtýrýlýnca tek baþlarýna
hiç de etkileyici deðildir. Dahasý, canlý hücrelerin
düzen kuruþu, temelde bu kristalleþme iþleminden
farklýdýr. Hücreler, daha önceden var olan
bir planý izleyerek düzen kurarlar.
Boþlukta nesnelerin bir düzene girmeleri için,
önce bir planýn bulunmasý gerektiðini düþünmek
akla yakýndýr. "Birþeyler"in gerçekleþecek düzen
hakkýnda bir "önbilgisi" olmasý gerekir.
Örneðin kareler, çemberler ve üçgenlerin,
rasgele olmayan herhangi bir þekilde düzenlenmesi
istenirse, birilerinin veya birþeylerin ne
yapýlmasý gerektiðini bilmesi gerekir. Plan olduðu
zaman, teorik olarak iþ baþarýlabilir. Daha önce belirttiðimiz
gibi yalnýzca enerjiye gerek vardýr.
Bir hücreye, tam bir canlý hücre olmasý için,
atomlarýný, moleküllerini, zincirlerini, strüktürlerini
hatasýz olarak düzenlemesini öðreten ve
bu sürecin devamlýlýðýný saðlamak üzere gelecek
kuþaklara aktarýlan bilgi nasýl birþeydir? Bunun
açýklamasýný bilmemiz bana çok huþu verici geliyor.
Açýklama hem de çok akýllýca ve basit. Biyolojik bilginin
özelliðinin açýða çýkartýlmasý kuþkusuz modern
biyolojinin en heyecanlandýrýcý yönüdür. Bilim
tarihinin en önemli olaylarýndan biri olan bu buluþu
önümüzdeki bölümde tartýþacaðýz.

ÝÝ. BÖLÜM
Bilgi
Çocuklarýmýzýn yüzüne aynaya bakar gibi bakýyoruz.
Onlar bizim yeniden diriliþimizdir. Kendileri
týpký bize benzer yapabilmeleri için hücrelerinde
bulunan, bizim fiziksel yapýmýzý belirleyen
bilgiyi, onlara sperm ve yumurta olarak veriyoruz.
Bu bilgi bizim geleceðe armaðanýmýzdýr.
Hücre yapýmý için gerekli bilgi; harita, plan veya
taslak niteliðindedir. Bir rehber, bir kitap, bir broþür
gibi de denebilir. Bu rehber çok özel bir yaratmayý
gerçekleþtirecek olan aracýnýn veya makinenin,
canlý üretme makinesinin, "anlayacaðý"
eksiksiz bir bilgi anahtarý olmalýdýr.
Genler
Genetik bilimi, her canlýnýn özelliklerinin (örneðin
göz rengi) kalýtýmla geçtiðini, yani yavruda
hassas bir þekilde yeniden ortaya çýktýðýný göstermiþtir.
Kiþisel özelliklerini düzenleyen bilgi,
"genler" denilen özel varlýklarla nesilden nesile
geçer. Her belirgin kalýtýmsal özelliðin ayrý bir geni
vardýr. Genetik bilimin kurucusu Gregor Mendel
1860'larda, genlerin kalýtýmla gerçek þeyler gibi;
sulandýrýlmadan; bölünmeden, karýþmadan aktarýldýðýný
açýða çýkardý. Öyleyse genler, her biri organizmanýn
belirli bir özelliðini içeren, kalýtýmla
yavruya aktarýlabilen küçük bilgi paketleridir diyebiliriz.
1920'lerde büyük genetikçi Thomas Hunt Morgan,
genlerin hücre içindeki yerlerini buldu. Bütün
hücrelerde, çekirdek dediðimiz kapalý bir kap vardýr.
Hücre bölünüp iki hücre haline gelirken, ilk
önce bu çekirdeðin bölündüðü, dolayýsýyla hücre
içinde önemli bir rolü olduðu daha önce de biliniyordu.
Yani, tek hücrenin servetini yeni hücrelere
eþit bölüþtürme iþlemi, çekirdekte baþlýyordu.
Dahasý; mikroskop, çekirdeðin içinde kromozom
denilen iplik gibi strüktürleri açýða çýkardý. Bu
strüktürler, çekirdek bölünmeden kendilerini bir
kat artýrýyorlar ve her kromozom dizini, bir yeni
"yavru" hücrenin içine yerleþiyordu. Bu düzenleme
yüzünden, kromozomlarýn genlerin yuvalarý olmalarýndan
kuþkulanýyorlardý. Morgan, adi meyve
sineklerini deney hayvaný olarak kullanarak bunun
gerçekten de doðru olduðunu, bir dizi ince deneyle
kanýtladý. Bu iþ tamamlandýðýnda, genlerin kromozom
ipliklerinin etrafýnda top top sarýlmýþ olduklarý
artýk biliniyordu.
Genler Neden Yapýlmýþlardýr?
Bu 1830'larda öðrenildi. Çok geçmeden bilim
adamlarýný heyecan verici bir soru sarmýþtý; Kromozomlar
(genler) neden yapýlmýþlardý?
Biyolojide kuþkusuz çok önemli bir yeri olan Oswald
Avery'nin deneyleri, bu soruya çok açýk ve
parlak bir yanýt getirdi. Çalýþmalarý, þimdi "moleküler
biyoloji" dediðimiz modern çaðý açtý.
1940'larýn baþýnda Avery, iki taraflý zatürreye (akciðer
iltihabý) neden olan bakteriyle uðraþýyordu
(penisilin bulunmadan önce, en büyük ölüm nedenlerinden
biriydi bu hastalýk). Yaptýðý deneylerde
açýklayamadýðý þaþýrtýcý sonuçlar buldu. Ölü zatürree
bakterileri, kötü niteliklerini, zatürree yapmayan
türden canlý bakterilere geçirebiliyorlardý.
Bu, tehlikeli ölü bakterilerin, canlý ve zararsýz bakterileri
tehlikeli hale getirebilmeleri demekti. Bu
nitelik bir defa geçirilince artýk kalýcý oluyor ve bir
zamanlar iyi huylu olan bakterilerin gelecek kuþaklarýna
kalýtýmla geçiyordu. Hastalýða neden olabilme
kapasitesi, bir veya bir grup özellikten kaynaklanýr.
Bu özellikler, genler tarafýndan kontrol
edilir ve kalýtýmla geçirilirler. Avery, ölü bakterilerin
parçalandýklarýný, vücutlarýnýn bilgi taþýyan
kimsayal maddeler çýkardýðýný, canlý bakterilerin
de bunlarý besin olarak kullandýklarýný
düþündü. Yani genler, canlý bakterilere girip onlarýn
kalýtýmlarýný belirliyorlardý. Avery ve arkadaþlarý,
bu gene benzer maddeyi kesin olarak belirlemek
üzere çalýþmaya baþladýlar.
Ýnsan, Týp bilimi için, genlerin kimyasal özelliklerinin
bulunmasýndan daha önemli bir problem
olabileceðini düþünemez. Ancak bu kesinlikle insanlar,
hatta hayvanlar üzerinde de incelenebileck
bir problem deðildi. Neyse ki zatürree yapan bakteriler,
Avery'e uygun bir sistem getirdiler. Bu iyi ve
deðerli bir model-deney sistemi örneði oluþturuyordu.
Aslýnda, bütün genetik bilgi birikimi,
100 yýl önce Gregor Mendel'le baþlangýcýndan bugünkü
araþtýrmalara kadar, büyük ölçüde basit
deney modellerine dayanýr. Bezelyeler, meyve sinekleri,
ekmek küfü ve bakteriler... Avery'nin üzerinde
çalýþtýðý bakteriler genetik olarak birbirinin
týpkýsýydý. Baþka cinslerle karýþmamýþ, safkan bakterilerdi
bunlar. Hýzla üreyebiliyorlardý, öyle ki kalýtým
özelliklerini birçok kuþaðýn üzerinde izlemek
olanaklýydý. Zatürreeye neden olma yetenekleri, farelere
verilerek kolayca ölçülebiliyordu. Avery'nin
yaptýðý önemli deneylerden biri, probleme açýk bir
yanýt getirdi. Ölü bakterilerden daðýlan bir molekül
karýþýmýný aldý ve içine DNA'yý "bozan" bir enzim
ekledi. DNA'nýn bozulmasý, karýþýmýn zararsýz bakterileri
zararlý bakteriye çevirebilme yeteneðine bir
son verdi. Buna ek bir deneyle Avery ve arkadaþlarý,
zararsýz bakterileri hastalýk yapan bakteriye çeviren
maddenin, "deoksiribonükleik" asit veya DNA
olduðunu kanýtladýlar.
DNA: Deoksiribonükleik Asit
Aslýnda, DNA'yý Avery bulmamýþtýr. Bu iþ,
Avery'den altmýþ yýl önce Friedrich Miescher adýnda
bir araþtýrmacý tarafýndan yapýlmýþtý. O ve onu izleyen
bilim adamlarý bu konuda bir sürü kimyasal
bilgi toplamýþlardý. DNA'nýn; zincir þeklinde birbirine
baðlý, büyük miktarlarda fosforik asit içeren
"nükleotid" denilen moleküllerden oluþtuðu biliniyordu.
Bunlar, o zamana kadar hücrede bilinen
en büyük moleküllerdi. Avery, DNA'nýn kalýtýmýn
temel maddesi olduðunu gösterdi. Baþka bir deyiþle,
"bir þeyi kalýtýmla geçirmek demek, bir parça DNA
aktarmak demektir". Genler DNA'dýr. Bilgi
DNA'dýr ve DNA bilgidir.
Avery'nin ispatýndan beri, DNA konusunda bilinenler
öyle þaþýrtýcý bir hýzla arttý ki, 1960'larda
artýk bilginin DNA'da nasýl kodlandýðýný bu bilginin
nasýl hücre maddesine dönüþtüðü ve DNA'nýn gelecek
kuþakla paylaþýlmak üzere nasýl kopya edildiðini
biliyorduk. Bu zorlu yarýþa bir çok bilim
adamý katýldý, ama James Watson ve Francis
Crick'in DNA'nýn doðru yapýsýnýn ikili sarmal, yani
içiçe dönen iki zincir olduðunu düþünüp bulmalarý
en büyük aþamalardan biridir.
Öyleyse, iþte DNA'nýn temel özellikleri.
1. Zincir moleküldür. (Deðiþik basit molekül çeþitlerinin
birbirine eklenmesinden oluþmuþ zincir
þeklinde bir madde).
2. Olaðanüstü uzun ve son derece incedir. Hücrenin
çekirdiði 100 defa büyütülseydi aþaðý yukarý
iðne ucu büyüklüðü civarýnda olacaktý, yani gözün
ancak seçebileceði kadar. Ýþte bu küçücük çekirdek
içinde katlanmýþ durumda bulunan DNA açýlýrsa,
boyu, bir futbol sahasýnýn boyu kadar olur.
3. Zincirde dört çeþit halka vardýr (nükleotid denilen
moleküller). Ýsimleri adenilik asit, guanilik
asit, sitidilik asit ve timidilik asit; kýsaltmalarý A,
G, C ve T.
4. Bu dört tür halkanýn baðlanma biçimi, adi bir
zincirin halkalarý gibi birbirinin aynýdýr.
5. Halkalarýn þaþmaz bir düzeni vardýr, bu kitaptaki
harflerin düzeni gibi.
Bundan sonra, zincirler üzerine söyleyecek çok
þeyimiz olacak. Bir zinciri her resimleyiþimizde,
buradaki beþ biçimden hangisi en uygun, en açýklayýcýysa
onu kullanacaðýz. Kuþkusuz, gerçek zincirler
bizim resimlerde gösterdiklerimizden çok
daha uzundur.
DNA=Dil=Bilgi
Þimdi, dört çeþit halkasý olan bir zincirimiz olsa
ve bunun yeni bir bireyin oluþmasý için gerekli
bütün bilgiyi içerdiðini bilsek, bu sýrrýn halkalarýn
sýralanmasýnda veya düzeninde yattýðý sonucunu
çýkarmamýz gerekir.
Zincirin bu kadar çok anlam taþýmasýnýn baþka
bir açýklamasý olamaz. Bilgi, böylece harita veya
plan olmak yerine, düz bir yüzey üzerinde iki boyutlu
bir þeye, daha doðrusu tek boyutlu "yazýlý"
talimat dizinine dönüþür. Burada dille-benzetme
(analoji) yapýlabilir. DNA alfabesinin dört harfi var,
ama bunlarla yazýlabilecek mesajlarýn sayýsý sonsuzdur.
Týpký iki harfli Mors alfabesiyIe (nokta-çizgi)
söylenebileceklerin sýnýrý olmadýðý gibi.
Kitaplardaki harfler kaðýt üzerindeki yerlerine
göre diziler halinde baðlanmýþlardýr. DNA içindeki
dört nükleotid halkasý ise gerçek kimsayal baðlarla
dizi halinde baðlanmýþtýr. Belli bir organizma içindeki
toplam DNA'da bir kitap gibi düþünülebilir. Bu
kitapta; bütün harfler, sözcükler, deyimler, cümleler
ve paragraflar bir zincir oluþturacak biçimde
birbirine eklidir. Organizmanýn bütün bölümleri ve
bütün iþlevleri böylece tanýmlanýr. Bu organizmanýn
özdeþ bir ikizi varsa, o da ayný DNA'larý
içerir, ayný kitaptan bir tane daha diye düþünülebilir;
ne bir harf, ne bir sözcük farklýdýr ikisi
arasýnda. Ayný türün baþka bir organizmasý da,
gramerde sýk sýk ve göze çarpýcý farklar olduðu
halde, benzer bir kitabý oluþturur. Deðiþik türlerin
kitaplarý, içlerinde bir sürü benzer cümleler de olsa
oldukça deðiþik öyküler anlatýrlar.
Yukarýdaki benzetmede zincirin parçalarý olan
genler, aþaðý yukarý cümlelerin karþýlýðýdýrlar. Bir
gen, organizmanýn belirli bir yapýsýný oluþturan
veya iþlevini gören bir harf (nükleotid) dizidir. Genler,
çok uzun bir DNA molekülünde arka arkaya
eklenmiþ cümleler gibidirler.
Bir Ýnsanýn Oluþmasý Ýçin Ne Kadar Bilgi Gerekli?
Bilginin ne olduðunu gördükten sonra isterseniz,
canlýlarý oluþturmak için ne kadar bilgi gerektiði
üzerine kabaca bir fikir edinelim:
1. Bir bakteri, canlý yaratýklarýn en basitlerindendir,
2000 civarýnda geni vardýr. Her gen
100 civarýnda harf (halka) içerir. Buna göre, bir
bakterinin DNA'sý en azýndan iki milyon harf uzunluðunda
olmalýdýr.
2. Ýnsanýn, bakteriden 500 kat fazla geni vardýr.
Öyleyse DNA en azýndan bir milyar harf uzunluðundadýr.
3. Bir bakterinin DNA'sý bu hesaba göre, her biri
100.000 kelimelik 20 ortalama uzunlukta romana,
insanýn ki ise bu romanlardan 10.000 tanesine eþittir!
Dilden Maddeye
DNA dilinin anlamý, belirli bir canlý organizmayý
tanýmlamasýndadýr. Baþka bir deyiþle genler; maddenin,
yaþamýn gerçek özünün, gerçek canlý unsurun
yaratýlmasý için gerekli bilgiyi verirler. DNA
dili fizik olarak yaþamaya, nefes almaya, hareket
etmeye, et üretmeye nasýl çevrilebiliyor? Bu soruyu
yanýtlamadan önce, nelerden yapýlmýþ olduðumuzu
bilmemiz gerekir.
Proteinler
Bu konu zor görünebilir ama aslýnda öyle deðil.
Bizi oluþturan en önemli malzeme proteindir denilebilir.
Diðer yapý maddelerimiz (su, tuzlar, vitaminler,
metaller, karbonhidratlar, yaðlar, vb.),
proteinlere destek olmak üzere bulunurlar. Proteinler
yalnýzca kütlemizin (suyu saymazsak) çoðunu
oluþturmakla kalmayýp, ayný zamanda vücut
ýsýmýzý, hareketlerimizi ayarlarlar, düþüncelerimizin
ve duygularýmýzýn da temelini oluþtururlar.
Kýsacasý bizi oluþturan ve yaptýðýmýz herþey
proteinlere dayanýr. Örneðin, kedimi
gözlüyorum: bütün kütlesi proteindir: Ne görüyorsam
(kürkü, gözleri, hareket etmesi bile) proteindir.
Ýçindeki herþey de proteindir. Ayrýca kedime çok
özel bir kiþilik veren herþey de özel proteinlerle
belirlenmiþtir. DNA'nýn yönlendirilmesiyle yapýlan
proteinler birey olmanýn, tek olmanýn, bütün türlerin
fiziksel temelidir. Metal, otomobil için neyse,
protein bizim için odur. Otomobilde baþka malzemeler
de vardýr, ama yapýyý ve iþlevi saðlayan en
önemli eleman metaldir. Hem görünüþü, hem de iþleme
yeteneðini belirler. Bir arabanýn diðerinden
farkýný; biçimi, niteliði ve metal kýsýmlarýn durumu
belirler.
Þimdi, yeni bir soru ve baþka bir ayrýntýlý inceleme
için hazýrýz. Proteinler neden yapýlmýþlardýr?
Ýþte özelliklerinin listesi:
1. Zincir moleküldürler.
2. Uzundurlar ama DNA kadar deðil.
3. Yirmi çeþit protein halkasý vardýr. Bunlara
amino asitler denir.
4. Yirmi birimin de baðlantý biçimi tamamen aynýdýr.
5. Yirmi birimin veya halkanýn düzeni veya diziliþ
sýrasý hassas ve kesindir.
Bu düzen, hangi protein olduðunu ve sonuçta iþlevinin
ne olduðunu belirler.
Amino asitler, isimlerinin ilk üç harfi eklenmiþ
zincir halkalarýyla gösterilirler. Yirmi amino asit
þunlardýr: fenilalanin, leusin, izoleusin, metyonin,
valin, serine, prolin, treoinin, alanin, tirosin, histidin,
glutamin, asparajin, lisin, aspartik asit, glutamik
asit, sistein, triptofan, arjinin, glisin.
Çeviri
Bu beþ özelliðin DNA zincirininkine ne kadar
benzediðini gördünüz. Halkalarý özel bir düzende
olan zincirler, protein alfabesinde yirmi çeþit harften
oluþuyor; DNA alfabesinde ise dört harf var.
DNA bilgisinin protein maddesine dönüþmesinin
aslýnda dildeki gibi bir çeviri iþlemi olduðu hemen
görülebilir. Dört harfli bir alfabedeki harf dizisinden,
yirmi harfli bir alfabenin harf dizisine geçilmektedir.
Mors dilinden (iki harfli nokta-çizgi alfabesinden)
ingilizce gibi yirmisekiz harfli alfabesi
olan bir dile çeviri yapmaya da benzetilebilir bu.
Bütün olan biten aslýnda bu kadar. Hücrelerin
protein zincirleri içinde binlerce çok ufak, son derece
basit çeviri makinesi var. Bunlara "ribosomlar"
deniyor. Þu þekilde çalýþýrlar: Önce DNA bilgisinin
bir bölümü, bir gen, bir enzim
(bu iþlemin hýzlanmasýna yardým eden bir protein)
tarafýndan kopye ediliyor. Mesajcý RNA (mesajcý-ribonükleik
asit) denilen bu gen kopyasý da bir zincirdir.
RNA molekülleri, DNA moleküllerinin
hemen hemen ayný zincir moleküllerdir, ama onlar
kadar uzun deðildirler. Bir DNA molekülü bir çok
geni içerir, bir mesajcý RNA molekülü ise yalnýzca
bir tek genin kopyasýdýr. Bu RNA moleküllerine
"mesajcý" denir, çünkü, genin mesajýný, ribosomlar
yolu ile DNA'nýn hücredeki yeri olan çekirdekten
proteinlerin yapýldýklarý hücrenin çekirdek dýþýndaki
kýsmýna (stoplazma) taþýrlar.
Gen kopyasý mesajcý RNA bir ucunu ribosoma baðlar.
Ribosom okuyucudur; mesajcý RNA'nýn içindeki
nükleotidlerin (harflerin) diziliþini okur, ama bildiðimiz
anlamlý bir sözcük çýkarmak yerine protein
çýkarýr. Bu þu þekilde gerçekleþir: Özel enzimler
amino asitleri "transfex" RNA (tRNA) denilen küçük
bir RNA molekülüne baðlarlar. Yirmi amino asidin
her biri özel RNA molekülüne baðlanýr.
Amino aside baðlanmýþ tRNA'lar kendilerini ribosoma
yöneltirler.
Ribosom, gerekli tRNA'yý (baðlý amino asitlerle
birlikte) o anda mesajcý RNA'dan okuduðu deyimlere
uygun olarak seçer. Yani, eðer ribosom mesajcýdan
ala amino asitini (alanin) belirleyen bir
grup nükleotid mesajýný okumuþsa, bu amino asitin
baðlý olduðu gruba uygun nükleotidleri olan bir
tRNA seçer. Mesajcý nükleotidin, belli bir amino
aside uygunluðu, nükleotidlerin doðal uygunluk
iliþkilerine dayanýr. Mesajcý üzerindeki her nükleotid
dizisi, transfer RNA üzerindeki uygun nükleotid
dizisiyle mükemmel bir þekilde eþleþir. Her
yeni amino asit ve onun tRNA'sý ribosoma gelip
uygun biçimde yerleþtikçe, amino asit kendisinden
önce ribosoma gelmiþ olan amino asitle kimyasal
olarak birleþir.
Böylece, halkalar sýrayla birer birer baðlanýrlar.
Ribosom mesajý okudukça protein zincirinin boyu
durmadan uzar.
Mesaj zincirinin okunmasý bitince, bütün protein
halkasý serbest býrakýlýr.
Böylece yeni bir protein doðmuþ olur. Bir genboyu
DNA'nýn içindeki nükleotid diziliþi, bir protein
içindeki amino asit dizisini tam olarak belirler. Bir
gen; bir protein. Bir gen; bir protein kavramý bizim
proteinlerin nasýl oluþtuðunu öðrenmemizden çok
uzun zaman önce bulunmuþtu. 1930'larda ekmek
küfü üzerine bir dizi parlak deney yapan biokimyacý
George Beadle, bir tek gen içindeki deðiþikliklerin,
bir tek proteinde bozulmaya yol açtýðýný göstermiþti.
Buna dayanýlarak yapýlan çalýþmalar bakteri kullanýlarak
ilerletildi ve geniþletildi. Bu büyük çalýþma
ve burada anlatacaðýmýz niceleri, Herman
Müllex'in 1920'lerdeki DNA'daki deðiþmelerin (mutasyon),
istenildiðinde canlý sistemleri X-ýþýnlarýna
tutarak saðlanabileceðini gösteren önemli buluþu
olmasaydý baþarýlamazdý. DNA, bir hücrede bulunan
deðiþik proteinler kadar gen içerir (bakteride
2000; insanda 200.000).
Protein yapan makinenin bu çeviri iþlemindeki
þaþmayan hatasýzlýðý, kuþkusuz dikkate deðer. Bir
hücrenin yaþamasý için gerekli binlerce proteinin
üretilmesinde ancak bir-iki yanlýþlýða yer olabilir.
Ýnsanlarýn yaptýðý hiçbir makine, bunun gibi 200
romana eþdeðer bir yazýyý bu kadar az yanlýþla yazamaz.
tRNA'nýn Bulunmasý
Hocam Paul Zamecnik ve ben, 1956'da transfer
RNA'yý birlikte bulduk ve neye yaradýðýný açýkladýk.
Zamecnik daha önce ribosomlarýn, üzerinde proteinlerin
biraraya getirildiði strüktürler olduðunu
göstermiþti. Ben de bu tarihten bir yýl önce amino
asitlerin özel bir dizi enzimle aktif hale getirilebildiðini
(yani diðer amino asitlerle reaksoyona
hazýrlandýðýný) kanýtlamýþtým (bu dördüncü bölümde
anlatýlýyor). Ama arada eksik bir þey vardý:
amino asitlerin baðlanabileceði ve onlara, mesajcý
RNA'larýn gösterdiði yerlere yerleþtirilmelerini
saðlayan kimliði kazandýracak birþey.
Paul Zamecnikle birlikte, hücreler içinde amino
asitlere önemli bir yatkýnlýðý olan, yani onlarla olaðandýþý
bir sýkýlýkla baðlanabilen küçük RNA molekülleri
olduðunu gördük. Proteinin yapýlýþýnda ki
eksik olan halkayý bulduðumuzu hemen anladýk.
Bir sürü yoðun ve zevkli deneyden sonra, ondan
sonraki yýlýn sonlarýna doðru, tRNA'nýn protein yapýmýna
katýlým yönteminin size daha önce açýkladýðým
oldukça tam bir resmini elde ettik.
Zincirlerden Üç Boyutlu Varlýklara
Buraya kadar öykü yeterince doyurucu; canlý
mekanizmalar, zincirleri dil olarak kullanýrlar.
Plandan bitmiþ üretime geçmek, basit bir çeviri iþidir.
Ama hala aþmamýz gereken bir engelemiz var.
Çeviri bir simgeyi baþka bir simgeye, tek boyutu tek
boyuta, bir zinciri baþka bir zincire, nükleotidleri
amino asidlere dönüþtürüyor. Zincirden "maddeye"
nasýl varabiliriz?... Protein moleküllerinin görevlerini
yerine getirmelerine, dokunabildiðimiz,
kavrayabildiðimiz þeylere, tohumlara, çiçeklere,
kurbaðalara, size, bana bir boyuttan üç boyuta sýçramak
zorundayýz demek ki.
Yanýt, protein zincirleri içindeki halkalarýn yani
amino asitlerin özelliðinde yatýyor.
Protein molekülleri, zincir olduklarý halde aslýnda
(fiziki olarak) gerçek zincirlerde olduðu gibi üç
boyutlu strüktürlerdir. Proteinin yirmi deðiþik
amino asidi, etkisiz simgeler deðildirler. Herbirinin
kendine özgü kimyasal özellikleri vardýr. Bazýlarý
zincirdeki ikiz eþleriyle kimyasal baðlar yapmayý
yeðlerken, bazýlarý daha çok asit, bazýlarý da alkali
özelliðini gösterir. Kimi suyu aramak eðilimindeyken,
kimi de sudan kaçar. Bazýlarý öyle biçimlendirilmiþlerdir
ki zinciri bükebilirler. Birkaç
tanesinin de bir proteinin yalnýzca bir tek iþe yaramasýna
katkýda bulunacak özel marifetleri vardýr.
Bu amino asitler zincirdeki yerlerine göre zincirin
son biçimini belirlerler. Zincirler tamamlandýklarý
zaman, bir çeþit ip yumaðý oluþturmak için kendi
kendilerine içiçe dolanýp katlanýrlar. Çözülmüþ zincirdeki
amino asitlerin "sýrasý", molekülün katlanmak
için hazýr olduðu zaman nasýl davranacaðýný,
ne yapacaðýný "þaþmaz" bir þekilde
belirler. Katlanma biçimi de protein molekülünün
þeklini, özelliklerini, iþlevini belirler.
Kas proteinler için, bir gen, protein yapar makinelere
son bitmiþ biçiminde katlanabilecek ve
komþu liflerin üzerinden kayabilecek çok uzun bir
protein zinciri yapmasýný emreder. Böylece kasýlabilen
uzun lifler oluþur. Kan hücrelerindeki oksijen
taþýyan protein zinciri hemoglobin, özel bir üç
boyutlu katlanma biçimine sahiptir. Böylece yalnýzca
kendisine özgü bir yolla oksijeni tutma ve
serbest býrakma iþlevini yerine getirebilir. Sonuç
olarak herbirinin sýralanýþý, genler içindeki nükleotidlerin
sýralanýþýyla belirlenmiþ binlerce protein
zinciri, özel biçimlerde katlanýp, özel iþlevler elde
ederler.
Düzen Yaratmak Çoðu Kez Zincir Yapmaktýr
Birinci bölümde düzen konusunda söylediklerimizi
hatýrlayýn: Yaþam, sürekli düzensizliðe
giden bir evrende düzene yönelik çalýþýr.
Þimdi bunun ne demek olduðunu çok daha açýkça
görebiliriz. Canlý olmak, daha önceden þaþmaz bir
kesinlikle tanýmlanmýþ bir düzenle, halkalarý zincire
eklemektir. Düzen bir defa kurulunca, son biçimin
ve iþlevin elde edilmesi hemen hemen kendiliðinden
gelir diye düþünülebilir. Ýsterseniz, bir
parçayý bir baþka parçanýn önüne koymak, kendiliðinden
sonuca götürüyor diye düþünebiliriz bu düzeni.
Zayýf Kimyasal Baðlantýlarýn Önemi
Hücrenin önemli molekülleri yani DNA, RNA ve
proteinler üzerine yapýlan bir çalýþmadan çok ilginç
bir genelleme ortaya çýkmýþtýr. Aslýnda "zayýf" kimyasal
baðlantýlar, yaþam için son derece önemli iþlevler
taþýrlar. Güçlü baðlantýlar, amino asitleri
protein içinde birbirine baðlayanlar cinsinden veya
RNA ve DNA içinde nükleotidleri baðlayanlar cinsinden
olanlardýr. Bunlar zincirin her halkasýnda
komþuyu sýkýca tutarlar. Zayýf baðlantýlar ise bütün
büyük zincirlerde katlanma noktalarýný belirleyen
ve molekülün biçimini saðlayanlardýr. DNA'da iki
zinciri, çift sarmalý oluþturmak için birarada tutan
nükleotidler arasýnda zayýf halkalar vardýr. Bunlar
ilerde göreceðimiz gibi RNA üretiminde çok gereklidirler.
Proteinin içinde, onu iþlevine uygun
katlanmýþ biçimlerde tutan amino asitler arasýndaki
baðlantýlarda zayýftýr. Ribosomlar üzerinde
yeni protein yapýmýnda, transfer RNA molekülleri,
nükleotidlerini mesajcý RNA üzerinde tamamlayýcý
biçimdeki nükleotidlere uydurarak, tam yerlerini
"bulurlar". Bu önemli baðlantýlarýn özelliði, zayýf
oluþlarý yüzünden çok kýsa sürmeleridir. Görevlerini
yaparlar ve sonra kolayca çözülüp yeniden
kullanýlabilirler.
Hayatla Ýçli Dýþlý Cansýz Varlýklar: Virüsler
Virüsler, ya DNA'lý ya da RNA'lý proteinden
yapýlmýþlardýr. Yani ya DNA ya da RNA biçiminde
bilgiyi içerirler ve protein biçiminde bir þeylerin
yerine geçebilen bir kimlikleri vardýr. Ama yardýmcýsýz
kendi kendilerine üreyemezler. Yardým
canlý hücreler tarafýndan saðlanýr. Virüsün proteinleri,
onun bir hücre bulup içine girmesine yol
açar. Virüs, orada kendisini üretecek makinalarý;
hücrenin makinalarýný bulur. Üreme iþini tamamladýktan
sonra kendisi ve yeni virüsler, ayný
tatsýz iþi baþka hücrelerde yinelemek üzere o hücreden
çýkarlar. Bu olaylar sýrasýnda virüs, "ev sahibi"
hücreyi öldürebilir, ona zarar verebilir, deðiþtirebilir
veya hiçbir þey yapmaz; bu virüsün ve
hücrenin cinsine baðlýdýr. Bir virüsün hücrede
neden olabileceði önemli bir deðiþiklik de onu kansere
dönüþtürmesidir. Bu esrarlý olay, sekizinci bölümde
göreceðimiz gibi en son kanser araþtýrmalarýndaki
yoðun çabalarýn temelinde
yatmaktadýr. Hücrelerden daha basit olduklarý
halde, virüslerin daha ilkel olmadýklarýný sanýyoruz.
Çok uzak geçmiþte bir zaman, normal hücrelerin
parçalarýyken kopup kendi asalak "yaþama" biçimlerini
kurmuþ olmalarý mümkün görünüyor. Virüslerin
baðýmsýz olarak üreme yetenekleri olmadýðý
için kendi baþlarýna canlý olduklarýný
düþünemiyoruz.
Ölümlülük ve Ölümsüzlük
Þimdi, bir bireyin yaratýlmasýnýn bir dizi yazýlý
talimat gerektirdiðini biliyoruz. Bunlar milyonlarca
yýldýr dikkate deðer bir baðlýlýkla tekrar tekrar
kopye edilmiþlerdir, ama her birey yalnýzca birkaç
on yýl içinde yaþar ve ölür. O zaman bu talimatlarýn
ölümsüz olup olmadýklarýný sorabiliriz. En azýndan,
bir biyolog için her hangi bir þey ne kadar ölümsüz
olabilirse, genetik bilgi de o kadar ölümsüzdür diyebiliriz.
