You are on page 1of 6

Güncelleme Tarihi: 24.12.

2009

TEMA VAKFI‘NIN
NEHİR TİPİ HES’LER
GÖRÜŞÜ

KATILANLAR
Prof. Dr. DOĞAN ALTINBİLEK
Prof. Dr. İLHAN AVCI
Prof. Dr. DOĞAN KANTARCI
ÜMİT Y. GÜRSES
Prof. Dr. LÜTFÜ BAŞ
Prof. Dr. ORHAN DOĞAN
DENİZ ATAÇ
YEŞİM ERKAN
MİNE İZMİRLİ

EYLÜL 2009
TEMA VAKFI’NIN NEHİR TİPİ HES’LERİN YAPIMIYLA İLGİLİ
GÖRÜŞÜ

Ülkemizin kalkınması, halkımızın refah düzeyinin yükseltilmesi için elektrik enerjisi


ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın karşılanması ve dışa bağımlılığın azaltılması için son
yıllarda ülkemizde nehir tipi santraller inşa ederek, hidroelektrik enerji üretimini
büyük bir yönelim vardır. Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji
Belgesinde; 2023 yılına kadar teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek
hidroelektrik potansiyelimizin tamamının elektrik enerjisi üretiminde kullanılmasının
sağlanacağı belirtilmektedir. Salt hidroelektrik enerjisi üretimi düşünülür, bunun başta
doğal yapı olmak üzere, diğer olumsuz yanları dikkate alınmazsa, telafi edilemez
ülkesel hata ve yıkımlara yol açılır.

Kamu ve özel sektör tarafından Türkiye genelinde yapılması planlanan 2000’e


yaklaşan Nehir Tipi HES projesi mevcuttur. Projelerin toplam kurulu gücü yaklaşık
25.000 MW olup yıllık ortalama üretimin 125.000 GWh olması beklenmektedir. Ön
görülen bu üretim değeri, Türkiye’nin 2008 yılında tükettiği toplam elektrik enerji
miktarının %60’ına karşı gelmektedir. Bu HES projelerinin tamamlanması öngörülen
2023 yılı elektrik talebinin ise sadece %5’ini karşılayabileceği tahmin edilmektedir.

Nehir tipi HES’ler yenilenebilir alternatif birer enerji kaynağı olarak kabul
edilebilirler. Ancak inşaat ve işletme aşamalarında uyulması gereken kurallar ve ilgili
denetim mekanizmaları tam ve doğru olarak belirlenmelidir.

HES projeleriyle ilgili politika ve uygulama esasları belirlenirken projelerden


etkilenen halkın ve STK’ların görüşleri saptanmadan hazırlanmış olması büyük bir
sorundur. Bu projelerin hazırlanması sırasında yörede yaşayan halkın ve flora ve
faunanın suya ihtiyaçları net olarak değerlendirilmemiştir.

Bir başka sorun ise bırakılacak olan cansuyu konusudur. Birçok proje eskiden100-150
lt/san ekolojik su ihtiyacı (cansuyu) bırakılarak hazırlanmıştır. Yeni yönetmelikte
bırakılacak ekolojik su ihtiyacı (cansuyu) son 10 yıllık ortalama akımın en az %10 u
olarak belirlenmiştir. Bu oran her nehir havzası için aynı olamaz. Her akarsu için
havzasının doğal dengesini devam ettirebilecek ve diğer su haklarını güvenceye
alacak bir oranın belirlenmesi gerekir.

Ayrıca yürürlükteki ÇED mevzuatı gereği 0,5 – 25 MW kurulu güçteki HES projeleri
yönetmeliğin EK-II’sinde yer almakta ve sadece proje tanıtım dosyası (ön ÇED)
sürecine tabi tutulmaktadırlar. Oysa proje alanında yapılacak tüm HES’ler göz önünde
bulundurulduğunda alana toplam etkisi çok büyük olacağından genel bir etki
değerlendirmesi ile ülke genelinde ve havza bazında ekolojik sistemlerin
devamlılığını gözetecek bir planlama gerekli olacaktır.

Tüm canlıların ana ihtiyacı olan su bir enerji kaynağı ve para kazanma aracı olarak
değil de bir yaşam kaynağı olarak görülmelidir. HES’lerle ilgili tüm belirsizlikler ve
sorunlar çözülmeden HES projelerinin yapımına devam edilmesi geri dönülemez
felaketlere neden olabilecektir.

2
Belirtilen bu düşünceler doğrultusunda HES’lerle ilgili planlamalara ait sorun analizi
ve çözüm önerileri aşağıda verilmiştir.

