Professional Documents
Culture Documents
Mart 2010
ODTÜ Fizik Topluluğu‟nun Tüm
Doğa ÂĢıklarına Sunduğu Bilim,
Felsefe ve Sanat Dergisi Ücretsizdir
Diyalektik
ODTÜ Fizik Topluluğu’nun Doğa ÂĢıklarına Sunduğu Bilim, Felsefe ve Sanat Dergisi
Mart 2010 Sayı: 1
Editör
Jack Yakup Araz
Yazı Kurulu
M. Ali OLPAK, Mehmet T. Zeyrek, ġakir ERKOÇ, M. RaĢid TUĞRAL, Sadi TURGUT,
Erman Çete, Ġsa Kerem BAYIRLI, Cemil GÜZEY, Sena Nur CANSIZ, Ahmet ANTMEN,
Hakan ÇADIR, Mert DEMĠR, Hazal GÜLġAN, Jack Y. ARAZ
Dergi Ekibi
Hakan Gündüz, Yasin Atasoy, Gürcan Demirci, Tuğba Andaç
ĠletiĢim Adresi
diyalektikekibi@gmail.com
1
EDITORYAL
BĠLGĠ, insanın varlığının ilk gününden beri peĢinde koĢturduğu tek olgu. Doğayı
anlamak, çevresindekilere anlam vermek ve en önemlisi de neden demek. Küçük çocuklar
gibi, ĢaĢkın bir “Neden?” ĠĢte insanı hayvanlar âleminden bir parça farklı kılan ve kendimizi
hayvan olarak saymama hatasını yapmamıza neden olan tek kelime.
“Tek bildiğim hiçbir Ģey bilmediğimdir.” der Sokrates çünkü hiçbir zaman her Ģeyi
bilme Ģansı olamaz insanın.
Bu yüzden artık doğayı anlamanın tek yolu matematik olmuĢtur ve felsefe doğayı
algılama bayrağını tamamen fiziğe devretmiĢ ve “neden”, “nasıl”a dönüĢmüĢtür. Thales‟ten
günümüze uzanan süreç her geçen gün bize doğanın farklı bir yüzünü göstermiĢtir. Ancak
fizik tek baĢına tüm bilinmeyenlere ıĢık tutamaz. Vizyonu dar bir toplum ıĢığın parlaklığını
arttırmak yerine onu karanlığın perdeleri ardına saklar. Bu yüzden felsefe ve sanat her
zaman bilimin yanında hatta bilimden daha yüksek basamaklarda koĢarak ilerlemelidir. Her
saniye omuzlarından baktığımız devlerin ayaklarının altına bir basamak daha koymalıyız ki
yeni cevaplar ve yeni “neden” ve “nasıl”lar bulalım. ĠĢte bu dergide soru sorma aĢkıyla
yanıp tutuĢan insanların sorularına bir derece cevap bulmaları ve yeni “neden”lere
yönelmeleri için çıkarılmaya baĢlanmıĢtır. Biliyoruz ki sadece fizik aydınlanmaya giden
yalnızca çok küçük bir yoldur bu yüzden dergide elimizden geldiğince tüm bilim dallarına,
felsefeye ve sanata el uzatmaya çalıĢacağız. Gerçek cevapların verdiği eĢsiz hazzı asla
kaybetmemeniz dileğiyle…
Diyalektik sizlere geliĢimin her rengini tattırabilmek için Bilim, Felsefe ve Sanatın
tüm dallarından oluĢmaktadır. BaĢlıkları ayrı ayrı ele almak gerekirse: Bilimde temel olarak
fizik, matematik, kimya ve biyoloji dalları ek olarak ise tıp, tarih, bilim tarihi, astronomi gibi
dalları içermektedir. Felsefe ise bilim felsefesi, ontoloji, siyaset felsefesi, din felsefesi, estetik
gibi konuları; sanat: edebiyat (öykü, Ģiir, hikâye), müzik, resim, tiyatro, dans, sinema ve
bunun gibi konuları içermektedir. Konular yalnızca burada belirttiklerimle tabiî ki kısıtlı
değildir sizlerin katkılarıyla geliĢtirebilir, diyalektiği yenmesi daha zevkli bir tatlı haline
getirebiliriz. Yeter ki unutmayalım, her Ģey bizim elimizde, küçük bir kalem darbesi ağ
bağlamıĢ kilitli dolapların yegâne anahtarıdır…
2
Prof. Dr. Sinan Bilikmen Ġle Röportaj
Gürcan Demirci
3
Akçay, Ahmet Ecevit, Gülsen yaklaĢmamdan dolayı galiba dedi. ġunu
Önengüt,Ümit Kızıloğlu, Erdoğan unutmayın ki problemin her türlüsüne
Apaydın, Ġmre Usseli, Yılmaz Akyıldız, sizlerin yaklaĢımı bir mühendis, bir
Metin Durgut, Namık Kemal Pak ve Sinan iĢletmeci, bir eğiticinin yaklaĢımından çok
Bilikmen sayılabilir. daha faklı olacaktır. Fizikçi olmanın
Fizik Bölümü ülkemizin diğer fizik ülkemiz dıĢına çıktığınızda ne kadar
bölümlerine çok sayıda öğretim elemanı ayrıcalıklı olduğuna Ģahit olacağınıza
yetiĢtirmiĢtir. Üniversitemizde en fazla inanınız. Ben buna bizzat Ģahit oldum.
doktora derecesi veren bir bölümüz. Buradan mezun olduğunuzda çok çalıĢıp 4
Mezunlarımız dıĢ ülkelerde üst düzey yılın hakkını verdiğinizde Fizik
kurumlarda baĢarı sahibi olmuĢlardır. Son kavramlarını iyice öğrenmiĢ, iyi
15 yılda araĢtırma makalesi yayın sayımız matematik bilen, bilgisayar kullanmakta
40‟ lı sayılardan 150‟ ye ulaĢmıĢtır ki bu kendini yetiĢtirmiĢ, topluluklarda aktif
hem üniversitemizde hem de ülkemizde görev almıĢ ve Türkçe ile Ġngilizcenizi çok
bölüm olarak en fazla yayın yapan bir üst düzeyde geliĢtirmiĢ bir mezun olmanız
bölümü göstermektedir. Diğer önemli bir her kapıyı açacaktır. Kısaca çağımızın
seviye göstergesi de son 10 yılda gerektirdiği donanımlara sahip bir
üniversite dıĢından alınan araĢtırma mezunumuz olacaksınız.
projeleri toplamının yaklaĢık 25 milyon
TL civarında olmasıdır. Bu göstergeler
hiçbir zaman yeterli olmayıp daha üst
seviyelere ulaĢmak hedefimizdir.
AraĢtırmalarımızın bir kısmının ülkemizin
teknoloji ve sanayisine önemli bir katma
değer sağlaması durumunda daha ileri bir
seviyeyi yakalamıĢ oluruz.
Bunu da, yakında savunma sanayi ve
güneĢ enerjisi araĢtırmaları ile
prototiplerin yapılmasıyla sağlanacağını
düĢünüyorum.
4
GeliĢmeye açık alanlar arasında girmeyi baĢarmıĢtır) arasından fizikçi
Matematiksel Fizik, Plazma Fiziği, olmayı seçenlerin sayısı %30 kadardır.
Nükleer ve Atom fiziğini söyliyebiliriz.
Hemen geliĢtirilmesi gereken alanlar Fizik Biliminin geleceğini daha çok
arasında enerji, çevre, biyofizik ve nükleer hangi fizik alanlarında
teknolojiler olmalıdır. Bu amaçla eğitim görüyorsunuz?
programlarımızın tekrar gözden
geçirilmesi bunun içinde gerekli öğretim Alternatif Enerji Kaynakları, Çevreyi
üyesi ile mali kaynakların sağlanması Koruma, Global Isınma, Nanoteknoloji,
gerekmektedir ki bu günkü Ģartlar altında Yoğun madde, Nükleer teknoloji
zorlanmaktayız. 2009-2014 yılları arasında (hızlandırıcılar dâhil), Biyofizik, Uzay
emekli olmuĢ ve olacak öğretim üyesi AraĢtırmaları ve Ultrakısa-Atımlı Lazer
sayısı 14 olup bunların yerini Teknolojileri ile Fotonik alanları öne
doldurmamız imkânsız gözükmektedir. çıkmaktadır.
5
“Biz” “Ne ĠĢe” “Yararız”?
M. Ali OLPAK
6
olduğunu düĢündüren bir çalıĢma tarzını Buna yukarıda çizdiğimiz yabancılaĢma
gözlemlemek mümkündür. Bu ikinci tablosu kadar, toplumun diğer
baĢlık, aslında birincisini de kapsar; ancak kesimlerinin kendi pratiklerine
birincisi, ayrıca değerlendirilebilecek yabancılaĢması ve toplumun geneline
kadar görünür durumdadır ve ikinci sirayet etmiĢ bir çürümenin de sebep
baĢlığın harici içeriğinde, öğrenci bileĢeni olduğu söylenebilir: basitçe, ne yaptığımız
neredeyse yoktur. Bahsettiğimiz çalıĢma ya da yapmadığımız, belki
tarzı, sürece tam anlamıyla yabancılaĢma arkadaĢlarımızın bile umurunda değildir.
ile tanımlanabilir: bilimsel etkinlik,
çıktılarından bağımsız bir program olarak
yürütülmektedir ve ne bu çıktıların nasıl
değerlendirileceğine, ne de etkinliğe
kimlerin dahil olacağına iliĢkin, birkaç
yetkili insan dıĢında, hiçbir “mavi ya da
beyaz yakalı” personelin etkisi yoktur.
Dahası, etkinliğin diğer
toplumsal/ekonomik/siyasal unsurlarla
kurduğu bağlar da “olası en doğal”
bağlarmıĢ gibi algılanmaktadır.
7
Türkiye CERN ĠliĢkileri
Mehmet T. Zeyrek
8
statüsündedir. CERN‟ün temel amacı bin parçacıklardan bazıları boĢlukta
yıllar önce baĢlayan maddenin yapısını gidercesine kalınlığı metrelerce olan çok
anlama serüvenini günümüzde en uç yoğun malzemelerden, örneğin kurĢundan
noktada sürdürmek, yani bu konudaki boĢlukta gidercesine geçebilmektedir.
temel araĢtırmaları planlamak, ve Dolayısı ile detektörler, yoğun
uygulamaktır. Bu çalıĢmalar parçacık malzemelerden çok büyük hacimlerde
hızlandırıcıları dediğimiz makinalarda inĢa edilmektedir. Bu yolla bu parçacıklar
kurulan algılayıcılarda (detektörlerde) durdurulabilir ve incelenebilirler. LHC
yapılmaktadır. CERN‟ün Ģu anda deneyinde inĢaatı tamamlanmakta olan
gündemindeki en önemli proje içinde deneylerden biri olan CMS (Compact
bulunduğumuz yılın sonlarında Muon Solenoid) detektörü 21 metre
tamamlanacak ve çalıĢmaya baĢlayacak uzunluğunda 16 metre çapı olan
yaklaĢık 4 milyar dolar bütçeli LHC (Large silindirdir ve ağırlığı yaklaĢık 12,500
Hadron Collider) projesidir. CERN‟de tondur. Detektör karmaĢık ve hassas
günümüzde yapılan deneyler büyük sistemlerin bir araya gelmesiyle
bütçeli ve çok fazla sayıda ülke, bilim oluĢmuĢtur, ve ağırlıkları 200 ila 2000 ton
adamı, öğrenci, mühendis ve arasında değiĢen parçalar yerin 100 metre
teknisyenenin katıldığı mega bilim altına indirilerek birleĢtirilmektedir. Bu
projeleridir. dev cihaz 37 ülkenin 155 kurumundan
yaklaĢık 2000 bilim insanından oluĢan
CERN‟deki parçacık fiziği büyük bir bilimsel ve teknolojik ortaklık
araĢtırmaları, bilim ve teknolojiye, dolayı sonucunda ortaya çıkmak üzeredir.
ile insanlığın hizmetine çok değerli buluĢ
ve kolaylıkları da sunmakta ve 50 yıldan Her çarpıĢma sonrası
fazla bir süredir Nobel ödülleri ile algılayıcılardan yılda yaklaĢık 10 petabyte
değerlendirilmektedir. Bu teknolojik kadar veri toplanacaktır. Dünyada bir
katkılar arasında World Wide Web‟in yılda basılan tüm kitapların içerdigi veri
keĢfi, elektronik ve tekekomünikasyon bu miktarın 10,000 de biri düzeyinde
teknolojileri, biliĢim teknolojileri, yeni hesaplanmaktadır. Bu büyük miktardaki
malzemeler, süperiletken mıknatıslar, verinin iĢlenme ve depolanma sorunu bu
nükleer tıp uygulamaları, ve yeni enerji projenin üzerinde çok düĢünülen bir
kaynaklarını sayabiliriz. konudur. Bunun çözümü Grid
sistemlerinin kullanılmasından
LHC çalıĢtığı zaman 7 TeV‟lik geçmektedir. Grid sistemi dünyanın çeĢitli
(TeV=Tera elektron Volt) yüksek enerjili yerlerinde bulunan bilgi-iĢlem
proton hüzmeleri, her saniyede 40 milyon birimlerinin bir araya getirilmesi ile bilgi
kez çarpıĢacaktır. Bu çarpıĢmalar yerin iĢleyen ve depolayan bir üst sistemdir.
yaklaĢık 100 m derinliğinde çevresi 27 km Grid kaynakları, yüksek enerji parçacık
olan bir halkada gerçekleĢecektir. LHC‟de fiziği dıĢında tıp, biyoenformatik,
protonlar halkanın etrafına yerleĢtirilmiĢ nanoteknoloji ve meteorolojide de
yaklaĢık 10,000 superiletken mıknatıs kullanılmaktadır.
tarafından yönlendirilecek ve zıt yönlerde
dönen protonlar kütle referans sisteminde Protonların çok yüksek enerjilerde
14 TeV‟de çarpıĢacaklardır. ÇarpıĢma çarpıĢtırılması ile amaçlanan evrenin
noktalarındaki dev algılayıcılar (detektör oluĢumunun baĢlangıcı olarak kabul
sistemleri) bu çarpıĢmaları izleyecek ve edilen Büyük Patlamadan sonra saniyenin
kaydedecektir. Parçacık fiziği milyarda biri gibi çok kısa zaman
deneylerinde küçük kütleli oluĢları ve aralığındaki Ģartların benzerlerini
yüksek enerjileri nedeniyle çok uzun laboratuar ortamında yaratmak ve bu
mesafelere gidebilen parçacıklar Ģekilde evrenin Ģu andaki durumunu ve
gözlenmeye çalıĢılmaktadır. Bu iĢleyiĢ mekanizmalarını anlamaya
9
Mehmet T. Zeyrek, 1982 yılında ODTÜ Fizik
Bölümünden mezun oldu. ODTÜ‟de 1985 yılında
çalıĢmaktır. Bu Ģartlar altına yeni M.Sc. derecesini aldıktan sonra 1987 yılında
TÜBĠTAK-NATO bursiyeri olarak CERN‟e gitti.
parçacıkların ve oluĢumların ortaya
CERN‟deki doktora çalıĢmaları sonucunda, 1991
çıkması da beklenmektedir. Bunlar yılında ODTÜ‟de Ph.D. derecesini aldı. 1995 yılında
arasında Higgs parçacığı, süpersimetrik doçent, 2003 yılında profesör oldu. CERN‟ün yanında
parçacıklar, minyatür kara delikler, Avrupa, Japonya ve Amerika‟da çeĢitli üniversite ve
gravitonlar sayılabilir. Bu parçacıkların araĢtırma enstitülerinde deneysel yüksek enerji fiziği
alanında çalıĢmalar yaptı.
gözlenmesi ile evrenin iĢleyiĢ
mekanizmalarını anlamak ve bir çok LHC‟dekinden yaklaĢık 7 kat daha az
kuramsal çalıĢmanın geçerliliğini görmek enerjilerde gerçekleĢmektedir.
ya da reddetmek mümkün olacaktır.