Aslýnda ölümlü her birey, gelecek kuþaklara
geçirilecek tarifnamenin geçici koruyucusudur;
sopanýn DNA olduðu bir bayrak
yarýþýsýnda koþucu... Bir birey yaþamýnýn, ancak
atalarýndan çocuklarýna geçirdiði bilgi kadar önemi
vardýr. Bazý güveler aðýzsýz doðarlar ve doðduklarý
andan baþlayarak açlýktan ölüme mahkumdurlar.
Tek iþlevleri, çiftleþip daha çabucak yumurtlayarak
güve bilgisini gelecek kuþaða geçirmektir.
Eðer DNA ölümlünün ölümsüzlüðü ise, insanlarý
inatçý meraký, daha ötesini de sormadan edemez;
Bütün bunlar nasýl baþladý?

ÝÝÝ. BÖLÜM
Baþlangýç
Hangisi önce geldi, tavuk mu yumurta mý? Bu çok
duyulmuþ bir sorudur, ama yanýtlanamaz. Yanýtlanamamasýnýn
sebebi "tavuk yumurtadan, yumurta
tavuktan, vs." diye zaman içinde bitmez tükenmez
bir geriye doðru sayýþ gerektirmesi deðil, bu
þekilde geriye giderken biriken küçük deðiþikliklerle
tavuðun tavukluktan, yumurtanýn da
yumurta olmaktan çýkmasýdýr. Tavuðun bir milyar
yýl gerilere giden soy aðacýný incelersek; tüylü arkadaþýmýzý,
hayal gücümüzü ne ölçüde zorlarsak
zorlayalým adýna "tavuk" diyemeyeceðimiz atalara
baðlayan bir deðiþimle karþýlaþýrýz. Benim tahminim,
bir milyar yýl önceki tavuk atasýnýn herhalde,
toplu iðne baþýndan küçük ve okyanusta yaþayan
bir yaratýk olduðu. Kendi soyumuzu gerilere
doðru izlersek, yine buna benzer bir sonuçla karþýlaþýrýz.
Ne kadar geriye gidebiliriz? Bir baþlangýç olduðunu
düþünmemiz gerek. Bundan önceki bölümde
sözü edilen, DNA'nýn ölümsüzlüðünü benzetmesine
þimdi daha iyi bir perspektiften bakmalýyýz.
Dünyamýzýn þimdiki canlý biçimlerini doðuracak
tüm bilgiyi taþýyan bu kocaman moleküllerin,
çok uzak bir geçmiþ zamanda, alçakgönüllü
bir baþlangýçlarý olmasý gerek.
En iyi tahminlere göre yaþam; bundan üç milyar
yýl önce, o zamanlar iki milyar yaþýnda olan dünya
canlýlarý barýndýracak kadar soðuduðunda baþladý.
Son derece küçük ve oldukça basit deniz yaratýklarýnýn
iki milyar yýldan daha eski fosilleri var.
Bu fosilleþmiþ yaratýklarýn atalarý herhalde daha da
küçüktü. En ilkel canlý biçimi, belki de bugün bolca
bulunan basit tek hücreli canlýlara hiç benzemeyen
bir tek-hücreydi.
Öyleyse bizim yoðunlaþacaðýmýz soru þu: bir
hücre, yaþamaya ilk olarak nasýl baþlamýþ olabilir,
bu nasýl mümkün olabilir? Soru "hücre nasýl yaþamaya
baþladý?" deðil; bu hiçbir zaman yanýtlanamayacak
bir sorudur. Çünkü bu olaya tanýklýk
edecek kimse yoktu o zaman. Ama yaþamýn
nasýl oluþabileceðini sormak hakkýmýzdýr. Akýllýca
tahminler ve olasýlýklarý gösteren deneyler yapabiliriz.
Gerekli Maddeler
Jeologlarýn, paleontologlarýn, fizikçilerin,
biyologlarýn çalýþmalarýna dayanarak, dünyanýn üç
milyar yýl önce nasýl bir yer olabileceði konusunda
oldukça iyi bir fikrimiz var. Bilim kurgu kitaplarý ve
filmleri olayý çok canlý ve belki de doðru resimliyorlar;
lav ve kayalardan oluþmuþ, gri, tümüyle
kýsýr, hiç yeþili olmayan manzaralar, patlayan
yanardaðlar, sivri dað tepeleri, buharlaþan
denizler, alçak bulutlar, arada çakan þimþeklerle
gürültüyle parçalanan ve sürekli yaðan yaðmurlar.
Herhangi bir canlý tarafýndan görülmemiþ ve duyulmamýþ
olaylar. Kuþkusuz bu, sizin ve benim için
çok sefil bir ortam olurdu. Ama yaþamýn baþlangýcý
için iyi bir düzendi. Herþeyi harekete geçirmek için
gerekenler þunlardý:
1. Ilýk bir ortam.
2. Çok miktarda su.
3. Gerekli atomlarýn kaynaklarý (karbon, hidrojen,
oksijen, nitrojen ve fosfor).
4. Enerji kaynaðý.
Su ve ýsý, sorun deðildi. Dünya soðurken, milyonlarca
yýllýk yaðmur okyanuslarý doldurmuþ hala
sýcak olan dünya bu okyanuslarý ýsýtmýþtý. Þimþekler
bol bol enerji saðlýyorlardý. Bulutlar aralandýðý
sýralarda da güneþten utraviyole ýþýnlarý geliyordu.
(Bu ýþýnlar o zaman þimdi olduklarýndan
çok daha güçlüydüler, çünkü atmosferimizi saran
ozon tabakasý henüz oluþmamýþ. Ozon, yeryüzünde
bitki yaþamýnýn sonucu olarak yavaþ yavaþ birikmiþ
bir oksijen tabakasýdýr. Bu tabaka ultraviyole ýþýnlarýný
geçirmez.)
Bu koþullar; kuþkusuz baþlangýçta, en basit birimlerin,
bilgi zincirlerinin (DNA) ve hücre maddesi
zincirlerinin (protein) oluþmasý için yeterince basitti.
Ama zincirlerimiz olmadan önce halkalarýmýzýn
olmasý gerekir. Önce DNA nükleotidleri
ve proteinlerin amino asitleri oluþmalýdýr. Bildiðimiz
gibi, bu halkalar ufak moleküllerdir. Bunlar,
karbon, hidrojen, oksijen, nitrojen ve fosfor elemanlarýnýn
kimyasal olarak baðlanýp düzenlenmeleriyle oluþurlar.
Basit Moleküllerin Doðuþu
Öyleyse iþte senaryomuz: Deniz suyunda erimiþ
karbon, hidrojen, oksijen, nitrojen ve fosfor içeren
basit bileþikler, ultraviyole ýþýnlarý ve þimþeklerle
sürekli bombardýman ediliyorlar. Bu arada bir
kýsmý kalýcý ve dengede olan, deðiþik kombinasyonlara
da zorlanýyorlar.
Ýþlem yüz milyonlarca yýl boyunca sürerken,
deniz, elemanlarýnýn deðiþik kombinasyonlarý yönünden
giderek zenginleþiyor. Yeni moleküller, bu
arada nükleotidler ve amino asitler birikiyor. Sonunda,
denizin son derece bol ve bütün yeni molekül
çeþitlerini içeren koyu bir çorbaya dönüþtüðü bir
zaman geliyor.
Zamanýn Önemi
Sözkonusu süreçte zamanýn önemini kavramak
için biraz duralým. Zaman ne kadar uzun olursa
birþeylerin olmasý da o kadar olasýdýr. Kimyasal
reaksiyonlar için de bu doðrudur. Zaman sýnýrlamasý
olmazsa, yeterince uzun süre beklenirse en olanaksýz
reaksiyonlar gerçekleþebilir. Eðer bu reaksiyonlarýn
ürettikleri bileþikler kalýcý (dengeli)
iseler, deniz suyunun nispeten deðiþmez maddeleri
haline geleceklerdir.
Ýçinde Canlý Olmadýðý Ýçin Çorba Varlýðýný Sürdürebilir
Þimdi denizin çorba gibi olmasý düþüncesi size
aþýrý görünebilir. Bunun bugünkü deneyimlerimizle
karþýlaþtýrýlabilecek hiçbir yaný yoktur. Böyle zengin
bir oluþumun birikmesi, canlýlar onu hemen
yiyip bitireceði için bugün belki de, olanaksýzdýr.
Bakteriler ve diðer açgözlü yaratýklar þimdi çok
kalabalýklar ve ne zaman iyi bir besin kaynaðý belirse,
hemen onu tüketiyorlar. Kaynak kuruyana
kadar üreyip sayýlarýný arttýrýyorlar. Görüyorsunuz
ki eskiden yaþam olmadýðý için okyanuslar çorba
gibi olabilirdi.
Eski Olaylarýn Laboratuvardaki Benzerleri
Aslýnda, anlattýklarýmýz hiçbir zaman kanýtlanamayacak
bir hipotez. Yine de biz, laboratuvarda
bunlarýn olabileceðini gösterebiliriz.
Eskiden olduðu öne sürülen koþullarýn laboratuvarda
istenen tepkiyi saðlamasý kuþkusuz
olanaklýdýr. Üç milyar yýl önce denizde bulunduðu
düþünülen basit bileþikler bir cam kapta suda eritilebilirler.
Kap, þimþeklerin enerji katkýsýný saðlamak
üzere bir elektrik kaynaðýna baðlanýr.
Sistemin bütün parçalarý hiçbir canlý hücre olmadýðýndan
emin olabilmemiz için önceden strezile
edilir. Sonra kaptakilerin bir süre piþmesi için
elektrik verilmeye baþlanabilir. Sonunda kap açýlýp
içindekiler incelenir.
Bu deneyin yapýlmýþ olduðunu ve sonucun tümüyle
inandýrýcý olduðunu sevinerek söyleyebilirim.
Hem nükleotidler hem amino asitler beþ elemandan
bu þekilde oluþturulabildiler. Yani yaþam zincirlerinin
halkalarý, deniz ve benzeri bir ortamda
þimþekleri enerji kaynaðý olarak kullanýlmasýyla
üretildi.
Zincir Moleküllerin Doðuþu
Bundan sonraki adým, açýkça görülüyor ki halkalarý,
DNA gibi ve protein gibi zincirler oluþturmak
için birleþtirmektir. Ýlkel koþullarýn laboratuvarda
yapýlmýþ benzerlerinin, halkalarýn oluþumu aþamasýný
saðlamasýna bakarak, çalýþma ilerletilirse
halkalarýn zincir biçiminde eklenebileceðini de düþünmek
akla yakýndýr.
Nitekim kýsa zincirlerin oluþtuðunu görüyoruz.
Basit kimyalarýyla bugünün DNA'larýna ve proteinlerine
benziyorlar.
Yine de hatýrlayalým, bu deneyler yalnýzca ne
olabileceðini gösterir, ne olduðunu deðil.
Durum Thor Heyerdahl'in; Polinezya adalarý
halkýnýn Güney Amerika'dan batýya yelken açarak,
þimdiki yurtlarýný bulduklarý savýný kanýtlamaya
çalýþýrken karþýlaþtýðýndan farklý deðil. Sal üzerinde
ayný yolculuða baþarýyla yaparak, yalnýzca Polinezyalýlarýn
gerçekten bu yolculuðu yaptýðýný kanýtlamýþ
olmadý, benzer taþýt kullanan herhangi birinin
de ayný iþi yapabileceðini gösterdi.
Bir Hücreye Doðru
Bu noktadan sonra, hücreyi daha çok tanýmak
için beþ önemli adýma daha göz atabiliriz.
1. Enzimlerin ortaya çýkmasý: Enzimler, hücre
içindeki bütün kimyasal reaksoyunlarý hýzlandýracak
özel protein molekülleridir. Bugün canlý
hücre; herbiri kendi özel iþini yapan, besin maddelerini
parçalayan, besinden enerji üreten, basit
moleküllerden zincir yapýmýný kolaylaþtýran ve sayýsýz
baþka iþler yapan binlerce enzim içerir. Olaylarýn
denizdeki baþlangýç çaðlarýnda yavaþ geliþimleri,
ancak enzimlerle hýzlandýrýlabilirdi. Ýlk
enzimler, raslantýsal olarak birbirine eklenmiþ kýsa
amino asit zincirleri olsa gerek. Tekrar tekrar
"deneme-yanýlmayla" bu kombinasyonlarýn bazýlarý;
birtakým reaksiyonlarý hýzlandýrabilecek, yalnýz
kendilerine has bir yeteneði elde etmiþ olmalýlar.
2. DNA'nýn çift kat oluþu: Okyanuslar boyunca
DNA zincirinin rasgele eklenen nükleotidlerle yavaþ
yavaþ uzamasýný gözünüzün önüne getirmeye çalýþtýðýnýzda
bazý anlamlý diziler oluþacaktýr. Burada
"anlamlý", birkaç yeni ilkel proteini yapmak için gereken
bilgiyi içermek olarak kullanýlmýþtýr. Bunlardan
bazýlarý, yararlý enzimler veya önemli strüktürlerin
parçalarý olacaklardýr. Bu narin DNA molekülleri
ne kadar uzun olurlarsa, kopma tehlikesi
de o kadar büyüktür. Bir korunma yolunun raslantý
olarak belirmesi ve onlarý dengeye ulaþtýrmasý iyi
olacaktýr. Basit bir çift kat halinde birleþme bunu
saðladý. Birbirine sarýlmýþ ipliklerin zarar görmesi,
ayrý ayrý tek baþlarýna olduklarý zamandan daha az
olasýydý. Dahasý, çift kat olmak, DNA'nýn üremesi
için gereklidir.
3. DNA'nýn çoðalmasý: Bu, çift sarmal DNA
zincirindeki her ipliðin, kendisinin týpatýp bir kopyasýný
yapmasý, sonuçta ikinci bir çift sarmalýn
oluþmasý demektir. Son derece basit ve zarif olan bu
iþlem, bir halatýn çözülüp ayrýlýþý gibi
iki zincirin birbirinden ayrýlmasýyla
baþlar. Yeni nükleotidler, eski zincirlerin herbiri
boyunca düzenli bir þekilde sýralanýrlar ve sonra
birbirine eklenirler. Nükleotidlerin her yeni zincirdeki
diziliþleri, þaþmaz bir biçimde eski zincirdeki
nükleotidlerin diziliþiyle belirlenir. Bunun
nedeni; baðlanmak üzere gelen yeni nükleotidlerin,
yalnýzca eski zincir üzerinde kendilerine karþýlýk
gelen türden nükleotid ile ikili oluþturabilmelidir.
Bu iþ bitince, herbiri, bir eski bir yeni zincirden
oluþmuþ çift katlý iki zincir ortaya çýkmýþ olur. Bir
çift katlý zincir, diðer çift katlý zincirin her yönüyle
aynýdýr. (Hücre içinde bu iþ tamamlandýðýnda,
hücre ikiye bölünmeye hazýrdýr. Bölünmeden sonra
iki yeni hücrenin herbirinde birbirinin eþi birer çift
DNA zinciri olacaktýr.)
DNA'nýn iki katýna çýkmasý, DNA molekülleriyle
nükleotidlerin kendi baþlarýna yapabilecekleri bir iþ
deðildir. Þimdi olduðu gibi sanýrýz yaþamýn baþlangýç
aþamalarýnda da bütün diðer hücre reaksiyonlarýnda
olduðu gibi enzimler gerekliydi.
4. Temel maddelerin paketlenmesi: Hücre
genetiði içinde kritik bir olay, önemli moleküllerin
çevrelerinin bir sargý veya zarfla çevrelenmesidir.
Bu; hem DNA'nýn, hem proteinlerin, hem de diðer
önemli moleküllerin korunmasýna yarar. Onlarý
birlikte daha etkin çalýþabilsinler diye birbirlerine
yaklaþtýrýr. Proteinler ve yaðlar "zar" denilen hücre
sargýsýnýn en önemli elemanlarýdýr. Yaðlar, hücrenin
çevresinden yalýtýmým, yani su geçirmezlik
niteliðini saðlarlar.
5. Hücrenin ikiye bölünmesi: Molekülleri bir
"zarla" sararsak, hücreye çok benzer bir þey elde
ederiz. Ama hücre bölünemiyorsa hiçbir iþe yaramaz.
Gerekli olanlar þunlardýr: Yeni bir hücre
yapabilmek için bölünebilen bilgi, önemli hücre iþlevlerini
yerine getirecek enzimler ve bunlarýn hepsinin
bir zar içinde toplanýp korunmasý. Bu paketin
bölünmesi, çok karýþýk bir iþlemde bütün bileþenlerin
iþbirliðini gerektirir ki, bunun nasýl gerçekleþebildiðini,
bugün bile anlamýþ deðiliz. Ama
bölünebilen hücreler bir kez ortaya çýkýnca, günümüze
kadar gelen yol açýlmýþ oldu.
Hayat Yalnýzca Bir Defa Ortaya Çýktý
Bu olaðanüstü yaratýlýþtan tek bir olaymýþ gibi
söz ediyorum. Belki de öyleydi. Böyle söylemek için
iki neden var. Birincisi bugün her canlý yaratýk (istisnasýz
hepsi) ayný yapý malzemelerini kullanýyorlar:
Ayný dört nükleotidi, yirmi amino asidi
ve diðerlerini. Ayný genel makinelerle protein
moleküllerini yapýyorlar (ribosomlar, transfer RNA,
mesajcý RNA) ve yaþamýn diðer iþlerini yönlendiriyorlar.
Hayatýn bir defadan fazla baþlangýcý
olduðunu düþünsek, her baþlangýcýn deðiþik yapý
malzemeleri, makineleri olacaktý. Bütün canlý yaratýklarýn
ayný yapý malzemeleri ve makinelerini
içermeleri gerçeði, tek bir baþlangýç savýný güçlendiriyor.
Tek baþlangýca inanmanýn ikinci nedeni de canlýlarýn
en erken biçimlerinin, içinde oluþturduklarý
çorbayý çabucak tüketecekleridir. Böylece, kendileri
ve onlardan üreyenler, milyonlarca yýlda elde edilmiþ
zengin çevreyi harcýyacaklardýr. Ufacýk hücre
ve yavrularýnýn, o koca okyanuslar dolusu iyi besini
yok edivereceklerine inanmak biraz zor olabilir.
Ama hemen bunun olabileceðini gösteren bir örneðe
bakabiliriz. Çok rastlanan E. koli bakterisi, kendisi
için uygun besin olduðu zaman, her yirmi dakikada
bir nüfusunu iki katýna çýkarabilir. Bu demektir ki
þu anda yalnýzca bir tek hücreyle baþlasak, yirmi
dakika sonra iki, bir saat sonra sekiz hücremiz olur.
iki saatte 64, üç saatte 512, dört saatte 4096, beþ
saatte 32768 ve böylece sürüp gider. Hücre kütlesindeki
artýþýn bir atomik zincir reaksiyonu olduðunu
görebilirsiniz. Aslýnda, E. kolisi bolca besinle
yirmidört saat üremeye devam etse, üreyen
hücreler dünyanýn yüzeyinde bir mil uzunluðunda
kabuk oluþtururlar. Burada önemli olan nokta,
basit bir hücrenin besin stoku bitene kadar veya
atýklarý kedisini zehirleyene kadar, yiyip bölünebilmesidir.
Tüketilecek gýda kütlesinin sýnýrý
yoktur. Böylece, oldukça kýsa bir zamanda, ilkel bir
hücre ve ondan üreyenler, okyanuslardaki bütün
besini tüketebilir. Artýk yeni canlýlarýn ortaya çýkmasýna
olanak kalmaz.
Enerjinin Ýþe Katýlmasý
Enerjinin, yaþamýn baþlamasý için gerekli olduðunu
belirtmiþtik. Þimþeðin çakýþý, bir ultraviyole
patlamasý, moleküllerin zincir moleküller
oluþturmak üzere birbirine baðlanmasýna neden
olabilir. Bu zincirlenme ve yaþama iþleminin temeli
ve varlýðý için çok önemlidir ve her zaman da
önemliydi.
Birinci bölümde, bir de þekil çizerek, rasgele daðýlmýþ
nesneler arasýnda düzeni saðlamak için bilgiye
gereksinimimiz olduðunu gösterdik. Ýkinci bölümde,
bilginin gerçekte ne olduðunu öðrendik.
Enerjiye de gereksinimi olduðunu gördük. Þimdi,
canlý dünyada enerji akýþýný daha ayrýntýlý inceleyebiliriz.

ÝV. BÖLÜM
Enerji
Laboratuvarýmýzdaki radyoaktivite sayacý sabýrsýzlýkla
beklediðim sayýlarý basmaya baþlamýþtý.
Bir yýllýk çalýþma sonucunda, hücrelerin amino
asitlerin içine, bunlarýn birbirine baðlanýp protein
oluþturmalarý için nasýl enerji depoladýðý konusunda
fikirlerimi sýnayacak bir deney tasarlamýþtým.
Bunu bulmak, vücudun en önemli
malzemesi proteinin yapýlýþý üzerine ýþýk tutmak
demekti. Kuþkularýma raðmen baþarýnýn ucu görünüyordu.
Sonunda sayýlar atomlarýn kendilerine
çarpmýþým gibi ümitlerimi arttýracak biçimde çýktý.
Bilim bize beklentileri düþük tutmayý öðretir ama o
anda önemli bir buluþ yaptýðýmdan kuþkum yoktu.
Çalýþmayý yayýnlamamdan az sonra bu, diðer araþtýrmacýlar
tarafýndan da onaylandý. Bu ilk adýmý bir
seri yeni buluþ izledi. Beþ yýl içinde protein sentezinin
tümüyle anlaþýlmasý saðlandý.
Bu bölüm daha çok bu konuyla ilgili, ama önce
birinci bölümde þöyle bir deðindiðimiz hayvanlar ve
bitkilerin enerjiyi nasýl kullandýklarý konusuna
daha geniþçe bir göz atalým.
Söðüt Hava Alýyor
1630'da Johann Van Heimont, 5 pound (yaklaþýk
2,5 Kg.-Çev.) aðýrlýðýnda bir söðüt dalýný 200 pound
aðýrlýðýnda topraða dikti. Beþ yýl sonra sögüt 165
pound artmýþtý, ama topraktan yalnýzca iki pound
eksilmiþti! Bu deney, topraðýn bitkiyi oluþturan en
büyük malzeme kaynaðý olmadýðýný kesinlikle kanýtladý.
Kuþkusuz topraktaki su, bitki için çok gerekliydi;
Van Helmont söðüdünü düzenli olarak suladý
ve bitki, büyümesine yardýmcý olacak bu suyu
kullandý. Bugün bile bazýlarý, bitkileri oluþturan
maddelerin topraktan deðilse nereden saðladýðýný
görmekte güçlük çekerler. Havadan geldiði yanýtý,
kabullenilmesi zor görünür. Gerçekten bitkilerin
kendilerini yapmak için kullandýklarý malzeme;
karbondioksit, havadan gelir. Su, yapým projesine
hidrojen atomlarýyla katkýda bulunur ve bitkinin
toplam aðýrlýðýnýn bir kýsmýný oluþturur. Böylece,
Helmont'un söðütünün neden topraktan bu kadar
az þey alýrken böylesine bol bol büyüdüðünü
anlayabiliriz.
Bitkiler Güneþ Iþýðýný Tutarlar
Karbondioksit de olsa, Helmont'un söðüdü hava
toprak ve suyun saðlayamayacaðý baþka bir þey,
yani güneþ olmasa yaþamýný yitirirdi. Güneþ enerjisi,
karbondioksiti söðüt maddesine dönüþtürecek
iç iþlemleri yürütmek için gereklidir.
Bundan önceki bölümde, yaþamýn baþlangýcýný
saðlayan enerji belki de elektrik yükler ve ultraviyole
ýþýnlarýndan gelmiþti demiþtik. Hücre varlýðýnýn
oldukça erken aþamalarýnda, enerji bulmayý
garantiye alacak çok etkin bir araç belirdi. Bu araç
klorofil sistemiydi. Bitkiler güneþ enerjisini bu sistemle
"kafesleyip", hücre içinde hizmete sunarlar.
Klorofil hepimizin bildiði gibi bitkilerin yeþil
rengini verir. Yapraklarýn, otlarýn ve iðnelerin yeþili
klorofildendir. Bu boya molekülünün atomlarý
öyle bir biçimde düzenlenmiþtir ki, bitkinin yüzeyine
çarpan ýþýk, molekülün içinde kalýr. Yakýndaki
enzimler ve diðer protein moleküllerinin
yardýmýyla ýþýk, önce elektrik enerjisine sonra kimyasal
enerjiye dönüþür; kimyasal enerji de bitkinin
yapýmýnda kullanýlýr.
Bitki yaþamýnýn dünyaca bilinen en basit dökümü
þöyledir:
Iþýk enerjisi+Karbondioksit+Su-þeker+Oksijen
Bu formüle göre bitkiler, güneþ enerjisi kullanarak
karbondioksit ve su moleküllerini tüketip
onlarý þeker moleküllerine dönüþtürürler. Oksijen
bir atýk olarak çýkartýlýr. Þeker bitki içinde, bitki
maddesi yapmak için, yanabilir enerji kaynaðý olarak
kullanýlýr. Yani bitkiler büyümek için kendi þekerlerini
yerler.
Hayvanlar Bitkileri Tüketirler
Biz hayvanlar doðal olarak serbest oksijen olmazsa
yaþayamayýz. Daha önce öðrendiðimiz gibi
serbest oksijen ilkel atmosferde yoktu. Ama yukarýdaki
formülde oksijenin bitkilerin atýk ürünü
olduðunu görüyoruz. Bitkiler kendi çýkardýklarý oksijeni
hiçbir yerde kullanamýyorlar. Giderek artýp
yeryüzünü yüzlerce milyon yýldan fazla bir zaman
hükümlerine aldýklarýnda bu oksijen atmosferde birikti.
Yavaþ yavaþ hayvan yaþamýnýn doðmasýna elveriþli
bir çevre geliþti. Daha önce belirtmiþtik, hatýrlayalým;
atmosferin üzerinde biriken oksijen zamanla
bizi, bitkileri ve hayvanlarý ultraviyolenin
zararlý etkilerinden koruyan bir ozon tabakasýna yol
açtý. (Þimdilerde, bu ozon tabakasý gerosol sprey
tenekelerinde parlayýcý olarak kullanýlan florokarbonlarla
bozuluyor. Florokarbonlar ozon tabakasý
içinde yüzerek ayrýþýyor ve ozon moleküllerinin
parçalanýp oksijene dönüþmesine neden
oluyorlar. Sonuç, yeryüzüne gittikçe artan miktarlarda,
canlýlardaki DNA'yý bozabilecek ultraviyole
ýþýnlarýnýn ulaþmasýdýr.)
Evrimin bir aþamasýnda, bitkilerden iki yoldan
"yararlanan" canlý hayvan biçimleri geliþmeye baþladý.
Bu hayvanlar, bitkileri içerdikleri besin (þeker)
için yediler ve bitkilerin ürettikleri oksijenle nefes
aldýlar. Dünyadaki hayvan aktivitesinin basit formülü
de þöyle:
þeker+Oksijen-Karbondioksit+Su+enerji
Hayvanlarýn bitkileri yiyerek elde ettikleri þeker,
oksijenin varlýðýyla yanar, atýk olarak karbondioksid
ve su çýkar. Yanma iþlemi hücreler için,
hayvan maddesi yapýmýnda kullanýlacak yararlý
kimyasal enerjiyi üretir. Yani hayvanlar büyüyebilmek
için bitkileri (þekeri) yerler.
Bitkilerin ve Hayvanlarýn Birbirine Gereksinimleri Vardýr
Þimdi, bitkilerle hayvanlarýn tümüyle birbirine
baðýmlý olduklarýný göreceðiz. Bitkiler hayvanlarýn
soluduðu oksijeni yaparlar, hayvanlar da bitkilerin
yapý malzemesi olarak kullandýklarý karbondioksiti
üretirler. Bitki ve hayvan formüllerini, bütün canlý
varlýklarý anlatan bir çember olarak birleþtirebiliriz
böylece.
Çember formülü, daha basit bir deyiþle bitki
yaþam formülünün tersine okunmasýnýn hayvan
yaþam formülüyle ayný olduðunu göstermenin
baþka bir yoludur. Bu formül, hayvan ve bitki
yaþamlarýnýn tümüyle birbirine baðýmlý olduðunu ve
hayvanlarýn yiyecek kaynaðýnýn oluþmasý için, yeryüzünde
önce bitkilerin kendilerine saðlamca bir
yer yapmýþ olmalarý gerektiði gerçeðini kesinleþtiriyor.
Þu açýktýr ki bütün yaþam (bitki ve hayvan)
güneþ ýþýðýna baðlýdýr; bitkiler doðrudan, hayvanlarda
bitkiler aracýlýðýyla... Güneþ olmazsa, gezegenimiz
hem karanlýk hem de ölü olacaktý.
Bitkilerle hayvanlarýn birbirine baðýmlýlýðýný sýnayacak
ufak bir deney yapabilirsiniz. Bir sümüklü
böceði, küçük bir su bitkisini ve biraz suyu bir test
tüpüne kapatýn ve güneþe býrakýn. Sümüklü böcek
de, bitki de haftalarca saðlýklý kalacaklardýr. Sümüklü
böcek bitkiyi yiyip karbondioksiti atýk olarak
çýkaracaktýr. Bitki karbondioksiti tüketip büyüyecek,
oksijen üretecektir. Sümüklü böcek de oksijeni,
yediði bitkinin þekerini yakmak için kullanacaktýr.
Tüpü karanlýk bir yere koyarsanýz sümüklü böcek de
bitki de ölür.
Ölüm Yaþamý Doðurur
Hayvan ve bitkiler öldükleri zaman, protein,
DNA ve RNA zincirlerinin son derece karmaþýk bir
organizasyonu olan vücutlarý çürür. Þimdi sýra diðer
organizmalarda, daha çok da bakterilerdedir. Yaþamýn
daha önce yarattýðý düzenin ziyafetine konarlar,
onu yakarak kendilerini çoðaltýrlar. Þimdi
ana atýk madde karbondioksittir ve karbondioksit
bitkilerin onu yeniden kullanabilmesi için atmosfere
döner. Atmosferdeki karbondioksitin çoðu
çürüyen bitki ve hayvanlardan gelir. Eðer çürüme
olmasaydý, cesetleri ne yapacaðýmýzý düþünmemize
gerek olmayacaktý ve bir kaç yýl içinde bütün
yaþam yok olacaktý.
Zincir Yapmak Ýçin Enerji
Klorofilin ortaya çýkýþýnýn ne kadar etkin ve
önemli bir evrim olayý olduðunu görmek kolaydýr.
Klorofil oluþtuktan sonra, yeryüzünde bitki ve hayvan
nüfusunda neredeyse bir patlama oldu.
Klorofilin güneþ enerjisini kafeslemesi, aslýnda
hücre içinde, hücre maddesinin yapýmýný mükemmelleþtirmek
için kullanýldý. Þimdi bildiðimiz
gibi yapýlacak en önemli iþ, halkalarýn zincir
yapmak için birleþtirilmesidir. Öyleyse enerjinin,
zincirlerin büyümesini nasýl saðladýðýný anlamak istiyoruz.
ATP Hücrenin Enerji Deðiþim Aracýdýr
Klorofil tarafýndan emilen ýþýk enerjisi, o haliyle
bitkilere yararlý deðildir. Yararlý bir hücre enerjisine,
bir kimyasal enerji biçimine dönüþmesi gereklidir.
Bitki olsun hayvan olsun bütün canlý hücrelerin
enerji saðlayýcýsý daha çok ATP olarak bilinen
adenosin trifosfattýr. ATP, hemen hemen
DNA zincirinin tek bir nükleotid halkasý büyüklüðünde
ve karmaþýklýðýnda bir moleküldür.
Aslýnda, fazladan iki fosfat eklenmiþ bir nükleotiddir
(adenosin monofosfat) Önce ATP'nin hücre
içinde nasýl oluþtuðunu inceleyeceðiz. Burada gördüðünüz
gibi klorofil ýþýðý emer, ýþýðýn enerjisini
elektriðe çevirir, sonra da þeker yapma iþlemi sýrasýnda
bu enerji ATP'ye dönüþür. Güneþ enerjisi
böylece ATP molekülleri içine kilitlenip saklanýr.
Hayvan hücrelerinin klorofilleri yoktur. Onlar
bitkileri yiyerek saðladýklarý þekerden ATP üretmek
zorundadýrlar. Bitki þekerinin oksijenle yakýlýp
ATP saðlanmasý için, hayvan hücrelerinin ufacýk
þeker yakan odacýklarý vardýr.
Yanma
Canlýlardaki yanma ile bildiðimiz yanma arasýndaki
en önemli fark, ikincisinde enerjinin tüketilen
malzemede (odun, kömür veya þekerde) olup
yanma sýrasýnda ýsý olarak serbest kalmasýdýr.