Sorunlar

1. EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu)’na Lisans Başvurusu yapılan


akarsularda, yerel kurum ve kuruluşlar ile halkın görüşleri alınmadan Lisanslar
verilmektedir. Bu nedenle HES projelerinin tesisi söz konusu olduğunda
sosyal ve teknik anlamda sorunlar doğmakta ve ilgili yerel idareler çözümü
imkânsız problemlerle karşılaşmaktadır.

2. Planlanan bütün HES projeleri için en kritik konu; suyun ne kadarının


kullanılacağı, sucul yaşamın ve diğer ekosistemlerin devamını sağlayacak
ekolojik su ihtiyacının (cansuyu) miktarı ve bunun serbest bırakılmasıdır. Su
Kullanım Anlaşması yapılırken bırakılacak ekolojik su miktarı (cansuyu),
sulama suyu, içme suyu ve balık üretim çiftliklerinin ihtiyaç duydukları
kullanım suyu konusu net değildir. Debiler, ay ve gün olarak
belirlenmediğinden hangi zamanda ne kadar suyun bırakılacağı anlaşmalarda
belirtilmemiştir.

3. Fauna ve Flora zarar görecektir. Kara Avcılığı Kanunu, Bern Sözleşmesi,


CITES Sözleşmesi gibi ulusal ve uluslararası sözleşmelerle koruma altında
olan çeşitli yaban hayatı alanlarının, söz konusu çok sayıda HES tesisi/inşaatı
nedeni ile, tahribine yol açacaktır. Böylece ulusal ve uluslararası hukuka aykırı
hareket edilmiş olunacaktır.

4. Özellikle orman ve mera alanlarında oluşacak tahribat aynı zamanda yağış


sularının sellere dönüşmesine ve toprakların erozyona uğrayıp taşınmasına
sebep olacaktır.

5. Tünel Tipi su iletim hattı olan HES projelerinin çevreye daha az zarar
vermekte olduğu tespit edilmiştir. Tünel tipi HES projelerinde zarar sadece
cebri boru kısmında olmaktadır. Kanal tipi HES’lerde ise zarar projenin
kapsadığı bütün alanlarda olmaktadır.

6. Yapılmakta olan tüm HES projelerinin arazi yüzeyindeki tahribi büyük


olacaktır. Eskiden beri, kurulu gücü 0,5 MW’ın altında olan HES projeleri
ÇED Yönetmeliğine ve hiçbir yasal/kurumsal izine tabi değildir. Bugün bu
boyuttaki birçok HES projesinin özel sektörün yatırım pörtföyünde olduğu
bilinmektedir. Bu tür projelerin de diğer boyuttaki HES projeleri gibi doğal ve
sosyal çevre ile doğrudan etkileşimleri olacağı açıktır. Öte yandan, Oysaki
mevcut projelerin pek çoğu 10 MW’in altında olup ÇED sürecine tabi
tutulmadan lisans almıştır veya alma aşamasındadır. Sözü edilen projeler inşa
edildiğinde, bu tahribatın boyutu daha da büyüyecektir.

7. Tünel veya kanal ile suyu aktarmak ve bu tesislerin kontrolü ile bakımını
yapmak için dağlık arazide açılacak yarmalar toprak sızıntı suyunun, taban
suyunun ve yeraltı suyunun yarmadan buharlaşmasına, bu suları kullanan
orman ağaçlarının kurumasına, suların akış yönünün değişmesine ve bu sularla
beslenen kaynakların da kurumasına sebep olacaktır.

3
8. Enerji iletim hatları projelerden ayrı olarak, projeler bittikten sonra gündeme
gelecektir. İletim hatlarının nereden geçeceği, geçtiği alanda yaratacağı orman
tahribatı projelerde yer almamıştır. Oysa bu hatların ulusal şebekeye
bağlanacağı yere kadarki bölümde yaratacağı orman tahribatı çok yüksek
düzeydedir. Yüksek gerilim hatlarının, dar vadilerde yerleşim alanlarının
üzerinden geçmek zorunda kalması halinde, bunun insan yaşamına olumsuz
etkileri olacaktır.

9. Yapılacak kanal, yol, tünel gibi inşaatlar ormanın bütünlüğünü bozacağı için
yaban hayvanlarının doğal yetişme ve yaşama alanları, çiftleşme, beslenme ve
göç yolları zarar görecek veya tahrip edilecektir.