Hızlandırıcılarda çok yüksek enerji ve çok LHC’de Durum
yüksek yoğunluktaki parçacık
demetlerinin sıklıkla çarpıĢmaların LHC, Eylül 2008‟de deneme
sonucunda sürprizlerin de beklenmesi çalıĢmalarına baĢlamıĢtır ve ilk kez
doğaldır. LHC makinasının en önemli ve protonlar LHC halkasında
bilim dünyasını heyecanlandıran tarafı da döndürülmüĢtür. Ancak kısa bir süre
budur. sonra meydana gelen bir teknik arıza
nedeniyle durdurulmuĢtur. Bu arıza
Parçacık fiziğinde maddenin temel ortaya konulan çeĢitli spekülasyonlara
yapısını anlama yolunda geliĢtirilen, karĢın, teknik bir arızaydı. LHC halkasını
kuramsal ve gözlemlere dayanan bir çok oluĢturan süperiletken mıknatısların bir
çalıĢma Standart Model adını verdiğimiz bağlantı noktasında oluĢan bir direnç
bir modelde birleĢtirilmiĢtir. Tüm süperiletken sistemin soğutulmasında
baĢarılarına karĢın yine de bu modelin kullanılan sıvı helyumun önemli bir
bazı temel sorulara yanıt veremediğini kısmının sızmasına ve 53 mıknatısın
biliyoruz. Bunlardan en önemlisi hasarına yol açmıĢtı. Makinanın mıknatıs
maddenin temel yapıtaĢlarının aksamı hızlandırıcıların en önemli
kütlelerinin nereden geldiği sorusudur. kısmıdır. Böylesine büyük bir teknolojik
LHC‟nin bu soruyu Standart Modelin projenin baĢına böyle bir arızanın gelmiĢ
öngördüğü Ģekilde yanıtlayacağı tüm olması bilim çevrelerini çok ĢaĢırtmıĢ
camianin ortak görüĢü. Bu yanıt Higgs adı ancak CERN yetkilileri çok zaman
verilmiĢ parçacığın gözlemiyle kaybetmeden bu arızanın onarılması için
gerçekleĢecek. Higgs parçacığı 1964 yoğun bir çalıĢma programı yapmıĢ ve bir
yılında Edinburgh üniversitesinden Peter yılı aĢkın bir zamandır bu çalıĢmalar
Higgs‟in önerdiği temel parçacıktır ve sürdürülmüĢtür. 2009 ilkbahar sonuna
Standart Modelde maddeye kütle doğru onarılan son mıknatısların halkaya
kazandıran unsurdur. Evrendeki karanlık yerleĢtirilmesi ile tüm halka tekrar
maddenin neden oluĢtuğu ve madde soğutulmaya baĢlamıĢ, bu iĢlemde
antimadde asimetrisinin nedenleri ile ilgili tamamlanınca 20 Kasım 2009 gecesi LHC
sorularımıza da LHC‟nin yanıtlar halkasında protonlar her iki yönde de
bulacağını bekliyoruz. döndürülmüĢtür. LHC‟nin yeniden
çalıĢmaya baĢlaması CERN tarihinde
LHC‟de proton çarpıĢmalarındaki önemli bir yer tutmuĢtur.
ulaĢılacak enerji ve parçacık demetlerinin
yoğunluğu ve çarpıĢma sıklığı bugüne 2009‟un sonlarında yeniden
kadar ulaĢılmıĢ en yüksek değerler baĢlayan LHC operasyonu detaylı kontrol
olacaktır. Örneğin, Amerika BirleĢik ve tüm aĢamalarda çok sıkı denetim ile
Devletlerinde Chicago‟daki Fermi tasarlanan çalıĢma Ģartlarına ulaĢmak
laboratuarında (Fermilab) Tevatron isimli amacını hedefledi. Öncelikle,
hızlandırıcıdaki proton çarpıĢmaları hızlandırmanın ilk aĢamasının
10
gerçekleĢtirildiği Süper Proton Sinkotron 2808‟e ulaĢmasının önerildiğini
(SPS) hızlandırıcısında 0.45 TeV enerjiye hatırlatalım. Aynı zamanda yine
ulaĢtırılan bir proton demeti 27 km‟lik tasarımda 100 milyar protonun bir demete
LHC halkasına oturtuldu ve demetler kısa sıkıĢtırılmasının amaçlandığı bu
süreler için LHC halkasında döndürüldü. hızlandırma iĢleminde bunun 10 da biri
Durgun kütlesi yaklaĢık 1 GeV (0.001 TeV) düzeylerine ulaĢıldı. Son olarak
olan protonlar bu enerjilerde ıĢık hızının protonların enerjileri LHC halkasında 1.18
yüzde 99.99975 kadar hızla hareket TeV enerjiye ulaĢtırılıp protonlar
ederler. Bu proton gibi çok küçük hızlandırıcıda karĢı karĢıya çarpıĢtırıldı.
parçacıklar için muazzam bir enerjidir. Bu da CERN tarihine bir dünya rekoru
Parçacıkların yörünge içindeki hareketleri olarak geçti. Kütle merkezinde 2.36 TeV‟a
kontrol edildi. Daha sonra parçacık ulaĢan LHC bu Ģekilde Amerika‟daki
demetleri daha uzun sürelerde halka Tevatron hızlandırıcısının yıllardır 1.96
içinde tutuldu ve halka içine iki yönden de TeV‟de sürdürdüğü liderliğine son vermiĢ
parçacıklar püskürtülmeye baĢlandı. Bu oldu.
aĢamada 27km‟lik LHC halkasındaki
deney noktalarında bu demetlerinin Aralık 2009‟un ilk iki haftasında bu
çarpıĢtırılması çalıĢmalarına gelinmiĢti. Ġlk hızlı geliĢmeler bütün bilim camiasında
operasyondan sonra bir kaç gün içinde bu büyük yankı uyandırdı ve önemli
aĢamaya ulaĢıldı ve parçacıklar kütle sayılacak miktarlarda veri de toplanması
merkezinde 0.9 TeV (0.45 TeV + 0.45 TeV) mümkün oldu. ÇeĢitli performans
enerjide çarpıĢtırıldı. Saç telinden daha analizleri yanında LHC‟nin bu ilk
ince boyutlara sıkıĢtırılan parçacık operasyon Ģartlarında birçok fizik olayı
demetleri çarpıĢma noktalarında tespit edildi, ölçüldü ve temel parçacık
algılıyıcıların (detektörlerin)‟de tespit fiziği modelimizin önğördüğü çeĢitli
ettiği gibi çarpıĢtırılınca maddenin temel parçacıkların varlığı çok hızlı bir çekilde
yapısının görüntüleri de ortaya çıkmaya gösterildi ce CERN‟de sunuldu. Hatta bu
baĢladı. Ancak LHC halkasında meydana çalıĢmalar arasında seçilen bazı analizler
gelen bu çarpıĢma enerjileri daha önceki yayın olarak hazırlandı ve dergilere
hızlandırıcılarda ulaĢılmıĢ enerjilerdi. gönderildi veya gönderilmek aĢamasına
Örnegin Amerika‟daki Fermilab‟da getirildi.
Tevatron hızlandırıcısı yaklaĢık 6.3 km‟lik
halkasında uzun yıllardır kütle 16 Aralık akĢamı LHC
merkezinde 1.96 TeV enerjilerde proton çalıĢmalarına 2010 ġubat ayında tekrar
çarpıĢmaları gerçekleĢtiriyor ve bunları baĢlamak üzere yeni yıl tatilinin de
kaydediyor ve çok önemli bilimsel baĢlaması nedeniyle planlandığı Ģekilde
çalıĢmalara imza atıyordu. LHC‟deki bakım ve tasarlanan çarpıĢtırma Ģartlarına
denemelerin ikinci aĢaması döndürülen makinayı hazırlamak için kapatıldı.
demet sayılarının artırılması, proton 2010‟un ilk aylarında LHC protonların 3.5
demetlerinin içindeki proton sayılarının TeV enerjilere ulaĢmasını hedefliyor ve
artırılması ve enerjilerinin LHC halkasına kütle merkezinde ulaĢılacak 7 TeV
0.45 TeV ile giren proton demetlerinin enerjilerle gözlenecek olaylarla
enerjilerini en azında Tevatron enerjilerine planlandığı Ģekilde fizik programını
ulaĢtırmak ve hatta geçerek bu alanda bir uygulamaya baĢlayacak. Bu enerji hala
dünya rekoru kırmak olacaktı. tasarım enerjisi olmasa da LHC‟nin 1 ay
içindeki çok baĢarılı bir baĢlangıç yapması
Bu aĢamalarda parçacık ile gelecek yıllar içinde kütle merkezinde
demetlerinin sayıları artırılabildi, karĢılıklı 14 TeV enerjilere ulaĢılacağında kimse
16‟Ģar demetin halkada dönüĢü kuĢku duymuyor.
gerçekleĢti. Burada tasarımında bu sayının
11
BĠLĠM VE TEKNOLOJĠNĠN GELĠġĠM
SÜRECĠNDE NANOTEKNOLOJĠNĠN YERĠ
ġakir ERKOÇ
12
geliĢme sürecinde, nanoteknoloji ise henüz 0.1 mm, atomik kuvvet mikroskobu‟nun
baĢlangıç safhasında. hassasiyeti nanometre mertebesindedir.
Bu hassas ölçüm aygıtları üretim
Yukarıdaki geliĢim süreci incelendiğinde safhasında da kullanılır. Nanometre
teknoloji zaman Ģeridinin aĢağıdaki gibi mertebesinde ölçüm yapılabilen teknoloji
dört ana çağa ayrılabileceği söylenebilir. çağının adının da nanoteknoloji çağı
Bunlar mekanik, elektromekanik, olması anlamlı ve yerindedir. Üretilecek
elektronik ve nano çağ olarak nesnelerin boyutları mertebesindeki
adlandırılabilir. Ġlk teknoloji çağındaki en hassasiyette ölçüm yapabilmek iĢin temel
önemli buluĢun hassas ölçüm yapabilen öğesidir. Fizik biliminin ölçme bilimi
kumpas olması dikkat çekicidir. Burada olarak da adlandırıldığı göz önüne
önemli olan husus hassas ölçüm alınırsa, Fizik biliminin teknolojik
yapabilmektir. Hassas bir Ģekilde ölçüm geliĢmelerin öncüsü olduğu tartıĢmasız
yapmadan üretim de yapılamaz. anlaĢılır. Boyut ve ölçme hassasiyeti
Nanoteknoloji çağının baĢlamasına da dikkate alınmamıĢ olsaydı yapılan iĢler
öncülük yapan en önemli geliĢmenin yine küçük bir çicek saksısını kamyon
bir ölçüm yöntemi ve aygıtının doldurucusu ile doldurmaya, veya küçük
geliĢtirilmiĢ olmasıdır (taramalı bir çiçek saksısını itfaiye ile sulamaya
tünellemeli mikroskop, atomik kuvvet benzerdi.
mikroskobu gibi). Kumpas‟ın hassasiyeti
13
Bazı teknolojik geliĢmelerin toplum refahını yükseltmedeki etkilerinin zamana göre değiĢimi
(Rocco 2002’den uyarlanmıĢtır).
14
Tek cins atom içeren topak örnekleri.
15
aĢağıdaki gibi baĢlıca altı grupta 3. Nanotüpler (sonlu ve sonsuz yapıların
sınıflandırılabilir: özellikleri, eklem oluĢturulması,
geometrik konumun etkisi, vs.).
1. Fulleren ve benzeri nanokafes yapılar 4. Nanokapsüller (fulleren ile kapatılmıĢ
(gaz fazında nanotoplar, nanotoruslar, kapsüller, nanobambu Ģeklindeki
nanosoğan yapılar, kristal yüzeyinde kapsüller).
nanotoplar, vs.). 5. Nanoçubuklar (benzoçubuklar,
2. C60 zincirleri. benzoçubuk dizinler, elmas çubuklar,
nanotüp çubuklar).
6. NanodiĢliler.
16
Ġnorganik Nanoyapılar
Karbon nanoyapılara benzeyen, ama karbondan baĢka elemen de içeren yapılar bu gruba
girer. Bu yapılar da top, tüp, çubuk Ģekillerinde olabilir. Böyle yapıların karbon yapılarından
farklı özellik göstermesi uygulama açısından önemlidir. Örneğin karbon nanotüplerin
elektronik özellikleri tüp geometrisine bağımlılık gösterirken, BN nanotüplerin
göstermemesi çok ilginçtir. Bazı inorganik nanoyapılara örnek: BN, ZnO, GaN, InP, vs.,
nanotüpler gösterilebilir.
Hidrojen Depolama
Hidrojen gazını emniyetli bir Ģekilde depolamanın nanoölçekteki malzemeler ile mümkün
olabileceği öngörülmektedir. Bu maksatla yapılan kuramsal çalıĢmalar ODTÜ Fizik
Bölümü‟nde de gerçekleĢtirilmektedir.
http://nano.physics.metu.edu.tr
erkoc@metu.edu.tr , http://erkoc.physics.metu.edu.tr
17
Yapay Uydu Gözlemi
M. RaĢid TUĞRAL
Fotoğrafta UUĠ ve Atlantis uzay mekiği ayrılmalarının ardından 8 saat sonra Fizik Bölümü
üzerinden geçerken görülüyor. 20’snlik pozda parlak çizgi UUĠ’yi, yanındaki sönük çizgi ise Atlantis
uzay mekiğini oluĢturuyor.
Fotoğraf: M. RaĢid Tuğral (ODTÜ-AAT)
18
Ġridium uydularını gözlemek ise UUĠ‟ye yapılmıĢ antenleridir. Bu antenler GüneĢ
göre biraz daha zordur. Fakat zor ıĢığını tıpkı bir ayna gibi yansıtırlar. Bu
olmasına karĢı oldukça zevklidir. Uyduyu antenlerden biri uygun bir açıya
gözlemlemeniz için uydunun geçiĢ yeri ve geldiğinde en parlak yıldız olan
zamanını çok iyi bilmeniz gerekir. Çünkü Akyıldız‟ın (Sirius) 2000 katı, Venüs‟ün
bu uydular UUĠ‟nin aksine kısa bir yaklaĢık 100 katı kadar parlaklığa
parlama Ģeklinde belirler. Iridium ulaĢabilmektedirler.. Uyduyu ilk kez
uyduları ismini atom numarısı 72 olan gözlemlemek genelde bir sürpriz Ģeklinde
Ġridyum atomundan alır. Uydu telefonu gerçekleĢir. Siz bir yere bakarken uydu
için kullanılan bu uydular planlanırken bu beklemediğiniz bir yerden geçerken
uydulardan 72 adet yapılması parlayıp sönebilir. Uydunun parlayıp
planlanmıĢtır fakat daha sonra bu sayı sönmesi yaklaĢık 20-30sn‟yi alır fakat tam
değiĢmiĢtir. Uydunun parlamasına neden parlama anı yalnızca 1-2sndir.
olan Ģey onun üç adet alüminyumdan
Fotoğrafta Fizik Bölümü üzerinde parlayan bir Iridium uydusu ve hemen 1o çaprazında yer alan
Kutup Yıldızı (Polaris) görülüyor.