Canlýlardaki yanma olayýnda ise, enerji tüketilen
malzemeden (þekerden) ATP olarak elde edilir.
Hayvan hücrelerinde þeker yakarak ATP yapýmýnýn,
bitki hücrelerinin ýþýktan ATP yapmasýyla
birçok benzerliði vardýr. Þeker yanmasý bir elektrik
akýmý üretir; baþka bir deyiþle bir grup protein molekülü
boyunca elektron akýmý oluþur. Buna benzer
olarak klorofil de bir miktar güneþ ýþýðýný emdikten
sonra, bu enerjiyle elektronlar açýða çýkar ve bir dizi
protein molekülünden bir elektrik akýmý gibi geçirilirler.
Ýki durumda da akým, fosfat moleküllerinin
adenosin nükleotidine baðlanmasýna,
yani ATP moleküllerinin doðmasýna neden olur.
Kýsaca, hem güneþ ýþýðýnýn emilmesinde, hem de
þeker yanmasýnda, hareket eden elektronlar üretilir;
bunlar ATP moleküllerini yaparlar.
ATP, hücrelerin içinde, kendi koruyucu zarlarý
olan özel bölmelerde yapýlýr. Bunlar hemen hemen
hücre içinde ufak ayrý hücreler gibidirler. Bitkilerde
güneþ ýþýðýndan ATP yapýlan yerlere kloroplast
denir; hayvanlarda ise mitokondria denilen þeker
yakarak ATP üretilen þeker fýrýnlarý vardýr.
Bitkiler Þekeri Kendileri Ýçin Yaparlar
Buraya kadarki geliþmelerden bitkilerin þekeri
hayvanlarý mutlu etmek için yaptýðý sonucunu ortaya
çýkartabilirsiniz. Bu tabii ki böyle deðildir.
Þeker fotosentez iþleminin ana ürünüdür. Ama
hayvanlar gibi bitkilerin de kendi maddelerini yaparken,
daha çok ATP ve gereksindikleri diðer bileþikleri
elde etmek için yaptýklarý þekeri yakmak
zorundadýrlar. Bunu mitokondria benzeri þeker
yakan fýrýnlarda yaparlar. Sonuç olarak bitkiler iki
enerji-çevirme mekanizmasýna sahiptir; bunlardan
biri þeker yapmak için güneþ enerjisi kullanýr,
öbürü hayvanlardaki gibi ATP ve buna baðlý bitki
maddesi yapmak için þeker yakar.
ATP'nin Anatomisi
Þimdi ATP'yi daha dikkatle yakýndan incelenmeye
hazýrýz. Nasýl çalýþtýðýný anlamak için
ana özelliklerini tanýyalým: Büyükçe parça adenosin
mono fosfat-AMP, kendisinden daha küçük
pirofosfat-PP'ye baðlýdýr. Ýki parçayý ve aralarýndaki
baðý göstermek için AMP-PP yazýyoruz.
Þeker yakma iþleminde elde edilmiþ AMP-PP, AMP
ve PP arasýndaki baðlantýda, depo edilmiþ enerji
içerir. Potansiyel enerjidir bu. Söylediðimizin doðruluðunu,
AMP-PP baðýný AMP ve PP yapmak için
kopardýðýmýzda kolayca görürüz.
Bunu yaptýðýmýzda ýsý çýkaran küçük bir patlama
olur. AMP-PP'nin saðladýðý enerjiyi görmenin en
etkin yolu, canlý sistemlerde molekülün ne yaptýðýný
izlemektedir.
ATP Baðlantýlara Enerji Verir
Bu bölümü, ATP enerjisinin protein yapýmýnda
nasýl kullanýldýðý üzerine buluþumun bana verdiði
heyecandan söz ederek açtým. Þimdi bu önemli ilk
adýma daha ayrýntýlý bakabiliriz.
ATP'den (AMP-PP)ne beklendiðini bir benzetme
ile görebilirsiniz: Bir avuç dolusu bildiðimiz telden
yapýlmýþ zincir halkamýz olsa ve bunlarý birbirine
eklemek istesek, bir kerpeten alýp her halkayý açýp
ondan sonrakine geçirip yeniden kapatarak ilerleriz.
Bu iþlemi iþ bitene kadar yineleriz. Tamamlamak
için uzun zaman enerji kullanýyoruz.
(fiziksel kas enerjisi). ATP de ellerinizin ve kaslarýnýzýn
yaptýðýna benzer bir iþ yapmak zorunda.
Ýþte ATP'nin zincir halkalarýný eklemek için kullandýðý yol:
ATP ve baðlanacak iki halka
AMP-PP'yi gerçek bir halkayla, örneðin bir
amino asitle baðlanmaya hazýr bir durumda çizdim.
Ýlkin zincir halkasý gösterdim eklenmeye hazýr. Sanýrým,
bunlarýn eklenebilmelerinin yardým görmeden
olanaksýz olduðu yeterince açýk görülüyor.
Ýlk önemli adým, AMP-PP'nin AMP bölümünün
halkalardan birine gerçek bir kimyasal baðlantýsýnýn
saðlanmasýdýr. Bu olunca, PP'ye gerek
kalmaz. AMP halkayý PP'yle baðlantýsý pahasýna
almýþtýr. Bu reaksiyon aradaki enerji baðýný sürdürür,
ama bu sefer AMP ile halka arasýnda...
Þimdi zincir halkasýnýn "harekete geçirildiði"
söylenebilir. Bu, zincirdeki baþka bir halkayla reaksiyona
girmeye hazýr olacak biçimde deðiþikliðe
uðradýðý anlamýndadýr. Bunu yeni baðlantýdan
akan enerjinin halkanýn açýlmasýna neden olduðunu
göstererek resimledim. Halkanýn bu hareketlendirilmiþ
durumu, kendisi için rahat deðildir.
Reaksiyona girmek için baþka halkalar
"arar". Bu bir baðlantýnýn yapýldýðý ve ayný anda
AMP'nin serbest kaldýðý en son evrede gösterilmiþtir.
Ýki ayrý halka eklenirken, ATP (AMP-PP)'nin de
AMP ve PP olarak ayrýldýðýný gözden kaçýrmayýn.
Enerji Titizlikle Korunur
Enerjinin ne kadar titizlikle korunduðuna bakalým.
AMP-PP'yi kimyasal olarak AMP ve PP'ye
ayýrsaydýk, enerji kullanýlmayan ýsý olarak çýkacaktý.
Hücre de AMP-PP'yi AMP ve PP olarak
ayýrýr, ama enerjiyi yapým iþleminde iki halkanýn
baðlanmasýnda kullanarak bir amaca yönlendirmiþ
olur, böylece korur.
Mitokondria'ya dönersek; AMP'nin yeniden ATP
üretmesi için kendisine yeni fosfatlar baðlanabilir.
PP özel bir enzimle ikiye ayrýlýp iki fosforik asit
çýkarabilir. Bunlar da yeniden kullanýlabilir.
Enzimler Olmadan Hiç Bir Þey Olmaz
Bütün bu anlattýklarýmýz, enzimlerin yardýmý olmasaydý
olmazdý. Enzimler, herþeyi hücrenin
amaçlarýný saðlayacak oranlarda ayarlayan protein
molekülleridir. Ýþlevleri AMP-PP ve zincir halkalarýný,
olmalarý gereken doðru biçimlerde tutarak
yanyana olmalarýný gözetmektir.
Ýþleme katkýda bulunacaklarýn birbirleriyle
doðru iliþkide olmalarý saðlandýktan sonra, geri
kalan olaylar kolayca geliþir. Enzimler olmasa,
olaylarýn kahramanlarýnýn yanyana gelmeleri raslantýya
kalacak, böylece bilinmeyen uzunlukta bir
zaman alacaktý.
Transfer RNA Yeniden Karýþýmýzda
Protein zinciri yapýmý iþlemine ATP'nin nasýl katýldýðýný
size açýklayabilmek için, olaylarýn gerçek
sýrasýný olduðu gibi belirtmedim. Þimdi herþeyi
doðru sýrasýna göre anlatayým. Bir amino asit halkasý
AMP'ye baðlanýp harekete geçirildikten sonra
(halka açýldýktan sonra), biraz önce resimde gösterdiðim
gibi hemen baþka bir amino asit halkasýna
baðlanýr. Ýkinci bölümden hatýrlayacaksýnýz, amino
asitler tRNA'ya, bir kimlik sahibi olsunlar, böylece
mesajcý RNA kendilerini doðru düzene uygun þekilde
tanýyabilsin diye baðlanýrlar. Amino asitler
ancak ribosom veya mesaj okuyan makine üzerinde
doðru yerleþtirildikleri zaman, komþu amino asitle
birleþmeye hazýrdýrlar. Prensip olarak orada anlattýklarým
geçerlidir. Yalnýz þu noktaya dikkat
edelim: Yalnýzca reaksiyona hazýr ("açýlmýþ halka"),
tRNA'ya açýk olarak iletilir ve ribosom üzerinde
doðru biçimde yerleþtikten sonrasýdýr ki kendisinden
sonraki halkayla birleþme yapar.
Mekanizmanýn ne kadar akýllýca olduðuna dikkat
edin. Hareketlendirme adýmý, amino asit halkasýný
herhangi bir baþka halkayla reaksiyona hazýrlar.
Ama bu yetmez; halkalar ancak doðru düzende yerleþtikten
sonra birleþmek zorundadýrlar. Düzen, her
amino asitin kendi özel tRNA'sýyla birleþmesini gerektirir.
Amino asiti hareketlendiren (açan) enzim,
ayný zamanda onun açýlmýþ durumda doðru
tRNA'ya baðlanmasýný saðlar.
Böylece þimdi bütün sistemlerde enerjinin, protein
moleküllerindeki halkalarýn biraraya getirilmeleri
için nasýl kullanýldýðýný biliyoruz. Daha
önce de söylediðimiz gibi protein, yaþamýn ana malzemesidir
ve buna göre yalnýzca bilgi deðil enerji
kaynaðýný da oluþturan dev bir maden ocaðýdýr.
Çünkü her halka, baðlantýsý ATP'den üretilmiþ
enerjiyi korur. Benzer prensipler, DNA ve RNA moleküllerinin
halkalarýyla diðer molekül tiplerinin
halkalarýnýn baðlanmasýnda da geçerlidir.
Herþeyi Yürüten ATP'dir.
Son olarak, canlý sistemlerde her yerde bulunan
ATP konusunda biraz fikir edinmelisiniz. ATP gerçekten
enerji alýþ-veriþin evrensel birimidir. Anlattýklarýmýzý
onun zincir molekülleri yapýmýnda
kullanýlýþýyla sýnýrlamýþtýk.
Diðer yandan bizim gibi bir hayvanda ATP'nin
günlük kullanýlýþýnýn % 10'u bu amaca yöneliktir.
Geri kalan enerjinin çoðu, kaslarý hareket ettirmek
için kullanýlýr. ATP kas liflerinin birbirinin üzerinden
kayabilmeleri için gerekli enerjiyi verir, bu
amaçla büzülmeyi saðlar.
Hareketi içeren diðer iþlemler de (örneðin, kimyasal
maddelerin hücre zarlarýný geçerek taþýnmasý)
ATP'ye gerek duyarlar. Ama bana göre,
ATP'nin en ilginç kullanýmlarýndan biri, onun hareket
mekanizmasýný en iyi açýklayan olay, ateþ böceðinin
fenerini yakmasýdýr.
Herhangi bir ýþýk yakmak için enerji gerekir. Bir
el fenerinde bunu pil; ateþ böceðinde ise ATP saðlar.
Ateþ böceði fenerlerini suda ezseniz, bu özel malzemeyi
ayýrýp, fener proteinleri solüsyonunu bir test
tüpüne koysanýz, karanlýk bir yerde tutarken içine
ufacýk bir miktar ATP atarsanýz, bütün tüp aydýnlanýr!
Iþýk kaybolduktan sonra biraz daha ATP,
onu yine yakacak ve bu böyle sürüp gidecektir.
Bu sistemin incelenmesi, mekanizmanýn, temelde
zincir baðlantýlarý için anlattýklarýmýzýn aynýsý
olduðunu açýða çýkarýyor. ATP, AMP'sini kýsmen
proteine baðlýyor ve proteine verilen enerji,
onun biçiminin deðiþmesine neden oluyor. Bu özel
biçim deðiþtirmiþ protein, ýþýk saçýyor.
Meslekdaþým William Mc Elroy bunlarý yüzlerce
küçük çocuðun yardýmýyla ve yakaladýklarý her yüz
ateþ böceðine bir penny vererek buldu. Bu deneyler
yirmi yýl önce yapýldý. Þimdi ABD'de kutu kutu ateþ
böceði fenerlerini, laboratuvar malzemesi satan
yerlerden ucuz fiata saðlamak mümkün.
Mars'ta Yaþam
Öykümüzde bir baþka gezegene atlamamýz garip
görünebilir. Ama daha ben bunu yazarken, biz dünyalýlar
bir Viking aracýný Mars'a indirdik ve kepçesi
yaþam olup olmadýðýnýn incelenmesi amacýyla toprak
örnekleri almak üzere uzanýyor bile. Dahasý, siz
okuyucular, Mars'ta yaþamýn ipuçlarýný nasýl arayabileceðimiz
konusunu anlayabilmek için yeterince
bilgi birikimine sahipsiniz.
Mars'taki koþullar öyle ki her ne biçim yaþam
olursa olsun, çýplak gözle görülemeyecek kadar
küçük, mikroskopik olacaktýr ve aracýn kolunun
alabildiði nispeten ufak bir yüzey toprak örneðinde
bulunmasý gerekecektir.
Þimdi Mars atmosferinde bolca karbondioksid olduðunu
size söylersem, neyi aramamýz gerektiði
üzerine iyi bir tahmin yapabiliriz. Güneþ ýþýðýnýn
varlýðýyla karbondioksidi daha karmaþýk maddelere
çevirebilecek, ilkel bitki gibi birþeyleri aramamýz
gerekir. Araçtaki ufacýk laboratuvar bunun olup olmadýðýný
saptayabilir.
Bir toprak örneðine radyoaktif karbondioksid
verip sonra toprakta, bu radyoaktivitenin daha
büyük moleküllerin parçasý haline gelip gelmediðine
bakabiliyor. Veya radyoaktif þeker ekleyip,
radyoaktif karbondioksitin çýkýp çýkmadýðýný
gözleyerek hayvan benzeri yaþamýn olup olmadýðýný
irdeleyebiliriz. Çünkü böylece topraktaki birþeylerin
o þekeri yakýp yakmadýklarý ortaya çýkacaktýr.
Araçtaki Mars laboratuvarý bunu ve buna baðlý
otomatik deneyleri yapýp sonuçlarý Dünya'ya iletebilecek
kapasitededir. Ýlk denemelerden sonuç
almak çok olanaklý görünmüyor. Ama yapýlanlar,
baþka yerlerde yaþam ipuçlarýnýn nasýl aranacaðýný
belirleyebilmek için dünyadaki yaþam üzerine bilgimizin
deðerini kanýtlýyor.
Bilgi ve enerjinin birlikte çalýþarak temeldeki
zincir yapma iþini nasýl saðladýklarýný ve bu iþlemlerin
Dünyada nasýl doðabileceklerini öðrendik.
Þimdi doðanýn dünyada üç milyar yýldýr, ilk baþlangýçtan
bugünkü girift karmaþýklýðý üretebilmesinin
altýnda yatan güçleri araþtýralým.

V. BÖLÜM
Deðiþme
Buraya kadar anlattýðým yaþamýn temel prensiplerinin
anlaþýldýðý parlak buluþlar dönemi boyunca,
Sovyetler Birliðinde genetik ve evrim araþtýrma
ve uygulamasý bir þarlatan tarafýndan denetleniyordu.
Ýþe yaramaz bir bilim adamý ama
ateþli bir polemikçi olan T.D. Lysenko, önce Stalin'i
sonra Kruþçev'i canlýlarda kazanýlan karakteristiklerin
kalýtýmla sonraki kuþaklara geçirilebileceðine
inandýrdý. Bunun aksini savunan
bilim adamlarý, 1930'larýn ortalarýndan 1960'larýn
ortalarýna kadar susturuldular. Bu dönem boyunca
hükümet, Lysenko'nun teorilerini izleyerek tropik
bitkileri Arktik bölgelere uydurmaya, kýþ buðdayýný
bahar buðdayý bölgelerine zorlamaya çalýþtý, bu da
Rusya'nýn tarým verimini altüst etti. Lysenko'nun
kavramlarý, daha baþýndan DNA'nýn kalýtýmýn
temel maddesi olma rolünü tümüyle reddediyordu.
Bir gün basketbol maçý seyrederken baðýmlý düþüncenin
bu gülünç örneði geldi aklýma. Lysenko,
bize basketbol oyuncularýnýn oynadýkça boylarýnýn
uzadýðýný ve oyuncularýn çocuklarýnýn sonuç olarak
daha uzun boylu olacaklarýný söylese inanabilir
miydik? Her yeni nesil basketbol oynadýkça potanýn
tavana doðru yükselmesi mi gerekecekti?
Sovyet hükümetince; bu sonradan elde edilmiþ
karakteristiklerin, kalýtýmýyla sonraki nesillere
geçirileceði düþüncesinin desteklenmesi anlaþýlabilir,
çünkü bu; tohumlara belli þartlar uygulamakla
ürünün iyileþtirilebileceði demek oluyordu. Ýnsana
da kendi geliþmesini etkilemek ve sonuçlarýný çocuklarýna
aktarmak umudunu veriyordu.
Ama gerçek acýmasýzdýr. Profesyonel basketbol
oyuncularýnýn boy uzunluklarý bazý insanlarýn diðerlerinden
uzun olmasýný saðlayan raslantýsal sürece baðlýdýr.
Kimi insanlar uzun boyludur ve uzunlar
basketbol oynamak üzere seçilirler.
Bu ve bundan sonraki bölümde deðiþme ve doðal
seçme üzerinde yoðunlaþacaðýz; deðiþimin kaynaðý,
canlýlarýn çeþitliliði ve çevrenin yaþýmýný sürdürmesine
olanak verdiði canlý biçimlerini seçmesi
üzerinde duracaðýz.
Canlýlarýn uzun tarihi boyunca, esneklik ve uyum
yeteneði (deðiþebilirlik) çok deðerli özelliklerdir.
Çoðunlukla sert ve durmadan deðiþen yeryüzünün
çevre koþullarýnda, deðiþme ve yaþamý sürdürebilme
eþanlamlý þeylerdi.
Sizi, beni, tavuðu, yumurtayý, basketbol oyuncusu
ve yeryüzünün bütün diðer yaratýklarýný o tek
hücreden baþlayarak bugüne getiren olaydan evrimden
sözediyoruz.
Evrimde canlýlar iki yolla deðiþime uðrarlar:
DNA'da mutasyon ve DNA'larýn Cinsel Karýþýmýyla.
Bir organizmanýn DNA'sýnýn deðiþmesi, þimdi
biliyoruz ki organizmanýn kendisinde de deðiþmeye
neden olur. Deðiþen organizmanýn kaderi, deðiþmiþ
haliyle çevreye uyum gösterebilmesine baðlýdýr. Bu
seçme olayý bundan sonraki bölümde incelenecektir.
Mutasyonlar
Mutasyon, DNA içindeki dört tür nükleotid halkasýndan
bir veya daha fazlasýnda deðiþmedir.
Bir tek halkada bile deðiþiklik, hatýrlayacaðýnýz
gibi DNA mesajýnda bir harfin deðiþmesi demektir.
DNA'dan kopye alan mesajcý RNA deðiþikliði içerecektir
ve protein yapmakta olan makine tarafýndan
farklý okunacaktýr. Ortaya deðiþmiþ bir
protein çýkacak ve amino asit zincirinde bir halka
farklý olacak, sonuç olarak da proteinin iþlevi deðiþecektir.
Mutasyonlarýn en önemli özelliklerinden biri,
DNA kopye edildiði zaman onlarýn da kopye edilmeleridir.
Daha önce açýkladýðýmýz gibi, hücre bölünmesine
hazýrlýk olarak bir enzim yeni bir dizi gen
üretilene kadar, DNA'daki nükleotidleri teker teker
aynen kopye eder. DNA'daki bir mutasyon, genellikle,
deðiþimi o DNA'yý içeren hücrelerin bütün
gelecek kuþaklarýna geçirmek amacý ile kopye edilir.
Böylece ufak bir mutasyon DNA diline sonsuza
kadar yerleþir.
Mutasyon Nedenleri
Mutasyonlara, doðal reaksoyanlar (örneðin X-ýþýnlarý
ve ultraviyole ýþýnlarý) ve insan yapýsý kimyasal
maddelerin DNA'nýn nükleotidleri halkalarýna
çarparak bozmalarý neden olur. Nükleotidler
böylece baþka nükleotidlere dönüþebilirler.
Kimyasal olarak dört standard nükleotid dýþýnda
bir biçim alabilirler, veya tümüyle zincirden kopabilirler.
Bütün bu deðiþmeler doðal olarak zincirin anlamýný
deðiþtirebilir; dil bundan sonra artýk biraz deðiþmiþtir.
Mutasyonlar tümüyle raslantýsal olaylardýr. Kesinlikle
DNA'nýn hangi halkasýna çarpacaðýný bilmenin
olanaðý yoktur. Biz dahil herhangi bir canlý
yaratýðýn DNA'sýnýn herhangi bir nükleotidinde her
an mutasyon görülebilir. (Buna karþýlýk bazý ilginç
titizlikte davranan enzimler de DNA'yi sürekli gözler
ve bir deðiþiklik bulurlarsa onarýrlar. Ama
herþeyi de yakalayamazlar.)
Mutasyon Beden Hücrelerini ve Cinsel
Hücrelerini Farklý Þekilde Etkiler
Bütün beden hücrelerimiz, DNA'yý oluþturan,
annemizden ve babamýzdan aldýðýmýz iki birbirini
tamamlayýcý bölüm içerirler. Ana babanýn çocuk
yapabilmeleri için, DNA'larýný, yalnýzca birleþmeye
elveriþli olan tek hücrelere yerleþtirmeleri gerekir;
bu, karþý cinsin bir hücresiyle çiftleþip böylece
DNA'larýný paylaþmak içindir. Bu özel hücreler, erkeðin
testislerinde yapýlan spermlerle kadýnýn yumurtalýklarýnda
yapýlan yumurtalardýr.
Bedenimizin hücrelerinden birinde DNA'da bir
mutasyon oluþtuðu zaman çoðunlukla bunun hiç
farkýna varmayýz. Bedenimizdeki milyarlarca hücreden
birinin bozulmasýný hissetmek çok zordur. Bir
tek önemli istisna var: Hücrenin kanser olmasýna
neden olan mutasyon. Bu deðiþmeyi bundan sonraki
bölümde inceleyeceðiz. Oysa yeni bireyleri yapmak
için kullanýlan sperm ve yumurtalarý üreten testis
ve yumurtalýklar içindeki hücrelerde mutasyon olduðu
zaman durum oldukça deðiþiktir. Çünkü eðer
yumurta veya sperm mutasyon içeriyorsa, bu mutasyon
doðal olarak döllenmiþ yumurtaya geçecektir.
Döllenmiþ yumurta bölündüðünde de mutasyon
bütün yeni hücrelere kopye edilecektir. Böylece
sonuçta ortaya çýkan yetiþkinin bedeninin her
bir hücresinde mutasyonun bir kopyesi bulunacaktýr.
Ve bu yetiþkinin testis veya yumurtalýklarýnda
oluþan, sperm veya yumurta, her
seks hücresi de bu mutasyonu taþýyacaktýr.
Buna göre, evrimde önemli olacak mutasyon
bir organizmanýn cinsel hücrelerinde olup
kalýtýmla geçirilebilen mutasyon çeþididir.
"Ýyi" Mutasyonlar ve "Kötü" Mutasyonlar
Mutasyonlar enderdir ama yine de evrimsel deðiþmenin
temel araçlarý olmuþlardýr. Bir organizmanýn
proteinlerinde, çevreye uyum saðlamasýnda
avantajlý deðiþmelere yol açabilirler. Bu
anlamda mutasyonlar yararýmýzadýrlar. Ve bu iþlemin
böylece sürdüðünü, baþka bir deyiþle, biz
dahil bugün yaþayan bütün canlý varlýklarýn bedenlerinin
iþlevini daha iyi görebilmesi için
DNA'nýn daha iyi proteinler yapacak þekilde sürekli
olarak deðiþtiðini düþünmemek için hiçbir nedenimiz
yok. Kuþkusuz yararlý mutasyonlarýn ortaya
çýkmasý kolay deðildir. DNA'da proteinin içindeki
amino asidi deðiþtirip proteinin daha iyi çalýþmasýný
saðlayacak bir mutasyonu fark etmemiz
pek olasý deðil. Kýsacasý ufak ilerlemeleri ölçecek
kolay bir yöntemimiz yok.
Ama mutasyonlarýn çoðuna bakýlýrsa, en azýndan
bizim izleyebildiklerimiz zararlýdýr. Yararlý mutasyonlarýn
tersine kötü sonuçlar doðuran mutasyonlarý
saptamak kolaydýr; çünkü bir bozukluk,
zayýflýk, hastalýk olarak açýða çýkarlar. Hemen
hemen hergün insanlarda mutasyonlarýn neden olduðu
yeni hastalýklar öðreniyoruz. Herbiri çok
ender olan bu hastalýk türlerinin sayýsý epeyce
fazla. Her olayda da, bir sonraki kuþaða sperm veya
yumurta olarak, geçirilen cinsel hücrelerdeki
DNA'nýn mutasyonu yatýyor. Ýkinci kuþakta bedeninin
bütün hücrelerinde mutasyonun bir kopyesi
var. Çok incelenmiþ bir örnek, orak gözeli kansýzlýk
(sickle celle anemia: kalýtýmla geçen çoðunlukla
zencilerde görülen kronik kansýzlýk); bu hastalýkla
kandaki alyuvarlar orak biçimini alýyorlar. Burada
DNA'daki mutasyon hemoglobin denilen, protein
hücrelerini belirleyen gende görülür. Bunlar, ciðerlerimizden
bedenimizin hücrelerine oksijen taþýyan
kanýmýzdaki alyuvar hücrelerinin proteinleridir.
DNA'daki mutasyon, mesajcý RNA'da
deðiþme olarak kopye edilince, kýrmýzý kan hücrelerinin
bozuk hemoglobin molekülleri yapmalarýna
neden olur. Her zincirin içinde yalnýzca bir
amino asidin deðiþtiði moleküller yapýlýr böylece.
Bu tek deðiþme hemoglobin moleküllerinin biçimlerinin
deðiþmesine yol açar. Biçimi bozuk moleküller
kan hücrelerinin zarýný gererler, böylece
hücrenin kendisinin biçimi de bazan oraðý andýracak
þekilde bozulur. Yamulmuþ kan hücreleri
patlarlar, damarlara yapýþarak ciddi bir hastalýða
neden olabilirler.
Mutasyonlarýn çoðunun zararlý oluþu þaþýrtýcý
olabilir. Buna bir de þu yönden bakalým. Bugün
canlý organizmalarda birikmiþ bilgi (üç milyar yýllýk
evrimin birikmiþ sonucu) bütün dünya þairlerinin
þiirlerinin toplamýndan daha çok iþlenmiþ, daha incedir.
Bir harfte, bir kelimede, bir deyimde raslantýya
baðlý deðiþmenin parçayý daha iyi yapmasý
uzak bir olasýlýk; böyle raslantýsal bir çarpmanýn
zararlý olmasý daha akla yakýn. Birçok biyo, nükleer
silahlarýn, nükleer reaktörlerin ve endüstride üretilen
mutasyona neden olabilecek türden kimyasal
maddelerin artmasýndan, bu nedenle korkmaktadýrlar.
Dünyadaki DNA stoku ölçülemeyecek
kadar deðerlidir. Evrim hiçbir zaman tekrarlanmayacaðý
için de yok olursa bir daha yerine
konulamaz. Üç milyar yýllýk evrimin eserine zarar
vermek canavarca bir kötülük olur; dünyanýn bütün
sanatçýlarýnýn eserlerini yok etmekten çok daha
büyük bir kötülük!
DNA'nýn Cinsel Karýþýmý
DNA'daki deðiþmelerin evrime yeterince deðerli
katkýlarý olsa bile, mutasyonlar çoðunlukla zararlý
raslantýsal olaylardýr. DNA'yý bozma riski olmadan
deðiþtirecek daha iyi bir þeye gereksinim var.
DNA'yý baþka bir DNA'ya karýþtýrarak deðiþtirmek
bu amacý saðlayabilir. Ýki deðiþik
hücre biraraya gelseler, birinin DNA'sýndan bir
parçanýn doðrudan doðruya diðerinin DNA'sýna eklenmesi
üzerine anlaþsalar, böylece ikisinden de gen
alan bir yavru üretseler, dev bir adým atýlmýþ olur.
Bu DNA alýþveriþi yönteminin büyük avantajý,
deðiþimin daha önce saðlamlýðýný kanýtlamýþ bir
DNA parçasýyla (genle) saðlanmasýdýr. Sonuç çoðunlukla
"iyi" bir deðiþme olacaktýr, çünkü her iki
DNA bileþeni de evrimsel baþarý, yani yaþamý sürdürebilme
testinden geçmiþlerdir. Halbuki,
DNA'daki mutasyonel deðiþme yukarda öðrendiðimiz,
yararlý olmak yerine daha çok bozukluða yol açýyor.
Hücre Karýþýmý
Çok uzak geçmiþte bir zamanda, iki hücrenin
DNA'larýnýn raslantýsal olarak biraraya gelmesinin
gerçekleþmiþ olmasý gerek. Sanýrýz, o eski çorbanýn
içindeki hücrelerin sýk sýk çarpýþarak birbirine karýþmak,
birleþmek için yeterince uzun bir süre yapýþýk
kaldýklarý raslantýsal durumlar olabilirdi.
Baþka bir deyiþle, birbirlerine deðdikleri noktada
iki hücrenin koruyucu zarlarýnýn yýrtýlýp içindekilerin
birbirine karýþmasý mümkündü. Sonuçta
ortaya çýkan daha büyük bir tek hücrenin davranýþý,
iki hücrenin de proteinleri tarafýndan belirlenecektir.
Böylece iki hücrenin DNA'sý da bir tek
hücrenin içine yerleþmiþ olur.
Buna çok benzer bir þey, bundan sonraki resimde
gösterildiði gibi bugün gerçekten olmaktadýr. Bedenin
deðiþik kýsýmlarýndan veya deðiþik hayvanlardan,
örneðin insandan ve tavuktan alýnan
hücreler laboratuvarda biraraya getirilip
birleþtirilebiliyorlar. Ortaya çýkan hücre bildiðimizin
iki katý kadar DNA içeriyor ve bölündüðü zaman
çoðunlukla yeni hücrelerin de iki misli DNA'sý bulunuyor.
Seksin Doðuþu
Hücre birleþtirmesinin yapýlabilmesi gerçeði, bir
hücrenin DNA'larýný baþka bir hücrenin
DNA'larýyla birleþtirmenin eski bir yöntem olabileceðini
akla getiriyor. DNA'larý karýþtýrmak için
ilk yöntem ne olursa olsun, buna seksin baþlangýcý
olarak bakýlabilir. Bu kuþkusuz evrimde en önemli
adýmlardan biri; güneþ enerjisini yakalayabilen
klorofilin ortaya çýkýþýyla karþýlaþtýrýlabilecek
önemde bir adým; canlýlarýn deðiþime, uyum saðlama
ve çeþitlemesinin olasýlýðýný geniþleten büyük
bir aþamadýr.
Bundan sonraki aþama, belki de hücreler hala
çorba içinde ve hala tek iken geliþmeyi gerçekleþtirmekti;
yani hücreler arasýndaki temasýn
daha özel ve güvenilir amaçlarý olmasýný saðlamak.
Hücrenin hücreye temasýnýn hala raslantýsal bir
niteliði olabileceði halde; bazý hücrelerin "derilerinin"
birbirini tamamlayýcý bir biçim özelliði
nedeniyle baþka hücrelere sýkýca yaslanýp birbirlerine
yapýþmasý çok olasýdýr. Hücre hücreye temasta
tamamlayýcý özelliðin doðmasý, iki açýk seçik
farklý hücre nüfusunun ortaya çýkmasý anlamýndaydý;
sanki biri erkekliðin, diðeri diþiliðin
temel özelliðini taþýyan iki hücre türü.
Bakteri Çiftleþmesi
Anlattýðýmýz olayýn benzeri, bugün laboratuvarda
gözlemlediðimiz bakterilerin cinsel birleþmesidir.
Belki de evrimin erken aþamalarýnda olanlarýn çok
benzeri. Belirli bakteri hücreleri erkeklik yani verici
özellik, diðerleri diþilik yani alýcý özellikle taþýyorlar.