10. Gerek yapım ve gerekse işletme sırasında doğacak sorunların denetim esasları
ve denetim yapacak teşkilat net olarak belirlenmediği için yapılan faaliyetlerin
denetimi mümkün olmamaktadır.

11. Yerel halkın kendi ihtiyaçları için yaptığı tarımsal faaliyetler ile sulu tarım için
günümüzde ve gelecekte gereken su miktarı hesaba katılmamaktadır.

12. Alabalık Üretim çiftlikleri kısmen ya da tamamen zarar görecektir.

13. Bölgede arazi ve orman kadastrosu çalışmaları henüz bitmemiş olduğundan ve


mülkiyet değerlendirilmesi sağlıklı bir şekilde yapılamadığından gerek
vatandaşlar ve gerekse hazine madur olacaktır.

14. Planlanmış olan proje kullanım alanlarında kültürel ve sosyal zararlar


oluşacaktır.

15. E.P.D.K Yatırımcı kuruluşlara İnşaat süresi olarak en fazla 40 ay gibi kısa süre
vermektedir. Bu süre ÇED Belgesi, İmar Planı, Mülkiyet konuları (Orman-
Hazine tahsisleri ve şahıs arazileri satışı yada kiralanması), İnşaat ruhsatı gibi
izinlerin alınmasına yetmemektedir. Ayrıca HES Projelerinin 1000 m rakım ve
üzerinde olduğu hesap edilecek olursa yıllık inşaat süresinin kısalığı
yatırımcıyı çıkmaza sürüklemektedir. Bu nedenlerden ötürü yatırımcı gerek
imar ve gerekse inşaat ruhsatı almadan inşaata başlayabilmektedir, bu da
sınırlı olan kontrolün de dışında bir uygulamaya yol açmaktadır.

16. Özellikle coğrafi yapı nedeniyle inşaat esnasında çıkan pasanın depolanacağı
alan bulunamamakta, bu hafriyat alanına ormandan izin verilememekte, 1000
m rakım ve üstü alanlarda özel mülkiyete konu sahaların da (ki bu alanlar da
Toprak Yasası nedeniyle amacı dışında kullanılamaz) az olması nedeniyle
istem dışı ya da istem içi olarak hafriyat yamaçtan atılmakta ve asıl korunması
gereken dere vadisi doldurulup tahrip edilmektedir.

17. ÇED Belgesinin alınması kati projenin hazırlanması ve İmar Planına esas
teşkil edecek avan projesinin hazırlanması için sondaj sahası (Yükleme
Havuzu, Santral binası alanı ve Regülâtör Sahaları) ve sondaj ulaşım yollarına
Orman İdaresi tarafından izin verilmesi gerekmektedir. Bu izinler verildikten
sonra Orman İdaresi güzergahta bulunan ağaçları kesmekte, yatırımcı kuruluş

4
yol inşaatı yapmaktadır. Daha sonra imar planı çıkmakta ve ÇED
alınmaktadır. Bazı durumlarda imar planında ve ÇED sürecinde sorun
yaşandığında arazi yüzeyi gereksiz yere tahrip edilmektedir.

18. Gerek ekolojik su ihtiyacında (cansuyu) gerekse elektrik üretiminde kullanılan


su kalitesinde olabilecek değişiklere ve bu değişikliklerin doğal su
ekosistemlerine yapacağı olumsuz etkilere yeterince değinilmemektedir.

19. Proje alanları jeolojik, topoğrafik, iklimsel özellikleriyle sel ve heyelan gibi
afetlere karşı son derece hassastır. Doğaya olan müdahaleler; bitki örtüsünün
tahribinin (özellikle dik yamaçları tutan ormanların) yanında, dik yamaçlarda
açılan yollar, taş ocaklarında yapılan patlatmaların yarattığı sarsıntılar,
havzada eğim/anakaya/toprak ve su dengesini olumsuz ektileyecek veya yok
edecektir.

20. Projelerde binlerce ağaç yok edilecektir. Projelerde kesilecek ağaç miktarları
ve ekosistemin tahribatının maliyeti hiç dikkate alınmamaktadır. Kesilen
ağaçların yerine yenilerini de yetiştirmek mümkün değildir. Tüm bunlar
ormanın bütünlüğünün bozulmasına, toprağı koruyucu ve su üretici
fonksiyonlarının yok edilmesine neden olacaktır.

21. Bölgede; biyolojik, estetik ve rekreatif zenginlikleriyle alternatif turizm


etkinliklerinin yoğun bir şekilde yaşanacağı görülmektedir. Canlı ve cansız
tüm varlıkları ile doğal bir peyzaja sahip bölgenin yapısının bozulabileceği,
bölgenin hızla gelişen eko-turizm potansiyelini ve dolayısıyla yöredeki
insanların sosyo ekonomik yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebileceği göz
ardı edilmektedir.