Fotoğraf: M. RaĢid Tuğral (ODTÜ-AAT)
19
EPR DüĢünce Deneyi
Sadi TURGUT
20
iletilemeyeceğini söyleyen Görelilik
Kuramının o ünlü sonucuna dayanarak, Kuantum Kuramının üst üste
deneylerden birinin, galaksinin öbür gelme ilkesine göre, herhangi bir fiziksel
ucundaki diğer deneyi etkileyemeyeceğini sistem, olası durumlardan sadece birinde
rahatlıkla görebiliriz. Böyle bir deneyi değil, birçoğunda birden aynı anda
açıklamak için, aynen yukarıdaki bulunabilir. Örneğin hidrojen atomunda
gösteride olduğu gibi önümüzde iki dolaĢan bir elektron, aynı anda her yerde
alternatif var. Bunlardan birincisi “telepati bulunur. Bu gibi garip durumları bizim
açıklaması”: Standart Kopenhag günlük hayatımızda tanıĢık olduğumuz
yorumuyla beraber Kuantum Kuramı EPR kavramlarla bağdaĢtırmak için, Alman
deneyini bundan çok da farklı olmayan bir fizikçi Max Born, kuantum durumlarının,
Ģekilde açıklıyor. Ġkincisi de Einstein‟ın değiĢik ölçüm sonuçlarının olasılıklarını
tercih ettiği “hile açıklaması”: Einstein‟a hesaplamamıza yarayan bir matematiksel
göre ortada mutlaka “gizli” bir Ģeyler araç olduğu düĢüncesini ortaya attı. Bu
olmalıydı; mutlaka ölçüm sonuçları bu düĢünce, Niels Bohr etrafında toplanan bir
ölçümler yapılmadan çok ama çok önce grup tarafından desteklenip savunuldu ve
belli olmalıydı. Büyük olasılıkla siz de Kuantum Kuramının Kopenhag
aynı Ģeyi düĢünürdünüz. Bu düĢünce yorumunun doğmasına yol açtı.
deneyinin yardımıyla Einstein, Kuantum Bu yoruma göre, hidrojen
Kuramının tam olmadığını, kuramda hala atomundaki elektronun nerede olduğunu
eksik bir Ģeylerin olduğunu gösterdiğini bulmak için bir ölçüm aldığımızda, ölçme
düĢünüyordu. aletimiz, “bu elektron her yerdedir” gibi
EPR düĢünce deneyi, Einstein‟ın garip bir cevap vermez, aksine elektronun
Kopenhag yorumuna yönelttiği itirazların bulunduğu yerlerden bir tanesini rastgele
sonuncusudur. Bu son itirazda daha seçer. Üstelik, ölçme iĢlemimiz elektronun
önceki bir çok itirazın unsurlarını görmek içinde bulunduğu durumu da bozar.
mümkün. EPR bir bakıma, bütün bu Aletimiz hangi konumu göstermiĢse,
itirazların birleĢtirilerek sorunların daha ölçümden önce her yerde olan elektron
açık bir Ģekilde göz önüne serilmesini artık bu yeni konuma yerleĢmiĢtir. Bu
sağlıyor. Einstein‟ın diğer itirazlarının olaya, yani fiziksel sistemin kuantum
hepsi Niels Bohr tarafından baĢarıyla durumunun ölçüm nedeniyle aniden ve
püskürtülmüĢ olmasına karĢın, Bohr‟un geri döndürülemez bir Ģekilde
EPR‟a yanıtı çoğu kiĢi tarafından tatmin değiĢmesine kısaca çökme (collapse)
edici bulunmadı. Dolayısıyla, bu düĢünce deniyor.
deneyi bilim insanlarının kafasını uzun BaĢta Einstein olmak üzere birçok
süre meĢgul etti. Yıllar içinde “EPR kiĢi, Kuantum Kuramının bu garip ölçme
paradoksu” hatta “EPR problemi” olarak postülasından dolayı rahatsızlık
anıldı. Deneyin kendisi de değiĢik ve daha duyuyordu. Özellikle ölçüm sonucunun
basit Ģekillerde yeniden düzenlendi. Fakat, rastlantısallık içermesi, ölçmeden önce
sonunda iĢ döndü dolaĢtı ve EPR deneyi, parçacık hakkında bilmemiz gereken her
Einstein‟ın beklentisinin tam aksine, Ģeyi bilsek bile, ölçmenin hangi sonucu
Kuantum Kuramının en önemli vereceğini ve ölçümden sonra parçacığın
desteklerinden biri oldu çıktı! Artık hangi durumda bulunacağını
Kuantum Kuramının doğruluğu bilemememiz bu rahatsızlığı yaratıyordu.
konusunda daha az Ģüphemiz var. Bu Ölçümle elde edilen nicelik, tam ölçme
yazıda bu ünlü düĢünce deneyini, anında, doğal olarak takip edilemeyecek
Einstein‟ın burada gördüğü problemi ve bir süreç sonunda belirleniyordu. Ölçme
bizim için bu deneyin önemini anlatmaya postülasının bu Ģekilde belirlenimciliğe
çalıĢacağız. (determinizm, gerekircilik) aykırı özelliği
Einstein‟a “Tanrı zar atmaz!” dedirtmiĢ ve
Kopenhag Yorumu Kuantum Kuramı içinde çeliĢkiler
21
bulmaya yöneltmiĢti. Çökme de ölçümün hemen sonrasında durumda bir
Einstein‟ın rahatsız olduğu bir baĢka çökme yaĢanır ve elektron, elde edilen
özellikti. Olasılık dalgası her yere yayılmıĢ sonuca bağlı olarak, atomlardan sadece
bir elektronun, konum ölçümünün birinde konumlanır.
ertesinde, birden bire tek bir konumda Yukarıda tarif ettiğimiz sistem
belirmesi gibi bir baĢka kuram, Einstein‟ın genellikle 2 düzeyli bir sistem olarak
geliĢtirmiĢ olduğu Görelilik Kuramı adlandırılır, çünkü bu sistemin olası bütün
açısından sorunlu gibi duruyordu. ĠĢte, kuantum durumları iki temel durumun,
EPR düĢünce deneyi, ölçüm postülasının “sol” ve “sağ” durumlarının üst üste
bütün bu özelliklerinden sorunlu bir gelmesi Ģeklinde ifade edilebilir.
senaryo üretmeyi hedeflemiĢti. Ölçülebilir bir nicelik olarak konum da
Üst Üste Gelme sadece “sol” ve “sağ” değerlerini
alabildiğinden 2 değerli bir niceliktir.
Buna benzer çok sayıda 2 düzeyli sistem
EPR deneyinin nasıl tasarlandığını
(elektron spini, foton polarizasyonu, iki
anlayabilmek için öncelikle Kuantum
enerji düzeyi kullanılan atomlar, vs.) ve
Kuramıyla ilgili birkaç Ģey söylemek
her sistem için çok sayıda 2 değerli
gerekiyor. Bu kuramda, herhangi bir
nicelikler bulmak mümkün. Konum için
fiziksel sistemin içinde bulunduğu
olası iki sonucu “sol/sağ” olarak
durumu, “psi”, “dalga fonksiyonu”,
adlandırdık ama istesek bunları sayısal
“durum fonksiyonu”, “durum vektörü” ve
olarak “0/1” veya “+1/-1” olarak da
benzeri bir çok değiĢik adla andığımız bir
niceliklendirebilir veya “evet/hayır”,
matematiksel nesneyle betimliyoruz. Bu
“yazı/tura”, “yatay/düĢey” gibi daha
yazıda söz konusu nesneye kısaca
geleneksel etiketlerle de adlandırabilirdik.
“durum” ve ya “kuantum durumu”
Fiziksel ve matematiksel olarak bütün bu
diyeceğiz. Bu nesnenin ilginç bir özelliği
örnekler çok farklı görünse de, hepsi
toplanabiliyor olması. Dolayısıyla, eğer iki
Kuantum Kuramında aynı özelliklere
atomlu bir molekülde dolaĢan bir
sahip ve EPR düĢünce deneyinin
elektrondan bahsediyorsak ve eğer
tasarlanmasında herhangi bir farklılık
elektronun sadece sol atomda bulunduğu
göstermiyorlar. Bu nedenle elimizde 2
bir durum ve sadece sağ atomda
düzeyli bir tür parçacık bulunduğunu, bu
bulunduğu bir baĢka durum varsa, bu iki
parçacıkların X adında ölçülebilir bir
durumu toplayarak elektronun her iki
özelliğinin olduğunu ve son olarak bu
atomda birden yer aldığı baĢka bir olası
niceliğin sadece iki olası değere, “0” ve ya
durum elde edebiliriz. Üst üste gelme
“1” değerlerine sahip olduğunu
(süperpozisyon) olarak da adlandırılan bu
varsayacağız. Bu varsayımlar dıĢında
iĢlem aslında tümüyle matematiksel, ama
parçacığımız hakkında baĢka hiçbir
fiziksel olarak da böyle durumları elde
Ģeyden bahsetmemize gerek yok.
etmek çok zor değil. Üstelik, doğal
atomlarda da elektronlar böyle üst üste
gelmiĢ durumlara kendiliklerinden DolaĢıklık
giriyorlar.
Bahsedilen üst üste gelmiĢ ġimdiye kadar hep tek bir
kuantum durumunda, elektronun parçacıktan bahsettik. ġimdi, üst üste
konumunu ölçmek istediğimizde iki olası gelme özelliğini iki parçacık içeren bir
sonuç elde ederiz: Ya “soldaki atomda” ya sisteme uygulamanın tam zamanı.
da “sağdaki atomda”. Ölçümden önceki Elimizde A ve B adını verdiğimiz 2
kuantum durumu bize bu sonuçların düzeyli iki parçacığımız olsun. Bu iki
hangisinin elde edileceğini söylemez, parçacıktan oluĢan sistemin, her iki
sadece hangi sonucun hangi olasılıkla parçacığın birden “0” durumunda olduğu
belirebileceğini söyler. Ve son olarak, belli bir kuantum durumu var; buna
kısaca “00” durumu diyebiliriz. Yine bu
22
sistemin, her iki parçacığın birden “1” dolaĢıklığın hazırlanma evresi. Sonra, her
durumunda olduğu baĢka bir kuantum bir parçacık, kuantum durumlarını
durumu da var; buna da “11” durumu zedelememeye özen gösterilerek,
diyelim. ġimdi bu iki parçacıklı sistemin, galaksinin iki ayrı ucunda bekleyen Ali ve
“00” ve “11” durumlarının üst üste Berna adlarındaki iki gözlemciye doğru
gelmesiyle oluĢan bir kuantum durumuna uzun bir yolculuğa çıkarılır. Bu da
sokulduğunu varsayalım. Bu türden üst dolaĢıklığın dağıtımı evresi. Ali A
üste gelmiĢ durumlara dolaĢık (entangled, parçacığını, Berna da B parçacığını elde
dolanık) durumlar deniyor. ettiklerinde artık bu gözlemcilerin
Öncelikle dolaĢık durumların fiziksel ellerinde dolaĢık bir kuantum durumunda
olarak hazırlanmasının hiç de zor bulunan bir parçacık çifti vardır.
olmadığını belirtelim. Aslında, etkileĢen Deneyde, Ali ve Berna kendi
tüm parçacıklar kendiliklerinden dolaĢık parçacıklarının seçtikleri bir özelliğini
durumlara girerler. Özellikle 1990 sonrası ölçerler. DolaĢık durumun yukarıda
yapılan deneysel çalıĢmalarda dolaĢık anlatılan Ģekilde olduğunu, ve
parçacıkların hazırlanması, taĢınması ve gözlemcilerin ikisinin de X özelliğini
ölçülmesinde büyük ilerlemeler ölçtüklerini düĢünelim. Ġlk ölçümü de Ali
kaydedildi. Kısacası, dolaĢıklığın yapıyor olsun. Kopenhag yorumuna göre,
hazırlanması konusunda hiçbir Ali‟nin parçacığının X özelliği belirsizdir,
sorunumuz yok. ölçüm sonucu olarak “0” ve “1”
DolaĢıklık bir tür korelasyon; ama değerlerinden birisi elde edilir ve durum
bilindik klasik korelasyonlardan farklı (yani A ve B‟den oluĢan tüm sistemin
olarak kuantum durumları arasında yer kuantum durumu) bir çökme yaĢar. Yani,
alan bir korelasyon. Bu nedenle de çok eğer Ali “0” değerini elde etmiĢse, o
değiĢik özellikleri var. DolaĢıklık terimini zaman çökme “00” durumunadır.
ortaya atan Schrödinger, dolaĢıklığın, Dolayısıyla Berna da kendi ölçümünü
Kuantum Kuramının klasik düĢünüĢ yaptığında Ali‟yle aynı sonucu, yani “0”
biçimlerinden tamamen ayrılmasına yol değerini elde eder. Diğer olasılıkta da aynı
açan esas karakteristik özelliği olduğunu Ģey söz konusu: Eğer Ali “1” sonucunu
söyler. Gerçekten de, son yirmi yıl içinde elde etmiĢse, Berna da “1” sonucunu elde
yapılan çalıĢmalarda, klasik yöntemlerle eder.
çözülmesi imkansız birçok problemin Kısacası, ölçüm sonucu ne olursa
dolaĢıklık yardımıyla rahatlıkla olsun, Ali‟yle Berna‟nın sonuçları arasında
çözülebildiği görüldü. Son zamanlarda mükemmel bir uyum var: Her ikisinin
üzerinde çok çalıĢılan kuantum sonuçları aynı. Buna karĢın, bütün
bilgisayarların çok güçlü hesaplama sonuçlar aslında rastgele! Ne kadar
yeteneğine sahip olmalarını sağlayan kilit muhteĢem bir sihirbazlık gösterisi! Kartlar
özelliği dolaĢıklığın kullanılmasıdır. Bu gerçekten rastgele çekiliyor ama ikinci
nedenle, 1990 sonrası yaĢanan (ikinci) sihirbaz birincinin hangi kartı çektiğini
kuantum devriminin kalbinde dolaĢıklık biliyor, hem de aralarında hiçbir Ģekilde
kavramının yattığını rahatlıkla haberleĢme olanağı olmadan.
söyleyebiliriz. ĠĢte, EPR düĢünce deneyi,
dolaĢıklığın ilk defa tarih sahnesine çıktığı
Telepati mi, Yoksa Hile mi?
yer...
24
almadan önce her iki sonuç da olası ve yerellik ilkesi sadece, çökme sonucu
hangi sonucun geleceğini bilmek mümkün kuantum durumunun değiĢmesi gibi,
değil. Fakat Ali ölçümünü yaptığı anda, mesaj iletiminde kullanılamayacak türden
Berna‟nın da ölçüm sonucu belirsizlikten değiĢimler hakkında yeni bir yargıda
kurtulmuĢ ve tamamen belli olmuĢtur. bulunuyor.
Burada çökmenin garip bir özelliğiyle Dolayısıyla, bir kuramın yerellik
karĢılaĢıyoruz: Herhangi bir ölçümün ilkesini sağlamaması aslında Görelilik
neden olduğu çökme, evrenin her yerinde Kuramına aykırı değil. Ama eğer kuram
aynı anda hissedilir. yerel ise, o zaman Görelilik Kuramıyla
Bir bakıma Ali‟nin yaptığı ölçümün daha mükemmel bir uyumla
neden olduğu “etki”, aynı anda (sonsuz bütünleĢebiliyor. Bu nedenle, yerel
hızla yayılarak) B‟nin kuantum durumunu olmayan Kopenhag yorumunun, biçim
değiĢtiriyor. Ġlk bakıĢta, fiziksel olarak Görelilik Kuramına
etkileĢmelerin ıĢık hızından daha hızlı uydurulmasında sorun yaĢanıyor.
yayılamayacağını söyleyen Görelilik Örneğin, EPR deneyinde çökmeye kimin
Kuramıyla ilgili bir sorun varmıĢ gibi neden olduğu konusunda bir sorun var:
görünüyor. Ama çökme, bildiğimiz Görelilik Kuramına göre, birbirlerine göre
(kuvvet içeren) fiziksel etkileĢmelerden hareket etmekte olan ve ölçümlerin ters
çok farklı; bunları beraber değerlendirmek sırada alındığını gören iki gözlemci
yanlıĢ. Üstelik, Görelilik Kuramı aslında bulunabilir. Bu gözlemcilerin biri ilk
sadece “bir mesajın ıĢıktan hızlı ölçümü Ali‟nin aldığını, diğeriyse bunun
iletilemeyeceği” sonucunu içeriyor. Berna tarafından yapıldığını görecektir.
Çökmenin bu garip özelliğinin hiçbir Kısacası bu iki gözlemci, çökmenin ne
Ģekilde mesaj iletmekte kullanılamayacağı, zaman ve kim tarafından gerçekleĢtirildiği
ki kuantum kuramının buna kesinlikle izin konusunda görüĢ birliği içinde olmaz. Bu
vermediğini matematiksel bir kesinlikle somut bir çeliĢki değil, ama önümüzde
gösterebiliyoruz. Bu açıdan baktığımızda, mükemmel uyumlu kuramlar görmek
Görelilik Kuramı açısından ortada hiçbir isteyen bizler için rahatsızlık uyandıran
sorun yok. bir Ģey.