Ýki cinsin zar yüzeylerinin yapýsý birbirini
tamamlýyor ve bu yüzden karþýlýklý çekiciliði var.
Karþý cinslerden hücreler biraraya geldikleri
zaman, birbirine dokunan zarlarda bir tünel açýlýr,
böylece hücrelerin içindekiler arasýnda iliþki saðlanýr.
Erkek veya verici bakteri, bundan sonra kendi
DNA'sýný tünelden diþi veya alýcý bakteriye aktarýr.
Bu iþlem düzenli bir hýzla gerçekleþir ve tamamlanmasý,
yani bütün erkek DNA'nýn diþi
DNA'ya taþýnmasý iki saat kadar zaman alýr.
Çoðunlukla birleþme erkek DNA'nýn yalnýzca bir
kýsmý diþiye girdikten sonra kendiliðinden kopar.
Kalan parça diþinin DNA'sýný zedelemeden içinde
durmaya devam eder. Laboratuvarda birleþmekte
olan eþleri, içine yüzdükleri solüsyonu hýzla karýþtýrarak
ayýrabiliriz. Böylece insan kaç erkek
genin diþiye gireceðini tam olarak denetleyebilir.
Belirlenmesi gereken önemli nokta, diþiye aktarýlan
genlerin onun kendi bilgi deposunun bir parçasý
haline gelmesidir. Erkek genler eþit koþullarla diþi
genlerle birleþirler, daha sonra diþi hücre bölündüðü
zaman, yeni hücreler hem erkek hem diþi
genlerini içerirler. Sonraki bütün kuþaklarda da bu
böylece sürer.
Ýki cinsin baþlangýcý da böyleydi. Bakterilerin
çiftleþmesi, seksin amacým açýkça gösteriyor. Deðiþik
iki kaynaktan gelen farklý DNA'larý birleþtirebilmektir
bu amaç.
Tek Hücrenin Ötesinde Seks
Tek hücre aþamasýmn ötesinde organizmalarýn
karmaþýklýðý arttýkça, DNA'nýn iki hücrenin birbirine
yapýþmasýyla karýþtýrýlmasý olanaksýz hale
geldi. DNA'larý birleþtirmek için özel araçlar geliþtirmek
gerekti.
Amaç yine ayný kaldý: Organizmanýn DNA'sýný
içeren bir tek hücreyi, baþka bir organizmanýn DNA
içeren tek hücresiyle yanyana getirmek. Özel organlar
geliþti bunun için: diþide yumurtalýklar, erkekte
testisler oluþtu. Bu organlarýn herbiri tek
hücreler üretmeye baþladýlar. Bu tek hücreler bakteriye
benzer bir yapýya sahiptirler; karþýlaþtýklarý
zaman karýþabilirler. Böylece DNA'larý da bir tek
hücre içinde döllenmiþ yumurtada yeni bir karýþým
yaparlar.
Bütün beden hürcelerimizin birbirinin ayný birer
çift DNA içerdiðini ve her çiftteki bir dizinin anneden,
bir dizinin de babadan gelen DNA olduðunu
hatýrlayacaksýnýz. Eðer sperm ve yumurtanýn herbiri,
beden hücreleri gibi, anneden ve babadan alýnmýþ
iki tam DNA dizisi taþýsaydý, birleþmeleriyle tek
hücrede tam dört DNA dizisi olacaktý. Bu olanaksýz
bir durum. Açýkça görülüyor ki beden hücrelerinin
içinde bulunan DNA miktarý, DNA sperm veya yumurta
olarak paketlenmeden önce yarý yarýya azaltýlmak
zorunda. Bu çok temel iþlem yumurtalýk ve
testislerde yapýlýyor. Buralarda biri anneden biri
babadan standart iki dizi DNA içeren hücreler, bu
iki diziyi birbirine karýþtýrarak anadan ve babadan
eþit miktarda gen alan iki yeni DNA haline getiriyorlar.
Bu karýþtýrýlmýþ tek hücre bölündüðü
zaman, onu oluþturan DNA'lar ortaya çýkan yeni
hücrelerde de yer alýyorlar. Ýþte bu yeni hücreler
erkekte sperm, diþide yumurtadýr. Böylece her
sperm ve yumurta, içinde sperm veya yumurtayý
yapan bireyin anne ve babasýndan gelen özellikleri
karýþýk olarak taþýyan bir DNA dizisi almýþ olur.
Sonra sperm ve yumurta birleþtiklerinde, döllenmiþ
yumurta hücresi yine iki tam DNA dizisini içerir.
Yaþamýn bu temel iþlemini anlamak kolay deðil.
Þekil yardýmýyla üzerinden yeniden geçelim, yumurta
ve spermin birleþmesinden (döllenmeden)
baþlayarak:
1. Sperm ve yumurtanýn herbiri tam bir gen dizisini
içerir.
2. Sperm ve yumurta, içinde anneden tam bir gen
dizisi, babadan tam bir gen dizisi bulunan bir döllenmiþ
yumurtayý oluþturmak için birleþiyorlar.
3. Döllenmiþ yumurta bölünüyor ve bu hücre bölünmesi
tam bir yetiþkin oluþana kadar sürüyor.
Milyarlarca hücrenin hepsi döllenmiþ yumurtanýn
sahip olduðu ayný çift gen dizisini taþýyorlar. Her
çiftin içinde bir dizi gen anneden, bir dizi gen babadan.
4. Yetiþkinin testis veya yumurtalýklarýndaki
cinsel hücrelerde; a) annenin gen dizisi babanýn gen
dizisiyle karýþtýrýlýr, b) cinsel hücreler, her hücrede
bir karýþýk (ana-baba) gen dizisi olmasýný saðlayan
özel bir biçimde bölünürler. Bu hücreler geliþerek
döngüyü yeniden baþlatmaya hazýr sperm ve yumurtayý
oluþtururlar.
Bana öyle geliyor ki yukarda anlattýklarýmýzý
açýklamanýn baþka bir yolu daha var:
1. Sperm ve yumurtanýn iyi karýþtýrýlmýþ birer
deste iskambil kaðýdý olsun. Desteler görünüþte kaðýtlarýn
biçimi ve sayýsý olarak ayný ama kaðýtlarýn
sýrasý herbirinde baþtan sona farklý olsun, kaðýtlarýn
sýrasý DNA'daki basamaklarýn (nükleotidlerin) eþdeðeridir.
2. Sperm ve yumurta iki tam ve ayrý desteden
oluþan döllenmiþ yumurtayý oluþturmak üzere birleþsinler.
3. Tekrarlayan hücre bölünmesi herbiri döllenmiþ
yumurtadaki iki destenin kopyesi ikiþer deste kart
içeren milyarlarca hücreye yol açar.
4. Yetiþkinin cinsel hücrelerinde:
a) Desteler bir tek 104 iskambil kaðýtlýk deste
yapmak için karýþtýrýlýrlar.
b) Bu deste kesilerek tam ikiye ayrýlýr; cinsel
hücreler bölününce her yeni hücrede bir 52'lik deste
bulunur.
DNA'yý Karýþtýrmanýn Diðer Yollarý
Evrimin DNA karýþtýrma yöntemlerinden sonra,
biz bilim adamlarýnýn DNA birleþtirmek amacýyla
bulduðumuz teknikler hakkýnda da bir þeyler söylemek
uygun görünüyor. Yeniden birleþtirilen (rekombinant)
DNA'lar araþtýrmasý, üzerinde çalýþma
yapmak için büyük miktarlarda gen elde etmek
amacýyla deðiþik organizmalarýn canlý hücrelerinden
DNA'larý birleþtirmek konusunda yapýlýr.
Bu konu kamunun ilgisini gittikçe daha çok
çekmektedir.
Bakteriler, ana DNA parçalarýna (kromozomlara)
ek olarak plasmid denilen daha küçük bir baþka
DNA molekülünü de içerirler. Plasmid DNA, düz
deðil daha çok yuvarlak biçimlidir. Bakteriden içeri
veya dýþarý oldukça kolay girip çýkabilir. Plasmidlerin
bu iki özelliði DNA birleþtirme araþtýrmalarýnda
kullanýlmalarýna yol açmýþtýr.
Plasmid belirli bir enzimle karþýlaþtýðý zaman
yuvarlaðý açýlýp düzelir. Aþaðýdaki resimde plasmid
esas ölçüsünden çok fazla abartýlarak gösterilmiþtir.
Sonra herhangi bir kaynaktan bir parça
bildiðimiz düz DNA, açýlmýþ plasmid DNA'yla karýþtýrýlýr,
iki DNA birleþir. Gerçekte plasmid DNA
ve diðer DNA'dan oluþan daha büyük bir yuvarlak
oluþur. Eðer diðer DNA parçasý diyelim insandan
alýnmýþ olsaydý, bir parça olacaktý. DNA'sý içeren bir
bakteri plasmidimiz olacaktý. Yeniden birleþtirilmiþ
DNA'yla anlatýlmak istenen budur. Böyle üretilmiþ
bakteri plasmidleri, bakteri hücrelerine tekrar girebilirler
ve bu bakteri hücreleri bölünmeyi sürdürür,
yeni hücreler arttýkça, "yabancý" genleri olan
plasmid de artacaktýr.
Bu tekniði kullanan bilim adamýnýn amacý, aslýnda
herhangi bir kimyasal çoðaltma saðlamaya
benzer. Çalýþmak için belirli genlerden bol miktarda
elde etmek gerektir. Birçok biyolog bu yönteme biyoloji
araþtýrmalarý için bulunmuþ en deðerli araçlardan
biri gözüyle bakar. Kuþkusuz bu yöntem,
embryogenetikteki gen kontrolünde ve kanser
araþtýrmalarýndaki sapmýþ gen kontrolünde, rakipsiz bir
anahtar rolü oynayacaktýr. Diðer yandan ileride,
týpta kullanýlan insülin gibi önemli proteinleri,
genler aracýlýðýyla büyük miktarlarda yaptýrabilmemizi
de mümkün kýlacaktýr.
Daha uzak bir olasýlýk da; bakterilerde üretilmiþ
insan genlerinin, belirli bazý genlerinde kalýtýmsal
bozukluk bulunan kiþilerde gen-deðiþtirme tedavisinde
kullanýlabileceðidir.
Evrim, sonsuz geniþleyen "çeþitliliðin" tarihidir.
DNA'da sürekli mutasyonlar, DNA'nýn sürekli cinsel
karýþýmý bireyler arasýnda bir sürü farklýlýk yarattý.
Bireysel farklar birikmeye devam ederken
cinsel karýþým artýk yalnýzca benzer organizmalar
arasýnda gerçekleþebildi. Böylece, yeni türler ayrý
ayrý evrimleþmeye baþladýlar. Bundan sonra
DNA'nýn cinsel karýþýmý yalnýzca o türün üyeleri
arasýnda oldu. Bu yolla, her tür kendisi için yararlý
olan bir dizi geni koruyabildi ve gittikçe geniþleyen
fazla genler koleksiyonunun getireceði gereksiz
yükü önledi. Ama þunu da unutmayalým ki ayný
türün bireyleri arasýndaki farklýlýklar ve türler
arasýndaki farklýlýklar da ayný temele, DNA deðiþimine
dayanýr.
Þimdi, deðiþimin önemli bir þartýný vurgulamalýyýz.
Boþlukta deðiþmenin anlamý yoktur.
Deðiþen bir organizmanýn baþarýsý ve baþarýsýzlýðý,
çevrenin deðiþmeyi nasýl karþýladýðýna göre ölçülebilir.
Çevre biyolojik deðiþimin sonucunu yargýlar.
Bundan sonraki bölümde; mutasyonu, seksi
ve doðal seçmeyi, evrim resmini tamamlamak için
biraraya toplayacaðýz.

VÝ. BÖLÜM
Doðal Seçme
Ayný yaþta ve ayný derecede saðlýklý, biri þiþman
biri zayýf iki insan kuzey Atlantik denizinde sandaldan
suya düþseler, þiþman insanýn yeniden karayý
görmesi olasýlýðý daha kuvvetlidir. Bunun iki
nedeni vardýr. Birincisi; balinalar, fok balýklarý ve
benzerlerinde de gördüðümüz gibi yað soðuða karþý
çok iyi bir yalýtýmdýr. Ýkincisi, yað sudan hafif olduðu
için þiþmanýn su yüzünde durmasýný kolaylaþtýrýr.
Bundan alýnacak ders, bir organizmanýn belli
özelliklerinin deðeri veya yararlýlýðý ancak kendisinin
içinde bulunduðu çevreyle baðýntýlý olarak
deðerlendirilebilir. Çok yað yükü taþýmak birçok
durumda kötü sayýlsa da þiþman biri Kuzey Atlantik'te
denize düþerse, deniz þiþmanlýðýn deðerini
yargýlayacaktýr. Atlantiðin vereceði hüküm þiþmanlýðýn
bu durumda yaþamý sürdürmek için iyi bir
özellik olduðudur.
Çevre ve Deðiþme
Þiþman ve zayýf denizciler örneði, anlatmak istediðim
noktayý dramatize etmeme yardýmcý oldu.
Ama aslýnda deðiþim ve çevre arasýndaki iliþkinin
candamarýný bulmak için bireyler yerine, kuþaklar
boyunca canlý nüfuslarý ve bunlarýn yavrularýný gözönüne
almalýyýz. Belirli bir çevrede yaþayan anababa,
deðiþmiþ bir DNA'yý çocuklarýna geçirirlerse
o çocuklar, onlarýn çocuklarý ve bütün izleyen kuþaklar;
1) anababa benzeri, 2) anababadan daha iyi,
3) anababadan daha kötü bir yaþam sürebileceklerdir.
Bu üç durum bölünen hücrelerle
daha þematik olarak gösterilmiþtir.
Prensip olarak, DNA'daki deðiþmenin baþarýsýný
ölçmek kolaydýr: Deðiþme görüldükten sonra birkaç
kuþakta yaþayan bireyleri sayýn; eðer yeni bireylerin
sayýsý, deðiþme zamanýndaki bireylerin
toplam sayýsýný geçiyorsa, DNA'daki özgün deðiþme
yararlý veya baþarýlý, eðer organizmalarýn sayýsý
azalmýþsa deðiþme zararlý olmuþtur.
Benzer düþünceler, türler ve organizma nüfuslarý
mutlu yaþayýp giderken çevre koþullarýnda deðiþmeler
olunca da akla gelir. Türün yavru yapma
yeteneði artacak veya azalacaktýr. Ýkinci durumda,
yavaþ yavaþ yokolma, ancak DNA'da baþka bir deðiþme
olup yeni çevrede daha iyi üremeye yol açan
bir farklýlýk geliþirse önlenebilir.
Deðiþme ve doðal seçme arasýndaki bu basit iliþkilerin
altýnda evrimin anahtarý yatar. Deðiþen
protein demektir; deðiþen protein deðiþen organizmaya
yol açar. Yeni organizma, içine doðduðu
çevreyi kendisi seçmemiþtir. Kendilerinin ve yavrularýnýn
daha iyi koþullarda yaþamasýna neden
olacak deðiþimlere uðramýþ organizmalar çoðalýrlar;
dezavantajlar deðiþimlere uðrayanlarsa ölüp gitmeye
eðilimlidirler. Doðal çevre, iyi dayanabilme
yeteneðini organizmalar yararýna, dayanamayanlarýn
ise zararýna olarak, seçme yapar.
Evrimsel baþarýnýn veya baþarýsýzlýðýn, hiçbir
zaman anýnda veya tek organizma örnekleri üzerinde
ölçülemeyeceðini biliyoruz. kuzey Atlantik'te
denize düþen arkadaþlarýmýz için de durum ayný.
Ölçme ancak büyük nüfuslar ve birçok kuþaklar incelenerek
yapýlabilir.
Çevre, türlerin yavru yapma yeteneði üzerine
etki yapar. Üreme oraný, çevreye uyum ve evrimsel
baþarýnýn kritik göstergesidir.
Raslantý
Raslantýnýn evrimi de temelden etkilediðini gözden
kaçýrmayýn. DNA'nýn mutasyonla nasýl deðiþeceði
raslantýya dayanan bir konudur. Bir anabananýn
hangi özelliklerinin DNA'nýn cinsel karýþýmý
sonucu yavruda ortaya çýkacaðý da bir raslantý
konusudur. Birleþecek çiftleri karþýlaþmasý da
öyle. Ve çevrenin deðiþen organizmalar arasýnda
yapabileceði doðal seçme de raslantýnýn elindedir.
Kýsaca, yaþamýn kökleri raslantýnýn derinliklerinde
gömülüdür diyebiliriz.
Þiþeler Örneðine Yeniden Bakýþ
Birinci bölümdeki kýyýya vuran þiþeleri anýmsýyor
musunuz? Gelin yeniden þiþeleri organizmalar gibi
düþünelim. Þiþenin kaderini deðiþtiren raslantýsal
olay, bir þiþe "mutasyonu"da diyebilirsiniz isterseniz,
kapaðýn bilinçsizce yeniden yerine yerleþtirilmesidir.
Etkin çevre ise, içine kapaklý kapaksýz
birçok þiþenin atýldýðý deniz. Deniz seçmeyi
yapýnca, kapaksýz þiþeler dibi boylarlar; kapaklý þiþeler
kýyýya vurana kadar deniz üstünde yüzüp
kurtulmayý baþarýrýrlar.
Þimdi, deðiþme ve doðal seçme örneði olarak þiþeleri
seçmenin bir yanlýþlýk olduðunu görebiliriz.
Çünkü þiþeler türlerini sürdürmek için üreyemezler.
Bu öykü, bir iki cinsel yönden aktif þiþeye
kapak takýlsaydý ve kapaksýz þiþelerle birlikte
denize atýlsalardý daha iyi bir örnek olacaktý. Böylece
þiþeler hala üreyebilme olanaklarý varken kýyýya
ulaþabileceklerdi. Çiftleþecekler, çocuklarý, torunlarý
olacak ve bu böyle sürüp giderken, kýyýda
gittikçe geliþen bir kapaklý þiþeler topluluðu oluþacaktý.
Þiþelere cinsellik vermiþken, þiþe evrimini bir
adým daha ileri götürebiliriz. Diyelim kýyýmýz bir
zaman geçtikten sonra taþlý hale geliyor, öyleki her
yükselen alçalan gel-gitle þiþeler kýyýya çarpýyorlar.
Kalýn cam þiþeler bu duruma dayanabilecek, ama
ince þiþeler kýyýya çarptýkça kýrýlacaklardýr. Kalýn
þiþeler kadar, okyanusta batmaya karþý koyabilen
ince þiþelerinde þimdi açýk seçik bir dezavantajý var.
Bazýlarý birkaç yavru yapmayý baþaracaklar ama
çoðu yapamayacak. Yavrular daha büyük bir taþ
tehlikesiyle karþýlaþacaklar ve kýsa zamanda ölecekler.
Birkaç kuþak sonra, kýyýda yalnýzca kalýn
þiþelerden oluþan bir yýðýn görülecek.
Pervaneler
Bir zaman önce Ýngiltere'de Birmingham'da bir
çeþit beyaz pervane yaþýyordu. Bu pervaneler, beyaz
kabuklu kayýn aðaçlarýyla beslenip, onlarýn üzerinde
göze çarpmayan renkleriyle pervane yiyerek
geçinen kuþlardan gizlenebiliyorlardý.
Yýllar geçtikçe Birmingham büyük ölçüde endüstrileþti.
Havadaki is zamanla aðaçlarý kararttý.
Böylece beyaz pervaneler göze görünür oldular. Kararmýþ
aðaç kabuklarý üzerinde kuþlarýn gelip onlarý
yemelerini bekler gibi oturuyorlardý. Sonuç olarak,
nesiller geçtikçe pervane nüfusu tükenecek
kadar azaldý.
Bu dönem süresince, zaman zaman koyu gri pervanelere
rastlanmaya baþlandý. Aðaçlarýn gri kabuklarý
üzerinde bunlarýn çok iyi gizlenme olanaðý vardý.
Sayýlarý hýzla arttý ve sonunda bu yeni pervanelere
bölgede bolca rastlanmaya baþlandý.
Bu öykü, çevre ve organizma arasýnda oynanan
oyunu çok güzel anlatýyor. Koyu renk aðaç kabuklarý
ve böcek yiyen kuþlar, açýk renk pervanelerin
aleyhine doðal seçme yapan bir çevre
oluþturuyorlar, nüfuslarýnýn yok olmasýna neden
oluyorlardý. Bu sýrada ortaya çýkan raslantýsal bir
mutasyon, koyu renk pervanenin oluþumuna yol
açtý. Daha önceleri, aðaçlar açýk renk iken böyle bir
mutasyon zararlý olacaktý, oysa þimdi yararlý oluyor.
Koyu renk pervaneler barýþ içinde çiftleþip
üreyebiliyorlar.
Baþka bir deyiþle kendileri ve onlarý izleyen kuþaklar
geliþiyorlar. Deðiþen çevrenin ve geçmiþindeki
raslantýsal mutasyonlarýn, toplam etkisi
nüfusunun karakterine tam bir deðiþmeye neden
oldu.
Bakterilerde Mutasyon
Bakteriler, evrimsel deðiþmeyi (doðal seçmeyi)
incelemek için çok uygun deney modelleridirler.
Hepsi safkandýr, nüfusun bütün bireyleri birbirinin
aynýdýr, çünkü hepsi ayný bakteriden üremiþlerdir.
Her yarým saatte bir yeni bir kuþak doðar, böylece
kuþaklar üzerinde nüfus durumunu makul bir süre
içinde izleyebilirsiniz.
Þimdi isterseniz, laboratuvarda bir cam kavanoz
içindeki bakterilere Birmingham'ýn pervanelere
yaptýðýna yakýn bir þey yapalým, uygun olmayan bir
çevre yaratalým. Kavanozdaki sývýya bir damla antibiyotik
streptomisin ekleyelim.
Bu bakteriler için felakettir. Çünkü bu, ilaç onlar
için ölüm demektir. Büyüme çok geçmeden yavaþça
durur ve hücreler ölmeye baþlarlar. Bir iki saat
içinde bütün hücreler ölmüþ gibidir.
Canlý hücre kalýp kalmadýðýný anlamak için bir
test yapabiliriz. Milyonlarca ölü hücre içinde yaþayan
bir iki hücre olduðunu görürüz. (diyelim on
taneden az). Dahasý, bu ender canlý hücrelerin
streptomisinin varlýðýna raðmen çok iyi üreyebildiklerini
gösterebiliriz.
Ýlaçtan hiç rahatsýz olmadan, Streptomisine dayanýklýk
özelliðini aktararak ürüyorlar. Tek tük
yaþamýný sürdürebilen bakteriden çoðalan bütün
gelecek kuþaklar, bu ilaca dayanýklýlýk özelliðini
kalýtýmla alýrlar. Bu olayýn açýklamasý nedir? Son
derece büyük bakteri nüfusu içinde (milyonlarca
hücre) bir þansýmýz var; belki de on milyonda bir
hücrenin kendisini streptomisin varken veya yokken
ortaya çýkabilir, çünkü DNA içinde tümüyle
raslantýsal bir deðiþmedir bu. Eðer streptomisin olmasaydý,
bu mutasyonun oluþtuðunu bilmeyecektik.
Streptomisinin varlýðýyla, dayanýklý
organizmalar seçildiler, çünkü bu organizmalarýn
avantajlarý vardý. Streptomisine dayanýklý hücreler,
bundan sonra kalabalýk bir nüfus oluþturana kadar
bölünmeyi sürdürdüler. Yararlý mutasyon geçirmemiþ
ilk bakteriler, yaþamý o belirli çevrede
sürdürecek olanaklarý olmadýðý için ölüp giderler.
Temelinde, bu öykü de pervanelerinkine benziyor.
Çorbaya Geri Dönelim
Ýkinci bölümde, yeryüzündeki ilk hücreden üreyenlerin
içinde doðduklarý zengin çorbayý oburca
tüketmelerine bir göz atmýþtýk. Þimdi de bir organizmanýn
besin tüketme yeteneðinin (besin alýp,
þeker gibi bileþiklerden enerji üretmek anlamýnda)
özel enzimlere nasýl baðýmlý olduðunu resmimize
iþleyeceðiz. Hücrelerdeki enzimler olmasaydý, þeker
kullanýlamazdý. Biz de baðýrsaklarýmýzdaki enzimler
olmasaydý buna benzer bir durumla karþýlaþacaktýk;
elimizin altýnda besin maddeleri bulunduðu
halde, onlarý bedenimize alýp yakamayacaktýk.
Yeryüzündeki ilk hücrenin çorbada
bir veya daha çok þeker benzeri kimyasal maddeyi
kullanma yeteneði vardý, ama çorbada mevcut
bütün kimyasal madde türlerini tüketemeyeceðini
düþünmemiz akla yakýn. Böylece kullanabileceði
cinsten bütün maddeleri bitirdikten sonra, "askýya
alýnmýþ canlýlýk durumunda" bekleyecekti. Bugünkü
bakteriler besin olarak gereksindikleri kimyasal
maddeler tükenince ayný þeyi yapýyorlar; yalnýzca
durup bekliyorlar. Çorbanýn içinde bekleþen
milyarlarca hücrenin arasýnda, uzun dönemler sonunda
raslantýsal mutasyonlar görülebilirdi. Bu
mutasyonlardan bazýlarý, bir organizmaya baþka bir
kimyasal maddeyi kullanabilme yeteneði kazandýrýnca
da organizma yeniden üremeye baþlayabilirdi.
Bu yolla çorba, en sonunda içinde durmadan
artan çeþitli canlý organizmalar tarafýndan
tüketilecekti.
Vahþi Doðada Evrim
Þimdiye kadar üzerinde durduðumuz örneklere,
evcilleþmiþ evrimden örnekler denebilir. Nüfusta
"tek" bir deðiþme ve bu deðiþmenin lehine veya
aleyhine doðal seçme arasýnda çok açýk bir iliþki
vardýr. Laboratuvarda kullandýðýmýz yaratýklar çoðunlukla
safkan üreyenlerdir, yani genetik olarak
ayný, en azýndan bir mutasyon belirene kadar her
birey aynýdýr bu deneylerde.
Etrafýmýzdaki doðal dünyada ayný prensipler geçerliyse
de, durum daha karýþýktýr. Safkan yavrularý
doðada nadiren görürüz. Aslýnda Darwin'i
þaþýrtan, onun dikkatini çeken ve bizi de etrafýmýza
baktýkça þaþýrtacak olan, canlý varlýklarýn çok
büyük çeþitliliðidir. Yalnýzca deðiþik türden yaratýklarýn
çeþitliliði deðil, türlerin kendi içlerindeki
çeþitliliði de. Türler içinde ölçmek için ele alýnan
hemen hemen her özellik, büyük çeþitlilik gösterecektir.
Yalnýzca insan türüne baksak, hepimiz
insan olsak da birbirimizden çok farklýyýz. Hayvanlar
için de ayný durum söz konusu; kürkün kalýnlýðý,
koþma ve týrmanma hýzý, diþlerin uzunluðu
ve keskinliði, uzunluk, aðýrlýk, güçlülük, görme,
iþitme, karþý cinse karþý çekicilik, bunlarýn hepsi
bireyden bireye çok farklýlýk gösterir.
Safkan bir fare kuþaðýnda bu özellikler dizisini
ölçerseniz bir farklýlýk bulamazsýnýz. Bütün hayvanlar
birbirinin aynýdýr.
Çeþitlilik evrimin iþlemesine olanak saðlar. Darwin
ve Wallace, çeþitliliðin nedenini bilmedikleri
halde (DNA'nýn mutasyonu ve cinsel karýþýmý),
önemini kavrayýp teorilerini bunun üzerine kurdular.
Þimdi herhangi bir canlý toplumunun, geliþme
tarihinin herhangi bir zamanýnda, DNA'sý
içinde çok büyük sayýda birikmiþ deðiþme taþýdýðý
düþüncesini kavramaya çalýþmalýsýnýz.
Canlý toplum, gerçekte, bütün geçmiþ DNA
deðiþikliklerinin ve çevrenin yaptýðý bütün geçmiþ
etkilerin deposudur. Bu, topluluk içindeki bireylerin
büyük çeþitliliðinin nedenidir. Doðal seçme iþte bu
çeþitliliði kullanarak topluluðun daha çok geliþmesini
saðlar.
Ýsterseniz yalnýzca bir deðiþken alalým, örneðin
koþma yeteneðini düþünelim. Açýk havada bir düzlükte,
büyük bir geviþ getirenler sürüsü içinde, saptayabileceðimiz
en yüksek hýzlar geniþ bir farklýlýk
gösterebilir. Kýyýda köþede gizlenip bekleþen bir
sürü aslan varsa, en hýzlý koþanýn yaþamýný sürdürme
ve üremede daha çok þansý olacaktýr. Böylece,
kuþaklar sonra çevrenin kazandýrdýðý dengeyle,
sürü hýzlý koþanlar bakýmýndan zenginleþecek,
sürünün hýzý artacaktýr.
Siz de birtakým özelliklerin ortaya çýkýþýnda etkili
olan benzer güçleri gözleyebilirsiniz:
Çevrede Deðiþiklik-Doðal Olarak Seçilen Özellik
Ormandan düzlüðe-Ýyi koþan bacaklar
Düzlükte yýrtýcý hayvanlarýn ortaya
çýkýþý-Daha iyi koþan bacaklar
Orman tabanýndan aðaçlara-Daha iyi kavrayan kollar
Yerden havaya-Daha hafif kemikler, daha uzun
kollar ve tüyler
Sýcaktan soðuða-Kürk, ter gözenekleri
Et yemekten ot yemeðe-Kýsa otlama diþleri
Evrimin Amacý Var mý?
Evrimi anlamanýn zorluklarýndan biri, insana
nedeni var gibi görünen deðiþmelerin aslýnda evrim
sürecinde yalnýzca raslantýya dayanan olaylar olmalarýdýr.
Örneðin daha küçük hayvanlarýn bol olduðu
bir çevrede, ot yiyen bir türün gittikçe et çiðnemeye
yarayan diþler geliþtirmesi görülüyorsa, bu
deðiþme anlaþýlabilir: Yaþamý sürdürecek olanlar,
öbür hayvanlarý yemek zorundadýrlar ve et çiðneyen
diþler bu olanaðý saðlayacaktýr. Burada, çevrenin
hayvanlarý kendi yararlarýna deðiþme yapmaya
yönlendiriyormuþ gibi bir amacý olduðu düþünülebilir.
Bunu destekleyen bir düþünce biçimini
savunan T.D. Lysenko, Stalin ve Kruþçev, bütün
Sovyetler Birliði'ni neredeyse otuz yýl süren bir
komik operaya sürüklediler. Bir çevrenin bir hayvan
nüfusuna deðiþim öðretmesini saðlayan, düþünülebileceðimiz
hiç bir yöntem olmamasý yanýnda
olaylar da bu þekilde geliþmez. Daha ziyade, bir
hayvan nüfusu diþ biçimi ve büyüklüðü bakýmýndan
raslantýsal deðiþimler sonucu büyük bir çeþitliliðe
rakip oluyor.
Nesil tekerleðinin her dönüþüyle, diðer hayvanlarý
öldürebilecek ve etlerini çiðneyebilecek diþ
yapýsý olanlar, diðerlerine göre, yaþamý sürdürme ve
yavru yapma açýsýndan daha þanslý oluyorlar.
Yavaþ yavaþ kuþaklar boyu süren doðal seçmeden
sonra, et yiyen hayvan türü geliþecektir. Bu iþlem
tamamen amaçtan yoksundur.
Seçme kelimesi, belki de burada yanlýþ anlamaya
neden oluyor, çünkü amacý da çaðrýþtýrýyor. Çevre,
tabii ki tümüyle pasiftir. Ýyi veya kötü deðiþmelerin
ortaya çýkmasýna neden olmaz. Deðiþmeler kendiliðinden
belirir (mutasyonla ve cinsel karýþýmla)
ve bir defa gerçekleþtikten sonra bir hayvana çevreye
daha iyi uyma þansý verebilir.
Bir an için dönüp pervaneler örneðine bakýn.
Büyük bir beyaz pervane nüfusu içinde yer yer gri
pervanelerin bulunmasý, tümüyle raslantýsal bir
olaydýr ve gri renge olan "gereksinimden" baðýmsýzdýr.
Olay, gri aðaçlar döneminde görülebildiði
sýklýkta, beyaz aðaçlar döneminde de ortaya çýkabilirdi.
Aðaçlar, griliðe yönelten bir mutasyonun
belirmesini desteklemiyorlar. Yine de ayný raslantý
gri aðaç döneminde olursa, gri pervanelerin yaþamlarýný
sürdürüp yavru yapmalarý olanaðý artýyor.