22. E.P.D.K ve DSİ Genel Müdürlüğü’nce gerekli izinler verilirken projeden


etkilenecek halkın görüşleri sorulmamaktadır.

Öneriler

1. Proje yapılacak alanlarda bütüncül havza esaslı analize dayalı planlama


yapılmalıdır. Bütüncül havza planlamaları çeşitli meslek disiplinleri ve
sektörel temsilciler, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerini içine alarak
oluşturulmalıdır.

2. HES projelerinin çevresel etkileri değerlendirilirken aynı akarsu üstünde


yapılması planlanan projelerin toplam etkileri göz önünde bulundurularak
ekolojik ağırlıklı bir değerlendirme yapılmalıdır.

3. HES uygulamalarının olumsuz etkilerinin minimize edilerek doğal ortamın ve


hayatının korunması ancak ekolojik planlama, etkili denetim ve izleme
çalışmalarıyla mümkün olacaktır. Yasa uygulayıcılarının ve sivil toplum ile
yerel halkın proje başlangıcından işletme döneminin sonuna kadar gerekli
önlemlerin alınması, çalışmaların izlenmesi ve kontrolünde etkili olarak
görevlerini yerine getirmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

5
4. Projeler hazırlanırken yerel halk bilgilendirilerek görüşleri alınmalıdır.

5. Akarsu yatağına bırakılacak suyun belirlenmesinde ulusal bir yöntem


geliştirilmelidir. Bu yöntem belirlenirken her akarsuyun kendi karakteristikleri
ve çevresindeki ekosistemin özellikleri göz önünde bulundurulmalı ve bilimsel
çalışmalara dayandırılmalıdır. Cansuyunun bırakılmasını ve zamanlamasını
hangi kurumun kontrol edeceği ve yaptırım mekanizmaları netleştirilmelidir.
İlgili kurum ve bağlı taşra teşkilatı yönetmelik ile yetkilendirilerek
görevlendirilmelidir. Yöre halkının ve ilgili STK’ların da bu sürece dahil
edilmesi gereklidir.

6. E.P.D.K. (*) DSİ Genel Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğü gerekli


izinleri vermeden mutlaka ilgili yerel kurum ve kuruluşlara bilgi vermeli ve
ilgili kurumlardan görüş istemelidir. İlgili merkezi ve yerel kamu ve STK’ların
vereceği görüş dikkate alınmalıdır.

7. Proje Tanıtım Dosyaları ve ÇED çalışmaları ölçüme dayalı yapılmalı ve


uygulanabilir tedbirler konulmalıdır.

8. HES projesi yapılacak derelerde su tespiti yapılmalı, halkın mevsimsel su


kullanım miktarı belirlenmelidir. Bu oranlar proje dosyalarında bırakılması
planlanan cansuyu miktarları ile karşılaştırılıp, ekosistem ihtiyaçları da -taşkın
alanları ile birlikte- dahil edilerek yeterliliği sorgulanmalıdır.

9. Söz konusu işler kapsamında DSİ ve şirketler tarafından karşılıklı imzalanmış


olan Su Kullanımı Hakkı Anlaşmasında şirket yükümlülükleri başlığı altında
belirtildiği şekilde :
“Hidroelektrik enerji üretim tesislerinin fizibilite raporu kapsamında
olabilecek yetersiz etüt ve değerlendirmelerden dolayı ileriki safhalarda
hidrolojik, jeolojik, teknik, çevresel, sosyal ve ekonomik yönden
oluşabilecek her türlü olumsuz sonuçtan ve inşa edilecek tesisler ve yerleri
ile ilgili olarak olumsuz bir durumun ortaya çıkması halinde yalnızca şirket
sorumludur” ifadeleri gereğince HES inşaatları kapsamında ilgili
firmalarca her türlü önlem zamanında alınmalı ve denetimi ilgili kurumlar
tarafından takip edilmelidir. Yatırımcı Firmaların Su Kullanım Hakkı
Anlaşması’nda belirtilen sorumluluklarının eksiksiz biçimde yerine
getirmesi için gerekli mekanizmaların hayata geçirilmesi gereklidir.”

10. HES projelerinden etkilenebilecek olan tarihi, kültürel ve doğal varlıklar


belirlenerek Bölge Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurullarına
bildirilmelidir.

You might also like