Kısacası, çökme öyle bir etki ki, Einstein, EPR deneyindeki ölçüm
aslında bir Ģeyleri değiĢtiriyor ama sonuçlarının mükemmel uyumunu
kendini hissettirmiyor ve böylece ıĢıktan açıklamak için hile açıklamasını tercih
hızlı mesaj iletmemize de engel oluyor. Bu ediyordu. Nasıl sihirbazlar hangi kağıdın
özelliğinden dolayı Einstein çökmeye hangi sırada çıkacağını önceden
“hayalet etki” adını takıyor. Einstein‟ın belirlemiĢlerse, parçacıklarımız üzerinde
rahatsızlık duyduğu noktalardan biri bu. yapılacak ölçümün sonucu da önceden
Bu rahatsızlığa yerellik (locality) adını belli olmalıydı. Yani parçacıklar
veriyoruz. Yerellik ilkesine göre, bir olayın hazırlanma evresindeyken, X ölçümü
meydana getirdiği değiĢimler, çevreye sonucunda hangi değerin ortaya çıkacağı
sonlu bir hızla (ıĢık hızını geçmeyecek bir belli olmuĢ, parçacıkların dağıtımı
biçimde) yayılmalı. Tıpkı bir yangının sürecinde de bu değer değiĢmemiĢ
yayılması gibi. Nasıl bir yangın yavaĢ olmalıydı. Ölçüm sırasında rastlantısal
yavaĢ büyüyor ama birdenbire her yere hiçbir Ģey olmuyordu. Sadece deneyciler
sıçramıyorsa, fiziksel olaylar da evrenin hangi sonucun geleceğini bilmiyorlar, bu
her yerinde aynı anda değiĢimler nedenle elde ettikleri değerlerin rastgele
meydana getirmemeli. Eğer söz konusu olduğunu düĢünüyorlardı. Yani
değiĢimler deney aletleriyle ölçülerek belirsizliğin ve “rastlantısallığın” asıl
tespit edilebilirse, o zaman yerellik ilkesi nedeni deneycilerin bilgisizliğiydi.
yeni bir Ģey getirmiyor çünkü Görelilik Elbette yukarıdaki paragraftaki
Kuramının mesaj iletimiyle ilgili hız gibi bir iddiayla Kuantum Kuramından
sınırıyla aynı Ģeyi söylüyor. Bu nedenle uzaklaĢmıĢ bulunuyoruz. Ölçümde hiçbir
25
belirsizliğin ve rastlantısallığın olmadığı sürmüĢtür. Bugünlerde genellikle
kuramların gerçekçilik (realism) özelliği “Bohm‟un kuramı” adıyla anılan bu
taĢıdığını söylüyoruz. Herhangi bir gerçekçi kuram, bilim insanları arasında
karıĢıklığa meydan vermemek için, aynı küçük de olsa bir izleyici kitlesine sahip.
kelime kullanılmıĢ olsa da, bu terimin Bohm‟un kuramı, bekleneceği gibi,
sanat ve felsefedeki gerçekçilikle ilgisi EPR deneyindeki mükemmel uyumu
olmadığını hemen belirtelim. Kuantum gerçekçi bakıĢ açısıyla açıklayabiliyor. Ne
Kuramı, elbette, gerçekçi bir kuram yazık ki yerel değil! Yani bu kurama göre,
değildir. burada yaptığınız bir Ģey, o anda evrenin
Einstein doğanın, Kuantum Kuramı gibi her tarafında bir takım değiĢimlere neden
ne yerel ne de gerçekçi olan bir kuram olabiliyor. Verdiğimiz sihirbazlık gösterisi
yerine; hem yerel hem de gerçekçi olan örneğini kullanarak açıklamak gerekirse
baĢka bir kuramla açıklanması gerektiğini durum Ģöyle: Gerçekten telepati yapabilen
düĢünüyordu. Bu noktaya kadar birçok iki kiĢi var ve bunlar anlattığımız kart
yeni terim tanımladığımızdan biraz gösterisini yapmak istiyorlar. Fakat bunu,
kafanız karıĢmıĢ olabilir. Bunları bir an telepatiyle yapmak yerine, hileyle, kartları
için unutup, bu yazının baĢında anlatılan ezberleyerek yapıyorlar! Einstein‟ın pek
sihirbazlık gösterisini ve buna getirilen iki hoĢuna gitmeyecek bir açıklama.
olası açıklamayı hatırlayın. Siz hangi
açıklamayı tercih ederdiniz? Peki EPR
Bell EĢitsizlikleri
deneyi için? Kuantum Kuramını mı, yoksa
yerel gerçekçi yeni bir kuramı mı?
1960‟lı yıllarda EPR düĢünce
deneyi üzerinde çalıĢmaya baĢlayan ve
Gizli DeğiĢken Kuramları Bohm‟un kuramındaki sorunu fark eden
John Bell, Einstein‟ın istediği gibi yerel ve
Kuantum kuramının yerini gerçekçi bir kuramın mümkün olup
alabilecek gerçekçi kuramlar “gizli olmadığı sorusu üzerinde yoğunlaĢmaya
değiĢken kuramları” (hidden variable baĢladı. Sonunda, 1964 yılında EPR
theories) adıyla bir süreden beri öyküsündeki en önemli ikinci adımı attı.
bilinmekteydi. Bu tür kuramlarda, Bell, yerel gerçekçi kuramlarla Kuantum
kuantum kuramındaki dalga fonksiyonu Kuramının bazı deneylerde çok farklı
gibi durumu temsil eden matematiksel öngörülerde bulunduğunu göstermiĢti.
nesnenin yanında bir de “gizli değiĢken” Bu oldukça önemli bir baĢarı, çünkü artık
bulunur. Gizli değiĢken, adı üstünde, bu aĢamadan sonra EPR düĢünce deneyi
değeri deneyci tarafından bilinmeyen ama sadece düĢüncede yapılan, çoğu zaman
ölçümlerde deneyin sonucunu belirleyen sonuçsuz tartıĢmalardan kurtulabilir ve
bir nicelik olarak düĢünülür. nihayet laboratuvarlara taĢınabilirdi.
Kuantum Kuramını yeni öğrenmeye Bell‟in aslında tam olarak gösterdiği Ģey,
baĢlayan pek çoğumuzun söylediği bütün yerel gerçekçi kuramların deneysel
“aslında elektron bir yerde ama biz nerede sonuçlarının bugün “Bell eĢitsizlikleri” adı
olduğunu bilmiyoruz” ifadesi aslında gizli verilen bir takım cebirsel bağlantıları
değiĢken kuramlarına aittir. Yani, (eĢitsizlikleri) sağladığı, ama Kuantum
elektronun durumunu belirten dalga Kuramının bu bağlantılara aykırı sonuçlar
fonksiyonuna ek olarak bir de “elektronun ürettiğiydi. Bu bağlantılarda önemli olan
gerçek yeri” diye bir gizli değiĢkenin var noktalardan birisi, bu bağlantıları tek bir
olduğu söyleniyor burada. Ġlk gizli kuramın değil, bütün bir kuram sınıfının,
değiĢken kuramı önerisi Louis de Broglie tüm yerel gerçekçi kuramların sağlamak
tarafından ortaya atılan “kılavuz dalga” zorunda olmasıydı. Böylece deneyciler
düĢüncesidir. David Bohm 1952 yılında bu laboratuvarlara gidip söz konusu deneysel
öneri etrafında daha somut bir kuram öne sonuçları elde edebilir ve bu eĢitsizliklerin
26
gerçekten sağlanıp sağlanmadığını kontrol barındıran büyük sınıflar. Einstein’a
edebilirlerdi. Bu sayede EPR deneyinde göre doğa 2'nci sınıftan bir kuramla
doğanın hangi açıklamayı tercih ettiği açıklanmalıydı. Birinci sınıf kuramlar,
anlaĢılabilirdi. Daha doğrusu, Popper‟ın yerel olmadıkları ve dolayısıyla görelilik
deyiĢiyle, artık hangi açıklamanın yanlıĢ kuramıyla uyumlu bir biçimde
olduğu anlaĢılabilirdi. bütünleĢemedikleri için tercih
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Bu edilmemeliydi. Üçüncü ve dördüncü
eĢitsizlikleri sınamak için ilk deneyler sınıftakiler de gerçekçi değillerdi. Bell’in
1970‟li yıllarda baĢladı. 1980‟lerin baĢında çalıĢmasıysa, 2'nci ve 3'üncü kuramların
Alain Aspect‟in dolaĢık foton çiftleriyle farklı öngörülerde bulunduğunu,
yaptığı deneyler yeteri kadar güvenilir bir böylece bunlardan hangisinin yanlıĢ
hassaslığa sahipti ve sonucu açık bir olduğunun deneysel olarak
Ģekilde ortaya koyuyordu. Doğa da Bell gösterilebileceğini söylüyordu. Son
eĢitsizliklerini sağlamıyordu; bütün olarak, yapılan deneyler, 2'nci sınıf
kuramları yanlıĢlamıĢtı.
deneysel sonuçlar Kuantum Kuramının
Böylece elimizde, doğayı
öngörüleriyle uyumluydu. Bell
betimlemek için sadece üç alternatif
eĢitsizliklerinin sınanması günümüze
kalmıĢ durumda. Bunlardan birinci
kadar değiĢik koĢullarda (ölçüm yapılan
sınıfta olanlar, özellikle Bohm’un
yerleri değiĢtirerek, daha çok parçacığın
kuramı, üzerinde ciddi olarak durulan
dolaĢmıĢ durumlarıyla) tekrarlandı. alternatifler. Fakat, yukarıda da
Bunların hepsi yerel gerçekçi kuramların belirttiğimiz gibi, yerel olmadıkları için
doğayı açıklamaktan çok uzakta bir anlamda Kuantum Kuramından daha
olduğunu, Kuantum Kuramının da garipler. Dördüncü sınıf içinde
öngörülerininse hala baĢarılı olduğunu bilinen somut bir kuram yok, ama bunlar
ortaya koyuyor. da hala olası. Elbette hiçbir deney, tek bir
kuramı “ispatlayıp”, diğer bütün
Bell eĢitsizliklerinin ne iĢe kuramları eleme yeteneğine sahip değil.
yaradığını daha açık bir Ģekilde görmek Dolayısıyla, alternatif kuramlar her
için, kuantum olguları açıklamakta zaman var olacak. Fakat, bugün için
kullanılabilecek olası kuramları dört ana Kuantum Kuramından Ģüphelenmeye
baĢlık altında toplayabiliriz: gerek yok.
Sonuç olarak Kuantum Kuramı en ciddi
(1) Yerel olmayan gerçekçi rakiplerini, yani bütün yerel gerçekçi
kuramlar. (Bohm‟un kuramı bu kuramları, bir çırpıda yenmiĢ durumda.
sınıfta.) EPR deneyi, Kuantum Kuramının ne
(2) Yerel gerçekçi kuramlar. anlamda klasik kuramlardan farklı
(3) Kuantum Kuramı. olduğunu, ne ölçüde garip olduğunu
(4) Kuantum Kuramı dıĢındaki diğer somut bir biçimde gösteriyor bize. Ama
gerçekçi olmayan kuramlar. bütün bunlara ek olarak, doğanın da en
az Kuantum Kuramı kadar garip
Bunlardan sadece üçüncüsü tek bir olduğunu anlamıĢ bulunuyoruz.
kuram; diğerleri birçok kuramı içinde
27
Ne Olacak Bu Bilimin Hali?
Erman Çete
27
topluluk için aynı kültürü yarattığını iddia Sovyet bilim insanları ile diğer ülkelerin
edemeyiz; ancak bir Ģehir kültürü bilim insanlarının ilk teması, Ġngiltere‟de
yaratamayacağını pekâlâ iddia edebiliriz. bir “radikal akademisyenler” kuĢağı
doğurdu. Bu kuĢak, bilim ile toplum
Bilim ve teknolojinin, insanların gündelik arasında diyalektik bir iliĢki kuruyor,
yaĢamlarında ve tarihsel geliĢimindeki güncel politik meselelerde doğrudan tavır
yeri bizim için bu kadar açık görünürken, alıyordu.
bunları anlatmanın alemi ne?
John Desmond Bernal, bu kuĢağın önemli
Bunun için tarihte büyük bir sıçrama isimlerinden bir tanesi. Fizikçi ve
yapıp yüz yıl kadar öncesine gitmemiz moleküler biyolog olmasına rağmen, onun
gerekecek. Burjuvazinin gericileĢme ve ününü esas olarak bilim tarihi ve bilimin
yozlaĢma döneminin bilim felsefesi olan toplumsal iĢlevi üzerine yazdığı kapsamlı
pozitivizm, aynı sınıfın istikrar arayıp incelemeler oluĢturuyor:
düzenini oturtmaya çalıĢtığı bir döneme
doğmuĢtu. Özet olarak Avrupa‟nın “Yunan bilimi, paranın egemen
geçirdiği burjuva dönüĢüm süreçlerinin olduğu köleci demir çağı toplumunun
insanlık tarihinde bir sona iĢaret ettiğini ve yükseliĢini ve çöküĢünü yansıtır. Uzun bir
toplumların en yüksek aĢamasının dönemi kapsayan Ortaçağ’a, bilime çok az
burjuvazinin iktidarında gerçekleĢtiğini ihtiyaç duyulan feodal ekonominin büyümesi
iddia ediyordu. Bu akımın bilime dair ve istikrarsızlığı damgasını vurdu. Bilim,
yürüttüğü akıllardan birisi de, bilimi ezel ancak burjuvazinin yükseliĢiyle feodal düzenin
ve ebed bir kategori olarak görmek, onun bağları koparılıp atıldıktan sonra ilerleme
temel amacının saf gerçeğe ulaĢmak olanağı bulabildi.”4
olduğuydu. Böylece bilim, tarihten ve
sınıflardan bağımsız bir mertebeye Aslında bilimin bu “toplumsal” iĢlevinin
ulaĢıyordu. açık seçik göründüğü ilk “modern”
deneyimin Birinci Dünya SavaĢı olduğu
Bu tablonun bozuluĢu, tahmin edileceği söylenebilir. SavaĢın artık iki ordu
gibi Sovyetler Birliği ile birlikte oldu. 1931 arasında cephede olup biten bir olay
yılında Ġngiltere‟de yapılan 2. Uluslararası olmaktan çıkması ve “topyekûn savaĢ”
Bilim Tarihi Kongresi‟ne katılan Sovyet konseptinin devreye girmesi; kimyasal ve
delegasyonu, hakim bilim-toplum biyolojik silahların siviller üzerinde
iliĢkisini kökünden değiĢtirecek sunumlar uygulanması ve savaĢın bir endüstri
yaptı. Özellikle Sovyet fizikçi, felsefeci ve haline gelmesi ilk uyarıcı iĢaretler
bilim tarihçisi Boris Hessen‟in Newton ve olmalıdır. Fakat esas büyük kopuĢun
Principia‟sı üzerine sunduğu ünlü faĢizmin yükseliĢi ve Ġkinci SavaĢ ile
bildirge, büyük yankı uyandırdı. Hessen gerçekleĢtiği muhakkaktır. Atom
özetle, Newton‟un bilime yaptığı bombasının bulunuĢu ve kullanılması,
katkıların onun dehasından havacılık sanayiinin büyük bir atılım
kaynaklanmadığını, o dönemin yükselen yaĢaması, insanlar üzerinde deneyler
sınıfı olan Ġngiliz burjuvazisinin yapılıĢı, modern tıbbın gerçek anlamda
çıkarlarıyla doğrudan iliĢkili olduğunu modernleĢmesi Ġkinci Dünya SavaĢı
iddia ediyordu.3 vesilesiyle gerçekleĢiyordu.
28
yararına kullanılabileceğini iddia eden, iktidarların ve sınıfların dolayımıyla
faĢizme karĢı mücadele eden ve savaĢtan yapılır. Bu minvalde “taraflı”dır.
sonra da barıĢa ve silahsızlanmaya vurgu
yapan bir bilim insanları, siyasetçi Fakat bu taraflılık meselesinde dikkatli
grubuydu. Ġkincisi ise, felsefesini olmak gerekiyor. Burjuvazinin gericileĢtiği
Frankfurt Okulu düĢünürlerinin dönemde, karĢıt sınıfa, yani iĢçi sınıfına
oluĢturduğu, karamsar, modern akılcılığın karĢı kullanılan tarafsızlık maskesi, bugün
insanlığı faĢizme götürdüğünü ve emperyalizmin ideolojik saldırısı
teknolojinin eninde sonunda savaĢlara ve tarafından, bilimin orasından burasından
insanlığın yıkımına yol açacağını iddia çekiĢtirildiği bir taraflılığa dönüĢtürülmüĢ
eden bir grup. Ġkinci gruba rahiplerin de durumda. Bu taraflılığın içine, din, kültür
dahil olduğunu belirtmek gerekir. ve her türden gerici ideoloji girmektedir.
BaĢpiskopos Ripon, daha 1927 yılında Böylece, “senin bilimin sana, benim
Ģunları söyleyebiliyor: bilimim bana” denmektedir.
5
Başpiskopos Ripon‟dan aktaran, Bernal, J.D., The
6
Social Function of Science, London, M.I.T. Bernal, J.D., Tarihte Bilim, cilt 2, İstanbul,
Press:1967, s.2. Evrensel:2008, s.508.
29
Dil ve Evrimi
Ġsa Kerem BAYIRLI
-Küçük küçük bebeler nasıl öğreniyor dili dilbilimdeki baskın paradigma olduğunu
yahu? belirtelim.
-Oğlum, anneleri babaları öğretiyor ya iĢte.