Koyu renk aðaçlardaki kuþlarýn düþman olduðu
pervanelerin durumu, düzlükte arslan tehlikesi altýndaki
hýzlý koþucunun durumuyla aynýdýr. Bu
basit iliþkiyi gördüyseniz, Darwin ve Wallace'nin
yeryüzündeki yaþamýn geniþ çeþitliliðinin verdiði
ilhamla bulduklarý evrim prensiplerini kavradýnýz
demektir.
Ýnsanlarda Mutasyon ve Doðal Seçme
Ýnsanlar daha basit canlý biçimlerinden, mutasyon
ve cinsel karýþýmla evrimleþtiler; týpký bakteri
ve pervanelerde olduðu gibi. Þimdi bile iþleyen
olgunun bazý yönlerini görebiliriz. Ýnsanlarda bazý
mutasyonlar, bedende önemli bir iþlevi olan bir proteinin
deðiþmesinin neden olduðu bir hastalýk biçiminde
ortaya çýkabiliyor. Proteinin iþlevini yerine
getirmeyi baþaramamasý bir hastalýk nedeni olabiliyor.
Bugün bu nedenle oluþtuðu bilinen bir sürü
genetik hastalýk var; herbirinde deðiþik bir protein,
çoðunlukla bir enzim iyi iþlemiyor. Daha önce sözü
geçen orak gözeli kansýzlýk (bölüm V) örnek gösterilebilir.
Burada DNA'daki bir mutasyonel deðiþim,
deðiþik hemoglobin moleküllerinin üretimine
yol açýyor. Deðiþmiþ hemoglobin molekülleri, içinde
taþýndýklarý kýrmýzý kan hücrelerinin (alyuvarlarýn)
biçimini deðiþtirip hastalýða neden oluyorlar.
Bu hastalýk üzerine söyleyecek iyi þeyler pek yok.
Ancak, Afrika'da sýtmanýn yaygýn olduðu yerlerde
yaþayan orak gözeli kansýzlýk kurbanlarý, hastalýklarý
sayesinde sýtmaya karþý korunmuþ durumdalar!
Sýtmaya, alyuvarlara yerleþip hastalýk
yapan bir asalak neden olur. Bu asalaklar, orak biçimli
hücrelerden hoþlanmazlar, onun yerine daha
saðlýklý kurbanlarý yeðlerler.
Orak gözeli kansýzlýk ve sýtma arasýndaki bu
iliþki yine deðiþen organizma (bu örnekte insan) ve
çevresi arasýndaki iliþkinin belirgin bir örneðini
gösteriyor. Orak gözeli kansýzlýk hastalarýnýn evrimsel
dezavantajlarý olsa da, bir sýtma ülkesinde
sýtma yüzünden daha çok hasta olanlara göre
avantajlý durumda sayýlabilirler.
Türlerin Çeþitliliði
Nereye baksak bir canlý türünü, yaþamýný sürdürebilmek
için çok yoðun þekilde uðraþýrken bulabiliriz.
Bir avuç toprakta veya suda, her yükseklikte
ve derinlikte, sýcak su kaynaklarýnda veya
donmuþ tundralarda, okyanusta veya havada, kupkuru
çölde veya muson ormanlarýnda; evrim, akla
gelebilecek (hatta gelemeyecek) her canlý türüne bir
yer bulmuþ görünür. Duyularýn her biçimi, yemek,
hareket, iletiþim, sevmek, dövüþmek, korumak,
üremek, bunlarýn hepsi evrimin hizmetindedir. Ve
bugün yeryüzünde gördüklerimiz daha önce yaþayýp
tümüyle yok olmuþ canlý yaratýklarýn çeþitliliðinin
yalnýzca ufacýk bir bölümüdür. Hep bildiðimiz o
koca dinazor iskeletleri, binlerce milyon yýl sürmüþ
doðum-yaþam-yenilme-yokolma çemberinde eriyip
gitmiþ türlerden bize kalan anýtlardýr.
Deðiþme ve doðal seçme bütün bu karmaþýklýðý ve
çeþitliliði açýklayabilir mi? Herþeyin nasýl geliþtiði
ayrýntýlý olarak bilemeyiz, yalnýzca prensip olarak
deðiþme ve doðal seçme arasýndaki bu karþýlýklý etkileþimin
durmadan geniþleyen karmaþýklýða yol
açabileceðini gördüðümüzü söyleyebiliriz. Organizmalara
fazladan yaþamý sürdürebilme kapasitesi
saðlayan deðiþmeler, yaþama þansýný artýrýrlar.
Yeterli zaman oldukça herþey denenecektir.
Yalnýz bir þeyden emin olabiliriz, iki veya üç milyar
yýl önce yaþayýp geleceði görmeye çalýþsaydýk,
herhalde olacaklarý önceden bilemezdik; kimse, insanlarý
veya diðer canlý türlerini gözünün önüne
getiremezdi. Neden? Çünkü, evrimde her adým raslantýya
dayanan bir olaydýr, bu nedenle önceden bilinemez.
Ýnsanlar dahil bütün canlý yaratýklar, son
derece raslantýsal olaylarýn ürünüdür. Denebilir ki
insanlar olarak bugün kendimizi tanýdýðýmýz biçimimiz,
son derece ender bir raslantýdýr! Baþka bir
deyiþle evrim, ayný koþullarla ayný yeryüzünde yeniden
baþlasaydý insanlarýn yeniden oluþmalarý
þansý, sonsuz küçüklükte olacaktý. Bu olgulara baðlý
olarak ve ayný akýl yürütme temelinde, denebilir ki
evrende bir yerlerde bize benzeyen yaratýklarýn varolmasý
olasýlýðý çok küçüktür. Evrende yaþam olasýlýðý
büyük ama bizimkine benzer bir yaþam olasýlýðý çok küçük.
Deðiþme ve doðal seleksiyonun, insan varlýðýný
açýklamak için "yeterli" olduðunu söyleyerek bitiriyoruz.
Bilim her zaman yeterli ve basit açýklamalarý sever.
VÝÝ. BÖLÜM
Embryogenesis
Biyolojinin bütün problemleri arasýnda en büyüleyici
ve en zor olaný embryogenesis yani embryonun
yaratýlmasýdýr. Embryogenesis; tek hücrenin,
döllenmiþ yumurtanýn, hedef aldýðý çok hücreli
karmaþýk organizmaya ulaþýrken attýðý adýmlarla
ilgilidir. Bu hedef bütün ince ayrýntýlarýyla,
geliþme olayýnýn orkestrasyonu üzerine talimatlarý
içeren, DNA'da yazýlýdýr. Bu harikulade iþin nasýl
olduðunu henüz anlayamamýþ olduðumuzu hemen
söyleyebilirim, ama en azýndan çevresinde araþtýrmalar
yapýyoruz.
Hücreler Birbirine Yapýþýr ve Uzmanlaþýr
Döllenmiþ bir yumurta, diðer daha basit tek hücreli
yaratýklar gibi yaþamýna iki ayrý hücre oluþturmak
için bölünerek baþlar; bu iki hücre bölünüp
dört olur ve bu böyle sürüp gider. Tek hücreli yaratýklarý
gözlemleyerek, her bölünmeden sonra
hücrelerin ayrýlacaðýný umuyoruz. Ama döllenmiþ
yumurtadan üreyenler ayrýlmýyorlar, toplumsal
bu giriþime katýldýklarýný bilirlermiþ gibi birbirlerine
sýkýca yapýþýyorlar. Kýsa bir süre sonra
baþka birþey açýða çýkýyor. Hücreler birbirlerine
benzemeyen ve deðiþik davranan gruplar oluþturuyorlar.
Hücre gruplarý artýk uzmanlaþmaktadýrlar.
Her grup belirli sayýda özel görevleri
yapmakla yükümlüdür. Uzmanlaþma iþinin geriye
dönüþü yoktur.
Erken embryogenesisin iki özelliði, hücre yapýþmasý
ve hücre uzmanlaþmasý. Bunlar geliþme
iþleminin temelinde yatýyorlar.
Deðiþkenliðin Kökeni
Þimdiye kadar organizmalarýn nasýl uzun zaman
geçtikçe giderek farklýlaþtýðýný belirleyen ve bütün
canlý yaratýklar için geçerli yasalarý öðreniyorduk.
Bütün canlý yaratýklar kendilerini oluþturan bilgiyi
DNA'da biriktirirler, DNA'yý mesajcý RNA'ya kopya
ederler, mesajcý RNA'yý proteine "tercüme ederler".
Dahasý, DNA'nýn mutasyonla veya cinsel karýþýmla
deðiþmesi proteinlerin kalýcý deðiþimine neden olur.
Böylece organizmalar arasýnda gittikçe artan farklýlýklar
ortaya çýkar ve sonunda yeni türler doðar.
Bazý bakýmlardan embryogenesis, evriminin,
kýsa bir zaman aralýðýnda ve mikrokosmosta tekrarý
gibidir. Hayvan embryosunun geliþmesini deðiþik
aþamalardan geçerken gözlemleyelim. Embryo,
eriþmesi beklenen yetiþkin yaratýða benzemeden
önce balýða benzer. Balýða benzerlik yalnýz görünüþte
deðildir; erken embryo oksijen ve besini
göbek baðý yoluyla annesinden alýr, ama gereksinimi
olmadýðý halde su altýnda nefes almaya
yarayan solungaçlara da sahiptir. Açýkçasý embryonun
evrimsel geliþmenin bir aþamasýný yinelemesi
için görünürde hiçbir neden yok.
Ama embryogenesis süresince farklýlýk nasýl
doðar, hücreler deri hücresi, kas hücresi, sinir hücresi
olmaya ne zaman karar verirler diye sorsak,
doða boþ bakýþlarla cevap verir bize; hücrelerdeki
bilgi iþleminin evrensel mekanizmasý üzerine bir
sürü þey öðrenmemize izin verdi, ama sýra hücreleri
birbirinden farklý yapan nedenlere gelince bilgisizlik
içinde oturuyoruz. Bazý bilim adamlarý
embryogenesisin derinliklerine dalabilmek için tümüyle
yeni kavramlara ve yöntemlere gereksinimimiz
olduðuna inanýyorlar. Bunun böyle
olduðundan kuþkuluyum. Yalnýzca, hücreleri deðiþik
yapan nedenler þimdiye kadar bulduklarýmýzdan
daha karýþýða benziyor.
Týbbýn Embryogenesisle Ýlgisi
Týp bilimi için embryogenesisin anlaþýlmasý
önemlidir. Týp adamlarýnýn ilgilerini baþka hiç bir
olaya benzemeyen ölçüde bileyen, yalnýzca bir tek
hücrenin tam bir bireye dönüþebilmesi deðil. Týbbýn;
hamilelik, doðum kontrolu, çocuk ölümleri, doðuþtan
itibaren görülen hastalýklar, kalýtým hastalýklarý
ve kanser gibi problemlerin daha iyi denetlenmesi
üzerine araþtýrmalarýyla da iliþkili.
Bilim adamlarýnýn embryogenesisin anlaþýlmasýnýn
çok sayýdaki týbbi probleme ýþýk tutacaðý beklentileri
var.
Hücrelerin Yapýþkanlýðý Üzerine Birkaç Söz Daha
Döllenmiþ yumurta bölünmeye baþladýktan
sonra, hücrelerin birbirinden ayrýlmayýp yapýþtýklarýndan
söz etmiþtim. Yapýþmalarýný ne saðlýyor?
Ýnsanýn aklýna bir yapýþkan maddenin varlýðý
geliyor, ama gerçekte yapýþkanlýðý saðlayan bir
madde deðildir. Daha çok hücrelerin yüzeylerinde
girintiler, çýkýntýlar varmýþ gibi görünüyor (diðer
hücrelerin çengellerine geçebilen ufacýk çengeller).
Hücrenin DNA'sý, gerçekte protein-yapan makineye,
hücrenin dýþýna doðru göçedip orada girintili
çýkýntýlý bir yüzüyde çengel gibi davranacak belirli
özel proteinler yapmasý talimatýný vermiþtir. Hücreler,
bedenin deðiþik kýsýmlarýný oluþturmak için
uzmanlaþýrken, yüzey protein çengelleri de amaca
göre biçimlenirler. Bunlarla hücre tipleri birbirinden
ayýrdedilir.
Embryogenesis Ýçin Enerji
Þimdi bütün yapým iþlerinde enerjinin gerekliliðine
tümüyle duyarlý hale gelmiþ olmalýsýnýz.
Hücrelerinin yakýp ATP üretebilmesi için geliþmekte
olan embryoya þeker verilmelidir. Balýklarda,
sürüngenlerde, kuþlarda ve embryonun bir
yumurta içinde büyüdüðü diðer yaratýklarda, yumurtanýn
sarýsý embryonun besinini saðlar. Annelerinin
rahminde büyüyen hayvanlarda baþka bir
araç kullanýlýr.
Anne rahminin iç duvarýyla embryo arasýndaki
plasenta denen tabaka embryo ile ayný hýzla büyür.
Plasenta, annenin kanýyla geliþen embryonun kanýnýn
karþýlaþtýðý yerdir. Annenin yediði besini getiren
kan burada embryonun kanýna karýþýr. Yapým
projesi için enerji böylece saðlanýr.
Bütün Hücrelere Ayný Bilgi Daðýlmýþtýr
Döllenmiþ yumurta, anneden ve babadan aldýðý
tam büyüklükteki DNA ile yaþama baþlar. Bölündükçe,
yeni gelen her hücre kuþaðý yetiþkinliðe
ulaþana kadar ayný büyüklükte DNA alýr. Sonunda
60 trilyon hücreden oluþan bir insanda, 60 trilyon
birbirinin aynýsý DNA kopyasý bulunur! Bedenin
her hücresinde, tamamen ayný bilgi bulunur. Yalnýz
üreme hücreleri diðer hücrelerin yarýsý kadar DNA
içerirler.
Gen Ýfadesinin Denetlenmesi
Embryogenesisin sýrrýnýn DNA'nýn genlerinin
ifadelerinin hücreler tarafýndan nasýl kontrol edildiðinin
bilinmesinde gizli olduðu görülüyor. Bir yetiþkini
yaratmak için gerekli bütün bilgi hücrededir.
Geliþen embryonun her hücresinin içinin derinliklerini
gözlemleyebilseydik, bazý þeylerin oluþumunu
izleyebilecektik.
Enzimler, döllenmiþ yumurtanýn DNA'sýnýn genlerinin
bazýlarýný mesajcý RNA'ya kopya etmeye
baþlayacaklardý. Mesajcý RNA'lar, daha en baþta
yumurtanýn içinde bulunan, embryoda etkin olan
ribosomlara gideceklerdi ve burada gerekli proteinlerin
sentezi baþlayacaktý. Döllenmiþ yumurta,
reçetesinde yazýlý proteinlerin tümünü biraz daha
ribosomla birlikte toparladýktan sonra (ve DNA'sýný
iki katýna çýkardýktan sonra) bölünecekti. Sonuçta
oluþan hücre çiftlerinde, þimdi yeni bir tam ölçü
DNA, yeni ribosomlar ve yeni herþey bulunacaktý.
Kendisinden doðduklarý hücrenin tümüyle týpkýsý
olacaklardý. Protein sentezi iþlemi ve yeni hücre yapýmý
kendi kendisini, yineleyerek, hücre sayýsý dört
hücreye ulaþtýrýlacak, sekiz hücreye çýkmak için yeniden...
Kýsacasý bunun böylece sürüp gittiðini görecektik.
Buraya kadar iþlem, bölünen bakteride sürüp gidenin
hemen hemen ayný. Her kuþak hücre kendisinden
öncekinin aynen yinelenmesi. DNA-mesajcý RNA-
proteinler-hücre bölünmesi. Fakat
uzmanlaþma baþladýðý zaman, yeni birþeyler katýlýyor
olmalý. Eðer üreyecek hücrelerin bir grubu
deri, diðeri kas, bir baþkasý beyin vb. olacaksa, DNA
gerekli yönlendirmeyi saðlamalýdýr. Yalnýzca hücreler
arasýndaki sürekli artan farklýlýðý deðil, ayný
zamanda farklýlýðýn ne zaman baþlayacaðýný belirlemelidir.
Geliþen hücre topluluðu içindeki her bir hücrede
tamý tamýna ayný ölçüde DNA bulunur. O zaman
hücreler nasýl farklý olabilirler?
Birincisi þunu hatýrlayalým, deri hücresi, kas
hücresi, beyin hücresi olsun, belli bir hücrenin karakterini,
yaptýðý proteinler belirler. Örneðin deri
hücreleri, keratin denilen özel bir protein yönünden
zengindirler (deriye bizi koruyan özel yeteneðini
veren protein). Kas hücreleri myosin denilen bir
proteinle sarýlmýþtýr. Bu proteinin özel yeteneði, bir
eþ proteinle etkileþip uzunluðunu deðiþtirebilmesidir.
Böylece kas liflerinin kasýlmasýna yol
açarlar. Beyin hücreleri elektrik güçler iletmeye
yardýmcý proteinler içerirler. Diðer bütün uzmanlaþmýþ
dokularýn hücreleri, hücrenin özel karakterini
belirleyen kendilerine özgü proteinleri
üreteceklerdir.
Böylece bazý hücreler deri hücreleri olarak
amaçlarýný gerçekleþtirmek için keratin üretmeye;
diðerleri kas hücresi olabilmek için myosin üretmeye
baþlayacaklardýr. Aslýnda, bütün hücrelerdeki
DNA'larda keratin için bir gen, myosin için diðer bir
gen bulunur.
Genler orada hazýr bekliyorlar. Öyle görünüyor ki
deri hücrelerinde keratin yapýlmasý ifade edilirken,
myosin baský altýna alýnmak zorunda.
Diðer yandan, kas hücrelerinde myosin ifade edilmeli
ve keratin geni bastýrýlmalýdýr. Yani, deri
hücrelerindeki keratin geni, keratin mesajcý RNA'sý
olarak okunuyor. Ribosoma gidiyor orada keratin
proteinine çevriliyor. Bütün bunlar gerçekleþtikten
sonra hücre deri hücresi haline geliyor.
DNA, embryo geliþimi sürerken, programlý bir sýralama
ile genlerini her birinin sýrasý geldikçe ifade
edip bastýrabilmelidir. Belli türden bir hücre oluþumu
yüzlerce protein gerektirir, yani bu hücrelerde
bir çok gen ifade edilirken daha çoðu da (baþka
hücrelerin proteinlerini kodlayan genler) bastýrýlýr.
Gerçekten dikkate deðer bir durum! DNA bütün
genlerle birlikte, bu genlerin ne zaman iþe koþulacaðýný
ne zaman bastýrýlacaðýný da biliyor.
Klonlar
Klon, tek hücreden üremiþ hücreler topluluðudur.
Ýlkel kardeþlerimiz bakteriler, sürekli
klonlar oluþtururlar. Bir bakteri hücresini bir tabak
yiyeceðin üzerine koyarsak, hemen bölünüp iki
hücre, bu iki hücre bölünüp dört hücre olur ve bu
böyle sürüp gider. Ýki gün içinde bakteri kütlesi
çýplak gözle görülebilir hale gelir. Bu kütle bir
klondur; bir tek orijinal hücreden üremiþ milyonlarca
yavru hücreden oluþur. Bu klondan bir tek
yeni hücre alýp yine bir tabak yiyeceðin üzerine
yerleþtirirsek, birincisinde olduðu gibi bir klon
oluþana kadar bölünecektir.
Klon oluþturmak bakteri için oldukça kolay bir
iþtir, çünkü bütün hücreler birbirinin aynýdýr. Daha
geliþmiþ bir organizmadan klon yapmak çok daha
karmaþýktýr. Ama teorik olarak mümkündür. Yaratýklarýn
her hücresinde ayný DNA bulunduðuna
göre ve bu DNA herþeyiyle tam bir bireyi oluþturmak
için gerekli bilgiyi taþýdýðýna göre, tamamen
teorik planda; herhangi bir hayvandan bir hücre
alýp onu bir kap besinin üzerine veya beslenebileceði
baþka bir ortama koysak ve tam bir
hayvan organizmasýný üretmesini saðlasak, aslýnýn
kusursuz bir kopyasýný geliþtirmek için gerekli
bütün bilgi, o tek hücrenin DNA'sýnda vardýr.
Bu olasýlýk, özellikle de insanýn klon yoluyla
oluþturulabileceði düþüncesi, yani bir tek insan
hücresinden geliþtirilmiþ herþeyi tamam bir insan
yaratmak, popüler yazarlarýn hayal gücünü harekete
geçirdi. Böyle bir olasýlýk gerçekleþmekten
son derece uzaktýr.
Diðer yandan bir tek hücrenin aslýnda tam bir
bireyi ortaya çýkarabildiðini biliyoruz; döllenmiþ
yumurta, tam bir yetiþkin varlýk olduðu zaman bu
gerçekleþiyor, Ama olan biten tek yönlü bir iþleme
benziyor. Canlý yaratýklar, kolay kolay hücrelerinden
herhangi birinin döllenmiþ yumurta gibi
bölünmeye baþlayýp kendi týpký kopyelerini oluþturmasýný
saðlayamazlar. Bizim hücrelerimiz,
kendi uzmanlaþmýþ durumlarý üzerine sýký bir denetleme
uygularlar. Örneðin deri hücreleri deri
hücresi olarak kalýrlar, týpkýsý týpkýsýna ayrý bir
birey olmak þöyle dursun, deðiþip kas hücresi olmaya
bile yeltenmezler.
Hücrelerimizin, çevrelerinin etkisiyle mi böyle
deðiþmez olduklarý tartýþýlabilir. Bir hücreyi komþularýndan
ayýrsak, belki beklenmeyen bir davranýþa
yönelecektir. Böyle bir deney kurbaða larvasý
hücreleriyle aþaðýda anlattýðýmýz gibi yapýlmýþtýr:
Önce, kurbaða yumurtalarýndaki hücre çekirdekleri
ve dolayýsýyla DNA'larý tahrip edilmiþ, sonra genç
larvalarýn rasgele bazý hücrelerinden alýnmýþ çekirdekler,
DNA'sýz kurbaða yumurtasý hücrelerine
yerleþtirilmiþtir. Kýsa sürede yumurtalardan yeni
larvalar, hatta bazan kurbaðalar geliþmiþtir. Yani
larvalar bir tek larva hücresinden üremiþ birer
klondurlar. Benzer klon yapma deneyleri, fareler ve
baþka hayvanlar üzerinde de yapýlmýþ, ama baþarýya
ulaþýlamamýþtýr. Klon deneylerindeki baþarýsýzlýk,
hücre karakterindeki uzmanlaþmanýn
dengeliliðini ortaya çýkartýyor. Her hücrenin
DNA'sýnda bulunan, baþka bir hücre olabilme potansiyeline
karþýn, hücreler bu potansiyel avantajý
kullanmazlar. Genlerinin çoðu durdurulmuþtur.
Embryogenesisi derinliðine araþtýrabilmek için
genlerin ifade edilip edilmemesini neyin belirlediðini
öðrenmeliyiz.
Genlerin Baþlatma-Durdurma Mekanizmasýnýn Özelliði
Hücreleri farklýlaþtýran gen çalýþtýrma mekanizmasý,
insanýn aklýna keskin bir soru getiren
ilginç bir bilinmeyendir. Genler nasýl harekete geçirilip
durdurulabilirler?
Daha önce de söylediðimiz gibi en açýk yanýtlar en
basit sistemlerden gelir. Yine, o alelade bakterilerin
davranýþlarýna bakalým. Bazý hücreleri taze bir büyüme
solüsyonu içine atýp, þeker olarak örneðin
glukoz ekleyelim. Hücreler bölünmeye baþlarlar ve
sayýlarý hýzla yükselir. Bu, glukoz tüketilene kadar
sürer. Sonra büyüme durur.
Ayný gözlemi, yine benzer bir hücre grubuyla bu
sefer deðiþik bir þekerle, diyelim galaktozla deneyelim.
Hücrelerin sayýlarý artar, ama glukozla
olduðundan daha yavaþ artar ve galaktoz bitince
büyüme durur.
Glukozun, daha hýzlý tüketildiði için galaktozdan
daha iyi bir besin olduðu sonucuna varýrýz. Ama her
iki þeker de bakteri tarafýndan kullanýlmýþtýr. Hiçbirini
ziyan etmiyor bakteriler.
Þimdi deneyi hem glukoz hem galaktoz kullanarak
yineleyelim. Ýlginç birþey olur, glukozun
tümü tüketilene kadar nüfus hýzla artar. Sonra
yirmi dakika kadar artýþ durur. Ve bu sürenin sonunda
yeniden baþlayýp galaktoz tüketilene kadar sürer.
Hücrelerin glukozu yeðledikleri açýkça görülüyor.
Ancak, yirmi dakikalýk bir aradan sonra galaktozu
kullanabilme yeteneðini kazanýyorlar.
Bunun genleri harekete geçirmek ve durdurmakla
ne ilgisi var? Bu basit sistemin analizi,
1950'lerin sonuna doðru, Fransýz bilim adamlarý
François Jacob ve Jacques Monod'ya gen ifadesinin
denetlenmesi üzerine parlak bir ilham verdi. Þimdi
bakterilerde mekanizmanýn nasýl çalýþtýrýlabildiði
kanýtlanmýþ durumda; bu bizim gibi daha karmaþýk
organizmalarda da geçerlidir belki ama burasý
henüz kesinlikle bilinmiyor.
Bakteriler, alýþýk olmadýklarý bol þekerle uðraþýrken
içlerinde ne olup bitiyordu? Bakteri hücrelerinin
glukoz kullanacak makineleri olduðu
açýkça görülüyor, çünkü bu þeker verilir verilmez
yemeye baþladýlar. Bu makine iki proteinden oluþuyor:
Þekerin hücreye girmesini saðlayan bir
enzim ve içeri girince onu hazmedecek bir enzim. Ýki
enzim; iki gen. Bu makinenin galaktoz kullanan
karþýlýðý henüz hücrede yok; veya en azýndan iki þekerin
bulunduðu solüsyonda büyüme baþladýðý
zaman yoktu. Glukoz tükenince galaktozu kullanacak
makine kuruluyor. Glukozun bulunmamasý,
galaktoz kullanan makinenin geliþtirilmesi
için tetiði çekiyor. Glukoz, galaktozu
kullanmak için gerekli enzimleri denetleyen
genlerin ifadesini önlüyordu ve bastýrýyordu.
Glukoz bitince baskýnýn etkisi kayboldu ve böylece
galaktoz genleri, mesajcý RNA'larý yapmaya baþlayýp
proteine çevirebildiler.
Bütün bunlarýn bakteri için anlamýný düþünün.
Eli altýndaki en iyi besini yiyor ve besin, bakteri
içinde enerjinin baþka besini kullanmak için enzimler
yapýlarak ziyan edilmemesini de ayarlýyor.
Ýyi besin tükenince el altýnda yalnýzca daha zayýf
besin kalýyor. O zaman bakteri iþe giriþip bu besini
kullanabilmesi için gerekli enzimleri yapýyor.
Bakteriler Kendilerine Verilen Þeyleri Üretmezler
Bahçenizde kendi kullanýmýnýz için sebze yetiþtiriyor
olsanýz ve birileri size düzenli olarak bu
sebzelerden vermeye baþlasa, belki de kendiniz yetiþtirmekten
vazgeçerdiniz. Bakteriler de buna
benzer bir þey yaparlar. Kendi gereksindikleri
amino asitleri yapabilirler (protein zincirindeki
yirmi temel halka). Amino asitler olmadan, doðal
olarak protein yapamayacaklardý ve üremeleri duracaktý.
Eðer bakterilere hazýr yapýlmýþ amino
asitler verirsek, içinde yaþadýklarý solüsyona amino
asitler eklersek, bakteriler kendi amino asitlerini
yapmayý durdururlar. Amino asit armaðanýmýz,
hücrelerin kendilerininkini yaparak enerji harcamalarýný
gereksizleþtirir. Burada bir hayli enerji
söz konusudur. Yirmi amino asidin herbirini yapmak
birkaç enzim gerektirir. Her enzim yapýlýþýnda,
bir gen harekete geçirilmeli, mesajcý RNA yapýlmalý,
enzim proteinlerin yapýldýðý ribosomlara
gönderilmelidir. Genin böylece durdurulmasý yapý
enerjisinde önemli bir tasarruf demektir. Enerji korumak,
bütün canlý hücrelerde olduðu gibi, bakterinin
de yaþamýný sürdürebilmesi için son derece
önemlidir.
Gen Ýfadesinin Denetlenmesi Ýçin Þema
Ýþte bakteriler üzerine çalýþmalardan elde edilmiþ
gen ifadesinin genel resmi;
1. Genler harekete geçirilip durdurulabilirler.
Bu, represör denilen protein moleküller tarafýndan yapýlýr.
2. Represörler, kendilerini genlerin ucuna baðlarlar.
Böylece geni mesajcý RNA'ya geçirecek olan
enzimin iþini yapmasýný engellerler.
3. Bu, genin yapmakla yükümlü olduðu proteinin
yapýlmasýnýn istenmediði anlamýndadýr.
4. Represörler iki nedenle DNA'dan serbest
býrakýlabilirler:
a) Glukoz gibi bir þekerin yokluðuyla (demek ki
glukoz gene baðlanmasý için represöre yardým ediyor.)
b) Bir amino asidin yokluðuyla.
Þimdi daha önce anlattýðýmýz glukoz-galaktoz
deneyinin açýklamasýný görebiliriz. Glukoz bakterilerin
eli altýnda bulunduðu sürece, onu yiyecek
ve bu da galaktoz genleri represörünün galaktozu
kapalý tutmasýna yardým edecektir. Glukoz bitince,
galaktoz geni represörleri iþlevlerini yerine getirmezler,
böylece gerekli enzimler yapýlabilir ve
galaktoz kullanýlabilir. Ayný þekilde, bakterilere
amino asitler verildiði zaman bu amino asitler,
bütün amino asit yapmaya yarayan genlerin represörlerine
yardýmcý olup, genleri kapattýrabilirler.
Bakteri içinde iþleri düzenleyen bu güzel sistemin
insanlar dahil daha yüksek canlý biçimlerinde de
iþlediði görülüyor. Bu sistem genlerin ifadesini denetlemek
için önemli bir yoldur.
Ama Ýnsanlar Bakteri Deðildir
Bakteri hücreleri ile bizim gibi organizmalarý
daha karmaþýk ve uzmanlaþmýþ hücrelerin kullandýklarý
yöntemler arasýnda, belirgin bir fark
vardýr. Bakteri hücreleri; çabuk tepki veren, esnek,
çevredeki ciddi deðiþikliklere hýzla kendini uydurabilen
bir yaþam sürerler. Bu biraz, vahþi ormanlarda
savaþarak varlýðýný sürdürmeye benzer;
bir bakteri kendi baþýnýn çaresine bakar. Diðer
yandan uzmanlaþmýþ hücrelerin yaþam biçimleri
kalýcý olarak belirlenmiþtir. Ömür boyu; "deri hücresi"
deri hücresi olarak, "kas hücresi" kas hücresi
olarak, "beyin hücresi" de beyin hücresi olarak kalýr.
Her hücre çeþidinde deri mi, kas mý, yoksa beyin mi
olduðunu belirleyen bir kaç gen iþletilir ve diðer
bütün genler (diyelim ciðer, kemik ya da böbrek
olmak için) durdurulur ve hücre neyse sonuna
kadar da o olarak kalýr. Bakteriler, buna göre genleri
hýzla ve kolayca harekete geçirip durdurabilecek
araçlar gereksinirler. Uzmanlaþmýþ
hücrelerde çoðu genler sürekli durdurulmuþ, birkaçý
da sürekli iþletilir durumdadýr. Bakterinin bu
kolay çalýþtýrma-durdurma mekanizmasý, uzmanlaþmýþ
hücrelerde kullanýlana benzemeyebilir.
Ne var ki þu anda elimizde en iyi anladýðýmýz
model, bakteri sistemidir. Hiç olmazsa teorik olarak,
temelli durdurmayý veya çalýþtýrmayý saðlamak
için kullanýlmasýný düþünmek zor deðil.
Biçimin Oluþumu
Embryogenesisde temel problem olarak gen ifadesine
bakýyorduk. Oysa ilk göze çarpan yan, biçimin
oluþumu; heykel dökme sürecindeki hüner,
yumurtadan bebeðe dönüþümün akýl almaz mimari
baþarýsý. Örneðin, bizi oluþturan tüm özel doku ve
organlar, bir iskelete asýlmýþtýr. Kemik, bütün
diðer yapýnýn yanýsýra embryoda geliþir. Sýradan
görünüþlü hücrelerden baþlayarak, içinde kalsiyumun
sert bir yapý oluþturmak için biriktirildiði
yeni bir doku belirir. Bu doku sert ve olaðanüstü
güçlüdür, bir organizmanýn aðýrlýðýný ömür boyu
taþýyabilecek nitelikte yapýlmýþtýr. Kýrýldýðý zaman
da yeniden kendini onarabilir. Böylesine bir yapýsal
biçimlendirme süreci nasýl ortaya çýkýyor? Bu anlaþýlmasý
zor bir problem ve yine bir model sisteme
baþvurmamýz gerek.
Bakteriler, insanlar gibi virüs enfeksiyonuna
karþý dirençsizdirler. Her bakteri virüsünün (buna
bakteri yiyen anlamýnda bakteriofaj denir) kutu
gibi içinde DNA'nýn saklandýðý bir kafasý ve enjektör
iðnesi gibi kullandýðý bir kuyruðu bu kuyruðun
ucunda da bakterinin yüzeyini yakalayan
örümcek gibi bacaklarý vardýr.
Sonra virüs kendisi bir enjektörmüþcesine -ki aslýnda
öyledir de- DNA'sýný kuyruðundan bakteriye
geçirir. Virüsün DNA'sý bakteriye girer girmez idareyi
ele alýr. Bakterinin protein yapan makinesine,
bundan böyle bakteri proteini yapýlmayacaðýný belirten
bir sinyal gider. Ribosomlar ve transfer RNA
makinesi, virüsün kendi DNA'sýndan üretilen mesajcý
RNA'lar tarafýndan çabucak kendi yararýna
iþleyecek hale dönüþtürülür. Kýsa bir süre sonra,
bakteri fabrikasý virüs proteini parçalarý yapmaya
baþlar. Yeni kafalar, kuyruklar ve bacaklar yapýlýr.
Herþey virüsün DNA'sý tarafýndan yönetilir.
Bundan kýsa bir süre sonra, bakterinin içinde
virüs kafalarýnýn biriktiði görülür, yeni yapýlmýþ
virüs DNA'larý bunlarýn içine yerleþtirilir ve tamamlanmýþ
virüsler ortaya çýkar. Her bakteri hücresinin
içinde, yüz kadar virüs onu sýký sýkýya dolduracak
biçimde birikir. Zamaný gelince, virüsler
bakterinin zarýný yarýp, onu öldüren bir enzim salgýlayarak
kaçarlar. Bütün bu vahþi yýkým yarým
saatten az bir zamanda gerçekleþir.
Bu olguda biçimin oluþumunun basit bir modelini
görebiliriz. Ele geçirilen fabrikada, virüsün deðiþik
parçalarý, kendi DNA'sýnýn verdiði talimatlarla,
ufak bir bina yapar gibi biraraya getirilir. Bunun
dikkatle programlanmýþ bir zaman aralýðýnda, ortaklaþa
gerçekleþtirilen bir iþlem olduðu görülebiliyor.
Öyle ki genler virüsün deðiþik parçalarýnýn
yapýmýna bir sýrayý izleyerek baþlanmasýný
denetliyorlar. Doðru parçalar doðru sýrada
yapýlýyorsa, belirli biçimin kendiliðinden bir
anda oluþmasý çok güçlü bir olasýlýk gibi görünüyor.
Bu modelin çok daha karmaþýk, gerçek embryogenesis
olgusuna ne kadar ýþýk tutacaðý belirsiz.
Ama modelin yararlýlýðý, bakteriden çok daha basit
bir organizma olan virüsün gen kompozisyonu üzerine
oldukça tam bir bilgi sahibi olmamýzda yatýyor.
Ayrýca, olaylarýn sýrasýný denetleyip isteðimize göre
ayarlayabiliyoruz ve çok karmaþýk olmayan üç boyutlu
bir biçimin oluþumunu bir elektron mikroskobuyla
kolayca izleyebiliyoruz.
Hücre Bölünmesini Baþlatmak ve Durdurmak
Embryo hýzla bölünen bir hücre kütlesidir. Bu
korkunç hýzlý büyüme iþi, doðumdan sonra çocukluk
boyunca gittikçe yavaþlayarak yetiþkinliðe eriþene
kadar sürer. Yetiþkinlikte hücre bölünmesi durur.
Bir organizmanýn bütününde; her organýn, her dokunun
hücreleri, büyümenin tamamlanmasýna çok
titiz ve dikkatli bir iþbirliðiyle katýlýrlar. Hücreler
büyümeyi ne zaman durduracaklarýný nereden biliyorlar?
Oluþumuna katkýda bulunduklarý organlarýn
tam büyüklüðe eriþtiðini onlara söyleyen ne?
Bu olgu, normal hücrelerin bedenin dýþýndaki
davranýþýnda da gözlemlenebilir. Birkaç normal
hücre, bir cam kabýn ortasýna býrakýldýklarýnda,
hemen yanlarýndaki komþu hücrelerle sürekli iliþkili
olarak bölünmeye baþlarlar ve en uçtaki hücreler
kabýn kenarlarýna dokununcaya kadar, kabýn
yüzeyini tek hücre kalýnlýðýnda bir tabaka halinde
örterler. Kenara ulaþýlýnca bütün hücreler bölünmeyi
durdurur.
Bölünmeyi durduran sinyalin özelliði nedir?
Bunun cevabýný bilmiyoruz, ama araþtýrmayý sürdürüyoruz.
Bilmecenin en azýndan bir bölümüne
cevap getirebilecek, iddialý bir model sistemimiz
var. Bu modelin uygulanabilme kolaylýðýna hayraným,
üzerine yýllar harcadýðým için ona karþý özel
bir düþkünlüðüm var.
Regenerasyon: Yenilenme
Bir kurbaða yavrusunun kuyruðunu kesip onu
yeniden suya býraksam, yara çabucak iyileþir ve
ondan sonraki üç haftada gerçekten çok ilginç olaylar
olur: Yaradan tümüyle yeni bir kuyruk ürer.
Tam ve mükemmel bir kuyruk. Bir salamenderin
de buna benzer biçimde ayaðýný koparsam yerine
yenisini yapar. Deniz yýldýzý ve istakoz da öyle. Bu
olguya regenerasyon: yenilenme denir. Bunun
kendi bedenimizde de örneði vardýr. Kopunca kollarýmýzý,
bacaklarýmýzý yerine getiremeyiz ama karaciðerimiz
bir kazada zarar görse, bir parçasýnýn
ameliyatla alýnmasý gerekse karaciðer bir iki gün
içinde eski büyüklüðüne eriþir. Bu özel durumun,
laboratuvarda benzerini yapabiliriz. Ameliyatla bir
farenin karaciðerinin üçte ikisini alabilirim. Fare
anesteziden birkaç dakikada ayýlýr, biriki saat içinde
yemeye baþlar ve üç gün sonra karaciðerinin
eksik üçte ikisi, normal ve saðlýklý olarak yerine
gelmiþtir; bir karaciðerin yapmasý gereken herþeyi
yapmaktadýr.
Bütün bu olaylarda iki dramatik nokta görülür:
Birincisi; hayvanýn bir parçasýnýn ayrýlmasý, eskiden
herþeyin sakin olduðu bu bölgede çok hýzlý bir
hücre bölünmesine yol açar. Ýkincisi; bu parça yerine
gelince hücre bölünmesi durur. Þaþýrtýcý olan;
bu bölgedeki hücrelerin bölünmeye gerek olduðunu
ve iþ bitince durmak gerektiðini bilmeleridir!
Bu hücrelerin içinde, onlara bölünmeye baþlamalarýný
ve eksik organý tamamlamak için yeterince
bölündükleri zaman durmalarýný söyleyen
nedir? Bir zamanlar bunun cevabýný bulmak için,
kopan parçanýn yerine yeni hücreler üreten bir
karaciðerden parçalar alýp, bunlarý normal,
bölünmeyen karaciðer hücrelerine karýþtýrýyordum.
Kopaný yerine getirmek için üreyen hücrelere, daha
çok hücre yapmalarýný söyleyen bir kimyasal sinyal
varsa, bunun normal hücreleri de etkileyip, onlarýn
daha hýzlý protein yapmalarýný saðlayacaðýný düþünüyordum.
Diðer yandan, eðer normal hücreler
yenileme hücrelerini yavaþlatacak bir kimyasal
mesajý içeriyorlarsa, bunu da anlayabilecektim. Ýyi
bir fikir, iyi bir model -ama deneyler sonuçsuz kaldý.
Sistem henüz çok karmaþýk. Olanlarý bir türlü kavrayamýyoruz.
Yaþamýn kanunlarýný açýða çýkartmakta üstüste
saðlanan baþarýlardan söz eden öykümüzde; bir deneysel
baþarýsýzlýðýn yeri yok gibi gelebilir. Bence
tersine; bu öykümüzün gerçekçiliðini arttýrýr. Aslýnda,
þimdiye kadar bilim adamlarýný yaptýklarý
deneylerin çoðu baþarýsýzlýkla sonuçlanmýþtýr.
Baþarýsýzlýklarýmýzdan ders alýp, bize sonunda iyi bir
ilham saðlayacak daha iyi deneyler tasarlayabiliriz.
Meslektaþým Dr. Nancy Bucher, yenilenme olayý
üzerine bilgiye belki de diðer bilim adamlarýndan
çok daha fazla katkýda bulunmuþtur. Önemli çalýþmalarýndan
bazýlarý, farelerden yapýþýk ikizler
yapmayý içeriyordu. Ýki fareyi iyi bir ortak dolaþýmlarý
olacak biçimde birbirine dikiyordu; kan
ikisinin arasýnda kolayca dolaþýyordu. Sonra, farelerden
birinin karaciðerinin üçte ikisini alýyor ve
bu ciðerin eksik kýsmý yerine gelene kadar, diðer
farenin karaciðerinin de büyüyüp büyümediðine
bakýyordu. Büyüdü! Bu; yenilenme yapan karaciðerin,
kan dolaþýmýna birþey kattýðý ve bunun
diðer farenin karaciðerine ulaþýnca, onun da büyümesine
neden olduðu sonucunu gösterdi. Nancy
Bucher ve bir çok baþka bilim insanlarý, bu maddenin
ne olabileceðini anlamaya çalýþtýlar; ama
henüz bir baþarý elde edilmiþ deðil.
Embryogenesis Üzerine Bilinmeyenler Bilinenlerden Çoktur
Yinelersek, Embryogenesis konusunda bazý ilginç
þeyler üzerinde durduk. Birarada kalabilecek
yapýþkanlýðý elde etmek için bölünen hücrelerin özel
yeteneklerinden; bir organizma oluþturmak için
gerekli olan uzmanlaþma konusundan; biçimin oluþumundan
ve son olarak uzun embryogenesis, sürecine
dur emri veren, çocukluk ve yetiþkinliðe
ulaþma iþleminin bittiðini bildiren sinyalden söz
ettik. Bunlar son derece karýþýk olgularýn yalnýzca
bir iki önemli noktasý. Cahilliðimiz hala bildiklerimizi
kat kat geçiyor. Bu hiç de þaþýrtýcý deðil.
Embryogenesis, bütün yeteneklerimizi kullanmamýzý
gerektiren bir probleme benziyor, ve biyoloji
biliminin temelinde yatýyor. Biraz heyecanlý,
biraz da kýþkýrtýcý bir konu; çünkü, ilk bakýþta
çözülemeyecek hiçbir zor yaný yokmuþ gibi görünüyor.
Kýsa bir süre sonra, daha önceki bölümlerde anlattýðýmýz
yaþamýn evrensel kanunlarýný kavradýðýmýz
gibi, embryogenesisi de anlayabileceðimize inanýyorum.
Embryogenesisin anlamadýðýmýz yanlarý, kanserin
anlamadýðýmýz yanlarýna çok benziyor. Gerçekte,
bazý araþtýrmacýlar, kanserin açýklamasýnýn,
embryogenesisin anlaþýlmasýný gerektirdiðini düþünüyorlar.
Kanser, bazý bakýmlardan insanýn
embrogenesisindeki o çok üstün denetleme yeteneðini
yitirdiði zaman ortaya çýkýyor gibi görünüyor.
Örneðin, kanser hücrelerinin baþýbozuk
davranýþlarý, hücre yapýþkanlýðýnýn yokolmasýyla ilgili
olabilir. Þimdi bu konuyu daha yakýndan incelemeliyiz.

VÝÝÝ. BÖLÜM
Kanser
Sorun, içerde birþeylerin olup normal bir hücrenin
kanser hücresine dönüþmesiyle baþlar. Kanserin
kökeninin tek hücrede oluþu, yaþamýn ilkeleri
üzerine yazýlmýþ bir kitapta bir bölümün kansere
ayrýlmasýný gerekli kýlýyor. Kanser konusunda
açýklama arayanlarýn, kitabýmýzda daha önce anlattýðýmýz
konularla da ilgilenmeleri gerekir.
Berilyum ve Kanser
Berilyum adlý maden, tavþanlarda çok kötü
kemik kanserlerine yol açýyor. Bu, araþtýrmacý olarak
ilk çalýþmaya baþladýðým sýralarda, floresan
lamba üretiminde çalýþan iþçilerde görülen ölümler
üzerine eðilen bazý bilim insanlarý tarafýndan bulunmuþtu.
Ýþçilerin akciðerleri, lamba tüplerinde
kullanýlan bazý malzemelerin etkisiyle bozuluyordu.
Araþtýrmacýlar berilyum içeren fosforlu
malzemeyi hayvanlara verdiler ve birkaç ay sonra
kemik kanserleri görüldü. Kanserler hýzla büyüdü,
bedenin diðer kýsýmlarýna yayýldý ve hayvanlarýn
bir iki hafta içinde ölmelerine neden oldu. Berilyum
insanlarda hiçbir zaman kansere yol açmaz, ama
akciðerlere zarar verir. Zaten artýk floresan lamba
yapýmýnda da kullanýlmýyor.
Týbbiyeden mezun olur olmaz, berilyumun nasýl
kansere yol açtýðýný bulmayý kendime iþ edindim.
Önce, kütüphanede benden önceki bilim adamlarýnýn,
berilyumun canlý sistemlerdeki davranýþý
üzerine neler yapýp yapmadýklarýný araþtýrdým. Çok
az þey yapýlmýþtý. Ama bilinen ilginç bir nokta vardý.
Son derece küçük miktarlardaki berilyum, bedendeki
fosfataz denilen önemli bir enzimin çalýþmasýný
durduruyordu. Bu enzim kemik için özellikle
önemlidir, çünkü kemiði sertleþtiren kalsiyum
fosfat maddesinin toplanmasýna yardýmcý olur. Bilinen
baþka bir gerçek de, fosfataz enziminin iþe
yaramasý için, normalde "magnezyum" metaline gereksinimi
olmasýydý. Berilyum, atomik yapýsý bakýmýndan
magnezyumun çok yakýn akrabasýdýr. O
zaman, þu soru akla geliyor: Berilyum, magnezyumun
yerini alýp fosfatazý zehirliyor mu? Cevap
"evet" oldu. Berilyum enzime giriyor, magnezyumu
dýþarý atýyor ve böylece enzimi iþe yaramaz hale getiriyor.
Berilyum ve Büyüme
Ben konuya girdiðimde durum böyleydi. Problemi
kafamda tartarken, aklýma bana güzel görünen bir
fikir geldi. Neden "büyüme" için magnezyuma gereksinen,
basit bir model sistemle çalýþýlmasýn?
Eðer berilyumun büyüme üzerine bazý etkileri olduðu
görülürse ve bunlarla sistemin magnezyuma
olan gereksinimi arasýnda bir baðlantý kurulabilirse,
berilyumun hücre büyümesini nasýl etkilediðini
anlamaya birazcýk yaklaþmýþ olabilirdim.
Çalýþmak için seçtiðim basit model sistem, bitkilerin
büyümesiydi. Bitkilerdeki bütün klorofil
molekülleri magnezyum içerir. Klorofil, týpký bazý
enzimler gibi, magnezyum olmazsa iþlevini gereðince
yerine getiremez. Belki berilyumun magnezyumu
klorofilden dýþarý çýkarýp, bitkilerin büyümesinde
deðiþime yolaçmasý beklenebilirdi.
Çalýþmaya serada, içinde bitkilerin beslenmesi
için gereken herþey ve bu arada normal bir miktar
magnezyum bulunan bir solüsyon içinde, þiþede yetiþtirilen
domates bitkileriyle baþladým. Bu bitkiler
birkaç hafta içinde çok güzel geliþtiler.
Baþka bir grup bitki, içinde berilyumun da bulunduðu
benzer bir ortama konuldu. Bunlarýn büyümeleri,
berilyumsuz grubun büyümesiyle ayný düzeydeydi.
Bunun üzerine, berilyumun yeterince magnezyum
bulunduðu zaman, herhangi bir probleme
neden olmadýðý sonucuna vardým.
Üçüncü grup bitki de standart magnezyum miktarýnýn
yarýsý verilerek yetiþtirildi. Bu bitkiler bir
hafta kadar büyüdüler, sonra sarardýlar, sarktýlar
ve öldüler.
Bu magnezyum eksikliðinin beklenen etkisiydi:
yarým ölçü magnezyum yetmemiþti. Dördüncü grup
bitkiye, üçüncü grup kadar magnezyum ve ikinci
gruba verilen kadar bol berilyum verildi. Sonuç
dramatik ve tatmin ediciydi. Bu bitkiler güzel geliþtiler
ve her yönüyle, birinci ve ikinci gruptakiler
kadar saðlýklýydýlar.
Ulaþtýðým sonuç kaçýnýlmazdý. Berilyum, bitkinin
magnezyum gereksiniminin en az yarýsýný karþýlaþabiliyordu
ve magnezyumdan yoksun býrakýlmýþ
ölüme mahkum bitkilerin oldukça normal
büyümelerini saðlayabiliyordu.
Buraya kadar herþey çok güzel, Bundan sonraki
adým, berilyumun klorofil moleküllerine girip magnezyumu
dýþarý atýp atmadýðýnýn incelenmesiydi.
Dört grup bitkinin klorofilini de analiz ettim. Hepsinde
de magnezyum olup berilyumdan iz olmamasý
beni hayal kýrýklýðýna uðrattý. Bu sonuç cesaret kýrýcýydý,
ama gerçeðe karþý söyleyecek bir þeyim yoktu.
Yine de berilyum, normal olarak magnezyumun
bitkilerde yaptýðýný yapabiliyordu. Bütün deneyleri,
ufacýk tek hücreli yeþil alga kültürleri kullanarak
yineledim ve tümüyle ayný sonuçlarý elde ettim.
Bu öyküyü neden anlattým? Birincisi, bu, kanser
araþtýrmalarýnda kafa karýþtýran bir problem, ilginç
bir model sistem, çekici ve çözülmemiþ bir esrar.
Ýkincisi; bilimde olaylarýn nasýl geliþtiðini iyi
resimliyor. Bir fikir, beklenen dramatik sonuca
ulaþabilir, ama beklenen açýklama da yanlýþ çýkabilir.
O zaman daha iyi bir öneriye gereksinim var.
Üçüncüsü; ileri de ne yapacaðým üzerine kritik bir
seçim gerektiði bir anda, bu berilyum problemindeki
deneyimim beni, bir öneri getirip bunu
deneyle sýnayabildiðime inandýrdý. Böylece bilimde
kariyer yapabileceðimi anladým. Teorimin yanlýþ
olmasý beni hiç rahatsýz etmedi. Çoðu düþünceler
yanlýþtýr ve insan yaþamý boyunca birkaç tane iyi
düþünceye rastlarsa þanslýdýr.
Bu problem üzerine iki yýl daha çalýþtým. Magnezyuma
dayalý bitki enzimlerinde, berilyumun
magnezyuma baðýmlý bitki enzimlerindeki magnezyumla
rekabeti konusunda ilginç buluþlar yayýnladým.
Ama o zamandan beri ne ben, ne de bir
baþkasý; bu basit metalin, bitkilerin büyümesindeki
yerini veya tavþan kemikleri üzerindeki etkisini
açýklayamadýk. Önemli bir çözülmemiþ problem,
yeterli bir çözüm bekliyor. Kuþkusuz, basit bir metalin
kanser üretmesi, ancak çok yetenekli bir bilim
adamýnýn ele alabileceði bir konu.
Kanser Nedir?
Kanserin ne olduðunun açýk bir resmini yapalým.
Ýlk yaklaþýmda, kanserin hücrelerde kalýtýmla geçirilmiþ
anormal davranýþ olduðunu söyleyebiliriz.
Bu anormal davranýþ, bedenin herhangi bir yerinde,
herhangi bir hücrede ve herhangi bir zamanda baþlayabilir.
Kanserli hücre davranýþýnýn iki ana özelliði
vardýr: 1) Kanser hücreleri, komþularý olan normal
hücrelere göre daha hýzlý çoðalýrlar. Son bölümde
gördüðümüz gibi, normal hücrelerin bir büyüme
dönemi vardýr ama bu sonralarý yetiþkinliðe
ulaþýlýnca durur. Yenilenme yapan karaciðerde de
orijinal büyüklüðe varýlýnca hücre bölünmesi biter.
Kanser hücreleri, bir besin kaynaðý bulunduðu sürece,
hiçbir zaman bölünmeyi durduramazlar. 2)
Kanser hücrelerinin etraflarýndaki hücrelerle her
zaman ki iliþkilerinde deðiþiklik olur, öyle ki nispeten
daha baðýmsýz egoist ve kötü komþu gibi davranýrlar.
Hücre yapýþkanlýðýnýn, embryogenesisin
önemli bir özelliði olduðunu hatýrlayacaksýnýz. Bölünen
hücreler, yüzeylerindeki özel proteinler sayesinde
komþularýyla birbirlerine yapýþma eðilimindedirler.
Normal hücrelerin bu temel niteliðinin
kaybolmasý, habis büyümeye yol açan
önemli bir unsur olmalýdýr.
Yukarýdaki iki özelliðin birleþmesi; yani hücre
bölünmesinin artan hýzý ile birlikte, hücre yapýþkanlýðýnýn
kaybolmasý öldürücüdür. Bu, yeni ve
uyumsuz, garip bir dokunun, doðduðu noktadan
hýzla yayýlarak büyümesi demektir. Sonuçta; hücreler
metastaz yapabilirler, baþka bir deyiþle kan
dolaþýmýyla bedenin baþka yerlerine gidip, oralarda
yeni kanserli koloniler oluþturabilirler. Ve zamanla
bölünen, rahat durmayan hücreler, içinde doðduklarý
bedeni öldürürler.
Bedenin Dýþýnda Kanser
Týpta araþtýrmacýlar, ne zaman problemli bir
parçayý bedenden alýp, basit bir cam kaba koysalar,
çözüm üzerine iyimser olmaya baþlýyorlar. Bu, önerilerinin
denetlenebilen, el altýnda bir sistemle,
kritik deneylerle sýnanabilirliði anlamýna geliyor.
Kanser, daha önce de belirttiðimiz gibi, hücrelerin
hastalanmasýdýr. Hücreler, bedenden alýnýp laboratuvarda
cam kaplarda incelenebilirler. Böyle
kolayca incelenebilen insan hastalýðý sayýsý çok
azdýr aslýnda.
Gelin, cam kaplardaki normal hücrelerin ve kanserli
hücrelerin davranýþlarýný inceleyelim. Önce,
bir kabýn ortasýna bir iki normal beden hücresi koyacak
ve onlarý besleyici bir sývýyla örteceðiz.
Birkaç günlük bir dönem süresince, sürekli camla
ve birbirleriyle iliþkide olarak durmadan bölünürler.
Hücreler, kabýn kenarlarýna ulaþtýklarý zaman
bölünmeyi durdururlar.
Bundan sonra hücreler, tek kat hücre derinliðinde
bir tabaka halinde, dengeli, iyi komþuluk
iliþkileri içerisinde kalýrlar. Hücrelerin ufak bir
bölümünü camdan kazýyýp alýrsak, yaranýn yanýndaki
hücreler bölünmeye baþlayýp kýsa zamanda
boþluðu doldururlar. Boþluk tek tabaka hücreyle
kaplanýnca, hücre bölünmesi yine durur.
Dikkat ederseniz bu davranýþ, yenileme yapan
hücrelerinkine temelinde benziyor ama onlarýnkinden
daha basit. Yenilenmede de bölünme,
önceden belirlenmiþ bir sýnýra, orijinal organ büyüklüðüne
ulaþana kadar hýzla sürer. Ýki sistemde
de bizi normal hücrelerin ne zaman durmak gerektiðini
bildiklerine inandýran bir davranýþ var.
Þimdi, kanser hücrelerinin davranýþýný gözleyelim.
Birkaç tanesini bir kaba koyup, ne yapacaklarýna bakalým.
Bölünüp kabý kaplamaya baþlýyorlar, normal
hücrelerden pek farklarý yok.
Ama kabýn kýyýsýna eriþtikleri zaman, normal
hücrelerle benzerlikleri kalmýyor.
Bölünmeye devam ediyorlar, öyle ki düzensiz bir
biçimde, gittikçe daha çok hücre üst üste birikiyor.
Hücreler büyümeyi nasýl durduracaklarýný unutmuþa
benziyorlar.
Sürdürülen bölünmeye þimdi engel olabilecek tek
þey, besin yokluðudur. Kanser hücrelerinin baþka
hiçbir hücrede bulunmayan bir özelliði var; ölümsüzmüþçesine
sýnýrsýz çoðalma yeteneði. Gerçekten
de bazý kanser hücreleri, kurbanlarýnýn bedenlerinin
dýþýnda çok uzun bir süre yaþýyorlar. Bu
olgunun en ünlü örneði, 1951'de rahim kanserinden
ölen Henriette Lacks'den ameliyatla alýnmýþ kanser
hücreleridir. Kadýncaðýz daha sonra bu kanserden
öldü, ama kanserli hücrelerinin bir kýsmý cam kavanozlara
konup, bunlara besin verilmiþti. Bölünmeyi
sürdürdüler. Bugün, "HeLa" hücreleri olarak
biliniyorlar, hala canlýlar ve bölünüyorlar!
Kanser araþtýrmasýnda yaygýn olarak kullanýlýyorlar.
Kanserli hücreler bedende nasýl davranýyorlarsa,
cam kapta da öyle davranýyorlar. Normal hücrelerin
uyguladýklarý sýnýrlamalardan vazgeçiliyor. Hücre
bölünmesinin yasaklanmasý, hücreler belli bir boþluðu
doldurduklarýnda veya önceden belirlenmiþ bir
toplam kütleye eriþtiklerinde ortaya çýkar. Bu yeteneðin
kaybedilmesi kanserdir.
Cam kaplarda yapabileceðimiz bir þey daha var.
Normal hücrelere kanser aþýlayabiliriz. Hayvanlarda
kanser yapan maddeler ekleyerek, özellikle
kanser yapan virüslerle insan, beden dýþýnda
da hücrelerde hastalýða neden olabilir. Bilim adamý
için çok heyecan verici bir olgu bu, çünkü kansere
neden olmanýn her adýmý beden dýþýnda, laboratuvarda,
denetlenebilen koþullarda izlenebiliyor.
Kanserin Kendisine Kan Saðlamasý
Cam üzerinde büyüyen kanser hücrelerinin tipik
olmadýðý, üç boyutlu, yumuþak dokuya benzeyen bir
ortamda yetiþtirilmelerinin gerçeðe daha yakýn olabileceði
düþünülebilir. Bu yapýldýðý zaman kanser
hücreleri çýplak gözle ancak seçilebilen ufak bir top
oluþturana kadar büyüyorlar. Daha fazla büyümemelerinin
nedeni, besine bu durumda kolay
ulaþamamalarýdýr. Eðer yakýnda damar hücreleri
varsa, küçük kanser hücresi topu, onlarý yeni kan
damarlarý üretmeye tepkilendirecektir. Kan damarlarý
böylece kanser kütlesinin içine kadar uzar
ve kanser hücreleri yeniden bölünmeye baþlarlar.
Kan damarlarý büyüyüp dallandýkça, besin taþýdýkça,
kanser kütlesi de oldukça büyük bir hale
gelebilir. Kanser bedende kanla beslenmezse geliþemez.
Judah Folkman tarafýndan yönetilen bu
araþtýrma, ayný zamanda kanser hücrelerinin, kan
damarlarýnýn büyümesine neden olan bir þey salgýladýklarýný
göstermektedir. Bu salgýnýn ne olduðu
üzerine arýþtýrma sürüyor. Ne olduðunu bilebilseydik,
karþý koyabilir, kanseri besinsizlikten
öldürebilirdik.
Kanser Mutasyonla mý Oluþur?
Bir hücrenin bu önüne geçilmez özellikleri kazanmasýnýn
nasýl bir nedeni olabilir? Tabii bunu
henüz bilmiyoruz. Dönüþümün tetiðini neyin çektiði
büyük bir soru. Ama bedende kanserin baþlama biçimi
üzerine birkaç þey, akla mutasyonu, baþka bir
deyiþle, bir tek hücrenin DNA'sýndaki bir deðiþimi
getiriyor.
1. Kanser, her zaman bir tek hücrede ani bir deðiþmeyle
baþlar görünüyor.
2. Hücre bir defa hastalanýnca, ondan üreyenlerin
hepsi hastalýklý oluyor. Yani, kötü özellik
hücreden hücreye geçiyor.
3. Kanserli hücreler, kendisinden üredikleri normal
hücreye göre bir seçilme avantajý elde etmiþe
benziyorlar.
4. Kanser yapan nedenlerin çoðu, örneðin kimyasal
maddeler, x-ýþýnlarý ve ultraviole ýþýnlarý, ayný
zamanda mutasyona da neden oluyorlar.
Öyleyse, kanserin çok rastlanan, olabilecek nedenlerinden
biri de DNA'da deðiþme, yani mutasyon.
Virüsler ve Kanser
Belirli virüs cinsleri kansere neden olabilir.
Þimdi bu gerçeðin, mutasyonlar konusunda söylediklerimizle
ilginç baðlantýlarý olduðunu göreceðiz.
Bakalým güncel kanser araþtýrmasýnda yine yeðlenen
bir model sistemi olarak karþýmýza ne çýkýyor?
Daha önceki bölümde gördüðümüz bakteriden geçinen
virüsü hatýrlayacaksýnýz. Virüs DNA'sýný
bakteriye geçiriyor ve ondan sonra bütün bakteri
makinesi virüs üretmekle yükümlü oluyor.
Ama bazan, virüsün DNA'sý bakteri hücresine
girince oldukça garip ve beklenmeyen bir þey olabilir.
Virüsün DNA'sý sessizce bakterinin DNA'sýna
eklenebilir; virüs geni, bakteri geniyle birleþir. Bu
durumda yeni virüs yapýlmaz. Bakteri hücresi kendisine
hiç bir þey olmamýþcasýna bölünmeyi sürdürebilir.
Ama köklü bir deðiþiklik belirmiþtir. Virüsün
girdiði bakteri ve ondan üreyenler, virüsün
DNA'sýný da taþýmaktadýrlar. Özellikleri ve bunun
sonucu olarak da davranýþlarý deðiþmiþtir.
Olan biten nedir? Virüsün genleri, þimdi bakterinin
DNA'sýnýn bir parçasý olarak iþlev yapýyorlar.
Mesajcý RNA'nýn ne yapacaðýný dikte ettiriyorlar
ve mesajcý RNA'lar, bakterinin ribosomuna
gidip yeni proteinlerin yapýlýþýný bildiriyorlar.
Üretilen proteinler, bakterinin parçasý
haline gelip, bu arada karakterini deðiþtiriyorlar.
Özetlersek, bakteri ve bütün ondan türeyenler,
þimdi bakteri DNA'sýnýn bir parçasý olan virüs geninin
varlýðýyla deðiþmiþtir.
Kuþkusuz, virüslerin bu yaptýklarý berbat bir
iþtir. Hayvanlarda birçok kanserin nedeninin virüs
olduðunu öðrendiðimiz zaman, bu olgunun gözümüzde
önemi hemen büyüyor.
Hayvan hücrelerindeki kanser virüsleri, dikkati
çekecek kadar, bakteri virüslerinin yaptýklarýna
benzer þeyler yapýyorlar. Hücrelere giriyorlar. Önce
kaybolmuþ görünüyorlar, sonra genleri hücrenin
DNA'sýyla birleþiyor. Hücrenin özellikleri, temelli
kötü yönde deðiþiyor.
Virüs ve mutasyon öykülerini birleþtirirsek belirli
bir genelleme yapabiliriz: Virüslerden gelen
yeni genler veya mutasyonlar, hücrelerde yeni proteinlerin
yapýlmasýna neden olur. Bunlar sýrayla
daha hýzlý büyümeyi, çevresinden kopuk davranýþa
yol açan yüzey deðiþmelerini ve diðer kanser benzeri
özellikleri baþlatabilirler.
Birçok Kanserin Nedeni Virüslermiþ Gibi Görünmüyor
Bütün insan kanserleri dahil, bir çok kanserin
nedeni virüsler deðil gibi görünüyor. Bu, insanlardaki
kanserlere virüsler neden olamaz demek
deðil, yalnýzca bunu kanýtlayamýyoruz. Yukarda
deðindiðimiz olgu, virüslerin bazan varlýklarýný
saklamada son derece becerikli görünmeleri, kanserde
onlarý saptamayý çok zorlaþtýrýyor.