Chomsky öncesi dönem dil
-Abi, Eskimoların dilinde kar için yüzden fazla yeteneğinin genel öğrenme
kelime varmıĢ. mekanizmalarıyla açıklanmaya çalıĢıldığı
bir dönem. Genelde hakim olan görüĢ o
-ġimdi sen bu küçücük çocuğa aynı anda iki zamanın ünlü figürleri Skinner ve
dili öğretirsen ne olur? Hem dilleri Piaget‟nin görüĢleri. Temel tezleri ise dilin
karıĢtırırlar hem de kafaları karıĢır tabii… diğer bütün Ģeyler gibi öğrenildiği (olumlu
pekiĢtireç, taklit, düzeltemeler aracılığıyla
Yukarıdaki yorumları yapanlar vs) ve insan zihninin üzerine deneyimlerin
hayali arkadaĢlarım. Ve onların bu yazıldığı boĢ bir levha (tabula rasa)
yorumlarını dil ile ilgili pek çok olduğu… Chomsky‟nin bu noktadaki karĢı
düĢüncelerimizin aslında hiç de doğru çıkıĢı temel olarak bir çocuğun maruz
olmadığını göstermek için koydum. kaldığı dil girdisinin onun sahip olduğu
Aslında bu kadar yanılmamızda ĢaĢılacak dil yeteneğini (içselleĢtirdiği dil bilgisini)
bir Ģey yok. Dil bizim için öyle doğal bir açıklamakta yetersiz kalacağı idi. Yani
Ģey ki bazen onun kullandığımız karmaĢık çocukların dilin bu kadar hızlı Ģekilde
bir sistem olduğunu unutuyoruz. Dil öğrenmelerinin genel öğrenme
sıradanlaĢmaya baĢlıyor bizim için. Belki mekanizmalarıyla açıklanamayacağı ve
de bu yazının ana konularından birisi bu. bizim dil öğrenmek için biyolojik bir
Aslında çok yönlü ve ilgilisi için çok mekanizmayı harekete geçirdiğimizi
heyecan verici bir yetenek bu. Bu savundu.
nedenledir ki meraklarının peĢinde koĢan
dilbilimciler için tatlı bir baĢ ağrısı oluyor. ġunun düĢünün. Anadili Ġngilizce
Dilin ne olduğunu biraz biliyoruz ama olan bir ailenin bir çocuğu var ve Ģöyle
yeterince değil. Hele ki dille ilgili Ģeyler duyuyor:
kanılarımız söz konusu olduğunda,
üzgünüm, sanırım çok Ģeyi yanlıĢ The man is happy.
düĢünüyoruz. Is the man happy?
30
yapılmadığını söylüyorlar. Demek ki bu kelimelere dayalı basit iletiĢim sistemleri
iĢin içinde baĢka bir iĢ var. kullanılıyor. Ve bir nesil sonra bu eksik dil
girdisine maruz kalan çocuklar herhangi
ĠĢte Chomsky ve arkadaĢlarının bir dilin sahip olduğu karmaĢıklıkta ve
iddiası da çocukların dili edinmeleri kurallılıkta diller üretip onu kullanmaya
sürecinde kullandıkları biyolojik bir baĢlıyor. Bu biyolojik yeteneğe hepimiz
mekanizmanın (adına Evrensel Gramer aynı derecede sahibiz. Ve bütün bunların
deniyor) hem dile ait olan ve olmayan dolayımlı bir sonucu da Ģu: Bizler
sesleri ayrıĢtırmasında hem de dilin (insanlar) birbirimizden farklı
edinilmesi sürecinde yardımcı olduğu… olduğumuzdan daha çok, birbirimize
Peki nasıl bir mekanizma bu? Bir kere bu benziyoruz.
belli bir dile özgü olamaz. Bir Ġngiliz
çocuğu alın doğduktan sonra Türkiye‟ye ġimdi ister istemez merak ediyor
getirin hiçbir Ģey olmamıĢ gibi Türkçe insan. Peki nasıl oldu da biz bu biyolojik
edinecektir. Uzun zamandır bu biyolojik yetiyi kazandık? Nasıl oldu da diğer
yeteneğin ayrıntılarıyla ilgili tartıĢmalar akrabalarımızla pek çok konuda
sürüyor. Gelinen nokta Ģu: Bu benzerlikler taĢırken en azından dil
mekanizmada ilkeler ve parametreler var. konusunda bu kadar farklılaĢtık? Bunun
Ġlkeler bütün dillerde ortak özelliklerle acaba bizim diğer geliĢmiĢ zihinsel
ilgili. Mesela bütün diller öbeklerleri iç içe yeteneklerimizle ve doğaya Ģekil vererek
geçirerek onlardan sonsuz yapılar yaĢamaya baĢlamamızla bir ilgisi var mı?
üretmeyi olanaklı kılan özyineleme Varsa nasıl bir iliĢki bu?
yeteneğine sahip. (Bundandır ki dil de en
uzun cümle diye bir Ģey yok.) Açıkçası biraz daha spekülatif bir
Parametrelerse mesela öznenin alana geçiĢ yapıyoruz. Dilin evrimini
düĢürülmesine izin verip vermemesi ya da bilmek çok zor çünkü dil fosilleĢmiyor.
soru yaparken soru kelimesinin baĢa Uçup gidiyor. Fizikçi arkadaĢlar bir gün
alınıp alınmaması gibi Ģeyler. Öznenin konuĢtuklarımızı evrenin bir yerinde
düĢürülmesi kapalı ve soru kelimesinin bulup bizlere dinletirlerse ne ala? Ama
baĢa alınması açık ise Ġngilizcenin onları bekleyecek vaktimiz yok çünkü çok
gramerine ulaĢıyorsunuz. Öznenin merak ediyoruz.
düĢürülmesi açık ve soru kelimesinin baĢa
alınması kapalı ise alın size Türkçe. Bu Çok kısaca Ģunları demek lazım.
Ģekilde bu küçük afacanların dilleri nasıl Bir görüĢ dilin sesli iletiĢimden değil de el
bu denli hızlı öğrendiklerini ve diller ve mimiklere dayalı iletiĢimden evrildiğini
arasındaki benzerlik ve farklılıkların söylüyor. Çünkü Ģempanzeleri ve diğer
nedenlerini anlama imkânına sahip maymunları incelediğimizde bunların
oluyoruz. iletiĢim kurmak için seslerden ziyade el ve
mimikleri kullandığını gösteriyor.
Yukarda anlattıklarım teorinin Beyindeki homolog bölgeler üzerinde
gerçek zenginliğinin yanında karikatürün yapılan çalıĢmalar da maymunlarda
karikatürü. Ama bir fikir vermiĢ hareket yetenekleri ile insanlardaki dil
olabileceğini düĢünüyorum. Bunlara bir yeteneklerinin benzer bölgelerden
destek de antropoloji çalıĢmalarından yönetildiğini gösteriyor.
geliyor. Kabilelerin kullandığı dillerle
sanayileĢmiĢ toplumların kullandığı Ġkinci bir görüĢ ise dilin birden bire
dillerin aynı derecede karmaĢık ve kurallı diğer yeteneklerle ortaya çıktığı ve buna
olduğu görülüyor. Bir baĢka bulgu da neden olan mutasyonun insanın Afrika
Ģöyle: Farklı uluslardan insanların dıĢına yolculuğunun baĢlamasına neden
sömürgeciler tarafından çalıĢtırılmak olduğunu söylüyor. Dilin birdenbire mi
üzere bir araya getirildiği yerlerde yoksa tedrici bir Ģekilde mi evrildiğine
31
dair tartıĢmalar 90‟lardan bu yana yeniden oluĢması kadar biyolojik bir süreç. Ġkincisi
alevlenmiĢ durumda. Genel olarak dilin Eskimoların dilinde kar için yüzden fazla
daha etkili iletiĢimi sağladığı için sözcük falan yok. YaklaĢık on tane var. Bir
kullanıcılarına adaptif bir avantaj o kadarını Ġngilizce‟de de bulabilirsiniz
sağladığı söyleniyor. Ama “dil iletiĢim Türkçe‟de de. Üçüncüsü çift dilli
içindir” iddiası kimilerince kabul çocukların ne aklı karıĢık ne de onlar
edilmiyor. Onlar dilin varlığının baĢka dilleri birbirine karıĢtırıyor. Tam aksine
avantajları olduğunu söylüyorlar. hem problem çözme yeteneklerinin daha
geliĢmiĢ olduğuna hem de dilin bir sistem
Yukardaki hayali arkadaĢlarımızın olarak algılamakta daha baĢarılı
söz ettiği Ģeylere gelirsek Ģunları olduklarına dair çalıĢmalar var.
diyeceğiz. Hayır, dili annemiz öğretmiyor.
Dil için sahip olduğumuz biyolojik Akıllı bir okurun kafasında burada
mekanizmamız sayesinde çevremizdeki yazılanlarla ilgili çok sayıda soru oluĢmuĢ
girdileri alıp belli bir Ģekle sokarak dilleri olsa gerek. Belki de çoktandır üzerinde hiç
ediniyoruz. Ve bunu bilinçli olarak değil düĢünmediğiniz bu tuhaf yeteneğinize bir
bilinçaltında yapıyoruz. Biliyoruz ama iyilik yapmalı ve Chomsky‟nin Dil ve
neyi bildiğimizi bilinç düzeyinde Zihin kitabından baĢlayarak onu tekrar
bilmiyoruz. Bu; elin, ayağın, gözün düĢünmelisiniz.
32
Bir Felsefe Öğretimi Yöntemi
Cemil GÜZEY
33
sonuçlardan bazılarını kendi ırkçı veya ifade ederler; bu konuda dikkatli
dinci veyahut da cinsiyetçi tutum ve olmayanlar(inançları veya töreleri ne
davranıĢlarını desteklemek amacıyla olursa olsun) ahlaksal bir hata
kullanmaktadırlar. Sınıftaki hararetli bir yapmaktadırlar.
tartıĢmanın tam ortasında Henry James’in Dikkat çekmek istediğim bir baĢka
“Daisy Miller” veya Herman Melville‟in konuysa, edebiyatın ahlak sorunlarını ne
“Benito Cereno” adlı novellalarını Ģekilde dile getirdiğidir. Öğrencilerim
gündeme getirmek, tam da böyle felsefecilerin kupkuru ve soyut olarak
durumlarda yapılması gereken uygun ve ifede ettikleri ahlak kuramından
keyifli iĢlerdir. Ġlkindeki aleni cinsiyetçiliği sıkıldıklarını sık sık belirtmiĢlerdir. Hele
ve sinsi kültürel seçkinciliği, ikincisindeki örnekler verildiğinde veya hipotetik
kaba ırkçılığı kavrayamayan öğrencim durumlar sunulduğunda, itirazlar
olmamıĢtır henüz ve her iki yapıt da farklı genellikle “felaket ötesi senaryolar” veya
bir kültüre aittir. gerçek hayatta asla rastlanmayacak “hava-
Peki, öyleyse öğrenciler nasıl olup cıva” örnekler olduğu Ģeklinde
da genellikle enine boyuna olmaktaydı. Bu tür saldırılara her daim
düĢünülmemiĢ, sanki laf olsun diye ifade açığımdır; yararcılığın tam bir ahlak
edilmiĢ göreciliklerini, romanlarda kuramı olarak yetersiz olduğunu
somutlaĢan ahlaksal “sezgiler”le uyumlu göstermek için verdiğim hipotetik örnek
kılabilmektedirler? Irza geçme veya durumunda olduğu gibi.”In a Different
klitoral sünnet yalnızca birisi bunların Voice” 2 adlı yapıtında Carol Gilligan,
yanlıĢ olduğunu düĢünüyorsa mı ahlak kuramcılarının ezici çoğunluğu
yanlıĢtır? Irk ayrımcılığı veya apartheid erkek olduğu için, ahlaksal düĢüncenin
veyahut da Yahudi soykırımı, sırf egemen yaĢanan ahlaksal hayatın karmaĢık
güçler onaylamıĢ olduğu için haklı yapısını tahrip eden soyut ve dedüktif
görülebilir mi? Gerçekten de Ģu veya bu modeller Ģeklinde ifade edildiğini ileri
eylemin ahlaksallığı hakkında bir yargıda sürmüĢtü. Gilligan‟a göre, kadınlar
bulunmak, yalnızca o eylemi ahlaksal bakımdan kifayetsiz(erkek
gerçekleĢtiren kültür veya öbek içinde mi modeline göre “yaĢamayı” beceremeyen)
mümkündür? Biz töre cinayetlerine veya olarak tasvir edilegelmiĢtir,çünkü bağlam
Ġslam adına gırtlak kesenlere tolerans mı konusunda ısrarcıdırlar ve ahlak
göstermeliyiz? ”Hiçbir eylem doğru ya da sorularına basitçe “evet” ya da
yanlıĢ değildir, bu özellikleri biz yükleriz” “hayır”,”doğru” ya da “yanlıĢ” gibi
düĢüncesi derin bir ahlaksal kavrayıĢ cevaplar vermeye direnmektedirler.
mıdır yoksa ahlaksal âmâlık mı? Erkek ahlâkçıların “hakikate karĢı
Buradan hareketle, öğrencilerin zarafet” gerekliliğine yem olup olmadığı
çoğunun naiv görecilikte ısrarcı sorusunu bir kenara bırakacak olursak, iyi
olmalarının sebebinin, farklı kültürler romancıların ahlaksal konuları dipdiri ve
veya kiĢiler hakkında yeterli bilgi sahibi ikna edici yollarla sunabildiklerini
olmadan suçlayıcı ifadeler kullanmaya belirtmek istiyorum. Söz konusu ahlak
isteksiz olduklarına karar verdim. Bu meseleleri neredeyse bütün hayat
elbette alkıĢlanacak bir titizliktir ve
romanlar da genellikle eylemlerin
Yüksek Lisans ve Doktora derecesini
doğruluğu, yanlıĢlığı ve de kiĢilerin
Ġstanbul Üniversitesi Felsefe
suçlanabilirliği arasındaki ayrımı açıkça
Bölümü'nden aldı. Ġlgi ve çalıĢma
oldukça etkileyici bir Ģekilde
alanları: Ontoloji, Wittgenstein
yapmaktadırlar. Üstüne üstlük, iyi
felsefesi, Herakleitos felsefesi, Dinler
romanlar suçlamaya yönelik
Tarihi, Sanat Tarihi, Mitoloji, Ġngiliz ve
yargılamalarda çok titiz olmak
Amerikan Edebiyatı. Alanında birçok
gerektiğinin “göreli olmayan” bir ahlaksal
makalesi ve çevirisi yayınlandı.
hakikat olduğunu gayet açık seçik olarak
34
durumlarında ahlaksal gerekçelerin gerçek zengin, karmaĢık ve rastlantısal bir
bir çatıĢma içinde olduğunu apaçık bağlamda ortaya çıkmaktadır. Romanlar
göstermekle kalmaz, bizlerin(okurların) bize bu bağlamı ve ahlaksal meseleler
ahlaksal kararların korku ve titreme ile yüzünden ızdırap çeken(veya çekmeyi
alınmasının Ģart olduğunu idrak etmemizi reddeden) insan yüzlerini
de sağlar. Eylemimizi hala kuĢku sunabilirler.”Sanat bir oyalanma aracı
içindeyken gerçekleĢtirmemiz veya bir yan-konu değildir, o bütün insan
gerekmektedir; ahlaksal durum/seçim için etkinliklerinin en eğitsel olanı ve ahlakın
uygun olan bütün olgulara sahip olup doğasının görülebileceği bir yerdir.3
olmadığımızı asla bilemeyecek olmamız Ahlak konularının edebiyatta nasıl
yüzünden değil, eylemlerimiz veya ele alındığından bahsederken, edebiyatın
savsaklamalarımız/ihmalkârlıklarımızın yaĢanan-hayatı sergilemek için uygun bir
sonuçlarını önceden bilemeyeceğimizden. ortam olduğuna değinmiĢtim. ġimdi bu
VaroluĢçular eylemlerimizin bizi meseleyi biraz daha etraflıca ele almak ve
“aĢtığını” ileri sürerken bunu da göz edebiyatın doğası gereği “fenomenolojik”
önünde bulundurmuĢlardır. Edebiyat olduğunu teyit etmek için baĢka nedenlere
ahlaksal kararların laboratuar ortamında iĢaret etmek gerekmektedir.
veya vakumda alınmadığını, kullanma MeslekdaĢlarımın çoğu bu tanımlamayı
kılavuzuna bakarak hiçbir sorunun kabul edecek, ama böylesi bir tasvirin
üstesinden gelemeyeceğimizi çok güzel felsefe değil deneysel psikoloji olduğunu
anlatmaktadır. Iris Murdoch‟ın hem felsefi ileri süreceklerdir. Felsefenin ne olduğu
metinlerinde altını çizdiği hem de ahlâksal veya ne olmadığı tartıĢmasını teğet
bakımdan cüretkâr romanlarında geçip(bu konuda bizleri aydınlatmaya
gösterdiği gibi, doğruluk ve yanlıĢlık kararlı olan genç/yaĢlı meslekdaĢlarıma
durumun gerçekten de ne olduğuna saygılarımla) yaĢanan-hayatın tasvirinin
dayanır ve durumu ne kadar açık kayda değer bir görev olduğunu ve
görebilirsek, doğru kararı verme Ģansımız romana özellikle yakıĢtığını söylemekle
da o denli fazla olur. yetineceğim.