Kansere Bedenin Tepkisi
Kanser hücreleri; kötü komþulardýr, çevrelerinden
kopukturlar ve birbirinden baðýmsýz
davranýrlar dediðim zaman, bunun hücre yüzeyinin
durumundan kaynaklanan bir olgu olduðunu
anlamalýsýnýz. Kanser hücreleri, komþu
hücreleri, hücre-hücreye, yüzey-yüzeye alýþveriþte
hissederler. Bu etkileþmenin normal olmamasý,
kanser hücrelerinin yüzeylerinin, kendilerinden
türedikleri hücrelerin yüzeylerinden farklý hale
geldiðini gösterir. Bunun böyle olduðu deneyle de
saptanmýþtýr.
Þimdi, eðer kanser hücresinin yüzeyi, normal
hücreninkinden farklýysa, bedende "yabancý"
mýdýr? Bununla þunu anlatmak istiyorum: Yüzey,
bedenin koruyucu baðýþýklýk sistemine yabancý görünecek
kadar farklý mý? Cevap evet gibi görünüyor.
Kanser hücreleri, baðýþýklýk tepkilerini kýþkýrtýyora
benziyorlar. Beden savunmasý, kanser hücrelerini
yok etmek için zayýf tepkiler gösteriyor.
Bu bilgi ümit verici. Çünkü eðer beden kendisini
kansere karþý savunuyorsa, enfeksiyon hastalýklarýndan
korunmak için bildiðimiz prensipleri
kullanarak, beden savunmasýný aþýyla güçlendirmek
olanaklý olabilir.
Kanser ve Çevremiz
Durmadan artan kanýtlar, kanserin yediðimiz,
içtiðimiz, soluduðumuz, etkisinde býrakýldýðýmýz
baþka þeylerden de kaynaklandýðý, görüþünü destekliyor.
Bu kanýtlar üç çeþit. Birincisi deðiþik tip
birçok kanserin, dünyanýn bir coðrafi bölgesinden
diðerine, büyük deðiþiklikler göstermesi. Ýkincisi;
insan gruplarýnýn bir ülkeden diðerine göç etmesiyle,
bazý tip kanserlerin onlarýn çocuklarýnda
görülme oranýnýn deðiþmesi. Örneðin, ABD'de yerleþen
Japonlar arasýnda, Japonya'da nispeten daha
yüksek oranda görülen mide kanseri azalmýþtýr.
Göçedenlerin çocuklarýnda, diðer Amerikalýlarda
olduðu gibi, bu hastalýða beþte bir az sýklýkta rastlanýr.
Doðulularda göðüs kanseri oraný düþüktür, ama
Amerika'ya yerleþtiklerinde altý kat artar. Üçüncüsü;
havada, suda ve gýdalarda, kansere neden olduðu
kanýtlanmýþ daha fazla kimyasal kirletici saptýyoruz.
Bunlarý bilmek bir bakýma cesaret verici, çünkü
çevre kirlenmesini denetleyerek kanseri yok edebileceðimiz
ümidini veriyor. Ama, bunu baþarmanýn
da zor olduðunu biliyoruz. Örneðin sigara alýþkanlýðý
yaygýnlýðýný koruyor. Kanserlerin en kötülerinden,
yýlda 100.000 kurbaný olan akciðer kanserinin,
en önemli nedenlerinden birinin tütün olduðu
onbeþ yýldýr bilindiði halde, hükümet tütün
endüstrisini destekliyor.
Yakýn Nedenler, Uzak Nedenler
Virüs, mutasyon ve çevre etkilerinin birbirleriyle
çatýþmadýðý veya çeliþmediði anlaþýlmýþ olmalý. Mutasyon
ve virüs doðrudan doðruya DNA'nýn deðiþmesiyle
kansere neden oluyor. Ama mutasyonlara
birþeylerin neden olmasý gerek (çevreye
daðýlan kimyasal maddeler, bedenemize girip
DNA'nýn deðiþmesinde suçlu olabilirler.) Bu anlamda
çevredeki kimyasal maddeler uzak bir neden,
mutasyon ve virüs ise daha yakýn nedenlerdir.
Wisconsin Üniversitesinden James ve Elizabeth
Miller, kansere neden olabilen kimyasal maddelerin
özelliklerini saptadýlar. "Karsinogen" denilen bu
maddelerin bedendeki ortak özelliði, DNA, RNA ve
proteinlere baðlanabilen maddelere dönüþtürülmeleridir.
Böylece, çevremizde kansere en
çok neden olabilen ne varsa, hücre içinde sýnýrlý
özelliklere sahip, ama etkileri ayný bir grup madde
haline geliyorlar. O zaman karsinojenlerin bedenimizde
üretildiðini söyleyebiliriz: kendi bedenimizde,
zararsýz kimyasal maddelerden öldürücü
maddeler yapabiliyoruz. Miller'in çalýþmalarý,
ayný zamanda bazý hayvanlar kansere
yakalanýrken, neden ayný kimyasal maddeyi alan
diðerlerinin etkilenmediklerini gösteriyor. Kansere
yakalananlarýn hücrelerinde, bu maddeleri karsinojen
maddelere çevirebilen enzimler varken, bazý
hayvanlarda bu enzimler bulunmuyor.
Çevre kirlenmesi kansere yol açýyor diye, kanserin
yakýn sebepleri üzerine de araþtýrma yapmayý
býrakmak çok yanlýþ olur. Çevremizi nasýl olursa
olsun denetleyebileceðimiz konusunda hiçbir güvencemiz
yok. Ayrýca kanser tehlikesi, salgýn endüstrileþmenin
çevremizi zehirlemesinden önce de
vardý. Kanserden korunma ve tedaviyi gerçekleþtirmek
için en saðlam yol, hücre içinde bu öldürücü
deðiþim gerçekleþirken neler olup bittiðini
ayrýntýlý olarak öðrenmektir.
Kanserin Ýlerlemesi Durdurulabilir mi?
Belirli bir kanserin hücreleri yeniden normal
hale dönebilirler! Bu, kanser her zaman geri dönüþü
olmayan bir durum deðildir anlamýna geliyor. Kanser
hücrelerinin normale dönmeleri için de potansiyel
bir olasýlýk var. Bu söylediklerimiz, Dr.
Beatrice Mintz'in Philadelphia'da Fox Chase Kanser
merkezinde yaptýðý deneylere dayanýyor. Teratoma
denilen kanser çeþidi, laboratuvar kaplarýnda
büyütülen erkek fare embryolarýna veriliyor.
Sonra bu embryolar, bir farenin rahmine
yerleþtiriliyor ve doðum bekleniyor. Sonuçta doðan
yavrular, kendi hücreleriyle, þimdi normal davranan
teratoma hücrelerinin bir karýþýmýdýr. Eski
kanser hücrelerinin varlýðý, genlerinin çalýþmasýndan
saptanabiliyor; örneðin siyah tüylü ana
baba fareden doðan yavrular, tüylerinde kanserli
hücrelerdeki genlerin belirlediði beyaz lekelere
sahip olacaklar. Þimdi normal davranan bu hücreler,
kanser hücresi olduklarý dönemde hiç yapmadýklarý
iþleri yapmaya baþlýyorlar. Buna göre,
embryodaki hücre çevresinin hem kanseri baský altýna
alýp, hem de normal davranýþý desteklediði görülüyor.
Embryodaki kanser hücreleri, çevrelerindeki
normal hücrelerden baðýmsýz olarak kalýyorlar,
yalnýzca kanser özelliklerini kaybetmiþlerdir.
Büyüyor ve genlerini, aslýnda kendilerinden
türedikleri normal fare hücreleri gibi
ifade ediyorlar.
Bu bulgularýn nereye kadar genellenebileceðini
bilmiyoruz. Deneyler yalnýzca teratoma denilen özel
kanser tipi için bu sonuçlarý veriyor. Yine de teratoma
deneyleri, kanserin büyümesinin denetlenmesinde
bir parçacýk daha ipucu saðlamasý
yönünden önemli. Burada kanser hücreleri, geliþen
embryoda normal olarak bulunan koþullarýn etkisiyle,
normal hücreye dönebiliyorlar. Bu, kuþkusuz
içeriði yönünden zengin bir buluþ.
Baþka daha yapay þeyler de kanser hücrelerinin
büyümesini durdurabilir. X-ýþýnlarý veya diðer radyasyon
çeþitleri, kanser hücrelerini öldürebilir. Ayrýca,
bugün insanlarda kanser hücrelerinin büyümesini
durdurmak veya yavaþlatmak için, çok
kullanýlan bir sürü kimyasal madde var. Hücrelerin
iþlevlerini yerine getirmesinde önemli düzenleyiciler
olan hormonlar da kanserin büyümesini
geciktirmede etkili oluyorlar. Hastaya verilen
maddelerin çoðu, kanser hücreleri için hayati
önemi olan bir takým iþlere karýþýyorlar. Ne yazýk ki
normal hücrelerde de benzer etkilemeler yapýyorlar.
Buna göre doktorun; ilaç, radyasyon ve ameliyat
tedavilerinde, kanser hücrelerini öldürüp, hastanýn
normal hücrelerine en az zararý verecek bir birleþimi
bulmasý gerek. Bu son yaklaþýmla, gittikçe
daha çok baþarý elde ediliyor. Kanserin nedenleri
sürekli araþtýrýldýkça, baþarýlý tedaviye ulaþabileceðimizi
veya bütün kanser biçimlerini baþtan
engelleyebileceðimizi ümit edebilmek için çok
neden var. Ýyimserliðimiz, kanserin bir hücre hastalýðý
olmasý gerçeðine dayanýyor. Hücreleri anlamada
büyük geliþmeler oldu ve kansere dýþarýdan
bakýlýnca, birçok nedeni varmýþ gibi görünüyorsa
da, konunun içinden bakýldýðýnda, tetiði çeken bir
tek mekanizma olmasý akla yakýn geliyor.

ÝX. BÖLÜM
Araþtýrma
Bu kitapta sizinle paylaþtýðým bilginin çoðu, insanlar
tarafýndan, evrim süresinin çok ufacýk bir
bölümünde, son birkaç yüzyýlda bulundu. Yeryüzünde
canlýlarýn görülmeye baþlanmasýndan bugüne
kadar geçen zamaný, takvimimizin bir yýlýna
sýkýþtýrabilseydik, insanoðlunun en çok bilgi topladýðý
dönem bu yýlýn yalnýzca birkaç saniyesi kadar
sürecekti. Biz insanlar bu kadar kýsa bir zaman
içinde kendimiz hakkýnda bu kadar çok þey öðrenmeyi
nasýl becerdik? Bu olgunun insanýn, baþka
alanlarda gerçekleri arama tutkularýyla iliþkisi
nedir? Son bölümümüzde bunlarý ele alacaðýz.
Bilgi Toplama Ýþlemi
Ýnsanlarýn baþarmýþ olduðu þaþýrtýcý bilgi birikiminin
kökleri herþeyden önce içimizde doðuþtan
var olan o yýlmaz merak tutkusu ve doymak bilmez
açýklama arzusundadýr. Ýlk çaðlardan beri, bizi kuþatan
bilinmeyenlerin gizemini, onu anlamaya çalýþarak
yok etmeye çabaladýk. Bilinmeyen, ister barýnak
yapmada olsun; ister savaþta, tarýmda, denizcilikte
veya yeni karalarý keþfetmede, bütün
insan uðraþlarýnda istenmeyen bir yoldaþtýr. Baþarýlý
bilgi toplamanýn armaðanlarý ise þunlardýr:
belirsizlik, þüphe ve korkuya son vermek; olgularý
anlamanýn rahatlýðý, önceden tahmin edebilmenin
zevki düzen gereksiniminin saðlanmasý, iyi düzenlemeler
yapabilmek ve güç; doðayý kontrol edebilecek güç.
Gözlem
Merak, araþtýrma yapmak biçiminde eylem doðurur.
Ateþ çýkartabilmek için taþlarý birbirine sürterken,
dünyanýn alt ve üst ucuna ulaþmak için bir
köpek kýzaðýný yüzlerce mil buzda sürerken, daðlara
týrmanýrken veya denizin derinliklerine dalarken,
uçmak için araç yaparken, kalýtým üzerine
bilgi edinmek için binlerce meyve sineðinin davranýþýný
ve görünüþünü sabýrla saptarken, DNA'nýn
yapýsýný kavramak için karton ve tellerle modeller
yaparken keþfe çýkýyoruz. Araþtýrmak gözlem yapmak
demektir; hissetmek, duymak, koklamak, tatmak,
tepki göstermek, iþitmek, sormak. Gözlemlediðimiz
þeyleri unutmayalým, kaybetmeyelim
ve baþkalarýna da eksiksiz aktarabilelim diye yazýyoruz.
Fikirler
Merak ve bilgi toplamak, bilinmeyeni bilinir
yapmak için yeterli deðildir. Baþka hayvanlarda da
merak vardýr ama bilgi biriktirmezler. Bizim herþeyin
nedenini arama özelliðimiz, fikir üretme yeteneðimizle
ve fikirlerimizi deneyle sýnayabilmemizle
birleþir. Bir fikir (teori veya hipotez) gözlemleri,
anlamý olan düzenlere sokar, gerçeklerin
birbiriyle baðýntýlý olabileceði noktalarý öngörür.
Düþünce, anlamý olmayan þeylerden anlam olanlarý
çýkarmaya çalýþýr. Size üzerinde bilgi verilmiþ olan
bir durumu düþünün. Diyelim ki bir haber bülteni
dinliyorsunuz. Zihniniz çabucak gerçeklere bir
anlam vermeye çalýþacak, onlarý daha geniþ bir çerçevede
belirgin bir yere yerleþtirecek, gerçekler
arasýnda baðlantý nedenleri önerecektir. Örneðin
kýsa bir süre içinde batan veya yaralanan petrol
tankerlerinden çevreye petrol yayýlmasý gibi birbirine
benzer birkaç olay görülse, bunlara bir ortak
neden yakýþtýrmaya çalýþabilirsiniz. Zihin, raslantýdan
hoþlanmaz. Bir neden bulmaya çalýþmakta,
niçin olduðunu sormakta diretir.
Fikirler, beynimizin çok ilginç düþleme yeteneðiyle
karmaþýk bir biçimde baðýntýlýdýrlar. Düþleme,
olabilecek iç baðlantýlarý gözümüzün önüne
getirebilmemizi saðlar. Kafamýzda bir resim þekillenince,
gözlemlediðimiz olay üzerine teorik bir
açýklama buluruz; bu sýnanmamýþ bir fikirdir.
Fikirleri Sýnamak
Bir fikir, tek baþýna ne kadar akýllýca olursa olsun
yalnýzca sizin kafanýzdadýr. Zihninizin bir yaratmasýdýr,
týpký topraðýn bir çiçek veya çalý üretmesi,
ateþten duman çýkmasý gibi. Her zaman doðru
olmasý gerekmez; bu anlamda, yaþamýna tatsýz ve
dayanýksýz bir baþlangýç yapmýþtýr. Fikirler deneyle
kanýtlanýlýnca saðlamlaþýp yönlendirilirler. Bir fikrin,
gerçeðin karþýlýðý olup olmadýðýný anlamak için,
onun doðayla gerçekten uyuþup uyuþmadýðýný sýnamamýz
gerekir. Doðanýn gerçeklerine uygunluðunu
anlamanýn en iyi yolu ise size bir þeyi
önceden tahmin edebilme olanaðý saðlayýp saðlamadýðýna
bakmaktýr. Fikriniz belirli þeylerin nedensel
baðlantýlarý olduðunu önerebiliyorsa, bir sýnama
uygulandýðýnda, önceden bilinebilen bir þey
gerçekleþebilir. Beklenen þey olmazsa fikir yetersizdir.
Yetersiz veya yanlýþ bir fikrin mutlaka
fena bir fikir olmasý gerekmez. Sizin bir dizi deney
yapmanýza yol açabilir. Bunlar fikrinizin yanlýþlýðýný
kanýtlasa bile yeni ve daha gerçek bir öneriye
yönelebilirsiniz. Bundan önceki bölümde anlattýðým
bitkiler üzerine deneylerim, yanlýþ bir fikre
dayanýlarak, baþlanmýþ olsa bile, bitkinin büyümesinde
berilyumun kýsmen magnezyumun yerini
alabilmedeki þaþýrtýcý yeteneðini ortaya çýkardý.
Diyelim arabanýzýn motoru çalýþmýyor. Motor kapaðýnýn
altýnda bir incelemeden sonra, bozukluðun
benzin pompasýnda olduðu kanýsýna varýyorsunuz.
Pompayý deðiþtirirseniz, motorun çalýþacaðýný öne
sürüyorsunuz. Eðer bu gerçekse, o zaman düþünceniz
dikkate deðerdir. Çünkü önermeniz doðrudur.
Düþüncenizi bu örnek dýþýnda sonra da genelleyebilirseniz
daha fazla deðer kazanýr. Bir dizi
bilinen özellikler gösteren her bozuk araba, benzin
pompasýnýn deðiþtirilmesini gerektirecektir.
Fikrinizi sýnama yolumuz bir deney yapmaktýr.
Bir fikir yalnýzca üzerinde yapýlmasý düþünülen deneyin
iyiliði ölçüsünde deðerlidir. Ýyi deneyler, arabanýzýn
benzin pompasýný deðiþtirmenizde olduðu
gibi basit olabilirler veya daha geniþ hayal gücü ve
yaratýcýlýk gerektirebilirler. Ýyi bir model sisteminin
seçilmesinin büyük önemi vardýr. Örneðin, insanlarda
kalýtým üzerine gözlemlerden bir sürü
açýklayýcý fikir üretildi, ama bunlarýn yalnýzca birkaç
tanesi doðrudan doðruya deneye vurulabildi.
Ýnsanlardan daha basit, onlardan daha çok elegelen
(denetlenebilen) ve bir kuþaðý otuz yýl yerine, birkaç
saat süren model sistemlere gerek vardý. Sonunda
bezelyeler, meyva sinekleri, ekmek küfü ve bakteriler,
insan genetiðini anlamamýz için temel bilgiyi saðladýlar.
Yinelenen Deneyler
Öngörülenleri doðrulayan bir deney keyifli bir
iþtir, özellikle de deneyi yapan kendinizseniz. Ama
iþ henüz bitmemiþtir. Bilim adamlarýnýn deneylerini,
herhangi bir hata olasýlýðýný ortadan kaldýrmak
için tekrarlamalarý gerekir. Meslektaþlarýnýn
fikirlerini sormalý, deneylerdeki sakýncalarý
bulmalarýný rica etmelidirler. Bilimsel
toplantýlara katýlýp eleþtirici meslektaþlar topluluðuna
bulgularýný sunarlar. Sonunda, uluslararasý
bilim topluluðunun da öðrenip, deneyleri
yineleyebilmesi için yeterince ayrýntýlý bir biçimde
yayýnlarlar. Çoðu bilimsel buluþlar, ayný deneyler
birkaç bilim adamý tarafýndan tekrar yapýldýktan
sonra herkesce kabul edilir hale gelir. Ancak o
zaman fikirlerimizin gözlemlerimize verdiði anlam
gerçek haline gelir.
Bunlarýn hiçbiri kolay deðildir. Bilim adamlarýnýn
öðrendiði en önemli gerçek, bir þeyin doðruluðunu
sonuna kadar kanýtlamanýn ne kadar zor
bir iþ olduðudur.
Beklenmeyene Hazýr Olmak
Size, herhalde tamamen mantýksal olduðunu
sizin de kabul ettiðiniz bir süreci anlattým. Þimdi de
bu iþte beklenmedik þeylerin, insaný hayal kýrýklýðýna
uðratacak kadar sýk olduðunu söyleyebilirim.
Beklenmedik sonuçlarýn bunca sýk olmalarý
nedeniyle, bilgi toplayýcýnýn baþka bir niteliði
de sürprizlere karþý uyanýk olmaktýr. Beklenmedik
bulgular, özgün fikrin yanlýþlýðý olasýlýðýna
karþýn, deneyin yanlýþ tasarlanmasýndan da
kaynaklanabilirler. Yanlýþlýk, çok ufak önemsiz
nedenlerden de doðabilir. Ama hepsinin üstünde
sürpriz, bilimin kendine özgü doðasý gereði beklenmelidir.
Bilimin konusu, ne de olsa bilinmeyendir.
Bir Buluþun Öyküsü
Bir hastalýk bakterisini, laboratuvarda cam
kabýn dibinde, jöle gibi maddenin üzerinde üretiyorsunuz.
Bir sabah laboratuvara giriyorsunuz ve
deney kaplarýndan bir tanesinin farklý göründüðünü
saptýyorsunuz. Aslýnda hepsinin þöyle
görünmesi gerekiyordu:
Kaptaki noktalarýn herbiri tek hücreden üremiþ
bir bakteri kolonisidir. Ama bu kaplarýn biri þimdi
aþaðýdaki gibidir:
Hiç bakterinin üremediði büyük bir açýklýk var.
Ýlk tepki, bekleneni yapmayan kabý atmak. Önce bu
beklenmedik ve sinirlendirici gözlemi zihninizde
þöyle bir tartýyorsunuz. Biliyorsunuz ki bakteriler
bir nedeni olmadýkça kapta böyle bir boþluk býrakmazlar.
Öyleyse o boþlukta bakterinin üremesini
engelleyen bir þey var. Bu, bir gün önce
kabýn kapaðýný kaldýrdýðýnýzda içine düþmüþ zehirli
bir madde olabilir mi? Pencerenin açýk olduðunu,
odanýn biraz tozlu olduðunu hatýrlýyorsunuz. Kaba
bir toz parçasýyla gelen zehir, kapta her yöne yayýlarak,
bakteri büyümeyen yuvarlak alaný oluþturabilir.
Bu fikri sýnamak için, odanýn çeþitli yerlerinden
toz örnekleri alýp, yetiþtirdiðiniz yeni bakterilerin
kaplarýnýn ortasýna ufacýk toz parçalarý
atýyorsunuz. Ýki gün sonra bakterilerin normal
geliþtikleri görülüyor.
Yeniden baþa dönmüþ oldunuz! Bu sefer dikkatinizi
bir sýranýn arkasýnda kalmýþ, çok eski küflenmiþ
bir fýstýk ezmeli sandviç çekiyor. Heyecanlanýp
küflü sandviçten bir þeylerin kaba ulaþýp
bakterileri zehirlediðinden kuþkulanýyorsunuz. Fýstýk
ezmesinden ve ekmekten ufacýk parçalar alýp,
tozlarla denediðiniz gibi bunlarý da bakterili kaplara
koyuyorsunuz. Ýki gün sonra kabýn görünüþü þöyle:
Nefretle kaplarý ve sandviçi kapýp çöpe atýyorsunuz.
Ellerinizi yýkayýp bu pis iþten kurtulmayý
düþünüyorsunuz. Bu arada ellerinizden birinde,
mutlaka küflü sandviçten bulaþmýþ, ufak, mavimsi
yeþil bir leke dikkatinizi çekiyor. Birden aklýnýz baþýnýza
geliyor. Acaba o kaba ekmeðin küfü mü bulaþtý?
Çabucak sandviçin küflü kýsmýndan ufak bir
parça alýp, bunu bakterinin üzerine bir kaba koyuyorsunuz.
Bundan sonraki kýrksekiz saat geçmek
bilmiyor. Ýçinizde bir þeylerin olacaðý gibisine bir his
var. Nihayet bir þeyler oluyor da.
Ekmek küfü, hastalýk yapan bakterilerin üremesine
izin vermiyor.
Bu ufak öykü, daha önce anlattýðýmýz bilimsel
buluþ yapmanýn bazý özelliklerini örnekliyor.
Bunu burada keselim. Olabilecek en iyi sonucu
vermiþ olan gerçek bir öykü var bizim öykümüze
benzer. Sir Alexander Fleming, bildiðimiz kadarýyla
fýstýk ezmeli sandviçlerle ilgili olmadýðý halde, yukarda
anlattýðýma benzer bir þekilde penisilini buldu.
Yine Avery'nin Ünlü Deneyi
Ýsterseniz, DNA'nýn kalýtýmýn temel malzemesi
olduðunu kanýtlayan Avery'nin deneyine dönelim.
Þimdi ikinci bölümden anýmsayacaksýnýz, Avery bir
model sistem kullanmýþtý: Zatürree yapan bakteriler.
Ölü zatürree bakterilerin salýverdiði bir
molekül karýþýmýn, zararsýz bakterileri zatürree
yapan bakterilere dönüþtürdüðünü gözlemlemiþti.
Kanýsýnca, karýþýmdaki hastalýk yapan moleküller,
DNA'ydý. Tasarladýðý ilk deney, ölü bakterilerden
daðýlan moleküllerin karýþýmýna DNA'yý çözen bir
enzim katmaktý. Aktif neden DNA ise enzim katmak,
karýþýmýn zararsýz bakterileri zatürreeye
neden olan bakterilere dönüþtürme yeteneðini bozacaktýr,
düþüncesini öne sürüyordu. Sonunda elde
edilen de tamý tamýna buydu. Bu çok basit deney,
öngörüleni doðru çýkardýktan baþka, kendisinden
sonraki bilimsel deneyleri çokça etkileyecek bir
gerçeði de ortaya çýkarmýþtý. Bu noktadan sonra,
kanýtlarý saðlamlaþtýrmak için daha yapacak çok
þeyimiz olsa da DNA'nýn kalýtýmýn temel malzemesi
oluþundan kuþku duymak için pek neden kalmamýþtý.
Bilimin Sýnýrlarý
Fikirlerin, çoðunlukla sýnanabilecekleri deneyleri
çaðrýþtýran öneriler olduklarýný söylemiþtik. Ýnsan
belirli olaylarýn nasýl geliþebileceðini önceden düzenli
olarak söyleyebildiði zaman, tahminlerin dayandýðý
fikirler, herkesin kabullendiði gerçekler
haline gelir ve bunlara "doðanýn kanunlarý veya
prensipleri" denir. Bunlar bu kitapta tartýþtýðýmýz
gerçeklerdir. Diðer yandan günlük yaþantýmýzda,
sosyolojide, psikolojide, felsefede, sanatta ve dinde
"iyi" fikirler olarak nitelediklerimizin parlak, özgün
ve zekice dediklerimizin, bilimin kriterlerine göre
ille de iyi olmalarý gerekmez. Çünkü bu fikirlerin
çoðu, deneyle sýnanabilmek için çok karýþýk olan olgulardan
kaynaklanmaktadýrlar. Bu fikirlere dayanan
tahminler, bazý rastlantýlar dýþýnda, çoðu
zaman önerenin beklediði þekilde gerçekleþmezler.
Büyük bir ressamýn bir resmiyle "gerçeði" açýða
çýkardýðýný, psikoloji ve psikiyatrinin insan davranýþýnýn
gerçeklerini gösterdiðini, dinbilimcinin
Tanrý'nýn varlýðý gerçeðini keþfettiðini söyleyebiliriz.
Burada "gerçek" sözcüðünü bilimde kullanýldýðýndan
farklý anlamda kullanýyoruz. Daha
önce tartýþtýðýmýz kriterlerden hiçbiri böyle durumlarda
uygulanamýyor. Bu durumlarda sözkonusu
olan þeyin, birçok insanda bir gerçeðin
açýklandýðý gibisine içgüdüsel bir duygu doðuracak
açýklamalar olduðunu söylememiz daha doðru olur.
Ama birçoklarý da bu duyguyu paylaþmayacaktýr.
Bu gerçeklerin evrensel geçerliliði olduðu söylenemez.
Kuþkusuz, insanlarýn karmaþýk davranýþ ve deðerlerinde
fikirler çok bol, "bini bir paraya"dýr.
Bunlarý, hepimiz, özgürce, çevremizdeki þaþýrtýcý
insan düþünce ve eylemlerinden anlamý olan bir
þeyler çýkarmak amacýyla üretiyoruz. Böyle fikirler,
kýsmen de tartýþýlamaz, sýnanamaz olmalarý nedeniyle
bol bol üretiliyora benziyorlar. Bazýlarý aksi
kanýtlanamadýðý için çekici gelirken, bazýlarý da
doðruluklarýnýn kanýtlanamaz olmasýyla iticidirler.
Tarih boyunca, insanýn düþünce ve araþtýrmalarýnýn
bütün alanlarýnda iþin çetin yönü, sýnanabilir
fikirler ortaya atmak olmuþtur.
Ýnsanýn ikilemi, biraz da kiþisel ve toplumsal eylemlere,
sýnanmamýþ fikirlere dayanarak giriþme
zorunluluðundan kaynaklanýr. Kiþiler ve hükümetler,
bilgimizin sýnýrlý olduðu konular üzerine
karar almak zorundalar. Bunu böylece kabul ettikten
sonra bile politik kararlarýn el altýndaki bilgi
çerçevesinde rasyonel olabilmeleri bir bilgelik sorunudur.
Rasyonalizmin (akýlcýlýk), bilimsel prensip
ve yöntemlerin, bilimin çoðunlukla çözmek için seçtiklerinden
daha büyük problemlere uygunlanmasý olduðu söylenebilir.
Bilimin, insan davranýþýyla ilgili daha karmaþýk
alanlardan üstün olduðunu kastetmek istemiyorum.
Bilim, yalnýzca daha basit, daha küçük
sorular sorarak, bilinçli olarak, araþtýrmayý sýnýrlar.
Bir sürü küçük soru bir sürü küçük yanýtý
doðurur. Bunlarýn herbiri anahtar deneyleri tekrarlamak
zahmetine katlanacak her þüphecinin
(skeptik) geçerliliðini onaylayacaðý cinstendir. Kýsacasý
bilim kendi sýnýrlarýný koyar: Öne sürülen
gerçeklerin deneyle sýnanabilir olmasýný, aksi halde
öne sürmeye deðer olmadýklarýný kabul eder. Saðlamca
biriktiði ve kalýcý olduðu için, bu tür gerçek
elde etmenin, uzun dönem içinde, insan yaþamý
üzerindeki etkisi çok büyük olmuþtur.
Akýl Hastalýðý ve Kimyasal Beyin
Kendi zihinlerinin çalýþmasý çok eski zamanlardan
beri insanlarý büyülemiþtir. Akýl hastalýðý
bizi hem heyecanlandýrmýþ, hem kafamýzý karýþtýrmýþ,
her zaman da acele bir açýklamaya gereksinme
duyulmuþtur. Geçmiþte akýl hastalýðý;
tanrýlara, þeytana, karmaþýk toplumsal ve ailevi
iliþkilere baðlandý. Daha önce de belirttiðimiz gibi,
bu açýklamalar çok ender olarak deneyle sýnanabilirler.
Ýnsan bilincinin çalýþmasý, birçok bakýmlardan
þimdiki bilimsel yöntemlerle yaklaþabilmemiz
için fazla karmaþýktýr. Buna raðmen,
yaygýn olarak kabullenilmiþ bir çok fikir, yanlýþlarýyla
birlikte, psikiyatrik tedavinin temeli sayýlabiliyor.
Ýnsanýn akýl hastalýklarýyla ilgileniþinin tarihinde,
bazý aksilikler ve beklenmedik sapmalar
vardýr. Bu örnekler, beklenmeyen þeylerin ortaya
çýkýþý üzerine söylediklerimizi doðrular. Akýl hastalýðýnýn
kendine has özelliklerini anlamak ve çeþitli
psikoterapi yöntemleriyle tedavi edebilmek için
insan, çok uzun yýllar, umduðu baþarýyý elde edemeden
uðraþýp durmuþtur. Sonuç olarak, insan
davranýþýnýn birtakým kimyasal maddelerle deðiþebileceðini
gösteren bir sürü bilimsel bulgu birikmiþtir.
Canlýlarý yaþatanýn kimyasal iþlemler olduðunu
gösteren bütün diðer kanýtlarla birlikte,
durmadan artan sayýda doðal ve sentetik kimyasal
maddeler, akýl hastalýðý belirtilerinde etkileyici bir
azalmaya yol açýyorlar. Amerikan toplumunda
kimyasal maddelerin, uyuþturucu ve keyif verici
olarak yaygýn kötüye kullanýmý dahi, zihinsel iþlemlerin
kimyasal temelini vurgulamaktadýr.
Yýllar önce, pellagra denilen bir psikozun, B vitamini
alýnarak tümüyle ve sürekli olarak kaybolduðu
anlaþýldý. Araþtýrmayla, esrarlý bir akýl
hastalýðý, basit bir vitamin eksikliðine dönüþmüþtü.
Araþtýrmacýlar, baþka bir ciddi ve çok yaygýn þizofreni
benzeri psikozun da bir antibiyotikle tedavi
edilebildiðini buldular. Bu psikozun sebebi frengi idi.
Yirmi yýl kadar önce de manik-depresif psikozun
ortaya çýkmasýnýn, aðýzdan düzenli olarak alýnan
basit bir tuzla, lityum karbonatla önlenebildiði bulundu.
Kýsa bir süre içinde, bu çok yaygýn kötü hastalýðýn
belirtileri, birdenbire tedavi edilebilir duruma
geldi. Lityumun mani ve depresyon üzerine
etkisi, beyin kimyasý bilgisinden kaynaklanan bir
öneriyle deðil, deneysel gözlemle saptandý. Ýlginç bir
noktayý belirtmekte yarar var; lityum, sodyumun
çok yakýn akrabasýdýr ve sodyumun, beynin iþlemesinde
gerekli olduðu, bilim adamlarýnca çok
uzun zamandan beri biliniyor. Ama henüz lityumun
etkileme biçimini bilmiyoruz.
Kimyasal maddelerin etkileri üzerine çoðunlukla
raslantýya dayanan buluþlar, bilim adamlarýnýn,
insan davranýþýný ayrýntýlarýyla incelemeye yönelmelerine
yol açmýþtýr. Sonuç, akýl hastalarýnýn
üzücü belirtilerinde etkin bir azalmanýn görülmesidir.
Bu çeþit geliþmelerin sürmesini bekleyebiliriz.
Temel Araþtýrma Ve Uygulamalý Araþtýrma
Bu kitapta "bilim" ve "araþtýrma" sözcüklerini,
temel araþtýrma yani yeni bilgiler elde etmek için
keþfe çýkmak anlamýna kullandým. Araþtýrmanýn,
uygulamalý araþtýrma veya teknoloji dediðimiz
temel araþtýrmalara dayanýlarak elde edilen bilgiyi,
insan ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýnda uygulayan
çok daha geniþ bir dalý var.
Temel ve uygulamalý araþtýrma yapmak birbirinden
oldukça farklý. Uygulamalý araþtýrmalarda
temel bilgi el altýnda bulunduðundan, ulaþýlmasý
istenen özel üretim amaçlarý önceden belirlenebilir,
araþtýrmacý gruplarýna belirli görevler verilebilir,
anlaþmalar yapýlabilir. Ýþadamlarý böyle bir projeye
sermaye yatýrabilirler. Örneðin, Ay'a ve Mars'a araç
göndermeyi planlamak ve araç yapmak veya çok
büyük miktarlarda çocuk felci aþýsý üreterek topluma
baðýþýklýk saðlamak, bu tür giriþimlerdir.
Temel araþtýrmaysa, aksine, bilinmeyenin incelenmesidir.
Yol gösteren yoktur. Araþtýrmacý, aklý,
düþgücü ve merakýyla baþbaþadýr. Beklenmedik
olaylar olaðandýr ve araþtýrmacý bunlardan iþe
yarar þeyler çýkartmaya çalýþmalýdýr. Baþlangýçta
hiç zamanlama yapýlamaz. Ortaya çýkan çalýþma
ancak birkaç yýl sonra deðerlendirilebilir, bu arada
bilim adamý yeteneðini ve hipotezlerini geliþtirmeyi
sürdürmelidir.
Uygulamalý araþtýrmacýlar, bilinen prensipleri
kendi özel amaçlarýný gerçekleþtirmekte kullanmak
zorundadýrlar. Temel aratýrmacýlar ise bunlarýn
dayanacaðý prensipleri bulur.
Teknolojinin durmadan ilerleyen yeni bilgi cephesi
olmasaydý, zavallý ve aptal bir dev olacaðýný
söylemeye gerek yoktur sanýrým. Bugün Amerika'daki
saðlýk bakýmýna bir göz atmak durumun
özelliðini kavramaya yeter. Temel araþtýrma, birçok
hastalýðýn yok edilmesini ve tedavisini, bir dizi
büyük geliþmeyle olanaklý hale getirdi. Ama geri
kalan hastalýklarýn dizginlenmesi, henüz bilmediðimiz
geniþ bir alan oluþturuyor. Ancak yeni
bilgiler elde edilmesi, kanserin ilerlemesini, kalp
hastalýklarýný, enfarktüsü, genetik hastalýklarý ve
benzerlerini durdurabilir. Uygulamalý araþtýrma,
sürekli daha ayrýntýlý ve pahalý makineler yapýyor.
Bunlar ancak birkaç hastanýn yararýna kullanýlabiliyorlar.
Fakat kaçýnýlmaz olarak gittikçe
hepimize daha pahalýya mal oluyorlar. Kanser
ameliyatý, yapay böbrek makinesi (dializ), yapay
kalpler, benzer tedavi araçlarý bilinen yeni temel
prensiplerin yaratýcý uygulamalarda kaynak olduðu
birçok durum; hastalýklar üzerine bugünkü temel
bilgimizin yetersizliðinden doðan boþluðu doldurmaya
çalýþan pahalý tamponlardýr.
Amerikalýlarýn týbbi ve koruyucu saðlýk bakým
masrafý, þimdi yýlda 200 milyar dolarý aþmakta ve
bu miktar durmadan artmaktadýr. Yine de bu saðlýk
faturasýnýn sadece yüzde 1/2'si, hastalýklarý yenmek
için gerekli bilgiyi üreten temel araþtýrmanýn
desteklenmesine harcanmaktadýr.
Bilimin Desteklenmesi
Temel týp araþtýrmasýna saðlanan sýnýrlý destek,
Amerikan hükümeti tarafýndan yeterli ve dikkate
deðer bir açlýkla yönlendiriliyor. Öðrenim kurumlarý
ve kuruluþlar, yetenekli öðrencilere hem
mezuniyet öncesi, hem sonrasý eðitim için burslar
veriyorlar. Bu, öðrenciye kendisinin seçtiði bir yönetici
öðretmenle laboratuvarda, öðrenimi bitip uzmanlýk
alaný belirlenene kadar çalýþma olanaðý
saðlýyor.
Öðrenci, bundan sonra bir üniversitede veya bir
araþtýrma kurumunda çalýþan, baðýmsýz bir araþtýrmacýnýn
yanýnda iþe girmek için baþvurabilir.
Baþvurusu, genç bilim adamýnýn uðraþmak istediði
problemle ilgili kesin durumunu belirler; fikirlerini,
tasarladýðý deneyleri, iþinin insan saðlýðý için önemine
inancýný, bütün yeteneðini ve düþgücünü toplayarak
geleceðini çizer.
Baþvurular hükümete danýþmanlýk yapan bir
grup bilim adamý tarafýndan incelenir (bu iþ
"gözetleme-inceleme" olarak bilinir). Bilimsel yetenekler
tartýlarak, baþvurular öncelik sýrasýna sokulur.
Ýþe alma, her yýl Kongrenin ayýrdýðý fonlar
tüketilene kadar sürdürülür. Bursu kazandýktan
sonra, araþtýrmacý çalýþmasýný istediði gibi yürütmekte
ve sonuçlarýný yayýnlamakta oldukça baðýmsýzdýr.
Bu sistem temel araþtýrmayý desteklemek konusunda
herhangi bir yerde uygulanan sistemler
içinde en iyisidir. En çok ümit veren projelerin seçilmesini
saðlama alýr, baðýmsýz çalýþmayý yüreklendirir,
diðer yanda bilim adamýný hesap verme
durumunda tutarken, incelemelerde gerekli esneklik
için ve beklenmedik olaylarýn araþtýrýlmasý
yeterli payý da býrakýr.
Bilginin Kullaným Alanlarý
Bilgi ve saðlanmasý yöntemleri (bilim), ahlak açýsýndan
tarafsýzdýr. Doðanýn gizleri, insanlarýn kendilerini
keþfetmelerini bekliyor. Ama toplumun bilgiyi
kullanýþý, ahlak açýsýndan çok ender olarak tarafsýzdýr;
çünkü bilgi güç kaynaðýdýr ve hem iyiyi
hem de kötüyü yapmak için güçlü olma isteði, insanlýðý
baþlangýcýndan beri þiddetle sarmýþtýr. Yalnýzca
saðlýk alanýndaki bilgi susuzluðumuz bile,
yaþamdan beklentilerimizde etkileyici artýþlara yol
açmýþtýr. Kadýnlarýn çocuk doðurmalarýný denetleyebilme
olanaklarý, veba, kolera, tüberküloz,
çocuk felci, çiçek ve difteri gibi hastalýklarýn yok
edilmesi, vitaminler ve beslenmedeki genel ilerlemeler,
týpta hastalýk belirtilerinin bulunmasýnda
ve tedavide X-ýþýnlarýnýn kullanýlmasý, sayýsýz baðýþýklýk
saðlayýcý, hormonal, nörolojik, genetik aksaklýklarýn
önlenmesinde ve tedavisindeki ilerlemeler
vb. kuþkusuz týp bilimi için anýtsal bir birikim
oluþturuyor. Ve temel bilimde, bu kitapta
sözü geçen çok önemli son geliþmeler yüzünden,
kanser, genetik hastalýklar ve kardiyovasküler
hastalýklar gibi önemli insan hastalýklarýný, daha
etkin tedavi edebileceðimize veya tümüyle ortadan
kaldýrabileceðimize iyimserlikle bakmak için her
türlü nedenimiz var (hükümetin politikasý izin verirse).
Diðer yandan karanlýk görünen bir konu var.
Dünyanýn toplam DNA daðarýný gittikçe artan
nükleer araçlarla tehdit ediyoruz; suyumuzu, besinimizi
ve havayý tehlikeli bir sayýya ulaþan endüstriyel
kimyasal maddelerle zehirleyip kirletiyoruz;
bütün yaratýklarý güneþten gelen öldürücü
radyasyondan koruyan ozon tabakasýný bozuyoruz;
doðum kontrolü yöntemleri olduðu halde,
yeryüzünün besleyebileceðinden daha fazla çocuk
yapýyoruz. Öyle görülüyor ki insanlar, ulaþýlabilecek
en yüksek mutluluðu ve en derin ýzdýrabý
elde etmek için kendi kendileriyle yarýþýyorlar.
Bilimsel Araþtýrma Düzenlenmeli midir?
Kýsaca bilim, bilinmeyene ýþýk tutmak, doðada
zaten var olan þeyleri açýða çýkarmaktýr. Ama ivedi
bilgi elde edilmesi insanlara ve hükümetlere güç
saðlýyor; bilginin toplumun deðerlerine göre iyiye
veya kötüye kullanýlmasý olasý. Özgür bir toplumda,
kötüye kullanýlmayý önleyip iyiye yöneliþi yüreklendirmek
istiyorsak, çözümü insanlarýn deðer
yargýlarýnda aramalýyýz. Bunun yolu bana çok açýk
geliyor. Diðer yanda, bilimi baský altýna almanýn
daha kolay bir yol olduðunu savunan bazý kimseler
de var. Yalnýzca kaynaklarý kýsarak da amaçlarýný
gerçekleþtirebilirler, çünkü çaðdaþ araþtýrmanýn
çok pahalý olduðu bir gerçek. Ama biyomedikal
araþtýrmayý sýnýrlamayý denersek, sonucu hýzla görebiliriz.
Ýnsanlar, kendilerini etkileyen hastalýklarý
anlamaya çalýþmaktan alýkonamazlar. Eðer yeni
bilgiler elde etmek için yapýlan araþtýrmalar sýnýrlanýrsa,
yalnýzca uygulamalý araþtýrmaya yönelerek,
elimizdeki bilgiyi kullanmayý sürdürebiliriz.
Örneðin, çocuk felci aþýsýný elde etmemizi
saðlayan temel araþtýrmamn yapýlmasý önlenmiþ
olsaydý, çocuk felci kurbanlarý için yeni ve
daha iyi aletler bulacaktýk, daha büyük ve karmaþýk
demir ciðerler vs. yapacaktýk. Yeni bilgi elde etmek
için araþtýrmanýn býrakýlmasýnýn ve elimizdeki bilgiyle
yetinmeye zorlanmanýn neye varacaðýný söylemek
mümkün; týp yalnýzca mekaniðe indirgenecek,
týkanacak, fiyatlarsa artmayý sürdürüp
hastalar kötü duruma düþecekler.
Bugün biz tarihte hiçbir zaman görülmemiþ bir
olgunun, son kýrkbeþ yýllýk hýzlý geliþimin, güncel
insan hastalýklarýna uygulanmasýnýn eþiðindeyiz.
Ýyiye gidiþ, baþka bir deyiþle insanlarýn acýlarýný
azaltacak daha hýzlý bir geliþme için elimizde çok
büyük potansiyel var.
Týp Araþtýrmalarýnda Yararlýlýk ve Risk
Son zamanlarda kamunun ilgisi, yeniden birleþtirilmiþ
DNA veya genlerin birbirine dolanmasý
üzerine deneylerin, insana zararlý olabileceði tartýþmalarýna
yönelmiþtir. Beþinci bölümde gördüðümüz
gibi, herhangi bir bitkinin veya hayvanýn
DNA'sýný bakterinin DNA'sýna katmak olasý. Bundan
sonra bakteri üreyip eklenmiþ DNA'dan bir
sürü kopye yapabilir. Burada bakteriler, yalnýzca
eklenen herhangi bir seçilmiþ DNA parçasýnýn
kopyalarýný yapabilen fabrikalar durumundalar.
Biyologlar bu yönteme, genler üzerine bilgimizi
arttýrabilmek için þimdiye kadar bulunmuþ en
önemli yöntemlerden biri gözüyle bakýyorlar. Böylece
genlerin yapýlarýný, çalýþma-durma davranýþlarýnýn
ayarlanýþýný inceleyebiliyoruz. Bundan
önceki iki bölümde, embryogenesis ve kanser üzerine
çözüm bekleyen "olgun" problemleri birlikte
inceledikten sonra, bu yeni tekniðin çok geniþ gen
ifadesi problemini anlamadaki deðerini gözünüzün
önüne getirebildiðinizi umarým.
Bazýlarý þöyle sorular yöneltmiþlerdir: Eklenen
genler bakteriyi insan için tehlikeli olabilecek bir
biçime sokabilir mi? Böyle deneyler, evrimi doðal
gidiþinden saptýrýp, ilerde tehlikeli olabilecek yeni
canlý biçimleri oluþturabilirler mi?
Hücrelerin kendilerine DNA eklenmesiyle
deðiþebileceklerini görmüþ bulunuyoruz: Örneðin
Avery deneylerinde, hastalýk yapan bakterilerin
DNA'sý zararsýz bakterilere verildiðinde, onlarý da
tehlikeli bakteriler haline getirmiþti. Ama böyle
deneylerde gerçekleþtirilen DNA-hücre bileþimleri,
genlerin yapay eklemelerle birleþtirilmelerine göre
önemli farklar gösterirler. Avery deneylerinde yapýlan
yeni DNA bileþimleri doðaldý, hücrenin içinde
bakterinin kendisi tarafýndan, tanýþýk olduðu genleri
kullanarak gerçekleþtiriliyordu. Yeni bir þey
yaratýlmýyordu (tehlikeli pneumococcus zaten yeryüzünün
bir yaratýðýydý). Öte yandan sonradan
katmalý genler yapaydýr; deneyci özel teknikler
kullanarak herhangi bir DNA parçasýný bakterinin
DNA'sýna dolar. Bu DNA bir sivrisinekten, bir filden
veya bir insandan alýnmýþ olabilir. Burada, en azýndan
kuramsal olarak daha önce hiç görülmemiþ,
beklenmeyen sonuçlar doðurabilen, gerçekten yeni
bir gen bileþimini yaratma olasýlýðý var. Bu nedenle
bu dalda çalýþan araþtýrmacýlar, iþlerini yaparken
belirli önlemler alýrlar. Daha fazla bilgi sahibi olana
kadar bu hipotetik risklere karþý uyanýk davranýyoruz.
Raslantýsal olarak ortaya çýkabilecek bir
organizmanýn bize zarar verip veremeyeceðini, bu
kitaptan öðrendiklerimizle deðerlendirebilecek
miyiz? Þunu rahatlýkla söyleyebilirim ki öðrendiklerimizin
ýþýðýnda böyle bir olgu son derece
olanaksýzdýr. Hatýrlayacaksýnýz, hemen hemen her
zaman bir organizmanýn DNA'sýnda bir deðiþikliðin
olmasý onun için zararlýdýr; baþka bir deyiþle yaþamýný
sürdürebilme kapasitesinde azalmaya yol
açar. Bir benzetme yapalým; Shakespeare'in oyunlarýna
rasgele eklenen cümlelerin onlarý daha iyi
yapmasý pek olasý deðildir. Bu söylediklerimiz, sonuçta
bir organizmanýn evriminin DNA'daki "deðiþmelerle"
olduðu, gerçeðiyle çeliþmez; DNA'nýn
deðiþmesi veya DNA'ya ek yapýlmasý geliþmeler
üretebilir. Ama beþinci bölümde gördüðümüz gibi
bu geliþmeler enderdir. Temelinde, DNA deðiþiklikleri
ister mutasyonla, ister bizim dýþardan
bilerek eklediðimiz yabancý genlerle olsun, yaþamý
sürdürebilme þansýný azaltma özelliklerinden dolayý
zararlýdýr. Buna göre sonradan eklenmiþ yabancý
DNA'nýn bir organizmayý tehlikeli hale getirmesi
þöyle dursun, tümüyle tersi olur; hemen hemen her
zaman organizmayý daha zayýf hale getirecektir.
Bir bakterinin DNA'sýný deðiþtirmenin, hemen
her zaman bakteriyi yaþamýný sürdürebilme bakýmýndan
daha az uygun hale getirdiði genel gözleminin
yaný sýra, bu araþtýrmalardaki risk payýný
daha da azaltan baþka bir düþünce daha vardýr.
Evrim ve genetik bize, hastalýk yapan organizmanýn
yapýsýnýn son derece karmaþýk olduðunu
söyler. Tifo, veba, difteri, tüberküloza
neden olan bakteriler ve benzerleri, milyarlarca
yýldýr evrimin potasýnda dövülmüþ çok karmaþýk
gen organizasyonlarýdýr. Biz insanlarýn, birkaç yýllýk
gen hokkabazlýðý deneyiyle, doðal evrimden geçmiþ
genlere benzer genler yapabilmemiz olanaðý
düþünülemez.
Bir örnek... Virüsler bizim evrimsel geçmiþimizde
etkin hücre iþgalcileri olup çýkmýþlardýr. Bunlarýn
DNA'larý hücre içine protein koruyucular içinde taþýnýr.
Bir defa bir virüs DNA'sý bir hücrenin içine
girdi mi, onun iç düzenini daha çok virüs üretmek
üzere ayarlar. Virüsün DNA'sýný çýkarsak ve bakterinin
DNA'sýna eklesek yararsýz bir birleþtirme
yaptýðýmýzý umarýz. Bu öneri son zamanlarda sýnanmýþtýr.
Araþtýrmacýlar, kansere neden olan virüsün
DNA'sýný alýp bakteri DNA'sýna yerleþtiriyorlar.
Hücreleri bu virüsle kolayca kansere
dönüþebilen farelere, kanser virüsü DNA'sý taþýyan
bakteriler veriliyor. Ama fareler kansere yakalanmýyorlar.
Sonuç; kuzu kýlýðýnda kurt DNA'sý iþlemiyor.
Umarým bu kitabýn önceki bölümlerinde, mutasyonlarýn
ve DNA karýþýmlarýnýn raslantýsal
olaylar oluþu ve evrimin böyle olaylarla belirlendiði
yeterince açýk anlatýlmýþtýr. Ýnsan denetimindeki
DNA'nýn üç milyar yýldýr doðanýn denetimindeki
DNA'nýn yanýnda bir anlamý olabileceði düþüncesinin,
herhangi bir biyolojik kanýtlamasý yoktur.
Laboratuvarda DNA'larýn karýþtýrýlmasý da
yeni bir olay deðil. 1930'lardan beri bakterilere
DNA ekleyip Avery'nin deneylerinde olduðu gibi
kalýtýmsal dönüþümler saðlýyoruz. Son yedi yýldýr,
yeni DNA karýþýmlarý deneyleri, önlem alýnmadan
sürdürülmektedir. Ve bu tür gen karýþýmýmn doðada
sýk sýk olduðuna inanmak için nedenlerimiz de
var.
Açýkçasý bütün insanlarýn, hükümetin eylemlerini
incelerken yararlýlýða karþý riskleri tartarak
seçme yapmalarý görevleridir. Buna uygun bir
örnek 1977'de, ABD'de Massachusetts, Cambridge'de
DNA'nýn yeni bileþimleri deneylerine baðlý
olarak ortaya çýktý. Harvard Üniversitesinde geliþen
yeni DNA bileþimi araþtýrmalarý üzerine çýkan aþýrý
söylentilerden rahatsýz olan kent meclisi, bir vatandaþlar
komitesini uzmanlardan bilgi almak,
problemi incelemek ve ona göre bir eyleme geçmek
üzere görevlendirdi. Tümü sorumlulukla ve sýký çalýþan
komite üyeleri, araþtýrmanýn NIH'nin (Amerikan
Milli Saðlýk Kuruluþu) þart koþtuklarýnýn yanýsýra,
bazý akla yakýn ek önlemlerle sürdürülmesini
kararlaþtýrdý. Kent meclisi bunu kabul
etti ve komite üyeleri hem kentte yaþayanlarýn hem
de bilim adamlarýnýn takdirini kazandýlar. Bu
mutlu sonuç vatandaþlarýn önemli bilimsel konularý
anlayýp onlarla ilgili sorumlu kararlar alacaðý
inancýný destekliyor.
Yeni DNA düzenlemeleri yapýlmasý öyküsü þu
sorularý getiriyor: Eðer görülen riskler nedeniyle
bilgi araþtýrmasý engellenirse, o zaman yalnýzca
riskli olmayan konularý mý inceleyeceðiz? Risksiz
bilgi ne çeþit bilgidir? Bilinmeyeni araþtýrýrken
neyin tehlikeli olduðunu nereden bileceðiz? Ne güvenceli
olabilir? Kuþkusuz hangi konuda olursa
olsun, güvenceli çalýþan araþtýrmacý sadece yan
gelip yatan araþtýrmacýdýr.
Gelecek
Ýnsanoðlu, kendi gelecek evriminin koþullarýný
yaratmýþtýr. Diðer canlý türlerinin hepsinin aksine,
yalnýzca biz kendi çevremizi geniþ ölçüde biçimleyebiliyoruz
(çoðu zaman da kendi zararýmýza).
Þimdi kaderimiz doðal çevrinin bize etkilerinden
çok, bizim kendimizin dünyaya yaptýklarýmýzla belirleniyor.
Bu olguya 'kültürel evrim" diyoruz. Tümüyle
yeni bir oyun. Düþüncelerimizi haplarla deðiþtirebilir,
havayý, suyu, besinleri zehirleyebilir,
genlerimizi bozabilir bazý hayvan türlerini yeryüzünden
hepten silebilir, enerji kaynaklarýmýzý
bize gerçekten gerekmeyen þeyler üreterek harcayabiliriz.
Diðer yandan, yaþam süresini uzatabilir,
hastalýklarý ortadan kaldýrabilir, sefaleti
azaltabilir, güzelliði, rahatlýðý, neþeyi yaratabiliriz.
Zehirle doldurduðumuz havayý müzikle de doldurabiliyoruz!
Hem güzellik ve neþe yaratmak, hem de anýtsal
sefaletleri oluþturmak için hemen hemen sonsuz
denebilecek bir yeteneðimiz var. Evrimin bütün yaratýklarý
için yaþamý daha iyi yapmak görüþünde ve
isteðinde olup olmadýðýmýzýn yanýtý geleceðin örtüsü
altýnda gizli. Ama emin olabileceðimiz bir
nokta var: Meraklarýn özgürce tatmin edilmesini
engelleyen toplumun, geleceðe býrakacak çok þeyi
olmayacaktýr. Anlamak için araþtýrmak, açlýk ve
seks gibi temel bir dürtümüzdür. Araþtýrmayý sürdürüp
yine araþtýrmanýn kendisi içinde ödülümüzü
bulmalýyýz.
Bilgi birikimimizi, kocaman yaþayan bir kütüphaneye
benzetebiliriz. Çaðlar boyu kazanýlmýþ
bilgi orada herkesin incelemesine açýk. Yeni yeni
ciltler raflarda yerlerini bulmaya devam ediyorlar.
Kitap adlarý arasýnda, dünya üzerine kesinlikle bildiðimiz
herþey var. Bunlar gelecekteki bilgiyi kurmak
için temeli oluþturuyorlar. Herþeyi anlamamýzý
saðlayacak, daha çok ciltlerimizin olmasýný isteyebilirdik;
belki böylece insanýn açgözlülüðünü
denetlenebilir, daha çok akýl ve sevgi elde edebilirdik.
Ama bazý þeyler henüz yazýlmamýþ durumda!
Yazýlmamýþ ciltlerin eksikliði, raflardakilerin
deðerini azaltmamaktadýr.
Bazýlarýna göre bilim yoluyla saðlanan bilgi, bilinmeyen
esrarlý konularý kaba ve duygusuzca aydýnlatarak,
yaþamý "insanlýk dýþý" hale getiriyor.
Bilimin neleri aydýnlattýðýný gördükçe, kendi yapýmýzdaki
akýl almaz güzelliðe ve "marifete" hayran
olmamak elde deðil. Derimizin altýndaki DNA, RNA
ve protein arasýndaki hýzlý alýþveriþi anlamakla kazançlý
mýyýz? Yoksa bir þeyler kaybettik mi? Okuyucularýmýn
kazançlý olduklarýný hissettiklerini
umarým. Moleküllerin iþleyiþini anlamaktan, hiç
hoþlanmayanlar, kendi kiþisel "gerçeklerini" beslemek
için doðanýn gizlerini olduðu gibi býrakmak
gereksinimi duyanlar da bilimin, yalnýzca bilinmeyenin
yüzeyini hafifçe çizmiþ olduðunu öðrenerek
rahatlayabilirler. Keþfedilmeyi bekleyen
bilgi, hala þimdiye kadar açýða çýkanlarýn kat kat
üzerinde. Merak, güzellik, ilham, düþleme, büyü,
esrar ve gönlünüzün seçtiði tanrýlar için þimdi de
her zaman ki kadar çok yer var.

Kitapta Kullanýlan Terimler


1'ÝNCÝ BÖLÜM
atomlar: Canlý maddeyi oluþturan en küçük birimler.
Atomlarýn yüzün üzerinde deðiþik çeþidi vardýr,
ama canlýlarda beþ temel atom; karbon, hidrojen,
oksijen, nitrojen ve fosfordur.
moleküller: Kimyasal yollarla birbirine baðlanmýþ
atom gruplarý. Atomlardan ortalama on kat
daha büyüktürler.
nükleotidler: DNA ve RNA zincirlerinin halkalarýný
oluþturan moleküller. DNA'da bu moleküller
dört çeþittir; adenilik asit, guanilik asit, sitidilik
asit, timidilik asit, RNA'da ise timidilik asidin
yerini üridilik asit alýr, diðerleri DNA'yla aynýdýr.
amino asitler: Protein zincirlerinde halkalarý
oluþturan moleküller. Bunlarýn yirmi çeþidi vardýr.
Çoðunlukla isimlerinin ilk üç harfiyle gösterilirler.
entropi: Bir sistemde düzensizlik durumuna iliþkin
bir kimya terimi.
enerji: Bir sistemin iþlevini yerine getirebilme
kapasitesi anlamýna bir kimyasal terim.
2'ÝNCÝ BÖLÜM
bilgi: Bir makineye bir þeyi nasýl yapacaðýný öðreten
semboller dizisi.
gen: Hücrenin makinesine belirli bir protein yapmasýný
anlatan bir bilgi parçasý. Gen gruplarý,
kalýtýmsal özellikleri belirleyen protein gruplarýnýn
yapýlýþýný belirlerler.
genetik bilimi: Kalýtým bilimi.
DNA: Uzun bir nükleotid zinciri. Biolojik bilginin
kimyasal biçimi ve genlerin maddesi.
proteinler: Özel düzenleri olan amino asit zincirleri.
Canlýlarýn yapýsý ve iþlevinin çoðu proteinlerden
oluþur.
RNA: DNA'ya benzeyen bir nükleotid zinciri.
mesajcý RNA: Bir gen uzunluðundaki DNA'nýn
RNA'da kopyesi.
ribosom: Bir RNA ve protein birleþimi. Transfer
RNA'nýn yardýmýyla ve amino asitlerin varlýðýnda
mesajcý RNA'yý okur, amino asitleri protein
oluþturmalarý için uygun düzende birbirine
ekler.
transfer RNA: Amino asitlerin birbirine eklenmek
üzere ribosoma iletilmeden önce baðlandýklarý
küçük RNA molekülleri.
bakteri: Tek hücreli bir canlý biçimi. Hayvan hücrelerinden
çok daha küçük ve basit. Çoðunlukla
enerji kaynaðý olarak yalnýzca basit tuzlar ve bir
þekeri kullanarak yaþarlar.
virüs: Yalnýzca bir canlý hücre içinde üreyebilen, bir
DNA (bazan da RNA) ve protein birleþimi.
3'ÜNCÜ BÖLÜM
ozon: Birbirine eklenmiþ üç oksijen atomu. Bu moleküller,
dünyanýn atmosferi üzerinde birikip
ultraviole ýþýnlarýna karþý koruyucu bir tabaka
oluþtururlar.
enzim: Özel kimyasal iþlevi olan protein molekülü.
Katalist gibi davranarak reaksiyonlarý hýzlandýrýrlar.
zar (membran): Bir hücrenin içindekileri sarýp onu
çevreden koruyan bir yað ve protein birleþimi.
4'ÜNCÜ BÖLÜM
klorofil: Bitkilerin yeþil renkli molekülleri. Iþýk
enerjisini tutabilirler.
kloroplastlar: Bitki hücreleri içinde tutulan ýþýk
enerjisinin ATP'ye dönüþtürüldüðünü bölmeler.
mitokondria: Hücreler içinde þeker moleküllerinin
ATP yapmak için yakýldýðý bölmeler.
ATP: Adenosin trifosfat. Hücrelerde yararlý kimyasal
enerjinin, hücrenin çalýþmasýný saðlayan biçimi.
AMP: Adenosin monofosfat. Pirofosfatý eksik ATP.
PP: Pirofosfat. Birbirine ekli iki fosfat. PP artý AMP,
ATP'dir.
yanma: Bir molekülün, diyelim þeker molekülünün
oksijenle birleþmesi sonucu enerjinin serbest
kalmasý.
elektron: Atomun hareket halindeyken elektrik akýmý
oluþturan negatif yüklü parçacýðý.
5'ÝNCÝ BÖLÜM
evrim: Ýlkel canlý biçimlerinin geliþerek bugünkü
biçimlerine ulaþmasý süreci.
mutasyon: DNA'nýn yapýsýnýn kimyasal veya fiziksel
bir etkiyle deðiþmesi. Bir mutajen, mutasyona
neden olan etkidir. Mutagenesis, mutasyonun
üretilmesidir.
plasmid: Bakterilerde bulunan ve bakteri hücresinin
içine girip çýkma yeteneði olan, küçük, yuvarlak
bir DNA parçasý.
yeniden eklenmiþ (recombinant) DNA: Deðiþik
kaynaklý iki DNA zincirinin uçuca eklenmesi.
Baþka bir organizmanýn DNA'sý, bakteri plasmidinden
kesilmiþ bir DNA parçasýna eklenir.
6'INCI BÖLÜM
doðal seçme: Çevrenin belirli bir organizma çeþidini
tercih etme veya etmeme süreci.
7'ÝNCÝ BÖLÜM
embryo: Geliþmesinin erken aþamalarýndaki canlý
(rüþeym, oðulcuk)
gen ifadesi: Gen dilinin protein diline çevrilmesi
sonucu protein yapýmý.
represyon (bastýrma): Bir genin proteine çevrilebilmesini
engelleyen biçimde kapatýlmasý.
represör: Bir genin ifadesini (belirtilmesini) engelleyen
bir protein molekülü.
bakteriofaj: Kendi neslini üretmek için bakterileri
kullanan bir virüs.
regenerasyon-(yenilenme): Kopan organýn yerine
gelmesi.
klon: Bir tek hücreden üremiþ hücreler topluluðu.
8'ÝNCÝ BÖLÜM
karsinojenik: Kanser üreten.
kanser virüsü: Normal bir hücreyi kanser hücresine
dönüþtürebilen virüs.
karsinojen: Ýnsanlarda ve hayvanlarda, kansere
neden olabilen kimyasal.
teratoma: Saç, kemik gibi dokularda deðiþiklik ortaya
çýkarabilen özel bir kanser çeþidi.
hormon: Bedenin bazý özel hücrelerinde üretilen bir
kimyasal. Kan dolaþýmý yoluyla diðer hücrelere
taþýnýr ve bu hücrelerin özelliklerinde deðiþiklikler
yapar.

You might also like