Ġnsan varoluĢunun tarihsel
doğasının altını çizenler(zaman-içinde-
varlık olduğumuz ve tarihselliğin asıl
varoluĢ tarzımız olduğu) yalnızca
Heidegger veya Merleau-Ponty gibi
fenomenologlar değildir;Hegel,Marx ve
Nietzsche de tarihselliğimizin altını
çizmiĢlerdir.Gerçi Kant deneyin ön koĢulu
olarak kategorilerin(evrensel ve zorunlu
yapılar) Ģart olduğunu söylemekte haklı
olabilir,ama bu tür kategoriler pekala
Hırsızlık doğru mudur? Öldürmek tarihsel ve kültürel koĢullardan etkilenmiĢ
yanlıĢ mıdır? Sözümüzün eri olmak olabilir.Kısacası,tarihselliğimiz yabana
zorunda mıyız? Kürtaj yanlıĢ mıdır? Bu atılmaması gereken bir özelliktir.
soruların soyut bir Ģekilde ortaya konması Ancak,19.ve 20.yy düĢünürlerinin
bir noktaya kadar anlam ifade edebilir; hiç ısrarla tarihsellik konusuyla
değilse bir ahlak yargısının oluĢum uğraĢmalarına rağmen, yapıtlarının
aĢamasında göz önünde bulundurulması çoğunun soyut ve tarih-dıĢı olması
gerekenleri hatırlatır(bu tür sorular aynı ilginçtir; felsefe metninin doğasında bu da
zamanda yanıltıcı ve bir bakıma boĢ da vardır. Romanlar insanları tarhlerinin-
olabilirler).Gerçek ahlak yargıları ve içine öyle bir yerleĢtirirler ki, felsefe
bunlardan türeyen gerçek eylemler metninden aynı baĢarıya ulaĢmasını
beklemek beyhude olur4.Geçtiğimiz yıl
35
özel bir felsefe oturumunda Janet açıklayıcı değil tasvir edici olagelmiĢtir her
Hobhouse‟ın “Dancing in the Dark” adlı zaman ve netice itibarıyla sık sık
yapıtını kullandığımda, öğrencilerin hic et felsefecinin keĢiflerini önceden
nunc “kendimizi” okuyabildikleri için görmüĢtür... Roman insanın halinin bir
mutlu olduklarını resmi ve yorumudur...”5
farketmiĢtim.Hobhouse(ve Toni Görüldüğü gibi, sanatçıların
Morrison,Alice Walker,Iris Murdoch,Doris özellikle de romancıların yaĢanan hayatın
Lessing,Milan Kundera,Nadine Gordimer) ayrıntılarını ortaya çıkarma tarzlarıyla
Ģimdi ve burada insan iliĢkilerindeki ilgili örnekler vermeyi ilânihaye
sıkıntıyı modern büyük Ģehir stresleri ve sürdürebilmek mümkündür. Bu konunun
karmaĢıklıkları bağlamında ele üzerinde yeterince durmuĢ olduğumu
almıĢtır.ĠliĢkilerin nasıl alt-üst varsayıyor ve felsefe öğretirken edebiyatı
olduğunu,hatta nasıl ve ne zaman sil- kullanmanın bazı pratik yararlarına
baĢtan kurulabilecekleri hakkında bir değinmek istiyorum. Problemi eveleyip
takım ipuçları elde etmeyi gevelemeden ortaya koymak için olgulara
istiyorsak,gözümüzü çevirmemiz gereken baĢvurmak gerekmektedir: felsefe metnine
yer edebiyatın alanıdır.ĠliĢkilerden burun kıvıran öğrenci, romanı
bahsedenler yalnızca romancılar(bu okuyacaktır! Çünkü felsefe problemleri
alandaki erkek kotasına hücum eden kurgusal olarak verildiğinde daha kolay
varakperverlere rağmen,genellikle ve kavranabilmektedir, bu yüzden olsa gerek
öncülükle kadın romancılar) olduğundan felsefe metnine çok daha güçlü bir direniĢ
değil,bu konular hakkındaki söylemleri göstermektedirler. Acı ama gerçektir ki,
bütün karmaĢıklıkları dile getirdiği içindir öğrencilerin çoğu “açıkta
ki,onları yaĢanan-hayatta olduğu Ģekliyle kalmama”,”askerlik”,”eĢ bulma” vb.
sergilerler ve popüler psikolojinin nedenle gelmektedirler. Bölümü ve
yalapĢap çözüm önerileri ve kliĢelerinden felsefeyi sevmek veya kavramak gibi bir
özenle kaçınırlar. dertleri(bu yazının baĢından beri
Görüldüğü gibi; kuramcılar kullandığım “problem”,”mesele”,”sorun”
yaĢanan hayatı sunmada veya sözcüklerinin asıl gönderimidir dert)
çözümlemede baĢarı sağladıklarında bile, yoktur. Sözgelimi, Stanislaw Lem‟in
kurgu karakterler kuramda Solaris‟i ile Bertrand Russell‟ın DıĢ Dünya
somutlaĢtırılmıĢlarsa çözümleme yepyeni Üzerine Bilgimiz adlı yapıtlarını
bir anlam kazanmaktadır. Ġster”otantik karĢılaĢtırdığımda her ikisinin de harika
olmayan bir hayat”ın tehlikelerini veya olduğunu düĢünmekteyim ve Felsefeye
baĢımıza örebileceği çorapları tasvir GiriĢ derslerinde sıkça yararlanmıĢımdır.
etmekyi arzulayalım isterse cinsiyet Ne yazık ki, pek çok öğrencimin Russell‟ı
baskılarının örseleyici etkilerini, en grafik okumamıĢ olduğunu ve okuyanların
ortam edebiyattır(veya sinema ya da çoğunun da anlamamıĢ olduğunu
drama).YaĢanan hayatı teĢhir etmek için gördüğümü de belirtmem gerekmektedir.
sanata baĢvurmak heuristik açıdan Çünkü beni ilgilendiren, yüz küsur
yardımcı olmakla kalmaz, iĢin en önemli öğrenci arasındaki üç-beĢ felsefe delisi
özelliklerinden biridir de. değildi; yöntemimi değiĢtirmem Ģart
“Romancı gözünü ne yaptığımıza olmuĢtu. Çünkü aynı konuları Lem ele
dikmiĢtir, ne yapmamız gerektiğine veya aldığında, öğrencilerim ne olup bittiğini
yapmamızın beklendiğine değil. derhal anlıyor, görünüĢ ve gerçeklikle
O,akademisyenin olsa olsa aslı astarı ilgili sorunların kendi hayatları
olmayan, keyfî bir disiplinle elde bakımından gerçek ve önemli olduğunu
edebileceği doğal bir hediyeye, ifade ediyorlardı.
rasyonalizmden kurtulmayı sağlayan o Diğer yandan, öğrencilerin çoğuna
kutsal özgürlüğe sahiptir. En son göre Lem okuması bir “kıyak”tı ve “ayak”
felsefecilerin de ileri sürdüğü gibi, yerine kıyakla karĢılaĢmak hiç de hafife
36
alınmayacak bir etki yaratmaktaydı. Ġtiraf yazarları okumamayı sağlam bir karakter
etmemiz gereken bir olgu vardır: özelliği olarak gördüklerini de müĢahade
Öğrencilerimizin ekseriyeti tatsız bir etmiĢ bulunmaktayım. Dost acı söyler
eğitim süreci sonunda üniversiteye misali, bu kafirane kaynakları tavuk karası
gelmiĢlerdir ve okumayı zul bakıĢlarıyla okurlar ki, gözlerinin önünde
addetmektedirler. Eğer mezun oldukları duran problemi görmeyi
anda okumayı bırakıyorlarsa, yalnızca baĢaramazlar(havuz problemlerini
eğitimci olarak değil felsefeci olarak da yeğlerler).Yine de,Ursula Kroeber Le
baĢarısızız demektir. Derste öğrencilere Guin‟in Mülksüzler‟ini,Richard Wright‟ın
aktardığımız malumattan daha önemlisi, Black Boy ve American Hunger „ını,Nadine
onların üzerinde bıraktığımız etkidir. Eğer Gordimer‟ın The Burger’s
onlara öğrenmeyi tutkuyla sevmeyi, Daughter‟ını,bizim Servi boylu al yazmalı
okumaya gönülden bağlanmayı ve karakterimizin sorgulamalarını yalnızca
okuduklarını anlama yetilerine “öykü” olarak görüp,temayüllerini karĢıt
güvenmelerini “öğretebilmiĢsek” fikirlerin arasına iteklemeden önce uzun
baĢarmıĢızdır; hepimizin hocası olan bir kuluçka dönemi geçirebilir ve iyi
Sokrates adına! Eğitimci sıfatını hak eden yürekli insanların iyi sebepleri olduğunu
kiĢiliklerden biri olan John Dewey‟nin görebilirler.Tabiidir ki,devasız
vurgulamıĢ olduğu gibi, eğitim hayat inatçılığa,dikbaĢlılığa karĢı yapılabilecek
boyu devam eden bir süreçtir; Milli Eğitim fazla Ģey yoktur;gerek de
değerlendirilirken söz konusu sürece yoktur.Lakin,mesleğimize ve
katkısının ne denli baĢarılı veya baĢarısız öğrencilerimize borcumuz da vardır.
olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Son olarak, felsefe yerine eğlence
Aynı dönem mezun olduğumuz önerdiğimi ileri süren sesleri hala
arkadaĢlarımın çoğu, diplomalarını alır duymakta olduğumu belirtmek istiyorum.
almaz gazete ve dergi dıĢında birĢey Bu mızmız sesler felsefeyi en iyi Ģekilde
okumaz oldular. Çünkü onlara okumanın sunmanın asıl görev olduğunu ve yalnızca
zul olduğu belletilmiĢti. Elbette “hevesli” felsefeci adaylarına karĢı
öğrencilerin felsefe metnini “sorumlu” olduğumuzu iddia etmeyi
okumama/anlamama ve roman sürdürüyorlar. Biz eğitimciyiz,
okuyup/anlama meselesiyle ilgili olarak felsefeciyiz, ama komedyen değiliz! Ben
ileri sürdüklerini, meslekdaĢlarım kendi yalnızca romancılara bir Ģans verilmesi
tecrübeleri ıĢığında değerlendireceklerdir, gerektiğini savunuyorum; ne kadar iyi
ama yine de çözüm bizlerin roman düĢünürler veya felsefeciler olduklarını
hakkındaki cehalet veya önyargımız göstersinler diye. Ancak Ģunun da altını
olmamalıdır. çizmem gerekiyor; öğretirken
Öğrencilerin en “hâlis” inançlarına eğlendirmek, hoĢ vakit geçirtmek bir suç
meydan okuyamadıklarını, kendi değildir. Son çözümlemede, öğrenci
ideolojilerinin, dinsel tercihlerinin ve öğrenememiĢse öğretici öğretememiĢ
cinsel seçimlerinin aksini savunan demektir.
37
Postmodernizm; Nedir ve Ne Değildir?
Sena Nur CANSIZ
38
mücadele, çeliĢki ve ıstırap girdabına olan kapitalizm ve sosyalizmi eĢit biçim ve
bırakır. Karl Marx'ın deyimiyle "Modern miktarda eleĢtirir. Sosyalizmin de
olmak katı olan her Ģeyin buharlaĢtığı bir kapitalizmin de doğru ve yanlıĢ olan
evrenin parçası olmaktır.” yanları olduğunu söyler; ama bu doğrular
Ġnsanları cehaletten kurtarmak, ne kesin doğrudur ne de yanlıĢlar kesin
onları yanlıĢ bilgiden arındırıp yeni, yanlıĢtır. O doğru ve yanlıĢlar o felsefelere
eğitimli bir insanlık kurmayı amaçlayan ait doğru ve yanlıĢlardır. Belirli yargıların
modernistlerin düĢünceleri ve bir Ġslam toplumunda doğru sayıldığını,
savundukları Ģey 2. Dünya SavaĢı sonrası bunun onların doğrusu olduğunu söyler
eleĢtirilmeye baĢlandı. Dünyaya barıĢ ve kabul eder ama bu doğruların
getirmesi gereken modernizm, savaĢ gibi Hıristiyan bir toplumda da doğru olması
insanın özgürlüklerini kısıtlayan, insanı gerektiğini savunmaz.
daha geriye götüren, insanı yok eden bir Modernizmin ahlaki iddialarına,
Ģeye yol açmakla suçlandı. Bunun modern temelli evrensel ahlak
sonucunda postmodernizm denilen yeni düĢüncesine, özellikle de yararcılık
bir akım çıktı. 1943 yılı modernizmin teorilerine karĢı çıkar. Ġnsanı ruh-beden
bittiği yıl olarak kabul edilir. olarak ikiye bölen anlayıĢlarla hesaplaĢır,
Modernizmden sonra postmodernizmin tek ve mutlak doğrunun egemenliğine
çıkıĢı birçok farklı anlamda yorumlandı: karĢı çıkar. Birey, kimlik, kültür,
Modernizmin bir sonucu olması konularında radikal, sistemi değiĢtirme
anlamında, modernizmin devamı olması konusunda ise muhafazakâr bir tutum
anlamında, modernizmin inkârı olması sergiler. Politik anlamda anarĢist olsalar
anlamında, modernizmin geliĢmiĢ hali da genellikle sistem savunuculardır.
olması veya modernizmden sonra doğmuĢ Lyotard'a göre sanayileĢme sonrası
olması anlamında… Zaten postmodern kültürler postmodern olarak
tamlaması da bütün bu anlamların adlandırılmalıdır. Postmodernizmi
karıĢımı olarak kullanılmıĢtır. eleĢtirenler ise postmodernizmin
Postmodernizmin moderniteye eleĢtirdiği, yıktığı, kuĢkuculuğu ve
karĢı bir tepki olarak nitelenebileceğini yumuĢama bilmez tavırları yüzünden
görmek için üsluba iliĢkin bir dizi karĢıtlık eleĢtirmiĢtir. Her zaman olumsuz olan
bulabiliriz. Postmodernistler eleĢtirmeyi tavrı, eleĢtiriyi ve baĢkaldırıyı
severler. Modernistlerin düĢüncelerini, yüceltmesinin yanı sıra liberalizme karĢı
salt doğruları, teknolojiyi, sanayileĢmeyi olsa da aslında modernizmin ticarileĢmiĢ
eleĢtirirler. Ġnsanların kabul ettiği kesin versiyonu olması yönünde eleĢtiriler
doğruları inkâr eder. Her toplumun, her almıĢtır. Ayrıca her ne kadar özgür
bireyin kendine göre doğruları ve düĢünse de doğruları toplumlara ve bireye
yanlıĢları olduğunu bu doğruların kesin göre sınıflandırması doğrulan
olarak sınırlandırılamayacağını söyler. sınırlandırıyor olmasına neden olur ki bu
Mesela post-modernistler iki ayrı felsefe noktada da eleĢtiri almıĢtır.
Modernizmin devamında ortaya
çıkan postmodernizmin baĢındaki "post"
5 Ocak 1991‟de, Ġstanbul‟da doğdu.
eki her ne kadar anlam karmaĢasına yol
ġuanda IĢık Üniversitesi endüstri
açsa da aslında o modernizmin devamı
mühendisliği bölümünde okuyor ve
olan ve aynı zamanda modernizme tepkili
beraberinde sanat merakını da
olandır. Kesin doğruları kabul etmez,
sürdürüyor. Resim, yazı, fotoğrafçılık
eleĢtirir, yorumlar. Mimaride, edebiyatta,
ve müzik alanında çalıĢmaları
güzel sanatlarda, felsefede ve siyasette
bulunmakta ve sürdürmektedir.
kısacası hayatımızın içinde olan bir
sena.cansiz@isik.edu.tr
olgudur postmodernizm...
39
TÜRKĠYE SANATÇISINDA
NĠETZSCHE YANILSAMASI
Ahmet ANTMEN
40
düĢürmüĢtür. Brecht‟in içgüdüyü temel sanatın avcı-toplayıcı dönemde hayatın
alan sanatçıları hedef alan aĢağıdaki diğer alanlarına göre hızlı bir geliĢme ve
saptamasını Nietzsche‟ye de rahatlıkla öne çıkıĢ dönemi yaĢamasıyla
uyarlayabiliriz: açıklayabiliriz. Nedir, avcı-toplayıcı
“ Sanatçılar genellikle bilimsel bilgiyle toplumun genel özelliği? YerleĢik bir
iliĢkiye girdiğinde doğallığını yaĢam tarzına sahip olmamaları, besin
kaybedeceğinden korkar. Fakat Ģöyle bir kaynakları göç etmeleri. Böylesi bir yaĢam
araĢtırmaya görsün, doğallık dediği Ģeyin insana keĢif olanağı ve icat Ģansı tanıyor.
dünyeviliğini derhal kavrayacaktır... Doğal çevrenin ve duyguların değiĢimi,
Sözüm ona bin yıllık içgüdüleri, kafasına hayvanların değiĢen doğal halleri ve
öğretmeninin sopasıyla sokulmuĢtur. bunları avcılık-toplayıcılık sırasında
Ġçgüdülerinden gelen ses, onu gözlemleyebilme fırsatı sanattaki bu
sömürenlerin sesinden baĢka bir Ģey geliĢimin temelleridir:
değildir. Sanatçı, kendine gerekenden Tragedyaya önem atfetmek
daha fazlasını bilmekten korkuyor. Bu boĢ Nietzsche ve Aristo‟nun ortak noktasıdır.
bir korku değildir. Çünkü bir insanın Aristo, Tragedyanın tüm sanat dalları
kendisinin bile inanmadığı bir yığın arasında en soylusu olduğu fikrinde.
zırvaya baĢkalarını inandırması çok Nedeni basitçe Ģu; Aristo‟ya göre etik ve
zordur.” estetik bir birlik oluĢtururlar:
Nietzsche‟nin Sokrat‟a yönelttiği
eleĢtiriler Ģöyle bir temel üzerinden “ Taklit edenler(sanatçılar) etkinlik
Ģekilleniyor; Sokrat aklı içgüdünün önüne halindeki insanları taklit ederler. Etkinlik
koyarak herkes için belirli bir etik halindeki insan ya iyidir ya da kötü; tüm etik
yaratmıĢtır. Nietzsche bunun yerine değerlerimiz eni sonu iyi ve kötü arasındaki
bireysel göreliliğe vurgu yapmıĢtır. ĠĢte, zıtlaĢmada düğümlenir.”
Türkiye aydınının etik çöküntüsünü
meĢrulaĢtırmada kullandığı bir diğer araç ( Poetika- II,I)
da bu olmuĢtur. Bu aracın Nietzsche‟de “ Tragedya ve Komedi arasındaki bir
dile geliĢi; insan nasıl olmuĢsa odur, diğer fark da bu noktadadır. Çünkü komedi
Ģeklinde. Diğer bir deyiĢle, insanın iç ortalamadan kötü karakterleri; Tragedyaysa
yolculuğunu ulvileĢtirir Nietzsche. Bu ortalamadan üstün karakterleri taklit etmek
vurgusu önemli; fakat eksiklidir. Ġnsanın ister.”
kendi içine yaptığı yolculuk toplumsal
(Poetika-II,III)
olandan; yani onu çevreleyen olay-durum
ve kiĢilerden bağımsız değildir. Bu
Tragedyanın önemini belirleyen
bağlamda yine Nietzsche‟den sürdürürsek
etik değeridir. Esasında, Tragedya
yolumuzu özgürlüğe giden yol kendini
oluĢturduğu korku ve sevecenlikle ruhun
tanımaktan; kendini tanımaksa ötekini
hırslardan arınmasını sağlar-yani
tanımaktan geçer. Ötekini tanımayan
katharsis‟i. Nietzsche ise Tragedyaya
sanatçılar, yüzyıllardır farklı farklı
yönelik tutumunu Ģöyle açıklıyor:
biçimlerle benzer kurguları aktarıp
“ Tragedya, eserin kahramanı üzerinden,
durmuĢlardır. Nietzsche gibi, doğal
insani etkinliğini dıĢlayan bir dünya
benzetlemelerle konuĢursak en çok
karĢısında acı çeken insanı yüceltir. Koro
rüzgâra benzer sanatçı. Bir aĢkın
biçimindeki coĢkuyla, insanı eninde
kokusunu diğerine taĢır, tanımadığı
sonunda ait olduğu bir dünyaya taĢır.
dudaklara taĢır bir ölüye son dokunuĢu;
Bireyler doğaya aittir ve onu hakimiyet
yani bir duygu
altına almak için yapıp ettikleri de eninde
düĢünce seyyahıdır. AkĢam yemeklerinin
sonunda doğaldır ve yok etmeye
davetsiz misafiridir, geceleri sokaklardan
çalıĢtıkları doğanın ürünüdürler.”
farklı insanların ayak izlerini toplayandır
o. Bunu toplumsal ve tarihsel düzlemde,
41
Hem Nietzsche hem de Aristo, nesnesinin gerekse öznesinin
sanatçıya uyumlu olma ve insanları insanbiçimcilikten arındırılmasıdır... Ortaya
dönüĢtürücü mücadelelerden soyutlama çıkan Ģudur: Ġdealar dünyasına insanbiçimci
görevini yüklüyorlar. Belki, Baudelaire‟nin yaklaĢım doğrudan doğruya idealist felsefenin
aĢağıdaki dizeleri sanatçının daha gerçekçi özle görüngüler dünyasının yanında, daha iyi
bir çizimini yapar: bir deyiĢle görüngüler dünyasının üzerinde bir
Doymuyorum bir türlü varlık tanımasından ileri gelmektedir. Bu
daima aç ruhum bağımsız varlığın da kendine özgü birtakım
karanlığa ve belirsizliğe açım çizgileri zorunlu olarak taĢıması
sanmayınız cennetten kovulmuĢ Ovide gibi gerekmektedir. Bu çizgiler, maddi dünyanın,
size yalvaracağım. diyalektik çeliĢkililiğin kopyaları
olmadığından, insanın boyutlarından baĢkaca
Nietzsche‟ye göre insanın eninde bir Ģey olması düĢünülemez.”
sonunda kendisinin de doğanın bir parçası Alıntılardan rahatlıkla
olduğunu kavramasını sağlayan çıkarsanabileceği üzere, insanbiçimci sanat
Tragedya‟nın kahramanına yakından anlayıĢı (konumuz açısından Tragedya)
bakalım. Aristo, mimesisin değerini tanrılara ve model oluĢturacak kiĢilere
sanatçının taklit ettiği karakterlere göre gereksinim duyar. Bu metafizik sürecin
tanımlıyor. Her sanatsal ürün etik bir kendisi sabit iliĢki biçimleri
değer taĢır. Çünkü, mimetik bir öğeye oluĢturmaktan, değiĢim dönüĢüm
yönelmek durumundadır. Ve çağının istemlerini hayalileĢtirmekten baĢka bir iĢe
etkinlikleri doğrudan doğruya insanla yaramaz. Bir nevi ibadethaneye ya da
ilgilidir. Yani her mimetic öğe, insana tapınağa dönüĢür sanat eseri. Artık eser
yönelir. O dönemin, yani Tragedya kahramanının yapıp etmeleri sünnetlere
döneminin sanatı genel olarak dönüĢür. Onun gibi olmaya çalıĢırız. Onun
insanbiçimci olarak nitelenir. bir sanat eseri olduğunu unuturuz.
Artık herkesin bir dini var zaten Ģizofren
ġimdi, Engels‟in bu dönemi nasıl âĢıkların, bunalımcıların, yalnızlıkçıların,
betimlediğine bakalım: bireysel hazcıların hepsinin bir romanı, bir
“ Ġlkel insanlar için, doğal güçler yabancı, Ģiiri var zaten. Bu tapınakların hepsi var
mistik ve sıradıĢıydı. Ġnsanoğlu bütün uygar olan düzenin muhalefetin akıĢını kendi
toplulukların ulaĢtığı bir noktada, dümenine göre belirlemesinin araçları.
maddeleĢtirme yoluyla bu Ģeyleri kendine KarĢı olan; ama alternatifi olmayanlar.
benzetti. Bu maddeleĢtirme eğilimi, dünyanın Acıya yöneliyorlar; bedenlerinde,
her yerinde tanrıları yarattı.” ruhlarında, toplumla bağlarında. Herkes
özelleĢtirilmiĢ mezhepler yaratıyor
(Engels Anti-Duhring) kendisine. Ġçinde bulunduğumuz dönemin
kendisiyse, bu özelleĢtirilmiĢ mezhepler
Engels‟in bu saptamasını Estetik arcılığıyla ebedi ilan ediliyor; yani tanrısal
isimli eserinin ilk cildinde Lukacs Ģu ilan ediliyor. Ġlla ki tanrısal.
Ģekilde tamamlar: Bir elimizle de avangarda tutunup
“ Nesnel gerçekliğin gerçekten bilimsel açıdan Nietzsche‟nin kendi sözleriyle
kavranabilmesi; ancak insanbiçimci bakıĢ tamamlayalım yazımızı:
açısının köktenci bir tutumla bırakılması “DüĢünen insan için tanrı eksik bir cevaptır.”
koĢuluyla gerçekleĢebilir. Gerçekliğin
yansıtılmasının bilimsel türü, bilginin gerek
12 Eylül 1979 Mersin doğumlu. ODTÜ Uluslararası ĠliĢkiler Bölümü‟nden mezun oldu. Öğrencilik yıllarında, ODTÜ Edebiyat
Topluluğu baĢkanlığını yürüttü. ArkadaĢlarıyla birlikte Nikbinlik dergisini çıkartmaya baĢladı. Derginin Ģiir dinleti grubunun
düzenlediği gösterimlerde yer aldı, bu dinletilerin senaryolarını yazdı. Dergide yayın kurulu sekretaryasındaki görevini sürdürüyor.
2002-2003 döneminde Edebiyatçılar Derneği‟nde Genel Sekreter Yardımcılığı; kısa bir dönem içinse Damar dergisinde sanat
yönetmenliği yaptı. ġiir ve makaleleri ülke çapında yayın yapan pek çok dergide yayımlandı. 2002 Yılı SES ġiir Birincilik ödülünü alan
"Ayrıksı Otları" isimli Ģiir kitabı 2003 yılında yayımlandı. Yayıncılık, çevirmenlik ve editörlük yapıyor. "Gayri Resmim" isimli ikinci Ģiir
kitabı basıma hazırlanıyor. Ahmet Antmen Ģu sıralarda hayalleri arasında bulunan Türkiye'nin ilk ücretsiz edebiyat ve mizah dergisi
olan Nikbinlik dergisini çıkartarak okuyucularına ulaĢtırmanın keyfini sürmekte ve ilk romanının hazırlıklarını sürdürmektedir.
42
Kısa Jazz Tarihi
Hakan ÇADIR
Jazz, 19.yy sonları ile 20.yy Chicago: 1917 yılında Chicago'ya göç eden
baĢlarında, Afrika kökenli New Orleans'lı zenci jazz
Amerikalı siyahların ve Kreollerin müzisyenlerinden etkilenen beyaz ırktan
(Fransızca konuĢan, Avrupalı-Afrikalı müzisyenlerin, trompetten ziyade tenor
siyaz melez göçmenler) yarattığı müziktir. saksafona ağırlık verdikleri bir jazz
Bir anlamda bugün sanat müziği düzeyine üslubudur.
eriĢmiĢ ve dünyanın malı olmuĢ tek halk
müziği türüdür jazz... Temel özellikleri Hot Jazz: Doğaçlamayı ön planda tutan
doğaçlama, karmaĢık ritm, aksak vurgu, siyah jazzcılar titreĢimli gamlar ve
blue note'lar ve çeyrek seslerdir. Bu öğeler, kaydırmalar uygulayarak bu jazz
düzenli olmayan bir ritm (polyrhytms) ve üslubunu oluĢturmuĢlardır.
solo becerisiyle (vokalize enstrüman
tekniği) kaynaĢır. Jazz, ses (insan sesi, söz) Dixieland: New Orleans‟lı beyaz
ve ritm zenginliğini Afrika'dan, çalgılarını müzisyenlerin, 1920‟lerin baĢlarında
Amerika'dan, armonik özelliklerini ise yarattıkları bir jazz üslubudur. Beyaz
Avrupa'dan alarak oluĢmuĢ bir bütündür. oldukları için Amerikalı siyahların etnik
Yakın sayılacak bir geçmiĢe sahip temaları yerine Avrupa müziğinden ve
olmasına karĢın "Jazz" sözcüğünün nasıl Ragtime‟den esinlenerek yaratılmıĢtır.
doğduğu ve ne anlama geldiği bugün dahi
tartıĢılır. Bir varsayıma göre Antil Swing: Canlı ve ağır ritm
adalarından gelerek New Orleans'a dalgalanmalarından oluĢan jazz
yerleĢen Fransız göçmenlerin arasında üslubudur. 1930-35 arası Louis Armstrong
kullanılan ve cinsel birleĢme anlamına tarafından tanıtılmıĢtır.
gelen "Jass" deyiminden türemiĢtir, bir
baĢka varsayıma göre dedikodu, çene Classic Jazz: 1920'li yıllarda yaratılan bir
çalmak anlamlarındaki yine Fransızca jazz üslubudur. Bu terim bazen de Be-bop
"Jaser" sözcüğünden...,Bir üçüncü sava öncesi jazzı tanımlamak için kullanılır;
göre de Ġngilizce argoda, canlanadırmak, yani jazz tarihi 1945'e kadar "Classic Jazz",
diriltmek anlamına gelen fakat cinsellikle 1945'ten sonrası "Modern Jazz" diye ikiye
bağlantılı olarak kullanılan "Jazz" ayrılır.
sözcüğünden doğmuĢtur. Daha masum
bir görüĢ ise, Mississipi nehri dolaylarında
Vicksburg kentinde yaĢayan Charles
adında bir bar piyanistini coĢturmak için
dinleyenlerin "Haydi Chaz, haydi..."
derken yaptıkları "Chaz" kısaltmasının
sonradan Jazz'a dönüĢtüğünü savunur.
Louisina eylaetinin liman kenti New
Orleansdaki barları ve batakhaneleri ile
ünlü Storyville mahallesi, Jazz müziğinin
doğum yeri olarak bilinir.
_____________
New Orleans: Jazz topluluklarında
doğaçlamanın tek tek değil topluca
yapılmasını öngören bir jazz üslubudur.
44
Boogie-Woogie: 1930'lu yıllarda popüler Berkley Jazz Akademisi
olan jazz kaynaklı bir solo piano stilidir. EskiĢehir Anadolu Üniversitesi Sosyal
Bilimler
Be-bop: 1945‟den sonra yaygınlaĢan bir Ġktisadi Ġdari BĠlimler Fakültesi
Halkla ĠliĢkiler
jazz stilidir. Be-bop heceleriyle vurgulanan Ekonomi
büyük ritmik çıkıĢlar, kromatik ve Bölümleri mezunu olan Hakan Çadır
uyumsuz armoni bu üslubun en önemli bugün kendi öğrencilerine gerçek
özelliğidir. Eski müzisyenlerin bir bölümü müziğin ne olduğunu öğretmektedir.
ve kulağı jazzın diyatonik tonlarına,
Bossa Nova: 1960'lı yılların baĢlarında
melodik ve armonik yapısına alıĢkın olan
popüler olan Brezilya kökenli bu tarz,
dinleyicilerin çoğunluğu, bu tarz jazza
diğer Afro-Latin ritmlere göre oldukça
ısınamamıĢtır.
sakindir ve West Coast jazzının armonik
yapısından etkilenmiĢtir.
Gospel: Ġlahilere dayanan popüler ve
ritmik bir jazz üslubudur.
Free Jazz: Bu jazz üslubu ise hiçbir müzik
kuralına bağlı kalmamayı temel alır.
Hard-bop:1950'li yıllarda Cool akımına
tepki olarak; Gospel ve R&B karıĢımıyla
Cool Jazz: Be-bop akımına karĢı doğan,
yaratılmıĢ bir jazz üslubudur. Diğer adı ise
ondan daha yumuĢak ve sakin yapıda
Funky Jazz‟dır.
olan bu jazz üslubuna West Coast Jazz
(Batı Kıyısı Jazz‟ı) da denir.
Rhytm and Blues: 1940-60 arasında
popüler olan bir jazz üslubudur. Kısaca
Jazz-Rock: Dans ritminde olması,
R&B olarak tanımlanan danslı halk müziği
doğaçlamaya daha az yer vermesi;
biçimindeki bu jazz türü, siyah Amerikan
verilecekse de bunun baslar ve elektronik
müziğinin geleneksel Blues ve Gospel
çalgılarla yapılmasını öngören bir jazz
üslüplarıyla jazza özgü senkoplu ritmlerin
stilidir.
kaynaĢmasından doğmuĢtur.
45
…
Mert DEMĠR
I. Bölüm: UYKU FELCĠ Tek bir anı beklemek bu, bir çarpıĢmayı.
Ben mi daha fazla hasar alırım, hayat mı
Görmek ve dokunamamak. Bilmek ve alır? Gitmemek aklını alır, kalmazsan,
kalkamamak. OkĢamayın saçımı, bu rüya aklın kalır. Ġnsan ruhu, yaĢamak için değil,
görmekten beter. Raflardaki her paket ve ruhu olmaz ölülerin. Dünyadaki en
kafein, bensiz yaĢayamadığını söylüyor. büyük çeliĢki, mümkün olan en mantıklı
Bense, benimle yaĢayamıyorum. Bir delik sonuçların, çeliĢkiden gelmesidir ki bu çok
bul ve içeri ak. Delik deĢiğim, su mantıklıdır, zira çeliĢkili mantıklar,
kaybediyorum. Saat daha erken, ne olur çeliĢkilere gebedir. Doğrudur bir bataklığa
benimle kal. Benim kal. Ne kadar çabuk adımımı attığım, ama en azından
unutacaksan beni, o kadar benim ol Ģu an. ilerideyim korkaklardan bir adım. Madem
Hatta, Ģimdiden baĢla unutmaya beni, katatonik cümle alem, o halde doğru yere
yanındayken hatırlatabilirim sana oturmak önemli olan ve doğru yöne
kendimi; yeniden unutabilesin diye. bakmak. Anladım ki bazen, anlatmaya
Zaten, tatsız sinüs dalgaları değil miyiz? üĢenmekten kaynaklanıyor anlaĢılmamak.
Fazlaca aktif pasifleriz. Yalnızca nasıl Ve en çok anlayan, en az umursayan
yandığını görebilmek için bir ev oluyor anlaĢılmayı. Bazen anladıklarımız
yaptırdığım gün, gerçekten barınma anılarımız oluyor, bazen anılarımızla
ihtiyacımdan kurtuldum demektir. Ve anlıyoruz. Bu yüzden korkulasıdır onlar.
istersem uyuyabileceğimi kendime Anılar, insanlardan daha canlı. Mesela
kanıtladığım gün, bir daha uyuma Ģansım hep, ölü adamların heykelleri dikilir. Daha
olmayacak. Bu dünya fazla somut, da kötüsü, kiminin anısı, heykellerden
kesmiyor beni kararların ibarettir. Ve çok yalnızdır, tüm heykeller,
süperpozisyonundan gayrısı. ezberlendikçe ıssızlaĢır kelimeler.
Ansiklopediler sizin olsun, ben içiçe SeviĢirken ruhum çok yanlıĢ ve çok yalnız.
parantezlerde kaybolmaktan memnunum. Ġnsan en çok yakın olduğunda bir
Burada nokta kullanmadan ilerlemek baĢkasına, en çok yalnız hissediyor.
mümkün, sizdekinin aksine. Kendisine Çünkü hissediyor, karĢısındakinin
alfa ve omega diyen bir koca adam var. Ve yalnızlığını da.
milyarlarca zavallı, betadan psiye tüm Lütfen, bu denli kısıtlayıp, katılaĢtırmayın
harfleri unutup, diğer adamın peĢinde beni. Tanrı olmaya niyetim yok.
dolanan. Onu güçsüz ve yalnız
bırakmaktan korkuyorlar, çünkü bu kendi III. Bölüm: HĠPNOGOJĠK
yalnızlıklarını hatırlatıyor. Nedensiz yere
HALÜSĠNASYONLAR
düĢünebilecek kadar var mısınız, ne denli
nedenliyim diye?
En azından parmağımı kımıldatabilmeye 1.KADER: Nereye koĢarlar tikler ve
baĢladım taklar? Neden bu acele?
Sabırsızlanmıyorlar bir gelecek yaratmak
için; sıralarını savıyorlar yalnızca, hepimiz
II. Bölüm: KATAPLEKSĠ gibi. Bir adamın elleriyle yarattığı bir
geleceği ve henüz belirsiz bir geçmiĢi
Rahatladım. Üzerimden bir yük kalktı vardı. GeçmiĢine gelecek diyordu ve
sanki. Ağırlığı olmaz serbest düĢenlerin. geleceğine geçmiĢ. Beni tanısaydı eğer,
46
hakkımda aynılarını söylerdi. Ben otuz teninde; tüm imamlar ĢaĢırırdı ezanı, o
yaĢındaydım o doğduğunda ve o otuz dua ettiğinde; Papazları emerdi, Ġsa‟nın
yaĢındaydı ben doğduğumda. eĢleri, günah çıkarma kabinlerinde. Hatta
KarĢılaĢtığımızda anladım, Tanrı‟nın bırakırdı Tanrı; kutsamayı, Amerika‟yı. Ya
saatinin durduğunu. da, o öyle sanırdı. Bir tavĢan vardı,
2. PANKEK TEORĠSĠ: Her Ģey, çalmıĢtı bir sihirbazın Ģapkasını, çekip
Cehennem‟in 7. katının çökmesiyle çekip içinden tavĢanları, ırzlarına
baĢladı. Bu aslında bir yükselmeydi, zira geçiyordu. Her kanal, alt yazılarla, tüm
kat numaraları, yerin altına inildikçe kitap kurtlarının, kitapların arasında
yükselmekteydi, iniltilerle doğru orantılı. kaldığı haberini veriyordu. Soluksuz
7, 6‟ya çarptı, sonra ikisi 5‟e. Cennet‟in kalmıĢlardı. Sağlam karakterli resimler,
tabanı paramparça oldu Ģiddetle. Kolonlar ressamlarını çiziyorlardı. Yol çizgileri,
yıkıldı, ve Tanrı tahtından aĢağıya asfaltın üstüne, insan çekiyordu.
yuvarlandı. Yere çarptı ve parçalandı. Çocuklarının sürekli suratını yaladıkları
UlaĢılmaz olduğu için, kırılgandı. Cennet bir anne, güzelleĢmek uğruna, yüzüne
insanları ise, baĢa çıkabilirlerdi bu yılan zehri sürüyordu. Kesinlikle, kafayı
düĢüĢle, Tanrı zamanında çok kaydırmıĢtı bulmuĢtu yine. En kötüsü, uyanacaktı, o
ayaklarını. Bir adam çıktı ve Ģöyle dedi: iri adamın kollarının içinde. UyuĢacak
Uçlarımız vardı ve uçların olduğu yerde mıydı yoksa?
kolonlar da olur. Katlarımız vardı, herkes,
alçalmak ya da yükselmek zorundaydı. En
IV. Bölüm: REM
büyük günahkarlar oldu, kurtarıcılarımız
ve bize günah iĢleme özgürlüğünü
Deli değilim ben! Ne olur, hastaneye
getirenler!
kapatın beni ve betonla örtün, tüm
3. ORGAZM SĠGARASI: Ġtti, üstündeki,
giriĢleri.
teri ağır kokan yarı cesedi. Esrarla dolu
Bir tek, rüyalar özgürdü. Bir tek, rüyalar
gözlerine yakıĢan bir sarma yaktı. Zevk de
özgündü.
alsan bazen, her defasında, seni beceren
hayattı. Sevenlerdendi, tırnak izlerini,
47
Son
Hazal GÜLġAN
Uzun ince bacaklarıyla odanın bir ucundan bana doğru yürümeye baĢladı. Hayatım boyunca
bu kadar zarif bir Ģey gördüğümü hatırlamıyorum. Her hareketi matematiksel oranlarla
belirli, her duruĢu doğanın parmaklarını batırdığı bir sanat eseriydi.
Bir anlığına bir düĢe kapılıp onun ağına düĢmüĢtüm sanki. Her hareketimden korkar
gibiydi. Ona ellerimi uzatsam kaçıp gideceğinden, karanlık derinliklere gömüleceğinden
emindim. Böylece bekledim. Bana gelmesini bekledim. Gözlerimi ona diktim ve onu
kendime çektim. Aramızda bir bağ oluĢmuĢtu sanki.
Gözlerimin içine bakıyor gibiydi. Hipnotize olmuĢ gibi adımlarını bana yöneltiyordu.
Sayısız adım sonra yanımdaydı. Yarım metre ötemde bir saniyeliğine durdu.
...
...
Bunu hak ettiğini düĢündüğümden değil. Genel olarak örümcekleri pek sevmem.
48
Çöl Kuyusu
Jack Yakup ARAZ
Kum…
Her taraf uçsuz bucaksız kumlardan ibaret
Bir çöl
Ama ne sıcak…
Nede soğuk
Tek bir yol arkadaĢı var
Önündeki kumları süpüren
Her adımında arkandan izleri silen
Rüzgâr…
Tepede bir güneĢ
Ġlerde bir kuyu
Koca çölün tam ortasında
Simsiyah taĢlarla örgülü bir kuyu
Belki de gözlerimizin bizlere oynadığı ufak bir oyun
Deliliğin doruk noktası
Kapat gözlerini
Kuyuya doğru
YavaĢ yavaĢ
Bu son görüĢün yumuĢak kumların üstünde parıldayan güneĢi
Bir daha güneĢ kumların üstünde parıldamayacak
O gün gelene dek…
GüneĢ batıyor
ĠĢte kuyunun uçsuz bucaksız karanlığı
Suyu bulma amacıyla çaresizlik içinde inilen kara bir delik
Beklide sudan kurtulmak için…
At bacağını artık taĢların üstüne
Buz gibi taĢlar
Kim bilir görülemeyen karanlığın dibinde neler var…
GüneĢ battı…
Yolculuk baĢladı…
Teker teker
Her bir taĢa basa basa
YavaĢ yavaĢ
Her bir adımda
Bir ıĢık yanıp sönüyor
Kuyunun artık çok uzaklaĢan giriĢinde…
TaĢların bazıları keskin
Bazıları soğuk
Bazıları adeta ayakla basılması için özenle yontulmuĢ
YontulmuĢ taĢları seçmeden devam etmek imkânsız
Kan…
Kara taĢları renklendiriyor
Kara taĢları renklendirmesi gerekiyor…
Sadece koyu bir sıvı kütlesi
Bilinmeyen derinliğe iniyor
49
Acı…
Susuzluk gittikçe artıyor
Adeta indikçe daha fazla uzayan bir kuyu
Her adımda daha da zorlaĢıyor
Her adımda daha çok acı veriyor
Beklide pes etmek ve bırakmak gerek
AĢağıya doğru süzülüp suları daha çabuk bulmak
Peki ya aĢağıda su yoksa?
Ya sadece kuru kumdan ibaretse karanlık?
O zaman bunca kanın ve acının da yok hiçbir anlamı
BoĢu boĢuna zorla çıkılmıĢ bir yolculuk
Dikey düzlemde
Keskin taĢlara karĢı verilen savaĢ
Ama su yok
Tek bir damla bile
Suyun sesi bile yok
Beklide bir taĢı koparıp atmak güç verir
Yukarıdaki taĢlardan seç
Onlarla bir iĢin kalmadı
Sadece sana acı vermiĢ olan taĢlarla dolu yukarısı
Hayır…
Çıkmıyor yerinden
Tek bir tanesi bile…
Dokundukça daha çok parçalıyor
Keskinliğinden azıcık bile ödün vermemiĢ
O zaman devam et
BaĢka yolu yok
Ya da bırak
Zaten devam edersen sonunda kayıp gömüleceksin karanlığın dibine
Her iki Ģekilde de aynı son
Aynı kader
Dur…
Neden aynı olsun?
Devam et
Bu sefer daha kararlı
Daha güçlü
TaĢların keskinliğine aldırmadan
Dökülen kanları görmeden
Tepedeki ıĢık hala yanıp sönüyor
Her bir adımda
Aydınlık ve karanlık bir arada
Aslında karanlık bile karanlık değil
Kuyunun dibindeki sonsuz yokluk kadar
Rüzgâr nerde?
Neden taĢları yontmuyor?
Neden geçmem için kolay bir hale getirmiyor taĢları?
Neden her Ģey zor olmak zorunda
Birkaç damla su için
Neden bu kadar acı?
Çölün ortasında kalmayı mı tercih ederdin?
Her biri diğerinin aynı olan günleri izlemeyi mi tercih ederdin?
50
Amaçsızca
GüneĢe doğru bitmeyen yürüyüĢ…
ġimdiki amaç ne ki?
Ġki damla su için bitmeyen iĢkence…
O zaman atla
Ve bitir iĢkenceyi
Gömül suların dibine…
Hayır…
Korkuyorum…
Biraz daha devam…
Hiçlikte yok olmaktansa
Acı…
51
ODTÜ Psikoloji Günleri
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Topluluğu‟nun Mart 2009‟da ilkini organize ettiği,
büyük katılım ve beğeni toplayan Psikoloji Günleri‟nin bu yıl da ikincisi düzenlenecektir.
ODTÜ Psikoloji Günleri Ģehir içinden ve dıĢından birçok akademisyenin ve öğrencilerin
katılacağı seminer, panel, ve film gösterimi oturumlarının olacağı bir etkinliktir.
Üniversitelerin bütün bölümlerindeki öğrencilere yönelik bir programı vardır.
GelenekselleĢtirilen bu etkinlik bu yıl da 17-18-19 Mart 2010 tarihlerinde ODTÜ Merkez
Mühendislik Binasının mm25 salonunda gerçekleĢecektir.
BaĢlığı “Benlik ve Kültür” olarak belirlenen etkinliğe Türkiye‟nin farklı üniversitelerinden
akademisyenler ve çeĢitli bölümlerinden öğrencilerin yanı sıra çeĢitli dernekler ve alanda
çalıĢan psikologların da katılımıyla zengin bir program oluĢturulmuĢtur. Programımız
sizlerin de katılımıyla ayrı bir renk kazanacaktır.
ODTÜ Psikoloji Bölümü‟nün kuruluĢunun 50. Yılında daha büyük önem kazanan
etkinliğimizde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız.
52
elmaları. Ve dıĢarıdan her Ģey normal insanın en büyük hazinesini, “düĢünme”yi
görünecek, oysa toprağın altından ağaçlar hatırlatmaya çalıĢmaktır „Sürdürülebilir
kurumaya devam edecek; biz bir araya Kitap Yardımı‟nın altında yatan.
gelmiĢ insanlara “örgüt” gözüyle Samsun‟daki köy okulunda o küçücük
bakmaktan alıkoyulamazken, bir araya kardeĢimizin “Neden kitap okumalıyız?”
gelmiĢ dizeleri de yakmaya devam sorusuna verdiği yaĢının katlarca
edecektik... üstündeki o etkileyici cevap gibi:
“Bize verilen yaĢama hakkını eksik
Biz kitap yardımına iĢte “bu kullanmamak için”
yüzden” gidiyoruz...
Birkaç el‟dik baĢlarda, büyüdük
Kütüphaneleri bomboĢ okullarda, eller olduk, gelin daha büyük eller olalım
gözleri merakla ıĢıldayan çocuklardan hep birlikte, daha çok kitap kolisi
birkaçına olsun, bir Ģeyler anlatabilmeye... taĢıyabilecek daha temiz eller... Yarın
Sadece “Ģairin o mısrada ne anlattığı”nı okuduklarımızı, okuyamadıklarımızı,
değil, “Ģairin böyle bir dünya düzeninde o okutulmadıklarımızı bağıracak sesimiz
Ģiiri yazmaya neden gerek duyduğunu” olsun!!
da düĢünebilsinler diye...
Hepsi sadece öğretmen, doktor, polis ya Kitap yardımlarınız için: Kitap
da hemĢire olmak istemesin; gittiğimiz bir toplama kolilerimiz kütüphane topluluk
baĢka köyde tiyatrocu, sosyolog, Ģair, panomuzun altı, Hazırlık E ve F Blok,
mimar ya da genetik bilimcisi olmayı da Eğitim, BeĢeri, Fizik, Mimarlık bölümleri,
hayal eden çocuklarla tanıĢabilelim diye... BÖTE ve yurtlarda.
Sadece test kitaplarının değil; baĢuçlarında
bulunacak bir öykü kitabının da Ayrıca iletiĢim için, Özge: 0537 740
hayallerini geniĢletmesine izin versinler 04 40 , Gizem: 0506 327 55 85 ve
diye... ĠĢte budur; bir ucundan baĢlayıp, odtu_egitimtoplulugu@googlegroups.com
53